Professional Documents
Culture Documents
İş Hukuku Tamamı
İş Hukuku Tamamı
TEMEL KAVRAMLARI
“Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi denir.
Bir iş sözleşmesine dayanarak işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel
kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren denir.
İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan
unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir.” (İK 2/1)
İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da
ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi
belirtilmedikçe, özel bir şekle tâbi değildir. (İK 8)
Eğer bir kaza işyerinde meydana geliyorsa, karine olarak bu kaza bir iş kazasıdır.
Bu sebeple de işyerinin tanımını iyi yapmak önem arzeder.
“İşverenin işyerinde ürettiği mal ve hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan
ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk
emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu
gibi diğer eklentiler de işyerinden sayılır. (İK 2/2)
“Bu Kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren
vekilleri hakkında da uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı işçilere tanınan hak ve
yükümlülükleri ortadan kaldırmaz.” (İK 2/5)
İşveren vekilinin sayısında bir kısıtlama yoktur. Kanundaki özellikleri taşıyan herkes
işveren vekili olarak adlandırılır.
Kişinin işveren vekili olması, onun işçi sıfatını haiz olmasına engel olmaz. İşveren
vekili olan kişiler de işçilerdir.
Fesih yapma gibi haklara işveren vekili de sahip olsa da, feshin sonuçları
işverenin kendi nezdinde ortaya çıkar. (Örneğin, feshe karşı dava işveren vekiline değil
işverenin kendisine yöneltilir.)
Farklı kanunlarda, aynı kavramlara farklı tanımlar verilebilmektedir. Bunun
pratikteki etkisi, örneğin, iş kanununa göre işveren vekili sayılan bir kimse, sendikalar
kanununa göre işveren vekili kabul edilmeyebilir. Burada İş Kanununa göre işveren
vekili sayılan kişinin Sendikalar Kanununda işveren vekili sayılan kişi sendikaya üye
olamazken üye olabilmesi sonucu ortaya çıkar.
Burada, bir işveren varken bir başka kişinin de işveren durumuyla birilerini
istihdam etmesi söz konusudur. Burada tek bir iş vardır ancak aynı işte iki ayrı statüde
çalışan işçiler vardır.
İş Kanununa göre, işveren ne kadar çok işçi çalıştırırsa o kadar çok külfetle
karşılaşır. Bu sebeple günümüzde, işveren taşerona başvurarak çalıştırdığı işçiyi sınırlar.
Daha fazla işçiyi taşeron aracılığı ile işe alır.
Taşeronun çıkış amacı, yan işler ile ana işverenin uğraşmaması, onları başka
kişilere yaptırmasıdır.
Bir işin alt işverene verilebilmesi için ana tanım ana iş-yardımcı iştir. Yardımcı
işlerde bir sınır olmaksızın alt işverene iş devredilebilir. Asıl işin alt işverene verilmesi ise bu
kadar kolay değildir.
“Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı
işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile1 teknolojik nedenlerle
uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu
işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye
asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o
işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu
toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” (İK
2/7)
Servis, yemek, güvenlik gibi yan işlerde alt işveren kurumunun uygulanması
kolaydır. Buralarda alt işverenlik ilişkisi yasaya uygun şekilde kurulabilir.
1Yargıtay ilenin ve olarak algılanması ve ana işin alt işverene verilebilmesi için hem işin gereği
hem de teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirmesi gerekmektedir.
Asıl işveren ile alt işveren arasındaki sözleşme ticari bir sözleşmedir. Bu ikisi
arasındaki sözleşmenin niteliği kesinlikle iş sözleşmesi olamaz. Alt işveren bir işveren vekili
değildir. Aralarındaki sözleşme ile ayrı bir işverendir.
“Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam
ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile
alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin
muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren
asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik
nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.”
(İK 2/8) → Muvazaa yaratan haller
Burada muvazaanın varlığı karinesi olduğu gibi bir durum vardır. Bu sebeple aksi
ispat edilebilir. Somut duruma göre değerlendirilmesi gerekir.
Bu ilişkide (alt işveren ilişkisi) asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili
olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş
sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Asıl işverenin işçisi, asıl işverenin ücret borcunu ödemesi, tazminat ödemesinin
gecikmesi gibi nedenlerle alt işverene gidemez. Bu düzenleme yalnızca, alt işverenin
işçisinin asıl işverene başvurma imkanı vermektedir.
Uygulamada belirli bir işyerinde çalışan değişmezken alt işverenin 2 yılda, 3 yılda
bir sürekli değiştiği görülmektedir. Burada bir sorun vardır. Yargıtay, her bir ihale
döneminde işverenin değişmesiyle, burada işyerinin devri ve devrin hukuki sonuçlarının
gerçekleştiği varsayılır. Bu sebeple işçi korunur ve hak kaybı önlenir.
Eğer bu iki yıllık süre işçiye karşı sözleşmenin süreli olarak yapılması için yeterli
sebep midir?
➔ Taşeron işçisi, asıl işverenin işçisinin haklarına bakarak alt işverenden haklar
talep edemez. Bu haklı sebep oluşturmaz.
Uygulamada son dönemlerde daha sık karşılaşılan bir durum da alt işveren
olarak adlandırılan kişinin işçilerini asıl işverenin işyerinde görevlendirmesi, ancak bu iş
için asıl işverene ait işyerinde herhangi bir organizasyon oluşturmaması, söz konusu
işçilerin yönetimini tamamen asıl işverene bırakmasıdır. Yargıtay haklı olarak böyle bir
durumda asıl işveren alt işveren ilişkisinden söz edilemeyeceğini, zira alt işverenin, asıl
işverenden sözleşme ile üstlendiği mal veya hizmet üretimi için belirli bir organizasyona,
uzmanlığa ve hukuksal bağımsızlığa sahip olması gerektiğini belirtmektedir.
Kanuna göre, asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak
çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz. (İK 2/7)
Kanundaki ifade dikkate alındığında daha önce asıl işveren işçisi olan bir işçinin
alt işveren tarafından işe alınarak asıl işverenin işyerinde çalıştırılmasının
yasaklanmadığı, ancak hakkın kısıtlanmasının yasaklandığı anlaşılmaktadır.
b) 50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya
işletmelerinde,
c) Aile ekonomisi sınırları içinde kalan tarımla ilgili her çeşit yapı işleri,
d) Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında
dışardan başka biri katılmayarak evlerde ve el sanatlarının yapıldığı işlerde,
e) Ev hizmetlerinde,
g) Sporcular hakkında,
ı) 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin
çalıştığı işyerlerinde.
Şu kadar ki;
e) Halkın faydalanmasına açık veya işyerinin eklentisi durumunda olan park ve bahçe
işleri,
İŞ SÖZLEŞMESİ VE TÜRLERİ
İş Kanunu’na göre, iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer
tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.
Bu konuda önceden kesin bir kural koymamak gerekir. İşçinin kendi kusur ve
iradesiyle işe geç başlaması halinde çalıştığı sürenin hesabında fiilen işe başlama günü
başlangıç olarak alınmalıdır. Buna karşılık, işçinin kusuru bulunmaksızın hastalık gibi bir
nedenle ya da işverenin işçiye işyeri ile ilgili bir nedenle sözleşmede karşılaştırılan günde
iş vermekten kaçınması hallerinde hizmet süresinin sözleşmede kararlaştırılan günde
başladığı kabul olunmalıdır.
- İş Sözleşmesinin Unsurları
1. Bir İşin Görülmesi
İş sözleşmesi uyarınca işçi işverene iş görmekle yükümlü olan gerçek kişidir. Bunu
“bir kimsenin iktisadi yönden iş olarak değerlendiren her türlü çalışması” olarak
anlamak gerekir. Bu çalışmanın bedenen ya da fikren yahut bedenen ve fikren olması
önemli değildir.
- İş Sözleşmesinin Türleri
Tipik istihdam ilişkisinin temel özellikleri şunlardır;
➔ Belirsiz süreli,
➔ Tam zamanlılık,
➔ Tek bir işveren.
Nitelik yönünden sürekli olan bir iş için otuz iş gününden az süreli bir sözleşme
yapılması halinde bile bu sözleşme sürekli iş sözleşmesidir. Çünkü için sürekli olup
olmadığını ayırmada esas alınacak süre işin fiilen devam ettiği süre değil, devam
etmesi gereken süredir. Bu nedenle, işverenin birkaç ay sürecek bir işi işçileri üç posta
çalıştırarak otuz iş gününden daha az sürede bitirmesi halinde yapılan iş sürekli iş, buna
karşılık, on beş iş gününde bitirilebilecek bir işi iki ayda yaptırması halinde süreksiz iş söz
konusudur.
Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste
(zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul
edilir. Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar.
Belirli süreli iş sözleşmesi, kural olarak, herhangi bir fesih beyanına gerek
olmaksızın sözleşmede belirlenen sürenin geçmesiyle kendiliğinden sona erer. Bunun
sonucunda bu tür sözleşme ile çalışanlar İş Kanununda yer alan bazı haklardan
yararlanamazlar.
Gerçekten belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar, eğer iş sözleşmesi süresinin bitimi
ile kendiliğinden sona ermişse, kıdem tazminatına hak kazanamadıkları gibi belirsiz
süreli iş sözleşmeleri için öngörülmüş olan bildirim önemeli belirli iş sözleşmeleri için
uygulanmaz. Bunun gibi, belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışanlara bildirim öneli verilmediği
için bu sözleşmeyle çalışanlar bildirim önelleri içinde herhangi bir ücret kesintisi
yapılmadan işçiye verilmesi gereken iş arama izninden de yararlanamazlar. Daha da
önemlisi belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar iş güvencesinin kapsamına giremezler.
Bir başka değişle belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar işe iade davası açamazlar.
İşte özellikle sözü edilen bu son yön belirli süreli iş sözleşmesinin en olumsuz yanını
oluşturur. Bu nedenle de belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasının sınırlandırılması iş
güvencesi sisteminin uygulandığı hukuk sistemlerinde özel bir önem taşır.
Kısmî süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça,
salt iş sözleşmesinin kısmî süreli olmasından dolayı tam süreli emsal işçiye göre farklı
işleme tâbi tutulamaz. Kısmî süreli çalışan işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir
menfaatleri, tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenir.
Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzeri işte tam süreli çalıştırılan işçidir. İşyerinde
böyle bir işçi bulunmadığı takdirde, o işkolunda şartlara uygun işyerinde aynı veya
benzer işi üstlenen tam süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi esas alınır.
(Ek fıkra: 29/1/2016-6663/21 md.) Beşinci fıkra kapsamında hangi sektör veya
işlerde kısmi çalışma yapılabileceği ile uygulamaya ilişkin usul ve esaslar Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”
Tam süreli bir iş sözleşmesi ile çalışan işçinin çalışma süresinin geçici bir süre için
azaltılması o sözleşmeyi kısmi süreli iş sözleşmesi haline getirmez.
Öte yandan kısmi süreli iş sözleşmesinde haftalık çalışma süresinin günlere nasıl
paylaştırılacağı konusunda Kanunda özel bir düzenleme yoktur.
Kısmi süreli iş sözleşmesinin özelliği gereği bir işçinin birden fazla işverenle iş
sözleşmesi yapması mümkündür. Böyle bir durumda işçinin haftalık toplam çalışma
süresinin yasal süreyi aşması halinde nasıl bir sonuca gidilmesi gerektiği özel olarak
üzerinde durulması gereken bir konudur.
Kısmi süreli iş sözleşmesinde de, tam süreli iş sözleşmesinde olduğu gibi, üretin
şekli ve miktarı taraflarca serbestçe kararlaştırılabilir. Ne var ki, işçiye belirli bir süre için
ödenecek ücret işçinin çalışmış olduğu süre için hesaplanacak asgari ücretin altına
düşemez.
Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiler de o işyerinde çalışan işçi sayısına dahil
edilirler.
Kısmi süreli çalışma zorunlu olarak haftalık yasal çalışma süresinin altında bir
çalışma süresinin kararlaştırılması gerektiği için işçilere bu süreyi aşan bir çalışma
yaptırıldığında bu çalışmanın fazla sürelerle çalışma sayılması ve buna uygun bir şekilde
yüzde elli değil, yüzde yirmi beş ücretlendirilmesi gerektiği söylenebilir.
Tam süreli bir işçi kısmi süreli çalışmak için talepte bulunursa, işverenin bunu kabul
etme zorunluluğu yoktur. (İstisna → m 13/5)
İşveren özel durumu mevcutsa işçisinin kısmi zamanlı çalışmaya geçmesini kabul
etmek zorundadır. (Hamilelik vs.) İşçinin bu şekilde kısmi zamanlı çalışmaya geçip,
burada çocuğa bakmayıp başka şeyler yapıp ya da bu sürede başka işte çalışırsa
sadakat yükümlülüğüne aykırılık meydana gelir. Fesih sebebi olur.
İşten ayrılan işçinin yeniden aynı işe alınması halinde deneme süresinin
kararlaştırılamayacağı sonucuna varılmalıdır. Bunun gibi geçici iş ilişkisine dayanarak
da olsa o işte ve işyerinde çalışan işçinin işe alınması halinde, deneme süresi
kararlaştırılmasında hiçbir hukuki menfaat yoktur ve söz konusu kararlaştırma
geçersizdir. Burada mahkeme, hakkın kötüye kullanılması nedeniyle bu maddenin
geçersiz olduğu kabul etmiştir.
Ayrıca, aynı fıkradaki diğer bir hükme göre, iş sözleşmesinde günlük çalışma
süresi kararlaştırılmamış ise, işveren her çağrıda işçiyi en az dört saat üst üste çalıştırmak
zorundadır.
6. Mevsimlik İş Sözleşmeleri
Dönemsel çalışılan, diğer dönemler sözleşmenin askıda olduğu iş sözleşmeleridir.
Askı halinde işgörme borcu yerine getirilmez, ücret de ödenmez. Yeni dönem
başladığında sözleşme işler hale gelir.
Yeni dönemde bir çağrı usulü belirlenebilir. Burada işveren çağrı yapmazsa
sözleşmeyi feshetmiş sayılır, çağrı yapılır işçi gelmezse işçi feshetmiş sayılır.
NOT: TÜM İŞ SÖZLEŞMELERİ İÇİN ÜCRETSİZ İZİN İŞVEREN TARAFINDAN TEK TARAFLI OLARAK
DAYATILAMAZ. İŞÇİNİN DE KABULÜ GEREKİR. YOKSA HAKLI FESİH SEBEBİDİR.
7. Takım Sözleşmesi
Birden çok işçinin meydana getirdiği bir takımı temsilen bunlardan birinin takım
kılavuzu sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmeye takım sözleşmesi denir. (İK 16/1)
İki tip iş ilişkisi vardır. Bunlar yukarda sayıldığı gibi “alelade geçici iş ilişkisi” ve
“profesyonel (mesleki anlamda) geçici iş ilişkisi”dir.
Burada, özel istihdam büroları, kendi taraf olarak yaptığı iş sözleşmesi ile, işveren
olarak işçi istihdam ettiği kimseleri diğer şirketlere geçici süreyle yollamaktadırlar.
Burada üçlü iş ilişkisi vardır. Burada ilk iş sözleşmesi devam ederken işçi bu sözleşme ile
üstlendiği iş görme borcunu devralan işverene karşı yerine getirmekle yükümlü
olmaktadır.
Geçici işçi, işyerine ve işe ilişkin olmak üzere kusuru ile neden olduğu zarardan,
geçici işçi çalıştıran işverene karşı sorumlu olacaktır. (İK 7/14) Bir diğer deyişle bu gibi
durumlarda asıl işverenin geçici işverene karşı bir sorumluluğu yoktur. Buna karşılık,
işçinin zarar vermesine asıl işverenin kusurlu bir davranışı sebep olmuşsa bu durumda
asıl işverenin de sorumlu olacağını kabul etmek gerekir.
Kanuna göre, geçici iş ilişkisinin kurulması için özel istihdam bürosu işverenle
geçici işçi sağlama sözleşmesi yapar ve işçisini geçici olarak bu işverene devreder.
Belirtelim ki, buradaki devir işçinin iş sözleşmesinin devri anlamında değildir. İşçinin
işvereni yine özel istihdam bürosu olarak kalır. Ancak bu ilişkinin kurulması ile birlikte
işçiye emir ve talimat verme hak ve yetkisi geçici olarak işverene geçmiş olur.
Geçici işveren ile geçici işçi arasında iş sözleşmesi benzeri ilişki mevcuttur. Bunlar
birlikte çalıştığı sürece bazı hak ve yükümlülükler asıl işverenden geçici işverene geçer.
Bu bir süreliğine devam eder. Bu geçici işverenin sözleşmeye taraf olduğu anlamına
gelmez.
Geçici işveren böyle bir ilişkide bulunmaktan memnundur. Çünkü geçici işveren,
işveren olmanın yükümlülükleri ile karşı karşıya kalmamaktadır.
Özel istihdam bürosu aracılığıyla geçici iş ilişkisi, geçici işçi ile iş sözleşmesi, geçici
işçi çalıştıran işveren ile geçici işçi sağlama sözleşmesi yapmak suretiyle yazılı olarak
kurulur. Bu geçerlilik şartıdır.
c) Ev hizmetlerinde,
e) İş sağlığı ve güvenliği bakımından acil olan işlerde veya üretimi önemli ölçüde
etkileyen zorlayıcı nedenlerin ortaya çıkması hâlinde,
kurulabilir.
! HOCA BUNLARIN HEPSİNİ BİLMEK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ DEDİ. BİLMEMİZ GEREKEN ŞEY
PROFESYONEL GEÇİCİ İŞ İLİŞKİSİ KOLAYCA KURULAMAZ. KANUNDA BELLİ KISITLAMALAR
MEVCUTTUR.
Daha önce belirttiğimiz bir işçinin kısmi süreli çalışmaya geçmesi durumunda,
işveren ondan azalan iş saatini geçici iş ilişkisi kurarak giderebilir.
Kanuna göre, kamu kurum ve kuruluşları ile yer altında maden çıkarılan
işyerlerinde özel istihdam bürosu aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulamaz. (İK 7/4) Madde
metninde yer altında maden çıkarılan işyerlerinden söz edildiği için yer üstünde maden
çıkarılan işyerinde geçici iş ilişkisi kurulabilir.
Burada en büyük sorunlardan biri de geçici işçi olarak temin ettiğimiz kişinin,
işyerinde çalışan emsal işçilerle arasındaki temel çalışma koşulları ya da sosyal haklar
gibi işçiye sağlanan imkanlar bakımından herhangi bir eşitlik sağlamakla geçici işveren
yükümlü müdür?
➔ Temel kurala göre, iki tip istihdam biçimindeki işçiler birbiri ile karışmaz. Geçici
işçi işyerindeki işçilerin haklarına, işçiler geçici işverenin tanıdığı hakları talep
edemez. Çünkü iş ilişkileri nispidir.
➔ Kanunda düzenlenmediyse işveren bu benim işçim benim onlara belli haklar
tanıma zorunluluğum var. Sen benim işçim değilsin kendi işverenine git
diyebilir.
➔ Kanunda bu konuda yapılan düzenleme İK 7’de, “Geçici işçileri çalıştıkları
dönemlerde, işyerindeki sosyal hizmetlerden eşit muamele ilkesince
yararlandırır. Geçici işçiler, çalışmadıkları dönemlerde ise özel istihdam
bürosundaki eğitim ve çocuk bakım hizmetlerinden yararlandırılır.”
➔ Ayrıca İK 7’nin diğer bir fıkrasında da, “Geçici işçinin, geçici işçiyi çalıştıran
işverenin işyerindeki çalışma süresince temel çalışma koşulları, bu işçilerin
aynı işveren tarafından aynı iş için doğrudan istihdamı hâlinde sağlanacak
koşulların altında olamaz.” demiştir.
Bunun tam doğru şekilde uygulanabilmesi için aynı zamanda birini istihdam
etmesi gerekmektedir. Çünkü o işi yapan kişilerin mevcut maaş ve haklarında
kıdem vs. de göz önünde bulundurulur.
Geçici iş ilişkisi asla ve asla ucuz iş gücü sağlamak yolu olarak değil, esnek
çalışma stili olarak görülmelidir.
➔ Yalnızca bu doğru bir uygulama değildir. Çünkü geçici işte amaç, ucuz
işgücü değil, ivediliktir. Denk ücret vermek hakkaniyet gereğidir.
o Ücret konusunda aynı iş için eşzamanlı alınan işçi ile geçici işçi eş
tutulmalıdır.
➔ Kanuna göre, geçici işçi ile asıl işçi arasında sosyal haklar bakımından da
eşitlik gözetilmelidir.
İK 7/son: İşverenin, devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçisini, holding
bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde iş görme edimini
yerine getirmek üzere geçici olarak devretmesi hâlinde de geçici iş ilişkisi kurulmuş olur.
Bu fıkra kapsamında geçici iş ilişkisi, yazılı olarak altı ayı geçmemek üzere kurulabilir ve
en fazla iki defa yenilenebilir. İşçisini geçici olarak devreden işverenin ücret ödeme
yükümlülüğü devam eder. Geçici iş ilişkisi kurulan işveren, işçinin kendisinde çalıştığı
sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta
primlerinden, devreden işveren ile birlikte sorumludur. Dördüncü, beşinci, onuncu ve
on dördüncü fıkralar ve dokuzuncu fıkranın (a) ve (f) bentleri ile (d) bendinin birinci
cümlesinde düzenlenen hak ve yükümlülükler bu fıkraya göre kurulan geçici iş ilişkisinde
de uygulanır.
İş sözleşmesine konulan sözleşme ile işçinin yeri değiştirilebilir fakat devir sırasında
işçinin yazılı rızası alınmalıdır. Devir sırasında bu rıza alınmazsa işçi gönderilemez.
İş teklifi yapıldıktan sonra işçi tarafından 6 iş günü içinde yazılı olarak kabul
edilmeyen değişiklik işçiyi bağlamaz. İşçinin iradesinde zımnilik kabul edilmez.
İşçi değişikliği kabul etmezse işveren geçerli nedene dayalı fesihte bulunabilir.
Ancak tazminat ödemesi gerekmektedir.
İŞÇİNİN BORÇLARI
I. İş Görme Borcu
İşçinin temel borcu iş görme borcudur. İş görme borcunun unsurları ve hükümleri
aşağıdaki gibidir:
İşçi işgörme borcuna aykırı davranır, bir diğer deyişle bu borcunu hiç ya da
gereği gibi yerine getirmezse (işverene belli bir miktarı aşan zarar verecek biçimde)
işveren işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilir.
Bunun dışında, işçinin işverene 30 günlük ücreti tutarında ulaşmakla birlikte özen
borcuna aykırı davranışı nedeniyle verdiği bir zarar söz konusu ise haklı sebepten söz
edilemez. Ancak bu durum işçinin iş sözleşmesinin geçerli sebeple feshini gerektirebilir.
Yargıtay’a göre, hiç kimse sürekli olarak hatasız çalışamaz. Ancak, bir işçiden
yapması beklenebilecek hata payının, bir başka anlatımla tolerans sınırının üstünde
hatalı bir üretim veya hizmet, iş sözleşmesinin feshi açısından önem arz edebilir.
Şunu da ekleyelim ki, Yargıtay daha yeni tarihli bir kararında özellikle de işçiye
işyerinde internet kullanımına ilişkin açıkça bir yasaklama ve sınırlama olmamasına da
dayanarak işçinin işyerinde internete girmesinin haklı neden oluşturmadığını kabul
etmiştir.
BK 400’e göre, “işçi, iş görme borcundan dolayı işverene kusuru ile verdiği
zarardan sorumludur. (BK 400/1) İşçinin bu konudaki sorumluluğunun belirlenmesinde,
işin tehlikeli olup olmaması, uzmanlığı ve eğitimi gerektirip gerektirmemesi ve işçinin
işveren tarafından bilinen veya bilinmesi gereken yetenek ve nitelikleri göz önünde
tutulur. (BK 400/2)
Emir ve talimatların işin görülmesi ve işyeri ile ilgili olmalıdır. İş ile ilgili olmayan emir
ve talimatlara uyma zorunluluğu yoktur.
TBK 399: İşveren, işin görülmesi ve işçilerin işyerindeki davranışlarıyla ilgili genel
düzenlemeler yapabilir ve onlara özel talimat verebilir. İşçiler, bunlara dürüstlük
kurallarının gerektirdiği ölçüde uymak zorundadırlar.
Bu borç işçinin, işverenin yönetim hakkı karşısında yer alan borcudur. İşçi kanun,
toplu iş sözleşmesi ve iş sözleşmesine aykırı olmamak üzere işverence verilen talimata
uymak zorundadır ve bu talimat verme hakkı işverenin yönetim hakkından
doğmaktadır. İşverenin talimat verme hakkı, belirtilen bu hukuk kaynaklarından başka,
işyerinin ihtiyaçları ve o işin adetine uygun olarak yapılması gereği ile de sınırlıdır.
Dolayısıyla bu sınırları aşan talimatı işçi yerine getirmek zorunda değildir.
İşçinin talimata uyma borcu, verilen talimatın dürüstlük kurallarına uygun olması
halinde söz konusudur. İşveren kişilik haklarına aykırı, hiç gereği olmayan, sadece işçiyi
zorlama amacı taşıyan talimatlar vererek buna uyulmadığından bahisle işçiye yaptırım
uygulayamaz.
İşçi, işverene ait makineleri, araç ve gereçleri, teknik sistemleri, tesisleri ve taşıtları
usulüne uygun olarak kullanmak ve bunlarla birlikte işin görülmesi için kendisine teslim
edilmiş olan malzemeye özen göstermekle yükümlüdür.
İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, sadakat borcuna aykırı olarak bir ücret
karşılığında üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve özellikle kendi işvereni ile rekabete
girişemez. İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet
ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz.
İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin
sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür.
Rekabet borcu 4. Borç olarak ayrı bir borç olarak isimlendirilmesi bile, sadakat
borcu içerisinde de işveren ile rekabet etmeme yükümümüz vardır.
Bir işveren yanında çalışırken bir başka işveren yanında da çalışmak fesih
sebebidir. Tartışma durum bazlı olarak tazminatlı mı yoksa tazminatsız mu olacağı
eksenindedir.
Rekabet etmeme borcunun sınırları mevcuttur. Kanun koyucu yer, zaman, tür
bakımından bunu sınırlamıştır.
*Yargıtay’a göre, özellikli bir sebep yoksa maksimum 2 yıl süreyle sınırlıdır.
TBK 444: Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona
ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi
hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya
bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten
kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir.
Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya
da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu
bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.
TBK 445: Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak
tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan
sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.
➔ TBK 446: Rekabet yasağına aykırı davranan işçi, bunun sonucu olarak
işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlüdür.
Yasağa aykırı davranış bir ceza koşuluna bağlanmışsa ve sözleşmede
aksine bir hüküm de yoksa, işçi öngörülen miktarı ödeyerek rekabet
yasağına ilişkin borcundan kurtulabilir; ancak, işçi bu miktarı aşan
zararı gidermek zorundadır.
İşveren, ceza koşulu ve doğabilecek ek zararlarının ödenmesi dışında,
sözleşmede yazılı olarak açıkça saklı tutması koşuluyla, kendisinin ihlal
veya tehdit edilen menfaatlerinin önemi ile işçinin davranışı haklı
gösteriyorsa, yasağa aykırı davranışa son verilmesini de isteyebilir.
➔ Yani 3 adet sonuç ortaya çıkabilir;
o Zararın giderilmesi,
o Cezai şart,
o Hareketin men’i.
➔ Zararın giderilmesi zararın belirlenmesi sorununu ortaya çıkar. Bu
sebeple uygulamada cezai şart belirlenir.
➔ Cezai şart belirlenmişse, işçi, öngörülen cezai şartı ödeyerek rekabet
yasağına ilişkin borcundan kurtulabilir.
➔ Ayrıca bir men talebi de söz konusu olabilir.
Sona ermesi;
İŞVERENİN BORÇLARI
I. Eşit Davranma Borcu
İK 5: (Ek: 6/2/2014-6518/57 md.) İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal
düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz.
İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan
işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.
İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş
sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona
ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem
yapamaz.
Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.
İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir
ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.
20 nci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı
davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü
bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut
olmadığını ispat etmekle yükümlü olur.
Eşitler arasında bir eşitlik söz konusudur. Yani aynı rütbedeki kimselere eşit
davranmak gereklidir.
Bir ayrım yapılıyorsa, bu ayrımın sebebi objektif bir neden bulunmalıdır. Keyfiliğin
ortadan kaldırılması ana amaçtır.
Uygulamada, ücretin diğer çalışanlar ile paylaşılması haklı fesih sebebi olarak
sözleşmeye konulur.
İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi
almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği
konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.
İş sağlığı ve güvenliği durumu sadece yasalarla değil, kişinin kendi bilincinde var
olması gereken bir şeydir. İşçi, güvenliğinin olmadığı ortamda çalışmamayı tercih
edebilmelidir.
Sözleşmeden doğan bir sorumluluk vardır. Bu sebeple burada Yargıtayca bir
kusur sorumluluğu var kabul edilir.
İşçinin bizatihi kendisini ilgilendiren değil kendisi ile birlikte ailesini de etkileyen bir
borçtur.
İK 32/1: Genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü
kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır.
Ayni olarak ödenmesi kanuna aykırıdır. Bu temel borç için geçerlidir. Diğer, yan
borçlar ayni ödemeler ile yapılabilir.
Yüzde hesabıyla ücret ödeme borcu ödenecekse bile en az asgari ücret kadar
garanti ücret de belirlenmelidir. Yüzde hesabıyla toplanan para az kalırsa işveren
parayı tamamlamalıdır.
İşçi ücretlerinin Türk parası ile kararlaştırılır; işyerinde veya özel olarak açılan
banka hesabıyla ödenir.
Çıplak ücret ve giydirilmiş ücret. Sosyal haklar ihlal edilerek bulunan ücret çıplak
ücrettir. Ancak; ikramiye, yemek, yol gibi hizmetler ile daha yüksek ortaya çıkan bedele
giydirilmiş ücret denir.
İK 32/4: Emre muharrer senetle (bono ile), kuponla veya yurtta geçerli parayı
temsil ettiği iddia olunan bir senetle veya diğer herhangi bir şekilde ücret ödemesi
yapılamaz.
Bu kural işçinin niteliğine veya ücretine göre değişmez. Tek istisnası, işçinin daha
çoğunun kesintiye uğramasına muvafakat göstermesidir.
İşçi ücretlerinden ceza olarak yapılacak kesintilerin işçiye derhal sebepleriyle beraber
bildirilmesi gerekir. İşçi ücretlerinden bu yolda yapılacak kesintiler bir ayda iki
gündelikten veya parça başına yahut yapılan iş miktarına göre verilen ücretlerde
işçinin iki günlük kazancından fazla olamaz.
Bu paralar işçilerin eğitimi ve sosyal hizmetleri için kullanılıp harcanmak üzere Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hesabına Bakanlıkça belirtilecek Türkiye'de kurulu bulunan
ve mevduat kabul etme yetkisini haiz bankalardan birine, kesildiği tarihten itibaren bir
ay içinde yatırılır. Her işveren işyerinde bu paraların ayrı bir hesabını tutmaya
mecburdur. Birikmiş bulunan ceza paralarının nerelere ve ne kadar verileceği Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanının başkanlık edeceği ve işçi temsilcilerinin de katılacağı bir
kurul tarafından karara bağlanır. Bu kurulun kimlerden teşekkül edeceği, nasıl ve hangi
esaslara göre çalışacağı çıkarılacak bir yönetmelikte gösterilir.
İK 34: Ücreti ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir bir neden
dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle
kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak
toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez. Gününde ödenmeyen
ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.
İK 62: Her türlü işte uygulanmakta olan çalışma sürelerinin yasal olarak daha
aşağı sınırlara indirilmesi veya işverene düşen yasal bir yükümlülüğün yerine getirilmesi
nedeniyle ya da bu Kanun hükümlerinden herhangi birinin uygulanması sonucuna
dayanılarak işçi ücretlerinden her ne şekilde olursa olsun eksiltme yapılamaz.
İş sözleşmesinin askı hali ile sona ermesini ayırmak gerekir. Askı halleri;
➔ Ücretsiz izin,
o Tek taraflı dayatma şeklinde ortaya çıkan ücretsiz izin söz
konusu ise bu fesih olarak kabul edilir ve fesih hükümleri
uygulanır.
İşveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla
yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak 1 aylık, hizmet ilişkisi 5 yıldan uzun
bir süre devam etmişse 2 aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür. (TBK
440/c.2)
C. İkale
Sözleşmeyi sona erdiren bir sözleşme yapılmasıdır.
II. Fesih
Fesih türleri iki adettir. Bunlar;
Bildirim yükümlülüğü, sözleşmeyi kim sona erdiriyorsa (işçi veya işveren) ona
getirilmiştir.
a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak
iki hafta sonra,
b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa
yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,
c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa
yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,
d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra,
Feshedilmiş sayılır.
Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek
zorundadır.
İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir.
İşverenin bildirim şartına uymaması veya bildirim süresine ait ücreti peşin ödeyerek
sözleşmeyi feshetmesi, bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddesi hükümlerinin
uygulanmasına engel olmaz. 18 inci maddenin birinci fıkrası uyarınca bu Kanunun 18,
19, 20 ve 21 inci maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesinin,
fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç
katı tutarında tazminat ödenir. Fesih için bildirim şartına da uyulmaması ayrıca
dördüncü fıkra uyarınca tazminat ödenmesini gerektirir.
Bu maddeye göre ödenecek tazminatlar ile bildirim sürelerine ait peşin ödenecek
ücretin hesabında 32 nci maddenin birinci fıkrasında yazılan ücrete ek olarak işçiye
sağlanmış para veya para ile ölçülmesi mümkün sözleşme ve Kanundan doğan
menfaatler de göz önünde tutulur.
0-6 ay → 2 hafta
Bildirim süresinde derhal feshe neden olacak bir davranış yapılırsa kişi tazminat
hakkını kaybedip derhal feshe uğrayabilir.
Salt mücerret fesih beyanı kötüniyet ihtiva etmez. Fesih beyanının kötüniyetli
olması için belli bir neden aranır.
I. Sağlık sebepleri:
a) İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin
sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa.
b) İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka
bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.
b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde
sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.
c) İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı
verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir,
kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç
işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnad veya ithamlarda
bulunursa.
d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması
ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.
e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun
olarak hesap edilmez veya ödenmezse,
III. Zorlayıcı sebepler: İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını
gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa.
b. İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı
İK 25: Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş
sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
I- Sağlık sebepleri:
a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye
düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa yakalanması veya engelli hâle gelmesi
durumunda, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda
beş iş gününden fazla sürmesi.
(a) alt bendinde sayılan sebepler dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi
hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin
işyerindeki çalışma süresine göre 17 nci maddedeki bildirim sürelerini altı hafta
aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre 74 üncü maddedeki
sürenin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması nedeniyle işine
gidemediği süreler için ücret işlemez.
b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak
sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve
haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.
d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine
sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da
işyerinde bu maddeleri kullanması.
e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını
ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki
işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir
ayda üç işgünü işine devam etmemesi.
ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi,
işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya
başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede
hasara ve kayba uğratması.
İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin
ortaya çıkması.
Normalde haklı nedenle fesihte de tazminat ödenir. Ancak, istisnai olarak İK 25/2
ispatlanırsa ödenmez.
Taraflar haklı nedenle fesih sebepleri nitelendirebilirler. Karşı taraf duruma itiraz
etmelidir.
Kanundaki sadece sınırlı sayıdaki sebepler mi ileri sürülebilir yoksa daha fazla
sebep de ortaya koyulabilir mi konusunda tartışma vardır. Ancak kanundaki “ve
benzerleri” lafzı sebebiyle benzer durumlar da sebep gösterilebilir.
İşveren feshederse; işe iade davası vs. açılabilir. İşçi feshederse feshin
geçersizliğini ileri süremez. İhbar tazminatı işçi haklı nedenle feshettiği zaman söz konusu
olmaz.
İşçinin haklı nedenle fesih yaptığı durumlarda, işçinin gerçekleştiğini iddia ettiği
durumun gerçekleştiğini kanıtlamakla yükümlüdür.
Bildirimli fesihteki geçerli sebep ile derhal fesihteki haklı neden aynı şey değildir.
Bunlar farklı sonuçları olan iki farklı durumdur.
Geçerli sebep;
İK 18: Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan
işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya
davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan
geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır. (Ek cümle: 10/9/2014-6552/2 md.) Yer altı
işlerinde çalışan işçilerde kıdem şartı aranmaz.
İK 19: İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin
bir şekilde belirtmek zorundadır.
Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o
işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci
maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin
başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Bildirimle sona ermede, bildirimden sona ermeye kadar geçecek sürede işçinin
itiraz etmesi gerekir. İşe iade davası açmadan önce arabulucuya başvurmak
zorunludur. Arabulucuya başvurma tarihi fesih bildiriminin tebliği tarihinden başlar. O
günden itibaren 1 ay içerisinde arabulucuya başvurulması gerekir.
İşçi; ya işe iade (feshin geçersizliği), ya işçi alacaklarını (tazminat) talep eder. İşçi
tazminat talep ediyorsa, sözleşmenin sona ermesinden itibaren 5 yıl içinde bu talebini
isteyebilir, işe iade talep ediyorsa bildirimden itibaren 1 ay içinde arabulucuya
başvurmalıdır.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi,
feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla
yükümlüdür.
Feshin geçersizliğinin tespiti davasının ilk amacı feshin tüm sonuçlarının ortadan
kaldırılması ve fesih gerçekleşmemiş gibi duruma getirilmektir.
Kanuni düzenlemeye göre işçi, feshin geçersizliğinde boşta geçen süreye ilişkin
en çok 4 aylık ücret talep edebilir.
Feshin geçersizliği kararından sonra işe iade verilmesi gerekir. Ancak verilmezse
işe başlatmama tazminatı söz konusu olabilir. İşe başlatılmama tazminatı en az 4 ay, en
çok 8 aylık talep edebilir.
Burada işe başlatmama söz konusu olursa tekrardan bir fesih beyanı yapılmış
gibi olur ve daha önce bir ihbar tazminatına hükmedilmiş olsa bile tekrar ihbar
tazminatı söz konusu olur.
Mahkeme veya özel hakem, ikinci fıkrada düzenlenen tazminat ile üçüncü
fıkrada düzenlenen ücret ve diğer hakları, dava tarihindeki ücreti esas alarak parasal
olarak belirler.
Olması gereken işe iade edilmeyen tarih esas alınması gerekirken, yasaya göre
dava tarihindeki ücret esas alınır.
Bu belgede işçinin adı soyadı, daha önceki işinde bulunduğu pozisyon, işten
çıkarılma sebebi yazar. Kişi yeni başvurduğu yere iletebilir.
İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi
itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş
bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin
hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları
taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra
beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz
hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer
yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat
alacaklarına da uygulanır.
İbra sözleşmesinde aksine bir hüküm yoksa asıl alacak ile birlikte faiz, rehin, ceza
koşulu gibi fer’i haklar da sona erer.
c. Kıdem tazminatı
Kıdem tazminatı mahiyeti itibariyle koşulları yasayla belirlenmiş, hukuki temeli
yasada olan işçilik alacağıdır.
Bazı kişiler yıpranma tazminatıdır derler. Amortisman diyenler vardır. Ahde vefa,
vefa tazminatıdır diyenler vardır.
İşçinin aldığı bir brüt ücreti vardır. Esas aldığımız işçinin son ücretidir. Kıdem
tazminatı hesaplanırken sosyal haklar da eklenerek hesaplanır.
Yemek → 400 TL
Yol → 300 TL
İkramiye → 6500/12
Hesaplanan kıdem tazminatı tavan miktarını aşarsa ortaya çıkan bedel değil
tavan bedel ödenir. 2019 için 6635 TL’dir.
İhbar tazminatı için kıdem tazminatında olduğu gibi bir tavan bedel yoktur. İş
akdinin feshi tarihindeki tavana bakılması gerekir.
-Çalışma Süreleri
*İK 63: Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi
kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde
bölünerek uygulanır. (Ek cümle: 10/9/2014-6552/7 md.; Değişik cümle: 4/4/2015-
6645/36 md.) Yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi; günde en çok yedi
buçuk, haftada en çok otuz yedi buçuk saattir.
Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan
günlerine, günde onbir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki
aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini
aşamaz. Denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile dört aya kadar artırılabilir. (Ek
cümle: 6/5/20166715/3 md.) Turizm sektöründe dört aylık süre içinde işçinin haftalık
ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz; denkleştirme süresi
toplu iş sözleşmeleri ile altı aya kadar artırılabilir.
İşçinin çalışma süresine bir sınır getirilmesi mutlak gereklidir. Bunun sebebi işçinin
iş sağlığı ve güvenliğidir.
Genel bakımdan çalışma süresi haftada en fazla 45 saattir. Sözleşmeler ile bu
süreden daha az kararlaştırılabilir. Ancak ücret indirilmemelidir, ücret de indirilirse işçinin
lehine bir işlem söz konusu olmaz.
Haftanın 1 günü ücretli tatil olmak zorundadır. Hafta tatili illaki haftasonu olmak
zorunda değildir. 7 günden birinde işçi dinlendirildiyse tatil hakkını kullanmış varsayılır.
Akdi tatil – Zorunlu hafta tatili aynı şeyler değildir. Akdi tatil belirlenmişse bile
zorunlu hafta tatili işçiye sağlanmalıdır.
Denkleştirme söz konusu olabilir. İlk hafta 6 gün 10’ar saatten 60 saat, 2. Hafta 6
gün 5’er saat 30 saat çalışırsa, işçi, ortalama 45 saat çalışmıştır. Burada denkleştirme
vardır ve işveren ek mesai ücreti ödemek zorunda kalmaz.
b) Dört saatten fazla ve yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat dahil) süreli işlerde
yarım saat,
Ancak bu süreler, iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde
tutularak sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir.
İK 64: Zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce
veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma
sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da işçinin
talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren iki ay içinde çalışılmayan süreler için
telafi çalışması yaptırabilir. Bu çalışmalar fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma
sayılmaz.
Telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile günde üç
saatten fazla olamaz. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz.
-Fazla Çalışma
İK 41: Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi
nedenlerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar
çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre
denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi,
normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa
dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.
Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına
düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.
Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu çalışmalar karşılığı zamlı
ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle
çalıştığı her saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir.
İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir
kesinti olmadan kullanır.
63 üncü maddenin son fıkrasında yazılı sağlık nedenlerine dayanan kısa veya sınırlı
süreli işlerde ve 69 uncu maddede belirtilen gece çalışmasında fazla çalışma
yapılamaz.
Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamaz.
Bu Kanunun 42 nci ve 43 üncü maddelerinde sayılan hâller dışında yer altında maden
işlerinde çalışan işçilere fazla çalışma yaptırılamaz.
İşveren fazla çalıştırdığı işçinin ne kadar fazla çalıştırdığını belirliyor bunu maaş
bordrosuna tahakkuk ettirip ödüyorsa faydalıdır. Koruma sağlar.
Fazla sürelerle çalışma fazla çalışmadan farklıdır. Sözleşmeyle çalışma süresi ile
yasal haftalık çalışma süresi arasında kalan çalışma süresi fazla sürelerle çalışma olarak
değerlendirilir. Yasal haftalık çalışma süresinden çok çalışma fazla çalışma olarak sayılır.
Fazla çalışmada %50 fazla ücret 1 saate 1 saat 30 dk dinlenme verilirken, fazla
sürelerle çalışmada %25 zamlı ücret ve 1 saat 15 dk dinlenme verilmesi gerekir.
Hafta tatilinde çalışırsak 2.5 kat maaş alınır. Çünkü burada hem fazla çalışma
hem de kanuni maaş vardır.
2. DÖNEM
Toplu İş Hukukunda, Bireysel İş Hukukundan farklı olarak örgütlü bir düzen söz
konusudur. Örgütlü düzen uygulamada sendika şeklinde vücut bulur. Sendika işçiyi
işveren karşısında korur. İşçinin belirli hak ve güvencelere sahip olmasını sağlar.
Güvenceler: m. 23,24,25
Sendikal işçilerden biri sendikaya üye olduğu için iş akdi feshedilirse, sendikal işe
iade davası açması gerekir.
Bir işçi için sendikalı olmak büyük anlam ifade eder, büyük bir faydası vardır.
Örgütlü olmaktan zarar gelmez.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir.
Sendika kurma hakkı, hem işverene hem işçiye tanınmıştır. Ancak, öncelikle işçi
tarafına hak sağlar.
Bir eylem grev olarak nitelendirilse bile grevin kanuni olup olmadığı
incelenmelidir. Kanuni grev pek çok hak sağlarken, kanuni olmayan grev ise birçok hak
kaybına sebep olur.
6356 sayılı kanun 2/ğ: Sendika: İşçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde,
ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi
veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları
tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır.
“Tıpkı derneklerde olduğu gibi burada da 7 işçi, işveren biraraya gelerek bir iş
kolunda faaliyette bulunmak üzere,”
6356 sayılı kanun: (2) Bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de, asıl işin girdiği
işkolundan sayılır.
(3) Bir işkoluna giren işler, işçi ve işveren konfederasyonlarının görüşü alınarak ve
uluslararası normlar göz önünde bulundurularak Bakanlıkça çıkarılacak bir
yönetmelikle belirlenir.
Yardımcı işler de, asıl işin girdiği işkolundan sayılır. İşyerinde asıl işi yapan işçiyle
aynı işverene tabi ise yan işlerde çalışan işçiler de asıl işin tabi olduğu iş koluna dahildir.
Ancak, yardımcı iş alt işverence karşılamıyorsa, burada alt işverenin işçisi işi ana iş
olacak ve yeni bir iş koluna tabi olacaklardır.
Bir işyerinde birden dazla sendika söz konusu olabilir. Ancak, işyeri ile oturup toplu
sözleşme yetkisi ancak tek bir sendikada olabilir.
6356 sayılı kanun madde 6: (1) Fiil ehliyetine sahip ve fiilen çalışan gerçek veya
tüzel kişiler sendika kurma hakkına sahiptir. Ancak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; zimmet,
irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas,
ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan mal varlığı
değerlerini aklama ve kaçakçılık suçlarından birinden mahkûmiyeti bulunanlar sendika
kurucusu olamaz.
(2) İşveren sendikası kurucusunun tüzel kişi olması hâlinde tüzel kişiyi temsil eden
gerçek kişide de birinci fıkrada belirtilen şartlar aranır.
İşçinin kanun dışı bir gerece katılması haklı nedenle fesih sebebidir.
(2) Vali, tüzük ve kurucuların listesini on beş gün içerisinde Bakanlığa gönderir. Bakanlık;
kuruluşun adını, merkezini ve tüzüğünü on beş gün içinde resmî internet sitesinde ilan
eder.
(4) Tüzük ve belgelerin kanuna uygun hâle getirilmesi üzerine mahkeme durdurma
kararını kaldırır. Verilen süre sonunda tüzük ve belgelerin kanuna uygun hâle
getirilmemesi hâlinde ise mahkeme kuruluşun kapatılmasına karar verir.
(5) Tüzük değişiklikleri ikinci fıkra hükmüne göre ilan edilir. Tüzük değişikliği ve kanuna
aykırılık veya eksikliğin bulunduğu diğer işlemlerde de yukarıdaki hükümler uygulanır.
6356 sayılı kanun m 17: (1) On beş yaşını dolduran ve bu Kanun hükümlerine
göre işçi sayılanlar, işçi sendikalarına üye olabilir.
(3) Sendikaya üye olmak serbesttir. Hiç kimse sendikaya üye olmaya veya olmamaya
zorlanamaz. İşçi veya işverenler aynı işkolunda ve aynı zamanda birden çok sendikaya
üye olamaz. Ancak aynı işkolunda ve aynı zamanda farklı işverenlere ait işyerlerinde
çalışan işçiler birden çok sendikaya üye olabilir. İşçi ve işverenlerin bu hükme aykırı
şekilde birden çok sendikaya üye olmaları hâlinde sonraki üyelikler geçersizdir.
(4) Bir işyerinde yardımcı işlerde çalışan işçiler de, işyerinin girdiği işkolunda kurulu bir
sendikaya üye olabilir.
Kişi ilk üye olduğu sendikayı bırakmadan, ikinci bir sendikaya üye olamaz. Bir iş
koluna giren tek bir sendikaya üyelik mümkündür. Ancak, birden fazla sendikaya üye
olunamazsa da kurucu olunabilir.
Üyelik başvurusu, sendika tarafından reddedilmediği takdirde (30 gün içinde ret
cevabı verilmediği halde) bu suskunluğun kabul anlamına geldiği kabul edilir.
6356 sayılı kanun m 18: (1) Üyelik aidatının miktarı kuruluşların tüzüklerinde
belirtilen usul ve esaslara göre genel kurul tarafından belirlenir.
(2) Üyelik ve dayanışma aidatları, yetkili işçi sendikasının işverene yazılı başvurusu
üzerine, işçinin ücretinden kesilmek suretiyle ilgili sendikaya ödenir.
(3) Yukarıdaki hükümlere göre ödenmesi gereken aidatı kesmeyen veya kesmesine
rağmen bir ay içinde ilgili işçi sendikasına ödemeyen işveren, bildirim şartı aranmaksızın
aidat miktarını bankalarca işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiziyle birlikte
ödemekle yükümlüdür.
(4) Üye aidatının tahsiline ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle
düzenlenir.
6356 sayılı kanu m 19: (1) İşçi veya işveren, sendikada üye kalmaya veya
üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
(2) Her üye, e-Devlet kapısı üzerinden çekilme bildiriminde bulunmak suretiyle üyelikten
çekilebilir. E-Devlet kapısı üzerinden yapılan çekilme bildirimi elektronik ortamda eş
zamanlı olarak Bakanlığa ve sendikaya ulaşır.
(3) Çekilme, sendikaya bildirim tarihinden itibaren bir ay sonra geçerlilik kazanır.
Çekilenin bir aylık süre içinde başka bir sendikaya üye olması hâlinde yeni üyelik bu
sürenin bitimi tarihinde kazanılmış sayılır.
(4) Sendika üyeliğinden çıkarılma kararı genel kurulca verilir. Karar, e-Devlet kapısı
üzerinden Bakanlığa elektronik ortamda bildirilir ve çıkarılana yazı ile tebliğ edilir.
Çıkarılma kararına karşı üye, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde mahkemeye
itiraz edebilir. Mahkeme iki ay içinde kesin olarak karar verir. Üyelik, çıkarılma kararı
kesinleşinceye kadar devam eder.
(5) İşveren veya işveren vekili sıfatını kaybedenlerin sendika ve üst kuruluşlardaki
üyelikleri ve görevleri, bu sıfatı kaybettikleri tarihte kendiliğinden sona erer. Ancak, tüzel
kişiliği temsilen işveren vekili sıfatı ile işveren sendikalarına üye olanların bu sıfatı
kaybetmeleri hâlinde tüzel kişiliğin üyeliği düşmez. Bu durumda işveren vekilinin kuruluş
organlarındaki görevleri sona erer.
(6) Sosyal Güvenlik Kurumundan yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan ödeme
alarak işten ayrılan işçilerin sendika üyeliği sona erer. Ancak çalışmaya devam edenler
ile kuruluş ve şubelerinin yönetim, denetleme ve disiplin kurullarındaki görevleri sırasında
yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan ödeme alanların üyeliği, görevleri süresince
ve yeniden seçildikleri sürece devam eder.
An itibariyle değil çekilme 1 ay sonra sonuç doğurur. Bunun sebebi yetki ile ilgili
durumlarda hangi halde
I. Güvenceler
6356 sayılı kanunun 23, 24 ve 25. maddelerince güvenceler düzenlenmiştir.
Madde 23 yönetici güvencesini, 24 sendika temsilcisinin güvencesini ve 25 de üyelik
güvencesini düzenlemektedir.
(3) İşyeri sendika temsilcileri ve baş temsilcisi; işyeri ile sınırlı olmak kaydı ile işçilerin
dileklerini dinlemek ve şikâyetlerini çözümlemek, işçi ve işveren arasındaki iş birliğini,
çalışma barışını ve uyumunu sağlamak, işçilerin hak ve çıkarlarını gözetmek ve iş
kanunları ile toplu iş sözleşmelerinde öngörülen çalışma şartlarının uygulanmasına
yardımcı olmakla görevlidir.
(2) İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya
ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma şartları veya çalıştırmaya son
verilmesi bakımından herhangi bir ayrım yapamaz. Ücret, ikramiye, prim ve paraya
ilişkin sosyal yardım konularında toplu iş sözleşmesi hükümleri saklıdır.
(3) İşçiler, sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri dışında veya
işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları veya sendikal
faaliyette bulunmalarından dolayı işten çıkarılamaz veya farklı işleme tabi tutulamaz.
(4) İşverenin (…) (1) yukarıdaki fıkralara aykırı hareket etmesi hâlinde işçinin bir
yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata hükmedilir.
(5) Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857 sayılı Kanunun
(…) (2) , 20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş
sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı
Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya
başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe
başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen tazminata hükmedilmez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hükümlerine
göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.
(9) İşçinin iş kanunları ve diğer kanunlara göre sahip olduğu hakları saklıdır.
İK 20, 21 feshin geçersizliğinin tespitini talep etmek ve işe iade davası söz
konusudur. Hakim bu davada sadece ve sadece feshin sendikal sebebe dayanıp
dayanmadığına bakar. Eğer sendikal fesih yoksa, fesih geçersiz olsa bile bu geçersizliği
incelemez. Bu sebeple davanın adı sendikal işe iade davasıdır.
C. Yönetici Güvencesi
6352 sayılı kanun madde 23: (1) İşçi kuruluşunda yönetici olduğu için çalıştığı
işyerinden ayrılan işçinin iş sözleşmesi askıda kalır. Yönetici dilerse işten ayrıldığı tarihte iş
sözleşmesini bildirim süresine uymaksızın veya sözleşme süresinin bitimini beklemeksizin
fesheder ve kıdem tazminatına hak kazanır. Yönetici, yöneticilik süresi içerisinde iş
sözleşmesini feshederse kıdem tazminatı fesih tarihindeki emsal ücret üzerinden
hesaplanır.
(2) İş sözleşmesi askıya alınan yönetici; sendikanın tüzel kişiliğinin sona ermesi,
seçime girmemek, yeniden seçilmemek veya kendi isteği ile çekilmek suretiyle
görevinin sona ermesi hâlinde, sona erme tarihinden itibaren bir ay içinde ayrıldığı
işyerinde işe başlatılmak üzere işverene başvurabilir. İşveren, talep tarihinden itibaren
bir ay içinde bu kişileri o andaki şartlarla eski işlerine veya eski işlerine uygun bir diğer
işe başlatmak zorundadır. Bu kişiler süresi içinde işe başlatılmadığı takdirde, iş
sözleşmeleri işverence feshedilmiş sayılır.
(3) Yukarıda sayılan nedenler dışında yöneticilik görevi sona eren sendika
yöneticisine ise başvuruları hâlinde işveren tarafından kıdem tazminatı ödenir.
Ödenecek tazminatın hesabında, işyerinde çalışılmış süreler göz önünde bulundurulur
ve fesih anında emsalleri için geçerli olan ücret ve diğer hakları esas alınır. İşçinin iş
kanunlarından doğan hakları saklıdır.
6352 sayılı kanun madde 24: (1) İşveren, işyeri sendika temsilcilerinin iş
sözleşmelerini haklı bir neden olmadıkça ve nedenini yazılı olarak açık ve kesin şekilde
belirtmedikçe feshedemez. Fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde,
temsilci veya üyesi bulunduğu sendika dava açabilir.
(3) Temsilcinin işe iadesine karar verilirse fesih geçersiz sayılarak temsilcilik
süresini aşmamak kaydıyla fesih tarihi ile kararın kesinleşme tarihi arasındaki ücret ve
diğer hakları ödenir. Kararın kesinleşmesinden itibaren altı iş günü içinde temsilcinin işe
başvurması şartıyla, altı iş günü içinde işe başlatılmaması hâlinde, iş ilişkisinin devam
ettiği kabul edilerek ücreti ve diğer hakları temsilcilik süresince ödenmeye devam edilir.
Bu hüküm yeniden temsilciliğe atanma hâlinde de uygulanır.
(4) İşveren, yazılı rızası olmadıkça işyeri sendika temsilcisinin işyerini değiştiremez
veya işinde esaslı tarzda değişiklik yapamaz. Aksi hâlde değişiklik geçersiz sayılır.
6352 sayılı kanun madde 26: (1) Kuruluşlar, tüzüklerinde yer alan konularda
serbestçe faaliyette bulunur.
(4) Kuruluşların kendi faaliyetleri ile üyelerine sağladıkları hak ve çıkarların üyesi
olmayanlara uygulanması, bu Kanunun yedinci ila on ikinci bölümlerinde yer alan
hükümler saklı kalmak kaydıyla yazılı onaylarına bağlıdır.
Toplu sözleşme yapma ehliyeti; işçi tarafından bakarsak işçi sendikası, işveren
bakımından bakarsak da işveren sendikası ya da sendika üyesi olmayan işverenindir.
Yetki ile ehliyeti karıştırmamak gereklidir. Ehliyetten kasıt sözleşmeye kim taraf
olabilir sorusunun cevabıdır.
Ortada bir toplu sözleşme varsa onu toplu sözleşme yapan kısım içeriğindeki
normatif kısımdır.
6352 sayılı kanun madde 35: (1) Toplu iş sözleşmesi yazılı olarak yapılır.
(2) Toplu iş sözleşmesi en az bir ve en çok üç yıl süreli olarak yapılabilir. Toplu iş
sözleşmesinin süresi, sözleşmenin imzalanmasından sonra taraflarca uzatılamaz,
kısaltılamaz ve sözleşme süresinden önce sona erdirilemez.
(3) Faaliyetleri bir yıldan az süren işlerde uygulanmak üzere yapılan toplu iş
sözleşmelerinin süresi bir yıldan az olabilir. İşin bitmemesi hâlinde bu sözleşmeler bir yılın
sonuna kadar uygulanır.
(4) Toplu iş sözleşmesi süresinin bitmesinden önceki yüz yirmi gün içinde, yeni sözleşme
için yetki başvurusunda bulunulabilir. Ancak, yapılacak toplu iş sözleşmesi önceki
sözleşme sona ermedikçe yürürlüğe giremez.
*Bir işyerinde bir toplu sözleşme yürürlükteyken başka bir toplu iş sözleşmesi yapılamaz.
İkinci bir toplu iş sözleşmesi yapılabilmesi için ilkinin süresi bitmelidir.
Bir işyerinde bir toplu sözleşme yürürlükteyken başka bir toplu iş sözleşmesi
yapılamaz. İkinci bir toplu iş sözleşmesi yapılabilmesi için ilkinin süresi bitmelidir.
6352 sayılı kanun madde 34: (1) Bir toplu iş sözleşmesi aynı işkolunda bir veya
birden çok işyerini kapsayabilir.
(2) Bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda
birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde
yapılabilir.
(3) Grup toplu iş sözleşmesi, tarafların anlaşması üzerine bir işçi sendikası ile bir işveren
sendikası arasında, birden çok üye işverene ait aynı işkolunda kurulu işyerleri ve
işletmeleri kapsamak üzere yapılır.
(4) İşletme toplu iş sözleşmesi yapılacak işyerlerinin aranılan niteliğe sahip olup
olmadıklarına ilişkin uyuşmazlıklar, işletme merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemede
on beş gün içinde karara bağlanır. (Değişik cümle: 12/10/2017-7036/32 md.) Karar
hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi on beş gün
içinde kesin olarak karar verir.
➔ En basiti işyeri toplu iş sözleşmesidir. Burada bir işverene ait tek bir
işyeri vardır. Bu işyerini kapsayacak şekilde yapılacak sözleşme işyeri
toplu iş sözleşmesidir.
➔ İşverenin aynı iş kolundan birden fazla işyeri varsa işletme toplu iş
sözleşmesi söz konusudur.
➔ Son olarak da grup toplu iş sözleşmesi vardır. Aynı işkolundan birden
fazla işvereni kapsayan iş sözleşmeleridir. Tek bir sendikanın
örgütlendiği birden fazla işyeri ve işveren olmalıdır.
Yani grup toplu iş sözleşmesi yapılabilmesi için;
o Aynı işkolunda işyeri/işletmesi bulunan işverenlerin aynı işveren
sendikasına üye olması,
o Bu işyerlerinde/işletmede aynı işçi sendikasının yetkili olması ve
o İşçi sendikası ve işveren sendikasının bu işyerlerinin/işletmelerin
tümünü kapsamına alan tek bir toplu sözleşme yapmak
konusunda anlaşmaları gerekir.
Bir işçi sendikasına, toplu sözleşmeyi yapabilmek için yetki gereklidir. Bunun
kriterleri 6352 sayılı kanunun 41. maddesinde sayılmıştır;
Yetki tespiti esasen işçi tarafına yönelik bir kavramdır. İşçi tarafının yetkisi iki
sayılan şartın yerine getirilmesine bağlıdır. Bunlardan ilki, sendikanın kurulu bulunduğu
işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde birini üye kaydetmesi (işkolu barajı) ve ikincisi,
işyeri toplu iş sözleşmesi bakımından işyerindeki işçi sayısının yarıdan fazlasının, işletme
toplı iş sözleşmesi bakımından ise işletmenin bütününde çalışan toplam işçi sayısının en
az %40’ı oranında üyeye sahip olmasıdır. (işyeri/işletme barajı) Grup toplu iş
sözleşmeleri bakımından bu sayısal çoğunluk, grup tolu iş sözleşmesi kapsamına giren
tek işterleri bakımından yarıdan fazla, işletmeler bakımından ise %40’dır.
Bir işçi sendikasının, kendisinin yetkili olduğunun değil, hangi sendikanın yetkili
olduğunun belirlenmesi için başvuruda bulunması mümkün değildir. Bunu yalnızca
işveren sendikası ya da işveren isteyebilir.
Başvurunun yapılacağı zaman konusunda genel geçerli bir hüküm yoktur.
Ancak toplu iş sözleşmesi yapılacak birimde yürürlükte olan bir toplu iş sözleşmesi varsa
yetki başvurusu en erken yürürlükteki toplu iş sözleşmesinin bitimine 120 gün kala
yapılabilir. (m 35/4) Bundan önce yapılan başvuru geçersiz sayılmalıdır.
Yürürlükteki toplu iş sözleşmesinin bitimine 120 gün ve daha kısa bir zaman
kalmışsa, yeni dönem toplu iş sözleşmesi için başvuruda bulunulabilir. Ancak yapılacak
toplu iş sözleşmesi, yürürlükteki sözleşme sona ermedikçe yürürlüğe girmez.
Bir işçi sendikasının başvurusunun sonucu kesinleşmeden bir başka işçi sendikası
kendisinin yetkili olduğu düşüncesiyle başvuruda bulunduğu takdirde, Bakanlık ilk
sendikanın yetki işlemleri sonuçlanmadan diğer sendikanın başvurusunu inceleyemez.
Bakanlık ancak ilk başvuran sendikanın yetkisiz olduğu kesinleştiği takdirde, ikinci
sendikanın başvurusunu incelemeye alabilir.
6352 sayılı kanun madde 43: (1) Kendilerine 42 nci madde uyarınca gönderilen
tespit yazısını alan işçi veya işveren sendikaları veya sendika üyesi olmayan işveren;
taraflardan birinin veya her ikisinin yetki şartlarına sahip olmadığı veya kendisinin bu
şartları taşıdığı yolundaki itirazını, nedenlerini de göstererek yazının kendilerine tebliğ
edildiği tarihten itibaren altı iş günü içinde mahkemeye yapabilir.
(2) İtiraz dilekçesi görevli makama kayıt ettirildikten sonra mahkemeye verilir. Kurulu
bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin yüzde birinden daha az üyesi bulunan işçi
sendikası, yetki itirazında bulunamaz.
(3) İtiraz dilekçesinde veya ekinde somut delillerin yer almaması hâlinde itiraz
incelenmeksizin reddedilir. İşçi ve üye sayılarının tespitinde maddi hata ve süreye ilişkin
itirazları mahkeme altı iş günü içinde duruşma yapmaksızın kesin olarak karara bağlar.
(Değişik cümle: 12/10/2017-7036/34 md.) Bunların dışındaki itirazlar için mahkeme,
duruşma yaparak karar verir ve bu karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde
bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kararını verir. (Ek cümle: 12/10/2017-7036/34 md.)
Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay bir ay içinde kesin olarak
karar verir.
(4) 42 nci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca kendisine yetki şartlarına sahip olmadığı
bildirilen işçi sendikası, altı iş günü içinde yetkili olup olmadığının tespiti için dava
açabilir. Mahkeme açılan davayı o işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde birini üye
kaydeden işçi sendikaları ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverene de
bildirir. Mahkeme davayı iki ay içinde sonuçlandırır.
6352 sayılı kanun madde 44: (1) Tespit yazısına süresi içinde itiraz edilmemişse
sürenin bitimini takip eden altı iş günü içinde; yapılan itiraz reddedilmişse ya da
kendisine yetki şartlarına sahip olmadığı bildirilen sendikanın itirazı sonucunda yetki
şartlarına sahip olduğunu tespit eden kesinleşmiş mahkeme kararının tebliğ edildiği
tarihten itibaren altı iş günü içinde; ilgili sendikaya, Bakanlıkça bir yetki belgesi verilir.
Yetki, belgesi bir işçi sendikasının toplu sözleşme yapabilecek özelliklere sahip
olduğu gösteren belgedir.
Yetki belgesi alan işçi sendikasının karşı tarafı 15 gün içinde toplu sözleşme
görüşmesine çağırması gerekir. Eğer çağırmazsanız yetki belgesinin bir hükmü
kalmamaktadır.
İlk görüşmede 6 gün içerisinde yer gün saati belirlenmelidir. Belirlenmezse yetkili
makam bunu belirlemelidir.
İstisnai olarak, faaliyeti 1 yıldan az süren işlerde toplu sözleşme 1 yıldan az süre
için imzalanabilir.
Bir yerde yürürlükte olan bir toplu sözleşme varsa, ikincil bir toplu sözleşme
yapılamaz, bunun bitmesi gerekir. Yeni bir toplu sözleşme için mevcut toplu
sözleşmesinin sona ermesine 120 gün kala müzakerelere başlanabilir.
Bir toplu sözleşme sona erse bile, sona eren toplu sözleşmenin yenisi yürürlüğe
girene kadar etkisi devam eder. Buna ardetki denir.
o Yararlanacaklar
▪ İşçi sendikası üyeleri,
▪ (Üye olmayıp da yararlanma imkanı veren) Dayanışma aidatı
ödeyenler,
• Herkes sendikaya üye olmak istemeyebilir. Ancak bu kişiler
toplu sözleşmeden yararlanmak istiyorlarsa dayanışma
aidatı ödemeleri gerekir.
• Dayanışma aidatı, üyelik aidatını geçemez. Daha çok
uygulamada üyelik aidatı ile dayanışma aidatı eşit
belirlenir.
▪ Taraf toplu işçi sendikasının herkesin yararlanacağına dair onay
vermesi,
• Uygulamada çok rastlanmaz.
▪ Teşmil (m 40).
• CB kararı ile toplu iş sözleşmesinden yararlanılmayan
yerlerin teşmil edilerek yararlandırılması usulü.
o Yararlanmayacaklar
▪ İşveren vekilleri,
• İşletmenin bütününü yönetenler, sözleşme müzakerelerine
işveren adına katılanlar toplu sözleşmeden
yararlanamazlar.
▪ Sözleşmelerde kapsam dışı personel belirlenebilir,
• Bunun çok geniş belirlenmemesi gerekir.
▪ Toplu sözleşme grev sonunda yapıldıysa zorunlu çalışması
gerekenler dışında işyerinde çalışanlar, toplu iş sözleşmesinde
buna aykırı hüküm yoksa yararlanamazlar.
Burada bir imza tarihi ve bir de bundan ayrı yürürlük tarihi vardır. Bunlar aynı da
olabilir. Böyle bir durum varsa sorun yaşanmaz. Ama kimi zamanlarda toplu
sözleşmenin grev yoluyla akdedildiği örneklerde grev süresi vs. sebebiyle toplu iş
sözleşmesinin bitiminden 50 gün sonra imzalanmış toplu sözleşmede bu sözleşmenin
yürürlük tarihi önceki sözleşmenin bitim tarihidir hükmü koyulabilir. Geriye doğru
yürütme mümkündür. Bu sözleşmede kişiler yürürlük tarihinden itibaren yararlanır. İmza
tarihinden sonra üye olan kişi üye olduğu tarihten itibaren yararlanır.
Madde 39/3: Toplu iş sözleşmesinin imza tarihi ile yürürlük tarihi arasında iş
sözleşmesi sona eren üyeler de, iş sözleşmelerinin sona erdiği tarihe kadar toplu iş
sözleşmesinden yararlanır.
c. Teşmil (m 40)
Bir işyerinde toplu sözleşme yoksa, olmayan yerde CB kararı ile mevcut o iş
kolundaki en çok üyeye sahip sendikanın yaptığı sözleşmeyi diğer iş yerlerine
yaydırmadır.
Teşmil yapılacak işyeri bakımından, o işyeri veya o işkolu için en çok üyeye sahip
sendika tarafından imzalanan toplu iş sözleşmesi, yüksek hakem kurulu teşmil ile
görüşlerini ortaya koyduktan sonra yapılabilir.
Herhangi bir şekilde, bir yetki için başvurulduysa sendika yetki için bakanlığa
başvurulduysa, bu anda teşmil kararı alınamaz.
Yetki belgesi alındıktan sonra, geçersiz hale gelmediği sürece de teşmil kararı
alınamaz.
Teşmil kararı, alınan toplu iş sözleşmenin sona ermesiyle birlikte ortadan kalkar.
Madde 49: (1) Toplu görüşme için kararlaştırılan ilk toplantıya taraflardan biri
gelmez veya geldiği hâlde görüşmeye başlamazsa, toplu görüşmeye başladıktan
sonra toplantıya devam etmezse veya taraflar toplu görüşme süresi içerisinde
anlaşamadıklarını bir tutanakla tespit ederlerse ya da toplu görüşme süresi anlaşma
olmaksızın sona ererse, taraflardan biri uyuşmazlığı altı iş günü içinde görevli makama
bildirir. Aksi takdirde işçi sendikasının yetkisi düşer.
Madde 60/7: Kanuni grev kararı alınan bir uyuşmazlıkta Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı uyuşmazlığın çözümü için bizzat arabuluculuk yapabileceği gibi bir
kişiyi de arabulucu olarak görevlendirebilir.
D. İş Uyuşmazlığı
Taraflar maddelerin hepsinin üzerinde anlaşamazsa arabuluculuk süreci başlar.
Bu süreç zorunludur. Bu süreci başlatmazsanız sürecin kanuna aykırı yürütülmesi söz
konusu olur.
Grev hakkı ve lokavt iyiniyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve milli serveti
tahrip edecek şekilde kullanılamaz.
(3) Kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılan grev kanun dışıdır.
Bir eylemin kanun dışı grev olması işçiye yaptırımları olacaktır. Kanuni grev için
aranan şartlar yoksa söz konusu grev kanun dışı grevdir.
Grev sürecinde uyuşması gereken usul nedir? 6358 sayılı kanunun 60. Maddesine
bakarız.
Madde 60: (1) Grev kararı, 50 nci maddenin beşinci fıkrasında belirtilen
uyuşmazlık tutanağının tebliği tarihinden itibaren altmış gün içinde alınabilir ve bu süre
içerisinde altı iş günü önceden karşı tarafa bildirilecek tarihte uygulamaya konulabilir.
Bu süre içerisinde, grev kararının alınmaması veya uygulanacağı tarihin karşı tarafa
bildirilmemesi hâlinde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi düşer.
(2) Uyuşmazlığın tarafı olan işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren, grev
kararının kendisine tebliğinden itibaren altmış gün içinde lokavt kararı alabilir ve bu süre
içerisinde altı iş günü önceden karşı tarafa bildirilecek tarihte uygulamaya koyabilir.
(3) Grev ve lokavt kararları, kararı alan tarafça işyeri veya işyerlerinde derhâl ilan edilir.
(4) Bildirilen tarihte başlamayan grev hakkı veya lokavt düşer. Süresi içinde grev kararı
uygulamaya konulmamışsa ve alınmış bir lokavt kararı da yoksa veya lokavt da süresi
içinde uygulamaya konulmamışsa yetki belgesinin hükmü kalmaz.
(5) Grev ve lokavt kararlarının uygulanacağı tarih, kararı alan tarafça karşı tarafa tebliğ
edilmek üzere notere ve bir örneği de görevli makama tevdi edilir. Uygulama tarihi,
kararı alan tarafça ayrıca işyeri veya işyerlerinde derhâl ilan edilir.
(6) (İptal: Anayasa Mahkemesinin 22/10/2014 tarihli ve E.: 2013/1, K.: 2014/161 sayılı
Kararı ile.)
(7) Kanuni grev kararı alınan bir uyuşmazlıkta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
uyuşmazlığın çözümü için bizzat arabuluculuk yapabileceği gibi bir kişiyi de arabulucu
olarak görevlendirebilir.
Herkesin greve katılması zorunlu değildir. Bu durumda öyle bir grup vardır ki
işyerinin güvenliğinin, hammaddenin bozulmaması için çalışmak, işveren de bunları
çalıştırmak zorundadır. Bu kapsamda çalışan işçilerin niteliği, sayısı ve yedekleri toplu
görüşmenin başlamasından itibaren işveren ve vekili tarafından belirlenir ve sendikaya
bildirir.
Eğer grev esnasında, grevde yapılan eylemler nedeniyle işveren zor duruma
düşerse, işyerinin kapanması söz konusu olursa işçinin beklentisini karşılaması söz konusu
olamaz. Bu sebeple bunun da engellenmesi gerekmektedir.
Bu sebepler ile çalışan işçiler, greve katılamadıkları için toplu iş sözleşmesinden
yararlanamayanlar sınıfına girmezler.
Madde 62: (1) Can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze işlerinde ve mezarlıklarda;
şehir şebeke suyu, elektrik, doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya
doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde; (…)(1) Millî Savunma Bakanlığı ile
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen
işyerlerinde; kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye (…)(1) ve hastanelerde grev ve
lokavt yapılamaz.
(3) Başladığı yolculuğu yurt içindeki varış yerlerinde bitirmemiş deniz, hava, demir ve
kara ulaştırma araçlarında grev ve lokavt yapılamaz.
İnsanın yaşam hakkıyla, toplumsal kamu düzeniyle ilgili sorunlar ortaya çıkacağı
durumlarda, kanun koyucu grev yasağı koymuştur.
Eğer grev yasağı varsa yine devreye bu kanunda düzenlenen Yüksek Hakem
Kurulu müessesi devreye girer. Yüksek Hakem Kurulu 54 vd. maddelerinde
düzenlenmiştir. Üyeler bir araya gelir ve üzerinde anlaşılamayan maddeleri
değerlendirir, nihai karar verirler. Verilen karar neticesinde toplu iş sözleşmesi meydana
gelir. Yüksek Hakem Kurulunun verdiği kararlar kesindir.
Kesin yasaklar dışında, erteleme denilen başka yasaklar vardır. 62. Maddenin 2.
Fıkrasında düzenlenmiştir. Genel hayatı önemli ölçüde etkileyen doğa olayların
gerçekleştiği yerlerde bu durumun devamı süresince yürürlükte kalmak kaydıyla gerekli
gördüğü işyerlerinde grev ve lokavtı yasaklayabilir. Yasağın kalkmasından itibaren 60
gün içinde 6 iş günü önce karşı tarafa bildirilerek grev ve lokavt süreci kaldığı yerden
devam eder.
6359 sayılı kanun 63. maddesi grevin ertelenmesi başlığını taşımakla birlikte,
mahiyeti hocaya göre tartışmalıdır.
(3) Erteleme süresinin sonunda anlaşma sağlanamazsa, altı iş günü içinde taraflardan
birinin başvurusu üzerine uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Aksi takdirde işçi
sendikasının yetkisi düşer.
Başlanmış bir kanuni grev ve lokavt olmalıdır. Bu grev genel sağlığı ve milli
güvenliği bozucu nitelikteyse 60 gün erteleme kararı verilebilir. Erteleme süresi içerisinde
olağanüstü arabulucu her türlü çabayı göstermekle yükümlüdür. Buraya kadar sorun
yoktur.
Son fıkra ise bir mahiyet sorunu ortaya koymaktadır. 3. fıkrada erteleme süresinin
sonunda anlaşma sağlanamazsa 6 iş günü içinde taraflardan birinin başvurusu üzerine
uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Aksi takdirde işçi sendikasının yetkisi düşer.
İşçi sendikasının aldığı grev kararının, işçilerin oylama ile etkisizleştirmesi söz
konusu olabilir.
Madde 70: (1) Kanun dışı grev yapılması hâlinde işveren, grevin yapılması
kararına katılan, grevin yapılmasını teşvik eden, greve katılan veya katılmaya ya da
devama teşvik eden işçilerin iş sözleşmelerini haklı nedenle feshedebilir.
(2) Kanun dışı bir grev yapılması hâlinde bu grev nedeniyle işverenin uğradığı zararlar,
greve karar veren işçi kuruluşu veya kanun dışı grev herhangi bir işçi kuruluşunca
kararlaştırılmaksızın yapılmışsa, bu greve katılan işçiler tarafından karşılanır.
(3) Kanun dışı lokavt yapılması hâlinde işçiler iş sözleşmelerini haklı nedenle feshedebilir.
İşveren, bu işçilerin lokavt süresine ilişkin iş sözleşmesinden doğan bütün haklarını bir iş
karşılığı olmaksızın ödemek ve uğradıkları zararları tazmin etmekle yükümlüdür.
Kanun dışı grevin sonuçları şunlardır;
En çok arzu edilen grevin tarafların anlaşması ile sonuçlanmasıdır. Eğer taraflar
anlaşarak grev sona ererse, sendika amacına ulaşır. Sendikanın kuruluş, yetki belgesi
alış vs. tüm hedefi toplu sözleşme imzalanmasıdır.
Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır.
Sosyal güvenliğin birincil amacı insanın insancıl olarak belirli bir seviyede
yaşayacağı şekilde tedbirleri almaktır.
Bu tek sefer bir sosyal yardım olarak değil, bir sistem ile bireyin desteklenmesi
şeklinde gerçekleştirilmelidir.
Bir ülkede bir sistemin olması için belirli kriterler vardır. Türkiye’de İLO’nun
listesindeki kriterlerden sadece Ailevi yüklerle alakalı olan 1 tanesi yoktur. Diğer toplam
8 risk için sistem oluşturulmuştur.
Sosyal güvenlik bakımından ele alınan risklerde ortak husus; bunların toplumsal
olma özelliğine sahip olmasıdır. Bir başka ifade ile, insanı, can, mal ve sağlık yönünden
etkileyerek gelir azalması, gider artışı veya gelir kesilmesi durumunu doğuran
gerçekleşmesi mutlak, muhtemel veya mümkün olan her tür olay biçiminde
tanımlamak da mümkündür.
I. Sosyal Riskler
A. MESLEKİ
İŞ KAZASI VE MESLEK HASTALIKLARI, çalışma ortamının veya çalışma ortamına
bağlı faktörlerin ortaya çıkardığı risklerdir. İş kazası ve meslek hastalığı sonucu kişiler,
çalışma güçlerini tamamen veya kısmen, sürekli veya geçici olarak
kaybedebilmektedirler. İşte sosyal güvenlik sistemleri bu tehlikeye maruz kalanların
çalışma gücüne yeniden kavuşabilmeleri için gerekli tedbirleri alır. Bu anlamda sağlık
yardımlarının yanında, gider artışlarının önlenmesi ve kişiye gelir bağlanması da söz
konusu olabilir.
B. FİZYOLOJİK
HASTALIK, insanın fiziki ve ruhi bakımdan normal, sağlıklı olmama halidir. Hastalık
sosyal risk olarak, çalışma gücü kaybı, gelir kesilmesi ve gider artışına yol açan bir risktir.
Sosyal güvenlik sistemleri tedavi edici sağlık hizmetlerinin yanında, bu hizmetlerin
verilmesi ile ilgili gider artışlarını da karşılar. Hastalanan kişiye çalışamadığı döneme
ilişkin olarak gelir telafisi maksadıyla ödemede de bulunulur. Bu arada kişinin bakmakla
yükümlü olduğu kişilerinde tedavileri sağlanır.
ANALIK, Kadınlar için hastalık gibi geçici bir süre iş göremezliğe sebep olan
sosyal sigorta risklerindedir. Analık sigortası, doğum öncesi, sırası ve sonrası tedavi,
muayene, sağlık tesislerinde yatma, bebeğin emzirilmesi vb. Giderlerle karşılaşan
sigortalı kadını veya sigortalı erkeğin sigortalı olmayan eşini korumakta, ona sağlık
yardımları yapmakta, sigortalıya ekonomik güvence sağlamayı amaçlamaktadır.
ÖLÜM, sigortalının hayatının sona ermesine neden olsa da, geride kalanlar için
gelir kaybına yol açan bir durum olarak karşımıza çıkar. Kişinin geride kalanlarına aylık
bağlanır. Böylelikle gelir kayıplarının giderilmesi amaçlanır. Geride kalan kişilerin
durumlarında değişiklik meydana geldiğinde aylık alma durumlarında değerlendirme
yapılır.
C. SOSYO-EKONOMİK
İŞSİZLİK, doğrudan gelir kaybına yol açan bir risktir. İşsizlik sigortasında aslında
çalışmakta olan ve gelir elde eden kimsenin kendisine yükletilemeyen bir sebeple iş
sözleşmesinin sona ermesi halinde belirli bir süre prim ödemesi ve belirli bir süreden beri
sigortalı olması nedeniyle, yine belirli bir süre gelir güvencesinin garanti altına alınması
söz konusudur.
AİLEVİ YÜKLER, kişinin evlenmesi ve çocuk sahibi olmasına bağlı olarak ortaya
çıkan gelir kaybı veya gider artışları da sosyal risk olarak kabul edilmiş ve ortaya çıkan
gider kayıplarını bertaraf etmek, mali destek vermek amacıyla ailevi yükler sigortası
oluşturulmuştur. Burada genelde çocuk parası adı altında ödemeler söz konusudur.
Kısa vadeli sigorta kolları, uzun vadeli sigorta kolları olarak sigorta kolları ikiye
ayrılmıştır. Kısa vadeli sigorta kollarının gerçekleşmesi kolay, bertaraf edici şartları
sağlama daha basittir. Uzun vadeli ise daha zordur.
Bu bir özel sigorta değildir. Devlet kimin sigortalı olup olmayacağına karar
veremez.
5. BİR İNSAN HAKKI OLMASI: Sosyal güvenlik “sosyal refah devleti” anlayışının bir
sonucudur. Çağımızda bir insan hakkı olarak nitelendirilmektedir. İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesinin 22. maddesinde yer alması ile birlikte hemen hemen tüm devletlerin
anayasalarında sosyal güvenlik hakkının temel bir insan hakkı olduğu hususu yer
almaya başlamıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ne yazık ki bu hak yer
almamıştır. Bu eksiklik hakkın Avrupa Sosyal Şartında yer alması ile giderilmiştir.
Anayasamızın 60. maddesi de sosyal güvenliği “sosyal ve ekonomik bir hak” olarak ele
almış ve devlet görevi olarak belirlemiştir.
A. Finansmana Katılanlar
İŞÇİ VE İŞVEREN: Uygulama itibariyle yaygın olarak kullanılan sistem, sosyal
güvenliğin bir insan hakkı olarak kabul edilmesiyle birlikte, finansmanın kişisel sorumluluk
ilkesi olarak benimsenmesidir. Hukuk normları da bu çerçevede düzenlemeler yapmış,
sonuçta, sosyal sigorta modelinde sosyal güvenliğin finansmanını, işçi ve işverenlerden
alınan primlerle karşılamayı ilke olarak kabul etmiştir. Sosyal sigorta modelinin
uygulandığı ülkelerde sosyal güvenlik sistemlerinin başlıca gelir kaynağını, işçi ve
işverenlerden alınan ve genellikle “prim” olarak adlandırılan paralardan oluşur.
Primlerin hukuki niteliği üzerine doktrinde farklı görüşler mevcuttur. Bir görüşe
göre, sigortalı ücretinin işverence Kuruma ödenmek üzere alıkonması nedeniyle ücret
niteliğindedir. Bir diğer görüş, ödemelerin zorunlu oluşu, matrah ve oranların yasayla
belirlenmesi, tahsilinin amme yaptırımlarıyla desteklenmesi, finansmanının kamu
edimlerine tahsis edilmesi gibi nedenlerle vergiye de benzetilmektedir. Bunların yanı
sıra, vergi benzeri ödeme veya kısmen ücret, kısmen vergiden oluşan kendine özgü
ödeme olduğu da ileri sürülmüştür.
Sosyal sigortalar yaşlılık, hastalık, işsizlik gibi risklere yönelik çeşitli edimlerde
bulunmakta; kişilerin risklerden dolayı kaybettikleri sağlıklarına ve gelirlerine tekrar
kavuşmalarını da sağlamaktadır. Ancak, bu sigorta edimleri pahalıdır ve karşılıklarının
yararlananlarca ödenmesi gereklidir. O yüzden, sosyal sigortalarda, sosyal güvenliğin
sağladığı yardımlardan yararlanan herkes, sitemin finansmanına da belirli ölçüde
katılmalıdır. İlgililere karşılaştıklarında sosyal güvence sağlayan risklerin tümü yapılan işle
bağlantısı olan riskler değildir. Sigortalıdan kesilen primler, kendisine ve bakmakla
yükümlü olduğu kimselere güvence sağlayacağından dolayı, ödediği primlerden
dolayı katlandığı fedakarlıkların karşılığını da alacaktır.
Finansmana işçilerin katılma nedeni, sosyal güvenliğin her şeyden önce kendi
ihtiyaçlarını karşılaması, kişisel sorumluluk ve tasarruf düşüncesine dayanmaktadır.
İşverenlerin sosyal güvenliğin finansmanına katılmalarında temel neden çalıştırdıkları
işçilerin sosyal risklere karşı korunmalarında belirli bir yararlarının oluşu gösterilmektedir.
İşverenler işçilerin emeği sayesinde kar elde etmekte, bu nedenle işverenlerin el
edecekleri yararlara karşılık olarak belirli bir fedakarlığa katlanmaları gerekmektedir.
Ülkemizde devletin sosyal güvenliğe katkısı esas itibarıyla primsiz (katkısız) rejimin
(sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin) finansmanına katılma şeklinde olmaktadır.
Devletlerin primli (katkılı) rejime, sosyal sigortalara katkıları ise Kurumların açıklarını
kapatma şeklinde gerçekleşmektedir. Sistemin işçi ve işverenlerin katkısından oluşan
mali kaynakları yetersiz kaldıkça devletin bunu desteklemesi gerekir. Ayrıca devletin
katılımı ile sosyal güvenlik harcamalarının dağılımı daha adil biçimde
gerçekleşmektedir. Özellikle devletin finansmana katılması düşük gelirliler açısından
yüklerini hafifletme işlevi görmektedir. Ayrıca bu sayede sosyal dengenin kurulması
kolaylaşır.
Burada normalde ücretsiz izin tarafların karşılıklı anlaşmasıyla ücretsiz izin söz
konusu olabilir. Yargıtay da işverenin tek taraflı ücretsiz izin vermesini sözleşmenin feshi
saymıştır.
4857 sayılı İş Kanunu’na eklenen Geçici 10. madde ile bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren 3 ay süre için bütün iş sözleşmelerinin işveren tarafından feshi
ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller dışında yasaklanıyor.
Kişi sosyal sigortalara sahip olmak açısından herhangi bir tasarruf hakkına sahip
değildir. İşçi işe girdiğinde herhangi bir şekilde sosyal sigorta şemsiyesi altına girmek
zorundadır. Bu zorunluluk ilkesi kişinin kendisini korumak içindir.
V. Primler
Yasanın kendilerine karşı güvence sağladığı sosyal risklerden birinin
gerçekleşmesi halinde, yapılacak sigorta yardımları ile Kurum yönetim giderlerini
karşılamak üzere, sigortalı ve işverenden, sigortalının kazancının belli bir yüzdesi
üzerinden alınan paraya “prim” denir.
➔ Özel sigortada, sigorta ilişkisi ile prim ilişkisi özel hukuk sözleşmesi
doğrultusunda, isteğe bağlı olarak kurulmakta iken; sosyal sigortada kamu
hukuku çerçevesinde zorunlu olarak doğmaktadır. Buna bağlı olarak, sosyal
sigorta primlerinin, sigortalının iradesi dışında; düzenli olarak ve gelir elde
edildiği sürece ödenmesi gerekmektedir.
➔ Özel sigortada, prim ile edim arasında bir karşılıklılık mevcuttur. Maruz kalınan
riskten doğan zararların karşılanması, priminin ödenmiş olmasına sıkı sıkıya
bağlıdır". Sosyal sigortada ise; primin ödenmemiş olması, örneğin iş kazası ve
meslek hastalığında, sigorta Kurumunun edim yükümlülüğünü ortadan
kaldırmaz. Ayrıca, edimin yüksekliği, özel sigortada primin yüksekliğine bağlı
iken; sosyal sigortada böyle bir karşılıklılık yoktur.
➔ Özel sigortada prim yüksekliği, riskle orantılı ölçüde ve sözleşmeyle
belirlenmektedir. Sosyal sigortada ise, sigortalının kazancına göre ve yasayla
veya Sigorta Kurumunca belirlenmektedir. Ayrıca, sigortalının yaşı, cinsiyeti,
aile ve sağlık durumu, özel sigortadakinin aksine, prim miktarını
etkilememektedir.
➔ Özel sigorta primleri genellikle sigortalı tarafından karşılanmaktadır. Sosyal
sigortalarda ise, primler sigortalının yanı sıra devlet tarafından da
ödenebilmekte ve fakat sigortalılık haklarından sadece sigortalı (ve yakınları)
yararlanmaktadır.
Kurum prim almak, ilgililer de prim ödemek zorundadır. Bunun amacı sosyal riski
bertaraf edecek kaynak üretmek ve SGK kurumunun giderlerini karşılamaktır.
Sosyal sigortalarda kurulan bu zorunlu ilişkide, birden fazla sigorta koluna karşı
koruma sağlandığı görülür. Özel sigortada bu ilişkiler isteğe bağlı olarak kurulacakken,
sosyal sigortada zorunlu olarak karşılanacaktır.
Sosyal sigorta kurumunun prim talep hakkı, sigortalı ve işverenin de prim ödeme
yükümlülüğü vardır.
Primin hukuki temeli konusunda ilk düşünce bir ücret olduğudur. İşveren işçinin
ücretinin bir kısmına el koyarak bunu sosyal sigorta kurumuna yatırılır.
Vergi Görüşü: Sosyal sigorta primleri vergi ya da vergi benzeri bir niteliğe sahiptir.
Primlerin ödenmesinin zorunlu oluşu; matrahının ve oranlarının yasayla belirlenmesi;
tahsilinin kamu yaptırımları ile desteklenmesi ve özellikle kamusal hizmet niteliğindeki
sosyal sigorta edimlerinin finansmanına tahsis edilmiş olması; primlerin vergi
sayılabileceği görüşünü ortaya çıkarmıştır.
Kısmen Ücret, Kısmen Vergiden Oluşan ikili Nitelik Görüşü: Primin, salt ücret veya
vergi niteliği dışında, bunların her ikisini de bünyesinde bulunduran karma bir karakter
taşıdığını öne süren görüş; bu düşüncesine, kesilen primin aslen ücretin bir parçasını
oluşturduğunu ve gelir vergisi gibi, kaynağından (stopaj yoluyla) kesildiğini dayanak
olarak göstermektedir.
Kamu Hukukundan Doğan, Kendine Özgü (Sui Generis) Bir Ödeme Görüşü:
İşverenin prim hissesinin ücret dışı bir ödeme olması ve verginin aksine, belirli bir çalışan
grubundan tahsil edilmesinin yanı sıra; primin mutlaka ücret veya vergi kavramı içine
sokulması zorunluluğunun bulunmamasından dolayı, onun kendine özgü bir ödeme
sayılması gerektiği öne sürülmüştür.
Gerçekten de primlerin ücret ya da vergi olarak nitelendirilmesi bağımlı
çalışanlar için geçerlilik taşısa da, bağımsız çalışan kapsamında sigortalı olanlar için
aynı nitelikten söz etmek mümkün değildir. Bağımsız çalışanlarda prim ödeme
yükümlüsü ve sigortalı kavramı aynı şahısta birleşmektedir.Ayrıca bağımsız çalışmada
bir ücretten söz etmek mümkün değildir. Kanımızca da, ne vergi ne de ücret gibi bir
müesseseye bağlanması gerekmeyen bir ödeme olarak, kamu hukukuna dayalı
kendine özgü bir ödeme sayılması, yerinde olacaktır.
➔ 5510 sayılı Kanunun 4/I (a) bendine tabi sigortalılar için primlerin ödenme
süresi, ilişkin olduğu ayı izleyen ayın veya dönemin sonuna kadardır. Yani
bir aya ilişkin primlerin, izleyen ayın sonuna kadar ödenmesi gerekir.
➔ Madde 4/I (b) bendine tabi sigortalıların da her aya ait primlerini takip
eden ayın sonuna kadar Kuruma ödemeleri gerekir.
➔ Madde 4/I (c) bendine tabi sigortalılar için primlerin ödenme süresi, maaş
ödemelerinin yapılması gereken tarihe göre değişmektedir. Bunlarda
primlerin ödenme süresi maaşa esas zaman diliminin bitiminden itibaren
15 gündür.
5510 sayılı kanun 110. Maddede idari para cezaları düzenlenmektedir. İdari
para cezası ilgiliye tebliğ ile tahakkuk edebilecektir. Tebliğden itibaren 15 gün içinde
ilgili kuruma ya ödeme yapabilir ya da itiraz edebilir. İtiraz ederse takip durur. İdari para
cezalarının 10 yıllık zamanaşımı vardır. Kurum itirazı reddedederse 30 gün içinde idare
mahkemesine başvurabilir. Mahkemeye başvurmak ödemeyi durdurmaz.
5510 s.y. 102. maddesine göre; Kuruma karşı yükümlülüğünü yerine getirmeyen,
kişi veya kişilere karşı, 5510 sayılı yasa, diğer müeyyideler ile birlikte idari para cezası
yaptırımı da getirmiştir.
4-Eksik işçilik bildirimi halinde, ilgili işverene 2 aylık asgari ücret tutarında İPC verilir.
Haksız ve yersiz olarak verilen İPC'lere karşı başvuru yolları aşağıdaki usul ve
esaslara tabidir:
1- İPC'ler ilgiliye tebliğ ile tahakkuk eder. Aleyhinde, İPC kesilenler, tebliğ
tarihinden itibaren 15 gün içinde Kuruma veya Kurumun ilgili hesaplarına yatırılır veya
aynı süre içinde Kuruma itiraz edebilirler. itiraz takibi durdurur. Bu süre içerisinde başvuru
yapılmadığı takdirde İPC kesinleşir. İPC' ler, fiilin işlendiği süreden başlamak üzere, 10
yıllık zamanaşımına tabidir.
5510 sayılı kanun 86. Maddede; “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve
prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca
tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan
başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile
ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile
prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmü düzenlenmiştir.
Bu 5 yıllık süreyle alakalı önemli bir istisna, bir ihtimalde süre sınırı olmadan dava
açılabilir. Kurum kayıtlarında sigortalının işe girildiğine dair bildirim var ancak prim
ödenmemesi söz konusuysa işçinin süre sınırı olmaksızın tespit talep edebilir. Bunun
sebebi, işçinin primin ödenip ödenmediğini denetleme yükümlülüğünün varlığıdır.
İşçi statüsünden memur statüsüne geçme halinde, 5 yıllık süre memur statüsüne
geçildiği tarihte başlar.
Sigortalının farklı işverenlere ait işyerlerinde çalışması halinde, hak düşürücü süre
her işyerindeki ayrılış tarihinden itibaren uygulanacaktır. Tespiti istenen sigortalılık
sürelerinin öteki işyerlerindeki çalışma süreleriyle çakışmaması gerekmektedir. Kuşkusuz
sigortalının kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışması hali saklıdır.
Beş yıllık hak düşümü süresi Kurumun sigortalı olarak çalışma olgusundan
gerçekten habersiz olduğu durumlarda söz konusu olur. Bu nedenle, işe giriş
bildirgesinin verildiği buna karşılık hiçbir prim bildirge ve bordrosunun verilmediği,
Kurumun da (sigortalı kaydı bulunduğu halde) primleri tahsil yoluna gitmediği
durumlarda Kurumun, primi ödenmemiş sigortalı hizmet tespiti istemiyle açılan davada
hak düşürücü sürenin geçirildiğini ileri süremez.
Tespiti istenen süre işyeri tescilinden önceki süreye ilişkin ise, bu durumda işyerinin
tescilden önceki dönemde faal olup olmadığının özel bir duyarlılıkla araştırılması
gerekir.
Dava açılacak işyeri tüzel kişilik ise tespit davası da tüzel kişi işverene karşı
açılacaktır.
Bu tespit davasının kabul veya feragat ile sona ermesi mümkün müdür? Eğer
kabul beyanı kabul edilirse; hakimin re’sen araştırma, doğruya ulaşma yükümlülüğü
ortadan kaldırır. Bu sebeple kabul ile sona erdirilemez. Kişinin sosyal güvenlik üzerinde
tasarruf hakkı olmadığı için de feragat de hüküm ifade etmez.
Geride kalan hak sahiplerinin de ölümden sonra kurum kayıtlarında eksiklik varsa
bu davayı açabilme imkanları vardır.
Genelde 5510 sayılı kanun ile sosyal yardımların çoğu parasal yardımdır.
Mahkeme ilamında sigortalı olarak çalışılan günler ile ücret tutarları açıkça
gösterilmelidir. Yargıtay’a göre, işçilik alacakları için açılan ve kabul edilen dava hizmet
tespiti davası için güçlü delil oluşturur.
Bu konuda önemli olabilecek bir sorun, tespit kararına rağmen Kurum primleri
tahsil edememişse bunun sigortalıya aylık bağlanmasına etkisinin ne olacağıdır.
Yargıtay yeni bir kararında, “mahkeme kararıyla tespit edilen günlere ilişkin primleri
ödeme yükümünün işverene, tahsil yükümünün kuruma ait olması nedeniyle, tespite
konu hizmetlere ilişkin prim borcunun ödenip ödenmediğine bakılıp bakılmaksızın
hizmet tespiti kararıyla kazanılan gün sayısının; hizmet tespitini kesinleşmesinden sonra
Kurum yönünden bağlayıcılık kazanması” gerektiğine hükmetmiştir.
Sigortalı olarak geçen hizmetin tespitine ilişkin davalar uzun vadeli sigorta kolları
için geçerlidir. Bu nedenle Kurumun hastalık, analık gibi kısa vadeli sigorta kolları için
geçmiş döneme ilişkin olmak üzere yapacağı bir hizmet veya prim tespiti ve tahsili söz
konusu olamaz.
VI. 5510 Sayılı Yasaya Göre Kısa ve Uzun Vadeli Sigorta Kollarında Sigortalılık
SİGORTALI SAYILANLAR: Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olanlar, kendi
içerisinde bir ayrıma gidilerek, hizmet akdiyle bağımlı çalışanlar (m.4/I-a) ve bağımsız
çalışanlar (m.4/I-b) ile kamu görevlisi olarak çalışanlar (m.4/I-c) şeklinde üç ana grupta
toplanmıştır.
➔ Hizmet Akdi ile Çalışanlar: Hizmet akdi ile bir ya da birden fazla işveren
tarafından çalıştıranları sigortalı saymıştır. 5510 sayılı yasa hizmet
sözleşmesinden söz etmekle birlikte, sigortalı sayılmada yapılan hizmet
sözleşmesi bakımından herhangi bir şekil şartı aramamıştır. Hizmet
sözleşmesiyle yapılan çalışmanın türü de (kısmi süreli, deneme süreli vb.)
sigortalılığın kazanılmasında önem taşımamaktadır. Hatta geçersiz bir
hizmet sözleşmesine dayalı çalışmalar, sigortalı sayılmamayı gerektirmez.
o Hizmet akdinin unsurları şunlardır;
▪ Hizmet (İşgörme) unsuru,
▪ Hukuki bağlılık (bağımlılık) unsuru
▪ Süre (devamlılık) unsuru
▪ Ücret unsuru
➔ Yasanın Özel Hükümleri Uyarınca Sigortalı Sayılanlar
o İşçi sendikalarının başkanlığına ve yönetim kurullarına seçilenler,
o Güzel sanatlar kollarında çalışanlar ile düşünürler ve yazarlar,
o Yabancı uyruklu kişilerin sigortalılığı,
o Çiftçi mallarını koruma bekçileri,
o Usta öğreticiler,
o Ders ücreti karşılığı görev verilenler,
o Genel kadınlarının sigortalılığı,
o Toplum yararına çalışanlar.
➔ Tutuklu ve hükümlüler
➔ Çıraklar ve stajyerler,
➔ Harp malulleri ve vazife malulleri,
➔ Yaşlılık aylığı alarak çalışanlar,
➔ Kursiyerler,
➔ İş kaybı tazminatı alanlar,
➔ Yurtdışında iş üstlenen işverenlerin işçileri,
➔ Kısmi zamanlı çalıştırılan üniversite öğrencileri,
➔ Ev hizmetlerinde ay içinde bir veya birden fazla işveren yanında,
➔ On günden daha az çalışanlar.
a. Ticari kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit
usulde gelir vergisi mükellefi olanlar,
SİGORTALI SAYILMAYANLAR: 5510 sayılı yasa m.6'da, kısa ve uzun vadeli sigorta
kollarının uygulanmasında 4. ve 5. maddeye göre sigortalı sayılmayacak kişiler
gösterilmiştir. Yasaya göre sigortalı sayılmanın kesin ve tamamen önlenmesi durumu,
yalnızca 5510 sayılı yasanın 6. maddesinde anılan bu kimseler bakımından söz
konusudur. 6. maddede gösterilen kişilerin sayımı, sınırlı (tahdidi) niteliktedir. Dolayısıyla,
sayılanların dışındaki kişilerin sigortalı sayılmayan olarak nitelendirilmesi mümkün
değildir.
Bununla birlikte, bir kimsenin ayni işgününde işvereni için yerine getirdiği
çalışmalar, hem sigortalı sayılmasını hem de sayılmamasını gerektiren nitelikteyse
(örneğin, tarım işlerinde, bir kişinin tarım işletmesinde ayni işgünü içerisinde hem tarım
işi sayılan, hem de sayılmayan işleri görmesi), işgünü içerisindeki bu karma
çalışmalardan baskın (üstün) olanı dikkate alınarak, sigortalı niteliğini kazanıp
kazanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
10. Bağımsız çalışanlardan geliri prime esas günlük kazanç kazanç alt sınırının
altında kalanlar,
İsteğe Bağlı Sigortalılık: İsteğe bağlı sigorta, kişilerin isteğe bağlı olarak prim
ödemek suretiyle uzun vadeli sigorta kollarına ve genel sağlık sigortasına tabi olmasını
sağlayan sigortadır. 5510 sayılı Kanun isteğe bağlı sigortalılığı tüm sigortalılar açısından
aynı koşullara bağlamıştır. Daha önceden yapılan uygulamanın aksine sigortalılar prim
ödeme gün sayıları yokken yani Kuruma tescil olmamışken dahi isteğe bağlı sigortalı
olabilmektedirler.
İsteğe bağlı sigortalılık, başvurunun Kurum kayıtlarına ulaştığı tarihi takip eden
günden itibaren başlamaktadır. İsteğe bağlı sigortalılar, ödeyecekleri sigorta primlerini
prime esas kazanç alt sınırı ile üst sınırı arasında olmak şartıyla kendileri belirlerler. İsteğe
bağlı sigorta prim oranı %32 olarak uygulanır. Bunun % 20’si MYÖ sigorta primi, %12’si
genel sağlık sigortası primidir.
İsteğe bağlı sigortalı olarak prim ödenen tarihlerde, 4. maddeye göre sigortalı
olmayı gerektirecek çalışması bulunduğu tespit edilenlerin, zorunlu sigortalılıkla çakışan
isteğe bağlı prim ödenen süreleri iptal edilerek, bu süreye ilişkin ödenen primler ilgilisine
iade edilmektedir.
İsteğe bağlı sigortalılık sadece ileriye yönelik olarak kurulabilir. Geçmişteki bir
süre için prim ödenerek isteğe bağlı sigortalılık kurulması mümkün değildir.
Özellikle iş kazası koluna karşı sosyal güvenlik koruması için belirli süre prim
ödeme şartı aranmamaktadır.
Belli bir süre prim ödeme için uzun vadeli sigorta kollarını ayırırız. Kısa vadeli
sigortalara göre karşılanması için daha ağır koşullar karşılanması gerekir. Kısa vadeli
sigorta kollarında ise uzun vadeli sigorta kollarına göre daha hafif şartlar belirlenmiştir.
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir
yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli
hâle getiren olaydır.
Sosyal güvenlik anlamında bir kaza var mı yok mu önce buna bakılır. Sosyal
güvenlik tarafından bir ödeme yapılması için işverenin kusurlu olması aranmamaktadır.
Sosyal sigortalar kanundaki kazanın belli özellikleri vardır. BK’daki kaza tanımı;
kazanın borçlunun kusur ve iradesi dışında, önceden öngörülemeyen ve
kaçınılamayan zarar doğuran durumdur. Sosyal güvenliği ilgilendiren kazada iş
kazasının kişinin özel hayatı içinde değil mesleki faaliyet alanı içerisinde gerçekleşmesi
aranır. Kazanın işveren otoritesi altındayken meydana gelmesi gerekmektedir.
Kazanın iş kazası olduğunun tespiti için dava açılabilir. Bunun maddi olarak
tespiti önemlidir. Her vakanın tek başına somut olay bazlı incelenmesi gerekir.
Dıştan gelen istenmeyen bir olay, aniden gerçekleşiyorsa burada iş kazası vardır
deriz.
Burada bir de uygun illiyet bağı aranır. İşçinin geçirmiş olduğu her kazayı iş kazası
olarak saymayız. İki koldan uygun illiyet bağı olmalıdır: Sigortalının gördüğü iş ile işin
bağlantılı olması gerekir. Diğer bakacağımız illiyet bağı da kaza ile zarar arasında illiyet
bağının varlığını ararız. Bu konularda kısmi karineler vardır. Örneğin, iş yerinde meydana
gelen bir kaza iş kazası olarak kabul edilir. Bunun aksini işveren kanıtlayabilir. Bunun
dışında işyeri dışında ancak işverenin otoritesi altındaki meydana gelen kazalar da iş
kazası olarak kabul edilir.
Yıllık ücretli izin anında işyerine ziyaret anında kaza meydana geldiyse, bu işçinin
bu anlamda uğradığı kazayı iş kazası olarak saymamamız mümkündür.
İşçi tarafından talep edilecek zararlar sosyal sigortalar kanunu dışında kalan
zararlar kapsamında belirlenir.
Madde 14/1: Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden
dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya
sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir.
Meslek hastalığını ayırt etmek için; bir sigortalı olma gereği incelenir, hastalığın
yürütülen işin sonucu olarak ortaya çıkması, tekrarlanan sebebiyle meydana gelmesi
gerekir. Tüm bu şartların gerçekleşmesinde bile hastalığın bir yönetmelik, yönetmelik
ekinde yer alması gerekir. Yine bu yönetmelikte belirtilen sürede ortaya çıkması gerekir.
Eğer yönetmelikte bu hastalık yoksa ve siz hastalığın meslek hastalığı olduğunu
düşünüyorsanız gerekli raporları alıp, mahkemede bunu kanıtlamanız gerekmektedir.
1. Yaşlılık Sigortası
Kişi belli bir yaşa geldiğinde desteklenmesi gerekir.
Belli yaşa gelen kişinin yaşlılık aylığı ile iş hayatından çıkması ve yerini gençlere
bırakması amaçlanır.
Bundan başka kanun bir de toptan ödemeden bahsetmiştir. Ancak bu tam bir
sosyal sigorta hizmeti değildir. Sigorta prim şartını tamamlayamayan kimsenin birikmiş
primlerinin toptan şekilde geriye ödenmesidir.
4-1/a’lılar için 7200, 4-1/b’liler için 9000 günlük prim ödenmesi gerçekleşmesi
gerekmektedir.
2. Maluliyet
Yasa en az 10 yıldan beri sigortalı olmak kriteri getirmiştir. 10 yıllık sigortalı 1800
gün primin bildirilmiş olması gerekir. Yani 10 yıllık çalışma bildirim süresinden sonraki 5 yılı
çalışıp prim ödenmiş olması gerekir.
Tüm bunları tamamlayan işçi işten ayrılıp kurumdan talep edecektir. Kurum da
şartlar tamamlandıktan sonra malullük aylığını sigortalıya bağlamalıdır.
3. Ölüm Sigortası
Ölüm geride bıraktığı geçimlerini sağladığı kişiler için önemli bir ekonomik tehlike
arz eder.
Belirli oranda bir prim ödenmesi koşulu yine burada da karşılanmalıdır. Malüllük
gibi burada da 1800 günlük prim girişi burada da aranır. Ancak onun aksine geriye
dönük 10 yıllık sigortalılık aranmaz.
Bunun kolaylaştırılmış bir örneği 4/1-a’lılar için ölüm sigortasından faydalanma
bakımından daha iyi bir hüküm belirtilmiştir. Burada geriye dönük 5 yıllık sigortalı olma
yeterlidir.
Kişinin vefat etmesinden sonra geride kalanlar belirli bir arayış içine girerler.
Bunlardan biri de sosyal güvenlik şemsiyesi altına girip girmeyecekleridir.
Cenaze ödeneği, kız çocukları için evlenme ödeneği gibi ödenekler de ilgilisine
sağlanacaktır.
-Diğer Riskler
1. İşsizlik Sigortası
Kısa çalışma ödeneği de işsizlik sigortası ile yakın bağı nedeniyle sistemde
düzenlenmiştir.
İşsizlik olgusu hem halk hem de devlet adına kötü sonuçlar meydana getirir.
Çalışma arzu, yeteneğinde olmasına rağmen işini kendi iradesi ve isteği dışında
kaybeden kişinin geçici olarak kaybeden kişinin gelir kaybını engellemek için bu sigorta
kolu ortaya çıkmıştır.
Sadece belirli şartları yerine getiren ve çalışırken işsiz kalmış kimseler bu sigorta
kolundan istifade edebilir.
Bu sigorta kolu için de işçinin rızası aranmamış çalıştığı dönemde sosyal sigorta
kapsamında çalışanın maaşından kesilmiştir.
Kimler bu kapsamdadır;
➔ Son 3 yıl içinde en az 600 gün prim ödemek ve bunun işten ayrılmadan
önceki 120 gün hizmet akdine bağlı çalışmaktır.
➔ İş sözleşmesinin de belirli nedenlerle, işçinin kendi isteği ve kusuru
dışında sona ermesi gerekmektedir.
➔ Kuruma şahsen başvurması gerekir.
➔ Çalışmaya istekli ve elverişli bulunmak da gerekir.
o İŞKUR’a başvurma vb.
Sözleşmenin belirli bir askı halinde kalması durumunda çalışan burada bir sona
erme olmadığı için işsizlik ödeneği alınamaz.
6 aylık ile 10 aylık bir müddet işsizlik sürerse bu sürede işsizlik ödeneği ödenir.
Talepte gecikilirse gecikilen süre için işsizlik ödeneği hakkı kaybedilmiş kabul edilir.
Primin 180 gün 280 gün ve 300 gün olmasına göre 6, 8 ve 10 aylık süreyle işsizlik
ödeneği ödeneceği belirlenir.
Kurumca önerilen uygun işi nedensiz reddedilirse işsizlik ödeneği son bulur.
2. Kısa Çalışma
Kısa çalışma sigorta kolu neden getirilmiştir? Kısa çalışma sayesinde işçi ve
işveren ekonomik kriz zamanlarında işsizlik sigortası fonundan desteklenmektedir. Bunun
sebebi işçi işini kaybederse işsizlik sigortasından faydalanacaktır bu sebeple
kaybetmeden desteklenmesi amaçlanmaktadır.
b) Er veya erbaş olarak silâh altında veya yedek subay, yedek astsubay okulunda
geçen süreleri,(2)
d) Sigortalı olmaksızın doktora öğrenimi veya tıpta uzmanlık için yurt içinde veya yurt
dışında geçirdikleri normal doktora veya uzmanlık öğrenim süreleri,
f) Sigortalı iken herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınanlardan bu suçtan
dolayı beraat edenlerin tutuklulukta veya gözaltında geçen süreleri,
ı) Seçim kanunları gereğince görevlerinden istifa edenlerin, istifa ettikleri tarih ile
seçimin yapıldığı tarihi takip eden ay başına kadar açıkta geçirdikleri süreleri,
i) (Ek: 13/2/2011-6111/30 md.) Bu bendin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki sürelere ilişkin
olmak üzere, 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan sigortalıların,
kısmi süreli çalıştıkları aylara ait eksik süreleri,
j) (Ek: 4/7/2012-6353/37 md.) Sigortalı olmaksızın, 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi
Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna göre yurt dışına gönderilen ve
öğrenimini başarıyla tamamlayarak yurda dönenlerden yükümlü bulunduğu mecburi
hizmet süresini tamamlamış olanların, yurt dışında resmî öğrenci olarak geçirmiş
oldukları öğrenim sürelerinin 18 yaşının tamamlanmasından sonraki döneme ait olan
kısmı,
kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82 nci
maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak
üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32'si üzerinden hesaplanacak
primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile
borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır. (Ek cümle: 13/2/2011-
6111/30 md.) (i) bendi kapsamında borçlanılacak sürelere ilişkin genel sağlık sigortası
primlerinin ödenmiş olması halinde, genel sağlık sigortası primi ödenmiş bu sürelere
ilişkin borçlanma tutarı % 20 oranı üzerinden hesaplanır.
Bir ay içinde ödenmeyen borçlanmalar için ise yeni başvuru şartı aranır. Primi
ödenmeyen borçlanma süreleri hizmetten sayılmaz. Borçlanma sürelerinin ne şekilde
belgeleneceğini belirlemeye Kurum yetkilidir.
Bu Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için
borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar
geriye götürülür. Sigortalılık borçlanması ile aylık bağlanmasına hak kazanılması
durumunda, ilgililere borcun ödendiği tarihi takip eden ay başından itibaren aylık
bağlanır.