You are on page 1of 75

Arabic Turkish

Pocket Dictionary

Dictionary for personal use only:


Author takes no responsibility for translations
adada ağlama akor
- ‫اﻟﺟزﯾرة‬ ạljzyrẗ ‫ﺻرﺧﺔ‬ ṣrkẖẗ ‫وﺗر‬ utir
-e dogru ada; adada; anakara; atol; ağlama; ağlamak; ağlatır; çığlık; çýðlýk; nida;  akraba
adak ses;
‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱ ‫ﻗرﯾب‬ qryb
‫ﺻﯾﺣﺔ‬ ṣyḥẗ
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  ‫اﻟﻘﺳم‬ ạlqsm akraba; hısım; kapamak; kapatmak; yakın;
içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile;  adak; ant; bölme; bölüm; bölünme; yemin; ağlama; ağlamak; bağırış; bağırma; 
bağırmak; çýðlýk; haykırmak; nida; ses; akşam
varış; verme; vermek; yönünde;
adam ağlamak ‫اﻟﻠﯾل‬ ạllyl
-e doğru
‫رﺟل‬ rjl ‫ﺻرﺧﺔ‬ srxe akşam; gece; gece vakti;
‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱
adam; erkek; insana ait; insani; insanî; koca; ‫ﻣﺳﺎء‬ msa'
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  ‫ﺻﯾﺣﺔ‬ ṣyḥẗ
içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile;  adet ağlama; ağlamak; bağırış; bağırma;  ‫ﻣﺳﺎء‬ msạʾ
varış; verme; vermek; yönünde; ‫ﻋدد‬ `dd bağırmak; çýðlýk; haykırmak; nida; ses;
aksine
‫ﺻرﺧﺔ‬ ṣrkẖẗ
a adet; numara; rakam; sayı; sayý;
‫ﻋدد‬ ʿdd ağlama; ağlamak; ağlatır; çığlık; çýðlýk; nida; 
‫اﻟﻌﻛس‬ ạlʿks

abluka etmek ses; al


adet; numara; sayı; sayıya ait;
‫ﻋرف‬ `rf ağlatır ‫ﺷراء‬ sẖrạʾ
‫ﻛﺗﻠﺔ‬ ktlẗ
adet; alışkanlık; alýþkanlýk; gelenek; görenek;
‫ﺻرﺧﺔ‬ ṣrkẖẗ al; alış; mübayaa; satın alınan şey; satın 
abluka etmek; blok; engellemek; hevenk; 
küme; salkım; tıkamak; ‫ﻋرف‬ ʿrf ağlama; ağlamak; ağlatır; çığlık; çýðlýk; nida;  alma; satın almak;
acaba ses; alaka
adet; gelenek; görenek; itiyat;
ahbap ‫ﻣﺻﻠﺣﺔ‬ mṣlḥẗ
‫ﻋﺟب‬ 'jb ‫واﺣد‬ wạḥd
‫ﺻدﯾﻖ‬ ṣdyq alaka; alâka; ilgi; ilgilendirmek; ilgisini 
açar adet; bir; bir tane; kimse; tek;
çekmek; menfaat; yarar;
ahbap; arkadaş; dost;
‫ﻣﻔﺗﺎح‬ mftạḥ adı alâka
ahşap
açar; açkı; anahtar; kilit; ‫اﺳم‬ asm ‫ﻣﺻﻠﺣﺔ‬ mṣlḥẗ
‫اﻟﺧﺷب‬ alxishb
acayip adil alaka; alâka; ilgi; ilgilendirmek; ilgisini 
ahþap çekmek; menfaat; yarar;
‫ﻏرﯾب‬ gẖryb ‫ﻋﺎدل‬ `ạdl
‫اﻟﺧﺷب‬ ạlkẖsẖb alamet
acayip; ecnebi; garip; has; sebebi  adil; doğru; hakkaniyetli; haktanır; tam;
anlaşılamayan; tekinsiz; tuhaf; yabancı  ‫ﻋﺎدل‬ 'adil ahþap; kereste; odun; tahta; ‫ﻋﻼﻣﺔ‬ ʿlạmẗ
uyruklu; aile
‫ﻓﻘط‬ fqṭ alamet; imzalamak; işaret; isaretlemek; kene; 
acele mark; markacı; tabela;
‫ﻋﺎﺋﻠﺔ‬ `ạỷlẗ
‫ﻋﺟل‬ 'jl adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur; 
aile; kabile;
‫ﻧوع‬ nwʿ
sadece; sırf; tek; yalnız; yegane;
acele etmek adileştirmek ‫ﻋﺎﺋﻠﺔ‬ 'ale alamet; çeşit; cinsi; marka; nevi; tip; tipi;
‫ﻋﺟل‬ ʿjl ‫ﻧوع‬ nw`
‫ﻣﺧﯾم‬ mkẖym ‫ﻋﺎﺋﻠﺔ‬ ʿạỷlẗ
acele etmek; baldır; iğdiş edilmiş boğa; alamet; çeşit; çeþit; cins; marka; pul; tip;
adileştirmek; kamp; kampa yerleştirmek;  aile; soy;
açık ordugah; ordugâh; ‫رﻣز‬ rmz
‫ﻣﻧزل‬ mnzl
‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ adım alamet; belirti; işaret; marka; not; sembol; 
aile; barındırmak; ev; hane; mesken;
sembolü olmak; simge;
açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli;  ‫ﺧطوة‬ kẖṭwẗ ak alan
berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan;  adım; basamak;
izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  ‫أﺑﯾض‬ ạ̉byḍ ‫ﻣﻧطﻘﺔ‬ mnṭqẗ
telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri; ‫ﺧطوة‬ xtwe ak; beyaz; beyazlık;
alan; bölge; saha; yöre; yüz; yüzey; 
‫ﻣﻔﺗوﺣﺔ‬ mftwee adım; hareket; akıbet yüzölçümü;
‫واﺿﺢ‬ wadh adlandırmak ‫اﻟﺣﻘل‬ alhql
‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhạyẗ
açkı ‫دﻋوة‬ dʿwẗ akıbet; bitim; bitirmek; bitmek; nihayet; son;  ‫و‬ w
adlandırmak; çağırma; çağırmak; çağrı;  sona erdirmek; tamamlamak; uç; uçtaki;
‫ﻣﻔﺗﺎح‬ mftạḥ alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin; 
davet; davet etmek; davetiye; seslenmek; akıl olan; söz; ve;
açar; açkı; anahtar; kilit; aðýz
‫ﻋﻘل‬ `ql ‫ﻣﻧطﻘﺔ‬ mintqe
açtı ‫ﻓم‬ fm akıl; zihin; alan; bölge;
‫أدى‬ aadī aðýz; ağız; ‫ﻣﻘﻌد‬ mq`d
akım
ad ağaç alan; meydan; yer;
‫اﻟﺗﯾﺎر‬ altíyar
‫إﺳم‬ ạ̹sm ‫ﺷﺟرة‬ shjre ‫اﻟﺣﻘل‬ ạlḥql
‫اﻟﺗﯾﺎر‬ ạltyạr
ad; ad vermek; isim; nam; ‫ﺷﺟرة‬ sẖjrẗ alan; tarla;
akım; geçerli;
‫اﺳم‬ ạsm ağaç; kameriye; ‫اﻟﻔﺿﺎء‬ ạlfḍạʾ
‫ﺗﯾﺎر‬ tyạr
ad; ad vermek; isim; nam; name; ağır alan; boşluk; espas;
akım; cereyan; geçerli;
ad vermek ‫ﺛﻘﯾﻠﺔ‬ thqíle alçak
akış
‫إﺳم‬ ạ̹sm ‫ﻣﻧﺧﻔض‬ mnkẖfḍ
ağırlık ‫ﺗدﻓﻖ‬ tdfq
ad; ad vermek; isim; nam; alçak; çöküntü; düşük; pes;
‫اﻟوزن‬ aluzin akışı
‫اﺳم‬ ạsm aldı
‫اﻟوزن‬ ạlwzn ‫ﺗﯾﺎر‬ tíyar
ad; ad vermek; isim; nam; name; ‫اﺳﺗﻐرق‬ astxirq
ada ağırlık; siklet; aklı
alem
ağız
‫اﻟﺟزﯾرة‬ aljzíre ‫ﻋﻘل‬ ʿql
‫أرض‬ ạ̉rḍ
‫ﻓم‬ fm aklı; zihin; zihne; zihni;
‫اﻟﺟزﯾرة‬ ạljzyrẗ alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada; 
aðýz; ağız; aklına sokmak
ada; adada; anakara; atol; toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin;
ağlama
adada ‫ﺗﺄﺛﯾر‬ tạ̉tẖyr
aklına sokmak; darbe; etki; vuruş;
alem alt anamal araba
‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ ‫ﺗﺣت‬ tḥt ‫رﺋﯾﺳﻲ‬ rỷysy ‫ﺳﯾﺎرة‬ syạrẗ
alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme;  alt; altına is; içinde; anamal; asıl; başlıca; belli başlı; büyük; esas; araba; oto; otomobil; vagon;
dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer;  ‫أﺳﻔل‬ ạ̉sfl ancak araba gezintisi
yeryüzü; zemin;
alt; aşağı; aşağıya; asağıya doğru; ayva tüyü;  ‫ﻟﻛن‬ lkin ‫ﻗﯾﺎدة‬ qyạdẗ
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạl`ạlm
dip; dip koymak; içinde; temel;
alem; cihan; dünya; toprak; ‫ﻓﻘط‬ fqṭ araba gezintisi; ileri gelen; kurşun; kurşundan; 
‫ﺑﯾن‬ byn lider; sürme; sürüş;
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạlʿạlm adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur; 
alt; arasýnda; içinde; araç
sadece; sırf; tek; yalnız; yegane;
alem; alim; bilgin; cihan; dünya; evren; kainat; altı ani ‫أداة‬ ạ̉dạẗ
alet
‫ﺳﺗﺔ‬ ste ‫ﻣﻔﺎﺟﺊ‬ mfaj alet; araç; aracı; aracı olan; el aleti;
‫أداة‬ ạ̉dạẗ
‫ﺳﺗﺔ‬ stẗ ‫ﻣﻔﺎﺟﺊ‬ mfạjỷ aracı
alet; araç; aracı; aracı olan; el aleti;
altı; altý; ‫أداة‬ aadae
aleyhinde ani; apansız; şasırtıcı; şaşırtıcı;
altın anlam aracı; enstrüman;
‫ﺿد‬ ḍd
‫اﻟذھب‬ aldhhb ‫إﺣﺳﺎس‬ ạ̹ḥsạs ‫أداة‬ ạ̉dạẗ
aleyhinde; aleyhine; aleyhte; aykırı; karşı; 
karþý; ‫ذھب‬ dẖhb anlam; duyu; his; mana;
alet; araç; aracı; aracı olan; el aleti;
‫ﻓﻲ‬ fy altın; altýn; ‫اﻟﻣﻌﻧﻰ‬ ạlmʿny̱ aracı olan
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  altına is ‫أداة‬ ạ̉dạẗ
anlamına gelmek
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  ‫ﺗﺣت‬ tḥt alet; araç; aracı; aracı olan; el aleti;
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde;  ‫ﻣﺗوﺳط‬ mtwsṭ
üzerine; yandan; yer; alt; altına is; içinde; aradaki
anlamına gelmek; demek; kastetmek; orta; 
aleyhine altında ortalama; vasat; vasati; ‫وﺳط‬ wsṭ
‫ﺿد‬ ḍd ‫ﺗﺣت‬ tht anlaşma aradaki; merkez; orta; ortadaki;
aleyhinde; aleyhine; aleyhte; aykırı; karşı;  altý ‫ﺻﻔﻘﺔ‬ ṣfqẗ aralığı
karþý; ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmu'e
‫ﺳﺗﺔ‬ stẗ anlaşma; çam tahtası; ele almak; ilgilenmek; 
aleyhte uğraşmak;
altı; altý; arama
‫ﺿد‬ ḍd ‫ﺻﻔﻘﺔ‬ sfqe
altýn ‫اﻟﺑﺣث‬ ạlbḥtẖ
aleyhinde; aleyhine; aleyhte; aykırı; karşı;  anlatma
karþý; ‫ذھب‬ dẖhb arama; aramak; araştırıcı;
‫وﺻف‬ wṣf ‫ﺑﺣث‬ bḥtẖ
alim altın; altýn;
anlatma; betimleme; resmetmek; tarif; tarif  ara; arama; aramak; araştırma; araştırmak; 
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạlʿạlm alýþkanlýk etmek; tasvir; tavsif; görüşmek; keşfetmek; soruşturmak; 
alem; alim; bilgin; cihan; dünya; evren; kainat; ‫ﻋرف‬ `rf anlık tartışmak;
alın adet; alışkanlık; alýþkanlýk; gelenek; görenek; ‫ﻟﺣظﺔ‬ lhze ‫اﻟﺑﺣث‬ albhth
‫اﻟﺟﺑﮭﺔ‬ ạljbhẗ amaç an; anlık; aramak
alın; cephe; en öndeki; ön; ön taraf; ‫ﺗﺻﻣﯾم‬ tṣmym anlýk ‫ﺑﺣث‬ bḥtẖ
‫ﻋﻠﻰ‬ ‫اﻟﺣﺻول‬ ạlḥṣwl ʿly̱ amaç; harita; kart; plan; proje; tasarlama;  ‫ﻟﺣظﺔ‬ lḥẓẗ ara; arama; aramak; araştırma; araştırmak; 
tasarlamak; taslak; yemek listesi; görüşmek; keşfetmek; soruşturmak; 
alın; almak; edinmek; üzerine almak; an; anlýk; bir an için; kısa süre; kısa zaman;
amel tartışmak;
alır anne
‫اﻟﻌﻣل‬ ạlʿml ‫اﻟﺑﺣث‬ ạlbḥtẖ
‫ھو‬ hw ‫أم‬ aam
amel; çalışma; çalışmak; emek vermek;  arama; aramak; araştırıcı;
alır; geçer; görülür; he; is; mü; o; ant
görev; harekete ait; hizmet; iş; işe ait; arasında
alış ‫اﻟﻌﻣل‬ ạl`ml ‫اﻟﻘﺳم‬ ạlqsm ‫ﺑﯾن‬ bín
‫ﺷراء‬ sẖrạʾ amel; davranmak; eylem; fiil; hareket; hizmet;  adak; ant; bölme; bölüm; bölünme; yemin;
‫ﻣن‬ min
al; alış; mübayaa; satın alınan şey; satın  iş; rol yapmak;
antrenman yapmak arasında; daha; dan; onların;
alma; satın almak; amir
alışılagelmiş ‫ﻗطﺎر‬ qṭạr araştırıcı
‫رﺋﯾس‬ rỷys
‫ﻣﻌﺗﺎد‬ mʿtạd antrenman yapmak; katar; tren; yetiştirmek; ‫اﻟﺑﺣث‬ ạlbḥtẖ
amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle; 
muhtar; patron; pınar başı; reis; şef; apaçık arama; aramak; araştırıcı;
alışılagelmiş; alışılmış; olağan;
alışılmış an ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ araştırma
‫ﻣﻌﺗﺎد‬ mʿtạd ‫ﻟﺣظﺔ‬ lhze açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli;  ‫ﺑﺣث‬ bḥtẖ
berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
alışılagelmiş; alışılmış; olağan; an; anlık; izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  ara; arama; aramak; araştırma; araştırmak; 
‫ﻟﺣظﺔ‬ lḥẓẗ telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri; görüşmek; keşfetmek; soruşturmak; 
alışkanlık tartışmak;
an; anlýk; bir an için; kısa süre; kısa zaman; apansız
‫ﻋرف‬ `rf araştırmak
ana ‫ﻣﻔﺎﺟﺊ‬ mfạjỷ
adet; alışkanlık; alýþkanlýk; gelenek; görenek; ‫ﺑﺣث‬ bḥtẖ
almak ‫رﺋﯾﺳﻲ‬ rísí ani; apansız; şasırtıcı; şaşırtıcı;
ara; arama; aramak; araştırma; araştırmak; 
anahtar ara görüşmek; keşfetmek; soruşturmak; 
‫ﻋﻠﻰ‬ ‫اﻟﺣﺻول‬ ạlḥṣwl ʿly̱
‫ﺑﺣث‬ bḥtẖ tartışmak;
alın; almak; edinmek; üzerine almak; ‫ﻣﻔﺗﺎح‬ mftah
ara; arama; aramak; araştırma; araştırmak;  arasýnda
‫ﺗﻠﻘﻲ‬ tlqí ‫ﻣﻔﺗﺎح‬ mftạḥ görüşmek; keşfetmek; soruşturmak;  ‫ﺑﯾن‬ byn
‫أﺧذ‬ aaxdh açar; açkı; anahtar; kilit; tartışmak;
alt; arasýnda; içinde;
alt anakara ara verme
araya
‫ﻗﺎع‬ qạʿ ‫اﻟﺟزﯾرة‬ ạljzyrẗ ‫وﻗﻔﺔ‬ wqfẗ
‫ﻣﻌﺎ‬ mʿạ
alt; dip; tarh; yatak; yatakta; ada; adada; anakara; atol; ara verme; sekte;
araya; bir araya gelmek; birlikte;
‫أﺳﻔل‬ aasfl anamal araba
arazi
‫ﺳﯾﺎرة‬ síyare
arazi aşağıya at ayağa kaldırmak
‫أرض‬ ạ̉rḍ ‫أﺳﻔل‬ ạ̉sfl ‫اﻟﺣﺻﺎن‬ ạlḥṣạn ‫رﻓﻊ‬ rfʿ
alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada;  alt; aşağı; aşağıya; asağıya doğru; ayva tüyü;  at; aygır; beygir; ayağa kaldırmak; kaldırma; zam;
toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin; dip; dip koymak; içinde; temel; ‫اﻟﺣﺻﺎن‬ alhsan ayak
‫اﻷرض‬ alaard asağıya doğru
atasözü ‫اﻟﻘدم‬ ạlqdm
‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ ‫أﺳﻔل‬ ạ̉sfl
‫ﻣﺛل‬ mtẖl ‫اﻟﺳﺎق‬ ạlsạq
alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme;  alt; aşağı; aşağıya; asağıya doğru; ayva tüyü; 
dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer;  dip; dip koymak; içinde; temel; atasözü; beğenmek; darbımesel; gibi;  ayak; bacak; baldır;
yeryüzü; zemin; meselâ; sevir; tür; ‫اﻟﻘدم‬ alqdm
asansör
‫ﺑﻠد‬ bld atelye
‫رﻓﻊ‬ rf` ayakkabı
arazi; kara; memleket; sayfiye; toprak; ülke; ‫ﻣﺗﺟر‬ mtjr
asansör; kaldırmak; yukarı kaldırmak;  ‫ﺣذاء‬ hdha'
ardına yükseltmek; atelye; dükkan; gammazlamak; iþ; mağaza;
ayaklar
‫ﺑﻌد‬ b`d ‫رﻓﻊ‬ rif' ateş
‫ﻗدم‬ qdm
ardına; ardında; sonra; aşçı ‫اﻟﻧﺎر‬ ạlnạr
ayaklar; eskime; tanıt;
‫ﺑﻌد‬ bʿd ‫طﺑﺦ‬ tbix aþk
ayarlamak
ardına; post; sonra; sonra gelen; ‫اﻟﺣب‬ ạlḥb
aşçılık ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmwʿẗ
ardında aşk; aþk; muhabbet; sevgi; sevgili; sevmek;
‫طﺑﺦ‬ ṭbkẖ ayarlamak; ayarlanmış; grup; gurup; set; 
‫ﺑﻌد‬ b`d atlama topluluk;
aşçılık; pişirme; pişirmek; pişmek;
ardına; ardında; sonra; ‫اﻟﻘﻔزة‬ alqfze ayarlanmış
aşikar
‫ﺧﻠف‬ kẖlf
‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ ‫اﻟﻘﻔزة‬ ạlqfzẗ ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmwʿẗ
ardında; arkasında olan; gerisinde;
açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli;  atlama; atlamak; sıçramak; ayarlamak; ayarlanmış; grup; gurup; set; 
arka topluluk;
berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan;  atlamak
‫ظﮭر‬ ẓhr izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  aydınlanmak
telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri; ‫اﻟﻘﻔزة‬ ạlqfzẗ
arka; arkadaki; geri; geriye; sırt; ‫ﺿوء‬ ḍwʾ
aşikâr atlama; atlamak; sıçramak;
arkadaki aydınlanmak; hafif; ışık;
‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ atmak
‫ظﮭر‬ ẓhr aydınlatmak
açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli;  ‫رﻣﻲ‬ rmí
arka; arkadaki; geri; geriye; sırt; berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan;  ‫ﺿوء‬ ḍw`
atol
arkadaş izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  aydınlık
telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri; ‫اﻟﺟزﯾرة‬ ạljzyrẗ
‫ﺻدﯾﻖ‬ ṣdyq ‫ﻣﺷرق‬ msẖrq
asıl ada; adada; anakara; atol;
ahbap; arkadaş; dost; aydınlık; ışıldayan; ışıltılı; parlak;
‫رﺋﯾﺳﻲ‬ rỷysy atomudur
arkadaşı aygır
anamal; asıl; başlıca; belli başlı; büyük; esas; ‫ذرة‬ dhre
‫ﺻدﯾﻖ‬ sdíq ‫اﻟﺣﺻﺎن‬ ạlḥṣạn
asır av
arkasında at; aygır; beygir;
‫اﻟﻘرن‬ ạlqrn ‫ﻣطﺎردة‬ mṭạrdẗ
‫ﺧﻠف‬ xlf ayı
asır; boru; boynuz; yüzyıl; av; avlamak; avlanmak; kovalama; kovalamak; 
arkasında olan aşk peşine düşmek; ‫ﺗﺣﻣل‬ thml
‫ﺧﻠف‬ kẖlf ‫اﻟﺣب‬ alhb avı aykırı
ardında; arkasında olan; gerisinde; ‫اﻟﺣب‬ ạlḥb ‫ﻣطﺎردة‬ mtarde ‫ﺿد‬ ḍd
arsa avlamak aleyhinde; aleyhine; aleyhte; aykırı; karşı; 
aşk; aþk; muhabbet; sevgi; sevgili; sevmek;
‫أرض‬ ạ̉rḍ karþý;
asker ‫ﻣطﺎردة‬ mṭạrdẗ
aynen
alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada;  ‫ﺟﻧدي‬ jndí av; avlamak; avlanmak; kovalama; kovalamak; 
toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin; peşine düşmek; ‫ﺑﺎﻟﺿﺑط‬ bạlḍbṭ
‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ ‫ﺟﻧدي‬ jndy
avlanmak aynen; kesin olarak; tam; tam tamına;
alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme;  asker; er; nefer; ‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ
‫ﻣطﺎردة‬ mṭạrdẗ
dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer;  asla aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun; 
yeryüzü; zemin; av; avlamak; avlanmak; kovalama; kovalamak; 
‫أﺑدا‬ aabida peşine düşmek;
butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice; 
artan oldukça; tam; tamamen;
asla; hiç; ay
‫ﺑﻘﯾﺔ‬ bqyẗ aynı
‫أﺑدا‬ ạ̉bdạ ‫ﺷﮭر‬ shhr
artan; dinlendirmek; dinlenme; dinlenmek; es;  ‫ﻣﻣﺎﺛل‬ mmạtẖl
istirahat; asla; hiç; hiç bir zaman;
‫ﺷﮭر‬ sẖhr aynı; benzer; identik;
artış astarlamak
ay; aya; ‫ﻧﻔﺳﮫ‬ nfsh
‫اﻻرﺗﻔﺎع‬ ạlạrtfạʿ ‫وﺟﮫ‬ wjh ‫اﻟﻘﻣر‬ ‫ﺿوء‬ du'a lqmir aynı; kendinde; silahlanmak;
astarlamak; çehre; surat; yüz;
aşağı ay ışığı aynı bir
asude
‫أﺳﻔل‬ ạ̉sfl ‫اﻟﻘﻣر‬ ‫ﺿوء‬ ḍwʾ ạlqmr ‫ك‬ k
‫ھﺎدئ‬ hạdỷ
alt; aşağı; aşağıya; asağıya doğru; ayva tüyü;  ay ışığı; mehtap; aynı bir; çünkü; dahi; gibi; k; nasýl; senin;
dip; dip koymak; içinde; temel; asude; hareketsiz; huzurlu; rahat; sakin; 
sessiz;
‫اﻟﻘﻣر‬ ‫ﺿوء‬ ḍw` ạlqmr ayr
‫إﻟﻰ‬ ālī
at aya ‫أﯾﺿﺎ‬ ạ̉yḍạ
aşağı; için; karşı;
‫ﻓﻲ‬ fí ‫ﺷﮭر‬ sẖhr ayr; ayrıca; keza;
aşağı yukarı
at; içinde; üzerinde; ay; aya; ayrı
‫ﺣول‬ ḥwl
‫ﻓﻲ‬ fy ayağa ‫ﻣﻧﻔﺻﻠﺔ‬ minfsle
aşağı yukarı; çevrede; çevresine; dair; 
etrafında; ilgili; kadar; ortalıkta; takriben; aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  ‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱ ayrıca
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on; 
aşağıya tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta;  ‫أﯾﺿﺎ‬ aaída
kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya;
üzerine; yandan; yer; ayrıca; çok;
ayrıca bağlamak bambaşka basın mensupları
‫أﯾﺿﺎ‬ ạ̉yḍạ ‫اﺗﺻﺎل‬ atsal ‫آﺧر‬ ậkẖr ‫اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ‬ ạlṣḥạfẗ
ayr; ayrıca; keza; bağlanmak bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen;  basın; basın mensupları; basýn; gazetecilik; 
ayrıntılı gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni; sıkıştırmak; sıkmak;
‫اﺗﺻﺎل‬ ạtṣạl
bana başından geçmek
‫أﻛﺛر‬ ạ̉ktẖr bağlanmak; irtibat; temas;
‫أﻧﺎ‬ aana ‫ﺗﻣر‬ tmr
ayrıntılı; bir daha; daha; daha çok; daha fazla;  baglantısını kesmek
en fazla; fazla; ötedeki; bana; ben; basit
‫ﻗطﻊ‬ qṭʿ
ayva tüyü bando ‫ﺑﺳﯾطﺔ‬ bsíte
baglantısını kesmek; bağlantısını kesmek; 
‫أﺳﻔل‬ ạ̉sfl kesip çıkarmak; kestirme yol; kopmak; ‫ﻓرﻗﺔ‬ frqẗ ‫ﺳﮭل‬ shl
alt; aşağı; aşağıya; asağıya doğru; ayva tüyü;  bağlantısını kesmek bando; bant;
basit; düz; düzlem; kolay; ova; sade; tek;
dip; dip koymak; içinde; temel; bank
‫ﻗطﻊ‬ qṭʿ başka
ayyaşlık
baglantısını kesmek; bağlantısını kesmek;  ‫ﻣﻘﻌد‬ mqʿd ‫آﺧر‬ ậkẖr
‫اﻟﺳﻛر‬ ạlskr kesip çıkarmak; kestirme yol; kopmak; bank; iskemle; koltuk; oturtmak; oturuş; 
bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen; 
ayyaşlık; şeker; bağlı sandalye; tezgâh;
gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni;
az ‫ﺗﻌﺗﻣد‬ t'timd banka ‫آﺧر‬ axir
‫ﺻﻐﯾر‬ ṣgẖyr ‫اﻟﺑﻧك‬ ạlbnk başka; son; sonrası;
bahar
az; genç; küçük; minicik; önemsiz; ufacık;  banka; kenar; sahil; başkan
ufak; ufak çocuk; ufak tefek;
‫اﻟرﺑﯾﻊ‬ alrbí'
‫اﻟﺑﻧك‬ albink ‫رﺋﯾس‬ rỷys
‫ﻓﻲ‬ fy ‫اﻟرﺑﯾﻊ‬ ạlrbyʿ
bant amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle; 
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  ‫اﻟرﺑﯾﻊ‬ ạlrby` muhtar; patron; pınar başı; reis; şef;
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  ‫ﻓرﻗﺔ‬ frqẗ
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde;  bahar; ilkbahar; yay; yaylanma; zemberek; başkasının yeri
bando; bant;
üzerine; yandan; yer; baharatlı ‫ﺑدﻻ‬ bidla
‫ﺷرﯾط‬ sẖryṭ
‫ﻗﻠﯾل‬ qlíl ‫ﺣﺎر‬ ḥạr
bant; çizgili kumaş; kurdele; örtüsünü  baskı
‫ﻗﻠﯾل‬ qlyl baharatlı; ılık; ısınmak; sıcak; sıcak tutan;  kaldırmak; şerit; uzun ve dar parça;
sýcak; ‫طﺑﺎﻋﺔ‬ ṭbạʿẗ
az; pek az; ‫ﻓرﻗﺔ‬ fir qe
bahçe baskı; basmak; yazdırmak;
az miktar bar
‫ﺣدﯾﻘﺔ‬ hdíqe ‫طﺑﺎﻋﺔ‬ tba'e
‫اﻟﻘﻠﯾل‬ ạlqlyl ‫ﺷرﯾط‬ shrít
‫ﺣدﯾﻘﺔ‬ ḥdyqẗ başla
aza barbar
bahis konusu ‫ﺑدأ‬ bidaa
‫ﻋﺿو‬ ʿḍw ‫ﺑري‬ bry başla; başladı;
aza; organ; üye; uzuv; ‫ﻣوﺿوع‬ mwḍwʿ
barbar; vahşi; yabani; yabanıl; başladı
azmak bahis konusu; konu; mevzu;
bardak ‫ﺑدأ‬ bidaa
‫ﻣرح‬ mrḥ bahşetmek
‫زﺟﺎج‬ zjạj başla; başladı;
azmak; eğlence; eğlenme; itişme; neşe; neşe  ‫ﻣﻧﺢ‬ mnḥ
bardak; cam; cam gibi yapmak; cam kaba  başlama
saçan; neşe verici; neşeli; şen; sevinçli; bahşetmek; ferağ etmek; hibe; nasip; koymak; kadeh;
‫ﺑداﯾﺔ‬ bdạyẗ
bak
b ‫ﺑﺣث‬ bhth
barınak
‫ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ ḥmạyẗ
başlama; başlamak; başlangıç; başlatmak; 
başlayan kimse; başlayıcı;
baba bak; tartışmak; barınak; himaye; koruma; korumak; koruyan;  başlamak
‫أب‬ aab bakım sığınacak yer;
‫ﺑداﯾﺔ‬ bdạyẗ
barındırmak
‫اﻷب‬ ạlạ̉b ‫اﻟرﻋﺎﯾﺔ‬ alr'aye başlama; başlamak; başlangıç; başlatmak; 
‫ﻣﻧزل‬ mnzl başlayan kimse; başlayıcı;
baba; babası olmak; peder; ‫اﻟرﻋﺎﯾﺔ‬ ạlrʿạyẗ
‫اﻷب‬ alaab aile; barındırmak; ev; hane; mesken; başlangıç
bakım; muavenet; refah;
baş ‫ﺑداﯾﺔ‬ bdạyẗ
babası olmak bakış
‫رﺋﯾس‬ rỷys başlama; başlamak; başlangıç; başlatmak; 
‫اﻷب‬ ạlạ̉b ‫رأي‬ rạ̉y
amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle;  başlayan kimse; başlayıcı;
baba; babası olmak; peder; bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen; 
muhtar; patron; pınar başı; reis; şef; ‫ﺑداﯾﺔ‬ bidaye
görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu; 
bacak ‫رﺋﯾس‬ rís
tahmin; başlatan
‫اﻟﺳﺎق‬ alsaq ‫ﺷﺎھد‬ sẖạhd baş; kafa;
‫ﺑدأ‬ bdạ̉
‫اﻟﺳﺎق‬ ạlsạq bakış; bakmak; görmek; görüş; seyretmek; basamak
başlatmak
ayak; bacak; baldır; bakmak ‫ﺧطوة‬ kẖṭwẗ
bağırış ‫ﺑداﯾﺔ‬ bdạyẗ
‫ﺷﺎھد‬ sẖạhd adım; basamak;
başlama; başlamak; başlangıç; başlatmak; 
‫ﺻﯾﺣﺔ‬ ṣyḥẗ bakış; bakmak; görmek; görüş; seyretmek; başarı
başlayan kimse; başlayıcı;
ağlama; ağlamak; bağırış; bağırma;  baldır ‫ﻧﺟﺎح‬ njah başlayan kimse
bağırmak; çýðlýk; haykırmak; nida; ses;
‫اﻟﺳﺎق‬ ạlsạq ‫ﻧﺟﺎح‬ njạḥ ‫ﺑداﯾﺔ‬ bdạyẗ
bağırma
ayak; bacak; baldır; başarı; muvaffakiyet; muvaffakıyet; sonuç; başlama; başlamak; başlangıç; başlatmak; 
‫ﺻﯾﺣﺔ‬ ṣyḥẗ ‫ﻋﺟل‬ ʿjl basın başlayan kimse; başlayıcı;
ağlama; ağlamak; bağırış; bağırma;  başlayıcı
acele etmek; baldır; iğdiş edilmiş boğa; ‫اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ‬ alshafe
bağırmak; çýðlýk; haykırmak; nida; ses;
balık ‫ﺑداﯾﺔ‬ bdạyẗ
bağırmak ‫اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ‬ ạlṣḥạfẗ
‫ﺳﻣك‬ smk başlama; başlamak; başlangıç; başlatmak; 
‫ﺻﯾﺣﺔ‬ ṣyḥẗ basın; basın mensupları; basýn; gazetecilik; 
başlayan kimse; başlayıcı;
balo sıkıştırmak; sıkmak;
ağlama; ağlamak; bağırış; bağırma;  başlıca
bağırmak; çýðlýk; haykırmak; nida; ses; ‫رﻗص‬ rqṣ basın mensupları
‫ﺻﯾﺣﺔ‬ síhe ‫رﺋﯾﺳﻲ‬ rỷysy
balo; dans; dans etmek; dans ettirmek;
anamal; asıl; başlıca; belli başlı; büyük; esas;
basmak bebek belirli berrak
‫طﺑﺎﻋﺔ‬ ṭbạʿẗ ‫طﻔل‬ ṭfl ‫ﻣﻌﯾن‬ mʿyn ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ
baskı; basmak; yazdırmak; bebek; çocuk; çocuksu kimse; belirli; belli; muayyen; pastil; açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
başşehir beceri belirten berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak; 
‫اﻟﻌﺎﺻﻣﺔ‬ ạlʿạṣmẗ ‫ﻣﮭﺎرة‬ mhạrẗ ‫أن‬ ạ̉n telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
başta olan beceri; hüner; marifet; belirten; bildiren; bundan; o; beş
‫ﻓﻲ‬ fy ‫ﻣﮭﺎرة‬ mhare belirti ‫ﺧﻣﺳﺔ‬ kẖmsẗ
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  bedel ‫رﻣز‬ rmz beş; beşer; beþ;
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  ‫ﻗﯾﻣﺔ‬ qymẗ alamet; belirti; işaret; marka; not; sembol;  ‫ﺧﻣﺳﺔ‬ xmse
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde;  sembolü olmak; simge;
üzerine; yandan; yer; bedel; deðer; değer; fiyat; kıymet; ödül;  beşer
önem; paha; belki
baston ‫ﺧﻣﺳﺔ‬ kẖmsẗ
beden ‫رﺑﻣﺎ‬ rbmạ
‫ﻋﺻﺎ‬ `ṣạ beş; beşer; beþ;
‫ھﯾﺋﺔ‬ hyỷẗ belki; olasılı;
baston; çubuk; değnek; sopa; besin
beden; bedeni; ceset; cisim; gövde; vücut; ‫رﺑﻣﺎ‬ rbma
‫ﻋﺻﺎ‬ ʿṣạ ‫ﻏذاء‬ gẖdẖạʾ
bedeni belli
baston; cop; çubuk; sopa; yapışmak; besin; gıda; yemek; yiyecek;
basýn ‫ھﯾﺋﺔ‬ hyỷẗ ‫ﻣﻌﯾن‬ mʿyn ‫ﻏذاء‬ gẖdẖạ`
beden; bedeni; ceset; cisim; gövde; vücut; belirli; belli; muayyen; pastil;
‫اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ‬ ạlṣḥạfẗ besin; gıda; yemek; yiyecek;
beğenmek ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ besleme
basın; basın mensupları; basýn; gazetecilik; 
sıkıştırmak; sıkmak; ‫ﻣﺛل‬ mtẖl açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
‫ﺗزوﯾد‬ tzwíd
berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
bati atasözü; beğenmek; darbımesel; gibi;  izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  beslemek
meselâ; sevir; tür;
‫ﻏرب‬ gẖrb telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
beher ‫ﻋﻠف‬ 'lf
bati; batı; batıdaki; belli başlı
‫ﻛل‬ kl ‫ﻋﻠف‬ ʿlf
batı ‫رﺋﯾﺳﻲ‬ rỷysy
beher; bütün; hep; her; her bir; her biri;  beslemek; beslenmek; yem vermek;
‫ﻏرب‬ gẖrb anamal; asıl; başlıca; belli başlı; büyük; esas;
herkes; tüm; beslenmek
bati; batı; batıdaki; ben
bekar ‫ﻋﻠف‬ ʿlf
‫ﻏرب‬ xirb ‫اﺑن‬ ạbn
‫وﺣﯾد‬ wḥyd beslemek; beslenmek; yem vermek;
batıdaki ‫ﻟﻲ‬ ly
bekar; bekâr; biricik; ıssız; münferit; münzevi;  beþ
‫ﻏرب‬ gẖrb tek; yalnız; yalnýz; yegane; ‫أﻧﺎ‬ ạ̉nạ
‫ﺧﻣﺳﺔ‬ kẖmsẗ
bati; batı; batıdaki; bekâr ben; bende; i; ı;
beş; beşer; beþ;
battaniye ‫وﺣﯾد‬ wḥyd ‫أﻧﺎ‬ aana
betimleme
‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạ` bekar; bekâr; biricik; ıssız; münferit; münzevi;  bana; ben;
tek; yalnız; yalnýz; yegane; ‫وﺻف‬ wṣf
battaniye; kapak; kaplamak; örtmek; örtü;  bende
yorgan; beklemek anlatma; betimleme; resmetmek; tarif; tarif 
‫أﻧﺎ‬ ạ̉nạ etmek; tasvir; tavsif;
bayağı ‫اﻧﺗظر‬ ạntẓr
ben; bende; i; ı; beyaz
‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ bekleyin benek ‫أﺑﯾض‬ aabíd
aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun;  ‫اﻧﺗظر‬ antzr ‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bq`ẗ
butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice;  ‫أﺑﯾض‬ ạ̉byḍ
oldukça; tam; tamamen; bekliyoruz benek; leke; mahal; yer;
ak; beyaz; beyazlık;
bayan ‫ﺗوﻗﻊ‬ tuq' ‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bqʿẗ beyazlık
‫ﺳﯾدة‬ síde bela benek; leke; lekelemek; lekelenmek; mahal; 
nokta; yer;
‫أﺑﯾض‬ ạ̉byḍ
‫ﺳﯾدة‬ sydẗ ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ‬ msẖklẗ benim ak; beyaz; beyazlık;
bayan; hanım; bela; dert; meşakkat; problem; sorun; üzmek;  ‫ﻟﻲ‬ lí beygir
bayrak zahmet;
‫اﻟﺣﺻﺎن‬ ạlḥṣạn
belge benzer
‫ﻋﻠم‬ ʿlm at; aygır; beygir;
‫ورق‬ wrq ‫ﻣﻣﺎﺛل‬ mmathl
bayrak; farkında olmayan; fen; habersiz; ilim;  biçim
ögretmek; öğretmek; sancak; belge; kaðýt; kâğıt; ‫ﻣﻣﺎﺛل‬ mmạtẖl
‫ﺷﻛل‬ sẖkl
‫ﻋﻠم‬ `lm ‫ورﻗﺔ‬ wrqẗ aynı; benzer; identik;
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil; 
bayrak; bilim; fen; ilim; sancak; belge; çarşaf; kaðýt; kâğıt; beraber şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli; 
baz belirgin ‫ﻣﻊ‬ mʿ stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem;
‫ﻗﺎﻋدة‬ qạ`dẗ ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ biçimlendirmek
beraber; birlikte; ile; sahip;
baz; kaide; temel; üs; üssü; açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli;  bereketli ‫ﺷﻛل‬ sẖkl
‫ﻗﺎﻋدة‬ qa'de berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan;  biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil; 
izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak; 
‫ﻛﺛﯾر‬ ktẖyr
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli; 
bazı telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri; bereketli; bir hayli; bol; büyük; çok; çokça;  stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem;
‫اﻟﺑﻌض‬ ạlbʿḍ belirlemek kocaman; mebzul; pek; pek çok;
biçimlenme
beri
‫ﺑﻌض‬ b'd ‫ﺣدد‬ hdid ‫ﺗﻌﻠﯾم‬ t`lym
belirlemek; yerleştirmek;
‫ﻣﻧذ‬ mindh
‫ﺑﻌض‬ bʿḍ biçimlenme; eğitim; pedagoji;
belirli beri; önce;
bazı; biraz; biçimli
‫ﻣﻧذ‬ mndẖ
bebek ‫ﻣﻌﯾن‬ m`yn ‫ﺷﻛل‬ sẖkl
beri; den beri;
‫طﻔل‬ tfl belirli; emin; kesin; muhakkak; biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil; 
berrak
‫ﻣﻌﯾن‬ m'ín şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli; 
bebek; çocuk; stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem;
bilardo sopası
bilardo sopası bir defa birlikte bölge
‫ﺧﻔﺎش‬ kẖfạsẖ ‫اﻟوﻗت‬ ạlwqt ‫ﻣﻊ‬ mʿ ‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ
bilardo sopası; vampir; yarasa; bir defa; süre; vakit; zaman; beraber; birlikte; ile; sahip; alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme; 
bildiren bir hayli ‫ﻣﻊ‬ m` dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer; 
yeryüzü; zemin;
‫أن‬ ạ̉n ‫ﻛﺛﯾر‬ ktẖyr birlikte; ile;
‫ﻣﻧطﻘﺔ‬ mintqe
belirten; bildiren; bundan; o; bereketli; bir hayli; bol; büyük; çok; çokça;  bit
alan; bölge;
bile kocaman; mebzul; pek; pek çok; ‫ﻟﻘﻣﺔ‬ lqme ‫ﻣﻧطﻘﺔ‬ mnṭqẗ
bir kez
‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱ bitim alan; bölge; saha; yöre; yüz; yüzey; 
‫واﺣدة‬ ‫ﻣرة‬ mire wahde yüzölçümü;
ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta;  ‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhạyẗ
kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya; bir saatlik yol bölme
akıbet; bitim; bitirmek; bitmek; nihayet; son; 
bileþen ‫ﺳﺎﻋﺔ‬ sạʿẗ sona erdirmek; tamamlamak; uç; uçtaki; ‫اﻟﻘﺳم‬ ạlqsm
‫ﻋﻧﺻر‬ `nṣr bir saatlik yol; saat; bitirmek adak; ant; bölme; bölüm; bölünme; yemin;
bileþen; etmen; faktör; bir şey ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml ‫ﺗﻘﺳﯾم‬ tqsym
bilgin ‫ﺷﻲء‬ sẖyʾ bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak;  bölme; bölünme; fırka;
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạlʿạlm salt; tam; tamamen; tamamlamak;  bölmek
bir şey; sey; şey; tamamlanmış; toplam; tüm;
alem; alim; bilgin; cihan; dünya; evren; kainat; bir tane ‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhaye ‫اﻟﻔﺟوة‬ alfjwe
bilim ‫واﺣد‬ wạḥd bölük
bitirmek; son;
‫ﻋﻠم‬ 'lm adet; bir; bir tane; kimse; tek; ‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhạyẗ ‫ﺷرﻛﺔ‬ sẖrkẗ
‫ﻋﻠم‬ `lm birader akıbet; bitim; bitirmek; bitmek; nihayet; son;  bölük; firma; refakat; şirket; sosyete; toplum;
bayrak; bilim; fen; ilim; sancak; ‫ﺷﻘﯾﻖ‬ sẖqyq sona erdirmek; tamamlamak; uç; uçtaki; bölüm
biliyordu bitki
birader; erkek kardeş; kardeþ; ‫ﺣﺎﺻل‬ hasl
‫ﻋرف‬ 'rif bırakın ‫ﻣﺻﻧﻊ‬ msn'
‫ﻓرع‬ fr`
bilmek ‫إﺳﻘﺎط‬ āsqat ‫ﻣﺻﻧﻊ‬ mṣnʿ
bölüm; dal; kol;
‫ﺗﻌرف‬ t'rif ‫ﺗرك‬ tirk bitki; dikmek; fabrika; ‫ﺟزء‬ jz`
bitmek
bilye biraz bölüm; cüz; kontenjan; parça; pay;
‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhạyẗ ‫ﺟزء‬ jz'
‫ﻛرة‬ krẗ ‫ﺑﻌض‬ bʿḍ
akıbet; bitim; bitirmek; bitmek; nihayet; son;  ‫اﻟﻘﺳم‬ ạlqsm
bin bazı; biraz; sona erdirmek; tamamlamak; uç; uçtaki;
biraz önce adak; ant; bölme; bölüm; bölünme; yemin;
‫أﻟف‬ aalf bitti
‫اﻟﻘﺳم‬ alqism
‫ﻋﺎدل‬ ʿạdl ‫ﻣﻧﺟز‬ minjz
bina
biraz önce; panayır; sadece; tam; bölünme
‫ﺑﻧﺎء‬ bnạʾ biz
‫ﻓﻘط‬ fqṭ ‫ﺗﻘﺳﯾم‬ tqisím
bina; inşa etme; inşa etmek; kurma; ‫ﻧﺣن‬ nḥn
‫ﺑﻧﺎء‬ bnạ`
adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur;  ‫ﺗﻘﺳﯾم‬ tqsym
sadece; sırf; tek; yalnız; yegane; ‫ﻧﺣن‬ nhn
bölme; bölünme; fırka;
bina; inşa etme; birazdan bizi ‫اﻟﻘﺳم‬ ạlqsm
binmek ‫ﻗرﯾﺑﺎ‬ qrybạ ‫ﻟﻧﺎ‬ lna adak; ant; bölme; bölüm; bölünme; yemin;
‫رﻛوب‬ rkub birazdan; çabuk gelen; bizim boru
bir birçok
‫ﻟدﯾﻧﺎ‬ ldína ‫أﻧﺑوب‬ ạ̉nbwb
‫و‬ u ‫ﻛﺛﯾر‬ kthír
bloğu boru; boru takımı; kaval; tüp; zarta;
bir; vardı; ve; biricik ‫اﻟﻘرن‬ ạlqrn
‫ﻛﺗﻠﺔ‬ kitle
‫واﺣد‬ wahd
‫ﻓﻘط‬ fqṭ bloğu; kitle;
asır; boru; boynuz; yüzyıl;
‫واﺣد‬ wạḥd adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur;  blok boru takımı
adet; bir; bir tane; kimse; tek; sadece; sırf; tek; yalnız; yegane; ‫أﻧﺑوب‬ ạ̉nbwb
‫وﺣﯾد‬ wḥyd ‫ﻛﺗﻠﺔ‬ ktlẗ
bir an için boru; boru takımı; kaval; tüp; zarta;
‫ﻟﺣظﺔ‬ lḥẓẗ bekar; bekâr; biricik; ıssız; münferit; münzevi;  abluka etmek; blok; engellemek; hevenk; 
küme; salkım; tıkamak; boşluk
tek; yalnız; yalnýz; yegane;
an; anlýk; bir an için; kısa süre; kısa zaman; böcek ‫اﻟﻔﺟوة‬ ạlfjwẗ
birim
bir araya gelmek ‫اﻟﺣﺷرة‬ alhshre
‫وﺣدة‬ wḥdẗ ‫اﻟﻔﺿﺎء‬ ạlfḍạʾ
‫ﻣﻌﺎ‬ mʿạ ‫اﻟﺣﺷرة‬ ạlḥsẖrẗ
birim; birlik; teklik; vahdet; alan; boşluk; espas;
araya; bir araya gelmek; birlikte; boy
birinci böcek; haşere;
bir araya getirmek bol
‫اﻷول‬ ạlạ̉wl ‫طول‬ ṭwl
‫ﺟﻣﻊ‬ jmʿ ‫ﻏﻧﻲ‬ gẖny
birinci; ilk; ilk olarak; boy; boylam; müddet; süre; uzunluğuna; 
bir araya getirmek; koleksiyon; koleksiyon  uzunluk;
yapmak; telif etmek; toplama; toplamak; 
birkaç bol; zengin;
‫ﻛﺛﯾر‬ ktẖyr ‫ﺣﺟم‬ ḥjm
toplanma; ‫ﻋدة‬ 'de
boy; boyut; büyüklük; cesamet; hacim; haşıl; 
bir daha bereketli; bir hayli; bol; büyük; çok; çokça; 
birlik kocaman; mebzul; pek; pek çok;
kadir; oylum;
‫أﻛﺛر‬ ạ̉ktẖr ‫ارﺗﻔﺎع‬ ạrtfạʿ
‫وﺣدة‬ wḥdẗ ‫واﺳﻊ‬ wạs`
ayrıntılı; bir daha; daha; daha çok; daha fazla;  boy; irtifa; yükseğe; yüksek; yükseklik; 
birim; birlik; teklik; vahdet; bol; ferah; geniş; uzak;
en fazla; fazla; ötedeki; yükseliş; yükselme; yükselmek; yükselti;
‫ﯾزال‬ ‫ﻻ‬ lạ yzạl birlikte bol bol
boya
bir daha; daha; hala; hâlâ; halen; hareketsiz;  ‫ﻣﻌﺎ‬ mʿạ ‫اﻟﻛﺛﯾر‬ ạlktẖyr
‫اﻟطﻼء‬ altla'
henüz; yine de; yinede; araya; bir araya gelmek; birlikte; bölge ‫اﻟطﻼء‬ ạlṭlạʾ
bir defa ‫ﻣﻌﺎ‬ m'a
boya; boyamak;
boya bu kadar bütün cadde
‫اﻟطﻼء‬ ạlṭlạ` ‫ﻛﺛﯾرا‬ ktẖyrạ ‫ﻛل‬ kl ‫ﺷﺎرع‬ sẖạrʿ
boya; boyamak; cilalamak; bu kadar; sık; beher; bütün; hep; her; her bir; her biri;  cadde; sedefotu; sokak; yol;
‫ﻟون‬ lwn bu suretle herkes; tüm; cam
‫ﻛﺎﻣل‬ kạml
boya; boyamak; renk; ‫ھﻛذا‬ hkdẖạ ‫زﺟﺎج‬ zjạj
boyamak bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak; 
böyle; böylece; böylelikle; bu suretle; bu  salt; tam; tamamen; tamamlamak;  bardak; cam; cam gibi yapmak; cam kaba 
‫اﻟطﻼء‬ ạlṭlạʾ yüzden; öyle; yani; tamamlanmış; toplam; tüm; koymak; kadeh;
bu vesile ile bütün butun ‫زﺟﺎج‬ zjaj
boya; boyamak;
‫اﻟطﻼء‬ ạlṭlạ` ‫ھﻧﺎ‬ hnạ ‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ cam gibi yapmak
boya; boyamak; cilalamak; bu vesile ile; burada; buradan; buraya; aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun;  ‫زﺟﺎج‬ zjạj
‫ﻟون‬ lwn bu yüzden butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice;  bardak; cam; cam gibi yapmak; cam kaba 
oldukça; tam; tamamen; koymak; kadeh;
boya; boyamak; renk; ‫ھﻛذا‬ hkdha
butünüyle cam kaba koymak
boylam ‫ھﻛذا‬ hkdẖạ
‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ ‫زﺟﺎج‬ zjạj
‫طول‬ ṭwl böyle; böylece; böylelikle; bu suretle; bu 
yüzden; öyle; yani; aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun;  bardak; cam; cam gibi yapmak; cam kaba 
boy; boylam; müddet; süre; uzunluğuna;  butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice; 
buhar koymak; kadeh;
uzunluk; oldukça; tam; tamamen;
böyle can
‫اﻟﺑﺧﺎر‬ albixar bütünüyle
‫ﻣﺛل‬ mthl ‫ﺣﯾﺎة‬ ḥyạẗ
‫اﻟﺑﺧﺎر‬ ạlbkẖạr ‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ
can; canlılık; hayat; hayat sürmek; ömür; 
böyle; gibi; buhar; istim; aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun;  yaşantı;
‫ھﻛذا‬ hkdẖạ bulmak butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice; 
oldukça; tam; tamamen; ‫ﻋﻠﺑﺔ‬ 'lbe
böyle; böylece; böylelikle; bu suretle; bu  ‫اﻛﺗﺷﺎف‬ akitshaf
yüzden; öyle; yani; büyü canl
böylece bulundu ‫ﺗﮭﺟﻰ‬ thjī ‫ﺣﻲ‬ ḥy
‫وﺑﺎﻟﺗﺎﻟﻲ‬ ubaltalí ‫أﺳس‬ aass büyüdü canl; canlı; civar; semt; yaşamak;

‫ھﻛذا‬ hkdẖạ bulut ‫ﻧﻣﺎ‬ nima canlı


böyle; böylece; böylelikle; bu suretle; bu  ‫ﺳﺣﺎﺑﺔ‬ shabe ‫ﺣﻲ‬ hí
büyük
yüzden; öyle; yani; ‫ﺣﻲ‬ ḥy
bundan ‫ﻋظﯾم‬ 'zím
böylelikle
‫أن‬ ạ̉n canl; canlı; civar; semt; yaşamak;
‫ﻛﺛﯾر‬ ktẖyr
‫ھﻛذا‬ hkdẖạ canlılık
belirten; bildiren; bundan; o; bereketli; bir hayli; bol; büyük; çok; çokça; 
böyle; böylece; böylelikle; bu suretle; bu  ‫ﺣﯾﺎة‬ ḥyạẗ
bunun gibi kocaman; mebzul; pek; pek çok;
yüzden; öyle; yani;
‫ﻛﻣﺎ‬ kmạ ‫ﻛﺑﯾر‬ kbyr can; canlılık; hayat; hayat sürmek; ömür; 
boylu
yaşantı;
bunun gibi; gibi; sıra; büyük; debdebeli; hayli; iri; kıdemli; önemli; 
‫طوﯾل‬ ṭwyl ulu; yüksek; catch
boylu; büyük; uzun; uzun boylu; uzunca; 
bununla
‫ﻛﺑﯾر‬ kbír ‫ﻣزﻻج‬ mzlaj
yüksek; ‫ھذا‬ hdẖạ
‫ﻋظﯾم‬ ʿẓym ceket
boynuz bu; bununla; it;
büyük; harika; kocaman; ulu; ‫ﻣﻌطف‬ m'tf
‫اﻟﻘرن‬ ạlqrn burada
‫ﻋظﯾم‬ `ẓym
asır; boru; boynuz; yüzyıl; ‫ھﻧﺎ‬ hna ‫ﻣﻌطف‬ m`ṭf
büyük; kocaman;
boyun ‫ھﻧﺎ‬ hnạ ceket; kat; manto; palto;
‫طوﯾل‬ ṭwyl
‫اﻟرﻗﺑﺔ‬ alrqbe cenah
bu vesile ile; burada; buradan; buraya; boylu; büyük; uzun; uzun boylu; uzunca; 
‫اﻟرﻗﺑﺔ‬ ạlrqbẗ buradan yüksek; ‫ﺟﻧﺎح‬ jnạḥ

boyut ‫ھﻧﺎ‬ hnạ ‫ﺿﺧم‬ dxm cenah; kanat; kilit dili; koğuş; köşk; maiyet; 


vesayet;
‫ﺣﺟم‬ hjm bu vesile ile; burada; buradan; buraya; ‫ﺿﺧم‬ ḍkẖm
cephe
‫ﺣﺟم‬ ḥjm buraya büyük; dev; hacimli; iri; kocaman; koskoca; 
mamut; ‫اﻟﺟﺑﮭﺔ‬ ạljbhẗ
boy; boyut; büyüklük; cesamet; hacim; haşıl;  ‫ھﻧﺎ‬ hnạ
‫رﺋﯾﺳﻲ‬ rỷysy alın; cephe; en öndeki; ön; ön taraf;
kadir; oylum; bu vesile ile; burada; buradan; buraya;
anamal; asıl; başlıca; belli başlı; büyük; esas; cereyan
bu büro
‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ‬ alrísíye ‫ﺗﯾﺎر‬ tyạr
‫اﻟذي‬ ạldẖy ‫ﻣﻛﺗب‬ mktb
‫اﻟﻛﺑرى‬ alkbirī akım; cereyan; geçerli;
bu; hangi; kuran; olan; yapan; büro; makam; memuriyet; ofis; yazı masası; 
büyüklük cesamet
‫ﺗﻠك‬ tlk yazıhane;
burun ‫ﺣﺟم‬ ḥjm ‫ﺣﺟم‬ ḥjm
‫ﻣﺎ‬ mạ
‫اﻷﻧف‬ alaanf boy; boyut; büyüklük; cesamet; hacim; haşıl;  boy; boyut; büyüklük; cesamet; hacim; haşıl; 
bu; gibi; hangi; nasýl; ne; ne kadar; kadir; oylum;
kadir; oylum;
‫ﻣن‬ mn ‫اﻷﻧف‬ ạlạ̉nf ceset
büyümek
bu; hangi; itibaren; kalkış; büsbütün ‫ھﯾﺋﺔ‬ hyỷẗ
‫ﺗﻧﻣو‬ tinmu
‫ھؤﻻء‬ hwla' ‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ beden; bedeni; ceset; cisim; gövde; vücut;
buz
‫ھذا‬ hdha aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun;  cevap
butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice;  ‫اﻟﺟﻠﯾد‬ aljlíd
‫ھذا‬ hdẖạ ‫اﻟرد‬ alrd
oldukça; tam; tamamen;
bu; bununla; it;
‫أي‬ ạ̉y
bütün
‫ﻛﻛل‬ kkil
c ‫اﻟﺟواب‬
cidar
aljwab

bu; gibi; hangi; hayýr; herhangi; hiç; hiç bir;  cadde
hiçbir; nasýl; ne kadar; ‫ﺟدار‬ jdạr
‫ﺷﺎرع‬ sẖạr`
‫أن‬ aan cidar; duvar; sur;
cadde; sokak; yol;
cihan çan çeþit
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạlʿạlm ç ‫ﺟرس‬ jrs ‫ﻧوع‬ nw`
alem; alim; bilgin; cihan; dünya; evren; kainat; çaba çan; gong; zil; alamet; çeşit; çeþit; cins; marka; pul; tip;
‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ ‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ mḥạwlẗ çapraz çevrede
alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme;  çaba; deneme; denemek; kalkışmak; teklif;  ‫ﻋﺑور‬ 'bur ‫ﺣول‬ ḥwl
dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer;  teşebbüs; teşebbüs etmek; teşebbüş etmek; 
yeryüzü; zemin; çark aşağı yukarı; çevrede; çevresine; dair; 
yeltenmek; etrafında; ilgili; kadar; ortalıkta; takriben;
‫أرض‬ ạ̉rḍ çabuk ‫ﻋﺟﻠﺔ‬ ʿjlẗ
çevreleyen
alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada;  çark; tekerlek;
‫ﺑﺳرﻋﺔ‬ bsrʿẗ ‫اﻟﻣﺣﯾط‬ ạlmḥyṭ
toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin; ‫ﻋﺟﻠﺔ‬ `jlẗ
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạl`ạlm çabuk; hızla; çevreleyen; kuşatan; okyanus; saran; umman;
‫ﺑﺳرﻋﺔ‬ bsr`ẗ çark; tekerlek;
alem; cihan; dünya; toprak; çevresine
çabuk; tez;
çarpmak
cilalamak ‫ﺣول‬ ḥwl
‫ﺳرﯾﻊ‬ sry` ‫ﻣﺿﺎﻋﻔﺔ‬ mda'fe
‫اﻟطﻼء‬ ạlṭlạ` aşağı yukarı; çevrede; çevresine; dair; 
çabuk; hızlı; hýzlý; tez; ‫ﺿرب‬ ḍrb etrafında; ilgili; kadar; ortalıkta; takriben;
boya; boyamak; cilalamak;
çabuk gelen çarpmak; isabet; vurmak; vurmamak; çiçek
cilt
‫ﻗرﯾﺑﺎ‬ qrybạ çarşaf ‫زھرة‬ zhre
‫اﻟﺟﻠد‬ aljld
birazdan; çabuk gelen; ‫ورﻗﺔ‬ wrqẗ ‫زھرة‬ zhrẗ
‫اﻟﺟﻠد‬ ạljld
çağdaş belge; çarşaf; kaðýt; kâğıt;
çift
cilveli ‫اﻟﺣدﯾث‬ alhdíth çarşı
‫ﺿﻌف‬ d'f
‫ﻟطﯾف‬ lṭyf çağdaş; tartışma; ‫ﺳوق‬ swq
cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim; 
‫زوج‬ zwj
çağırma çarşı; pazar; piyasa;
mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý;  çift; çiftleştirmek; koca; zevç;
yakýþýklý; zarif; ‫دﻋوة‬ dʿwẗ çayır
çift olan
cins adlandırmak; çağırma; çağırmak; çağrı;  ‫اﻟﻌﺷب‬ ạl`sẖb
davet; davet etmek; davetiye; seslenmek; ‫ﻣﺿﺎﻋﻔﺔ‬ mḍạʿfẗ
‫ﻧوع‬ nw` çayır; çimen; ot;
çağırmak çehre çifti
alamet; çeşit; çeþit; cins; marka; pul; tip;
‫دﻋوة‬ dʿwẗ ‫وﺟﮫ‬ wjh ‫زوج‬ zuj
cinsi
adlandırmak; çağırma; çağırmak; çağrı;  çiftleştirmek
‫ﻧوع‬ nwʿ astarlamak; çehre; surat; yüz;
davet; davet etmek; davetiye; seslenmek;
alamet; çeşit; cinsi; marka; nevi; tip; tipi; çek ‫زوج‬ zwj
çağrı
cisim ‫ﺳﺣب‬ shb çift; çiftleştirmek; koca; zevç;
‫دﻋوة‬ d'we
‫ھﯾﺋﺔ‬ hyỷẗ çekilebilir çiftlik
‫دﻋوة‬ dʿwẗ
beden; bedeni; ceset; cisim; gövde; vücut; ‫ﺳﺣب‬ sḥb ‫ﻣزرﻋﺔ‬ mzrʿẗ
adlandırmak; çağırma; çağırmak; çağrı; 
civar davet; davet etmek; davetiye; seslenmek; çekilebilir; çekme; çizmek; kadın elbisesi;  ‫ﻣزرﻋﺔ‬ mzr'e
‫ﺣﻲ‬ ḥy çalışma sürükleme; sürüklemek; ‫ﻣزرﻋﺔ‬ mzr`ẗ
çekme
canl; canlı; civar; semt; yaşamak; ‫دراﺳﺔ‬ dirase çığlık
civciv ‫ﺳﺣب‬ sḥb
‫دراﺳﺔ‬ drạsẗ ‫ﺻرﺧﺔ‬ ṣrkẖẗ
‫ﻛﺗﻛوت‬ kitkut çekilebilir; çekme; çizmek; kadın elbisesi; 
çalışma; okuma; okumak; tetkik; ağlama; ağlamak; ağlatır; çığlık; çýðlýk; nida; 
sürükleme; sürüklemek;
‫ﻛﺗﻛوت‬ ktkwt ‫اﻟﻌﻣل‬ ạlʿml ses;
çekmek
amel; çalışma; çalışmak; emek vermek;  çıkan
col ‫أﺧذ‬ ạ̉kẖdẖ
görev; harekete ait; hizmet; iş; işe ait; ‫و‬ w
‫ﻋﻣود‬ ʿmwd çalışmak çekmek; götürmek;
alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin; 
col; direk; sütun;
‫اﻟﻌﻣل‬ ạlʿml çelik olan; söz; ve;
cop ‫اﻟﺻﻠب‬ alslb çıkarmak
amel; çalışma; çalışmak; emek vermek; 
‫ﻋﺻﺎ‬ ʿṣạ görev; harekete ait; hizmet; iş; işe ait; ‫اﻟﺻﻠب‬ ạlṣlb ‫طرح‬ trh
baston; cop; çubuk; sopa; yapışmak; çalkantı sesi
çember çıkış
cts ‫ﻏﺳل‬ gẖsl
‫داﺋرة‬ dạỷrẗ ‫إﻧﺗﺎج‬ ạ̹ntạj
‫اﻟﺳﺑت‬ alsbt çalkantı sesi; çamaşır; yıkama; yıkamak; 
yıkanma; çeşit çıkış; imal; istihsal; mahsul; üretim; üretmek; 
cumartesi ürün;
çalma ‫ﻧوع‬ nwʿ
‫اﻟﺳﺑت‬ ạlsbt çim
‫ﻟﻌب‬ lʿb alamet; çeşit; cinsi; marka; nevi; tip; tipi;
cumartesi; sebt günü; ‫اﻟﻌﺷب‬ ạlʿsẖb
çalma; çalmak; oynamak; oynatmak; piyes; ‫ﻧوع‬ nw`
cümle çim; çimen; kesek; ot;
çalmak alamet; çeşit; çeþit; cins; marka; pul; tip;
‫ﻋﻘوﺑﺔ‬ 'qube ‫اﻟﻌﺷب‬ al'shb
‫ﻟﻌب‬ lʿb çete
‫ﻋﻘوﺑﺔ‬ ʿqwbẗ çimen
çalma; çalmak; oynamak; oynatmak; piyes; ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ‬ `ṣạbẗ
cümle; tümce; çete; takım;
‫اﻟﻌﺷب‬ ạlʿsẖb
çam tahtası
cüz ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ‬ ʿṣạbẗ çim; çimen; kesek; ot;
‫ﺻﻔﻘﺔ‬ ṣfqẗ
‫ﺟزء‬ jz` ‫اﻟﻌﺷب‬ ạl`sẖb
anlaşma; çam tahtası; ele almak; ilgilenmek;  çete; ekip; halka;
bölüm; cüz; kontenjan; parça; pay; uğraşmak; çetele çayır; çimen; ot;
‫ﺟزء‬ jzʾ çamaşır çizgi
‫ﺳﺟل‬ sjl
cüz; parça; porsiyon; ‫ﻏﺳل‬ gẖsl çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt; 
‫ﺧط‬ kẖṭ
kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak;  çizgi; el yazısı; hat; satır;
çalkantı sesi; çamaşır; yıkama; yıkamak; 
vesika; viran etmek;
yıkanma; çizgili kumaş
çan çeþit
çizgili kumaş çözmek daha iyi dans etmek
‫ﺷرﯾط‬ sẖryṭ ‫ﺣل‬ hl ‫أﻓﺿل‬ aafdl ‫رﻗص‬ rqṣ
bant; çizgili kumaş; kurdele; örtüsünü  çözmek; çözüm; yerleşmek; daha iyi; en iyi; balo; dans; dans etmek; dans ettirmek;
kaldırmak; şerit; uzun ve dar parça; çözüm daha iyisi dans ettirmek
çizim
‫ﺣل‬ hl ‫أﻓﺿل‬ ạ̉fḍl ‫رﻗص‬ rqṣ
‫رﺳم‬ rsm
çözmek; çözüm; yerleşmek; daha iyi; daha iyisi; en iyi; balo; dans; dans etmek; dans ettirmek;
çizim; çizmek; haddede; kroki; kura; resim  çubuk daha küçük darbe
taslağı;
çizmek ‫ﻋﺻﺎ‬ `ṣạ ‫أﻗل‬ ạ̉ql ‫ﺗﺄﺛﯾر‬ tạ̉tẖyr
baston; çubuk; değnek; sopa; daha az; daha küçük; aklına sokmak; darbe; etki; vuruş;
‫ﺳﺣب‬ sḥb
‫ﻋﺻﺎ‬ ʿṣạ daha yüksek ‫ﺿرﺑﺔ‬ drbe
çekilebilir; çekme; çizmek; kadın elbisesi; 
sürükleme; sürüklemek; baston; cop; çubuk; sopa; yapışmak; ‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱ darbımesel
‫رﺳم‬ rsm çünkü daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe;  ‫ﻣﺛل‬ mtẖl
çizim; çizmek; haddede; kroki; kura; resim  ‫ك‬ k top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve;
atasözü; beğenmek; darbımesel; gibi; 
taslağı;
aynı bir; çünkü; dahi; gibi; k; nasýl; senin;
dahi meselâ; sevir; tür;
çocuk ‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱ darıltmak
çýðlýk
‫اﻷطﻔﺎل‬ alaatfal ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta;  ‫ﻏﺿب‬ gẖḍb
‫ﺻرﺧﺔ‬ ṣrkẖẗ
kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya;
‫طﻔل‬ ṭfl ağlama; ağlamak; ağlatır; çığlık; çýðlýk; nida;  darıltmak; galeyan; gazap; hiddet; kızgınlık; 
‫ك‬ k kızmak; öfke; öfkelendirici; öfkelendirmek;
bebek; çocuk; çocuksu kimse; ses;
‫ﺻﯾﺣﺔ‬ ṣyḥẗ aynı bir; çünkü; dahi; gibi; k; nasýl; senin; dava
‫طﻔل‬ tfl
ağlama; ağlamak; bağırış; bağırma; 
dahil ‫ﺣﺎﻟﺔ‬ hale
bebek; çocuk;
bağırmak; çýðlýk; haykırmak; nida; ses; ‫ﺗﺿﻣن‬ tdmin
‫ﺻﺑﻲ‬ ṣby dava; durumu;
çocuk; delikanlı; erkek çocuk; erkek çoçuk; 
haşarı çocuk; oğlan; d daima
‫داﺋﻣﺎ‬ dạỷmạ
davaya ait
‫ﺣﺎﻟﺔ‬ ḥạlẗ
‫اﻷطﻔﺎل‬ ạlạ̉ṭfạl da daima; her zaman; davaya ait; durum; hal; kutu; mahfaza; şart; 
‫ﺻﺑﻲ‬ sbí ‫و‬ w dair vaka; vaziyet;
çocuksu kimse alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin;  ‫ﺣول‬ davet
ḥwl
olan; söz; ve; ‫دﻋوة‬ dʿwẗ
‫طﻔل‬ ṭfl aşağı yukarı; çevrede; çevresine; dair; 
da dahi etrafında; ilgili; kadar; ortalıkta; takriben; adlandırmak; çağırma; çağırmak; çağrı; 
bebek; çocuk; çocuksu kimse;
‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱ daire davet; davet etmek; davetiye; seslenmek;
çoğul
ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta;  davet etmek
‫اﻟﺟﻣﻊ‬ aljm' ‫ﺷﻘﺔ‬ sẖqẗ
kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya; ‫دﻋوة‬ dʿwẗ
daire; düz;
çok dağ adlandırmak; çağırma; çağırmak; çağrı; 
‫داﺋرة‬ dare
‫اﻟﻛﺛﯾر‬ alkthír ‫اﻟﺟﺑل‬ aljbil davet; davet etmek; davetiye; seslenmek;
daire şeklinde davetiye
‫أﯾﺿﺎ‬ aaída ‫اﻟﺟﺑل‬ ạljbl
‫ﺟوﻟﺔ‬ jwlẗ ‫دﻋوة‬ dʿwẗ
ayrıca; çok; ‫ﺟﺑل‬ jbil
daire şeklinde; tur; yuvarlak; yuvarlak şey;  adlandırmak; çağırma; çağırmak; çağrı; 
‫ﺟدا‬ jda ‫ﺟﺑل‬ jbl yuvarlaklaştırmak; davet; davet etmek; davetiye; seslenmek;
‫ﻛﺛﯾر‬ ktẖyr dakika
daha davranmak
bereketli; bir hayli; bol; büyük; çok; çokça;  ‫دﻗﯾﻘﺔ‬ dqíqe
kocaman; mebzul; pek; pek çok; ‫أﻛﺛر‬ ạ̉ktẖr ‫اﻟﻌﻣل‬ ạl`ml
‫ﻛﺛﯾرا‬ kthíra ayrıntılı; bir daha; daha; daha çok; daha fazla;  ‫دﻗﯾﻘﺔ‬ dqyqẗ amel; davranmak; eylem; fiil; hareket; hizmet; 
en fazla; fazla; ötedeki; dakika; doğru yanlışsız; iş; rol yapmak;
‫ﺟدا‬ jdạ ‫ﯾزال‬ ‫ﻻ‬ lạ yzạl ‫ﻓﻌل‬ fʿl
dal
çok; gayet; pek; son derece;
bir daha; daha; hala; hâlâ; halen; hareketsiz;  davranmak; yapmak;
çok zarif ‫ﻓرع‬ frʿ
henüz; yine de; yinede; dayamak
‫ﻣن‬ min dal; şube;
‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq ‫دﻋم‬ d`m
‫ﻓرع‬ fr`
çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli;  arasında; daha; dan; onların;
bölüm; dal; kol; dayamak; dayanak; destek; destekleme; 
inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek;  daha az desteklemek; mesnet; yaslamak;
seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak;  dalga
yumuþak; zayıflamak; ‫أﻗل‬ aaql ‫دﻋم‬ dʿm
‫ﻣوﺟﺔ‬ muje
çokça ‫أﻗل‬ ạ̉ql dayamak; dayanak; destek; destek koymak; 
‫ﻣوﺟﺔ‬ mwjẗ desteklemek; iane; iane vermek;
‫ﻛﺛﯾر‬ ktẖyr daha az; daha küçük;
dalga; dalgalanma; dayanak
bereketli; bir hayli; bol; büyük; çok; çokça;  daha çok
kocaman; mebzul; pek; pek çok; dalgalanma ‫دﻋم‬ dʿm
‫أﻛﺛر‬ ạ̉ktẖr
çöküntü ‫ﻣوﺟﺔ‬ mwjẗ dayamak; dayanak; destek; destek koymak; 
ayrıntılı; bir daha; daha; daha çok; daha fazla;  desteklemek; iane; iane vermek;
‫ﻣﻧﺧﻔض‬ mnkẖfḍ en fazla; fazla; ötedeki; dalga; dalgalanma;
‫دﻋم‬ d`m
alçak; çöküntü; düşük; pes; daha fazla dan
dayamak; dayanak; destek; destekleme; 
çöl ‫أﻛﺛر‬ aakthr ‫ﻣن‬ min desteklemek; mesnet; yaslamak;
‫ﺻﺣراء‬ shra' daha fazla; en; arasında; daha; dan; onların; dayanıklılık
‫ﺻﺣراء‬ ṣḥrạ` ‫أﻛﺛر‬ ạ̉ktẖr dans ‫اﻟطﺎﻗﺔ‬ ạlṭạqẗ
çöl; sahra; tenha; ayrıntılı; bir daha; daha; daha çok; daha fazla;  ‫رﻗص‬ rqs dayanıklılık; dayanýklýlýk; enerji; erke; güç; 
en fazla; fazla; ötedeki; kuvvet; tahammül;
çorak ‫رﻗص‬ rqṣ
daha iyi dayanılabilir
‫ﺟﺎف‬ jạf balo; dans; dans etmek; dans ettirmek;
‫أﻓﺿل‬ ạ̉fḍl
çorak; kurak; kuru; kurumak; kurutmak; dans etmek
daha iyi; daha iyisi; en iyi;
dayanılabilir değiştirmek deney derya
‫ﻣﺣﺗﻣل‬ mḥtml ‫ﺗﻐﯾﯾر‬ tgẖyyr ‫ﺣدث‬ ḥdtẖ ‫ﺑﺣر‬ bḥr
dayanılabilir; muhtemel; muhtemelen;  değişim; değişme; değişmek; değiştirme;  deney; deneyim; duymak; görmek; ihtimal;  deniz; denizle ilgili; derya;
mümkün; değiştirmek; olay; tecrübe; desen
dayanýklýlýk ‫ﺗﺧﺗﻠف‬ txtlf deney yapmak
‫ﻧﻣط‬ nimt
‫اﻟطﺎﻗﺔ‬ ạlṭạqẗ değnek ‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ‬ ạltjrbẗ
destek
dayanıklılık; dayanýklýlýk; enerji; erke; güç;  ‫ﻋﺻﺎ‬ `ṣạ deney; deney yapmak; deneyim; tecrübe;
kuvvet; tahammül; ‫دﻋم‬ d`m
baston; çubuk; değnek; sopa; ‫ﺗﺟرﺑﺔ‬ tjrbẗ
de deney; deney yapmak; deneyim; duymak; 
dayamak; dayanak; destek; destekleme; 
dehşet desteklemek; mesnet; yaslamak;
‫و‬ w görmek; tecrübe; tecrübe etmek; yaşantı;
‫ﺧوف‬ kẖwf ‫دﻋم‬ d'm
alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin;  deneyim
olan; söz; ve; dehşet; korkmak; korku; ‫دﻋم‬ dʿm
‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ‬ ạltjrbẗ
debdebeli dek dayamak; dayanak; destek; destek koymak; 
deney; deney yapmak; deneyim; tecrübe;
‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱ desteklemek; iane; iane vermek;
‫ﻛﺑﯾر‬ kbyr ‫ﺗﺟرﺑﺔ‬ tjrbẗ destek koymak
büyük; debdebeli; hayli; iri; kıdemli; önemli;  ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta; 
deney; deney yapmak; deneyim; duymak; 
ulu; yüksek; kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya; ‫دﻋم‬ dʿm
görmek; tecrübe; tecrübe etmek; yaşantı;
deðer delik ‫ﺣدث‬ ḥdtẖ dayamak; dayanak; destek; destek koymak; 
‫ﺣﻔرة‬ hfir e desteklemek; iane; iane vermek;
‫ﻗﯾﻣﺔ‬ qymẗ deney; deneyim; duymak; görmek; ihtimal; 
olay; tecrübe; destekleme
bedel; deðer; değer; fiyat; kıymet; ödül;  delikanlı
önem; paha; ‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ‬ altjrbe ‫دﻋم‬ d`m
‫ﺻﺑﻲ‬ ṣby
dedi deniz dayamak; dayanak; destek; destekleme; 
çocuk; delikanlı; erkek çocuk; erkek çoçuk;  desteklemek; mesnet; yaslamak;
‫ﻗﺎل‬ qal haşarı çocuk; oğlan; ‫ﺑﺣر‬ bhr desteklemek
dedi; söyledi; demek ‫ﺑﺣر‬ bḥr ‫دﻋم‬ d`m
defter ‫ﻗول‬ qul deniz; denizle ilgili; derya;
dayamak; dayanak; destek; destekleme; 
‫ﻛﺗﺎب‬ ktạb ‫ﻣﺗوﺳط‬ mtwsṭ denizle ilgili desteklemek; mesnet; yaslamak;
defter; kaydetmek; kitap; anlamına gelmek; demek; kastetmek; orta;  ‫ﺑﺣر‬ bḥr ‫دﻋم‬ dʿm
deftere geçirmek ortalama; vasat; vasati;
deniz; denizle ilgili; derya; dayamak; dayanak; destek; destek koymak; 
‫ﺳﺟل‬ sjl ‫ﻣﻘﺻود‬ mqsud desteklemek; iane; iane vermek;
dere
çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt;  demir dev
‫ﺟدول‬ jdwl
kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak;  ‫ﺣدﯾد‬ hdíd ‫ﺿﺧم‬ ḍkẖm
vesika; viran etmek; dere; kefe; küçük körfez; masa; ölçek; sofra; 
‫ﺣدﯾد‬ ḥdyd tabla; tablo; terazi gözü; büyük; dev; hacimli; iri; kocaman; koskoca; 
değer mamut;
demir; demirden yapılmış; ütü; ütülemek; derece
‫ﻗﯾﻣﺔ‬ qymẗ devam
demirden yapılmış ‫درﺟﺔ‬ drjẗ
bedel; deðer; değer; fiyat; kıymet; ödül;  ‫ﺗواﺻل‬ twạṣl
önem; paha; ‫ﺣدﯾد‬ ḥdyd derece; mertebe;
devam; devam etmek; sürmek;
değeri demir; demirden yapılmış; ütü; ütülemek; derecesi
devam etmek
‫ﻗﯾﻣﺔ‬ qíme demiryolu ‫درﺟﺔ‬ dirje
‫ﺗواﺻل‬ twasl
değil ‫ﺣدﯾدﯾﺔ‬ ‫ﺳﻛﺔ‬ ske hdídíye derin
‫ﺗواﺻل‬ twạṣl
‫ﻟم‬ lm ‫ﺣدﯾدﯾﺔ‬ ‫ﺳﻛﺔ‬ skẗ ḥdydyẗ ‫ﻋﻣﯾﻖ‬ `myq
devam; devam etmek; sürmek;
değil; hayýr; hiç; hiçbir; itham etmek; sitem  demiryolu; parmaklık; ray; derin; derin derin; pes;
devam etmemek
etmek; suçlamak; yaptım; den beri ‫ﻋﻣﯾﻖ‬ 'míq
değim ‫ﺗوﻗف‬ twqf
‫ﻣﻧذ‬ mndẖ ‫ﻋﻣﯾﻖ‬ ʿmyq
‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱ devam etmemek; durak; durdurmak; durma;
beri; den beri; derin; derin derin;
devinim
ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta;  deneme derin derin
kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya; ‫اﻟﺣرﻛﺔ‬ ạlḥrkẗ
‫ﺗﺟرﺑﺔ‬ tjrbe ‫ﻋﻣﯾﻖ‬ `myq
değişim devinim; hareket;
‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ mḥạwlẗ derin; derin derin; pes;
devirmek
‫ﺗﻐﯾﯾر‬ tgẖyyr
çaba; deneme; denemek; kalkışmak; teklif;  ‫ﻋﻣﯾﻖ‬ ʿmyq
değişim; değişme; değişmek; değiştirme; 
teşebbüs; teşebbüs etmek; teşebbüş etmek;  derin; derin derin;
‫ﻗﻠب‬ qlb
değiştirmek;
yeltenmek; devirmek; düşecek gibi olmak; fiske vurmak; 
‫ﺗﻐﯾﯾر‬ txír derken gönül; kalp; ters çevirmek; yürek;
denemek
değişme ‫ﻗول‬ qwl devlet
‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ mhawle
‫ﺗﻐﯾﯾر‬ tgẖyyr derken; söyleme; söylemek; ‫دوﻟﺔ‬ dule
‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ mḥạwlẗ
dermansızlık ‫دوﻟﺔ‬ dwlẗ
değişim; değişme; değişmek; değiştirme; 
çaba; deneme; denemek; kalkışmak; teklif; 
teşebbüs; teşebbüs etmek; teşebbüş etmek;  ‫ﺿﻌف‬ ḍʿf
değiştirmek;
devlet; durum; eyalet; hal; millet; ulus;
değişmek yeltenmek; dermansızlık; halsizlik; kuvvetsizlik; zaaf;  devre
‫ﺗﻐﯾﯾر‬ tgẖyyr denetlemek zayıflık;
ders ‫ﻓﺗرة‬ ftrẗ
değişim; değişme; değişmek; değiştirme;  ‫اﻟﺳﯾطرة‬ ạlsyṭrẗ
devre; dönem; müddetli; süre;
değiştirmek;
denetlemek; kontrol; kontrol etmek; ‫ﺑﺎﻟطﺑﻊ‬ baltb'
değiştirme di
deney ‫ﻣﺳﺎر‬ msạr
‫ﺗﻐﯾﯾر‬ tgẖyyr ‫آﺧر‬ ậkẖr
‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ‬ ạltjrbẗ ders; kurs; kursu; mermi yolu; tekerlek izi; yol;
bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen; 
değişim; değişme; değişmek; değiştirme;  dert
deney; deney yapmak; deneyim; tecrübe; gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni;
değiştirmek;
‫ﺗﺟرﺑﺔ‬ tjrbẗ ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ‬ msẖklẗ diðer
değiştirmek
deney; deney yapmak; deneyim; duymak;  bela; dert; meşakkat; problem; sorun; üzmek; 
görmek; tecrübe; tecrübe etmek; yaşantı; zahmet;
diðer dip koymak doðu dokunulabilir
‫آﺧر‬ ậkẖr ‫ﻗﺎع‬ qạ` ‫اﻟﺷرق‬ ạlsẖrq ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ
bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen;  dip; dip koymak; temel; doðu; doğu; açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni; direk doğa berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
diğer izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak; 
‫ﻋﻣود‬ `mwd ‫اﻟطﺑﯾﻌﺔ‬ altbí'e telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
‫اﻟﺑﻌض‬ alb'd dokuz
direk; sütun; ‫اﻟطﺑﯾﻌﺔ‬ ạlṭbyʿẗ
‫آﺧر‬ ậkẖr ‫ﻋﻣود‬ ʿmwd ‫ﺗﺳﻌﺔ‬ ts'e
dogal
bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen;  col; direk; sütun;
‫طﺑﯾﻌﻲ‬ ṭbyʿy ‫ﺗﺳﻌﺔ‬ tsʿẗ
gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni;
direkt
dikkat dogal; doğal; normal; tabii; ‫ﺗﺳﻌﺔ‬ ts`ẗ
‫ﻣﺑﺎﺷر‬ mbạsẖr
‫ﻣذﻛرة‬ mdẖkrẗ doğal dolar
direkt; doğru;
dikkat; muhtıra; not; ‫طﺑﯾﻌﻲ‬ ṭby`y ‫اﻟدوﻻر‬ ạldwlạr
dışarı
dikmek doðal; doğal; normal; tabii; ‫اﻟدوﻻر‬ aldular
‫ﺧﺎرج‬ kẖạrj ‫طﺑﯾﻌﻲ‬ ṭbyʿy
‫ﻣﺻﻧﻊ‬ mṣnʿ doldurmak
dışarı; dışarıda; dışarıdaki; dışarıya; dışarıya 
bitki; dikmek; fabrika; dogal; doğal; normal; tabii;
doğru; dışında; ‫أھل‬ aahl
dil ‫طﺑﯾﻌﻲ‬ tbí'í
dışarıda ‫ﺷﻐل‬ sẖgẖl
‫اﻟﻠﻐﺔ‬ ạllgẖẗ ‫ﺧﺎرج‬ kẖạrj doğma
doldurun
dil; lisan; dışarı; dışarıda; dışarıdaki; dışarıya; dışarıya  ‫اﻟوﻻدة‬ ạlwlạdẗ
‫اﻟﻠﻐﺔ‬ allxe doğru; dışında; doğma; doğum;
‫ﺷﻐل‬ shxl

dile getirmek dışarıdaki doğmuş dolu

‫رأي‬ rạ̉y ‫ﺧﺎرج‬ kẖạrj ‫اﻟوﻻدة‬ alulade ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml


dışarı; dışarıda; dışarıdaki; dışarıya; dışarıya  doğru bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak; 
bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen; 
doğru; dışında; salt; tam; tamamen; tamamlamak; 
görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu;  ‫ﻧﺣو‬ nhu
dışarıya tamamlanmış; toplam; tüm;
tahmin;
‫ﺻوت‬ ṣwt ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ shíh dönem
‫ﺧﺎرج‬ kẖạrj
‫ﻓﺗرة‬ ftrẗ
dile getirmek; oy; seda; ses; ses tonu; sesli; dışarı; dışarıda; dışarıdaki; dışarıya; dışarıya  doğru; gerçek;
dilek doğru; dışında; ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ devre; dönem; müddetli; süre;

‫رﻏب‬ rxb dışarıya doğru doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek;  dönemi


gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip; 
‫ﺧﺎرج‬ kẖạrj ‫ﻓﺗرة‬ ftire
dinç saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek; 
dışarı; dışarıda; dışarıdaki; dışarıya; dışarıya  uygun; vefakâr; dönmez
‫ﻗوي‬ qwy doğru; dışında; ‫ﻋﺎدل‬ `ạdl ‫ﻋﻠﻰ‬ ʿly̱
dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli;  dışında
kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli; adil; doğru; hakkaniyetli; haktanır; tam;
dönmez; için; on bir; üstünde; üzerinde;
dinle ‫ﺧﺎرج‬ kẖạrj ‫ﻓﻘط‬ fqṭ
dönüş
dışarı; dışarıda; dışarıdaki; dışarıya; dışarıya  adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur; 
‫اﺳﺗﻣﻊ‬ astim' doğru; dışında; ‫ﻣﻧﻌطف‬ min'tf
sadece; sırf; tek; yalnız; yegane;
dinlemek dişler ‫ﻣﺑﺎﺷر‬ mbạsẖr dopdolu
‫اﺳﺗﻣﻊ‬ ạstmʿ ‫أﺳﻧﺎن‬ aasnan direkt; doğru; ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml
‫اﺳﺗﻣﻊ‬ ạstm` diye ‫ﻣﺑﺎﺷرة‬ mbạsẖrẗ bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak; 
doğru; tam; yöneltmek; salt; tam; tamamen; tamamlamak; 
dinlendirmek ‫ھﻲ‬ hí tamamlanmış; toplam; tüm;
doğru yanlışsız
‫ﺑﻘﯾﺔ‬ bqyẗ diye; vardır; dördüncü
‫دﻗﯾﻘﺔ‬ dqyqẗ
artan; dinlendirmek; dinlenme; dinlenmek; es;  ‫ھو‬ hu ‫راﺑﻌﺎ‬ rạbʿạ
istirahat; diye; o; olduğunu; dakika; doğru yanlışsız;
dinlenme doğrudan dört
dizayn
‫ﺑﻘﯾﺔ‬ bqyẗ ‫ﻣﺑﺎﺷر‬ mbashr ‫أرﺑﻌﺔ‬ aarb'e
‫ﺗﺻﻣﯾم‬ tsmím
artan; dinlendirmek; dinlenme; dinlenmek; es;  ‫أرﺑﻌﺔ‬ ạ̉rb`ẗ
dize doğu
istirahat; ‫أرﺑﻌﺔ‬ ạ̉rbʿẗ
‫ﺳﻠﺳﻠﺔ‬ slsle ‫اﻟﺷرق‬ alshrq
dinlenmek dört; dörtlü;
dizge ‫اﻟﺷرق‬ ạlsẖrq
‫ﺑﻘﯾﺔ‬ bqyẗ dörtlü
doðu; doğu;
artan; dinlendirmek; dinlenme; dinlenmek; es;  ‫ﻧظﺎم‬ nẓạm ‫أرﺑﻌﺔ‬ ạ̉rbʿẗ
istirahat; doğum
dizge; sistem; usul;
dört; dörtlü;
dip dizi ‫اﻟوﻻدة‬ ạlwlạdẗ
doruk
‫ﻗﺎع‬ qạʿ ‫ﺳﻠﺳﻠﺔ‬ slslẗ doğma; doğum;
‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉`ly̱
alt; dip; tarh; yatak; yatakta; doktor
dizi; katar; kayıt altına almak; silsile; zincir; 
doruk; tepe; üst; zirve;
‫ﻗﺎع‬ qạ` zincire vurmak; zincirlemek; ‫اﻟطﺑﯾب‬ altbíb
‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱
dip; dip koymak; temel; dizin ‫اﻟطﺑﯾب‬ ạlṭbyb
daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe; 
‫أﺳﻔل‬ ạ̉sfl ‫ﻗﺎﺋﻣﺔ‬ qạỷmẗ dokuma top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve;
alt; aşağı; aşağıya; asağıya doğru; ayva tüyü;  dizin; liste; dost
dip; dip koymak; içinde; temel; ‫ﻣﺎدة‬ mạdẗ
do ‫ﺻدﯾﻖ‬ ṣdyq
dip koymak dokuma; gereç; kumaþ; madde; maddesel; 
‫اﻟﻘﯾﺎم‬ alqíyam maddi; özdek; özdeksel; töz; ahbap; arkadaş; dost;
‫أﺳﻔل‬ ạ̉sfl
doðal dokunma döþeme
alt; aşağı; aşağıya; asağıya doğru; ayva tüyü; 
dip; dip koymak; içinde; temel; ‫طﺑﯾﻌﻲ‬ ṭby`y ‫ﻟﻣس‬ lms
doðal; doğal; normal; tabii; dokunulabilir
döþeme durumu duymak edinmek
‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ ‫ﺣﺎﻟﺔ‬ hale ‫ﺣدث‬ ḥdtẖ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫اﻟﺣﺻول‬ ạlḥṣwl ʿly̱
alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme;  dava; durumu; deney; deneyim; duymak; görmek; ihtimal;  alın; almak; edinmek; üzerine almak;
dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer;  duruş olay; tecrübe; eğer
yeryüzü; zemin; duyu
düğümlemek ‫ﻣوﻗف‬ mwqf ‫إذا‬ ādha
‫إﺣﺳﺎس‬ ạ̹ḥsạs
durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki;  ‫إذا‬ ạ̹dẖạ
‫ﻋﻘد‬ ʿqd
pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet  anlam; duyu; his; mana;
düğümlemek; karmakanşık; mahkemeye  alış; yer; eğilim
duyuyorum
celbetmek; mukavele; neticelendirmek;  düş ‫ﻣﯾل‬ myl
sonuçlandırmak; sözleşme; tutun; ‫ﺻﺑﺎﺣﺎ‬ sbaha
dükkan ‫ﺣﻠم‬ ḥlm eğilim; temayul; temayül;
düz
düş; düþ; hayal kurmak; rüya; rüya gorme; eğitim
‫ﻣﺗﺟر‬ mtjr ‫ﻣﺑﺎﺷرة‬ mbashre
düşecek gibi olmak ‫ﺗﻌﻠﯾم‬ tʿlym
atelye; dükkan; gammazlamak; iþ; mağaza;
‫ﺳﮭل‬ shl
dünya ‫ﻗﻠب‬ qlb eğitim; öğrenim;
basit; düz; düzlem; kolay; ova; sade; tek; ‫ﺗﻌﻠﯾم‬ t`lym
devirmek; düşecek gibi olmak; fiske vurmak; 
‫أرض‬ ạ̉rḍ ‫ﺷﻘﺔ‬ shqe
gönül; kalp; ters çevirmek; yürek; biçimlenme; eğitim; pedagoji;
alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada;  düşman ‫ﺷﻘﺔ‬ sẖqẗ eğlence
toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin;
‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ ‫اﻟﻌدو‬ ạl`dw daire; düz; ‫ﻣرح‬ mrḥ
düşman; düþman; düzeltmek azmak; eğlence; eğlenme; itişme; neşe; neşe 
alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme; 
dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer;  ‫اﻟﻌدو‬ al'du ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ saçan; neşe verici; neşeli; şen; sevinçli;
yeryüzü; zemin; eğlenceli
‫اﻟﻌدو‬ ạlʿdw doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek; 
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạl`ạlm gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip; 
düşman; düşmana ait; hasım; ‫ﻣرح‬ mirh
alem; cihan; dünya; toprak; saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek; 
düşmana ait uygun; vefakâr; eğlenme
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ al'alm
‫اﻟﻌدو‬ ạlʿdw düzen ‫ﻣرح‬ mrḥ
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạlʿạlm
düşman; düşmana ait; hasım; ‫اﻟﻧظﺎم‬ ạlnẓạm azmak; eğlence; eğlenme; itişme; neşe; neşe 
alem; alim; bilgin; cihan; dünya; evren; kainat;
düşmek düzen; düzene; emir; emretmek; ısmarlamak;  saçan; neşe verici; neşeli; şen; sevinçli;
dur mertebe; rejim; sistem; eğlenti
‫ﺳﻘط‬ sqt
‫ﺗوﻗف‬ tuqf düzene ‫ﺣزب‬ ḥzb
düşmek; düştü;
durak düştü ‫اﻟﻧظﺎم‬ ạlnẓạm eğlenti; parti; şahıs; taraf;
‫ﺗوﻗف‬ twqf ‫ﺳﻘط‬ sqt düzen; düzene; emir; emretmek; ısmarlamak;  egzersiz
mertebe; rejim; sistem;
devam etmemek; durak; durdurmak; durma; ‫ﻣﻣﺎرﺳﺔ‬ mmarse
düşmek; düştü; düzenlemek
‫ﻣﺣطﺔ‬ mḥṭẗ egzersiz; uygulama;
düşük
durak; gar; istasyon;
‫رﺗب‬ rtib
‫ﻣﻧﺧﻔض‬ minxfd ekim alanı
durdu düzey ‫ﻣوﻗف‬ mwqf
‫ﻣﻧﺧﻔض‬ mnkẖfḍ
‫وﻗﻔت‬ uqft ‫ﻣﺳﺗوى‬ mstwy̱ durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki; 
alçak; çöküntü; düşük; pes;
durdurmak düzey; ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet 
düşünce alış; yer;
‫ﺗوﻗف‬ twqf düzgun
‫ﻓﻛرة‬ fkrẗ ekip
devam etmemek; durak; durdurmak; durma;
‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ
düşünce; fikir; idea; tahmin; ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ‬ ʿṣạbẗ
durma doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek; 
‫ﯾﻌﺗﻘد‬ í'tqd gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip;  çete; ekip; halka;
‫ﺗوﻗف‬ twqf saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek;  ‫ﻓرﯾﻖ‬ fryq
düşünmek
devam etmemek; durak; durdurmak; durma; uygun; vefakâr;
‫اﻋﺗﻘد‬ a'tqd ekip; takım;
durmak düzgün
eklem
‫اﻟﻧظر‬ alnzr ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ
‫ﻣوﻗف‬ mwqf ‫ﻣﺷﺗرك‬ msẖtrk
düþ doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek; 
durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki;  eklem; mafsal; müşterek; ortak; yaygın;
gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip; 
pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet  ‫ﺣﻠم‬ ḥlm saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek;  ekleme
alış; yer;
düş; düþ; hayal kurmak; rüya; rüya gorme; uygun; vefakâr;
dürtme ‫إﺿﺎﻓﺔ‬ ạ̹ḍạfẗ
düþman düzlem
‫دﻓﻊ‬ dfʿ ekleme; eklemek; katmak;
‫اﻟﻌدو‬ ạl`dw ‫طﺎﺋرة‬ tare
dürtme; itiş; itme; itmek; karşılığını vermek;  eklemek
ödeme; ödemek; sevketmek; tediye; düşman; düþman; ‫طﺎﺋرة‬ ṭạỷrẗ
‫إﺿﺎﻓﺔ‬ ạ̹ḍạfẗ
duru duvar düzlem; fışkırtmak; fıskıye; kara kehribar; 
ekleme; eklemek; katmak;
‫ﺟدار‬ jdar planya; tayyare; uçak;
‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ ekleyin
‫ﺳﮭل‬ shl
açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli;  ‫ﺟدار‬ jdạr
basit; düz; düzlem; kolay; ova; sade; tek; ‫إﺿﺎﻓﺔ‬ ādafe
berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan;  cidar; duvar; sur;
izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  ekmek
telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
durum
duydum
‫ﺳﻣﻌت‬ sm't
e ‫اﻟﺧﺑز‬ alxbz
ebeveyn ‫اﻟﺧﺑز‬ ạlkẖbz
‫ﺣﺎﻟﺔ‬ ḥạlẗ duymak
‫اﻷم‬ alaam ekran
davaya ait; durum; hal; kutu; mahfaza; şart;  ‫ﺳﻣﻊ‬ sm'
vaka; vaziyet; ecnebi ‫اﻟﻌرض‬ ạlʿrḍ
‫ﺗﺟرﺑﺔ‬ tjrbẗ
‫دوﻟﺔ‬ dwlẗ ‫ﻏرﯾب‬ gẖryb ekran; gösterme; teşhir;
deney; deney yapmak; deneyim; duymak; 
devlet; durum; eyalet; hal; millet; ulus; acayip; ecnebi; garip; has; sebebi  ekspozisyon
görmek; tecrübe; tecrübe etmek; yaşantı;
durumu anlaşılamayan; tekinsiz; tuhaf; yabancı 
uyruklu;
‫اﻟﻣﻌرض‬ ạlm`rḍ
edinmek ekspozisyon; sergi; teşhir;
el en er eşlemek
‫ﯾد‬ íd ‫أﻛﺛر‬ aakthr ‫ﺟﻧدي‬ jndy ‫ﻣﺑﺎراة‬ mbạrạẗ
‫ﯾد‬ yd daha fazla; en; asker; er; nefer; eşlemek; kibrit; maç; turnuva;
el; kulp; sap; yelkovan; ‫و‬ w erişme esmek
el aleti alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin;  ‫وﺻول‬ wṣwl ‫ﺿرﺑﺔ‬ ḍrbẗ
olan; söz; ve;
‫أداة‬ ạ̉dạẗ erişme; geliş; giriş; ulaşma; varmak; esmek; grev; uçurmak; üflemek;
en az
alet; araç; aracı; aracı olan; el aleti; erke espas
‫اﻷﻗل‬ alaaql
el yazısı ‫اﻟطﺎﻗﺔ‬ ạlṭạqẗ ‫اﻟﻔﺿﺎء‬ ạlfḍạʾ
en fazla
‫ﺧط‬ kẖṭ dayanıklılık; dayanýklýlýk; enerji; erke; güç;  alan; boşluk; espas;
‫أﻛﺛر‬ ạ̉ktẖr kuvvet; tahammül; et
çizgi; el yazısı; hat; satır;
elbette ayrıntılı; bir daha; daha; daha çok; daha fazla;  erkek ‫اﻟﻠﺣوم‬ allhum
en fazla; fazla; ötedeki; ‫رﺟل‬ rjl
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد‬ bạltạ̉kyd en iyi eþ
adam; erkek; insana ait; insani; insanî; koca;
elbette; emin; katiyetl; katiyetle; kesinlikle;  ‫اﻣرأة‬ ạmrạ̉ẗ
‫أﻓﺿل‬ aafdl erkek çocuk
muhakkak;
daha iyi; en iyi; eþ; kadýn; karý;
‫ﺑﺎﻟطﺑﻊ‬ bạlṭbʿ ‫ﺻﺑﻲ‬ ṣby
‫أﻓﺿل‬ ạ̉fḍl ‫زوﺟﺔ‬ zwjẗ
elbette; tabii; çocuk; delikanlı; erkek çocuk; erkek çoçuk; 
daha iyi; daha iyisi; en iyi; haşarı çocuk; oğlan; eş; eþ; kadýn; karı; karý;
elbise
en öndeki erkek çoçuk etki
‫ﻓﺳﺗﺎن‬ fstan
‫اﻟﺟﺑﮭﺔ‬ ạljbhẗ ‫ﺻﺑﻲ‬ ṣby ‫ﺗﺄﺛﯾر‬ tạ̉tẖyr
‫ﻓﺳﺗﺎن‬ fstạn
alın; cephe; en öndeki; ön; ön taraf; çocuk; delikanlı; erkek çocuk; erkek çoçuk;  aklına sokmak; darbe; etki; vuruş;
elbise; giydirmek; giysi; kıyafet; kostüm;  haşarı çocuk; oğlan; etkili
kýyafet; papazlığa atamak; en üst
erkek kardeş ‫ﻗوي‬ qwy
ele almak ‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱
‫ﺷﻘﯾﻖ‬ sẖqyq dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli; 
‫ﺻﻔﻘﺔ‬ ṣfqẗ daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe; 
top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve; birader; erkek kardeş; kardeþ; kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli;
anlaşma; çam tahtası; ele almak; ilgilenmek;  etkin
uğraşmak; en yüksek erkekler
elektrik ‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱ ‫اﻟرﺟﺎل‬ alrjal ‫ﻗوي‬ qwy
dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli; 
‫ﻛﮭرﺑﺎﺋﻲ‬ khrbay daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe;  erken
top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve; kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli;
‫ﻛﮭرﺑﺎﺋﻲ‬ khrbạỷy ‫ﻣﺑﻛر‬ ‫وﻗت‬ ‫ﻓﻲ‬ fí uqt mbikr etkisi
endüstri
elektrik; elektrikle ilgili; elektrikli; es ‫ﺗﺄﺛﯾر‬ taathír
‫ﺻﻧﺎﻋﺔ‬ ṣnạʿẗ
elektrikle ilgili ‫ﺑﻘﯾﺔ‬ bqyẗ
endüstri; imal; imal etmek; sanayi; etme
‫ﻛﮭرﺑﺎﺋﻲ‬ khrbạỷy artan; dinlendirmek; dinlenme; dinlenmek; es;  ‫إﻟﻰ‬
enerji ạly
̹ ̱
elektrik; elektrikle ilgili; elektrikli; istirahat;
‫اﻟطﺎﻗﺔ‬ altaqe eş -e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde; 
elektrikli içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile; 
‫اﻟطﺎﻗﺔ‬ ạlṭạqẗ ‫زوﺟﺔ‬ zwjẗ varış; verme; vermek; yönünde;
‫ﻛﮭرﺑﺎﺋﻲ‬ khrbạỷy
dayanıklılık; dayanýklýlýk; enerji; erke; güç;  etmek
elektrik; elektrikle ilgili; elektrikli; eş; eþ; kadýn; karı; karý;
kuvvet; tahammül;
eleman esas ‫ﺟﻌل‬ j`l
engellemek
‫ﻋﻧﺻر‬ 'nsr ‫رﺋﯾﺳﻲ‬ rỷysy etmek; imal etmek; yapmak;
‫ﻛﺗﻠﺔ‬ ktlẗ
elma anamal; asıl; başlıca; belli başlı; büyük; esas; etmen
abluka etmek; blok; engellemek; hevenk; 
küme; salkım; tıkamak; esir ‫ﻋﻧﺻر‬ `nṣr
‫ﺗﻔﺎﺣﺔ‬ tfahe
engin ‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq bileþen; etmen; faktör;
‫ﺗﻔﺎﺣﺔ‬ tfạḥẗ
‫واﺳﻊ‬ wạsʿ çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli;  etrafında
emek vermek inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek;  ‫ﺣول‬ ḥwl
engin; enli; geniş;
seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak; 
‫اﻟﻌﻣل‬ ạlʿml enli aşağı yukarı; çevrede; çevresine; dair; 
yumuþak; zayıflamak;
amel; çalışma; çalışmak; emek vermek;  etrafında; ilgili; kadar; ortalıkta; takriben;
‫واﺳﻊ‬ wạsʿ eşit
görev; harekete ait; hizmet; iş; işe ait; ev
emin engin; enli; geniş; ‫ﻣﺗﺳﺎو‬ mtsaw
‫اﻟﻣﻧزل‬ alminzl
enstrüman ‫ﻣﺳﺎواة‬ msawae
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد‬ baltaakíd
‫اﻟﻣﻧزل‬ ạlmnzl
‫أداة‬ aadae eşitlik
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد‬ bạltạ̉kyd ev; hane; mesken;
aracı; enstrüman; ‫ﻣﺳﺎواة‬ msạwạẗ
elbette; emin; katiyetl; katiyetle; kesinlikle;  ‫ﻣﻧزل‬ minzl
muhakkak; epey
eski ‫ﻣﻧزل‬ mnzl
‫ﻣﻌﯾن‬ m`yn ‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ
‫ﻗدﯾم‬ qdím aile; barındırmak; ev; hane; mesken;
belirli; emin; kesin; muhakkak; aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun; 
emir butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice;  ‫ﻗدﯾم‬ qdym evet
oldukça; tam; tamamen; eski; eskimiş; ihtiyar; kadim; yaşlı; yaþlý;
‫اﻟﻧظﺎم‬ ạlnẓạm ‫ﻧﻌم‬ n`m
epeyce eskime
düzen; düzene; emir; emretmek; ısmarlamak;  ‫ﻧﻌم‬ n'm
‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ ‫ﻗدم‬ qdm
mertebe; rejim; sistem; ‫ﻧﻌم‬ nʿm
emretmek aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun;  ayaklar; eskime; tanıt;
butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice;  evren
‫اﻟﻧظﺎم‬ ạlnẓạm oldukça; tam; tamamen; eskimiş
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạlʿạlm
düzen; düzene; emir; emretmek; ısmarlamak;  er ‫ﻗدﯾم‬ qdym
mertebe; rejim; sistem; alem; alim; bilgin; cihan; dünya; evren; kainat;
‫آﺧر‬ ậkẖr eski; eskimiş; ihtiyar; kadim; yaşlı; yaþlý;
evrim
en
bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen;  eşlemek
gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni;
‫ﺗطوﯾر‬ tṭwyr
evrim; gelişme; geliştirmek; tekamül;
evvel fen form gece
‫ﻗﺑل‬ qbl ‫ﻋﻠم‬ ʿlm ‫ﺷﻛل‬ sẖkl ‫اﻟﻠﯾل‬ ạllyl
evvel; kala; önce; önce gelen; önceden;  bayrak; farkında olmayan; fen; habersiz; ilim;  biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil;  akşam; gece; gece vakti;
önünde; ögretmek; öğretmek; sancak; şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli;  gece vakti
eyalet fena stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem;
formu ‫اﻟﻠﯾل‬ ạllyl
‫دوﻟﺔ‬ dwlẗ ‫ﺳﯾﺋﺔ‬ syỷẗ
akşam; gece; gece vakti;
‫ﺷﻛل‬ shikl
devlet; durum; eyalet; hal; millet; ulus; fena; kötu; kötü; geçen
eylem ferağ etmek formu; şekil;
fotoğraf ‫آﺧر‬ ậkẖr
‫اﻟﻌﻣل‬ ạl`ml ‫ﻣﻧﺢ‬ mnḥ
bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen; 
‫ﺻور‬ ṣwr
amel; davranmak; eylem; fiil; hareket; hizmet;  bahşetmek; ferağ etmek; hibe; nasip; gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni;
iş; rol yapmak; ferah fotoğraf; resim; ‫و‬ w
ezberlemek fotojenik
‫واﺳﻊ‬ wạs` alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin; 
‫ﺣﻔظ‬ ḥfẓ ‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq olan; söz; ve;
bol; ferah; geniş; uzak;
ezberlemek; kaydetmek; koruma; muhafaza;  çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli;  geçer
feribot
tutmak; inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek;  ‫ھو‬ hw
ezgi ‫اﻟﻌﺑﺎرة‬ ạlʿbạrẗ seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak; 
yumuþak; zayıflamak; alır; geçer; görülür; he; is; mü; o;
feribot; ifade; tabir; vapura;
‫ﻟﺣن‬ lḥn fötr geçerli
fiil
ezgi; hava; melodi; nağme; ‫اﻟﺗﯾﺎر‬ ạltyạr
‫ﺷﻌر‬ sẖʿr
‫اﻟﻌﻣل‬ ạl`ml
f amel; davranmak; eylem; fiil; hareket; hizmet; 
iş; rol yapmak;
fötr; keçe; kıl; koşuk; nazım; saç; şiir; şiir 
sanatı;
akım; geçerli;
‫ﺗﯾﺎر‬ tyạr
f ‫اﻟﻔﻌل‬ alf'l fýrsat akım; cereyan; geçerli;
‫و‬ w ‫ﻓرﺻﺔ‬ frṣẗ geçmek
‫اﻟﻔﻌل‬ ạlfʿl
alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin;  fiil; hareket; fırsat; fýrsat; şans; ‫ﺗﻣر‬ timr
olan; söz; ve;
faal
fikir
‫رأي‬ rạ̉y
g geçmiş
‫اﻟﻣﺎﺿﻲ‬ almadí
‫ﻣﺷﻐول‬ msẖgẖwl galeyan
bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen;  geçmiş zaman
faal; hareketli; meşgul; meþgul; görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu;  ‫ﻏﺿب‬ gẖḍb
faal hale getirmek tahmin; ‫اﻟﻣﺎﺿﻲ‬ ạlmạḍy
darıltmak; galeyan; gazap; hiddet; kızgınlık; 
‫وﺿﻊ‬ wḍʿ ‫ﻓﻛرة‬ fkire kızmak; öfke; öfkelendirici; öfkelendirmek; geçmiş zaman; mazi;

faal hale getirmek; koyacak; koymak; misafir  ‫ﻓﻛرة‬ fkrẗ gammazlamak geçmişi


etmek; sokmak; yere sermek; düşünce; fikir; idea; tahmin; ‫اﻟﺗﺎرﯾﺦ‬ altaríx
‫ﻣﺗﺟر‬ mtjr
fabrika fıkra gel
atelye; dükkan; gammazlamak; iþ; mağaza;
‫ﻣﺻﻧﻊ‬ mṣnʿ ‫ﻓﻘرة‬ fqrẗ gar ‫ﺟﺎء‬ ja'
bitki; dikmek; fabrika; fıkra; paragraf; ‫ﻣﺣطﺔ‬ mḥṭẗ ‫ﺟﺎء‬ jạʾ
‫ﻣﺻﻧﻊ‬ mṣn` fırka durak; gar; istasyon; gel; gelmek;
faiz ‫ﺗﻘﺳﯾم‬ tqsym garip geldi
‫ﻣﺻﻠﺣﺔ‬ mslhe bölme; bölünme; fırka; ‫ﻏرﯾب‬ gẖryb ‫ﺟﺎء‬ ja'
fakir firma acayip; ecnebi; garip; has; sebebi  gelenek
‫ﻓﻘﯾر‬ fqyr ‫ﺷرﻛﺔ‬ sẖrkẗ anlaşılamayan; tekinsiz; tuhaf; yabancı 
uyruklu; ‫ﻋرف‬ `rf
fakir; kötü; yoksul; zavallý; bölük; firma; refakat; şirket; sosyete; toplum; ‫ﻏرﯾب‬ xiríb adet; alışkanlık; alýþkanlýk; gelenek; görenek;
faktör fırsat
gayet ‫ﻋرف‬ ʿrf
‫ﻋﻧﺻر‬ `nṣr ‫ﻓرﺻﺔ‬ frṣẗ adet; gelenek; görenek; itiyat;
‫ﺟدا‬ jdạ
bileþen; etmen; faktör; fırsat; fýrsat; şans; gelin
çok; gayet; pek; son derece;
farkında olmayan fiske vurmak
gaz ‫ﻧﻘطﺔ‬ nqṭẗ
‫ﻋﻠم‬ ʿlm ‫ﻗﻠب‬ qlb gelin; husus; işaret etmek; nokta;
‫اﻟﻐﺎز‬ ạlgẖạz
bayrak; farkında olmayan; fen; habersiz; ilim;  devirmek; düşecek gibi olmak; fiske vurmak;  geliş
ögretmek; öğretmek; sancak; gönül; kalp; ters çevirmek; yürek; ‫اﻟﻐﺎز‬ alxaz
fışkırtmak ‫وﺻول‬ wṣwl
farklı gazap
erişme; geliş; giriş; ulaşma; varmak;
‫اﺧﺗﻠف‬ axtlf ‫طﺎﺋرة‬ ṭạỷrẗ ‫ﻏﺿب‬ gẖḍb
gelişme
fayda düzlem; fışkırtmak; fıskıye; kara kehribar;  darıltmak; galeyan; gazap; hiddet; kızgınlık; 
planya; tayyare; uçak; kızmak; öfke; öfkelendirici; öfkelendirmek; ‫ﺗطوﯾر‬ tṭwyr
‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱ fıskıye gazetecilik evrim; gelişme; geliştirmek; tekamül;
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  geliştirmek
içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile; 
‫طﺎﺋرة‬ ṭạỷrẗ ‫اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ‬ ạlṣḥạfẗ
varış; verme; vermek; yönünde; düzlem; fışkırtmak; fıskıye; kara kehribar;  basın; basın mensupları; basýn; gazetecilik;  ‫ﺗطوﯾر‬ ttwír
fazla planya; tayyare; uçak; sıkıştırmak; sıkmak; ‫ﺗطوﯾر‬ tṭwyr
‫أﻛﺛر‬ ạ̉ktẖr fiyat geç
evrim; gelişme; geliştirmek; tekamül;
ayrıntılı; bir daha; daha; daha çok; daha fazla; 
‫ﻗﯾﻣﺔ‬ qymẗ ‫ﻣﺗﺄﺧر‬ mtaaxir gelmek
en fazla; fazla; ötedeki; bedel; deðer; değer; fiyat; kıymet; ödül;  ‫ﻣﺗﺄﺧر‬ mtạ̉kẖr ‫ﺟﺎء‬ jạʾ
fen önem; paha;
form gece gel; gelmek;
‫ﻋﻠم‬ `lm
‫اﻟﻠﯾل‬ allíl gemi
bayrak; bilim; fen; ilim; sancak;
‫ﺳﻔﯾﻧﺔ‬ sfíne
gemi geri gıda gönül
‫ﺳﻔﯾﻧﺔ‬ sfynẗ ‫ظﮭر‬ ẓhr ‫ﻏذاء‬ gẖdẖạ` ‫ﻗﻠب‬ qlb
‫ﻗﺎرب‬ qạrb arka; arkadaki; geri; geriye; sırt; besin; gıda; yemek; yiyecek; devirmek; düşecek gibi olmak; fiske vurmak; 
geri alınamaz ‫ﻏذاء‬ xdha' gönül; kalp; ters çevirmek; yürek;
gemi; kayık; kayık tabak; sandal; tekne;
gönye
gemi ile yolculuk ‫ﻧﮭﺎﺋﻲ‬ nhạỷy ‫ﻏذاء‬ gẖdẖạʾ
‫ﻣرﺑﻊ‬ mrbʿ
‫اﻟﺷراع‬ ạlsẖrạʿ geri alınamaz; kati; kesin; nihai; son; besin; gıda; yemek; yiyecek;
gerisi girin gönye; kare; meydan;
gemi ile yolculuk; yelken;
görenek
genç ‫ﺑﻘﯾﺔ‬ bqíye ‫دﺧول‬ dxul
‫ﻋرف‬ `rf
‫اﻟﺷﺑﺎب‬ alshbab gerisinde giriş
adet; alışkanlık; alýþkanlýk; gelenek; görenek;
‫ﺻﻐﯾر‬ ṣgẖyr ‫ﺧﻠف‬ kẖlf ‫اﻟوﺻول‬ ạlwṣwl
‫ﻋرف‬ ʿrf
az; genç; küçük; minicik; önemsiz; ufacık;  ardında; arkasında olan; gerisinde; giriş; uzanma;
adet; gelenek; görenek; itiyat;
ufak; ufak çocuk; ufak tefek; geriye ‫وﺻول‬ wṣwl
genel görev
‫ظﮭر‬ ẓhr erişme; geliş; giriş; ulaşma; varmak;
‫ﻋﺎم‬ ʿạm ‫اﻟﻌﻣل‬ ạlʿml
arka; arkadaki; geri; geriye; sırt; girme
amel; çalışma; çalışmak; emek vermek; 
genel; sene; getirdi ‫دﺧول‬ dkẖwl görev; harekete ait; hizmet; iş; işe ait;
‫ﻋﺎم‬ `ạm
‫ﺟﻠﺑت‬ jlbt girme; içine girilir; içine girmek; görmek
genel; sene; umumi; yýl; gitmek
getirmek ‫ﺷﺎھد‬ shahd
‫ﻋﺎم‬ 'am
‫ﺟﻠب‬ jlb ‫ﺗذھب‬ tdhhb ‫ﺷﺎھد‬ sẖạhd
geniş
gezegen gitti bakış; bakmak; görmek; görüş; seyretmek;
‫واﺳﻊ‬ wạs`
‫ذھب‬ dhhb ‫ﺗﺟرﺑﺔ‬ tjrbẗ
bol; ferah; geniş; uzak;
‫ﻛوﻛب‬ kukb
giydirmek deney; deney yapmak; deneyim; duymak; 
‫واﺳﻊ‬ was' ‫ﻛوﻛب‬ kwkb görmek; tecrübe; tecrübe etmek; yaşantı;
‫ﻓﺳﺗﺎن‬ fstạn ‫ﺣدث‬ ḥdtẖ
‫واﺳﻊ‬ wạsʿ gezi
elbise; giydirmek; giysi; kıyafet; kostüm; 
engin; enli; geniş; ‫رﺣﻠﺔ‬ rhle deney; deneyim; duymak; görmek; ihtimal; 
kýyafet; papazlığa atamak;
olay; tecrübe;
gerçek ‫رﺣﻠﺔ‬ rḥlẗ ‫ﻛﺳﺎ‬ ksa görülür
‫ﺣﻘﯾﻘﺔ‬ hqíqe gezi; seyahat; yolculuk; giymek ‫ھو‬ hw
‫ﺣﻘﯾﻘﺔ‬ ḥqyqẗ ‫آﺧر‬ ậkẖr
‫ارﺗداء‬ artda' alır; geçer; görülür; he; is; mü; o;
gerçek; hakikat; bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen; 
gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni; giysi görünmek
‫ﺣﻘﯾﻘﯾﺔ‬ hqíqíye
gezinti ‫ﻓﺳﺗﺎن‬ fstạn ‫ﯾﺑدو‬ íbidu
‫ﺻﺣﯾﺢ‬ shíh
‫رﻛوب‬ rkwb elbise; giydirmek; giysi; kıyafet; kostüm;  görünüm
doğru; gerçek; kýyafet; papazlığa atamak;
‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ gezmek ‫رأي‬ raaí
gök
doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek;  ‫رأي‬ rạ̉y görünür
‫ﺳﻣﺎء‬ smạʾ
gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip;  bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen;  ‫ﺗظﮭر‬ tzhr
saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek;  gök; gökyüzü; yükseğe atmak;
görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu; 
uygun; vefakâr; tahmin; ‫ﺳﻣﺎء‬ smạ` görünüşteki
gerçeksiz ‫زﯾﺎرة‬ zyạrẗ gök; gökyüzü; hava; sema; ‫ﯾﺑدو‬ ybdw
‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ gezmek; vizite; ziyaret; ziyaret etmek; gökyüzü görünüşteki; ses gibi;
doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek;  gezmen ‫ﺳﻣﺎء‬ sma' görüş
gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip; 
saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek;  ‫رأي‬ rạ̉y ‫ﺳﻣﺎء‬ smạʾ ‫رأي‬ rạ̉y
uygun; vefakâr; bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen;  gök; gökyüzü; yükseğe atmak; bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen; 
gereç görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu;  görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu; 
tahmin;
‫ﺳﻣﺎء‬ smạ`
tahmin;
‫ﻣﺎدة‬ mạdẗ gök; gökyüzü; hava; sema;
gibi ‫ﺷﺎھد‬ sẖạhd
dokuma; gereç; kumaþ; madde; maddesel;  göl
maddi; özdek; özdeksel; töz; ‫أي‬ ạ̉y bakış; bakmak; görmek; görüş; seyretmek;
bu; gibi; hangi; hayýr; herhangi; hiç; hiç bir; 
‫ﺑﺣﯾرة‬ bhíre ‫ﻣﺷﮭد‬ mshhd
gerek
hiçbir; nasýl; ne kadar; ‫ﺑﺣﯾرة‬ bḥyrẗ
‫ﺗﺣﺗﺎج‬ thtaj görüşmek
‫ك‬ k göl; gölek;
gerekir ‫ﺑﺣث‬ bḥtẖ
aynı bir; çünkü; dahi; gibi; k; nasýl; senin; gölek ara; arama; aramak; araştırma; araştırmak; 
‫ﯾﺟب‬ íjb ‫ﻛﻣﺎ‬ kmạ
‫ﺑﺣﯾرة‬ bḥyrẗ görüşmek; keşfetmek; soruşturmak; 
gerekir; shall; bunun gibi; gibi; sıra; tartışmak;
göl; gölek;
‫ﯾﻧﺑﻐﻲ‬ ínbixí ‫ﻛﯾف‬ kyf gösterisi
gönderildi
gerekli gibi; nasıl; nasýl; ne kadar; ‫اﻟﻣﻌرض‬ alm'rd
‫أرﺳﻠت‬ aarslt
‫اﻟﺿرورة‬ ạlḍrwrẗ ‫ﻣﺎ‬ mạ gösterme
göndermek
bu; gibi; hangi; nasýl; ne; ne kadar;
‫اﻟﺿرورة‬ aldrure ‫اﻟﻌرض‬ ạlʿrḍ
‫ﻣﺛل‬ mthl ‫إرﺳﺎل‬ ārsal
gerektirir ekran; gösterme; teşhir;
böyle; gibi; göndermek; yazmak;
‫ﺗﺗطﻠب‬ tttlb göstermektedir
‫ﻣﺛل‬ mtẖl gong
‫ﺗﺷﯾر‬ tshír
gerginleştirmek atasözü; beğenmek; darbımesel; gibi;  ‫ﺟرس‬ jrs
‫وﺗر‬ wtr meselâ; sevir; tür; çan; gong; zil;
götürmek
gıcırtılı gönül ‫أﺧذ‬ ạ̉kẖdẖ
geri
‫ﺣﺎد‬ ḥạd çekmek; götürmek;
‫ظﮭر‬ zhr
gıcırtılı; keskin; sarp; şiddetli; sivri; tiz sesli;
gövde gülmek güzel koku hakikat
‫ھﯾﺋﺔ‬ hyỷẗ ‫اﻟﺿﺣك‬ aldhk ‫راﺋﺣﺔ‬ rạỷḥẗ ‫ﺣﻘﯾﻘﺔ‬ ḥqyqẗ
beden; bedeni; ceset; cisim; gövde; vücut; gülümseme güzel koku; koklamak; kokmak; koku;  gerçek; hakikat;
göz kokusunu almak; kusu; rayiha; hakim olmak
‫اﻻﺑﺗﺳﺎﻣﺔ‬ alabtsame
güzelce
‫اﻟﻌﯾن‬ al'ín gümüş ‫ﺣﻛم‬ ḥkm
‫ﺟﯾد‬ jyd
‫اﻟﻌﯾن‬ ạlʿyn ‫ﻓﺿﺔ‬ fde
hakem; hakim olmak; hükmetmek; hüküm 
güzel; güzelce; hayırlı; hoş; iyi; kuyu; mal;  sürmek; idare etmek; kanun; kural; yönetmek;
göz; göz alan; peki; sempatik; uygun;
‫ﻓﺿﺔ‬ fḍẗ hakkaniyetli
‫اﻟﻌﯾن‬ ạl`yn güzellik
gümüş; gümüş kaplamak; gümüþ; ‫ﻋﺎدل‬ `ạdl
göz alan gümüş kaplamak ‫اﻟﺟﻣﺎل‬ aljmal
adil; doğru; hakkaniyetli; haktanır; tam;
‫اﻟﻌﯾن‬ ạlʿyn ‫ﻓﺿﺔ‬ fḍẗ ‫اﻟﺟﻣﺎل‬ ạljmạl hakkında
göz; göz alan;
gümüş; gümüş kaplamak; gümüþ; ‫ﺣول‬ hul
gözde
‫ﻓﻲ‬ fy
gümüþ h hakkýnda
‫ﻓﺿﺔ‬ fḍẗ habbe ‫ﻋﻠﻰ‬ `ly̱
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için; 
gümüş; gümüş kaplamak; gümüþ; ‫ﺑذرة‬ bdẖrẗ
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  hakkýnda; içinde; üstünde; üstüne; üzere; 
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde;  gun üzerinde; yanında;
habbe; meni; tohum;
üzerine; yandan; yer; ‫ﺑﻧدﻗﯾﺔ‬ bindqíye ‫ﻓوق‬ fwq
haber
göze çarpan hakkýnda; havai; tıkırtı; üstünde; üstüne; 
gün ‫إﺷﻌﺎر‬ āsh'ar
‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ üzere; üzerinde; yukarıda; yukarıdaki; 
‫ﯾوم‬ ywm habersiz yukarıdan geçen;
açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan;  gün; gündüz; ‫ﻋﻠم‬ ʿlm haktanır
izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  ‫ﯾوم‬ íum
telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri; bayrak; farkında olmayan; fen; habersiz; ilim;  ‫ﻋﺎدل‬ `ạdl
gündüz ögretmek; öğretmek; sancak; adil; doğru; hakkaniyetli; haktanır; tam;
gözlemek
‫ﯾوم‬ ywm hacim hal
‫رﺻد‬ rṣd
gün; gündüz; ‫ﺣﺟم‬ ḥjm ‫دوﻟﺔ‬ dwlẗ
gözlemlemek boy; boyut; büyüklük; cesamet; hacim; haşıl; 
güneş devlet; durum; eyalet; hal; millet; ulus;
‫رﺻد‬ rsd kadir; oylum;
‫ﺣﺎﻟﺔ‬ ḥạlẗ
‫ﺷﻣس‬ shms
grafiği hacimli
‫ﺷﻣس‬ sẖms davaya ait; durum; hal; kutu; mahfaza; şart; 
‫ﺟدول‬ jdul ‫ﺿﺧم‬ ḍkẖm vaka; vaziyet;
güneş; güneşlenmek;
büyük; dev; hacimli; iri; kocaman; koskoca;  hala
grev güneşlenmek mamut;
‫ﯾزال‬ ‫ﻻ‬ lạ yzạl
‫ﺿرﺑﺔ‬ ḍrbẗ ‫ﺷﻣس‬ sẖms haddede
bir daha; daha; hala; hâlâ; halen; hareketsiz; 
esmek; grev; uçurmak; üflemek; güneş; güneşlenmek; ‫رﺳم‬ rsm henüz; yine de; yinede;
gri güney çizim; çizmek; haddede; kroki; kura; resim  ‫ﯾزال‬ ‫ﻻ‬ lay zal
‫رﻣﺎدي‬ rmadí ‫اﻟﺟﻧوب‬ ạljnwb taslağı;
hâlâ
hafif
‫رﻣﺎدي‬ rmạdy ‫اﻟﺟﻧوب‬ aljnub ‫ﯾزال‬ ‫ﻻ‬ lạ yzạl
‫ﺿوء‬ ḍwʾ
gri; kül gibi; külle kaplı; küllü; gürbüz bir daha; daha; hala; hâlâ; halen; hareketsiz; 
grup aydınlanmak; hafif; ışık; henüz; yine de; yinede;
‫ﻗوي‬ qwy hafta
‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmwʿẗ halat
dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli; 
ayarlamak; ayarlanmış; grup; gurup; set; 
‫أﺳﺑوع‬ aasbu' ‫ﺣﺑل‬ hbil
kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli;
topluluk; gürültü ‫أﺳﺑوع‬ ạ̉sbw` ‫ﺣﺑل‬ ḥbl
‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmw`ẗ
‫اﻟﺿوﺿﺎء‬ ạlḍwḍạʾ hain halat; ip;
grup; topluluk;
‫اﻟﺿوﺿﺎء‬ alduda' ‫ﻏﺎدر‬ gẖạdr halen
‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmu'e
gurup hain; haince; sinsi; sol; ‫ﯾزال‬ ‫ﻻ‬ lạ yzạl
güç haince bir daha; daha; hala; hâlâ; halen; hareketsiz; 
‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmwʿẗ
‫ﻗوة‬ qwe ‫ﻏﺎدر‬ gẖạdr henüz; yine de; yinede;
ayarlamak; ayarlanmış; grup; gurup; set;  halis
güç; kuvvet;
topluluk; hain; haince; sinsi; sol;
‫ﻗوة‬ qwẗ güvenli ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ
hak
güç; kudret; kuvvet; takat; zorlamak; doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek; 
‫آﻣﻧﺔ‬ amine ‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ‬ mṭạlbẗ
‫اﻟطﺎﻗﺔ‬ ạlṭạqẗ gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip; 
güzel hak; hak iddiası; hak talep etmek; iddia; iddia  saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek; 
dayanıklılık; dayanýklýlýk; enerji; erke; güç;  etmek; istemek; talep; uygun; vefakâr;
kuvvet; tahammül; ‫ﺟﻣﯾل‬ jmíl
hak iddiası ‫ﻧظﯾف‬ nẓyf
güçlü ‫ﻟطﯾف‬ lṭyf
‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ‬ mṭạlbẗ halis; pak; saf; temiz; temizlemek; 
‫ﻗوي‬ qwí cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim;  temizlenmek;
hak; hak iddiası; hak talep etmek; iddia; iddia 
‫ﻗوي‬ qwy mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý;  halk
yakýþýklý; zarif; etmek; istemek; talep;
dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli;  ‫ﻏراﻣﺔ‬ gẖrạmẗ hak talep etmek ‫أھل‬ ạ̉hl
kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli; halk; kavim; millet; ulus;
güzel; hassas; ince; para cezası; zarif; ‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ‬ mṭạlbẗ
gül ‫اﻟﻧﺎس‬ ạlnạs
‫ﺟﯾد‬ jyd hak; hak iddiası; hak talep etmek; iddia; iddia 
‫ارﺗﻔﻊ‬ artf' etmek; istemek; talep; halk; kavim; kişi; millet; ulus;
güzel; güzelce; hayırlı; hoş; iyi; kuyu; mal; 
gülme peki; sempatik; uygun; hakem halka
‫اﻟﺿﺣك‬ ạlḍḥk ‫ﺟﻣﯾل‬ jmyl ‫ﺣﻛم‬ ḥkm ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ‬ ʿṣạbẗ
gülme; kahkaha; güzel; harikulade; hoş; iyi; sempatik;  hakem; hakim olmak; hükmetmek; hüküm  çete; ekip; halka;
yakýþýklý; sürmek; idare etmek; kanun; kural; yönetmek; ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ‬
gülmek 'sabe
halsizlik harf hatalı hayli
‫ﺿﻌف‬ ḍʿf ‫ﺧطﺎب‬ kẖṭạb ‫ﺧﺎطﺊ‬ kẖạṭỷ ‫ﻛﺑﯾر‬ kbyr
dermansızlık; halsizlik; kuvvetsizlik; zaaf;  harf; konuşma; konuşma şekli; konuşma  hatalı; yanlış; büyük; debdebeli; hayli; iri; kıdemli; önemli; 
zayıflık; yeteneği; mektup; nutuk; söylev; söz söyleme; hatasız ulu; yüksek;
hane harfi hayret
‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ
‫ﻣﻧزل‬ mnzl ‫اﻟرﺳﺎﻟﺔ‬ ạlrsạlẗ ‫ﻋﺟب‬ ʿjb
doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek; 
aile; barındırmak; ev; hane; mesken; harfi; mesaj; gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip;  harika; hayret;
‫اﻟﻣﻧزل‬ ạlmnzl hariç saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek;  hayvan
uygun; vefakâr;
ev; hane; mesken; ‫إﻻ‬ āla ‫اﻟﺣﯾوان‬ alhíwan
hatırlıyorum
hangi harika ‫اﻟﺣﯾوان‬ ạlḥywạn
‫ﺗذﻛر‬ tdhkir
‫أي‬ ạ̉y ‫ﻋﺟب‬ ʿjb hayvan; hayvansal;
hatta
bu; gibi; hangi; hayýr; herhangi; hiç; hiç bir;  hayvan kesme
harika; hayret;
hiçbir; nasýl; ne kadar; ‫ﺣﺗﻰ‬ htī
‫ﻋظﯾم‬ ʿẓym ‫ﻗﺗل‬ qtl
‫اﻟﺗﻲ‬ altí hatta; kadar;
büyük; harika; kocaman; ulu; hayvan kesme; öldürme; öldürmek;
‫اﻟذي‬ ạldẖy ‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱
harikulade hayvansal
bu; hangi; kuran; olan; yapan; ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta; 
‫ﺟﻣﯾل‬ jmyl kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya; ‫اﻟﺣﯾوان‬ ạlḥywạn
‫ﻣﺎ‬ mạ
güzel; harikulade; hoş; iyi; sempatik;  hava hayvan; hayvansal;
bu; gibi; hangi; nasýl; ne; ne kadar;
yakýþýklý; hayýr
‫ﻣن‬ mn ‫اﻟطﻘس‬ altqis
harita
bu; hangi; itibaren; kalkış; ‫اﻟطﻘس‬ ạlṭqs ‫أي‬ ạ̉y
‫ﺧرﯾطﺔ‬ xiríte
hanım hava; hava durumu; bu; gibi; hangi; hayýr; herhangi; hiç; hiç bir; 
‫ﺧرﯾطﺔ‬ kẖryṭẗ ‫ﺳﻣﺎء‬ smạ` hiçbir; nasýl; ne kadar;
‫ﺳﯾدة‬ sydẗ ‫ﻻ‬ lạ
harita; kart; yemek listesi; gök; gökyüzü; hava; sema;
bayan; hanım;
‫ﺑطﺎﻗﺔ‬ bṭạqẗ hayır; hayýr; hiç; hiç bir; hiçbir; la; yok;
hararet ‫ﻟﺣن‬ lḥn
harita; kart; yemek listesi; ‫ﻟم‬ lm
ezgi; hava; melodi; nağme;
‫اﻟﺣرارة‬ ‫درﺟﺔ‬ drjẗ ạlḥrạrẗ ‫ﺗﺻﻣﯾم‬ tṣmym değil; hayýr; hiç; hiçbir; itham etmek; sitem 
‫ھواء‬ hwa'
hararet; ısı derecesi; sıcaklık; etmek; suçlamak; yaptım;
amaç; harita; kart; plan; proje; tasarlama; 
harcamak ‫ھواء‬ hwạʾ hazır
tasarlamak; taslak; yemek listesi;
‫أﻧﻔﻖ‬ aanfq harp hava durumu ‫ﺟﺎھزة‬ jahze
‫أﻧﻔﻖ‬ ạ̉nfq ‫ﺣرب‬ ḥrb ‫اﻟطﻘس‬ ạlṭqs hazırlama
harp; mücadele; savaş; savaþ; hava; hava durumu; ‫إﻋداد‬ ạ̹ʿdạd
harcamak; harcanmış;
harcanmış has havai hazırlama; hazırlamak; hazırlık;
‫أﻧﻔﻖ‬ ạ̉nfq ‫ﻏرﯾب‬ gẖryb ‫ﻓوق‬ fwq hazırlamak
harcamak; harcanmış; acayip; ecnebi; garip; has; sebebi  hakkýnda; havai; tıkırtı; üstünde; üstüne;  ‫إﻋداد‬ ā'dad
anlaşılamayan; tekinsiz; tuhaf; yabancı  üzere; üzerinde; yukarıda; yukarıdaki; 
hareket uyruklu; yukarıdan geçen; ‫إﻋداد‬ ạ̹ʿdạd
‫ﺧطوة‬ xtwe haşarı çocuk hayal hazırlama; hazırlamak; hazırlık;
adım; hareket; ‫ﺻﺑﻲ‬ ṣby ‫ﺗﺧﯾل‬ txíl hazırlık
‫اﻟﻔﻌل‬ ạlfʿl çocuk; delikanlı; erkek çocuk; erkek çoçuk;  hayal kurmak ‫إﻋداد‬ ạ̹`dạd
fiil; hareket; haşarı çocuk; oğlan;
‫ﺣﻠم‬ ḥlm ‫إﻋداد‬ ạ̹ʿdạd
‫ﻓﻌل‬ f'l hasat
düş; düþ; hayal kurmak; rüya; rüya gorme; hazırlama; hazırlamak; hazırlık;
‫اﻟﺣرﻛﺔ‬ ạlḥrkẗ ‫ﻣﺣﺻول‬ mḥṣwl hayat he
devinim; hareket; hasat; kırpmak; mahsul; rekolte; ürün; verim; ‫ھو‬ hw
‫ﺣﯾﺎة‬ ḥyạẗ
‫اﻟﺣرﻛﺔ‬ alhrke haşere
can; canlılık; hayat; hayat sürmek; ömür;  alır; geçer; görülür; he; is; mü; o;
‫اﻟﻌﻣل‬ ạl`ml ‫اﻟﺣﺷرة‬ ạlḥsẖrẗ yaşantı; hece
amel; davranmak; eylem; fiil; hareket; hizmet;  böcek; haşere; ‫ﺣﯾﺎة‬ híyae ‫ﻟﻔظﻲ‬ ‫ﻣﻘطﻊ‬ mqt' lfzí
iş; rol yapmak; haşıl hayat sürmek
harekete ait hem
‫ﺣﺟم‬ ḥjm ‫ﺣﯾﺎة‬ ḥyạẗ
‫اﻟﻌﻣل‬ ạlʿml ‫و‬ w
boy; boyut; büyüklük; cesamet; hacim; haşıl;  can; canlılık; hayat; hayat sürmek; ömür; 
amel; çalışma; çalışmak; emek vermek;  kadir; oylum; alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin; 
yaşantı;
görev; harekete ait; hizmet; iş; işe ait; olan; söz; ve;
hasım hayır
hareketli henüz
‫اﻟﻌدو‬ ạlʿdw ‫ﻻ‬ la
‫ﻣﺷﻐول‬ msẖgẖwl ‫ﺑﻌد‬ b'd
düşman; düşmana ait; hasım; hayır; yapamaz; yok;
faal; hareketli; meşgul; meþgul; hassas ‫ﯾزال‬ ‫ﻻ‬ lạ yzạl
‫ﻻ‬ lạ
hareketsiz ‫ﻏراﻣﺔ‬ gẖrạmẗ bir daha; daha; hala; hâlâ; halen; hareketsiz; 
hayır; hayýr; hiç; hiç bir; hiçbir; la; yok; henüz; yine de; yinede;
‫ھﺎدئ‬ hạdỷ güzel; hassas; ince; para cezası; zarif; hayırlı hep
asude; hareketsiz; huzurlu; rahat; sakin;  hastalık nöbeti ‫ﺟﯾد‬ jyd ‫ﻛل‬ kl
sessiz;
‫ﯾزال‬ ‫ﻻ‬ lạ yzạl ‫ﺗﻧﺎﺳب‬ tnạsb güzel; güzelce; hayırlı; hoş; iyi; kuyu; mal;  beher; bütün; hep; her; her bir; her biri; 
hastalık nöbeti; uydurmak; zinde; peki; sempatik; uygun; herkes; tüm;
bir daha; daha; hala; hâlâ; halen; hareketsiz; 
henüz; yine de; yinede; hat haykırmak ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml
harf ‫ﺧط‬ xt ‫ﺻﯾﺣﺔ‬ ṣyḥẗ bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak; 
ağlama; ağlamak; bağırış; bağırma;  salt; tam; tamamen; tamamlamak; 
‫ﺧط‬ kẖṭ tamamlanmış; toplam; tüm;
bağırmak; çýðlýk; haykırmak; nida; ses;
çizgi; el yazısı; hat; satır; her
her hiç bir şey hızlı hýzlý
‫ﻛل‬ kl ‫ﺷﻲء‬ ‫ﻻ‬ lạ sẖy` ‫ﺑﺳرﻋﺔ‬ bsir'e ‫ﺳرﯾﻊ‬ sry`
beher; bütün; hep; her; her bir; her biri;  hiç bir şey; hiçbir þey; hiçlik; sıfır; sýfýr; ‫ﺳرﯾﻊ‬ sry` çabuk; hızlı; hýzlý; tez;
herkes; tüm; hiç bir zaman
‫ﻛل‬
her; tüm; ya da;
kil
‫أﺑدا‬ ạ̉bdạ
çabuk; hızlı; hýzlý; tez;
hizmet i
asla; hiç; hiç bir zaman; ‫اﻟﻌﻣل‬ ạl`ml i
her bir
hiçbir amel; davranmak; eylem; fiil; hareket; hizmet;  ‫إﺳم‬ āsm
‫ﻛل‬ kl iş; rol yapmak;
‫أي‬ ạ̉y ‫أﻧﺎ‬ ạ̉nạ
beher; bütün; hep; her; her bir; her biri;  ‫اﻟﻌﻣل‬ ạlʿml
herkes; tüm; bu; gibi; hangi; hayýr; herhangi; hiç; hiç bir;  ben; bende; i; ı;
hiçbir; nasýl; ne kadar; amel; çalışma; çalışmak; emek vermek; 
her biri görev; harekete ait; hizmet; iş; işe ait; iane
‫ﻻ‬ lạ
‫ﻛل‬ kl ‫ﺧدﻣﺔ‬ kẖdmẗ ‫ﻣﺳﺎﻋدة‬ msạʿdẗ
hayır; hayýr; hiç; hiç bir; hiçbir; la; yok;
beher; bütün; hep; her; her bir; her biri;  ‫ﻟم‬ lm ‫ﺧدﻣﺔ‬ xdme iane; yardım; yardımcı;
herkes; tüm; ‫ﻣﺳﺎﻋدة‬ msạ`dẗ
her ikisi de değil; hayýr; hiç; hiçbir; itham etmek; sitem  hoş
etmek; suçlamak; yaptım; iane; yardım; yardım etmek; yardımcı; 
‫ﺟﻣﯾل‬ jmyl
‫ﻛﻼ‬ kila hiçbir şey yardým;
güzel; harikulade; hoş; iyi; sempatik;  ‫دﻋم‬ dʿm
her zaman ‫ﺷﻲء‬ ‫ﻻ‬ la shí' yakýþýklý;
dayamak; dayanak; destek; destek koymak; 
‫داﺋﻣﺎ‬ dama hiçbir þey ‫ﺟﯾد‬ jyd desteklemek; iane; iane vermek;
‫داﺋﻣﺎ‬ dạỷmạ ‫ﺷﻲء‬ ‫ﻻ‬ lạ sẖy` güzel; güzelce; hayırlı; hoş; iyi; kuyu; mal;  iane vermek
peki; sempatik; uygun;
daima; her zaman; hiç bir şey; hiçbir þey; hiçlik; sıfır; sýfýr; ‫دﻋم‬ dʿm
‫ﻟطﯾف‬ lṭyf
herhangi hiçlik dayamak; dayanak; destek; destek koymak; 
cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim; 
‫أي‬ ạ̉y ‫ﺷﻲء‬ ‫ﻻ‬ lạ sẖy` desteklemek; iane; iane vermek;
mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý; 
bu; gibi; hangi; hayýr; herhangi; hiç; hiç bir;  yakýþýklý; zarif; icar
hiç bir şey; hiçbir þey; hiçlik; sıfır; sýfýr;
hiçbir; nasýl; ne kadar;
hiddet hücre ‫اﻟﺳﻣﺎح‬ ạlsmạḥ
herhangi bir ‫ﺧﻠﯾﺔ‬ kẖlyẗ
‫ﻏﺿب‬ gẖḍb icat
‫أي‬ aaí ‫ﺧﻠﯾﺔ‬ xlíye
darıltmak; galeyan; gazap; hiddet; kızgınlık;  ‫اﺧﺗراع‬ ạkẖtrạʿ
herkes kızmak; öfke; öfkelendirici; öfkelendirmek; hükmetmek ‫اﺧﺗراع‬ ạkẖtrạ`
‫ﻛل‬ kl hikaye
‫ﺣﻛم‬ ḥkm ‫اﺧﺗراع‬ axtira'
beher; bütün; hep; her; her bir; her biri;  ‫ﻗﺻﺔ‬ qṣẗ
hakem; hakim olmak; hükmetmek; hüküm  içecek
herkes; tüm; hikaye; öykü; tarih; sürmek; idare etmek; kanun; kural; yönetmek;
hevenk ‫ﻗﺻﺔ‬ qse hukuk ‫ﺷراب‬ sẖrạb
‫ﻛﺗﻠﺔ‬ ktlẗ hilkat ‫اﻟﻘﺎﻧون‬ ạlqạnwn içecek; içki; meşrubat; şurup;
abluka etmek; blok; engellemek; hevenk;  içeren
‫ﺧﻠﻖ‬ kẖlq hukuk; kanun; yasa;
küme; salkım; tıkamak; ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺗﺣﺗوي‬ thtwí 'lī
hilkat; yaradılış; yaratılış; yaratma; yaratmak; ‫اﻟﻘﺎﻧون‬ alqanun
heyecanlandırmak
himaye hüküm sürmek için
‫أﺛﺎر‬ aathar
‫ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ ḥmạyẗ ‫ﺣﻛم‬ ḥkm ‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱
hibe -e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde; 
barınak; himaye; koruma; korumak; koruyan;  hakem; hakim olmak; hükmetmek; hüküm 
‫ﻣﻧﺢ‬ mnḥ sığınacak yer; sürmek; idare etmek; kanun; kural; yönetmek; içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile; 
varış; verme; vermek; yönünde;
bahşetmek; ferağ etmek; hibe; nasip; his hüner
‫ﺻﺎﻟﺢ‬ ṣạlḥ
hiç ‫إﺣﺳﺎس‬ ạ̹ḥsạs ‫ﻓن‬ fn
için; muteber;
‫أﺑدا‬ aabida anlam; duyu; his; mana; hüner; sanat; sanatı; sanatk; ‫ﻋﻠﻰ‬ ʿly̱
asla; hiç; hısım ‫ﻣﮭﺎرة‬ mhạrẗ dönmez; için; on bir; üstünde; üzerinde;
‫ﻟم‬ lm ‫ﻗرﯾب‬ qryb beceri; hüner; marifet; ‫ﻓﻲ‬ fy
değil; hayýr; hiç; hiçbir; itham etmek; sitem 
akraba; hısım; kapamak; kapatmak; yakın; ‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ‬ ạlmwsyqy̱
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için; 
etmek; suçlamak; yaptım;
hisse hüner; musiki; müzik; sanat; içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on; 
‫ﺷﻲء‬ ‫ﻻ‬ lạ sẖyʾ tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
‫ﺣﺻﺔ‬ ḥṣẗ hür
hiç; hiç bir şey; üzerine; yandan; yer;
hisse; istihkak; pay; paylaşan; paylaşma;  ‫ﺣر‬ ḥr ‫إﻟﻰ‬ ālī
‫أﺑدا‬ ạ̉bdạ
paylaştırma; paylaştırmak; hür; özgür; serbest;
asla; hiç; hiç bir zaman; aşağı; için; karşı;
hissetmek husus içinde
‫أي‬ ạ̉y
‫إﺣﺳﺎس‬ āhsas ‫ﻧﻘطﺔ‬ nqṭẗ ‫أﺳﻔل‬ ạ̉sfl
bu; gibi; hangi; hayýr; herhangi; hiç; hiç bir; 
hiçbir; nasýl; ne kadar; hız gelin; husus; işaret etmek; nokta; alt; aşağı; aşağıya; asağıya doğru; ayva tüyü; 
‫ﻻ‬ lạ ‫اﻟﺳرﻋﺔ‬ alsir'e hususi dip; dip koymak; içinde; temel;
hayır; hayýr; hiç; hiç bir; hiçbir; la; yok; ‫ﺧﺎص‬ kẖạṣ ‫ﻓﻲ‬ fy
‫اﻟﺳرﻋﺔ‬ ạlsrʿẗ
hiç bir hususi; özel; aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için; 
hız; rahvan gitmek; sürat; içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on; 
‫أي‬ ạ̉y hızla huzur tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
bu; gibi; hangi; hayýr; herhangi; hiç; hiç bir;  ‫اﻟﺻﻣت‬ ạlṣmt üzerine; yandan; yer;
‫ﺑﺳرﻋﺔ‬ bsrʿẗ
hiçbir; nasýl; ne kadar; ‫ﻓﻲ‬ fí
çabuk; hızla; huzur; sessizlik; sükut; sükût; suskunluk; 
‫ﻻ‬ lạ susturmak; at; içinde; üzerinde;
hızlı
hayır; hayýr; hiç; hiç bir; hiçbir; la; yok; huzurlu ‫ﻋﻠﻰ‬ `ly̱
hiç bir şey ‫ﺳرﯾﻊ‬ sryʿ
‫ھﺎدئ‬ hạdỷ hakkýnda; içinde; üstünde; üstüne; üzere; 
‫ﺷﻲء‬ ‫ﻻ‬ lạ sẖyʾ hızlı; süratle; üzerinde; yanında;
asude; hareketsiz; huzurlu; rahat; sakin; 
‫ﺳرﯾﻊ‬ sirí' sessiz;
hiç; hiç bir şey;
içinde ifade ileriye doğru giden imzalamak
‫ﺗﺣت‬ tḥt ‫اﻟﻌﺑﺎرة‬ ạlʿbạrẗ ‫اﻷﻣﺎم‬ ‫إﻟﻰ‬ ạly 
̹ ̱ ạlạ̉mạm ‫ﻋﻼﻣﺔ‬ ʿlạmẗ
alt; altına is; içinde; feribot; ifade; tabir; vapura; ileri; ileri doğru; ileri giden; ileriye; ileriye  alamet; imzalamak; işaret; isaretlemek; kene; 
‫إﻟﻰ‬ ạly iğdiş edilmiş boğa doğru giden; mark; markacı; tabela;
̹ ̱
ilgi in
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  ‫ﻋﺟل‬ ʿjl
içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile;  ‫ﻣﺻﻠﺣﺔ‬ mṣlḥẗ ‫ﻓﻲ‬ fy
varış; verme; vermek; yönünde; acele etmek; baldır; iğdiş edilmiş boğa;
ihtimal alaka; alâka; ilgi; ilgilendirmek; ilgisini  aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için; 
‫ﺑﯾن‬ byn çekmek; menfaat; yarar; içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on; 
alt; arasýnda; içinde; ‫ﺣدث‬ ḥdtẖ ilgilendirmek tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
üzerine; yandan; yer;
içine deney; deneyim; duymak; görmek; ihtimal; 
‫ﻣﺻﻠﺣﺔ‬ mṣlḥẗ
olay; tecrübe; inanıyorum
‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱ alaka; alâka; ilgi; ilgilendirmek; ilgisini 
ihtiyar ‫اﻋﺗﻘد‬ a'tqd
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  çekmek; menfaat; yarar;
içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile;  ‫ﻗدﯾم‬ qdym ilgilenmek ince
varış; verme; vermek; yönünde; eski; eskimiş; ihtiyar; kadim; yaşlı; yaþlý;
‫ﺻﻔﻘﺔ‬ ṣfqẗ ‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq
‫ﻓﻲ‬ fy iki
anlaşma; çam tahtası; ele almak; ilgilenmek;  çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli; 
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  ‫اﺛﻧﯾن‬ athnín inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek; 
uğraşmak;
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak; 
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde;  ikinci ilgili yumuþak; zayıflamak;
üzerine; yandan; yer; ‫ﺣول‬ ḥwl
‫ﺛﺎن‬ than ‫ﻏراﻣﺔ‬ gẖrạmẗ
içine girilir
aşağı yukarı; çevrede; çevresine; dair;  güzel; hassas; ince; para cezası; zarif;
ikisi de
‫دﺧول‬ dkẖwl etrafında; ilgili; kadar; ortalıkta; takriben;
‫ﻏراﻣﺔ‬ xirame
girme; içine girilir; içine girmek;
‫ﻛﻼ‬ klạ ilgisini çekmek
‫ﻟطﯾف‬ lṭyf
içine girmek ila ‫ﻣﺻﻠﺣﺔ‬ mṣlḥẗ
cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim; 
‫دﺧول‬ dkẖwl ‫ﻓﻲ‬ fy alaka; alâka; ilgi; ilgilendirmek; ilgisini  mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý; 
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  çekmek; menfaat; yarar; yakýþýklý; zarif;
girme; içine girilir; içine girmek;
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  ilim ‫رﻗﯾﻖ‬ rqíq
içine sokmak
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
‫ﻋﻠم‬ `lm incelikli
‫ﻓﻲ‬ fy üzerine; yandan; yer;
‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱ bayrak; bilim; fen; ilim; sancak; ‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için; 
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  -e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde; 
‫ﻋﻠم‬ ʿlm çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli; 
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde;  içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile;  bayrak; farkında olmayan; fen; habersiz; ilim;  inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek; 
üzerine; yandan; yer; varış; verme; vermek; yönünde; ögretmek; öğretmek; sancak; seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak; 
içki ilâhiyat fakültesi ilişkin yumuþak; zayıflamak;
‫ﺷراب‬ shrab inceltmek
‫اﻟﻣدرﺳﺔ‬ ạlmdrsẗ ‫و‬ w
‫ﺷراب‬ sẖrạb ‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq
ilâhiyat fakültesi; okul; alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin; 
içecek; içki; meşrubat; şurup; ile olan; söz; ve; çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli; 
ilk inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek; 
idare ‫ﻣﻊ‬ m' seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak; 
‫ﺗوﺟﯾﮫ‬ twjyh ‫اﻷول‬ alaaul yumuþak; zayıflamak;
‫ﻣﻊ‬ mʿ
‫اﻷول‬ ạlạ̉wl inch
idare; kılavuzluk; rehberlik; yol gösteren; yol  beraber; birlikte; ile; sahip;
gösterme; yön;
‫ﻣﻊ‬ m` birinci; ilk; ilk olarak; ‫ﺑوﺻﺔ‬ buse
‫اﻟﺣﻛم‬ alhkm ilk olarak incir
birlikte; ile;
idare etmek ‫ﺧﻼل‬ ‫ﻣن‬ min xlal ‫اﻷول‬ ạlạ̉wl ‫ﺗﯾن‬ tín
‫ﺣﻛم‬ ḥkm ileri birinci; ilk; ilk olarak; ‫ﺗﯾن‬ tyn
hakem; hakim olmak; hükmetmek; hüküm  ilkbahar
sürmek; idare etmek; kanun; kural; yönetmek;
‫اﻷﻣﺎم‬ ‫إﻟﻰ‬ ālīa laamam inek
‫اﻟرﺑﯾﻊ‬ ạlrby`
iddia ‫اﻷﻣﺎم‬ ‫إﻟﻰ‬ ạly 
̹ ̱ ạlạ̉mạm ‫ﺑﻘرة‬ bqre
bahar; ilkbahar; yay; yaylanma; zemberek;
‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ‬ mtalbe ileri; ileri doğru; ileri giden; ileriye; ileriye  ‫ﺑﻘرة‬ bqrẗ
doğru giden; illet
‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ‬ mṭạlbẗ inşa etme
ileri doğru ‫اﻟﺳﺑب‬ ạlsbb
hak; hak iddiası; hak talep etmek; iddia; iddia  ‫ﺑﻧﺎء‬ bnạʾ
etmek; istemek; talep;
‫اﻷﻣﺎم‬ ‫إﻟﻰ‬ ạly 
̹ ̱ ạlạ̉mạm illet; neden; sebebiyet; sebebiyet vermek; 
sebep; sebep olmak; vesile; bina; inşa etme; inşa etmek; kurma;
iddia etmek ileri; ileri doğru; ileri giden; ileriye; ileriye 
doğru giden; imal ‫ﺑﻧﺎء‬ bnạ`
‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ‬ mṭạlbẗ ileri gelen ‫إﻧﺗﺎج‬ ạ̹ntạj bina; inşa etme;
hak; hak iddiası; hak talep etmek; iddia; iddia  inşa etmek
etmek; istemek; talep;
‫ﻗﯾﺎدة‬ qyạdẗ çıkış; imal; istihsal; mahsul; üretim; üretmek; 
ürün; ‫ﺑﻧﺎء‬ bnạʾ
idea araba gezintisi; ileri gelen; kurşun; kurşundan; 
lider; sürme; sürüş; ‫ﺻﻧﺎﻋﺔ‬ ṣnạʿẗ
bina; inşa etme; inşa etmek; kurma;
‫ﻓﻛرة‬ fkrẗ ileri giden endüstri; imal; imal etmek; sanayi; ‫ﺑﻧﺎء‬ bina'
düşünce; fikir; idea; tahmin; imal etmek
‫اﻷﻣﺎم‬ ‫إﻟﻰ‬ ạly 
̹ ̱ ạlạ̉mạm insan
identik ‫ﺟﻌل‬ j`l
ileri; ileri doğru; ileri giden; ileriye; ileriye  ‫ﺷﺧص‬ sẖkẖṣ
‫ﻣﻣﺎﺛل‬ mmạtẖl doğru giden; etmek; imal etmek; yapmak;
insan; kimse; zat;
aynı; benzer; identik; ileri sürmek ‫ﺻﻧﺎﻋﺔ‬ ṣnạʿẗ
‫ﺑﺷري‬ bshrí
idi ‫طرح‬ ṭrḥ endüstri; imal; imal etmek; sanayi;
‫ﻛﺎن‬ kạn ‫ﺑﺷري‬ bsẖry
ileri sürmek; koymak; ortaya koymak; imkân dahilinde
idi; oldu; ileriye ‫ﻣﻣﻛن‬ mmkn insana ait
ifade ‫اﻷﻣﺎم‬ ‫إﻟﻰ‬ ạly 
̹ ̱ ạlạ̉mạm imkân dahilinde; kavranabilir; muhtemel; 
‫رﺟل‬ rjl
‫اﻟﻌﺑﺎرة‬ al'bare ileri; ileri doğru; ileri giden; ileriye; ileriye  mümkün; adam; erkek; insana ait; insani; insanî; koca;
doğru giden;
insani işe ait istiyorum izhar
‫رﺟل‬ rjl ‫اﻟﻌﻣل‬ ạlʿml ‫ﺗرﯾد‬ tiríd ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ
adam; erkek; insana ait; insani; insanî; koca; amel; çalışma; çalışmak; emek vermek;  it açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
insanî görev; harekete ait; hizmet; iş; işe ait; berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
‫ھذا‬ hdẖạ izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak; 
isim
‫رﺟل‬ rjl bu; bununla; it; telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
‫إﺳم‬ ạ̹sm izin
adam; erkek; insana ait; insani; insanî; koca; ‫دﻓﻊ‬ df'
insanlar ad; ad vermek; isim; nam;
iþ ‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱
‫اﺳم‬ ạsm
‫اﻟﻧﺎس‬ alnas ‫ﻣﺗﺟر‬ mtjr -e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde; 
ad; ad vermek; isim; nam; name; içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile; 
ip atelye; dükkan; gammazlamak; iþ; mağaza; varış; verme; vermek; yönünde;
işine son vermek
‫ﺣﺑل‬ ḥbl itham etmek ‫اﻟﺳﻣﺎح‬ alsmah
‫ﺗرك‬ trk
halat; ip; ‫ﻟم‬ lm izle
işitim
iplik değil; hayýr; hiç; hiçbir; itham etmek; sitem  ‫راﻗب‬ raqb
‫ﺣرارة‬ ḥrạrẗ etmek; suçlamak; yaptım;
‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍwʿ
ısı; ısı derecesi; işitim; ısıtmak; sıcaklık; izlemek
iplik; konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk;
itibar
işitme ‫ﺳﻣﻌﺔ‬ smʿẗ ‫راﻗب‬ rạqb
irade
‫ﺳﻣﻊ‬ sm` itibar; itibarsızlık; ‫اﻟﻣﺳﺎر‬ ạlmsạr
‫ﺳوف‬ swf
işitme; işitme duyusu; itibaren izlemek; mermi yolu;
irade; istek;
işitme duyusu ‫ﻣن‬ mn izleyin
iri
‫ﺳﻣﻊ‬ sm` bu; hangi; itibaren; kalkış; ‫ﺗﺎﺑﻊ‬ tab'
‫ﺿﺧم‬ ḍkẖm
işitme; işitme duyusu; itibarsızlık
büyük; dev; hacimli; iri; kocaman; koskoca; 
mamut; iskemle ‫ﺳﻣﻌﺔ‬ smʿẗ ı
‫ﻛﺑﯾر‬ kbyr ‫ﻣﻘﻌد‬ mqʿd itibar; itibarsızlık; ı
büyük; debdebeli; hayli; iri; kıdemli; önemli;  bank; iskemle; koltuk; oturtmak; oturuş;  itiş ‫أﻧﺎ‬ ạ̉nạ
ulu; yüksek; sandalye; tezgâh;
‫دﻓﻊ‬ dfʿ ben; bende; i; ı;
irtibat ‫ﻛرﺳﻲ‬ krsy
dürtme; itiş; itme; itmek; karşılığını vermek;  ılık
‫اﺗﺻﺎل‬ ạtṣạl iskemle; makam; sandalye;
ödeme; ödemek; sevketmek; tediye;
işlem ‫ﺣﺎر‬ ḥạr
bağlanmak; irtibat; temas; itişme
‫ﻋﻣﻠﯾﺔ‬ ʿmlyẗ baharatlı; ılık; ısınmak; sıcak; sıcak tutan; 
irtifa ‫ﻣرح‬ mrḥ sýcak;
‫ارﺗﻔﺎع‬ ạrtfạʿ işlem; işleyiş; süreç;
azmak; eğlence; eğlenme; itişme; neşe; neşe  ırak
boy; irtifa; yükseğe; yüksek; yükseklik;  işletmek saçan; neşe verici; neşeli; şen; sevinçli;
‫ﺑﻌﯾد‬ bʿyd
yükseliş; yükselme; yükselmek; yükselti; ‫اﻟﻌﻣل‬ al'ml itiyat
ırak; mesafeli; uzak; uzaktaki;
is ‫ﻋرف‬ ʿrf
işleyiş ‫ﺑﻌﯾد‬ b`yd
‫ھو‬ hw adet; gelenek; görenek; itiyat;
‫ﻋﻣﻠﯾﺔ‬ ʿmlyẗ ırak; mesafeli; uzak; uzun;
alır; geçer; görülür; he; is; mü; o; itme
işlem; işleyiş; süreç; ırk
iş ‫دﻓﻊ‬ dfʿ
istasyon ‫ﺳﺑﺎق‬ sbạq
‫اﻟﻌﻣل‬ ạlʿml dürtme; itiş; itme; itmek; karşılığını vermek; 
‫ﻣﺣطﺔ‬ mḥṭẗ ırk; koşu; yarış;
amel; çalışma; çalışmak; emek vermek;  ödeme; ödemek; sevketmek; tediye;
görev; harekete ait; hizmet; iş; işe ait; durak; gar; istasyon; ırmak
itmek
‫اﻟﻌﻣل‬ al'ml ‫ﻣﺣطﺔ‬ mhte ‫اﻟﻧﮭر‬ ạlnhr
‫دﻓﻊ‬ dfʿ
‫اﻟﻌﻣل‬ ạl`ml istek ırmak; nehir;
dürtme; itiş; itme; itmek; karşılığını vermek; 
amel; davranmak; eylem; fiil; hareket; hizmet;  ‫ﺳوف‬ swf ödeme; ödemek; sevketmek; tediye; ısı
iş; rol yapmak; irade; istek; iyi ‫ﺣرارة‬ hrare
isabet istemek ‫ﻟطﯾف‬ lṭyf ‫ﺣرارة‬ ḥrạrẗ
‫ﺿرب‬ ḍrb ‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ‬ mṭạlbẗ cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim;  ısı; ısı derecesi; işitim; ısıtmak; sıcaklık;
çarpmak; isabet; vurmak; vurmamak; mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý; 
hak; hak iddiası; hak talep etmek; iddia; iddia  ısı derecesi
yakýþýklý; zarif;
işaret etmek; istemek; talep;
‫ﺟﯾد‬ jyd ‫اﻟﺣرارة‬ ‫درﺟﺔ‬ drjẗ ạlḥrạrẗ
‫ﻋﻼﻣﺔ‬ ʿlạmẗ istihkak
güzel; güzelce; hayırlı; hoş; iyi; kuyu; mal;  hararet; ısı derecesi; sıcaklık;
alamet; imzalamak; işaret; isaretlemek; kene;  ‫ﺣﺻﺔ‬ ḥṣẗ peki; sempatik; uygun; ‫ﺣرارة‬ ḥrạrẗ
mark; markacı; tabela; hisse; istihkak; pay; paylaşan; paylaşma;  ‫ﺟﯾد‬ jíd ısı; ısı derecesi; işitim; ısıtmak; sıcaklık;
‫رﻣز‬ rmz paylaştırma; paylaştırmak;
‫ﺟﻣﯾل‬ jmyl ışık
alamet; belirti; işaret; marka; not; sembol;  istihsal
sembolü olmak; simge; güzel; harikulade; hoş; iyi; sempatik;  ‫ﺿوء‬ du'
‫إﻧﺗﺎج‬ ạ̹ntạj yakýþýklý;
işaret etmek ‫ﺿوء‬ ḍwʾ
çıkış; imal; istihsal; mahsul; üretim; üretmek;  iyice
‫ﻧﻘطﺔ‬ nqṭẗ ürün; aydınlanmak; hafif; ışık;
‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ
gelin; husus; işaret etmek; nokta; istim ışıl ışıl
aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun; 
işareti ‫اﻟﺑﺧﺎر‬ ạlbkẖạr butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice;  ‫ﺣرق‬ ḥrq
‫ﻋﻼﻣﺔ‬ 'lame buhar; istim; oldukça; tam; tamamen; ışıl ışıl; yakmak; yanık; yanık izi; yanmak;
istirahat iyilik ışıldayan
isaretlemek
‫ﺑﻘﯾﺔ‬ bqyẗ ‫ﺻﺎﻟﺢ‬ salh ‫ﻣﺷرق‬ msẖrq
‫ﻋﻼﻣﺔ‬ ʿlạmẗ
alamet; imzalamak; işaret; isaretlemek; kene;  artan; dinlendirmek; dinlenme; dinlenmek; es;  iz aydınlık; ışıldayan; ışıltılı; parlak;
mark; markacı; tabela; istirahat;
‫اﻟﻣﺳﺎر‬ almsar ışıltılı
işe ait istiyorum
izhar
ışıltılı kadın kala kanaat
‫ﻣﺷرق‬ msẖrq ‫اﻣرأة‬ amiraae ‫ﻗﺑل‬ qbl ‫رأي‬ rạ̉y
aydınlık; ışıldayan; ışıltılı; parlak; ‫اﻟﻧﺳﺎء‬ alnsa' evvel; kala; önce; önce gelen; önceden;  bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen; 
ısınmak önünde; görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu; 
kadın elbisesi tahmin;
kalabalık
‫ﺣﺎر‬ ḥạr ‫ﺳﺣب‬ sḥb kanat
‫اﻟﺣﺷد‬ ạlḥsẖd
baharatlı; ılık; ısınmak; sıcak; sıcak tutan; 
çekilebilir; çekme; çizmek; kadın elbisesi;  ‫ﺟﻧﺎح‬ jnah
sýcak; ‫اﻟﺣﺷد‬ alhshd
sürükleme; sürüklemek;
ısıtmak ‫ﺟﻧﺎح‬ jnạḥ
kadir kaldırma
‫ﺣرارة‬ ḥrạrẗ cenah; kanat; kilit dili; koğuş; köşk; maiyet; 
‫ﺣﺟم‬ ḥjm ‫رﻓﻊ‬ rfʿ vesayet;
ısı; ısı derecesi; işitim; ısıtmak; sıcaklık;
boy; boyut; büyüklük; cesamet; hacim; haşıl;  ayağa kaldırmak; kaldırma; zam; kanıtlamak
ısmarlamak kadir; oylum; kaldırmak ‫إﺛﺑﺎت‬ āthbat
‫اﻟﻧظﺎم‬ ạlnẓạm kadýn
‫رﻓﻊ‬ rf` kanun
düzen; düzene; emir; emretmek; ısmarlamak;  ‫اﻣرأة‬ ạmrạ̉ẗ
asansör; kaldırmak; yukarı kaldırmak; 
mertebe; rejim; sistem; ‫اﻟﻘﺎﻧون‬ ạlqạnwn
eþ; kadýn; karý; yükseltmek;
ıssız ‫زوﺟﺔ‬ zwjẗ kalın hukuk; kanun; yasa;
‫وﺣﯾد‬ wḥyd ‫ﺣﻛم‬ ḥkm
eş; eþ; kadýn; karı; karý; ‫ﺳﻣﯾك‬ smík
bekar; bekâr; biricik; ıssız; münferit; münzevi;  kaðýt hakem; hakim olmak; hükmetmek; hüküm 
tek; yalnız; yalnýz; yegane;
‫ﺳﻣﯾك‬ smyk sürmek; idare etmek; kanun; kural; yönetmek;
‫ورق‬ wrq kalın; kalınlığındaki; kapak
‫ﺻﺣراء‬ ṣḥrạʾ
belge; kaðýt; kâğıt; kalınlığındaki
ıssız; ıssız yer; sahra; ‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạ`
‫ورﻗﺔ‬ wrqẗ ‫ﺳﻣﯾك‬ smyk
ıssız yer battaniye; kapak; kaplamak; örtmek; örtü; 
belge; çarşaf; kaðýt; kâğıt; yorgan;
‫ﺻﺣراء‬ ṣḥrạʾ kalın; kalınlığındaki;
kafa kalkış ‫ﻏطﺎء‬ xta'
ıssız; ıssız yer; sahra;
‫رﺋﯾس‬ rỷys ‫ﻣن‬ mn ‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạʾ
j amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle; 
muhtar; patron; pınar başı; reis; şef;
bu; hangi; itibaren; kalkış; kapak; kaplamak; kapsamak; örtmek; örtü;
kapalı
jant ‫رﺋﯾس‬ rís kalkışmak
‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ mḥạwlẗ ‫ﺑﻌﯾدا‬ b'ída
‫ﺣﺎﻓﺔ‬ ḥạfẗ baş; kafa;
kafa ile ilgili çaba; deneme; denemek; kalkışmak; teklif;  kapamak
jant; kenar;
teşebbüs; teşebbüs etmek; teşebbüş etmek; 
‫رﺋﯾس‬ rỷys ‫ﻗرﯾب‬ qryb
k amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle; 
yeltenmek;
kalma akraba; hısım; kapamak; kapatmak; yakın;
kapatmak
muhtar; patron; pınar başı; reis; şef;
k ‫إﻗﺎﻣﺔ‬ ạ̹qạmẗ
kâfi ‫ﻗرﯾب‬ qryb
‫ك‬ k kalma; kalmak;
‫اﻟﻛﻔﺎﯾﺔ‬ ‫ﻓﯾﮫ‬ ‫ﺑﻣﺎ‬ bmạ fyh ạlkfạyẗ kalmak akraba; hısım; kapamak; kapatmak; yakın;
aynı bir; çünkü; dahi; gibi; k; nasýl; senin;
kâfi; yeter; kapı
kabarık ‫إﻗﺎﻣﺔ‬ āqame
kâğıt ‫ﺑﺎب‬ bab
‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq ‫إﻗﺎﻣﺔ‬ ạ̹qạmẗ
‫ورق‬ urq ‫ﺑﺎب‬ bạb
çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli;  kalma; kalmak;
inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek;  ‫ورق‬ wrq kalmış kaplamak
seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak; 
belge; kaðýt; kâğıt; ‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạʾ
yumuþak; zayıflamak; ‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱
‫ورﻗﺔ‬ wrqẗ
kabile ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta;  kapak; kaplamak; kapsamak; örtmek; örtü;
belge; çarşaf; kaðýt; kâğıt; kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya; ‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạ`
‫ﻋﺎﺋﻠﺔ‬ `ạỷlẗ
kahkaha kalp
aile; kabile; battaniye; kapak; kaplamak; örtmek; örtü; 
‫اﻟﺿﺣك‬ ạlḍḥk ‫ﻗﻠب‬ qlb yorgan;
kabuk
gülme; kahkaha; devirmek; düşecek gibi olmak; fiske vurmak; 
kapsamak
‫ﻗذﯾﻔﺔ‬ qdhífe
kahve rengi gönül; kalp; ters çevirmek; yürek; ‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạʾ
‫ﻗذﯾﻔﺔ‬ qdẖyfẗ kameriye
‫أﺳﻣر‬ ạ̉smr kapak; kaplamak; kapsamak; örtmek; örtü;
kadar ‫ﺷﺟرة‬ sẖjrẗ kaptan
kahve rengi; kahverengi; sepileme;
‫اﻵن‬ alan kahverengi ağaç; kameriye; ‫ﻧﻘﯾب‬ nqíb
kadar; şimdi; ‫أﺳﻣر‬ aasmir kamp ‫ﻧﻘﯾب‬ nqyb
‫ﺣﺗﻰ‬ htī ‫ﻣﺧﯾم‬ mkẖym
‫أﺳﻣر‬ ạ̉smr kaptan; yüzbaþý;
hatta; kadar; adileştirmek; kamp; kampa yerleştirmek; 
kahve rengi; kahverengi; sepileme; kar
‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱ ordugah; ordugâh;
kaide ‫ﺛﻠﺞ‬ thlj
ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta;  ‫ﻣﺧﯾم‬ mxím
kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya; ‫ﻗﺎﻋدة‬ qạ`dẗ ‫ﺛﻠﺞ‬ tẖlj
kampa yerleştirmek
‫ﺣول‬ ḥwl baz; kaide; temel; üs; üssü; kara
‫ﻣﺧﯾم‬ mkẖym
aşağı yukarı; çevrede; çevresine; dair;  ‫ﻗﺎﻋدة‬ qạʿdẗ
adileştirmek; kamp; kampa yerleştirmek;  ‫أرض‬ ạ̉rḍ
etrafında; ilgili; kadar; ortalıkta; takriben; kaide; taban; temel; ordugah; ordugâh; alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada; 
kadeh kainat kamyon toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin;
‫زﺟﺎج‬ zjạj ‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạlʿạlm ‫ﺑﻠد‬ bld
‫ﺷﺎﺣﻧﺔ‬ shahne
bardak; cam; cam gibi yapmak; cam kaba  alem; alim; bilgin; cihan; dünya; evren; kainat; arazi; kara; memleket; sayfiye; toprak; ülke;
koymak; kadeh; ‫ﺷﺎﺣﻧﺔ‬ sẖạḥnẗ
kala ‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ
kadim kan
alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme; 
‫ﻗدﯾم‬ qdym ‫اﻟدم‬ aldm dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer; 
yeryüzü; zemin;
eski; eskimiş; ihtiyar; kadim; yaşlı; yaþlý;
kara karmakanşık katar kaydetmek
‫أﺳود‬ ạ̉swd ‫ﻋﻘد‬ ʿqd ‫ﻗطﺎر‬ qṭạr ‫ﺳﺟل‬ sjl
kara; siyah; zenci; düğümlemek; karmakanşık; mahkemeye  antrenman yapmak; katar; tren; yetiştirmek; çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt; 
kara kehribar celbetmek; mukavele; neticelendirmek;  kategori kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak; 
sonuçlandırmak; sözleşme; tutun; vesika; viran etmek;
‫طﺎﺋرة‬ ṭạỷrẗ karşı ‫اﻟﻔﺋﺔ‬ ạlfỷẗ ‫ﻛﺗﺎب‬ ktạb
düzlem; fışkırtmak; fıskıye; kara kehribar;  kati
‫إﻟﻰ‬ ālī defter; kaydetmek; kitap;
planya; tayyare; uçak;
aşağı; için; karşı; ‫ﻧﮭﺎﺋﻲ‬ nhạỷy kaygısız
karada
‫ﺿد‬ dd geri alınamaz; kati; kesin; nihai; son; ‫ﺳﻌﯾد‬ sʿyd
‫أرض‬ ạ̉rḍ
‫ﺿد‬ ḍd ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ kaygısız; mesut; mutlu; şen;
alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada; 
toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin; aleyhinde; aleyhine; aleyhte; aykırı; karşı;  açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli;  kayık
karþý; berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
karakter izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  ‫ﻗﺎرب‬ qạrb
karşılamak telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri; gemi; kayık; kayık tabak; sandal; tekne;
‫ﺣرف‬ ḥrf
‫ﺗﻠﺑﯾﺔ‬ tlbíye katî kayık tabak
‫ﺣرف‬ hrif
karşılaştırma ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ ‫ﻗﺎرب‬ qạrb
karanlık
‫ﻣﻘﺎرﻧﺔ‬ mqạrnẗ açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli;  gemi; kayık; kayık tabak; sandal; tekne;
‫ﻣظﻠم‬ mzlm berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
karşılaştırma; kıyas; mukayese; izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak; 
kayıt
‫ﻣظﻠم‬ mẓlm
‫ﻣﻘﺎرﻧﺔ‬ mqarine telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri; ‫ﺳﺟل‬ sjl
karanlık; karanlýk; kasvetli; koyu; loş; katılıyorum
karşılığını vermek çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt; 
karanlýk kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak; 
‫دﻓﻊ‬ dfʿ ‫ﺗواﻓﻖ‬ twafq
‫ﻣظﻠم‬ mẓlm vesika; viran etmek;
dürtme; itiş; itme; itmek; karşılığını vermek;  katılmak ‫ﺗﺳﺟﯾل‬ tsjyl
karanlık; karanlýk; kasvetli; koyu; loş; ödeme; ödemek; sevketmek; tediye;
‫اﻧﺿﻣﺎم‬ andmam kayıt; kazımak; sicil; tescil; yazılma; yazma;
karantina karşısında
katiyetl kayıt altına almak
‫ﺣﺟر‬ ḥjr ‫اﻟﻌﻛس‬ al'ks
karantina; taş; taşlamak; taþ;
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد‬ bạltạ̉kyd ‫ﺳﻠﺳﻠﺔ‬ slslẗ
kart
karar vermek elbette; emin; katiyetl; katiyetle; kesinlikle;  dizi; katar; kayıt altına almak; silsile; zincir; 
‫ﺑطﺎﻗﺔ‬ btaqe muhakkak; zincire vurmak; zincirlemek;
‫ﺗﻘرر‬ tqrr katiyetle kayma
‫ﺑطﺎﻗﺔ‬ bṭạqẗ
kardeş ‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد‬ bạltạ̉kyd ‫اﻧزﻻق‬ anizlaq
harita; kart; yemek listesi;
‫ﺷﻘﯾﻖ‬ shqíq ‫ﺗﺻﻣﯾم‬ tṣmym elbette; emin; katiyetl; katiyetle; kesinlikle;  kazanmak
‫ﺷﻘﯾﻘﺔ‬ shqíqe muhakkak;
amaç; harita; kart; plan; proje; tasarlama;  ‫اﻟﻔوز‬ ạlfwz
tasarlamak; taslak; yemek listesi; katmak
kardeþ ‫ﻓوز‬ fwz
‫ﺧرﯾطﺔ‬ kẖryṭẗ ‫إﺿﺎﻓﺔ‬ ạ̹ḍạfẗ
‫ﺷﻘﯾﻖ‬ sẖqyq kazanmak; kazanmış;
harita; kart; yemek listesi; ekleme; eklemek; katmak;
birader; erkek kardeş; kardeþ; kazanmış
karþý kaval
kare ‫ﻓوز‬ fwz
‫ﺿد‬ ḍd ‫أﻧﺑوب‬ ạ̉nbwb
‫ﻣرﺑﻊ‬ mirb' kazanmak; kazanmış;
aleyhinde; aleyhine; aleyhte; aykırı; karşı;  boru; boru takımı; kaval; tüp; zarta;
‫ﻣرﺑﻊ‬ mrbʿ karþý; kazımak
kavga
gönye; kare; meydan; karý ‫ﺗﺳﺟﯾل‬ tsjyl
‫اﻟﻣﻌرﻛﺔ‬ alm'rke
karı ‫اﻣرأة‬ ạmrạ̉ẗ kayıt; kazımak; sicil; tescil; yazılma; yazma;
kavim
‫زوﺟﺔ‬ zwjẗ eþ; kadýn; karý; keçe
‫زوﺟﺔ‬ zwjẗ ‫أھل‬ ạ̉hl
eş; eþ; kadýn; karı; karý; ‫ﺷﻌر‬ sh'r
karısı halk; kavim; millet; ulus;
eş; eþ; kadýn; karı; karý; ‫ﺷﻌر‬ sẖʿr
kasaba ‫اﻟﻧﺎس‬ ạlnạs
‫زوﺟﺔ‬ zuje fötr; keçe; kıl; koşuk; nazım; saç; şiir; şiir 
halk; kavim; kişi; millet; ulus;
karışım ‫ﻣدﯾﻧﺔ‬ mdíne sanatı;
kavranabilir kedi
‫ﻣزﯾﺞ‬ mzyj ‫ﻣدﯾﻧﺔ‬ mdynẗ
‫ﻣﻣﻛن‬ mmkn ‫اﻟﻘط‬ alqt
karışım; karışmak; karıştırmak; karmak; kasaba; kent; kentli; şehir; þehir;
imkân dahilinde; kavranabilir; muhtemel; 
karışmak kastetmek mümkün;
kefe
‫ﻣزﯾﺞ‬ mzyj ‫ﻣﺗوﺳط‬ mtwsṭ kaya ‫ﺟدول‬ jdwl
karışım; karışmak; karıştırmak; karmak; anlamına gelmek; demek; kastetmek; orta;  ‫ﺻﺧرة‬ ṣkẖrẗ dere; kefe; küçük körfez; masa; ölçek; sofra; 
ortalama; vasat; vasati; tabla; tablo; terazi gözü;
karıştırılmış kaya; kaya parçası;
kasvetli kelime
‫أﺛﺎر‬ ạ̉tẖạr ‫ﺻﺧرة‬ sxire
‫ﻣظﻠم‬ mẓlm ‫ﻛﻠﻣﺔ‬ kilme
karıştırılmış; yükseltilmiş; kaya parçası
karanlık; karanlýk; kasvetli; koyu; loş; ‫ﻛﻠﻣﺔ‬ klmẗ
karıştırmak ‫ﺻﺧرة‬ ṣkẖrẗ
kat kelime; söz; sözcük; sözün;
‫ﻣزﯾﺞ‬ mzíj kaya; kaya parçası;
‫ﻣﻌطف‬ mʿṭf kelle
‫ﻣزﯾﺞ‬ mzyj kaybetti
kat; manto; palto; ‫رﺋﯾس‬ rỷys
karışım; karışmak; karıştırmak; karmak;
‫ﻣﻌطف‬ m`ṭf ‫ﻓﻘدت‬ fqdt
amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle; 
karmak kaydetmek muhtar; patron; pınar başı; reis; şef;
ceket; kat; manto; palto;
‫ﻣزﯾﺞ‬ mzyj katar ‫ﺣﻔظ‬ hfz kemik
karışım; karışmak; karıştırmak; karmak; ‫اﻟﻌظﺎم‬ al'zam
‫ﺳﻠﺳﻠﺔ‬ slslẗ ‫ﺣﻔظ‬ ḥfẓ
karmakanşık ‫اﻟﻌظﺎم‬ ạlʿẓạm
dizi; katar; kayıt altına almak; silsile; zincir;  ezberlemek; kaydetmek; koruma; muhafaza; 
zincire vurmak; zincirlemek; tutmak;
kenar kesir kırışık kıymet
‫اﻟﺑﻧك‬ ạlbnk ‫ﺟزء‬ jz' ‫ﺗﺟﻌد‬ tj'd ‫ﻗﯾﻣﺔ‬ qymẗ
banka; kenar; sahil; keskin ‫ﺗﺟﻌد‬ tjʿd bedel; deðer; değer; fiyat; kıymet; ödül; 
‫ﺣﺎﻓﺔ‬ hafe önem; paha;
‫ﺣﺎد‬ had kirletmek
kız
‫ﺣﺎﻓﺔ‬ ḥạfẗ ‫ﺣﺎد‬ ḥạd ‫اﻟﺗرﺑﺔ‬ ạltrbẗ
‫ﻓﺗﺎة‬ ftae
jant; kenar;
gıcırtılı; keskin; sarp; şiddetli; sivri; tiz sesli; kirletmek; toprak;
kendi ‫ﻓﺗﺎة‬ ftạẗ
kestirme yol kırmızı
‫اﻟﺧﺎﺻﺔ‬ alxase kız; kýz; kýz çocuk;
‫ﻗطﻊ‬ qṭʿ ‫أﺣﻣر‬ aahmir
kızgınlık
kendinde baglantısını kesmek; bağlantısını kesmek;  ‫أﺣﻣر‬ ạ̉ḥmr
kesip çıkarmak; kestirme yol; kopmak; ‫ﻏﺿب‬ gẖḍb
‫ﻧﻔﺳﮫ‬ nfsh kırmızı; kýrmýzý; parlak kırmızı;
keyifli darıltmak; galeyan; gazap; hiddet; kızgınlık; 
aynı; kendinde; silahlanmak; kırpma kızmak; öfke; öfkelendirici; öfkelendirmek;
kene ‫ﻟطﯾف‬ lṭyf
‫ﻣﺣﺻول‬ mhsul kızkardeş
‫ﻋﻼﻣﺔ‬ ʿlạmẗ cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim; 
mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý;  kırpmak ‫ﺷﻘﯾﻘﺔ‬ sẖqyqẗ
alamet; imzalamak; işaret; isaretlemek; kene;  yakýþýklý; zarif;
‫ﻣﺣﺻول‬ mḥṣwl kızmak
mark; markacı; tabela;
keza
kent hasat; kırpmak; mahsul; rekolte; ürün; verim; ‫ﻏﺿب‬ gẖḍb
‫أﯾﺿﺎ‬ ạ̉yḍạ kış
‫ﻣدﯾﻧﺔ‬ mdynẗ darıltmak; galeyan; gazap; hiddet; kızgınlık; 
ayr; ayrıca; keza; kızmak; öfke; öfkelendirici; öfkelendirmek;
kasaba; kent; kentli; şehir; þehir;
‫ﺷﺗﺎء‬ shta'
kibrit koca
kentli ‫ﺷﺗﺎء‬ sẖtạʾ
‫ﻣﺑﺎراة‬ mbạrạẗ ‫رﺟل‬ rjl
‫ﻣدﯾﻧﺔ‬ mdynẗ ‫ﺷﺗﺎء‬ sẖtạ`
eşlemek; kibrit; maç; turnuva; adam; erkek; insana ait; insani; insanî; koca;
kasaba; kent; kentli; şehir; þehir; kış; kýþ;
kıdemli ‫زوج‬ zwj
kep kısa
‫ﻛﺑﯾر‬ kbyr çift; çiftleştirmek; koca; zevç;
‫ﻗﺑﻌﺔ‬ qbʿẗ ‫ﻗﺻﯾر‬ qsír kocaman
büyük; debdebeli; hayli; iri; kıdemli; önemli; 
kep; şapka; ulu; yüksek; ‫ﻗﺻﯾر‬ qṣyr ‫ﺿﺧم‬ ḍkẖm
kereste kıl kısa; kısa boylu; kýsa; muhtasar;
büyük; dev; hacimli; iri; kocaman; koskoca; 
‫اﻟﺧﺷب‬ ạlkẖsẖb ‫اﻟﺷﻌر‬ ạlsẖʿr kısa boylu mamut;
ahþap; kereste; odun; tahta; kıl; saç; ‫ﻗﺻﯾر‬ qṣyr ‫ﻋظﯾم‬ `ẓym
kertik ‫ﺷﻌر‬ sẖʿr kısa; kısa boylu; kýsa; muhtasar; büyük; kocaman;
‫ﺳﺟل‬ sjl fötr; keçe; kıl; koşuk; nazım; saç; şiir; şiir  kısa süre ‫ﻋظﯾم‬ ʿẓym
sanatı; büyük; harika; kocaman; ulu;
çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt;  ‫ﻟﺣظﺔ‬ lḥẓẗ
kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak;  kılavuz ‫ﻛﺛﯾر‬ ktẖyr
vesika; viran etmek; an; anlýk; bir an için; kısa süre; kısa zaman;
‫ﺗوﺟﯾﮫ‬ tujíh bereketli; bir hayli; bol; büyük; çok; çokça; 
kesek kısa zaman
kocaman; mebzul; pek; pek çok;
kılavuzluk ‫ﻟﺣظﺔ‬ lḥẓẗ
‫اﻟﻌﺷب‬ ạlʿsẖb koğuş
‫ﺗوﺟﯾﮫ‬ twjyh an; anlýk; bir an için; kısa süre; kısa zaman;
çim; çimen; kesek; ot; ‫ﺟﻧﺎح‬ jnạḥ
idare; kılavuzluk; rehberlik; yol gösteren; yol  kişi
keşfetmek gösterme; yön; cenah; kanat; kilit dili; koğuş; köşk; maiyet; 
‫ﺑﺣث‬ bḥtẖ ‫اﻟﻧﺎس‬ ạlnạs vesayet;
kilit
halk; kavim; kişi; millet; ulus; kök
ara; arama; aramak; araştırma; araştırmak;  ‫ﻣﻔﺗﺎح‬ mftạḥ
görüşmek; keşfetmek; soruşturmak;  ‫ﺷﺧص‬ shxs ‫اﻟﺟذر‬ aljdhr
tartışmak; açar; açkı; anahtar; kilit;
kıta ‫اﻟﺟذر‬ ạljdẖr
keşif kilit dili
‫اﻟﻘﺎرة‬ alqare kök; kökleşmek;
‫اﻛﺗﺷﺎف‬ ạktsẖạf ‫ﺟﻧﺎح‬ jnạḥ
‫اﻟﻘﺎرة‬ ạlqạrẗ koklamak
kesim cenah; kanat; kilit dili; koğuş; köşk; maiyet; 
vesayet; kitap ‫راﺋﺣﺔ‬ rạỷḥẗ
‫ﻗطﻊ‬ qt' kiloluk güzel koku; koklamak; kokmak; koku; 
‫ﻛﺗﺎب‬ kitab
kesin kokusunu almak; kusu; rayiha;
‫اﻟﺟﻧﯾﮫ‬ aljníh
‫ﻛﺗﺎب‬ ktạb kökleşmek
‫ﻣﻌﯾن‬ m`yn kilometre defter; kaydetmek; kitap; ‫اﻟﺟذر‬ ạljdẖr
belirli; emin; kesin; muhakkak;
‫ﻣﯾل‬ míl kitle
‫ﻧﮭﺎﺋﻲ‬ nhạỷy kök; kökleşmek;
kim ‫ﻛﺗﻠﺔ‬ kitle kokmak
geri alınamaz; kati; kesin; nihai; son;
kesin olarak ‫اﻟذي‬ aldhí bloğu; kitle; ‫راﺋﺣﺔ‬ rạỷḥẗ
kim; kimin; kıyafet güzel koku; koklamak; kokmak; koku; 
‫ﺑﺎﻟﺿﺑط‬ bạlḍbṭ
kimin ‫ﻓﺳﺗﺎن‬ fstạn kokusunu almak; kusu; rayiha;
aynen; kesin olarak; tam; tam tamına;
‫اﻟذي‬ aldhí elbise; giydirmek; giysi; kıyafet; kostüm;  koku
kesinlikle
kýyafet; papazlığa atamak; ‫راﺋﺣﺔ‬ rahe
kim; kimin;
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد‬ bạltạ̉kyd kıyas
kimse ‫راﺋﺣﺔ‬ rạỷḥẗ
elbette; emin; katiyetl; katiyetle; kesinlikle;  ‫ﻣﻘﺎرﻧﺔ‬ mqạrnẗ
muhakkak; ‫ﺷﺧص‬ sẖkẖṣ güzel koku; koklamak; kokmak; koku; 
kesip çıkarmak karşılaştırma; kıyas; mukayese; kokusunu almak; kusu; rayiha;
insan; kimse; zat;
‫واﺣد‬ wạḥd kıyı kokusunu almak
‫ﻗطﻊ‬ qṭʿ
adet; bir; bir tane; kimse; tek;
‫اﻟﺳﺎﺣل‬ ạlsạḥl ‫راﺋﺣﺔ‬ rạỷḥẗ
baglantısını kesmek; bağlantısını kesmek; 
kesip çıkarmak; kestirme yol; kopmak; kırdı kıyı; sahil; güzel koku; koklamak; kokmak; koku; 
‫اﻟﺷﺎطﺊ‬ alshat kokusunu almak; kusu; rayiha;
kesir ‫ﺣطم‬ htm kol
kol konu korkak koşu
‫اﻟذراع‬ aldhra' ‫ﻣوﺿوع‬ mwḍwʿ ‫ﺧﺎﺋف‬ kẖạỷf ‫ﺗﺷﻐﯾل‬ tsẖgẖyl
‫اﻟذراع‬ ạldẖrạʿ bahis konusu; konu; mevzu; korkak; korkan; koşma; koşmak; koşu;

‫ﻓرع‬ fr` ‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍw` korkan koşuk


konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk; ‫ﺧﺎﺋف‬ kẖạỷf ‫ﺷﻌر‬ sẖʿr
bölüm; dal; kol;
‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍwʿ korkak; korkan; fötr; keçe; kıl; koşuk; nazım; saç; şiir; şiir 
kolay
iplik; konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk; korkmak sanatı;
‫ﺳﮭـل‬ shl
konum köþe
basit; düz; düzlem; kolay; ova; sade; tek; ‫ﺧوف‬ kẖwf
‫ﻣﻛﺎن‬ mkạn ‫رﻛن‬ rkn
kolaylığı dehşet; korkmak; korku;
konum; mahal; mevki; yer; yerleştirmek; korku kötu
‫ﺳﮭوﻟﺔ‬ shule
‫ﻣوﻗف‬ mwqf ‫ﺧوف‬ kẖwf ‫ﺳﯾﺋﺔ‬ syỷẗ
köle
durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki;  fena; kötu; kötü;
dehşet; korkmak; korku;
‫اﻟرﻗﯾﻖ‬ alrqíq pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet 
alış; yer; ‫ﺧوف‬ xuf kötü
‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq
‫وﺿﻊ‬ wḍ` korkuyor ‫ﺳﯾﺋﺔ‬ síye
çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli; 
inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek;  konum; koymak; yer; yerleştirmek; ‫ﺧﺎﺋف‬ xaf ‫ﺳﯾﺋﺔ‬ syỷẗ
seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak;  konuşan fena; kötu; kötü;
yumuþak; zayıflamak;
körpe
‫ﺗﺣدث‬ tḥdtẖ ‫ﻓﻘﯾر‬ fqír
koleksiyon ‫ﺑﺎرد‬ bạrd
konuşan; konuşmayan; konuşmaz; meydana  ‫ﻓﻘﯾر‬ fqyr
‫ﺟﻣﻊ‬ jmʿ körpe; serin; serinlemek; serinletmek; 
gelme; meydana gelmek; söyleşmek; 
serinlik; soðuk; soğuk; soğutmak; taze;  fakir; kötü; yoksul; zavallý;
bir araya getirmek; koleksiyon; koleksiyon  tekerlek parmağı;
üşümüş; kötü kader
yapmak; telif etmek; toplama; toplamak;  konuşma
toplanma;
koruma
‫اﻟﻛﻼم‬ ạlklạm ‫اﻟﻣوت‬ ạlmwt
koleksiyon yapmak ‫ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ ḥmạyẗ
kötü kader; ölen; ölme; ölüm;
‫ﺧطﺎب‬ kẖṭạb barınak; himaye; koruma; korumak; koruyan; 
‫ﺟﻣﻊ‬ jmʿ kovalama
harf; konuşma; konuşma şekli; konuşma  sığınacak yer;
bir araya getirmek; koleksiyon; koleksiyon  yeteneği; mektup; nutuk; söylev; söz söyleme; ‫ﺣﻔظ‬ ‫ﻣطﺎردة‬ mṭạrdẗ
yapmak; telif etmek; toplama; toplamak; 
ḥfẓ
toplanma; ‫ﺧطﺎب‬ xtab ezberlemek; kaydetmek; koruma; muhafaza;  av; avlamak; avlanmak; kovalama; kovalamak; 
tutmak; peşine düşmek;
koloni konuşma şekli
korumak kovalamak
‫ﻣﺳﺗﻌﻣرة‬ mst`mrẗ ‫ﺧطﺎب‬ kẖṭạb
‫ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ hmaye ‫ﻣطﺎردة‬ mṭạrdẗ
koloni; sömürge; harf; konuşma; konuşma şekli; konuşma 
yeteneği; mektup; nutuk; söylev; söz söyleme; ‫ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ av; avlamak; avlanmak; kovalama; kovalamak; 
‫ﻣﺳﺗﻌﻣرة‬ mst'mire ḥmạyẗ
peşine düşmek;
konuşma yeteneği barınak; himaye; koruma; korumak; koruyan; 
koltuk köy
‫ﺧطﺎب‬ kẖṭạb sığınacak yer;
‫ﻣﻘﻌد‬ mqʿd koruyan ‫ﻗرﯾﺔ‬ qríye
harf; konuşma; konuşma şekli; konuşma 
bank; iskemle; koltuk; oturtmak; oturuş;  yeteneği; mektup; nutuk; söylev; söz söyleme; ‫ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ ‫ﻗرﯾﺔ‬ qryẗ
sandalye; tezgâh;
ḥmạyẗ
konuşmak barınak; himaye; koruma; korumak; koruyan;  koyacak
‫ﻣﻘﻌد‬ mq'd
‫اﻟﻛﻼم‬ alkilam sığınacak yer; ‫وﺿﻊ‬ wḍʿ
kombinasyon köşe
konuşmayan faal hale getirmek; koyacak; koymak; misafir 
‫اﻟﺟﻣﻊ‬ ạljmʿ ‫رﻛن‬ rkin etmek; sokmak; yere sermek;
‫ﺗﺣدث‬ tḥdtẖ
komple köşk koyak
konuşan; konuşmayan; konuşmaz; meydana 
‫ﻛﺎﻣﻠﺔ‬ kamle gelme; meydana gelmek; söyleşmek;  ‫ﺟﻧﺎح‬ jnạḥ ‫اﻟوادي‬ ạlwạdy
tekerlek parmağı;
komşu cenah; kanat; kilit dili; koğuş; köşk; maiyet;  koyak; vadi;
konuşmaz vesayet; koymak
‫اﻟﺟﯾران‬ aljíran
‫ﺗﺣدث‬ tḥdtẖ koskoca ‫وﺿﻊ‬ wḍ`
kontenjan
konuşan; konuşmayan; konuşmaz; meydana  ‫ﺿﺧم‬ ḍkẖm konum; koymak; yer; yerleştirmek;
‫ﺟزء‬ jz` gelme; meydana gelmek; söyleşmek; 
tekerlek parmağı; büyük; dev; hacimli; iri; kocaman; koskoca;  ‫وﺿﻊ‬ wḍʿ
bölüm; cüz; kontenjan; parça; pay; mamut;
kontrat konuştu faal hale getirmek; koyacak; koymak; misafir 
koşma etmek; sokmak; yere sermek;
‫ﻋﻘد‬ `qd ‫وﺗﺣدث‬ uthdth
‫ﺗﺷﻐﯾل‬ tsẖgẖyl ‫وﺿﻊ‬ ud'
kontrat; mukavele; köpek
koşma; koşmak; koşu; ‫طرح‬ ṭrḥ
kontrol ‫اﻟﻛﻠب‬ alkilb koşmak ileri sürmek; koymak; ortaya koymak;
‫اﻟﺳﯾطرة‬ ạlsyṭrẗ ‫اﻟﻛﻠب‬ ạlklb ‫ﺗﺷﻐﯾل‬ tsẖgẖyl koyu
denetlemek; kontrol; kontrol etmek; kopmak koşma; koşmak; koşu; ‫ﻣظﻠم‬ mẓlm
‫ﺗﺣﻘﻖ‬ thqq ‫ﻗطﻊ‬ qṭʿ koştu karanlık; karanlýk; kasvetli; koyu; loş;
kontrol etmek baglantısını kesmek; bağlantısını kesmek;  ‫رﻛض‬ rkd kral
‫اﻟﺳﯾطرة‬ ạlsyṭrẗ kesip çıkarmak; kestirme yol; kopmak;
kostüm ‫ﻣﻠك‬ mlk
kopya
denetlemek; kontrol; kontrol etmek; ‫ﻓﺳﺗﺎن‬ fstạn kral; saltanat;
kontrolü ‫ﻧﺳﺧﺔ‬ nskẖẗ kravat
elbise; giydirmek; giysi; kıyafet; kostüm; 
‫اﻟﺳﯾطرة‬ alsítre kopya; kopya etmek; suret; kýyafet; papazlığa atamak; ‫ﻋﻧﻖ‬ ‫رﺑطﺔ‬ rbte 'nq
‫ﻧﺳﺧﺔ‬ nsxe koşu
konu ‫ﻋﻧﻖ‬ ‫رﺑطﺔ‬ rbṭẗ ʿnq
kopya etmek ‫ﺳﺑﺎق‬ sbạq
‫اﻟﻣوﺿوع‬ almudu' kroki
‫ﻧﺳﺧﺔ‬ nskẖẗ ırk; koşu; yarış;
‫ﻣوﺿوع‬ mwḍw`
kopya; kopya etmek; suret;
konu; mevzu; tebaa; uyruk;
kroki kurak kusu
‫رﺳم‬ rsm ‫ﺟﺎف‬ jạf ‫راﺋﺣﺔ‬ rạỷḥẗ l
çizim; çizmek; haddede; kroki; kura; resim  çorak; kurak; kuru; kurumak; kurutmak; güzel koku; koklamak; kokmak; koku;  la
taslağı; kural kokusunu almak; kusu; rayiha;
‫ﻻ‬ lạ
kuart kutu
‫ﺣﻛم‬ ḥkm hayır; hayýr; hiç; hiç bir; hiçbir; la; yok;
‫راﺑﻌﺎ‬ rab'a ‫ﺣﺎﻟﺔ‬ ḥạlẗ
hakem; hakim olmak; hükmetmek; hüküm  lastik
küçücük sürmek; idare etmek; kanun; kural; yönetmek; davaya ait; durum; hal; kutu; mahfaza; şart; 
vaka; vaziyet; ‫اﻟﻌﺟﻠﺔ‬ ‫إطﺎر‬ ātara l'jle
‫ﺻﻐﯾر‬ sxír ‫ﺣﻛم‬ hkm
‫ﺻﻧدوق‬ snduq leke
küçücük; küçük; kuran
‫ﺻﻧدوق‬ ṣndwq ‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bqʿẗ
küçük ‫اﻟذي‬ ạldẖy
kütük benek; leke; lekelemek; lekelenmek; mahal; 
‫اﻟﻘﻠﯾل‬ alqlíl bu; hangi; kuran; olan; yapan; nokta; yer;
kurdele ‫ﺳﺟل‬ sjl ‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bq`ẗ
‫ﺻﻐﯾر‬ ṣgẖyr
‫ﺷرﯾط‬ sẖryṭ çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt; 
az; genç; küçük; minicik; önemsiz; ufacık;  benek; leke; mahal; yer;
kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak; 
ufak; ufak çocuk; ufak tefek; bant; çizgili kumaş; kurdele; örtüsünü  vesika; viran etmek; lekelemek
‫ﺻﻐﯾر‬ sxír kaldırmak; şerit; uzun ve dar parça;
kuvvet ‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bqʿẗ
küçücük; küçük; kurma
‫ﻗوة‬ qwẗ benek; leke; lekelemek; lekelenmek; mahal; 
küçük körfez ‫ﺑﻧﺎء‬ bnạʾ nokta; yer;
güç; kudret; kuvvet; takat; zorlamak;
‫ﺟدول‬ jdwl bina; inşa etme; inşa etmek; kurma;
‫اﻟطﺎﻗﺔ‬ ạlṭạqẗ lekelenmek
dere; kefe; küçük körfez; masa; ölçek; sofra;  kurs dayanıklılık; dayanýklýlýk; enerji; erke; güç;  ‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bqʿẗ
tabla; tablo; terazi gözü; ‫ﻣﺳﺎر‬ msạr kuvvet; tahammül; benek; leke; lekelemek; lekelenmek; mahal; 
kudret
ders; kurs; kursu; mermi yolu; tekerlek izi; yol; ‫ﻗوة‬ qwe nokta; yer;
‫ﻗوة‬ qwẗ kursu güç; kuvvet; let
güç; kudret; kuvvet; takat; zorlamak; ‫ﻣﺳﺎر‬ msạr kuvvetli ‫ﺳﻣﺢ‬ smh
kudretli
ders; kurs; kursu; mermi yolu; tekerlek izi; yol; ‫ﻗوي‬ qwy levha
‫ﻗوي‬ qwy kurşun dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli;  ‫اﻟﺻﻔﺣﺔ‬ ạlṣfḥẗ
dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli;  kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli;
‫ﻗﯾﺎدة‬ qíyade levha; sayfa;
kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli; kuvvetsizlik
‫ﻗﯾﺎدة‬ qyạdẗ ‫ورﻗﺔ‬ urqe
kül gibi ‫ﺿﻌف‬ ḍʿf
araba gezintisi; ileri gelen; kurşun; kurşundan;  lider
‫رﻣﺎدي‬ rmạdy dermansızlık; halsizlik; kuvvetsizlik; zaaf; 
lider; sürme; sürüş; ‫ﻗﯾﺎدة‬ qyạdẗ
gri; kül gibi; külle kaplı; küllü; zayıflık;
kurşundan
kulak kuyruk araba gezintisi; ileri gelen; kurşun; kurşundan; 
‫ﻗﯾﺎدة‬ qyạdẗ lider; sürme; sürüş;
‫إذن‬ ādhn ‫ذﯾل‬ dhíl
araba gezintisi; ileri gelen; kurşun; kurşundan;  liman
kullanım lider; sürme; sürüş; ‫ذﯾل‬ dẖyl
‫ﻣﯾﻧﺎء‬ mína'
‫اﺳﺗﺧدام‬ astxdam kuru kuyu
‫ﻣﯾﻧﺎء‬ mynạʾ
‫ﺟﺎف‬ jaf ‫ﺟﯾد‬ jyd
kullanmak ‫ﻣﯾﻧﺎء‬ mynạ`
‫اﺳﺗﺧدام‬ ạstkẖdạm ‫ﺟﺎف‬ jạf güzel; güzelce; hayırlı; hoş; iyi; kuyu; mal; 
peki; sempatik; uygun; lisan
çorak; kurak; kuru; kurumak; kurutmak;
külle kaplı kuzey ‫اﻟﻠﻐﺔ‬ ạllgẖẗ
kurulu
‫رﻣﺎدي‬ rmạdy ‫ﺷﻣﺎل‬ shmal dil; lisan;
‫اﻹدارة‬ ‫ﻣﺟﻠس‬ mjlsa lādare
gri; kül gibi; külle kaplı; küllü; ‫ﺷﻣﺎل‬ sẖmạl liste
küllü kurumak
kýrmýzý ‫ﻗﺎﺋﻣﺔ‬ qạỷmẗ
‫رﻣﺎدي‬ rmạdy ‫ﺟﺎف‬ jạf
dizin; liste;
çorak; kurak; kuru; kurumak; kurutmak; ‫أﺣﻣر‬ ạ̉ḥmr
gri; kül gibi; külle kaplı; küllü; listesi
kurutmak kırmızı; kýrmýzý; parlak kırmızı;
kulp ‫ﻗﺎﺋﻣﺔ‬ qame
‫ﺟﺎف‬ jạf kýsa
‫ﯾد‬ yd log
çorak; kurak; kuru; kurumak; kurutmak; ‫ﻗﺻﯾر‬ qṣyr
el; kulp; sap; yelkovan;
kuş kısa; kısa boylu; kýsa; muhtasar; ‫ﺗﺳﺟﯾل‬ tsjíl
kum
‫طﺎﺋر‬ ṭạỷr kýþ loş
‫رﻣل‬ rml
kuş; kuşa; kuşlak; ‫ﺷﺗﺎء‬ sẖtạ` ‫ﻣظﻠم‬ mẓlm
kumaþ
‫طﺎﺋر‬ tar kış; kýþ; karanlık; karanlýk; kasvetli; koyu; loş;
‫ﻣﺎدة‬ mạdẗ kýyafet lügat
kuşa
dokuma; gereç; kumaþ; madde; maddesel;  ‫ﻓﺳﺗﺎن‬ fstạn
‫طﺎﺋر‬ ṭạỷr ‫ﻗﺎﻣوس‬ qạmws
maddi; özdek; özdeksel; töz;
elbise; giydirmek; giysi; kıyafet; kostüm;  lügat; sözlük;
küme kuş; kuşa; kuşlak;
kýyafet; papazlığa atamak; lütfen
‫ﻛﺗﻠﺔ‬ ktlẗ kuşatan kýz
‫اﻟﻣﺣﯾط‬ ạlmḥyṭ ‫اﻟرﺟﺎء‬ alrja'
abluka etmek; blok; engellemek; hevenk;  ‫ﻓﺗﺎة‬ ftạẗ
küme; salkım; tıkamak;
kura
çevreleyen; kuşatan; okyanus; saran; umman;
kuşlak
kız; kýz; kýz çocuk;
kýz çocuk
m
‫رﺳم‬ rsm ‫طﺎﺋر‬ ṭạỷr mabut
‫ﻓﺗﺎة‬ ftạẗ
çizim; çizmek; haddede; kroki; kura; resim  kuş; kuşa; kuşlak; ‫آﻟﺔ‬ ậlẗ
taslağı; kız; kýz; kýz çocuk;
kusu mabut; makina; makine;
kurak
maç
maç makam materyal mermi yolu
‫ﻣﺑﺎراة‬ mbarae ‫ﻣﻛﺗب‬ mktb ‫ﻣﺎدة‬ made ‫اﻟﻣﺳﺎر‬ ạlmsạr
‫ﻣﺑﺎراة‬ mbạrạẗ büro; makam; memuriyet; ofis; yazı masası;  madde; materyal; izlemek; mermi yolu;
yazıhane; mavi ‫ﻣﺳﺎر‬ msạr
eşlemek; kibrit; maç; turnuva;
makina
madde ‫اﻷزرق‬ alaazrq ders; kurs; kursu; mermi yolu; tekerlek izi; yol;
‫آﻟﺔ‬ ậlẗ mertebe
‫ﻣﺎدة‬ made may
mabut; makina; makine; ‫درﺟﺔ‬ drjẗ
madde; materyal; ‫ﻗد‬ qd
makine
‫ﻣﺎدة‬ mạdẗ may; olabilir; şimdiden; zaten;
derece; mertebe;
‫آﻟﺔ‬ ale ‫اﻟﻧظﺎم‬ ạlnẓạm
dokuma; gereç; kumaþ; madde; maddesel;  mayi
maddi; özdek; özdeksel; töz; ‫آﻟﺔ‬ ậlẗ düzen; düzene; emir; emretmek; ısmarlamak; 
‫اﻟﺳﺎﺋل‬ ạlsạỷl
‫ﻣﺳﺄﻟﺔ‬ msaale mabut; makina; makine;
mertebe; rejim; sistem;
mayi; sıvı; sývý; mesafeli
maddesel mal
mayın ‫ﺑﻌﯾد‬ b`yd
‫ﻣﺎدة‬ mạdẗ ‫ﺟﯾد‬ jyd
‫ﻣﻧﺟم‬ minjm ırak; mesafeli; uzak; uzun;
dokuma; gereç; kumaþ; madde; maddesel;  güzel; güzelce; hayırlı; hoş; iyi; kuyu; mal; 
maddi; özdek; özdeksel; töz; peki; sempatik; uygun; mazi ‫ﺑﻌﯾد‬ bʿyd
maddi mal sahipliğine ait ‫اﻟﻣﺎﺿﻲ‬ ạlmạḍy ırak; mesafeli; uzak; uzaktaki;
‫ﻣﺎدة‬ mạdẗ ‫اﻟﻣﻠﻛﯾﺔ‬ ạlmlkyẗ geçmiş zaman; mazi; mesaj
dokuma; gereç; kumaþ; madde; maddesel;  mal sahipliğine ait; mülk; özellik; mebzul ‫اﻟرﺳﺎﻟﺔ‬ ạlrsạlẗ
maddi; özdek; özdeksel; töz; maliyet ‫ﻛﺛﯾر‬ ktẖyr harfi; mesaj;
maden meşakkat
‫اﻟﺗﻛﻠﻔﺔ‬ altkilfe bereketli; bir hayli; bol; büyük; çok; çokça; 
‫ﻣﻧﺟم‬ mnjm kocaman; mebzul; pek; pek çok; ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ‬ msẖklẗ
mamafih
maden; maden ocağı; mehtap
‫ﻣن‬ ‫اﻟرﻏم‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ʿly  bela; dert; meşakkat; problem; sorun; üzmek; 
maden ocağı ̱ ạlrgẖm mn ‫اﻟﻘﻣر‬ ‫ﺿوء‬ ḍwʾ ạlqmr zahmet;
‫ﻣﻧﺟم‬ mnjm mamut ay ışığı; mehtap; meşakkatli
maden; maden ocağı;
‫ﺿﺧم‬ ḍkẖm mektup ‫ﺷﺎق‬ sẖạq
mafsal büyük; dev; hacimli; iri; kocaman; koskoca;  ‫اﻟرﺳﺎﻟﺔ‬ alrsale meşakkatli; zahmetli;
mamut;
‫ﻣﺷﺗرك‬ msẖtrk ‫ﺧطﺎب‬ kẖṭạb meselâ
mana
eklem; mafsal; müşterek; ortak; yaygın; harf; konuşma; konuşma şekli; konuşma  ‫ﻣﺛل‬ mtẖl
‫إﺣﺳﺎس‬ ạ̹ḥsạs
mağaza yeteneği; mektup; nutuk; söylev; söz söyleme; atasözü; beğenmek; darbımesel; gibi; 
anlam; duyu; his; mana; melodi meselâ; sevir; tür;
‫ﻣﺗﺟر‬ mtjr manifesto
‫ﻟﺣن‬ lḥn meşgul
atelye; dükkan; gammazlamak; iþ; mağaza;
‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ ‫ﻣﺷﻐول‬ msẖgẖwl
mahal ezgi; hava; melodi; nağme;
açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli;  ‫ﻟﺣن‬ lhn faal; hareketli; meşgul; meþgul;
‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bq`ẗ berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  memleket ‫ﻣﺷﻐول‬ mshxul
benek; leke; mahal; yer;
telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri; mesken
‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bqʿẗ ‫ﺑﻠد‬ bld
manto
benek; leke; lekelemek; lekelenmek; mahal;  arazi; kara; memleket; sayfiye; toprak; ülke; ‫اﻟﻣﻧزل‬ ạlmnzl
nokta; yer; ‫ﻣﻌطف‬ m`ṭf
‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ ev; hane; mesken;
‫ﻣﻛﺎن‬ mkạn ceket; kat; manto; palto;
alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme;  ‫ﻣﻧزل‬ mnzl
konum; mahal; mevki; yer; yerleştirmek; ‫ﻣﻌطف‬ mʿṭf dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer;  aile; barındırmak; ev; hane; mesken;
kat; manto; palto; yeryüzü; zemin;
mahfaza mesnet
marifet memnun
‫ﺣﺎﻟﺔ‬ ḥạlẗ ‫دﻋم‬ d`m
‫ﻣﮭﺎرة‬ mhạrẗ ‫ﺳﻌﯾد‬ s'íd
davaya ait; durum; hal; kutu; mahfaza; şart;  dayamak; dayanak; destek; destekleme; 
vaka; vaziyet; beceri; hüner; marifet; memuriyet desteklemek; mesnet; yaslamak;
mahkemeye celbetmek mark ‫ﻣﻛﺗب‬ mktb meşrubat
‫ﻋﻘد‬ ʿqd ‫ﻋﻼﻣﺔ‬ ʿlạmẗ büro; makam; memuriyet; ofis; yazı masası;  ‫ﺷراب‬ sẖrạb
düğümlemek; karmakanşık; mahkemeye  yazıhane;
alamet; imzalamak; işaret; isaretlemek; kene;  içecek; içki; meşrubat; şurup;
celbetmek; mukavele; neticelendirmek;  mark; markacı; tabela; menfaat
sonuçlandırmak; sözleşme; tutun; mesut
marka ‫ﻣﺻﻠﺣﺔ‬ mṣlḥẗ
mahsul ‫ﺳﻌﯾد‬ s`yd
‫ﻧوع‬ nwʿ alaka; alâka; ilgi; ilgilendirmek; ilgisini 
‫إﻧﺗﺎج‬ ạ̹ntạj mesut; mutlu;
çekmek; menfaat; yarar;
alamet; çeşit; cinsi; marka; nevi; tip; tipi; ‫ﺳﻌﯾد‬ sʿyd
çıkış; imal; istihsal; mahsul; üretim; üretmek;  meni
ürün;
‫ﻧوع‬ nw` kaygısız; mesut; mutlu; şen;
alamet; çeşit; çeþit; cins; marka; pul; tip;
‫ﺑذرة‬ bdẖrẗ
‫ﻣﺣﺻول‬ mḥṣwl metal
‫رﻣز‬ rmz habbe; meni; tohum;
hasat; kırpmak; mahsul; rekolte; ürün; verim; ‫اﻟﻣﻌﺎدن‬ alm'adin
alamet; belirti; işaret; marka; not; sembol;  merkez
‫ﻧﺗﺎج‬ ntạj
sembolü olmak; simge; ‫ﻣرﻛز‬ mrkz meþgul
mahsul; ürün;
markacı merkez; merkezi; orta; ‫ﻣﺷﻐول‬ msẖgẖwl
maiyet
‫ﻋﻼﻣﺔ‬ ʿlạmẗ ‫وﺳط‬ wsṭ faal; hareketli; meşgul; meþgul;
‫ﺟﻧﺎح‬ jnạḥ
alamet; imzalamak; işaret; isaretlemek; kene;  aradaki; merkez; orta; ortadaki; metin
cenah; kanat; kilit dili; koğuş; köşk; maiyet;  mark; markacı; tabela;
vesayet; merkezi ‫ﻗوي‬ qwy
masa
makam ‫ﻣرﻛز‬ mirkz dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli; 
‫ﺟدول‬ jdwl kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli;
‫ﻛرﺳﻲ‬ krsy ‫ﻣرﻛز‬ mrkz
dere; kefe; küçük körfez; masa; ölçek; sofra;  metot
iskemle; makam; sandalye; tabla; tablo; terazi gözü; merkez; merkezi; orta;
metot minicik muhabbet mümin
‫طرﯾﻘﺔ‬ ṭryqẗ ‫ﺻﻐﯾر‬ ṣgẖyr ‫اﻟﺣب‬ ạlḥb ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ
metot; moda; tarz; usul; yol; yöntem; az; genç; küçük; minicik; önemsiz; ufacık;  aşk; aþk; muhabbet; sevgi; sevgili; sevmek; doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek; 
mevcut ufak; ufak çocuk; ufak tefek; muhafaza gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip; 
misafir etmek saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek; 
‫اﻟﺣﺎﺿر‬ alhadr ‫ﺣﻔظ‬ ḥfẓ uygun; vefakâr;
‫وﺿﻊ‬ wḍʿ mümkün
mevki ezberlemek; kaydetmek; koruma; muhafaza; 
faal hale getirmek; koyacak; koymak; misafir  tutmak;
‫ﻣﻛﺎن‬ mkạn ‫ﻣﺣﺗﻣل‬ mḥtml
etmek; sokmak; yere sermek; muhakkak
konum; mahal; mevki; yer; yerleştirmek; misal dayanılabilir; muhtemel; muhtemelen; 
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد‬ bạltạ̉kyd mümkün;
‫ﻣوﻗف‬ mwqf ‫ﻣﺛﺎل‬ mtẖạl
elbette; emin; katiyetl; katiyetle; kesinlikle;  ‫ﻣﻣﻛن‬ mmkin
durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki;  misal; örnek; muhakkak;
pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet  ‫ﻣﻣﻛن‬ mmkn
alış; yer; mısır ‫ﻣﻌﯾن‬ m`yn
imkân dahilinde; kavranabilir; muhtemel; 
mevzu ‫اﻟذرة‬ aldhre belirli; emin; kesin; muhakkak; mümkün;
‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍwʿ mısra muhtar münasip
iplik; konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk; ‫اﻟﺷﻌر‬ ạlsẖ`r ‫رﺋﯾس‬ rỷys ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ
‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍw` amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle;  doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek; 
mısra; nazım; şiir; şiir sanatı; þiir;
muhtar; patron; pınar başı; reis; şef; gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip; 
konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk; moda
muhtasar saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek; 
‫ﻣوﺿوع‬ mwḍwʿ ‫طرﯾﻘﺔ‬ ṭryqẗ uygun; vefakâr;
‫ﻗﺻﯾر‬ qṣyr
bahis konusu; konu; mevzu;
metot; moda; tarz; usul; yol; yöntem;
münferit
‫ﻣوﺿوع‬ mwḍw` kısa; kısa boylu; kýsa; muhtasar;
modern ‫وﺣﯾد‬ wḥyd
muhtemel
konu; mevzu; tebaa; uyruk; bekar; bekâr; biricik; ıssız; münferit; münzevi; 
‫اﻟﺣدﯾث‬ ạlḥdytẖ
meydan ‫ﻣﺣﺗﻣل‬ mhtiml tek; yalnız; yalnýz; yegane;
molası münzevi
‫ﻣرﺑﻊ‬ mrbʿ ‫ﻣﺣﺗﻣل‬ mḥtml
‫اﺳﺗراﺣﺔ‬ astirahe dayanılabilir; muhtemel; muhtemelen;  ‫وﺣﯾد‬ wḥyd
gönye; kare; meydan;
molekül mümkün;
‫ﻣﻘﻌد‬ mq`d bekar; bekâr; biricik; ıssız; münferit; münzevi; 
‫ﻣﻣﻛن‬ mmkn tek; yalnız; yalnýz; yegane;
alan; meydan; yer; ‫ﺟزيء‬ jzyʾ
imkân dahilinde; kavranabilir; muhtemel;  musiki
meydana molekül; moleküle ait;
mümkün;
‫ﺟزيء‬ jzy` ‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ‬ ạlmwsyqy̱
‫ﺗﺣدث‬ thdth muhtemelen
hüner; musiki; müzik; sanat;
meydana gelme moleküle ait ‫ﻣﺣﺗﻣل‬ mḥtml
müşterek
‫ﺗﺣدث‬ tḥdtẖ ‫ﺟزيء‬ jzyʾ dayanılabilir; muhtemel; muhtemelen; 
mümkün;
‫ﻣﺷﺗرك‬ msẖtrk
konuşan; konuşmayan; konuşmaz; meydana  molekül; moleküle ait;
muhtıra eklem; mafsal; müşterek; ortak; yaygın;
gelme; meydana gelmek; söyleşmek;  molekülü
tekerlek parmağı; ‫ﻣذﻛرة‬ mdẖkrẗ muteber
‫ﺟزيء‬ jzí'
meydana gelmek ‫ﺻﺎﻟﺢ‬ ṣạlḥ
motor dikkat; muhtıra; not;
‫ﺗﺣدث‬ tḥdtẖ mukavele için; muteber;
‫ﻣﺣرك‬ mhrk mutlak
konuşan; konuşmayan; konuşmaz; meydana  ‫ﻋﻘد‬ ʿqd
gelme; meydana gelmek; söyleşmek;  motor; sürücü;
tekerlek parmağı; düğümlemek; karmakanşık; mahkemeye  ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml
‫ﻣﺣرك‬ mḥrk
meyva celbetmek; mukavele; neticelendirmek;  bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak; 
mü sonuçlandırmak; sözleşme; tutun; salt; tam; tamamen; tamamlamak; 
‫اﻟﻔﺎﻛﮭﺔ‬ ạlfạkhẗ ‫ﻋﻘد‬ `qd tamamlanmış; toplam; tüm;
‫ھو‬ hw
meyva; meyve; yemiş; kontrat; mukavele; mutlu
alır; geçer; görülür; he; is; mü; o;
meyve mukayese ‫ﺳﻌﯾد‬ s`yd
muavenet
‫اﻟﻔﺎﻛﮭﺔ‬ alfakhe ‫ﻣﻘﺎرﻧﺔ‬ mqạrnẗ mesut; mutlu;
‫اﻟرﻋﺎﯾﺔ‬ ạlrʿạyẗ
‫اﻟﻔﺎﻛﮭﺔ‬ ạlfạkhẗ karşılaştırma; kıyas; mukayese;
‫ﺳﻌﯾد‬ sʿyd
bakım; muavenet; refah;
meyva; meyve; yemiş; mulâyim kaygısız; mesut; mutlu; şen;
muayyen
mıknatıs ‫ﻟطﯾف‬ lṭyf ‫ﺳﻌﯾدة‬ s'íde
‫ﻣﻌﯾن‬ mʿyn
‫ﻣﻐﻧﺎطﯾس‬ mxinatís cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim;  muvaffakiyet
belirli; belli; muayyen; pastil;
mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý;  ‫ﻧﺟﺎح‬ njạḥ
mıknatısi mübayaa yakýþýklý; zarif;
‫ﻣﻐﻧﺎطﯾس‬ mgẖnạṭys başarı; muvaffakiyet; muvaffakıyet; sonuç;
‫ﺷراء‬ sẖrạʾ mülâyim
muvaffakıyet
millet al; alış; mübayaa; satın alınan şey; satın  ‫ﻟطﯾف‬ lṭyf
alma; satın almak; ‫ﻧﺟﺎح‬ njạḥ
‫أھل‬ ạ̉hl cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim; 
mücadele mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý;  başarı; muvaffakiyet; muvaffakıyet; sonuç;
halk; kavim; millet; ulus;
‫ﺣرب‬ ḥrb yakýþýklý; zarif; müzik
‫اﻷﻣﺔ‬ ạlạ̉mẗ
harp; mücadele; savaş; savaþ;
mülk ‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ‬ almusíqī
millet; ulus;
müddet ‫اﻟﻣﻠﻛﯾﺔ‬ ạlmlkyẗ ‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ‬ ạlmwsyqy̱
‫اﻟﻧﺎس‬ ạlnạs
‫طول‬ ṭwl mal sahipliğine ait; mülk; özellik;
halk; kavim; kişi; millet; ulus; hüner; musiki; müzik; sanat;
boy; boylam; müddet; süre; uzunluğuna; 
mülkiyet
‫دوﻟﺔ‬ dwlẗ
devlet; durum; eyalet; hal; millet; ulus;
uzunluk;
müddetli
‫اﻟﻣﻠﻛﯾﺔ‬ almlkíye n
milyon mümin nağme
‫ﻓﺗرة‬ ftrẗ
‫ﻣﻠﯾون‬ mlíun ‫ﻟﺣن‬ lḥn
devre; dönem; müddetli; süre;
‫ﻣﻠﯾون‬ mlywn ezgi; hava; melodi; nağme;
muhabbet
nam nefer nida o
‫إﺳم‬ ạ̹sm ‫ﺟﻧدي‬ jndy ‫ﺻﯾﺣﺔ‬ ṣyḥẗ ‫ﯾﺎ‬ yạ
ad; ad vermek; isim; nam; asker; er; nefer; ağlama; ağlamak; bağırış; bağırma;  o zaman
‫اﺳم‬ ạsm nehir bağırmak; çýðlýk; haykırmak; nida; ses;
‫ﺛم‬ thm
nihai
ad; ad vermek; isim; nam; name; ‫اﻟﻧﮭر‬ alnhr ‫ﺛم‬ tẖm
name ‫ﻧﮭﺎﺋﻲ‬ nhay
‫اﻟﻧﮭر‬ ạlnhr o zaman; ondan sonra;
‫اﺳم‬ ạsm ‫ﻧﮭﺎﺋﻲ‬ nhạỷy
ırmak; nehir; oda
ad; ad vermek; isim; nam; name; nerede geri alınamaz; kati; kesin; nihai; son;
‫ﻏرﻓﺔ‬ gẖrfẗ
nasıl nihayet
‫ﺣﯾث‬ híth ‫ﻏرﻓﺔ‬ xirife
‫ﻛﯾف‬ kíf ‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhạyẗ
nerelerde odun
‫ﻛﯾف‬ kyf akıbet; bitim; bitirmek; bitmek; nihayet; son; 
‫ﺣﯾث‬ ḥytẖ sona erdirmek; tamamlamak; uç; uçtaki; ‫اﻟﺧﺷب‬ ạlkẖsẖb
gibi; nasıl; nasýl; ne kadar;
nerelerde; neyin içinde; neyin içine; nişangâh ahþap; kereste; odun; tahta;
nasip neşe ‫ﻣﺷﮭد‬ msẖhd ofis
‫ﻣﻧﺢ‬ mnḥ ‫ﻣرح‬ mrḥ nokta ‫ﻣﻛﺗب‬ mktb
bahşetmek; ferağ etmek; hibe; nasip;
azmak; eğlence; eğlenme; itişme; neşe; neşe 
nasýl ‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bq'e büro; makam; memuriyet; ofis; yazı masası; 
saçan; neşe verici; neşeli; şen; sevinçli;
yazıhane;
‫أي‬ ạ̉y neşe saçan ‫ﻧﻘطﺔ‬ nqṭẗ
‫ﻣﻛﺗب‬ mkitb
bu; gibi; hangi; hayýr; herhangi; hiç; hiç bir;  ‫ﻣرح‬ mrḥ gelin; husus; işaret etmek; nokta;
‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bqʿẗ oğlan
hiçbir; nasýl; ne kadar;
azmak; eğlence; eğlenme; itişme; neşe; neşe 
‫ك‬ k saçan; neşe verici; neşeli; şen; sevinçli; benek; leke; lekelemek; lekelenmek; mahal; 
‫ﺻﺑﻲ‬ ṣby
aynı bir; çünkü; dahi; gibi; k; nasýl; senin; neşe verici nokta; yer; çocuk; delikanlı; erkek çocuk; erkek çoçuk; 
‫ﻧﻘطﺔ‬ nqte haşarı çocuk; oğlan;
‫ﻛﯾف‬ kyf ‫ﻣرح‬ mrḥ
oğlu
gibi; nasıl; nasýl; ne kadar; azmak; eğlence; eğlenme; itişme; neşe; neşe 
normal
‫اﺑن‬ abin
‫ﻣﺎ‬ mạ saçan; neşe verici; neşeli; şen; sevinçli; ‫طﺑﯾﻌﻲ‬ ṭby`y
bu; gibi; hangi; nasýl; ne; ne kadar; neşeli doðal; doğal; normal; tabii; oh
nazik ‫ﻣرح‬ mrḥ ‫طﺑﯾﻌﻲ‬ ṭbyʿy ‫ﯾﺎ‬ íya
‫ﻟطﯾف‬ ltíf azmak; eğlence; eğlenme; itişme; neşe; neşe  dogal; doğal; normal; tabii; oksijen
saçan; neşe verici; neşeli; şen; sevinçli; not
‫ﻟطﯾف‬ lṭyf ‫اﻷﻛﺳﺟﯾن‬ alaaksjín
nesne
cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim;  ‫رﻣز‬ rmz okul
mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý;  ‫ﻣوﺿوع‬ mudu'
alamet; belirti; işaret; marka; not; sembol; 
yakýþýklý; zarif; ‫اﻟﻣدرﺳﺔ‬ almdirse
net sembolü olmak; simge;
nazım ‫ﻣذﻛرة‬ mdẖkrẗ ‫اﻟﻣدرﺳﺔ‬ ạlmdrsẗ
‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ
‫اﻟﺷﻌر‬ ạlsẖ`r dikkat; muhtıra; not; ilâhiyat fakültesi; okul;
açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
mısra; nazım; şiir; şiir sanatı; þiir; berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan;  notu okuma
‫ﺷﻌر‬ sẖ`r izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  ‫دراﺳﺔ‬ drạsẗ
telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
‫ﻣذﻛرة‬ mdhkire
nazım; şiir; şiir sanatı; þiir; numara çalışma; okuma; okumak; tetkik;
netice
‫ﺷﻌر‬ sẖʿr okumak
‫ﻧﺗﯾﺟﺔ‬ ntyjẗ ‫ﻋدد‬ `dd
fötr; keçe; kıl; koşuk; nazım; saç; şiir; şiir  ‫ﻗرأ‬ qraa
sanatı; netice; netice olarak; sonuç; adet; numara; rakam; sayı; sayý;
netice olarak ‫ﻋدد‬ ʿdd ‫ﻗرأ‬ qrạ̉
ne
‫ﻧﺗﯾﺟﺔ‬ ntyjẗ adet; numara; sayı; sayıya ait; okumak; okumuş;
‫ﻣﺎ‬ ma
‫اﻟرﻗم‬ ạlrqm ‫دراﺳﺔ‬ drạsẗ
‫ﻣﺎ‬ mạ netice; netice olarak; sonuç;
neticelendirmek numara; rakam; çalışma; okuma; okumak; tetkik;
bu; gibi; hangi; nasýl; ne; ne kadar; okumuş
numarası
‫وﻻ‬ ula ‫ﻋﻘد‬ ʿqd
‫ﻋدد‬ 'did ‫ﻗرأ‬ qrạ̉
ne kadar düğümlemek; karmakanşık; mahkemeye 
celbetmek; mukavele; neticelendirmek;  nutuk okumak; okumuş;
‫أي‬ ạ̉y sonuçlandırmak; sözleşme; tutun; okunur
nevi ‫ﺧطﺎب‬ kẖṭạb
bu; gibi; hangi; hayýr; herhangi; hiç; hiç bir;  ‫ﻓﻘط‬ fqṭ
hiçbir; nasýl; ne kadar; harf; konuşma; konuşma şekli; konuşma 
‫ﻧوع‬ nwʿ yeteneği; mektup; nutuk; söylev; söz söyleme; adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur; 
‫ﻛﯾف‬ kyf
alamet; çeşit; cinsi; marka; nevi; tip; tipi; sadece; sırf; tek; yalnız; yegane;
gibi; nasıl; nasýl; ne kadar;
‫ﻣﺎ‬ mạ
neyin içinde o okyanus
‫ﺣﯾث‬ ḥytẖ ‫اﻟﻣﺣﯾط‬ almhít
bu; gibi; hangi; nasýl; ne; ne kadar; o
nerelerde; neyin içinde; neyin içine;
‫أن‬ ạ̉n ‫اﻟﻣﺣﯾط‬ ạlmḥyṭ
neden
neyin içine çevreleyen; kuşatan; okyanus; saran; umman;
‫اﻟﺳﺑب‬ ạlsbb belirten; bildiren; bundan; o;
‫ﺣﯾث‬ ḥytẖ ‫ﺗﺎﺑﻊ‬ tạbʿ olabilir
illet; neden; sebebiyet; sebebiyet vermek; 
sebep; sebep olmak; vesile; nerelerde; neyin içinde; neyin içine;
o; peyk; yapışık; ‫ﯾﻣﻛن‬ ímkin
‫ﻟﻣﺎذا‬ lmạdẖạ niçin ‫ھو‬ hu ‫ﻗد‬ qd
neden; niçin; ‫ﻟﻣﺎذا‬ lmạdẖạ diye; o; olduğunu; may; olabilir; şimdiden; zaten;
‫ﻟﻣﺎذا‬ lmadha neden; niçin; ‫ھو‬ hw olacak
‫ﺳﺑب‬ sbib nida alır; geçer; görülür; he; is; mü; o; ‫ﺳوف‬ suf
‫اﻟﺳﺑب‬ alsbib ‫ﺻرﺧﺔ‬ ṣrkẖẗ ‫ھﻲ‬ hy olağan
nefer ağlama; ağlamak; ağlatır; çığlık; çýðlýk; nida;  o; she; tutulur;
ses;
olağan omuz orta ovmak
‫ﻣﻌﺗﺎد‬ mʿtạd ‫اﻟﻛﺗف‬ ạlktf ‫وﺳط‬ ust ‫ﻓرك‬ fir k
alışılagelmiş; alışılmış; olağan; on ‫وﺳط‬ wsṭ oy
‫ﻣﻌﺗﺎد‬ m'tad ‫ﻋﺷرة‬ `sẖrẗ aradaki; merkez; orta; ortadaki; ‫ﺻوت‬ ṣwt
olan ‫ﻋﺷرة‬ 'shre ‫ﻣرﻛز‬ mrkz dile getirmek; oy; seda; ses; ses tonu; sesli;
‫اﻟذي‬ ạldẖy ‫ﻋﺷرة‬ ʿsẖrẗ
merkez; merkezi; orta; ‫رأي‬ rạ̉y
bu; hangi; kuran; olan; yapan; ‫ﻣﺗوﺳط‬ mtwsṭ bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen; 
‫ﻓﻲ‬ fy görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu; 
‫و‬ w anlamına gelmek; demek; kastetmek; orta; 
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  ortalama; vasat; vasati; tahmin;
alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin;  içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on; 
ortadaki oylum
olan; söz; ve; tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
olanak üzerine; yandan; yer; ‫وﺳط‬ wsṭ ‫ﺣﺟم‬ ḥjm
‫إﻟﻰ‬ ạly on bir aradaki; merkez; orta; ortadaki; boy; boyut; büyüklük; cesamet; hacim; haşıl; 
̹ ̱
kadir; oylum;
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  ‫ﻋﻠﻰ‬ ʿly̱ ortak
oynamak
içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile;  dönmez; için; on bir; üstünde; üzerinde; ‫ﻣﺷﺗرك‬ msẖtrk
varış; verme; vermek; yönünde; ‫ﻟﻌب‬ lʿb
ondalık eklem; mafsal; müşterek; ortak; yaygın;
olarak çalma; çalmak; oynamak; oynatmak; piyes;
‫اﻟﻌﺷري‬ al'shrí ‫ﻣﺷﺗرك‬ mshtirk
‫ﻛﻣﺎ‬ kma ‫ﻟﻌب‬ l'b
ondan sonra ortalama
olarak vermek oynatmak
‫ﺛم‬ tẖm ‫ﻣﺗوﺳط‬ mtwsṭ
‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱ ‫ﻟﻌب‬ lʿb
o zaman; ondan sonra; anlamına gelmek; demek; kastetmek; orta; 
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  ortalama; vasat; vasati; çalma; çalmak; oynamak; oynatmak; piyes;
içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile;  onlar oyun
varış; verme; vermek; yönünde;
ortalıkta
‫ھم‬ hm
olasılı ‫ﺣول‬ ḥwl ‫ﻟﻌﺑﺔ‬ l`bẗ
onlar; onları;
‫رﺑﻣﺎ‬ rbmạ aşağı yukarı; çevrede; çevresine; dair;  ‫ﻟﻌﺑﺔ‬ lʿbẗ
onları
etrafında; ilgili; kadar; ortalıkta; takriben; oyun; oyuncak;
belki; olasılı; ‫ھم‬ hm ortaya koymak oyuncak
olay onlar; onları; ‫طرح‬ ṭrḥ ‫ﻟﻌﺑﺔ‬ lʿbẗ
‫ﺣدث‬ ḥdtẖ onların
ileri sürmek; koymak; ortaya koymak;
deney; deneyim; duymak; görmek; ihtimal;  oyun; oyuncak;
‫ﻣن‬ min ot
olay; tecrübe; oyunu
arasında; daha; dan; onların; ‫اﻟﻌﺷب‬ ạl`sẖb
‫ﺣدث‬ hdth ‫ﻟﻌﺑﺔ‬ l'be
onu
oldu çayır; çimen; ot;

‫ﻛﺎن‬ kạn
‫ﻟﮫ‬
onu; onun;
lh ‫اﻟﻌﺷب‬
çim; çimen; kesek; ot;
ạlʿsẖb
ö
idi; oldu; öbür
‫ﻟﮭﺎ‬ lha oto
‫ﻛﺎن‬ kan
onun ‫ﺳﯾﺎرة‬ syạrẗ ‫آﺧر‬ ậkẖr
oldu; vardı;
‫ﻟﮫ‬ lh bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen; 
olduğunu araba; oto; otomobil; vagon;
gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni;
onu; onun; otomobil
‫ھو‬ hu ödeme
onunla ‫ﺳﯾﺎرة‬ syạrẗ
diye; o; olduğunu; ‫دﻓﻊ‬ dfʿ
oldukça ‫ﻟﮭﺎ‬ lhạ araba; oto; otomobil; vagon;
dürtme; itiş; itme; itmek; karşılığını vermek; 
orada oturmak ödeme; ödemek; sevketmek; tediye;
‫ﺑﺎﻷﺣرى‬ bạlạ̉ḥry̱
‫ھﻧﺎك‬ hnạk ‫اﻟﺟﻠوس‬ aljlus ‫دﻓﻊ‬ df'
‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ
orada; oraya; ‫اﻟﺟﻠوس‬ ạljlws ‫دﻓﻊ‬ df`
aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun; 
butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice;  ‫ھﻧﺎك‬ hnak oturtmak ödemek
oldukça; tam; tamamen;
oraya ‫ﻣﻘﻌد‬ mqʿd ‫دﻓﻊ‬ dfʿ
‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ timama
‫ھﻧﺎك‬ hnạk bank; iskemle; koltuk; oturtmak; oturuş;  dürtme; itiş; itme; itmek; karşılığını vermek; 
olmak sandalye; tezgâh; ödeme; ödemek; sevketmek; tediye;
orada; oraya;
‫ﯾﻛون‬ íkun ordugah oturuş ödül
olmaz ‫ﻣﺧﯾم‬ mkẖym ‫ﻣﻘﻌد‬ mqʿd ‫ﻗﯾﻣﺔ‬ qymẗ
‫ﻻ‬ ‫ﺳوف‬ suf la bank; iskemle; koltuk; oturtmak; oturuş;  bedel; deðer; değer; fiyat; kıymet; ödül; 
adileştirmek; kamp; kampa yerleştirmek; 
sandalye; tezgâh; önem; paha;
olsa ordugah; ordugâh;
ordugâh ova öfke
‫ﻣن‬ ‫اﻟرﻏم‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ 'līa lrxm min ‫ﻏﺿب‬ xdb
‫ﻣﺧﯾم‬ mkẖym ‫ﺳﮭل‬ shl
olsun basit; düz; düzlem; kolay; ova; sade; tek; ‫ﻏﺿب‬ gẖḍb
adileştirmek; kamp; kampa yerleştirmek; 
‫ﻋﻠﻰ‬ ‫اﻟﺣﺻول‬ alhsul 'lī ordugah; ordugâh; ovalama darıltmak; galeyan; gazap; hiddet; kızgınlık; 
‫ﺳواء‬ swa' organ ‫ﻓرك‬ frk kızmak; öfke; öfkelendirici; öfkelendirmek;

‫ﻋﺿو‬ 'du öfkelendirici


olur ovalama; ovalamak; ovma; sürtme;
‫ﻋﺿو‬ ʿḍw ovalamak ‫ﻏﺿب‬ gẖḍb
‫ﯾﺣدث‬ íhdth
‫ﻓرك‬ frk darıltmak; galeyan; gazap; hiddet; kızgınlık; 
oluşturmak aza; organ; üye; uzuv;
kızmak; öfke; öfkelendirici; öfkelendirmek;
orijinal ovalama; ovalamak; ovma; sürtme;
‫ﺧﻠﻖ‬ xlq öfkelendirmek
‫اﻷﺻﻠﻲ‬ alaaslí ovma
omuz ‫ﻏﺿب‬ gẖḍb
orman ‫ﻓرك‬ frk
‫اﻟﻛﺗف‬ alkitf darıltmak; galeyan; gazap; hiddet; kızgınlık; 
‫اﻟﻐﺎﺑﺎت‬ alxabat ovalama; ovalamak; ovma; sürtme; kızmak; öfke; öfkelendirici; öfkelendirmek;
öğlen ölme ördek özledim
‫ظﮭرا‬ zhra ‫اﻟﻣوت‬ ạlmwt ‫ﺑط‬ bṭ ‫ﺟﻣﺎل‬ ‫ﻣﻠﻛﺔ‬ mlke jmal
öğrenci kötü kader; ölen; ölme; ölüm; örnek
‫طﺎﻟب‬ ṭạlb ölmek ‫ﻣﺛﺎل‬ mtẖạl p
‫طﺎﻟب‬ talb ‫ﻣﺎت‬ mat misal; örnek; paha
ölü ‫ﻣﺛﺎل‬ mthal ‫ﻗﯾﻣﺔ‬ qymẗ
öğrenim
‫ﺗﻌﻠﯾم‬ tʿlym ‫ﻣﯾت‬ mít örtmek bedel; deðer; değer; fiyat; kıymet; ödül; 
‫ﻣﯾت‬ myt ‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạʾ önem; paha;
eğitim; öğrenim;
pak
öğrenmek ölüm kapak; kaplamak; kapsamak; örtmek; örtü;
‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạ` ‫ﻧظﯾف‬ nẓyf
‫ﺗﻌﻠم‬ t'lm ‫اﻟﻣوت‬ almut
battaniye; kapak; kaplamak; örtmek; örtü;  halis; pak; saf; temiz; temizlemek; 
ögretmek ‫اﻟﻣوت‬ ạlmwt yorgan; temizlenmek;
‫ﻋﻠم‬ ʿlm kötü kader; ölen; ölme; ölüm; örtü palto
bayrak; farkında olmayan; fen; habersiz; ilim;  ömür ‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạʾ ‫ﻣﻌطف‬ m`ṭf
ögretmek; öğretmek; sancak; ‫ﺣﯾﺎة‬ ḥyạẗ ceket; kat; manto; palto;
kapak; kaplamak; kapsamak; örtmek; örtü;
öğretmek can; canlılık; hayat; hayat sürmek; ömür;  ‫ﻣﻌطف‬ mʿṭf
‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạ`
‫ﻋﻠم‬ ʿlm yaşantı; kat; manto; palto;
battaniye; kapak; kaplamak; örtmek; örtü; 
bayrak; farkında olmayan; fen; habersiz; ilim;  ön yorgan; pamuk
ögretmek; öğretmek; sancak; ‫اﻟﺟﺑﮭﺔ‬ ạljbhẗ örtüsünü kaldırmak ‫ﻗطن‬ qtn
‫ﺗﻌﻠﯾم‬ t'lím
alın; cephe; en öndeki; ön; ön taraf; ‫ﺷرﯾط‬ sẖryṭ ‫ﻗطـن‬ qṭn
ölçek ‫اﻟﺟﺑﮭﺔ‬ aljbhe bant; çizgili kumaş; kurdele; örtüsünü 
panayır
‫ﺟدول‬ jdwl ön taraf kaldırmak; şerit; uzun ve dar parça;
dere; kefe; küçük körfez; masa; ölçek; sofra;  ‫اﻟﺟﺑﮭﺔ‬ ötedeki ‫ﻋﺎدل‬ ʿạdl
ạljbhẗ
tabla; tablo; terazi gözü; ‫أﻛﺛر‬ ạ̉ktẖr biraz önce; panayır; sadece; tam;
alın; cephe; en öndeki; ön; ön taraf;
‫ﻗﯾﺎس‬ qyạs papazlığa atamak
önce ayrıntılı; bir daha; daha; daha çok; daha fazla; 
ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; tedbir; en fazla; fazla; ötedeki; ‫ﻓﺳﺗﺎن‬ fstạn
‫ﻣﺳﺗوى‬ mstwy̱ ‫ﻗﺑل‬ qbl öteki elbise; giydirmek; giysi; kıyafet; kostüm; 
düzey; ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; evvel; kala; önce; önce gelen; önceden;  kýyafet; papazlığa atamak;
önünde;
‫آﺧر‬ ậkẖr
‫و‬ ‫ﻧطﺎق‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ 'lī ntaq u para
‫ﻣﻧذ‬ mindh bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen; 
ölçme gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni; ‫اﻟﻣﺎل‬ almal
beri; önce;
öykü ‫اﻟﻣﺎل‬ ạlmạl
‫ﻗﯾﺎس‬ qyạs ‫ﻗﺑل‬ qbil
ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; tedbir;
‫ﻗﺻﺔ‬ qṣẗ para; parasını geri;
önce gelen
‫ﻣﺳﺗوى‬ mstwy̱ hikaye; öykü; tarih; para çekmecesi
‫ﻗﺑل‬ qbl öyle
düzey; ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; ‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱
evvel; kala; önce; önce gelen; önceden; 
ölçmek önünde;
‫ھﻛذا‬ hkdẖạ ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta; 
böyle; böylece; böylelikle; bu suretle; bu  kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya;
‫ﻗﯾﺎس‬ qíyas önceden
yüzden; öyle; yani; para cezası
‫ﻗﯾﺎس‬ qyạs ‫ﻗﺑل‬ qbl öz ‫ﻏراﻣﺔ‬ gẖrạmẗ
ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; tedbir; evvel; kala; önce; önce gelen; önceden; 
önünde;
‫اﻟﻧﻔس‬ alnfs güzel; hassas; ince; para cezası; zarif;
‫ﻣﺳﺗوى‬ mstwy̱
önem ‫اﻟﻧﻔس‬ ạlnfs paragraf
düzey; ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm;
ölçü ‫ﻗﯾﻣﺔ‬ qymẗ özdek ‫ﻓﻘرة‬ fqrẗ
bedel; deðer; değer; fiyat; kıymet; ödül;  ‫ﻣﺎدة‬ mạdẗ fıkra; paragraf;
‫ﻣﺳﺗوى‬ mstwy̱
önem; paha; ‫ﻓﻘرة‬ fqre
düzey; ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; dokuma; gereç; kumaþ; madde; maddesel; 
önemi olmak maddi; özdek; özdeksel; töz; parasını geri
‫ﻗﯾﺎس‬ qyạs
‫ﻣﺳﺄﻟﺔ‬ msạ̉lẗ ‫ﻣﺳﺄﻟﺔ‬ msạ̉lẗ
ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; tedbir; ‫اﻟﻣﺎل‬ ạlmạl
önemi olmak; özdek; sual; önemi olmak; özdek; sual;
ölçüm para; parasını geri;
önemli özdeksel
‫ﻗﯾﺎس‬ qyạs parça
‫ﻛﺑﯾر‬ kbyr ‫ﻣﺎدة‬ mạdẗ
ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; tedbir; ‫ﺟزء‬ jzʾ
büyük; debdebeli; hayli; iri; kıdemli; önemli;  dokuma; gereç; kumaþ; madde; maddesel; 
‫ﻣﺳﺗوى‬ mstwy̱ ulu; yüksek; maddi; özdek; özdeksel; töz; cüz; parça; porsiyon;
düzey; ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; özel ‫ﺟزء‬ jz`
önemsiz
öldürme ‫ﺻﻐﯾر‬ ṣgẖyr ‫ﺧﺎص‬ kẖạṣ bölüm; cüz; kontenjan; parça; pay;
‫ﻗﺗل‬ qtl ‫ﻗطﻌﺔ‬ qt'e
az; genç; küçük; minicik; önemsiz; ufacık;  hususi; özel;
hayvan kesme; öldürme; öldürmek; ufak; ufak çocuk; ufak tefek; ‫ﺧﺎص‬ xas parlak
öldürmek önermek ‫ﻣﺷرق‬ mshrq
özellik
‫ﻗﺗل‬ qtl ‫اﻗﺗرح‬ aqtirh ‫ﻣﺷرق‬ msẖrq
‫اﻟﻣﻠﻛﯾﺔ‬ ạlmlkyẗ
hayvan kesme; öldürme; öldürmek; önünde mal sahipliğine ait; mülk; özellik; aydınlık; ışıldayan; ışıltılı; parlak;
ölen ‫ﻗﺑل‬ qbl özellikle ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ
‫اﻟﻣوت‬ ạlmwt evvel; kala; önce; önce gelen; önceden;  ‫ﺧﺎﺻﺔ‬ xase açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
önünde; berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
kötü kader; ölen; ölme; ölüm;
özgür izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak; 
ölme ördek telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
‫ﺑط‬ bt ‫ﺣر‬ ḥr
parlak kırmızı
hür; özgür; serbest;
parlak kırmızı pek planı rayiha
‫أﺣﻣر‬ ạ̉ḥmr ‫ﺟدا‬ jdạ ‫ﺧطﺔ‬ xte ‫راﺋﺣﺔ‬ rạỷḥẗ
kırmızı; kýrmýzý; parlak kırmızı; çok; gayet; pek; son derece; planya güzel koku; koklamak; kokmak; koku; 
parlaklık pek az kokusunu almak; kusu; rayiha;
‫طﺎﺋرة‬ ṭạỷrẗ
refah
‫ﺗﺄﻟﻖ‬ taalq ‫ﻗﻠﯾل‬ qlyl düzlem; fışkırtmak; fıskıye; kara kehribar; 
planya; tayyare; uçak; ‫اﻟرﻋﺎﯾﺔ‬ ạlrʿạyẗ
parmak az; pek az;
pek çok porsiyon bakım; muavenet; refah;
‫إﺻﺑﻊ‬ āsb'
‫ﺟزء‬ jzʾ refakat
‫إﺻﺑﻊ‬ ạ̹ṣbʿ ‫ﻛﺛﯾر‬ ktẖyr
cüz; parça; porsiyon; ‫ﺷرﻛﺔ‬ sẖrkẗ
bereketli; bir hayli; bol; büyük; çok; çokça; 
‫إﺻﺑﻊ‬ ạ̹ṣb` kocaman; mebzul; pek; pek çok; bölük; firma; refakat; şirket; sosyete; toplum;
post
parmaklık peki ‫ﺑﻌد‬ bʿd rehberlik
‫ﺣدﯾدﯾﺔ‬ ‫ﺳﻛﺔ‬ skẗ ḥdydyẗ ‫ﺟﯾد‬ jyd ardına; post; sonra; sonra gelen; ‫ﺗوﺟﯾﮫ‬ twjyh
demiryolu; parmaklık; ray; güzel; güzelce; hayırlı; hoş; iyi; kuyu; mal;  poz idare; kılavuzluk; rehberlik; yol gösteren; yol 
parti peki; sempatik; uygun; gösterme; yön;
‫أرﺑك‬ aarbik
pencere reis
‫ﺣزب‬ hzb
‫أرﺑك‬ ạ̉rbk
‫ﻧﺎﻓذة‬ nạfdẖẗ ‫رﺋﯾس‬ rỷys
‫ﺣزب‬ ḥzb poz; zihnini karıştırmak;
penceresi amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle; 
eğlenti; parti; şahıs; taraf; pozisyon muhtar; patron; pınar başı; reis; şef;
pastil ‫ﻧﺎﻓذة‬ nafdhe
‫ﻣوﻗف‬ mwqf rejim
‫ﻣﻌﯾن‬ mʿyn pes durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki;  ‫اﻟﻧظﺎم‬ ạlnẓạm
belirli; belli; muayyen; pastil; ‫ﻋﻣﯾﻖ‬ `myq pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet 
düzen; düzene; emir; emretmek; ısmarlamak; 
alış; yer;
patron derin; derin derin; pes; mertebe; rejim; sistem;
‫ﻣوﻗف‬ muqf
‫رﺋﯾس‬ rỷys ‫ﻣﻧﺧﻔض‬ mnkẖfḍ rekolte
alçak; çöküntü; düşük; pes;
problem ‫ﻣﺣﺻول‬ mḥṣwl
amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle; 
muhtar; patron; pınar başı; reis; şef; peşine düşmek ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ‬ msẖklẗ hasat; kırpmak; mahsul; rekolte; ürün; verim;
pay ‫ﻣطﺎردة‬ mṭạrdẗ bela; dert; meşakkat; problem; sorun; üzmek;  renk
zahmet;
‫ﺟزء‬ jz` av; avlamak; avlanmak; kovalama; kovalamak;  ‫ﻟون‬ lun
peşine düşmek;
proje
bölüm; cüz; kontenjan; parça; pay;
‫ﺗﺻﻣﯾم‬ tṣmym ‫ﻟون‬ lwn
‫ﺣﺻﺔ‬ ḥṣẗ petrol
boya; boyamak; renk;
hisse; istihkak; pay; paylaşan; paylaşma;  ‫زﯾت‬ zyt amaç; harita; kart; plan; proje; tasarlama; 
paylaştırma; paylaştırmak; tasarlamak; taslak; yemek listesi; resim
petrol; sıvı yağ; yağ; yağlamak;
payı puan ‫ﺻور‬ sur
peyk
‫ﺣﺻﺔ‬ hse ‫اﻟﻧﺗﯾﺟﺔ‬ alntíje ‫ﺻور‬ ṣwr
‫ﺗﺎﺑﻊ‬ tạbʿ
paylaşan pul fotoğraf; resim;
o; peyk; yapışık;
‫ﻧوع‬ nw` resim taslağı
‫ﺣﺻﺔ‬ ḥṣẗ pınar başı
hisse; istihkak; pay; paylaşan; paylaşma;  alamet; çeşit; çeþit; cins; marka; pul; tip; ‫رﺳم‬ rsm
‫رﺋﯾس‬ rỷys
paylaştırma; paylaştırmak; çizim; çizmek; haddede; kroki; kura; resim 
paylaşma
amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle; 
muhtar; patron; pınar başı; reis; şef; r taslağı;
resmetmek
‫ﺣﺻﺔ‬ ḥṣẗ pişirme radyo
hisse; istihkak; pay; paylaşan; paylaşma; 
‫وﺻف‬ wṣf
‫طﺑﺦ‬ ṭbkẖ ‫رادﯾو‬ radíu
paylaştırma; paylaştırmak; anlatma; betimleme; resmetmek; tarif; tarif 
aşçılık; pişirme; pişirmek; pişmek; ‫رادﯾو‬ rạdyw etmek; tasvir; tavsif;
paylaştırma
pişirmek radyo; telsiz; risk
‫ﺣﺻﺔ‬ ḥṣẗ
‫طﺑﺦ‬ ṭbkẖ rahat ‫ﺧطر‬ kẖṭr
hisse; istihkak; pay; paylaşan; paylaşma; 
paylaştırma; paylaştırmak; aşçılık; pişirme; pişirmek; pişmek; ‫ھﺎدئ‬ hạdỷ risk; riske girmek; riskli; riziko; rizikolu; tehlike; 
paylaştırmak pişmek asude; hareketsiz; huzurlu; rahat; sakin; 
tehlikeli; tehlikeye atmak;
‫طﺑﺦ‬ ṭbkẖ sessiz; riske girmek
‫ﺣﺻﺔ‬ ḥṣẗ
aşçılık; pişirme; pişirmek; pişmek; rahvan gitmek ‫ﺧطر‬ kẖṭr
hisse; istihkak; pay; paylaşan; paylaşma; 
paylaştırma; paylaştırmak; piyasa ‫اﻟﺳرﻋﺔ‬ ạlsrʿẗ risk; riske girmek; riskli; riziko; rizikolu; tehlike; 
pazar tehlikeli; tehlikeye atmak;
‫ﺳوق‬ swq hız; rahvan gitmek; sürat;
rakam riskli
‫ﺳوق‬ suq çarşı; pazar; piyasa;
‫اﻷرﻗﺎم‬ alaarqam ‫ﺧطر‬ kẖṭr
‫ﺳوق‬ swq piyes
risk; riske girmek; riskli; riziko; rizikolu; tehlike; 
çarşı; pazar; piyasa; ‫ﻟﻌب‬ lʿb ‫اﻟرﻗم‬ alrqm tehlikeli; tehlikeye atmak;
pedagoji çalma; çalmak; oynamak; oynatmak; piyes; ‫اﻟرﻗم‬ ạlrqm riziko
‫ﺗﻌﻠﯾم‬ t`lym plak numara; rakam; ‫ﺧطر‬ kẖṭr
biçimlenme; eğitim; pedagoji; ‫ﺳﺟل‬ sjl ‫ﻋدد‬ `dd risk; riske girmek; riskli; riziko; rizikolu; tehlike; 
peder çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt;  adet; numara; rakam; sayı; sayý; tehlikeli; tehlikeye atmak;
‫اﻷب‬ ạlạ̉b kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak;  ray rizikolu
vesika; viran etmek;
baba; babası olmak; peder; ‫ﺣدﯾدﯾﺔ‬ ‫ﺳﻛﺔ‬ skẗ ḥdydyẗ ‫ﺧطر‬ kẖṭr
plan
pek demiryolu; parmaklık; ray; risk; riske girmek; riskli; riziko; rizikolu; tehlike; 
‫ﺗﺻﻣﯾم‬ tṣmym tehlikeli; tehlikeye atmak;
‫ﻛﺛﯾر‬ ktẖyr rayiha
amaç; harita; kart; plan; proje; tasarlama;  rol yapmak
bereketli; bir hayli; bol; büyük; çok; çokça;  tasarlamak; taslak; yemek listesi;
kocaman; mebzul; pek; pek çok; planı
rol yapmak saf sanatk satın almak
‫اﻟﻌﻣل‬ ạl`ml ‫ﻧظﯾف‬ nẓyf ‫ﻓن‬ fn ‫ﺷراء‬ sẖrạ`
amel; davranmak; eylem; fiil; hareket; hizmet;  halis; pak; saf; temiz; temizlemek;  hüner; sanat; sanatı; sanatk; ‫ﺷراء‬ sẖrạʾ
iş; rol yapmak; temizlenmek; sanayi al; alış; mübayaa; satın alınan şey; satın 
rota sağ alma; satın almak;
‫ﺻﻧﺎﻋﺔ‬ sna'e
‫طرﯾﻖ‬ ṭryq ‫اﻟﺣﻖ‬ alhq satır
‫ﺻﻧﺎﻋﺔ‬ ṣnạʿẗ
rota; yol; sağlam ‫ﺧط‬ kẖṭ
endüstri; imal; imal etmek; sanayi;
rulo ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ çizgi; el yazısı; hat; satır;
sancak
‫ﻟﻔﺔ‬ lfe doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek;  ‫اﻟﺻف‬ alsf
‫ﻋﻠم‬ `lm
run gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip;  satış
saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek;  bayrak; bilim; fen; ilim; sancak;
‫ﺗﺷﻐﯾل‬ tshxíl uygun; vefakâr; ‫ﻋﻠم‬ ʿlm ‫ﺑﯾﻊ‬ byʿ
rüya sağlam yapılı bayrak; farkında olmayan; fen; habersiz; ilim;  satım; satış; satmak;
‫ﻗوي‬ qwy ögretmek; öğretmek; sancak; ‫ﺑﯾﻊ‬ by`
‫ﺣﻠم‬ hlm
dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli; 
sandal satım; satış; satýþ;
‫ﺣﻠم‬ ḥlm
kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli; ‫ﻗﺎرب‬ qạrb satmak
düş; düþ; hayal kurmak; rüya; rüya gorme; sağlamak gemi; kayık; kayık tabak; sandal; tekne; ‫ﺑﯾﻊ‬ bí'
rüya gorme
‫ﺗوﻓﯾر‬ tufír sandalye
‫ﺣﻠم‬ ḥlm ‫ﺑﯾﻊ‬ byʿ
saha ‫ﻛرﺳﻲ‬ krsy satım; satış; satmak;
düş; düþ; hayal kurmak; rüya; rüya gorme;
‫ﻣﻧطﻘﺔ‬ mnṭqẗ iskemle; makam; sandalye; satýþ
rüzgar
alan; bölge; saha; yöre; yüz; yüzey;  ‫ﻛرﺳﻲ‬ kirsí ‫ﺑﯾﻊ‬ by`
‫اﻟرﯾﺎح‬ alríyah yüzölçümü; ‫ﻣﻘﻌد‬ mqʿd satım; satış; satýþ;
rüzgârgülü sahil
bank; iskemle; koltuk; oturtmak; oturuş;  savaş
‫اﻟرﯾﺎح‬ ạlryạḥ ‫اﻟﺑﻧك‬ ạlbnk sandalye; tezgâh;
‫ﺣرب‬ ḥrb
banka; kenar; sahil; sandığa koymak
s ‫اﻟﺳﺎﺣل‬ alsahl ‫ﻛﺳﺎ‬ ksạ
harp; mücadele; savaş; savaþ;
‫اﻟﻣﻌرﻛﺔ‬ ạlmʿrkẗ
saat ‫اﻟﺳﺎﺣل‬ ạlsạḥl sanırım
‫ﺣرب‬ hrb
‫ﺳﺎﻋﺔ‬ sạ`ẗ kıyı; sahil; ‫ﺗﺧﻣﯾن‬ txmín
‫اﻟﺷﺎطﺊ‬ ạlsẖạṭỷ savaþ
‫اﻟﺳﺎﻋﺔ‬ ‫ﻣدار‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ 'lī mdara lsa'e sap
sahip ‫ﺣرب‬ ḥrb
‫ﺳﺎﻋﺔ‬ sa'e ‫ﯾد‬ yd
harp; mücadele; savaş; savaþ;
‫ﻣﻊ‬ mʿ el; kulp; sap; yelkovan;
‫ﺳﺎﻋﺔ‬ sạʿẗ sayesinde
beraber; birlikte; ile; sahip; saran
bir saatlik yol; saat; ‫ﺧﻼل‬ kẖlạl
sahra ‫اﻟﻣﺣﯾط‬ ạlmḥyṭ
sabah sayesinde; tarafýndan; üstüne; üzer;
‫ﺻﺣراء‬ ṣḥrạ` çevreleyen; kuşatan; okyanus; saran; umman; sayfa
‫اﻟﺻﺑﺎح‬ alsbah
çöl; sahra; tenha; sarı
‫اﻟﺻﺑﺎح‬ ạlṣbạḥ ‫ﺻﺣراء‬ ṣḥrạʾ ‫اﻟﺻﻔﺣﺔ‬ ạlṣfḥẗ
‫اﻷﺻﻔر‬ alaasfir 
sabit levha; sayfa;
ıssız; ıssız yer; sahra;
sarp ‫اﻟﺻﻔﺣﺔ‬ alsfhe
‫ﻗوي‬ qwy sakin
‫ﺣﺎد‬ ḥạd sayfiye
dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli;  ‫ھﺎدئ‬ hạdỷ
kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli; gıcırtılı; keskin; sarp; şiddetli; sivri; tiz sesli; ‫ﺑﻠد‬ bld
asude; hareketsiz; huzurlu; rahat; sakin; 
saç sessiz; sathi
arazi; kara; memleket; sayfiye; toprak; ülke;
‫اﻟﺷﻌر‬ alsh'r salkım ‫ﺳطﺢ‬ sṭḥ sayı
‫اﻟﺷﻌر‬ ạlsẖʿr ‫ﻛﺗﻠﺔ‬ ktlẗ sathi; taraf; yan; yüz; yüzey; ‫ﻋدد‬ ʿdd
kıl; saç; abluka etmek; blok; engellemek; hevenk;  satım adet; numara; sayı; sayıya ait;
‫ﺷﻌر‬ sẖʿr küme; salkım; tıkamak; ‫ﺑﯾﻊ‬ by` ‫ﻋدد‬ `dd
salt satım; satış; satýþ;
fötr; keçe; kıl; koşuk; nazım; saç; şiir; şiir  adet; numara; rakam; sayı; sayý;
sanatı; ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml ‫ﺑﯾﻊ‬ byʿ sayım
sade bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak;  satım; satış; satmak;
salt; tam; tamamen; tamamlamak; 
‫ﻋد‬ ʿd
‫ﺳﮭل‬ shl satın
tamamlanmış; toplam; tüm; sayım; sayma; saymak;
basit; düz; düzlem; kolay; ova; sade; tek; ‫ﺷراء‬ shra'
saltanat sayıya ait
sadece
‫ﻣﻠك‬ mlk satın aldı ‫ﻋدد‬ ʿdd
‫ﻋﺎدل‬ ʿạdl
kral; saltanat; ‫اﺷﺗرى‬ ashtirī adet; numara; sayı; sayıya ait;
biraz önce; panayır; sadece; tam;
sanat satın alınan şey sayma
‫ﻓﻘط‬ fqt
‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ‬ ạlmwsyqy̱ ‫ﺷراء‬ sẖrạʾ ‫ﻋد‬ ʿd
‫ﻓﻘط‬ fqṭ
hüner; musiki; müzik; sanat; al; alış; mübayaa; satın alınan şey; satın  sayım; sayma; saymak;
adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur;  ‫ﻓن‬ fn alma; satın almak; saymak
sadece; sırf; tek; yalnız; yegane;
hüner; sanat; sanatı; sanatk; satın alma ‫ﻋد‬ ʿd
saðlýklý
sanatı ‫ﺷراء‬ sẖrạʾ sayım; sayma; saymak;
‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ
‫ﻓن‬ fn al; alış; mübayaa; satın alınan şey; satın  ‫ﻋد‬ 'd
doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek; 
alma; satın almak;
gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip;  hüner; sanat; sanatı; sanatk; sayý
saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek;  satın almak
sanatk
uygun; vefakâr; ‫اﺷﺗرى‬ ạsẖtry̱
sayý segmenti serbest sesli
‫ﻋدد‬ `dd ‫ﻗطﺎع‬ qta' ‫ﺣر‬ ḥr ‫ﺻوت‬ ṣwt
adet; numara; rakam; sayı; sayý; sehpa hür; özgür; serbest; dile getirmek; oy; seda; ses; ses tonu; sesli;
sebebi anlaşılamayan ‫ﻣوﻗف‬ mwqf sergi sessiz
‫ﻏرﯾب‬ gẖryb durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki;  ‫اﻟﻣﻌرض‬ ạlmʿrḍ ‫اﻟﺻﻣت‬ alsmt
acayip; ecnebi; garip; has; sebebi  pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet  ‫اﻟﻣﻌرض‬ ạlm`rḍ ‫ھﺎدئ‬ had
anlaşılamayan; tekinsiz; tuhaf; yabancı  alış; yer;
uyruklu; ekspozisyon; sergi; teşhir; ‫ھﺎدئ‬ hạdỷ
sekiz
sebebiyet serin asude; hareketsiz; huzurlu; rahat; sakin; 
‫ﺛﻣﺎﻧﯾﺔ‬ thmaníye
‫ﺑﺎرد‬ bard sessiz;
‫اﻟﺳﺑب‬ ạlsbb ‫ﺛﻣﺎﻧﯾﺔ‬ tẖmạnyẗ
serin; soğuk;
sessizlik
illet; neden; sebebiyet; sebebiyet vermek; 
sebep; sebep olmak; vesile; sekte ‫ﺑﺎرد‬ bạrd ‫اﻟﺻﻣت‬ ạlṣmt
sebebiyet vermek ‫وﻗﻔﺔ‬ wqfẗ körpe; serin; serinlemek; serinletmek;  huzur; sessizlik; sükut; sükût; suskunluk; 
serinlik; soðuk; soğuk; soğutmak; taze;  susturmak;
‫اﻟﺳﺑب‬ ạlsbb ara verme; sekte;
üşümüş; set
illet; neden; sebebiyet; sebebiyet vermek;  sema
serinlemek ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmu'e
sebep; sebep olmak; vesile; ‫ﺳﻣﺎء‬ smạ`
sebep ‫ﺑﺎرد‬ bạrd ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmwʿẗ
gök; gökyüzü; hava; sema;
‫ﺳﺑب‬ sbb körpe; serin; serinlemek; serinletmek; 
sembol ayarlamak; ayarlanmış; grup; gurup; set; 
serinlik; soðuk; soğuk; soğutmak; taze; 
topluluk;
sebep; sebep olmak; uslamlamak; ‫رﻣز‬ rmz üşümüş;
‫اﻟﺳﺑب‬ ạlsbb sevdirmek
alamet; belirti; işaret; marka; not; sembol; 
serinletmek
illet; neden; sebebiyet; sebebiyet vermek;  sembolü olmak; simge; ‫ﻣﺎت‬ mạt
‫ﺑﺎرد‬ bạrd
sebep; sebep olmak; vesile; sembolü olmak sevgi
körpe; serin; serinlemek; serinletmek; 
sebep olmak serinlik; soðuk; soğuk; soğutmak; taze; 
‫رﻣز‬ rmz ‫اﻟﺣب‬ ạlḥb
‫ﺳﺑب‬ sbb üşümüş;
alamet; belirti; işaret; marka; not; sembol;  aşk; aþk; muhabbet; sevgi; sevgili; sevmek;
sebep; sebep olmak; uslamlamak; sembolü olmak; simge;
serinlik
sevgili
‫اﻟﺳﺑب‬ ạlsbb semiz ‫ﺑﺎرد‬ bạrd
‫اﻟﺣب‬ ạlḥb
illet; neden; sebebiyet; sebebiyet vermek;  ‫دھن‬ dhn körpe; serin; serinlemek; serinletmek; 
serinlik; soðuk; soğuk; soğutmak; taze;  aşk; aþk; muhabbet; sevgi; sevgili; sevmek;
sebep; sebep olmak; vesile;
semiz; şişman; şişmanlatmak; þiþman; yað;  üşümüş; ‫ﻋزﯾزﺗﻲ‬ 'zíztí
sebt günü yağlı;
sermaye sevimli
‫اﻟﺳﺑت‬ ạlsbt sempatik
‫اﻟﻌﺎﺻﻣﺔ‬ al'asme ‫ﻟطﯾف‬ lṭyf
cumartesi; sebt günü; ‫ﻟطﯾف‬ lṭyf
seçim sert cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim; 
cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim; 
mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý;  ‫ﺷﺎق‬ shaq mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý; 
‫اﺧﺗﯾﺎر‬ ạkẖtyạr yakýþýklý; zarif;
yakýþýklý; zarif;
seçim; seçimli; seçme; seçmeler; ses sevinç
‫ﺟﻣﯾل‬ jmyl
‫اﺧﺗﯾﺎر‬ axtíyar ‫ﺻوت‬ sut ‫اﻟﻔرح‬ alfir h
güzel; harikulade; hoş; iyi; sempatik; 
seçim; seçmek; yakýþýklý; ‫ﺻرﺧﺔ‬ ṣrkẖẗ ‫اﻟﻔرح‬ ạlfrḥ
seçimli ‫ﺟﯾد‬ jyd ağlama; ağlamak; ağlatır; çığlık; çýðlýk; nida; 
sevinçli
‫اﺧﺗﯾﺎر‬ ạkẖtyạr güzel; güzelce; hayırlı; hoş; iyi; kuyu; mal;  ses;
peki; sempatik; uygun; ‫رأي‬ rạ̉y ‫ﻣرح‬ mrḥ
seçim; seçimli; seçme; seçmeler;
semt bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen;  azmak; eğlence; eğlenme; itişme; neşe; neşe 
seçin saçan; neşe verici; neşeli; şen; sevinçli;
‫ﺣﻲ‬ ḥy görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu; 
‫اﺧﺗر‬ axtir tahmin; sevir
canl; canlı; civar; semt; yaşamak;
seçme ‫ﺻوت‬ ṣwt ‫ﻣﺛل‬ mtẖl
sen
‫اﺧﺗﯾﺎر‬ ạkẖtyạr dile getirmek; oy; seda; ses; ses tonu; sesli;
atasözü; beğenmek; darbımesel; gibi; 
‫أﻧت‬ ạ̉nt ‫ﺻﯾﺣﺔ‬ ṣyḥẗ meselâ; sevir; tür;
seçim; seçimli; seçme; seçmeler;
sen; seni; ağlama; ağlamak; bağırış; bağırma;  seviyesi
seçmek
‫أﻧت‬ aant bağırmak; çýðlýk; haykırmak; nida; ses;
‫ﺣدد‬ ḥdd ‫ﻣﺳﺗوى‬ mstuī
sene ses gibi
‫اﺧﺗﯾﺎر‬ axtíyar sevketmek
‫ﻋﺎم‬ ʿạm ‫ﯾﺑدو‬ ybdw
seçim; seçmek; ‫دﻓﻊ‬ dfʿ
genel; sene; görünüşteki; ses gibi;
seçmeler dürtme; itiş; itme; itmek; karşılığını vermek; 
‫ﻋﺎم‬ `ạm ses tonu
ödeme; ödemek; sevketmek; tediye;
‫اﺧﺗﯾﺎر‬ ạkẖtyạr genel; sene; umumi; yýl; ‫رأي‬ rạ̉y sevmek
seçim; seçimli; seçme; seçmeler; seni bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen;  ‫اﻟﺣب‬ ạlḥb
seda görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu; 
‫أﻧت‬ ạ̉nt tahmin; aşk; aþk; muhabbet; sevgi; sevgili; sevmek;
‫رأي‬ rạ̉y sen; seni; ‫ﺻوت‬ ṣwt sey
bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen;  senin
görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu;  dile getirmek; oy; seda; ses; ses tonu; sesli; ‫ﺷﻲء‬ sẖyʾ
tahmin; ‫ك‬ k sesi bir şey; sey; şey;
‫ﺻوت‬ ṣwt aynı bir; çünkü; dahi; gibi; k; nasýl; senin; ‫ﻧﻐﻣﺔ‬ nxme seyahat
dile getirmek; oy; seda; ses; ses tonu; sesli; sense seslenmek ‫رﺣﻠﺔ‬ rḥlẗ
sedefotu ‫اﻟﻣﻌﻧﻰ‬ alm'nī gezi; seyahat; yolculuk;
‫دﻋوة‬ dʿwẗ
‫ﺷﺎرع‬ sẖạrʿ sepileme ‫اﻟﺳﻔر‬ ạlsfr
adlandırmak; çağırma; çağırmak; çağrı; 
cadde; sedefotu; sokak; yol; ‫أﺳﻣر‬ ạ̉smr davet; davet etmek; davetiye; seslenmek; ‫اﻟﺳﻔر‬ alsfir 
segmenti sesli
kahve rengi; kahverengi; sepileme; seyrekleşmek
seyrekleşmek sık sistem son
‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq ‫ﻛﺛﯾرا‬ ktẖyrạ ‫ﻧظﺎم‬ nẓạm ‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhaye
çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli;  bu kadar; sık; dizge; sistem; usul; bitirmek; son;
inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek;  sık sık sitem etmek ‫آﺧر‬ axir
seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak; 
yumuþak; zayıflamak; ‫ﻏﺎﻟﺑﺎ‬ xalba ‫ﻟم‬ lm başka; son; sonrası;
seyrelmek sıkıştırmak değil; hayýr; hiç; hiçbir; itham etmek; sitem  ‫آﺧر‬ ậkẖr
‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq etmek; suçlamak; yaptım; bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen; 
‫اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ‬ ạlṣḥạfẗ gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni;
sıvı
çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli;  basın; basın mensupları; basýn; gazetecilik; 
inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek;  ‫اﻟﺳﺎﺋل‬ alsal ‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhạyẗ
sıkıştırmak; sıkmak;
seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak;  akıbet; bitim; bitirmek; bitmek; nihayet; son; 
yumuþak; zayıflamak; siklet ‫اﻟﺳﺎﺋل‬ ạlsạỷl sona erdirmek; tamamlamak; uç; uçtaki;
seyretmek ‫اﻟوزن‬ ạlwzn mayi; sıvı; sývý; son derece
‫ﺷﺎھد‬ sẖạhd ağırlık; siklet; sıvı yağ
‫ﺟدا‬ jdạ
bakış; bakmak; görmek; görüş; seyretmek; sıkmak ‫زﯾت‬ zyt çok; gayet; pek; son derece;
sezon ‫اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ‬ ạlṣḥạfẗ petrol; sıvı yağ; yağ; yağlamak; sona erdirmek
‫اﻟﻣوﺳم‬ almusm basın; basın mensupları; basýn; gazetecilik;  sivri
‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhạyẗ
sıkıştırmak; sıkmak; ‫ﺣﺎد‬ ḥạd
shall akıbet; bitim; bitirmek; bitmek; nihayet; son; 
silahlanmak gıcırtılı; keskin; sarp; şiddetli; sivri; tiz sesli; sona erdirmek; tamamlamak; uç; uçtaki;
‫ﯾﺟب‬ íjb
‫ﻧﻔﺳﮫ‬ nfsh siyah sonek
gerekir; shall;
aynı; kendinde; silahlanmak; ‫أﺳود‬ ạ̉swd ‫ﻻﺣﻘﺔ‬ lahqe
she
silâhlı kimse kara; siyah; zenci; sonra
‫ھﻲ‬ hy
‫ﺑﻧدﻗﯾﺔ‬ bndqyẗ ‫أﺳود‬ aasud
o; she; tutulur;
‫ﺑﻌد‬ b`d
silâhlı kimse; tabanca; tüfek; soðuk
sıcak ardına; ardında; sonra;
silsile ‫ﺑﻌد‬ b'd
‫ﺣﺎر‬ ḥạr ‫ﺑﺎرد‬ bạrd
‫ﺳﻠﺳﻠﺔ‬ slslẗ
baharatlı; ılık; ısınmak; sıcak; sıcak tutan; 
körpe; serin; serinlemek; serinletmek;  ‫ﺑﻌد‬ bʿd
dizi; katar; kayıt altına almak; silsile; zincir;  serinlik; soðuk; soğuk; soğutmak; taze; 
sýcak; ardına; post; sonra; sonra gelen;
zincire vurmak; zincirlemek; üşümüş;
‫ﺣﺎر‬ har sonra gelen
simge sofra
‫اﻟﺣﺎرة‬ alhare ‫رﻣز‬ rmz ‫ﺟدول‬ jdwl ‫ﺑﻌد‬ bʿd
‫اﻟﺣﺎرة‬ ạlḥạrẗ alamet; belirti; işaret; marka; not; sembol;  dere; kefe; küçük körfez; masa; ölçek; sofra; 
ardına; post; sonra; sonra gelen;

sıcak tutan sembolü olmak; simge; tabla; tablo; terazi gözü; sonraki


sinek soğuk ‫اﻟﻣﻘﺑل‬ almqbil
‫ﺣﺎر‬ ḥạr
‫ﯾطﯾر‬ yṭyr ‫ﺑﺎرد‬ bạrd sonrası
baharatlı; ılık; ısınmak; sıcak; sıcak tutan; 
sýcak; sinek; uçmak; körpe; serin; serinlemek; serinletmek;  ‫آﺧر‬ axir
sıcaklık sınıf serinlik; soðuk; soğuk; soğutmak; taze; 
üşümüş; başka; son; sonrası;
‫ﺣرارة‬ ḥrạrẗ ‫اﻟﻔﺋﺔ‬ alfe ‫ﺑﺎرد‬ bard sonuç
ısı; ısı derecesi; işitim; ısıtmak; sıcaklık; sinsi serin; soğuk; ‫ﻧﺟﺎح‬ njạḥ
‫اﻟﺣرارة‬ ‫درﺟﺔ‬ dirjea lhrare ‫ﻏﺎدر‬ gẖạdr soğutmak başarı; muvaffakiyet; muvaffakıyet; sonuç;
‫اﻟﺣرارة‬ ‫درﺟﺔ‬ drjẗ ạlḥrạrẗ hain; haince; sinsi; sol; ‫ﺑﺎرد‬ bạrd ‫ﻧﺗﯾﺟﺔ‬ ntyjẗ
hararet; ısı derecesi; sıcaklık; sipariş körpe; serin; serinlemek; serinletmek;  netice; netice olarak; sonuç;
sicil ‫اﻟﻧظﺎم‬ alnzam serinlik; soðuk; soğuk; soğutmak; taze;  ‫اﻟﻧﺗﯾﺟﺔ‬ ạlntyjẗ
üşümüş;
‫ﺗﺳﺟﯾل‬ tsjyl ‫ﻧﺗﯾﺟﺔ‬ ntíje
sıra sokak
kayıt; kazımak; sicil; tescil; yazılma; yazma;
‫ﻛﻣﺎ‬ kmạ ‫ﺷﺎرع‬ shar' sonuçlandırmak
‫ﺳﺟل‬ sjl
bunun gibi; gibi; sıra; ‫ﺷﺎرع‬ sẖạrʿ ‫ﻋﻘد‬ ʿqd
çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt; 
kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak;  sırasında düğümlemek; karmakanşık; mahkemeye 
cadde; sedefotu; sokak; yol;
vesika; viran etmek; celbetmek; mukavele; neticelendirmek; 
‫ﺧﻼل‬ xlal ‫ﺷﺎرع‬ sẖạr` sonuçlandırmak; sözleşme; tutun;
sıçramak
sırf cadde; sokak; yol; sopa
‫اﻟﻘﻔزة‬ ạlqfzẗ sokmak
‫ﻓﻘط‬ fqṭ ‫ﻋﺻﺎ‬ ʿṣạ
atlama; atlamak; sıçramak;
adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur;  ‫وﺿﻊ‬ wḍʿ baston; cop; çubuk; sopa; yapışmak;
sıfır sadece; sırf; tek; yalnız; yegane;
faal hale getirmek; koyacak; koymak; misafir  ‫ﻋﺻﺎ‬ 'sa
‫ﺷﻲء‬ ‫ﻻ‬ lạ sẖy` sırımla bağlamak etmek; sokmak; yere sermek;
‫ﻋﺻﺎ‬ `ṣạ
hiç bir şey; hiçbir þey; hiçlik; sıfır; sýfýr; ‫ﺳﯾر‬ syr sol
baston; çubuk; değnek; sopa;
sığınacak yer sırımla bağlamak; yürümek; yürüyerek gitmek; ‫ﻏﺎدر‬ xadir
sormak
‫ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ ḥmạyẗ sırt ‫ﻏﺎدر‬ gẖạdr
‫ﺗطﻠب‬ ttlb
barınak; himaye; koruma; korumak; koruyan;  ‫ظﮭر‬ ẓhr hain; haince; sinsi; sol;
sığınacak yer; soru
arka; arkadaki; geri; geriye; sırt; sömürge
sıhhatli ‫اﻟﺳؤال‬ alswal
sistem ‫ﻣﺳﺗﻌﻣرة‬ mst`mrẗ
‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ sorun
‫اﻟﻧظﺎم‬ ạlnẓạm koloni; sömürge;
doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek;  ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ‬ mshikle
gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip;  düzen; düzene; emir; emretmek; ısmarlamak;  son
saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek;  mertebe; rejim; sistem; ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ‬ msẖklẗ
‫ﻧﮭﺎﺋﻲ‬ nhạỷy
uygun; vefakâr; ‫ﻧظﺎم‬ nzam
geri alınamaz; kati; kesin; nihai; son; bela; dert; meşakkat; problem; sorun; üzmek; 
sık zahmet;
soruşturmak stil süreç sýfýr
‫ﺑﺣث‬ bḥtẖ ‫ﺷﻛل‬ sẖkl ‫ﻋﻣﻠﯾﺔ‬ ʿmlyẗ ‫ﺷﻲء‬ ‫ﻻ‬ lạ sẖy`
ara; arama; aramak; araştırma; araştırmak;  biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil;  işlem; işleyiş; süreç; hiç bir şey; hiçbir þey; hiçlik; sıfır; sýfýr;
görüşmek; keşfetmek; soruşturmak;  şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli;  ‫ﻋﻣﻠﯾﺔ‬ 'mlíye sývý
tartışmak; stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem;
sosyete streç suret ‫اﻟﺳﺎﺋل‬ ạlsạỷl

‫ﺷرﻛﺔ‬ sẖrkẗ ‫اﻣﺗداد‬ amtdad ‫ﻧﺳﺧﺔ‬ nskẖẗ mayi; sıvı; sývý;

bölük; firma; refakat; şirket; sosyete; toplum;
soy
su
‫ﻣﺎء‬ mạ`
kopya; kopya etmek; suret;
sürme ş
‫ﻋﺎﺋﻠﺔ‬ ʿạỷlẗ ‫ﻗﯾﺎدة‬ qyạdẗ şahıs
su; sulamak;
aile; soy; araba gezintisi; ileri gelen; kurşun; kurşundan;  ‫ﺣزب‬ ḥzb
‫ﻣﺎء‬ mạʾ
lider; sürme; sürüş;
söyle eğlenti; parti; şahıs; taraf;
su; su geçirmez; sulamak; suya; sürmek
‫أﻗول‬ aaqul ‫ﻣﺎء‬ ma' şan
‫آﺧر‬ ậkẖr ‫اﻟﻐﻧﺎء‬ ạlgẖnạʾ
söyledi su geçirmez
bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen; 
şan; şarkı söyleme;
‫ﻗﺎل‬ qal ‫ﻣﺎء‬ mạʾ gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni;
‫ﺗواﺻل‬ twạṣl şans
dedi; söyledi; su; su geçirmez; sulamak; suya;
devam; devam etmek; sürmek; ‫ﻓرﺻﺔ‬ fir se
söyleme sual
‫ﻗول‬ qwl ‫اﻟﺳؤال‬ ạlsw̉ạl sürpriz ‫ﻓرﺻﺔ‬ frṣẗ

derken; söyleme; söylemek; ‫ﻣﺳﺄﻟﺔ‬ msạ̉lẗ ‫ﻣﻔﺎﺟﺄة‬ mfajaae fırsat; fýrsat; şans;

söylemek ‫ﻣﻔﺎﺟﺄة‬ mfạjạ̉ẗ şapka


önemi olmak; özdek; sual;
‫ﻗول‬ qwl ‫ﻗﺑﻌﺔ‬ qb`ẗ
suçlamak sürtme
derken; söyleme; söylemek; ‫ﻟم‬ lm ‫ﻓرك‬ frk ‫ﻗﺑﻌﺔ‬ qb'e
söyleşmek değil; hayýr; hiç; hiçbir; itham etmek; sitem  ovalama; ovalamak; ovma; sürtme; ‫ﻗﺑﻌﺔ‬ qbʿẗ
‫ﺗﺣدث‬ tḥdtẖ etmek; suçlamak; yaptım; sürücü kep; şapka;
konuşan; konuşmayan; konuşmaz; meydana 
sükut şarj
‫ﻣﺣرك‬ mhrk
gelme; meydana gelmek; söyleşmek;  ‫اﻟﺻﻣت‬ ạlṣmt ‫ﺗﮭﻣﺔ‬ thme
tekerlek parmağı; motor; sürücü;
huzur; sessizlik; sükut; sükût; suskunluk;  sürükleme şarkı
söylev susturmak;
‫ﺧطﺎب‬ kẖṭạb sükût ‫ﺳﺣب‬ sḥb ‫أﻏﻧﯾﺔ‬ aaxiníye
harf; konuşma; konuşma şekli; konuşma  çekilebilir; çekme; çizmek; kadın elbisesi;  ‫أﻏﻧﯾﺔ‬ ạ̉gẖnyẗ
‫اﻟﺻﻣت‬ ạlṣmt
yeteneği; mektup; nutuk; söylev; söz söyleme; sürükleme; sürüklemek;
huzur; sessizlik; sükut; sükût; suskunluk;  şarkı söyleme
söz sürüklemek
susturmak; ‫اﻟﻐﻧﺎء‬ ạlgẖnạʾ
‫ﻛﻠﻣﺔ‬ klmẗ sulamak ‫ﺳﺣب‬ sḥb
şan; şarkı söyleme;
kelime; söz; sözcük; sözün; çekilebilir; çekme; çizmek; kadın elbisesi; 
‫ﻣﺎء‬ mạʾ şarkı söylemek
sürükleme; sürüklemek;
‫و‬ w su; su geçirmez; sulamak; suya; sürüş ‫اﻟﻐﻧﺎء‬ alxina'
alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin;  ‫ﻣﺎء‬ mạ`
olan; söz; ve; ‫ﻗﯾﺎدة‬ qyạdẗ şart
su; sulamak;
söz söyleme araba gezintisi; ileri gelen; kurşun; kurşundan;  ‫ﺣﺎﻟﺔ‬ ḥạlẗ
süpürgedarısı lider; sürme; sürüş;
‫ﺧطﺎب‬ kẖṭạb davaya ait; durum; hal; kutu; mahfaza; şart; 
‫اﻟذرة‬ ạldẖrẗ suskunluk vaka; vaziyet;
harf; konuşma; konuşma şekli; konuşma 
yeteneği; mektup; nutuk; söylev; söz söyleme; sur ‫اﻟﺻﻣت‬ ạlṣmt şasırtıcı
sözcük ‫ﺟدار‬ jdạr huzur; sessizlik; sükut; sükût; suskunluk;  ‫ﻣﻔﺎﺟﺊ‬ mfạjỷ
susturmak;
‫ﻛﻠﻣﺔ‬ klmẗ cidar; duvar; sur; ani; apansız; şasırtıcı; şaşırtıcı;
susturmak
kelime; söz; sözcük; sözün; surat şaşırtıcı
‫اﻟﺻﻣت‬ ạlṣmt
sözleşme ‫وﺟﮫ‬ wjh ‫ﻣﻔﺎﺟﺊ‬ mfạjỷ
huzur; sessizlik; sükut; sükût; suskunluk; 
‫ﻋﻘد‬ ʿqd astarlamak; çehre; surat; yüz; susturmak; ani; apansız; şasırtıcı; şaşırtıcı;
düğümlemek; karmakanşık; mahkemeye  sürat süt şef
celbetmek; mukavele; neticelendirmek;  ‫اﻟﺳرﻋﺔ‬ ạlsrʿẗ
sonuçlandırmak; sözleşme; tutun; ‫ﺣﻠﯾب‬ ḥlyb ‫رﺋﯾس‬ rỷys
sözlük hız; rahvan gitmek; sürat; amir; baş; başkan; kafa; kafa ile ilgili; kelle; 
‫ﺣﻠﯾب‬ hlíb
süratle muhtar; patron; pınar başı; reis; şef;
‫ﻗﺎﻣوس‬ qamus sütun şehir
‫ﺳرﯾﻊ‬ sryʿ
‫ﻗﺎﻣوس‬ qạmws ‫ﻋﻣود‬ ʿmwd ‫ﻣدﯾﻧﺔ‬ mdynẗ
hızlı; süratle;
lügat; sözlük; col; direk; sütun;
süre kasaba; kent; kentli; şehir; þehir;
sözün ‫ﻋﻣود‬ 'mud ‫اﻟﻣدﯾﻧﺔ‬ ạlmdynẗ
‫اﻟوﻗت‬ ạlwqt
‫ﻛﻠﻣﺔ‬ klmẗ ‫ﻋﻣود‬ `mwd ‫اﻟﻣدﯾﻧﺔ‬ almdíne
bir defa; süre; vakit; zaman;
kelime; söz; sözcük; sözün; direk; sütun;
‫طول‬ ṭwl şeker
standı suya
boy; boylam; müddet; süre; uzunluğuna;  ‫اﻟﺳﻛر‬ ạlskr
‫اﻟوﻗوف‬ aluquf uzunluk; ‫ﻣﺎء‬ mạʾ
ayyaşlık; şeker;
stil ‫ﻓﺗرة‬ ftrẗ su; su geçirmez; sulamak; suya; ‫اﻟﺳﻛر‬ alskir
‫ﻧﻣط‬ nmṭ devre; dönem; müddetli; süre; sýcak
şekil
şıklık; stil; tarz; tarzda; tarziye; üslup;
‫ﺣﯾن‬ ‫ﻓﻲ‬ fí hín ‫ﺣﺎر‬ ḥạr
‫ﺷﻛل‬ shikl
süreç baharatlı; ılık; ısınmak; sıcak; sıcak tutan; 
sýcak; formu; şekil;
şekil şimdi tablo tam
‫ﺷﻛل‬ sẖkl ‫اﻵن‬ ạlận ‫اﻟﺟدول‬ ạljdwl ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil;  şimdi; þimdi; ‫ﺟدول‬ jdwl doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek; 
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli;  şimdiden gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip; 
stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem; dere; kefe; küçük körfez; masa; ölçek; sofra;  saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek; 
‫ﻗد‬ qd tabla; tablo; terazi gözü; uygun; vefakâr;
şekil vermek
may; olabilir; şimdiden; zaten;
tahammül tam tamına
‫ﺷﻛل‬ sẖkl
şirket ‫اﻟطﺎﻗﺔ‬ ạlṭạqẗ ‫ﺑﺎﻟﺿﺑط‬ bạlḍbṭ
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil; 
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli;  ‫ﺷرﻛﺔ‬ sẖrkẗ dayanıklılık; dayanýklýlýk; enerji; erke; güç;  aynen; kesin olarak; tam; tam tamına;
stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem; kuvvet; tahammül;
bölük; firma; refakat; şirket; sosyete; toplum; tamamen
şekillendirmek tahıl tanesi
‫ﺷرﻛﺔ‬ shrke ‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ
‫ﺷﻛل‬ sẖkl ‫ذرة‬ dẖrẗ
şişman aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun; 
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil;  tahıl tanesi; yota; zerre; butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice; 
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli;  ‫دھن‬ dhn tahmin oldukça; tam; tamamen;
stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem; semiz; şişman; şişmanlatmak; þiþman; yað;  ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml
‫رأي‬ rạ̉y
şekle ait yağlı;
bakış; dile getirmek; fikir; gezmek; gezmen;  bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak; 
‫ﺷﻛل‬ sẖkl şişmanlatmak salt; tam; tamamen; tamamlamak; 
görüş; kanaat; oy; seda; ses; ses tonu; 
‫دھن‬ dhn tahmin; tamamlanmış; toplam; tüm;
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil; 
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli;  semiz; şişman; şişmanlatmak; þiþman; yað;  ‫ﻓﻛرة‬ fkrẗ tamamlamak
stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem; yağlı; ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml
düşünce; fikir; idea; tahmin;
şekli şube tahta bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak; 
‫ﺷﻛل‬ sẖkl ‫ﻓرع‬ fir ' salt; tam; tamamen; tamamlamak; 
‫اﻟﺧﺷب‬ ạlkẖsẖb tamamlanmış; toplam; tüm;
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil;  ‫ﻓرع‬ frʿ ahþap; kereste; odun; tahta; ‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhạyẗ
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli; 
stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem; dal; şube; takat akıbet; bitim; bitirmek; bitmek; nihayet; son; 
şen şükür ‫ﻗوة‬ qwẗ sona erdirmek; tamamlamak; uç; uçtaki;

‫ﻣرح‬ mrḥ ‫ﺷﻛرا‬ sẖkrạ güç; kudret; kuvvet; takat; zorlamak;


tamamlanmış
azmak; eğlence; eğlenme; itişme; neşe; neşe  şurup takım ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml
saçan; neşe verici; neşeli; şen; sevinçli; bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak; 
‫ﺷراب‬ sẖrạb ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ‬ `ṣạbẗ
‫ﺳﻌﯾد‬ sʿyd salt; tam; tamamen; tamamlamak; 
içecek; içki; meşrubat; şurup; çete; takım; tamamlanmış; toplam; tüm;
kaygısız; mesut; mutlu; şen;
‫ﻓرﯾﻖ‬ fir íq tanımlamak
şerit
‫ﺷرﯾط‬ sẖryṭ
t ‫ﻓرﯾﻖ‬ fryq ‫وﺻف‬ usf
taban ekip; takım; tanıt
bant; çizgili kumaş; kurdele; örtüsünü 
kaldırmak; şerit; uzun ve dar parça; ‫ﻗﺎﻋدة‬ qạʿdẗ takım elbise
‫ﻗدم‬ qdm
şey kaide; taban; temel; ‫دﻋوى‬ d'uī ayaklar; eskime; tanıt;
‫ﺷﻲء‬ shí' tabanca takriben taraf
‫ﺷﻲء‬ sẖyʾ ‫ﺑﻧدﻗﯾﺔ‬ bndqyẗ ‫ﺣول‬ ḥwl ‫ﺳطﺢ‬ sṭḥ
bir şey; sey; şey; silâhlı kimse; tabanca; tüfek; aşağı yukarı; çevrede; çevresine; dair;  sathi; taraf; yan; yüz; yüzey;
tabela etrafında; ilgili; kadar; ortalıkta; takriben; ‫ﺣزب‬ ḥzb
şiddetli
talep
‫ﺣﺎد‬ ḥạd ‫ﻋﻼﻣﺔ‬ ʿlạmẗ eğlenti; parti; şahıs; taraf;
‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ‬ mṭạlbẗ tarafından
gıcırtılı; keskin; sarp; şiddetli; sivri; tiz sesli; alamet; imzalamak; işaret; isaretlemek; kene; 
mark; markacı; tabela; hak; hak iddiası; hak talep etmek; iddia; iddia 
şiir ‫ﺑواﺳطﺔ‬ biwaste
tabi etmek; istemek; talep;
‫ﺷﻌر‬ sẖ`r tam taraftar olma
‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍwʿ
nazım; şiir; şiir sanatı; þiir; ‫ﻋﺎدل‬ `ạdl ‫اﻟوﻗوف‬ ạlwqwf
iplik; konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk;
‫ﺷﻌر‬ sẖʿr
‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍw` adil; doğru; hakkaniyetli; haktanır; tam; tarafýndan
fötr; keçe; kıl; koşuk; nazım; saç; şiir; şiir  ‫ﻋﺎدل‬ ʿạdl
sanatı; konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk; ‫ﺧﻼل‬ kẖlạl
tabii biraz önce; panayır; sadece; tam; sayesinde; tarafýndan; üstüne; üzer;
‫اﻟﺷﻌر‬ ạlsẖ`r
‫ﻛﺎﻣل‬ kaml ‫ﻓﻲ‬ fy
mısra; nazım; şiir; şiir sanatı; þiir; ‫ﺑﺎﻟطﺑﻊ‬ bạlṭbʿ
‫ﻗﺻﯾدة‬ qsíde ‫ﻣﺑﺎﺷرة‬ mbạsẖrẗ aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için; 
elbette; tabii;
doğru; tam; yöneltmek; içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on; 
şiir sanatı ‫طﺑﯾﻌﻲ‬ ṭby`y tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
doðal; doğal; normal; tabii;
‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ tmạmạ üzerine; yandan; yer;
‫ﺷﻌر‬ sẖ`r
‫طﺑﯾﻌﻲ‬ ṭbyʿy aynen; bayağı; büsbütün; bütün butun;  tarh
nazım; şiir; şiir sanatı; þiir; butünüyle; bütünüyle; epey; epeyce; iyice; 
‫ﺷﻌر‬ sẖʿr dogal; doğal; normal; tabii; oldukça; tam; tamamen; ‫ﻗﺎع‬ qạʿ
fötr; keçe; kıl; koşuk; nazım; saç; şiir; şiir 
tabir ‫ﺑﺎﻟﺿﺑط‬ bạlḍbṭ alt; dip; tarh; yatak; yatakta;
sanatı; ‫اﻟﻌﺑﺎرة‬ ạlʿbạrẗ aynen; kesin olarak; tam; tam tamına; tarif
‫اﻟﺷﻌر‬ ạlsẖ`r feribot; ifade; tabir; vapura; ‫ﺑﺎﻟﺿﺑط‬ baldbt ‫وﺻف‬ wṣf
mısra; nazım; şiir; şiir sanatı; þiir; tabla ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml anlatma; betimleme; resmetmek; tarif; tarif 
şıklık etmek; tasvir; tavsif;
‫ﺟدول‬ jdwl bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak; 
‫ﻧﻣط‬ nmṭ salt; tam; tamamen; tamamlamak;  tarif etmek
dere; kefe; küçük körfez; masa; ölçek; sofra; 
tamamlanmış; toplam; tüm; ‫وﺻف‬ wṣf
şıklık; stil; tarz; tarzda; tarziye; üslup; tabla; tablo; terazi gözü;
şimdi tablo anlatma; betimleme; resmetmek; tarif; tarif 
etmek; tasvir; tavsif;
‫اﻵن‬ alan ‫اﻟﺟدول‬ aljdul
tarih
kadar; şimdi;
tarih taþ tehlike tel
‫ﻗﺻﺔ‬ qṣẗ ‫ﺣﺟر‬ ḥjr ‫ﺧطر‬ kẖṭr ‫ﺳﻠك‬ slk
hikaye; öykü; tarih; karantina; taş; taşlamak; taþ; risk; riske girmek; riskli; riziko; rizikolu; tehlike;  telaffuz
tarla tatlı tehlikeli; tehlikeye atmak;
‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ
‫ﺧطر‬ xtr
‫اﻟﺣﻘل‬ ạlḥql ‫ﻟطﯾف‬ lṭyf açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
alan; tarla; cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim; 
tehlikeli berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý;  ‫ﺧطر‬ kẖṭr izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak; 
tartışma telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
yakýþýklý; zarif;
‫اﻟﺣدﯾث‬ alhdíth risk; riske girmek; riskli; riziko; rizikolu; tehlike; 
tatlý telif etmek
tehlikeli; tehlikeye atmak;
çağdaş; tartışma; ‫ﺟﻣﻊ‬ jmʿ
‫ﻟطﯾف‬ lṭyf tehlikeye atmak
tartışmak bir araya getirmek; koleksiyon; koleksiyon 
cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim;  ‫ﺧطر‬ kẖṭr
‫ﺑﺣث‬ bhth mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý;  yapmak; telif etmek; toplama; toplamak; 
yakýþýklý; zarif; risk; riske girmek; riskli; riziko; rizikolu; tehlike;  toplanma;
bak; tartışmak; tehlikeli; tehlikeye atmak;
tavır telsiz
‫ﺑﺣث‬ bḥtẖ tek
‫ﻣوﻗف‬ mwqf ‫رادﯾو‬ rạdyw
ara; arama; aramak; araştırma; araştırmak;  ‫اﺣد‬ ahd
görüşmek; keşfetmek; soruşturmak;  durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki;  radyo; telsiz;
tartışmak; pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet  ‫وﺣﯾد‬ wḥyd temas
tarz alış; yer; bekar; bekâr; biricik; ıssız; münferit; münzevi; 
‫اﺗﺻﺎل‬ ạtṣạl
‫ﻧﻣط‬ nmṭ tavsif tek; yalnız; yalnýz; yegane;
‫واﺣد‬ wạḥd bağlanmak; irtibat; temas;
şıklık; stil; tarz; tarzda; tarziye; üslup;
‫وﺻف‬ wṣf
temayul
anlatma; betimleme; resmetmek; tarif; tarif  adet; bir; bir tane; kimse; tek;
‫ﺷﻛل‬ sẖkl
etmek; tasvir; tavsif; ‫ﻓﻘط‬ fqṭ ‫ﻣﯾل‬ myl
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil; 
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli; 
tayyare adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur;  eğilim; temayul; temayül;
stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem; ‫طﺎﺋرة‬ ṭạỷrẗ sadece; sırf; tek; yalnız; yegane; temayül
‫طرﯾﻘﺔ‬ ṭryqẗ ‫ﺳﮭل‬ shl ‫ﻣﯾل‬ myl
düzlem; fışkırtmak; fıskıye; kara kehribar; 
metot; moda; tarz; usul; yol; yöntem; planya; tayyare; uçak; basit; düz; düzlem; kolay; ova; sade; tek; eğilim; temayul; temayül;
tarzda taze tekamül temel
‫ﻧﻣط‬ nmṭ ‫ﺟدﯾدة‬ jdíde ‫ﺗطوﯾر‬ tṭwyr ‫اﻷﺳﺎﺳﯾﺔ‬ alaasasíye
şıklık; stil; tarz; tarzda; tarziye; üslup; taze; yeni; evrim; gelişme; geliştirmek; tekamül;
‫ﻗﺎﻋدة‬ qạʿdẗ
tarziye ‫ﺑﺎرد‬ bạrd tekerlek
kaide; taban; temel;
‫ﻧﻣط‬ nmṭ körpe; serin; serinlemek; serinletmek;  ‫ﻋﺟﻠﺔ‬ `jlẗ ‫ﻗﺎع‬ qạ`
serinlik; soðuk; soğuk; soğutmak; taze; 
şıklık; stil; tarz; tarzda; tarziye; üslup; çark; tekerlek;
üşümüş; dip; dip koymak; temel;
taş te ‫ﻋﺟﻠﺔ‬ 'jle ‫أﺳﻔل‬ ạ̉sfl
‫ﺣﺟر‬ hjr ‫ﻓﻲ‬ fy ‫ﻋﺟﻠﺔ‬ ʿjlẗ alt; aşağı; aşağıya; asağıya doğru; ayva tüyü; 
çark; tekerlek; dip; dip koymak; içinde; temel;
‫ﺣﺟر‬ ḥjr aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için; 
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  tekerlek izi ‫ﻗﺎﻋدة‬ qạ`dẗ
karantina; taş; taşlamak; taþ;
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde;  baz; kaide; temel; üs; üssü;
tasarlama üzerine; yandan; yer;
‫ﻣﺳﺎر‬ msạr
ders; kurs; kursu; mermi yolu; tekerlek izi; yol;
temiz
‫ﺗﺻﻣﯾم‬ tṣmym tebaa
tekerlek parmağı ‫ﻧظﯾف‬ nzíf
amaç; harita; kart; plan; proje; tasarlama;  ‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍwʿ
tasarlamak; taslak; yemek listesi; ‫ﺗﺣدث‬ tḥdtẖ ‫ﻧظﯾف‬ nẓyf
iplik; konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk;
tasarlamak konuşan; konuşmayan; konuşmaz; meydana  halis; pak; saf; temiz; temizlemek; 
‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍw`
gelme; meydana gelmek; söyleşmek;  temizlenmek;
‫ﺗﺻﻣﯾم‬ tṣmym konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk; tekerlek parmağı; temizlemek
amaç; harita; kart; plan; proje; tasarlama;  ‫ﻣوﺿوع‬ mwḍw`
tasarlamak; taslak; yemek listesi;
tekinsiz ‫ﻧظﯾف‬ nẓyf
konu; mevzu; tebaa; uyruk; ‫ﻏرﯾب‬ gẖryb
tashih etmek halis; pak; saf; temiz; temizlemek; 
tecrübe temizlenmek;
‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ acayip; ecnebi; garip; has; sebebi 
‫ﺣدث‬ ḥdtẖ anlaşılamayan; tekinsiz; tuhaf; yabancı  ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ
doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek;  uyruklu;
gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip;  deney; deneyim; duymak; görmek; ihtimal;  açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek;  olay; tecrübe; teklif berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
uygun; vefakâr; ‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ‬ ạltjrbẗ ‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ mḥạwlẗ izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak; 
telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
taşımak deney; deney yapmak; deneyim; tecrübe; çaba; deneme; denemek; kalkışmak; teklif; 
temizlenmek
‫ﺣﻣل‬ ḥml ‫ﺗﺟرﺑﺔ‬ tjrbẗ teşebbüs; teşebbüs etmek; teşebbüş etmek; 
yeltenmek; ‫ﻧظﯾف‬ nẓyf
‫ﺣﻣل‬ hml deney; deney yapmak; deneyim; duymak; 
‫اﻟﻌرض‬ al'rd
görmek; tecrübe; tecrübe etmek; yaşantı; halis; pak; saf; temiz; temizlemek; 
taslak teklik temizlenmek;
tecrübe etmek
‫ﺗﺻﻣﯾم‬ tṣmym temsil
‫ﺗﺟرﺑﺔ‬ tjrbẗ ‫وﺣدة‬ wḥdẗ
amaç; harita; kart; plan; proje; tasarlama;  ‫ﺗﻣﺛﯾل‬ timthíl
deney; deney yapmak; deneyim; duymak;  birim; birlik; teklik; vahdet;
tasarlamak; taslak; yemek listesi;
görmek; tecrübe; tecrübe etmek; yaşantı; tekne ‫ﺗﻣﺛﯾل‬ tmtẖyl
taşlamak
tedbir ‫ﻗﺎرب‬ qarb tenha
‫ﺣﺟر‬ ḥjr
‫ﻗﯾﺎس‬ qyạs ‫ﻗﺎرب‬ qạrb ‫ﺻﺣراء‬ ṣḥrạ`
karantina; taş; taşlamak; taþ;
ölçek; ölçme; ölçmek; ölçü; ölçüm; tedbir; çöl; sahra; tenha;
tasvir gemi; kayık; kayık tabak; sandal; tekne;
tediye tekrar tepe
‫وﺻف‬ wṣf
‫دﻓﻊ‬ dfʿ ‫ﻛرر‬ kirr ‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉`ly̱
anlatma; betimleme; resmetmek; tarif; tarif 
dürtme; itiş; itme; itmek; karşılığını vermek;  doruk; tepe; üst; zirve;
etmek; tasvir; tavsif; ‫أﺧرى‬ ‫ﻣرة‬ mire aaxirī
ödeme; ödemek; sevketmek; tediye;
tepe tez toplam tüm
‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱ ‫ﺳرﯾﻊ‬ sry` ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml ‫ﻛﺎﻣل‬ kạml
daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe;  çabuk; hızlı; hýzlý; tez; bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak;  bitirmek; bütün; dolu; dopdolu; hep; mutlak; 
top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve; tezahür salt; tam; tamamen; tamamlamak;  salt; tam; tamamen; tamamlamak; 
‫اﻟﺗل‬ altl tamamlanmış; toplam; tüm; tamamlanmış; toplam; tüm;
‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ ‫اﻟﻛل‬ alkil ‫ﻛل‬ kil
terazi gözü açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
toplama her; tüm; ya da;
‫ﺟدول‬ jdwl berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak;  ‫ﺟﻣﻊ‬ jmʿ ‫ﻛل‬ kl
dere; kefe; küçük körfez; masa; ölçek; sofra;  telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
beher; bütün; hep; her; her bir; her biri; 
tabla; tablo; terazi gözü; bir araya getirmek; koleksiyon; koleksiyon 
tezgâh herkes; tüm;
ters çevirmek yapmak; telif etmek; toplama; toplamak; 
‫ﻣﻘﻌد‬ mqʿd toplanma; tümce
‫ﻗﻠب‬ qlb toplamak
bank; iskemle; koltuk; oturtmak; oturuş;  ‫ﻋﻘوﺑﺔ‬ ʿqwbẗ
devirmek; düşecek gibi olmak; fiske vurmak;  sandalye; tezgâh;
‫ﺟﻣﻊ‬ jm' cümle; tümce;
gönül; kalp; ters çevirmek; yürek;
ticaret ‫ﺟﻣﻊ‬ jmʿ tüp
tescil
‫ﺗﺟﺎرة‬ tjạrẗ bir araya getirmek; koleksiyon; koleksiyon  ‫أﻧﺑوب‬ aanbub
‫ﺗﺳﺟﯾل‬ tsjyl
‫ﺗﺟﺎرة‬ tjare yapmak; telif etmek; toplama; toplamak; 
kayıt; kazımak; sicil; tescil; yazılma; yazma; toplanma;
‫أﻧﺑوب‬ ạ̉nbwb
tescil etmek tıkamak toplanma boru; boru takımı; kaval; tüp; zarta;

‫ﺳﺟل‬ sjl ‫ﻛﺗﻠﺔ‬ ktlẗ tur


‫ﺟﻣﻊ‬ jmʿ
çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt;  abluka etmek; blok; engellemek; hevenk;  bir araya getirmek; koleksiyon; koleksiyon 
‫ﺟوﻟﺔ‬ jwlẗ
kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak;  küme; salkım; tıkamak; yapmak; telif etmek; toplama; toplamak;  daire şeklinde; tur; yuvarlak; yuvarlak şey; 
vesika; viran etmek; tıkırtı toplanma; yuvarlaklaştırmak;
teşebbüs ‫ﻓوق‬ fwq topluluk tür
‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ mḥạwlẗ hakkýnda; havai; tıkırtı; üstünde; üstüne;  ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmw`ẗ ‫ﻣﺛل‬ mtẖl
çaba; deneme; denemek; kalkışmak; teklif;  üzere; üzerinde; yukarıda; yukarıdaki;  grup; topluluk; atasözü; beğenmek; darbımesel; gibi; 
teşebbüs; teşebbüs etmek; teşebbüş etmek;  yukarıdan geçen; meselâ; sevir; tür;
‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬ mjmwʿẗ
yeltenmek; tip
ayarlamak; ayarlanmış; grup; gurup; set; 
‫ﻧوع‬ nu'
teşebbüs etmek ‫ﻧوع‬ nw` topluluk; turnuva
‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ mḥạwlẗ alamet; çeşit; çeþit; cins; marka; pul; tip; toplum ‫ﻣﺑﺎراة‬ mbạrạẗ
çaba; deneme; denemek; kalkışmak; teklif;  ‫ﻧوع‬ nwʿ ‫ﺷرﻛﺔ‬ sẖrkẗ eşlemek; kibrit; maç; turnuva;
teşebbüs; teşebbüs etmek; teşebbüş etmek; 
yeltenmek; alamet; çeşit; cinsi; marka; nevi; tip; tipi; bölük; firma; refakat; şirket; sosyete; toplum; tutanak
teşebbüş etmek tipi toprak ‫ﺳﺟل‬ sjl
‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ mḥạwlẗ ‫ﻧوع‬ nu' ‫اﻟﺗرﺑﺔ‬ altirbe çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt; 
çaba; deneme; denemek; kalkışmak; teklif;  ‫ﻧوع‬ nwʿ ‫ﺑﻠد‬ bld kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak; 
teşebbüs; teşebbüs etmek; teşebbüş etmek;  alamet; çeşit; cinsi; marka; nevi; tip; tipi; vesika; viran etmek;
yeltenmek; arazi; kara; memleket; sayfiye; toprak; ülke;
tırmanış tutmak
teşekkür ederim ‫اﻟﺗرﺑﺔ‬ ạltrbẗ
‫ﺗﺳﻠﻖ‬ tslq ‫ﺣﻔظ‬ ḥfẓ
kirletmek; toprak;
‫ﺷﻛرا‬ shikra ezberlemek; kaydetmek; koruma; muhafaza; 
tiz sesli ‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ
teşhir tutmak;
‫ﺣﺎد‬ ḥạd alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme;  ‫اﺣﺗﻔظ‬ ahtfz
‫اﻟﻌرض‬ ạlʿrḍ dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer; 
gıcırtılı; keskin; sarp; şiddetli; sivri; tiz sesli; yeryüzü; zemin; tuttu
ekran; gösterme; teşhir;
to ‫أرض‬ ạ̉rḍ ‫أﺑﻘﻰ‬ aabqī
‫اﻟﻣﻌرض‬ ạlm`rḍ
‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱ alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada; 
ekspozisyon; sergi; teşhir; tutulan
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin;
tesirli ‫ﻋﻘدت‬ 'qdt
içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile;  ‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ạl`ạlm
‫ﻗوي‬ qwy varış; verme; vermek; yönünde;
alem; cihan; dünya; toprak; tutulur
dinç; etkili; etkin; güçlü; gürbüz; kudretli;  to ile ‫أرض‬ aard ‫ھﻲ‬ hy
kuvvetli; metin; sabit; sağlam yapılı; tesirli; ‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱ toprak; zemin; o; she; tutulur;
teşkil etmek
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  töz tutum
‫ﺷﻛل‬ sẖkl içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile; 
varış; verme; vermek; yönünde; ‫ﻣﺎدة‬ mạdẗ ‫ﻣوﻗف‬ mwqf
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil; 
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli;  tohum dokuma; gereç; kumaþ; madde; maddesel;  durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki; 
stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem; maddi; özdek; özdeksel; töz; pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet 
‫ﺑذرة‬ bdhre
test tren alış; yer;
‫ﺑذرة‬ bdẖrẗ tutun
‫اﺧﺗﺑﺎر‬ axtibar ‫ﻗطﺎر‬ qtar
habbe; meni; tohum; ‫ﻋﻘد‬ 'qd
testere ‫ﻗطﺎر‬ qṭạr
tomar
antrenman yapmak; katar; tren; yetiştirmek; ‫ﻋﻘد‬ ʿqd
‫ﻣﻧﺷﺎر‬ minishar ‫ﻟﻔﺔ‬ lfẗ
tüfek düğümlemek; karmakanşık; mahkemeye 
‫ﻣﻧﺷﺎر‬ mnsẖạr tomar; yuvarlamak; yuvarlanmak; celbetmek; mukavele; neticelendirmek; 
‫ﺑﻧدﻗﯾﺔ‬ bndqyẗ sonuçlandırmak; sözleşme; tutun;
tetkik top
silâhlı kimse; tabanca; tüfek; tuy gibi yumuşak
‫دراﺳﺔ‬ drạsẗ ‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱
tuhaf ‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq
çalışma; okuma; okumak; tetkik; daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe; 
top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve; ‫ﻏرﯾب‬ gẖryb çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli; 
tez
‫ﻛرة‬ kire acayip; ecnebi; garip; has; sebebi  inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek; 
‫ﺑﺳرﻋﺔ‬ bsr`ẗ anlaşılamayan; tekinsiz; tuhaf; yabancı  seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak; 
toplam uyruklu; yumuþak; zayıflamak;
çabuk; tez;
tüm tuz
tuz uğraşmak uygun uzun ve dar parça
‫ﻣﻠﺢ‬ mlh ‫ﺻﻔﻘﺔ‬ ṣfqẗ ‫ﺗﻧﺎﺳب‬ tinasb ‫ﺷرﯾط‬ sẖryṭ
‫ﻣﻠﺢ‬ mlḥ anlaşma; çam tahtası; ele almak; ilgilenmek;  ‫اﻟﺳﻠﯾم‬ alslím bant; çizgili kumaş; kurdele; örtüsünü 
uğraşmak; kaldırmak; şerit; uzun ve dar parça;
tuz; tuzlu; uyku
ulaşma uzunca
tuzlu ‫ﻧوم‬ nwm
‫وﺻول‬ wṣwl ‫طوﯾل‬ ṭwyl
‫ﻣﻠﺢ‬ mlḥ uyku; uyu; uyumak;
erişme; geliş; giriş; ulaşma; varmak; boylu; büyük; uzun; uzun boylu; uzunca; 
tuz; tuzlu; ‫ﻧوم‬ num yüksek;
ulaşmak

þ ‫اﻟوﺻول‬ alusul uyruk


‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍw`
uzunluğuna
‫طول‬ ṭwl
ulu
þehir konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk; boy; boylam; müddet; süre; uzunluğuna; 
‫ﻋظﯾم‬ ʿẓym uzunluk;
‫ﻣدﯾﻧﺔ‬ mdynẗ ‫ﻣوﺿوع‬ mwḍw`
kasaba; kent; kentli; şehir; þehir;
büyük; harika; kocaman; ulu; uzunluk
konu; mevzu; tebaa; uyruk;
‫ﻛﺑﯾر‬ kbyr ‫طول‬ ṭwl
þiir ‫اﻟﻣوﺿوع‬ ạlmwḍwʿ
büyük; debdebeli; hayli; iri; kıdemli; önemli;  boy; boylam; müddet; süre; uzunluğuna; 
‫اﻟﺷﻌر‬ ạlsẖ`r ulu; yüksek; iplik; konu; mevzu; tabi; tebaa; uyruk;
uzunluk;
mısra; nazım; şiir; şiir sanatı; þiir; ulus uyu
‫طول‬ tul
‫ﺷﻌر‬ sẖ`r ‫دوﻟﺔ‬ dwlẗ ‫ﻧوم‬ nwm
uzuv
nazım; şiir; şiir sanatı; þiir; uyku; uyu; uyumak;
devlet; durum; eyalet; hal; millet; ulus;
þimdi ‫ﻋﺿو‬ ʿḍw
‫اﻷﻣﺔ‬ alaame uyumak
aza; organ; üye; uzuv;
‫اﻵن‬ ạlận ‫اﻷﻣﺔ‬ ạlạ̉mẗ ‫ﻧوم‬ nwm
şimdi; þimdi;
þiþman
millet; ulus;
‫اﻟﻧﺎس‬ ạlnạs
uyku; uyu; uyumak;
uyumlu
ü
‫دھن‬ dhn üç
halk; kavim; kişi; millet; ulus; ‫ﻣﺗواﻓﻖ‬ mtwạfq
semiz; şişman; şişmanlatmak; þiþman; yað; 
‫ﺛﻼﺛﺔ‬ tẖlạtẖẗ
‫أھل‬ ạ̉hl uzağa
yağlı; ‫ﺛﻼﺛﺔ‬ thlathe
halk; kavim; millet; ulus; ‫ﺑﻌﯾدا‬ bʿydạ
u umman
‫اﻟﻣﺣﯾط‬ ạlmḥyṭ
uzağa; uzakta;
uzak
üçgen
‫ﻣﺛﻠث‬ mtẖltẖ

çevreleyen; kuşatan; okyanus; saran; umman; ‫ﺑﻌﯾد‬ bʿyd ‫ﻣﺛﻠث‬ mthlth
‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhạyẗ umumi ırak; mesafeli; uzak; uzaktaki; ücretsiz
akıbet; bitim; bitirmek; bitmek; nihayet; son; 
‫ﻋﺎم‬ `ạm ‫ﺑﻌﯾد‬ b'íd ‫ﺣر‬ hr
sona erdirmek; tamamlamak; uç; uçtaki;
uçak genel; sene; umumi; yýl; ‫ﺑﻌﯾد‬ b`yd üçüncü
umut ırak; mesafeli; uzak; uzun;
‫طﺎﺋرة‬ ṭạỷrẗ ‫اﻟﺛﺎﻟث‬ ạltẖạltẖ
düzlem; fışkırtmak; fıskıye; kara kehribar; 
‫ﻧﺄﻣل‬ naaml ‫واﺳﻊ‬ wạs`
‫اﻟﺛﺎﻟث‬ althalth
planya; tayyare; uçak; uslamlamak bol; ferah; geniş; uzak;
uçmak uzakta üflemek
‫ﺳﺑب‬ sbb
‫ﯾطﯾر‬ ítír ‫ﺑﻌﯾدا‬ bʿydạ ‫ﺿرﺑﺔ‬ ḍrbẗ
sebep; sebep olmak; uslamlamak;
esmek; grev; uçurmak; üflemek;
‫ﯾطﯾر‬ yṭyr usta uzağa; uzakta;
ülke
sinek; uçmak; ‫ﺳﯾد‬ síd uzaktaki
uçtaki ‫ﺑﻌﯾد‬ bʿyd ‫أرض‬ ạ̉rḍ
usul
alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada; 
‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ nhạyẗ ‫ﺷﻛل‬ sẖkl ırak; mesafeli; uzak; uzaktaki;
toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin;
akıbet; bitim; bitirmek; bitmek; nihayet; son;  uzanma ‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil; 
sona erdirmek; tamamlamak; uç; uçtaki;
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli;  ‫اﻟوﺻول‬ ạlwṣwl alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme; 
uçurmak stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem;
giriş; uzanma; dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer; 
‫ﺿرﺑﺔ‬ ḍrbẗ ‫طرﯾﻘﺔ‬ ṭryqẗ yeryüzü; zemin;
uzay
esmek; grev; uçurmak; üflemek; metot; moda; tarz; usul; yol; yöntem; ‫ﺑﻠد‬ bild
‫اﻟﻔﺿﺎء‬ alfda'
ufacık ‫ﻧظﺎم‬ nẓạm ‫ﺑﻠد‬ bld
uzun
‫ﺻﻐﯾر‬ ṣgẖyr dizge; sistem; usul; arazi; kara; memleket; sayfiye; toprak; ülke;
uydurmak ‫ﺑﻌﯾد‬ b`yd ün
az; genç; küçük; minicik; önemsiz; ufacık; 
ufak; ufak çocuk; ufak tefek; ‫ﺗﻧﺎﺳب‬ tnạsb ırak; mesafeli; uzak; uzun;
‫دﻋوة‬ d`wẗ
ufak ‫طوﯾل‬ ṭwyl
hastalık nöbeti; uydurmak; zinde; ünitesi
‫ﺻﻐﯾر‬ ṣgẖyr uygulama boylu; büyük; uzun; uzun boylu; uzunca; 
yüksek; ‫وﺣدة‬ wede
az; genç; küçük; minicik; önemsiz; ufacık;  ‫ﻣﻣﺎرﺳﺔ‬ mmarse ‫طوﯾل‬ twíl ünlü
ufak; ufak çocuk; ufak tefek;
egzersiz; uygulama; uzun; uzun boylu;
ufak çocuk ‫اﻟﺷﮭﯾرة‬ alshhíre
uygun uzun boylu
‫ﺻﻐﯾر‬ ṣgẖyr ‫ﻟﯾن‬ ‫ﺣرف‬ hrif lín
‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ ‫طوﯾل‬ twíl
az; genç; küçük; minicik; önemsiz; ufacık;  ünsüz
ufak; ufak çocuk; ufak tefek; doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek;  uzun; uzun boylu;
gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip;  ‫ﻣﺗواﻓﻖ‬ mtwafq
ufak tefek saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek;  ‫طوﯾل‬ ṭwyl
‫ﺻﻐﯾر‬ ṣgẖyr uygun; vefakâr; boylu; büyük; uzun; uzun boylu; uzunca;  üretim
‫ﺟﯾد‬ jyd yüksek; ‫إﻧﺗﺎج‬ ạ̹ntạj
az; genç; küçük; minicik; önemsiz; ufacık; 
ufak; ufak çocuk; ufak tefek; güzel; güzelce; hayırlı; hoş; iyi; kuyu; mal;  uzun ve dar parça çıkış; imal; istihsal; mahsul; üretim; üretmek; 
uğraşmak peki; sempatik; uygun; ürün;
üretmek üstüne üzmek vasati
‫إﻧﺗﺎج‬ āntaj ‫ﻓوق‬ fwq ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ‬ msẖklẗ ‫ﻣﺗوﺳط‬ mtwsṭ
‫إﻧﺗﺎج‬ ạ̹ntạj hakkýnda; havai; tıkırtı; üstünde; üstüne;  bela; dert; meşakkat; problem; sorun; üzmek;  anlamına gelmek; demek; kastetmek; orta; 
üzere; üzerinde; yukarıda; yukarıdaki;  zahmet; ortalama; vasat; vasati;
çıkış; imal; istihsal; mahsul; üretim; üretmek;  yukarıdan geçen; vazıh
ürün;
ürün
üşümüş
‫ﺑﺎرد‬ bạrd
v ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ
‫ﻧﺗﺎج‬ ntaj vadeli açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
körpe; serin; serinlemek; serinletmek;  berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
‫ﻣﺣﺻول‬ mḥṣwl serinlik; soðuk; soğuk; soğutmak; taze;  ‫ﻣﺻطﻠﺢ‬ mstlh izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak; 
hasat; kırpmak; mahsul; rekolte; ürün; verim; üşümüş; vadi telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
‫إﻧﺗﺎج‬ ạ̹ntạj ütü vaziyet
‫اﻟوادي‬ alwadí
çıkış; imal; istihsal; mahsul; üretim; üretmek;  ‫ﺣدﯾد‬ ḥdyd
‫اﻟوادي‬ ạlwạdy
‫ﺣﺎﻟﺔ‬ ḥạlẗ
ürün; demir; demirden yapılmış; ütü; ütülemek; davaya ait; durum; hal; kutu; mahfaza; şart; 
‫ﻧﺗﺎج‬ ntạj koyak; vadi; vaka; vaziyet;
ütülemek
vagon ‫ﻣوﻗف‬ mwqf
mahsul; ürün;
‫ﺣدﯾد‬ ḥdyd
üs ‫ﺳﯾﺎرة‬ syạrẗ durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki; 
demir; demirden yapılmış; ütü; ütülemek; pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet 
‫ﻗﺎﻋدة‬ qạ`dẗ araba; oto; otomobil; vagon;
üye alış; yer;
vahdet
baz; kaide; temel; üs; üssü; ‫ﻋﺿو‬ ʿḍw vaziyet alış
üslup ‫وﺣدة‬ wḥdẗ
aza; organ; üye; uzuv; ‫ﻣوﻗف‬ mwqf
‫ﺷﻛل‬ sẖkl birim; birlik; teklik; vahdet;
üzer durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki; 
vahşi pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet 
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil;  ‫ﺧﻼل‬ kẖlạl
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli;  ‫ﺑري‬ bry alış; yer;
stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem; sayesinde; tarafýndan; üstüne; üzer; ve
barbar; vahşi; yabani; yabanıl;
‫ﻧﻣط‬ nmṭ üzere ‫و‬ u
‫ﺑري‬ birí
şıklık; stil; tarz; tarzda; tarziye; üslup; ‫ﻓﻲ‬ fy
vaka bir; vardı; ve;
üssü aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  ‫و‬ w
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  ‫ﺣﺎﻟﺔ‬ ḥạlẗ
‫ﻗﺎﻋدة‬ qạ`dẗ alan; çıkan; da; de; en; f; geçen; hem; ilişkin; 
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde;  davaya ait; durum; hal; kutu; mahfaza; şart; 
baz; kaide; temel; üs; üssü; üzerine; yandan; yer; olan; söz; ve;
vaka; vaziyet;
üst ‫ﻋﻠﻰ‬ `ly̱ vefakâr
vakit
‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉`ly̱ hakkýnda; içinde; üstünde; üstüne; üzere;  ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ṣḥyḥ
‫اﻟوﻗت‬ ạlwqt
üzerinde; yanında; doğru; düzeltmek; düzgun; düzgün; gerçek; 
doruk; tepe; üst; zirve; bir defa; süre; vakit; zaman;
‫ﻓوق‬ fwq gerçeksiz; halis; hatasız; mümin; münasip; 
‫أﻋﻠﻰ‬ aa'lī vampir saðlýklý; sağlam; sıhhatli; tam; tashih etmek; 
hakkýnda; havai; tıkırtı; üstünde; üstüne; 
‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱ uygun; vefakâr;
üzere; üzerinde; yukarıda; yukarıdaki;  ‫ﺧﻔﺎش‬ kẖfạsẖ
daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe;  yukarıdan geçen; verdi
bilardo sopası; vampir; yarasa;
top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve; üzerinde ‫أﻋطﻰ‬ aa'tī
vapura
üstteki ‫ﻋﻠﻰ‬ `ly̱
‫اﻟﻌﺑﺎرة‬ ạlʿbạrẗ verim
‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱ hakkýnda; içinde; üstünde; üstüne; üzere; 
feribot; ifade; tabir; vapura; ‫ﻣﺣﺻول‬ mḥṣwl
daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe;  üzerinde; yanında;
var hasat; kırpmak; mahsul; rekolte; ürün; verim;
top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve; ‫ﻓﻲ‬ fy
üstü kapalı balkon ‫ﺣﺻﻠت‬ hslt verme
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için; 
‫ﺳﺎﺣﺔ‬ sạḥẗ içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  ‫دﯾك‬ dík ‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde; 
üstünde üzerine; yandan; yer; ‫ﻟدﯾﮫ‬ ldíh içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile; 
‫ﻋﻠﻰ‬ `ly̱ ‫ﻓﻲ‬ fí vardı varış; verme; vermek; yönünde;

hakkýnda; içinde; üstünde; üstüne; üzere;  at; içinde; üzerinde; vermek


‫ﻛﺎن‬ kan
üzerinde; yanında; ‫ﻓوق‬ fwq ‫ﻣﻧﺢ‬ minh
oldu; vardı;
‫ﻋﻠﻰ‬ ʿly̱ hakkýnda; havai; tıkırtı; üstünde; üstüne; 
‫و‬ u ‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱
dönmez; için; on bir; üstünde; üzerinde; üzere; üzerinde; yukarıda; yukarıdaki; 
yukarıdan geçen; bir; vardı; ve; -e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde; 
‫ﻓوق‬ fwq içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile; 
‫ﻋﻠﻰ‬ 'lī vardır
hakkýnda; havai; tıkırtı; üstünde; üstüne;  varış; verme; vermek; yönünde;
üzere; üzerinde; yukarıda; yukarıdaki;  ‫ﻋﻠﻰ‬ ʿly̱ ‫ھﻲ‬ hí vesayet
yukarıdan geçen; dönmez; için; on bir; üstünde; üzerinde; diye; vardır; ‫ﺟﻧﺎح‬ jnạḥ
‫ﻓﻲ‬ fy üzerinden varış cenah; kanat; kilit dili; koğuş; köşk; maiyet; 
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için; 
‫ﺧﺎرج‬ xarj ‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱ vesayet;
içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on; 
tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde;  üzerine -e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  vesika
üzerine; yandan; yer; içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile;  ‫ﺳﺟل‬ sjl
‫ﻓﻲ‬ fy varış; verme; vermek; yönünde;
üstünden
aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt; 
varmak
‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱ içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak; 
‫وﺻول‬ wṣwl vesika; viran etmek;
daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe;  tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve; üzerine; yandan; yer; erişme; geliş; giriş; ulaşma; varmak; vesile
üstüne üzerine almak ‫وﺻول‬ usul ‫اﻟﺳﺑب‬ ạlsbb
‫ﺧﻼل‬ kẖlạl ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫اﻟﺣﺻول‬ ạlḥṣwl ʿly̱ vasat illet; neden; sebebiyet; sebebiyet vermek; 
sebep; sebep olmak; vesile;
sayesinde; tarafýndan; üstüne; üzer; alın; almak; edinmek; üzerine almak; ‫ﻣﺗوﺳط‬ mtwsṭ
üzmek veya
‫ﻋﻠﻰ‬ `ly̱ anlamına gelmek; demek; kastetmek; orta; 
ortalama; vasat; vasati; ‫أو‬ aau
hakkýnda; içinde; üstünde; üstüne; üzere; 
üzerinde; yanında;
veyahut yağlamak yandan yâr
‫أم‬ ạ̉m ‫زﯾت‬ zyt ‫ﻓﻲ‬ fy ‫ﻧﺻف‬ nṣf
‫أو‬ ạ̉w petrol; sıvı yağ; yağ; yağlamak; aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  yâr; yarıya bölmek; yarý;
yağlı içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on;  yaradılış
veyahut; ya; yoksa; tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
viran etmek ‫دھن‬ dhn üzerine; yandan; yer; ‫ﺧﻠﻖ‬ kẖlq
‫ﺳﺟل‬ sjl semiz; şişman; şişmanlatmak; þiþman; yað;  yangın hilkat; yaradılış; yaratılış; yaratma; yaratmak;
yağlı; ‫اﻟﻧﺎر‬ alnar yarar
çetele; deftere geçirmek; kaydetmek; kayıt; 
kertik; kütük; plak; sicil; tescil etmek; tutanak;  yağmur
yani ‫ﻣﺻﻠﺣﺔ‬ mṣlḥẗ
vesika; viran etmek; ‫ﻣطر‬ mtr
‫ﻣﺗوﺳط‬ mtust alaka; alâka; ilgi; ilgilendirmek; ilgisini 
vizite
‫ﻣطر‬ mṭr çekmek; menfaat; yarar;
‫زﯾﺎرة‬ zyạrẗ ‫ھﻛذا‬ hkdẖạ yarasa
yağmur; yağmursuz;
gezmek; vizite; ziyaret; ziyaret etmek; böyle; böylece; böylelikle; bu suretle; bu 
yağmursuz ‫ﺧﻔﺎش‬ kẖfạsẖ
yüzden; öyle; yani;
vücut bilardo sopası; vampir; yarasa;
‫ﻣطر‬ mṭr yanık
‫ھﯾﺋﺔ‬ híye ‫ﺧﻔﺎش‬ xfash
yağmur; yağmursuz; ‫ﺣرق‬ ḥrq
‫ھﯾﺋﺔ‬ hyỷẗ yakalandı yaratılış
ışıl ışıl; yakmak; yanık; yanık izi; yanmak;
beden; bedeni; ceset; cisim; gövde; vücut; ‫اﺷﺗﻌﻠت‬ asht'lt ‫ﺧﻠﻖ‬ kẖlq
yanık izi
vurmak hilkat; yaradılış; yaratılış; yaratma; yaratmak;
yakın ‫ﺣرق‬ ḥrq
‫ﺿرب‬ drb yaratma
‫ﻗرب‬ qrb ışıl ışıl; yakmak; yanık; yanık izi; yanmak;
‫ﺿرب‬ ḍrb yanında ‫ﺧﻠﻖ‬ kẖlq
yakın; yakınından; yakınlık;
çarpmak; isabet; vurmak; vurmamak; ‫ﻗرﯾب‬ qríb hilkat; yaradılış; yaratılış; yaratma; yaratmak;
‫ﻋﻠﻰ‬ `ly̱
vurmamak yaratmak
‫ﻗرﯾب‬ qryb hakkýnda; içinde; üstünde; üstüne; üzere; 
‫ﺿرب‬ ḍrb üzerinde; yanında; ‫ﺧﻠﻖ‬ kẖlq
akraba; hısım; kapamak; kapatmak; yakın;
çarpmak; isabet; vurmak; vurmamak; yanlış hilkat; yaradılış; yaratılış; yaratma; yaratmak;
yakında
vuruş ‫ﺧﺎطﺊ‬ kẖạṭỷ yarda
‫ﻗرﯾﺑﺎ‬ qríba
‫ﺗﺄﺛﯾر‬ tạ̉tẖyr hatalı; yanlış; ‫ﺳﺎﺣﺔ‬ sahe
yakınından
aklına sokmak; darbe; etki; vuruş; ‫ﺧﺎطﺊ‬ xat
‫ﻗرب‬ qrb yardım
yanmak
w yakın; yakınından; yakınlık;
yakınlık
‫ﺣرق‬ hrq
‫ﻣﺳﺎﻋدة‬
‫ﻣﺳﺎﻋدة‬
msa'de
msạʿdẗ
win ‫ﺣرق‬ ḥrq
‫ﻗرب‬ qrb iane; yardım; yardımcı;
‫اﻟﻔوز‬ alfuz ışıl ışıl; yakmak; yanık; yanık izi; yanmak; ‫ﻣﺳﺎﻋدة‬ msạ`dẗ
yakın; yakınından; yakınlık;
would yapamaz iane; yardım; yardım etmek; yardımcı; 
yakmak
‫أراد‬ aarad ‫ﻻ‬ la yardým;
‫ﺣرق‬ ḥrq
hayır; yapamaz; yok;
yardım etmek
ışıl ışıl; yakmak; yanık; yanık izi; yanmak;
y yakýþýklý
yapan
‫اﻟذي‬ ạldẖy
‫ﻣﺳﺎﻋدة‬ msạ`dẗ
iane; yardım; yardım etmek; yardımcı; 
ya ‫ﺟﻣﯾل‬ jmyl yardým;
bu; hangi; kuran; olan; yapan;
‫أو‬ ạ̉w güzel; harikulade; hoş; iyi; sempatik;  yardımcı
yakýþýklý; yapılan
veyahut; ya; yoksa; ‫ﻣﺳﺎﻋدة‬ msạ`dẗ
‫ﻟطﯾف‬ lṭyf ‫ﻣﺻﻧوع‬ msnu'
ya da iane; yardım; yardım etmek; yardımcı; 
cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim;  yapışık yardým;
‫ﻛل‬ kil mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý; 
yakýþýklý; zarif; ‫ﺗﺎﺑﻊ‬ tạbʿ ‫ﻣﺳﺎﻋدة‬ msạʿdẗ
her; tüm; ya da;
yalan o; peyk; yapışık; iane; yardım; yardımcı;
yabancı uyruklu
‫ﻛذﺑﺔ‬ kdhbe yapışmak yardým
‫ﻏرﯾب‬ gẖryb
‫ﻋﺻﺎ‬ ʿṣạ ‫ﻣﺳﺎﻋدة‬ msạ`dẗ
acayip; ecnebi; garip; has; sebebi  yalnız
anlaşılamayan; tekinsiz; tuhaf; yabancı  baston; cop; çubuk; sopa; yapışmak; iane; yardım; yardım etmek; yardımcı; 
‫ﻓﻘط‬ fqṭ yardým;
uyruklu;
yapma
yabani adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur;  yarım
sadece; sırf; tek; yalnız; yegane; ‫ﺟﻌل‬ jʿl
‫ﺑري‬ bry ‫وﺣﯾد‬ weíd ‫ﻧﺻف‬ nsf
yapma; yapmak;
barbar; vahşi; yabani; yabanıl;
‫وﺣﯾد‬ wḥyd yapmak yarış
yabanıl ‫ﺳﺑﺎق‬ sbaq
bekar; bekâr; biricik; ıssız; münferit; münzevi;  ‫ﺟﻌل‬ j'l
‫ﺑري‬ bry tek; yalnız; yalnýz; yegane; ‫ﺳﺑﺎق‬ sbạq
‫ﺟﻌل‬ jʿl
barbar; vahşi; yabani; yabanıl; yalnýz
ırk; koşu; yarış;
yapma; yapmak;
yað ‫وﺣﯾد‬ wḥyd yarıya bölmek
‫ﻓﻌل‬ fʿl
‫دھن‬ dhn bekar; bekâr; biricik; ıssız; münferit; münzevi;  ‫ﻧﺻف‬ nṣf
tek; yalnız; yalnýz; yegane; davranmak; yapmak;
semiz; şişman; şişmanlatmak; þiþman; yað;  yâr; yarıya bölmek; yarý;
yan ‫ﺟﻌل‬ j`l
yağlı;
etmek; imal etmek; yapmak; yarý
yağ ‫اﻟﺟﺎﻧب‬ aljanb
yaptım ‫ﻧﺻف‬ nṣf
‫زﯾت‬ zyt ‫اﻟﺟﺎﻧب‬ ạljạnb
‫ﻟم‬ lm yâr; yarıya bölmek; yarý;
petrol; sıvı yağ; yağ; yağlamak; ‫ﺳطﺢ‬ sṭḥ
değil; hayýr; hiç; hiçbir; itham etmek; sitem  yaş
‫زﯾت‬ zít
sathi; taraf; yan; yüz; yüzey; etmek; suçlamak; yaptım; ‫اﻟﻌﻣر‬ al'mir
yağlamak yandan yâr
‫اﻟﻌﻣر‬ ạlʿmr
yasa yazılı yeni yeter
‫اﻟﻘﺎﻧون‬ ạlqạnwn ‫ﻣﻛﺗوﺑﺔ‬ mkitube ‫آﺧر‬ ậkẖr ‫اﻟﻛﻔﺎﯾﺔ‬ ‫ﻓﯾﮫ‬ ‫ﺑﻣﺎ‬ bmạ fyh ạlkfạyẗ
hukuk; kanun; yasa; yazılma bambaşka; başka; di; diðer; diğer; er; geçen;  kâfi; yeter;
yaşamak gezi; öbür; öteki; son; sürmek; yeni; yeterli
‫ﺗﺳﺟﯾل‬ tsjyl
‫ﺟدﯾدة‬ jdíde
‫ﺣﻲ‬ ḥy kayıt; kazımak; sicil; tescil; yazılma; yazma; ‫اﻟﻛﻔﺎﯾﺔ‬ ‫ﻓﯾﮫ‬ ‫ﺑﻣﺎ‬ bma fíye alkfaye
taze; yeni;
canl; canlı; civar; semt; yaşamak; yazma yetiştirmek
yer
yaşantı ‫ﺗﺳﺟﯾل‬ tsjyl ‫ﻗطﺎر‬ qṭạr
‫ﻣﻘﻌد‬ mq`d
‫ﺗﺟرﺑﺔ‬ tjrbẗ kayıt; kazımak; sicil; tescil; yazılma; yazma; antrenman yapmak; katar; tren; yetiştirmek;
alan; meydan; yer;
deney; deney yapmak; deneyim; duymak;  yazmak yıkama
görmek; tecrübe; tecrübe etmek; yaşantı; ‫وﺿﻊ‬ wḍ`
‫إرﺳﺎل‬ ārsal ‫ﻏﺳل‬ gẖsl
‫ﺣﯾﺎة‬ ḥyạẗ konum; koymak; yer; yerleştirmek;
göndermek; yazmak; ‫ﻣوﻗف‬ mwqf çalkantı sesi; çamaşır; yıkama; yıkamak; 
can; canlılık; hayat; hayat sürmek; ömür; 
yedi yıkanma;
yaşantı; durmak; duruş; ekim alanı; konum; mevki; 
pozisyon; sehpa; tavır; tutum; vaziyet; vaziyet 
‫ﻏﺳل‬ xisl
yaslamak ‫ﺳﺑﻌﺔ‬ sb`ẗ
alış; yer; yıkamak
‫دﻋم‬ d`m ‫ﺳﺑﻌﺔ‬ sb'e ‫ﻣﻛﺎن‬ mkạn
dayamak; dayanak; destek; destekleme; 
‫ﻏﺳل‬ gẖsl
‫ﺳﺑﻌﺔ‬ sbʿẗ konum; mahal; mevki; yer; yerleştirmek;
desteklemek; mesnet; yaslamak; çalkantı sesi; çamaşır; yıkama; yıkamak; 
yaşlı yegane ‫ﻣﻛﺎن‬ mkan yıkanma;

‫ﻗدﯾم‬ qdym ‫ﻓﻘط‬ fqṭ ‫ﻓﻲ‬ fy yıkanma

eski; eskimiş; ihtiyar; kadim; yaşlı; yaþlý; adil; ancak; biraz önce; biricik; doğru; okunur;  aleyhinde; at; az; başta olan; gözde; için;  ‫ﻏﺳل‬ gẖsl


sadece; sırf; tek; yalnız; yegane; içinde; içine; içine sokmak; ila; in; on; 
yatak çalkantı sesi; çamaşır; yıkama; yıkamak; 
‫وﺣﯾد‬ wḥyd tarafýndan; te; üstünde; üzere; üzerinde; 
yıkanma;
‫ﻗﺎع‬ qa' üzerine; yandan; yer;
bekar; bekâr; biricik; ıssız; münferit; münzevi; 
‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bqʿẗ yıl
‫ﻗﺎع‬ qạʿ tek; yalnız; yalnýz; yegane;
benek; leke; lekelemek; lekelenmek; mahal;  ‫ﻋﺎم‬ 'am
alt; dip; tarh; yatak; yatakta; yelken
nokta; yer; yıldız
yatakta ‫اﻟﺷراع‬ alshra' ‫ﺑﻘﻌﺔ‬ bq`ẗ
‫ﻧﺟﻣﺔ‬ njme
‫ﻗﺎع‬ qạʿ ‫اﻟﺷراع‬ ạlsẖrạʿ benek; leke; mahal; yer;
‫ﻧﺟﻣﺔ‬ njmẗ
alt; dip; tarh; yatak; yatakta; gemi ile yolculuk; yelken; ‫أرض‬ ạ̉rḍ
yaþlý yelkovan alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada;  yine de
‫ﯾد‬ yd toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin; ‫ﯾزال‬ ‫ﻻ‬ lạ yzạl
‫ﻗدﯾم‬ qdym
‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ bir daha; daha; hala; hâlâ; halen; hareketsiz; 
eski; eskimiş; ihtiyar; kadim; yaşlı; yaþlý; el; kulp; sap; yelkovan;
alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme;  henüz; yine de; yinede;
yavaş yeltenmek
dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer;  yinede
‫ﺑطﯾﺋﺔ‬ btíye ‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ mḥạwlẗ yeryüzü; zemin;
yere sermek ‫ﯾزال‬ ‫ﻻ‬ lạ yzạl
yay çaba; deneme; denemek; kalkışmak; teklif; 
teşebbüs; teşebbüs etmek; teşebbüş etmek;  ‫وﺿﻊ‬ bir daha; daha; hala; hâlâ; halen; hareketsiz; 
‫اﻟرﺑﯾﻊ‬ ạlrby` wḍʿ henüz; yine de; yinede;
yeltenmek;
faal hale getirmek; koyacak; koymak; misafir  yirmi
bahar; ilkbahar; yay; yaylanma; zemberek; yem vermek
etmek; sokmak; yere sermek;
yaygın ‫ﻋﻠف‬ ʿlf ‫ﻋﺷرون‬ `sẖrwn
yerine
‫ﻣﺷﺗرك‬ msẖtrk beslemek; beslenmek; yem vermek; ‫ﺑﺎﻷﺣرى‬ balaahrī ‫ﻋﺷرون‬ 'shrun
eklem; mafsal; müşterek; ortak; yaygın; yemek ‫ﻋﺷرون‬ ʿsẖrwn
yerleşmek
yaylanma ‫أﻛل‬ aakil
‫ﺣل‬ hl yiyecek
‫اﻟرﺑﯾﻊ‬ ạlrby` ‫أﻛل‬ ạ̉kl ‫ﻏذاء‬ gẖdẖạʾ
çözmek; çözüm; yerleşmek;
bahar; ilkbahar; yay; yaylanma; zemberek; ‫ﻏذاء‬ gẖdẖạʾ yerleştirmek besin; gıda; yemek; yiyecek;
yaymak ‫ﻏذاء‬ gẖdẖạ`
besin; gıda; yemek; yiyecek; ‫ﻣﻛﺎن‬ mkạn
‫اﻧﺗﺷﺎر‬ antshar ‫ﻏذاء‬ gẖdẖạ` besin; gıda; yemek; yiyecek;
konum; mahal; mevki; yer; yerleştirmek;
yaz besin; gıda; yemek; yiyecek; ‫وﺿﻊ‬ wḍ` yok
‫اﻟﺻﯾف‬ alsíf yemek listesi ‫ﻻ‬ la
konum; koymak; yer; yerleştirmek;
‫اﻟﺻﯾف‬ ạlṣyf ‫ﺧرﯾطﺔ‬ kẖryṭẗ ‫ﺣدد‬ hdid hayır; yapamaz; yok;

yazdı harita; kart; yemek listesi; belirlemek; yerleştirmek; ‫ﻻ‬ lạ


‫ﺑطﺎﻗﺔ‬ bṭạqẗ yeryüzü hayır; hayýr; hiç; hiç bir; hiçbir; la; yok;
‫ﻛﺗب‬ kitb
harita; kart; yemek listesi; ‫أرض‬ ạ̉rḍ yoksa
yazdırmak
‫ﺗﺻﻣﯾم‬ tṣmym ‫أو‬ ạ̉w
alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada; 
‫طﺑﺎﻋﺔ‬ ṭbạʿẗ amaç; harita; kart; plan; proje; tasarlama;  toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin; veyahut; ya; yoksa;
baskı; basmak; yazdırmak; tasarlamak; taslak; yemek listesi; ‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ yoksul
yazı masası yemin alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme;  ‫ﻓﻘﯾر‬ fqyr
‫ﻣﻛﺗب‬ mktb ‫اﻟﻘﺳم‬ ạlqsm dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer; 
yeryüzü; zemin; fakir; kötü; yoksul; zavallý;
büro; makam; memuriyet; ofis; yazı masası;  adak; ant; bölme; bölüm; bölünme; yemin;
yeşil yol
yazıhane; yemiş
yazıhane ‫اﻷﺧﺿر‬ alaaxdr ‫طرﯾﻖ‬ ṭryq
‫اﻟﻔﺎﻛﮭﺔ‬ ạlfạkhẗ
‫ﻣﻛﺗب‬ mktb ‫اﻷﺧﺿر‬ ạlạ̉kẖḍr rota; yol;
meyva; meyve; yemiş;
‫ﻣﺳﺎر‬ msar
büro; makam; memuriyet; ofis; yazı masası;  yendi yetenekli
yazıhane; ‫طرﯾﻘﺔ‬ ṭryqẗ
‫ﻓوز‬ fuz ‫ﻗﺎدرة‬ qadire
yazılı metot; moda; tarz; usul; yol; yöntem;
yeter
yol yukarı kaldırmak yükselti yüz
‫ﺷﺎرع‬ sẖạr` ‫رﻓﻊ‬ rf` ‫ارﺗﻔﺎع‬ ạrtfạʿ ‫وﺟﮫ‬ wjh
cadde; sokak; yol; asansör; kaldırmak; yukarı kaldırmak;  boy; irtifa; yükseğe; yüksek; yükseklik;  astarlamak; çehre; surat; yüz;
‫ﺷﺎرع‬ sẖạrʿ yükseltmek; yükseliş; yükselme; yükselmek; yükselti; ‫ﻣﻧطﻘﺔ‬ mnṭqẗ
yukarıda yükseltilmiş
cadde; sedefotu; sokak; yol; alan; bölge; saha; yöre; yüz; yüzey; 
‫ﻣﺳﺎر‬ msạr ‫ﻓوق‬ fwq ‫أﺛﺎر‬ ạ̉tẖạr yüzölçümü;
‫ﺳطﺢ‬ sṭḥ
ders; kurs; kursu; mermi yolu; tekerlek izi; yol; hakkýnda; havai; tıkırtı; üstünde; üstüne;  karıştırılmış; yükseltilmiş;
üzere; üzerinde; yukarıda; yukarıdaki;  yükseltmek sathi; taraf; yan; yüz; yüzey;
‫طرﯾﻖ‬ tríq yukarıdan geçen;
‫رﻓﻊ‬ rf` ‫وﺟﮫ‬ ujh
yol gösteren yukarıdaki
asansör; kaldırmak; yukarı kaldırmak;  ‫ﻣﺎﺋﺔ‬ mae
‫ﺗوﺟﯾﮫ‬ twjyh ‫ﻓوق‬ fuq
yükseltmek; yüzbaþý
idare; kılavuzluk; rehberlik; yol gösteren; yol  yukarı; yukarıdaki; ‫رﻓﻊ‬ rif'
gösterme; yön; ‫ﻓوق‬ fwq ‫ﻧﻘﯾب‬ nqyb
yol gösterme yumurta
hakkýnda; havai; tıkırtı; üstünde; üstüne;  kaptan; yüzbaþý;
‫ﺗوﺟﯾﮫ‬ twjyh üzere; üzerinde; yukarıda; yukarıdaki;  ‫اﻟﺑﯾض‬ albíd yüzde
yukarıdan geçen;
idare; kılavuzluk; rehberlik; yol gösteren; yol  ‫اﻟﺑﯾض‬ ạlbyḍ ‫اﻟﻣﺎﺋﺔ‬ almae
gösterme; yön; yukarıdan geçen
yumuşak yüzey
yolculuk ‫ﻓوق‬ fwq
‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq ‫ﺳطﺢ‬ sth
‫رﺣﻠﺔ‬ rḥlẗ hakkýnda; havai; tıkırtı; üstünde; üstüne; 
üzere; üzerinde; yukarıda; yukarıdaki;  çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli;  ‫ﺳطﺢ‬ sṭḥ
gezi; seyahat; yolculuk; inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek; 
yukarıdan geçen;
yön seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak;  sathi; taraf; yan; yüz; yüzey;
yukarıya yumuþak; zayıflamak; ‫ﻣﻧطﻘﺔ‬ mnṭqẗ
‫ﺗوﺟﯾﮫ‬ twjyh ‫ﺣﺗﻰ‬ ḥty̱ ‫ﻟﯾﻧﺔ‬ líne alan; bölge; saha; yöre; yüz; yüzey; 
idare; kılavuzluk; rehberlik; yol gösteren; yol 
ayağa; bile; da dahi; dahi; değim; dek; hatta;  yumuþak yüzölçümü;
gösterme; yön;
kadar; kalmış; para çekmecesi; yukarıya; yüzme
yöneltmek yükseğe ‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq
‫ﻣﺑﺎﺷرة‬ mbạsẖrẗ çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli; 
‫اﻟﺳﺑﺎﺣﺔ‬ ạlsbạḥẗ
‫ارﺗﻔﺎع‬ ạrtfạʿ inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek; 
doğru; tam; yöneltmek; yüzmek
boy; irtifa; yükseğe; yüksek; yükseklik;  seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak; 
yönetim yükseliş; yükselme; yükselmek; yükselti; yumuþak; zayıflamak; ‫اﻟﺳﺑﺎﺣﺔ‬ alsbahe
‫اﻟﺣﻛم‬ ạlḥkm yükseğe atmak yürek yüzölçümü
yönetmek ‫ﺳﻣﺎء‬ smạʾ ‫ﻗﻠب‬ qlb ‫ﻣﻧطﻘﺔ‬ mnṭqẗ
‫ﺣﻛم‬ ḥkm gök; gökyüzü; yükseğe atmak; devirmek; düşecek gibi olmak; fiske vurmak;  alan; bölge; saha; yöre; yüz; yüzey; 
gönül; kalp; ters çevirmek; yürek; yüzölçümü;
hakem; hakim olmak; hükmetmek; hüküm 
yüksek
yürümek yüzyıl
sürmek; idare etmek; kanun; kural; yönetmek; ‫طوﯾل‬ ṭwyl
yöntem ‫ﺳﯾر‬ sír ‫اﻟﻘرن‬ alqrin
boylu; büyük; uzun; uzun boylu; uzunca; 
‫ﺷﻛل‬ sẖkl yüksek; ‫ﺳﯾر‬ syr ‫اﻟﻘرن‬ ạlqrn
‫ارﺗﻔﺎع‬ ạrtfạʿ sırımla bağlamak; yürümek; yürüyerek gitmek; asır; boru; boynuz; yüzyıl;
biçim; biçimlendirmek; biçimli; form; şekil; 
şekil vermek; şekillendirmek; şekle ait; şekli;  boy; irtifa; yükseğe; yüksek; yükseklik;  yürüyerek gitmek yýl
stil; tarz; teşkil etmek; üslup; usul; yöntem; yükseliş; yükselme; yükselmek; yükselti;
‫ﺳﯾر‬ syr ‫ﻋﺎم‬ `ạm
‫طرﯾﻘﺔ‬ tríqe ‫ارﺗﻔﺎع‬ artfa'
sırımla bağlamak; yürümek; yürüyerek gitmek; genel; sene; umumi; yýl;
‫طرﯾﻘﺔ‬ ṭryqẗ ‫ﻛﺑﯾر‬ kbyr
yuvarlak
metot; moda; tarz; usul; yol; yöntem;
yönünde
büyük; debdebeli; hayli; iri; kıdemli; önemli; 
ulu; yüksek; ‫ﺟوﻟﺔ‬ jwlẗ z
yüksek sesle daire şeklinde; tur; yuvarlak; yuvarlak şey;  zaaf
‫إﻟﻰ‬ ạly
̹ ̱ yuvarlaklaştırmak;
‫ﻋﺎل‬ ‫ﺑﺻوت‬ bsut 'al ‫ﺿﻌف‬ ḍʿf
-e dogru; -e doğru; etme; fayda; için; içinde;  ‫ﺟوﻟﺔ‬ jule
içine; ila; izin; olanak; olarak vermek; to; to ile;  yükseklik dermansızlık; halsizlik; kuvvetsizlik; zaaf; 
varış; verme; vermek; yönünde; yuvarlak çıkıntı zayıflık;
‫ارﺗﻔﺎع‬ ạrtfạʿ
yöre ‫ﻋﻘدة‬ ʿqdẗ zahiri
boy; irtifa; yükseğe; yüksek; yükseklik; 
‫ﻣﻧطﻘﺔ‬ mnṭqẗ yükseliş; yükselme; yükselmek; yükselti; yuvarlak şey ‫واﺿﺢ‬ wạḍḥ
alan; bölge; saha; yöre; yüz; yüzey;  yükselecek ‫ﺟوﻟﺔ‬ jwlẗ açık; apaçık; aşikar; aşikâr; belirgin; belli; 
yüzölçümü; berrak; dokunulabilir; duru; göze çarpan; 
‫اﻻرﺗﻔﺎع‬ alartfa' daire şeklinde; tur; yuvarlak; yuvarlak şey;  izhar; kati; katî; manifesto; net; parlak; 
yorgan yuvarlaklaştırmak;
yükseliş telaffuz; temizlemek; tezahür; vazıh; zahiri;
‫ﻏطﺎء‬ gẖṭạ` yuvarlaklaştırmak zahmet
battaniye; kapak; kaplamak; örtmek; örtü;  ‫ارﺗﻔﺎع‬ ạrtfạʿ
‫ﺟوﻟﺔ‬ jwlẗ ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ‬ msẖklẗ
yorgan; boy; irtifa; yükseğe; yüksek; yükseklik; 
daire şeklinde; tur; yuvarlak; yuvarlak şey;  bela; dert; meşakkat; problem; sorun; üzmek; 
yota yükseliş; yükselme; yükselmek; yükselti;
yuvarlaklaştırmak; zahmet;
‫ذرة‬ dẖrẗ yükselme
yuvarlamak zahmetli
tahıl tanesi; yota; zerre;
‫ارﺗﻔﺎع‬ ạrtfạʿ
‫ﻟﻔﺔ‬ lfẗ ‫ﺷﺎق‬ sẖạq
yüce boy; irtifa; yükseğe; yüksek; yükseklik; 
tomar; yuvarlamak; yuvarlanmak; meşakkatli; zahmetli;
yükseliş; yükselme; yükselmek; yükselti;
‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱ yuvarlanmak
yükselmek zam
daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe;  ‫ﻟﻔﺔ‬ lfẗ
top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve;
‫ارﺗﻔﺎع‬ ạrtfạʿ ‫رﻓﻊ‬ rfʿ
boy; irtifa; yükseğe; yüksek; yükseklik;  tomar; yuvarlamak; yuvarlanmak; ayağa kaldırmak; kaldırma; zam;
yukarı
yükseliş; yükselme; yükselmek; yükselti; yüz zaman
‫ﻓوق‬ fuq yükselti ‫ﻣﺎﺋﺔ‬ mạỷẗ ‫اﻟوﻗت‬ aluqt
yukarı; yukarıdaki;
zaman zift
‫اﻟوﻗت‬ ạlwqt ‫رﻣﯾﺔ‬ rmíye
bir defa; süre; vakit; zaman; zihin
‫ﻋﻧدﻣﺎ‬ `ndmạ ‫ﻋﻘل‬ 'ql
‫ﻋﻧدﻣﺎ‬ 'ndma ‫ﻋﻘل‬ ʿql
zarif aklı; zihin; zihne; zihni;
‫ﻏراﻣﺔ‬ gẖrạmẗ ‫ﻋﻘل‬ `ql
güzel; hassas; ince; para cezası; zarif; akıl; zihin;
‫ﻟطﯾف‬ lṭyf zihne
cilveli; güzel; hoş; ince; iyi; keyifli; mulâyim;  ‫ﻋﻘل‬ ʿql
mülâyim; nazik; sempatik; sevimli; tatlı; tatlý; 
yakýþýklý; zarif; aklı; zihin; zihne; zihni;
zarta zihni
‫أﻧﺑوب‬ ạ̉nbwb ‫ﻋﻘل‬ ʿql
boru; boru takımı; kaval; tüp; zarta; aklı; zihin; zihne; zihni;
zat zihnini karıştırmak
‫ﺷﺧص‬ sẖkẖṣ ‫أرﺑك‬ ạ̉rbk
insan; kimse; zat; poz; zihnini karıştırmak;

zaten zil
‫ﻗد‬ qd ‫ﺟرس‬ jrs
may; olabilir; şimdiden; zaten; çan; gong; zil;

zavallý zincir
‫ﻓﻘﯾر‬ fqyr ‫ﺳﻠﺳﻠﺔ‬ slslẗ
fakir; kötü; yoksul; zavallý; dizi; katar; kayıt altına almak; silsile; zincir; 
zincire vurmak; zincirlemek;
zayıflamak
zincire vurmak
‫رﻗﯾﻖ‬ rqyq
‫ﺳﻠﺳﻠﺔ‬ slslẗ
çok zarif; esir; fotojenik; ince; incelikli; 
inceltmek; kabarık; köle; seyrekleşmek;  dizi; katar; kayıt altına almak; silsile; zincir; 
seyrelmek; tuy gibi yumuşak; yumuşak;  zincire vurmak; zincirlemek;
yumuþak; zayıflamak; zincirlemek
zayıflık ‫ﺳﻠﺳﻠﺔ‬ slslẗ
‫ﺿﻌف‬ ḍʿf dizi; katar; kayıt altına almak; silsile; zincir; 
dermansızlık; halsizlik; kuvvetsizlik; zaaf;  zincire vurmak; zincirlemek;
zayıflık; zinde
zemberek ‫ﺗﻧﺎﺳب‬ tnạsb
‫اﻟرﺑﯾﻊ‬ ạlrby` hastalık nöbeti; uydurmak; zinde;
bahar; ilkbahar; yay; yaylanma; zemberek; zirve
zemin ‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉ʿly̱
‫أرض‬ aard daha yüksek; doruk; en üst; en yüksek; tepe; 
toprak; zemin; top; üst; üstteki; üstünden; yüce; zirve;
‫أرض‬ ạ̉rḍ ‫أﻋﻠﻰ‬ ạ̉`ly̱
alem; arazi; arsa; cihan; dünya; kara; karada;  doruk; tepe; üst; zirve;
toprak; ülke; yer; yeryüzü; zemin; ziyaret
‫اﻷرض‬ ạlạ̉rḍ ‫زﯾﺎرة‬ zyạrẗ
alem; arazi; arsa; bölge; cihan; döþeme;  gezmek; vizite; ziyaret; ziyaret etmek;
dünya; kara; memleket; toprak; ülke; yer; 
yeryüzü; zemin; ziyaret etmek
‫اﻟطﺎﺑﻖ‬ altabq ‫زﯾﺎرة‬ zyạrẗ
‫اﻟطﺎﺑﻖ‬ ạlṭạbq gezmek; vizite; ziyaret; ziyaret etmek;

zenci ziyareti

‫أﺳود‬ ạ̉swd ‫زﯾﺎرة‬ zíyare

kara; siyah; zenci; zor
zengin ‫اﻟﺻﻌب‬ als'b
‫ﻏﻧﻲ‬ gẖny zorlamak
bol; zengin; ‫ﻗوة‬ qwẗ
‫ﻏﻧﻲ‬ xiní güç; kudret; kuvvet; takat; zorlamak;
zerre
‫ذرة‬ dẖrẗ
tahıl tanesi; yota; zerre;
zevç
‫زوج‬ zwj
çift; çiftleştirmek; koca; zevç;
‫أﺑﯾض‬ ‫أرض‬ ‫أﺳود‬
‫آ‬ ‫‪ak‬‬ ‫‪cihan‬‬ ‫‪siyah‬‬
‫آﺧر‬ ‫‪beyaz‬‬ ‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫أﺳود; أﺳود;‬
‫‪başka‬‬ ‫أﺑﯾض; أﺑﯾض;‬ ‫‪arsa‬‬ ‫‪zenci‬‬
‫آﺧر; آﺧر;‬ ‫أﺛﺎر‬ ‫أرض; اﻷرض;‬ ‫أﻋطﻰ‬
‫‪di‬‬ ‫‪heyecanlandırmak‬‬ ‫‪zemin‬‬ ‫‪verdi‬‬
‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟطﺎﺑﻖ; اﻟطﺎﺑﻖ;‬
‫‪bambaşka‬‬ ‫‪karıştırılmış‬‬ ‫أﻋﻠﻰ‬
‫‪yer‬‬
‫‪gezi‬‬ ‫‪yükseltilmiş‬‬ ‫‪üst‬‬
‫أرض; اﻷرض; ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻓﻲ; ﻣﻘﻌد; ﻣﻛﺎن; ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬
‫آﺧر; رﺣﻠﺔ; رﺣﻠﺔ;‬ ‫أﺣﻣر‬ ‫وﺿﻊ;‬ ‫أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ;‬
‫‪öbür‬‬ ‫‪dünya‬‬ ‫‪üst‬‬
‫‪kýrmýzý‬‬
‫‪öteki‬‬ ‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ;‬
‫‪parlak kırmızı‬‬
‫‪başka‬‬ ‫‪alem‬‬ ‫‪top‬‬
‫‪kırmızı‬‬
‫آﺧر; آﺧر;‬ ‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫أﻋﻠﻰ; ﻛرة;‬
‫أﺣﻣر; أﺣﻣر;‬ ‫‪tepe‬‬
‫‪geçen‬‬ ‫‪toprak‬‬
‫‪kırmızı‬‬
‫آﺧر; و;‬ ‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﻌﺎﻟم; ﺑﻠد;‬ ‫أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ; اﻟﺗل;‬
‫أﺣﻣر; أﺣﻣر;‬ ‫‪üst‬‬
‫‪yeni‬‬ ‫‪toprak‬‬
‫أﺧذ‬
‫آﺧر; ﺟدﯾدة;‬ ‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﻌﺎﻟم; ﺑﻠد;‬ ‫أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ;‬
‫‪almak‬‬ ‫‪ülke‬‬ ‫‪zirve‬‬
‫‪son‬‬
‫أﺧذ; اﻟﺣﺻول ﻋﻠﻰ; ﺗﻠﻘﻲ;‬ ‫أرض; اﻷرض; ﺑﻠد; ﺑﻠد;‬ ‫أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ;‬
‫آﺧر; آﺧر; ﻧﮭﺎﺋﻲ; ﻧﮭﺎﯾﺔ; ﻧﮭﺎﯾﺔ;‬
‫‪çekmek‬‬ ‫‪arazi‬‬ ‫‪tepe‬‬
‫‪diðer‬‬
‫‪götürmek‬‬ ‫أرض; اﻷرض; اﻷرض; ﺑﻠد;‬ ‫أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ; اﻟﺗل;‬
‫‪diğer‬‬
‫أداة‬ ‫أﺳﺑوع‬ ‫‪doruk‬‬
‫آﺧر; اﻟﺑﻌض;‬
‫‪alet‬‬ ‫‪hafta‬‬ ‫أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ;‬
‫‪son‬‬
‫أﺳﺑوع; أﺳﺑوع;‬
‫‪doruk‬‬
‫آﺧر; آﺧر; ﻧﮭﺎﺋﻲ; ﻧﮭﺎﯾﺔ; ﻧﮭﺎﯾﺔ;‬ ‫‪el aleti‬‬
‫‪hafta‬‬ ‫أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ;‬
‫‪er‬‬ ‫‪enstrüman‬‬
‫أﺳﺑوع; أﺳﺑوع;‬
‫‪daha yüksek‬‬
‫آﺧر; ﺟﻧدي;‬ ‫‪araç‬‬
‫‪sürmek‬‬ ‫أﺳس‬ ‫‪zirve‬‬
‫‪aracı‬‬ ‫أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ;‬
‫آﺧر; ﺗواﺻل;‬ ‫‪bulundu‬‬
‫أداة; أداة;‬ ‫‪en üst‬‬
‫‪sonrası‬‬ ‫أﺳﻔل‬
‫‪aracı‬‬
‫آﻟﺔ‬ ‫‪üstünden‬‬
‫أداة; أداة;‬
‫‪ayva tüyü‬‬
‫‪makine‬‬ ‫‪asağıya doğru‬‬ ‫‪yüce‬‬
‫‪aracı olan‬‬
‫آﻟﺔ; آﻟﺔ;‬ ‫‪üstteki‬‬
‫أدى‬ ‫‪aşağıya‬‬
‫‪mabut‬‬ ‫‪en yüksek‬‬
‫‪açtı‬‬ ‫‪dip‬‬
‫‪makine‬‬ ‫أﻏﻧﯾﺔ‬
‫أراد‬ ‫أﺳﻔل; ﻗﺎع; ﻗﺎع;‬
‫آﻟﺔ; آﻟﺔ;‬ ‫‪içinde‬‬ ‫‪şarkı‬‬
‫‪makina‬‬ ‫‪would‬‬
‫أﺳﻔل; إﻟﻰ; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬ ‫أﻏﻧﯾﺔ; أﻏﻧﯾﺔ;‬
‫آﻣﻧﺔ‬ ‫أرﺑﻌﺔ‬
‫‪aşağı‬‬ ‫‪şarkı‬‬
‫‪güvenli‬‬ ‫‪dörtlü‬‬ ‫أﻏﻧﯾﺔ; أﻏﻧﯾﺔ;‬
‫أﺳﻔل; إﻟﻰ;‬
‫‪dört‬‬ ‫‪alt‬‬ ‫أﻓﺿل‬
‫أ‬ ‫أرﺑﻌﺔ; أرﺑﻌﺔ; أرﺑﻌﺔ;‬
‫‪dört‬‬
‫أﺳﻔل; أﺳﻔل; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻗﺎع;‬
‫‪alt‬‬
‫‪daha iyisi‬‬
‫أب‬ ‫‪daha iyi‬‬
‫أرﺑﻌﺔ; أرﺑﻌﺔ; أرﺑﻌﺔ;‬ ‫أﺳﻔل; أﺳﻔل; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻗﺎع;‬
‫‪baba‬‬ ‫أﻓﺿل; أﻓﺿل;‬
‫‪dört‬‬ ‫‪temel‬‬ ‫‪en iyi‬‬
‫أب; اﻷب; اﻷب;‬ ‫أرﺑﻌﺔ; أرﺑﻌﺔ; أرﺑﻌﺔ;‬ ‫أﺳﻔل; اﻷﺳﺎﺳﯾﺔ; ﻗﺎع; ﻗﺎﻋدة; ﻗﺎﻋدة;‬ ‫أﻓﺿل; أﻓﺿل;‬
‫أﺑدا‬ ‫أرﺑك‬ ‫‪dip koymak‬‬ ‫‪daha iyi‬‬
‫‪asla‬‬ ‫‪zihnini karıştırmak‬‬ ‫أﺳﻔل; ﻗﺎع;‬ ‫أﻓﺿل; أﻓﺿل;‬
‫أﺑدا; أﺑدا;‬ ‫أﺳﻣر‬
‫‪poz‬‬ ‫‪en iyi‬‬
‫‪hiç‬‬
‫أرﺑك; أرﺑك;‬ ‫‪kahverengi‬‬ ‫أﻓﺿل; أﻓﺿل;‬
‫أﺑدا; أﺑدا; أي; ﻻ; ﻻ ﺷﻲء; ﻟم;‬
‫‪poz‬‬ ‫أﺳﻣر; أﺳﻣر;‬ ‫أﻗل‬
‫‪hiç bir zaman‬‬
‫أرﺑك; أرﺑك;‬ ‫‪kahverengi‬‬ ‫‪daha az‬‬
‫‪asla‬‬ ‫أرﺳﻠت‬ ‫أﺳﻣر; أﺳﻣر;‬ ‫أﻗل; أﻗل;‬
‫أﺑدا; أﺑدا;‬ ‫‪sepileme‬‬
‫‪gönderildi‬‬ ‫‪daha küçük‬‬
‫‪hiç‬‬
‫أرض‬ ‫‪kahve rengi‬‬ ‫‪daha az‬‬
‫أﺑدا; أﺑدا; أي; ﻻ; ﻻ ﺷﻲء; ﻟم;‬
‫‪kara‬‬ ‫أﺳﻧﺎن‬ ‫أﻗل; أﻗل;‬
‫أﺑﻘﻰ‬
‫أرض; أﺳود; اﻷرض; ﺑﻠد;‬ ‫‪dişler‬‬ ‫أﻗول‬
‫‪tuttu‬‬
‫‪zemin‬‬ ‫أﺳود‬ ‫‪söyle‬‬
‫أﺑﯾض‬
‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟطﺎﺑﻖ; اﻟطﺎﺑﻖ;‬ ‫‪siyah‬‬ ‫أﻛﺛر‬
‫‪beyaz‬‬ ‫‪yeryüzü‬‬
‫أﺳود; أﺳود;‬ ‫‪daha fazla‬‬
‫أﺑﯾض; أﺑﯾض;‬
‫أرض; اﻷرض;‬ ‫‪kara‬‬
‫‪beyazlık‬‬ ‫أﻛﺛر; أﻛﺛر;‬
‫‪karada‬‬
‫أرض; أﺳود; اﻷرض; ﺑﻠد;‬
‫أﻛﺛر‬ ‫أﻧﻔﻖ‬ ‫إﺣﺳﺎس‬ ‫إﻗﺎﻣﺔ‬
‫‪daha‬‬ ‫‪harcanmış‬‬ ‫‪anlam‬‬ ‫‪kalmak‬‬
‫أﻛﺛر; ﻻ ﯾزال; ﻣن;‬ ‫‪harcamak‬‬ ‫إﺣﺳﺎس; اﻟﻣﻌﻧﻰ;‬ ‫إﻗﺎﻣﺔ; إﻗﺎﻣﺔ;‬
‫‪en fazla‬‬ ‫أﻧﻔﻖ; أﻧﻔﻖ;‬ ‫‪his‬‬ ‫‪kalma‬‬
‫‪en‬‬ ‫‪harcamak‬‬ ‫‪duyu‬‬ ‫إﻻ‬
‫أﻛﺛر; و;‬ ‫أﻧﻔﻖ; أﻧﻔﻖ;‬ ‫‪mana‬‬ ‫‪hariç‬‬
‫‪daha fazla‬‬ ‫أھل‬ ‫إذا‬ ‫إﻟﻰ‬
‫أﻛﺛر; أﻛﺛر;‬ ‫‪halk‬‬ ‫‪eğer‬‬ ‫‪-e dogru‬‬
‫‪bir daha‬‬ ‫أھل; اﻟﻧﺎس;‬
‫إذا; إذا;‬ ‫‪-e doğru‬‬
‫أﻛﺛر; ﻻ ﯾزال;‬ ‫‪ulus‬‬ ‫‪eğer‬‬ ‫‪ila‬‬
‫‪daha çok‬‬ ‫أھل; اﻷﻣﺔ; اﻷﻣﺔ; اﻟﻧﺎس; دوﻟﺔ;‬
‫إذا; إذا;‬
‫‪kavim‬‬ ‫إﻟﻰ; ﻓﻲ;‬
‫‪ötedeki‬‬ ‫إذن‬ ‫‪için‬‬
‫‪fazla‬‬ ‫أھل; اﻟﻧﺎس;‬
‫‪kulak‬‬ ‫إﻟﻰ; إﻟﻰ; ﺻﺎﻟﺢ; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ;‬
‫‪ayrıntılı‬‬ ‫‪doldurmak‬‬
‫إرﺳﺎل‬ ‫‪içine‬‬
‫أھل; ﺷﻐل;‬
‫أﻛل‬ ‫‪yazmak‬‬ ‫إﻟﻰ; ﻓﻲ;‬
‫‪millet‬‬
‫‪yemek‬‬ ‫‪göndermek‬‬ ‫‪içinde‬‬
‫أھل; اﻷﻣﺔ; اﻟﻧﺎس; دوﻟﺔ;‬
‫أﻛل; أﻛل; ﻏذاء; ﻏذاء;‬ ‫أﺳﻔل; إﻟﻰ; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬
‫أو‬ ‫إﺳﻘﺎط‬
‫‪yemek‬‬ ‫‪için‬‬
‫‪yoksa‬‬ ‫‪bırakın‬‬
‫أﻛل; أﻛل; ﻏذاء; ﻏذاء;‬ ‫إﻟﻰ; إﻟﻰ; ﺻﺎﻟﺢ; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ;‬
‫أﻟف‬ ‫‪veya‬‬ ‫إﺳﻘﺎط; ﺗرك;‬ ‫‪fayda‬‬
‫‪ya‬‬ ‫إﺳم‬
‫‪bin‬‬ ‫‪aşağı‬‬
‫‪veyahut‬‬ ‫‪nam‬‬
‫أم‬ ‫أﺳﻔل; إﻟﻰ;‬
‫أم; أو;‬ ‫إﺳم; اﺳم;‬ ‫‪olanak‬‬
‫‪anne‬‬ ‫‪i‬‬
‫أي‬ ‫‪olarak vermek‬‬
‫‪veyahut‬‬ ‫إﺳم; أﻧﺎ;‬
‫‪hangi‬‬ ‫‪izin‬‬
‫أم; أو;‬ ‫‪ad‬‬
‫أي; اﻟﺗﻲ; اﻟذي; ﻣﺎ; ﻣن;‬
‫أن‬ ‫إﻟﻰ; اﻟﺳﻣﺎح;‬
‫‪hiç‬‬ ‫إﺳم; اﺳم;‬
‫‪o‬‬ ‫‪isim‬‬ ‫‪to ile‬‬
‫أﺑدا; أﺑدا; أي; ﻻ; ﻻ ﺷﻲء; ﻟم;‬
‫أن; ﺗﺎﺑﻊ; ھو; ھو; ھﻲ; ﯾﺎ;‬ ‫إﺳم; اﺳم;‬ ‫‪vermek‬‬
‫‪hiç bir‬‬
‫‪bundan‬‬ ‫‪ad vermek‬‬ ‫إﻟﻰ; ﻣﻧﺢ;‬
‫أي; ﻻ;‬
‫‪bildiren‬‬ ‫إﺳم; اﺳم;‬ ‫‪yönünde‬‬
‫‪hiçbir‬‬
‫‪belirten‬‬ ‫إﺷﻌﺎر‬ ‫‪varış‬‬
‫أي; ﻻ; ﻟم;‬
‫‪bu‬‬ ‫‪herhangi bir‬‬ ‫‪haber‬‬ ‫‪etme‬‬

‫أن; أي; اﻟذي; ﺗﻠك; ﻣﺎ; ﻣن; ھؤﻻء; ھذا; ھذا;‬ ‫‪herhangi‬‬ ‫إﺻﺑﻊ‬ ‫‪karşı‬‬
‫أﻧﺎ‬ ‫‪hayýr‬‬ ‫‪parmak‬‬ ‫إﻟﻰ; ﺿد; ﺿد;‬

‫‪ben‬‬ ‫إﺻﺑﻊ; إﺻﺑﻊ; إﺻﺑﻊ;‬ ‫‪verme‬‬


‫أي; ﻻ; ﻟم;‬
‫أﻧﺎ; أﻧﺎ; اﺑن; ﻟﻲ;‬ ‫‪bu‬‬ ‫‪parmak‬‬ ‫‪to‬‬
‫‪bana‬‬ ‫أن; أي; اﻟذي; ﺗﻠك; ﻣﺎ; ﻣن; ھؤﻻء; ھذا; ھذا;‬ ‫إﺻﺑﻊ; إﺻﺑﻊ; إﺻﺑﻊ;‬ ‫إﻟﻰ اﻷﻣﺎم‬
‫‪ben‬‬ ‫‪gibi‬‬ ‫‪parmak‬‬ ‫‪ileri‬‬
‫أي; ك; ﻛﻣﺎ; ﻛﯾف; ﻣﺎ; ﻣﺛل; ﻣﺛل;‬ ‫إﺻﺑﻊ; إﺻﺑﻊ; إﺻﺑﻊ;‬
‫أﻧﺎ; أﻧﺎ; اﺑن; ﻟﻲ;‬ ‫إﻟﻰ اﻷﻣﺎم; إﻟﻰ اﻷﻣﺎم;‬
‫‪i‬‬ ‫‪nasýl‬‬ ‫إﺿﺎﻓﺔ‬ ‫‪ileriye‬‬
‫إﺳم; أﻧﺎ;‬ ‫أي; ك; ﻛﯾف; ﻣﺎ;‬ ‫‪katmak‬‬
‫‪ileri giden‬‬
‫‪ı‬‬ ‫‪ne kadar‬‬ ‫‪ekleme‬‬
‫‪ileriye doğru giden‬‬
‫‪bende‬‬ ‫أي; ﻛﯾف; ﻣﺎ;‬ ‫‪ekleyin‬‬
‫‪ileri doğru‬‬
‫أﯾﺿﺎ‬
‫أﻧﺑوب‬ ‫‪eklemek‬‬
‫‪ileri‬‬
‫‪ayrıca‬‬
‫‪tüp‬‬ ‫إطﺎر اﻟﻌﺟﻠﺔ‬ ‫إﻟﻰ اﻷﻣﺎم; إﻟﻰ اﻷﻣﺎم;‬
‫أﯾﺿﺎ; أﯾﺿﺎ;‬
‫أﻧﺑوب; أﻧﺑوب;‬ ‫‪lastik‬‬ ‫إﻧﺗﺎج‬
‫‪keza‬‬
‫‪tüp‬‬ ‫إﻋداد‬ ‫‪istihsal‬‬
‫‪ayrıca‬‬
‫أﻧﺑوب; أﻧﺑوب;‬
‫‪hazırlama‬‬ ‫‪çıkış‬‬
‫‪boru‬‬ ‫أﯾﺿﺎ; أﯾﺿﺎ;‬
‫‪ayr‬‬ ‫‪hazırlık‬‬ ‫‪mahsul‬‬
‫أﻧﺑوب; اﻟﻘرن;‬
‫‪çok‬‬ ‫إﻋداد; إﻋداد;‬ ‫إﻧﺗﺎج; ﻣﺣﺻول; ﻧﺗﺎج;‬
‫‪boru takımı‬‬
‫‪hazırlık‬‬ ‫‪üretim‬‬
‫‪kaval‬‬ ‫أﯾﺿﺎ; اﻟﻛﺛﯾر; ﺟدا; ﺟدا; ﻛﺛﯾر; ﻛﺛﯾرا;‬
‫إﻋداد; إﻋداد;‬ ‫‪üretmek‬‬

‫أﻧت‬
‫‪zarta‬‬
‫إ‬ ‫‪hazırlamak‬‬
‫إﻋداد; إﻋداد;‬
‫إﻧﺗﺎج; إﻧﺗﺎج;‬

‫إﺛﺑﺎت‬ ‫‪ürün‬‬
‫‪seni‬‬ ‫‪hazırlamak‬‬ ‫إﻧﺗﺎج; ﻣﺣﺻول; ﻧﺗﺎج; ﻧﺗﺎج;‬
‫‪kanıtlamak‬‬
‫‪sen‬‬ ‫إﻋداد; إﻋداد;‬ ‫‪imal‬‬
‫إﺣﺳﺎس‬ ‫إﻗﺎﻣﺔ‬
‫أﻧت; أﻧت;‬ ‫إﻧﺗﺎج; ﺻﻧﺎﻋﺔ;‬
‫‪sen‬‬ ‫‪hissetmek‬‬ ‫‪kalmak‬‬ ‫‪üretmek‬‬
‫أﻧت; أﻧت;‬ ‫إﻗﺎﻣﺔ; إﻗﺎﻣﺔ;‬ ‫إﻧﺗﺎج; إﻧﺗﺎج;‬
‫ارﺗﻔﺎع‬ ‫اﻷرض‬ ‫اﻵن‬
‫ا‬ ‫‪yükselme‬‬ ‫‪döþeme‬‬ ‫‪kadar‬‬
‫اﺑن‬ ‫ارﺗﻔﻊ‬ ‫‪arazi‬‬ ‫اﻵن; ﺣﺗﻰ; ﺣﺗﻰ; ﺣول;‬
‫‪ben‬‬ ‫‪gül‬‬ ‫أرض; اﻷرض; اﻷرض; ﺑﻠد;‬ ‫‪þimdi‬‬
‫أﻧﺎ; أﻧﺎ; اﺑن; ﻟﻲ;‬ ‫اﺳﺗﺧدام‬ ‫‪toprak‬‬ ‫‪şimdi‬‬
‫‪oğlu‬‬ ‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﻌﺎﻟم; ﺑﻠد;‬ ‫اﻵن; اﻵن;‬
‫‪kullanmak‬‬
‫اﺗﺻﺎل‬ ‫‪bölge‬‬ ‫‪şimdi‬‬
‫‪kullanım‬‬
‫‪bağlanmak‬‬ ‫اﻷرض; ﻣﻧطﻘﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ;‬ ‫اﻵن; اﻵن;‬
‫اﺳﺗراﺣﺔ‬ ‫‪cihan‬‬ ‫اﻷﻧف‬
‫‪temas‬‬
‫‪molası‬‬ ‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫‪burun‬‬
‫‪irtibat‬‬ ‫‪kara‬‬
‫اﺳﺗﻐرق‬ ‫اﻷﻧف; اﻷﻧف;‬
‫‪bağlamak‬‬ ‫أرض; أﺳود; اﻷرض; ﺑﻠد;‬ ‫‪burun‬‬
‫‪aldı‬‬
‫اﺛﻧﯾن‬ ‫‪memleket‬‬ ‫اﻷﻧف; اﻷﻧف;‬
‫اﺳﺗﻣﻊ‬
‫‪iki‬‬ ‫اﻷرض; ﺑﻠد;‬ ‫اﻷول‬
‫‪dinle‬‬
‫‪ülke‬‬ ‫‪birinci‬‬
‫اﺣﺗﻔظ‬
‫‪dinlemek‬‬ ‫أرض; اﻷرض; ﺑﻠد; ﺑﻠد;‬
‫‪tutmak‬‬ ‫اﺳﺗﻣﻊ; اﺳﺗﻣﻊ;‬
‫‪ilk‬‬
‫‪arsa‬‬
‫اﺣﺗﻔظ; ﺣﻔظ;‬ ‫‪dinlemek‬‬ ‫اﻷول; اﻷول;‬
‫أرض; اﻷرض;‬
‫اﺣد‬ ‫اﺳﺗﻣﻊ; اﺳﺗﻣﻊ;‬
‫‪ilk‬‬
‫‪zemin‬‬
‫‪tek‬‬ ‫اﺳم‬ ‫اﻷول; اﻷول;‬
‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟطﺎﺑﻖ; اﻟطﺎﺑﻖ;‬
‫اﺣد; ﺳﮭل; ﻓﻘط; واﺣد; وﺣﯾد;‬ ‫‪ilk olarak‬‬
‫‪name‬‬ ‫‪yer‬‬
‫اﺧﺗﺑﺎر‬ ‫اﻻﺑﺗﺳﺎﻣﺔ‬
‫‪nam‬‬ ‫أرض; اﻷرض; ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻓﻲ; ﻣﻘﻌد; ﻣﻛﺎن; ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬
‫‪test‬‬ ‫وﺿﻊ;‬ ‫‪gülümseme‬‬
‫إﺳم; اﺳم;‬
‫اﺧﺗر‬ ‫‪adı‬‬ ‫‪alem‬‬ ‫اﻻرﺗﻔﺎع‬
‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬
‫‪seçin‬‬ ‫‪isim‬‬ ‫‪artış‬‬
‫‪yeryüzü‬‬
‫اﺧﺗراع‬ ‫إﺳم; اﺳم;‬ ‫‪yükselecek‬‬
‫أرض; اﻷرض;‬
‫‪icat‬‬ ‫‪ad vermek‬‬ ‫اﻟﺑﺣث‬
‫‪arazi‬‬
‫اﺧﺗراع; اﺧﺗراع; اﺧﺗراع;‬ ‫إﺳم; اﺳم;‬ ‫‪araştırıcı‬‬
‫أرض; اﻷرض; اﻷرض; ﺑﻠد;‬
‫‪icat‬‬ ‫‪ad‬‬
‫اﻷرﻗﺎم‬ ‫‪arama‬‬
‫اﺧﺗراع; اﺧﺗراع; اﺧﺗراع;‬ ‫إﺳم; اﺳم;‬
‫‪rakam‬‬ ‫اﻟﺑﺣث; اﻟﺑﺣث; ﺑﺣث;‬
‫‪icat‬‬ ‫اﺷﺗرى‬
‫اﻷرﻗﺎم; اﻟرﻗم; اﻟرﻗم; ﻋدد;‬ ‫‪arama‬‬
‫اﺧﺗراع; اﺧﺗراع; اﺧﺗراع;‬ ‫‪satın aldı‬‬
‫اﻷزرق‬ ‫اﻟﺑﺣث; اﻟﺑﺣث; ﺑﺣث;‬
‫اﺧﺗﻠف‬ ‫‪satın almak‬‬ ‫‪aramak‬‬
‫‪mavi‬‬
‫‪farklı‬‬ ‫اﺷﺗرى; ﺷراء; ﺷراء;‬ ‫اﻟﺑﺣث; ﺑﺣث;‬
‫اﻷﺳﺎﺳﯾﺔ‬
‫اﺧﺗﯾﺎر‬ ‫اﺷﺗﻌﻠت‬ ‫اﻟﺑﺧﺎر‬
‫‪yakalandı‬‬ ‫‪temel‬‬
‫‪seçim‬‬ ‫‪istim‬‬
‫أﺳﻔل; اﻷﺳﺎﺳﯾﺔ; ﻗﺎع; ﻗﺎﻋدة; ﻗﺎﻋدة;‬
‫اﺧﺗﯾﺎر; اﺧﺗﯾﺎر;‬ ‫اﻋﺗﻘد‬ ‫‪buhar‬‬
‫اﻷﺻﻔر‬
‫‪seçmeler‬‬ ‫‪inanıyorum‬‬ ‫اﻟﺑﺧﺎر; اﻟﺑﺧﺎر;‬
‫‪sarı‬‬
‫‪seçmek‬‬ ‫‪düşünmek‬‬ ‫‪buhar‬‬
‫اﻷﺻﻠﻲ‬
‫اﺧﺗﯾﺎر; ﺣدد;‬ ‫اﻋﺗﻘد; اﻟﻧظر;‬ ‫اﻟﺑﺧﺎر; اﻟﺑﺧﺎر;‬
‫‪seçme‬‬ ‫‪orijinal‬‬ ‫اﻟﺑﻌض‬
‫اﻗﺗرح‬
‫‪seçimli‬‬ ‫‪önermek‬‬ ‫اﻷطﻔﺎل‬ ‫‪diğer‬‬
‫‪seçim‬‬ ‫‪çocuk‬‬ ‫آﺧر; اﻟﺑﻌض;‬
‫اﻛﺗﺷﺎف‬
‫اﺧﺗﯾﺎر; اﺧﺗﯾﺎر;‬ ‫اﻷطﻔﺎل; اﻷطﻔﺎل; ﺻﺑﻲ; ﺻﺑﻲ; طﻔل; طﻔل;‬ ‫‪bazı‬‬
‫‪keşif‬‬
‫ارﺗداء‬ ‫‪çocuk‬‬ ‫اﻟﺑﻌض; ﺑﻌض; ﺑﻌض;‬
‫‪bulmak‬‬
‫اﻷطﻔﺎل; اﻷطﻔﺎل; ﺻﺑﻲ; ﺻﺑﻲ; طﻔل; طﻔل;‬ ‫اﻟﺑﻧك‬
‫‪giymek‬‬
‫اﻷب‬ ‫اﻷﻗل‬ ‫‪banka‬‬
‫ارﺗﻔﺎع‬
‫‪baba‬‬ ‫‪en az‬‬ ‫اﻟﺑﻧك; اﻟﺑﻧك;‬
‫‪irtifa‬‬ ‫أب; اﻷب; اﻷب;‬ ‫اﻷﻛﺳﺟﯾن‬ ‫‪kenar‬‬
‫‪yüksek‬‬ ‫‪baba‬‬
‫‪oksijen‬‬ ‫اﻟﺑﻧك; ﺣﺎﻓﺔ; ﺣﺎﻓﺔ;‬
‫ارﺗﻔﺎع; ارﺗﻔﺎع; طوﯾل; ﻛﺑﯾر;‬ ‫أب; اﻷب; اﻷب;‬ ‫‪banka‬‬
‫‪yükseklik‬‬ ‫‪babası olmak‬‬ ‫اﻷم‬
‫اﻟﺑﻧك; اﻟﺑﻧك;‬
‫‪boy‬‬ ‫‪ebeveyn‬‬
‫‪peder‬‬ ‫‪sahil‬‬
‫ارﺗﻔﺎع; ﺣﺟم; طول;‬ ‫اﻷﻣﺔ‬
‫اﻷﺧﺿر‬ ‫اﻟﺑﻧك; اﻟﺳﺎﺣل; اﻟﺳﺎﺣل; اﻟﺷﺎطﺊ;‬
‫‪yükselti‬‬ ‫‪ulus‬‬ ‫اﻟﺑﯾض‬
‫‪yeşil‬‬
‫‪yüksek‬‬ ‫اﻷﺧﺿر; اﻷﺧﺿر;‬
‫أھل; اﻷﻣﺔ; اﻷﻣﺔ; اﻟﻧﺎس; دوﻟﺔ;‬ ‫‪yumurta‬‬
‫ارﺗﻔﺎع; ارﺗﻔﺎع; طوﯾل; ﻛﺑﯾر;‬ ‫‪ulus‬‬
‫‪yeşil‬‬ ‫اﻟﺑﯾض; اﻟﺑﯾض;‬
‫‪yükseliş‬‬ ‫اﻷﺧﺿر; اﻷﺧﺿر;‬
‫أھل; اﻷﻣﺔ; اﻷﻣﺔ; اﻟﻧﺎس; دوﻟﺔ;‬ ‫‪yumurta‬‬
‫‪yükselmek‬‬ ‫‪millet‬‬
‫اﻷرض‬ ‫اﻟﺑﯾض; اﻟﺑﯾض;‬
‫أھل; اﻷﻣﺔ; اﻟﻧﺎس; دوﻟﺔ;‬ ‫اﻟﺗﺎرﯾﺦ‬
‫‪yükseğe‬‬ ‫‪dünya‬‬
‫اﻵن‬
‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫‪geçmişi‬‬
‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ‬ ‫اﻟﺟدول‬ ‫اﻟﺣب‬ ‫اﻟﺣﯾوان‬
‫‪tecrübe‬‬ ‫‪tablo‬‬ ‫‪sevgi‬‬ ‫‪hayvan‬‬
‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث;‬ ‫اﻟﺟدول; اﻟﺟدول; ﺟدول;‬ ‫‪sevgili‬‬ ‫اﻟﺣﯾوان; اﻟﺣﯾوان;‬
‫‪deneyim‬‬ ‫اﻟﺟذر‬ ‫اﻟﺣب; ﻋزﯾزﺗﻲ;‬ ‫‪hayvansal‬‬
‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث;‬ ‫‪kökleşmek‬‬ ‫‪aşk‬‬ ‫‪hayvan‬‬
‫‪deney yapmak‬‬ ‫‪kök‬‬ ‫اﻟﺣب; اﻟﺣب;‬ ‫اﻟﺣﯾوان; اﻟﺣﯾوان;‬
‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ;‬ ‫‪muhabbet‬‬ ‫اﻟﺧﺎﺻﺔ‬
‫اﻟﺟذر; اﻟﺟذر;‬
‫‪deneyim‬‬ ‫‪kök‬‬ ‫‪aşk‬‬ ‫‪kendi‬‬
‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث;‬
‫اﻟﺟذر; اﻟﺟذر;‬ ‫اﻟﺣب; اﻟﺣب;‬ ‫اﻟﺧﺑز‬
‫‪deney‬‬ ‫اﻟﺟزﯾرة‬ ‫‪aþk‬‬ ‫‪ekmek‬‬
‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث;‬
‫‪atol‬‬ ‫اﻟﺣدﯾث‬ ‫اﻟﺧﺑز; اﻟﺧﺑز;‬
‫اﻟﺗرﺑﺔ‬
‫‪anakara‬‬ ‫‪tartışma‬‬ ‫‪ekmek‬‬
‫‪kirletmek‬‬
‫‪ada‬‬ ‫‪modern‬‬ ‫اﻟﺧﺑز; اﻟﺧﺑز;‬
‫‪toprak‬‬ ‫اﻟﺧﺷب‬
‫اﻟﺟزﯾرة; اﻟﺟزﯾرة;‬ ‫‪çağdaş‬‬
‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﻌﺎﻟم; ﺑﻠد;‬
‫‪ada‬‬ ‫‪odun‬‬
‫‪toprak‬‬ ‫اﻟﺣرﻛﺔ‬
‫اﻟﺟزﯾرة; اﻟﺟزﯾرة;‬ ‫‪ahþap‬‬
‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﻌﺎﻟم; ﺑﻠد;‬ ‫‪hareket‬‬
‫‪adada‬‬ ‫‪ahşap‬‬
‫اﻟﺗﻛﻠﻔﺔ‬ ‫اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﻌﻣل; اﻟﻔﻌل; ﺧطوة; ﻓﻌل;‬
‫اﻟﺟﻠد‬ ‫‪hareket‬‬ ‫‪tahta‬‬
‫‪maliyet‬‬
‫‪cilt‬‬ ‫اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﻌﻣل; اﻟﻔﻌل; ﺧطوة; ﻓﻌل;‬ ‫‪kereste‬‬
‫اﻟﺗل‬
‫اﻟﺟﻠد; اﻟﺟﻠد;‬ ‫‪devinim‬‬
‫‪tepe‬‬ ‫اﻟدم‬
‫‪cilt‬‬
‫اﻟﺣﺷد‬ ‫‪kan‬‬
‫أﻋﻠﻰ; أﻋﻠﻰ; اﻟﺗل;‬
‫اﻟﺟﻠد; اﻟﺟﻠد;‬
‫اﻟﺗﻲ‬ ‫‪kalabalık‬‬ ‫اﻟدوﻻر‬
‫اﻟﺟﻠوس‬
‫‪hangi‬‬ ‫اﻟﺣﺷد; اﻟﺣﺷد;‬
‫‪oturmak‬‬ ‫‪dolar‬‬
‫‪kalabalık‬‬
‫أي; اﻟﺗﻲ; اﻟذي; ﻣﺎ; ﻣن;‬ ‫اﻟدوﻻر; اﻟدوﻻر;‬
‫اﻟﺟﻠوس; اﻟﺟﻠوس;‬
‫اﻟﺗﯾﺎر‬ ‫اﻟﺣﺷد; اﻟﺣﺷد;‬
‫‪oturmak‬‬ ‫‪dolar‬‬
‫اﻟﺣﺷرة‬
‫‪geçerli‬‬ ‫اﻟﺟﻠوس; اﻟﺟﻠوس;‬ ‫اﻟدوﻻر; اﻟدوﻻر;‬
‫‪böcek‬‬ ‫اﻟذراع‬
‫اﻟﺗﯾﺎر; ﺗﯾﺎر;‬ ‫اﻟﺟﻠﯾد‬
‫‪akım‬‬ ‫اﻟﺣﺷرة; اﻟﺣﺷرة;‬
‫‪buz‬‬ ‫‪kol‬‬
‫‪haşere‬‬
‫اﻟﺗﯾﺎر; اﻟﺗﯾﺎر; ﺗﯾﺎر;‬ ‫اﻟذراع; اﻟذراع; ﻓرع;‬
‫اﻟﺟﻣﺎل‬ ‫‪böcek‬‬
‫‪akım‬‬ ‫‪kol‬‬
‫‪güzellik‬‬ ‫اﻟﺣﺷرة; اﻟﺣﺷرة;‬
‫اﻟﺗﯾﺎر; اﻟﺗﯾﺎر; ﺗﯾﺎر;‬ ‫اﻟذراع; اﻟذراع; ﻓرع;‬
‫اﻟﺟﻣﺎل; اﻟﺟﻣﺎل;‬ ‫اﻟﺣﺻﺎن‬
‫اﻟﺛﺎﻟث‬ ‫اﻟذرة‬
‫‪güzellik‬‬ ‫‪at‬‬
‫‪üçüncü‬‬ ‫‪mısır‬‬
‫اﻟﺟﻣﺎل; اﻟﺟﻣﺎل;‬
‫اﻟﺛﺎﻟث; اﻟﺛﺎﻟث;‬ ‫اﻟﺣﺻﺎن; اﻟﺣﺻﺎن; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬
‫اﻟﺟﻣﻊ‬ ‫‪süpürgedarısı‬‬
‫‪üçüncü‬‬ ‫‪at‬‬
‫‪kombinasyon‬‬ ‫اﻟذھب‬
‫اﻟﺛﺎﻟث; اﻟﺛﺎﻟث;‬ ‫اﻟﺣﺻﺎن; اﻟﺣﺻﺎن; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬
‫‪çoğul‬‬ ‫‪beygir‬‬ ‫‪altın‬‬
‫اﻟﺟﺎﻧب‬
‫‪aygır‬‬ ‫اﻟذھب; ذھب;‬
‫‪yan‬‬ ‫اﻟﺟﻧوب‬
‫اﻟذي‬
‫اﻟﺟﺎﻧب; اﻟﺟﺎﻧب; ﺳطﺢ;‬ ‫‪güney‬‬ ‫اﻟﺣﺻول ﻋﻠﻰ‬
‫‪yapan‬‬
‫‪yan‬‬ ‫اﻟﺟﻧوب; اﻟﺟﻧوب;‬ ‫‪almak‬‬
‫اﻟﺟﺎﻧب; اﻟﺟﺎﻧب; ﺳطﺢ;‬ ‫‪güney‬‬ ‫‪bu‬‬
‫أﺧذ; اﻟﺣﺻول ﻋﻠﻰ; ﺗﻠﻘﻲ;‬
‫اﻟﺟﺑل‬ ‫اﻟﺟﻧوب; اﻟﺟﻧوب;‬ ‫أن; أي; اﻟذي; ﺗﻠك; ﻣﺎ; ﻣن; ھؤﻻء; ھذا; ھذا;‬
‫‪üzerine almak‬‬
‫اﻟﺟﻧﯾﮫ‬ ‫‪hangi‬‬
‫‪dağ‬‬ ‫‪edinmek‬‬
‫‪kiloluk‬‬ ‫أي; اﻟﺗﻲ; اﻟذي; ﻣﺎ; ﻣن;‬
‫اﻟﺟﺑل; اﻟﺟﺑل; ﺟﺑل; ﺟﺑل;‬ ‫‪olsun‬‬ ‫‪olan‬‬
‫‪dağ‬‬ ‫اﻟﺟواب‬ ‫اﻟﺣﺻول ﻋﻠﻰ; ﺳواء;‬ ‫اﻟذي; و;‬
‫اﻟﺟﺑل; اﻟﺟﺑل; ﺟﺑل; ﺟﺑل;‬ ‫‪cevap‬‬ ‫‪alın‬‬ ‫‪kim‬‬
‫اﻟﺟﺑﮭﺔ‬ ‫اﻟﺟواب; اﻟرد;‬ ‫اﻟﺟﺑﮭﺔ; اﻟﺣﺻول ﻋﻠﻰ;‬
‫‪kuran‬‬
‫‪en öndeki‬‬ ‫اﻟﺟﯾران‬ ‫اﻟﺣﻖ‬
‫‪kimin‬‬
‫‪alın‬‬ ‫‪komşu‬‬ ‫‪sağ‬‬
‫اﻟﺟﺑﮭﺔ; اﻟﺣﺻول ﻋﻠﻰ;‬ ‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ‬
‫اﻟﺣﺎرة‬ ‫اﻟﺣﻘل‬
‫‪ön‬‬ ‫‪büyük‬‬
‫‪sıcak‬‬ ‫‪tarla‬‬
‫اﻟﺟﺑﮭﺔ; اﻟﺟﺑﮭﺔ;‬ ‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم;‬
‫اﻟﺣﺎرة; اﻟﺣﺎرة; ﺣﺎر; ﺣﺎر;‬ ‫‪alan‬‬ ‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر;‬
‫‪ön taraf‬‬
‫‪sıcak‬‬ ‫اﻟﺣﻘل; اﻟﺣﻘل; اﻟﻔﺿﺎء; ﻣﻘﻌد; ﻣﻧطﻘﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; و;‬ ‫اﻟرﺑﯾﻊ‬
‫‪cephe‬‬ ‫اﻟﺣﺎرة; اﻟﺣﺎرة; ﺣﺎر; ﺣﺎر;‬ ‫‪alan‬‬ ‫‪yay‬‬
‫‪ön‬‬ ‫اﻟﺣﺎﺿر‬ ‫اﻟﺣﻘل; اﻟﺣﻘل; اﻟﻔﺿﺎء; ﻣﻘﻌد; ﻣﻧطﻘﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; و;‬ ‫‪bahar‬‬
‫اﻟﺟﺑﮭﺔ; اﻟﺟﺑﮭﺔ;‬ ‫‪mevcut‬‬ ‫اﻟﺣﻛم‬
‫اﻟرﺑﯾﻊ; اﻟرﺑﯾﻊ; اﻟرﺑﯾﻊ;‬
‫اﻟﺟدول‬
‫اﻟﺣب‬ ‫‪idare‬‬ ‫‪yaylanma‬‬
‫‪tablo‬‬
‫‪sevmek‬‬ ‫اﻟﺣﻛم; ﺗوﺟﯾﮫ;‬ ‫‪ilkbahar‬‬
‫اﻟﺟدول; اﻟﺟدول; ﺟدول;‬ ‫‪yönetim‬‬
‫اﻟرﺑﯾﻊ‬ ‫اﻟﺳﺎﺣل‬ ‫اﻟﺳﯾطرة‬ ‫اﻟﺻﻌب‬
‫‪bahar‬‬ ‫‪kıyı‬‬ ‫‪kontrol‬‬ ‫‪zor‬‬
‫اﻟرﺑﯾﻊ; اﻟرﺑﯾﻊ; اﻟرﺑﯾﻊ;‬ ‫اﻟﺳﺎﺣل; اﻟﺷﺎطﺊ;‬ ‫اﻟﺳﯾطرة; ﺗﺣﻘﻖ;‬ ‫اﻟﺻف‬
‫‪zemberek‬‬ ‫اﻟﺳﺎق‬ ‫‪kontrol etmek‬‬ ‫‪satır‬‬
‫‪bahar‬‬ ‫‪bacak‬‬ ‫‪kontrolü‬‬ ‫اﻟﺻف; ﺧط;‬
‫اﻟرﺑﯾﻊ; اﻟرﺑﯾﻊ; اﻟرﺑﯾﻊ;‬ ‫اﻟﺳﺎق; اﻟﺳﺎق;‬ ‫اﻟﺷﺎطﺊ‬ ‫اﻟﺻﻔﺣﺔ‬
‫اﻟرﺟﺎء‬ ‫‪bacak‬‬ ‫‪sahil‬‬ ‫‪sayfa‬‬
‫‪lütfen‬‬ ‫اﻟﺳﺎق; اﻟﺳﺎق;‬
‫اﻟﺑﻧك; اﻟﺳﺎﺣل; اﻟﺳﺎﺣل; اﻟﺷﺎطﺊ;‬ ‫اﻟﺻﻔﺣﺔ; اﻟﺻﻔﺣﺔ;‬
‫‪ayak‬‬ ‫‪kıyı‬‬ ‫‪levha‬‬
‫اﻟرﺟﺎل‬
‫اﻟﺳﺎق; اﻟﻘدم; اﻟﻘدم;‬
‫‪erkekler‬‬ ‫اﻟﺳﺎﺣل; اﻟﺷﺎطﺊ;‬ ‫اﻟﺻﻔﺣﺔ; ورﻗﺔ;‬
‫‪baldır‬‬ ‫اﻟﺷﺑﺎب‬ ‫‪sayfa‬‬
‫اﻟرد‬
‫اﻟﺳﺎق; ﻋﺟل;‬
‫‪cevap‬‬ ‫‪genç‬‬ ‫اﻟﺻﻔﺣﺔ; اﻟﺻﻔﺣﺔ;‬
‫اﻟﺳﺑﺎﺣﺔ‬ ‫اﻟﺻﻠب‬
‫اﻟﺷﺑﺎب; ﺻﻐﯾر;‬
‫اﻟﺟواب; اﻟرد;‬ ‫‪yüzme‬‬
‫اﻟرﺳﺎﻟﺔ‬ ‫اﻟﺷراع‬ ‫‪çelik‬‬
‫‪yüzmek‬‬ ‫‪yelken‬‬ ‫اﻟﺻﻠب; اﻟﺻﻠب;‬
‫‪mektup‬‬
‫اﻟﺳﺑب‬ ‫اﻟﺷراع; اﻟﺷراع;‬ ‫‪çelik‬‬
‫اﻟرﺳﺎﻟﺔ; ﺧطﺎب;‬
‫‪sebep olmak‬‬ ‫‪gemi ile yolculuk‬‬ ‫اﻟﺻﻠب; اﻟﺻﻠب;‬
‫‪mesaj‬‬
‫اﻟﺳﺑب; ﺳﺑب;‬ ‫‪yelken‬‬ ‫اﻟﺻﻣت‬
‫‪harfi‬‬
‫‪vesile‬‬ ‫اﻟﺷراع; اﻟﺷراع;‬ ‫‪sükut‬‬
‫اﻟرﻋﺎﯾﺔ‬
‫‪sebep‬‬ ‫اﻟﺷرق‬ ‫‪sessizlik‬‬
‫‪bakım‬‬
‫اﻟﺳﺑب; ﺳﺑب;‬ ‫‪doğu‬‬ ‫‪sessiz‬‬
‫اﻟرﻋﺎﯾﺔ; اﻟرﻋﺎﯾﺔ;‬ ‫‪illet‬‬ ‫اﻟﺷرق; اﻟﺷرق;‬ ‫اﻟﺻﻣت; ھﺎدئ; ھﺎدئ;‬
‫‪bakım‬‬
‫‪sebebiyet vermek‬‬ ‫‪doðu‬‬ ‫‪sükût‬‬
‫اﻟرﻋﺎﯾﺔ; اﻟرﻋﺎﯾﺔ;‬
‫‪muavenet‬‬ ‫‪neden‬‬ ‫‪doğu‬‬ ‫‪suskunluk‬‬
‫اﻟﺳﺑب; اﻟﺳﺑب; ﺳﺑب; ﻟﻣﺎذا; ﻟﻣﺎذا;‬ ‫اﻟﺷرق; اﻟﺷرق;‬ ‫‪huzur‬‬
‫‪refah‬‬
‫‪neden‬‬ ‫اﻟﺷﻌر‬ ‫‪susturmak‬‬
‫اﻟرﻗﺑﺔ‬
‫اﻟﺳﺑب; اﻟﺳﺑب; ﺳﺑب; ﻟﻣﺎذا; ﻟﻣﺎذا;‬ ‫‪saç‬‬
‫‪boyun‬‬ ‫اﻟﺻﯾف‬
‫‪sebebiyet‬‬ ‫اﻟﺷﻌر; اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر;‬
‫اﻟرﻗﺑﺔ; اﻟرﻗﺑﺔ;‬ ‫‪yaz‬‬
‫اﻟﺳﺑت‬ ‫‪saç‬‬
‫‪boyun‬‬ ‫اﻟﺻﯾف; اﻟﺻﯾف;‬
‫‪cts‬‬ ‫اﻟﺷﻌر; اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر;‬
‫‪yaz‬‬
‫اﻟرﻗﺑﺔ; اﻟرﻗﺑﺔ;‬ ‫‪kıl‬‬
‫اﻟرﻗم‬ ‫‪sebt günü‬‬ ‫اﻟﺻﯾف; اﻟﺻﯾف;‬
‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر;‬
‫‪rakam‬‬ ‫‪cumartesi‬‬ ‫اﻟﺿﺣك‬
‫‪şiir sanatı‬‬
‫اﻷرﻗﺎم; اﻟرﻗم; اﻟرﻗم; ﻋدد;‬ ‫اﻟﺳرﻋﺔ‬ ‫‪kahkaha‬‬
‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر; ﺷﻌر;‬
‫‪numara‬‬ ‫‪sürat‬‬ ‫‪þiir‬‬ ‫‪gülmek‬‬
‫اﻟرﻗم; ﻋدد; ﻋدد;‬ ‫‪hız‬‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر;‬ ‫‪gülme‬‬
‫‪rakam‬‬ ‫اﻟﺳرﻋﺔ; اﻟﺳرﻋﺔ;‬ ‫‪nazım‬‬ ‫اﻟﺿرورة‬
‫اﻷرﻗﺎم; اﻟرﻗم; اﻟرﻗم; ﻋدد;‬ ‫‪rahvan gitmek‬‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر; ﺷﻌر;‬ ‫‪gerekli‬‬
‫اﻟرﻗﯾﻖ‬ ‫‪hız‬‬ ‫‪mısra‬‬
‫اﻟﺿرورة; اﻟﺿرورة;‬
‫‪köle‬‬ ‫اﻟﺳرﻋﺔ; اﻟﺳرﻋﺔ;‬ ‫‪şiir‬‬ ‫‪gerekli‬‬
‫اﻟرﻗﯾﻖ; رﻗﯾﻖ;‬ ‫اﻟﺳﻔر‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر; ﺷﻌر; ﻗﺻﯾدة;‬ ‫اﻟﺿرورة; اﻟﺿرورة;‬
‫اﻟرﯾﺎح‬ ‫‪seyahat‬‬ ‫اﻟﺷﮭﯾرة‬ ‫اﻟﺿوﺿﺎء‬
‫‪rüzgar‬‬ ‫اﻟﺳﻔر; اﻟﺳﻔر; رﺣﻠﺔ;‬ ‫‪ünlü‬‬ ‫‪gürültü‬‬
‫‪rüzgârgülü‬‬ ‫‪seyahat‬‬ ‫اﻟﺷﮭﯾرة; ﺣرف ﻟﯾن;‬ ‫اﻟﺿوﺿﺎء; اﻟﺿوﺿﺎء;‬
‫اﻟﺳؤال‬ ‫اﻟﺳﻔر; اﻟﺳﻔر; رﺣﻠﺔ;‬ ‫اﻟﺻﺑﺎح‬ ‫‪gürültü‬‬
‫‪sual‬‬ ‫اﻟﺳﻛر‬ ‫‪sabah‬‬ ‫اﻟﺿوﺿﺎء; اﻟﺿوﺿﺎء;‬
‫اﻟﺳؤال; ﻣﺳﺄﻟﺔ;‬ ‫‪şeker‬‬ ‫اﻟﺻﺑﺎح; اﻟﺻﺑﺎح;‬ ‫اﻟطﺎﺑﻖ‬
‫‪soru‬‬ ‫اﻟﺳﻛر; اﻟﺳﻛر;‬ ‫‪sabah‬‬ ‫‪zemin‬‬
‫اﻟﺳﺎﺋل‬ ‫‪ayyaşlık‬‬ ‫اﻟﺻﺑﺎح; اﻟﺻﺑﺎح;‬ ‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟطﺎﺑﻖ; اﻟطﺎﺑﻖ;‬
‫‪şeker‬‬ ‫اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ‬ ‫‪zemin‬‬
‫‪sıvı‬‬
‫اﻟﺳﺎﺋل; اﻟﺳﺎﺋل;‬ ‫اﻟﺳﻛر; اﻟﺳﻛر;‬ ‫‪basın‬‬ ‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟطﺎﺑﻖ; اﻟطﺎﺑﻖ;‬

‫‪sývý‬‬ ‫اﻟﺳﻠﯾم‬ ‫اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ; اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ;‬ ‫اﻟطﺎﻗﺔ‬


‫‪uygun‬‬ ‫‪basın mensupları‬‬ ‫‪enerji‬‬
‫‪sıvı‬‬
‫اﻟﺳﺎﺋل; اﻟﺳﺎﺋل;‬ ‫اﻟﺳﻠﯾم; ﺗﻧﺎﺳب; ﺟﯾد; ﺻﺣﯾﺢ;‬ ‫‪sıkıştırmak‬‬ ‫اﻟطﺎﻗﺔ; اﻟطﺎﻗﺔ;‬

‫‪mayi‬‬ ‫اﻟﺳﻣﺎح‬ ‫‪basın‬‬ ‫‪kuvvet‬‬


‫‪icar‬‬ ‫اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ; اﻟﺻﺣﺎﻓﺔ;‬ ‫اﻟطﺎﻗﺔ; ﻗوة; ﻗوة;‬
‫اﻟﺳﺎﺣل‬
‫‪izin‬‬ ‫‪sıkmak‬‬ ‫‪dayanýklýlýk‬‬
‫‪sahil‬‬
‫إﻟﻰ; اﻟﺳﻣﺎح;‬ ‫‪gazetecilik‬‬ ‫‪erke‬‬
‫اﻟﺑﻧك; اﻟﺳﺎﺣل; اﻟﺳﺎﺣل; اﻟﺷﺎطﺊ;‬
‫‪sahil‬‬ ‫اﻟﺳﯾطرة‬ ‫‪basýn‬‬ ‫‪tahammül‬‬

‫اﻟﺑﻧك; اﻟﺳﺎﺣل; اﻟﺳﺎﺣل; اﻟﺷﺎطﺊ;‬ ‫‪denetlemek‬‬ ‫اﻟﺻﻌب‬


‫اﻟطﺎﻗﺔ‬ ‫اﻟﻌﺑﺎرة‬ ‫اﻟﻌﻣل‬ ‫اﻟﻔﺟوة‬
‫‪enerji‬‬ ‫‪feribot‬‬ ‫‪amel‬‬ ‫‪bölmek‬‬
‫اﻟطﺎﻗﺔ; اﻟطﺎﻗﺔ;‬ ‫‪ifade‬‬ ‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل;‬ ‫اﻟﻔرح‬
‫‪güç‬‬ ‫اﻟﻌﺑﺎرة; اﻟﻌﺑﺎرة;‬ ‫‪hareket‬‬ ‫‪sevinç‬‬
‫اﻟطﺎﻗﺔ; ﻗوة; ﻗوة;‬ ‫‪vapura‬‬ ‫اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﻌﻣل; اﻟﻔﻌل; ﺧطوة; ﻓﻌل;‬
‫اﻟﻔرح; اﻟﻔرح;‬
‫‪dayanıklılık‬‬ ‫‪ifade‬‬ ‫‪iş‬‬ ‫‪sevinç‬‬
‫اﻟطﺑﯾب‬ ‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل;‬
‫اﻟﻌﺑﺎرة; اﻟﻌﺑﺎرة;‬ ‫اﻟﻔرح; اﻟﻔرح;‬
‫‪doktor‬‬ ‫اﻟﻌدو‬ ‫‪işe ait‬‬ ‫اﻟﻔﺿﺎء‬
‫اﻟطﺑﯾب; اﻟطﺑﯾب;‬ ‫‪düşman‬‬ ‫‪çalışma‬‬ ‫‪espas‬‬
‫‪doktor‬‬ ‫اﻟﻌﻣل; دراﺳﺔ; دراﺳﺔ;‬
‫اﻟﻌدو; اﻟﻌدو; اﻟﻌدو;‬ ‫‪alan‬‬
‫اﻟطﺑﯾب; اﻟطﺑﯾب;‬ ‫‪düşman‬‬ ‫‪işletmek‬‬
‫اﻟﺣﻘل; اﻟﺣﻘل; اﻟﻔﺿﺎء; ﻣﻘﻌد; ﻣﻧطﻘﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; و;‬
‫اﻟطﺑﯾﻌﺔ‬ ‫اﻟﻌدو; اﻟﻌدو; اﻟﻌدو;‬ ‫‪amel‬‬ ‫‪uzay‬‬
‫‪doğa‬‬ ‫‪düşman‬‬ ‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل;‬
‫‪boşluk‬‬
‫اﻟطﺑﯾﻌﺔ; اﻟطﺑﯾﻌﺔ;‬ ‫اﻟﻌدو; اﻟﻌدو; اﻟﻌدو;‬ ‫‪çalışmak‬‬
‫اﻟﻔﺟوة; اﻟﻔﺿﺎء;‬
‫‪doğa‬‬ ‫‪düşmana ait‬‬ ‫‪hizmet‬‬ ‫اﻟﻔﻌل‬
‫اﻟطﺑﯾﻌﺔ; اﻟطﺑﯾﻌﺔ;‬ ‫‪hasım‬‬ ‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل; ﺧدﻣﺔ; ﺧدﻣﺔ;‬
‫‪fiil‬‬
‫اﻟطﻘس‬ ‫‪düþman‬‬ ‫‪görev‬‬
‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻔﻌل; اﻟﻔﻌل;‬
‫‪hava durumu‬‬ ‫‪hizmet‬‬ ‫‪fiil‬‬
‫اﻟﻌرض‬
‫‪hava‬‬ ‫‪teklif‬‬
‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل; ﺧدﻣﺔ; ﺧدﻣﺔ;‬ ‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻔﻌل; اﻟﻔﻌل;‬
‫اﻟطﻘس; اﻟطﻘس; ﺳﻣﺎء; ﻟﺣن; ھواء; ھواء;‬ ‫‪rol yapmak‬‬ ‫‪hareket‬‬
‫اﻟﻌرض; ﻣﺣﺎوﻟﺔ;‬
‫‪hava‬‬ ‫‪ekran‬‬ ‫‪fiil‬‬ ‫اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﻌﻣل; اﻟﻔﻌل; ﺧطوة; ﻓﻌل;‬
‫اﻟطﻘس; اﻟطﻘس; ﺳﻣﺎء; ﻟﺣن; ھواء; ھواء;‬ ‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻔﻌل; اﻟﻔﻌل;‬ ‫اﻟﻔوز‬
‫‪gösterme‬‬
‫اﻟطﻼء‬ ‫‪eylem‬‬ ‫‪kazanmak‬‬
‫‪teşhir‬‬
‫‪boyamak‬‬ ‫‪harekete ait‬‬ ‫اﻟﻔوز; ﻓوز;‬
‫اﻟﻌرض; اﻟﻣﻌرض;‬
‫اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; ﻟون;‬ ‫‪emek vermek‬‬ ‫‪win‬‬
‫اﻟﻌﺷب‬
‫‪boya‬‬
‫‪kesek‬‬ ‫‪davranmak‬‬ ‫اﻟﻘﺎرة‬
‫اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; ﻟون;‬
‫‪ot‬‬
‫اﻟﻌﻣل; ﻓﻌل;‬ ‫‪kıta‬‬
‫‪boya‬‬
‫اﻟﻌﯾن‬ ‫اﻟﻘﺎرة; اﻟﻘﺎرة;‬
‫اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; ﻟون;‬ ‫اﻟﻌﺷب; اﻟﻌﺷب;‬
‫‪çimen‬‬ ‫‪göz‬‬ ‫‪kıta‬‬
‫‪boya‬‬
‫اﻟﻌﯾن; اﻟﻌﯾن; اﻟﻌﯾن;‬ ‫اﻟﻘﺎرة; اﻟﻘﺎرة;‬
‫اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; ﻟون;‬ ‫اﻟﻌﺷب; اﻟﻌﺷب;‬
‫‪çim‬‬ ‫‪göz‬‬ ‫اﻟﻘﺎﻧون‬
‫‪boyamak‬‬
‫اﻟﻌﺷب; اﻟﻌﺷب;‬
‫اﻟﻌﯾن; اﻟﻌﯾن; اﻟﻌﯾن;‬ ‫‪yasa‬‬
‫اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; ﻟون;‬
‫‪ot‬‬ ‫‪göz‬‬ ‫‪kanun‬‬
‫‪cilalamak‬‬
‫اﻟﻌﯾن; اﻟﻌﯾن; اﻟﻌﯾن;‬ ‫اﻟﻘﺎﻧون; ﺣﻛم;‬
‫اﻟﻌﺎﺻﻣﺔ‬ ‫اﻟﻌﺷب; اﻟﻌﺷب;‬
‫‪çayır‬‬ ‫‪göz alan‬‬ ‫‪hukuk‬‬
‫‪sermaye‬‬
‫‪çimen‬‬ ‫اﻟﻐﺎﺑﺎت‬ ‫اﻟﻘﺎﻧون; اﻟﻘﺎﻧون;‬
‫‪başşehir‬‬ ‫‪orman‬‬ ‫‪hukuk‬‬
‫اﻟﻌﺷب; اﻟﻌﺷب;‬
‫اﻟﻌﺎﻟم‬ ‫‪çim‬‬ ‫اﻟﻘﺎﻧون; اﻟﻘﺎﻧون;‬
‫اﻟﻐﺎز‬
‫‪dünya‬‬ ‫اﻟﻌﺷب; اﻟﻌﺷب;‬ ‫‪gaz‬‬ ‫اﻟﻘدم‬
‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫اﻟﻌﺷري‬ ‫‪ayak‬‬
‫اﻟﻐﺎز; اﻟﻐﺎز;‬
‫‪alem‬‬ ‫‪ondalık‬‬ ‫‪gaz‬‬ ‫اﻟﺳﺎق; اﻟﻘدم; اﻟﻘدم;‬
‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫‪ayak‬‬
‫اﻟﻌظﺎم‬ ‫اﻟﻐﺎز; اﻟﻐﺎز;‬
‫‪alem‬‬ ‫اﻟﺳﺎق; اﻟﻘدم; اﻟﻘدم;‬
‫‪kemik‬‬ ‫اﻟﻐﻧﺎء‬
‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫اﻟﻘرن‬
‫اﻟﻌظﺎم; اﻟﻌظﺎم;‬ ‫‪şan‬‬
‫‪cihan‬‬ ‫‪boru‬‬
‫‪kemik‬‬ ‫‪şarkı söyleme‬‬
‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬
‫أﻧﺑوب; اﻟﻘرن;‬
‫‪evren‬‬ ‫اﻟﻌظﺎم; اﻟﻌظﺎم;‬ ‫‪şarkı söylemek‬‬
‫‪boynuz‬‬
‫اﻟﻌﻛس‬ ‫اﻟﻔﺋﺔ‬
‫‪alim‬‬ ‫‪yüzyıl‬‬
‫‪aksine‬‬ ‫‪kategori‬‬
‫‪dünya‬‬ ‫اﻟﻘرن; اﻟﻘرن;‬
‫‪karşısında‬‬ ‫‪sınıf‬‬
‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫‪yüzyıl‬‬
‫‪cihan‬‬ ‫اﻟﻌﻣر‬ ‫اﻟﻔﺎﻛﮭﺔ‬ ‫اﻟﻘرن; اﻟﻘرن;‬
‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫‪yaş‬‬ ‫‪meyve‬‬ ‫‪asır‬‬
‫‪kainat‬‬ ‫اﻟﻌﻣر; اﻟﻌﻣر;‬
‫اﻟﻘﺳم‬
‫اﻟﻔﺎﻛﮭﺔ; اﻟﻔﺎﻛﮭﺔ;‬
‫‪bilgin‬‬ ‫‪yaş‬‬ ‫‪meyve‬‬ ‫‪bölme‬‬
‫‪dünya‬‬ ‫اﻟﻌﻣر; اﻟﻌﻣر;‬
‫اﻟﻔﺎﻛﮭﺔ; اﻟﻔﺎﻛﮭﺔ;‬ ‫اﻟﻘﺳم; ﺗﻘﺳﯾم;‬
‫اﻟﻌﻣل‬ ‫‪meyva‬‬
‫أرض; اﻷرض; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم; اﻟﻌﺎﻟم;‬ ‫‪bölüm‬‬
‫‪toprak‬‬ ‫‪iş‬‬ ‫‪yemiş‬‬ ‫اﻟﻘﺳم; اﻟﻘﺳم; ﺟزء; ﺟزء; ﺣﺎﺻل; ﻓرع;‬
‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﻌﺎﻟم; ﺑﻠد;‬ ‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل;‬ ‫‪adak‬‬
‫اﻟﻔﺟوة‬
‫اﻟﻌﺑﺎرة‬ ‫‪iş‬‬
‫‪boşluk‬‬ ‫‪bölünme‬‬
‫‪tabir‬‬ ‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل;‬
‫اﻟﻔﺟوة; اﻟﻔﺿﺎء;‬ ‫اﻟﻘﺳم; ﺗﻘﺳﯾم; ﺗﻘﺳﯾم;‬
‫اﻟﻘﺳم‬ ‫اﻟﻠﯾل‬ ‫اﻟﻣﻌﻧﻰ‬ ‫اﻟﻣوﺿوع‬
‫‪yemin‬‬ ‫‪akşam‬‬ ‫‪anlam‬‬ ‫‪mevzu‬‬
‫‪bölüm‬‬ ‫اﻟﻠﯾل; ﻣﺳﺎء; ﻣﺳﺎء;‬ ‫إﺣﺳﺎس; اﻟﻣﻌﻧﻰ;‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬
‫اﻟﻘﺳم; اﻟﻘﺳم; ﺟزء; ﺟزء; ﺣﺎﺻل; ﻓرع;‬ ‫اﻟﻣﺎﺋﺔ‬ ‫‪sense‬‬ ‫‪konu‬‬
‫‪ant‬‬ ‫‪yüzde‬‬ ‫اﻟﻣﻘﺑل‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬

‫اﻟﻘط‬ ‫اﻟﻣﺎﺿﻲ‬ ‫‪sonraki‬‬ ‫اﻟﻧﺎر‬

‫‪kedi‬‬ ‫‪geçmiş‬‬ ‫اﻟﻣﻠﻛﯾﺔ‬ ‫‪yangın‬‬

‫اﻟﻘﻔزة‬ ‫‪mazi‬‬ ‫‪mülkiyet‬‬ ‫‪ateş‬‬

‫‪atlamak‬‬ ‫‪geçmiş zaman‬‬ ‫‪mülk‬‬ ‫اﻟﻧﺎس‬

‫‪atlama‬‬ ‫اﻟﻣﺎل‬ ‫‪özellik‬‬ ‫‪kişi‬‬


‫اﻟﻧﺎس; ﺷﺧص;‬
‫اﻟﻘﻔزة; اﻟﻘﻔزة;‬ ‫‪para‬‬ ‫‪mal sahipliğine ait‬‬
‫‪atlama‬‬ ‫‪halk‬‬
‫اﻟﻣﺎل; اﻟﻣﺎل;‬ ‫اﻟﻣﻧزل‬
‫أھل; اﻟﻧﺎس;‬
‫اﻟﻘﻔزة; اﻟﻘﻔزة;‬ ‫‪parasını geri‬‬ ‫‪ev‬‬ ‫‪insanlar‬‬
‫‪sıçramak‬‬ ‫‪para‬‬ ‫اﻟﻣﻧزل; اﻟﻣﻧزل; ﻣﻧزل; ﻣﻧزل;‬ ‫‪millet‬‬
‫اﻟﻘﻠﯾل‬ ‫اﻟﻣﺎل; اﻟﻣﺎل;‬ ‫‪ev‬‬
‫أھل; اﻷﻣﺔ; اﻟﻧﺎس; دوﻟﺔ;‬
‫‪küçük‬‬ ‫اﻟﻣﺣﯾط‬ ‫اﻟﻣﻧزل; اﻟﻣﻧزل; ﻣﻧزل; ﻣﻧزل;‬ ‫‪kavim‬‬
‫اﻟﻘﻠﯾل; ﺻﻐﯾر; ﺻﻐﯾر;‬ ‫‪çevreleyen‬‬ ‫‪hane‬‬
‫أھل; اﻟﻧﺎس;‬
‫‪az miktar‬‬ ‫‪kuşatan‬‬ ‫اﻟﻣﻧزل; ﻣﻧزل;‬ ‫‪ulus‬‬
‫اﻟﻘﯾﺎم‬ ‫‪umman‬‬ ‫‪mesken‬‬
‫أھل; اﻷﻣﺔ; اﻷﻣﺔ; اﻟﻧﺎس; دوﻟﺔ;‬
‫‪do‬‬ ‫‪okyanus‬‬
‫اﻟﻣﻧزل; ﻣﻧزل;‬
‫اﻟﻧﺗﯾﺟﺔ‬
‫اﻟﻛﺑرى‬ ‫اﻟﻣوت‬
‫اﻟﻣﺣﯾط; اﻟﻣﺣﯾط;‬ ‫‪sonuç‬‬
‫‪büyük‬‬ ‫‪saran‬‬ ‫‪ölüm‬‬
‫اﻟﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺟﺎح;‬
‫اﻟﻣوت; اﻟﻣوت;‬ ‫‪puan‬‬
‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم;‬ ‫‪okyanus‬‬
‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر;‬ ‫‪ölüm‬‬
‫اﻟﻣﺣﯾط; اﻟﻣﺣﯾط;‬ ‫اﻟﻧﺳﺎء‬
‫اﻟﻛﺗف‬ ‫اﻟﻣوت; اﻟﻣوت;‬
‫اﻟﻣدرﺳﺔ‬ ‫‪kadın‬‬
‫‪omuz‬‬ ‫‪ölme‬‬
‫‪ilâhiyat fakültesi‬‬ ‫اﻟﻧﺳﺎء; اﻣرأة;‬
‫اﻟﻛﺗف; اﻟﻛﺗف;‬ ‫‪ölen‬‬
‫‪okul‬‬ ‫اﻟﻧظﺎم‬
‫‪omuz‬‬ ‫‪kötü kader‬‬
‫اﻟﻣدرﺳﺔ; اﻟﻣدرﺳﺔ;‬ ‫‪sipariş‬‬
‫اﻟﻛﺗف; اﻟﻛﺗف;‬ ‫اﻟﻣوﺳم‬
‫‪okul‬‬ ‫‪emir‬‬
‫اﻟﻛﺛﯾر‬
‫اﻟﻣدرﺳﺔ; اﻟﻣدرﺳﺔ;‬ ‫‪sezon‬‬
‫‪bol bol‬‬ ‫‪rejim‬‬
‫اﻟﻣدﯾﻧﺔ‬ ‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ‬
‫‪çok‬‬ ‫‪ısmarlamak‬‬
‫‪şehir‬‬ ‫‪musiki‬‬
‫أﯾﺿﺎ; اﻟﻛﺛﯾر; ﺟدا; ﺟدا; ﻛﺛﯾر; ﻛﺛﯾرا;‬ ‫‪emretmek‬‬
‫اﻟﻣدﯾﻧﺔ; اﻟﻣدﯾﻧﺔ; ﻣدﯾﻧﺔ;‬ ‫‪sanat‬‬
‫اﻟﻛل‬ ‫‪düzen‬‬
‫‪şehir‬‬ ‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ; ﻓن;‬
‫‪toplam‬‬ ‫‪düzene‬‬
‫اﻟﻣدﯾﻧﺔ; اﻟﻣدﯾﻧﺔ; ﻣدﯾﻧﺔ;‬ ‫‪müzik‬‬
‫اﻟﻛل; ﻛﺎﻣل;‬ ‫اﻟﻣﺳﺎر‬ ‫‪mertebe‬‬
‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ; اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ;‬
‫اﻟﻛﻼم‬
‫‪izlemek‬‬ ‫‪müzik‬‬ ‫اﻟﻧظﺎم; درﺟﺔ;‬
‫‪konuşma‬‬ ‫‪sistem‬‬
‫اﻟﻣﺳﺎر; راﻗب;‬ ‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ; اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ;‬
‫اﻟﻛﻼم; ﺧطﺎب; ﺧطﺎب;‬ ‫‪mermi yolu‬‬ ‫‪hüner‬‬ ‫اﻟﻧظﺎم; ﻧظﺎم; ﻧظﺎم;‬
‫‪konuşmak‬‬ ‫اﻟﻧظر‬
‫اﻟﻣﺳﺎر; ﻣﺳﺎر;‬ ‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ; ﻓن; ﻣﮭﺎرة;‬
‫اﻟﻛﻠب‬ ‫‪iz‬‬ ‫اﻟﻣوﺿوع‬ ‫‪düşünmek‬‬
‫‪köpek‬‬ ‫اﻟﻣﻌﺎدن‬ ‫‪konu‬‬ ‫اﻋﺗﻘد; اﻟﻧظر;‬
‫اﻟﻛﻠب; اﻟﻛﻠب;‬ ‫‪metal‬‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬ ‫اﻟﻧﻔس‬
‫‪köpek‬‬ ‫‪mevzu‬‬ ‫‪öz‬‬
‫اﻟﻣﻌرض‬
‫اﻟﻛﻠب; اﻟﻛﻠب;‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬ ‫اﻟﻧﻔس; اﻟﻧﻔس;‬
‫‪gösterisi‬‬
‫اﻟﻠﺣوم‬ ‫‪tebaa‬‬ ‫‪öz‬‬
‫‪ekspozisyon‬‬
‫‪et‬‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬ ‫اﻟﻧﻔس; اﻟﻧﻔس;‬
‫‪teşhir‬‬ ‫‪tebaa‬‬ ‫اﻟﻧﮭر‬
‫اﻟﻠﻐﺔ‬
‫اﻟﻌرض; اﻟﻣﻌرض;‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬ ‫‪nehir‬‬
‫‪dil‬‬
‫‪sergi‬‬ ‫‪konu‬‬
‫اﻟﻠﻐﺔ; اﻟﻠﻐﺔ;‬ ‫اﻟﻧﮭر; اﻟﻧﮭر;‬
‫اﻟﻣﻌرض; اﻟﻣﻌرض;‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬ ‫‪nehir‬‬
‫‪dil‬‬
‫‪sergi‬‬ ‫‪iplik‬‬
‫اﻟﻠﻐﺔ; اﻟﻠﻐﺔ;‬ ‫اﻟﻧﮭر; اﻟﻧﮭر;‬
‫اﻟﻣﻌرض; اﻟﻣﻌرض;‬ ‫‪uyruk‬‬ ‫‪ırmak‬‬
‫‪lisan‬‬
‫اﻟﻣﻌرﻛﺔ‬
‫اﻟﻠﯾل‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬ ‫اﻟوادي‬
‫‪kavga‬‬ ‫‪uyruk‬‬
‫‪gece‬‬ ‫‪koyak‬‬
‫‪savaş‬‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬
‫اﻟﻠﯾل; اﻟﻠﯾل;‬ ‫‪vadi‬‬
‫اﻟﻣﻌرﻛﺔ; ﺣرب; ﺣرب;‬ ‫‪tabi‬‬
‫‪gece‬‬ ‫اﻟوادي; اﻟوادي;‬
‫اﻟﻣﻌﻧﻰ‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع;‬
‫اﻟﻠﯾل; اﻟﻠﯾل;‬ ‫‪vadi‬‬
‫‪tabi‬‬
‫‪gece vakti‬‬ ‫اﻟوادي; اﻟوادي;‬
‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع;‬
‫اﻟوزن‬ ‫ﺑﺎرد‬ ‫ﺑﺣث‬ ‫ﺑﺳرﻋﺔ‬
‫‪ağırlık‬‬ ‫‪serin‬‬ ‫‪bak‬‬ ‫‪çabuk‬‬
‫اﻟوزن; اﻟوزن;‬ ‫ﺑﺎرد; ﺑﺎرد;‬ ‫‪aramak‬‬ ‫ﺑﺳرﻋﺔ; ﺑﺳرﻋﺔ; ﺳرﯾﻊ;‬
‫‪ağırlık‬‬ ‫‪soğuk‬‬ ‫اﻟﺑﺣث; ﺑﺣث;‬ ‫‪hızla‬‬
‫اﻟوزن; اﻟوزن;‬ ‫ﺑﺎرد; ﺑﺎرد;‬ ‫‪araştırmak‬‬ ‫ﺑﺳﯾطﺔ‬
‫‪siklet‬‬ ‫‪soğutmak‬‬ ‫‪araştırma‬‬ ‫‪basit‬‬
‫اﻟوﺻول‬ ‫‪serinlemek‬‬ ‫ﺑﺣر‬ ‫ﺑﺳﯾطﺔ; ﺳﮭل;‬
‫‪uzanma‬‬ ‫‪serinletmek‬‬ ‫‪denizle ilgili‬‬ ‫ﺑﺷري‬
‫‪ulaşmak‬‬ ‫‪taze‬‬ ‫‪derya‬‬ ‫‪insan‬‬
‫‪giriş‬‬ ‫ﺑﺎرد; ﺟدﯾدة;‬ ‫ﺑﺷري; ﺑﺷري; ﺷﺧص;‬
‫‪deniz‬‬
‫اﻟوﺻول; وﺻول;‬ ‫‪körpe‬‬ ‫‪insan‬‬
‫ﺑﺣر; ﺑﺣر;‬
‫اﻟوﻗت‬ ‫‪soðuk‬‬ ‫ﺑﺷري; ﺑﺷري; ﺷﺧص;‬
‫‪deniz‬‬
‫‪süre‬‬ ‫‪serinlik‬‬ ‫ﺑﺻوت ﻋﺎل‬
‫ﺑﺣر; ﺑﺣر;‬
‫اﻟوﻗت; طول; ﻓﺗرة; ﻓﻲ ﺣﯾن;‬ ‫‪soğuk‬‬ ‫‪yüksek sesle‬‬
‫ﺑﺣﯾرة‬
‫‪vakit‬‬ ‫ﺑﺎرد; ﺑﺎرد;‬ ‫‪gölek‬‬ ‫ﺑط‬
‫‪zaman‬‬ ‫ﺑﺎﻷﺣرى‬ ‫‪göl‬‬ ‫‪ördek‬‬
‫اﻟوﻗت; اﻟوﻗت; ﻋﻧدﻣﺎ; ﻋﻧدﻣﺎ;‬ ‫‪yerine‬‬ ‫ﺑط; ﺑط;‬
‫ﺑﺣﯾرة; ﺑﺣﯾرة;‬
‫‪bir defa‬‬ ‫‪oldukça‬‬ ‫‪göl‬‬ ‫‪ördek‬‬
‫‪zaman‬‬ ‫ﺑط; ﺑط;‬
‫ﺑﺎﻷﺣرى; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺗﻣﺎﻣﺎ;‬ ‫ﺑﺣﯾرة; ﺑﺣﯾرة;‬
‫اﻟوﻗت; اﻟوﻗت; ﻋﻧدﻣﺎ; ﻋﻧدﻣﺎ;‬ ‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد‬ ‫ﺑدأ‬ ‫ﺑطﺎﻗﺔ‬
‫اﻟوﻗوف‬ ‫‪elbette‬‬ ‫‪başla‬‬ ‫‪yemek listesi‬‬
‫‪taraftar olma‬‬ ‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ;‬
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد; ﺑﺎﻟطﺑﻊ;‬ ‫‪başladı‬‬
‫‪standı‬‬ ‫‪kart‬‬
‫‪emin‬‬ ‫‪başlatan‬‬
‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ;‬
‫اﻟوﻻدة‬ ‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد; ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد; ﻣﻌﯾن;‬
‫ﺑداﯾﺔ‬ ‫‪harita‬‬
‫‪doğum‬‬ ‫‪emin‬‬
‫‪başlama‬‬ ‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ; ﺧرﯾطﺔ;‬
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد; ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد; ﻣﻌﯾن;‬
‫‪doğmuş‬‬ ‫‪başlangıç‬‬ ‫‪kart‬‬
‫‪muhakkak‬‬
‫‪doğma‬‬ ‫ﺑداﯾﺔ; ﺑداﯾﺔ;‬ ‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ;‬
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد; ﻣﻌﯾن;‬
‫اﻣﺗداد‬ ‫‪katiyetl‬‬ ‫‪başlatmak‬‬ ‫ﺑطﯾﺋﺔ‬
‫‪streç‬‬ ‫‪başlayıcı‬‬ ‫‪yavaş‬‬
‫‪katiyetle‬‬
‫اﻣرأة‬ ‫‪kesinlikle‬‬ ‫‪başlayan kimse‬‬ ‫ﺑﻌد‬
‫‪kadın‬‬ ‫‪başlamak‬‬ ‫‪ardına‬‬
‫ﺑﺎﻟﺿﺑط‬
‫اﻟﻧﺳﺎء; اﻣرأة;‬ ‫‪başlangıç‬‬ ‫ﺑﻌد; ﺑﻌد;‬
‫‪tam tamına‬‬
‫‪karý‬‬ ‫‪sonra gelen‬‬
‫‪kesin olarak‬‬ ‫ﺑداﯾﺔ; ﺑداﯾﺔ;‬
‫اﻣرأة; زوﺟﺔ;‬ ‫ﺑدﻻ‬ ‫‪ardına‬‬
‫‪eþ‬‬ ‫‪tam‬‬
‫‪başkasının yeri‬‬ ‫ﺑﻌد; ﺑﻌد;‬
‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻛﺎﻣل; ﻛﺎﻣل;‬ ‫‪sonra‬‬
‫اﻣرأة; زوﺟﺔ;‬
‫ﻣﺑﺎﺷرة;‬ ‫ﺑذرة‬
‫‪kadýn‬‬ ‫ﺑﻌد; ﺑﻌد; ﺑﻌد;‬
‫‪tam‬‬ ‫‪meni‬‬
‫اﻣرأة; زوﺟﺔ;‬ ‫‪sonra‬‬
‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻛﺎﻣل; ﻛﺎﻣل;‬
‫اﻧﺗﺷﺎر‬ ‫‪tohum‬‬ ‫ﺑﻌد; ﺑﻌد; ﺑﻌد;‬
‫ﻣﺑﺎﺷرة;‬
‫‪yaymak‬‬ ‫‪aynen‬‬ ‫ﺑذرة; ﺑذرة;‬ ‫‪ardında‬‬
‫‪habbe‬‬ ‫ﺑﻌد; ﺧﻠف;‬
‫اﻧﺗظر‬ ‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ;‬
‫ﺑﺎﻟطﺑﻊ‬ ‫‪tohum‬‬ ‫‪sonra‬‬
‫‪beklemek‬‬
‫‪tabii‬‬ ‫ﺑذرة; ﺑذرة;‬ ‫ﺑﻌد; ﺑﻌد; ﺑﻌد;‬
‫‪bekleyin‬‬
‫ﺑﺎﻟطﺑﻊ; طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ;‬
‫ﺑري‬ ‫‪henüz‬‬
‫اﻧزﻻق‬ ‫‪barbar‬‬ ‫ﺑﻌد; ﻻ ﯾزال;‬
‫‪elbette‬‬
‫‪kayma‬‬ ‫‪yabanıl‬‬ ‫‪post‬‬
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد; ﺑﺎﻟطﺑﻊ;‬
‫اﻧﺿﻣﺎم‬ ‫‪ders‬‬ ‫‪vahşi‬‬ ‫ﺑﻌض‬
‫‪katılmak‬‬ ‫ﺑﺎﻟطﺑﻊ; ﻣﺳﺎر;‬ ‫ﺑري; ﺑري;‬ ‫‪biraz‬‬
‫ﺑﺣث‬ ‫‪vahşi‬‬ ‫‪bazı‬‬
‫ب‬ ‫‪görüşmek‬‬ ‫ﺑري; ﺑري;‬ ‫اﻟﺑﻌض; ﺑﻌض; ﺑﻌض;‬
‫ﺑﺎب‬ ‫‪soruşturmak‬‬ ‫‪yabani‬‬ ‫‪bazı‬‬
‫‪kapı‬‬ ‫‪ara‬‬ ‫ﺑﺳرﻋﺔ‬ ‫اﻟﺑﻌض; ﺑﻌض; ﺑﻌض;‬
‫‪çabuk‬‬ ‫ﺑﻌﯾد‬
‫ﺑﺎب; ﺑﺎب;‬ ‫‪tartışmak‬‬
‫‪kapı‬‬ ‫ﺑﺣث; ﺑﺣث;‬ ‫ﺑﺳرﻋﺔ; ﺑﺳرﻋﺔ; ﺳرﯾﻊ;‬ ‫‪uzaktaki‬‬
‫ﺑﺎب; ﺑﺎب;‬ ‫‪keşfetmek‬‬ ‫‪tez‬‬ ‫‪mesafeli‬‬
‫ﺑﺎرد‬ ‫‪tartışmak‬‬ ‫ﺑﺳرﻋﺔ; ﺳرﯾﻊ;‬ ‫ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد;‬
‫‪serin‬‬ ‫‪hızlı‬‬ ‫‪uzak‬‬
‫ﺑﺣث; ﺑﺣث;‬
‫ﺑﺎرد; ﺑﺎرد;‬ ‫‪arama‬‬ ‫ﺑﺳرﻋﺔ; ﺳرﯾﻊ; ﺳرﯾﻊ; ﺳرﯾﻊ;‬ ‫ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد; واﺳﻊ;‬
‫‪üşümüş‬‬ ‫اﻟﺑﺣث; اﻟﺑﺣث; ﺑﺣث;‬
‫ﺑﻌﯾد‬ ‫ﺑﻠد‬ ‫ﺗﺣدث‬
‫‪uzun‬‬ ‫‪ülke‬‬ ‫ت‬ ‫‪söyleşmek‬‬
‫ﺑﻌﯾد; طوﯾل; طوﯾل;‬ ‫أرض; اﻷرض; ﺑﻠد; ﺑﻠد;‬ ‫ﺗﺄﺛﯾر‬ ‫‪meydana gelme‬‬
‫‪ırak‬‬ ‫‪ülke‬‬ ‫‪vuruş‬‬ ‫‪meydana‬‬
‫ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد;‬ ‫أرض; اﻷرض; ﺑﻠد; ﺑﻠد;‬ ‫‪etkisi‬‬ ‫‪tekerlek parmağı‬‬
‫‪mesafeli‬‬ ‫‪memleket‬‬
‫‪etki‬‬ ‫‪konuşan‬‬
‫ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد;‬ ‫اﻷرض; ﺑﻠد;‬
‫‪uzak‬‬ ‫‪toprak‬‬ ‫‪darbe‬‬ ‫‪meydana gelmek‬‬
‫ﺗﺄﺛﯾر; ﺿرﺑﺔ;‬ ‫‪konuşmaz‬‬
‫ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد; واﺳﻊ;‬ ‫أرض; أرض; اﻷرض; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﺗرﺑﺔ; اﻟﻌﺎﻟم; ﺑﻠد;‬
‫‪uzak‬‬ ‫‪sayfiye‬‬ ‫‪aklına sokmak‬‬
‫‪konuşmayan‬‬
‫ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد; واﺳﻊ;‬ ‫ﺑﻣﺎ ﻓﯾﮫ اﻟﻛﻔﺎﯾﺔ‬ ‫ﺗﺄﻟﻖ‬
‫ﺗﺣﻘﻖ‬
‫‪ırak‬‬ ‫‪yeter‬‬ ‫‪parlaklık‬‬
‫‪kontrol‬‬
‫ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد;‬ ‫ﺗﺎﺑﻊ‬
‫‪yeterli‬‬ ‫اﻟﺳﯾطرة; ﺗﺣﻘﻖ;‬
‫ﺑﻌﯾدا‬ ‫‪peyk‬‬
‫‪kâfi‬‬ ‫ﺗﺣﻣل‬
‫‪uzakta‬‬ ‫‪izleyin‬‬
‫ﺑﻧﺎء‬ ‫‪ayı‬‬
‫‪uzağa‬‬ ‫‪yapışık‬‬
‫‪bina‬‬ ‫ﺗﺧﺗﻠف‬
‫‪kapalı‬‬ ‫‪o‬‬
‫ﺑﻧﺎء; ﺑﻧﺎء;‬ ‫‪değiştirmek‬‬
‫ﺑﻘرة‬ ‫‪kurma‬‬ ‫أن; ﺗﺎﺑﻊ; ھو; ھو; ھﻲ; ﯾﺎ;‬ ‫ﺗﺧﺗﻠف; ﺗﻐﯾﯾر;‬
‫‪inek‬‬ ‫‪inşa etmek‬‬ ‫ﺗﺗطﻠب‬ ‫ﺗﺧﻣﯾن‬
‫ﺑﻘرة; ﺑﻘرة;‬ ‫‪gerektirir‬‬ ‫‪sanırım‬‬
‫ﺑﻧﺎء; ﺑﻧﺎء;‬
‫‪inek‬‬ ‫‪inşa etmek‬‬ ‫ﺗﺟﺎرة‬ ‫ﺗﺧﯾل‬
‫ﺑﻘرة; ﺑﻘرة;‬
‫ﺑﻧﺎء; ﺑﻧﺎء;‬ ‫‪ticaret‬‬ ‫‪hayal‬‬
‫ﺑﻘﻌﺔ‬ ‫‪bina‬‬ ‫ﺗﺟﺎرة; ﺗﺟﺎرة;‬ ‫ﺗدﻓﻖ‬
‫‪benek‬‬ ‫ﺑﻧﺎء; ﺑﻧﺎء;‬ ‫‪ticaret‬‬
‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ;‬
‫‪akış‬‬
‫‪inşa etme‬‬ ‫ﺗﺟﺎرة; ﺗﺟﺎرة;‬
‫‪benek‬‬ ‫ﺑﻧﺎء; ﺑﻧﺎء;‬
‫ﺗذﻛر‬
‫ﺗﺟرﺑﺔ‬
‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ;‬ ‫‪inşa etme‬‬ ‫‪hatırlıyorum‬‬
‫‪duymak‬‬
‫‪leke‬‬ ‫ﺑﻧﺎء; ﺑﻧﺎء;‬ ‫ﺗذھب‬
‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث; ﺳﻣﻊ;‬
‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ;‬ ‫ﺑﻧدﻗﯾﺔ‬ ‫‪tecrübe‬‬ ‫‪gitmek‬‬
‫‪yer‬‬ ‫‪silâhlı kimse‬‬ ‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث;‬ ‫ﺗرك‬
‫أرض; اﻷرض; ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻓﻲ; ﻣﻘﻌد; ﻣﻛﺎن; ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬
‫وﺿﻊ;‬
‫‪tüfek‬‬ ‫‪yaşantı‬‬ ‫‪bırakın‬‬
‫‪leke‬‬ ‫‪tabanca‬‬ ‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣﯾﺎة;‬ ‫إﺳﻘﺎط; ﺗرك;‬
‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ;‬ ‫‪gun‬‬ ‫‪deneme‬‬ ‫‪işine son vermek‬‬
‫‪nokta‬‬ ‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﻣﺣﺎوﻟﺔ;‬ ‫ﺗرﯾد‬
‫ﺑواﺳطﺔ‬
‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻧﻘطﺔ; ﻧﻘطﺔ;‬ ‫‪görmek‬‬
‫‪tarafından‬‬ ‫‪istiyorum‬‬
‫‪yer‬‬ ‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث; ﺷﺎھد; ﺷﺎھد;‬
‫ﺑوﺻﺔ‬ ‫‪deney‬‬ ‫ﺗزوﯾد‬
‫أرض; اﻷرض; ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻓﻲ; ﻣﻘﻌد; ﻣﻛﺎن; ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬
‫وﺿﻊ;‬ ‫‪inch‬‬ ‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث;‬ ‫‪besleme‬‬
‫‪mahal‬‬ ‫ﺑﯾﻊ‬ ‫‪deneyim‬‬ ‫ﺗﺳﺟﯾل‬
‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻣﻛﺎن;‬ ‫‪satış‬‬ ‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث;‬ ‫‪sicil‬‬
‫‪nokta‬‬ ‫‪tecrübe etmek‬‬ ‫ﺗﺳﺟﯾل; ﺳﺟل;‬
‫ﺑﯾﻊ; ﺑﯾﻊ;‬
‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻧﻘطﺔ; ﻧﻘطﺔ;‬ ‫‪satýþ‬‬ ‫‪deney yapmak‬‬ ‫‪kayıt‬‬
‫‪lekelemek‬‬ ‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ;‬ ‫ﺗﺳﺟﯾل; ﺳﺟل;‬
‫‪satmak‬‬
‫‪lekelenmek‬‬ ‫ﺗﺟﻌد‬ ‫‪log‬‬
‫ﺑﯾﻊ; ﺑﯾﻊ;‬
‫‪mahal‬‬ ‫‪satmak‬‬ ‫‪kırışık‬‬ ‫‪yazma‬‬
‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻣﻛﺎن;‬ ‫ﺑﯾﻊ; ﺑﯾﻊ;‬ ‫ﺗﺟﻌد; ﺗﺟﻌد;‬ ‫‪kazımak‬‬
‫ﺑﻘﯾﺔ‬ ‫‪satış‬‬ ‫‪kırışık‬‬ ‫‪yazılma‬‬
‫‪artan‬‬ ‫ﺑﯾﻊ; ﺑﯾﻊ;‬ ‫ﺗﺟﻌد; ﺗﺟﻌد;‬
‫‪tescil‬‬
‫‪istirahat‬‬ ‫‪satım‬‬ ‫ﺗﺣت‬
‫ﺗﺳﻌﺔ‬
‫‪gerisi‬‬ ‫ﺑﯾﻊ; ﺑﯾﻊ;‬ ‫‪içinde‬‬
‫‪satım‬‬ ‫‪dokuz‬‬
‫أﺳﻔل; إﻟﻰ; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬
‫‪dinlenme‬‬ ‫ﺗﺳﻌﺔ; ﺗﺳﻌﺔ; ﺗﺳﻌﺔ;‬
‫ﺑﯾﻊ; ﺑﯾﻊ;‬ ‫‪altında‬‬
‫‪dinlendirmek‬‬ ‫‪dokuz‬‬
‫ﺑﯾن‬ ‫‪altına is‬‬
‫‪dinlenmek‬‬ ‫ﺗﺳﻌﺔ; ﺗﺳﻌﺔ; ﺗﺳﻌﺔ;‬
‫‪içinde‬‬ ‫‪alt‬‬
‫‪es‬‬ ‫‪dokuz‬‬
‫أﺳﻔل; إﻟﻰ; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬ ‫أﺳﻔل; أﺳﻔل; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻗﺎع;‬
‫ﺗﺳﻌﺔ; ﺗﺳﻌﺔ; ﺗﺳﻌﺔ;‬
‫ﺑﻠد‬ ‫‪arasında‬‬ ‫ﺗﺣﺗﺎج‬ ‫ﺗﺳﻠﻖ‬
‫‪kara‬‬ ‫ﺑﯾن; ﻣن;‬ ‫‪gerek‬‬
‫‪arasýnda‬‬ ‫‪tırmanış‬‬
‫أرض; أﺳود; اﻷرض; ﺑﻠد;‬
‫ﺗﺣﺗوي ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺗﺷﻐﯾل‬
‫‪arazi‬‬ ‫‪alt‬‬
‫‪içeren‬‬ ‫‪koşu‬‬
‫أرض; اﻷرض; اﻷرض; ﺑﻠد;‬ ‫أﺳﻔل; أﺳﻔل; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻗﺎع;‬
‫ﺗﺣدث‬ ‫ﺗﺷﻐﯾل; ﺳﺑﺎق;‬
‫ﺗﺷﻐﯾل‬ ‫ﺗﻐﯾﯾر‬ ‫ﺗﻧﺎﺳب‬ ‫ﺛﻘﯾﻠﺔ‬
‫‪koşmak‬‬ ‫‪değişim‬‬ ‫‪zinde‬‬ ‫‪ağır‬‬
‫‪koşma‬‬ ‫ﺗﻐﯾﯾر; ﺗﻐﯾﯾر;‬ ‫‪uydurmak‬‬ ‫ﺛﻼﺛﺔ‬
‫‪run‬‬ ‫‪değişim‬‬ ‫‪hastalık nöbeti‬‬ ‫‪üç‬‬
‫ﺗﻐﯾﯾر; ﺗﻐﯾﯾر;‬
‫ﺗﺷﯾر‬ ‫ﺗﻧﻣو‬ ‫ﺛﻼﺛﺔ; ﺛﻼﺛﺔ;‬
‫ﺗﻔﺎﺣﺔ‬ ‫‪üç‬‬
‫‪göstermektedir‬‬ ‫‪büyümek‬‬
‫‪elma‬‬ ‫ﺛﻼﺛﺔ; ﺛﻼﺛﺔ;‬
‫ﺗﺻﻣﯾم‬ ‫ﺗﮭﺟﻰ‬
‫ﺗﻔﺎﺣﺔ; ﺗﻔﺎﺣﺔ;‬ ‫ﺛﻠﺞ‬
‫‪dizayn‬‬ ‫‪elma‬‬ ‫‪büyü‬‬
‫‪kar‬‬
‫‪plan‬‬ ‫ﺗﻔﺎﺣﺔ; ﺗﻔﺎﺣﺔ;‬ ‫ﺗﮭﻣﺔ‬
‫ﺛﻠﺞ; ﺛﻠﺞ;‬
‫‪proje‬‬ ‫ﺗﻘرر‬ ‫‪şarj‬‬ ‫‪kar‬‬
‫‪taslak‬‬ ‫‪karar vermek‬‬ ‫ﺗواﺻل‬ ‫ﺛﻠﺞ; ﺛﻠﺞ;‬
‫‪kart‬‬ ‫ﺗﻘﺳﯾم‬ ‫‪devam‬‬ ‫ﺛم‬
‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ;‬ ‫‪fırka‬‬ ‫‪sürmek‬‬ ‫‪o zaman‬‬
‫‪tasarlama‬‬ ‫‪bölünme‬‬ ‫آﺧر; ﺗواﺻل;‬ ‫ﺛم; ﺛم;‬
‫‪yemek listesi‬‬ ‫اﻟﻘﺳم; ﺗﻘﺳﯾم; ﺗﻘﺳﯾم;‬ ‫‪devam etmek‬‬ ‫‪o zaman‬‬
‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ;‬ ‫‪bölünme‬‬ ‫ﺗواﺻل; ﺗواﺻل;‬ ‫ﺛم; ﺛم;‬
‫‪harita‬‬ ‫اﻟﻘﺳم; ﺗﻘﺳﯾم; ﺗﻘﺳﯾم;‬ ‫‪devam etmek‬‬ ‫‪ondan sonra‬‬
‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ; ﺧرﯾطﺔ;‬ ‫‪bölme‬‬ ‫ﺗواﺻل; ﺗواﺻل;‬ ‫ﺛﻣﺎﻧﯾﺔ‬
‫‪tasarlamak‬‬ ‫اﻟﻘﺳم; ﺗﻘﺳﯾم;‬ ‫ﺗواﻓﻖ‬ ‫‪sekiz‬‬
‫‪amaç‬‬ ‫ﺗﻠﺑﯾﺔ‬ ‫‪katılıyorum‬‬ ‫ﺛﻣﺎﻧﯾﺔ; ﺛﻣﺎﻧﯾﺔ;‬
‫ﺗﺿﻣن‬ ‫‪karşılamak‬‬ ‫ﺗوﺟﯾﮫ‬ ‫‪sekiz‬‬
‫‪dahil‬‬ ‫ﺗﻠﻘﻲ‬ ‫‪idare‬‬ ‫ﺛﻣﺎﻧﯾﺔ; ﺛﻣﺎﻧﯾﺔ;‬

‫ﺗطﻠب‬
‫‪sormak‬‬
‫‪almak‬‬
‫أﺧذ; اﻟﺣﺻول ﻋﻠﻰ; ﺗﻠﻘﻲ;‬
‫اﻟﺣﻛم; ﺗوﺟﯾﮫ;‬
‫‪yol gösteren‬‬ ‫ج‬
‫ﺗﻠك‬ ‫‪rehberlik‬‬ ‫ﺟﺎء‬
‫ﺗطوﯾر‬
‫‪bu‬‬ ‫‪kılavuz‬‬ ‫‪gel‬‬
‫‪geliştirmek‬‬
‫أن; أي; اﻟذي; ﺗﻠك; ﻣﺎ; ﻣن; ھؤﻻء; ھذا; ھذا;‬ ‫‪yol gösterme‬‬ ‫ﺟﺎء; ﺟﺎء;‬
‫ﺗطوﯾر; ﺗطوﯾر;‬
‫ﺗﻣﺎﻣﺎ‬ ‫‪gelmek‬‬
‫‪gelişme‬‬ ‫‪kılavuzluk‬‬
‫‪butünüyle‬‬ ‫‪geldi‬‬
‫‪tekamül‬‬ ‫‪yön‬‬
‫‪bütün butun‬‬ ‫‪gel‬‬
‫‪evrim‬‬ ‫ﺗوﻓﯾر‬
‫‪büsbütün‬‬ ‫ﺟﺎء; ﺟﺎء;‬
‫‪geliştirmek‬‬ ‫‪sağlamak‬‬ ‫ﺟﺎف‬
‫‪tam‬‬
‫ﺗطوﯾر; ﺗطوﯾر;‬ ‫ﺗوﻗﻊ‬
‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻛﺎﻣل; ﻛﺎﻣل;‬
‫‪çorak‬‬
‫ﺗظﮭر‬ ‫‪bekliyoruz‬‬
‫ﻣﺑﺎﺷرة;‬ ‫‪kurumak‬‬
‫‪görünür‬‬ ‫‪oldukça‬‬ ‫ﺗوﻗف‬ ‫‪kurutmak‬‬
‫ﺗﻌﺗﻣد‬ ‫ﺑﺎﻷﺣرى; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺗﻣﺎﻣﺎ;‬ ‫‪devam etmemek‬‬ ‫‪kuru‬‬
‫‪bağlı‬‬ ‫‪oldukça‬‬
‫‪durma‬‬ ‫ﺟﺎف; ﺟﺎف;‬
‫ﺗﻌرف‬ ‫ﺑﺎﻷﺣرى; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺗﻣﺎﻣﺎ;‬
‫‪durdurmak‬‬ ‫‪kuru‬‬
‫‪tamamen‬‬
‫‪bilmek‬‬ ‫‪durak‬‬ ‫ﺟﺎف; ﺟﺎف;‬
‫ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﻛﺎﻣل;‬
‫ﺗﻌﻠم‬ ‫ﺗوﻗف; ﻣﺣطﺔ;‬ ‫‪kurak‬‬
‫‪bütünüyle‬‬
‫‪öğrenmek‬‬ ‫‪dur‬‬ ‫ﺟﺎھزة‬
‫‪aynen‬‬
‫ﺗﻌﻠﯾم‬ ‫ﺗﯾﺎر‬ ‫‪hazır‬‬
‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ;‬
‫‪eğitim‬‬ ‫‪epeyce‬‬ ‫‪akışı‬‬ ‫ﺟﺑل‬
‫ﺗﻌﻠﯾم; ﺗﻌﻠﯾم;‬ ‫‪epey‬‬ ‫‪geçerli‬‬ ‫‪dağ‬‬
‫‪öğrenim‬‬ ‫اﻟﺗﯾﺎر; ﺗﯾﺎر;‬ ‫اﻟﺟﺑل; اﻟﺟﺑل; ﺟﺑل; ﺟﺑل;‬
‫‪bayağı‬‬
‫‪eğitim‬‬ ‫‪cereyan‬‬ ‫‪dağ‬‬
‫‪iyice‬‬
‫ﺗﻌﻠﯾم; ﺗﻌﻠﯾم;‬ ‫‪akım‬‬ ‫اﻟﺟﺑل; اﻟﺟﺑل; ﺟﺑل; ﺟﺑل;‬
‫‪biçimlenme‬‬ ‫ﺗﻣﺛﯾل‬ ‫ﺟدا‬
‫اﻟﺗﯾﺎر; اﻟﺗﯾﺎر; ﺗﯾﺎر;‬
‫‪temsil‬‬
‫‪öğretmek‬‬ ‫ﺗﯾن‬ ‫‪çok‬‬
‫ﺗﻣﺛﯾل; ﺗﻣﺛﯾل;‬
‫ﺗﻌﻠﯾم; ﻋﻠم;‬ ‫‪incir‬‬ ‫أﯾﺿﺎ; اﻟﻛﺛﯾر; ﺟدا; ﺟدا; ﻛﺛﯾر; ﻛﺛﯾرا;‬
‫‪temsil‬‬ ‫‪son derece‬‬
‫‪pedagoji‬‬ ‫ﺗﯾن; ﺗﯾن;‬
‫ﺗﻣﺛﯾل; ﺗﻣﺛﯾل;‬
‫ﺗﻐﯾﯾر‬ ‫‪incir‬‬ ‫‪çok‬‬
‫ﺗﻣر‬
‫‪değişmek‬‬ ‫ﺗﯾن; ﺗﯾن;‬ ‫أﯾﺿﺎ; اﻟﻛﺛﯾر; ﺟدا; ﺟدا; ﻛﺛﯾر; ﻛﺛﯾرا;‬
‫‪geçmek‬‬ ‫‪pek‬‬
‫‪değişme‬‬
‫‪değiştirmek‬‬
‫‪başından geçmek‬‬ ‫ث‬ ‫ﺟدا; ﻛﺛﯾر;‬
‫ﺗﻧﺎﺳب‬ ‫ﺛﺎن‬ ‫‪gayet‬‬
‫ﺗﺧﺗﻠف; ﺗﻐﯾﯾر;‬
‫‪uygun‬‬ ‫‪ikinci‬‬ ‫ﺟدار‬
‫‪değiştirme‬‬
‫اﻟﺳﻠﯾم; ﺗﻧﺎﺳب; ﺟﯾد; ﺻﺣﯾﺢ;‬
‫ﺛﻘﯾﻠﺔ‬
‫ﺟدار‬ ‫ﺟﻌل‬ ‫ﺟوﻟﺔ‬ ‫ﺣﺎﻟﺔ‬
duvar yapmak daire şeklinde mahfaza
;‫ﺟدار; ﺟدار‬ ;‫ﺟﻌل; ﺟﻌل; ﺟﻌل; ﻓﻌل‬ yuvarlak hal
duvar imal etmek ;‫ﺟوﻟﺔ; ﺟوﻟﺔ‬ ;‫ﺣﺎﻟﺔ; دوﻟﺔ‬
;‫ﺟدار; ﺟدار‬ ;‫ﺟﻌل; ﺻﻧﺎﻋﺔ‬ yuvarlak kutu
cidar yapmak ;‫ﺟوﻟﺔ; ﺟوﻟﺔ‬ ;‫ﺣﺎﻟﺔ; ﺻﻧدوق; ﺻﻧدوق‬
sur ;‫ﺟﻌل; ﺟﻌل; ﺟﻌل; ﻓﻌل‬ yuvarlaklaştırmak durumu
‫ﺟدول‬ yapmak yuvarlak şey dava
;‫ﺟﻌل; ﺟﻌل; ﺟﻌل; ﻓﻌل‬
sofra ‫ﺟﯾد‬ vaka
‫ﺟﻠب‬
ölçek uygun davaya ait
getirmek
;‫ﺟدول; ﻋﻠﻰ ﻧطﺎق و; ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى‬ ;‫اﻟﺳﻠﯾم; ﺗﻧﺎﺳب; ﺟﯾد; ﺻﺣﯾﺢ‬ şart
kefe ‫ﺟﻠﺑت‬ sempatik vaziyet
grafiği getirdi ;‫ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻟطﯾف‬
;‫ﺣﺎﻟﺔ; ﻣوﻗف‬
küçük körfez ‫ﺟﻣﻊ‬ hoş durum
dere telif etmek ;‫ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻟطﯾف‬
;‫ﺣﺎﻟﺔ; دوﻟﺔ‬
toplamak mal
terazi gözü ‫ﺣﺑل‬
;‫ﺟﻣﻊ; ﺟﻣﻊ‬ güzel halat
masa
bir araya getirmek ;‫ﺟﻣﯾل; ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف‬
;‫ﺣﺑل; ﺣﺑل‬
tabla iyi
koleksiyon halat
tablo ;‫ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﺟﯾد; ﻟطﯾف‬
koleksiyon yapmak ;‫ﺣﺑل; ﺣﺑل‬
;‫اﻟﺟدول; اﻟﺟدول; ﺟدول‬ güzelce ip
toplama
‫ﺟدﯾدة‬ peki
toplanma ‫ﺣﺗﻰ‬
yeni hayırlı
toplamak para çekmecesi
;‫آﺧر; ﺟدﯾدة‬ iyi
taze ;‫ﺟﻣﻊ; ﺟﻣﻊ‬ hatta
;‫ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﺟﯾد; ﻟطﯾف‬
‫ﺟﻣﯾل‬ ;‫ﺣﺗﻰ; ﺣﺗﻰ‬
;‫ﺑﺎرد; ﺟدﯾدة‬ kuyu
‫ﺟرس‬ sempatik değim

çan
gong
;‫ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻟطﯾف‬
yakýþýklý
‫ح‬ yukarıya
kalmış
;‫ﺟﻣﯾل; ﻟطﯾف‬ ‫ﺣﺎد‬
zil hatta
hoş keskin ;‫ﺣﺗﻰ; ﺣﺗﻰ‬
‫ﺟزء‬ ;‫ﺣﺎد; ﺣﺎد‬
;‫ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻟطﯾف‬ bile
kontenjan güzel sarp
da dahi
cüz ;‫ﺟﻣﯾل; ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف‬ gıcırtılı
kadar
;‫ﺟزء; ﺟزء‬ güzel şiddetli ;‫اﻵن; ﺣﺗﻰ; ﺣﺗﻰ; ﺣول‬
porsiyon ;‫ﺟﻣﯾل; ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف‬
tiz sesli dek
bölüm harikulade
sivri kadar
;‫اﻟﻘﺳم; اﻟﻘﺳم; ﺟزء; ﺟزء; ﺣﺎﺻل; ﻓرع‬ iyi
keskin ;‫اﻵن; ﺣﺗﻰ; ﺣﺗﻰ; ﺣول‬
bölüm ;‫ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﺟﯾد; ﻟطﯾف‬
;‫ﺣﺎد; ﺣﺎد‬ dahi
;‫اﻟﻘﺳم; اﻟﻘﺳم; ﺟزء; ﺟزء; ﺣﺎﺻل; ﻓرع‬ ‫ﺟﻧﺎح‬
‫ﺣﺎر‬ ;‫ﺣﺗﻰ; ك‬
parça vesayet
ılık ayağa
;‫ﺟزء; ﺟزء; ﻗطﻌﺔ‬ kilit dili
cüz sıcak ‫ﺣﺟر‬
koğuş taşlamak
;‫ﺟزء; ﺟزء‬ ;‫اﻟﺣﺎرة; اﻟﺣﺎرة; ﺣﺎر; ﺣﺎر‬
parça maiyet sýcak taþ
;‫ﺟزء; ﺟزء; ﻗطﻌﺔ‬ köşk baharatlı karantina
pay cenah sıcak tutan taş
;‫ﺟزء; ﺣﺻﺔ‬ kanat sıcak ;‫ﺣﺟر; ﺣﺟر‬
kesir ;‫ﺟﻧﺎح; ﺟﻧﺎح‬ taş
;‫اﻟﺣﺎرة; اﻟﺣﺎرة; ﺣﺎر; ﺣﺎر‬
‫ﺟزيء‬ kanat ısınmak ;‫ﺣﺟر; ﺣﺟر‬
molekül ;‫ﺟﻧﺎح; ﺟﻧﺎح‬ ‫ﺣﺟم‬
‫ﺣﺎﺻل‬
;‫ﺟزيء; ﺟزيء‬ ‫ﺟﻧدي‬ haşıl
bölüm
moleküle ait er boyut
;‫اﻟﻘﺳم; اﻟﻘﺳم; ﺟزء; ﺟزء; ﺣﺎﺻل; ﻓرع‬
molekülü ;‫آﺧر; ﺟﻧدي‬
‫ﺣﺎﻓﺔ‬ ;‫ﺣﺟم; ﺣﺟم‬
molekül asker boyut
kenar
;‫ﺟﻧدي; ﺟﻧدي‬
;‫ﺟزيء; ﺟزيء‬ ;‫اﻟﺑﻧك; ﺣﺎﻓﺔ; ﺣﺎﻓﺔ‬ ;‫ﺣﺟم; ﺣﺟم‬
nefer büyüklük
‫ﺟﻌل‬ jant
yapma asker oylum
kenar
;‫ﺟﻧدي; ﺟﻧدي‬
etmek ;‫اﻟﺑﻧك; ﺣﺎﻓﺔ; ﺣﺎﻓﺔ‬ cesamet
‫ﺟوﻟﺔ‬
‫ﺣﺎﻟﺔ‬ hacim
tur
‫ﺣﺟم‬ ‫ﺣرب‬ ‫ﺣﻔظ‬ ‫ﺣﻣل‬
kadir savaþ ezberlemek taşımak
boy savaş koruma ;‫ﺣﻣل; ﺣﻣل‬
;‫ارﺗﻔﺎع; ﺣﺟم; طول‬ ;‫اﻟﻣﻌرﻛﺔ; ﺣرب; ﺣرب‬ ;‫ﺣﻔظ; ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ ‫ﺣول‬
‫ﺣدث‬ harp ‫ﺣﻘﯾﻘﺔ‬ çevrede
tecrübe savaş hakikat etrafında
;‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث‬ ;‫اﻟﻣﻌرﻛﺔ; ﺣرب; ﺣرب‬ gerçek ilgili
ihtimal ‫ﺣرف‬ ;‫ﺣﻘﯾﻘﺔ; ﺣﻘﯾﻘﺔ; ﺣﻘﯾﻘﯾﺔ; ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ‬ çevresine
deneyim karakter gerçek hakkında
;‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث‬ ;‫ﺣرف; ﺣرف‬ ;‫ﺣﻘﯾﻘﺔ; ﺣﻘﯾﻘﺔ; ﺣﻘﯾﻘﯾﺔ; ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ‬
dair
deney karakter ‫ﺣﻘﯾﻘﯾﺔ‬
kadar
;‫اﻟﺗﺟرﺑﺔ; ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث‬ ;‫ﺣرف; ﺣرف‬ gerçek
olay ;‫اﻵن; ﺣﺗﻰ; ﺣﺗﻰ; ﺣول‬
‫ﺣرف ﻟﯾن‬ ;‫ﺣﻘﯾﻘﺔ; ﺣﻘﯾﻘﺔ; ﺣﻘﯾﻘﯾﺔ; ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ‬
aşağı yukarı
;‫ﺣدث; ﺣدث‬ ünlü ‫ﺣﻛم‬
olay ortalıkta
;‫اﻟﺷﮭﯾرة; ﺣرف ﻟﯾن‬ hakem
;‫ﺣدث; ﺣدث‬ ‫ﺣرق‬ takriben
hakim olmak
duymak yanık izi ‫ﺣﻲ‬
yönetmek
;‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث; ﺳﻣﻊ‬ canlı
yanmak kural
görmek
;‫ﺣرق; ﺣرق‬ ;‫ﺣﻲ; ﺣﻲ‬
;‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث; ﺷﺎھد; ﺷﺎھد‬ ;‫ﺣﻛم; ﺣﻛم‬
yanık civar
‫ﺣدد‬ idare etmek
yanmak canlı
yerleştirmek kural
;‫ﺣرق; ﺣرق‬ ;‫ﺣﻲ; ﺣﻲ‬
;‫ﺣدد; ﻣﻛﺎن; وﺿﻊ‬ ;‫ﺣﻛم; ﺣﻛم‬
yakmak canl
seçmek hükmetmek
ışıl ışıl semt
;‫اﺧﺗﯾﺎر; ﺣدد‬ hüküm sürmek
‫ﺣزب‬ yaşamak
belirlemek kanun
eğlenti ‫ﺣﯾﺎة‬
‫ﺣدﯾد‬ ;‫اﻟﻘﺎﻧون; ﺣﻛم‬
parti ‫ﺣل‬ hayat
demir
;‫ﺣزب; ﺣزب‬ çözüm ;‫ﺣﯾﺎة; ﺣﯾﺎة‬
;‫ﺣدﯾد; ﺣدﯾد‬
taraf ömür
demir yerleşmek
;‫ﺣدﯾد; ﺣدﯾد‬ ;‫ﺣزب; ﺳطﺢ‬ canlılık
çözmek
demirden yapılmış şahıs can
‫ﺣﻠم‬
ütülemek parti ;‫ﺣﯾﺎة; ﻋﻠﺑﺔ‬
düþ yaşantı
ütü ;‫ﺣزب; ﺣزب‬
‫ﺣﺻﺔ‬ rüya ;‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣﯾﺎة‬
‫ﺣدﯾﻘﺔ‬ ;‫ﺣﻠم; ﺣﻠم‬
paylaşma hayat sürmek
bahçe düş
pay hayat
;‫ﺣدﯾﻘﺔ; ﺣدﯾﻘﺔ‬ rüya gorme
;‫ﺟزء; ﺣﺻﺔ‬ ;‫ﺣﯾﺎة; ﺣﯾﺎة‬
bahçe
paylaştırmak hayal kurmak ‫ﺣﯾث‬
;‫ﺣدﯾﻘﺔ; ﺣدﯾﻘﺔ‬
payı rüya nerelerde
‫ﺣذاء‬
paylaşan ;‫ﺣﻠم; ﺣﻠم‬ neyin içinde
ayakkabı
‫ﺣﻠﯾب‬ neyin içine
‫ﺣر‬ paylaştırma
süt nerede
serbest hisse
;‫ﺣﻠﯾب; ﺣﻠﯾب‬
istihkak
ücretsiz
özgür ‫ﺣﺻﻠت‬
süt
;‫ﺣﻠﯾب; ﺣﻠﯾب‬
‫خ‬
var ‫ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ ‫ﺧﺎﺋف‬
hür
;‫ﺣﺻﻠت; دﯾك; ﻟدﯾﮫ‬ sığınacak yer korkuyor
‫ﺣرارة‬
‫ﺣطم‬ koruma korkak
sıcaklık
kırdı ;‫ﺣﻔظ; ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ korkan
;‫ﺣرارة; درﺟﺔ اﻟﺣرارة; درﺟﺔ اﻟﺣرارة‬
işitim ‫ﺣﻔرة‬ korumak ‫ﺧﺎرج‬
ısı derecesi delik ;‫ﺣﻣﺎﯾﺔ; ﺣﻣﺎﯾﺔ‬ dışarı
‫ﺣﻔظ‬ korumak
;‫ﺣرارة; درﺟﺔ اﻟﺣرارة‬ dışarıya
ısıtmak ;‫ﺣﻣﺎﯾﺔ; ﺣﻣﺎﯾﺔ‬
kaydetmek dışarıda
koruyan
ısı ;‫ﺣﻔظ; ﺣﻔظ; ﺳﺟل; ﻛﺗﺎب‬ dışarıdaki
kaydetmek barınak
;‫ﺣرارة; ﺣرارة‬ dışarıya doğru
ısı ;‫ﺣﻔظ; ﺣﻔظ; ﺳﺟل; ﻛﺗﺎب‬ himaye
dışında
;‫ﺣرارة; ﺣرارة‬ tutmak ‫ﺣﻣل‬
üzerinden
‫ﺣرب‬ ;‫اﺣﺗﻔظ; ﺣﻔظ‬ taşımak
mücadele muhafaza ‫ﺧﺎص‬
;‫ﺣﻣل; ﺣﻣل‬
‫ﺧﺎص‬ ‫ﺧطر‬ ‫ﺧوف‬ ‫دﻋم‬
özel rizikolu korku destek
;‫ﺧﺎص; ﺧﺎص‬ tehlikeli ;‫ﺧوف; ﺧوف‬ ;‫دﻋم; دﻋم; دﻋم‬
hususi riziko korkmak iane
özel ;‫دﻋم; ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة‬
;‫ﺧﺎص; ﺧﺎص‬
tehlike
;‫ﺧطر; ﺧطر‬
‫د‬ yaslamak
‫ﺧﺎﺻﺔ‬ ‫ﺧطوة‬ ‫داﺋرة‬ destek koymak
özellikle hareket çember iane vermek
‫ﺧﺎطﺊ‬ ;‫اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﻌﻣل; اﻟﻔﻌل; ﺧطوة; ﻓﻌل‬ daire desteklemek
yanlış basamak ;‫داﺋرة; ﺷﻘﺔ‬ ;‫دﻋم; دﻋم‬
;‫ﺧﺎطﺊ; ﺧﺎطﺊ‬ adım ‫داﺋﻣﺎ‬ mesnet
hatalı ;‫ﺧطوة; ﺧطوة‬ daima ‫دﻋوة‬
yanlış adım her zaman davet
;‫ﺧﺎطﺊ; ﺧﺎطﺊ‬ ;‫ﺧطوة; ﺧطوة‬ ;‫داﺋﻣﺎ; داﺋﻣﺎ‬ ün
‫ﺧدﻣﺔ‬ ‫ﺧﻔﺎش‬ her zaman çağırma
hizmet yarasa ;‫داﺋﻣﺎ; داﺋﻣﺎ‬ adlandırmak
;‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل; ﺧدﻣﺔ; ﺧدﻣﺔ‬ ;‫ﺧﻔﺎش; ﺧﻔﺎش‬ ‫دﺧول‬
seslenmek
hizmet yarasa girme
davetiye
;‫اﻟﻌﻣل; اﻟﻌﻣل; ﺧدﻣﺔ; ﺧدﻣﺔ‬ ;‫ﺧﻔﺎش; ﺧﻔﺎش‬ içine girmek
‫ﺧرﯾطﺔ‬ vampir çağırmak
içine girilir
harita bilardo sopası davet etmek
girin
;‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ; ﺧرﯾطﺔ‬ ‫ﺧﻼل‬ çağrı
harita ‫دراﺳﺔ‬ ;‫دﻋوة; دﻋوة‬
üstüne
;‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ; ﺧرﯾطﺔ‬ okumak çağrı
;‫ﺧﻼل; ﻋﻠﻰ; ﻓوق‬
kart sayesinde
;‫دراﺳﺔ; ﻗرأ; ﻗرأ‬ ;‫دﻋوة; دﻋوة‬
;‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ‬ okuma ‫دﻋوى‬
sırasında
yemek listesi tetkik takım elbise
üzer
;‫ﺑطﺎﻗﺔ; ﺗﺻﻣﯾم; ﺧرﯾطﺔ‬ çalışma ‫دﻓﻊ‬
‫ﺧط‬ tarafýndan
;‫اﻟﻌﻣل; دراﺳﺔ; دراﺳﺔ‬ ödeme
çizgi ;‫ﺧﻼل; ﻓﻲ‬
çalışma ;‫دﻓﻊ; دﻓﻊ; دﻓﻊ‬
‫ﺧﻠف‬
hat ;‫اﻟﻌﻣل; دراﺳﺔ; دراﺳﺔ‬ it
ardında ‫درﺟﺔ‬
;‫ﺧط; ﺧط‬ ;‫دﻓﻊ; ھذا‬
hat ;‫ﺑﻌد; ﺧﻠف‬
derecesi itiş
gerisinde
;‫ﺧط; ﺧط‬ derece sevketmek
satır arkasında
mertebe itme
;‫اﻟﺻف; ﺧط‬ arkasında olan
;‫اﻟﻧظﺎم; درﺟﺔ‬ ödeme
el yazısı ‫ﺧﻠﻖ‬ ‫درﺟﺔ اﻟﺣرارة‬ ;‫دﻓﻊ; دﻓﻊ; دﻓﻊ‬
‫ﺧطﺎب‬ yaratmak sıcaklık itmek
konuşma şekli hilkat ;‫ﺣرارة; درﺟﺔ اﻟﺣرارة; درﺟﺔ اﻟﺣرارة‬ ödemek
söylev yaradılış ısı derecesi
dürtme
nutuk oluşturmak ;‫ﺣرارة; درﺟﺔ اﻟﺣرارة‬
karşılığını vermek
konuşma yeteneği sıcaklık
yaratma ödeme
;‫ﺣرارة; درﺟﺔ اﻟﺣرارة; درﺟﺔ اﻟﺣرارة‬
söz söyleme yaratılış
hararet ;‫دﻓﻊ; دﻓﻊ; دﻓﻊ‬
konuşma ‫ﺧﻠﯾﺔ‬ tediye
‫دﻋم‬
;‫اﻟﻛﻼم; ﺧطﺎب; ﺧطﺎب‬ hücre ‫دﻗﯾﻘﺔ‬
harf destek
;‫ﺧﻠﯾﺔ; ﺧﻠﯾﺔ‬ dakika
;‫دﻋم; دﻋم; دﻋم‬
mektup hücre
desteklemek ;‫دﻗﯾﻘﺔ; دﻗﯾﻘﺔ‬
;‫اﻟرﺳﺎﻟﺔ; ﺧطﺎب‬ ;‫ﺧﻠﯾﺔ; ﺧﻠﯾﺔ‬ dakika
;‫دﻋم; دﻋم‬
konuşma ‫ﺧﻣﺳﺔ‬
dayanak ;‫دﻗﯾﻘﺔ; دﻗﯾﻘﺔ‬
;‫اﻟﻛﻼم; ﺧطﺎب; ﺧطﺎب‬ beþ doğru yanlışsız
;‫دﻋم; دﻋم‬
‫ﺧطﺔ‬
beşer dayamak ‫دھن‬
planı
beş ;‫دﻋم; دﻋم‬ yað
‫ﺧطر‬ ;‫ﺧﻣﺳﺔ; ﺧﻣﺳﺔ‬ dayamak şişmanlatmak
risk beş ;‫دﻋم; دﻋم‬
şişman
riske girmek ;‫ﺧﻣﺳﺔ; ﺧﻣﺳﺔ‬ destekleme
yağlı
tehlikeye atmak ‫ﺧوف‬ dayanak
þiþman
riskli korku ;‫دﻋم; دﻋم‬
destek semiz
tehlike ;‫ﺧوف; ﺧوف‬
dehşet ;‫دﻋم; دﻋم; دﻋم‬ ‫دوﻟﺔ‬
;‫ﺧطر; ﺧطر‬
‫دوﻟﺔ‬ ‫رﺋﯾس‬ ‫رﺑﻣﺎ‬ ‫رﻗص‬
durum kafa ile ilgili belki dans
;‫ﺣﺎﻟﺔ; دوﻟﺔ‬ amir ;‫رﺑﻣﺎ; رﺑﻣﺎ‬ ;‫رﻗص; رﻗص‬
devlet başkan olasılı ‫رﻗﯾﻖ‬
;‫دوﻟﺔ; دوﻟﺔ‬ belki ince
pınar başı
devlet ;‫رﺑﻣﺎ; رﺑﻣﺎ‬ ;‫رﻗﯾﻖ; رﻗﯾﻖ; ﻏراﻣﺔ; ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف‬
baş
;‫دوﻟﺔ; دوﻟﺔ‬ ‫رﺗب‬ zayıflamak
hal ;‫رﺋﯾس; رﺋﯾس‬
şef düzenlemek inceltmek
;‫ﺣﺎﻟﺔ; دوﻟﺔ‬
kelle ‫رﺟل‬ esir
eyalet
kafa adam seyrelmek
ulus
;‫رﺋﯾس; رﺋﯾس‬ koca kabarık
;‫أھل; اﻷﻣﺔ; اﻷﻣﺔ; اﻟﻧﺎس; دوﻟﺔ‬
baş ;‫رﺟل; زوج‬ tuy gibi yumuşak
millet
;‫رﺋﯾس; رﺋﯾس‬ insana ait yumuşak
;‫أھل; اﻷﻣﺔ; اﻟﻧﺎس; دوﻟﺔ‬
‫دﯾك‬ muhtar insani ;‫رﻗﯾﻖ; ﻟﯾﻧﺔ‬
var kafa insanî ince
;‫ﺣﺻﻠت; دﯾك; ﻟدﯾﮫ‬ ;‫رﺋﯾس; رﺋﯾس‬ erkek ;‫رﻗﯾﻖ; رﻗﯾﻖ; ﻏراﻣﺔ; ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف‬
patron ‫رﺣﻠﺔ‬ köle
‫ذ‬ reis yolculuk
;‫اﻟرﻗﯾﻖ; رﻗﯾﻖ‬
incelikli
‫ذرة‬ ‫رﺋﯾﺳﻲ‬ gezi
başlıca çok zarif
zerre ;‫آﺧر; رﺣﻠﺔ; رﺣﻠﺔ‬
büyük gezi seyrekleşmek
yota
;‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم‬ ;‫آﺧر; رﺣﻠﺔ; رﺣﻠﺔ‬ yumuþak
tahıl tanesi
;‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر‬ seyahat fotojenik
atomudur anamal
;‫اﻟﺳﻔر; اﻟﺳﻔر; رﺣﻠﺔ‬ ‫رﻛض‬
‫ذھب‬ esas ‫رﺳم‬ koştu
altýn asıl kroki
‫رﻛن‬
altın belli başlı kura köþe
;‫اﻟذھب; ذھب‬
ana çizim
gitti köşe
‫راﺋﺣﺔ‬ resim taslağı
‫ذﯾل‬ ‫رﻛوب‬
kokusunu almak çizmek
kuyruk binmek
koku ;‫رﺳم; ﺳﺣب‬
;‫ذﯾل; ذﯾل‬ gezinti
;‫راﺋﺣﺔ; راﺋﺣﺔ‬ haddede
kuyruk ‫رﻣﺎدي‬
koku ‫رﺻد‬
;‫ذﯾل; ذﯾل‬
;‫راﺋﺣﺔ; راﺋﺣﺔ‬
küllü
gözlemlemek
‫ر‬ kokmak
koklamak
gözlemek
gri
;‫رﻣﺎدي; رﻣﺎدي‬
‫رأي‬ ‫رﻏب‬ külle kaplı
kusu
fikir dilek gri
;‫رأي; ﻓﻛرة; ﻓﻛرة‬
rayiha
‫رﻓﻊ‬ ;‫رﻣﺎدي; رﻣﺎدي‬
gezmen güzel koku
asansör kül gibi
kanaat ‫راﺑﻌﺎ‬ ;‫رﻓﻊ; رﻓﻊ‬ ‫رﻣز‬
ses dördüncü asansör marka
;‫رأي; ﺻرﺧﺔ; ﺻوت; ﺻوت; ﺻﯾﺣﺔ‬ kuart ;‫رﻓﻊ; رﻓﻊ‬
;‫رﻣز; ﻧوع; ﻧوع‬
tahmin ‫رادﯾو‬ kaldırma belirti
;‫رأي; ﻓﻛرة‬ radyo kaldırmak işaret
görüş yükseltmek
;‫رادﯾو; رادﯾو‬ ;‫رﻣز; ﻋﻼﻣﺔ‬
;‫رأي; ﺷﺎھد; ﻣﺷﮭد‬ radyo ;‫رﻓﻊ; رﻓﻊ‬ not
gezmek yükseltmek
;‫رادﯾو; رادﯾو‬ ;‫رﻣز; ﻣذﻛرة‬
;‫رأي; زﯾﺎرة‬ telsiz ;‫رﻓﻊ; رﻓﻊ‬ alamet
oy zam
‫راﻗب‬ ;‫رﻣز; ﻋﻼﻣﺔ; ﻧوع; ﻧوع‬
;‫رأي; ﺻوت‬
izlemek ayağa kaldırmak sembol
dile getirmek
;‫اﻟﻣﺳﺎر; راﻗب‬ yukarı kaldırmak simge
;‫رأي; ﺻوت‬
ses tonu izle ‫رﻗص‬ sembolü olmak
;‫رأي; ﺻوت‬ ‫رﺑطﺔ ﻋﻧﻖ‬ dans etmek ‫رﻣل‬
görünüm kravat balo kum
seda ;‫رﺑطﺔ ﻋﻧﻖ; رﺑطﺔ ﻋﻧﻖ‬ dans ‫رﻣﻲ‬
;‫رأي; ﺻوت‬ kravat
;‫رﻗص; رﻗص‬ atmak
bakış ;‫رﺑطﺔ ﻋﻧﻖ; رﺑطﺔ ﻋﻧﻖ‬ dans ettirmek
‫رﻣﯾﺔ‬
;‫رأي; ﺷﺎھد‬ ‫رﺑﻣﺎ‬
‫رﻣﯾﺔ‬ ‫ﺳﺎﻋﺔ‬ ‫ﺳﺣب‬ ‫ﺳﻛﺔ ﺣدﯾدﯾﺔ‬
‫‪zift‬‬ ‫‪saat‬‬ ‫‪sürüklemek‬‬ ‫‪demiryolu‬‬
‫ﺳﺎﻋﺔ; ﺳﺎﻋﺔ; ﺳﺎﻋﺔ; ﻋﻠﻰ ﻣدار اﻟﺳﺎﻋﺔ;‬ ‫‪çizmek‬‬ ‫ﺳﻛﺔ ﺣدﯾدﯾﺔ; ﺳﻛﺔ ﺣدﯾدﯾﺔ;‬
‫ز‬ ‫‪bir saatlik yol‬‬ ‫رﺳم; ﺳﺣب;‬ ‫ﺳﻠﺳﻠﺔ‬
‫زﺟﺎج‬ ‫‪saat‬‬ ‫‪kadın elbisesi‬‬ ‫‪dize‬‬
‫ﺳﺎﻋﺔ; ﺳﺎﻋﺔ; ﺳﺎﻋﺔ; ﻋﻠﻰ ﻣدار اﻟﺳﺎﻋﺔ;‬ ‫‪sürükleme‬‬ ‫‪kayıt altına almak‬‬
‫‪cam‬‬
‫‪saat‬‬ ‫ﺳرﯾﻊ‬ ‫‪zincirlemek‬‬
‫زﺟﺎج; زﺟﺎج;‬
‫‪cam gibi yapmak‬‬ ‫ﺳﺎﻋﺔ; ﺳﺎﻋﺔ; ﺳﺎﻋﺔ; ﻋﻠﻰ ﻣدار اﻟﺳﺎﻋﺔ;‬
‫‪süratle‬‬ ‫‪dizi‬‬
‫ﺳﺑﺎق‬
‫‪cam kaba koymak‬‬ ‫‪hızlı‬‬ ‫‪zincire vurmak‬‬
‫‪ırk‬‬
‫‪cam‬‬ ‫ﺑﺳرﻋﺔ; ﺳرﯾﻊ; ﺳرﯾﻊ; ﺳرﯾﻊ;‬ ‫‪silsile‬‬
‫‪koşu‬‬ ‫‪hýzlý‬‬
‫زﺟﺎج; زﺟﺎج;‬ ‫‪zincir‬‬
‫ﺗﺷﻐﯾل; ﺳﺑﺎق;‬
‫‪bardak‬‬ ‫‪çabuk‬‬
‫‪yarış‬‬ ‫‪katar‬‬
‫‪kadeh‬‬ ‫ﺑﺳرﻋﺔ; ﺑﺳرﻋﺔ; ﺳرﯾﻊ;‬
‫ﺳﻠﺳﻠﺔ; ﻗطﺎر;‬
‫ﺳﺑﺎق; ﺳﺑﺎق;‬
‫زھرة‬ ‫‪hızlı‬‬ ‫ﺳﻠك‬
‫‪yarış‬‬
‫‪çiçek‬‬ ‫ﺑﺳرﻋﺔ; ﺳرﯾﻊ; ﺳرﯾﻊ; ﺳرﯾﻊ;‬
‫ﺳﺑﺎق; ﺳﺑﺎق;‬ ‫‪tel‬‬
‫‪tez‬‬
‫زھرة; زھرة;‬ ‫ﺳﺑب‬ ‫ﺳﻣﺎء‬
‫ﺑﺳرﻋﺔ; ﺳرﯾﻊ;‬
‫‪çiçek‬‬ ‫‪sebep olmak‬‬ ‫‪hızlı‬‬ ‫‪gök‬‬
‫زھرة; زھرة;‬ ‫اﻟﺳﺑب; ﺳﺑب;‬
‫ﺑﺳرﻋﺔ; ﺳرﯾﻊ; ﺳرﯾﻊ; ﺳرﯾﻊ;‬ ‫ﺳﻣﺎء; ﺳﻣﺎء;‬
‫زوج‬ ‫‪uslamlamak‬‬ ‫ﺳطﺢ‬ ‫‪gökyüzü‬‬
‫‪çifti‬‬ ‫‪sebep‬‬ ‫‪sathi‬‬ ‫ﺳﻣﺎء; ﺳﻣﺎء; ﺳﻣﺎء;‬
‫‪çift‬‬ ‫اﻟﺳﺑب; ﺳﺑب;‬ ‫‪sema‬‬
‫‪taraf‬‬
‫زوج; ﺿﻌف;‬ ‫‪neden‬‬ ‫‪gökyüzü‬‬
‫‪zevç‬‬ ‫ﺣزب; ﺳطﺢ;‬
‫اﻟﺳﺑب; اﻟﺳﺑب; ﺳﺑب; ﻟﻣﺎذا; ﻟﻣﺎذا;‬ ‫ﺳﻣﺎء; ﺳﻣﺎء; ﺳﻣﺎء;‬
‫‪yüz‬‬
‫‪çiftleştirmek‬‬ ‫ﺳﺑﻌﺔ‬ ‫‪yükseğe atmak‬‬
‫ﺳطﺢ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; وﺟﮫ; وﺟﮫ;‬
‫‪koca‬‬ ‫‪yedi‬‬ ‫‪yüzey‬‬ ‫‪hava‬‬
‫رﺟل; زوج;‬ ‫ﺳﺑﻌﺔ; ﺳﺑﻌﺔ; ﺳﺑﻌﺔ;‬ ‫اﻟطﻘس; اﻟطﻘس; ﺳﻣﺎء; ﻟﺣن; ھواء; ھواء;‬
‫ﺳطﺢ; ﺳطﺢ; ﻣﻧطﻘﺔ;‬
‫زوﺟﺔ‬ ‫‪yedi‬‬ ‫‪yüzey‬‬ ‫‪gökyüzü‬‬
‫‪eþ‬‬ ‫ﺳﺑﻌﺔ; ﺳﺑﻌﺔ; ﺳﺑﻌﺔ;‬ ‫ﺳﻣﺎء; ﺳﻣﺎء; ﺳﻣﺎء;‬
‫ﺳطﺢ; ﺳطﺢ; ﻣﻧطﻘﺔ;‬
‫اﻣرأة; زوﺟﺔ;‬ ‫‪yedi‬‬ ‫‪yan‬‬ ‫‪gök‬‬
‫‪karý‬‬ ‫ﺳﺑﻌﺔ; ﺳﺑﻌﺔ; ﺳﺑﻌﺔ;‬ ‫ﺳﻣﺎء; ﺳﻣﺎء;‬
‫اﻟﺟﺎﻧب; اﻟﺟﺎﻧب; ﺳطﺢ;‬
‫اﻣرأة; زوﺟﺔ;‬ ‫ﺳﺗﺔ‬ ‫ﺳﻌﯾد‬ ‫ﺳﻣﺢ‬
‫‪karısı‬‬ ‫‪altý‬‬ ‫‪mesut‬‬ ‫‪let‬‬
‫‪karı‬‬ ‫‪altı‬‬ ‫ﺳﻌﯾد; ﺳﻌﯾد;‬ ‫ﺳﻣﻊ‬
‫‪eş‬‬ ‫ﺳﺗﺔ; ﺳﺗﺔ;‬ ‫‪mesut‬‬ ‫‪işitme‬‬
‫‪kadýn‬‬ ‫‪altı‬‬ ‫ﺳﻌﯾد; ﺳﻌﯾد;‬ ‫‪işitme duyusu‬‬
‫ﺳﺗﺔ; ﺳﺗﺔ;‬ ‫‪kaygısız‬‬
‫اﻣرأة; زوﺟﺔ;‬ ‫‪duymak‬‬
‫زﯾﺎرة‬ ‫ﺳﺟل‬ ‫‪memnun‬‬ ‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث; ﺳﻣﻊ;‬
‫‪tescil etmek‬‬ ‫‪şen‬‬
‫‪vizite‬‬ ‫ﺳﻣﻌﺔ‬
‫‪ziyaret etmek‬‬ ‫‪kaydetmek‬‬ ‫ﺳﻌﯾد; ﻣرح;‬ ‫‪itibarsızlık‬‬
‫ﺣﻔظ; ﺣﻔظ; ﺳﺟل; ﻛﺗﺎب;‬ ‫‪mutlu‬‬
‫‪gezmek‬‬ ‫‪duydum‬‬
‫‪tutanak‬‬ ‫ﺳﻌﯾد; ﺳﻌﯾد; ﺳﻌﯾدة;‬
‫رأي; زﯾﺎرة;‬ ‫‪itibar‬‬
‫‪ziyareti‬‬ ‫‪kayıt‬‬ ‫‪mutlu‬‬
‫ﺗﺳﺟﯾل; ﺳﺟل;‬ ‫ﺳﻌﯾد; ﺳﻌﯾد; ﺳﻌﯾدة;‬
‫ﺳﻣك‬
‫‪ziyaret‬‬
‫‪viran etmek‬‬ ‫ﺳﻌﯾدة‬ ‫‪balık‬‬
‫زﯾت‬
‫‪plak‬‬ ‫‪mutlu‬‬ ‫ﺳﻣﯾك‬
‫‪yağ‬‬
‫‪kertik‬‬ ‫ﺳﻌﯾد; ﺳﻌﯾد; ﺳﻌﯾدة;‬ ‫‪kalınlığındaki‬‬
‫زﯾت; زﯾت;‬ ‫ﺳﻔﯾﻧﺔ‬
‫‪vesika‬‬ ‫‪kalın‬‬
‫‪yağ‬‬
‫‪çetele‬‬ ‫‪gemi‬‬ ‫ﺳﻣﯾك; ﺳﻣﯾك;‬
‫زﯾت; زﯾت;‬
‫ﺳﻔﯾﻧﺔ; ﺳﻔﯾﻧﺔ; ﻗﺎرب;‬ ‫‪kalın‬‬
‫‪petrol‬‬ ‫‪kütük‬‬
‫‪gemi‬‬ ‫ﺳﻣﯾك; ﺳﻣﯾك;‬
‫‪sıvı yağ‬‬ ‫‪deftere geçirmek‬‬
‫ﺳﻔﯾﻧﺔ; ﺳﻔﯾﻧﺔ; ﻗﺎرب;‬ ‫ﺳﮭل‬
‫‪yağlamak‬‬ ‫‪sicil‬‬ ‫ﺳﻘط‬ ‫‪düzlem‬‬
‫ﺗﺳﺟﯾل; ﺳﺟل;‬ ‫‪düştü‬‬
‫س‬ ‫ﺳﺣﺎﺑﺔ‬
‫‪düşmek‬‬
‫ﺳﮭل; طﺎﺋرة; طﺎﺋرة;‬
‫‪kolay‬‬
‫ﺳﺎﺣﺔ‬ ‫‪bulut‬‬
‫ﺳﻛﺔ ﺣدﯾدﯾﺔ‬ ‫‪sade‬‬
‫‪üstü kapalı balkon‬‬ ‫ﺳﺣب‬
‫‪parmaklık‬‬ ‫‪ova‬‬
‫‪yarda‬‬ ‫‪çekme‬‬
‫‪ray‬‬ ‫‪tek‬‬
‫ﺳﺎﻋﺔ‬ ‫‪çekilebilir‬‬
‫‪demiryolu‬‬ ‫اﺣد; ﺳﮭل; ﻓﻘط; واﺣد; وﺣﯾد;‬
‫‪çek‬‬
‫ﺳﻛﺔ ﺣدﯾدﯾﺔ; ﺳﻛﺔ ﺣدﯾدﯾﺔ;‬
‫ﺳﮭل‬ ‫ﺷﺎﺣﻧﺔ‬ ‫ﺷراء‬ ‫ﺷﻌر‬
‫‪düz‬‬ ‫‪kamyon‬‬ ‫‪satın almak‬‬ ‫‪şiir sanatı‬‬
‫ﺳﮭل; ﺷﻘﺔ; ﺷﻘﺔ; ﻣﺑﺎﺷرة;‬ ‫ﺷﺎﺣﻧﺔ; ﺷﺎﺣﻧﺔ;‬ ‫اﺷﺗرى; ﺷراء; ﺷراء;‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر; ﺷﻌر;‬
‫‪basit‬‬ ‫ﺷﺎرع‬ ‫‪al‬‬ ‫‪saç‬‬
‫ﺑﺳﯾطﺔ; ﺳﮭل;‬ ‫‪sokak‬‬ ‫‪satın alma‬‬ ‫اﻟﺷﻌر; اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر;‬
‫ﺳﮭوﻟﺔ‬ ‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع; ﺷﺎرع;‬ ‫‪satın alınan şey‬‬ ‫ﺷﻐل‬
‫‪kolaylığı‬‬ ‫‪yol‬‬ ‫‪mübayaa‬‬ ‫‪doldurun‬‬
‫ﺳواء‬ ‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع; طرﯾﻖ; طرﯾﻖ; طرﯾﻘﺔ; ﻣﺳﺎر; ﻣﺳﺎر;‬ ‫‪doldurmak‬‬
‫‪alış‬‬
‫‪olsun‬‬ ‫‪yol‬‬ ‫أھل; ﺷﻐل;‬
‫‪satın‬‬
‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع; طرﯾﻖ; طرﯾﻖ; طرﯾﻘﺔ; ﻣﺳﺎر; ﻣﺳﺎر;‬ ‫ﺷﻘﺔ‬
‫اﻟﺣﺻول ﻋﻠﻰ; ﺳواء;‬
‫‪sokak‬‬ ‫ﺷراب‬
‫ﺳوف‬ ‫‪düz‬‬
‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع; ﺷﺎرع;‬ ‫‪meşrubat‬‬
‫‪istek‬‬ ‫ﺳﮭل; ﺷﻘﺔ; ﺷﻘﺔ; ﻣﺑﺎﺷرة;‬
‫‪sokak‬‬ ‫‪içki‬‬ ‫‪düz‬‬
‫‪olacak‬‬
‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع; ﺷﺎرع;‬ ‫ﺷراب; ﺷراب;‬ ‫ﺳﮭل; ﺷﻘﺔ; ﺷﻘﺔ; ﻣﺑﺎﺷرة;‬
‫‪irade‬‬ ‫‪sedefotu‬‬ ‫‪içecek‬‬ ‫‪daire‬‬
‫ﺳوف ﻻ‬ ‫‪cadde‬‬ ‫‪şurup‬‬ ‫داﺋرة; ﺷﻘﺔ;‬
‫‪olmaz‬‬ ‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع;‬ ‫‪içki‬‬ ‫ﺷﻘﯾﻖ‬
‫ﺳوق‬ ‫‪cadde‬‬ ‫‪birader‬‬
‫ﺷراب; ﺷراب;‬
‫‪çarşı‬‬ ‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع;‬ ‫ﺷرﻛﺔ‬ ‫‪kardeş‬‬
‫ﺷﺎق‬
‫‪pazar‬‬ ‫‪bölük‬‬ ‫ﺷﻘﯾﻖ; ﺷﻘﯾﻘﺔ;‬
‫ﺳوق; ﺳوق;‬
‫‪zahmetli‬‬ ‫‪erkek kardeş‬‬
‫‪şirket‬‬
‫‪piyasa‬‬ ‫‪meşakkatli‬‬ ‫‪kardeþ‬‬
‫ﺷرﻛﺔ; ﺷرﻛﺔ;‬
‫‪pazar‬‬ ‫‪sert‬‬ ‫‪şirket‬‬ ‫ﺷﻘﯾﻘﺔ‬
‫ﺳوق; ﺳوق;‬ ‫ﺷﺎھد‬ ‫ﺷرﻛﺔ; ﺷرﻛﺔ;‬ ‫‪kızkardeş‬‬
‫ﺳﯾﺋﺔ‬ ‫‪görmek‬‬ ‫‪sosyete‬‬
‫‪kardeş‬‬
‫‪kötu‬‬ ‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث; ﺷﺎھد; ﺷﺎھد;‬ ‫‪refakat‬‬
‫ﺷﻘﯾﻖ; ﺷﻘﯾﻘﺔ;‬
‫‪kötü‬‬ ‫‪seyretmek‬‬ ‫‪firma‬‬ ‫ﺷﻛرا‬
‫ﺳﯾﺋﺔ; ﺳﯾﺋﺔ; ﻓﻘﯾر; ﻓﻘﯾر;‬ ‫‪görüş‬‬ ‫‪toplum‬‬ ‫‪teşekkür ederim‬‬
‫‪fena‬‬ ‫رأي; ﺷﺎھد; ﻣﺷﮭد;‬ ‫ﺷرﯾط‬ ‫‪şükür‬‬
‫‪kötü‬‬ ‫‪görmek‬‬
‫‪uzun ve dar parça‬‬ ‫ﺷﻛل‬
‫ﺳﯾﺋﺔ; ﺳﯾﺋﺔ; ﻓﻘﯾر; ﻓﻘﯾر;‬ ‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﺣدث; ﺷﺎھد; ﺷﺎھد;‬
‫‪örtüsünü kaldırmak‬‬ ‫‪biçim‬‬
‫ﺳﯾﺎرة‬ ‫‪bakmak‬‬
‫‪çizgili kumaş‬‬ ‫‪şekil‬‬
‫‪araba‬‬ ‫‪bakış‬‬
‫رأي; ﺷﺎھد;‬
‫‪kurdele‬‬ ‫ﺷﻛل; ﺷﻛل;‬
‫ﺳﯾﺎرة; ﺳﯾﺎرة;‬
‫‪araba‬‬ ‫ﺷﺗﺎء‬ ‫‪bar‬‬ ‫‪şekle ait‬‬

‫ﺳﯾﺎرة; ﺳﯾﺎرة;‬ ‫‪kış‬‬ ‫‪şerit‬‬ ‫‪şekil vermek‬‬


‫‪vagon‬‬ ‫ﺷﺗﺎء; ﺷﺗﺎء; ﺷﺗﺎء;‬ ‫‪bant‬‬ ‫‪şekil‬‬
‫‪oto‬‬ ‫‪kış‬‬ ‫ﺷرﯾط; ﻓرﻗﺔ; ﻓرﻗﺔ;‬ ‫ﺷﻛل; ﺷﻛل;‬

‫‪otomobil‬‬ ‫ﺷﺗﺎء; ﺷﺗﺎء; ﺷﺗﺎء;‬ ‫ﺷﻌر‬ ‫‪biçimlendirmek‬‬


‫‪kış‬‬ ‫‪keçe‬‬ ‫‪yöntem‬‬
‫ﺳﯾد‬
‫ﺷﺗﺎء; ﺷﺗﺎء; ﺷﺗﺎء;‬ ‫ﺷﻌر; ﺷﻌر;‬ ‫ﺷﻛل; طرﯾﻘﺔ; طرﯾﻘﺔ;‬
‫‪usta‬‬
‫‪kýþ‬‬ ‫‪þiir‬‬ ‫‪şekillendirmek‬‬
‫ﺳﯾدة‬
‫ﺷﺟرة‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر;‬ ‫‪biçimli‬‬
‫‪hanım‬‬
‫‪ağaç‬‬ ‫‪fötr‬‬ ‫‪form‬‬
‫‪bayan‬‬
‫ﺷﺟرة; ﺷﺟرة;‬ ‫‪keçe‬‬ ‫‪usul‬‬
‫ﺳﯾدة; ﺳﯾدة;‬ ‫‪ağaç‬‬ ‫ﺷﻌر; ﺷﻌر;‬ ‫ﺷﻛل; طرﯾﻘﺔ; ﻧظﺎم;‬
‫‪bayan‬‬ ‫ﺷﺟرة; ﺷﺟرة;‬ ‫‪şiir‬‬ ‫‪şekli‬‬
‫ﺳﯾدة; ﺳﯾدة;‬ ‫‪kameriye‬‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر; ﺷﻌر; ﻗﺻﯾدة;‬ ‫‪üslup‬‬
‫ﺳﯾر‬ ‫‪şiir sanatı‬‬
‫ﺷﺧص‬ ‫ﺷﻛل; ﻧﻣط;‬
‫‪yürümek‬‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر; ﺷﻌر;‬
‫‪kimse‬‬ ‫‪tarz‬‬
‫ﺳﯾر; ﺳﯾر;‬ ‫‪kıl‬‬
‫ﺷﺧص; واﺣد;‬ ‫ﺷﻛل; طرﯾﻘﺔ; ﻧﻣط;‬
‫‪yürümek‬‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر;‬
‫‪kişi‬‬ ‫‪formu‬‬
‫ﺳﯾر; ﺳﯾر;‬ ‫‪şiir‬‬
‫اﻟﻧﺎس; ﺷﺧص;‬ ‫‪stil‬‬
‫‪yürüyerek gitmek‬‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر; ﺷﻌر; ﻗﺻﯾدة;‬
‫‪zat‬‬
‫ﺷﻛل; ﻧﻣط;‬
‫‪sırımla bağlamak‬‬ ‫‪koşuk‬‬
‫‪insan‬‬ ‫‪teşkil etmek‬‬
‫‪nazım‬‬
‫ش‬ ‫ﺑﺷري; ﺑﺷري; ﺷﺧص;‬
‫ﺷراء‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر; ﺷﻌر;‬
‫ﺷﻣﺎل‬
‫‪kuzey‬‬
‫ﺷﺎﺣﻧﺔ‬ ‫‪nazım‬‬
‫‪satın almak‬‬
‫ﺷﻣﺎل; ﺷﻣﺎل;‬
‫‪kamyon‬‬ ‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر; ﺷﻌر;‬
‫اﺷﺗرى; ﺷراء; ﺷراء;‬ ‫‪kuzey‬‬
‫ﺷﺎﺣﻧﺔ; ﺷﺎﺣﻧﺔ;‬
‫ﺷﻣﺎل; ﺷﻣﺎل;‬
‫ﺷﻣس‬ ‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ‫ﺻﻐﯾر‬ ‫ﺻﯾﺣﺔ‬
‫‪güneşlenmek‬‬ ‫‪gerçeksiz‬‬ ‫‪ufacık‬‬ ‫‪ağlamak‬‬
‫‪güneş‬‬ ‫‪doğru‬‬ ‫‪önemsiz‬‬ ‫ﺻرﺧﺔ; ﺻرﺧﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫ﺷﻣس; ﺷﻣس;‬ ‫ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻓﻘط; ﻣﺑﺎﺷر; ﻣﺑﺎﺷرة; ﻧﺣو;‬ ‫‪genç‬‬ ‫‪çýðlýk‬‬
‫‪güneş‬‬ ‫‪mümin‬‬ ‫اﻟﺷﺑﺎب; ﺻﻐﯾر;‬
‫ﺻرﺧﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫ﺷﻣس; ﺷﻣس;‬ ‫‪münasip‬‬ ‫‪ses‬‬
‫ﺻﻔﻘﺔ‬
‫ﺷﮭر‬ ‫رأي; ﺻرﺧﺔ; ﺻوت; ﺻوت; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫‪saðlýklý‬‬ ‫‪ilgilenmek‬‬
‫‪ay‬‬ ‫‪bağırış‬‬
‫‪sıhhatli‬‬ ‫‪çam tahtası‬‬
‫ﺷﮭر; ﺷﮭر; ﺿوء اﻟﻘﻣر;‬ ‫‪haykırmak‬‬
‫‪sağlam‬‬ ‫‪anlaşma‬‬
‫‪ay‬‬
‫ﺷﮭر; ﺷﮭر; ﺿوء اﻟﻘﻣر;‬
‫‪doğru‬‬
‫ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻓﻘط; ﻣﺑﺎﺷر; ﻣﺑﺎﺷرة; ﻧﺣو;‬
‫ﺻﻔﻘﺔ; ﺻﻔﻘﺔ;‬
‫‪anlaşma‬‬
‫ض‬
‫‪aya‬‬ ‫ﺿﺧم‬
‫‪uygun‬‬ ‫ﺻﻔﻘﺔ; ﺻﻔﻘﺔ;‬
‫ﺷﻲء‬ ‫‪uğraşmak‬‬ ‫‪kocaman‬‬
‫اﻟﺳﻠﯾم; ﺗﻧﺎﺳب; ﺟﯾد; ﺻﺣﯾﺢ;‬
‫‪bir şey‬‬ ‫‪düzgün‬‬ ‫‪ele almak‬‬ ‫ﺿﺧم; ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺛﯾر;‬
‫‪şey‬‬ ‫‪dev‬‬
‫‪düzgun‬‬ ‫ﺻﻧﺎﻋﺔ‬
‫ﺷﻲء; ﺷﻲء;‬ ‫‪koskoca‬‬
‫‪tam‬‬ ‫‪imal‬‬
‫‪şey‬‬ ‫‪iri‬‬
‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻛﺎﻣل; ﻛﺎﻣل;‬ ‫إﻧﺗﺎج; ﺻﻧﺎﻋﺔ;‬
‫ﺷﻲء; ﺷﻲء;‬ ‫ﻣﺑﺎﺷرة;‬ ‫ﺿﺧم; ﻛﺑﯾر;‬
‫‪sanayi‬‬
‫‪sey‬‬ ‫‪halis‬‬ ‫‪hacimli‬‬
‫ﺻﻧﺎﻋﺔ; ﺻﻧﺎﻋﺔ;‬
‫ﺻﺣﯾﺢ; ﻧظﯾف;‬ ‫‪mamut‬‬
‫ص‬ ‫‪düzeltmek‬‬
‫‪endüstri‬‬
‫‪imal etmek‬‬ ‫‪büyük‬‬
‫ﺻﺎﻟﺢ‬ ‫ﺻﺧرة‬ ‫ﺟﻌل; ﺻﻧﺎﻋﺔ;‬ ‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم;‬
‫‪iyilik‬‬ ‫‪kaya parçası‬‬ ‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر;‬
‫‪sanayi‬‬
‫‪büyük‬‬
‫‪için‬‬ ‫‪kaya‬‬ ‫ﺻﻧﺎﻋﺔ; ﺻﻧﺎﻋﺔ;‬
‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم;‬
‫إﻟﻰ; إﻟﻰ; ﺻﺎﻟﺢ; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ;‬ ‫ﺻﺧرة; ﺻﺧرة;‬ ‫ﺻﻧدوق‬
‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر;‬
‫‪muteber‬‬ ‫‪kaya‬‬ ‫‪kutu‬‬ ‫ﺿد‬
‫ﺻﺑﺎﺣﺎ‬ ‫ﺻﺧرة; ﺻﺧرة;‬ ‫ﺣﺎﻟﺔ; ﺻﻧدوق; ﺻﻧدوق;‬ ‫‪aleyhte‬‬
‫‪duyuyorum‬‬ ‫ﺻدﯾﻖ‬ ‫‪kutu‬‬
‫‪aleyhine‬‬
‫‪arkadaş‬‬ ‫ﺣﺎﻟﺔ; ﺻﻧدوق; ﺻﻧدوق;‬
‫ﺻﺑﻲ‬ ‫‪aleyhinde‬‬
‫‪dost‬‬ ‫ﺻوت‬
‫‪oğlan‬‬ ‫ﺿد; ﻓﻲ;‬
‫‪ahbap‬‬ ‫‪dile getirmek‬‬
‫‪erkek çoçuk‬‬ ‫‪karşı‬‬
‫‪arkadaşı‬‬ ‫رأي; ﺻوت;‬
‫‪delikanlı‬‬ ‫إﻟﻰ; ﺿد; ﺿد;‬
‫‪sesli‬‬
‫ﺻرﺧﺔ‬ ‫‪karþý‬‬
‫‪çocuk‬‬ ‫‪ses tonu‬‬
‫اﻷطﻔﺎل; اﻷطﻔﺎل; ﺻﺑﻲ; ﺻﺑﻲ; طﻔل; طﻔل;‬ ‫‪ağlamak‬‬ ‫‪karşı‬‬
‫رأي; ﺻوت;‬
‫‪erkek çocuk‬‬ ‫ﺻرﺧﺔ; ﺻرﺧﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬ ‫إﻟﻰ; ﺿد; ﺿد;‬
‫‪seda‬‬
‫‪çýðlýk‬‬ ‫‪aykırı‬‬
‫‪haşarı çocuk‬‬ ‫رأي; ﺻوت;‬
‫ﺻرﺧﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬ ‫ﺿرب‬
‫‪çocuk‬‬ ‫‪ses‬‬
‫‪çığlık‬‬ ‫‪vurmamak‬‬
‫اﻷطﻔﺎل; اﻷطﻔﺎل; ﺻﺑﻲ; ﺻﺑﻲ; طﻔل; طﻔل;‬ ‫رأي; ﺻرﺧﺔ; ﺻوت; ﺻوت; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫‪ağlama‬‬ ‫‪oy‬‬ ‫‪isabet‬‬
‫ﺻﺣراء‬
‫ﺻرﺧﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫‪çöl‬‬ ‫رأي; ﺻوت;‬ ‫‪çarpmak‬‬
‫‪ses‬‬ ‫‪ses‬‬
‫ﺻﺣراء; ﺻﺣراء;‬ ‫ﺿرب; ﻣﺿﺎﻋﻔﺔ;‬
‫رأي; ﺻرﺧﺔ; ﺻوت; ﺻوت; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫‪çöl‬‬ ‫رأي; ﺻرﺧﺔ; ﺻوت; ﺻوت; ﺻﯾﺣﺔ;‬ ‫‪vurmak‬‬
‫‪ağlamak‬‬
‫ﺻﺣراء; ﺻﺣراء;‬ ‫ﺻور‬ ‫ﺿرب; ﺿرب;‬
‫ﺻرﺧﺔ; ﺻرﺧﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫‪sahra‬‬ ‫‪resim‬‬ ‫‪vurmak‬‬
‫‪nida‬‬
‫ﺻﺣراء; ﺻﺣراء;‬ ‫ﺻور; ﺻور;‬ ‫ﺿرب; ﺿرب;‬
‫ﺻرﺧﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫‪sahra‬‬ ‫‪resim‬‬ ‫ﺿرﺑﺔ‬
‫‪ağlatır‬‬
‫ﺻﺣراء; ﺻﺣراء;‬ ‫ﺻور; ﺻور;‬ ‫‪uçurmak‬‬
‫‪ıssız‬‬ ‫ﺻﻐﯾر‬ ‫‪fotoğraf‬‬ ‫‪darbe‬‬
‫ﺻﺣراء; وﺣﯾد;‬ ‫‪küçük‬‬
‫ﺻﯾﺣﺔ‬ ‫ﺗﺄﺛﯾر; ﺿرﺑﺔ;‬
‫‪ıssız yer‬‬ ‫اﻟﻘﻠﯾل; ﺻﻐﯾر; ﺻﻐﯾر;‬
‫‪bağırmak‬‬ ‫‪esmek‬‬
‫‪tenha‬‬ ‫‪küçük‬‬
‫ﺻﯾﺣﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬ ‫‪grev‬‬
‫اﻟﻘﻠﯾل; ﺻﻐﯾر; ﺻﻐﯾر;‬
‫ﺻﺣﯾﺢ‬ ‫‪bağırma‬‬ ‫‪üflemek‬‬
‫‪az‬‬
‫‪vefakâr‬‬ ‫‪bağırmak‬‬ ‫ﺿﻌف‬
‫ﺻﻐﯾر; ﻓﻲ; ﻗﻠﯾل; ﻗﻠﯾل;‬
‫‪gerçek‬‬ ‫‪ufak tefek‬‬ ‫ﺻﯾﺣﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫‪çift‬‬
‫ﺣﻘﯾﻘﺔ; ﺣﻘﯾﻘﺔ; ﺣﻘﯾﻘﯾﺔ; ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ;‬ ‫‪nida‬‬
‫‪küçücük‬‬ ‫زوج; ﺿﻌف;‬
‫‪gerçek‬‬ ‫ﺻرﺧﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫‪ufak çocuk‬‬ ‫‪dermansızlık‬‬
‫ﺣﻘﯾﻘﺔ; ﺣﻘﯾﻘﺔ; ﺣﻘﯾﻘﯾﺔ; ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ;‬ ‫‪ağlama‬‬
‫‪minicik‬‬ ‫‪kuvvetsizlik‬‬
‫‪tashih etmek‬‬ ‫ﺻرﺧﺔ; ﺻﯾﺣﺔ;‬
‫‪ufak‬‬ ‫‪zaaf‬‬
‫‪hatasız‬‬
‫ﺿﻌف‬ ‫طﺑﯾﻌﻲ‬ ‫طول‬ ‫ﻋﺎدل‬
‫‪halsizlik‬‬ ‫‪doğal‬‬ ‫‪boy‬‬ ‫‪hakkaniyetli‬‬
‫‪zayıflık‬‬ ‫طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ;‬ ‫ارﺗﻔﺎع; ﺣﺟم; طول;‬ ‫‪panayır‬‬
‫ﺿوء‬ ‫‪normal‬‬ ‫‪boylam‬‬ ‫‪adil‬‬
‫طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ;‬ ‫‪uzunluk‬‬
‫‪ışık‬‬ ‫ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻓﻘط;‬
‫‪doğal‬‬ ‫طول; طول;‬ ‫‪haktanır‬‬
‫ﺿوء; ﺿوء;‬
‫طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ;‬ ‫طوﯾل‬
‫‪ışık‬‬ ‫ﻋﺎم‬
‫‪tabii‬‬ ‫‪yüksek‬‬
‫ﺿوء; ﺿوء;‬ ‫‪umumi‬‬
‫ﺑﺎﻟطﺑﻊ; طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ;‬
‫‪aydınlatmak‬‬ ‫ارﺗﻔﺎع; ارﺗﻔﺎع; طوﯾل; ﻛﺑﯾر;‬
‫‪doğal‬‬ ‫‪yýl‬‬
‫‪aydınlanmak‬‬ ‫‪boylu‬‬
‫طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ;‬ ‫‪genel‬‬
‫‪hafif‬‬ ‫‪uzun‬‬
‫‪normal‬‬ ‫ﻋﺎم; ﻋﺎم; ﻋﺎم;‬
‫ﺑﻌﯾد; طوﯾل; طوﯾل;‬
‫ﺿوء اﻟﻘﻣر‬ ‫طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ;‬ ‫‪yıl‬‬
‫‪uzunca‬‬
‫‪ay ışığı‬‬ ‫‪tabii‬‬ ‫‪sene‬‬
‫‪büyük‬‬
‫ﺿوء اﻟﻘﻣر; ﺿوء اﻟﻘﻣر;‬ ‫ﺑﺎﻟطﺑﻊ; طﺑﯾﻌﻲ; طﺑﯾﻌﻲ;‬ ‫ﻋﺎم; ﻋﺎم;‬
‫‪doðal‬‬ ‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم;‬
‫‪ay ışığı‬‬ ‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر;‬
‫‪sene‬‬
‫ﺿوء اﻟﻘﻣر; ﺿوء اﻟﻘﻣر;‬ ‫‪dogal‬‬ ‫‪uzun‬‬ ‫ﻋﺎم; ﻋﺎم;‬
‫‪mehtap‬‬ ‫طرح‬ ‫ﺑﻌﯾد; طوﯾل; طوﯾل;‬ ‫‪genel‬‬
‫‪ay‬‬ ‫‪ileri sürmek‬‬ ‫‪uzun boylu‬‬ ‫ﻋﺎم; ﻋﺎم; ﻋﺎم;‬
‫ﺷﮭر; ﺷﮭر; ﺿوء اﻟﻘﻣر;‬ ‫طوﯾل; طوﯾل;‬
‫‪genel‬‬
‫‪koymak‬‬
‫‪uzun boylu‬‬ ‫ﻋﺎم; ﻋﺎم; ﻋﺎم;‬
‫ط‬ ‫طرح; وﺿﻊ; وﺿﻊ; وﺿﻊ;‬
‫‪çıkarmak‬‬ ‫طوﯾل; طوﯾل;‬ ‫ﻋﺑور‬
‫طﺎﺋر‬ ‫‪çapraz‬‬
‫‪kuş‬‬
‫‪ortaya koymak‬‬
‫طرﯾﻖ‬
‫ظ‬ ‫ﻋﺟب‬
‫طﺎﺋر; طﺎﺋر;‬ ‫ظﮭر‬ ‫‪hayret‬‬
‫‪rota‬‬
‫‪kuş‬‬ ‫‪sırt‬‬ ‫‪harika‬‬
‫‪yol‬‬
‫طﺎﺋر; طﺎﺋر;‬ ‫‪geri‬‬ ‫ﻋﺟب; ﻋظﯾم;‬
‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع; طرﯾﻖ; طرﯾﻖ; طرﯾﻘﺔ; ﻣﺳﺎر; ﻣﺳﺎر;‬
‫‪kuşa‬‬ ‫ظﮭر; ظﮭر;‬ ‫‪acaba‬‬
‫‪yol‬‬
‫‪kuşlak‬‬ ‫‪geri‬‬ ‫ﻋﺟل‬
‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع; طرﯾﻖ; طرﯾﻖ; طرﯾﻘﺔ; ﻣﺳﺎر; ﻣﺳﺎر;‬
‫طﺎﺋرة‬ ‫طرﯾﻘﺔ‬ ‫ظﮭر; ظﮭر;‬ ‫‪iğdiş edilmiş boğa‬‬
‫‪tayyare‬‬ ‫‪geriye‬‬ ‫‪acele‬‬
‫‪yöntem‬‬
‫‪düzlem‬‬ ‫‪arka‬‬
‫ﺷﻛل; طرﯾﻘﺔ; طرﯾﻘﺔ;‬ ‫‪baldır‬‬
‫ﺳﮭل; طﺎﺋرة; طﺎﺋرة;‬ ‫‪tarz‬‬ ‫‪arkadaki‬‬ ‫اﻟﺳﺎق; ﻋﺟل;‬
‫‪uçak‬‬ ‫ﺷﻛل; طرﯾﻘﺔ; ﻧﻣط;‬ ‫ظﮭرا‬ ‫‪acele etmek‬‬
‫‪kara kehribar‬‬ ‫‪yöntem‬‬ ‫‪öğlen‬‬ ‫ﻋﺟﻠﺔ‬
‫‪planya‬‬ ‫ﺷﻛل; طرﯾﻘﺔ; طرﯾﻘﺔ;‬ ‫‪tekerlek‬‬
‫‪fıskıye‬‬ ‫‪yol‬‬
‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع; طرﯾﻖ; طرﯾﻖ; طرﯾﻘﺔ; ﻣﺳﺎر; ﻣﺳﺎر;‬
‫ع‬ ‫ﻋﺟﻠﺔ; ﻋﺟﻠﺔ; ﻋﺟﻠﺔ;‬
‫‪fışkırtmak‬‬ ‫ﻋﺎﺋﻠﺔ‬ ‫‪çark‬‬
‫‪metot‬‬
‫‪düzlem‬‬ ‫‪aile‬‬ ‫ﻋﺟﻠﺔ; ﻋﺟﻠﺔ;‬
‫‪usul‬‬ ‫‪tekerlek‬‬
‫ﺳﮭل; طﺎﺋرة; طﺎﺋرة;‬ ‫ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻣﻧزل;‬
‫ﺷﻛل; طرﯾﻘﺔ; ﻧظﺎم;‬ ‫ﻋﺟﻠﺔ; ﻋﺟﻠﺔ; ﻋﺟﻠﺔ;‬
‫طﺎﻟب‬ ‫‪kabile‬‬
‫‪moda‬‬ ‫‪tekerlek‬‬
‫‪öğrenci‬‬ ‫‪aile‬‬
‫طﻔل‬ ‫ﻋﺟﻠﺔ; ﻋﺟﻠﺔ; ﻋﺟﻠﺔ;‬
‫طﺎﻟب; طﺎﻟب;‬ ‫ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻣﻧزل;‬
‫‪bebek‬‬ ‫‪çark‬‬
‫‪öğrenci‬‬ ‫‪soy‬‬
‫طﻔل; طﻔل;‬ ‫ﻋﺟﻠﺔ; ﻋﺟﻠﺔ;‬
‫طﺎﻟب; طﺎﻟب;‬ ‫‪aile‬‬
‫‪çocuk‬‬ ‫ﻋد‬
‫طﺑﺎﻋﺔ‬ ‫ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻣﻧزل;‬
‫اﻷطﻔﺎل; اﻷطﻔﺎل; ﺻﺑﻲ; ﺻﺑﻲ; طﻔل; طﻔل;‬ ‫‪sayım‬‬
‫‪basmak‬‬ ‫ﻋﺎدل‬
‫‪çocuksu kimse‬‬ ‫‪sayma‬‬
‫‪baskı‬‬ ‫‪tam‬‬
‫‪bebek‬‬ ‫‪saymak‬‬
‫طﺑﺎﻋﺔ; طﺑﺎﻋﺔ;‬ ‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻛﺎﻣل; ﻛﺎﻣل;‬
‫طﻔل; طﻔل;‬ ‫ﻣﺑﺎﺷرة;‬ ‫ﻋد; ﻋد;‬
‫‪baskı‬‬
‫‪çocuk‬‬ ‫‪tam‬‬ ‫‪saymak‬‬
‫طﺑﺎﻋﺔ; طﺑﺎﻋﺔ;‬
‫اﻷطﻔﺎل; اﻷطﻔﺎل; ﺻﺑﻲ; ﺻﺑﻲ; طﻔل; طﻔل;‬ ‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻛﺎﻣل; ﻛﺎﻣل;‬ ‫ﻋد; ﻋد;‬
‫‪yazdırmak‬‬
‫طول‬ ‫ﻣﺑﺎﺷرة;‬ ‫ﻋدة‬
‫طﺑﺦ‬ ‫‪biraz önce‬‬
‫‪uzunluğuna‬‬ ‫‪birkaç‬‬
‫‪pişmek‬‬ ‫ﻋﺎدل; ﻓﻘط;‬
‫‪süre‬‬ ‫ﻋدد‬
‫‪aşçı‬‬ ‫‪doğru‬‬
‫اﻟوﻗت; طول; ﻓﺗرة; ﻓﻲ ﺣﯾن;‬ ‫‪sayı‬‬
‫‪pişirmek‬‬ ‫ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻓﻘط; ﻣﺑﺎﺷر; ﻣﺑﺎﺷرة; ﻧﺣو;‬
‫‪uzunluk‬‬ ‫ﻋدد; ﻋدد;‬
‫‪sadece‬‬
‫‪aşçılık‬‬ ‫طول; طول;‬ ‫‪rakam‬‬
‫ﻋﺎدل; ﻓﻘط; ﻓﻘط;‬
‫‪pişirme‬‬ ‫‪müddet‬‬ ‫اﻷرﻗﺎم; اﻟرﻗم; اﻟرﻗم; ﻋدد;‬
‫‪adil‬‬
‫طﺑﯾﻌﻲ‬ ‫‪numarası‬‬
‫ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻓﻘط;‬
‫ﻋدد‬ ‫ﻋﺻﺎ‬ ‫ﻋﻘد‬ ‫ﻋﻠم‬
‫‪numara‬‬ ‫‪baston‬‬ ‫‪mahkemeye celbetmek‬‬ ‫‪bayrak‬‬
‫اﻟرﻗم; ﻋدد; ﻋدد;‬ ‫ﻋﺻﺎ; ﻋﺻﺎ;‬ ‫ﻋﻘدت‬ ‫ﻋﻠم; ﻋﻠم;‬
‫‪adet‬‬ ‫‪çubuk‬‬ ‫‪tutulan‬‬ ‫‪sancak‬‬
‫ﻋدد; ﻋدد; ﻋرف; ﻋرف; واﺣد;‬ ‫ﻋﺻﺎ; ﻋﺻﺎ;‬ ‫ﻋﻠم; ﻋﻠم;‬
‫‪yuvarlak çıkıntı‬‬
‫‪sayý‬‬ ‫‪çubuk‬‬ ‫‪sancak‬‬
‫ﻋﻘل‬
‫‪adet‬‬ ‫ﻋﺻﺎ; ﻋﺻﺎ;‬ ‫ﻋﻠم; ﻋﻠم;‬
‫ﻋﺻﺎﺑﺔ‬ ‫‪zihin‬‬ ‫‪fen‬‬
‫ﻋدد; ﻋدد; ﻋرف; ﻋرف; واﺣد;‬
‫‪sayıya ait‬‬ ‫‪halka‬‬ ‫ﻋﻘل; ﻋﻘل; ﻋﻘل;‬ ‫ﻋﻠم; ﻋﻠم;‬
‫‪zihin‬‬ ‫‪farkında olmayan‬‬
‫‪sayı‬‬ ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ; ﻋﺻﺎﺑﺔ;‬
‫‪halka‬‬ ‫ﻋﻘل; ﻋﻘل; ﻋﻘل;‬ ‫‪fen‬‬
‫ﻋدد; ﻋدد;‬
‫‪aklı‬‬
‫‪numara‬‬ ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ; ﻋﺻﺎﺑﺔ;‬ ‫ﻋﻠم; ﻋﻠم;‬
‫‪ekip‬‬ ‫‪zihne‬‬ ‫‪habersiz‬‬
‫اﻟرﻗم; ﻋدد; ﻋدد;‬
‫ﻋرف‬ ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ; ﻓرﯾﻖ;‬ ‫‪zihin‬‬ ‫ﻋﻠﻰ‬
‫‪biliyordu‬‬ ‫‪çete‬‬ ‫ﻋﻘل; ﻋﻘل; ﻋﻘل;‬ ‫‪üzere‬‬
‫ﻋﺻﺎﺑﺔ; ﻋﺻﺎﺑﺔ;‬ ‫‪akıl‬‬
‫‪alýþkanlýk‬‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ;‬
‫‪takım‬‬ ‫‪zihni‬‬ ‫‪için‬‬
‫‪görenek‬‬
‫ﻋﺻﺎﺑﺔ; ﻓرﯾﻖ; ﻓرﯾﻖ;‬ ‫ﻋﻘوﺑﺔ‬ ‫إﻟﻰ; إﻟﻰ; ﺻﺎﻟﺢ; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ;‬
‫ﻋرف; ﻋرف;‬ ‫‪çete‬‬
‫‪itiyat‬‬ ‫‪cümle‬‬ ‫‪üzerinde‬‬
‫ﻋﺻﺎﺑﺔ; ﻋﺻﺎﺑﺔ;‬
‫ﻋﻘوﺑﺔ; ﻋﻘوﺑﺔ;‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬
‫‪görenek‬‬ ‫ﻋﺿو‬
‫‪cümle‬‬ ‫‪üzerinde‬‬
‫ﻋرف; ﻋرف;‬ ‫‪organ‬‬
‫ﻋﻘوﺑﺔ; ﻋﻘوﺑﺔ;‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬
‫‪alışkanlık‬‬
‫ﻋﺿو; ﻋﺿو;‬ ‫‪tümce‬‬ ‫‪üstüne‬‬
‫‪gelenek‬‬ ‫‪aza‬‬
‫ﻋﻼﻣﺔ‬ ‫ﺧﻼل; ﻋﻠﻰ; ﻓوق;‬
‫ﻋرف; ﻋرف;‬ ‫‪uzuv‬‬ ‫‪yanında‬‬
‫‪adet‬‬ ‫‪isaretlemek‬‬
‫‪organ‬‬ ‫‪üstünde‬‬
‫ﻋدد; ﻋدد; ﻋرف; ﻋرف; واﺣد;‬ ‫‪işaret‬‬
‫ﻋﺿو; ﻋﺿو;‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ;‬
‫‪gelenek‬‬ ‫رﻣز; ﻋﻼﻣﺔ;‬
‫‪üye‬‬ ‫‪üzerinde‬‬
‫ﻋرف; ﻋرف;‬ ‫‪markacı‬‬
‫ﻋظﯾم‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬
‫‪adet‬‬ ‫‪imzalamak‬‬
‫‪büyük‬‬ ‫‪hakkýnda‬‬
‫ﻋدد; ﻋدد; ﻋرف; ﻋرف; واﺣد;‬ ‫‪mark‬‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻓوق;‬
‫ﻋزﯾزﺗﻲ‬ ‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم;‬
‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر;‬ ‫‪işareti‬‬ ‫‪içinde‬‬
‫‪sevgili‬‬
‫‪ulu‬‬ ‫‪alamet‬‬ ‫أﺳﻔل; إﻟﻰ; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬
‫اﻟﺣب; ﻋزﯾزﺗﻲ;‬ ‫‪dönmez‬‬
‫ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر;‬ ‫رﻣز; ﻋﻼﻣﺔ; ﻧوع; ﻧوع;‬
‫ﻋﺷرة‬ ‫‪harika‬‬ ‫‪kene‬‬ ‫‪on bir‬‬
‫‪on‬‬ ‫ﻋﺟب; ﻋظﯾم;‬ ‫‪tabela‬‬ ‫‪üstünde‬‬
‫ﻋﺷرة; ﻋﺷرة; ﻋﺷرة; ﻓﻲ;‬ ‫‪büyük‬‬
‫‪on‬‬ ‫ﻋﻠﺑﺔ‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ;‬
‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم;‬ ‫ﻋﻠﻰ اﻟرﻏم ﻣن‬
‫ﻋﺷرة; ﻋﺷرة; ﻋﺷرة; ﻓﻲ;‬ ‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر;‬ ‫‪can‬‬
‫‪on‬‬ ‫‪büyük‬‬ ‫ﺣﯾﺎة; ﻋﻠﺑﺔ;‬ ‫‪olsa‬‬

‫ﻋﺷرة; ﻋﺷرة; ﻋﺷرة; ﻓﻲ;‬ ‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم;‬ ‫ﻋﻠف‬ ‫‪mamafih‬‬
‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر;‬ ‫‪beslemek‬‬
‫ﻋﺷرون‬ ‫ﻋﻠﻰ ﻣدار اﻟﺳﺎﻋﺔ‬
‫‪kocaman‬‬
‫‪yirmi‬‬ ‫ﻋﻠف; ﻋﻠف;‬ ‫‪saat‬‬
‫ﺿﺧم; ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺛﯾر;‬ ‫‪beslemek‬‬
‫ﻋﺷرون; ﻋﺷرون; ﻋﺷرون;‬ ‫ﺳﺎﻋﺔ; ﺳﺎﻋﺔ; ﺳﺎﻋﺔ; ﻋﻠﻰ ﻣدار اﻟﺳﺎﻋﺔ;‬
‫‪kocaman‬‬
‫‪yirmi‬‬ ‫ﻋﻠف; ﻋﻠف;‬ ‫ﻋﻠﻰ ﻧطﺎق و‬
‫ﺿﺧم; ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺛﯾر;‬ ‫‪yem vermek‬‬
‫ﻋﺷرون; ﻋﺷرون; ﻋﺷرون;‬ ‫‪ölçek‬‬
‫ﻋﻘد‬
‫‪yirmi‬‬ ‫‪beslenmek‬‬ ‫ﺟدول; ﻋﻠﻰ ﻧطﺎق و; ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى;‬
‫‪sonuçlandırmak‬‬
‫ﻋﺷرون; ﻋﺷرون; ﻋﺷرون;‬ ‫ﻋﻠم‬ ‫ﻋﻣﻠﯾﺔ‬
‫ﻋﺻﺎ‬ ‫‪neticelendirmek‬‬
‫‪ögretmek‬‬ ‫‪süreç‬‬
‫‪sopa‬‬ ‫‪tutun‬‬
‫‪ilim‬‬ ‫ﻋﻣﻠﯾﺔ; ﻋﻣﻠﯾﺔ;‬
‫ﻋﺻﺎ; ﻋﺻﺎ; ﻋﺻﺎ;‬ ‫ﻋﻘد; ﻋﻘد;‬ ‫‪işleyiş‬‬
‫ﻋﻠم; ﻋﻠم;‬
‫‪sopa‬‬ ‫‪kontrat‬‬
‫‪ilim‬‬ ‫‪işlem‬‬
‫ﻋﺻﺎ; ﻋﺻﺎ; ﻋﺻﺎ;‬ ‫‪tutun‬‬
‫ﻋﻠم; ﻋﻠم;‬ ‫‪süreç‬‬
‫‪yapışmak‬‬ ‫ﻋﻘد; ﻋﻘد;‬ ‫‪öğretmek‬‬ ‫ﻋﻣﻠﯾﺔ; ﻋﻣﻠﯾﺔ;‬
‫‪sopa‬‬ ‫‪mukavele‬‬
‫ﺗﻌﻠﯾم; ﻋﻠم;‬ ‫ﻋﻣود‬
‫ﻋﺻﺎ; ﻋﺻﺎ; ﻋﺻﺎ;‬ ‫ﻋﻘد; ﻋﻘد;‬ ‫‪bayrak‬‬
‫‪mukavele‬‬ ‫‪col‬‬
‫‪cop‬‬ ‫ﻋﻠم; ﻋﻠم;‬
‫ﻋﻘد; ﻋﻘد;‬ ‫‪direk‬‬
‫‪baston‬‬ ‫‪bilim‬‬
‫‪düğümlemek‬‬ ‫ﻋﻣود; ﻋﻣود;‬
‫ﻋﺻﺎ; ﻋﺻﺎ;‬ ‫ﻋﻠم; ﻋﻠم;‬
‫‪karmakanşık‬‬ ‫‪sütun‬‬
‫‪değnek‬‬ ‫‪bilim‬‬
‫ﻋﻣود; ﻋﻣود; ﻋﻣود;‬
‫‪sözleşme‬‬ ‫ﻋﻠم; ﻋﻠم;‬
‫ﻋﻣود‬ ‫ﻏذاء‬ ‫ﻏﺿب‬ ‫ﻓرع‬
‫‪sütun‬‬ ‫‪yemek‬‬ ‫‪kızgınlık‬‬ ‫‪şube‬‬
‫ﻋﻣود; ﻋﻣود; ﻋﻣود;‬ ‫أﻛل; أﻛل; ﻏذاء; ﻏذاء;‬ ‫‪öfkelendirmek‬‬ ‫ﻓرع; ﻓرع;‬
‫‪sütun‬‬ ‫ﻏراﻣﺔ‬ ‫ﻏطﺎء‬ ‫‪şube‬‬
‫ﻋﻣود; ﻋﻣود; ﻋﻣود;‬ ‫‪hassas‬‬ ‫ﻓرع; ﻓرع;‬
‫‪yorgan‬‬
‫‪direk‬‬ ‫‪güzel‬‬ ‫‪kol‬‬
‫‪kapak‬‬
‫ﻋﻣود; ﻋﻣود;‬ ‫اﻟذراع; اﻟذراع; ﻓرع;‬
‫ﺟﻣﯾل; ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف;‬
‫ﻏطﺎء; ﻏطﺎء; ﻏطﺎء;‬ ‫‪dal‬‬
‫ﻋﻣﯾﻖ‬ ‫‪para cezası‬‬ ‫‪battaniye‬‬
‫‪derin derin‬‬ ‫‪ince‬‬
‫ﻓرع; ﻓرع;‬
‫‪örtü‬‬ ‫‪dal‬‬
‫ﻋﻣﯾﻖ; ﻋﻣﯾﻖ;‬
‫رﻗﯾﻖ; رﻗﯾﻖ; ﻏراﻣﺔ; ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف;‬
‫‪derin‬‬ ‫ﻏطﺎء; ﻏطﺎء;‬ ‫ﻓرع; ﻓرع;‬
‫‪ince‬‬ ‫‪kapak‬‬
‫ﻋﻣﯾﻖ; ﻋﻣﯾﻖ; ﻋﻣﯾﻖ;‬ ‫ﻓرﻗﺔ‬
‫رﻗﯾﻖ; رﻗﯾﻖ; ﻏراﻣﺔ; ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف;‬
‫‪derin‬‬ ‫ﻏطﺎء; ﻏطﺎء; ﻏطﺎء;‬ ‫‪bant‬‬
‫‪zarif‬‬ ‫‪örtmek‬‬
‫ﻋﻣﯾﻖ; ﻋﻣﯾﻖ; ﻋﻣﯾﻖ;‬ ‫ﺷرﯾط; ﻓرﻗﺔ; ﻓرﻗﺔ;‬
‫ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف;‬
‫‪derin‬‬ ‫ﻏطﺎء; ﻏطﺎء;‬ ‫‪bant‬‬
‫ﻏرب‬ ‫‪kapak‬‬
‫ﻋﻣﯾﻖ; ﻋﻣﯾﻖ; ﻋﻣﯾﻖ;‬ ‫ﺷرﯾط; ﻓرﻗﺔ; ﻓرﻗﺔ;‬
‫‪batıdaki‬‬ ‫ﻏطﺎء; ﻏطﺎء; ﻏطﺎء;‬
‫‪pes‬‬ ‫‪bando‬‬
‫‪batı‬‬ ‫‪kaplamak‬‬
‫ﻋﻣﯾﻖ; ﻣﻧﺧﻔض;‬ ‫ﻓرك‬
‫‪derin derin‬‬ ‫ﻏرب; ﻏرب;‬ ‫ﻏطﺎء; ﻏطﺎء;‬
‫‪batı‬‬ ‫‪kaplamak‬‬ ‫‪ovma‬‬
‫ﻋﻣﯾﻖ; ﻋﻣﯾﻖ;‬
‫ﻏرب; ﻏرب;‬ ‫ﻏطﺎء; ﻏطﺎء;‬ ‫‪ovalama‬‬
‫ﻋﻧدﻣﺎ‬
‫‪bati‬‬ ‫‪kapsamak‬‬ ‫‪sürtme‬‬
‫‪zaman‬‬
‫ﻏرﻓﺔ‬ ‫‪örtü‬‬ ‫‪ovmak‬‬
‫اﻟوﻗت; اﻟوﻗت; ﻋﻧدﻣﺎ; ﻋﻧدﻣﺎ;‬
‫‪zaman‬‬ ‫‪oda‬‬ ‫ﻏطﺎء; ﻏطﺎء;‬ ‫‪ovalamak‬‬
‫ﻏرﻓﺔ; ﻏرﻓﺔ;‬ ‫‪örtmek‬‬ ‫ﻓرﯾﻖ‬
‫اﻟوﻗت; اﻟوﻗت; ﻋﻧدﻣﺎ; ﻋﻧدﻣﺎ;‬
‫ﻋﻧﺻر‬ ‫‪oda‬‬ ‫ﻏطﺎء; ﻏطﺎء;‬
‫‪ekip‬‬
‫ﻏرﻓﺔ; ﻏرﻓﺔ;‬ ‫ﻏﻧﻲ‬
‫‪eleman‬‬ ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ; ﻓرﯾﻖ;‬
‫ﻏرﯾب‬ ‫‪zengin‬‬ ‫‪takım‬‬
‫‪etmen‬‬
‫‪acayip‬‬ ‫ﻏﻧﻲ; ﻏﻧﻲ;‬
‫ﻋﺻﺎﺑﺔ; ﻓرﯾﻖ; ﻓرﯾﻖ;‬
‫‪bileþen‬‬ ‫‪zengin‬‬
‫‪has‬‬ ‫‪takım‬‬
‫‪faktör‬‬ ‫ﻏﻧﻲ; ﻏﻧﻲ;‬
‫‪yabancı uyruklu‬‬ ‫ﻋﺻﺎﺑﺔ; ﻓرﯾﻖ; ﻓرﯾﻖ;‬
‫‪bol‬‬
‫غ‬ ‫‪tuhaf‬‬
‫‪tekinsiz‬‬
‫ﻏﻧﻲ; ﻛﺛﯾر; واﺳﻊ;‬
‫ﻓﺳﺗﺎن‬
‫‪giydirmek‬‬
‫ﻏﺎدر‬
‫‪haince‬‬
‫‪ecnebi‬‬ ‫ف‬ ‫ﻓﺳﺗﺎن; ﻛﺳﺎ;‬
‫‪papazlığa atamak‬‬
‫‪garip‬‬ ‫ﻓﺗﺎة‬
‫‪sol‬‬ ‫‪kostüm‬‬
‫ﻏرﯾب; ﻏرﯾب;‬ ‫‪kýz çocuk‬‬
‫ﻏﺎدر; ﻏﺎدر;‬ ‫‪kýyafet‬‬
‫‪sebebi anlaşılamayan‬‬
‫‪sinsi‬‬ ‫‪kız‬‬
‫‪garip‬‬ ‫‪elbise‬‬
‫‪sol‬‬ ‫ﻓﺗﺎة; ﻓﺗﺎة;‬
‫ﻓﺳﺗﺎن; ﻓﺳﺗﺎن;‬
‫ﻏرﯾب; ﻏرﯾب;‬ ‫‪kýz‬‬
‫ﻏﺎدر; ﻏﺎدر;‬ ‫‪elbise‬‬
‫ﻏﺳل‬
‫‪hain‬‬ ‫‪kız‬‬ ‫ﻓﺳﺗﺎن; ﻓﺳﺗﺎن;‬
‫‪yıkanma‬‬
‫ﻏﺎﻟﺑﺎ‬ ‫ﻓﺗﺎة; ﻓﺗﺎة;‬ ‫‪giysi‬‬
‫‪yıkamak‬‬ ‫ﻓﺗرة‬
‫‪sık sık‬‬ ‫‪kıyafet‬‬
‫‪yıkama‬‬ ‫‪devre‬‬
‫ﻏذاء‬ ‫ﻓﺿﺔ‬
‫ﻏﺳل; ﻏﺳل;‬ ‫‪müddetli‬‬
‫‪yiyecek‬‬ ‫‪gümüş‬‬
‫‪çalkantı sesi‬‬
‫ﻏذاء; ﻏذاء;‬ ‫‪dönem‬‬ ‫ﻓﺿﺔ; ﻓﺿﺔ;‬
‫‪yıkama‬‬
‫‪besin‬‬ ‫‪dönemi‬‬ ‫‪gümüş‬‬
‫ﻏﺳل; ﻏﺳل;‬
‫ﻏذاء; ﻏذاء;‬ ‫‪süre‬‬ ‫ﻓﺿﺔ; ﻓﺿﺔ;‬
‫‪çamaşır‬‬
‫‪yiyecek‬‬ ‫اﻟوﻗت; طول; ﻓﺗرة; ﻓﻲ ﺣﯾن;‬ ‫‪gümüþ‬‬
‫ﻏذاء; ﻏذاء;‬
‫ﻏﺿب‬
‫ﻓرﺻﺔ‬ ‫‪gümüş kaplamak‬‬
‫‪besin‬‬ ‫‪öfke‬‬
‫‪fýrsat‬‬ ‫ﻓﻌل‬
‫ﻏذاء; ﻏذاء;‬ ‫ﻏﺿب; ﻏﺿب;‬
‫‪şans‬‬ ‫‪yapmak‬‬
‫‪yemek‬‬ ‫‪öfke‬‬
‫ﻓرﺻﺔ; ﻓرﺻﺔ;‬ ‫ﺟﻌل; ﺟﻌل; ﺟﻌل; ﻓﻌل;‬
‫أﻛل; أﻛل; ﻏذاء; ﻏذاء;‬ ‫ﻏﺿب; ﻏﺿب;‬
‫‪şans‬‬ ‫‪hareket‬‬
‫‪gıda‬‬ ‫‪darıltmak‬‬
‫ﻓرﺻﺔ; ﻓرﺻﺔ;‬ ‫اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﺣرﻛﺔ; اﻟﻌﻣل; اﻟﻔﻌل; ﺧطوة; ﻓﻌل;‬
‫ﻏذاء; ﻏذاء; ﻏذاء;‬ ‫‪öfkelendirici‬‬
‫‪fırsat‬‬ ‫‪davranmak‬‬
‫‪gıda‬‬ ‫‪hiddet‬‬
‫ﻓرع‬ ‫اﻟﻌﻣل; ﻓﻌل;‬
‫ﻏذاء; ﻏذاء; ﻏذاء;‬
‫‪galeyan‬‬ ‫ﻓﻘدت‬
‫‪gıda‬‬ ‫‪bölüm‬‬
‫‪gazap‬‬ ‫اﻟﻘﺳم; اﻟﻘﺳم; ﺟزء; ﺟزء; ﺣﺎﺻل; ﻓرع;‬ ‫‪kaybetti‬‬
‫ﻏذاء; ﻏذاء; ﻏذاء;‬
‫‪kızmak‬‬ ‫ﻓﻘرة‬
‫ﻓﻘرة‬ ‫ﻓوز‬ ‫ﻓﻲ‬ ‫ﻗﺎﻋدة‬
‫‪paragraf‬‬ ‫‪kazanmış‬‬ ‫‪at‬‬ ‫‪temel‬‬
‫ﻓﻘرة; ﻓﻘرة;‬ ‫‪yendi‬‬ ‫اﻟﺣﺻﺎن; اﻟﺣﺻﺎن; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬ ‫أﺳﻔل; اﻷﺳﺎﺳﯾﺔ; ﻗﺎع; ﻗﺎﻋدة; ﻗﺎﻋدة;‬
‫‪fıkra‬‬ ‫ﻓوق‬ ‫‪üstünde‬‬ ‫‪üs‬‬
‫‪paragraf‬‬ ‫‪üzere‬‬
‫ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ;‬ ‫ﻗﺎل‬
‫ﻓﻘرة; ﻓﻘرة;‬ ‫ﻓﻲ ﺣﯾن‬ ‫‪söyledi‬‬
‫ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ;‬
‫ﻓﻘط‬ ‫‪tıkırtı‬‬ ‫‪süre‬‬ ‫‪dedi‬‬
‫‪biricik‬‬ ‫‪yukarıda‬‬
‫اﻟوﻗت; طول; ﻓﺗرة; ﻓﻲ ﺣﯾن;‬
‫ﻗﺎﻣوس‬
‫ﻓﻘط; وﺣﯾد;‬ ‫ﻓﻲ وﻗت ﻣﺑﻛر‬
‫‪yukarıdaki‬‬ ‫‪lügat‬‬
‫‪sadece‬‬ ‫‪erken‬‬
‫ﻓوق; ﻓوق;‬ ‫‪sözlük‬‬
‫ﻋﺎدل; ﻓﻘط; ﻓﻘط;‬
‫‪ancak‬‬
‫‪yukarıdaki‬‬
‫ﻓوق; ﻓوق;‬
‫ق‬ ‫ﻗﺎﻣوس; ﻗﺎﻣوس;‬
‫‪sözlük‬‬
‫ﻓﻘط; ﻟﻛن;‬
‫‪yukarıdan geçen‬‬ ‫ﻗﺎﺋﻣﺔ‬ ‫ﻗﺎﻣوس; ﻗﺎﻣوس;‬
‫‪sadece‬‬
‫‪hakkýnda‬‬ ‫‪listesi‬‬ ‫ﻗﺑﻌﺔ‬
‫ﻋﺎدل; ﻓﻘط; ﻓﻘط;‬
‫‪biraz önce‬‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻓوق;‬ ‫‪dizin‬‬ ‫‪şapka‬‬
‫‪üzerinde‬‬ ‫‪liste‬‬ ‫ﻗﺑﻌﺔ; ﻗﺑﻌﺔ; ﻗﺑﻌﺔ;‬
‫ﻋﺎدل; ﻓﻘط;‬
‫‪sırf‬‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬ ‫‪şapka‬‬
‫ﻗﺎدرة‬
‫‪havai‬‬ ‫ﻗﺑﻌﺔ; ﻗﺑﻌﺔ; ﻗﺑﻌﺔ;‬
‫‪doğru‬‬ ‫‪yetenekli‬‬
‫‪üstünde‬‬ ‫‪şapka‬‬
‫ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻓﻘط; ﻣﺑﺎﺷر; ﻣﺑﺎﺷرة; ﻧﺣو;‬ ‫ﻗﺎرب‬
‫‪adil‬‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ;‬ ‫ﻗﺑﻌﺔ; ﻗﺑﻌﺔ; ﻗﺑﻌﺔ;‬
‫‪yukarı‬‬ ‫‪gemi‬‬ ‫‪kep‬‬
‫ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻓﻘط;‬
‫ﺳﻔﯾﻧﺔ; ﺳﻔﯾﻧﺔ; ﻗﺎرب;‬
‫‪yalnız‬‬ ‫‪üstüne‬‬ ‫ﻗﺑل‬
‫‪tekne‬‬
‫ﻓﻘط; وﺣﯾد; وﺣﯾد;‬ ‫ﺧﻼل; ﻋﻠﻰ; ﻓوق;‬ ‫‪önünde‬‬
‫ﻗﺎرب; ﻗﺎرب;‬
‫‪tek‬‬ ‫ﻓﻲ‬ ‫‪önceden‬‬
‫‪kayık tabak‬‬
‫اﺣد; ﺳﮭل; ﻓﻘط; واﺣد; وﺣﯾد;‬ ‫‪yandan‬‬ ‫‪önce gelen‬‬
‫‪kayık‬‬
‫‪yegane‬‬ ‫‪için‬‬
‫‪tekne‬‬ ‫‪önce‬‬
‫ﻓﻘط; وﺣﯾد;‬ ‫إﻟﻰ; إﻟﻰ; ﺻﺎﻟﺢ; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ;‬
‫ﻗﺎرب; ﻗﺎرب;‬ ‫ﻗﺑل; ﻗﺑل; ﻣﻧذ;‬
‫‪okunur‬‬ ‫‪at‬‬
‫‪sandal‬‬ ‫‪önce‬‬
‫ﻓﻘﯾر‬ ‫اﻟﺣﺻﺎن; اﻟﺣﺻﺎن; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬
‫ﻗﺑل; ﻗﺑل; ﻣﻧذ;‬
‫‪in‬‬ ‫ﻗﺎع‬
‫‪yoksul‬‬ ‫‪kala‬‬
‫‪aleyhinde‬‬ ‫‪temel‬‬
‫‪fakir‬‬ ‫‪evvel‬‬
‫أﺳﻔل; اﻷﺳﺎﺳﯾﺔ; ﻗﺎع; ﻗﺎﻋدة; ﻗﺎﻋدة;‬
‫‪kötü‬‬ ‫ﺿد; ﻓﻲ;‬
‫‪yatakta‬‬ ‫ﻗﺗل‬
‫‪gözde‬‬
‫ﺳﯾﺋﺔ; ﺳﯾﺋﺔ; ﻓﻘﯾر; ﻓﻘﯾر;‬ ‫‪öldürmek‬‬
‫‪başta olan‬‬ ‫‪dip‬‬
‫‪kötü‬‬
‫أﺳﻔل; ﻗﺎع; ﻗﺎع;‬ ‫‪öldürme‬‬
‫ﺳﯾﺋﺔ; ﺳﯾﺋﺔ; ﻓﻘﯾر; ﻓﻘﯾر;‬ ‫‪ila‬‬
‫‪yatak‬‬ ‫‪hayvan kesme‬‬
‫‪zavallý‬‬ ‫إﻟﻰ; ﻓﻲ;‬
‫ﻗﺎع; ﻗﺎع;‬ ‫ﻗد‬
‫ﻓﻛرة‬ ‫‪tarafýndan‬‬
‫‪alt‬‬
‫ﺧﻼل; ﻓﻲ;‬ ‫‪zaten‬‬
‫‪düşünce‬‬ ‫أﺳﻔل; أﺳﻔل; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻗﺎع;‬
‫‪içine sokmak‬‬ ‫‪şimdiden‬‬
‫ﻓﻛرة; ﯾﻌﺗﻘد;‬ ‫‪yatak‬‬
‫‪tahmin‬‬ ‫‪on‬‬ ‫‪may‬‬
‫ﻗﺎع; ﻗﺎع;‬
‫رأي; ﻓﻛرة;‬ ‫ﻋﺷرة; ﻋﺷرة; ﻋﺷرة; ﻓﻲ;‬ ‫‪dip koymak‬‬ ‫‪olabilir‬‬
‫‪fikir‬‬ ‫‪az‬‬ ‫ﻗد; ﯾﻣﻛن;‬
‫أﺳﻔل; ﻗﺎع;‬
‫رأي; ﻓﻛرة; ﻓﻛرة;‬ ‫ﺻﻐﯾر; ﻓﻲ; ﻗﻠﯾل; ﻗﻠﯾل;‬ ‫‪tarh‬‬ ‫ﻗدم‬
‫‪fikir‬‬ ‫‪yer‬‬
‫‪dip‬‬ ‫‪ayaklar‬‬
‫رأي; ﻓﻛرة; ﻓﻛرة;‬ ‫أرض; اﻷرض; ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻓﻲ; ﻣﻘﻌد; ﻣﻛﺎن; ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬
‫وﺿﻊ;‬ ‫أﺳﻔل; ﻗﺎع; ﻗﺎع;‬ ‫‪eskime‬‬
‫‪idea‬‬
‫‪içine‬‬ ‫ﻗﺎﻋدة‬ ‫‪tanıt‬‬
‫ﻓم‬ ‫‪baz‬‬
‫إﻟﻰ; ﻓﻲ;‬ ‫ﻗدﯾم‬
‫‪aðýz‬‬ ‫‪içinde‬‬ ‫ﻗﺎﻋدة; ﻗﺎﻋدة;‬
‫‪yaşlı‬‬
‫‪ağız‬‬ ‫أﺳﻔل; إﻟﻰ; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬ ‫‪baz‬‬
‫‪kadim‬‬
‫ﻓن‬ ‫‪üzerine‬‬ ‫ﻗﺎﻋدة; ﻗﺎﻋدة;‬
‫‪üssü‬‬ ‫‪eski‬‬
‫‪sanatı‬‬ ‫‪te‬‬
‫ﻗدﯾم; ﻗدﯾم;‬
‫‪hüner‬‬ ‫‪üzerinde‬‬ ‫‪temel‬‬
‫‪eskimiş‬‬
‫ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬ ‫أﺳﻔل; اﻷﺳﺎﺳﯾﺔ; ﻗﺎع; ﻗﺎﻋدة; ﻗﺎﻋدة;‬
‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ; ﻓن; ﻣﮭﺎرة;‬
‫‪kaide‬‬ ‫‪ihtiyar‬‬
‫‪sanatk‬‬ ‫‪üzerinde‬‬
‫ﻗﺎﻋدة; ﻗﺎﻋدة;‬ ‫‪yaþlý‬‬
‫‪sanat‬‬ ‫ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬
‫‪içinde‬‬ ‫‪taban‬‬ ‫‪eski‬‬
‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ; ﻓن;‬
‫ﻓوز‬ ‫أﺳﻔل; إﻟﻰ; ﺑﯾن; ﺗﺣت; ﻋﻠﻰ; ﻓﻲ; ﻓﻲ;‬ ‫‪kaide‬‬ ‫ﻗدﯾم; ﻗدﯾم;‬
‫‪üzere‬‬ ‫ﻗﺎﻋدة; ﻗﺎﻋدة;‬ ‫ﻗذﯾﻔﺔ‬
‫‪kazanmak‬‬
‫ﻋﻠﻰ; ﻓوق; ﻓﻲ;‬
‫اﻟﻔوز; ﻓوز;‬
‫ﻗذﯾﻔﺔ‬ ‫ﻗطﺎر‬ ‫ﻗوي‬ ‫ك‬
kabuk tren kuvvetli k
;‫ﻗذﯾﻔﺔ; ﻗذﯾﻔﺔ‬ ;‫ﻗطﺎر; ﻗطﺎر‬ dinç gibi
kabuk tren metin ;‫أي; ك; ﻛﻣﺎ; ﻛﯾف; ﻣﺎ; ﻣﺛل; ﻣﺛل‬
;‫ﻗذﯾﻔﺔ; ﻗذﯾﻔﺔ‬ ;‫ﻗطﺎر; ﻗطﺎر‬ aynı bir
sağlam yapılı
‫ﻗرأ‬ ‫ﻗطﺎع‬ ‫ﻛﺎﻣل‬
kudretli
okumak segmenti bütün
gürbüz
;‫دراﺳﺔ; ﻗرأ; ﻗرأ‬ ‫ﻗطﻊ‬ ;‫ﻛﺎﻣل; ﻛﻛل; ﻛل‬
okumuş güçlü
baglantısını kesmek bitirmek
okumak ;‫ﻗوي; ﻗوي‬
bağlantısını kesmek güçlü
;‫ﻛﺎﻣل; ﻧﮭﺎﯾﺔ; ﻧﮭﺎﯾﺔ‬
;‫دراﺳﺔ; ﻗرأ; ﻗرأ‬ toplam
kopmak ;‫ﻗوي; ﻗوي‬
‫ﻗرب‬ ;‫اﻟﻛل; ﻛﺎﻣل‬
kesim etkin
yakınından tamamen
kestirme yol etkili
yakınlık ;‫ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﻛﺎﻣل‬
kesip çıkarmak ‫ﻗﯾﺎدة‬ tam
yakın
‫ﻗطﻌﺔ‬ kurşundan ;‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻛﺎﻣل; ﻛﺎﻣل‬
;‫ﻗرب; ﻗرﯾب; ﻗرﯾب‬
;‫ﻣﺑﺎﺷرة‬
‫ﻗرﯾب‬ parça araba gezintisi
tam
yakın ;‫ﺟزء; ﺟزء; ﻗطﻌﺔ‬ kurşun
;‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻛﺎﻣل; ﻛﺎﻣل‬
‫ﻗطـن‬ ;‫ﻗﯾﺎدة; ﻗﯾﺎدة‬ ;‫ﻣﺑﺎﺷرة‬
;‫ﻗرب; ﻗرﯾب; ﻗرﯾب‬
akraba pamuk lider salt
yakın ;‫ﻗطن; ﻗطـن‬ sürüş mutlak
pamuk ileri gelen
;‫ﻗرب; ﻗرﯾب; ﻗرﯾب‬ tamamlamak
hısım ;‫ﻗطن; ﻗطـن‬
kurşun ;‫ﻛﺎﻣل; ﻧﮭﺎﯾﺔ‬
‫ﻗﻠب‬
kapamak ;‫ﻗﯾﺎدة; ﻗﯾﺎدة‬ dolu
gönül sürme
kapatmak dopdolu
düşecek gibi olmak
‫ﻗرﯾﺑﺎ‬ ‫ﻗﯾﺎس‬ hep
fiske vurmak ölçmek
birazdan ;‫ﻛﺎﻣل; ﻛل‬
ters çevirmek ;‫ﻗﯾﺎس; ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى‬ tüm
yakında
kalp ölçmek ;‫ﻛﺎﻣل; ﻛل; ﻛل‬
çabuk gelen
devirmek ;‫ﻗﯾﺎس; ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى‬ tamamlanmış
‫ﻗرﯾﺔ‬ ölçek
yürek ‫ﻛﺎﻣﻠﺔ‬
köy ;‫ﺟدول; ﻋﻠﻰ ﻧطﺎق و; ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى‬
‫ﻗﻠﯾل‬ komple
;‫ﻗرﯾﺔ; ﻗرﯾﺔ‬ ölçme
pek az ‫ﻛﺎن‬
köy ;‫ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى‬
;‫ﻗرﯾﺔ; ﻗرﯾﺔ‬ az vardı
tedbir
‫ﻗﺻﺔ‬ ;‫ﺻﻐﯾر; ﻓﻲ; ﻗﻠﯾل; ﻗﻠﯾل‬ ;‫ﻛﺎن; و‬
ölçü
az oldu
hikaye ;‫ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى‬
;‫ﺻﻐﯾر; ﻓﻲ; ﻗﻠﯾل; ﻗﻠﯾل‬ ;‫ﻛﺎن; ﻛﺎن‬
;‫ﻗﺻﺔ; ﻗﺻﺔ‬ ölçüm
‫ﻗوة‬ oldu
tarih ;‫ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى‬
kudret ;‫ﻛﺎن; ﻛﺎن‬
öykü ‫ﻗﯾﻣﺔ‬
idi
hikaye takat kıymet
‫ﻛﺑﯾر‬
;‫ﻗﺻﺔ; ﻗﺻﺔ‬ kuvvet fiyat
iri
‫ﻗﺻﯾدة‬ ;‫اﻟطﺎﻗﺔ; ﻗوة; ﻗوة‬
paha
kuvvet ;‫ﺿﺧم; ﻛﺑﯾر‬
şiir
deðer büyük
;‫اﻟﺷﻌر; ﺷﻌر; ﺷﻌر; ﻗﺻﯾدة‬ ;‫اﻟطﺎﻗﺔ; ﻗوة; ﻗوة‬
zorlamak bedel ;‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم‬
‫ﻗﺻﯾر‬ ;‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر‬
güç değer
kısa büyük
;‫اﻟطﺎﻗﺔ; ﻗوة; ﻗوة‬ değeri
;‫ﻗﺻﯾر; ﻗﺻﯾر‬ ;‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم‬
kısa güç önem ;‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر‬
;‫اﻟطﺎﻗﺔ; ﻗوة; ﻗوة‬ ödül kıdemli
;‫ﻗﺻﯾر; ﻗﺻﯾر‬
kısa boylu ‫ﻗول‬ yüksek
kýsa söylemek ‫ك‬ ;‫ارﺗﻔﺎع; ارﺗﻔﺎع; طوﯾل; ﻛﺑﯾر‬
hayli
muhtasar demek ‫ك‬
;‫ﻗول; ﻣﺗوﺳط; ﻣﻘﺻود‬ debdebeli
‫ﻗطﺎر‬ çünkü
derken ulu
yetiştirmek dahi
söyleme ;‫ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر‬
katar ;‫ﺣﺗﻰ; ك‬
‫ﻗوي‬ önemli
;‫ﺳﻠﺳﻠﺔ; ﻗطﺎر‬ senin
tesirli ‫ﻛﺗﺎب‬
antrenman yapmak nasýl
sabit kitap
;‫أي; ك; ﻛﯾف; ﻣﺎ‬
;‫ﻛﺗﺎب; ﻛﺗﺎب‬
‫ﻛﺗﺎب‬ ‫ﻛرﺳﻲ‬ ‫ﻛوﻛب‬ ‫ﻻ ﯾزال‬
‫‪kaydetmek‬‬ ‫‪sandalye‬‬ ‫‪gezegen‬‬ ‫‪henüz‬‬
‫ﺣﻔظ; ﺣﻔظ; ﺳﺟل; ﻛﺗﺎب;‬ ‫ﻛرﺳﻲ; ﻛرﺳﻲ; ﻣﻘﻌد;‬ ‫ﻛوﻛب; ﻛوﻛب;‬ ‫ﺑﻌد; ﻻ ﯾزال;‬
‫‪defter‬‬ ‫‪makam‬‬ ‫‪gezegen‬‬ ‫‪hala‬‬
‫‪kitap‬‬ ‫ﻛرﺳﻲ; ﻣﻛﺗب;‬ ‫ﻛوﻛب; ﻛوﻛب;‬ ‫ﻻ ﯾزال; ﻻ ﯾزال;‬
‫ﻛﺗﺎب; ﻛﺗﺎب;‬ ‫‪sandalye‬‬ ‫ﻛﯾف‬ ‫‪bir daha‬‬
‫ﻛﺗب‬ ‫ﻛرﺳﻲ; ﻛرﺳﻲ; ﻣﻘﻌد;‬ ‫‪gibi‬‬ ‫أﻛﺛر; ﻻ ﯾزال;‬

‫‪yazdı‬‬ ‫ﻛﺳﺎ‬ ‫أي; ك; ﻛﻣﺎ; ﻛﯾف; ﻣﺎ; ﻣﺛل; ﻣﺛل;‬ ‫ﻻﺣﻘﺔ‬


‫‪giydirmek‬‬ ‫‪nasıl‬‬ ‫‪sonek‬‬
‫ﻛﺗﻛوت‬
‫ﻓﺳﺗﺎن; ﻛﺳﺎ;‬ ‫ﻛﯾف; ﻛﯾف;‬ ‫ﻟﺣظﺔ‬
‫‪civciv‬‬
‫‪sandığa koymak‬‬ ‫‪nasýl‬‬ ‫‪kısa zaman‬‬
‫ﻛﺗﻛوت; ﻛﺗﻛوت;‬
‫ﻛﻛل‬ ‫أي; ك; ﻛﯾف; ﻣﺎ;‬
‫‪civciv‬‬ ‫‪bir an için‬‬
‫‪bütün‬‬ ‫‪nasıl‬‬
‫ﻛﺗﻛوت; ﻛﺗﻛوت;‬ ‫‪kısa süre‬‬
‫ﻛﯾف; ﻛﯾف;‬
‫ﻛﺗﻠﺔ‬ ‫ﻛﺎﻣل; ﻛﻛل; ﻛل;‬
‫‪ne kadar‬‬ ‫‪an‬‬
‫‪blok‬‬ ‫ﻛل‬
‫أي; ﻛﯾف; ﻣﺎ;‬ ‫ﻟﺣظﺔ; ﻟﺣظﺔ;‬
‫‪bloğu‬‬ ‫‪herkes‬‬ ‫‪anlık‬‬
‫‪küme‬‬ ‫‪tüm‬‬
‫ﻛﺎﻣل; ﻛل; ﻛل;‬
‫ل‬ ‫‪an‬‬
‫‪kitle‬‬ ‫ﻻ‬ ‫ﻟﺣظﺔ; ﻟﺣظﺔ;‬
‫‪tüm‬‬ ‫‪anlýk‬‬
‫‪engellemek‬‬ ‫‪hiç‬‬
‫ﻛﺎﻣل; ﻛل; ﻛل;‬
‫‪tıkamak‬‬ ‫أﺑدا; أﺑدا; أي; ﻻ; ﻻ ﺷﻲء; ﻟم;‬ ‫ﻟﺣن‬
‫‪beher‬‬
‫‪salkım‬‬ ‫‪la‬‬ ‫‪melodi‬‬
‫‪ya da‬‬
‫‪hayır‬‬ ‫ﻟﺣن; ﻟﺣن;‬
‫‪hevenk‬‬ ‫‪her‬‬
‫ﻻ; ﻻ;‬
‫‪ezgi‬‬
‫‪abluka etmek‬‬ ‫ﻛل; ﻛل;‬
‫‪yok‬‬ ‫‪hava‬‬
‫ﻛﺛﯾر‬ ‫‪her‬‬
‫ﻻ; ﻻ;‬ ‫اﻟطﻘس; اﻟطﻘس; ﺳﻣﺎء; ﻟﺣن; ھواء; ھواء;‬
‫‪çokça‬‬ ‫ﻛل; ﻛل;‬
‫‪yapamaz‬‬ ‫‪nağme‬‬
‫‪her biri‬‬
‫‪bereketli‬‬ ‫‪hayýr‬‬ ‫‪melodi‬‬
‫‪hep‬‬
‫‪mebzul‬‬ ‫أي; ﻻ; ﻟم;‬ ‫ﻟﺣن; ﻟﺣن;‬
‫ﻛﺎﻣل; ﻛل;‬
‫‪büyük‬‬ ‫‪hayır‬‬ ‫ﻟدﯾﻧﺎ‬
‫‪her bir‬‬
‫اﻟرﺋﯾﺳﯾﺔ; اﻟﻛﺑرى; رﺋﯾﺳﻲ; ﺿﺧم; ﺿﺧم; طوﯾل; ﻋظﯾم;‬ ‫ﻻ; ﻻ;‬ ‫‪bizim‬‬
‫ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺑﯾر; ﻛﺑﯾر; ﻛﺛﯾر;‬ ‫‪bütün‬‬
‫‪yok‬‬ ‫ﻟدﯾﮫ‬
‫‪pek‬‬ ‫ﻛﺎﻣل; ﻛﻛل; ﻛل;‬
‫ﻻ; ﻻ;‬ ‫‪var‬‬
‫ﺟدا; ﻛﺛﯾر;‬ ‫ﻛﻼ‬
‫‪hiçbir‬‬
‫‪kocaman‬‬ ‫‪ikisi de‬‬ ‫ﺣﺻﻠت; دﯾك; ﻟدﯾﮫ;‬
‫أي; ﻻ; ﻟم;‬
‫ﻟطﯾف‬
‫ﺿﺧم; ﻋظﯾم; ﻋظﯾم; ﻛﺛﯾر;‬ ‫‪her ikisi de‬‬ ‫‪hiç bir‬‬
‫‪birçok‬‬ ‫‪keyifli‬‬
‫ﻛﻠﻣﺔ‬ ‫أي; ﻻ;‬
‫‪bol‬‬ ‫ﻻ ﺷﻲء‬ ‫‪tatlı‬‬
‫‪söz‬‬
‫ﻏﻧﻲ; ﻛﺛﯾر; واﺳﻊ;‬ ‫‪sýfýr‬‬ ‫‪cilveli‬‬
‫ﻛﻠﻣﺔ; و;‬
‫‪bir hayli‬‬ ‫‪kelime‬‬ ‫‪nazik‬‬
‫‪hiç bir şey‬‬
‫‪çok‬‬ ‫ﻛﻠﻣﺔ; ﻛﻠﻣﺔ;‬ ‫ﻟطﯾف; ﻟطﯾف;‬
‫ﻻ ﺷﻲء; ﻻ ﺷﻲء;‬
‫أﯾﺿﺎ; اﻟﻛﺛﯾر; ﺟدا; ﺟدا; ﻛﺛﯾر; ﻛﺛﯾرا;‬ ‫‪sözün‬‬ ‫‪hiçlik‬‬ ‫‪tatlý‬‬
‫‪pek çok‬‬ ‫‪kelime‬‬ ‫‪sevimli‬‬
‫‪hiç bir şey‬‬
‫ﻛﺛﯾرا‬ ‫ﻛﻠﻣﺔ; ﻛﻠﻣﺔ;‬ ‫ﻻ ﺷﻲء; ﻻ ﺷﻲء;‬ ‫‪güzel‬‬
‫‪sık‬‬ ‫‪sözcük‬‬ ‫‪hiç‬‬ ‫ﺟﻣﯾل; ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف;‬
‫‪çok‬‬ ‫ﻛﻣﺎ‬ ‫أﺑدا; أﺑدا; أي; ﻻ; ﻻ ﺷﻲء; ﻟم;‬ ‫‪hoş‬‬
‫أﯾﺿﺎ; اﻟﻛﺛﯾر; ﺟدا; ﺟدا; ﻛﺛﯾر; ﻛﺛﯾرا;‬ ‫‪bunun gibi‬‬ ‫‪sıfır‬‬ ‫ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻟطﯾف;‬
‫‪bu kadar‬‬ ‫‪hiçbir şey‬‬ ‫‪iyi‬‬
‫‪sıra‬‬
‫ﻛذﺑﺔ‬ ‫ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﺟﯾد; ﻟطﯾف;‬
‫‪gibi‬‬ ‫‪hiçbir þey‬‬
‫‪mülâyim‬‬
‫‪yalan‬‬ ‫أي; ك; ﻛﻣﺎ; ﻛﯾف; ﻣﺎ; ﻣﺛل; ﻣﺛل;‬ ‫ﻻ ﯾزال‬
‫‪sempatik‬‬
‫ﻛرة‬ ‫‪olarak‬‬ ‫‪hala‬‬
‫ﺟﻣﯾل; ﺟﯾد; ﻟطﯾف;‬
‫‪bilye‬‬ ‫ﻛﮭرﺑﺎﺋﻲ‬ ‫ﻻ ﯾزال; ﻻ ﯾزال;‬ ‫‪yakýþýklý‬‬
‫‪top‬‬ ‫‪elektrik‬‬ ‫‪yine de‬‬
‫ﺟﻣﯾل; ﻟطﯾف;‬
‫أﻋﻠﻰ; ﻛرة;‬ ‫ﻛﮭرﺑﺎﺋﻲ; ﻛﮭرﺑﺎﺋﻲ;‬ ‫‪daha‬‬ ‫‪nazik‬‬
‫ﻛرر‬ ‫‪elektrikle ilgili‬‬ ‫أﻛﺛر; ﻻ ﯾزال; ﻣن;‬ ‫ﻟطﯾف; ﻟطﯾف;‬
‫‪tekrar‬‬ ‫‪elektrikli‬‬ ‫‪yinede‬‬ ‫‪ince‬‬
‫ﻛرر; ﻣرة أﺧرى;‬ ‫‪elektrik‬‬ ‫‪hareketsiz‬‬ ‫رﻗﯾﻖ; رﻗﯾﻖ; ﻏراﻣﺔ; ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف;‬
‫ﻛرﺳﻲ‬ ‫ﻛﮭرﺑﺎﺋﻲ; ﻛﮭرﺑﺎﺋﻲ;‬ ‫ﻻ ﯾزال; ھﺎدئ;‬ ‫‪mulâyim‬‬
‫‪iskemle‬‬ ‫ﻛوﻛب‬ ‫‪hâlâ‬‬ ‫‪zarif‬‬
‫ﻛرﺳﻲ; ﻣﻘﻌد;‬ ‫‪halen‬‬ ‫ﻏراﻣﺔ; ﻟطﯾف;‬
‫ﻟﻌب‬ ‫ﻟون‬ ‫ﻣﺎدة‬ ‫ﻣﺗوﺳط‬
‫‪oynamak‬‬ ‫‪renk‬‬ ‫‪maddi‬‬ ‫‪demek‬‬
‫ﻟﻌب; ﻟﻌب;‬ ‫ﻟون; ﻟون;‬ ‫‪madde‬‬ ‫ﻗول; ﻣﺗوﺳط; ﻣﻘﺻود;‬
‫‪oynamak‬‬ ‫‪renk‬‬ ‫ﻣﺎدة; ﻣﺎدة; ﻣﺳﺄﻟﺔ;‬ ‫‪anlamına gelmek‬‬
‫ﻟﻌب; ﻟﻌب;‬ ‫ﻟون; ﻟون;‬ ‫‪özdek‬‬ ‫‪vasati‬‬
‫‪çalmak‬‬ ‫‪boyamak‬‬ ‫ﻣﺎدة; ﻣﺳﺄﻟﺔ;‬ ‫ﻣﺛﺎل‬
‫‪oynatmak‬‬ ‫اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; ﻟون;‬ ‫‪kumaþ‬‬ ‫‪örnek‬‬
‫‪çalma‬‬ ‫‪boya‬‬ ‫‪dokuma‬‬ ‫ﻣﺛﺎل; ﻣﺛﺎل;‬
‫اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; اﻟطﻼء; ﻟون;‬
‫‪piyes‬‬ ‫‪gereç‬‬ ‫‪misal‬‬
‫ﻟﻲ‬
‫ﻟﻌﺑﺔ‬ ‫‪özdeksel‬‬ ‫‪örnek‬‬
‫‪ben‬‬
‫‪oyun‬‬ ‫ﻣﺑﺎراة‬ ‫ﻣﺛﺎل; ﻣﺛﺎل;‬
‫أﻧﺎ; أﻧﺎ; اﺑن; ﻟﻲ;‬
‫ﻟﻌﺑﺔ; ﻟﻌﺑﺔ;‬ ‫‪kibrit‬‬ ‫ﻣﺛل‬
‫‪benim‬‬
‫‪oyunu‬‬ ‫‪eşlemek‬‬ ‫‪gibi‬‬
‫ﻟﯾﻧﺔ‬
‫‪oyun‬‬ ‫أي; ك; ﻛﻣﺎ; ﻛﯾف; ﻣﺎ; ﻣﺛل; ﻣﺛل;‬
‫‪yumuşak‬‬ ‫‪turnuva‬‬
‫ﻟﻌﺑﺔ; ﻟﻌﺑﺔ;‬ ‫‪beğenmek‬‬
‫رﻗﯾﻖ; ﻟﯾﻧﺔ;‬ ‫‪maç‬‬
‫‪oyuncak‬‬ ‫‪tür‬‬
‫ﻣﺑﺎراة; ﻣﺑﺎراة;‬
‫ﻟﻔﺔ‬
‫‪rulo‬‬
‫م‬ ‫‪maç‬‬
‫ﻣﺛل; ﻧوع;‬
‫‪böyle‬‬
‫ﻣﺎ‬ ‫ﻣﺑﺎراة; ﻣﺑﺎراة;‬
‫ﻣﺛل; ھﻛذا;‬
‫‪yuvarlanmak‬‬ ‫ﻣﺑﺎﺷر‬
‫‪gibi‬‬ ‫‪meselâ‬‬
‫‪yuvarlamak‬‬ ‫أي; ك; ﻛﻣﺎ; ﻛﯾف; ﻣﺎ; ﻣﺛل; ﻣﺛل;‬
‫‪doğru‬‬
‫‪atasözü‬‬
‫‪tomar‬‬ ‫‪nasýl‬‬ ‫ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻓﻘط; ﻣﺑﺎﺷر; ﻣﺑﺎﺷرة; ﻧﺣو;‬
‫‪doğrudan‬‬ ‫‪gibi‬‬
‫ﻟﻘﻣﺔ‬ ‫أي; ك; ﻛﯾف; ﻣﺎ;‬
‫أي; ك; ﻛﻣﺎ; ﻛﯾف; ﻣﺎ; ﻣﺛل; ﻣﺛل;‬
‫‪bit‬‬ ‫‪bu‬‬ ‫‪direkt‬‬
‫‪sevir‬‬
‫ﻟﻛن‬ ‫أن; أي; اﻟذي; ﺗﻠك; ﻣﺎ; ﻣن; ھؤﻻء; ھذا; ھذا;‬ ‫ﻣﺑﺎﺷرة‬
‫‪darbımesel‬‬
‫‪hangi‬‬ ‫‪düz‬‬
‫‪ancak‬‬ ‫ﻣﺛﻠث‬
‫أي; اﻟﺗﻲ; اﻟذي; ﻣﺎ; ﻣن;‬ ‫ﺳﮭل; ﺷﻘﺔ; ﺷﻘﺔ; ﻣﺑﺎﺷرة;‬
‫ﻓﻘط; ﻟﻛن;‬ ‫‪üçgen‬‬
‫‪ne‬‬ ‫‪tam‬‬
‫ﻟم‬
‫ﻣﺎ; ﻣﺎ; وﻻ;‬ ‫ﻣﺛﻠث; ﻣﺛﻠث;‬
‫ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺑﺎﻟﺿﺑط; ﺗﻣﺎﻣﺎ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻋﺎدل; ﻛﺎﻣل; ﻛﺎﻣل;‬
‫‪sitem etmek‬‬ ‫‪ne‬‬ ‫ﻣﺑﺎﺷرة;‬ ‫‪üçgen‬‬
‫‪yaptım‬‬ ‫ﻣﺎ; ﻣﺎ; وﻻ;‬ ‫‪doğru‬‬ ‫ﻣﺛﻠث; ﻣﺛﻠث;‬
‫‪suçlamak‬‬ ‫‪ne kadar‬‬ ‫ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻓﻘط; ﻣﺑﺎﺷر; ﻣﺑﺎﺷرة; ﻧﺣو;‬ ‫ﻣﺟﻠس اﻹدارة‬
‫‪hiç‬‬ ‫أي; ﻛﯾف; ﻣﺎ;‬ ‫‪yöneltmek‬‬ ‫‪kurulu‬‬
‫أﺑدا; أﺑدا; أي; ﻻ; ﻻ ﺷﻲء; ﻟم;‬ ‫ﻣﺎء‬ ‫ﻣﺗﺄﺧر‬ ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ‬
‫‪hayýr‬‬ ‫‪su‬‬ ‫‪geç‬‬ ‫‪grup‬‬
‫أي; ﻻ; ﻟم;‬ ‫ﻣﺎء; ﻣﺎء; ﻣﺎء;‬ ‫ﻣﺗﺄﺧر; ﻣﺗﺄﺧر;‬ ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ; ﻣﺟﻣوﻋﺔ; ﻣﺟﻣوﻋﺔ;‬
‫‪itham etmek‬‬ ‫‪sulamak‬‬ ‫‪geç‬‬ ‫‪set‬‬
‫‪değil‬‬ ‫ﻣﺎء; ﻣﺎء;‬ ‫ﻣﺗﺄﺧر; ﻣﺗﺄﺧر;‬ ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ; ﻣﺟﻣوﻋﺔ;‬
‫‪hiçbir‬‬ ‫‪su geçirmez‬‬ ‫ﻣﺗﺟر‬ ‫‪set‬‬
‫أي; ﻻ; ﻟم;‬ ‫‪suya‬‬ ‫‪dükkan‬‬ ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ; ﻣﺟﻣوﻋﺔ;‬
‫ﻟﻣﺎذا‬ ‫‪su‬‬ ‫‪iþ‬‬ ‫‪grup‬‬
‫‪neden‬‬ ‫ﻣﺎء; ﻣﺎء; ﻣﺎء;‬ ‫‪mağaza‬‬ ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ; ﻣﺟﻣوﻋﺔ; ﻣﺟﻣوﻋﺔ;‬
‫‪sulamak‬‬ ‫‪ayarlamak‬‬
‫اﻟﺳﺑب; اﻟﺳﺑب; ﺳﺑب; ﻟﻣﺎذا; ﻟﻣﺎذا;‬ ‫‪atelye‬‬
‫‪niçin‬‬ ‫ﻣﺎء; ﻣﺎء;‬ ‫‪aralığı‬‬
‫‪gammazlamak‬‬
‫‪neden‬‬ ‫‪su‬‬ ‫‪ayarlanmış‬‬
‫ﻣﺎء; ﻣﺎء; ﻣﺎء;‬
‫ﻣﺗﺳﺎو‬
‫اﻟﺳﺑب; اﻟﺳﺑب; ﺳﺑب; ﻟﻣﺎذا; ﻟﻣﺎذا;‬ ‫‪grup‬‬
‫ﻣﺎﺋﺔ‬ ‫‪eşit‬‬
‫ﻟﻣس‬ ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ; ﻣﺟﻣوﻋﺔ; ﻣﺟﻣوﻋﺔ;‬
‫‪yüz‬‬ ‫ﻣﺗﺳﺎو; ﻣﺳﺎواة;‬
‫‪dokunma‬‬ ‫‪gurup‬‬
‫ﺳطﺢ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; وﺟﮫ; وﺟﮫ;‬
‫ﻣﺗواﻓﻖ‬
‫ﻟﻧﺎ‬ ‫‪topluluk‬‬
‫‪yüz‬‬ ‫‪uyumlu‬‬
‫‪bizi‬‬ ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ; ﻣﺟﻣوﻋﺔ;‬
‫ﺳطﺢ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; وﺟﮫ; وﺟﮫ;‬ ‫‪ünsüz‬‬
‫‪topluluk‬‬
‫ﻟﮫ‬ ‫ﻣﺎت‬ ‫ﻣﺗوﺳط‬ ‫ﻣﺟﻣوﻋﺔ; ﻣﺟﻣوﻋﺔ;‬
‫‪onu‬‬ ‫‪sevdirmek‬‬ ‫‪kastetmek‬‬ ‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬
‫ﻟﮫ; ﻟﮭﺎ;‬ ‫‪ölmek‬‬ ‫‪ortalama‬‬ ‫‪teşebbüs etmek‬‬
‫‪onun‬‬
‫ﻣﺎدة‬ ‫‪yani‬‬ ‫‪teşebbüs‬‬
‫ﻟﮭﺎ‬
‫‪materyal‬‬ ‫ﻣﺗوﺳط; ھﻛذا;‬ ‫‪yeltenmek‬‬
‫‪onunla‬‬
‫‪töz‬‬ ‫‪vasat‬‬
‫‪denemek‬‬
‫‪onu‬‬
‫‪madde‬‬ ‫‪orta‬‬ ‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ; ﻣﺣﺎوﻟﺔ;‬
‫ﻟﮫ; ﻟﮭﺎ;‬
‫ﻣﺎدة; ﻣﺎدة; ﻣﺳﺄﻟﺔ;‬ ‫ﻣﺗوﺳط; ﻣرﻛز; وﺳط; وﺳط;‬ ‫‪çaba‬‬
‫ﻟون‬
‫‪maddesel‬‬ ‫‪kalkışmak‬‬
‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ‬ ‫ﻣدﯾﻧﺔ‬ ‫ﻣزﯾﺞ‬ ‫ﻣﺳﺗوى‬
‫‪teşebbüş etmek‬‬ ‫‪kasaba‬‬ ‫‪karıştırmak‬‬ ‫‪ölçmek‬‬
‫‪denemek‬‬ ‫ﻣدﯾﻧﺔ; ﻣدﯾﻧﺔ;‬ ‫ﻣزﯾﺞ; ﻣزﯾﺞ;‬ ‫ﻗﯾﺎس; ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى;‬
‫ﻣﺣﺎوﻟﺔ; ﻣﺣﺎوﻟﺔ;‬ ‫ﻣذﻛرة‬ ‫‪karmak‬‬ ‫‪düzey‬‬
‫‪teklif‬‬ ‫‪notu‬‬ ‫ﻣﺳﺄﻟﺔ‬ ‫‪ölçek‬‬
‫اﻟﻌرض; ﻣﺣﺎوﻟﺔ;‬ ‫‪not‬‬ ‫‪madde‬‬ ‫ﺟدول; ﻋﻠﻰ ﻧطﺎق و; ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى;‬
‫‪deneme‬‬ ‫رﻣز; ﻣذﻛرة;‬ ‫ﻣﺎدة; ﻣﺎدة; ﻣﺳﺄﻟﺔ;‬ ‫‪seviyesi‬‬
‫ﺗﺟرﺑﺔ; ﻣﺣﺎوﻟﺔ;‬ ‫‪dikkat‬‬ ‫‪sual‬‬ ‫‪ölçme‬‬
‫ﻣﺣﺗﻣل‬ ‫‪muhtıra‬‬ ‫اﻟﺳؤال; ﻣﺳﺄﻟﺔ;‬ ‫ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى;‬
‫‪muhtemel‬‬ ‫ﻣرﺑﻊ‬ ‫‪önemi olmak‬‬ ‫‪ölçü‬‬
‫ﻣﺣﺗﻣل; ﻣﺣﺗﻣل; ﻣﻣﻛن;‬ ‫‪özdek‬‬ ‫ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى;‬
‫‪kare‬‬
‫‪muhtemel‬‬ ‫ﻣﺎدة; ﻣﺳﺄﻟﺔ;‬ ‫ﻣﺷﺗرك‬
‫ﻣرﺑﻊ; ﻣرﺑﻊ;‬
‫ﻣﺣﺗﻣل; ﻣﺣﺗﻣل; ﻣﻣﻛن;‬ ‫ﻣﺳﺎء‬ ‫‪yaygın‬‬
‫‪gönye‬‬
‫‪mümkün‬‬ ‫‪akşam‬‬ ‫‪mafsal‬‬
‫‪kare‬‬
‫ﻣﺣﺗﻣل; ﻣﻣﻛن; ﻣﻣﻛن;‬
‫اﻟﻠﯾل; ﻣﺳﺎء; ﻣﺳﺎء;‬ ‫‪ortak‬‬
‫‪dayanılabilir‬‬ ‫ﻣرﺑﻊ; ﻣرﺑﻊ;‬
‫‪meydan‬‬ ‫‪akşam‬‬ ‫ﻣﺷﺗرك; ﻣﺷﺗرك;‬
‫‪muhtemelen‬‬ ‫اﻟﻠﯾل; ﻣﺳﺎء; ﻣﺳﺎء;‬ ‫‪eklem‬‬
‫ﻣرﺑﻊ; ﻣﻘﻌد;‬
‫ﻣﺣرك‬ ‫ﻣرة أﺧرى‬ ‫ﻣﺳﺎر‬ ‫‪müşterek‬‬
‫‪motor‬‬ ‫‪tekrar‬‬ ‫‪yol‬‬ ‫‪ortak‬‬
‫ﻣﺣرك; ﻣﺣرك;‬ ‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع; طرﯾﻖ; طرﯾﻖ; طرﯾﻘﺔ; ﻣﺳﺎر; ﻣﺳﺎر;‬
‫ﻛرر; ﻣرة أﺧرى;‬ ‫ﻣﺷﺗرك; ﻣﺷﺗرك;‬
‫‪motor‬‬ ‫ﻣرة واﺣدة‬ ‫‪tekerlek izi‬‬
‫ﻣﺷرق‬
‫ﻣﺣرك; ﻣﺣرك;‬ ‫‪kurs‬‬
‫‪bir kez‬‬ ‫‪aydınlık‬‬
‫‪sürücü‬‬ ‫‪kursu‬‬
‫ﻣرح‬ ‫‪ışıltılı‬‬
‫ﻣﺣﺻول‬ ‫‪mermi yolu‬‬
‫‪eğlenceli‬‬ ‫‪ışıldayan‬‬
‫‪mahsul‬‬ ‫اﻟﻣﺳﺎر; ﻣﺳﺎر;‬
‫‪neşeli‬‬ ‫‪parlak‬‬
‫إﻧﺗﺎج; ﻣﺣﺻول; ﻧﺗﺎج;‬ ‫‪yol‬‬
‫‪kırpma‬‬ ‫‪neşe verici‬‬ ‫ﻣﺷرق; ﻣﺷرق; واﺿﺢ;‬
‫ﺷﺎرع; ﺷﺎرع; طرﯾﻖ; طرﯾﻖ; طرﯾﻘﺔ; ﻣﺳﺎر; ﻣﺳﺎر;‬
‫‪itişme‬‬ ‫‪parlak‬‬
‫‪verim‬‬ ‫‪ders‬‬
‫ﻣﺷرق; ﻣﺷرق; واﺿﺢ;‬
‫‪rekolte‬‬ ‫‪eğlence‬‬ ‫ﺑﺎﻟطﺑﻊ; ﻣﺳﺎر;‬
‫ﻣﺷﻐول‬
‫‪ürün‬‬ ‫‪neşe saçan‬‬ ‫ﻣﺳﺎﻋدة‬
‫‪faal‬‬
‫إﻧﺗﺎج; ﻣﺣﺻول; ﻧﺗﺎج; ﻧﺗﺎج;‬ ‫‪eğlenme‬‬ ‫‪iane‬‬
‫‪meşgul‬‬
‫‪kırpmak‬‬ ‫‪sevinçli‬‬ ‫دﻋم; ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة;‬
‫‪yardım‬‬ ‫ﻣﺷﻐول; ﻣﺷﻐول;‬
‫‪hasat‬‬ ‫‪azmak‬‬ ‫‪meşgul‬‬
‫ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة;‬
‫ﻣﺣطﺔ‬ ‫‪neşe‬‬ ‫ﻣﺷﻐول; ﻣﺷﻐول;‬
‫‪yardımcı‬‬
‫‪durak‬‬ ‫‪şen‬‬ ‫‪meþgul‬‬
‫ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة;‬
‫ﺗوﻗف; ﻣﺣطﺔ;‬ ‫ﺳﻌﯾد; ﻣرح;‬ ‫‪yardım‬‬ ‫‪hareketli‬‬
‫‪gar‬‬ ‫ﻣرﻛز‬ ‫ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة;‬ ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ‬
‫‪istasyon‬‬ ‫‪merkezi‬‬ ‫‪yardım etmek‬‬ ‫‪bela‬‬
‫ﻣﺣطﺔ; ﻣﺣطﺔ;‬ ‫ﻣرﻛز; ﻣرﻛز;‬ ‫‪iane‬‬ ‫‪meşakkat‬‬
‫‪istasyon‬‬ ‫‪merkez‬‬ ‫دﻋم; ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة;‬ ‫‪dert‬‬
‫ﻣﺣطﺔ; ﻣﺣطﺔ;‬ ‫ﻣرﻛز; وﺳط;‬ ‫‪yardım‬‬
‫ﻣﺧﯾم‬ ‫‪merkezi‬‬ ‫‪üzmek‬‬
‫ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة;‬
‫‪kamp‬‬ ‫ﻣرﻛز; ﻣرﻛز;‬ ‫‪problem‬‬
‫‪yardým‬‬
‫ﻣﺧﯾم; ﻣﺧﯾم;‬ ‫‪orta‬‬ ‫‪sorun‬‬
‫‪yardımcı‬‬
‫‪kampa yerleştirmek‬‬ ‫ﻣﺗوﺳط; ﻣرﻛز; وﺳط; وﺳط;‬ ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ; ﻣﺷﻛﻠﺔ;‬
‫ﻣﺳﺎﻋدة; ﻣﺳﺎﻋدة;‬
‫‪ordugah‬‬ ‫ﻣزرﻋﺔ‬ ‫‪zahmet‬‬
‫ﻣﺳﺎواة‬
‫‪ordugâh‬‬ ‫‪çiftlik‬‬ ‫‪sorun‬‬
‫‪eşitlik‬‬
‫‪adileştirmek‬‬ ‫ﻣزرﻋﺔ; ﻣزرﻋﺔ; ﻣزرﻋﺔ;‬ ‫ﻣﺷﻛﻠﺔ; ﻣﺷﻛﻠﺔ;‬
‫‪eşit‬‬
‫‪çiftlik‬‬ ‫ﻣﺷﮭد‬
‫‪kamp‬‬ ‫ﻣﺗﺳﺎو; ﻣﺳﺎواة;‬
‫ﻣزرﻋﺔ; ﻣزرﻋﺔ; ﻣزرﻋﺔ;‬ ‫‪görüş‬‬
‫ﻣﺧﯾم; ﻣﺧﯾم;‬ ‫ﻣﺳﺗﻌﻣرة‬
‫‪çiftlik‬‬ ‫رأي; ﺷﺎھد; ﻣﺷﮭد;‬
‫ﻣدﯾﻧﺔ‬ ‫‪sömürge‬‬
‫ﻣزرﻋﺔ; ﻣزرﻋﺔ; ﻣزرﻋﺔ;‬ ‫‪nişangâh‬‬
‫‪şehir‬‬ ‫ﻣزﻻج‬ ‫‪koloni‬‬
‫ﻣﺻطﻠﺢ‬
‫اﻟﻣدﯾﻧﺔ; اﻟﻣدﯾﻧﺔ; ﻣدﯾﻧﺔ;‬ ‫ﻣﺳﺗﻌﻣرة; ﻣﺳﺗﻌﻣرة;‬
‫‪catch‬‬ ‫‪vadeli‬‬
‫‪kent‬‬ ‫‪koloni‬‬
‫ﻣزﯾﺞ‬ ‫ﻣﺻﻠﺣﺔ‬
‫‪þehir‬‬ ‫ﻣﺳﺗﻌﻣرة; ﻣﺳﺗﻌﻣرة;‬
‫‪karışım‬‬ ‫‪alâka‬‬
‫‪kentli‬‬ ‫ﻣﺳﺗوى‬
‫‪karıştırmak‬‬ ‫‪ilgi‬‬
‫‪kasaba‬‬ ‫‪ölçüm‬‬
‫ﻣزﯾﺞ; ﻣزﯾﺞ;‬
‫ﻣدﯾﻧﺔ; ﻣدﯾﻧﺔ;‬ ‫ﻗﯾﺎس; ﻣﺳﺗوى;‬ ‫‪ilgilendirmek‬‬
‫‪karışmak‬‬
‫‪ilgisini çekmek‬‬
‫ﻣﺻﻠﺣﺔ‬ ‫ﻣﻊ‬ ‫ﻣﻐﻧﺎطﯾس‬ ‫ﻣﻛﺎن‬
‫‪menfaat‬‬ ‫‪birlikte‬‬ ‫‪mıknatısi‬‬ ‫‪mahal‬‬
‫‪alaka‬‬ ‫ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣﻌﺎ; ﻣﻌﺎ;‬ ‫‪mıknatıs‬‬ ‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻣﻛﺎن;‬

‫‪yarar‬‬ ‫‪beraber‬‬ ‫ﻣﻔﺎﺟﺊ‬ ‫‪mevki‬‬

‫‪faiz‬‬ ‫‪sahip‬‬ ‫‪ani‬‬


‫ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬

‫‪ile‬‬ ‫‪konum‬‬
‫ﻣﺻﻧﻊ‬ ‫ﻣﻔﺎﺟﺊ; ﻣﻔﺎﺟﺊ;‬
‫ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف; وﺿﻊ;‬
‫ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣن ﺧﻼل;‬ ‫‪şaşırtıcı‬‬
‫‪fabrika‬‬ ‫‪yerleştirmek‬‬
‫‪ile‬‬ ‫‪şasırtıcı‬‬
‫ﻣﺻﻧﻊ; ﻣﺻﻧﻊ;‬ ‫ﺣدد; ﻣﻛﺎن; وﺿﻊ;‬
‫ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣن ﺧﻼل;‬
‫‪fabrika‬‬ ‫‪ani‬‬ ‫‪yer‬‬
‫‪ile‬‬
‫ﻣﺻﻧﻊ; ﻣﺻﻧﻊ;‬ ‫ﻣﻔﺎﺟﺊ; ﻣﻔﺎﺟﺊ;‬ ‫أرض; اﻷرض; ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻓﻲ; ﻣﻘﻌد; ﻣﻛﺎن; ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬
‫ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣن ﺧﻼل;‬
‫‪bitki‬‬ ‫‪apansız‬‬ ‫وﺿﻊ;‬
‫‪birlikte‬‬
‫ﻣﺻﻧﻊ; ﻣﺻﻧﻊ;‬ ‫ﻣﻔﺎﺟﺄة‬ ‫‪yer‬‬
‫ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣﻌﺎ; ﻣﻌﺎ;‬
‫‪bitki‬‬ ‫‪sürpriz‬‬ ‫أرض; اﻷرض; ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻓﻲ; ﻣﻘﻌد; ﻣﻛﺎن; ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬
‫ﻣﻌﺎ‬ ‫وﺿﻊ;‬
‫ﻣﺻﻧﻊ; ﻣﺻﻧﻊ;‬
‫‪araya‬‬ ‫ﻣﻔﺎﺟﺄة; ﻣﻔﺎﺟﺄة;‬ ‫ﻣﻛﺗب‬
‫‪dikmek‬‬ ‫‪sürpriz‬‬
‫‪birlikte‬‬ ‫‪büro‬‬
‫ﻣﺻﻧوع‬ ‫ﻣﻔﺎﺟﺄة; ﻣﻔﺎﺟﺄة;‬
‫ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣﻌﺎ; ﻣﻌﺎ;‬ ‫‪ofis‬‬
‫‪yapılan‬‬ ‫ﻣﻔﺗﺎح‬
‫‪bir araya gelmek‬‬ ‫ﻣﻛﺗب; ﻣﻛﺗب;‬
‫ﻣﺿﺎﻋﻔﺔ‬ ‫‪anahtar‬‬
‫‪birlikte‬‬ ‫‪yazı masası‬‬
‫‪çarpmak‬‬ ‫ﻣﻔﺗﺎح; ﻣﻔﺗﺎح;‬
‫ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣﻌﺎ; ﻣﻌﺎ;‬ ‫‪yazıhane‬‬
‫ﺿرب; ﻣﺿﺎﻋﻔﺔ;‬ ‫‪açkı‬‬
‫ﻣﻌﺗﺎد‬ ‫‪ofis‬‬
‫‪çift olan‬‬ ‫‪kilit‬‬
‫‪alışılagelmiş‬‬ ‫ﻣﻛﺗب; ﻣﻛﺗب;‬
‫ﻣطﺎردة‬ ‫‪anahtar‬‬
‫‪olağan‬‬ ‫‪memuriyet‬‬
‫‪avlanmak‬‬ ‫ﻣﻔﺗﺎح; ﻣﻔﺗﺎح;‬
‫ﻣﻌﺗﺎد; ﻣﻌﺗﺎد;‬ ‫‪makam‬‬
‫‪av‬‬ ‫‪açar‬‬
‫‪olağan‬‬ ‫ﻛرﺳﻲ; ﻣﻛﺗب;‬
‫‪avı‬‬ ‫ﻣﻔﺗوﺣﺔ‬
‫ﻣﻌﺗﺎد; ﻣﻌﺗﺎد;‬ ‫ﻣﻛﺗوﺑﺔ‬
‫‪peşine düşmek‬‬ ‫‪alışılmış‬‬ ‫‪açık‬‬
‫‪yazılı‬‬
‫ﻣﻔﺗوﺣﺔ; واﺿﺢ; واﺿﺢ;‬
‫‪kovalama‬‬ ‫ﻣﻌطف‬ ‫ﻣﻠﺢ‬
‫ﻣﻘﺎرﻧﺔ‬
‫‪kovalamak‬‬ ‫‪manto‬‬ ‫‪tuz‬‬
‫‪mukayese‬‬
‫‪avlamak‬‬ ‫ﻣﻌطف; ﻣﻌطف;‬ ‫ﻣﻠﺢ; ﻣﻠﺢ;‬
‫‪manto‬‬ ‫‪kıyas‬‬
‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ‬ ‫‪tuz‬‬
‫ﻣﻌطف; ﻣﻌطف;‬ ‫‪karşılaştırma‬‬
‫‪talep‬‬ ‫ﻣﻠﺢ; ﻣﻠﺢ;‬
‫‪palto‬‬ ‫ﻣﻘﺎرﻧﺔ; ﻣﻘﺎرﻧﺔ;‬ ‫‪tuzlu‬‬
‫‪istemek‬‬ ‫ﻣﻌطف; ﻣﻌطف;‬ ‫‪karşılaştırma‬‬
‫ﻣﻠك‬
‫‪iddia‬‬ ‫‪kat‬‬ ‫ﻣﻘﺎرﻧﺔ; ﻣﻘﺎرﻧﺔ;‬
‫‪saltanat‬‬
‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ; ﻣطﺎﻟﺑﺔ;‬ ‫ﻣﻌطف; ﻣﻌطف;‬ ‫ﻣﻘﺻود‬
‫‪hak iddiası‬‬ ‫‪ceket‬‬ ‫‪kral‬‬
‫‪demek‬‬
‫‪hak talep etmek‬‬ ‫ﻣﻌطف; ﻣﻌطف;‬ ‫ﻗول; ﻣﺗوﺳط; ﻣﻘﺻود;‬
‫ﻣﻠﻛﺔ ﺟﻣﺎل‬
‫‪iddia etmek‬‬ ‫‪ceket‬‬ ‫ﻣﻘطﻊ ﻟﻔظﻲ‬ ‫‪özledim‬‬
‫ﻣﻌطف; ﻣﻌطف;‬ ‫‪hece‬‬ ‫ﻣﻠﯾون‬
‫‪iddia‬‬
‫‪kat‬‬ ‫‪milyon‬‬
‫ﻣطﺎﻟﺑﺔ; ﻣطﺎﻟﺑﺔ;‬ ‫ﻣﻘﻌد‬
‫ﻣﻌطف; ﻣﻌطف;‬
‫‪hak‬‬ ‫‪alan‬‬ ‫ﻣﻠﯾون; ﻣﻠﯾون;‬
‫‪palto‬‬ ‫‪milyon‬‬
‫ﻣطر‬ ‫اﻟﺣﻘل; اﻟﺣﻘل; اﻟﻔﺿﺎء; ﻣﻘﻌد; ﻣﻧطﻘﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; و;‬
‫ﻣﻌطف; ﻣﻌطف;‬
‫‪yer‬‬ ‫ﻣﻠﯾون; ﻣﻠﯾون;‬
‫‪yağmur‬‬ ‫ﻣﻌﯾن‬
‫أرض; اﻷرض; ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻓﻲ; ﻣﻘﻌد; ﻣﻛﺎن; ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬ ‫ﻣﻣﺎﺛل‬
‫ﻣطر; ﻣطر;‬
‫‪kesin‬‬ ‫وﺿﻊ;‬ ‫‪benzer‬‬
‫‪yağmursuz‬‬
‫ﻣﻌﯾن; ﻧﮭﺎﺋﻲ;‬ ‫‪iskemle‬‬ ‫ﻣﻣﺎﺛل; ﻣﻣﺎﺛل;‬
‫‪yağmur‬‬ ‫‪belirli‬‬ ‫ﻛرﺳﻲ; ﻣﻘﻌد;‬ ‫‪benzer‬‬
‫ﻣطر; ﻣطر;‬ ‫ﻣﻌﯾن; ﻣﻌﯾن; ﻣﻌﯾن;‬ ‫‪oturuş‬‬ ‫ﻣﻣﺎﺛل; ﻣﻣﺎﺛل;‬
‫ﻣظﻠم‬ ‫‪pastil‬‬ ‫‪koltuk‬‬ ‫‪identik‬‬
‫‪koyu‬‬ ‫‪belirli‬‬ ‫ﻣﻘﻌد; ﻣﻘﻌد;‬ ‫‪aynı‬‬
‫‪loş‬‬ ‫ﻣﻌﯾن; ﻣﻌﯾن; ﻣﻌﯾن;‬ ‫‪bank‬‬ ‫ﻣﻣﺎﺛل; ﻧﻔﺳﮫ;‬
‫‪karanlık‬‬ ‫‪belirli‬‬ ‫‪sandalye‬‬ ‫ﻣﻣﺎرﺳﺔ‬
‫ﻣظﻠم; ﻣظﻠم;‬ ‫ﻣﻌﯾن; ﻣﻌﯾن; ﻣﻌﯾن;‬ ‫ﻛرﺳﻲ; ﻛرﺳﻲ; ﻣﻘﻌد;‬ ‫‪uygulama‬‬
‫‪karanlýk‬‬ ‫‪muhakkak‬‬ ‫‪oturtmak‬‬
‫‪egzersiz‬‬
‫‪kasvetli‬‬ ‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد; ﻣﻌﯾن;‬
‫‪tezgâh‬‬
‫‪muayyen‬‬ ‫ﻣﻣﻛن‬
‫‪karanlık‬‬ ‫‪koltuk‬‬
‫‪emin‬‬ ‫‪mümkün‬‬
‫ﻣظﻠم; ﻣظﻠم;‬ ‫ﻣﻘﻌد; ﻣﻘﻌد;‬
‫ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد; ﺑﺎﻟﺗﺄﻛﯾد; ﻣﻌﯾن;‬ ‫ﻣﺣﺗﻣل; ﻣﻣﻛن; ﻣﻣﻛن;‬
‫ﻣﻊ‬ ‫‪meydan‬‬
‫‪belli‬‬ ‫‪mümkün‬‬
‫ﻣرﺑﻊ; ﻣﻘﻌد;‬
‫ﻣﻌﯾن; واﺿﺢ;‬ ‫ﻣﺣﺗﻣل; ﻣﻣﻛن; ﻣﻣﻛن;‬
‫ﻣﻣﻛن‬ ‫ﻣﻧزل‬ ‫ﻣوﺿوع‬ ‫ﻧﺗﯾﺟﺔ‬
‫‪muhtemel‬‬ ‫‪aile‬‬ ‫‪konu‬‬ ‫‪sonuç‬‬
‫ﻣﺣﺗﻣل; ﻣﺣﺗﻣل; ﻣﻣﻛن;‬ ‫ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻋﺎﺋﻠﺔ; ﻣﻧزل;‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬ ‫اﻟﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺟﺎح;‬
‫‪kavranabilir‬‬ ‫‪mesken‬‬ ‫ﻣوﻗف‬ ‫‪netice olarak‬‬
‫‪imkân dahilinde‬‬ ‫اﻟﻣﻧزل; ﻣﻧزل;‬ ‫‪ekim alanı‬‬ ‫‪netice‬‬
‫‪hane‬‬ ‫‪tutum‬‬
‫ﻣن‬ ‫ﻧﺟﺎح‬
‫اﻟﻣﻧزل; ﻣﻧزل;‬
‫‪daha‬‬ ‫‪sehpa‬‬ ‫‪sonuç‬‬
‫ﻣﻧﺷﺎر‬
‫أﻛﺛر; ﻻ ﯾزال; ﻣن;‬ ‫‪vaziyet‬‬ ‫اﻟﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺟﺎح;‬
‫‪dan‬‬ ‫‪testere‬‬ ‫‪muvaffakıyet‬‬
‫ﺣﺎﻟﺔ; ﻣوﻗف;‬
‫ﻣﻧﺷﺎر; ﻣﻧﺷﺎر;‬
‫‪arasında‬‬ ‫‪tavır‬‬ ‫‪muvaffakiyet‬‬
‫‪testere‬‬
‫ﺑﯾن; ﻣن;‬ ‫‪duruş‬‬ ‫‪başarı‬‬
‫ﻣﻧﺷﺎر; ﻣﻧﺷﺎر;‬
‫‪itibaren‬‬ ‫‪vaziyet alış‬‬ ‫ﻧﺟﺎح; ﻧﺟﺎح;‬
‫ﻣﻧطﻘﺔ‬
‫‪kalkış‬‬ ‫‪durmak‬‬ ‫‪başarı‬‬
‫‪yöre‬‬
‫‪bu‬‬ ‫ﻧﺟﺎح; ﻧﺟﺎح;‬
‫‪saha‬‬ ‫‪konum‬‬
‫أن; أي; اﻟذي; ﺗﻠك; ﻣﺎ; ﻣن; ھؤﻻء; ھذا; ھذا;‬ ‫ﻧﺟﻣﺔ‬
‫‪yüzölçümü‬‬ ‫ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف; وﺿﻊ;‬
‫‪hangi‬‬ ‫‪pozisyon‬‬ ‫‪yıldız‬‬
‫أي; اﻟﺗﻲ; اﻟذي; ﻣﺎ; ﻣن;‬ ‫‪yüzey‬‬ ‫ﻧﺟﻣﺔ; ﻧﺟﻣﺔ;‬
‫ﻣوﻗف; ﻣوﻗف;‬
‫‪onların‬‬ ‫ﺳطﺢ; ﺳطﺢ; ﻣﻧطﻘﺔ;‬ ‫‪yıldız‬‬
‫‪mevki‬‬
‫ﻣن ﺧﻼل‬ ‫‪alan‬‬ ‫ﻧﺟﻣﺔ; ﻧﺟﻣﺔ;‬
‫ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬
‫اﻟﺣﻘل; اﻟﺣﻘل; اﻟﻔﺿﺎء; ﻣﻘﻌد; ﻣﻧطﻘﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; و;‬ ‫ﻧﺣن‬
‫‪ile‬‬ ‫‪pozisyon‬‬
‫‪bölge‬‬ ‫‪biz‬‬
‫ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣﻊ; ﻣن ﺧﻼل;‬ ‫ﻣوﻗف; ﻣوﻗف;‬
‫اﻷرض; ﻣﻧطﻘﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ;‬
‫ﻣﻧﺟز‬ ‫‪yer‬‬ ‫ﻧﺣن; ﻧﺣن;‬
‫‪bölge‬‬ ‫‪biz‬‬
‫‪bitti‬‬ ‫أرض; اﻷرض; ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻓﻲ; ﻣﻘﻌد; ﻣﻛﺎن; ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف;‬
‫اﻷرض; ﻣﻧطﻘﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ;‬ ‫وﺿﻊ;‬ ‫ﻧﺣن; ﻧﺣن;‬
‫ﻣﻧﺟم‬ ‫‪yüz‬‬ ‫ﻣﯾت‬ ‫ﻧﺣو‬
‫‪maden ocağı‬‬ ‫ﺳطﺢ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; وﺟﮫ; وﺟﮫ;‬ ‫‪ölü‬‬ ‫‪doğru‬‬
‫‪maden‬‬ ‫‪alan‬‬
‫ﻣﯾت; ﻣﯾت;‬ ‫ﺻﺣﯾﺢ; ﺻﺣﯾﺢ; ﻋﺎدل; ﻓﻘط; ﻣﺑﺎﺷر; ﻣﺑﺎﺷرة; ﻧﺣو;‬
‫‪mayın‬‬ ‫اﻟﺣﻘل; اﻟﺣﻘل; اﻟﻔﺿﺎء; ﻣﻘﻌد; ﻣﻧطﻘﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; و;‬ ‫‪ölü‬‬ ‫ﻧﺳﺧﺔ‬
‫ﻣﻧﻌطف‬
‫ﻣﻧﺢ‬ ‫ﻣﯾت; ﻣﯾت;‬ ‫‪kopya‬‬
‫‪dönüş‬‬ ‫ﻣﯾل‬
‫‪ferağ etmek‬‬ ‫ﻧﺳﺧﺔ; ﻧﺳﺧﺔ;‬
‫ﻣﻧﻔﺻﻠﺔ‬ ‫‪kilometre‬‬ ‫‪kopya etmek‬‬
‫‪bahşetmek‬‬
‫‪ayrı‬‬ ‫‪eğilim‬‬ ‫‪kopya‬‬
‫‪hibe‬‬
‫ﻣﮭﺎرة‬ ‫‪temayul‬‬ ‫ﻧﺳﺧﺔ; ﻧﺳﺧﺔ;‬
‫‪vermek‬‬
‫‪hüner‬‬ ‫‪temayül‬‬ ‫‪suret‬‬
‫إﻟﻰ; ﻣﻧﺢ;‬
‫‪nasip‬‬ ‫اﻟﻣوﺳﯾﻘﻰ; ﻓن; ﻣﮭﺎرة;‬ ‫ﻧﺻف‬
‫ﻣﯾﻧﺎء‬
‫‪beceri‬‬ ‫‪yarım‬‬
‫ﻣﻧﺧﻔض‬ ‫‪liman‬‬
‫ﻣﮭﺎرة; ﻣﮭﺎرة;‬
‫‪pes‬‬ ‫ﻣﯾﻧﺎء; ﻣﯾﻧﺎء; ﻣﯾﻧﺎء;‬ ‫‪yâr‬‬
‫‪beceri‬‬
‫ﻋﻣﯾﻖ; ﻣﻧﺧﻔض;‬ ‫‪liman‬‬ ‫‪yarý‬‬
‫ﻣﮭﺎرة; ﻣﮭﺎرة;‬
‫‪düşük‬‬ ‫ﻣﯾﻧﺎء; ﻣﯾﻧﺎء; ﻣﯾﻧﺎء;‬ ‫‪yarıya bölmek‬‬
‫‪marifet‬‬
‫ﻣﻧﺧﻔض; ﻣﻧﺧﻔض;‬ ‫‪liman‬‬
‫ﻣوﺟﺔ‬ ‫ﻧظﺎم‬
‫‪düşük‬‬ ‫ﻣﯾﻧﺎء; ﻣﯾﻧﺎء; ﻣﯾﻧﺎء;‬
‫‪dalga‬‬ ‫‪sistem‬‬
‫ﻣﻧﺧﻔض; ﻣﻧﺧﻔض;‬
‫‪alçak‬‬ ‫ﻣوﺟﺔ; ﻣوﺟﺔ;‬
‫‪dalgalanma‬‬
‫ن‬ ‫اﻟﻧظﺎم; ﻧظﺎم; ﻧظﺎم;‬
‫‪dizge‬‬
‫‪çöküntü‬‬ ‫ﻧﺄﻣل‬
‫‪dalga‬‬ ‫‪usul‬‬
‫ﻣﻧذ‬ ‫‪umut‬‬
‫ﻣوﺟﺔ; ﻣوﺟﺔ;‬ ‫ﺷﻛل; طرﯾﻘﺔ; ﻧظﺎم;‬
‫‪önce‬‬ ‫ﻧﺎﻓذة‬ ‫‪sistem‬‬
‫ﻣوﺿوع‬
‫ﻗﺑل; ﻗﺑل; ﻣﻧذ;‬ ‫‪penceresi‬‬ ‫اﻟﻧظﺎم; ﻧظﺎم; ﻧظﺎم;‬
‫‪mevzu‬‬
‫‪beri‬‬ ‫‪pencere‬‬ ‫ﻧظﯾف‬
‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬
‫ﻣﻧذ; ﻣﻧذ;‬ ‫‪temizlemek‬‬
‫‪mevzu‬‬ ‫ﻧﺗﺎج‬
‫‪den beri‬‬
‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬ ‫‪ürün‬‬ ‫ﻧظﯾف; واﺿﺢ;‬
‫‪beri‬‬ ‫‪halis‬‬
‫‪bahis konusu‬‬ ‫إﻧﺗﺎج; ﻣﺣﺻول; ﻧﺗﺎج; ﻧﺗﺎج;‬
‫ﻣﻧذ; ﻣﻧذ;‬ ‫ﺻﺣﯾﺢ; ﻧظﯾف;‬
‫‪konu‬‬ ‫‪mahsul‬‬
‫ﻣﻧزل‬ ‫‪temiz‬‬
‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬ ‫إﻧﺗﺎج; ﻣﺣﺻول; ﻧﺗﺎج;‬
‫‪ev‬‬ ‫‪ürün‬‬ ‫ﻧظﯾف; ﻧظﯾف;‬
‫‪uyruk‬‬
‫اﻟﻣﻧزل; اﻟﻣﻧزل; ﻣﻧزل; ﻣﻧزل;‬ ‫إﻧﺗﺎج; ﻣﺣﺻول; ﻧﺗﺎج; ﻧﺗﺎج;‬
‫‪saf‬‬
‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬
‫‪barındırmak‬‬ ‫ﻧﺗﯾﺟﺔ‬ ‫‪temiz‬‬
‫‪tebaa‬‬
‫‪ev‬‬ ‫اﻟﻣوﺿوع; اﻟﻣوﺿوع; ﻣوﺿوع;‬ ‫‪sonuç‬‬ ‫ﻧظﯾف; ﻧظﯾف;‬
‫اﻟﻣﻧزل; اﻟﻣﻧزل; ﻣﻧزل; ﻣﻧزل;‬ ‫‪nesne‬‬ ‫اﻟﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺗﯾﺟﺔ; ﻧﺟﺎح;‬
‫‪pak‬‬
‫‪temizlenmek‬‬
‫ﻧﻌم‬ ‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ ‫ھﺎدئ‬ ‫ھواء‬
‫‪evet‬‬ ‫‪sona erdirmek‬‬ ‫‪huzurlu‬‬ ‫‪hava‬‬
‫ﻧﻌم; ﻧﻌم; ﻧﻌم;‬ ‫‪son‬‬ ‫‪sessiz‬‬ ‫اﻟطﻘس; اﻟطﻘس; ﺳﻣﺎء; ﻟﺣن; ھواء; ھواء;‬
‫‪evet‬‬ ‫آﺧر; آﺧر; ﻧﮭﺎﺋﻲ; ﻧﮭﺎﯾﺔ; ﻧﮭﺎﯾﺔ;‬ ‫اﻟﺻﻣت; ھﺎدئ; ھﺎدئ;‬ ‫‪hava‬‬
‫ﻧﻌم; ﻧﻌم; ﻧﻌم;‬ ‫‪son‬‬ ‫‪hareketsiz‬‬ ‫اﻟطﻘس; اﻟطﻘس; ﺳﻣﺎء; ﻟﺣن; ھواء; ھواء;‬
‫‪evet‬‬ ‫آﺧر; آﺧر; ﻧﮭﺎﺋﻲ; ﻧﮭﺎﯾﺔ; ﻧﮭﺎﯾﺔ;‬ ‫ﻻ ﯾزال; ھﺎدئ;‬ ‫ھﻲ‬
‫ﻧﻌم; ﻧﻌم; ﻧﻌم;‬ ‫‪uç‬‬ ‫ھذا‬ ‫‪tutulur‬‬
‫ﻧﻐﻣﺔ‬ ‫‪akıbet‬‬ ‫‪it‬‬ ‫‪diye‬‬
‫‪sesi‬‬ ‫‪bitirmek‬‬ ‫دﻓﻊ; ھذا;‬ ‫ھو; ھﻲ;‬
‫ﻧﻔﺳﮫ‬ ‫ﻛﺎﻣل; ﻧﮭﺎﯾﺔ; ﻧﮭﺎﯾﺔ;‬ ‫‪bununla‬‬ ‫‪she‬‬
‫‪aynı‬‬ ‫‪uçtaki‬‬ ‫‪bu‬‬ ‫‪o‬‬
‫ﻣﻣﺎﺛل; ﻧﻔﺳﮫ;‬ ‫‪bitmek‬‬ ‫أن; أي; اﻟذي; ﺗﻠك; ﻣﺎ; ﻣن; ھؤﻻء; ھذا; ھذا;‬ ‫أن; ﺗﺎﺑﻊ; ھو; ھو; ھﻲ; ﯾﺎ;‬
‫‪silahlanmak‬‬ ‫‪bitim‬‬ ‫‪bu‬‬ ‫‪vardır‬‬
‫‪kendinde‬‬ ‫أن; أي; اﻟذي; ﺗﻠك; ﻣﺎ; ﻣن; ھؤﻻء; ھذا; ھذا;‬ ‫ھﯾﺋﺔ‬
‫ﻧوع‬
‫ﻧﻘطﺔ‬ ‫ھﻛذا‬ ‫‪vücut‬‬
‫‪tip‬‬
‫‪işaret etmek‬‬ ‫‪böylece‬‬ ‫ھﯾﺋﺔ; ھﯾﺋﺔ;‬
‫ﻧوع; ﻧوع;‬
‫ھﻛذا; وﺑﺎﻟﺗﺎﻟﻲ;‬ ‫‪vücut‬‬
‫‪nokta‬‬ ‫‪marka‬‬
‫‪öyle‬‬ ‫ھﯾﺋﺔ; ھﯾﺋﺔ;‬
‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻧﻘطﺔ; ﻧﻘطﺔ;‬ ‫رﻣز; ﻧوع; ﻧوع;‬
‫‪nokta‬‬ ‫‪tipi‬‬ ‫‪böyle‬‬ ‫‪ceset‬‬
‫ﻣﺛل; ھﻛذا;‬ ‫‪beden‬‬
‫ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻧﻘطﺔ; ﻧﻘطﺔ;‬ ‫ﻧوع; ﻧوع;‬
‫‪gelin‬‬ ‫‪marka‬‬ ‫‪bu yüzden‬‬ ‫‪cisim‬‬
‫ھﻛذا; ھﻛذا;‬
‫‪husus‬‬ ‫رﻣز; ﻧوع; ﻧوع;‬ ‫‪bedeni‬‬
‫‪çeþit‬‬ ‫‪bu yüzden‬‬
‫ﻧﻘﯾب‬ ‫‪gövde‬‬
‫ھﻛذا; ھﻛذا;‬
‫‪kaptan‬‬ ‫‪tip‬‬
‫‪bu suretle‬‬
‫ﻧﻘﯾب; ﻧﻘﯾب;‬
‫ﻧوع; ﻧوع;‬
‫‪çeşit‬‬ ‫‪yani‬‬ ‫و‬
‫‪kaptan‬‬ ‫و‬
‫ﻣﺗوﺳط; ھﻛذا;‬
‫ﻧﻘﯾب; ﻧﻘﯾب;‬ ‫ﻧوع; ﻧوع;‬
‫‪tipi‬‬ ‫‪böylelikle‬‬ ‫‪olan‬‬
‫‪yüzbaþý‬‬
‫ھم‬ ‫اﻟذي; و;‬
‫ﻧوع; ﻧوع;‬
‫ﻧﻣﺎ‬ ‫‪ve‬‬
‫‪çeşit‬‬ ‫‪onları‬‬
‫‪büyüdü‬‬ ‫و; و;‬
‫ﻧوع; ﻧوع;‬ ‫‪onlar‬‬
‫ﻧﻣط‬ ‫‪cins‬‬ ‫‪alan‬‬
‫ھﻧﺎ‬
‫‪stil‬‬ ‫اﻟﺣﻘل; اﻟﺣﻘل; اﻟﻔﺿﺎء; ﻣﻘﻌد; ﻣﻧطﻘﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; و;‬
‫‪cinsi‬‬ ‫‪burada‬‬
‫ﺷﻛل; ﻧﻣط;‬
‫‪en‬‬
‫‪alamet‬‬ ‫ھﻧﺎ; ھﻧﺎ;‬
‫‪tarziye‬‬ ‫أﻛﺛر; و;‬
‫رﻣز; ﻋﻼﻣﺔ; ﻧوع; ﻧوع;‬ ‫‪burada‬‬ ‫‪ve‬‬
‫‪üslup‬‬ ‫‪nevi‬‬ ‫ھﻧﺎ; ھﻧﺎ;‬ ‫و; و;‬
‫ﺷﻛل; ﻧﻣط;‬
‫‪alamet‬‬ ‫‪buradan‬‬ ‫‪da‬‬
‫‪tarzda‬‬
‫رﻣز; ﻋﻼﻣﺔ; ﻧوع; ﻧوع;‬ ‫‪bu vesile ile‬‬ ‫‪söz‬‬
‫‪desen‬‬ ‫‪pul‬‬ ‫‪buraya‬‬ ‫ﻛﻠﻣﺔ; و;‬
‫‪tarz‬‬ ‫‪tür‬‬ ‫ھﻧﺎك‬ ‫‪ilişkin‬‬
‫ﺷﻛل; طرﯾﻘﺔ; ﻧﻣط;‬ ‫ﻣﺛل; ﻧوع;‬
‫‪oraya‬‬ ‫‪bir‬‬
‫‪şıklık‬‬ ‫ﻧوم‬
‫‪orada‬‬ ‫و; واﺣد; واﺣد;‬
‫ﻧﮭﺎﺋﻲ‬ ‫‪uyku‬‬
‫ھﻧﺎك; ھﻧﺎك;‬
‫‪hem‬‬
‫‪kesin‬‬ ‫ﻧوم; ﻧوم;‬
‫‪orada‬‬ ‫‪geçen‬‬
‫ﻣﻌﯾن; ﻧﮭﺎﺋﻲ;‬ ‫‪uyu‬‬
‫ھﻧﺎك; ھﻧﺎك;‬ ‫آﺧر; و;‬
‫‪geri alınamaz‬‬ ‫‪uyumak‬‬ ‫ھو‬ ‫‪de‬‬
‫‪nihai‬‬ ‫‪uyku‬‬ ‫‪görülür‬‬ ‫‪vardı‬‬
‫ﻧﮭﺎﺋﻲ; ﻧﮭﺎﺋﻲ;‬ ‫ﻧوم; ﻧوم;‬
‫‪geçer‬‬ ‫ﻛﺎن; و;‬
‫‪son‬‬
‫‪çıkan‬‬
‫آﺧر; آﺧر; ﻧﮭﺎﺋﻲ; ﻧﮭﺎﯾﺔ; ﻧﮭﺎﯾﺔ;‬
‫‪nihai‬‬
‫ه‬ ‫‪olduğunu‬‬
‫‪o‬‬
‫‪f‬‬
‫ھؤﻻء‬ ‫واﺣد‬
‫ﻧﮭﺎﺋﻲ; ﻧﮭﺎﺋﻲ;‬ ‫أن; ﺗﺎﺑﻊ; ھو; ھو; ھﻲ; ﯾﺎ;‬
‫‪bu‬‬ ‫‪bir tane‬‬
‫‪kati‬‬ ‫‪o‬‬
‫أن; أي; اﻟذي; ﺗﻠك; ﻣﺎ; ﻣن; ھؤﻻء; ھذا; ھذا;‬
‫ﻧﮭﺎﺋﻲ; واﺿﺢ;‬ ‫أن; ﺗﺎﺑﻊ; ھو; ھو; ھﻲ; ﯾﺎ;‬ ‫‪tek‬‬
‫ھﺎدئ‬
‫ﻧﮭﺎﯾﺔ‬ ‫‪alır‬‬ ‫اﺣد; ﺳﮭل; ﻓﻘط; واﺣد; وﺣﯾد;‬
‫‪rahat‬‬ ‫‪kimse‬‬
‫‪nihayet‬‬ ‫‪mü‬‬
‫‪sakin‬‬ ‫ﺷﺧص; واﺣد;‬
‫‪tamamlamak‬‬ ‫‪is‬‬
‫ﻛﺎﻣل; ﻧﮭﺎﯾﺔ;‬
‫‪sessiz‬‬ ‫‪bir‬‬
‫‪he‬‬
‫‪bitirmek‬‬ ‫اﻟﺻﻣت; ھﺎدئ; ھﺎدئ;‬ ‫و; واﺣد; واﺣد;‬
‫‪diye‬‬
‫ﻛﺎﻣل; ﻧﮭﺎﯾﺔ; ﻧﮭﺎﯾﺔ;‬
‫‪asude‬‬
‫ھو; ھﻲ;‬
‫واﺣد‬ ‫وﺟﮫ‬ ‫وﺻف‬ ‫ﯾﺟب‬
bir yüz anlatma gerekir
;‫و; واﺣد; واﺣد‬ ;‫ﺳطﺢ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; وﺟﮫ; وﺟﮫ‬ tarif ;‫ﯾﺟب; ﯾﻧﺑﻐﻲ‬
adet çehre tarif etmek ‫ﯾﺣدث‬
;‫ﻋدد; ﻋدد; ﻋرف; ﻋرف; واﺣد‬ yüz olur
tanımlamak
‫واﺳﻊ‬ ;‫ﺳطﺢ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﺎﺋﺔ; ﻣﻧطﻘﺔ; وﺟﮫ; وﺟﮫ‬ ‫ﯾد‬
tasvir
geniş astarlamak sap
tavsif
;‫واﺳﻊ; واﺳﻊ; واﺳﻊ‬ ‫وﺣدة‬
betimleme yelkovan
geniş vahdet
resmetmek kulp
;‫واﺳﻊ; واﺳﻊ; واﺳﻊ‬
birlik el
enli ‫وﺻول‬
teklik ;‫ﯾد; ﯾد‬
engin giriş
birim el
geniş ;‫اﻟوﺻول; وﺻول‬
ünitesi ;‫ﯾد; ﯾد‬
;‫واﺳﻊ; واﺳﻊ; واﺳﻊ‬ geliş
‫وﺣﯾد‬ ‫ﯾطﯾر‬
bol erişme
yegane uçmak
;‫ﻏﻧﻲ; ﻛﺛﯾر; واﺳﻊ‬ varmak
ferah ;‫ﯾطﯾر; ﯾطﯾر‬
;‫ﻓﻘط; وﺣﯾد‬
;‫وﺻول; وﺻول‬ sinek
uzak biricik varmak
;‫ﻓﻘط; وﺣﯾد‬ uçmak
;‫ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد; ﺑﻌﯾد; واﺳﻊ‬ ;‫وﺻول; وﺻول‬
‫واﺿﺢ‬ bekar ulaşma
;‫ﯾطﯾر; ﯾطﯾر‬

tek ‫ﯾﻌﺗﻘد‬
göze çarpan ‫وﺿﻊ‬
;‫اﺣد; ﺳﮭل; ﻓﻘط; واﺣد; وﺣﯾد‬ düşünce
duru yerleştirmek
ıssız ;‫ﻓﻛرة; ﯾﻌﺗﻘد‬
vazıh ;‫ﺣدد; ﻣﻛﺎن; وﺿﻊ‬ ‫ﯾﻛون‬
;‫ﺻﺣراء; وﺣﯾد‬
dokunulabilir faal hale getirmek
bekâr olmak
kati misafir etmek
yalnız ‫ﯾﻣﻛن‬
;‫ﻧﮭﺎﺋﻲ; واﺿﺢ‬ yere sermek
;‫ﻓﻘط; وﺣﯾد; وﺣﯾد‬ olabilir
manifesto münzevi koymak
;‫ﻗد; ﯾﻣﻛن‬
katî yalnýz ;‫طرح; وﺿﻊ; وﺿﻊ; وﺿﻊ‬ ‫ﯾﻧﺑﻐﻲ‬
izhar koymak
münferit gerekir
telaffuz ;‫طرح; وﺿﻊ; وﺿﻊ; وﺿﻊ‬
yalnız ;‫ﯾﺟب; ﯾﻧﺑﻐﻲ‬
konum
temizlemek ;‫ﻓﻘط; وﺣﯾد; وﺣﯾد‬ ‫ﯾوم‬
;‫ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف; وﺿﻊ‬
;‫ﻧظﯾف; واﺿﺢ‬ ‫ورق‬ gün
yer
parlak kâğıt ;‫ﯾوم; ﯾوم‬
;‫أرض; اﻷرض; ﺑﻘﻌﺔ; ﺑﻘﻌﺔ; ﻓﻲ; ﻣﻘﻌد; ﻣﻛﺎن; ﻣﻛﺎن; ﻣوﻗف‬
;‫ﻣﺷرق; ﻣﺷرق; واﺿﺢ‬
;‫ورق; ورق; ورﻗﺔ‬ ;‫وﺿﻊ‬ gün
net kâğıt sokmak ;‫ﯾوم; ﯾوم‬
belli ;‫ورق; ورق; ورﻗﺔ‬ koyacak gündüz
;‫ﻣﻌﯾن; واﺿﺢ‬ kaðýt koymak
tezahür ;‫ورق; ورﻗﺔ‬ ;‫طرح; وﺿﻊ; وﺿﻊ; وﺿﻊ‬
açık belge ‫وﻗﻔت‬
;‫ﻣﻔﺗوﺣﺔ; واﺿﺢ; واﺿﺢ‬ ;‫ورق; ورﻗﺔ‬ durdu
açık ‫ورﻗﺔ‬
ara verme
;‫ﻣﻔﺗوﺣﺔ; واﺿﺢ; واﺿﺢ‬ kâğıt
berrak sekte
;‫ورق; ورق; ورﻗﺔ‬
belirgin belge ‫وﻻ‬

;‫ورق; ورﻗﺔ‬ ne
apaçık
levha ;‫ﻣﺎ; ﻣﺎ; وﻻ‬
zahiri
aşikâr
aşikar
;‫اﻟﺻﻔﺣﺔ; ورﻗﺔ‬
kaðýt ‫ي‬
;‫ورق; ورﻗﺔ‬ ‫ﯾﺎ‬
‫وﺑﺎﻟﺗﺎﻟﻲ‬ çarşaf oh
böylece ‫وﺳط‬ o
;‫ھﻛذا; وﺑﺎﻟﺗﺎﻟﻲ‬ ortadaki ;‫أن; ﺗﺎﺑﻊ; ھو; ھو; ھﻲ; ﯾﺎ‬
‫وﺗﺣدث‬
orta ‫ﯾﺑدو‬
konuştu
;‫ﻣﺗوﺳط; ﻣرﻛز; وﺳط; وﺳط‬ ses gibi
‫وﺗر‬ orta görünmek
akor ;‫ﻣﺗوﺳط; ﻣرﻛز; وﺳط; وﺳط‬ görünüşteki
gerginleştirmek aradaki
‫ﯾﺟب‬
‫وﺟﮫ‬ merkez
shall
surat ;‫ﻣرﻛز; وﺳط‬

You might also like