Professional Documents
Culture Documents
www.CepSitesi.Net
Birden kapı v u r u l d u .
C a s s a n d r a , k a p t a n ı n k a m a r a s ı n d a ö y le ce
d u r m u ş , g e le n in k im o la b ile c eğ in i
k e s tir m e y e ç a lış ı rk e n , v u r u ş u n h a f if liğ in d e n
v e T a n r ı b ili r d a h a n e s i n d e n , g e r ç e k b i r d e n
k a f a s ı n a d a n k etti. K ap ıy ı ç a l a n b ir
k a d ı n d ı.
Bölüm Bir
•Aloha! Pasifik’e hoş geldin..
Rosalind Vernon, Honolulu H avaalanı’n da k a r
şılamaya geldiği kız kardeşine sarılm adan önce,
kırmızı karanfillerden yapılmış b ir leiyi onun
boynuna geçiriverdi.
Bosalind’in saçları koyu kestane rengindeydi.
Bu gür saçları annesinden almıştı. Sol kulağm a
kıpkırmızı bir gül iliştirilmişti. Vücuduna yapı
şan beyaz dantel bluz, göğüslerini tüm h atlan y .
la ortaya çıkarıyordu. Beyaz kısacık şortu ise, gü
zel kalçalarının yuvarlaklığını ve uzun bronz ba
caklarının muntazamlığm ı iyice belirginleştir
d i ^ / f y ak lan nda, bacaklarım d ah a d a uzun
{ f& eim r'b ilek ten bağlı yüksek topuklu sandalet
ler, om zunda kırmızı yılan derisinden yuvarlak
bir çan ta vardı. El ve ayak tırnaklan, kıpkırmızı
bir ojeyle boyanmıştı. İtinalı bir makyajı da ih
mal etm emişti Rosalind. Görünümüyle, hem ora
da bekleyenlerin hem de yeni gelen yolculann
bakışlarını derhal kendisine çekiyordu.
Genç kadını izleyen gözler, onun görünüşü ve
giyimi kendisine taban tabana zıt b ir genç kızı
karşıladığını görünce şaşırdılar.
C assandra Vernon yirmi dört saattir yoldaydı.
Omzuna dokunarak Honolulu'ya inmek üzere ol
duklarını söyleyen bir hostes onu derin uykusun
dan uyandırm ıştı. Bu yüzden de yüzünü yıkayıp
kendine bir çeki düzen vermek ya da üstündeki
kalın giysileri daha hafif bir şeylerle değiştirmek
fırsatını bulam am ıştı.
5
Ablasının om uzlarına geçirdiği küçük çelenk,
yüzünün solgunluğunu artırm aktan başka bir
işe yaram am ıştı. Kalın .gemici mavisi yün eteği
ve ucuz, buruşmuş bluzuyla oldukça sakil bir gö
rün ü m ü vardı.
Önce boynundaki diri çiçeklere baktı genç kız.
Sonra uzun kirpiklerin gölgelediği, yorgun gri
gözleri, ablasının, kıvrılmış, rimelli kirpiklerle
çevrili, parlak mavi gözleriyle karşılaştı.
-Çok güzel... teşekkürler. Oh. Ros. burada ol
mak öyle harika bir şey ki!.
Kollarını açıp yıllardır görmediği, çok sevdiği
ablasının boynuna atılırken, sesi birazcık titri
yordu Ablası on sekiz yaşındayken babasıyla
m üthiş bir kavga etm iş ve evi terk etmişti. Cas-
sacd ra o zaman daha on dört yaşındaydı.
A radan geçen altı yılda, profesör Neville Ver.
non cuyuk kızının adını bir daha ağzına alm
nnş anca:-: C assandra'nm ablasıyla mektupl
m asına da müdahale etmemişti. Gerçi ne ada
ona •m. hakkında bir şey soruyor, ne de
sa r-"r uıpl aş mal arını yasaklayacağı korku-
h ? söyleyebiliyordu. Aslında genç kız.
azm-r=_nn senlisin: doğrurken ölmesi yüzünden.
bata^.n_n r » çe onu suçladığını hissederdi.
N .:a r- t -taklaşm aları bitip de birbirlerinden
«Burada olman m üthiş,, dedi Ro-
saln.n srsia daha yıllarca öyle felçli bir du-
asa. arağından ve senin de bir türlü kur-
kZû • i . . u - n i i n korkuyordum Bunca zaman
* ı c - a İçin çok zor bir şey olmalı. Ren
: m. Ama artık her şey geride
n : nnlan . S o m »Oilefle konuyu
s i geçti? Görünüşüne
r ü p d oa Birinci mev-
da~a O-urdu. Turistik
1-k-, ■h t a y a ekiliyor..
«Birinci mevkiyi karşılayacak param yoktu.»
dedi Cassandra. Sonra etrafın a bakınarak sordu.
«Nişanlın d a burada mı?»
«Hayır. O da seninle tanışm ak için sabırsızla
nıyordu, am a bugün Kapalua Körfezi'nde çok
önemli b ir golf turnuvası var. Harley ise tam a n
lamıyla bir golf hastasıdır. Golf için her şeyden
vazgeçebilir. Bütün bagajın bundan mı ibaret?»
diyerek, kız kardeşinin elindeki küçük bavula
baktı Rosalind.
«Getirecek fazla bir şeyim yoktu zaten. Babama
bakarken pek fazla giysiye ihtiyacım olmuyor,
du. Ayrıca kasım ayında. İngiltere'de yazlık giy
si bulmak pek mümkün değil. Buradan almamın
d ah a ;yi olacağını düşündüm. El çantam da bir
etekle bir de bluz var. Acaba üstümü değiştire
bileceğim bir yer var mı? Yoksa bunun için za
manımız mı yok?»
( Cassandra, ablasının m ektubundan. Harley
J M b n l d k ı n Okyanus Gezgini adlı yatını demirle
diği Maui A dasına varm ak için, kısa bir uçuş
daha yapm aları gerektiğini biliyordu.
«Aceleye gerek yok,» dedi Rosalind, kız karde
şinin naylon çoraplarını ve alçak topuklu pabuç
larını süzerek. «Dinlenme odasında üstünü değiş
tirebilirsin. Bu kalın eteğin ve bluzun içinde pi
şiyor olmalısın.»
Aslında iki kardeş de aynı boyda ve aynı-kilo
daydı. Ama aralarındaki tek benzerlik de bun
dan ibaretti.
Rosalind. yüksek topuklan yüzünden kısa
adım larla ve kalçalarm ı baştan çıkarırcasına kı
vırarak yürüyordu. C assandra’ya bavulunu taşı
m akta yardım etmeyi teklif bile etmemişti. Cas-
sandra d a bunu beklemiyordu zaten. Çok daha
ağır b ir bavulu bile kolaylıkla taşıyabilirdi. İki
yıl boyunca y an felçli babasına baktığı için kol-
la n iyice güçlenmişti. Sonunda havaalanından
çıktılar.
Rosalind ve Amerikalı nişanlısı, Okyanus Gez
gini ile Pasifik Okyanusu nu aşm aktaydılar. Ka-
nada'dan başlamış olduklan geziyi, A vustralya’
d a bitireceklerdi. Cassandra'yı da Hawaii’den Fiji'
ye k ad ar olan seyahate katılm ası için davet e t
mişlerdi.
Genç kız dinlenme odasında üstünü değiştire
rek beyaz pam uklu bluzuyla, yine pamuklu, gri
üzerine beyaz desenli eteğini giydi. H int işi bluzu
Cam bridge’deki bir m ağazadan almıştı. Etek ise
oldukça eskiydi.
Ama Rosalind bu gri eteği görünce, kaşlannı
kaldırarak iki yana salladı. «Bu eteği kaç yıldan
heri giyiyorsun Tanrı aşkm a? O k ad ar modası
geçmiş ki. Yata bunlarla gidemezsin!» .
C assandra şaşırmıştı. «Gidemez miyim?( Nem
den? Bir yat için en uygun tarzın, serin tutacak
ra h a t giysiler olduğunu sanıyordum .. **
«Rahatlığa bir itirazım yok. am a modası geç
miş olm am alı,, diyerek saatine bir göz attı Ro
salind. «Şehre inip sana giyecek bir şeyler alm a
mız gerekecek..
Alışveriş etme fikri C assandra ya hiç de çeki
ci gelmemişti. Sıcak ve terden öylesine bunalmış
tı ki, tek istediği bir banyo yapıp biraz dinlen
mekti.
«Eğer bu giysiler gerçekten uygun değilse, se-
ninkilerden birkaçını geçici olarak giyemez mi
yim?»
«Benim giysilerim sana uymaz,» dedi Rosalind
aynaya yansıyan vücutlarını süzerek. «Ölçüleri
miz aynı olabilir, am a tarzımız farklı. Ayrıca,
giysilerimi ödünç verm ek gibi bir âdetim de yok
tur. Haydi bir taksiye atlayıp Ala M bana’ya gide
lim de sana bir şeyler alalım ..
8
Bir saat kadar sonra, bir taksi onları havaala-
nm a geri getirdi. Tam zam anında gelmişlerdi,
çünkü uçak kalkm ak üzereydi.
Kız kardeşini takdir eden bakışlarla süzen Ro
salind. «Bambaşka bir insan oldun,» dedi. «Biraz
da yanarsan çok d a h a iyi olacaksın, am a en azın
dan o yetim Annie görünüşünden kurtuldun.»
Oysa C assandra yeni görünüm ünden pek mem
nun değildi. Rosalind'in ona çok yakıştığını söy
leyerek alm ası için ısrar ettiği giysilerin hiçbi
rini çok fazla beğenmemiş, am a yine de aynada
ki görüntüsüne fazla karşı koyamamıştı.
H atta güzellik malzemeleri satılan bölümde, sa
tıcı kızlardan biri hafif bir makyaj yapmayı tek
lif ettiği ve Rosalind de kız kardeşinin itirazla
rın a kulak asm adığı için, makyaj bile yaptırm ış
tı.
M aui’ye giderken bindikleri uçak, C assandra’
/**[ünTingütere’den gelirken bindiği d ö rt yüz kişi-
J 1/ (L d fc id e v Boeing-747’nin yanında küçücük kalmış
tı. «Kahului’deki küçük piste ineceğiz.» diye bilgi
verdi Rosalind. «En iyi oteller ve golf sahaları da
o rad a bulunur.»
«Golf ve yelkenciliği bir arada yapan bir erke
ğe d ah a önce hiç rastlam amıştım.» dedi Cassan
dra.
Golf, genellikle o rta yaş ve üstündeki insanla
rın uğraştığı bir spordu. C assandra’nın bütün
ömrü, genç erkeklerle dolu bir şehirde geçmişti
am a. genç kız o güne kadar pek azıyla tanışm ış
tı. Rosalind. babasınm katı disiplinine isyan eder
ken C assandra boyun eğmişti. Bunun nedeni, da
h a yum uşak tabiatlı olm asından çok, ergenlik
çağında, a tla n n erkeklerden ve diskolardan daha
çok ilgisini çekmesiydi. On yedi yaşındayken k ar
şı cinse ilgi duym aya başlamış, ancak daha on
sekizine girm eden babasınm bir beyin kanam a-
9
sı geçirmesi, gelecekle ilgili tüm plan ve beklenti
lerini bir yana atLp hayatını Profesör V em on’a
adam asına neden olmuştu.
•Golf beni sıkıntıdan patlatıyor,» diye konuş
m asını sürdürdü Rosalind. «Ama Harley'nin golf
için çıldırm asına da aldırış etmiyorum. Aslında
böylelikle alışveriş yapm am için bol bol zaman
kalıyor bana. Amerikalı kadınlar, alışverişe ko
calan ya da sevgilileriyle gidiyorlar, am a ben
böyle bir fazlalıkla alışverişe çıkamam.»
Sonra, parlak kırmızı tırnaklarına baktı. «Ya
rın m anikür yaptırmalıyım.» diye söylendi. Bakış
ları kız kardeşinin boyasız ve kısa tırnaklı par
m aklarına takılınca da, eleştirir gibi başını sal
layarak, «Sen de yaptırmalısın,» dedi. -Bu yaşta
böyle tırnakların olması hiç hoş değil. Ev işleri
ni, lastik eldiven kullanm adan yaptığına emi
nim.»
«Ne yazık ki öyle,» diye kabullenmek zoruıfd
kaldı Cassandra. Rosalind’in yüzükler pınldayari,
ancak üçüncü parm ağı boş olan sol elini ’fark
edince de, «Nişan yüzüğün nerede?» diye sordu.
«Kumsalda güneşlenirken elmas m ücevher tak
mayı sevmiyorum.» diye cevap verdi Rosalind.
«Güneş yanığı tenle altın daha iyi gidiyor, elmas
biraz çiğ duruyor. Bu yüzden, nişan yüzüğüm
parm ağım dan çok. yatta. Harley’nin kasasında
duruyor. Harley o yüzüğe o kadar çok para h a r
cadı ki, kaybolmasını ya da çalınm asını iste
mem.»
W aikiki’ye yaklaşıyorlardı. C assandra oturdu
ğu yerden, bu güzel kumsal şehrinin tüm ayrın
tılarını görebiliyordu. Şehrin hemen yakınındaki
sayfiyede gökdelen otel binaları uzanıyordu. Bu
genç kızın görmekten pek hoşlandığı bir m anza
ra değildi aslmda.
Küçük birer çocukken, Ros’la birlikte yazları
10
halalarının yanm a giderlerdi. Hiç evlenmemiş bir
öğretmen olan Esm&e Halanın, İngiltere’nin doğu
kıyılarında sürekli rüzgârların estiği, doğanın hiç
el değmeden korunduğu bir yerde, küçük bir evi
vardı. Cassandra. evin yakınındaki körfezde, su
la r yükseldiği zam an denize g irer ve su buz gibi
bile olsa kolay kolay çıkm ak istemezdi. Şimdiyse,
M aui’nin camgöbeği rengi, ılık sularına bir an ön
ce dalabilm ek için sabırsızlanıyordu.
Birkaç dakika sonra, uçak altın rengi kum sal
dan yalnızca birkaç yüz m etre ilerdeki piste indi.
-Şimdi tek yapacağım ız iş L ahaina’ya giden
bir taksiye binmek,» dedi Rosalind. «Ondan son
ra da ayaklarım ızı uzatıp y atar ve buzlu içkimi
zi yudumlarız.»
Yolun ilk bölümü boydan boya kırmızı, pembe,
mor, beyaz ve mercan renkli begonvillerle düs-
•lenmişti. Deniz tarafında yemyeşil çimlerle kap-
^ 'j bir &olf sahası uzanıyordu. D aha ilerdey-
y ifepiyGİi muazzam bahçeler içinde büyük
oteller yer alıyordu.
Rosalind, en sonuncusunu ve en büyüğünü işa
ret ederek, «Bu H yatt Regency Oteli,» dedi. «Tam
seksen milyon dolara mal olmuş. Yalnız yerlerde
ki Şark halıları için iki milyon dolar harcam ış
lar.»
Birkaç kilometre sonra, taksi sola saparak an a
yoldan ayrıldı ve nefis bahçeler içinde evler olan
bir kasabaya girdi.
Kasabanın ticaret merkezi, dükkânlar ve bu
dükkânlara girip çıkan turistlerle doluydu. Tu
ristlerden bazılarının, bir an önce bronzlaşm ak
arzusuyla fazlaca güneşte kalm aktan, ciltleri İs
takoza dönmüştü.
Taksi, yolun sonundaki ahşap otelle, koca in
cir ağacının yanından tek rar saparak y at lim a
nına doğru ilerledi. A raba durunca Rosalind pa-
11
rayı ödedi ve indiler.
S onra Ros, -Bizi bekleyen bir tekne olm alı.• di
ye söylenerek öne dü&tü ve balıkçıların ablarını
onardığı bir sürü balıkçı kayığının ve teknenin
önünden geçerek ilerlemeye koyuldular.
C assandra onları Okyanus Gezgini’ne götüre
cek olan nesnenin kürekli bir sandal ya da kau
çuk bir bot olacağını umuyordu. Bu nedenle kıyı
daki. üniformalı bir denizcinin beklediği koca
man. motorlu tekneyi görünce çok şaşırdı. De
nizci d ah a yirmisinde bile yoktu. K ulaklarında
bir volkmen. üstünde beyaz bir şort ve göğsünde
lacivert bir Okyanus Gezgini arm ası olan beyaz
bir tişört vardı.
Rosalind’i görür görmez, kulaklıklarını çıkardı
ve tekneye binm elerine yardım etti.
-Bu Olaf,. diye bilgi verdi Rosalind. T anıştır
mayı tam am lam aya gerek bile görmemişti,
mici, m erhaba demek yerine, resmi bir
reketiyle selamladı C assandra’yı.
-Gidip k aptana geldiğinizi söyleyeyim,
hanede kendisi,- diyerek yanlarından aynldı
Olaf. Tipik bir İskandinav aksanıyla konuşuyor
du.
-Nick Carrol!.. Harley’nin süvarisi.- diyen Ro
salind, çantasını açıp bir paket sigarayla bir de
altın çakm ak çıkarm ıştı. Sigarasını yakm adan
önce. -Ben onu Kaptan Bligh diye çağırıyorum
Yüzüne karşı değil tabii,- diye ekledi. «Harley
onun Pasifik’i avucunun içi gibi bildiğini söylü
yor. Bütün hayatı denizlerde dolaşm akla geçmiş.
Son derece asosyal bir tiptir. Tayfalar çizgiden
bir milim çıkacak olurlarsa canlarına okur. Hai-
ta bana bile konferans vermeye kalktı!»
«Ne hakkında?-
-Sigara içmemi, özellikle de denizde, hiç hoş
karşılam ıyor. Yolculuğa çıkarken, sigara izmarit-
12
lerini kam ara pencerelerinden ya da güverteden
gelişigüzel atm am am için uzun bir nutuk çekti
bana. Yangın çıkm asına neden olurmuşum.»
C assandra d a sigara içmezdi ve kaptanın ıs~
rarm da ne kadar haklı olduğunu görebiliyordu.
«Aslına bakarsan, pek de haksız değil.» diye
cevap verdi. «Denizde yangın çıkması çok kor
kunç bir şey.» Sonra konuyu değiştirdi. «Ros. Ok
yanus Gezgini ne büyüklükte? Profesyonel bir
kaptanı ve tayfası olacağını ummuyordum.»
Rosalind sigarasından derin bir nefes çektik
ten sonra, kaşlarını alayla kaldırarak cevap ver
di. «Pasifik'i küçük bir tekneyle geçmeye kalka
cağımı mı umuyordun yoksa?»
«Bu küçük derken ne kastettiğine bağlı. Ben
şöyle b ir şey canlandırıyordum kafam da., diye-
# rek dokuz metre boyundaki, iki direkli bir yelken.
r%ym iiifiJjraret etti. C assandra'nm hesabına göre, bu
\ / / r ahat ça dört kişi barınabilirdi.
W yle bir şey değil.» diye neredeyse öfkeyle k ar
şı çıktı Rosalind. Sonra parm ağını uzatarak, «İş
te... Okyanus Gezgini şuradaki.» dedi.
Bir h ay ret çığlığı koptu Cassandra'nm dudak
larından. Yat lim anına geldiklerinde çtrafa bir
göz atan genç kız, otelin yakınına demirlemiş d u
ran dört köşe yelkenli bir yat fark etmişti. Bunun
dışındaki tek büyük tekne, ilk bakışta ad alar a ra
sında sefer yapan bir gezinti gemisine benzeyen
ve açığa demirlemiş olanıydı.
«Harley'nin buna sahip olabilmesi için bir mil
yoner olması gerekir. Şaka ediyorsun... değil mi
Ros?» diye haykırdı.
«Tabii ki bir milyoner o. Yoksa benim m asraf
larımı nasıl karşılardı,» diye gülerek dudak bük
tü Rosalind. «Bu günlerde de öyle pahalı zevkle
rim v ar ki.»
Sonra birden yüz ifadesi ciddileşti. Kız karde-
13
şine dönerek. «Ve bu seyahat sona erm eden se
nin için de bir nvlyoner ayarlayacağım Cassan-
dra.» dedi. «Kartlarını doğru oynarsan hiç zor ol
maz.-
Onun, söylediklerinde çok ciddi olduğunu fark
eden C assandra donup kalmıştı.
Zengin bir koca peşinde olmadığını söylemesine
fırsat kalm adan, arkadan buz gibi ses duyuldu.
«Günaydın.-
Her ikisi de dönerek, iskelede birkaç adım ar
kalarında, ayakta duran, karanlık ve asık yüzlü,
uzun boylu, beyaz üniformalı erkeğe baktılar. Ro-
salind'in söylemiş olduğu son sözleri m utlaka
duymuş olmalıydı.
Ftosalind'le C assandra’nın babası da uzun boy
lu. ince yapılı bir adamdı, am a hayatı hep masa
başında geçtiği için, kusursuz bir vücuda sahm
olduğu söylenemezdi. Koyu gri gözlerinde sai:.ı-
miyetten son derece uzak bir ifadeyle Cassandr
yı süzen adam ın ise her gününü açık havada gü
neşin altında geçirdiği ve bedensel bir faaliyet
içinde olduğu belliydi. Çok düzgün bir kemik ya
pısı vardı ve Tanrı vergisi bu yapı, gelişmiş güç
lü kaslarla çevrelenmişti.
Yüz çizgileri, fiziksel güç kadar, keskin bir ze
kâya da sahip olduğunu ortaya koyuyordu. Cas
sandra onun ikinci kaptan filan gibi bir şey ol
duğunu tahm in etti.
Ama Rosalind. «Oh... m erhaba Nick,- deyince,
birkaç saniye içindeki üçüncü şokunu yaşadı. Kız
kardeşinin söylediklerinden Okyanus Gezgini'nin
kaptanının en az elli yaşlarında olduğunu san
mıştı.
Kaptan Carroll’sa ancak otuzlarında gösteri
yordu. Gövdesinde ya da çene altında, ne bir gev
şeme ve sarkm a ne de bir. gram lık bir fazlalık
görülüyordu.
«Cass, bu kaptanım ız Nicholas Carroll. Denize
açıldığımızda hepimizin efendisi o olur.. Rosa
lind bunu o k ad ar tahrik edici bir tarzda söyle
mişti ki, çoğu erkek nezaket icabı bu yakıştırm a
yı reddederdi.
Oysa Kaptan Carroll reddetmedi. C assandra’yı
ciddi bir tavırla selam ladıktan sonra, iskelede
durduğu yerden elindeki bir tom ar kitabı uzattı.
-Şunları lütfen tu tar mısınız?»
Nazik bir rica biçiminde söylenmesine rağmen,
bu daha çok bir emirdi. «Ve lütfen onlara dikkat
edin!» diye de ekledi genç adam, yine nazik am a
kesin bir ifadeyle. *
Rosalind onu hiç işitmemiş gibi davranıyordu.
«Olaf nerede?» diye sordu. «Kız kardeşim çok
uzun bir yolculuktan geliyor. Çok yorgun.»
0 C assandra kitapları alıp yerine otururken, ce-
^ v a p v e rd i genç adam. «Olaf kıyıda kalacak. Siz
L ğ / o t / r u r oturm az yola çıkacağız, Miss Vemon.»
Hışımla yerine oturdu Rosalind. Bir çocuk gi
bi som urtm uştu. Sonra kız kardeşine bakarak
omzunu silkti.
Ablasının o andaki tavrı Cassandra'yı ansızın,
onun babası ile olan ilişkisini hatırlatm ıştı. Pro
fesör Vemon un, kızlarına karşı asla müşfik ve
hoşgörülü bir baba olmadığını kabul etmek ge
rekirdi. Ama Rosalind’in o sıralardaki tavırları
en anlayışlı ve yum uşak babayı bile çileden çı
karm aya yeterdi. A lttan almayı asla denemem iş
ti. insanları kendisinden uzaklaştırm aktan ve
kavga etm ekten zevk alır gibi bir hali vardı. Yıl
ların onu pek fazla değiştirmemiş olduğu an la
şılıyordu.
Öte yandan, genç adam da kendisine karşı hiç
nazik davranm am ış ve Rosalind’in sözlerini hak
lı çıkarm ak istercesine, kuru bir selam dan öteye
hiçbir şey söylememişti.
15
Belki de düşm anca tavn, Rosalind'in ona zen
gin bir koca bulacağı yolundaki sözleri duymuş
olm asından ileri geliyordu. Bu büyük bir şans
sızlıktı tabii. Rosalind'den zaten hoşlanmadığı
belliydi K aptan’ın. Bu sözler ona duyduğu anti-
patiye tuz biber ekmiş olmalıydı. İki kız kardeşi
de para peşindeki fırsatçüar olarak değerlendi
recekti, oysa bu doğru değildi.
Yoksa doğru muydu?
Cassandra. ansızın Okyanus Gezgini hakkında-
ki varsayım larının yanlış çıkması gibi, Harley
Dennison hukkındaki varsayım larının da yanlış
çıkabileceğini anladı.
Rosalind’in kendine göre olm ayan bir sürü er
kekle düşüp kalktıktan sonra, onunla evlenmek
isteyen biriyle uzun süreli bir ilişkiye girdiğini
duyunca, inanılm az derecede ferahlam ıştı.
Rosalind kız kardeşine. Harley ile birbirlerity
yeterince tanım adıklarını, bu nedenle bu ol<ya-^^ Ç
nus gezisinin onlara bu şansı v ereceğ in j^y azm * -|^
tı. Eğer her şey yolunda giderse, ki o gideceğin
den emindi, Sydney’de evleneceklerdi.
Şimdiyse C assandra ilk kez, bu ilişkinin Ros’un
yazdığı ve göstermek istediği gibi olm adığından
şüpheleniyordu.
Tekne y at lim anından ayrılıp açık denize çıkın
ca, kendini Lahaina’nm ve çevresindeki dağların
nefis m anzarasına vermeye zorladı. Akşamüstü
olm asına rağm en güneş hâlâ çok parlaktı. Cas
sandra asıl b ir güneş gözlüğü alm ası gerektiği
ni anladı. İngiltere’de güneş gözlüğüne hiç ihti
yacı olmamıştı. Yaz tatilini de arkadaşlarının ço
ğu gibi y u rt dışında geçirmediğinden, böyle bir
şey alması gerekmemişti. Bu. onun ilk y u rt dışı
seyahatiydi ve genç kız h er saniyesinin keyfini
çıkarm aya kararlıydı.
«Lahaina çok eski bir şehre benziyor. Turizm
le
den önce buranın halkı ne ile uğraşırdı?.
Rosalind’in cevabı, «Hiç b ir fikrim yok,, oldu.
Kıyıya arkasını dönmüş, tekne hızlandıkça sert
leşen rüzgârdan saçlarını korum aya çalışıyordu.
C assandra’nm sorusunu cevaplandıran Kaptan
Carroll oldu.
«Lahaina bir balina avcılığı merkeziydi. Bin se
kiz yüz kırklarda bu lim ana d ö rt yüzden fazla
Amerikan balina gemisinin demirlediği bilini
yor.»
Dönüp ona bakm aya başladı genç kız. Şapkası,
nın beyaz siperliği, alnını ve koyu renk kaşlarını
gölgeliyordu. Şortu ile dizlerinin hemen altında
biten beyaz çorapları arasından görünen bacak
ları. tıpkı kollan gibi son derece esmerdi. Ünifor
ması. deniz kuvvetlerinde görevli bir kaptanın-
kinden d ah a az süslüydü, am a o öyle bir erkekti
• ki, ne giyerse giysin ve hangi ortam da bulunur-
>7 i r dunsun, ancak lider olabilirdi. Bu gücünü
kuİ3artabilmek için de sırm alara ya da apoletlere
ihtiyacı yoktu.
C assandra onunla rahatça konuşabilmek için
oturm a pozisyonunu hafifçe değiştirdi. «Yüzlerce
yelkenli tekneden m eydana gelmiş bir ormanı
seyretmek harika bir şey olmalı. Küçük limanin
hemen yanında demirlemiş şu eski yelkenlinin adı
ne?»
«O K artacalı’dır. Şimdi müze olarak kullanı
lan balina gemisinin bir kopyası..
Cevabı ne k ad ar nazik olursa olsun, gerçek bir
paylaşma isteğinden yoksundu. Genç kız onun
kendisiyle daha iki kelime bile konuşm adan, onu
kafasız ve en ufak bir ilgiye değmez bir kız ola
rak gördüğünü hissetti.
Boş b ir kız değildi C assandra. Görünüşünün
hiç de fena olmadığını bilirdi. Ablası gi/bi insa
nın başını döndüren bir güzelliğe sahip değildi.
17
am a ne yüzünden ne de vücudundan dolayı hiç
üzüntüye kapılmam ıştı şimdiye kadar. Aynca.
onunla birkaç dakika konuşarak k a ra ra varmış
b ir yabancının yargısını kabul edecek kadar ken
dine güvensiz de değildi.
«Teşekkür ederim,» diye kestirip attıktan son
ra arkasını dönerek Okyanus G ezginini seyre ko
yuldu. Biraz sonra geminin güvertesinden aşağı
uzanan m erdivene yanaştılar. Güvertede Polinez-
yalı bir görevli onları bekliyordu.
C assandra alışkanlıkla bavulunu yüklenince,
Kaptan Carroll hemen karşısına dikildi.
«Atu bavulunuzu getirir.»
Atu, iri yapılı, uzun boylu, siyah pos bıyıklı bir
adamdı. Gülüşü bembeyaz dişlerini gözler önü
ne seriyordu. K aptanın asık suratının tam tersi
ne insanın içini ısıtan, ta içten gelen bir gülüştü
bu. fT
Küçük »beyaz elini, onun yardım etmek i y n ^
uzanm ış kocam an esm er eline bırakm adan ö n c e li
onun da Okyanus Gezgini arm alı bir tişöıVgiy-
diğini gördü Cassandra. Ama A tu'nun bacakla
rını şort yerine, askeri kum aştan yapılmış sım
sıkı bir etek sarıyordu. Koca ayakları da çıplak
tı. Genç kız, onun bir Hawaiili olmadığını düşün
dü, am a hangi adalardan olduğuna d air de en
ufak bir fikri yoktu.
Geminin birkaç güvertesi vardı. Önce ilk gü
verteye. oradan da cilalı merdivenlerle üst güver
teye çıktılar.
«Görevliler alt güvertede yaşar. Bizim kam a
ralarım ız ise bu kattadır,» diye bilgi verdi Rosa
lind «Yukan k atta ise yemek yer ve dinleniriz.
Gel sana kam aranı göstereyim. Bu taraftan.»
En fazlasından norm al boyutlarda b ir kam ara
bekleyen Cassandra. yeşil ve beyazın en iç açıcı
tonlarıyla döşenmiş, iki yataklı kocaman bir oda-
18
ya girince, şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı.
«Oh, Ros, ne k ad ar hoş... ne k ad ar sevimli.*
diye haykırdı. Mekan o kadar akıllıca kullanıl
mıştı ki, odada her şey bulunduğu halde, yine âe
insana bir sürü boş yer kalıyordu.
«Ne k ad ar düzenli olmuşsun,* diye ablasm a ta
kıldı. «Evdeki odan daim a karm akarışık olurdu,
hatırlıyor m usun? Oysa burada her şey yerli ye
rinde. Burayı sen mi ıböyle düzelttin yoksa bu
işle uğraşan başka birisi v ar mı?»
«Bir oda hizmetçim v ar tabii,» diye cevap ver
di ablası. «Ama ben bu odada yatmıyorum. Be
nim odam sancak tarafındaki güvertede. İşte Atu
bavulunu getirdi. Mrs. Shane de yerleşmene yar
dım eder.»
Mrs. Shane ufak tefek, gri saçlı bir kadmdı.
0 Göğüs celbinde beyaz Okyanus Gezgini arm ası
r buiım şn bir denizci üniform ası giymişti
I *İPjrlkşam lar ^ iss . Eminim hemen bir duş yap-
' TrtaSr'fetersiniz.» AvustralyalI aksanıyla konuşu
yordu. «Eğer anahtarlarınızı bana verirseniz, siz
banyo yaparken eşyalarınızı yerleştirip düzenle
rim. Banyoda ihtiyacınız olan her şeyi bulacak
sınız.»'
«Evet, bir duş yapm ak doğrusu çok hoşum a gi
decek,» dedi Cassandra. «Ama benim için zahm e
te girmenize hiç gerek yok Mrs. Shane. Zaten ya
nım da fazla eşya getirmedim.»
RosaUnd’in suratını astığını görünce, yanlış
bir şey söylemiş olduğunu fark etti.
«Hiç zahm et olmaz Miss Vemon. Bu benim gö
revim. Ama eşyalarınızı kendiniz açm ak isterse
niz, daha sonra gelirim.»
«Teşekkürler. Çok naziksiniz,» diye gülümsedi
Cassandra. Kadının, bu yabancı ortam da kendi
sine çok yardımcı olabileceğini hissetmişti.
Yalnız kalır kalmaz. «Bu onun nazikliğinden
19
ötürü değil, görevi zaten,» diye çıkıştı Rosalind.
«Eşyalarını yerleştirm esine izin vermeliydin. Ger
çi, eğer öteki giysilerin de buraya gelirken giy
diklerin giıbiyse, belki de bu işi yapmam ası da
h a iyi oldu. Mrs. Shane gevezenin biridir. Bizim
ne k ad ar züğürt olduğumuzu ortalığa yaymasını
istemem.»
«Böyle bir şey söylemeyi aklından bile geçir
mediğine eminim.»
«Olsun, yine de onun parasız olduğum uzu a n
lam asını istemiyorum.»
«Ama bu gerçeğin ta kendisi. Hiç param ız yok.»
diye acıyla söylendi Cassandra. «Babamın h as
talığı h er şeyi silip süpürdü.»
Genç kız duygularını salıvermek, küçükken ca
nı yandığında ya da korktuğunda yaptığı gibi
ablasının kucağına sığınmak istiyordu. Ama ara
dan çok zaman geçmişti ve bu süre içinde R orup.
m ektuplarda yazdığından çok daha fazla deâfşi
tiğini anlıyordu. *
Bu birliktelik, her ikisi için de, duygusallıkla
rını ortaya koym alarına ve içlerinden geld ği gi
bi davranm alarına izin vermeyecek k ad ar yeniy
di. Eski müşfik yakınlaşm a ancak zam anla can
lanabilirdi. Ama Cassandra. o anın ablasına sa
rılıp ağlam ak için uygun olmadığını anlamıştı.
Büyük bir çabayla duygularını bastırm ayı ba
şardı ve kısık bir sesle, «Bunları daha sonra ko
nuşuruz.» diyebildi. «Duşun altına girmek için sa.
hırsızlanıyorum. Sonra görüşürüz.»
30
Bölüm İki
C assandra tekrar uyandığında, parlak gün ışı
ğı lombozlardan içeri doluyordu. Saate baktı. On
biri üç geçiyordu.
Yıkanıp giyinmeden önce, kam arasını toparla
maya girişti. O sırada Kaptan C arroll’ın akşam
ki suçlam alarını hatırladı. Suratı asıldı. Sonra
aynadaki sıkkın hali gözüne ilişince, ne onun ne
de başka birisinin bu yolculuktan zevk alm asını
engellememesi gerektiğini düşünerek rahatladı.
Hayatı boyunca seyahat özlemi çekmişti. Şim
di eline böylesine inanılm az bir fırsat geçmişken.
jKaptanTCarroH'un bunu mahvetmesine izin ve-
} İ t m e d e n burada konuşmuyoruz?»
«Slırası yeterince özel değil de ondan. Aşağı
güverteden, konuştuklarım ızı işitebilirler. Benim
kam aram a gidelim.»
Rosalind şaşırmış görünüyordu. Kısa bir d u
raklam adan sonra omuzlarını silkerek doğruldu.
«Eğer söyleyeceklerin o kadar gizliyse, benimki
ne gidelim. Sen o müthiş sırlarını anlatırken, ben
de güneş banyosu yaparım.»
Rosalind’in onu götürdüğü kam aranın, Harley
Dennison'un özel dairesi olduğunu görünce, hiç
şaşırm adı Cassandra. Son derece lüks döşenmiş
bir oturm a odasından, iki kişilik koca bir yatağın
süslediği yine çok lüks bir yatak odasına geçti,
ler.
Rosalind sandaletlerini tekmeleyerek çıkardı.
«Umarım Harley’nin yatağını paylaşmam seni
şaşırtmamıştır,» diyerek şortunun ferm uarını in-
43
dirdi. «Babamın sofuluğuna rağmen, modem bir
takım fikirler edinmeyi başarabildin mi bari?*
«Sanırım evet,- diye cevap verdi Cassandra.
Bu sırada şortunu çıkanp halının üstünde bı
rakan Rosalind, gömleğinin düğmelerini çözmeye
başlamıştı. «Herhalde babam la bulunduğun sü
rece pek erkek arkadaşın olmamıştır.»
«Hiç erkek arkadaşım olmadı,» diye cevap ver
di genç kız. «Ama şansımı yitirmiş değilim. Da
ha yirmi yaşındayım. Çok zamanım var.»
«Evet, am a boşa geçen o yıllara ne diyelim?»
diye söylendi Rosalind. «Neyse, aldırma. Artık
hepsi bitti. Senin için her şey yeni başlıyor. Ama
sakın o genç Chris’in iltifatlarına kapılma. Çap
kının biridir. Hepsi böyledir bunlann. H atta Kap
tan Bligh bile.»
«Kaptanı fazla tanımıyorum, am a telsizcinin
öyle olduğu kesin,» dedi C assandra kupkuru bü-
sesle. «Ros. bu sabah Chris'e, nişanlınla henü» tk
nışmadığımı söylediğimde çok şaşırdı. Nişanlı O:
duğunuzu bilmiyormuş. Yüzüğünü arasıra
sa takm an, Harley’nin geçici bir arkadaşı olma
yıp. müstakbel eşi olduğunu göstermen gerekm i
yor mu?»
Rosalind. eğilmiş bir çekmeceyi karıştırıp du
ruyordu «Yüzüğüm filan yok.» dedi. «O hikâye
yi o anda uydurdum, çünkü hemen tartışm aya
başlamanı istemiyordum. Bana kalsa, bu hikâye
yi sonuna kadar sürdürürdüm , am a madem Chris
söylemi; • Bir an sustuktan sonra, sinirli bir iç
çekişle yeniden konuşm aya başladı. «Sana zarar
sız bir ya. an söyledim Cass. Niyetim kötü değil
di. Eğer gerçeği öğrenirsen, gelmeyeceğinden
kork mm »
Cassaz^lra şaşkın şaşkın bakakalm ıştı. Sonun
d a kgni . r c gelebildi ve alçak bir sesle, «Onu se
viyor musun peki?» diye sordu.
44
«Hayır, sevmiyorum. Ama istese, onunla y an n
evlenirdim. Çok nazik ve cömert bir erkek. Üs
telik bana da şimdiye kadar tanıdığım bütün er
keklerden daha iyi davrandı.»
C assandra midesine bir yum ruk yemiş gibi ol
muştu. Babasının hastalanm asıyla başlayan ve
ölümüyle süren o sıkıntılı dönemin ardından, bu
gerçeği pek de sakin karşılayam ayacağını hisse
diyordu.
-Haklısın,» dedi. «Bilseydim gelmezdim. Bun
dan sonra da herhalde kalamam. Kendimi çok ra
hatsız hissediyorum. Nasıl -böyle olabildin?»
Bosalind'in mavi gözleri öfkeyle parladı. «He
men nam us bekçisi tavırları takınm adan önce,
biraz dinle bakalım. Sen Cambridge’deki fildişi
kulende yaşarken, ben hayatla boğuşuyordum.
• Ve inan bana, hayat kendi ayaklan üstünde dur-
v | nfrtriyrsteyen bir kız için çok zalim. Babama ba-
I k ark n,çok sıkıntılı dönemler geçirdin, am a ben
de o sırada eğlence peşinde koşmuyordum. Ge
beydim. Bunu bilmiyordun, değil mi? Bir partiye
gitmiştim. Gecenin bir saatinden sonra, oradaki
budalalardan birinin akima, içkileri çok daha
sert yapmak gibi parlak bir fikir geldi ve bundan
sonra bildiğim tek şey gebe olduğumdu. Klasik
hikâye...» diye acı bir sesle konuştu. «O yaştaki
kızlar h er şeyi bildiklerini sanırlar. Oysa öğren
diklerinde iş işten geçmiş olur.»
«Ros... bilmiyordum,» diye haykırdı Cassandra.
«Senin için ne korkunç olmuştur!»
«Eh, üstünden çok zaman geçti, am a gördüğün
gibi ayaktayım.» Omuzlarını silkerek ekledi. «Ba
bamın başına geleninse, onun hak ettiği şey oldu,
ğunu düşünüyorum . Kızı gelip yardım istediğin
de, ona defolup gitmesini söyleyen bir baba, ne
biçim bir baba olmalı?»
«Neden gerçeği benden sakladın?» diye acıyla
45
sordu Cassandra.
-Senin de babam gibi benden nefret edeceğini
sandım. O sırada daha on dört yaşmdaydın ve
erkeklerle hiç ilgilenmiyordun. Benden utanç du
yacağını düşündüm.»
«Oh, hayır,» diye inler gibi konuştu Cassandra.
«Seni seviyordum. Sana yardım etmek isterdim.
Peki ya bebeğin babası. O yardım etmedi mi?»
«Partide sürekli dans ediyor ve çevremdeki bir
kaç oğlanla eğleniyordum. O nlardan herhangi
biri yapmış olabilir. Belki de üçü birdendir. Ama
tabii hiçbiri böyle bir işin sorum luluğunu üstlen
mek istemedi.» Alt dudağı titriyordu. «Erkekler
den nefret ediyorum! Hepsinden nefret /ediyo
rum!»
«Hepsi böyle değildir Ros.»
«Öyle mi? Sen nereden bileceksin? Şimdiye^yı.
d ar bir tekini bile tanım am ışsın ki.» Sinirli ha
reketlerle bir sigara çıkardı. J
«Evi terk ettikten sonra ne oldu? MektUBİ^nıu
dan çok eğlendiğin ve hayatından memnun ol
duğun gibi bir ifade çıkıyordu. Bunlar d a yalan
mıydı?»
«Hayır, değildi. Londra’daki yaşantım ı gerçek
ten seviyordum. Giyim mağazasındaki işle, Ful-
ham 'daki çocuk bakıcılığı da doğruydu. Aslmda
yine de şanslı sayılırdım. İşler pek fena gitmi
yordu. Bir tek şey dışında: Bebek. Bebeği doğur
mak zorunda kaldım.»
C assandra’nın gözleri dehşetle irileşti. «Bir ço
cuğun mu var? Nerede?»
«İngiltere’de bir yerlerde. Ona bakm am müm
kün değildi. Bu yüzden, evlat edinmek isteyen bir
ailenin yanm a verdim. En doğrusu da buydu za
ten.»
Cassandra, ablasının yüzündeki, bütün bu olup
bitenlerden hiç etkilenmemiş ifadeye zerrece kan-
46
mamıştı. Onun bu dönüşü olmayan kararı verir
ken ne kadar zorlandığını ve acı çektiğini tahm in
edebiliyordu.
«Bugünlük bu kadar,» diye sabırsız bir ifadey
le kestirip attı Rosalind. -Kalanı daha sonra. La-
haina ya alışverişe gitmeden biraz güneş banyo
su yapmam gerek. Mayo mu giyiyorsun bikini
mi?»
-Mayo.»
«Eğer güzel bir bronz tene sahip olmak istiyor
san. özellikle başlarda askısız bir bikini giyme
lisin. Yoksa iz kalır.»
«Bir tane mayom var.»
«Öyleyse benim bikinilerimden birini sana ve
reyim.» diyerek yeniden çekmeceyi karıştırm aya
koyuldu Rosalind. Doğrulduğunda elinde tu ttu
ğu, minicik üçgenlerden oluşan şeye, şüpheyle
baktı Cassandra. Onu giyerse çok rahatsız ola.
" f /£üârlf f biliyordu. Hele Kaptan Carroll’un bakış
lar. c;îünde o bikiniyle yürüm ek...
«Biraz daha kapalı bir şeyin yok mu? Vücudum
o kadar beyaz ki. bu kadar açık bir şey giye-
mem>
«Kapanarak yanamazsm.» diyen Rosalind, ye
niden çekmeceye döndü. Biraz sonra, bir kırm ı
zı, bir de menekşe rengi, nispeten daha kapalı
iki bikiniyle doğruldu. «Bunlara ne dersin?»
Cassandra. bikinileri denediğinde, ikisinin de
bir öncekinden daha az seksi olm adıklarını gör
dü. Böyle giyinmek onun tarzı değildi.
Bikininin sutyeni içinde, göğüsleri doğal yuvar
laklıklarını yitirip dimdik olmuşlardı. Böyle şey
leri ancak fotoğraf çektirmek isteyen film artist
leri ya da dansözler giyerdi. Onun gibi kendi ha
linde kızlar değil.
«Güverteye çıkarken üstüme alabileceğim bir
şey var mı?» diye sordu.
47
«O d a neden? Burası otel değil. Yalnızca ön gü
verteye gideceğiz.»
Cassandra, ön güvertenin köprüden olduğu gi
bi göründüğünü hatırlayınca, iyice sıkıldı. Son
ra, geminin demirli olduğu bir sırada kaptanın
muhtemelen orada olmayacağını düşünerek bi
raz ferahladı. Nick Carroll o saatte, herhalde ken
di dairesinde olurdu.
Güneşte beş dakika sırtüstü, beş dakika da yü
züstü yattıktan sonra, şemsiyenin altına çekildi.
O anda karşı karşıya olduğu ikilem, babasmı
bir hastane yatağına terk etmekle bütün hayatı
nı ona adam ak arasında bir seçim yapm ak zo
runda olduğu zam ankinden bile daha çetrefilli ve
çetindi.
Harley Dennison'dan hoşlanıp hoşlanm ayacağı
nın da. asıl sorunla pek ilgisi yoktu. Sonuçta
adam. Ros’u kendine metres olarak tutm uş yaş»
yordu ve ilişkilerini yasallaştırm aya da niyefi,
yoktu. Bu da ablasını tam am en toplum d ışın a/ t - |
memekle beraber, saygın olmayan bir kom*ma
sokuyordu.
Anne baba şefkatinden yoksun olan Rosalind,
hayata kötü başlamıştı. Bir anı ötekine uymayan
karakteri gözönüne alınırsa, bundan sonrasının
da pek iyi geçmeyeceği söylenebilirdi.
'Yine de onu seviyorum.' diye geçirdi içinden
genç kız. Onu şu anda yalnız bırakamam. En
azından başka seçeneklerin de var olduğunu gös
termeye çalışmalıyım.' Ama bu gemide kalması,
herkesin onu Ros’la aynı kefeye koymasına k at
lanması demekti. Nick Carroll zaten ikisi hakkın-
daki ne tu vermiş, onlardan tiksindiğini gizleme-
mişti. Genç adam yalnızca yemekten önce kısa
bir sûre kendisine sempati göstermiş ve yanm a
oturmuş ama yemeğin sonunda neredeyse üze
rine şadımmıştı. Onu suçlayabilir miydi bunun
48
için? Kendisi onun yerinde olsa ne düşünürdü?
Sonra Ros'un üçüncü kadehi doldurduğunu gö
rünce doğruldu ve yanm a gitti.
«Ben aşağı iniyorum Ros. Uyuyup kalm a olur
mu?*1
Rosalind’in cevabı anlaşılm az bir m ınltı oldu.
Sızmak üzereydi anlaşılan. C assandra onu sar
sarak uyandırm aktan başka çare bulam adı. So
nunda asık bir suratla doğrularak, «Ne var?» d i
ye hom urdandı Rosalind.
«Seni rahatsız ettiğim için özür dilerim. Ama
ben kam aram a gidiyorum ve senin bu güneşte
sızıp kalm andan korktum.»
«Merak etme, yanmam.» diyerek deniz yatağı
nın arkasını yükseltti Rosalind. Sonra da sigara
paketine uzandı. «Ben biraz daha kalacağım. Son
ra da kıyıya ineceğim.»
• C assandra koridor boyunca yürürken, ablasını
%^|bırTiayattan nasıl vazgeçirebileceğini düşünüyor-
j Nick Carroll'u gördü.
Genç adam henüz onu fark etmemişti. Elinde
olm adan yavaşladı Cassandra. Onun kendisini bu
bikiniyle görmesini hiç istemiyordu. Ama onun
yanm dan kendisini fark ettirm eden geçip gide
meyeceğinin de farkm daydı.
AvustralyalI ansızın dönüp de göz göze gelin
ce, elinde olm adan irkildi Cassandra. Neredeyse
geri çekilecekti.
Sonra onun önünde ne k ad ar rahatsız olduğu
nu ortaya koyan bu hareketine sinirlenerek, genç
adamın yanına yaklaşıp konuşm aya k a ra r ver
di. «Bu ad alara ne deniyor?»
«Şu Molokai’dir. Eskiden cüzzamlılarm gönde
rildiği bir m anastırı vardır.» Sonra daha büyük
bir adayı işaret etti. «Şuradaki ise Lanai’dir. Dole
Ananas Şirketi’nin plantasyonları vardır orada.»
«Yani h er ikisi de turizme açılmamış adalar.»
49
«Molokai açılmış sayılabilir, am a pek fazla tu
rist gitmez. Böyle kalıp kalm ayacağı ise, yöneti.
çilerin gelecek için yaptıkları planlara bağlı.*
«Burası uygarlığın hücum una beklediğimden
de fazla uğram ış olm akla birlikte, çok hoşuma
gitti,» diye söze başladı. «İngiltere’den sonra, ka
sım ayında bu kadar sıcak bir yerde bulunmak
insana rüya gibi geliyor. Hele bitkiler bir h ari
ka. Ama tabii siz bütün bunlara alışmış olduğu
nuz için, yalnızca kötüye giden şeyleri fark edi
yorsunuz. İnsan kendi doğal çevresi için galiba
hep böyle düşünüyor. Cambridge'deyken ben de
bozulan, çirkinleşen şeyleri gördükçe üzüntüye
kapılırdım. Ama, üniversitenin nehre k ad ar inen
bahçeleri yazın hâlâ çok güzeldir.»
Konuşurken, farkında olm adan dirseklerini a r
kasındaki parm aklığa dayamış ve bu hareketi vü.
cudunun hatlarını iyice ortaya çıkarm ıştı./B lnu
yapm akta hiçbir kötü niyeti yoktu, am a karşı- C
sındaki erkek öyle algıladı. Soğuk bakışlarıyla
tepeden tırnağa süzdü onu. Genç kız, hareketiy
le karşısındaki insanın dikkatini göğüslerine ve
k a m ın a çekmek ister gibi davrandığını fark ede
rek kıpkırmızı oldu.
Hemen dirseklerini çekerek doğruldu. O anda
vücudunu örtecek bir şey bulabilmek için neler
vermezdi.
İzin isteyip sıvışmak üzereyken, genç adamın
yeni bir sorusu üzerine durm ak zorunda kaldı.
«Demek Cambridge’de büyüdünüz. Sizin ve ab-
lanızm Londralı olduğunuzu sanıyordum.»
«Ros bir süre Londra'da çalıştı, am a ben Cam-
bridge dışına adımımı bile atm adım . Babam üni
versitede profesördü. Birkaç h afta önce öldü.»
Sonra birden özel hayatm a ilişkin ayrıntıları a n
latm aya başladığını fark ederek sıkıntıyla sustu.
«Peki ya anneniz?»
50
«Ben annem i hiç tanımadım. Ros d a pek az h a
tırlıyor.» Konuştukça, söylediklerine pişman olu
yordu.
«Kaç yaşm dasınız Cassandra.»
«Yirmi.»
«Çok daha genç gösteriyorsunuz. H ayatta tek
başınıza kalam ayacak k ad ar genç.»
«Yalnız değilim Kaptan Carroll. Çok sevdiğim
bir ablam var. Birbirimizi uzun zam andır gör-
mediysek de, daim a çok yakın olmuşuzdur. Ben
den dört yaş büyük olm asına rağm en, bana dai
ma annelik etmiştir. Onun sayesinde kendimi hiç
bir zaman dünyada yapayalnız hissetmedim.-
Genç adam ın yüzü ifadesizdi. C assandra’nm
söylediklerine karşılığı da. «Beni Kaptan Carroll
diye çağırm anıza gerek yok.» oldu. -İsmim Ni-
• cholas’tır. Genellikle de Nick der herkes.-
%y~ /-BaîHf 1 hafifçe eğip selam layarak döndü ve genç
i/ yalnız bıraktı.
Cassandra. Lahaina'yı yakından görünce, bura
nın tu rist akrnına uğram ış ve her tarafın hedi
yelik eşya dükkânlarıyla dolmuş olmasına rağ
men, özgün dokusunu koruduğunu fark etti.
Pioneer înn Oteli’nin pencerelerinin birinden,
çok tatlı bir gitar ve genç bir erkek sesi geli
yordu.
Genç kız kendini o gün daha zinde hissettiği
için, ablasının yeni giysiler alm ası yolundaki ıs-
rarların a rahatça karşı koymuştu.
«Büyük bir gardıroba ihtiyacım olmayacak
Ros,* demişti kararlı bir ifadeyle. «Birkaç hafif,
basit akşam elbisesi ve plaj kıyafeti yeter bana.
Daha fazlası israf olacak.»
«Dinle Cass. seni buraya zorla davet etmedim.
Sen benim kız kardeşim sin ve yapayalnız kal
man. hele Noel'de, hiç hoşum a gitmiyor. Ama her
şeyi başıma kakm aya devam edersen, seni çağır
dığım a pişman olmaya başlayacağım.»
«Bu durum u keyifle karşılayacağım ı mı umu
yordun yoksa?»
• Hayır, tabii değil. Babamla geçirdiğin yıllar
seni de biraz ona benzetmiş. Ama artık babam
cıdü ve sen de buradasın. Benim yaşam tarzımı
da kabul etmek zorundasın. Yargılam aya hakkın
yok.»
Cassandra. bulundukları yerin ve zamanın, ab
lasını yürüdüğü yolun ancak felaket getirebile
ceğine ikna etmek için uygun olmadığını fark
etmişti. Yalnızca. «Mr. Dennison’un konuksever
liğinden memnun olmamı bekleme benden.» de-
di.
•Neden beklemeyecek mişim? Senin burada
olmanın beni m utlu ettiğini biliyor. Daha doğru
su şu dilini biraz tutarsan beni m utlu edeceksin/^
Kimse senden benim gibi birinin kardeşi o / ı / ^ J
ğun için bir ahlaksızlık yapmanı b e k le m işi? .
Ablasının son sözleri, onun Harley'nin kız a r
kadaşı rolünü oynam aktan pek de mutlu olma-
dığmı hissetmesine neden oldu genç kızın. Eğer
gerçekten öyleyse, zam anla onu vazgeçirme
um udu v ar demekti.
Ama daha sonra yata dönüp de, ablasının bir
likte olduğu adam la ilk karşılaşm asına hazırla
nırken. yatta kalm aya k a ra r vermesinin gerçek
nedenlerini araştırdı uzun uzun.
Acaba bu kararı vermesinde, böyle güzel bir
tatili yarıda bırakıp, puslu sisli İngiltere'ye dön
menin bir aptallık olacağı düşüncesinin ne ka
d a r etkisi olmuştu?
52
Bölüm Üç
Harley Dennison, C assandra’nın um duğu k a
dar kötü, bir insan değildi. Ne de o kadar yaşlı,
kaba ve sahiplenici bir adamdı. Ablasma saygı
lı ve kibar davranıyordu.
Elli yaşlarında, göbeği dışında düzgün bir fi
ziği olan, sağlıklı ve hareketli bir adamdı Harley
Dennison. Gençliğinde, m uhakkak kı gur ve gü
zel saçları vardı. Ama şimdi yalnızca kulakları
nı çevreleyebilen gri saçlar da ona oldukça ya
kışıyordu.
• Genç kız adam ın espri anlayışından da hoşlan-
nur*. > ^ rle y Dennison k ad ar çok gülen ve gül-
a^ır olan birinden hoşlanm am ak mümkün
m uycm zaten?
Akşam yemeğini teknede değil, Pineapple Hill
adındaki bir restoranda yediler. Burası, H arley’
nin vaktini geçirdiği golf sahasının hemen yakı
nındaydı. Yaşlı adam, iki golfçü arkadaşını ve
onların k an ların ı da davet etmiş, kimsenin eşsiz
kalm am ası için de Nick C arroll'dan onlara ka
tılmasını istemişti.
Restorana H arley’nin kiralam ış olduğu bir a ra
bayla gittiler. Direksiyonda Harley olduğu ve ta
bii Rosalind de onun yanına, öne oturduğu için.
C assandra ark a koltuğu Nick’le paylaşm ak zo
ru n d a kalmıştı.
Bu akşam üniformasızdı genç adam. Tropik
tarzı bir pantolonla, ipek tüvid kanşım ı bir bla
zer giydiği için, genellikle açıkta olan kol ve^ b a
cakları görünmüyordu. Ama bu, C assandra nın.
53
yanında oturan o güçlü erkek vücudundan daha
az etkilenmesini sağlamamıştı. Kendini dışarıda
ki m anzaraya vermeye zorladı. Adanın daha ön
ce hiç görmediği bir bölümüne gidiyorlardı. Her
taraf ananas ağaçlarıyla kaplıydı.
Yemekte. Nick'ten oldukça uzak düştü Cassan
dra. A ralarında iki golfçüyle onların karıları var
dı ve genç adamı, Pasifik’in öteki adaları hak
kında soru yağm uruna tutuyorlardı.
Zaman zaman Harley ve iki golfçü bir golf soh
betine dalıyor, o zaman iki kadınla Nick’in soh
beti kocalar olmaksızın yürüyüp gidiyordu. Cas
sandra kendini ve ablasını bu topluluktan dışlan
mış hissetti. A ynca Nick’in yalnızca sorulara ce
vap vermekle kalmayıp, sevimli olmak için çaba
gösterdiğini de fark etmişti. Genç adam istedi mi
ne k ad ar da cazip olabiliyordu. Hele kadınlardan,
kendirden en az yirmi yaş daha büyük göi
nine doğru eğilip de, parlayan beyaz dii.
göstererek gülümsediği zam anlar, bu çekicili
ruğım a çıkıyordu.
Masanın ta öteki ucunda oturm asına rağmen,
bu g —-msemeden etkilendiğini fark etti Cassan
dra- I
C -rr: adam, dosdoğru kendisine bakarak, bu
kadar içten ve sıcak gülümseseydi, ne yapardı
a c a r a ”*
Demek hoşlandığı kimselerin yanında, o sert ve
alay“ N\ck Carroll olm aktan çıkıp, bam başka bir
insan cLabüiyordu.
- r a ya yine arabayla dönerken, Harley h a
fifçe dinerek sordu. «Ya sen Cassandra? Sen de
-*:îdar tembel misin? Yoksa egzersiz yapar
71
Bölüm Dört
Cassandra’nın duygulan ve düşünceleri öylesi
ne altüst olmuştu ki, yanm saat sonra Nick’le
yeniden karşılaşmaya tahammül edemezdi. Yata
dönmesi ve kamarasının yalnızlığına sığınması
gerekiyordu.
Nick koşusunu bitirip geri dönene kadar, ken
dini toparlayamayacağını bildiğinden, küçük bo
ta döndü. Birkaç dakika sonra Okyanus Gezgini'
ne doğru hızla yol alıyordu.
Neyse ki o saatte mürettebatın çoğu iş başın
daydı ve onun yalnız döndüğünü bir göre^Tpİen
başka gören olmadı. Adam merdiveni indirerek
genç kızın yukarı çıkmasına yardım etti. /
-Lütfen botu karşı kıyıya gönderir mtSıniz?»
diye rica etti Cassandra. «Kaptan Carroll'u bek
lemeden dönmek zorunda kaldım.»
K am arasına girince kend ni yatağının üstüne
atarak, olanları düşündü. İçi kan ağlıyordu am a
gözleri kupkuruydu. Nick’in kendisine sarılm a
sıyla başlayan o nefis mutluluk anı nasıl olmuş
da birden bir felakete dönüşebilmişti?
Genç adamın onu, en sondaki o kırıcı sözleri
söyleyebilmek için öpmediğinden emindi. Daha
çok. öptüğü kadının kendisine verdiği cevabı yan
lış anlayan bir erkeğin kapıldığı kızgınlık göste
risiydi onunki. Neden öyle davrandığını Cassan-
dra'nın kendisi de anlayamamıştı. Onun kendisi
ni öpmesini istemiş ve bundan zevk almıştı. Ama
sonra ansızın şefkat yerini arzuya bırakınca, pa
niğe kapılmıştı.’
72
Üstelik kendisinin o kadar tecrübesiz olduğu
nu, Nick nereden bilebilirdi? Rosalind'in yirmi
yaşındaki kız kardeşinin daha hiç kimseyle se
vişmemiş olduğuna kim inanırdı?
Nick’in kızgınlığının bir başka nedeni de en
gellenmiş olmasıydı herhalde. Genç kız tüm tec
rübesizliğine rağmen, onun uzun zam andır hiç
bir kadmı kollarına almadığını hissetmişti. Bas
tırılmış cinsel istek bir erkeği son derece sabır
sız yapabiliyordu.
Aslında her şey o anda ve kendiliğinden olu
vermişti. Ayaklarının altındaki toprak sarsılma
ya başlayınca, her ikisi de kültürlerinin kendi
lerini çocukluklarından beri koşullandırdığı bi
çimde davranmışlardı. Nick onu korumak için
kollarını açmış, o da bu sığınağı kabul etmişti.
Ansızın onun teninin kokusunu, sıcaklığını ve
pürüzsüzlüğünü hatırlayan Cassandra. onun kol-
'V /"TyCjba eridiği mutluluk anlarını yeniden yaşar
V L-gfciIjoldu.
Kükreyen yer kabuğuna rağmen, kusursuz bir
mutluluk anıydı yaşadıkları. İnsan böyle bir m ut
luluğu ancak sevdiğinin yanında duyabiliyordu.
Çok uzun yıllar önce, daha küçücük bir çocuk
ken, ablası ona hikâyeler, m asallar okurdu. Bah
çeli evlerinin en üst katındaki oyun odasında, se
dirin üstünde birbirlerine sokularak geçirdikleri
o anlardı mutluluk.
Cassandra genç kızlığa ilk adımlarını atarken,
ablası evi terk ettikten sonra, Esmee Halayla bir
likte kıyı boyunca arabayla uzun gezintiler ya
parlardı. Kışın yerler dal parçalarıyla dolu olur
du. Soğuk Kuzey Denizi rüzgârından korunm ak
için iyice sarınarak, kucak dolusu dal toplar ve
halanın eski siyah Morris m arka arabasının ba
gajını doldurduktan sonra eve dönerek, topladık
ları dallarla şömineyi tutuşturur, sonra da sıcak
73
çaylar içerek edebiyat ve yaşam hakkında doyum
suz sohbetlere dalarlardı. Bunlar da mutluluk an
larıydı.
Esmöe Halanın ölümünden sonra Cassandra
için h ayat yalnızlık, üzüntü ve ev işi anlam ına
gelmeye başlamıştı. Hatta 'bu göğü masmavi, gü
neşi parlak ve çiçeklerle dolu güzel yere gelme
si bile, ablasının bir 'metres' olduğu gerçeğini öğ
renmesiyle güzelliğini yitirmişti. ‘Metres’ deyimi
ni, halası çok kullanırdı.
Dün gece konferans sırasında ve öncesinde
Nick’le dost olmaya başladıklarını hissettiğinde
de çok mutlu olmuştu. Ama bu sabah olanlar
genç adama, Cassandra'nm bu dostluktan hoşnut
olmadığı izlenimini vermişti mutlaka. Bu durum
da ona gidip de, 'Bak, lütfen beni bir kez daha
öper misin? Çünkü aslmda bundan çok hoşlan
dım.’ diyemezdi.
94
Bölüm Beş
Kapı açıldı ve Cassandra'nın görmeyi um du
ğu güzel kadın yerine. Mrs. Shane'in ufak tefek
vücudu girdi içeri.
Genç kızı orada görünce çok şaşınp durakla
mıştı kadm.
«Yüreğim ağzıma geldi Miss Cassandra. Kap
tanın gömleklerini getirmiştim. Kendisi burada
yok mu?»
«Biraz önce çıktı. Ben de içkimi bitirmeye çalı
şıyordum.»
• Mrs. Shane’in, kaptanın yolcuların en önem-
çmek için kam arasına çağırmış ol-
şaşırmadığmı merak ediyordu.
Ama ufak tefek kadının hiç de şaşmış gibi bir
hali yoktu ya da duygularını saklamayı çok iyi
bilecek kadar mükemmel bir eğitim almıştı. «Öte
ki beylerin çamaşırıyla kam arotlar ilgilenir, ama
onun gömleklerini ben yıkarım. Elde yıkıyorum,
böylece daha çok dayanıyor. Ayrıca şu sırada pa
rasını giyime harcaması doğru olmaz, alacağı ge
mi için para biriktiriyor.»
«Gemi mi?»
«Evet. Onun en büyük isteği bu ve bir gün de
gerçekleşecek biliyorum. Bir gemiye ve bir de a n
nesi gibi tatlı bir eşe ihtiyacı var. Bunları onun
da yürekten istediğini biliyorum.»
«Sahi mi? Bana da kaptan ebediyen bekâr kal
mayı tercih eder gibi gelmişti.»
Mrs. Shane onun bu sözlerine hayret etti. «Oh.
hayır hayatım. Hiç de değil. Doğası itibariyle k a
95
dından kadına koşacak bir tip değildir o. Ken
disine bütün bir ömrü paylaşacağı bir eş arıyor.
Ama bu da kolay değil. Karada asla yaşayamaz.
Sydney’yde birkaç hafta kalsa, can sıkıntısından
patlar. Toprağa ayak basmak için ağlayıp duran
bir kadın ona göre değil.»
Bu arada iç kabine geçmiş ve bir dolap açarak
Nick'in gömleklerini yerleştirmeye başlamıştı.
Cassandra genç adamın mahremiyetine biraz d a
ha girmiş gibi hissetti kendini.
«Kaptan Nick babasına çok benzer,» diye ge
vezeliği sürdürdü Mrs. Shane. Sonra içeri gir
mesi için işaret etti Cassandra'ya. Kapının a rk a
sındaki tahta rafta, çerçeveli, çerçevesiz birtakım
fotoğraflar yer alıyordu.
«Bu Kaptan Ter ve karısının düğün günü. Dik
katle baktığında, Nick'in babasına ne k adar ben
zediğini göreceksin.* /-"T
Başıyla onayladı onu genç kız. Fotoğra
kından bakmak, boğazının düğümlenmesine
den olmuştu. Tıpkı Nick gibi gülüm seyem ^nce,5
bronz tenli bir adam ve kollarında tuttuğu, be
yaz duvağı rüzgârda dalgalanan ince bir genç •
kız.
Mrs. Carroll’un daha sonra çekilmiş fotoğraf
ları da onun çok güzel bir kadın olduğunu gös
teriyordu. Yüzünde Cassandra’ya pek de yaban- 1
cı gelmeyen, am a ne olduğunu da çıkaramadığı *
bir şey vardı.
«Bu kim?» diye simsiyah saçlan topuz yapıla-1
rak tepesine toplanmış, gülümseyen bir kız res
mini işaret etti.
«O Eleni’dir. Fiji’li bir kız. Dedesi Kaptan Ted*
le çok iyi dosttu. Zâten onu bütün Pasifik halkı
çok severdi. Eleni de öğretmen olmak için Syd
ney'ye gittiğinde, Kaptan Nick ona göz kulak ola
cağına söz verdi.»
96
Tekrar öteki odaya döndüklerinde Cassandra
duvardaki resimlerinden birini sordu.
«Bu onun gönlünde yatan aslandır.» diye ce
vap verdi kadın, okyanusun ortasında dalgalar
la boğuşan nefis bir yelkenli gemiyi gösteren res
me bakarak. «Nedense onun kısa bir süre sonra,
hem bir gemiye hem de bir eşe sahip olacağı gi
bi tuhaf bir his v ar içimde. İnan bana, bu yol-
u culuk bir düğünle son bulacak.» Nick'in masası-
nın üstündeki saate bir göz atıp, «Seni lâfa tu t
tum,» diye söylendi. «Yemek servisi birazdan ya
pılacak.»
Cassandra o geceki yemeğe katılmamayı ter-
^ cih ederdi. Ama bu mümkün değildi. Terasa çı
karken yüreği ağırlaşmıştı. Mrs. Shane’in Nick’in
a tüm sırlarını bildiği belliydi. Yakında bir düğün
* ^Jacak derken boşuna konuşmamıştı herhalde ka
il)-^ J a l e c e Nick’in Joanne’le ilişkisini inkâr
rltfı/y a la n söylediği ortaya çıkıyordu. Demek
ciddi bir şeyler vardı ikisinin arasında.
Terasa geldiğinde gördüğü ilk insan Joanne ol
du. Üstünde yine siyah yırtmaçlı elbisesi vardı,
ama bu kez parlak mavi türkuaz taşından olu
şan nefis bir kolye takmıştı. Joanne’in çok geniş
bir gardırobu yoktu anlaşılan, am a giysileri zevk-
* tiydi ve genç kadın türlü aksesuarlarla onları
f '.enginieştirmesini biliyordu.
* C assandra’yı görünce yanına geldi. «Yolculuk
nasıldı?» diye sordu. «Hoşuna gitti mi?»
«Evet, çok ilginç bir deney kaçırdınız.»
Ansızın Nick’in annesinin fotoğrafında görüp
de çıkaramadığı benzerliği yakalayıverdi Cas
sandra. Kadm şaşılacak derecede Joanne Wal-
ters’a benziyordu.
Artık Nick’le Joanne arasındaki ilişkiden zer
re k adar şüphesi kalmamıştı. Bir erkeğin ilk aş
kının annesi olduğunu bilirdi. Joanne’in annesi-
97
ne benzemesi ona ilgi duymasmı sağlamış ve be
raberliklerini çabuklaştırmıştı demek.
-Evet, neler kaçırdığımı biliyorum.- diye cevap
verdi Joanne. -Sizinle gelmeyi düşündüm, ama
sonra tembelliğim tuttu. Son birkaç aydır o ka
d ar çok çalıştım ki. biraz tembellik etmek baya
ğı hoşuma gidiyor aslında.-
Tam o sırada Harley’nin kuzeni Norma geldi
yanlarına. Hemen ardından Atu yemek servisi
nin başladığını bildirdi. Norma arkadaşının ko
luna girerek sürükledi onu ve biraz sonra iki ka
dın Nick'in iki yanındaki yerlerini aldılar.
Anlaşılan Norma da rüzgârın ne taraftan esti
ğini görmüş, bu romantik hikâyenin mutlu bir
sonla bitmesi için çöpçatanlık yapıyordu. Herhal
de ikisi de Nick’in müstakbel karısının Okyanus
Gezgininin lüks kam arasında değil, çok dah
çük bir yelkenlide yaşayacağını henüz bil
du.
Cennetten bir köşeydi Hena. Gelenlerin çoğu
bu dünya harikasından ayrılamıyor ve oraya yer
leşip kalıyordu zaten.
O öğleden sonra, yolcuların çoğu ve mürette
batın bir bölümü, pandan ağaçlarıyla kaplı, ne
fis kum u olan Hamon Plajı’na gittiler.
C assandra artık tümüyle bronz bir vücuda sa
hip olmuştu. Yine de hassas yerlerini koruyucu
bir kremle kapatmayı ihmal etmiyordu.
Joanne'se yüzünü asla güneşe göstermiyordu,
iyice kremledikten sonra. Lahaina’den aldığı ge
niş kenarlı züm rüt yeşili bir şapkayla koruyor-
du.
Erkeklerin çoğu denizdeydi. Kadınlarsa daha
çok güneşleniyordu. Harley golf oynamaya git
mişti. Ros. son zam anlarda hep olduğu gibi Ter
ry Anson’la birlikteydi. Kumsal boyunca yürü-
98
yorlardı. Kızıl saçlı erkeklerin çoğu gibi Terry
de güneşe karşı hassastı ve üzerine bir tişört giy
meden dolaşmıyordu.
Cassandra, onun gibi bir Don Juan için burnu
kremlere bulanmış olarak gezmenin ne kadar
büyük bir şanssızlık olduğunu düşünürken, gül
memek için zor tutuyordu kendini. Ama görünü
şe bakılırsa Terry’nin bundan zerre k adar etki
lendiği yoktu, öteki kadınlar Harley’nin yoklu
ğunda Terryyle flört eden Rosalinde anlamlı b a
kışlar fırlatmaya başlamışlardı. Rosalind de on
ları zerre kadar önemsemeyerek, şimşekleri üze
rine çekiyordu.
Cassandra o günden sonra, Nick’le kıyıya git
meyi kestiği için, hareketsiz kalmıştı. Saatine bak
tıktan sonra yürümeye başladı. Ayakları denizin
içindeydi. Daha önce bu kadar büyük dalgalan
• olan bir denize girmediğinden biraz çekiniyordu
/ ^ / f1l ^ t e n . Bu da canını sıkıyordu. Bir kez de-
> olacaktı. Burası kalabalık bir plajdı. Bir
şey olsa yardımına koşacak bir sürü insan v ar
dı.
Dizlerine k ad ar suya girmişti ki. Atu sudan
çıkıverdi. Esmer teni pırıl pırıl parlıyordu.
«Anlaşılan siz ıslanmaktan korkmuyorsunuz
Miss Cassandra?» diyerek, şemsiyelerin altına çe
kilmiş kadm lara sert sert baktı.
«Hayır, am a ben senin kadar iyi bir yüzücü
değilim Atu. O yüzden bu koca dalgalar beni bi
raz ürkütüyor.»
«Hiç ürkmeyin. Dalga size çarpm adan suya
dalacaksınız. Eğer isterseniz yakınınızda du ru
rum.»
-Evet isterim, am a yalnız başlangıçta,» diyen
Cassandra, zor bir durum da. Nick kadar Atu'ya
da güvenebileceğini biliyordu.
Nick de yanlarına gelip onlara katıldığında.
99
suya gireli çok olmamıştı.
«Kadınlardan başka kimse denize girmiyor
mu?* diye sordu.
•Aklı fikri Joanne’de.’ diye düşündü Cassandra.
«Bilmiyorum, burada denize girmek bir hayli
zor.» .........
«Ama sen hayatından çok memnun görünüyor
sun.»
«Atu bana cankurtaranlık ediyor.»
Ama Atu yoktu. Gitmişti. Kumsalda birdirbir
oynayan öteki m ürettebata katılmıştı. Herhalde
çocukluk günlerini hatırlamış olacaklardı. Kah
kahalarla gülüp zıplıyorlardı. Onları seyrederken
•gülümsemekten kendini alamadı Cassandra. Ve
işte o arad a gelen bir dalgayı unuttu.
Son anda dalmak istediyse de artık geç kalmış
tı. Dalganın anaforuna kapılarak dibe d o ğ ru çe-
kildiğini hissetti. ( j y-
Tekrar su yüzüne çıkabildiğinde, ciğerleri psJhJ
layacak gibi olmuştu. Çırpınarak y ü z m e y e f a V '
şırken, iki güçlü el koltukaltlarından kavradı.
Cassandra kim olduğunu biliyordu onun. Gevşe
yerek kendini bıraktı.
Biraz sonra sığ sulara gelmişlerdi. Genç kızın
ayakları yere değmeden önce birkaç kez sırtı
Nick’in göğsüne temas etmişti. Genç adam elle
rini koltukaltlarından onun beline doğru indirir
ken de. parm ak uçları göğüslerinin bikinisinin
örtemediği yan kısımlarına değdi. Bu kasti bir
hareket değildi kuşkusuz, am a ne kadar kısa ve
hafif bir temas olmuş olursa olsun, Cassandra’ya
müthiş bir heyecan verdiği açıktı.
Su rahatlıkla adım atabileceği k adar sığlaşın
ca, teşekkür ederek kendini hafifçe yana çekti
Cassandra.
«Eğer dikkat etmezsen dalgalar seni serseme
çevirir.» dedi Nick. «Burada o k adar önemli bir
100
şey olmaz, am a mercan kayaları varsa, tehlikeli
sonuçlar doğabilir. Mercan kesikleri kolay kolay
iyileşmez. En iyisi böyle tehlikelerden kaçınmak.»
Sonra yavaş yavaş yürüyerek sudan çıktı. Cas
sandra onun güçlü kaslarını, pırıl pırıl tenini
seyrederken, eğer suyun içindeyken ellerini biraz
daha kaydırıp da göğüslerini tutmuş olsaydı, ne
yapacağını düşünüyordu.
Cassandra. «Senin bir fotoğrafını çekeyim mi?»
diyen Nick’in sesiyle kendine geldi.
«Oh, lütfen,» diye sevinçle atılan Joanne. a r
kadan gelen Cassandra yı görünce, gözleri p ar
layarak atıldı, «Daha iyi bir fikrim var. Cassan
d ra lütfen Nick'le benim bir fotoğrafımızı çeker
misin? Albümümde Okyanus Gezgininin k ap ta
nının bir resmi bulunsun istiyorum.»
Birlikteyken çok hoş bir görünümleri vardı.
V ajlan boyları, görünüşleri, tarzları, h er şeyle
ri I-t '.^n n e uyuyordu. Mr. ve Mrs. Nicholas Car-
rolElSissandra. objektiften onlara bakarken, ken
dini sanki bir düğün fotoğrafı çekiyor sandı.
«Bir tek boş kare kaldı,» dedi Joanne, fotoğraf
makinesini alırken. «Cassandra, albümün için
ikinizin bir resmini çekebilir miyim?»
Genç adamın bu isteğe cevabı. «Cassandra be
ni albümünde istemeyebilir,, oldu.
«Ah, tabii ki ister,» diye güldü Joanne. «Senin
gibisini nereden bulacak?» Sonra da uzaklık aya
rı yapmaya başladı.
«Eğer biraz daha sola giderseniz, kıyıya çarpan
dalgaları da alabileceğim arkanızdan,, diyerek
onlara durm alarını istediği noktayı gösterdi.
Cassandra son derece olağan bir iş yapıyormuş
tavrıyla onun istediği yerde durdu. Ayaklan bi
raz aralık, kollan göğsüne kavuşturulmuştu.
Nick in kolunu omzuna atmasını beklemiyordu.
Nitekim oyle bir şey de yapmadı genç adam.
101
’«Hey. bu k adar ciddi durm ayın bakalım. Gü
lümseyin,» diye bağırdı Joanne.
Cassandra gülümser bir yüz takınm aya çalı
şırken Nick de genç kıza yaklaşarak elini onun
omzuna attı.
‘Âşık olmak insanın her şeyi olduğundan daha
yoğun hissetmesine ve algılamasına yol açıyor,'
diye düşündü Cassandra. Chris, Hugh ya da Har
ley ellerini onun omzuna koyduklan zaman hiç
böyle hissetmiyordu. Ama Nick koyduğunda.^.
Joanne deklanşöre basana k ad ar orada öyle
birkaç dakika kaldılar.
«Bunları hemen bastıracağım. Fiji'de fotoğraf
basan bir yer v ar değil mi Nick? Keşke yanıma
çektiği anda fotoğrafı da veren makinelerden al
saydım.» diye söyleniyordu Joanne.
Genç adam m serin parm akları hâlâ Cassarıdnı
n ın omzundaydı. Joanne’le konuşurken. faİKjfty—
d a olmadan başparm ağını genç kızın ensesirftle
gezdirmeye başlamıştı. Cassandra bunun,
düşüncelere dalmış birinin parm aklarını masada
tıkırdatması kadar bilinçsiz bir hareket olduğun
d an emindi.
Yine de genç kızın üstünde, sanki tüm vücudu
okşanmışçasına etki yaptı. Nick başparm ağının
küçük bir hareketiyle bile içinde fırtınalar kopar
mayı başarıyordu. Eğer bütün bir gece onu kol
larında tutsa kim bilir neler olurdu?
Şu Joanne ne kadar şanslı bir kadındı. Eğer
şimdiye kadar geçirmediyse bile bundan sonra
bütün gecelerini onun kollarında geçirecekti.
Onları fotoğraf konusunda daldıkları sohbet
le baş başa bırakarak çekildi Cassandra.
116
Bölüm Altı
Cassandra, Terry Anson’a önceden de hiç ısı-
namamıştı, am a o akşam yemeğinden biraz ön
ce öyle şeyler oldu ki, genç kız ondan nefret et
tiğini anladı ve üstelik bunu hareketlerine de
yansıttı.
Ablasıyla birlikte otururlarken onlara doğru
geldi Terry ve yılışık bir edayla. «Yeni kamarotu
gördünüz mü?» diye sordu. «Enfes bir parça.
Onun erkek kam arotlardan hangisine Noel hedi
yesi olacağını merak ediyorum. Bahse girerim ki
* Atu’nun olacaktır.» Sözlerini çirkin bir kahka-
M Afoytatftamamladı.
i «Sen bütün kadınları birer seks nesnesi olarak
gördüğün için, başkalarının da öyle görmesi ge
rekmiyor.» diye buz gibi bir sesle cevap verdi Cas
sandra.
Ayağa kalkıp hızla oradan uzaklaşırken, onun
kızgın bir tavırla söylendiğini işitti. «Şu küçük
ukalâya bakın!»
Yemekten sonra hemen kam arasına döndü genç
kız. Noel’e artık yalnız iki gün vardı. Herkes he
yecan ve neşe içindeydi. Yüreği asla karşılık gör
meyecek bir aşkla sızlarken, onlara katılması
pek mümkün değildi C assandra’nın.
Kamarasına gireli henüz beş on dakika olmuş
tu ki Rosalind içeri daldı. Çok öfkeli görünüyor
du.
«Yemekten önce Terry’ye öyle hak aret etmenin
nedeni neydi öğrenebilir miyim?» diye haykırdı,
kapıyı çarparak kapadıktan sonra.
117
•Orada hak aret eden biri varsa o da Terry idi.
Eleni’ye hakaret etti,» diye soğuk bir sesle cevap
verdi Cassandra.
«O yalnızca şaka yaptı.*
«Öyleyse pek berbat bir espri anlayışı varmış.
Dua etsin ki onun sözlerini Nick işitmedi. Onun
söyleyeceklerinin yanında benimkiler hiç kalır
dı.»
Rotealînd'in mavi gözleri öfkeyle parlıyordu.
«Yine de senin bir şey söylemeye hakkın yoktu.
Kim olduğunu sanıyorsun sen? Konumunu u n u
tuyorsun galiba. Burada olduğun için şükretmen
lazım. Senden böyle bir karşılık beklemiyordum.
A rkadaşlarıma hakaret ederek bana olan borcu
nu1ödeyemezsin.»
»Konumumun fazlasıyla farkındayım Ros. Bu
ray a hiç gelmemeliydim. Ve ne k adar ç a b u k g i-
dersem de o kadar iyi olacak. Yarın g ö rü şü f^ .»
Rosalind birkaç saniye sustuktan sonra, «AuC
tal olma,» diye söze başladı. Ağzından çıkan föz
lerden pişman olmuş gibiydi. «Bunu kastetmedi
ğimi biliyorsun. Hem nereye gideceksin Tanrı
aşkına? Gidebileceğin hiçbir yer yok.»
«Var. İngiltere’ye geri döneceğim.»
«O korkunç iklime geri dönüp de ne yapacak
sın? Ben olsam asla dönmezdim. Avrupa artık
eskidi. Şimdi hareket Amerika ve h atta Avust
ralya'da.»
«Belki de öyledir, bilmiyorum,» diye omzunu
silkti Cassandra. «Ama İngiltere’de ilişki kurabi
leceğim bazı yerler ve kimseler var. Üniversite
ye girebilirim. Oysa Amerika ya d a Avustralya’
d a bunu yapamam.»
Rosalind’in öfkesi yatışmıştı. Şimdi C assandra’
nın her üniversiteye girmekten bahsedişinde yap
tığı gibi, çok sıkkın bir if ade takınmıştı.
«Harley nerede olduğum u merak eder. Sen gü-
11»
verteye çıkmayacak mısın?»
•Hayır. Ben bu rad a kalıp okuyacağım.»
•Nasıl istersen, iyi geceler..
O gittikten sonra. C assandra okumak yerine,
gidip dikiş dikmesinin d a h a iyi olacağını düşün
dü. Yattaki günleri sayılıydı artık. Aldığı kum aş
ları üzerinde görmek istiyorsa, elini çabuk tu t
malıydı.
Daha önce elde teyellediği yerleri makinede çe- .
kerken. bir taraftan da ne yapması gerektiğini
düşünüyordu. Yılbaşından önce dönme tuhaf k a
çacaktı. Kutlamaların sonuna kadar kalmalı ve
Noel'in sonunda, gemi Yasawa’lardayken ayrıla
cak grupla birlikte o da ayrılmalıydı. Böylece gi
dişi dikkat çekmezdi.
Ayağını pedaldan çekerek, kumaşın üstünde
kalan teyelleri eliyle temizlemeye başlamıştı ki.
•koridorda bazı sesler duydu.
birinin sesini tanıyınca yürek
ildi. Nick'ti bu. «Keşke yolcu
birinde kal saydın.» diyordu.
«Başka gemilerle karşılaştırıldığında, m ürettebat
ve hizmetliler için ayrılan bölmeler de fena değil
dir, ama sana göre değil Eleni.»
•Umurumda değil. Eğer gerekirse, bir ham ak
ta bile uyurum.» Ardından melodiyi andıran bir
gülüş duyuldu. «Birlikte olabileceğimizden gide
rek umudu kesmeye başlamıştım. Annemle ba
bam benim hâlâ aklımı başıma alacağımı ve fik
rimi değiştireceğimi umuyorlar. Ama hiç olmazsa,
onlann seçtiği biriyle asla evlenmeyeceğimi an
ladılar.»
•Senin hiç evlenmemen demek...» Rüzgâr b u
rada Nick’in sesini alıp götürdü ve Cassandra,
genç adamın cümlesini nasıl bitirdiğini öğrene
medi. «Birisi çamaşırlığın ışığını aÇik bırakmış.
Yoksa Mrs. Shane hâlâ çalışıyor mu? Bu saatte
119
işinin çoktan bitmiş olması gerekirdi..
•Oh. sen misin Cassandra.» Kapıyı sonuna ka
d ar açmıştı genç adam. «Yeni kamarotumuzla ta
nıştın mı? Bu Eleni Tavaga. Sydney’ye varana
kadar Mrs. Shane'e yardım edecek.»
Cassandra dikişini bırakarak kalktı ve elini
uzattı. «Nasılsınız? Ben Cassandra Vemon.»
Yakından bakıldığında Eleni uzaktan görün
düğünden daha da güzel ve tatlıydı. Güzel başı,
ince uzun boynunu büyük bir zerafetle süslüyor
du. Son derece büyük ve uzun kirpiklerle süslü,
koyu kahverengi gözleri vardı. Ama onu kusur-
suzlaştıran yalnızca güzel hatları değil, yüz ifâ
desinin tatlılığıydı.
Cassandra, şimdi Nick’in ona neden âşık ol
duğunu ve ebeveynlerinin karşı çıkmasına ra ğ
men yıllarca beklemesinin sebebini daha iyi a n
lıyordu.
«Çok meşgul görünüyorsun.» dedi genç
•Ne yapıyordun?»
«Maui’deki dükkânlarda gördüğüm ba
seleri kopya etmeye çalışıyorum. Ama ben dikiş
dikmekte pek usta değilimdir. Siz dikişten anlar
mısınız Miss Tavaga?»
«Evet, dikiş dikmeyi çok severim.»
•Eleni’nin elleri çök beceriklidir. O aynı za
m anda çok yetenekli bir sanatçıdır da.»
«Hayır, yetenekli değilim, yalnızca çok hoşu,
ma gidiyor.» diye gülerek karşı çıktı Eleni. «Bir
keresinde heykel yapmayı denedim. Nick o sıra
d a SycLney’yde kalıyordu. Ben de onu bana P°z
vermeye razı ettim. Sonuç korkunçtu. Yaptığım
heykel tıpkı başka gezegenden gelmiş bir can a
varı andırıyordu.»
«Evet, pek başarılı olduğu söylenemezdi,» diye
takıldı Nick.
Gri gözleri Eleni’ye bakarken öyle bir ışıkla
120
yanıyordu ki, Cassandra onlann aşklarının n a
sıl başladığını görür gibi oldu. Evinden ve arka-
daşlanndan uzak kalan bu güzel kız, aradığı her
şeyi Nick'te bulmuştu herhalde. Tabii Nick de on
da.
-Miss Vemon. İngilizdir.» dedi genç adam. «Bu
onun Pasifik’e ilk seyahati.»
«Umarım seyahatten hoşlanmışsınızdır Miss
Vemon,» dedi Fijili kız büyük bir nezaketle.
«Hoşlanmamak mümkün mü?» diye cevap ver
di Cassandra. «Maui’nin çok güzel bir yer oldu
ğunu düşünmüştüm, am a Fiji ondan da güzel
miş. Dünyanın böylesine harika bir parçasında
doğmuş olduğunuz için şanslısınız Miss Tavaga.»
Eleni'nin cevap vermesine fırsat kalmadan.
Nick ona yapması gereken işler olduğunu h a tır
lattı. Yolcuların yataklarını hazırlam a işi bitme
m işti henüz. »
d a h a yapmam gereken üç yatak var. İyi
f e / Mfss Vernon.» diyerek çıktı Eleni.
Iıck onun ardından çıkmak yerine, kapıyı k a
payarak içeri girdi.
«Eleni ilk kez bu tür b:r iş yapıyor. O yüzden
alışması birkaç gün 9ürecek. Burası hoşuna gitti
mi?»
«Müzesi nefis! Gerçi Norma gitmek istemedi.
Ama ona hak veriyorum. Çünkü müzede, geçmiş
yıllarda kabile şeflerinin, yakaladıkları insanla,
n n etini yerken kullandıkları tahtadan yapılmış
çatallar sergileniyordu. Bu herkesin görmek iste
yeceği bir m anzara değil tabii. Ama birkaç ku
şak içinde, Fijililer'in vahşi savaşçüardan böyle
sine sakin yaradılışlı insanlara dönüştüğünü gör
mek çok çarpıcı. Örneğin Atu’yu alalım. Ömrüm
de onun k adar sakin ve iyimser bir insan gör
medim.»
Genç adamın dudakları yukarı kıvrıldı. -A tu’
121
nun gülümsemesi seni kandırmasın. Genellikle
kuzu gibidir, bu doğru. Ama sen onu bir de kız
dığı zaman gör. Öyle korkutucu olur ki!»
Genç adam biraz sonra gitti. C assandra da di
kişine devam etti. Kamarasına döndüğünde de,
Eleni’nin kam arasında okuyacak bir şeyler olma
yabileceği aklına geldi.
İlgileneceğini sandığı birkaç kitap ve dergi se
çerek, onu bulmaya yollandı.
Mürettebatın kam aralarının bulunduğu güver
teye daha önce hiç inmemişti. Uzun koridorda
durm uş nereye gitmesi gerektiğini düşünürken,
birdenbire başkamarot beliriverdi karşısında.
«Atu, Mrs. Shane’nin yeni yardımcısını nerede
bulabilirim? Yani Eleni’yi demek istiyorum.»
Ve onu gördüğünden beri ilk kez, genç Fijili
gülümsedi C assandra’ya.
«Eğer Eleni’yi istiyorsanız, zilinizi çalmamz-tte-
terli M>iss Cassandra,» diyen A tu'nun sesind tu
h af bir şeyler vardı. /
«Onu benim için bir şeyler yapsın diye taram ı
yorum. Ona bazı kitaplar götürmek istiyordum.»
Onun bu sözleri üzerine Atu kızgınlıkla patla
dı. «O bu gemide olmamalıydı.» dedi. «Saygıde
ğer bir yolcu olarak bulunmak dışında. O, önem
li kabilelerden birinin şefinin kızıdır. Bir kam a
rot olarak çalışmak ona yakışmaz. Bu aptalca
şeye Nick de göz yumdu.»
C assandra hayretler içinde kalmıştı. Hayreti
nin iki nedeni vardı. Birincisi. Atu’yu hiç bu ka
d ar kızgın görmem;şti. H atta onun kızabileceğim
bile düşünemezdi. İkincisi, genç adam ın çocuk
luk arkadaşından bahsediş tarzıydı. Şimdiye k a
d ar ona ‘Kaptan* dışında hiçbir biçimde hitap
etmemişti. Nick kendisini gemiye ilk geldiği ge
ce denizden çıkarırken nasıl kızmışsa, en az onun
k adar kızgın görünüyordu Atu. Yoksa konuşur-
122
ken böyle kelimeler kullanmazdı.
Ne diyeceğini bilemeyerek sustu kaldı genç kız,
Atu'nun bu tavrı karşısında.
O zaman gözle görülebilir bir çabayla hoşnut-
suzluğunu gizledi Atu. «Size onun kam arasını
göstereyim,» diyerek döndü ve koridordan aşağı
doğru yürümeye başladı. Bu kadar iri yarı bir
gövdeden um ulm ayacak k ad ar çevik ve hafifti
hareketleri.
Eleni'nin kam arasına gelince, kapıyı tıklattı.
İçerden, «Girin.» diyen bir ses duyuldu.
O zaman Atu, Fiji dilinde bir şeyler söyledi. Bir
dakika sonra kapı açıldı ve Eleni göründü. Mer
can rengi bir suluya sarınmıştı. Parlak renk, es
mer teninin güzelliğini daha da belirginleştirmiş-
ti. Çıplak omuzları arkadan gelen ışıkla parlıyor-
dy. Koyu renkli saçlarının arasın a bir çiçek iliş
tirilmişti^ O rtası koyu, kenarları daha açık kır.
rr.ı/ıür^.m 'berçiçeği. Kim bilir belki de onu ora-
fâ ^ ttd k 'fe k m ıştı.
Atu’yu görünce şaşırmışa benziyordu genç kız.
Sonra onun arkasındaki Cassandra'yı fark etti.
«Miss Cassandra seninle konuşmak istiyor,» de
dikten sonra hemen yoluna devam etti Atu.
Eleni. Cassandra'ya dönmeden önce birkaç s a
niye kocaman parlak kahverengi gözleriyle onu
izledi.
Sonra. «Lütfen gelin Miss Cassandra.» diyerek
genç kızı içeri davet etti.
Kam ara Cassandra’nmkine göre, çok daha kü
çüktü. Eleni’nin özel eşyalan dah a hiç açılmadan
duruyordu. Genç kız ilk bakışta yalnızca gece
lambasının yanında d u ran çerçeve içindeki fo
toğrafı fark etti.
«Bunlar annenle baban mı?» diye sordu.
«Evet. Kuzenlerim ve erkek kardeşlerim de
var,» diyerek d ah a yakından bakması için fotoğ-
123
rafı ona uzattı Eleni.
G rubun tam ortasında, yakışıklı, dikkat çeki
ci. kır saçlı bir adam göze çarpıyordu.
«Baban bir ratu sanırım.» diye sordu Cassan
dra.
Eleni şaşırmıştı. «Sana bunu Nick... şey yani
Kaptan Carroll mu söyledi?»
«Hayır. Atu demin söyledi. Sanırım senin şu
andaki işinden ve konum undan da pek hoşlan
mıyor.»
Eleni fotoğrafı yerine koyduktan sonra konuş
maya başladı. «Fiji sınıf sistemi, başka kültürler
den insanlara çok yabancı ve garip gelir. Kolay
kolay anlayamazlar. Bir polis memuru, h atta bir
oteldeki bir barmen bile aslında ratu olabilir.
Eğer bir ratu barmen olabiliyorsa, ben neden
kam arot olmayayım? A tu'nun yapılması ve ya.
pılmaması gereken şeyler hakkmdaki fi£T3feri
biraz katıdır. Lütfen oturun.» I LS \
Hem makyaj hem de yazı masası olaraly k ik ' 1*
lanılabilen masanın altındaki sandalyeyinekti.
«Teşekkür ederim. U m anm gecenin bu saatin
de odana gelmeme aldırmazsın, am a okuyacak
hiçbir şeyin olmayabileceğini düşündüm. O yüz
den de sana birkaç şey getirdim. Gerçi getirdi-
ğ m kitapların hiçbiri ilgini çekmeyebilir, am a
yine de okuyacak hiçbir şey olmamasından iyidir.
Öyle değil mi?»
«Evet, öyle.» diye hararetle tasdik etti Eleni.
• Ne kadar düşüncelisiniz. Miss Vemon.»
«Bak. eğer kalabalıkta belli bir mesafe koymak
stersen, bu benim için de kabul edilebilir bir
şey. Ama böyle yalnızken resmiyete gerek yok
bence. Bana lütfen Cassandra de.» Biraz d u rd u k
tan sonra ekledi. «Senin aslında bir öğretmen ol
duğunu biliyorum. Mrs. Shane söylemişti.»
«Evet, anlıyorum,» diye Eleni düşünceli göz-
124
lerle bakıyordu ona «Yıllardan beri öğretmenlik
yapıyorum, am a asıl yapmam gereken şeyin bu
olduğuna inanmıyorum.» Tekrar sustu. Cassan
d ra onun bir şeyi söylemekle söylememek a ra
sında büyük bir mücadele verdiğini sezmişti.
«Peki aslında ne yapmak isterdin?» diye sordu.
«Evlenmek ve çocuk sahibi olmak.» diye itiraf
etti Eleni. «Ya sen Cassandra? Sen ne yapacak
sın?»
«Emin değilim,» diye cevap veren Cassandra.
onun, ablasının Harley’yle olan ilişkisini bilip bil
mediğini merak ediyordu.
Aslında, bir taraftan da ona bu kadar yakın
lık duyması garipti. Çünkü gerçekten Eleni, genç
kızın b ir mucize olup da Nick'in ondan hoşlan
maya başlayabileceği yolundaki son umutlarını
d a söndürmüştü. Yine de Eleni'den hoşlanmak-
^an kendini alamıyordu.
1 ası1 sorunum.» diye söze başladı Eleni.
|/«ieii^fstediğim i. daha doğrusu kimi istediğimi
çok çabuk fark etmiş olmam. Daha on beş yaşın
dayken ona âşık oldum ve herkesin bunun uzun
sürmeyeceğini, büyüdükçe duygularımın değişe
ceğini söylemesine rağmen, hiç de öyle olmadı.
Ama aram ızda hiçbir engel olmasaydı bile. an.
nemle babam o kadar genç evlenmemi istemez
lerdi. O nlan benim için asla bir başkasının ola
mayacağına inandırmam çok uzun sürdü.»
•Ama, bir erkek olarak ona hayran olmamaları
ve sevmemeleri imkânsız, öyle değil mi?»
«Evet. Zaten onlar da onu severler. Bütün iyi
ve üstün yönlerinin farkındalar. Ama yine benim
kendi seçtikleri biriyle evlenmemi ve annemin
sürdürdüğü hayatın aynısını sürdürmemi istiyor
lar. Annem bizi yetiştirmemi yanında, yok olma
•.ehlikesiyle karşı karşıya kalan pek çok gelenek
sel sanatı canlandırmaya çalışan, çok aktif bir
125
kadındır.»
Bir süre daha konuşmaya devam ettiler. Ta ki
C assandra vaktin çok geç olduğunu, ertesi gün.
Eleni’nin yapacak bir sürü işi olduğunu hatırla
yıp da izin isteyene kadar.
143
Bölüm Yedi
«Eğer birlikte olursak. Atu'nun ayak diremek
ten vazgeçeceğine emindi Nick.- dedi Eleni. «Ama
bir h altadır gemideyim ve o her geçen gün b a
na daiha da soğuk davranıyor. Artik beni sevme
diğini. ilgi duymadığını düşünmeye başladım.-
Cassandra'nm gözleri, takma kirpiklerin ağ ır
lığı altında bile koskocaman açılmıştı. Eleni'nin
sözlerinin ne anlam a geldiğini birden fark edin
ce şaşırıp kalmıştı genç kız.
«Senin evlenmek istediğin erkeğin Atu oldı^
ğunu mu söylemek istiyorsun?» J L? \
«Ta/bii ki Atu. Başka kim olabilir?»
«Ben Nick olduğunu sanmıştım.»
Bu kez şaşırma sırası Eleni'ye gelmişti. «Nick
mi? Sana bu garip fikri kim verdi?
«Kim olacak. Sen... Nick... Gemiye ilk geldiğin
a.tşamı hatırlıyor musun? O gün istemeden Nick'
le olan konuşm ana kulak misafiri oldum ve ko
nuşmanızdan. sanki senin ailenin evlenmeni is
temediği adamın o olduğunu sandım.»
•Oysa Nick ve ben kardeş gibiyizdir. Benim
Atu'ya karşı duyduklarımı ilk anlayan o olmuş
tu r... Tabii Atu'nun bana karşı hissettiklerini
de...»
«Atu sana karşı hâlâ aynı şeyleri hissediyor.
Bundan eminim.» dedi Cassandra son derece ke
sin bir tavırla. «Eğer Meke sırasında sana nasıl
baktığını görseydin, bundan hiç şüphen olmazdı
Eleni. İnan bana. Onu gördüm ve ne yalan söy
leyeyim. hali beni tasalandırdı. Hem Atu’nun
144
hem de Nick’in sana âşık olduklarını, bu neden
le son derece büyük sorunlar çıkacağını ve ta
sarladıkları her şeyin suya düşeceğini düşüne
rek üzüldüm.»
«Ama eğer Atu beni seviyorsa, neden böyle
düşm anca davranıyor? Hiçbir anlam veremiyo
rum buna,» diye umutsuzca sızlandı Eleni. «Ba
bası yalnızca bir makinist, kendisi de kamarot
olduğu için bana layık olmadığını düşünüyordu.
Aslında bunlar annemle babamın evliliğimize
karşı ileri sürdükleri nedenlerdi. Ama ben bun
ların benim için hiçbir önemi olmadığını ispatla
dım sanıyordum. Nick de evliliğimizi destekliyor.
Zaten bu nedenle, kam arot kadın hastalandığın
da. onun yerine benim geçmemi sağladı. Bu işi
planlayan oydu.»
«Eğer um udunu yitirmez ve bu işten vazgeç-
'*ıy£zseİTTAtu seni sevdiğini ve evlenmek istediğini
fhfcaflfrfoe'k zorunda kalacaktır,» dedi Cassandra.
Bu arada kendi duyguları ayaklanmıştı adeta.
Nick’le Eleni arasındaki ilişkiyi yanlış yorumla
dığını anladığı andan beri, sevinçten kabına sı-
ğamıyordu. Duygularını saklamaya çalışıyordu,
ama içini dolduran umut o k adar güçlüydü ki.
Kim bilir. Eleni’ye verdiği öğüdü kendi tutar ve
Nick’in Sydney’yde akrabalarının yanında kal
ması için yaptığı teklifi kabul ederse, belki de...
belki de onun için de mutlu bir gelecek söz ko
nusu olabilirdi.
Sonra ansızın, ona İngiltere'de, özlediği birinin
olduğunu söylediğini hatırladı ve başından aşa
ğı kaynar sular döküldü.
G ururunu kurtarm ak için söylediği bu yalanı
şimdi nasıl geri alacaktı?
Daha sonra üzerinde o komik kostüm, yüzün
den de o abartılı Miki makyajı olduğu halde, n e
reye gittiğini bile fark etmeden güvertede yürü-
145
meye koyuldu. Bir yandan düşünüyor bir yandan
da kostümün kuyruğuyla oynuyordu. Keşke Ele
ni bir gün önce söylemiş olsaydı bütün bunları.
Her şey ne kadar farklı olurdu o zaman.
160
Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında liğin
………SON……..
Buraya Yüklediğim E-Bookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek Zorundasınız.
Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı Zarardan
Hiç Bir Şekilde Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım.
Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi
Beğenirseniz
Kitapçılardan Almanızı Ya Da E-Buy Yolu İle Edinmenizi Öneririm.
Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir
Sahibi Olmanız Ve Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir.
Benim Bu Kitaplar Da Herhangi Bir Çıkarım Ya Da Herhangi Bir Kuruluşa Zarar
Verme Amacım
Yoktur.
Bu Yüzden E-Bookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz.
Daha Sonrası
Sizin Sorumluluğunuza Kalmıştır.
1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı
2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız %30 Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi
3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur
4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız
Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz
5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne
Yazmanızı
Tavsiye Ederiz
Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan By-Igleoo Tarafından
www.CepSitesi.Net - www.MobilMp3.Net - www.ChatCep.Com -
www.İzleCep.Com
Siteleri İçin Hazırlanmıştır. E-Book Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem
Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp Ebook Haline Getirdim Lütfen Emeğe Saygı
Gösterin.
Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler
Yapabilsin. Herkese Saygılarımı Sunarım .
Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı
Gerçek Adreslerinden Takip Ediniz.
Not Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki
Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin.
Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi YönetimeBildirin
Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara.
By-Igleoo www.CepSitesi.Net