You are on page 1of 160

Anne Weale - Göz Yaşı Çiçekleri

www.CepSitesi.Net
Birden kapı v u r u l d u .

C a s s a n d r a , k a p t a n ı n k a m a r a s ı n d a ö y le ce
d u r m u ş , g e le n in k im o la b ile c eğ in i
k e s tir m e y e ç a lış ı rk e n , v u r u ş u n h a f if liğ in d e n
v e T a n r ı b ili r d a h a n e s i n d e n , g e r ç e k b i r d e n
k a f a s ı n a d a n k etti. K ap ıy ı ç a l a n b ir
k a d ı n d ı.
Bölüm Bir
•Aloha! Pasifik’e hoş geldin..
Rosalind Vernon, Honolulu H avaalanı’n da k a r­
şılamaya geldiği kız kardeşine sarılm adan önce,
kırmızı karanfillerden yapılmış b ir leiyi onun
boynuna geçiriverdi.
Bosalind’in saçları koyu kestane rengindeydi.
Bu gür saçları annesinden almıştı. Sol kulağm a
kıpkırmızı bir gül iliştirilmişti. Vücuduna yapı­
şan beyaz dantel bluz, göğüslerini tüm h atlan y .
la ortaya çıkarıyordu. Beyaz kısacık şortu ise, gü­
zel kalçalarının yuvarlaklığını ve uzun bronz ba­
caklarının muntazamlığm ı iyice belirginleştir­
d i ^ / f y ak lan nda, bacaklarım d ah a d a uzun
{ f& eim r'b ilek ten bağlı yüksek topuklu sandalet­
ler, om zunda kırmızı yılan derisinden yuvarlak
bir çan ta vardı. El ve ayak tırnaklan, kıpkırmızı
bir ojeyle boyanmıştı. İtinalı bir makyajı da ih ­
mal etm emişti Rosalind. Görünümüyle, hem ora­
da bekleyenlerin hem de yeni gelen yolculann
bakışlarını derhal kendisine çekiyordu.
Genç kadını izleyen gözler, onun görünüşü ve
giyimi kendisine taban tabana zıt b ir genç kızı
karşıladığını görünce şaşırdılar.
C assandra Vernon yirmi dört saattir yoldaydı.
Omzuna dokunarak Honolulu'ya inmek üzere ol­
duklarını söyleyen bir hostes onu derin uykusun­
dan uyandırm ıştı. Bu yüzden de yüzünü yıkayıp
kendine bir çeki düzen vermek ya da üstündeki
kalın giysileri daha hafif bir şeylerle değiştirmek
fırsatını bulam am ıştı.
5
Ablasının om uzlarına geçirdiği küçük çelenk,
yüzünün solgunluğunu artırm aktan başka bir
işe yaram am ıştı. Kalın .gemici mavisi yün eteği
ve ucuz, buruşmuş bluzuyla oldukça sakil bir gö­
rün ü m ü vardı.
Önce boynundaki diri çiçeklere baktı genç kız.
Sonra uzun kirpiklerin gölgelediği, yorgun gri
gözleri, ablasının, kıvrılmış, rimelli kirpiklerle
çevrili, parlak mavi gözleriyle karşılaştı.
-Çok güzel... teşekkürler. Oh. Ros. burada ol­
mak öyle harika bir şey ki!.
Kollarını açıp yıllardır görmediği, çok sevdiği
ablasının boynuna atılırken, sesi birazcık titri­
yordu Ablası on sekiz yaşındayken babasıyla
m üthiş bir kavga etm iş ve evi terk etmişti. Cas-
sacd ra o zaman daha on dört yaşındaydı.
A radan geçen altı yılda, profesör Neville Ver.
non cuyuk kızının adını bir daha ağzına alm
nnş anca:-: C assandra'nm ablasıyla mektupl
m asına da müdahale etmemişti. Gerçi ne ada
ona •m. hakkında bir şey soruyor, ne de
sa r-"r uıpl aş mal arını yasaklayacağı korku-
h ? söyleyebiliyordu. Aslında genç kız.
azm-r=_nn senlisin: doğrurken ölmesi yüzünden.
bata^.n_n r » çe onu suçladığını hissederdi.
N .:a r- t -taklaşm aları bitip de birbirlerinden
«Burada olman m üthiş,, dedi Ro-
saln.n srsia daha yıllarca öyle felçli bir du-
asa. arağından ve senin de bir türlü kur-
kZû • i . . u - n i i n korkuyordum Bunca zaman
* ı c - a İçin çok zor bir şey olmalı. Ren
: m. Ama artık her şey geride
n : nnlan . S o m »Oilefle konuyu
s i geçti? Görünüşüne
r ü p d oa Birinci mev-
da~a O-urdu. Turistik
1-k-, ■h t a y a ekiliyor..
«Birinci mevkiyi karşılayacak param yoktu.»
dedi Cassandra. Sonra etrafın a bakınarak sordu.
«Nişanlın d a burada mı?»
«Hayır. O da seninle tanışm ak için sabırsızla­
nıyordu, am a bugün Kapalua Körfezi'nde çok
önemli b ir golf turnuvası var. Harley ise tam a n ­
lamıyla bir golf hastasıdır. Golf için her şeyden
vazgeçebilir. Bütün bagajın bundan mı ibaret?»
diyerek, kız kardeşinin elindeki küçük bavula
baktı Rosalind.
«Getirecek fazla bir şeyim yoktu zaten. Babama
bakarken pek fazla giysiye ihtiyacım olmuyor,
du. Ayrıca kasım ayında. İngiltere'de yazlık giy­
si bulmak pek mümkün değil. Buradan almamın
d ah a ;yi olacağını düşündüm. El çantam da bir
etekle bir de bluz var. Acaba üstümü değiştire­
bileceğim bir yer var mı? Yoksa bunun için za­
manımız mı yok?»
( Cassandra, ablasının m ektubundan. Harley
J M b n l d k ı n Okyanus Gezgini adlı yatını demirle­
diği Maui A dasına varm ak için, kısa bir uçuş
daha yapm aları gerektiğini biliyordu.
«Aceleye gerek yok,» dedi Rosalind, kız karde­
şinin naylon çoraplarını ve alçak topuklu pabuç­
larını süzerek. «Dinlenme odasında üstünü değiş­
tirebilirsin. Bu kalın eteğin ve bluzun içinde pi­
şiyor olmalısın.»
Aslında iki kardeş de aynı boyda ve aynı-kilo­
daydı. Ama aralarındaki tek benzerlik de bun­
dan ibaretti.
Rosalind. yüksek topuklan yüzünden kısa
adım larla ve kalçalarm ı baştan çıkarırcasına kı­
vırarak yürüyordu. C assandra’ya bavulunu taşı­
m akta yardım etmeyi teklif bile etmemişti. Cas-
sandra d a bunu beklemiyordu zaten. Çok daha
ağır b ir bavulu bile kolaylıkla taşıyabilirdi. İki
yıl boyunca y an felçli babasına baktığı için kol-
la n iyice güçlenmişti. Sonunda havaalanından
çıktılar.
Rosalind ve Amerikalı nişanlısı, Okyanus Gez­
gini ile Pasifik Okyanusu nu aşm aktaydılar. Ka-
nada'dan başlamış olduklan geziyi, A vustralya’
d a bitireceklerdi. Cassandra'yı da Hawaii’den Fiji'
ye k ad ar olan seyahate katılm ası için davet e t­
mişlerdi.
Genç kız dinlenme odasında üstünü değiştire­
rek beyaz pam uklu bluzuyla, yine pamuklu, gri
üzerine beyaz desenli eteğini giydi. H int işi bluzu
Cam bridge’deki bir m ağazadan almıştı. Etek ise
oldukça eskiydi.
Ama Rosalind bu gri eteği görünce, kaşlannı
kaldırarak iki yana salladı. «Bu eteği kaç yıldan
heri giyiyorsun Tanrı aşkm a? O k ad ar modası
geçmiş ki. Yata bunlarla gidemezsin!» .
C assandra şaşırmıştı. «Gidemez miyim?( Nem­
den? Bir yat için en uygun tarzın, serin tutacak
ra h a t giysiler olduğunu sanıyordum .. **
«Rahatlığa bir itirazım yok. am a modası geç­
miş olm am alı,, diyerek saatine bir göz attı Ro­
salind. «Şehre inip sana giyecek bir şeyler alm a­
mız gerekecek..
Alışveriş etme fikri C assandra ya hiç de çeki­
ci gelmemişti. Sıcak ve terden öylesine bunalmış­
tı ki, tek istediği bir banyo yapıp biraz dinlen­
mekti.
«Eğer bu giysiler gerçekten uygun değilse, se-
ninkilerden birkaçını geçici olarak giyemez mi­
yim?»
«Benim giysilerim sana uymaz,» dedi Rosalind
aynaya yansıyan vücutlarını süzerek. «Ölçüleri­
miz aynı olabilir, am a tarzımız farklı. Ayrıca,
giysilerimi ödünç verm ek gibi bir âdetim de yok­
tur. Haydi bir taksiye atlayıp Ala M bana’ya gide­
lim de sana bir şeyler alalım ..
8
Bir saat kadar sonra, bir taksi onları havaala-
nm a geri getirdi. Tam zam anında gelmişlerdi,
çünkü uçak kalkm ak üzereydi.
Kız kardeşini takdir eden bakışlarla süzen Ro­
salind. «Bambaşka bir insan oldun,» dedi. «Biraz
da yanarsan çok d a h a iyi olacaksın, am a en azın­
dan o yetim Annie görünüşünden kurtuldun.»
Oysa C assandra yeni görünüm ünden pek mem­
nun değildi. Rosalind'in ona çok yakıştığını söy­
leyerek alm ası için ısrar ettiği giysilerin hiçbi­
rini çok fazla beğenmemiş, am a yine de aynada­
ki görüntüsüne fazla karşı koyamamıştı.
H atta güzellik malzemeleri satılan bölümde, sa­
tıcı kızlardan biri hafif bir makyaj yapmayı tek­
lif ettiği ve Rosalind de kız kardeşinin itirazla­
rın a kulak asm adığı için, makyaj bile yaptırm ış­
tı.
M aui’ye giderken bindikleri uçak, C assandra’
/**[ünTingütere’den gelirken bindiği d ö rt yüz kişi-
J 1/ (L d fc id e v Boeing-747’nin yanında küçücük kalmış­
tı. «Kahului’deki küçük piste ineceğiz.» diye bilgi
verdi Rosalind. «En iyi oteller ve golf sahaları da
o rad a bulunur.»
«Golf ve yelkenciliği bir arada yapan bir erke­
ğe d ah a önce hiç rastlam amıştım.» dedi Cassan­
dra.
Golf, genellikle o rta yaş ve üstündeki insanla­
rın uğraştığı bir spordu. C assandra’nın bütün
ömrü, genç erkeklerle dolu bir şehirde geçmişti
am a. genç kız o güne kadar pek azıyla tanışm ış­
tı. Rosalind. babasınm katı disiplinine isyan eder­
ken C assandra boyun eğmişti. Bunun nedeni, da­
h a yum uşak tabiatlı olm asından çok, ergenlik
çağında, a tla n n erkeklerden ve diskolardan daha
çok ilgisini çekmesiydi. On yedi yaşındayken k ar­
şı cinse ilgi duym aya başlamış, ancak daha on
sekizine girm eden babasınm bir beyin kanam a-
9
sı geçirmesi, gelecekle ilgili tüm plan ve beklenti­
lerini bir yana atLp hayatını Profesör V em on’a
adam asına neden olmuştu.
•Golf beni sıkıntıdan patlatıyor,» diye konuş­
m asını sürdürdü Rosalind. «Ama Harley'nin golf
için çıldırm asına da aldırış etmiyorum. Aslında
böylelikle alışveriş yapm am için bol bol zaman
kalıyor bana. Amerikalı kadınlar, alışverişe ko­
calan ya da sevgilileriyle gidiyorlar, am a ben
böyle bir fazlalıkla alışverişe çıkamam.»
Sonra, parlak kırmızı tırnaklarına baktı. «Ya­
rın m anikür yaptırmalıyım.» diye söylendi. Bakış­
ları kız kardeşinin boyasız ve kısa tırnaklı par­
m aklarına takılınca da, eleştirir gibi başını sal­
layarak, «Sen de yaptırmalısın,» dedi. -Bu yaşta
böyle tırnakların olması hiç hoş değil. Ev işleri­
ni, lastik eldiven kullanm adan yaptığına emi­
nim.»
«Ne yazık ki öyle,» diye kabullenmek zoruıfd
kaldı Cassandra. Rosalind’in yüzükler pınldayari,
ancak üçüncü parm ağı boş olan sol elini ’fark
edince de, «Nişan yüzüğün nerede?» diye sordu.
«Kumsalda güneşlenirken elmas m ücevher tak ­
mayı sevmiyorum.» diye cevap verdi Rosalind.
«Güneş yanığı tenle altın daha iyi gidiyor, elmas
biraz çiğ duruyor. Bu yüzden, nişan yüzüğüm
parm ağım dan çok. yatta. Harley’nin kasasında
duruyor. Harley o yüzüğe o kadar çok para h a r­
cadı ki, kaybolmasını ya da çalınm asını iste­
mem.»
W aikiki’ye yaklaşıyorlardı. C assandra oturdu­
ğu yerden, bu güzel kumsal şehrinin tüm ayrın­
tılarını görebiliyordu. Şehrin hemen yakınındaki
sayfiyede gökdelen otel binaları uzanıyordu. Bu
genç kızın görmekten pek hoşlandığı bir m anza­
ra değildi aslmda.
Küçük birer çocukken, Ros’la birlikte yazları
10
halalarının yanm a giderlerdi. Hiç evlenmemiş bir
öğretmen olan Esm&e Halanın, İngiltere’nin doğu
kıyılarında sürekli rüzgârların estiği, doğanın hiç
el değmeden korunduğu bir yerde, küçük bir evi
vardı. Cassandra. evin yakınındaki körfezde, su­
la r yükseldiği zam an denize g irer ve su buz gibi
bile olsa kolay kolay çıkm ak istemezdi. Şimdiyse,
M aui’nin camgöbeği rengi, ılık sularına bir an ön­
ce dalabilm ek için sabırsızlanıyordu.
Birkaç dakika sonra, uçak altın rengi kum sal­
dan yalnızca birkaç yüz m etre ilerdeki piste indi.
-Şimdi tek yapacağım ız iş L ahaina’ya giden
bir taksiye binmek,» dedi Rosalind. «Ondan son­
ra da ayaklarım ızı uzatıp y atar ve buzlu içkimi­
zi yudumlarız.»
Yolun ilk bölümü boydan boya kırmızı, pembe,
mor, beyaz ve mercan renkli begonvillerle düs-
•lenmişti. Deniz tarafında yemyeşil çimlerle kap-
^ 'j bir &olf sahası uzanıyordu. D aha ilerdey-
y ifepiyGİi muazzam bahçeler içinde büyük
oteller yer alıyordu.
Rosalind, en sonuncusunu ve en büyüğünü işa­
ret ederek, «Bu H yatt Regency Oteli,» dedi. «Tam
seksen milyon dolara mal olmuş. Yalnız yerlerde­
ki Şark halıları için iki milyon dolar harcam ış­
lar.»
Birkaç kilometre sonra, taksi sola saparak an a ­
yoldan ayrıldı ve nefis bahçeler içinde evler olan
bir kasabaya girdi.
Kasabanın ticaret merkezi, dükkânlar ve bu
dükkânlara girip çıkan turistlerle doluydu. Tu­
ristlerden bazılarının, bir an önce bronzlaşm ak
arzusuyla fazlaca güneşte kalm aktan, ciltleri İs­
takoza dönmüştü.
Taksi, yolun sonundaki ahşap otelle, koca in­
cir ağacının yanından tek rar saparak y at lim a­
nına doğru ilerledi. A raba durunca Rosalind pa-
11
rayı ödedi ve indiler.
S onra Ros, -Bizi bekleyen bir tekne olm alı.• di­
ye söylenerek öne dü&tü ve balıkçıların ablarını
onardığı bir sürü balıkçı kayığının ve teknenin
önünden geçerek ilerlemeye koyuldular.
C assandra onları Okyanus Gezgini’ne götüre­
cek olan nesnenin kürekli bir sandal ya da kau­
çuk bir bot olacağını umuyordu. Bu nedenle kıyı­
daki. üniformalı bir denizcinin beklediği koca­
man. motorlu tekneyi görünce çok şaşırdı. De­
nizci d ah a yirmisinde bile yoktu. K ulaklarında
bir volkmen. üstünde beyaz bir şort ve göğsünde
lacivert bir Okyanus Gezgini arm ası olan beyaz
bir tişört vardı.
Rosalind’i görür görmez, kulaklıklarını çıkardı
ve tekneye binm elerine yardım etti.
-Bu Olaf,. diye bilgi verdi Rosalind. T anıştır­
mayı tam am lam aya gerek bile görmemişti,
mici, m erhaba demek yerine, resmi bir
reketiyle selamladı C assandra’yı.
-Gidip k aptana geldiğinizi söyleyeyim,
hanede kendisi,- diyerek yanlarından aynldı
Olaf. Tipik bir İskandinav aksanıyla konuşuyor­
du.
-Nick Carrol!.. Harley’nin süvarisi.- diyen Ro­
salind, çantasını açıp bir paket sigarayla bir de
altın çakm ak çıkarm ıştı. Sigarasını yakm adan
önce. -Ben onu Kaptan Bligh diye çağırıyorum
Yüzüne karşı değil tabii,- diye ekledi. «Harley
onun Pasifik’i avucunun içi gibi bildiğini söylü­
yor. Bütün hayatı denizlerde dolaşm akla geçmiş.
Son derece asosyal bir tiptir. Tayfalar çizgiden
bir milim çıkacak olurlarsa canlarına okur. Hai-
ta bana bile konferans vermeye kalktı!»
«Ne hakkında?-
-Sigara içmemi, özellikle de denizde, hiç hoş
karşılam ıyor. Yolculuğa çıkarken, sigara izmarit-
12
lerini kam ara pencerelerinden ya da güverteden
gelişigüzel atm am am için uzun bir nutuk çekti
bana. Yangın çıkm asına neden olurmuşum.»
C assandra d a sigara içmezdi ve kaptanın ıs~
rarm da ne kadar haklı olduğunu görebiliyordu.
«Aslına bakarsan, pek de haksız değil.» diye
cevap verdi. «Denizde yangın çıkması çok kor­
kunç bir şey.» Sonra konuyu değiştirdi. «Ros. Ok­
yanus Gezgini ne büyüklükte? Profesyonel bir
kaptanı ve tayfası olacağını ummuyordum.»
Rosalind sigarasından derin bir nefes çektik­
ten sonra, kaşlarını alayla kaldırarak cevap ver­
di. «Pasifik'i küçük bir tekneyle geçmeye kalka­
cağımı mı umuyordun yoksa?»
«Bu küçük derken ne kastettiğine bağlı. Ben
şöyle b ir şey canlandırıyordum kafam da., diye-
# rek dokuz metre boyundaki, iki direkli bir yelken.
r%ym iiifiJjraret etti. C assandra'nm hesabına göre, bu
\ / / r ahat ça dört kişi barınabilirdi.
W yle bir şey değil.» diye neredeyse öfkeyle k ar­
şı çıktı Rosalind. Sonra parm ağını uzatarak, «İş­
te... Okyanus Gezgini şuradaki.» dedi.
Bir h ay ret çığlığı koptu Cassandra'nm dudak­
larından. Yat lim anına geldiklerinde çtrafa bir
göz atan genç kız, otelin yakınına demirlemiş d u ­
ran dört köşe yelkenli bir yat fark etmişti. Bunun
dışındaki tek büyük tekne, ilk bakışta ad alar a ra ­
sında sefer yapan bir gezinti gemisine benzeyen
ve açığa demirlemiş olanıydı.
«Harley'nin buna sahip olabilmesi için bir mil­
yoner olması gerekir. Şaka ediyorsun... değil mi
Ros?» diye haykırdı.
«Tabii ki bir milyoner o. Yoksa benim m asraf­
larımı nasıl karşılardı,» diye gülerek dudak bük­
tü Rosalind. «Bu günlerde de öyle pahalı zevkle­
rim v ar ki.»
Sonra birden yüz ifadesi ciddileşti. Kız karde-
13
şine dönerek. «Ve bu seyahat sona erm eden se­
nin için de bir nvlyoner ayarlayacağım Cassan-
dra.» dedi. «Kartlarını doğru oynarsan hiç zor ol­
maz.-
Onun, söylediklerinde çok ciddi olduğunu fark
eden C assandra donup kalmıştı.
Zengin bir koca peşinde olmadığını söylemesine
fırsat kalm adan, arkadan buz gibi ses duyuldu.
«Günaydın.-
Her ikisi de dönerek, iskelede birkaç adım ar­
kalarında, ayakta duran, karanlık ve asık yüzlü,
uzun boylu, beyaz üniformalı erkeğe baktılar. Ro-
salind'in söylemiş olduğu son sözleri m utlaka
duymuş olmalıydı.
Ftosalind'le C assandra’nın babası da uzun boy­
lu. ince yapılı bir adamdı, am a hayatı hep masa
başında geçtiği için, kusursuz bir vücuda sahm
olduğu söylenemezdi. Koyu gri gözlerinde sai:.ı-
miyetten son derece uzak bir ifadeyle Cassandr
yı süzen adam ın ise her gününü açık havada gü­
neşin altında geçirdiği ve bedensel bir faaliyet
içinde olduğu belliydi. Çok düzgün bir kemik ya­
pısı vardı ve Tanrı vergisi bu yapı, gelişmiş güç­
lü kaslarla çevrelenmişti.
Yüz çizgileri, fiziksel güç kadar, keskin bir ze­
kâya da sahip olduğunu ortaya koyuyordu. Cas­
sandra onun ikinci kaptan filan gibi bir şey ol­
duğunu tahm in etti.
Ama Rosalind. «Oh... m erhaba Nick,- deyince,
birkaç saniye içindeki üçüncü şokunu yaşadı. Kız
kardeşinin söylediklerinden Okyanus Gezgini'nin
kaptanının en az elli yaşlarında olduğunu san ­
mıştı.
Kaptan Carroll’sa ancak otuzlarında gösteri­
yordu. Gövdesinde ya da çene altında, ne bir gev­
şeme ve sarkm a ne de bir. gram lık bir fazlalık
görülüyordu.
«Cass, bu kaptanım ız Nicholas Carroll. Denize
açıldığımızda hepimizin efendisi o olur.. Rosa­
lind bunu o k ad ar tahrik edici bir tarzda söyle­
mişti ki, çoğu erkek nezaket icabı bu yakıştırm a­
yı reddederdi.
Oysa Kaptan Carroll reddetmedi. C assandra’yı
ciddi bir tavırla selam ladıktan sonra, iskelede
durduğu yerden elindeki bir tom ar kitabı uzattı.
-Şunları lütfen tu tar mısınız?»
Nazik bir rica biçiminde söylenmesine rağmen,
bu daha çok bir emirdi. «Ve lütfen onlara dikkat
edin!» diye de ekledi genç adam, yine nazik am a
kesin bir ifadeyle. *
Rosalind onu hiç işitmemiş gibi davranıyordu.
«Olaf nerede?» diye sordu. «Kız kardeşim çok
uzun bir yolculuktan geliyor. Çok yorgun.»
0 C assandra kitapları alıp yerine otururken, ce-
^ v a p v e rd i genç adam. «Olaf kıyıda kalacak. Siz
L ğ / o t / r u r oturm az yola çıkacağız, Miss Vemon.»
Hışımla yerine oturdu Rosalind. Bir çocuk gi­
bi som urtm uştu. Sonra kız kardeşine bakarak
omzunu silkti.
Ablasının o andaki tavrı Cassandra'yı ansızın,
onun babası ile olan ilişkisini hatırlatm ıştı. Pro­
fesör Vemon un, kızlarına karşı asla müşfik ve
hoşgörülü bir baba olmadığını kabul etmek ge­
rekirdi. Ama Rosalind’in o sıralardaki tavırları
en anlayışlı ve yum uşak babayı bile çileden çı­
karm aya yeterdi. A lttan almayı asla denemem iş­
ti. insanları kendisinden uzaklaştırm aktan ve
kavga etm ekten zevk alır gibi bir hali vardı. Yıl­
ların onu pek fazla değiştirmemiş olduğu an la­
şılıyordu.
Öte yandan, genç adam da kendisine karşı hiç
nazik davranm am ış ve Rosalind’in sözlerini hak­
lı çıkarm ak istercesine, kuru bir selam dan öteye
hiçbir şey söylememişti.
15
Belki de düşm anca tavn, Rosalind'in ona zen­
gin bir koca bulacağı yolundaki sözleri duymuş
olm asından ileri geliyordu. Bu büyük bir şans­
sızlıktı tabii. Rosalind'den zaten hoşlanmadığı
belliydi K aptan’ın. Bu sözler ona duyduğu anti-
patiye tuz biber ekmiş olmalıydı. İki kız kardeşi
de para peşindeki fırsatçüar olarak değerlendi­
recekti, oysa bu doğru değildi.
Yoksa doğru muydu?
Cassandra. ansızın Okyanus Gezgini hakkında-
ki varsayım larının yanlış çıkması gibi, Harley
Dennison hukkındaki varsayım larının da yanlış
çıkabileceğini anladı.
Rosalind’in kendine göre olm ayan bir sürü er­
kekle düşüp kalktıktan sonra, onunla evlenmek
isteyen biriyle uzun süreli bir ilişkiye girdiğini
duyunca, inanılm az derecede ferahlam ıştı.
Rosalind kız kardeşine. Harley ile birbirlerity
yeterince tanım adıklarını, bu nedenle bu ol<ya-^^ Ç
nus gezisinin onlara bu şansı v ereceğ in j^y azm * -|^
tı. Eğer her şey yolunda giderse, ki o gideceğin­
den emindi, Sydney’de evleneceklerdi.
Şimdiyse C assandra ilk kez, bu ilişkinin Ros’un
yazdığı ve göstermek istediği gibi olm adığından
şüpheleniyordu.
Tekne y at lim anından ayrılıp açık denize çıkın­
ca, kendini Lahaina’nm ve çevresindeki dağların
nefis m anzarasına vermeye zorladı. Akşamüstü
olm asına rağm en güneş hâlâ çok parlaktı. Cas­
sandra asıl b ir güneş gözlüğü alm ası gerektiği­
ni anladı. İngiltere’de güneş gözlüğüne hiç ihti­
yacı olmamıştı. Yaz tatilini de arkadaşlarının ço­
ğu gibi y u rt dışında geçirmediğinden, böyle bir
şey alması gerekmemişti. Bu. onun ilk y u rt dışı
seyahatiydi ve genç kız h er saniyesinin keyfini
çıkarm aya kararlıydı.
«Lahaina çok eski bir şehre benziyor. Turizm ­
le
den önce buranın halkı ne ile uğraşırdı?.
Rosalind’in cevabı, «Hiç b ir fikrim yok,, oldu.
Kıyıya arkasını dönmüş, tekne hızlandıkça sert­
leşen rüzgârdan saçlarını korum aya çalışıyordu.
C assandra’nm sorusunu cevaplandıran Kaptan
Carroll oldu.
«Lahaina bir balina avcılığı merkeziydi. Bin se­
kiz yüz kırklarda bu lim ana d ö rt yüzden fazla
Amerikan balina gemisinin demirlediği bilini­
yor.»
Dönüp ona bakm aya başladı genç kız. Şapkası,
nın beyaz siperliği, alnını ve koyu renk kaşlarını
gölgeliyordu. Şortu ile dizlerinin hemen altında
biten beyaz çorapları arasından görünen bacak­
ları. tıpkı kollan gibi son derece esmerdi. Ünifor­
ması. deniz kuvvetlerinde görevli bir kaptanın-
kinden d ah a az süslüydü, am a o öyle bir erkekti
• ki, ne giyerse giysin ve hangi ortam da bulunur-
>7 i r dunsun, ancak lider olabilirdi. Bu gücünü
kuİ3artabilmek için de sırm alara ya da apoletlere
ihtiyacı yoktu.
C assandra onunla rahatça konuşabilmek için
oturm a pozisyonunu hafifçe değiştirdi. «Yüzlerce
yelkenli tekneden m eydana gelmiş bir ormanı
seyretmek harika bir şey olmalı. Küçük limanin
hemen yanında demirlemiş şu eski yelkenlinin adı
ne?»
«O K artacalı’dır. Şimdi müze olarak kullanı­
lan balina gemisinin bir kopyası..
Cevabı ne k ad ar nazik olursa olsun, gerçek bir
paylaşma isteğinden yoksundu. Genç kız onun
kendisiyle daha iki kelime bile konuşm adan, onu
kafasız ve en ufak bir ilgiye değmez bir kız ola­
rak gördüğünü hissetti.
Boş b ir kız değildi C assandra. Görünüşünün
hiç de fena olmadığını bilirdi. Ablası gi/bi insa­
nın başını döndüren bir güzelliğe sahip değildi.
17
am a ne yüzünden ne de vücudundan dolayı hiç
üzüntüye kapılmam ıştı şimdiye kadar. Aynca.
onunla birkaç dakika konuşarak k a ra ra varmış
b ir yabancının yargısını kabul edecek kadar ken­
dine güvensiz de değildi.
«Teşekkür ederim,» diye kestirip attıktan son­
ra arkasını dönerek Okyanus G ezginini seyre ko­
yuldu. Biraz sonra geminin güvertesinden aşağı
uzanan m erdivene yanaştılar. Güvertede Polinez-
yalı bir görevli onları bekliyordu.
C assandra alışkanlıkla bavulunu yüklenince,
Kaptan Carroll hemen karşısına dikildi.
«Atu bavulunuzu getirir.»
Atu, iri yapılı, uzun boylu, siyah pos bıyıklı bir
adamdı. Gülüşü bembeyaz dişlerini gözler önü­
ne seriyordu. K aptanın asık suratının tam tersi­
ne insanın içini ısıtan, ta içten gelen bir gülüştü
bu. fT
Küçük »beyaz elini, onun yardım etmek i y n ^
uzanm ış kocam an esm er eline bırakm adan ö n c e li
onun da Okyanus Gezgini arm alı bir tişöıVgiy-
diğini gördü Cassandra. Ama A tu'nun bacakla­
rını şort yerine, askeri kum aştan yapılmış sım­
sıkı bir etek sarıyordu. Koca ayakları da çıplak­
tı. Genç kız, onun bir Hawaiili olmadığını düşün­
dü, am a hangi adalardan olduğuna d air de en
ufak bir fikri yoktu.
Geminin birkaç güvertesi vardı. Önce ilk gü­
verteye. oradan da cilalı merdivenlerle üst güver­
teye çıktılar.
«Görevliler alt güvertede yaşar. Bizim kam a­
ralarım ız ise bu kattadır,» diye bilgi verdi Rosa­
lind «Yukan k atta ise yemek yer ve dinleniriz.
Gel sana kam aranı göstereyim. Bu taraftan.»
En fazlasından norm al boyutlarda b ir kam ara
bekleyen Cassandra. yeşil ve beyazın en iç açıcı
tonlarıyla döşenmiş, iki yataklı kocaman bir oda-
18
ya girince, şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı.
«Oh, Ros, ne k ad ar hoş... ne k ad ar sevimli.*
diye haykırdı. Mekan o kadar akıllıca kullanıl­
mıştı ki, odada her şey bulunduğu halde, yine âe
insana bir sürü boş yer kalıyordu.
«Ne k ad ar düzenli olmuşsun,* diye ablasm a ta­
kıldı. «Evdeki odan daim a karm akarışık olurdu,
hatırlıyor m usun? Oysa burada her şey yerli ye­
rinde. Burayı sen mi ıböyle düzelttin yoksa bu
işle uğraşan başka birisi v ar mı?»
«Bir oda hizmetçim v ar tabii,» diye cevap ver­
di ablası. «Ama ben bu odada yatmıyorum. Be­
nim odam sancak tarafındaki güvertede. İşte Atu
bavulunu getirdi. Mrs. Shane de yerleşmene yar­
dım eder.»
Mrs. Shane ufak tefek, gri saçlı bir kadmdı.
0 Göğüs celbinde beyaz Okyanus Gezgini arm ası
r buiım şn bir denizci üniform ası giymişti
I *İPjrlkşam lar ^ iss . Eminim hemen bir duş yap-
' TrtaSr'fetersiniz.» AvustralyalI aksanıyla konuşu­
yordu. «Eğer anahtarlarınızı bana verirseniz, siz
banyo yaparken eşyalarınızı yerleştirip düzenle­
rim. Banyoda ihtiyacınız olan her şeyi bulacak­
sınız.»'
«Evet, bir duş yapm ak doğrusu çok hoşum a gi­
decek,» dedi Cassandra. «Ama benim için zahm e­
te girmenize hiç gerek yok Mrs. Shane. Zaten ya­
nım da fazla eşya getirmedim.»
RosaUnd’in suratını astığını görünce, yanlış
bir şey söylemiş olduğunu fark etti.
«Hiç zahm et olmaz Miss Vemon. Bu benim gö­
revim. Ama eşyalarınızı kendiniz açm ak isterse­
niz, daha sonra gelirim.»
«Teşekkürler. Çok naziksiniz,» diye gülümsedi
Cassandra. Kadının, bu yabancı ortam da kendi­
sine çok yardımcı olabileceğini hissetmişti.
Yalnız kalır kalmaz. «Bu onun nazikliğinden
19
ötürü değil, görevi zaten,» diye çıkıştı Rosalind.
«Eşyalarını yerleştirm esine izin vermeliydin. Ger­
çi, eğer öteki giysilerin de buraya gelirken giy­
diklerin giıbiyse, belki de bu işi yapmam ası da­
h a iyi oldu. Mrs. Shane gevezenin biridir. Bizim
ne k ad ar züğürt olduğumuzu ortalığa yaymasını
istemem.»
«Böyle bir şey söylemeyi aklından bile geçir­
mediğine eminim.»
«Olsun, yine de onun parasız olduğum uzu a n ­
lam asını istemiyorum.»
«Ama bu gerçeğin ta kendisi. Hiç param ız yok.»
diye acıyla söylendi Cassandra. «Babamın h as­
talığı h er şeyi silip süpürdü.»
Genç kız duygularını salıvermek, küçükken ca­
nı yandığında ya da korktuğunda yaptığı gibi
ablasının kucağına sığınmak istiyordu. Ama ara ­
dan çok zaman geçmişti ve bu süre içinde R orup.
m ektuplarda yazdığından çok daha fazla deâfşi
tiğini anlıyordu. *
Bu birliktelik, her ikisi için de, duygusallıkla­
rını ortaya koym alarına ve içlerinden geld ği gi­
bi davranm alarına izin vermeyecek k ad ar yeniy­
di. Eski müşfik yakınlaşm a ancak zam anla can­
lanabilirdi. Ama Cassandra. o anın ablasına sa­
rılıp ağlam ak için uygun olmadığını anlamıştı.
Büyük bir çabayla duygularını bastırm ayı ba­
şardı ve kısık bir sesle, «Bunları daha sonra ko­
nuşuruz.» diyebildi. «Duşun altına girmek için sa.
hırsızlanıyorum. Sonra görüşürüz.»

Ansızın uyandı genç kız. tik anda kendisini


uçakıa sandı. Sonra gözlerini açıp da etrafm a b a ­
kınca yeşilli beyazlı kam aranın lüksünü fark
ederek hoşnutlukla içini çekti.
Ne kadar zam andır uyuyordu acaba?
1X5 yaptıktan sonra eşyalarını yerleştirmiş ve
20
Mrs. Shane tarafından kısa süre sonra uyandırı­
lacağım varsayarak bir şekerleme yapm aya ni­
yetlenmişti. Ama anlaşılan kadın onu uyandır­
m aya kıyam amıştı. Dijital saat. C assandra'nın
bir saatten fazla uyuduğunu gösteriyordu. Artık
müstakbel eniştesiyle tanışm aya hazırlanm ası ge­
rekliydi.
Gemide akşam yemeğinin kaçta yendiğini bil­
mediği gibi, bunun resmi elbiselerle katılm ası ge­
reken bir yemek olup olmadığı konusunda da bir
fikri yoktu. Ne yapması gerektiğini düşünürken,
kapı açıldı ve Ros içeri süzüldü.
•Oh. uyanmışsın.» diyerek kız kardeşinin yanı­
na geldi. Görünüşü, C assandra'nın kafasındaki
sorulardan bir kısmını açıklığa kavuşturm uştu.
Siyah, daracık bir ipek pantolonla, siyah ve la-
me karışım ı, yarasa kollu, bol bir bluz giymişti
• Ros. Bluzun yakası kapalıydı, am a şeffaf kumaş-
! ta n ^ » ğ ü s le ri seçilebiliyordu. Yüzünde ağır bir
fgeopjfcakyajı vardı. İçeri girmesiyle birlikte, ka-
' ^narayı b ir Fransız parfüm ü doldurm uştu. Evet,
Okyanus G ezgininde akşam yemeklerinin nasıl
bir havada yendiği belliydi.
C assandra doğruldu. «Müthiş görünüyorsun!»
Gerçekten de m üthiş görünüyordu Ros. Profe­
sör Vemon, Esmöe Hala ya da okudukları okulun
öğretm enleri onun bu halini görseler dehşete dü­
şerlerdi. ‘İyi yetiştirilm iş’ ve 'zevk sahibi’ birisi Su
şekilde giyinemezdi. Babası ve halası beğendik­
leri insanları bu terim lerle nitelerlerdi. Bu haliy­
le tam bir seks sembolüydü Ros. Daha da kötüsü,
bu tü r bir yatın güvertesinde bile 'yakışıksız',
h a tta ‘yersiz’ kaçıyordu.
Yine de C assandra onun pervasızlığına ve giy­
diği cü retk âr elbiseyi üstüne bu denli yakıştır­
m asına hayran olm aktan alam adı kendini.
«Teşekkürler,» diyen Rosalind. bir an aynada
21
kendini seyretmek için durakladıktan sonra, Cas-
san d ra’nın ay akucuna geldi.
«Dinle,» diye söze başladı. «Harley golf tu rn u ­
vasından birkaç kişiyi y ata davet etmiş. Hepsi
de Amerikalı ve çok gürültücü insanlar. Çok yor­
gunsun ve onlarla karşılaşm an seni daha da yo­
rabilir. O yüzden bu akşam, yemeğini burada,
kam aranda yesen diyordum. O ndan sonra da
uyur dinlenirsin. Yarın bu berbat turnuva biti­
yor nasıl olsa. Harley'yle de o zam an tanışırsın.»
«Ama bu biraz kabalık olmaz mı?»
«Hayır, hiç de değil. Senin zaten çok kötü bir
dönem geçirdiğini biliyor. Üstelik uçak yolculu­
ğunun seni nasıl h arap ettiğini de anlattım , iki
gün bile ortalıkta görünm esen, sana hak verecek­
tir. Nasıl olsa birbirinizi tanım anız için bol bol
zam anınız olacak. Şimdi, akşam yemeği için ne
istersin? İki ahçımız var. Canın ne çekiyor*
marlayabilirsin.»
«Aslında pek aç değilim. Bir omlet ve
salata olsa yeter.»
«Pekâlâ. Gidip ileteyim. Ha. aklım a gelmişken,
eğer canın isterse kendine çay yapabilirsin,» di­
yerek. d u v ara gömülmüş bir dolabı açtı Rosalind.
Burada b ir elektrikli ısıtıcı ve başka aletler göze
çarpıyordu. «Ya da kendine soğuk bir içki hazır­
layabilirsin.» Açılan ikinci bir kapı, yine duvara
gizlenmiş ve içi konserve içecekler ve şişelerle
do. - bir buzdolabmı ortaya çıkarttı. «Ve canının
istemediği kadar da kitap ve dergi var.»
Y i- - saat kadar sonra, Mrs. Shane tepsisini
g e ı n .r_ -d e . C assandra ona ne k a d a r zam andan
b er Yi ■£.nus G ezgininde çalıştığını sordu.
- - : a*.‘.e önce, kocamın ölümü üzerine denize
psr : - . dedi kam arot kadın. «O sırada
Sır John ve Lady C arstairs'ti.
-i. en zengin ve soylu ailelerinden
22
birine m ensuplardı. Bu günlerdeki bazı zengin­
lere benzemiyorlardı,» diye ekledikten sonra da
dudaklarını sımsıkı kapattı.
«Denize geri dönmekten bahsettiniz. Evlenme­
den önce de denizde mi çalışıyordunuz?»
Evet, anlam ında başını salladı kadın. «Deniz
benim kanım a girmiş diyebilirim. Babam, eski
Kaptan C arroll’ın, yani şimdiki kaptanın babası­
nın yanında mühendisti. Annemse denizden hiç
hoşlanmazdı. Bana daim a, bir denizciyle evlen­
memem için öğüt verirdi. İlk önce Sydney’de 'bir
ailenin yanında çocuk bakıcısı olarak çalıştım.
Tam on sene boyunca üç bebeklerine baktım on­
ların. Sonra Kaptan C arroll’m karısı ilk doğu­
m unu yaptı, am a doğum sırasında belkemiğinde-
ki bazı sinirler zedelendiği için yürüyemez olmuş­
tu. Yine de gemide, kocasının yanında yaşam aya
kararlıydı. Bu yüzden Kaptan bana onların ya-
Ç ^ Jm h a /g e lip çocuğa dadılık edip edemeyeceğimi

Konuşurken bir taraftan da tepsideki tabakları


m asanın üstüne yerleştiriyordu. Her şey kapaklı
gümüş tabaklar ve kâseler içindeydi. Omletten
başka sıcacık bir de çorba vardı. Peçeteyi de yer­
leştirdikten sonra, sandalyeyi çekerek Cassandra*
nın oturm asını bekledi.
«Erkek kardeşlerim in hiçbiri babam ın izinden
gitmedi.» diye sözlerine devam etti Mrs. Shane.
«Ama ben hep denizle içiçe bir yaşam kuruyor­
dum. O nedenle de Kaptan C arroll’m teklifini ka­
bul ettim ve Nick altı yaşına gelip de okula git­
mesi gerekene k ad ar ona baktım. Okul zamanı
gelince Nick kıyametleri kopardı. A vustralya'ya
gitmek istem iyordu... H atta gitmemek için...» Bu­
rada birden durdu kadın. «Ama bu çok uzun bir
hikâye. A nlatm aya kalkarsam çorbanız soğuya­
cak. Yemenize bakın Miss Vemon. Ben daha son-
23
ra gelir tepsiyi alırım.»
Genç kız bir yandan sıcak çorbasını içiyor di­
ğer yandan da Rosalind’in ona yemeğini kam ara­
sında yemesini teklif etmesinin, yalnızca kendi­
sinin rahatını düşünmesinden kaynaklanm adığı­
nı düşünüyordu.
Belki de Rosalind, kız kardeşinin A m erikalılar’
dan sıkılm asından değil, A m erikalılar’ın ondan
sıkılm asından korkuyordu. Üzerinde dövülmüş
kuruyem işler olan, kristal bir kayık tabak için­
de sunulm uş ananası yiyerek yemeğini bitirdi.
Mrs. Shane geri döndüğünde, «Onlar m aka­
dam cevizidir.» diyerek onu aydınlattı. «Eğer da­
ha çok şey öğrenmek isterseniz K aptan Nick'e so­
rabilirsiniz. O çok daha fazlasmı bilir. Yolcula­
rın sorduğu her soruyu cevaplandırır. Eğer geç
vakte kadar uyumuyorsanız, yarın sabah kahval­
tıda kendisiyle tanışabilirsiniz. Tıpkı babası
o d a erkenden kalkar.» '! (
«Kaptanla tanıştım zaten. Bizi gemiye o gotm s c
di.»
«Öyle mi? Peki onu nasıl buldunuz?» diye so­
ran Mrs. Shane’in sesinde, biricik oğlu hakkın­
da övgü dolu sözler duym ak isteyen bir annenin
beklentisi vardı.
C assandra’nın bu soruya gerçek cevabı, ancak,
‘Böyle bir geminin kaptanı olmak için, şaşırtacak
derecede ters ve anlaşm ası güç bir adam ,’ ola­
bilirdi.
Ama, ona bir nevi annelik etmiş bir kadm a
bunu söyleyemezdi tabii.
«Beklediğimden de genç,» diye cevap verdi.
•Ben en azından ortayaşlı birini bekliyordum.»
«Ocakta otuz beş yaşına basacak. O pozisyon­
d a biri için genç tabii. Ama, okuldaki birkaç se­
ne dışında, bütün ömrü denizde geçmiştir.»
«Bana, onun okula gitmemek için neler yaptı.
24
ğmı anlatacaktınız,- diye hatırlatm ayı denedi
Cassandra.
«Evet, am a o hikâyeyi başka bir zam ana sak-
lasak d ah a iyi olacak. Artık uyum anız gerek. İn­
giltere'den buraya çok yorucu bir yolculuk yap­
tınız. Bitkin olmalısınız.-
Herhalde çenesini tutam ayıp, bir s u n açığa
vurm ak üzere olduğu için pişman olmuştu. Ta­
bakları toplayıp, iyi geceler dileyerek dışarı çık­
tı.
Cassandra, yalnız kalınca banyoya geçerek diş­
lerini fırçalam aya koyuldu. G özkapaklannın ke­
narlarında hâlâ makyaj izleri duruyordu. Aslın­
da zorla yaptıkları o makyaj, görünüşünü ber-
batlaştırm aktan başka hiçbir işe yaram am ıştı.
Makyaj zaten soluk renkli olan yorgun yüzüne
sert ve tatsız bir ifade vermişti.
^ B e jk i de makyajını, kırmızı renkli seksi elbi-
rse^ rje Ros’un bir milyoner ayarlam ası yolunda­
k i 'fcöfcferiyle birleştirince. K aptan CarrolTın onun
hakkında böylesi olumsuz bir izlenime sahip ol­
m asına o k ad ar şaşm am ak gerekirdi.
Cassandra, K aptan’la tanıştığından «beri ilk kez
onun evli olup olmadığını m erak etti. Otuz dört
yaşm a gelmiş bir erkeğin norm al olarak evli ol­
ması gerekirdi. Ama eğer evli olsaydı, karısı da
gemide yanında olurdu herhalde. Zaten o zaman,
Mrs. Shane ona bundan bahsederdi.
•Esneyerek yan döndü ve başmı yumuşacık, se­
rin yastıklara gömdü. Bundan sonraki her günü­
nün pınl pınl. aydınlık günler olacağını geçirdi
akim dan keyifle. İngiltere’ye dönene k ad ar gün
ışığı altında yaşayacaktı.

Uyandığında kam arası hâlâ karanlıktı. Saat


iki on yediyi gösteriyordu. Rosalind’in pek iyi tah ­
min ettiği gibi, gece yansı uyanm ıştı işte.
25
Kalkıp kendine çay yaptı. Bir dergiyi karıştı­
rarak iki fincan çay içti. Ama asıl yapm ak iste­
diği biraz egzersizdi.
Yürümenin yanında en çok sevdiği spor, yüz­
meydi. Ansızın, canı çektiği anda yüzebileceğini
hatırladı. Dışarısı ay ışığıyla p ın l pınldı. Deniz
dümdüzdü. Eğer merdiveni yuk an çekmemişler­
se, kimseyi uyandırm adan denize girebilirdi.
Birkaç dakika sonra, yatılı okuldan kalm a tek
parça siyah mayosunu giymiş, havlusunu om­
zuna atm ış d ışan süzülüyordu. Yavaşça yürüye­
rek gemiye çıktıkları yere geldi.
Merdiven hâlâ oradaydı. Havlusunu kenardaki
sıranın üstüne bırakarak indi. Son basam ağa ge­
lince, ayağını pınl pırıl parlayan sulara soktu.
Nefisti su.
Biraz durup Lahajna’nm ışıklarını seyretti. De­
mek o sırada uyanık olan tek insan kend
ğildi. Sonra kendini yavaşça sulara bırakı
meye başladı. Deniz yüzeyinden bakınca,
olduğundan da büyük görünüyordu. Su h
daki pencereler, m ürettebatın yattığı kam arala­
ra ait olmalıydı.
S ırtüstü yatarak dinlenirken bir taraftan da
yıldızlan sayıyordu. Duyduğu m utluluk, ansızın
suya düşen bir şeyin çıkardığı sesle müthiş bir
korkuya dönüştü.
«Aman Tanrım, korkudan ölecektim,» diye hay­
kırdı. Kendisine doğru kulaç atan Kaptan Car-
roll'ı seçince, korkusu birden ferahlam aya dönüş­
müştü.
«Hemen gemiye dönün,» dedi Kaptan. Sesi m üt­
hiş öfkeliydi.
O nunla tartışm aya kalkışmadı Cassandra. Mer­
divene doğru yüzerken, onun -bu k ad ar öfkelen­
mesine neyin sebep olmuş olabileceğini düşünü­
yordu.
26
Arsızın aklı başına geldi. Açıklarda köpekba-
ıkıan cirit atıyor olmalıydı. Gemiye bu k ad ar
•&ji-.ken bile, hareketleri uyuyan canavarlardan
ru in ın dikkatini çekmiş olabilirdi. Bu düşüncey-
i cırden eli ayağı birbirine dolaştı.
Panik içinde, deli gibi yüzmeye başladı merdi-
'rn e doğru. Merdiven hizasına gelince, çılgın gi-
çıkm aya çabaladı. Normal zam anda olsa bu-
- ı hiç zorlanm adan yapabilirdi. Ama duyduğu
ı?hşet, hareketlerine hâkim olm asına engel olu­
yordu. İlk ham leden sonra, gürültüyle sulara gö­
müldü. O böyle çabalarken K aptan Carroll yanı­
na gelmiş ve tek bir hareketle kendini yukarı
çekmişti bile. Sonra eğilerek ona uzattı elini. Bir
saniye sonra yukarıdaydı genç kız.
-Seni budala!» diye parladı genç adam. -Sen­
de şu kadarcık akıl yok mu? Pasifik'te gece ya­
ssı, üstelik de tek başına yüzülmez. Kayalıkların
d a bile tehlikelidir bu. Kaldı ki bu ka-

ı ağzını bile açam adan orada öylece


titrerken, o genç kızı hırsla yana iterek m erdi­
venlere atıldı ve ikişer ikişer çıkarak gözden kay­
boldu. C assandra onun çırılçıplak olduğunu an ­
cak o anda fark edebildi.
Kalp atışlarının sakinleşmesi, nefesinin biraz
düzene girmesi için bekledikten sonra, o da ağır
ağır tırm andı merdivenleri.
O nun çoktan kendi odasm a döndüğünü, asıl
azan n ertesi gün geleceğini sanmıştı. Ama yu­
karı çıkıp da. onu orada, hem de kendi havlusuy­
la kurulanırken bulunca irkilerek durdu.
«Oh... ö z ü r dilerim.» diyerek iç güdüsel bir bi­
çimde arkasını döndü. Çıplak bir erkek vücudu,
onun görmeye alıştığı b ir şey değildi.
Tam oradan uzaklaşm aya çalışırken, genç
adam ters bir ifadeyle, «Bekle,, diye em retti.
27
Durdu Cassandra. Ama arkasını dönmemişti.
Kurulanm am ış olduğu için her tarafından sular
sızıyordu.
«Artık havlunu alabilirsin.»
Tereddütle döndü genç kız. Havlusu cilâlı tah ­
ta sıranın üstüne konmuştu. Kaptan Carroll'sa
vücudunun belinden dizlerine k ad ar olan bölü­
münü, rengârenk bir kum aş parçasına sarm akla
meşguldü.
«Köprüye gelsen d ah a iyi olur. O rada biraz ko­
nuşabiliriz. Ama önce kurulanm alısın,- diye em­
retti.
Cassandra, havlusunu vücuduna sarıp kam ara­
sına dönmeyi ve bu geceki tartışm ayı yarm a bı­
rakm ayı tercih ederdi, am a az önceki olaylar onu
o k ad ar serseme çevirmişti ki, karşısındaki sert
tavırlı genç adam a ita a t ederek onun arkasından
yürümeye başladı.
H er şeyin ötesinde, orada durm uş, ya
bir halde kendisine bakan bir erkeğin
uzun uzun kurulanm ak, onu çok rahatsı:
Genç adam ın esm er teni ay ışığınıh al
le garip parlıyordu ki, gören onun bir Polinez-
yalı olduğunu sanırdı. C assandra’yı denizden çe­
kip çıkarm ış olan güçlü adaleler ayın solgun ışı­
ğı altında yaldızlanıyordu. Yüzü karanlıktaydı.
A m a Cassandra, havlusunu eski siyah mayosu­
nu iyice örtecek tarzda vücuduna sarm caya k a­
dar, ona bir daha bakmadı.
Geminin her iki tarafında da. güverte boyun­
ca uzanan koridorlar vardı. Sancak tarafından
pruvaya doğru ilerlerken, genç kız sol tarafta,
on k ad ar sandalyeyle çevrili upuzun bir masası
olan geniş bir yemek salonu olduğunu fark etti.
Biraz ilerledikten sonra genç adam birkaç ba­
sam ak daha tırm andı ve bir kapıyı açarak ışığı
yaktı. N ihayet köprüye gelmişlerdi. Etrafına ba-
28
tn & n Cassandra. üçgen şeklindeki pruvada, et­
rafında altı tane deniz yatağı bulunan bir yüzme
havuzu olduğunu gördü.
•O turun Miss Vemon.» diyerek ona yer göster­
di genç adam.
C assandra oturunca, bunun Kaptan ın kendi
sandalyesi olduğunu anladı. O nun uzun bacak­
larına göre ayarlanm ıştı çünkü. Kendi bacakla­
rı da kısa değildi ama, bu sandalyeye otururken
tabanları yere değmiyordu. Bir çocuk gibi hissetti
kendini birden ve rahatsız oldu.
G ururunu korum ak için yapması gereken tek
şeyin aptalca davranm ış olduğunu kabul etmek
ve özür dilemek olduğunu düşünüyordu.
Ama daha ağzını bile açam adan. genç adam ko­
nuşm aya başladı. «Bu adalardaki kazalann çoğu,
turistlerin kendi aptallıkları yüzünden olur. Siz
s] İ3İ* cötfuk. değilsiniz. Miss Vemon. H areket etme-
r un.ce düşünmelisiniz. Şu andan itibaren, ken­
di can güvenliğiniz için, gündüz hariç hiçbir za­
man denize girmeyeceksiniz. Hele tek başınıza
asla. Eğer sağduyunuzu kullanacak olursanız, kö­
pekbalıkları size fazla zarar vermez. Ama daha
birkaç gün önce, yerli bir balıkçının ağından, bir
sürü köpekbalığı çıktı. Hem de kıyıya çok yakın
bir yerde. İyi ki sizi gördüm. Başınıza bir şey gel­
mese bile, kendinizi y u k an çekemeyebilir ve ba­
ğırm ak zorunda kalarak herkesi uyandırabilirdi­
niz. İnmeden önce çıkabileceğinizden emin ol­
malıydınız.»
«Sizi, canınızı tehlikeye atm ak zorunda bırak­
tığım için özür dilerim.» diye gergin bir tavırla
cevap verdi Cassandra. Sandalyeden kayarak
inen genç kız buz gibi bir nezaketle konuşm aya
devam etti. «Artık bana izin verir misiniz? Ma­
yom ıslak. Gidip üstüm ü değiştirmeliyim.»
Tam adım ını atm ıştı ki, kaptan önüne geçerek
29
yolunu kesti.
-Son bir n asih at daha Miss Vemon. Gemide
birkaç hafta kalacaksınız. Eğer bana ya da her­
hangi bir görevliye sorun çıkarm azsanız, eminim
yolculuğunuz daha zevkli geçer. Size bir şey yap­
manız söylendiği zam an yapın. Yapm am anız söy­
lendiğinde de yapmayın. Lütfen kam arotlara kar­
şı nazik davranın. Mrs. Shane şu anda tek başı­
n a her şeye yetmeye çalışıyor. Mr. Dennison’un
öteki konukları da gelince işi başından aşacak.
K am aranızı toplar ve giysilerinizi de h e r aklını­
za estiğinde ütületm ek istemezseniz, büyük yar­
dımınız dokunur.»
«Benim kötü huylu bir ins^n olduğum sanısı­
n a nereden kapıldığınızı bilmiyorum kaptan.
Ama bana öyle geliyor ki, bu sizin anlayışsızlığı­
nızdan kaynaklanıyor. Daha karşılaştığım ızdan-
dan itibaren bana cephe aldınız.» C/
Uzun boylu AvustralyalI bir an cevap verme
di. Anlaşılan ne söyleyeceğine k a ra r verm eyi çİP'
lışıyordu.
Sonunda ağzından şu kelimeler döküldü. «Ha­
yatta. bir genç kız için, zengin bir koruyucu a ra ­
m aktan d ah a onurlu şeyler de vardır Miss Ver-
non. Örneğin hayatınızı çalışarak kazanm ak gi­
bi.»
Rosalind'in önceki akşam, lim anda söylediği
sözleri ima ettiği belliydi.
-Ablam şaka yapıyordu K aptan Carroll.» diye
cevap verdi Cassandra. «Onun bu sözünü bu ka­
d ar ciddiye alm anıza şaştım doğrusu. Ben zen­
gin bir koca peşinde olmadığım gibi, ablam ın da
Mr. Dennison’la parası için değil onu sevdiği için
evleneceğine eminim.»

30
Bölüm İki
C assandra tekrar uyandığında, parlak gün ışı­
ğı lombozlardan içeri doluyordu. Saate baktı. On
biri üç geçiyordu.
Yıkanıp giyinmeden önce, kam arasını toparla­
maya girişti. O sırada Kaptan C arroll’ın akşam ­
ki suçlam alarını hatırladı. Suratı asıldı. Sonra
aynadaki sıkkın hali gözüne ilişince, ne onun ne
de başka birisinin bu yolculuktan zevk alm asını
engellememesi gerektiğini düşünerek rahatladı.
Hayatı boyunca seyahat özlemi çekmişti. Şim­
di eline böylesine inanılm az bir fırsat geçmişken.
jKaptanTCarroH'un bunu mahvetmesine izin ve-

Bu ateşli ve kararlı bir ru h hali içinde, yüzünü,


kollarını ve bacaklarını kremledi. Bir önceki yaz.
bahçe işleri yaparken giymek için almış olduğu
tişörtü ve şortu üzerine geçirip dışarı çıktı. Gü­
vertede Rosalind’le nişanlısına rastlayacağını
umuyordu.
İlk karşılaştığı insan Atu oldu. Kocaman bir
gülümsemeyle selamladı onu Atu.
«Günaydın Atu. Ablamı nerede bulabileceğimi
biliyor musun?»
«Kıyıya çıktı Miss. Size de öğle yemeğine döne­
ceğini bildiren b ir mesaj bıraktı.»
«Mr. Dennison güvertede mi?»
«Golf oynam aya gitti Miss. Size kahvaltı geti­
reyim mi?»
«Hayır teşekkür ederim. Yemeğe kadar bekle­
rim.»
31
•Bir şeyler yemelisiniz. Genellikle on birde çay
ya da kahve servisi yapanz. Biraz meyve iştahı­
nız: kapam az sanırım.»
Meyve teklifi hiç fena değildi. Kabul etti Cas­
sandra. Az sonra A tu'nun önüne getirdiği mey­
veyi daha önce hiç görmemişti genç kız.
• Nefis görünüyor. Adı nedir?» diye sordu.
•İki adı vardır. Papaya ya da pavpav,» diyerek
fincana kahve doldurm aya başladı Atu.
C assandra bir parça alıp tadına baktı. Şeftaliy­
le kavun karışım ı bir tadı vardı ve göründüğü
k ad ar da lezzetliydi.
«Mmm... çok nefis.» diye mırıldandı. Sonra da
A tu’ya dönerek, «Pasifik’in neresinde doğdun
Atu?» diye sordu.
«Fijili’yim,» dedi yerli gururla. Eliyle M aui’yi
işaret ederek, «Bu ad alar da güzeldir, am a hiç­
biri Fiji k ad ar olamaz,» diye ekledi.
«Sen bu gemiye geleli çok uzun bir sür
mu?»
«Kaptan Carroll... şey yani dört yıldır b
yım. Babam onun babasının yanında m akinist
olarak çalışırdı. Bense başkam arotluğa yüksel­
dim.»'
«Bundan önce ne tü r bir gemide çalışıyordun?»
«Royal Viking S tar gibi yedi yüz yolcu alabi­
len transatlantikler de dahil, pek çok gemide ça­
lıştık. Kaptan gittiğinde, ben de onunla gidece­
ğim. Biz birbirimizden asla ayrılmayız, tki k ar­
deş gibiyizdir. Ama o çok zeki, bense değilim.»
Sözlerini bir kahkahayla tam am ladı.
«Kaptan, Okyanus Gezgini’ni terk mi ediyor?»
«Hayır ama belki ileride. Bir gün kendi gemi­
si olacak. Bunun gibi değil. Hakiki bir yelkenli.»
O sırada bir başka eıkek belirdi yanlarında.
Cassand ra yaşlarındaydı. Üzerinde bir gemici
ünifcrrıas: vardı. Güzel yüzünü, zeki bakışlı k ah­
32
verengi gözler süslüyordu.
«Günaydın Miss Vemon. Ben Chris Knight’ım.
Dördüncü kaptan,» diyerek kendini takdim etti.
•Kahvaltınızı bitirince, sizi kıyıya götürmemi is-
:er misiniz? Buradan pek uzak olmayan çok g ü ­
zel bir kumsal biliyorum. O rada rahatça yüzebi­
lirsiniz.»
«Çok naziksiniz. Çok sevinirim. Bana on beş
dakika izin verebilir misiniz?»
«İsterseniz bir saat bile verebilirim. Yemeğe
geç kalmadığımız sürece, acele etmek için hiçbir
neden yok. Yanınızda bir plaj elbisesi var mı? ilk
gün omuzlarınızı on beş dakikadan fazla açıkta
bırakmamalısınız.»
«Biliyorum. Güneşten cayır cayır yanm ak hiç
hoşuma gitmez. £aten her tarafım ı iyice kremle-
dim.»
ÎÇok iyi. Çünkü buranın güneşi gerçekten çok
VlvtfSlUdjt. Üstelik bronz b ir tene sahip olmak
ifdLbol dol vaktiniz de var. Yirmi dakika sonra
sizi alınnı.*
Kaptan Carroll ile Atu arasındaki yakın ilişki,
hem çok ilginç hem de pek olağan sayılam aya­
cak türdendi. Herhalde çocukluktan beri arkadaş­
tılar. Genellikle küçük erkek çocuklarının me­
rakları ve eğlenceleri dünyanın hemen hemen
her tarafında aynı sayılırdı. Ama büyüdükçe, a ra ­
ya ırk ve eğitim farkları girer ve uçurum lar de­
rinleşildi, Yıllar geçtikçe paylaştıklan şeyler de
giderek azalırdı. Bu iki erkek arasındaki dostluk
ise pek buna benzemiyordu. Belki de onlan bir­
birlerine bağlayan şey denizdi.
Genç kızın plaj elbisesi, aslında babasına ait
bir gömlekti. Beyaz, incecik vualden yapılmıştı
ve önünde çok güzel işler vardı. Mayosunun üs­
tüne onu giydikten sonra, güverteye çıktı ve Dör­
düncü K aptan’la birlikte kauçuk bir bota binerek
33
yola çıktılar.
Kıyıya gelene k ad ar ahbaplığı iyice ilerletmiş
ve birbirlerine isimleriyle hitap etmeye başlam ış­
lardı. Chris bir Kanadalı'ydı. Mesleğe tankerler­
de çalışarak başlamış, sonra da Harley Dennison'
un yanm a girmişti.
«Ama buradaki de oldukça sıkıcı bir hayat,»
diye sızlanıyordu. «Sürekli denizde olmak bir er­
keğin tüm sosyal yaşantısını öldürüyor.» Sıkı bir
yüzmeden sonra kum lara uzanmış yatıyorlardı.
«Aslmda bu işi bulduğum için şanslı sayılırım, •
diye devam etti Chris. «Kaptan C arroll’u tanıyan
arkadaşlarım , beni ona çok övmüşler.»
«Senden önceki Dördüncü Kaptan ne olmuş?»
«İşten atıldı.»
«Kim attı?»
«Kaptan Carroll. Bu geminin efendisi odur.
Kimse onun koyduğu kuralların dışına çıkamaz*
Kim çıkarsa en yakın lim anda inip k e n d in / jp r (
iş aram ası gerekir. Beni sakın yanlış anlam a, * ■v
severim. İyi bir kaptan sert olmalıdır.»
«Bense gemide sahibinin sözünün geçtiğini san­
mıştım. Kaptan ondan sonra gelir diye düşünü­
yordum. Bir kaptan gemi sahibini kızdıracak
olursa kendini bir anda işsiz bulabilir.»
«Aslmda... evet.» diye kabul etmek zorunda
kaldı Chris. «Ama Mr. Dennison’un Nick Carroll
gibi bir süvari bulabildiği için ne k ad ar şanslı
olduğunun farkında olduğunu sanıyorum. Den-
nison denizciliğin ‘d’sinden anlam ıyor. Onu Arap
şeyhleri ya da Asyalı bankerlerle bir tutm asak
bile gemiyi bir iddia sonucu aldığı da gerçek. Her
neyse, bu benim işittiğim. Sen tabii çok daha faz­
lasını biliyorsundur.»
Gülümseyerek başını salladı Cassandra. «Dün
yemeğimi tek başıma kam aram da yedim. Abla­
mın nişanlısıyla da henüz tanışmadım.»
34
«Ablanın nişanlısı mı?» diye tekrarlayan Chris
afallam ış gibiydi. «O ve Dennison nişanlandılar
mı? Ne zam an olmuş bu?»
«Haftalarca önce... daha Vancouver’den ayrıl­
madan.»
Sydney’ye varınca evleneceklerini de söylemek
üzereyken. Chris'in yeni sorusuyla sözü ağzına
tıkıldı. «Sahi mi? Öyleyse bunu çok iyi gizleme­
yi becermişler. Hepimiz sanıyorduk ki...» Ansı­
zın sustu. Birdenbire rahatsız olmuştu nedense.
«Hepiniz ne sanmıştınız?» diye üsteledi Cas­
sandra.
Omzunu silkerek cevap verdi Chris. «öyle dü­
şündükleri için kimseyi suçlayamazsın. Ablanla,
Mr. Dennison arasında çok büyük bir yaş farkı
var- Deyim yerindeyse, onların şey... yalnızca
£ek samimi olduğunu düşünüyorduk.»
j «Igsanjar her şeyin en kötüsünü düşünm eye ne
k « l a j c İ meraklı. Ablam ve Mr. Dennison henüz
resm en açıklam aya k a ra r vermemiş
olabilirler, am a ben uzun zam andan beri biliyor­
dum bunu. Aksi halde buraya onun konuğu ola­
rak gelmeyi kabul eder miydim?»
Düşünceli düşünceli baktı ona Chris. «Kabul
etmeyeceğine eminim. Hiç de düşündüğüm gibi
değilsin.»
«Sen ne bekliyordun?»
«Çok d ah a hoppa birini bekliyordum sanırım.
Oysa seni biraz olsun yakından tanıyınca, anne­
min daim a özlemini çektiği o soyu tükenmiş, mo­
dası geçmiş, tatlı kızlardan olabileceğini bile d ü ­
şünmeye başladım. Belki de zam an o kızların za­
manı. İngiltere’de işler nasıl? insanlar fikirlerini
değiştirdiler mi?»
«Pek değil,» diye dikkatle cevap verdi Cassan­
dra. «Şimdiki serbest ahlak anlayışına tepki ola­
rak, yeniden o baskıcı, katı kurallı Victoria ah-
39
lakına geri döneceğimizi sanmıyorum. O günle­
rin geri gelmesi artık m üm kün değil.»
«Ben bundan senin k ad ar emin değilim. Şu
misyonerlerin Hawaii’de yaptıklarına baksana.
Yerlilerin cinsel özgürlük anlayışına son vermek­
le kalm adılar, şarkı söylemeyi, dans etmeyi hat.
ta sörf yapmayı bile yasakladılar. Ha. sırası gel­
mişken. sörf yapmayı m utlaka öğrenmelisin. Ben
daha o k ad ar iyi yapamıyorum, am a dünyanın
en güzel şeylerinden biri. Hele Nick C arroll’u bir
seyretsen. En iyinin de iyisi. îstese rahatlıkla pro­
fesyonel olabilir.»
«Sörf yapmayı fazla istediğimden emin deği­
lim,» diye cevap verdi Cassandra. kauçuk bota
tırm anırken. «Ama şnorkelle dolaşmayı öğren­
mek hoşuma gidebilir.»
«O hiç sorun değil. Gemide b ir sürü
var. Ben sana öğretebilirim. Bu öğleden
ne dersin? îkiden altıya kadar boşum.»
«Öğleden sonrası için ablam ın bazı
olabüir Chris. Teklifine çok teşekkürler.»
«Öyleyse başka bir zaman. Sheraton Oteli’nin
yanındaki K arakaya’ya ya da Kapulua K oyuna
gideriz.»
Yatın merdivenine yanaştıklarında, b u kez çık­
ması için C assandra’ya yardım eden Olaf oldu.
Teşekkür ederek gülümsedi genç kız. G üverte­
ye ulaştığında gülümsemesi hâlâ dudaklarından
silinmemişti.
Ama Kaptan Carroll'u, tam da o gece, onun
havlusuyla çıplak vücudunu kurulam ak için d u r­
duğu yerde ayakta görünce, kaybolup gitti bu

Şur.d. üniformasını giymişti genç adam. Yine


de c rece onun kendisini denizden çıkardığını ve
bir an sanki sarılacakmış gibi durduğunu h atır­
layınca yan ak lan pembeleşiverdi genç kızm.
36
«Pasifik’teki ilk dalışınızdan hoşnut kaldınız
mı Miss Vemon?» diye gülümsedi genç adam . Bu
C assandra’ya ilk gülümseyişiydi. Yine de bu g ü ­
lümseyişte, sıcaklıktan çok alay vardı.
«Evet, hem de pek çok kaptan. Teşekkürler.»
Sesi nedense kısılıvermişti birden. Öksürerek ge­
çirmeye çalıştı. «Benim geldiğim yerde, en sıcak
mevsimde bile deniz bu k ad ar ılık değildir,» di­
ye ekledi.
Saatine bir göz atan genç adam. «Kız kardeşi­
niz birkaç dakika önce geldi,» diye bilgi verdi.
«Öğle yemeği birde. Bir duş yapm aya vaktiniz
var.»
Kendini duşun altına atarak, saçlarındaki ve
tenindeki tuzlu suyu akıttı genç kız. Sonra da öğ­
le yemeği için ne giyebileceğini düşünmeye baş­
ladı. Sonunda yine bir gün önceki şortuyla tişör­
tünü giymeye k a ra r verdi. Nasılsa Harley Den-
nı görmemişti.
biraz baş başa kalabileceklerini
Paylaşabilecekleri o kadar çok şey
vardı ki. A radan altı uzun yıl geçmişti ve her ne
kadar sürekli m ektuplaşm alarsa da, birbirini
görmekle aynı şey değildi bu.
Saçmı kuruturken, kulağı hep kapıdaydı. Ro­
salind’in tıklatıp içeri gireceğini umuyordu. Ama
gelmedi ablası. Ve C assandra hayal kırıklığı için­
de onu aram aya gitti.
Rosalınd’i kısa boylu, topluca, bıyıklı bir gö­
revliyle konuşurken buldu. Kaptan, Nick ve baş­
ka iki adam ayrı bir grup oluşturm uşlardı.
«Yüzmeye gittiğini duydum ,, dedi Rosalind,
onun kılığını tepeden tırnağa hiddetle süzerek.
«Gel de Hugh Davis’le tanış. Birinci Kaptanımız-
dır. Hugh, bu kız kardeşim Cassandra.»
•M erhaba Cassandra. Gemiye hoş geldin.»
Birinci Kaptan, kırk yaşlarında bir A vustral­
37
yalı'ydı. C assandra’ya davranışından, onu oldu­
ğundan da genç sandığı ve yabancılarla konuş­
m aktan utanan bir çocuk gibi gördüğü anlaşı­
lıyordu.
«Teşekkür ederim, Mr. Davis.» diyerek gülüm ­
sedi. Öteki dört adam ın arasına bir sessizlik çök­
müştü.
«Kaptanla tanıştığınıza göre, sizi diğerleriyle
tanıştırayım ,, diyen adam C assandra’nm elini tu ­
tarak, onu öbür gruba doğru götürdü. A dam lar
açıldılar.
,«Bu George Hendricks. M akinelerden sorum lu­
dur.» Kırlaşmış g ü r saçlan ve sakalı olan, orta
yaşlı bir adam ı işaret ediyordu.
«Nasılsınız Mr. Hendricks.» diyerek elini uza­
tınca parm aklarının kırılacağını sandı Cassan­
dra.
«Siz nasılsınız?» diyen mühendisin
gülmese de, dost bir insan olduğuna dair
ler gösteriyordu.
«Bu da Terry Anson. Telsizcimiz.»
karı Rosalind’in yaşlarında olan telsizcinin sim­
siyah saçları vardı.
«Sizinle tanıştığım a memnun oldum Miss Ver-
non.» Aksanm dan nereli olduğunu çıkarm ak güç­
tü.
«Gemide iki Miss Vem on olduğuna göre, bana
C assandra diyebilirsiniz,» diye gülüm sedi genç
kız.
Tam bu sırada Atu, kaptanın yanm a gelerek
yemeğin hazır olduğunu bildirdi.
«Teşekkürler. Benim yanım a o tu ru r musunuz.
Cassandra?»
Tıpkı birkaç dakika önce Birinci K aptan’ın yap­
tığı gibi, Kaptan Carroll da onu yavaşça kolun­
d an kavram ış, yemek salonuna doğru götürm e­
ye başlamıştı.
38
Başka bir zam an olsa, bu daveti gayet doğal
kabul edebilirdi Cassandra. Ama daha bir önce­
ki gece, tartışm ış ve birbirlerine ağır sözler söy­
lemişlerdi. Keşke Birinci K aptan'la, Chris’in ya­
nına oturm uş olsaydı.
Nick Carroll uzun, esmer parm aklarını kolun­
dan çekince, çok memnun oldu. Bu teması her
nedense çok rahatsız edici bulm uştu. Aslında bu
adam ın h er şeyi, sesi, yüzünün sert ifadesi, her
şeyi onun asabını bozuyordu..
Herkes bir aperitif alıyordu. Rosalind, elindeki
incecik kadehten, kam ışla egzotik bir karışım iç­
mekle meşguldü.
Birinci Kaptan, -Sudan daha ilginç bir şey iç­
mek ister misin Cassandra?» diye sordu. «Abla­
nız bir Mai Tai içiyor, o size biraz sert gelebilir.
Ama Chi Chi’den hoşlanacağınızı sanıyorum.
4çinde azıcık votka vardır. Bu yüzden güneşin ai­
le içseniz dokunmaz.»
içki içmem genellikle,» diye neşeyle ce­
vap "verdi Cassandra. «Pek nadiren biraz şarap
hariç. Chi Chi’ye votka koymasanız olmaz mı?
îçinde başka ne var?»
«Limon ve ananas suyu ile hindistancevizi sü­
tü karıştırılıp, buz parçalarıyla soğutulur.» dedi
Hugh Davis. «Votka hafif bir sertlik verir, am a
olmasa da olur.»
Bir çeşit deniz kabuklusuyla başlayan yemek,
m ahi m ahi denen ve verm utla pişirilerek maka-
damcevizleri ile süslenen bir balık türüyle devam
etti. Bu arad a kaptanın da arasıra katıldığı zevk­
li bir sohbet sürüyordu.
Gerçi Nick Carroll. C assandrayı yanm a o tu rt­
muştu. Ama onunla konuşm ak için hiçbir çaba
göstermemişti. C assandra'yla konuşanlar daha
çok Birinci K aptan’la çarkçıbaşıydı. Bu arad a
genç kız, Nick Carroll’un konuşm aya pek fazla
39
katılm asa da, onun söylediklerini dikkatle din­
lediğini fark etmişti. Ablasının, ailesi ve birbir­
lerinden bu kadar uzun zaman ayrı kalışları h ak­
kında ne söylediğini tam olarak bilmediği için,
C assandra sorulara oldukça yuvarlak cevaplar
veriyordu. Ablasını yalancı çıkarm ak istemezdi.
K aptan C arroll’un onun bu çabasını fark ettiğin­
den de emindi.
Cassandra. yemekte ablasıyla karşılıklı o tura­
cağını ummuştu. Ama Rosalind, kız kardeşine en
uzak yeri seçmişti. Bunu muhtemelen C assandra’
dan kaçmak için yapmamıştı. Ama asıl neden,
‘Kaptan Bligh’dan müm kün olduğunca uzak ol­
m a isteğiydi kuşkusuz. Genç adam, Rosalind’den
ne k ad ar hazzetmiyorsa, Rosalind’in de ondan o
kadar hazzetmediği m uhakkaktı.
«Adalar ne zam andan beri tu rist çekmeye baş­
ladı Kaptan Carroll?- diye sordu
«Altmışlı yıllarda başladı bu akın.
K anadalIlar keşfettiler -burayı. Sonra da
petrol zenginleri geldi.»
«Bana sorarsanız her şeyi m ahvettiler onlar,»
diye hom urdandı çarkçıbaşı. Sonra sandalyesini
iterek doğruldu. «İzninizle kaptan... İzninizle
Miss Cassandra.» diyerek masayı terk etti.
Onun o eski zam an nezaketi genç kızı büyüle­
mişti. «Mr. Hendrickson, AvustralyalI değil, öy­
le değil mi?» diye sordu.
«Hayır, George bir Kivvi’dir. Yani bir Yeni Ze­
landalI,» diye cevap verdi Nick Carroll. «Müret­
tebatım ız tam bir uluslar topluluğudur. Bu a ra ­
da aklım a gelmişken söyleyeyim. Güney yarım ­
kürede m utlaka görmeniz gereken bir ülke varsa
o da Yeni Zelanda’dır. Bence yeryüzündeki en gü­
zel yerlerden biridir.»
«Görmeyi ben de çok isterdim, am a sanırım
vaktim olmayacak. İngiltere’ye geri dönmek zo-
40
randayım.»
«Meslekiniz nedir?» Sora Nick Carroll’dan gel­
mişti.
«Şu anda hiçbir mesleğim ve işim yok,» diye
isteksizce itiraf etmek zorunda kaldı Cassandra.
«Öyleyse neden İngiltere'ye dönüyorsunuz?»
diye atıldı Birinci Kaptan. «Sıcak ülkelerde ya­
şamayı bir deneseniz.»
«Yeni Zelanda ve A vustralya’ya gitm ek iste­
yenlerde bazı koşullar aranıyor sanırım,» diye ce­
vap verdi Cassandra.
«Evet,» diye söze karıştı Nick Carroll. «Gerçek­
ten de oraya yerleşmek isteyen göçmenlerde, Cas-
sandra'da olmadığını sandığım bazı nitelikler
aranıyor. A vustralyalılar’m çoğu İngiliz soyun­
dan gelmekle birlikte, son yirmi otuz senedir İn-
# giltere’den göç edenler halkı bıktırdılar. Hiç se-
_ ç im iy o rla r. A vustralyalIlar onlara karrn ağnsı
i / * ¥ / ta^ mı§la r-* diye alayla ekledi.
b'i ince alay C assandra’yı sinirlendirmişti.
«Galiba sizin için ben de henüz başlamamış bir
karm ağrısıyım, öyle mi kaptan?» diye sordu.
Gözleri öfkeyle parlıyordu.
«Ben böyle bir şey söylemedim... Yalnızca ba­
zı soydaşlarınızın böyle bir eğilimi olduğunu be­
lirtmek istedim,» diye soğuk bir cevap geldi k ap­
tandan. «Kahvemi kendi dairem de içeceğim Atu.
İzin verir misiniz Miss Vernon?»
Genç adam yerinden kalktı ve masayı terk etti.
Om uzlan, arkadan bakıldığında daha da geniş
görünüyordu. Beli incecikti. Kısacık, sımsıkı şor­
tu d ar kalçalarını ve adaleli güçlü bacaklarını
!yice ortaya koyuyordu. Cassandra, onu seyretti­
ğini fark ederek utançla başını çevirdi. Ama genç
adamın fiziksel çekiciliğini inkâr etmek boşunay-
dı. Ama kişiliği, fiziği kadar hoş değildi. Onu had
safhada sevimsiz, keskin dilli, alaycı ve soğuk bu-
41
luyordu.
«Daha ne kadar buradayız Hugh?» diye sordu
çarkçıbaşına.
«En azından hafta sonuna kadar. Bazı konuk­
lar bekliyoruz, önüm üzdeki hafta içinde de ad a­
nın öbür ucuna hareket edeceğiz. Doğa orada çok
farklıdır.»
«Okyanus Gezgini kaç kişiyi konuk edebili­
yor?»
«Mr. Harley'in dairesinden başka, sekiz tane
çift kişilik kam ara var. K am aralar her zaman do­
lu olmaz, am a sanıyorum, bu yılbaşında dolu
olacak. O sırada gemi Yasawalar'dan geçiyor ola­
cak. Yasawalar küçük bir adalar grubudur. Fiji
Adaları ndandır. İçlerinden -biri de A tu’nun ana­
yurdudur. Bu yüzden orada özel bir biçimde k ar­
şılanırız. _
Hugh Davis tatlı bir insandı, am a o a n d a £ as-
sandra’nm asıl konuşmak istediği kimse ablağıy­
dı. W
Hosalind'in ise. iki genç adam la dalmış^Dİdu-
ğu sohbeti kesmeye hiç niyeti yok gibiydi.
Kaptan Carroll’un masayı terk etmesinden be­
ri. konuşmaları daha bir canlılık kazanmıştı.
A rada bir kulağına çalm an kelimelerden, Cas­
sandra ablasının onlarla flört ettiğini anlamıştı.
Rosalind’in elinde yeni bir Mai Tai kadehi var­
dı. Cassandra ona bu kadar cüretkâr davranm a
cesaretini veren şeyin içki olup olm adığını me­
rak ediyordu.
Genç kadın, Terry Anson’a bakarak son derece
baştan çıkarıcı bir biçimde gülümsüyordu. Terry
de onu çekici bulduğunu hiç saklamıyordu. Cas­
sandra onun zaman zam an ablasına nasıl yiye­
cek gibi baktığını fark etmişti. Genç kız Hugh
Davis'in olan bitenin farkında olmaması için dua
ediyordu.
42
Ama ne yazık ki farkm daydı Birinci Kaptan.
Bu, ötekilerin bir anlık susm asından y ararlana­
rak araya girmesinden ve «Cassandra’yla Rosa­
lind’in konuşacak çok şeyleri olduğuna eminim.
Biz de işimizin başına dönelim,» demesinden bel­
liydi.
Bunları söyledikten sonra da hemen ayağa
kalkmıştı. Bu diğer iki genç görevliye de orada
işlerinin bittiğine dair, açık bir işaretti.
A dam lar gidince, Rosalind’de ayağa kalkarak,
«Gidip tentenin altında uzanalım,» diye teklif et­
ti. Elinde kadehiyle yürüyerek, terasa çıktı ve
kendini beyaz yastıklı bir sedire attı.
«Uyandığın sırada burada olamadığım için üz­
günüm. Ama bacaklarım a epilasyon yaptırm am
gerekiyordu. Ayrıca senin de pek erken kalkm a­
yacağını düşündüm.»
• «Ros, özel olarak konuşabileceğimiz bir yer yok

} İ t m e d e n burada konuşmuyoruz?»
«Slırası yeterince özel değil de ondan. Aşağı
güverteden, konuştuklarım ızı işitebilirler. Benim
kam aram a gidelim.»
Rosalind şaşırmış görünüyordu. Kısa bir d u ­
raklam adan sonra omuzlarını silkerek doğruldu.
«Eğer söyleyeceklerin o kadar gizliyse, benimki­
ne gidelim. Sen o müthiş sırlarını anlatırken, ben
de güneş banyosu yaparım.»
Rosalind’in onu götürdüğü kam aranın, Harley
Dennison'un özel dairesi olduğunu görünce, hiç
şaşırm adı Cassandra. Son derece lüks döşenmiş
bir oturm a odasından, iki kişilik koca bir yatağın
süslediği yine çok lüks bir yatak odasına geçti,
ler.
Rosalind sandaletlerini tekmeleyerek çıkardı.
«Umarım Harley’nin yatağını paylaşmam seni
şaşırtmamıştır,» diyerek şortunun ferm uarını in-
43
dirdi. «Babamın sofuluğuna rağmen, modem bir­
takım fikirler edinmeyi başarabildin mi bari?*
«Sanırım evet,- diye cevap verdi Cassandra.
Bu sırada şortunu çıkanp halının üstünde bı­
rakan Rosalind, gömleğinin düğmelerini çözmeye
başlamıştı. «Herhalde babam la bulunduğun sü­
rece pek erkek arkadaşın olmamıştır.»
«Hiç erkek arkadaşım olmadı,» diye cevap ver­
di genç kız. «Ama şansımı yitirmiş değilim. Da­
ha yirmi yaşındayım. Çok zamanım var.»
«Evet, am a boşa geçen o yıllara ne diyelim?»
diye söylendi Rosalind. «Neyse, aldırma. Artık
hepsi bitti. Senin için her şey yeni başlıyor. Ama
sakın o genç Chris’in iltifatlarına kapılma. Çap­
kının biridir. Hepsi böyledir bunlann. H atta Kap­
tan Bligh bile.»
«Kaptanı fazla tanımıyorum, am a telsizcinin
öyle olduğu kesin,» dedi C assandra kupkuru bü-
sesle. «Ros. bu sabah Chris'e, nişanlınla henü» tk
nışmadığımı söylediğimde çok şaşırdı. Nişanlı O:
duğunuzu bilmiyormuş. Yüzüğünü arasıra
sa takm an, Harley’nin geçici bir arkadaşı olma­
yıp. müstakbel eşi olduğunu göstermen gerekm i­
yor mu?»
Rosalind. eğilmiş bir çekmeceyi karıştırıp du­
ruyordu «Yüzüğüm filan yok.» dedi. «O hikâye­
yi o anda uydurdum, çünkü hemen tartışm aya
başlamanı istemiyordum. Bana kalsa, bu hikâye­
yi sonuna kadar sürdürürdüm , am a madem Chris
söylemi; • Bir an sustuktan sonra, sinirli bir iç
çekişle yeniden konuşm aya başladı. «Sana zarar­
sız bir ya. an söyledim Cass. Niyetim kötü değil­
di. Eğer gerçeği öğrenirsen, gelmeyeceğinden
kork mm »
Cassaz^lra şaşkın şaşkın bakakalm ıştı. Sonun­
d a kgni . r c gelebildi ve alçak bir sesle, «Onu se­
viyor musun peki?» diye sordu.
44
«Hayır, sevmiyorum. Ama istese, onunla y an n
evlenirdim. Çok nazik ve cömert bir erkek. Üs­
telik bana da şimdiye kadar tanıdığım bütün er­
keklerden daha iyi davrandı.»
C assandra midesine bir yum ruk yemiş gibi ol­
muştu. Babasının hastalanm asıyla başlayan ve
ölümüyle süren o sıkıntılı dönemin ardından, bu
gerçeği pek de sakin karşılayam ayacağını hisse­
diyordu.
-Haklısın,» dedi. «Bilseydim gelmezdim. Bun­
dan sonra da herhalde kalamam. Kendimi çok ra ­
hatsız hissediyorum. Nasıl -böyle olabildin?»
Bosalind'in mavi gözleri öfkeyle parladı. «He­
men nam us bekçisi tavırları takınm adan önce,
biraz dinle bakalım. Sen Cambridge’deki fildişi
kulende yaşarken, ben hayatla boğuşuyordum.
• Ve inan bana, hayat kendi ayaklan üstünde dur-
v | nfrtriyrsteyen bir kız için çok zalim. Babama ba-
I k ark n,çok sıkıntılı dönemler geçirdin, am a ben
de o sırada eğlence peşinde koşmuyordum. Ge­
beydim. Bunu bilmiyordun, değil mi? Bir partiye
gitmiştim. Gecenin bir saatinden sonra, oradaki
budalalardan birinin akima, içkileri çok daha
sert yapmak gibi parlak bir fikir geldi ve bundan
sonra bildiğim tek şey gebe olduğumdu. Klasik
hikâye...» diye acı bir sesle konuştu. «O yaştaki
kızlar h er şeyi bildiklerini sanırlar. Oysa öğren­
diklerinde iş işten geçmiş olur.»
«Ros... bilmiyordum,» diye haykırdı Cassandra.
«Senin için ne korkunç olmuştur!»
«Eh, üstünden çok zaman geçti, am a gördüğün
gibi ayaktayım.» Omuzlarını silkerek ekledi. «Ba­
bamın başına geleninse, onun hak ettiği şey oldu,
ğunu düşünüyorum . Kızı gelip yardım istediğin­
de, ona defolup gitmesini söyleyen bir baba, ne
biçim bir baba olmalı?»
«Neden gerçeği benden sakladın?» diye acıyla
45
sordu Cassandra.
-Senin de babam gibi benden nefret edeceğini
sandım. O sırada daha on dört yaşmdaydın ve
erkeklerle hiç ilgilenmiyordun. Benden utanç du­
yacağını düşündüm.»
«Oh, hayır,» diye inler gibi konuştu Cassandra.
«Seni seviyordum. Sana yardım etmek isterdim.
Peki ya bebeğin babası. O yardım etmedi mi?»
«Partide sürekli dans ediyor ve çevremdeki bir­
kaç oğlanla eğleniyordum. O nlardan herhangi
biri yapmış olabilir. Belki de üçü birdendir. Ama
tabii hiçbiri böyle bir işin sorum luluğunu üstlen­
mek istemedi.» Alt dudağı titriyordu. «Erkekler­
den nefret ediyorum! Hepsinden nefret /ediyo­
rum!»
«Hepsi böyle değildir Ros.»
«Öyle mi? Sen nereden bileceksin? Şimdiye^yı.
d ar bir tekini bile tanım am ışsın ki.» Sinirli ha
reketlerle bir sigara çıkardı. J
«Evi terk ettikten sonra ne oldu? MektUBİ^nıu
dan çok eğlendiğin ve hayatından memnun ol­
duğun gibi bir ifade çıkıyordu. Bunlar d a yalan
mıydı?»
«Hayır, değildi. Londra’daki yaşantım ı gerçek­
ten seviyordum. Giyim mağazasındaki işle, Ful-
ham 'daki çocuk bakıcılığı da doğruydu. Aslmda
yine de şanslı sayılırdım. İşler pek fena gitmi­
yordu. Bir tek şey dışında: Bebek. Bebeği doğur­
mak zorunda kaldım.»
C assandra’nın gözleri dehşetle irileşti. «Bir ço­
cuğun mu var? Nerede?»
«İngiltere’de bir yerlerde. Ona bakm am müm­
kün değildi. Bu yüzden, evlat edinmek isteyen bir
ailenin yanm a verdim. En doğrusu da buydu za­
ten.»
Cassandra, ablasının yüzündeki, bütün bu olup
bitenlerden hiç etkilenmemiş ifadeye zerrece kan-
46
mamıştı. Onun bu dönüşü olmayan kararı verir­
ken ne kadar zorlandığını ve acı çektiğini tahm in
edebiliyordu.
«Bugünlük bu kadar,» diye sabırsız bir ifadey­
le kestirip attı Rosalind. -Kalanı daha sonra. La-
haina ya alışverişe gitmeden biraz güneş banyo­
su yapmam gerek. Mayo mu giyiyorsun bikini
mi?»
-Mayo.»
«Eğer güzel bir bronz tene sahip olmak istiyor­
san. özellikle başlarda askısız bir bikini giyme­
lisin. Yoksa iz kalır.»
«Bir tane mayom var.»
«Öyleyse benim bikinilerimden birini sana ve­
reyim.» diyerek yeniden çekmeceyi karıştırm aya
koyuldu Rosalind. Doğrulduğunda elinde tu ttu ­
ğu, minicik üçgenlerden oluşan şeye, şüpheyle
baktı Cassandra. Onu giyerse çok rahatsız ola.
" f /£üârlf f biliyordu. Hele Kaptan Carroll’un bakış­
lar. c;îünde o bikiniyle yürüm ek...
«Biraz daha kapalı bir şeyin yok mu? Vücudum
o kadar beyaz ki. bu kadar açık bir şey giye-
mem>
«Kapanarak yanamazsm.» diyen Rosalind, ye­
niden çekmeceye döndü. Biraz sonra, bir kırm ı­
zı, bir de menekşe rengi, nispeten daha kapalı
iki bikiniyle doğruldu. «Bunlara ne dersin?»
Cassandra. bikinileri denediğinde, ikisinin de
bir öncekinden daha az seksi olm adıklarını gör­
dü. Böyle giyinmek onun tarzı değildi.
Bikininin sutyeni içinde, göğüsleri doğal yuvar­
laklıklarını yitirip dimdik olmuşlardı. Böyle şey­
leri ancak fotoğraf çektirmek isteyen film artist­
leri ya da dansözler giyerdi. Onun gibi kendi ha­
linde kızlar değil.
«Güverteye çıkarken üstüme alabileceğim bir
şey var mı?» diye sordu.
47
«O d a neden? Burası otel değil. Yalnızca ön gü­
verteye gideceğiz.»
Cassandra, ön güvertenin köprüden olduğu gi­
bi göründüğünü hatırlayınca, iyice sıkıldı. Son­
ra, geminin demirli olduğu bir sırada kaptanın
muhtemelen orada olmayacağını düşünerek bi­
raz ferahladı. Nick Carroll o saatte, herhalde ken­
di dairesinde olurdu.
Güneşte beş dakika sırtüstü, beş dakika da yü­
züstü yattıktan sonra, şemsiyenin altına çekildi.
O anda karşı karşıya olduğu ikilem, babasmı
bir hastane yatağına terk etmekle bütün hayatı­
nı ona adam ak arasında bir seçim yapm ak zo­
runda olduğu zam ankinden bile daha çetrefilli ve
çetindi.
Harley Dennison'dan hoşlanıp hoşlanm ayacağı­
nın da. asıl sorunla pek ilgisi yoktu. Sonuçta
adam. Ros’u kendine metres olarak tutm uş yaş»
yordu ve ilişkilerini yasallaştırm aya da niyefi,
yoktu. Bu da ablasını tam am en toplum d ışın a/ t - |
memekle beraber, saygın olmayan bir kom*ma
sokuyordu.
Anne baba şefkatinden yoksun olan Rosalind,
hayata kötü başlamıştı. Bir anı ötekine uymayan
karakteri gözönüne alınırsa, bundan sonrasının
da pek iyi geçmeyeceği söylenebilirdi.
'Yine de onu seviyorum.' diye geçirdi içinden
genç kız. Onu şu anda yalnız bırakamam. En
azından başka seçeneklerin de var olduğunu gös­
termeye çalışmalıyım.' Ama bu gemide kalması,
herkesin onu Ros’la aynı kefeye koymasına k at­
lanması demekti. Nick Carroll zaten ikisi hakkın-
daki ne tu vermiş, onlardan tiksindiğini gizleme-
mişti. Genç adam yalnızca yemekten önce kısa
bir sûre kendisine sempati göstermiş ve yanm a
oturmuş ama yemeğin sonunda neredeyse üze­
rine şadımmıştı. Onu suçlayabilir miydi bunun
48
için? Kendisi onun yerinde olsa ne düşünürdü?
Sonra Ros'un üçüncü kadehi doldurduğunu gö­
rünce doğruldu ve yanm a gitti.
«Ben aşağı iniyorum Ros. Uyuyup kalm a olur
mu?*1
Rosalind’in cevabı anlaşılm az bir m ınltı oldu.
Sızmak üzereydi anlaşılan. C assandra onu sar­
sarak uyandırm aktan başka çare bulam adı. So­
nunda asık bir suratla doğrularak, «Ne var?» d i­
ye hom urdandı Rosalind.
«Seni rahatsız ettiğim için özür dilerim. Ama
ben kam aram a gidiyorum ve senin bu güneşte
sızıp kalm andan korktum.»
«Merak etme, yanmam.» diyerek deniz yatağı­
nın arkasını yükseltti Rosalind. Sonra da sigara
paketine uzandı. «Ben biraz daha kalacağım. Son­
ra da kıyıya ineceğim.»
• C assandra koridor boyunca yürürken, ablasını
%^|bırTiayattan nasıl vazgeçirebileceğini düşünüyor-
j Nick Carroll'u gördü.
Genç adam henüz onu fark etmemişti. Elinde
olm adan yavaşladı Cassandra. Onun kendisini bu
bikiniyle görmesini hiç istemiyordu. Ama onun
yanm dan kendisini fark ettirm eden geçip gide­
meyeceğinin de farkm daydı.
AvustralyalI ansızın dönüp de göz göze gelin­
ce, elinde olm adan irkildi Cassandra. Neredeyse
geri çekilecekti.
Sonra onun önünde ne k ad ar rahatsız olduğu­
nu ortaya koyan bu hareketine sinirlenerek, genç
adamın yanına yaklaşıp konuşm aya k a ra r ver­
di. «Bu ad alara ne deniyor?»
«Şu Molokai’dir. Eskiden cüzzamlılarm gönde­
rildiği bir m anastırı vardır.» Sonra daha büyük
bir adayı işaret etti. «Şuradaki ise Lanai’dir. Dole
Ananas Şirketi’nin plantasyonları vardır orada.»
«Yani h er ikisi de turizme açılmamış adalar.»
49
«Molokai açılmış sayılabilir, am a pek fazla tu ­
rist gitmez. Böyle kalıp kalm ayacağı ise, yöneti.
çilerin gelecek için yaptıkları planlara bağlı.*
«Burası uygarlığın hücum una beklediğimden
de fazla uğram ış olm akla birlikte, çok hoşuma
gitti,» diye söze başladı. «İngiltere’den sonra, ka­
sım ayında bu kadar sıcak bir yerde bulunmak
insana rüya gibi geliyor. Hele bitkiler bir h ari­
ka. Ama tabii siz bütün bunlara alışmış olduğu­
nuz için, yalnızca kötüye giden şeyleri fark edi­
yorsunuz. İnsan kendi doğal çevresi için galiba
hep böyle düşünüyor. Cambridge'deyken ben de
bozulan, çirkinleşen şeyleri gördükçe üzüntüye
kapılırdım. Ama, üniversitenin nehre k ad ar inen
bahçeleri yazın hâlâ çok güzeldir.»
Konuşurken, farkında olm adan dirseklerini a r­
kasındaki parm aklığa dayamış ve bu hareketi vü.
cudunun hatlarını iyice ortaya çıkarm ıştı./B lnu
yapm akta hiçbir kötü niyeti yoktu, am a karşı- C
sındaki erkek öyle algıladı. Soğuk bakışlarıyla
tepeden tırnağa süzdü onu. Genç kız, hareketiy­
le karşısındaki insanın dikkatini göğüslerine ve
k a m ın a çekmek ister gibi davrandığını fark ede­
rek kıpkırmızı oldu.
Hemen dirseklerini çekerek doğruldu. O anda
vücudunu örtecek bir şey bulabilmek için neler
vermezdi.
İzin isteyip sıvışmak üzereyken, genç adamın
yeni bir sorusu üzerine durm ak zorunda kaldı.
«Demek Cambridge’de büyüdünüz. Sizin ve ab-
lanızm Londralı olduğunuzu sanıyordum.»
«Ros bir süre Londra'da çalıştı, am a ben Cam-
bridge dışına adımımı bile atm adım . Babam üni­
versitede profesördü. Birkaç h afta önce öldü.»
Sonra birden özel hayatm a ilişkin ayrıntıları a n ­
latm aya başladığını fark ederek sıkıntıyla sustu.
«Peki ya anneniz?»
50
«Ben annem i hiç tanımadım. Ros d a pek az h a ­
tırlıyor.» Konuştukça, söylediklerine pişman olu­
yordu.
«Kaç yaşm dasınız Cassandra.»
«Yirmi.»
«Çok daha genç gösteriyorsunuz. H ayatta tek
başınıza kalam ayacak k ad ar genç.»
«Yalnız değilim Kaptan Carroll. Çok sevdiğim
bir ablam var. Birbirimizi uzun zam andır gör-
mediysek de, daim a çok yakın olmuşuzdur. Ben­
den dört yaş büyük olm asına rağm en, bana dai­
ma annelik etmiştir. Onun sayesinde kendimi hiç­
bir zaman dünyada yapayalnız hissetmedim.-
Genç adam ın yüzü ifadesizdi. C assandra’nm
söylediklerine karşılığı da. «Beni Kaptan Carroll
diye çağırm anıza gerek yok.» oldu. -İsmim Ni-
• cholas’tır. Genellikle de Nick der herkes.-
%y~ /-BaîHf 1 hafifçe eğip selam layarak döndü ve genç
i/ yalnız bıraktı.
Cassandra. Lahaina'yı yakından görünce, bura­
nın tu rist akrnına uğram ış ve her tarafın hedi­
yelik eşya dükkânlarıyla dolmuş olmasına rağ­
men, özgün dokusunu koruduğunu fark etti.
Pioneer înn Oteli’nin pencerelerinin birinden,
çok tatlı bir gitar ve genç bir erkek sesi geli­
yordu.
Genç kız kendini o gün daha zinde hissettiği
için, ablasının yeni giysiler alm ası yolundaki ıs-
rarların a rahatça karşı koymuştu.
«Büyük bir gardıroba ihtiyacım olmayacak
Ros,* demişti kararlı bir ifadeyle. «Birkaç hafif,
basit akşam elbisesi ve plaj kıyafeti yeter bana.
Daha fazlası israf olacak.»
«Dinle Cass. seni buraya zorla davet etmedim.
Sen benim kız kardeşim sin ve yapayalnız kal­
man. hele Noel'de, hiç hoşum a gitmiyor. Ama her
şeyi başıma kakm aya devam edersen, seni çağır­
dığım a pişman olmaya başlayacağım.»
«Bu durum u keyifle karşılayacağım ı mı umu­
yordun yoksa?»
• Hayır, tabii değil. Babamla geçirdiğin yıllar
seni de biraz ona benzetmiş. Ama artık babam
cıdü ve sen de buradasın. Benim yaşam tarzımı
da kabul etmek zorundasın. Yargılam aya hakkın
yok.»
Cassandra. bulundukları yerin ve zamanın, ab­
lasını yürüdüğü yolun ancak felaket getirebile­
ceğine ikna etmek için uygun olmadığını fark
etmişti. Yalnızca. «Mr. Dennison’un konuksever­
liğinden memnun olmamı bekleme benden.» de-
di.
•Neden beklemeyecek mişim? Senin burada
olmanın beni m utlu ettiğini biliyor. Daha doğru­
su şu dilini biraz tutarsan beni m utlu edeceksin/^
Kimse senden benim gibi birinin kardeşi o / ı / ^ J
ğun için bir ahlaksızlık yapmanı b e k le m işi? .
Ablasının son sözleri, onun Harley'nin kız a r­
kadaşı rolünü oynam aktan pek de mutlu olma-
dığmı hissetmesine neden oldu genç kızın. Eğer
gerçekten öyleyse, zam anla onu vazgeçirme
um udu v ar demekti.
Ama daha sonra yata dönüp de, ablasının bir­
likte olduğu adam la ilk karşılaşm asına hazırla­
nırken. yatta kalm aya k a ra r vermesinin gerçek
nedenlerini araştırdı uzun uzun.
Acaba bu kararı vermesinde, böyle güzel bir
tatili yarıda bırakıp, puslu sisli İngiltere'ye dön­
menin bir aptallık olacağı düşüncesinin ne ka­
d a r etkisi olmuştu?

52
Bölüm Üç
Harley Dennison, C assandra’nın um duğu k a­
dar kötü, bir insan değildi. Ne de o kadar yaşlı,
kaba ve sahiplenici bir adamdı. Ablasma saygı­
lı ve kibar davranıyordu.
Elli yaşlarında, göbeği dışında düzgün bir fi­
ziği olan, sağlıklı ve hareketli bir adamdı Harley
Dennison. Gençliğinde, m uhakkak kı gur ve gü­
zel saçları vardı. Ama şimdi yalnızca kulakları­
nı çevreleyebilen gri saçlar da ona oldukça ya­
kışıyordu.
• Genç kız adam ın espri anlayışından da hoşlan-
nur*. > ^ rle y Dennison k ad ar çok gülen ve gül-
a^ır olan birinden hoşlanm am ak mümkün
m uycm zaten?
Akşam yemeğini teknede değil, Pineapple Hill
adındaki bir restoranda yediler. Burası, H arley’
nin vaktini geçirdiği golf sahasının hemen yakı­
nındaydı. Yaşlı adam, iki golfçü arkadaşını ve
onların k an ların ı da davet etmiş, kimsenin eşsiz
kalm am ası için de Nick C arroll'dan onlara ka­
tılmasını istemişti.
Restorana H arley’nin kiralam ış olduğu bir a ra ­
bayla gittiler. Direksiyonda Harley olduğu ve ta­
bii Rosalind de onun yanına, öne oturduğu için.
C assandra ark a koltuğu Nick’le paylaşm ak zo­
ru n d a kalmıştı.
Bu akşam üniformasızdı genç adam. Tropik
tarzı bir pantolonla, ipek tüvid kanşım ı bir bla
zer giydiği için, genellikle açıkta olan kol ve^ b a ­
cakları görünmüyordu. Ama bu, C assandra nın.
53
yanında oturan o güçlü erkek vücudundan daha
az etkilenmesini sağlamamıştı. Kendini dışarıda­
ki m anzaraya vermeye zorladı. Adanın daha ön­
ce hiç görmediği bir bölümüne gidiyorlardı. Her
taraf ananas ağaçlarıyla kaplıydı.
Yemekte. Nick'ten oldukça uzak düştü Cassan­
dra. A ralarında iki golfçüyle onların karıları var­
dı ve genç adamı, Pasifik’in öteki adaları hak­
kında soru yağm uruna tutuyorlardı.
Zaman zaman Harley ve iki golfçü bir golf soh­
betine dalıyor, o zaman iki kadınla Nick’in soh­
beti kocalar olmaksızın yürüyüp gidiyordu. Cas­
sandra kendini ve ablasını bu topluluktan dışlan­
mış hissetti. A ynca Nick’in yalnızca sorulara ce­
vap vermekle kalmayıp, sevimli olmak için çaba
gösterdiğini de fark etmişti. Genç adam istedi mi
ne k ad ar da cazip olabiliyordu. Hele kadınlardan,
kendirden en az yirmi yaş daha büyük göi
nine doğru eğilip de, parlayan beyaz dii.
göstererek gülümsediği zam anlar, bu çekicili
ruğım a çıkıyordu.
Masanın ta öteki ucunda oturm asına rağmen,
bu g —-msemeden etkilendiğini fark etti Cassan­
dra- I
C -rr: adam, dosdoğru kendisine bakarak, bu
kadar içten ve sıcak gülümseseydi, ne yapardı
a c a r a ”*
Demek hoşlandığı kimselerin yanında, o sert ve
alay“ N\ck Carroll olm aktan çıkıp, bam başka bir
insan cLabüiyordu.
- r a ya yine arabayla dönerken, Harley h a­
fifçe dinerek sordu. «Ya sen Cassandra? Sen de
-*:îdar tembel misin? Yoksa egzersiz yapar

iadeyken, genellikle kahvaltıdan önce sıkı bir


-T-ş yapardım.» diye cevap verdi genç kız.
Ir-arsen burada da yapabilirsin. Nick h er sa-
54
bah kıyıya inip jogging yapar. Eğer erken kalk­
mayı ve ona ayak uydurm ayı göze alıyorsan, se­
ni de yanm a alabilir.*
•Oh, hayır... hiç önemli değil. Burada da yü­
züyorum,- diye aceleyle atıldı Cassandra. Nick'in
onu yanm da götürm ekten hiç mi hiç hoşlanm a­
yacağından emindi.
-Yüzmek de iyidir, am a kalp kaslarını yürü­
mek ve koşmak kadar çalıştırm az.- diye hiç bek­
lemediği bir cevap geldi genç adam dan. -Eğer
altı buçuk sizin için çok erken değilse, Şenimle
gelmenizden m em nunluk duyarım.»
-Hayır, çok erken değil... şey... rahatsız olm a­
yacağınızdan emin misiniz?»
-Tabii,» diye nazikçe cevap verdi genç adam.
Cassandra. o gece başucundaki lambayı sön­
dürm eden önce, saati beş buçuğa kurdu.

/ % * ? y an ın a selip, «Günaydın,» dediğinde, ha-


/ feth y o rd u .
Genç adamın, bir Önceki gecenin geç saatlerin­
de hafif bir sakalla gölgelenmeye başlayan sert
çenesi, yeni bir tıraşla pırıl pınl olmuştu. Beyaz
bir şort ve gemici gömleğiyle, tenis çorapları ve
koşu ayakkabıları giymişti. Elinde küçük bir hav­
lu vardı.
Yolculuk boyunca hiç konuşmadılar.
Botu küçük lim ana yanaştırıp bağlarken, «Ya­
rım saat koşanm.» diye söze başladı Nick. «Ye­
diyi çeyrek geçe burada olurum.» Sonra gömle­
ğini çıkardı ve havlusuyla birlikte botta bıraka­
rak yürümeye başladı.
C assandra. küçücük bir nokta haline gelene
kadar onun ardından baktı. Böyle belden yuka­
rısı çıplakken daha da etkileyiciydi genç adam.
İri ve güçlü vücudu büyük bir hafiflikle hareket
ediyordu. Çok yoğun bir ritm duygusu olmalıy-
55
dı.
Cassandra. Front Caddesi’nin ark a tarafındaki
alanı keşfetmeye k a ra r vererek yürüdü. Yürür­
ken rastladığı, çiçekler içindeki evlerin bahçele­
rinde oturan birkaç kişi gülümseyerek selamla-
mıştı onu.
Sabahın bu saatinde bile çok sıcaktı hava. Cas­
sandra yeniden lim ana döndüğünde, gömleği
terden sın ın a yapışmıştı.
Ama. Nick'le karşılaştırıldığında, onun bu h a­
li hiç sayılırdı. Genç adam ın yüzü ve vücudu ter­
den pırû pınl parlıyordu. S açlan ıpıslaktı. Ama
hayaunzan çok memnun bir hali vardı. Havlusu­
nu kaldır:? da ensesini ve omuzlarını kurulam a­
ya b a la m a d a n önce, genç kıza gerçekten de gü-
lûm sec.
Gen-ç ü z da gülümseyerek karşılık verdiğinde,
eğer neziısine karşı nazik davranırsa, bu abam ­
dan hzilanm ayı öğrenebileceğini düşündü, f L S
Gere: şimdiye k ad ar hoşlandığı tek yönüypız& S
ve vûrucu olmuştu. Düşüncelerini, kafasm m n a ­
sıl hiç bilmiyordu.
Hır tanım adığı bir erkekten nasıl hoşlanabilir-
di° Orsr-zin. C assandra onun kendisi için temel
ân biri olan dostluk hakkında ne düşün-
d ü ğ -e - n ç bilmiyordu. Bu konuda elindeki tek
ip*ac- zn’s n Rosalind'den hiç hoşlanmadığıydı.
Bu ei. garip bir biçimde hem birleştiriyor,
fc-rr ayırıyordu. Rosalind’in yaşam biçimini
da onaylamıyordu, am a işte tam da
bc - is e - » Nick’le araların a aşılmaz bir engel

C-. Gezgini ne geri dönerken, «Eğer kız


^ ’-=- 2 i alışveriş etm ekten biraz olsun vazge-
çr -iz, görülecek bazı yerleri ziyaret etme
POkz r :'_abilir.» dedi.
Cfcr m -“*05 hakkındaki bu iması C assandra’yı
50
rahatsız etmekle birlikte, genç kız merakla, «Öy­
le mi? Nereleri?» diye sormaktan kendini alam a­
dı.
«Kütüphanenin hemen karşısında Baldwin Mü­
zesi vardır. Geçen yüzyılda yaşamış bir doktor
ve misyonerin evidir burası.» Bir taraftan da in­
ce, uzun parmaklarıyla nemli saçlarını tarıyor­
du. «Anayolu geçip, iç kısımlara doğru giderse­
niz. küçük basın müzesinde bulunan, adanın ilk
baskı makinesinin bir kopyasını da bulabilirsi­
niz. Oradan adanın manzarası da çok güzeldir.
Ama çok yokuş olduğundan, yürümek yerine ara­
bayla gitmek daha uygun olur. Ehliyetiniz var
mı?»
«Hayır.» diye başını salladı genç kız. «Cam-
bridge’de arabaya ihtiyacımız olmuyordu. Ama
jnutlaka öğrenmem gerekecek. Daktilo yazmak
gisayar kullanmak kadar temel bir be-

ların yaklaştığını görmüştü. Ellini uza­


tarak Cassandra'nın merdivene çıkmasına yar­
dım etti. Sonra da. «Sizin için de kahvaltı servi­
si yapayım mı kaptan?» diye sordu.
•Kahvaltıyı, duş aldıktan sonra salonda yapa­
cağım,» diye cevap verdi. «Bana katılır mısınız
Cassandra? Ablanız saat ondan önce yataktan
kalkmaz.»
Bu sözler belki de, ablasının o anda, parası için
birlikte olduğu adamın yatağında olduğunu h a­
tırlatmak amacıyla söylenmemişti, am a söylen­
me niyeti ne olursa olsun, Cassandra’ya, ablasıy­
la birlikte yatta bulunuşunun nedenini hatırlat­
mıştı.
Yanakları, ani bir kan dalgasıyla kıpkırmızı
oldu. «Teşekkür ederim,» diye gergin bir sesle
karşılık verdi. «Ama zaten size yeterince zahmet
verdim. Kahvemi kam aram da içeceğim.»
57
Aceleyle kam arasına yürürken, botta başlamış
olan konuşmayı devam ettirme şansını teptiği
için pişman olmaya başlamıştı.
Nick kendisinden hoşlanmasa bile, onunla ko­
nuşm ak ve onu bu k adar katılaştıran şeyin ne
olduğunu bulmaya çalışmak poşuna gidecekti.
Belki de genç adam, davetini bir daha yinele-
meyecekti. Ama olan olmuştu artık. Şans insa­
nın yüzüne iki kere gülmezdi.

Rosalind o sabah erken kalkmıştı. Harley’den,


golf oynamaya giderken, onları da Kapalua'daki
ticaret merkezine bırakmasını istedi.
Rosalind’in iki buçuk saat süren bir alışveriş
fırtınasından sonra, Brioni adlı bir dükkâna da­
ha uğradılar. Cassandra, burada hayatında ilk
kez parası olmadığı için üzüntü duydu.
Son moda elbiseler yanında, antik s a n a t/« * r-
leri, çok güzel yerli işi el sanatları da s a t n ı / o j ^ {
du. Girişin hemen yanında, son derece ince ijleiı- ]
miş cam vazoların ve süslemelerin yer alitogı bir
de sergi vardı.
Giysilerin bulunduğu bölüme girince. Cassan­
d ra hoşlandığı tarzı bulmuş olduğunu anladı.
Hep böyle giysileri olsun istiyordu.
Biçimler son derece sadeydi. İpek, pamuklu ve
keten gibi, doğal materyaller kullanılmıştı. Renk­
lerde ise, siyah, beyaz, açık bej ve krem hâkim­
di.
Fiyatların yüksekliği genç kızı çarpmıştı. Ama
bunu o k adar da önemsemiyordu. Benzer kumaş­
lar alarak benzer giysiler dikebilir ve istediği gö­
rünüm e kavuşabilirdi.
Rosalind. onun fikrini paylaşmıyordu. «Sıcak
iklimlerde parlak renkler gider.» dedi dükkândan
çıkarken.
«O renkler herkese gitmez Ros. Biz farklı tip-
58
leriz. Canlı renkler benim üstümde iyi durm u­
yor, am a sana çok yakışıyor.»
«Makyaj yapsaydın öyle olmazdı. Mağazadaki
kız gözlerini boyadığında, bam başka bir kız ol­
muştun.»
«Ben kendimi tanıyorum,» dedi C assandra ku­
ru bir ifadeyle. «Beni kendine benzetmeye çalış­
ma Ros. Olmaz. Sen anneme, bense Esmöe Hala­
ya çekmişiz.»
«Evet, am a bak da ona ne olduğunu gör. Hiç
kimse ondan en güzel taraflarını göstermesini
istemedi. Kendi içine kapandı ve yaşlı bir bakire
olarak öldü.» Sesinden, böyle ölmeyi en korkunç
ölüm olarak kabul ettiği anlaşılıyordu.
Daha sonra Bay Kulüp’ün terasına gidip birer
salata ısmarladılar. O rada Cassandra. «Harley
hiç evlenmiş mi?» diye sordu.
• «Boşanmış. Karısıyla yıllardır ayrı yaşıyorlar.
^ Gocırfclhn büyüyünce ayrılmışlar. Kansı tekrar
evlenmiş, am a Harley evlenmeyi hiç düşünmü-
yor Ama belki ben onun bu fikrini değiştirebi­
lirim.»
«Yakışıklı bir erkeğe âşık olmak ve hayatının
geri kalan bölümünü onunla geçirmekten tüm üy­
le vaz mı geçtin?»
«Cass, bu yalnızca liseli kızların ve ev kadınla­
rının inandığı bir hayal. Gerçek hayatta böyle
şeyler olmuyor. İnsanlar âşık olduklarını sanı­
yorlar, am a h er şey kimyasal bir olaydan ibaret.
Ben hayattan ne istediğimi biliyorum Cass. Ve
bu, ipotekli bir evle, iki çocuk ve televizyon k a r­
şısında uyuklayan bir koca değil.»
«Sen ne istiyorsun peki?»
«Güzel elbiseler. Böyle yerler, böyle insanlar,»
diyerek çevrelerindeki şık restoranları, lüks yatr
lan, zengin insanları işaret etti*.
• Ama hep yirmi dördünde olmayacaksın. Otuz
59
dördüne ya da kırk dördüne geldiğinde ne ola­
cak?*
«Onlan o zaman düşünürüz. Belki de o zam an­
lara hiç erişemeyebilirim.» diye neşeyle güldü Ro­
salind.
Daha sonra, Cassandra. yalnız kaldığında, ab­
lasının sözlerini düşünürken, akim a Nick Carroll
geldi. Acaba o da mı aşkın uzun sürmediğine,
inanıyordu. Bu yüzden mj bekârdı? Belki de Har-
iey gibi o da bir kez evlenip boşanmıştı.

Harley’nin beklenen konuklan gelmeden bir


gün önce. Cassandra. U pstart Crow'ı keşfetti. Bu­
rası bir de kafesi olan bir kitapçı dükkânıydı.
İçerde epey dolaştıktan sonra, istediği türde
birkaç kitap bularak aldı ve bir kahve içmek için
kahve bölümüne girip, boş bir masaya oturdu.
Tanıdık bir ses. «Kamaranızdaki kitapla«ten
pek hoşlanmadınız galiba,, dediğinde, kitipfapr
dan birine dalmış bulunuyordu.
Nick Carroll un koyu gri gözleriyle k a k l a ş ­
mak, kalbinin tuhaf bir biçimde çarpm asına ne­
den oldu.
«Oh... merhaba.»
Her sabah birlikte kıyıya çıkıyorlardı, am a pek
az konuşuyorlardı. Genç adam da o ilk seferden
sonra, kahvaltı için yaptığı daveti yinelememişti.
«Benimle birlikte bir kahve içer misin?» Genç
kız dudaklarından dökülen bu kelimeleri duyun­
ca, hayretler içinde kaldı. O mu söylüyordu bun­
ları?
Genç adam biraz düşündükten sonra, gülümse­
yerek kabul etti.
C assandra yanındaki sandalyeyi işaret ettikten
sonra, ayağa kalkarak, «Eminim kahveni sütsüz
ve şekersiz içiyorsundur.» diye sordu.
«Evet,» diyen Nick, kolundan tutarak gitmesi-
60
ne engel oldu. «Ben alırım.» Genç kızın henüz iki
yudum almış olduğu kahveye bir göz attıktan
sonra. «Buranm keklerinden hiç tatmadın değil
mi?» diye sordu. «Çok nefistir. Ben kendime bir
parça alacağım, sen de ister misin?»
Cassandra genellikle pek kek yemezdi. Ama
tezgâhtaki keklerin pek nefis bir görünüm ü v ar­
dı ve evde yapıldıkları belliydi.
«Teşekkür ederim... am a bu pek doğru olmadı.
Seni ben davet etmiştim.»
Genç adam elini hâlâ onun kolundan çekme­
mişti. Teması son derece hafif, ama varlığını şid­
detle duyuracak ölçüde güçlüydü.
Daha sonra onun dönmesini beklerken, o öğle
sonrasının nasıl birden farklı bir nitelik kazan­
dığını düşündü Cassandra. Ablası, Harley’yle bir-
0 likte davet edildikleri ve muhtemelen sabaha ka-
d^r^sMrecek bir partiye gideceği için, dinlenmek-
I /te/m eşg uldü . Cassandra bu yüzden şehre yalnız
Baldwin Müzesi'yle basın müzesini gez­
mişti.
Bir fincan kahve ve dört parça kekle döndü
genç adam.
Teşekkür ederek bir tane aldı genç kız ve söy­
leyecek bir şey bulmak için aranırken, gözü dük­
kânın tabelasına ilişti.
•Ne acayip bir isim,» dedi. «Upstart Crovv ve
Ortakları. Neden böyle bir isim vermişler.»
«Shakespeare'e atıfta bulunuyorlar,» diye a n ­
lattı genç adam. «Arkadaşlarından birisi onun
-başkasının eserlerini çaldığını iddia ediyormuş
ve ona bu yüzden sonradan görme karga anla­
mına gelen U pstart Crow adını takmış. Amerika'
da bu şirketin bir sürü yerde şubeleri vardır.»
Genç kız tehlikeli konulara girmedikleri için
memnundu. «Bana, kam aram daki kitaplardan
pek de hoşlanmadığımı söyledin. Ben aslmda her
61
şeyden hoşlanırım. Ama sabahleyin yürürken
gördüğüm çiçekleri tanım ak ve içinin nasıl ya­
pıldığını öğrenmek istedim. Ablam, geldiğim gün
bana nefis bir lei verdi. O yüzden bu iki kitapçığı
aldım.»
Genç adam kitaplara göz atarken, Cassandra
konuşmaya devam etti. «Asıl istediğim Prenses
Kaiulani’nin hayatını almaktı, am a o çok pahalı.
Ayrıca şu anda taşıyamayacağım kadar da ağır.»
«Kristin Zambucka'nm kitabından bahsediyor­
sun. değil mi?»
Evet anlam ında başını salladı Cassandra. -Onu
tanır mısın?»
«Hayır, ama bu gece Hawaii'nin son kralı hak­
kında bir konferans verecek. Ben de dinlemeye
gideceğim. Gelmek ister miydin?»
Gözleri ışıldadı C assandra’nm. «Memnuniyet-
le-
O zaman ayağa kalktı genç adam. «Yapma.n
(/sı I
gereken birkaç şey daha var. Akşama gtödFşi^'*-
rüz.»

«Partiye gelemediğin için üzgünüm, am a seni


her programa dahil etmek pek kolay olmuyor,»
diyordu Rosalind.
«Tabii, anlıyorum. Ama zaten Nick, beni bu ak ­
şam bir konferansa davet etti.»
«Ne tuhaf.» dedi Rosalind düşünceli bir tavır­
la. «Böyle arkadaşça davranm ayı pek sevmez de.»
«Önceki gece Pineapple Restoran’daki Ameri­
kalı kadınlara karşı çok arkadaşça davranmıştı
oysa »
«Eve: orta yaşın üzerindeki kadınları büyüle­
mekten zevk alıyor. Ama genç ve çekici olan her­
kese z:: gidiyor. Seni niye bunun dışında tu ttu ­
ğunu pe'i anlayamadım. Belki de seni olduğun­
dan daha küçük sanıyordur. Gerçekten de on ye-
62
dişinden fazla göstermiyorsun.*
•Yaşımı söylediğim zaman, bana tıpkı şu a n ­
da söylediğin sözleri söyledi. Ama o soğuk tavn,
belki de romantik bir gemi macerası arayanlara
karşı takınılmış engelleyici bir tavırdan başka
bir şey değildir, öteki m ürettebatın böyle ilişki­
lere girmesi normal karşılanabilir, am a bir kap-
tanınki abes kaçar. O yüzden uzak durm ak zo­
runda.*
•Uzak! Evet! Tam da ona yakışan bir nitele­
me bu. Ama kaptan üniforması da giyse, jıiha-
yet bir erkek ve bir tür seks hayatı olması ge­
rekir. Kim bilir, belki de her limandâ bir sevgi­
lisi vardır. Ben genellikle b u k adar iriyarı. kaba
ve fazlasıyla erkeksi tiplerden hoşlanmasam da.
hoşlanan kadınlar var.-
«îri y a n olduğu doğru, am a kaba bir erkek ol­
d u ğ u n u söyleyemezsin Ros. Çok entelektüel bir

O m u /ian n ı silkti Rosalind. «Peki kaba deme­


yelim, am a fazlasıyla erkek. Biraz cilasını kazı,
altından o tavırların sırıttığını göreceksin.» Du­
rup bileğindeki Cartier saate baktı. «Artık git­
meliyim. Ne zaman gidiyorsunuz konferansa?»
«Yediye çeyrek kala.»
«Yeni lame tuvaletimi göremeyeceksin.» diye
hayıflandı Rosalind.
«Daha sonra giydiğinde görürüm.»
«Ah, evet. Ne yazık ki daha sonra da giymek
zorunda kalacağım. Oysa bir giydiklerini bir d a ­
ha giymeyen kadınlar var. Düşünebiliyor mu­
sun? Belki bir gün ben de onlar gibi olurum,*
diye mutlulukla içini çekti.

Cassandra aşağı güvertede Nick Carroll'un gel­


mesini beklerken, ablasının son söylediklerini dü­
şünüyordu. Gerçekten Rosalind’in düşlerinin sı-
63
m n bu muydu?
Birkaç saniye sonra göründü Nick. Restorana
gittikleri geceye göre, çok daha serbest giyinmiş­
ti. Kısa kollu bir gemici gömleğiyle haki renkte
bir pantolon vardı üzerinde.
Kısa bir yolculuktan sonra limana vardılar.
Nick tekneden inmesine yardım ettikten sonra
dirseğinden tutarak ona yol gösterdi. Konferans
saıcnu zemin kattaydı.
Dinleyici sayısı çok azdı. Konferansını bitirdik­
ten sonra, sorulara geçti Miss Zambucka. O zs-
m an Nick izin isteyerek Cassandra'nın yanından
aynldı ve yazarla tanışmaya gitti.
Genç adam dönünce çıktılar. Cassandra onun
kolunun altında bir şeyler taşıdığını ancak o za­
m an fark edebildi.
«Onun kitaplarından birini mi aldın? Hangi­
sini?*
«İki kitap aldım. Biri sana, biri de kendim İV
diyerek, o gün Cassandra’nın kitapçıda görüpfd£
alamadığı Prenses Kaiulani hakkındaki Stflabı
uzattı Nick.
«Ne söyleyeceğimi bilemiyorum,- diye haykır­
dı genç kız. «Çok naziksin, ama...»
Bu pahalı hediyeyi kabul edemeyeceğini belir­
ten sözler arıyordu. Ama kestirip attı Nick Car
roll. «Sana gemiye ilk adım attığın gece gereksiz
yere ters davranan birinin afedilme isteği diye­
lim.» dedi. «Kadınlara bağırmak âdetim değildir
aslında. Özür dilerim.»
Bunlar. Cassandra’nın daha birkaç saat önce­
sine kadar Nick Carroll’un ağzından duymayı
hayal bile edemeyeceği sözlerdi.
«O azan hak etmiştim.» diye gülümsedi genç
kız -O kadar aptalca davrandığım için, ben özür
dilemeliyim. Buna gelince...» Durup bir an kita­
ba baktıktan sonra devam etti. «Ne diyeceğimi bi-
64
lemiyorum. Çok cömert bir davranış, teşekkür
ederim.»
«Sen okuduktan sonra, bana verirsin, ben de
okurum. Sen de benimkini alırsın.» *
Cassandra çarkçıbaşının da bir Kiwi olduğunu
hatırladığı için, «Mr. Hendrickson'ın konferans­
tan haberi v ar mıydı?» diye sordu.
«Evet, ben söyledim. Ama gelemeyeceğini bi­
liyordum. George için hayatta iki şey vardır. Ma­
kineleri ve balık tutmak.»
«Balıktan söz açılmışken, yerli bir balıkçının
kıyıya yakın bir yerde köpekbalıkları yakaladığı­
nı söylerken ciddi miydin? Yoksa biraz abartıyor
m uydun?»'
«Tamamiyle ciddiydim. Gazeteler bir başka ba­
lıkçının Kauai kıyılarında yedi çekiçbalığı yaka­
ladığını daha yeni yazdılar.»
•Genç kız o gece olanları hatırlayarak ürperdi.
r^^¥£yyfckfl|larda bir çekiçbalığı olsaydı...
\ de param parça olabilirdik,» diye mırıl­
dandı.
«Bir köpekbalığına rastladığın zaman paniğe
kapılmadan yanına gelmesini bekler, sonra da
burnuna bir yumruk atarsan, genellikle ürküp
çekilir.» diye onu yatıştırmaya çalıştı Nick. «Ama
yine de denemek istemem doğrusu.» diye güldü
ardından.
«Senin sinirlerin çelik gibi, am a doğrusu ben
dayanamam, hemen paniğe kapılırım.»
•Aslında köpekbalıkları sanıldığı kadar za ra r­
lı değildir. Asıl korkunç olanlar baraküdalardır.
Ama kayalıkların iç tarafında ve gün ışığında,
ikisine de pek rastlanmaz. Turistlerin başına ge­
len kazaların köpekbalıkları ve baraküdalardan
çok. bindikleri sörfler yüzünden olduğunu bili­
yor muydun?»
«Chris senin bir sörf uzmanı olduğunu söylü-
65
yor. Büyük dalgalan yakalamak için kayalıkla­
rın dışına çıkman gerekmiyor mu?.
«Evet ama bir sörfçünün kaybolduğu hiç gö­
rülmemiştir. En fazlasından sörf tahtanda bir
diş iziyle geri dönersin,* diye takıldı Nick. «Yine
de sörf yapmak arab a sürmekten daha emniyet­
li.*
«Havatmm büyük bölümü denizde geçiyor, de-
Sil mi?» diye sordu Cassandra. «Kendini Avust­
ralyalI gibi hissedebiliyor musun?»
Bir an düşündü genç adam. «Benim vatanım
deniz sanıyorum.» dedi alçak sesle. «Güvertedey­
ken kendimi karada olduğundan daha çok evim­
de hissediyorum.*
Tekneye gelmişlerdi. Kısa bir yolculuktan son­
ra yata vardılar. Cassandra, bir elinde sıkı sıkı
tuttuğu kitabıyla, merdivenleri çıkarken, nasıl
olup da onun sevimsiz bir adam olduğuna h ü k ­
mettiğine şaşıyordu. M
tik izlenimler ne kadar yanıltıcı o la b iliy o rd u ^ \
Nick de ilk başta onun hakkında olumsuz peyler
düşünmüş, ama şimdi değiştirmişti. Bir türlü ata­
madıkları adımı atmış ve aralarındaki o aşılmaz
gibi görünen engeli biraz olsun yerinden kımıl­
da tmışlardı.
Yemek servisini yapan Atu, simsiyah kıvırcık
saçlarına beyaz bir plumerya çiçeği iliştirmişti.
Cassandra'nın kitabında bu çiçeğe Hawaii dışın­
da her yerde frangipani dendiği yazıyordu.
«Mr Hendrickson balık tutuyor. Sen sörf yapı­
yor ckuyor ve müzik dinliyorsun. Peki ya Atu
boş zamanlarında ne yapıyor?* diye sordu Cas­
sandra
«Onun hiç boş zamanı yoktur. Hep çalışır.
Onunla çocukluk arkadaşıyız biz. Zor bir durum ­
da kaldığımda yanımda olmasmı istediğim tek in­
san Atu dur Eğer başımıza b ir şey gelecek olur-
66
sa. hemen A tu'nun yanına koş. O sana yardım
eder.»
«Başımıza ne gelebilir ki?*
«Bu k ad ar büyük bir teknede pek bir şey gel­
mez, am a deniz bu belli olmaz,* diye cevap verdi
genç adam, bakışlarını denizin üstünde dolaştı­
rarak. «Mesela bin dokuz yüz seksen üçte şöyle
bir olay oldu. Amerikalı bir kızla nişanlısı Tahi-
ti'de teknelerinin San Diego’dan alınıp H azana’
ya götürülmesini isteyen İngiliz bir çiftle karşı­
laştılar. Teklifi kabul ettiler, am a yolda Flaymond
Kasıpgası’na tutuldular. Erkek güvertede kalır­
ken, kız iple kendini bir masaya bağladı. Ama
deniz öylesine kudurm uştu ki, kız kendini kay­
betti. Bulunduğunda yaralanmış ve y a n bilinçsiz
hale gelmişti. Teknenin iki direği de kırılmıştı.
•Erkek ise denize sürüklenmişti.*
lerken yemek yemeyi bile
kızm yaşamış olduğu kor-
—, önünce, dudaklarından kü­
çük bir çığlık koptu.
Başını sallayarak onun bu duygusunu paylaş­
tığını 'belirtti Nick. «Herkes için, am a Özellikle de
yirmi üç yaşında bir kız için çok korkunç bir du­
rum.»
C assandra bir süre gözlerini dikip, sonsuz gibi
görünen okyanusu seyrettikten sonra. «Rosalind
ve Harley’nin okyanusu küçük bir tekne ife ge­
çeceklerini sanıyordum.» dedi. «Okyanus Gezgi-
ni’ni görünce şaşkına döndüm.»
Ama bu sözleri söyler söylemez de pişman ol­
du.
Fırsatı kaçırmadı tabii genç adam. «AblSnın
küçük bir tekne ile uzun bir yolculuğa çıkmayı
göze alacağını hiç sanmam,» dedi alayla.
«Yelken kullanmayı c}aha küçük bir çocukken
öğrendik ikimiz de. Halamızın Norfolk kıyıların­
67
da bir yerde küçük bir evi vardı. Yazları hep ora­
ya giderdik. Deniz yükseldiği zaman, yelkenliden
inmezdim.»
«Rüzgâr sörfü yapmayı hiç denedin mi?»
Başını iki yana sallayarak cevap verdi genç kız.
O tehlikeli konuyu atlattıklarına sevinmişti.
«Öğrenmeyi en çok istediğim şey. şnorkelle do­
laşmak.» diye cevap verdi.
Yemeğin kalan bölümü de bu tür konulardan
•bahsederek geçti. Cassandra. konuyu ablasına ve
onun Harley’yle olan ilişkisine getirebilecek söz­
ler söylemekten kaçındı.
Atu kahve getirince. Nick onlara katümasını
teklif etti. Genç kızın bu davete göstereceği tep­
kiyi merak eder gibi bir hali vardı. Eğer Cassan­
dra onların çocukluk arkadaşı olduğunu bilme-
seydi, kaptanın başkamarotu davet etmes
çekten şaşırabilirdi.
Genç kızın tam karşısındaki yere otur;
«Ruhunuz artık vücudunuza döndü mü M
sandra?» diye sordu.
«Shaney’ye yardım edecek birim bulabildiniz
mi?» diye sordu Nick. Atu’ya.
Geminin ikinci kadın kam arotu hastalanmış
ve bir ameliyat geçirmişti. Uzun bir süre hasta­
nede yatması gerektiğinden, yolculuğa katılam a­
yacaktı. G zamana kadar da yerini alacak bir:
bulunamamıştı.
«Korkarım bu konuda hiç şansımız yok,» dedi
Atu. «Shaney ve ben bugün birkaç kadm la ko­
nuştuk. ama hiçbiri uygun değil. Fiji’ye gidene
kadar böyle idare etmek zorunda kalacağımızı
sanıyorum. Orada birini bulmak daha kolaydır.»
«Ben Mrs. Shane'e yardım edemez miyim?»
Cassandra'nm teklifi iki erkeğin de hayretle ona
dönmesine neden olmuştu. «Ev işlerinden çok iyi
anlanır..» diye devam etti genç kız. «Bir kamaro-
68
tun yapması gereken tüm işleri becerebileceğim­
den eminim. Ona yardımcı olabilmek hoşuma gi­
der.»
«Hayır, hayır,» diye başını salladı Atu. «Çok
naziksiniz Miss Cassandra. am a siz buraya ça­
lışmak için değil, eğlenmek için geldiniz.»
«İkisini bir arada yürütebilirim.» diye ayak di­
redi Cassandra. «Sabahları birkaç saatlik bir ça­
lışma, bana eğlenmek için de zaman bırakır.»
«Kesinlikle olmaz.»Bu kez cevap veren Nick'ti
ve ses tonundan hiçbir itiraz kabui etmeyeceği
anlaşılıyordu. «Sen Mr. Dennison'm konuğusun.
Böyle bir şeyden hiç hoşlanmayacaktır. Zaten
yapman gerekenden çok daha fazlasını yapıyor­
sun. Mrs. Shane, bana, kam aranı tertemiz ve dü­
zenli tuttuğunu söyledi.»
«İlk gece yediğim paparadan sonra aksini yap­
maya nasıl cesaret ederdim?» diye takıldı Cas-
✓*>awdraryna.
^ a ^ ırm am ış görünüyordu. «Ev işlerin-
detecm beliyim derken, neyi kastettin?» diye sor­
du.
«İki yılımı babama bakmakla geçirdim.»
Ancak bunun ardından, neden böyle bir şey
yapmak zorunda kaldığı sorusunun geleceğini bi­
liyordu. Bundan kaçınmak için, hemen ayağa
kalktı ve aceleyle izin istedi. «Artık uyumam ge­
rekiyor. Konferans ve kitap için çok .teşekkürler.
İyi geceler. İyi geceler Atu.»
Ertesi saJbah erkenden kıyıya çıkarken, günay­
dın demek dışında ikisinin de ağzından başka
bir söz çıkmamıştı.
Belki dönüşte Nick ona kendisiyle birlikte kah­
valtı etmesini teklif ederdi. O zaman hemen k a­
bul edecekti Cassandra.
Limana yanaşınca, genç adam onun kıyıya çık­
masına yardımcı oldu.
69
«Teşekkürler. Görüşürüz.* diyerek hemen dön­
dü ve koşmaya başladı Cassandra.
Daha beş on adım atmıştı ki. ayaklarının altın­
daki zeminin kaydığını hissetti. Bir an hayretle
durdu. Böyle tuhaf bir duyguya ne sebep olabi­
lirdi? Aynı şey bir daha tekrarlanınca ne oldu­
ğunu anladı birden. Deprem oluyordu.
«Nick!» diye haykırarak geri döndü.
Genç adam yalnızca 'birkaç adım gerisindeydi.
Bir an sonra kendini onun kollarında buldu Cas­
sandra. Yüzünü onun çıplak göğsüne gömdü.
Sarsıntı devam ediyordu.
Ama artık korkmuyordu genç kız. Artık kal­
bini deli gibi çarptıran yer sarsıntısı değil, ona
bu k adar yakın olması, güçlü vücudunu her ya­
nında duyması, hepsinden de önemlisi, ona âşık
olduğunu anlamasıydı.
Depremin ne k adar sürdüğünü bilmij
Cassandra, am a bittikten sonra da hiç kın
madılar.
Neden sonra konuşabildi Nick. «Sanırım
n a Loa Y anardağıydı. Eğer denizde olsaydık,
depremi hissetmezdin bile,» diye mırıldandı.
Cassandra hâlâ kımıldayamıyordu.
klyi misin?» diye soran genç adam, kollarını
gevşeterek, genç kızın çenesinin altından tutup
başını kaldırdı.
«1... iyiyim,» diye kekeledi Cassandra.
«Eğer daha önce hiç deprem hissetmemişsen,
gerçekten çok ürkmüşsündür.» diye gülümsedi
Nick.
«Kendi başıma olsaydım korkabilirdim, ama
seninle birlikteyken hayır,» diye zor duyulur bir
sesle konuştu genç kız. Duyguları gözlerine ol­
duğu gibi yansıyordu.
Genç adamın gerildiğini ve soluğunu tuttuğu­
nu hissetti. Vücudunu saran kollar ansızın sıkış­
70
tı. Çenesini kavrayan parm aklar boynuna, ora­
dan da ensesine gitti. Güçlü parm aklar ensesin­
deki saçlan kavrarken, onun kendisini öpeceği­
ni artık biliyordu Cassandra.
Hayatında ilk kez, bundan iki yıl önce, bir okul
arkadaşının abisi tarafından, bir parti dönüşü
öpülmüştü. Ama o yan m yamalak öpüşme, 'bu­
nun yanında ne kadar anlamsızdı.
Sanki koca bir dalgaya kapılmış sürükleniyor­
du. İçinde denetleyemediği, güçlü birtakım arzu­
lar uyanmıştı. Tüm vücudu garip bir istekle ya­
nıp tutuşuyordu. Yine de içgüdüsel olarak karşı
koydu. Elleriyle onu göğsünden iterek, dudakla­
rını o yumuşacık, yakıcı dudakların baştan çı­
karıcı temasından kurtarm aya çalıştı.
Derhal bıraktı onu genç adam. Bir an göz gö­
ze geldiler. Olanlar ikisini de rahatsız etmişti.
0 Nick’in soluklan hızlanmıştı. Ağzı sert ve düz bir
'l almıştı, am a gözlerinde hâlâ ateşli
l/\n p \p Q ı\\ı bir bakış vardı.
C assandra ona âşık olmuştu, oysa daha bir
hafta öncesine k adar onu tanımıyordu bile. Böy­
le bir şeye hazırlıklı değildi.
Birbirlerinden uzaklaşmalarını izleyen uzun
sessizlik, bir depremden çok, bir patlam a öncesi
sessizliğine benziyordu. Genç kız aralarında ge­
rilimli 'bir havanın doğduğunu hissetmişti.
Nick haşin bir tavırla konuşarak, bu havayı da­
ğıttı. «Ablanın izinden gidecek olursan, başm a
gelecek olanlara bir örnek sadece,» dedi. «Belki
onun yaşam tarzını benimsemeden önce, durup
bir kez daha düşünürsün artık.»
C assandra’yı yana iterek döndü ve koşmaya *
başladı. Biraz sonra gözden kaybolmuştu.

71
Bölüm Dört
Cassandra’nın duygulan ve düşünceleri öylesi­
ne altüst olmuştu ki, yanm saat sonra Nick’le
yeniden karşılaşmaya tahammül edemezdi. Yata
dönmesi ve kamarasının yalnızlığına sığınması
gerekiyordu.
Nick koşusunu bitirip geri dönene kadar, ken­
dini toparlayamayacağını bildiğinden, küçük bo­
ta döndü. Birkaç dakika sonra Okyanus Gezgini'
ne doğru hızla yol alıyordu.
Neyse ki o saatte mürettebatın çoğu iş başın­
daydı ve onun yalnız döndüğünü bir göre^Tpİen
başka gören olmadı. Adam merdiveni indirerek
genç kızın yukarı çıkmasına yardım etti. /
-Lütfen botu karşı kıyıya gönderir mtSıniz?»
diye rica etti Cassandra. «Kaptan Carroll'u bek­
lemeden dönmek zorunda kaldım.»
K am arasına girince kend ni yatağının üstüne
atarak, olanları düşündü. İçi kan ağlıyordu am a
gözleri kupkuruydu. Nick’in kendisine sarılm a­
sıyla başlayan o nefis mutluluk anı nasıl olmuş
da birden bir felakete dönüşebilmişti?
Genç adamın onu, en sondaki o kırıcı sözleri
söyleyebilmek için öpmediğinden emindi. Daha
çok. öptüğü kadının kendisine verdiği cevabı yan­
lış anlayan bir erkeğin kapıldığı kızgınlık göste­
risiydi onunki. Neden öyle davrandığını Cassan-
dra'nın kendisi de anlayamamıştı. Onun kendisi­
ni öpmesini istemiş ve bundan zevk almıştı. Ama
sonra ansızın şefkat yerini arzuya bırakınca, pa­
niğe kapılmıştı.’
72
Üstelik kendisinin o kadar tecrübesiz olduğu­
nu, Nick nereden bilebilirdi? Rosalind'in yirmi
yaşındaki kız kardeşinin daha hiç kimseyle se­
vişmemiş olduğuna kim inanırdı?
Nick’in kızgınlığının bir başka nedeni de en­
gellenmiş olmasıydı herhalde. Genç kız tüm tec­
rübesizliğine rağmen, onun uzun zam andır hiç­
bir kadmı kollarına almadığını hissetmişti. Bas­
tırılmış cinsel istek bir erkeği son derece sabır­
sız yapabiliyordu.
Aslında her şey o anda ve kendiliğinden olu­
vermişti. Ayaklarının altındaki toprak sarsılma­
ya başlayınca, her ikisi de kültürlerinin kendi­
lerini çocukluklarından beri koşullandırdığı bi­
çimde davranmışlardı. Nick onu korumak için
kollarını açmış, o da bu sığınağı kabul etmişti.
Ansızın onun teninin kokusunu, sıcaklığını ve
pürüzsüzlüğünü hatırlayan Cassandra. onun kol-
'V /"TyCjba eridiği mutluluk anlarını yeniden yaşar
V L-gfciIjoldu.
Kükreyen yer kabuğuna rağmen, kusursuz bir
mutluluk anıydı yaşadıkları. İnsan böyle bir m ut­
luluğu ancak sevdiğinin yanında duyabiliyordu.
Çok uzun yıllar önce, daha küçücük bir çocuk­
ken, ablası ona hikâyeler, m asallar okurdu. Bah­
çeli evlerinin en üst katındaki oyun odasında, se­
dirin üstünde birbirlerine sokularak geçirdikleri
o anlardı mutluluk.
Cassandra genç kızlığa ilk adımlarını atarken,
ablası evi terk ettikten sonra, Esmee Halayla bir­
likte kıyı boyunca arabayla uzun gezintiler ya­
parlardı. Kışın yerler dal parçalarıyla dolu olur­
du. Soğuk Kuzey Denizi rüzgârından korunm ak
için iyice sarınarak, kucak dolusu dal toplar ve
halanın eski siyah Morris m arka arabasının ba­
gajını doldurduktan sonra eve dönerek, topladık­
ları dallarla şömineyi tutuşturur, sonra da sıcak
73
çaylar içerek edebiyat ve yaşam hakkında doyum­
suz sohbetlere dalarlardı. Bunlar da mutluluk an­
larıydı.
Esmöe Halanın ölümünden sonra Cassandra
için h ayat yalnızlık, üzüntü ve ev işi anlam ına
gelmeye başlamıştı. Hatta 'bu göğü masmavi, gü­
neşi parlak ve çiçeklerle dolu güzel yere gelme­
si bile, ablasının bir 'metres' olduğu gerçeğini öğ­
renmesiyle güzelliğini yitirmişti. ‘Metres’ deyimi­
ni, halası çok kullanırdı.
Dün gece konferans sırasında ve öncesinde
Nick’le dost olmaya başladıklarını hissettiğinde
de çok mutlu olmuştu. Ama bu sabah olanlar
genç adama, Cassandra'nm bu dostluktan hoşnut
olmadığı izlenimini vermişti mutlaka. Bu durum ­
da ona gidip de, 'Bak, lütfen beni bir kez daha
öper misin? Çünkü aslmda bundan çok hoşlan­
dım.’ diyemezdi.

O günün daha geç saatlerinde, Harley’ni


n u k la n nihayet geldiler. Okyanus Gezgi
güvertesi ansızın, çılgın Amerikalılarca doluver-
mişti.
Cassandra o gece yemekte Hugh Davis’le Kent
adm da bir KaliforniyalI arasında oturdu. Kent,
Harley’yle golf oynamak ve Fiji’de sualtı fotoğ­
rafları çekmek için gelmişti.
îki yemek arkadaşının da başka birtakım ko­
nuşm alara katılması üzerine, genç kız diğer ko­
nuklara bir göz atm a fırsatını buldu.
Nick yine iki Amerikalı kadm m arasına otur­
muştu. Kadınlardan biri aşağı yukarı Nick ya­
şındaydı. Ötekiyse altmışlarında gösteriyordu.
Her :'kisi de son derece canlı ve konuşkandılar.
Sürekli Nick'le ve birbirleriyle konuşuyorlardı.
Nick daha genç olan Amerikalı kadmm söy­
lediği bir söz üzerine, bir gece önce C assandra’ya
74
gülümsediği gibi gülümseyince, kalbine bir bıça­
ğın saplandığını hissetti genç kız.
Tam o anda Nick de bakışlarını amaçsızca et­
rafta dolaştırmaya başlamıştı. Birden gözleri k ar­
şılaştı. Bu o sabah kıyıda olanlardan sonra ilk
karşılaşmalarıydı.
Cassandra gözlerini kaçınp başka bir yere bak­
mak istiyor, am a yapamıyordu. Büyülenmiş gi­
biydi. Nefes bile alamıyordu. Kalbinin hızlı hızlı
vurması ve yanaklarına yürüyen sıcak kan dal­
gası dışında, her şeyi, her organı durm uştu san­
ki.
«Deprem hakkmdaki son haberleri duydun mu
Cassandra?» diye sordu Hugh.
Büyü, Hugh’un sesiyle bozuluverdi.
«Hayır... hayır, duymadım,» diye cevap verdi.
«Yerel radyonun son haber bülteninde, bü se­
ferkinin son sekiz yılın en şiddetli depremi ol-
r*>^l uğfcntfjfeöylediler. *
N toplamak için biraz vakit kazanm ak
amacıyla, Hugh’a bir soru sordu Cassandra.
«Maui'de bir volkan var, değil mi?»
«Evet, Haleakala adm da bir volkan var. Güne­
şin Evi anlam ına geliyor. Güneşin doğuşunu k ra ­
terin kenarm dan seyretmek, turistleri en çok çe­
ken şeylerden biridir. Ama bunun için sabahın
dördünde yataktan kalkmak gerekiyor.» Yeni ye­
mek servisinin yapılması için bir süre sustuktan
sonra devam etti. «Zirveye çıkana k ad ar uzun bir
araba yolculuğu yapmak gerekiyor, am a inişte
nefis m anzaralarla karşüaşırsınız. Eğer çıkmak
isterseniz, sizi götürmekten memnun olurum.»
«Böyle bir şeyi gerçekten çok isterim, am a bu
sizin için biraz sıkıcı olmayacak mı?.
«Oraya son çıkışımdan bu yana yıllar geçti.
Yemekten sonra herkese teklif edecek ve kaç ki­
şinin talip olduğunu anlayacağım. Küçük bir tur
75
otobüsüne ihtiyacımız olabilir. Asıl sorun gelmek
isteyen herkese kaim giysiler bulmakta. Denizden
üç bin küsur metre yüksekte, gün doğmadan ön­
ce, hava gerçekten çok Soğuk olur. O yüzden çı­
kanlar genellikle yanlarına süveter ve eldiven
alırlar.»
«Bu benim için hiç sorun değil.» dedi Cassan
dra. «Maui’ye gelirken Ingiltere’nin soğuğuna gö­
re giyinmiştim. O yüzden b ir Eskimo kadar sa­
rınabilirim.»
«îyi. Buna gerçekten ihtiyacın olacak, yoksa
yukarıda dişlerin soğuktan birbirine vuracak.»
Konuşma yemeğin sonuna k ad ar sürdü. Masa­
dan kalkar kalkmaz, kimseye sezdirmeden kam a­
rasına süzüldü Cassandra.

Ertesi sabah Hugh ona, kratere çıkmak İçin


sabahın dördünde kalkmaya pek az insanın
naştığını haber verdi. Böyle bir yolculuğa, iki
den başka bir de Chris Knight, Joanne W a lt^ s
ve Bobby Darvvin gönüllü olmuştu. v /
«Son ikisini tanıdığımdan emin değilim,» dedi
Cassandra. «Tanışacağımızı umuyorum, am a or­
talıkta henüz kimse görünmüyor.»
Başıyla onayladı Hugh. «Dünkü akın biraz yo­
rucu oldu, değil mi? Joanne dün gece Kaptan
Carroll'un yanında oturuyordu. Bubby ise çilleri
olan delikanlı. Yalnızca beş kişi olduğumuza gö­
re. Mr. Dennison’ın arabasını alabiliriz.»
Cassandra, Joanne W alters’ın dün gece Nick’
in yanında oturan genç kadın olduğunu tahmin
etti. Nick'le Joanne son derece samimi bir ko­
nuşm aya dalmışlardı. Genç adam yanındaki ka­
dının varlığından çok hoşnut görünüyordu.
Kratere çıkacak olan grubun ertesi sabah er­
kenden ve gürültüsüzce, terasta toplanması k a ­
rarlaştırıldı. Hafif bir kahvaltıdan sonra, yola çı-
76
kacaklardı.
Hugh'a ilk katılan Cassandra oldu. Ardından
Chris ve Bobby sökün ettiler.
«Umarım Mrs. VValters yüzünden gecikmeyiz,»
dedi Hugh saatine bakarak. «Eğer beş dakika
içinde gelmezse, korkarım kam arasına gidip bir
bakman gerekecek Cassandra.»
Ama böyle bir şeye gerek kalmadan Mrs. VVal­
ters gözüktü. Pırıl pırıl parlayan sarı saçlarına
son derece güzel bir biçim vermiş ve ustaca bir
makyaj yapmıştı. Her halinden incelik akıyordu.
Cassandra'nm sahip olmak istediği görünüm faz­
lasıyla vardı bu kadında.
Cassandra kendini çok paspal buldu onun ya­
nında. Eski bir gemici pantolonuyla, pembeli gri­
li bir gömlek vardı üstünde. En üstüne de pam uk­
lu, kısa bir ceket giymişti. Giysileri son derece
.^aha l ve pratik olmakla birlikte, birbirine uym a­
yaA\fre şıklıktan uzak şeylerdi.
x •f£f6r tepeye çıkacak olan grup 'beş kişiyle kal­
mış olsaydı, buna da aldırmayacaktı. Ama Joanne
VValters’dan beş dakika sonra, Nick de yanların­
da belirivermişti.
«Grubunuza son anda katılmamın bir sakın­
cası yok değil mi Hugh? Günaydın Joanne. Gü­
naydın.»
İkinci günaydın, diğerlerine yöneltilmişti.
«Hiçbir sakıncası yok efendim. Gelmenizden
memnun oluruz.» Özel konuşm alarında ne kadar
senli benli olursa olsun, genel durum larda son
derece dikkat ediyordu hitaplarına Hugh Davis.
Nazikçe arabayı kullanmayı isteyip istemedi­
ğini sordu kaptana Hugh.
«Hayır sen kullan Hugh. Hanımlar seninle ön­
de oturur, kalanlar da arkada.»
«Benim daha iyi bir fikrim var,» diye araya
girdi Joanne. «Bacakların çok uzun olduğu için
77
senin önde oturman daha uygun olabilir Nick.
Eğer ikimiz önde Hugh'ın yanında oturursak, üç
genç de arkada beraber olma fırsatı bulabilir.*
Genç adamın cevabı, «Nasıl istersen,» oldu.
Bu a rad a m ürettebat eşyaları arabanın baga­
jına yüklemeye başlamıştı. Araba ise, deprem ol­
duğu sabah birbirlerine sarıldıkları yerin hemen
yanında duruyordu.
Genç kız Nick'in, oradan geçerken, o sabahı
hatırlayıp hatırlamadığını merak etti. Nick’in
kendisini öptüğü o sabahın her anı zihnine çakıl­
mıştı Cassandra'nın.
Ama Nick o zam ana k adar pek çok kadını öp­
müş olmalıydı. Eğer o öpüşü hatırlayacaksa da.
herhalde nahoş bir biçimde bittiği için hatırlar­
dı.
Yolculuğun ilk bölümü kıyı şeridinden ba§Ia-
dı. ( 1
Koca araba boş yolda giderek h ız la n ıry ıp
Chris, «Eğer uyumak istersen omzumu y a s ü jd b l^
rak kullanabilirsin,» diye bir teklifte bulundu.
«Teşekkürler, am a hiç uykum yok.» diye mırıl­
dandı Cassandra.
Bu kısa konuşma. Nick'in arkaya dönüp onla­
ra bir göz atm asına neden olmuştu. Genç adam
hafifçe yan dönmüş ve sol kolunu da koltuğun
arkasına atmış biçimde oturuyordu. Öyleki
Joanne başını arkaya yaslayacak olursa, ipek gi­
bi, uzun, iri dalgalı saçları Nick'in kolunu örte-
cekti.
«Gazetede ilk balina sürüsünün göründüğünü
okudum.» diye ortaya bir konu attı Hugh. Göz­
lerini bir an için yoldan ayırarak yanında oturan
Joanne'a baktı. «Hawaii’ye h er sene altı yüz bin
k adar balina gelir. Kasımdan hazirana kadar k a­
lır ve yavrular. Yazm ise tekrar Alaska’nın soğuk
sularına dönerler.»
78
«Hiç balina görebilecek miyiz?» diye sordu
Joanne. Ama bu soru Hugh’a değil, Nick’e sorul­
muştu.
«Büyük bir şans bu. O kadar şanslı olacağımı­
zı sanmıyorum.*
«Dün alışveriş için Lahaina'ya gittiğimde, bir
sürü fildişi takı ve elişi gördüm. Çoğu insan fil­
dişi bir eşya aldığında, soyu tükenmekte olan
hayvan türlerinin avlanm asına sebep bulundu­
ğunun farkında olmuyor,» diye devam etti Jo­
anne.
«Siz de bir sürü altın mücevher takmışsınız,»
diye kuru bir sesle cevap verdi Nick. «Bunları ta­
karken, bazı insanların o altın filizini ocaktan çı­
karm ak için, yer altında hiç de hoş olmayan ko­
şullarda saatlerce çalışmak zorunda olduğunu
düşünüyor musunuz?»
B u o n u n alaycı yönünü Joanne’a ilk kez gös-
%ylj /£enfı3siydi. Cassandra. Amerikalı kadının yüzü-
^ V İ n d i r e m e m e k l e birlikte, şaşaladığını ve bir an
ne diyeceğini bilemediğini fark etti.
Öndeki üçlünün konuşm alarına kulak ka­
bartan Cassandra, bu arad a Joanne'in hayatı
hakkında bilgi ediniyordu. Hugh gibi o da evle­
nip boşanmıştı. Kaliforniya’da emlakçı olarak ça­
lışıyordu. Sattığı evlerin lüks kategorisine girdi­
ği belliydi. Müşterilerinden biri de Harley'nin
kuzeni Norma'ydı. îki kadm bu arad a dost ol­
m uşlar ve Joanne bu vasıtayla yata davet edil­
mişti.
«Ama sizlerle ne yazık ki Norma k ad ar uzun
süre kalamayacağım,» dedi kadın, yanındaki iki
erkeğe. «Bir süre sonra işimin başına dönmem
gerekiyor. Sydney’ye bir başka zaman gelmeyi
umuyorum.»
Bu sözler C assandra’ya kendi geleceğiyle ilgili
sorununu hatırlattı. Bu sorun, kız kardeşi üstün-
79
de yapacağı etkiye bağlıydı. Gözlerini kapayarak
başını arkaya yasladı ve belirsiz bir geleceğin
sakladığı üzüntüleri, sıkıntıları düşündü.
Bir elin dizine vurmasıyla uyandı genç kız ve
daha gözlerini açamadan Nick'in sesini duydu.
-Uyan Cassandra.» Dizindeki el hafifçe yukarı
kayarak, genç kızın bacağını kavradı ve onu sars,
tı.
İrkilerek açtı gözlerini Cassandra. Genç ada­
mın elini değdirdiği yerden yukarı, kasıklarına
doğru alevden diller uzanıyordu sanki. Hemen
elini çeken Nick. bu defa da Chris’i yakalamış
sarsıyordu.
Bobby’yi de aynı biçimde uyandırdıktan sonra,
aşağılarında uzanan büyük bir kentin ışıklarını
göstererek. «Burası Kahului'dir.» diye bilgi ver­
di. Sonra elini yine Joanne’nin arkasındaki kol­
tuğun arkalığına yerleştirdi.
Yol giderek zigzaglar çizmeye başlamıştı,
manların içinden geçiyor, tek tük evlere
yorlardı.
Cassandra. Nick'in şöyle bir dokunuşunun bile
kendisini nasıl altüst ettiğini anlayınca çok r a ­
hatsız olmuştu. Onun profilini farların soluk ışı­
ğında şöyle bir görmesi, uzanıp saçlarını, yana­
ğını. burnunu okşamak arzusuyla titremesine ye­
tiyordu.
Park yerine geldiklerinde, kendilerinden erken
gelmiş beş altı arab a daha buldular. Hugh ışık­
ları söndürünce, ortalık birden zifiri karanlık olu­
verdi. Gökyüzü yıldızlardan dokunmuş bir sec­
cade gibiydi, am a ay yoktu.
Zirvedeki soğuktan bahsederken hiç abartm a­
mıştı Hugh. Cassandra kalın anorağıyla babası­
nın ipek fularını aldığına çok memnun olmuştu.
Eldivenleri ise halasından kalmaydı. Ama ısıtı­
yordu ya. mühim olan buydu.
80
Hugh onu kolundan tutarak, elindeki pilli fe­
nerle yolu aydınlattı ve yürümesine yardımcı ol­
du. Nick de aynı şeyi Joanne’e yapmıştı. İki de­
likanlı da arkalarından geliyordu.
Ortalık aydınlanıyordu. Cassandra on dakika
sonra, kalın çoraplar ve uzun konçlu ayakkabı­
lar içindeki ayak parm aklarının üşümeye başla­
dığını hissetti. Joanne’ninse eldivenleri bile yok­
tu. Elleri kim bilir nasıl üşüyordu?
«Benim eldivenlerimi giysene.» diye eldivenle­
rini sıyırarak ona uzattı. «Ben ellerimi cebime de
sokabilirim. Lütfen al.»
«Çok naziksin. Teşekkürler. Kaliforniya’dayken
hiç eldiven giymem. Giydiğim zaman da m uhak­
kak kaybederim. Ama bunları arabaya dönene
k adar çıkarmayacağım için, bu sefer kaybetme
tehlikesi yok.» diyerek eldivenleri giydi Joanne.
Cassandra onun fütursuzluğundan hoşlanmış-
J / Î T MlJta o k adar hoşlanmıştı ki. Chris'le birkaç
/ konuştuktan sonra Nick’in neden hemen
Joanne’in yanm a döndüğünü anlayabiliyordu.
«Chris’i kahve getirmeye yolladım.» dedi genç
adam. «Bu soğukta içimizi ısıtacak bir şeye ihti­
yacımız var.»
«Harika bir fikir.» diye söylendi Joanne m ut­
I lulukla. Sonra Nick’le ateşli bir sohbete daldılar.
Adadaki yanardağlardan cüzzamlılara, sivrisi­
neklerden. hastalık taşıyan ve bir zam anlar ad a­
da büyük salgınlara yol açan farelere kadar yüz­
lerce şeyden bahsettiler. Kendisini dışlanmış his­
seden Cassandra yavaşça yanlarından ayrıldı.
Onun bu gidişini ikisi de fark etmemişti.
Kraterin kenarına giderek aşağıya bakmaya
( başladı. Tam o sırada Hugh, plastik bir fincanla
dumanı tüten kopkoyu bir kahve getirdi genç kız.
Kahvelerini yudumlarken. «Sanırım sizi biraz e r­
ken uyandırmışım.» dedi. «Yirmi dakika sonra
81
gelseydik. daha az yorulmuş ve gün doğumunu
da tam vaktinde yakalamış olacaktık.»
-Önemli değil Hugh,» diye onu teselli etmeye
çalışan genç kız, bu a rad a Nick’in cebinden yas­
sı metalden bir şişe çıkardığını ve Joanne’in kah­
vesine bir sıvı damlattığını gördü. Herhalde bran-
di veya romdu bu. Gülümseyerek baktı ona Jo­
anne. Genç adam kendi fincanına da aynı sıvı­
dan koymadan önce, yine o çok çekici gülümse­
mesiyle karşılık verdi.
‘Birbirlerine nasıl da yaraşıyorlar.’ diye dü­
şündü Cassandra. Yüreği sızlıyordu. Joanne’in
konuşma yeteneğinin yanında daha birçok ko­
nuda pek usta olduğu belliydi.
•Fazla gecikmem,- diyerek yanından ayrılan
Hugh'un arkasından üzüntüyle baktı. Kim bilir
zavallı adam, belki de Cassandra'nm uzun süre­
dir kendisini dinlemediğini anlamıştı.
Büyük bir suçluluk duygusuyla onun ardın
seğirtti.
-Çok üzgünüm Hugh. Bir an dalmışım.»
Hoşgörüyle baktı ona Hugh. -Bu senin ilk uzun
yolculuğun. A rada bir sıla özlemi duym an kadar
doğal bir şey olamaz. İlk yolculuğumu hatırlıyo­
rum da... Çok heyecanlı ve zevkli olmuştu, ama
yine de kendimi evimden çok uzak hissetmiştim.»
Ansızın sustu. İkisi de uzun bir süre hiç ko­
nuşmadılar. O sırada, güneş altın kızılı bir pırıl­
tıyla ucunu göstermişti. Sanki, inci renkli okya­
nusun derinliklerinden doğuyordu.
Güneş yavaş yavaş yükselirken, hepsinin gözle­
ri bir noktada sabitleşmişti. Bir a ra bakışlarını
Nick ve Joanne’in olduğu tarafa çevirdi genç kız.
Beklediği gibi, Joanne büyük bir hayranlıkla
gün doğuşunu seyrediyordu. Ama Nick’in umdu,
ğunun aksine başka bir tarafa baktığını görün­
ce. fena halde şaşırdı genç kız. Dosdoğru kendi-
82
sine bakıyordu genç adam. Yüzünde, öfke olma­
sa bile, sıkıntıya benzer bir ifade vardı.
Hemen gözlerini kaçırdı Cassandra. Onun bu
bakışından hem rahatsız olmuş hem de incinmiş­
ti. Demek yalnızca varlığı bile canını sıkıyordu
genç adamın. Kim bilir belki de ona bir akşam-
cık yumuşak davrandığı için, kendi kendine kı­
zıyordu.
Güneşin tamamen yükselmesi uzun sürdü. Don­
durucu soğuğa daha fazla dayanam ayan seyirci­
ler yavaş yavaş dağılmaya başladılar.
-Sanırım rasathaneye k adar gidebiliriz Hugh,»
diye seslendi Nick arkalarından.
«İyi fikir,» diye döndü Hugh. O sırada yanla­
rına gelmişti genç adam.
C assandra yürüyüp gitmeye niyetlenmişken,
# Nick’in kendisine bir şey söylediğini fark edince
durdu. «Şunu taşım am a izin verir misin?» diye-
rv.k elindeki boş fincanı aldı genç adam.
s sfeşekkür ederim.»
Fincanı kendisininkiyle birlikte bir kutuya ko­
yan Nick’in gözleri, ellerini nefesiyle ısıtmaya ça­
lışan Cassandra'ya takılmıştı.
-Eldivenlerin olduğunu sanıyordum.»
«Mrs. VValters’a verdim onları. Benim nasıl ol­
sa ceplerim var.»
«Ver ellerini bana.»
Cassandra'nm şaşkınlığına aldırmadan, genç
kızın ellerini yakaladı ve yumuşak hareketlerle
masaj yapmaya başladı. İlk önce hiçbir tepki gös­
teremedi genç kız, çünkü donup kalmış gibiydi.
Ama birkaç dakika sonra, ellerinin üstünde do­
laşan parm aklardan tüm vücuduna içini ısıtan
bir sıcaklığın yayılmaya başladığını hissetti. Son­
ra birden bu sıcaklık, tahammül edemeyeceği bir
düzeye yükseldi.
O zaman hırçın bir hareketle çekti ellerini ve
83
-Artık ısındılar.» diyerek hırsla cebine soktu ye­
niden.
Bu. daha önce yaşadıkları o sahnenin bir tek­
rarıydı sanki. Ama bu kez. genç adamın koyu gri
gözlerinde yanan, arzunun alevi değildi, genç
adamın gözleri denetlemekte güçlük çektiği bir
öfkeyle yanıyordu. Elinden gelse genç kızı omuz­
larından kavrayıp sarsacaktı.
Buz gibi bir sesle teşekkür eden Cassandra,
yürüyüp gitti.

Birkaç saat sonra, kocaman okaliptüs ağaçla­


rının altında oturmuş piknik yapıyorlardı.
Joanne, Maui Dağlarında, Amerika'da çok sa­
tılan protealarm yetiştiğini işitmişti.
«Birkaç tane almak hoşuma giderdi. Zamanı­
mız var mı?» diye sordu Nick'e.
Cassandra’ya erkeklerin hiçbiri de bu tekim in
hoşlanmamışlar gibi geldi. Ama arabaya d ö n d ü k ­
lerinde Joanne’in yeni bir isteğiyle karşılaspıdr
şaşırdı. Paia denen bir yerde eski aloha gömlek,
leri satıldığını işitmişti. Gidip bir bakmak vc be­
ğenirse birkaç tane almak istiyordu.
Daha sonra ablasına o olayı anlatırken, «Jo­
anne. Paia'daki dükkânları dolaşırken, bir saat­
ten fazla bekletti onları,» diyecekti. «Bu durum ­
dan da hiç rahatsız olmuş gibi bir hali yoktu.»
«Amerikalı kadınlarda bizim alışkanlıklarımız
yok.» diye cevap verdi Rosalind. «Biz AvrupalIlar,
sıkıldığımız yerlere gitmenin ya da hoşlanmadı­
ğımız konuşmaları dinlemenin bile, nezaket gö­
revimiz olduğuna inanacak biçimde yetiştirilmi­
şiz. Bu arad a erkeklerden bir defileye gitmeleri­
ni ya da kadınca gevezelikleri dinlemelerini as­
la beklemeyiz.»
«Bu babamın kuşağı için geçerliydi. am a aca­
ba hâlâ öyle mi?» diye şüpheyle karşılık verdi
84
Cassandra. -Artık kadınların çoğu siyasetle ilgi­
leniyor. Param olsa, ben de yatırımcı olmak is­
terdim.*
«Böyle bir ilgi çakışması olduğu doğru,* diye
kabul etti Rosalind. «Ama benim söylediklerim
doğru değilse, neden bu sabah erkeklerin bekle­
mesinden o kadar rahatsız oldun? Bir bara gidip
bir saat oturmak hiçbirini rahatsız etmemiştir
eminim. En azından Nick'i hiç etmemiştir. Kat­
landığı sıkıntıların karşılığını Joanne ona kam a­
rasında ödüyordur nasıl olsa.*
Kaskatı kesildi Cassandra. «Ne demek istiyor­
sun?-'
«Aptal olma. O kadın gemiye ayak bastığı a n ­
dan beri neler olup bittiğini açıkça görüyorum.
Hem neden olmasın kj?» diye omuzlarmı silkti
Rosalind. «Belki cinsel arzularını tatmin edebil-
• diği için kaptanımız biraz daha yumuşak bir in-

* Akşam yemeğinden önce birer içki içmek için


terasta toplandıklarında Joanne, boynunu süsle­
yen Kızılderili işi gümüş gerdanlık ve uzun kol­
lu siyah elbisesi içinde çok güzel ve zarif görü­
nüyordu. Yürürken, uzun bacakları, giysisinin
yanlarındaki yırtmaçlardan bir belirip bir kay­
boluyordu.
Harley'yin golf turnuvasındaki işi bitmiş oldu­
ğu için, adanın doğu ucuna gitmeye hazırlanıyor­
lardı artık.
«Kahvaltıdan sonra demir alacağız,- diye açık­
lama yaptı Harley. «Hugh karadan gitmek isti­
yor. Eğer isterse, beş kişi de ona katılabilir. Ama
karayolu oldukça yorucudur, o yüzden gemide
kalıp sakin bir deniz yolculuğu yapmanızı tavsi­
ye ederim.*
Dün geceki yemekte Nick'in yanm a oturmam ış­
tı Joanne. Onları daha önce ya da sonra konu-
85
şurken de görmemişti Cassandra. Ama eğer ge­
celeri birlikte geçiriyorlarsa, bu bir gizlilik tedbiri
olabilirdi.
Nick'in ona olan tutkunluğunu anlayabiliyor­
du. Joanne’e kendisi bile hayran olmuştu. Otuz
yaşlan na geldiğinde onun kadar ra h a t ve güven­
li olabilmeyi ne k adar isterdi.
Eğer Ros sözlerinde haklıysa, bu uzun süreli
bir ilişki olmaktan çok bir tatil m acerasm a ben­
ziyordu. Bu da Cassandra'nm onlara duyduğu
saygıyı azaltıyordu. Eğer öyleyse Kaptan Carroll’
un da, Ros’a k u r yapan, am a fırsat bulduğu an ­
da, herhangi bir kadının kam arasına girmekten
çekinmeyecek olan Terry Anson’dan bir farkı
yoktu.
Kamarasına dönmeden önce Hugh’u buldu ve
ertesi gün kaç kişinin onunla birlikte H ana’ya
gelmek istediğini sordu.
«Hiç kimse istemedi. Neden sordun?
ister misin?»
«Evet.»
«Senin yol arkadaşlığın beni çok memnun ede­
cek.»

Ertesi gün güzel Hana kentine ulaştıklarında,


akşam olmak üzereydi.
Cassandra, yola çıktıkları andan itibaren, ki­
şisel sorunlarının bu güzel yolculuğu gölgeleme­
mesi için elinden geleni yapmıştı. *
Çok az yolculuk etmiş olduğu için, her anını
değerlendirmek ve hiçbir şeyi kaçırmak istemi­
yordu. A raba bozuk yollarda sarsılarak ilerler­
ken. o büyük bir keyifle çevredeki nefis m anza­
raları ve muhteşem doğayı seyrediyordu.
Hiç mola vermeseler, üç saat önce gelmiş ola­
caklardı. Ama Hugh fotoğraf çekmek için defa­
larca durm uş ve bir de piknik yapm aları için
89
ısrar etmişti.
Limanda onlardan çok daha önce gelmiş olan
Okyanus Gezgini bütün görkemiyle duruyordu.
Arabadan inen Cassandra, yatın küçük teknesi­
nin yolcularla dolu bir halde kıyıya yaklaştığını
gördü.
Kısa bir konuşmadan sonra, kentte bir tu r at­
mak isteyen yolcuların yerine Hugh ve Cassandra
tekneye bindi. İkisi de bir duş yapma isteğiyle
yanıyordu.
Daha yata yanaşmadan, merdivenin üstünde
duran ince, uzun karaltıyı tanıdı Cassandra ve o
anda, sabahtan beri hatırlam am aya çalıştığı tüm
sorunlar canlanıverdi.
«Az daha başınıza bir kaza filan geldiğini dü­
şünmeye başlayacaktık.» dedi Nick Carroll.
«Biraz ağırdan aldık. Görülecek o kadar çok şey
• var ki. İlginç bir yolculuk oldu, değil mi Cassie?»
■*^7 /'•İkflfci defadır ki, ona isminin kısaltılmış biçi­
miyle hitap ediyordu Hugh. Gerçi Cassandra ab­
lasının kullandığı Cass kısaltmasını tercih eder­
di, am a ona bunu söylememişti.
•Evet, harikaydı,» diye onayladı.
«Daha sonra görüşürüz,» diyen Hugh, genç kı­
zın omzuna arkadaşça bir tavırla vurduktan son­
ra uzaklaştı.
Nick’in kendisine doğru bir adım attığmı gö­
rünce, «İzninle, bir duş yapmam, lazım,» diyerek
gitmek istedi genç kız.
«Yıkanman bittiği zaman seninle bir şey konuş­
mak istiyorum... özel,» diyen Nick. saatine bak­
tıktan sonra, «Yanrn saat sonra daireme gelir
misin lütfen?» diyerek sözünü bitirdi.
Ne kadar nazik bir edayla söylenirse söylensin,
düpedüz bir emirdi bu. Cassandra onun kendisi­
ne ne söyleyebileceğini tahmin etmeye çalışarak
kam araşm a döndü.
87
Nick’in kendisini barışmak için dairesine çağı­
racağına hiç ihtimal vermiyordu. O öpüşmeden
sonra olanlar aralarına garip bir duvar çekmiş­
ti sanki. Keşke onunla da Hugh'la olduğu kadar
ra h a t olabilseydi Cassandra.
Onun dairesinin nerede olduğunu bilmediği
için kam arotlardan birine sormak zorunda kal­
dı. Üzerinde 'Kaptan' yazan bir plaket bulunan
kapıya gelince, hafifçe tıklattı.
Girmesini söyleyen sert bir ses duyuldu içer­
den.
Küçük ve sade bir kamaraydı burası. Bütün
mobilyası, dönen bir sandalye ve bir yazı masa­
sıyla. branda bezi gerilmiş iki koltuk ve bir de
kahve masasından ibaretti. Hem oturm a hem de
çalışma odası olarak kullanıldığı belliydi. Ama
Cassandra kapıyı vurduğu anda içerden gelen
klasik müzik sesinden, bu küçük kamarayı
eden erkeğin ince zevkleri olduğunu
C assandra’yı ayakta karşılayan Nick.
sı için yer gösterdikten sonra, müziği
ve «Sana ne ikram edebilirim?» diye sordu.
Bu çok beklenmedik bir şeydi. Genç kız onun
hiçbir başlangıç yapmaksızın doğrudan doğruya
konuya gireceğini sanmıştı.
Daha cevap vermesine fırsat kalmadan. «Ana­
nas suyunu çok seviyorsun, değil mi?- diye ko­
nuşm aya devam etti. Sonra da içinde meyve su­
ları, bira kutuları, bir şişe beyaz şarap ve bir de
açılmamış şampanya bulunan buzdolabını açtı.
«Yoksa benimle birlikte bir cin tonik mi içer­
sin?» Tavırları son derece yumuşak, dostça ve
göstermelikti. Bunu hissetmişti Cassandra.
«Evet, teşekkür ederim,» diye cevap verdi.
Kadehleri dolduran Nick. yanm a gelerek ince
uzun bardağı uzattı. «Ev işlerinde deneyimli ol­
duğunu söylerken, neyi kastettiğini sormak isti-
88
yordum.» dedi kadehe kırılmış buz parçacıkları­
nı boşaltırken.
-Yalnızca gerçeği,» diye omuzlarını silkerek
cevap verdi genç kız. «Okulu bırakmamla bura­
ya gelmem arasında geçen zamanda, babamın
evini idare ettim.»
«Neden böyle bir şey yapman gerekti?»
«Çünkü hastaydı. Gereksindiği bakımı ve ilgi­
yi benden başka kimse veremezdi ona. Bazı felç­
li hastaların dikkatli bir bakımla inanılmaz bir
hızla iyileştikleri oluyor, am a ne yazık ki babam
onlardan biri olamadı.»
Uzun uzun baktı ona genç adam. «Senin için
çok zor bir dönem olmuş olmalı. On sekiz yaş.
böylesi sorumlulukları yüklenebilmek için biraz
fazla küçük. Ablan babanın hasta olduğunu bi­
liyor muydu?»
Gözlerini kaçırdı Cassandra. «Hayır.»
doğru değildi bu. Ros her şeyi biliyordu.
J l'lA rlâ 'fc a s s a n d ra 'n ın ona. ablasını aşağılamak ya
da neden yanına gelmediğini öğrenmesi için so­
ru sorma fırsatı vermek gibi bir niyeti yoktu. An­
sızın onun kendisiyle neden konuşmak istediği­
ni anlar gibi oldu.
«Mrs. Shane'e yardım teklifimi bir kez daha mı
düşündün yoksa?»
«Hayır, o sorun çözümlendi... ya da en azından
Fiji'de çözümlenecek. O zam ana kadar böyle ida­
re edebiliriz.»
Bir yandan da bardağındaki buzu çevirip du­
ruyor. elinin her hareketinde parm aklarının in­
celiğini ve gücünü bir kez daha fark ediyordu
Cassandra. Bu parm aklar ensesindeki saçları
kavrayıp da öpmek için yüzünü ona doğru yak­
laştırdığında. neler hissettiğini hatırladı. O de­
neyi bir kez daha yaşamak için dayanılmaz bir
istek duyuyordu. Ama böyle bir şeyin bir daha
89
asla olmayacağını d a biliyordu. Nick o anda
Joanne'le bir ilişkiye girmemiş bile olsa, böyle
bir şey olamazdı artık. Çünkü Cassandra afedll-
mez b ir şey yapmış, onu kendisinden uzaklaştır­
mıştı. Böyle bir davranışı afedecek olan bir erkek
düşünemiyordu.
«Öyleyse neden?» diye sordu. «Yani, beni ne­
den görmek istedin?»
Nick’in dudakları alayla kıvrıldı. «Güvertede
olmayı tercih ederdin, değil mi?» Tek bir hare­
ketle doğruldu. «Ama üzülme, seni fazla tutm a­
yacağım. Seni Hugh’la daha az birlikte olman
gerektiğini söylemek için buraya çağırdım.»
Başından aşağı kaynar sular döküldü Cassan-
d ra ’nın. «Neden?» diye kekeledi.
Nick ellerini kısa şortunun ceplerine sokmuş,
ayaklarının ucunda yaylanıyordu. Gerilen kum a­
şın altından parm ak mafsalları belli o lu y o r d ı^ J
«Hugh karısına çok sadıktır,» diye söze b a şla -^ ?
dı. «Uzun zam andan beri ondan a y n o l m a s ^ a l ^
rağmen, dönüp de başka bir kadına bakmamış­
tır. Yalnız ve hassas bir insandır. Onun bir kez
daha incinmesini istemiyorum. Ama sen onunla
bu kadar çok birlikte olmaya devam edersen,
eninde sonunda bu olacak!»
Kendini tutam ayıp bağırmaya başladı Cassan­
dra. «Benden başka hiç kimse karadan yolculuk
yapmak istemediği için suçlayamazsın beni. Her­
kes güvertede tembel tembel yatmak istiyor diye,
benim de onlar gibi davranm am mı gerekiyor­
du?»
«Hayır ama, bu k a d a r uzun süre onunla baş
başa kalm aktan kaçınman, daha doğru olurdu.»
«Bu hem bana, hem de Hugh’a bir hakarettir.
Onun aklından, kendi çevresinden uzaklaşmış ve
bulunduğu yeni ortamı yadırgamış bir genç kıza
yardımcı olmaktan başka hiçbir şey geçmediğin-
90
den eminim. Benim için de yaşlı, am a son derece
hoşgörülü ve nazik bir dost o. Bu gemide yanın­
da kendimi rah at hissettiğim tek insan. Ondan
ansızın uzaklaşmaya hiç niyetim yok.»
«Ben de böyle bir şey söylemedim zaten. Sa­
dece gemideki öteki insanlara ve kendi hemcins­
lerine biraz daha fazla zaman ayırm anın daha
iyi olacağını söyledim.»
Bu sözden çıkan anlamlar, Cassandra'yı iyice
çıldırttı öfkeden. «Neden?» diye ateş püskûrerek
atıldı. «Sen kendi...»
Cümlesini, onun Joanne’le tanıştıktan birkaç
saat sonra onunla sevişmeye başladığını söyle­
yerek bitirecekken, dudağını ısırarak sustu.
Genç adamın yüzü, konuşmanın başından beri
ilk kez bu kadar asılmıştı.
«Devam et. Söyleyeceğin sözlerden korkma. Ba-
naı ne olmuş?»
tymDomnJMr nefes aldı genç kız. «Sen kendi cin­
sel ,$ırz,tilk in i dizginleyemediğin için, herkesi ken­
din g ıu n m sanıyorsun?»
Daha bu kelimeler ağzından çıkarken, kıpkır­
mızı olmuştu yanakları. Erkeklerle cinsellikten
bahsetmeye alışık değildi.
Genç adamın koyu gri gözleri ince birer çizgi
halini aldı. «Eğer seni öpmemi kaldıramıyorsan,
Hugh’la da başa çıkamayacaksın demektir. Çün­
kü kısa süre sonra, seni yalnızca bir arkadaş ola­
rak gördüğü yolundaki teorin yalanlanmış ola­
cak.»
«Hayır,» diye doğruldu Cassandra kadehini
masaya bırakıp. «Şimdi artık gidebilir miyim...
Kaptan?»
Genç adam ın dişlerini nasıl sıktığı çene kemik­
lerinin kasılmasından belliydi. Yine de konuşm a­
ya başladığında sesi sakin ve pes perdedendi.
«Hayır, gidemezsin. Seninle işim daha bitmedi.»
91
Gözlerindeki garip pırıltı Cassandra’yı biraz
ürkütmüştü, am a genç kız yine de çenesini h a­
vaya dikerek konuşm aktan geri kalmadı. «Ma­
dem davranışlarımı onaylamıyorsun, gidip Mr.
Dennison'a şikâyet etsene.»
Ama bunu söyler söylemez de pişman oldu.
Harley’nin gölgesine sığınmasına neden ihtiyaç
duymuştu?
Nick'in dudaklarının alaycı bir ifadeyle kıvrıl­
dığını görünce, onun da aklından aynı düşünce­
nin geçtiğini anladı. Keşke sözlerini geri alabil­
seydi.
Bulunduğu yerden çabucak Cassandra'nm bir­
kaç adım ötesine gelmişti genç adam. Elleri h â­
lâ cebindeydi, am a C assandra yapacağı en ufak
bir harekette o güçlü ellerin bir şimşek gibi h a­
reket ederek kendisini yakalayacağını biliyordu.
«Bana bir tek şey söyle,» diye homurdandı
«Birkaç gün önce, limanda bana koşup
ğın zaman, sadece korkmuş muydun? Yoksa
mek mi istiyordun?»
Yanakları yeniden alev aldı genç kızın. Neden
o olayı hatırlatmıştı sanki? Onun ağzından laf
aldıktan sonra, kendisine karşı kullanacak değil
miydi?
Nick daha da yaklaşmıştı şimdi. İyice gerile­
yen Cassandra'nm arkası duvara yaslanmıştı.
Ona bu kadar yakın olmak boğazının garip bir
heyecanla düğümlenmesine yol açmıştı. Hayır, bu
çok tehlikeli bir şeydi.
Ellerini cebinden çıkararak, genç kızın başını
kollan arasında hapsedecek şekilde, duvara d a­
yadı genç adam. Cassandra. onun, sorusuna ce­
vap almadan, gitmesine izin vermeyeceğini an­
lamıştı.
«Cevap vermek istemiyorsun değil mi? Pekâlâ,
sana ne düşündüğümü söyleyeyim mi?» Gözleri-
92
ni gözlerine dikip, son derece yumuşak bir sesle
anlatm aya başladı. «Ateşle oynamayı seviyorsun,
ama elindeki malzemeye dikkat etmezsen, bu
ateş kısa zamanda bir orman yangınına dönü­
şür. O sabah işler um duğundan biraz daha faz­
la kızıştı ve paniğe kapıldın. Nasıl, buraya k a ­
d ar tamam mı? Neden paniğe kapıldığını bilmi­
yorum. Her neyse. Açık bir yerde bulunuyorduk.
O yüzden ablan kadar ileri gitmeye cesaret ede­
medin belki de.»
Cassandra'nm gözleri hiddetle yanıp söndü.
«İkinci kez ablamı aşağılıyorsun. Ondan böyle
bahsetmeye nasıl cesaret edersin? Onu tanımı,
yorsun bile. Mr. Dennison’la evli olmadığı dışın­
da hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Ama Joanne
hakkında hiç de böyle düşünmüyorsun değil mi?
# İş ona gelince değişiyor. Tabii, çünkü onunla se-
L vjJyûBun,
L # / Ba J ö zler bir şimşek gibi çaktı aralarında ve
J ^ te â ^ ro frd ra bundan sonra kopacak olan gökgürül-
tüsünü bekledi. Ama hiçbir şey olmadı. Genç
adam biraz durduktan sonra, sakin bir sesle, «Sa­
na bu fikri ne verdi?» diye sordu. «Daha doğru­
su kim?»
Neyse ki Cassandra'nm cevabını beklemeden
devam etti. «Kim söylemiş olursa olsun, kötü bir
dedikodudan ibaret. Yolculardan bazıları böyle
isteklere kapılabilirler, am a bu geminin persone­
li yolcularla ancak gün ışığında ve belli sınırlar
içinde ilişkiye girer.»
Ona bu kadar yakın olmak her şeyi unuttura-
bilirdi. Daha doğrusu, karşı konulmaz bir çekim­
le ona doğru çekildiği dışında her şeyi unutm uş­
tu.
Hiç konuşmadan, uzun bir süre öyle kaldılar.
Sonra, elinde olmadan bakışlarını onun dudak­
larına dikti genç kız. O radan da gözlerine.
93
Genç adamın gözlerindeki ifadeyi anlam ak güç­
tü. Ne bekliyordu? Eğer onu tekrar öpmek isti­
yorsa, neden öpmüyordu?
Nick onun yukarı kalkmış yüzüne doğru ya­
vaşça eğilirken, o gergin ve sessizdi.
Ama ansızın mekanik bir gürültüyle parçalan­
dı bu rahatsız edici sessizlik. Bir şeyler hom ur­
danarak doğrulan Nick, Cassandra’yı büyük bir
azaptan kurtararak, dahili telefonu kaldırdı.
Anlamadığı bir dilden konuşuyordu genç adam.
Oldukça uzun bir konuşmanın sonunda telefonu
kapayarak Cassandra’ya döndü. «Korkarım seni
yalnız bırakmak zorundayım. Ama kalıp içkini
bitirebilirsin.»
Bir saniye sonra gitmişti.
C assandra'nm onun ne kadarlık bir süre için
gittiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Geri
ğünde de orada olmak istemiyordu. Eğer
sa tam da ateşle oynamış olacaktı. İçkisini
rerek ayağa kalktı ve kam aranın içine
attı.
Etrafına bakınıp birdenbire hayatındaki en
önemli insan haline geliveren bu erkeğin ki­
şiliği hakkında yeni ipuçları bulmaya çalışırken,
birden kapı vuruldu.
Sinirleri hâlâ çok bozuk olduğu için bu vuruş­
la birlikte sıçradı. Sonra da bulunm aya hakkı
olmayan bir yerdeymiş gibi hareketsiz kaldı.
O rada öylece durmuş, gelenin kim olabileceği­
ni kestirmeye çalışırken, vuruşun hafifliğinden
ve Tanrı bilir daha nesinden, gerçek birden kafa­
sına dank etti. Kapıyı çalan bir kadındı!

94
Bölüm Beş
Kapı açıldı ve Cassandra'nın görmeyi um du­
ğu güzel kadın yerine. Mrs. Shane'in ufak tefek
vücudu girdi içeri.
Genç kızı orada görünce çok şaşınp durakla­
mıştı kadm.
«Yüreğim ağzıma geldi Miss Cassandra. Kap­
tanın gömleklerini getirmiştim. Kendisi burada
yok mu?»
«Biraz önce çıktı. Ben de içkimi bitirmeye çalı­
şıyordum.»
• Mrs. Shane’in, kaptanın yolcuların en önem-
çmek için kam arasına çağırmış ol-
şaşırmadığmı merak ediyordu.
Ama ufak tefek kadının hiç de şaşmış gibi bir
hali yoktu ya da duygularını saklamayı çok iyi
bilecek kadar mükemmel bir eğitim almıştı. «Öte­
ki beylerin çamaşırıyla kam arotlar ilgilenir, ama
onun gömleklerini ben yıkarım. Elde yıkıyorum,
böylece daha çok dayanıyor. Ayrıca şu sırada pa­
rasını giyime harcaması doğru olmaz, alacağı ge­
mi için para biriktiriyor.»
«Gemi mi?»
«Evet. Onun en büyük isteği bu ve bir gün de
gerçekleşecek biliyorum. Bir gemiye ve bir de a n ­
nesi gibi tatlı bir eşe ihtiyacı var. Bunları onun
da yürekten istediğini biliyorum.»
«Sahi mi? Bana da kaptan ebediyen bekâr kal­
mayı tercih eder gibi gelmişti.»
Mrs. Shane onun bu sözlerine hayret etti. «Oh.
hayır hayatım. Hiç de değil. Doğası itibariyle k a­
95
dından kadına koşacak bir tip değildir o. Ken­
disine bütün bir ömrü paylaşacağı bir eş arıyor.
Ama bu da kolay değil. Karada asla yaşayamaz.
Sydney’yde birkaç hafta kalsa, can sıkıntısından
patlar. Toprağa ayak basmak için ağlayıp duran
bir kadın ona göre değil.»
Bu arada iç kabine geçmiş ve bir dolap açarak
Nick'in gömleklerini yerleştirmeye başlamıştı.
Cassandra genç adamın mahremiyetine biraz d a­
ha girmiş gibi hissetti kendini.
«Kaptan Nick babasına çok benzer,» diye ge­
vezeliği sürdürdü Mrs. Shane. Sonra içeri gir­
mesi için işaret etti Cassandra'ya. Kapının a rk a­
sındaki tahta rafta, çerçeveli, çerçevesiz birtakım
fotoğraflar yer alıyordu.
«Bu Kaptan Ter ve karısının düğün günü. Dik­
katle baktığında, Nick'in babasına ne k adar ben­
zediğini göreceksin.* /-"T
Başıyla onayladı onu genç kız. Fotoğra
kından bakmak, boğazının düğümlenmesine
den olmuştu. Tıpkı Nick gibi gülüm seyem ^nce,5
bronz tenli bir adam ve kollarında tuttuğu, be­
yaz duvağı rüzgârda dalgalanan ince bir genç •
kız.
Mrs. Carroll’un daha sonra çekilmiş fotoğraf­
ları da onun çok güzel bir kadın olduğunu gös­
teriyordu. Yüzünde Cassandra’ya pek de yaban- 1
cı gelmeyen, am a ne olduğunu da çıkaramadığı *
bir şey vardı.
«Bu kim?» diye simsiyah saçlan topuz yapıla-1
rak tepesine toplanmış, gülümseyen bir kız res­
mini işaret etti.
«O Eleni’dir. Fiji’li bir kız. Dedesi Kaptan Ted*
le çok iyi dosttu. Zâten onu bütün Pasifik halkı
çok severdi. Eleni de öğretmen olmak için Syd­
ney'ye gittiğinde, Kaptan Nick ona göz kulak ola­
cağına söz verdi.»
96
Tekrar öteki odaya döndüklerinde Cassandra
duvardaki resimlerinden birini sordu.
«Bu onun gönlünde yatan aslandır.» diye ce­
vap verdi kadın, okyanusun ortasında dalgalar­
la boğuşan nefis bir yelkenli gemiyi gösteren res­
me bakarak. «Nedense onun kısa bir süre sonra,
hem bir gemiye hem de bir eşe sahip olacağı gi­
bi tuhaf bir his v ar içimde. İnan bana, bu yol-
u culuk bir düğünle son bulacak.» Nick'in masası-
nın üstündeki saate bir göz atıp, «Seni lâfa tu t­
tum,» diye söylendi. «Yemek servisi birazdan ya­
pılacak.»
Cassandra o geceki yemeğe katılmamayı ter-
^ cih ederdi. Ama bu mümkün değildi. Terasa çı­
karken yüreği ağırlaşmıştı. Mrs. Shane’in Nick’in
a tüm sırlarını bildiği belliydi. Yakında bir düğün
* ^Jacak derken boşuna konuşmamıştı herhalde ka­
il)-^ J a l e c e Nick’in Joanne’le ilişkisini inkâr
rltfı/y a la n söylediği ortaya çıkıyordu. Demek
ciddi bir şeyler vardı ikisinin arasında.
Terasa geldiğinde gördüğü ilk insan Joanne ol­
du. Üstünde yine siyah yırtmaçlı elbisesi vardı,
ama bu kez parlak mavi türkuaz taşından olu­
şan nefis bir kolye takmıştı. Joanne’in çok geniş
bir gardırobu yoktu anlaşılan, am a giysileri zevk-
* tiydi ve genç kadın türlü aksesuarlarla onları
f '.enginieştirmesini biliyordu.
* C assandra’yı görünce yanına geldi. «Yolculuk
nasıldı?» diye sordu. «Hoşuna gitti mi?»
«Evet, çok ilginç bir deney kaçırdınız.»
Ansızın Nick’in annesinin fotoğrafında görüp
de çıkaramadığı benzerliği yakalayıverdi Cas­
sandra. Kadm şaşılacak derecede Joanne Wal-
ters’a benziyordu.
Artık Nick’le Joanne arasındaki ilişkiden zer­
re k adar şüphesi kalmamıştı. Bir erkeğin ilk aş­
kının annesi olduğunu bilirdi. Joanne’in annesi-
97
ne benzemesi ona ilgi duymasmı sağlamış ve be­
raberliklerini çabuklaştırmıştı demek.
-Evet, neler kaçırdığımı biliyorum.- diye cevap
verdi Joanne. -Sizinle gelmeyi düşündüm, ama
sonra tembelliğim tuttu. Son birkaç aydır o ka­
d ar çok çalıştım ki. biraz tembellik etmek baya­
ğı hoşuma gidiyor aslında.-
Tam o sırada Harley’nin kuzeni Norma geldi
yanlarına. Hemen ardından Atu yemek servisi­
nin başladığını bildirdi. Norma arkadaşının ko­
luna girerek sürükledi onu ve biraz sonra iki ka­
dın Nick'in iki yanındaki yerlerini aldılar.
Anlaşılan Norma da rüzgârın ne taraftan esti­
ğini görmüş, bu romantik hikâyenin mutlu bir
sonla bitmesi için çöpçatanlık yapıyordu. Herhal­
de ikisi de Nick’in müstakbel karısının Okyanus
Gezgininin lüks kam arasında değil, çok dah
çük bir yelkenlide yaşayacağını henüz bil
du.
Cennetten bir köşeydi Hena. Gelenlerin çoğu
bu dünya harikasından ayrılamıyor ve oraya yer­
leşip kalıyordu zaten.
O öğleden sonra, yolcuların çoğu ve mürette­
batın bir bölümü, pandan ağaçlarıyla kaplı, ne­
fis kum u olan Hamon Plajı’na gittiler.
C assandra artık tümüyle bronz bir vücuda sa­
hip olmuştu. Yine de hassas yerlerini koruyucu
bir kremle kapatmayı ihmal etmiyordu.
Joanne'se yüzünü asla güneşe göstermiyordu,
iyice kremledikten sonra. Lahaina’den aldığı ge­
niş kenarlı züm rüt yeşili bir şapkayla koruyor-
du.
Erkeklerin çoğu denizdeydi. Kadınlarsa daha
çok güneşleniyordu. Harley golf oynamaya git­
mişti. Ros. son zam anlarda hep olduğu gibi Ter­
ry Anson’la birlikteydi. Kumsal boyunca yürü-
98
yorlardı. Kızıl saçlı erkeklerin çoğu gibi Terry
de güneşe karşı hassastı ve üzerine bir tişört giy­
meden dolaşmıyordu.
Cassandra, onun gibi bir Don Juan için burnu
kremlere bulanmış olarak gezmenin ne kadar
büyük bir şanssızlık olduğunu düşünürken, gül­
memek için zor tutuyordu kendini. Ama görünü­
şe bakılırsa Terry’nin bundan zerre k adar etki­
lendiği yoktu, öteki kadınlar Harley’nin yoklu­
ğunda Terryyle flört eden Rosalinde anlamlı b a­
kışlar fırlatmaya başlamışlardı. Rosalind de on­
ları zerre kadar önemsemeyerek, şimşekleri üze­
rine çekiyordu.
Cassandra o günden sonra, Nick’le kıyıya git­
meyi kestiği için, hareketsiz kalmıştı. Saatine bak­
tıktan sonra yürümeye başladı. Ayakları denizin
içindeydi. Daha önce bu kadar büyük dalgalan
• olan bir denize girmediğinden biraz çekiniyordu
/ ^ / f1l ^ t e n . Bu da canını sıkıyordu. Bir kez de-
> olacaktı. Burası kalabalık bir plajdı. Bir
şey olsa yardımına koşacak bir sürü insan v ar­
dı.
Dizlerine k ad ar suya girmişti ki. Atu sudan
çıkıverdi. Esmer teni pırıl pırıl parlıyordu.
«Anlaşılan siz ıslanmaktan korkmuyorsunuz
Miss Cassandra?» diyerek, şemsiyelerin altına çe­
kilmiş kadm lara sert sert baktı.
«Hayır, am a ben senin kadar iyi bir yüzücü
değilim Atu. O yüzden bu koca dalgalar beni bi­
raz ürkütüyor.»
«Hiç ürkmeyin. Dalga size çarpm adan suya
dalacaksınız. Eğer isterseniz yakınınızda du ru ­
rum.»
-Evet isterim, am a yalnız başlangıçta,» diyen
Cassandra, zor bir durum da. Nick kadar Atu'ya
da güvenebileceğini biliyordu.
Nick de yanlarına gelip onlara katıldığında.
99
suya gireli çok olmamıştı.
«Kadınlardan başka kimse denize girmiyor
mu?* diye sordu.
•Aklı fikri Joanne’de.’ diye düşündü Cassandra.
«Bilmiyorum, burada denize girmek bir hayli
zor.» .........
«Ama sen hayatından çok memnun görünüyor­
sun.»
«Atu bana cankurtaranlık ediyor.»
Ama Atu yoktu. Gitmişti. Kumsalda birdirbir
oynayan öteki m ürettebata katılmıştı. Herhalde
çocukluk günlerini hatırlamış olacaklardı. Kah­
kahalarla gülüp zıplıyorlardı. Onları seyrederken
•gülümsemekten kendini alamadı Cassandra. Ve
işte o arad a gelen bir dalgayı unuttu.
Son anda dalmak istediyse de artık geç kalmış­
tı. Dalganın anaforuna kapılarak dibe d o ğ ru çe-
kildiğini hissetti. ( j y-
Tekrar su yüzüne çıkabildiğinde, ciğerleri psJhJ
layacak gibi olmuştu. Çırpınarak y ü z m e y e f a V '
şırken, iki güçlü el koltukaltlarından kavradı.
Cassandra kim olduğunu biliyordu onun. Gevşe­
yerek kendini bıraktı.
Biraz sonra sığ sulara gelmişlerdi. Genç kızın
ayakları yere değmeden önce birkaç kez sırtı
Nick’in göğsüne temas etmişti. Genç adam elle­
rini koltukaltlarından onun beline doğru indirir­
ken de. parm ak uçları göğüslerinin bikinisinin
örtemediği yan kısımlarına değdi. Bu kasti bir
hareket değildi kuşkusuz, am a ne kadar kısa ve
hafif bir temas olmuş olursa olsun, Cassandra’ya
müthiş bir heyecan verdiği açıktı.
Su rahatlıkla adım atabileceği k adar sığlaşın­
ca, teşekkür ederek kendini hafifçe yana çekti
Cassandra.
«Eğer dikkat etmezsen dalgalar seni serseme
çevirir.» dedi Nick. «Burada o k adar önemli bir
100
şey olmaz, am a mercan kayaları varsa, tehlikeli
sonuçlar doğabilir. Mercan kesikleri kolay kolay
iyileşmez. En iyisi böyle tehlikelerden kaçınmak.»
Sonra yavaş yavaş yürüyerek sudan çıktı. Cas­
sandra onun güçlü kaslarını, pırıl pırıl tenini
seyrederken, eğer suyun içindeyken ellerini biraz
daha kaydırıp da göğüslerini tutmuş olsaydı, ne
yapacağını düşünüyordu.
Cassandra. «Senin bir fotoğrafını çekeyim mi?»
diyen Nick’in sesiyle kendine geldi.
«Oh, lütfen,» diye sevinçle atılan Joanne. a r­
kadan gelen Cassandra yı görünce, gözleri p ar­
layarak atıldı, «Daha iyi bir fikrim var. Cassan­
d ra lütfen Nick'le benim bir fotoğrafımızı çeker
misin? Albümümde Okyanus Gezgininin k ap ta­
nının bir resmi bulunsun istiyorum.»
Birlikteyken çok hoş bir görünümleri vardı.
V ajlan boyları, görünüşleri, tarzları, h er şeyle­
ri I-t '.^n n e uyuyordu. Mr. ve Mrs. Nicholas Car-
rolElSissandra. objektiften onlara bakarken, ken­
dini sanki bir düğün fotoğrafı çekiyor sandı.
«Bir tek boş kare kaldı,» dedi Joanne, fotoğraf
makinesini alırken. «Cassandra, albümün için
ikinizin bir resmini çekebilir miyim?»
Genç adamın bu isteğe cevabı. «Cassandra be­
ni albümünde istemeyebilir,, oldu.
«Ah, tabii ki ister,» diye güldü Joanne. «Senin
gibisini nereden bulacak?» Sonra da uzaklık aya­
rı yapmaya başladı.
«Eğer biraz daha sola giderseniz, kıyıya çarpan
dalgaları da alabileceğim arkanızdan,, diyerek
onlara durm alarını istediği noktayı gösterdi.
Cassandra son derece olağan bir iş yapıyormuş
tavrıyla onun istediği yerde durdu. Ayaklan bi­
raz aralık, kollan göğsüne kavuşturulmuştu.
Nick in kolunu omzuna atmasını beklemiyordu.
Nitekim oyle bir şey de yapmadı genç adam.
101
’«Hey. bu k adar ciddi durm ayın bakalım. Gü­
lümseyin,» diye bağırdı Joanne.
Cassandra gülümser bir yüz takınm aya çalı­
şırken Nick de genç kıza yaklaşarak elini onun
omzuna attı.
‘Âşık olmak insanın her şeyi olduğundan daha
yoğun hissetmesine ve algılamasına yol açıyor,'
diye düşündü Cassandra. Chris, Hugh ya da Har­
ley ellerini onun omzuna koyduklan zaman hiç
böyle hissetmiyordu. Ama Nick koyduğunda.^.
Joanne deklanşöre basana k ad ar orada öyle
birkaç dakika kaldılar.
«Bunları hemen bastıracağım. Fiji'de fotoğraf
basan bir yer v ar değil mi Nick? Keşke yanıma
çektiği anda fotoğrafı da veren makinelerden al­
saydım.» diye söyleniyordu Joanne.
Genç adam m serin parm akları hâlâ Cassarıdnı
n ın omzundaydı. Joanne’le konuşurken. faİKjfty—
d a olmadan başparm ağını genç kızın ensesirftle
gezdirmeye başlamıştı. Cassandra bunun,
düşüncelere dalmış birinin parm aklarını masada
tıkırdatması kadar bilinçsiz bir hareket olduğun­
d an emindi.
Yine de genç kızın üstünde, sanki tüm vücudu
okşanmışçasına etki yaptı. Nick başparm ağının
küçük bir hareketiyle bile içinde fırtınalar kopar­
mayı başarıyordu. Eğer bütün bir gece onu kol­
larında tutsa kim bilir neler olurdu?
Şu Joanne ne kadar şanslı bir kadındı. Eğer
şimdiye kadar geçirmediyse bile bundan sonra
bütün gecelerini onun kollarında geçirecekti.
Onları fotoğraf konusunda daldıkları sohbet­
le baş başa bırakarak çekildi Cassandra.

Ertesi gün bir sürü şelale, gölet ve orm anlar­


dan doğup okyanusa dökülen bir derenin yer al­
dığı Oheo Gulch'a bir gezi yapıldı. Bütün o alan
102
Halekala Ulusal Parkı'na dahildi ve portatif m an­
gallarda ızgara yapmak isteyen Okyanus Gezgi­
ni yolcuları için özel izin alınmıştı.
Yemekten sonra herkes bir tarafa dağıldı. Cas­
sandra da denize olduğu gibi hâkim bir burun­
da. sırtını dayayabileceği bir ağaç bularak çe­
kildi.
Harley’nin. «Yalnız mısın Cassandra,» diyen
sesini duyunca irkildi.
Yalnızlığının bu şekilde bozulmasından pek
hoşlanmamıştı am a yine de gülümsedi. «Kanolar­
la buraya ilk gelen insanları düşünüyordum. O
azgın dalgalarla nasıl başettiklerini...»
«Hiç bilmedikleri bir ülkeye böylesine zor bir
yolculuğu göze aldıklarına göre, geldikleri yer­
de bayağı kötü durum da olmaları gerekir.» diye-
cevap verdi Harley. «Rosie, senin onunla benim
• durum um uzdan hoşnut olmadığını söylüyor. Doğ-
f jkHtmrtu Cassandra?»
a* ksözlülü*û * enÇ kızı Şaşkına çevir-
rnışTT Ablasının gidip de ona h er şeyi anlatacağı­
nı. Harley'nin de gelip ona bu soruyu yöneltece­
ğini hiç ummazdı.
Adam, bir şey söylemesini bekleyerek onu sü­
züyordu.
Biraz durakladıktan sonra, onun kadar açık-
sözlü davranm aya k a ra r verdi Cassandra.
«Müstakbel eniştem olacağınızı sanarak dave­
tinizi kabul etmiş olmamın verdiği rahatsızlık
dışmda, bu soruna burnunu sokmam doğru de­
ğil sanırım,» diye başladı. «Tabii, Ros'un ona uzun
süreli mutluluk getiremeyecek b ir konumda ol­
ması da beni üzen bir başka konu.»
«Onun evlenip bir yere yerleşmesini tercih
ederdin, değil mi?»
«Evet, ya bunu, ya da çalışarak kendi hayatı­
nı kazanmasını.»
103
-Cassandra. gençken hepimizin yaptığı bir h a­
taya düşüyorsun. Herkesi kendine göre yargılı­
yorsun. Sen zeki ve akıllı bir kızsm, oysa Ros de­
ğil. Kafası varsa da bunu kullanamayacak k a­
d ar tembel. Kabalık etmek istemiyorum, sadece
gerçekleri söylüyorum. Nefis bir vücudu ve çok
güzel bir yüzü var. am a iki kulağınm arasındaki
yer boş.»
«Üniversite eğitimi gerektirmeyen bir sûru ış
var.»
«Evet, am a o işler için de hırslı ve disiplinli ol­
mak gerekiyor. Ablan ise bu niteliklerin hiçbi­
rine sahip değil. Yalnızca bir tembel o. Geç saat­
lerde kalkmayı ve saatlerce makyaj yapmayı se­
viyor. Hoşlandığı tek hareketli şey dans etmek.
Dokuz altı türü mesaili bir işte çalışmak onu h a ­
yattan nefret ettirir. Ayrıca iyi bir ev kadını da
olamaz. Bir evi idare etmek ve çocuk bakmak-to-
lay iş değildir. Rosie’yi çocuğunun ayakkfchfyor
ihtiyacı olduğu için almak istediği elbiseden#! e
dakürlık ederken ya da erkenden kalkıp ka/vaT^
tı hazırlarken düşünebiliyor musun? Ben hiç dü­
şünemiyorum.*
Gözleri bir öfke bulutuyla gölgelendi genç kı­
zın. «Küçükken bana o bakardı,» dedi. «Eğer bir
erkek onu gerçekten sevse, belki de elbiselerden
vazgeçerdi.»
«Bundan çok şüpheliyim. Onu hayatta en çok
ilgilendiren şey, nasıl göründüğü.»
«Ama her zaman böyle genç ve güzel kalma­
yacak. O zaman ne olacak?»
«Bunun için çok zaman var daha Cassandra.
Ayrıca bu ne senin ne de benim sorunum. Onu
değiştiremezsin. Onun için üzülmene de gerek
yok. Biz ancak kendi hayatlarımızı değiştirebili­
riz. Bunu çocuklarım büyüdüğünde öğrendim.»
«Sizin de kendisinden bu k adar yaşlı bir erkek-
104
le yaşayan bir kız kardeşiniz olsaydı, acaba filo­
zofça bakabilecek miydiniz soruna?- diye homur­
dandı Cassandra.
-Kızlarımdan biri, benim kadar yaşlı olmasa da
kırkını aşmış, üstelik de bir karısı ve üç çocuğu
olan bir erkekle yaşıyor. Bu durum un beni çok
mutlu ettiğini sanma, am a Julie koskoca bir ka­
dın ve istediği eğer buysa, karışmak bana düş­
mez.-
Biraz sustuktan sonra da devam etti. -Aslında
ablan, ahlaki açıdan kocasını artık sevmediği hal-
de onunla aynı yatağı paylaşan bir kadından da­
ha kötü bir şey yapmıyor. Ablanı hemen yargıla­
madan önce, rahatları için evlenen ya da evli k a­
lan kaç kadın olduğunu düşün ve onlarla Rosie
arasında ne gibi bir fark olduğunu sor kendine.»
-Kız kardeşimi yargılamıyorum,- diye atıldı
•C assandra hemen. «Sadece opun hakkında^..»
Sözlerini bitirmeden sustu. Gemidekilerin Ros
içiıı kullandıklarını sandığı kelimeleri tekrarla­
maya cesareti yoktu.
-Onun hakkında söylenenler, senin hakkında
da söylenecekler sandığın için, seni bu kadar
rahatsız ediyor olmasın?*

Birkaç gün sonra Fiji’ye doğru yola çıktılar. Ge­


minin salonuna Havvaii ile Fiji arasını gösteren
koca bir harita asılmıştı. Her gün ne kadar yol
aldıkları işaretleniyordu. Genç kız yolculuğun
bu ilk günlerinde Atu’yla dosüuğunu ilerletmişti.
Atu sık sık gelip ona çevredeki adacıklar hakkın­
da bilgi veriyor ya da küçük bir çocukken Kap­
tan Ted in gemisi Tagimoucia'da başlarından geç­
miş heyecanlı bir olayı anlatıyordu.
«Tagimoucia ne demek?»
«Umutsuzluğun gözyaşları anlam ına gelir,» di­
ye cevap verdi başkamarot.
105
«Bir gemi için ne kadar ilginç bir isim.*
«Aynı zamanda, yalnızca Taveuni Adası nda
yetişen, çok nadide bir çiçeğin de adıdır. Adanın
da her yerinde yetişmez. Denizden bin beş yüz
metre yüksekliğindeki, sönmüş bir volkanın ağ­
zındaki k rater gölünde yetişir.
«Onun hakkında bir de efsane anlatılır.- diye
devam etti. -Bir zam anlar Fiji'deki kabilelerden
birinin şefinin, genç bir erkeğe âşık olan bir kı­
zı varmış. Ama babası onun daha yaşlı bir baş­
ka adamla evlenmesini istiyormuş. Kız. bunun
üzerine ormana kaçmış. Sonunda yorgunluktan
bitkin bir halde bu gölün kıyısına gelmiş ve ken­
dine çiçeklerden bir yatak yaparak uyumuş. Köy­
den onu aram aya çıkan bir grup onu bulduğun­
da. uykusunda ağlıyormuş genç kız. Ve yere dü­
şen her damla yaş da kıpkırmızı bir çiçeğe dönü-
şüyormuş. Tagimoucia'ya. Bu arad a babası ü *.
inadından vazgeçmiş ve kızı uykusundan ' h f a r
dıran sevdiği genç adam olmuş.* #
•Ne güzel bir hikâye.- diye gülümseyerekJçinT
çekti Cassandra. «Sen hiç o çiçekleri gördün mü
Atu?»
-Evet, çok güzeldir. Fiji'ye yanaşan her gemi­
ye onlardan yapılmış bir çelenk vermek âdettir.
Eğer görmek istersen, kaptanın kam arasında çok
güzel bir resim var. Annesi yapmıştı. O çiçekle­
ri çok severdi. Yaptığı son resimdi bu. Kaptan
Ted. Taveuni'ye gidip oradan onun için özel ola­
rak Tagimoucia’lar getirmişti. Ondan sonra has­
talığı giderek arttı ve hiç resim yapamaz oldu.
Ama uzun süre yaşadı böyle. Öldüğünde. Kap­
tan Ted’in umutsuzluğun gözyaşlanyla saatler­
ce ağladığından eminim.» Çok neşeli başlayan ko­
nuşma. birden müthiş hüzünlenmişti.
Atu, onun yaşlarla dolan gözlerini kırpıştırıp
durduğunu görünce. «Sizi üzdüm.» dedi. «Kaptan
100
Nick babanızın daha yeni öldüğünü söyledi. Size
bu acı kaybınızı hatırlattığım için özür dilerim.»
Nick in Atu’ya, bunu anlatmış olması garipti.
O gün bu konuyu hatırladı durdu ve her hatır­
layışında da. iki adam arasındaki özel konuşm a­
larda. böyle bir konunun nasıl konuşulduğuna
şaştı genç kız.
Harley’yle yapmış olduğu konuşmayı da sık sık
hatırlıyordu. Adamın Rosalind'in karakteri ve
Cassandra'nın o ilişkiye karşı aldığı tavrın biraz
da kendini düşünmekten ileri geldiği hakkmdaki
sözleri, başlarda genç kızı biraz rahatsız etmişti.
Ama düşündükçe. Harley'nin Rosalind hakkın-
daki değerlendirmesinin kendisininkinden çok
daha sağlıklı olduğunu anlıyordu. Rosalind’e bi­
raz da Nick in gözleriyle bakmış olduğunu ve
#Nick in kız kardeşi hakkmdaki olumsuz yargısı-
J ^ F dİ konumunu da biraz alçalttığını düşün-
' a ^ asına 0 kadar cephe almış olduğu-
Bir öğle sonrasında, başka kadınlarla birlikte
öngüvertede oturmuş güneşlenir ve çeşitli şeyler­
den konuşurlarken, ani bir patırtıyla hepsi de yer­
lerinden fırladı.
-Tanrım! Bu da ne?» diye haykırdı Joanne.
-Oh. ne gürültü!» diye elleriyle kulaklarını ka­
pamıştı Norma.
-Sanırım tehlike anında gemiyi terk etme tatbi­
katı yapıyorlar,» diye çalan çanın sesini bastır­
mak için bağırarak konuştu Cassandra.
«Belki de gerçektir.» diye korkuyla söylendi
Joanne.
-Bu k adar sakin bir havada pek mümkün de­
ğil.» diye onu yatıştırmak istercesine gülümsedi
Cassandra. -Ne yapmak gerektiğini biliyor mu­
sun? Kamaralarımıza gidip can yeleklerini giye­
cek ve sonra da tahliye sandallarının olduğu nok-
107
talarda toplanacağız.-
«Can yeleklen nerede?- diye sordu Joanne.
«Kamaranın kapısında, h er şeyin yerini ve ne
yapmak gerektiğini bildiren bir ilan göreceksin.-
diye cevap veren Cassandra, onun o ilanı oku­
mak zahmetine bile katlanmadığını anlayınca,
hayret etmişti.
Kosalind'in tepkisi ise. o k ad ar nazik olmasa
bile, hiç olmazsa paniğe kapılmak olmamıştı. «Oh.
lanet olsun! Ne belâ! Tipik bir Kaptan Bligh iş­
güzarlığı. Keyfimizi kaçırmak için bundan daha
güzel bir zaman seçemezdi.»
«Ya sabahın dördünü seçseydi ne yapardın?-
diye sordu kız kardeşi.
«Harley ona gününü gösterirdi.- diye hom ur­
dandı Rosalind. kam arasına gitmeden önce.
Hiçbirisi de. bunun bir tatbikat mı yoksa ger­
çek mi olduğunu anlam ak için, köprüye bajffrp-
yı akıl edememişti. O rada durum u açıklayan b i r
işaret mutlaka bulunurdu. Cassandra nın d a ^ lC -
İma sonradan gelmişti bu.
Genç kız gemide bir yangın çıktığına ve yol­
cuları boşaltmayı gerektirecek k adar büyümüş
olduğuna, hiç ihtimal vermiyordu. Yine de ciddi
bir şey olmuş olabilirdi. Bu ihtimali gözden uzak
tutmayan Cassandra. belki de o öğleden sonrası­
nı bir kurtarm a sandalında geçirmeleri gereke-
ceğ.ni düşündü.
İlk aklına gelen, uzun süre açıkta, güneş altın­
da durmalarının, tenlerini berbat edeceği oldu.
Kremi ve gözlükleri elindeydi zaten. Onları he­
men çantasına koyduktan sonra, gömleğiyle La-
h ain a’dan aldığı beyaz pantolonunu üzerine ge­
ç id i.
Can yeleğini de giyerken, biraz daha düşün­
dükten sonra, yatağının örtülerini aldı ve katla-
ra ra k çantasına koydu.
108
Çan artık durmuştu. Bir kam arot kapılan ça­
larak. «Lütfen herkes kurtarm a sandallarına.»
diye anons yapıyordu.
■Bu bir tatbikat mı?» diye sordu Cassandra.
«Evet. Miss. İyi başaramazsak, kaptan bir kez
daha tekrarlatacakmış.»
Tatbikat, sandalların suya indirilmesini içer­
miyordu. Belli ki. asıl yolcuların tepkisini ölçmek
için yapılmıştı. Herkes sandalların çevresinde
toplandıktan sonra. Nick ve Hugh bir tu r atarak
teftişi tamamladılar.
Bu sırada, Cassandra almış olduğu önlemler,
özellikle de çarşafları getirmiş olması nedeniyle,
çoktan aptal gibi hissetmeye başlamıştı kendini.
Birkaç dakikalık bekleme süresinde de çarşafla­
rı özenle katlayıp düzenlemişti.
# «Görüyorum ki giyinmeyi düşünecek kadar za-
n janm olm uş.» diye ona bakarak söze başladı
L ı y ic K /Ja ssa n d ra 'n ın bulunduğu gruptaki diğer
/ mayolarıyla duruyorlardı.
«Eğer bu gerçek bir boşaltma işlemiyse, kendi­
mi güneşten korumam gerektiğini düşündüm.
Bunları giymek de yarım dakikadan fazla sür­
medi,» diye cevap verdi Cassandra.
«Bunun gerçek bir tehlike durumu olduğunu
mu sandın?»
«Hayır, aslında sanmadım... am a yine de yüz­
de birlik bir yanılma payı koymak gerekiyordu.»
Cassandra kendini aptal durum una düşürdü­
ğünü hissederek kızarmaya başlamıştı.
«Peki bu çarşafları niye getirdin?»
-Diğer insanları güneşten korumak ve gerek­
tiğinde örtü h atta tente olarak kullanmak için...»
Nick bir başka kadına dönerek konuşmaya baş­
lamıştı. Hugh. Cassandra'ya dönerek gülümsedi.
-Senin artık beklemen gerekmiyor Cassandra.
Üst güvertede çay servisi birkaç dakika sonra
109
başlıyor.»
On beş dakika sonra herkes güvertede toplan­
mış çay içiyordu ki, Nick'le Hugh yanlarına gel­
di. Herkesi susmaya davet etti birinci kaptan.
-Kaptan birkaç dakikanızı almak istiyor ba­
yanlar baylar.»
Nick birkaç adım öne çıktı. -Bayanlar, baylar.»
diye söze başladı. -Öğleden sonraki normal prog­
ramınızı aksatmak zorunda kaldığım için üzgü­
nüm. Ama bu gemiyi terk etme durum unda kal­
dığınız zaman neler yapmanız gerektiğini prova
etmenin önemini hepiniz biliyorsunuzdur. Yine
de sigara içme konusundaki kurallara uyduğunuz
sürece, bunun son derece düşük bir ihtimal ol­
duğuna sizi temin ederim. Gösterdiğiniz işbirliği
için teşekkür etmeden önce, birkaç noktayı be­
lirtmekte yarar görüyorum, tster bu gemide is­
terse başka bir gemide olsun terk etme
yapılacak en son şey. mücevher ve benzeri ş i y S } i
İerle oyalanmaktır. İlk düşüneceğiniz şey
nizin ve diğerlerinin güvenliği olmalıdır. B*r ge­
mideki hiç kimsenin, bundan yıllar önce batan
büyük bir yolcu gemisinde, kendine bir bavul h a ­
zırlamaya kalkışan yolcu kadar aptal olduğunu
sanmıyorum. Ama, hiç kimsenin de, gemideki ha­
nımların en genci k adar duyarlı davranmadığını
söylemek zorundayım.»
Başını çevirip de doğrudan C assandra’ya Sa­
kıncaya kadar, onun ne demek istediğini kavra­
yamadı genç kız.
Kısa bir süre ona bakan Nick, gözlerini tekrar
dinleyici kalabalığına çevirdi. -Cassandra. k u r­
tarm a sandallarına ilk ulaşanlardan biriydi, am a
yine de bunun bir prova mı yoksa gerçek mi ol­
duğundan emin olmadığı için, bazı yerinde ted­
birler de almıştı. Vücudunu güneşten korumak
için giyinmiş, ayrıca başkalarının ihtiyacı oldu-
110
ğunu düşünerek yanm a örtüler almıştı. Bu sağ­
duyulu davranışından ötürü onu kutlamak isti­
yorum.»
Bu kez, gözlerini tekrar genç kıza çevirdiğin­
de, gülümsüyordu.
Cassandra, fikirlerine çok değer verdiği birisi
tarafından herkesin içinde açıkça övülmek ka­
dar büyük bir sürprizi akima bile getirmemişti.
Onun gülümseyişi içine hapsolduğu an, her şeyi
unuttu. Ne Joanne kaldı aklında ne de başka bir
şey. Yalnızca onun söylemiş olduğu güzel sözler
ve yüzündeki gülümseme vardı.
«Harika Cassandra!» diye bağıran Harley'nin
bu sözleri, kalabalıktan bir alkış yükselmesine
neden oldu.
Bunun üzerine duyduğu sevinç, utanca dönüş­
l ü . Nick konuşmasmın bittiğini söyleyip de her-
ıy masasının başına dönünce, ra h a t bir

şanslı saymalısın. Kaptanın birisini


böyle övdüğü pek nadirdir,» diye mırıldanan
Chris'i işitince, hemen arkasını döndü genç kız
ve onun bir garip bakan yüzüyle karşılaştı. «Bir
şey mi oldu?» diye sordu.
«Ben... ben senin ne kadar tatlı olduğunu fark
etmemiştim. Yo, hayır, bu doğru değil. Sen dai­
ma çok tatlıydın, am a bugün daha da tatlısın.»
«Teşekkür ederim.» diye gülümsedi Cassandra.
«Herhalde iyice yandığım için olacak. îlk geldi­
ğimde o kadar beyazdım ki, hasta gibi duruyor­
dum sizlerin yanmda. Bütün bir sene güneşin
altmda yaşamak harika bir şey olmalı.»
«Buna k arar vermeden önce, Fiji’ye kadar sab­
ret.» dedi bir başka erkek sesi.
Ve bu sesle yüreği ağzına geldi genç kızın.
Çünkü konuşan Nick’ti. Dönerek ona baktı. «Fi­
ji. Hawaii’den daha mı sıcaktır?»
111
«Çok sıcak ve nemlidir. Öyle ki insanın fizik­
sel olduğu kadar zihinsel enerjisini de bitirir.
Cassandra'ya bir fincan çay daha getirmeye ne
dersin Chris?» Bu aynı zamanda, genç adama,
görevlerini hatırlatan bir imaydı.
«Evet efendim. Özür dilerim Cassandra,» diyen
Chris boş fincanı alarak masadan ayrıldı.
Eğer Mrs. Shane, genç kızın kafasma, Nick’in
Joanne’le ilgilendiği yolundaki düşünceyi sokma­
mış olsaydı, genç kız onun kendisine karşı bir ya­
kınlık duyduğunu düşünebilirdi. İlk önce herke­
sin ortasm da onu övmesi, ardından- yanına gel­
mesi ve Chris’i yollaması...
Genç adamın bundan'sonra yaptığı hareket ise.
bütün bunları da aşan ve pekiştiren bir şeydi.
Parmaklarıyla genç kızın kolunu hafifçe kavra­
yarak onu kalabalıktan uzaklaştırdı ve biı
ri götürdü.
Kimsenin onları duyamayacağı kadar u:
tıktan sonra. «Teşekkür ederim.» diye mı
dı. «Sana verdiğim nasihati yerine getirdin için.»
«Bahsettiğin tehlikenin gerçekleşmesi olasılığı­
na hâlâ inanamıyorum.» diye alçak bir sesle k a r­
şılık verdi genç kız. «Ama uzun uzun düşündük­
ten sonra, bu konulardaki en iyi kararı senin ve­
rebileceğini anladım.»
«Çok yerinde bir karar. Ve beni cinsel açıdan
kabalıkla suçlamadan ve feminist bir tavır takın­
madan önce, şunu da eklememe izin ver: Ben yal­
nızca senin erkek cinsi üzerinde yaptığın etkiyi
küçümsemeni kastetmiştim. Bir dakika önce duy­
duklarıma bakılırsa, genç Knight’ın fena halde
başını döndürdün. Neyse ki bunun ona fazla bir
zararı olmayacak. O yaşta böyle şeyler doğaldır.»
Durdu. Dudakları C assandra’nm çok rahatsız
edici bulduğu bir biçimde yukan doğru kıvnl-
mıştı.
112
•Hatta kadınlar hakkında pek de övgülü ko­
nuşm ayan Atu bile, senin pek tatlı bir insan ol­
duğunu söylüyordu.»
«Atu çok nazik bir insan.» diyen Cassandra.
onun böyle konuşması için Nick Carroll'un m ut­
laka kendisi aleyhinde bir şey söylemiş olması
gerektiğini düşünüyordu. «Bugün herkes benden
hoşlanıyor anlaşılan.» dedi. -Hatta sen bile.»
«Ben...»
Ama genç adam, cümlesini tamamlayamadı,
çünkü tam o anda Chris, elinde dumanı tüten bir
fincan çay ve bir tabak nefis sandviçle yanları­
na gelmişti.
Eğer Nick bu baş başalığı sürdürmek niyetinde
olsaydı, kendi fincanını da boşaltarak Chris’i bir
kez daha uzaklaştırabilirdi. Ama ancak âşık bir
^rkek bu tür şeyleri göze alırdı. O yüzden, Cas-
onun kendisini sevmesini şiddetle istese
ıu n hayal kurm aktan öte bir şey olma-
liyordu.
Onun gözü Joanne’deydi. Gerçi Cassandra bu­
nun bir aşk olmaktan öte, artık evlenme zam a­
nının geldiğini düşünen ve o zarif Amerikalı ka­
dında aradığı nitelikleri bulan bir erkeğin duy­
g ulan olduğunu düşünmeye başlamıştı artık.

Cassandra. Fiji’ye incecik mercan kumlarının


oluşturduğu ve hiç bozulmaksızın kilometrelerce
uzanan bir kumsaldan ayak bastı. Kumsalın
önündeki deniz billur k adar saftı ve mavimsi ye­
şilden koyu mora kadar uzanan bir renk cümbü­
şü sergiliyordu.
Genç kız, kimi zaman dizlerine kadar ılık su­
lara girip, kimi zaman da denizin ıslattığı kum ­
larda ayak izlerini bırakarak dolaştı.
Yat. Fiji'nin başkenti Suva yönünde ağır ağır
seyrederken, Cassandra bir taraftan her uğradık-
113
la n yerin bir öncekinden daha güzel olduğunu
görerek hayran oluyor, bir taraftan da Mrs.
Shane’in. Nick'le Joanne’in arasında bir şey ol­
duğu yolundaki düşüncesinin giderek boşa çık­
tığını görerek seviniyordu.
Eğer Mrs. Shane haklı olsaydı, ikisinin zaman­
larını hep birlikte geçirmeleri gerekmez miydi?
Bir akşam, tam yemekten önce, Cassandra.
Joanne'in kendisini Nick’in yanm a oturtm ak is­
teyen Norma’ya karşı nasıl direndiğini görmüş­
tü. Genç kadın Nick'in değil Hugh'm yanm a otur­
mayı tercih etmiş, yemekten sonra da ikisi sürek­
li birbirleriyle dans etmişlerdi. O kadar ki, Cas­
sandra onlarrn birbirlerine karşı özel bir ilgi duy­
maya başladığını düşünüyordu artık.
Birkaç gün sonra, artık herkes işin farkına
varmış, Hugh ile Joanne’i konuşuyordu.
Norma olanları onaylamıyordu. Cassarom. ^
onun Harley’ye, «Joanne’in Hugh Davis' le V ak#-f^
n: niye boşa geçirdiğini anlamıyorum. N ic k ^ g ^ r - ^
ro” ona çok daha uygun. Hem Joanne, Hugh’la
bu çılgın maceraya atılana k adar Nick’le ilgile­
niyor gözüküyordu. Hugh’a ne k adar para veri-
jorsun Harley? Biliyorsun, Joanne’in fazla para­
sı y:.-::ur,- dedini duydu.
Kadın, m ürettebattan hiçbiri tarafından duyul-
ıca;. =:ağmdan emin, gayet yüksek sesle konuşu-
j c n - ı Yine de bunun özel bir konuşma olması
fferzC-iLni düşünen Cassandra. Harley’nin ceva­
ben z oymadan önce oradan uzaklaşmıştı.
S . v i y a gelmeden kısa bir süre önce, Cassan-
dr*. v'.rs. Shane’in bir elektrikli dikiş makinesi
akr_r_-.u keşfetti. Bu ona beğendiği elbiselerin
.irini alıp, dikmek fikrini verdi. Öteki ka-
i r başkentin anacaddesi Tiki Tog’daki dük-
..Lrzan hazır elbiseler satın alırken. Cassan-
Ç-iri hani yan sokaklardaki kum aşçılan ge-
114
ziyordu. Suva’da iki gün kalıp Noel alışverişi yap.
tıktan sonra, güney kıyısı boyunca ilerleyerek,
adanın öbür ucundaki uluslararası havaalanının
bulunduğu yere gittiler. Yolcuların bir kısmı bu­
rada onlardan ayrılarak Amerika’ya dönecek,
ayrıca aralarına yeni katılan lar olacaktı.
Havaalanı yakınındaki küçük Lautoka Limanı’
n a yanaşırken, Cassandra, Mrs. S hane’e, «Galiba
siz yanılıyormuşsunuz,» diyordu. «Yakında şu
düğün çanlarının çalacağı konusunda...»
Çarşafların bulunduğu bölümdeydiler. Cassan­
d ra dikiş dikiyor. Mrs. Shane de ütü yapıyordu.
Havlular ve çarşaflar geminin çam aşırhanesin­
de ütüleniyordu.
«Evet, böyle bir şey söylediğimi hatırlıyorum.
Peki seni benim yanlış düşündüğüm ü sanmaya
götüren şey ne?»
• Nick hakkındaki tahminlerinin doğru çıkma-
C * 7 y/ ^ î^ f s a n d r a ’nın da çok hoşuna gitmemişti,
anuv j^ n u y u açarak bir gaf yaptıysa, bunu he­
men tam ir etmesi ve konuyu kapatması gereki­
yordu.
«Sizin gibi ben de kaptanla Mrs. W alters’ın bir­
birlerine çok uyduklarını düşünmüştüm. Ama
şimdiki durum a bakılırsa. Mrs. VValters’ın Mr.
Davis’le evlenmesi daha akla yakın geliyor.»
«Mrs. Walters ve Kaptan Nick mi? Oh. hayır,
ben aklımdan bir an olsun böyle bir düşünce ge­
çirmedim,» diye atıldı kadm aceleyle. «O çok hoş
bir hanım, am a ona hiç uygun değil. Hem de hiç.»
Sonra da ütülediği elbiseyi alarak dışarı çıktı
ve Cassandra’yı bu cevabın ne anlam a geldiğini
düşünmesi için yalnız bıraktı.
Çok değil, birkaç saat sonra, onun bu sözleriy­
le ne demek istediği açıkça ortaya çıktı. O sıra­
da yat, Lautoka kıyısında dem ir atmış bulunu­
yordu. Üst güvertede olan Cassandra, bir yandan
115
parm aklıklardan eğilmiş aşağıdaki faaliyetleri
seyrediyor, bir yandan da yemekten önce şehre
inmeye vakti olup olmayacağını düşünüyordu.
Daha kararını vermemişti ki, limandaki bina­
lardan birinin köşesinden Nick'in çıktığını ve ya­
ta doğru geldiğini gördü. Elinde bir çanta var­
dı. Herhalde birtakım formaliteleri halletmişti.
Genç adam tam alt güverteyle iskele arasın­
daki ram paya yaklaşmıştı ki, bir taksi yanaştı.
Ve açılan kapıdan önce, son derece muntazam
bir çift esmer bacak göründü. Ardından da bu
bacakların sahibi indi.
Cassandra, Suva caddelerinde dolaşırken pek
çok güzel kız görmüştü. Fijililer genellikle hoş
insanlardı. Ama bu kız güzelden de öteydi. Bir
afetti bu.
«Nick!» diye mutluluğunu belli eden bir sesle
haykırdı.
Genç adamın o ana kadar bir düşünce^
tılmış olan kaşları ansızın yumuşadı ve gö
den sevinç fışkırdı.
«Eleni!» Daha fazla bir şey söylemediler. Bir­
birlerine sanki dünyanın en güzel şeyi gibi ba­
kıyorlardı.
Genç kız ona doğru atılırken, o da kollarını aç­
mış onu bekliyordu. Biraz sonra Cassandra'nın
önünde, dünyanın en özlenen kavuşm alarından
biri gerçekleşiyordu.
Sonra Eleni hafifçe geri çekildi. Cassandra
onun yüzündeki ifadeyi göremediyse de, sesin­
den. duyduğu mutluluğun ne k adar derin oldu­
ğu anlaşılıyordu. «Bu benim hayatımın en mutlu
Noel'i olacak Nick. Babam razı olmasa bile gele­
cektim. Çok uzun sürdü, am a sonunda onu, be­
nim için dünyada bir tek erkek bulunduğuna
inandırdım.*

116
Bölüm Altı
Cassandra, Terry Anson’a önceden de hiç ısı-
namamıştı, am a o akşam yemeğinden biraz ön­
ce öyle şeyler oldu ki, genç kız ondan nefret et­
tiğini anladı ve üstelik bunu hareketlerine de
yansıttı.
Ablasıyla birlikte otururlarken onlara doğru
geldi Terry ve yılışık bir edayla. «Yeni kamarotu
gördünüz mü?» diye sordu. «Enfes bir parça.
Onun erkek kam arotlardan hangisine Noel hedi­
yesi olacağını merak ediyorum. Bahse girerim ki
* Atu’nun olacaktır.» Sözlerini çirkin bir kahka-
M Afoytatftamamladı.
i «Sen bütün kadınları birer seks nesnesi olarak
gördüğün için, başkalarının da öyle görmesi ge­
rekmiyor.» diye buz gibi bir sesle cevap verdi Cas­
sandra.
Ayağa kalkıp hızla oradan uzaklaşırken, onun
kızgın bir tavırla söylendiğini işitti. «Şu küçük
ukalâya bakın!»
Yemekten sonra hemen kam arasına döndü genç
kız. Noel’e artık yalnız iki gün vardı. Herkes he­
yecan ve neşe içindeydi. Yüreği asla karşılık gör­
meyecek bir aşkla sızlarken, onlara katılması
pek mümkün değildi C assandra’nın.
Kamarasına gireli henüz beş on dakika olmuş­
tu ki Rosalind içeri daldı. Çok öfkeli görünüyor­
du.
«Yemekten önce Terry’ye öyle hak aret etmenin
nedeni neydi öğrenebilir miyim?» diye haykırdı,
kapıyı çarparak kapadıktan sonra.
117
•Orada hak aret eden biri varsa o da Terry idi.
Eleni’ye hakaret etti,» diye soğuk bir sesle cevap
verdi Cassandra.
«O yalnızca şaka yaptı.*
«Öyleyse pek berbat bir espri anlayışı varmış.
Dua etsin ki onun sözlerini Nick işitmedi. Onun
söyleyeceklerinin yanında benimkiler hiç kalır­
dı.»
Rotealînd'in mavi gözleri öfkeyle parlıyordu.
«Yine de senin bir şey söylemeye hakkın yoktu.
Kim olduğunu sanıyorsun sen? Konumunu u n u ­
tuyorsun galiba. Burada olduğun için şükretmen
lazım. Senden böyle bir karşılık beklemiyordum.
A rkadaşlarıma hakaret ederek bana olan borcu­
nu1ödeyemezsin.»
»Konumumun fazlasıyla farkındayım Ros. Bu­
ray a hiç gelmemeliydim. Ve ne k adar ç a b u k g i-
dersem de o kadar iyi olacak. Yarın g ö rü şü f^ .»
Rosalind birkaç saniye sustuktan sonra, «AuC
tal olma,» diye söze başladı. Ağzından çıkan föz­
lerden pişman olmuş gibiydi. «Bunu kastetmedi­
ğimi biliyorsun. Hem nereye gideceksin Tanrı
aşkına? Gidebileceğin hiçbir yer yok.»
«Var. İngiltere’ye geri döneceğim.»
«O korkunç iklime geri dönüp de ne yapacak­
sın? Ben olsam asla dönmezdim. Avrupa artık
eskidi. Şimdi hareket Amerika ve h atta Avust­
ralya'da.»
«Belki de öyledir, bilmiyorum,» diye omzunu
silkti Cassandra. «Ama İngiltere’de ilişki kurabi­
leceğim bazı yerler ve kimseler var. Üniversite­
ye girebilirim. Oysa Amerika ya d a Avustralya’
d a bunu yapamam.»
Rosalind’in öfkesi yatışmıştı. Şimdi C assandra’
nın her üniversiteye girmekten bahsedişinde yap­
tığı gibi, çok sıkkın bir if ade takınmıştı.
«Harley nerede olduğum u merak eder. Sen gü-
11»
verteye çıkmayacak mısın?»
•Hayır. Ben bu rad a kalıp okuyacağım.»
•Nasıl istersen, iyi geceler..
O gittikten sonra. C assandra okumak yerine,
gidip dikiş dikmesinin d a h a iyi olacağını düşün­
dü. Yattaki günleri sayılıydı artık. Aldığı kum aş­
ları üzerinde görmek istiyorsa, elini çabuk tu t­
malıydı.
Daha önce elde teyellediği yerleri makinede çe- .
kerken. bir taraftan da ne yapması gerektiğini
düşünüyordu. Yılbaşından önce dönme tuhaf k a­
çacaktı. Kutlamaların sonuna kadar kalmalı ve
Noel'in sonunda, gemi Yasawa’lardayken ayrıla­
cak grupla birlikte o da ayrılmalıydı. Böylece gi­
dişi dikkat çekmezdi.
Ayağını pedaldan çekerek, kumaşın üstünde
kalan teyelleri eliyle temizlemeye başlamıştı ki.
•koridorda bazı sesler duydu.
birinin sesini tanıyınca yürek
ildi. Nick'ti bu. «Keşke yolcu
birinde kal saydın.» diyordu.
«Başka gemilerle karşılaştırıldığında, m ürettebat
ve hizmetliler için ayrılan bölmeler de fena değil­
dir, ama sana göre değil Eleni.»
•Umurumda değil. Eğer gerekirse, bir ham ak­
ta bile uyurum.» Ardından melodiyi andıran bir
gülüş duyuldu. «Birlikte olabileceğimizden gide­
rek umudu kesmeye başlamıştım. Annemle ba­
bam benim hâlâ aklımı başıma alacağımı ve fik­
rimi değiştireceğimi umuyorlar. Ama hiç olmazsa,
onlann seçtiği biriyle asla evlenmeyeceğimi an ­
ladılar.»
•Senin hiç evlenmemen demek...» Rüzgâr b u ­
rada Nick’in sesini alıp götürdü ve Cassandra,
genç adamın cümlesini nasıl bitirdiğini öğrene­
medi. «Birisi çamaşırlığın ışığını aÇik bırakmış.
Yoksa Mrs. Shane hâlâ çalışıyor mu? Bu saatte
119
işinin çoktan bitmiş olması gerekirdi..
•Oh. sen misin Cassandra.» Kapıyı sonuna ka­
d ar açmıştı genç adam. «Yeni kamarotumuzla ta ­
nıştın mı? Bu Eleni Tavaga. Sydney’ye varana
kadar Mrs. Shane'e yardım edecek.»
Cassandra dikişini bırakarak kalktı ve elini
uzattı. «Nasılsınız? Ben Cassandra Vemon.»
Yakından bakıldığında Eleni uzaktan görün­
düğünden daha da güzel ve tatlıydı. Güzel başı,
ince uzun boynunu büyük bir zerafetle süslüyor­
du. Son derece büyük ve uzun kirpiklerle süslü,
koyu kahverengi gözleri vardı. Ama onu kusur-
suzlaştıran yalnızca güzel hatları değil, yüz ifâ­
desinin tatlılığıydı.
Cassandra, şimdi Nick’in ona neden âşık ol­
duğunu ve ebeveynlerinin karşı çıkmasına ra ğ ­
men yıllarca beklemesinin sebebini daha iyi a n ­
lıyordu.
«Çok meşgul görünüyorsun.» dedi genç
•Ne yapıyordun?»
«Maui’deki dükkânlarda gördüğüm ba
seleri kopya etmeye çalışıyorum. Ama ben dikiş
dikmekte pek usta değilimdir. Siz dikişten anlar
mısınız Miss Tavaga?»
«Evet, dikiş dikmeyi çok severim.»
•Eleni’nin elleri çök beceriklidir. O aynı za­
m anda çok yetenekli bir sanatçıdır da.»
«Hayır, yetenekli değilim, yalnızca çok hoşu,
ma gidiyor.» diye gülerek karşı çıktı Eleni. «Bir
keresinde heykel yapmayı denedim. Nick o sıra­
d a SycLney’yde kalıyordu. Ben de onu bana P°z
vermeye razı ettim. Sonuç korkunçtu. Yaptığım
heykel tıpkı başka gezegenden gelmiş bir can a­
varı andırıyordu.»
«Evet, pek başarılı olduğu söylenemezdi,» diye
takıldı Nick.
Gri gözleri Eleni’ye bakarken öyle bir ışıkla
120
yanıyordu ki, Cassandra onlann aşklarının n a ­
sıl başladığını görür gibi oldu. Evinden ve arka-
daşlanndan uzak kalan bu güzel kız, aradığı her
şeyi Nick'te bulmuştu herhalde. Tabii Nick de on­
da.
-Miss Vemon. İngilizdir.» dedi genç adam. «Bu
onun Pasifik’e ilk seyahati.»
«Umarım seyahatten hoşlanmışsınızdır Miss
Vemon,» dedi Fijili kız büyük bir nezaketle.
«Hoşlanmamak mümkün mü?» diye cevap ver­
di Cassandra. «Maui’nin çok güzel bir yer oldu­
ğunu düşünmüştüm, am a Fiji ondan da güzel­
miş. Dünyanın böylesine harika bir parçasında
doğmuş olduğunuz için şanslısınız Miss Tavaga.»
Eleni'nin cevap vermesine fırsat kalmadan.
Nick ona yapması gereken işler olduğunu h a tır­
lattı. Yolcuların yataklarını hazırlam a işi bitme­
m işti henüz. »
d a h a yapmam gereken üç yatak var. İyi
f e / Mfss Vernon.» diyerek çıktı Eleni.
Iıck onun ardından çıkmak yerine, kapıyı k a­
payarak içeri girdi.
«Eleni ilk kez bu tür b:r iş yapıyor. O yüzden
alışması birkaç gün 9ürecek. Burası hoşuna gitti
mi?»
«Müzesi nefis! Gerçi Norma gitmek istemedi.
Ama ona hak veriyorum. Çünkü müzede, geçmiş
yıllarda kabile şeflerinin, yakaladıkları insanla,
n n etini yerken kullandıkları tahtadan yapılmış
çatallar sergileniyordu. Bu herkesin görmek iste­
yeceği bir m anzara değil tabii. Ama birkaç ku­
şak içinde, Fijililer'in vahşi savaşçüardan böyle­
sine sakin yaradılışlı insanlara dönüştüğünü gör­
mek çok çarpıcı. Örneğin Atu’yu alalım. Ömrüm­
de onun k adar sakin ve iyimser bir insan gör­
medim.»
Genç adamın dudakları yukarı kıvrıldı. -A tu’
121
nun gülümsemesi seni kandırmasın. Genellikle
kuzu gibidir, bu doğru. Ama sen onu bir de kız­
dığı zaman gör. Öyle korkutucu olur ki!»
Genç adam biraz sonra gitti. C assandra da di­
kişine devam etti. Kamarasına döndüğünde de,
Eleni’nin kam arasında okuyacak bir şeyler olma­
yabileceği aklına geldi.
İlgileneceğini sandığı birkaç kitap ve dergi se­
çerek, onu bulmaya yollandı.
Mürettebatın kam aralarının bulunduğu güver­
teye daha önce hiç inmemişti. Uzun koridorda
durm uş nereye gitmesi gerektiğini düşünürken,
birdenbire başkamarot beliriverdi karşısında.
«Atu, Mrs. Shane’nin yeni yardımcısını nerede
bulabilirim? Yani Eleni’yi demek istiyorum.»
Ve onu gördüğünden beri ilk kez, genç Fijili
gülümsedi C assandra’ya.
«Eğer Eleni’yi istiyorsanız, zilinizi çalmamz-tte-
terli M>iss Cassandra,» diyen A tu'nun sesind tu­
h af bir şeyler vardı. /
«Onu benim için bir şeyler yapsın diye taram ı­
yorum. Ona bazı kitaplar götürmek istiyordum.»
Onun bu sözleri üzerine Atu kızgınlıkla patla­
dı. «O bu gemide olmamalıydı.» dedi. «Saygıde­
ğer bir yolcu olarak bulunmak dışında. O, önem­
li kabilelerden birinin şefinin kızıdır. Bir kam a­
rot olarak çalışmak ona yakışmaz. Bu aptalca
şeye Nick de göz yumdu.»
C assandra hayretler içinde kalmıştı. Hayreti­
nin iki nedeni vardı. Birincisi. Atu’yu hiç bu ka­
d ar kızgın görmem;şti. H atta onun kızabileceğim
bile düşünemezdi. İkincisi, genç adam ın çocuk­
luk arkadaşından bahsediş tarzıydı. Şimdiye k a­
d ar ona ‘Kaptan* dışında hiçbir biçimde hitap
etmemişti. Nick kendisini gemiye ilk geldiği ge­
ce denizden çıkarırken nasıl kızmışsa, en az onun
k adar kızgın görünüyordu Atu. Yoksa konuşur-
122
ken böyle kelimeler kullanmazdı.
Ne diyeceğini bilemeyerek sustu kaldı genç kız,
Atu'nun bu tavrı karşısında.
O zaman gözle görülebilir bir çabayla hoşnut-
suzluğunu gizledi Atu. «Size onun kam arasını
göstereyim,» diyerek döndü ve koridordan aşağı
doğru yürümeye başladı. Bu kadar iri yarı bir
gövdeden um ulm ayacak k ad ar çevik ve hafifti
hareketleri.
Eleni'nin kam arasına gelince, kapıyı tıklattı.
İçerden, «Girin.» diyen bir ses duyuldu.
O zaman Atu, Fiji dilinde bir şeyler söyledi. Bir
dakika sonra kapı açıldı ve Eleni göründü. Mer­
can rengi bir suluya sarınmıştı. Parlak renk, es­
mer teninin güzelliğini daha da belirginleştirmiş-
ti. Çıplak omuzları arkadan gelen ışıkla parlıyor-
dy. Koyu renkli saçlarının arasın a bir çiçek iliş­
tirilmişti^ O rtası koyu, kenarları daha açık kır.
rr.ı/ıür^.m 'berçiçeği. Kim bilir belki de onu ora-
fâ ^ ttd k 'fe k m ıştı.
Atu’yu görünce şaşırmışa benziyordu genç kız.
Sonra onun arkasındaki Cassandra'yı fark etti.
«Miss Cassandra seninle konuşmak istiyor,» de­
dikten sonra hemen yoluna devam etti Atu.
Eleni. Cassandra'ya dönmeden önce birkaç s a ­
niye kocaman parlak kahverengi gözleriyle onu
izledi.
Sonra. «Lütfen gelin Miss Cassandra.» diyerek
genç kızı içeri davet etti.
Kam ara Cassandra’nmkine göre, çok daha kü­
çüktü. Eleni’nin özel eşyalan dah a hiç açılmadan
duruyordu. Genç kız ilk bakışta yalnızca gece
lambasının yanında d u ran çerçeve içindeki fo­
toğrafı fark etti.
«Bunlar annenle baban mı?» diye sordu.
«Evet. Kuzenlerim ve erkek kardeşlerim de
var,» diyerek d ah a yakından bakması için fotoğ-
123
rafı ona uzattı Eleni.
G rubun tam ortasında, yakışıklı, dikkat çeki­
ci. kır saçlı bir adam göze çarpıyordu.
«Baban bir ratu sanırım.» diye sordu Cassan­
dra.
Eleni şaşırmıştı. «Sana bunu Nick... şey yani
Kaptan Carroll mu söyledi?»
«Hayır. Atu demin söyledi. Sanırım senin şu
andaki işinden ve konum undan da pek hoşlan­
mıyor.»
Eleni fotoğrafı yerine koyduktan sonra konuş­
maya başladı. «Fiji sınıf sistemi, başka kültürler­
den insanlara çok yabancı ve garip gelir. Kolay
kolay anlayamazlar. Bir polis memuru, h atta bir
oteldeki bir barmen bile aslında ratu olabilir.
Eğer bir ratu barmen olabiliyorsa, ben neden
kam arot olmayayım? A tu'nun yapılması ve ya.
pılmaması gereken şeyler hakkmdaki fi£T3feri
biraz katıdır. Lütfen oturun.» I LS \
Hem makyaj hem de yazı masası olaraly k ik ' 1*
lanılabilen masanın altındaki sandalyeyinekti.
«Teşekkür ederim. U m anm gecenin bu saatin­
de odana gelmeme aldırmazsın, am a okuyacak
hiçbir şeyin olmayabileceğini düşündüm. O yüz­
den de sana birkaç şey getirdim. Gerçi getirdi-
ğ m kitapların hiçbiri ilgini çekmeyebilir, am a
yine de okuyacak hiçbir şey olmamasından iyidir.
Öyle değil mi?»
«Evet, öyle.» diye hararetle tasdik etti Eleni.
• Ne kadar düşüncelisiniz. Miss Vemon.»
«Bak. eğer kalabalıkta belli bir mesafe koymak
stersen, bu benim için de kabul edilebilir bir
şey. Ama böyle yalnızken resmiyete gerek yok
bence. Bana lütfen Cassandra de.» Biraz d u rd u k­
tan sonra ekledi. «Senin aslında bir öğretmen ol­
duğunu biliyorum. Mrs. Shane söylemişti.»
«Evet, anlıyorum,» diye Eleni düşünceli göz-
124
lerle bakıyordu ona «Yıllardan beri öğretmenlik
yapıyorum, am a asıl yapmam gereken şeyin bu
olduğuna inanmıyorum.» Tekrar sustu. Cassan­
d ra onun bir şeyi söylemekle söylememek a ra ­
sında büyük bir mücadele verdiğini sezmişti.
«Peki aslında ne yapmak isterdin?» diye sordu.
«Evlenmek ve çocuk sahibi olmak.» diye itiraf
etti Eleni. «Ya sen Cassandra? Sen ne yapacak­
sın?»
«Emin değilim,» diye cevap veren Cassandra.
onun, ablasının Harley’yle olan ilişkisini bilip bil­
mediğini merak ediyordu.
Aslında, bir taraftan da ona bu kadar yakın­
lık duyması garipti. Çünkü gerçekten Eleni, genç
kızın b ir mucize olup da Nick'in ondan hoşlan­
maya başlayabileceği yolundaki son umutlarını
d a söndürmüştü. Yine de Eleni'den hoşlanmak-
^an kendini alamıyordu.
1 ası1 sorunum.» diye söze başladı Eleni.
|/«ieii^fstediğim i. daha doğrusu kimi istediğimi
çok çabuk fark etmiş olmam. Daha on beş yaşın­
dayken ona âşık oldum ve herkesin bunun uzun
sürmeyeceğini, büyüdükçe duygularımın değişe­
ceğini söylemesine rağmen, hiç de öyle olmadı.
Ama aram ızda hiçbir engel olmasaydı bile. an.
nemle babam o kadar genç evlenmemi istemez­
lerdi. O nlan benim için asla bir başkasının ola­
mayacağına inandırmam çok uzun sürdü.»
•Ama, bir erkek olarak ona hayran olmamaları
ve sevmemeleri imkânsız, öyle değil mi?»
«Evet. Zaten onlar da onu severler. Bütün iyi
ve üstün yönlerinin farkındalar. Ama yine benim
kendi seçtikleri biriyle evlenmemi ve annemin
sürdürdüğü hayatın aynısını sürdürmemi istiyor­
lar. Annem bizi yetiştirmemi yanında, yok olma
•.ehlikesiyle karşı karşıya kalan pek çok gelenek­
sel sanatı canlandırmaya çalışan, çok aktif bir
125
kadındır.»
Bir süre daha konuşmaya devam ettiler. Ta ki
C assandra vaktin çok geç olduğunu, ertesi gün.
Eleni’nin yapacak bir sürü işi olduğunu hatırla­
yıp da izin isteyene kadar.

Noel sabahı, Joanne bütün yolculara, altı yü­


zünde altı fotoğraf yeri olan, plastikten yapılmış,
b 're r küp hediye etti. C assandra’ya verdiği küp­
te, üç fotoğraf vardı. Biri C assandra’nm Nick’le
birlikte olduğu fotoğraf, biri Ros’la Harley’nin
fotoğrafı ve biri de Okyanus Gezgini’nin Lahai-
n a ’da demirlemişken çekilmiş bir fotoğrafı.
Gemideki herkes Joanne'in bu zekice buluşun­
dan çok hoşnut kalmıştı. Herkes, onun böyle bir
şeyi önceden düşünüp küpleri Californiya'dan ge­
lirken beraberinde getirmiş olmasını kutluyordu.
Harley’nin hediyeleriyse çok daha lüks
halıydı. Bosalind’e. kutuyu açtığında onu
ten havalara sıçratan. Cassandra'yı ise'
bine geçiren, hakiki incilerden yapılmış,
kolye almıştı.
Ama Cassandra o gün daha d a çok utanacak­
tı. Çünkü Harley ona d a bir hediye almıştı. Hem
de ne hediye! Üzerine Güney Yıldızının beş yıl­
dızını temsil eden beş elmas takılmış, altından,
disk biçiminde bir pandantif! Genç kızın onun
bu cömertliği karşısında çok memnun olmuş gi­
bi bir tavır takınm aktan başka yapacak b ir şeyi
yoktu. Ama daha sonra herkes yüzmeye gidip de.
onu boynundan çıkardığı ana kadar içi içmi ye­
di durdu. Kendini müthiş alçalmış hissetmişti.
Onun seçtiği hediyelerse. Harley’inkilerle ta­
ban tabana zıttı. Geminin tüm mürettebatını ve
görevlilerini de hediye listesine dahil etmişti Cas-
sandra. Ama. Terry Anson dışında, herkesin ken­
disine bir hediyesi olduğunu görünce, çok şa-
120
şırdı.
Chris, Hugh, George ve Nick’in neden kendisi­
ni seçtikleri. C assandra’nm anlayamadığı bir şey­
di. Yine de çok hoştu tabii. Genç kız içi‘n e_ıhk
ılık bir şeylerin aktığını hissetti. Hele Nick’in
onun için seçtiği şeyin paketini açarken, gözyaş­
larını tutamadı. Bu halini kimsenin görmemesi
için de hemen kam arasına gitti. Orada, onun
kendisi için almış olduğu suluyu denerken, artık
yaşlar yanaklarından özgürce süzülüyordu.
Oysa bu, kendisine hediye olarak alp m ış olan
pek Çok suludan bir tanesiydi. Ama ötekiler par­
lak renkler üstüne çiçekler, palmiye ağaçları ve
klasik Pasifik m anzaraları ile süslenmiş, standart
parçalardı. Nick’in seçtiği ise, yarı şeffaf, a r a ­
larından ince gümüş iplikler geçen, deniz yeşili,
çivi t mavisi ve mor renklerinin çok güzel bir bi-
Mçvnde» kaynaştığı, bir vualdi.
; .17. bunu öğle yemeğinde giymeye karar
verdıT Ncfel’den sonra da. onu ince kâğıtlara s a ­
rıp. kaldıracaktı. Bir gelinlik gibi... Onun için
bundan böyle ne gelinlik, ne düğün, ne balayı,
ne de bu yolculuğa çıkmadan önce bir gün bu­
lacağını um duğu zevkler vardı. Asla olmayacak­
tı.
Nick onu ilk baştakinden m utlaka d ah a sem­
patik buluyordu, yoksa bu k adar güzel bir he­
diye seçmezdi. Bu hediye genç adamın onun
zevkleri konusunda yerinde bir gözleme sahip ol­
duğunu d a gösteriyordu. Ama bu onun bir baş­
kasına âşık olduğu gerçeğini ortadan kaldırmı­
yordu. Bu değişmez bir gerçekti.
Gözünden yanaklarına doğru süzülen iri d am ­
laları eliyle silerek, ayaklanan duygularım bas.
arm aya çalıştı. Sofrada ağlam aktan kızarmış
gözlerle görünmek istemezdi.
Akşam olmadan, Nick'in idaresindeki yat. Ya-
127
sawa grubundaki iki ufak adanın arasındaki de­
rin kanala girmişti. Her iki tarafta da altın gibi
kum sallar ve palmiye dizileri uzanıyordu.
Nick’in hediye ettiği suluyu. Eleni’de gördüğü
gibi vücuduna saran Cassandra. kamarasından
çıkarak salona doğru yöneldi.
Güverte mürettebatının tümü çalışmaya ara
vermiş, baş taraftaki havuzda yüzüp eğleniyor-
lardı. Yolcular için Atu’nun nezaretinde, hafif
yiyeceklerden oluşan self-servis bir büfe hazır­
lanmıştı. Geleneksel Noel yemeğinden önce. faz.
la yiyerek kimse iştahını kapamak istemiyordu.
Herkes yalınayaktı, çünkü bu adalarda ayak­
kabıyla dolaşmak hem gereksiz bir lüks hem de
eziyetti. Ayakkabı yalnızca sıcak kum larda yü­
rürken, ayakların yanmasını önlemek için giyi­
liyordu. Cassandra da ayakkabılarını ve k o lsa a -
tini çıkarıp üst güverteye çıkan merdivenleri liri-
manmaya başladı. /
O rtalıkta hemen hemen hiç kimse yo k ^ ı/Y w f
cularm çoğu giyinmekle meşguldü. Genç kız üst
güverteden gelen sesleri duyduğunda şaşırdı. Ko­
nuşanlar iki kişiydi ve Fiji dilinde hararetli bir
tartışmaya dalmış görünüyorlardı. Ancak Cas­
sandra. bu konuşmanın mürettebatın çoğunun
genellikle kendi dillerini kullanarak daldıkları
neşeli gevezeliklerden biri olmadığını hemen
fark edemedi.
Tartışmanın neredeyse bir kavgaya dönüşmek
üzere olduğunu anlayınca, elinde olmadan du-
raladı. Özel bir meseleye asla karışm ak istemez­
di.
Ancak geri dönmesine vakit kalmadı. Çünkü
bu sırada Eleni’der» gelen ateşli bir itiraz, Atu’
nun uzun bir konuşmasıyla kesilmişti.
Eleni biraz sonra, o her zaman yumuşacık ba­
kan güzel gözlerinde yaşlarla merdivenlerden
128
kaçarcasm a inmeye başladığında. Atu hâlâ ko­
nuşuyordu.
Fijili genç kız birkaç saniye içinde C assandra’
nın yanından hızla geçerek gözden kaybolmuş­
tu. Bunun üzerine Cassandra onu ağlayıp ferah­
laması için yalnız bırakmanın daha uygun ola­
cağını düşündü ve Atu’nun yanına çıkmaya k a­
ra r verdi. Herhangi birisi gelip de işleri iyice ka­
rıştırm adan önce. Atu’nun Eleni’ye neden böyle
ızdırap çektirdiğini öğrense iyi olacaktı.
Basamakları hızla tırmanıp güverteye çıkınca.
Atu’yu demir parmaklıkları sımsıkı kavramış,
güvertede eğlenen insanları seyrederken buldu.
Ancak genç adamın parm aklarının eklem yerle,
rinin kavradığı şeyi sıkmaktan ileri gelen beyaz­
lığı ve esmer teninin uzaktan bile belli olan kıza­
rık lığ ı, onun ne kadar müthiş bir öfke nöbeti
ûflftdöTblduğunu ele veriyordu.
) Atu'nun karşısına dikildi ve kızgın bir
sesle bombardımana başladı. «Noel gününde Ele­
n i’ye böyle eziyet etmeni anlayamıyorum Atu!»
Atu yay gibi dönerek genç kızla yüz yüze gel­
di. Ve ifadesindeki haşinlik C assandra’nm bir an
:çin bile olsa ürkmesine neden oldu. «Bu sizin
üstünüze vazife değil Miss Cassandra.»
«Senin de değil.» diye cevap verdi Cassandra.
kendini toplayarak. «Eleni'nin kendi anne baba­
sı karşı çıkmazken, senin, onun mutluluğunu
gölgelemeye ne hakkın var? Gerçek aşk dünya­
daki her şeyden önemlidir. Eleni de aşkının ger­
çek olduğunu en mükemmel biç'mde ispat etti.
Eğer sen...» Sesi titredi. «Seni sevmeyen birini
sevmiş olsaydın, onun hayatını mahvetmeye ça­
lışmazdın.»
Koca Fijili hüzünlü bir sessizlik içinde şaşkın
bakakalmıştı.
Arkalarından ansızın bir ses yükseldi. «Bir şey
129
mi v ar Cassandra?» Nick’ti bu.
Noel’de üniforma giymeme geleneği, birçok
Noel'i gemide kutlayan geminin eski sahibi tara-
fından başlatılmıştı. Gri ketenden spor bir gömlek
ve son derece iyi dikilmiş gri bir sulu giymiş olan
Atu gibi Nick de sivil giyinmişti. Ama onun giy­
sileri arkadaşınınkilerden daha da rahattı. Pem-
’be bir gömlekle bej bir şort vardı üstünde. Her
zaman giydiği beyaz çoraplarını bugün giyme­
mişti. Esmer, biçimli ayaklarında. Fijili erkekle­
rin hemen hemen standart ayakkabısı olan, si­
yah deriden sandaletler vardı.
Ne kadar zamandan beri orada olduğunu ve
konuşmanın ne kadarını duyduğunu anlamak
imkânsızdı. Ancak yüzündeki ifadeden Eleni’yle
henüz karşılaşmadığı belliydi. Cassandra’nın bu
iki eski ve yakuı dost arasında, üstelik de^k>el
gününde anlaşmazlık çıkmasına neden ofmfeyaj
hiç mi hiç niyeti yoktu. E
Zorla d a olsa gülümsemeyi b aşararak ^ /eşelı
bir tavır takındı ve «Oh, gerçekten hiçbir şey
yok,» dedi. «Herkes nerede? Ben çok açım. Siz
değil mis'niz?»
Genç adam onun bu ta v n n a ve sözlerine zerre
kadar inanmadığını ifade eden bir şeyler mırıl­
dandıktan sonra, «Sana çok yakışmış,» dedi Ba­
kışlarını genç kızın göz alıcı sulusundan da ayır-
mamıştı.
Atu'yla konuşurken genç kız giysisini tümüy­
le unutmuştu. «Ah. çok güzel değil mi?.. Onu çok
sevdim. Çok teşekkür ederim Nick.»
Cassandra. genç adama, m ahsustan hiçbir özel-
1 ği olmayan bir hediye seçmişti. Bir şişe Fiji ro­
mu. Çarkçıbaşına da aynı hediyeyi vermişti.
N.ck’e özel bir hediye seçerek, onun kendisi için
özel bir şeyler ifade ettiğini düşünmesini istemi­
yordu.
130
•Bir şey eksi'k.» dedi genç adam.
Büfenin her iki yanında da nefis çiçek aran j­
manları yer alıyordu. Bu çiçeklerin bir kısmı, ge­
minin özel soğuk havalı bölmesinden çıkarılmış,
bir kısmı ise yakındaki köylerden getirtilmişti.
Bembeyaz bir çiçek seçen Nick, onu genç kızın
saçlarına iliştirmek için yaklaştı. Mis gibi sabun
ve tem'z çamaşır kokuyordu. Bir de şampuan ya
da çok hafif bir tıraş losyonuna benzeyen belli
belirsiz bir koku yayılıyordu teninden.
Genç kız onun yakınlığıyla kendinden geçer
gibi oldu. Kısık bir sesle, «Benim saçlarım çiçek;
takm aya pek uygun değil,» diyebildi. «Eleni’ni-n
saçları mükemmel. Çiçekler onun saçında hari­
ka duruyor.-
-Çok güzel saçların var,» diyerek çiçeği kula­
ğının üstüne iliştirdi genç adam. Parm aklan ha­
fifçe genç kızın yanağına süründü bu arada. Bu
hafif temas bile, Cassandra'nm içinde
/ koparm aya yetmişti. Bütün vücudun­
da ürpertiler dolaştı.
Nick, eserini görmek istercesine birkaç adım
geri çekildi. Gri gözleri genç kızın yüzünde ve
vücudunun tatlı kıvrımlarında dolaşırken, Cas­
sandra bir an onun gözlerinin uçuşup giden bir
arzu pırıltısı ile yandığını görür gibi oldu.
Cassandra, onu daha sonra, telsizciyle alçak
tonda bir şeyler konuşurken gördü.
Daha önce Terry'yi sivil giysiler içinde görün­
ce. düzgün bir üniformanın bir insanın görünü­
şünü nasıl değiştirdiğini ve karşısmdakilerde
yanlış bir izlenim bırakmasına neden olduğunu
düşünmüştü Cassandra. O anda üzerindeki giy­
silerle, üniformalı halindekinden çok daha küs­
tah ve kurnaz görünüyordu Terry.
Güverteye üzerinde, sentetik bir kumaştan y a­
pılmış, beyaz ve son derece dar bir pantolonla be-
131
yaz ayakkabılar olduğu halde gelmişti telsizci.
Üzerindeki aloha gömlek, genç kızın o güne k a­
d ar gördüklerinin en cafcaflısıydı. Üstelik bu
gömleğin üst düğmeleri, boynundan sarkan, biri
uzun diğeri kısa iki altın zinciri göstermek am a­
cıyla iyice açılmıştı. Uzun zincirin ucunda, bü­
yük bir madalyon göze çarpıyordu. Parlak taşlı
bir yüzükle altın bir künye, genç adamın akse­
suarını tamamlıyordu. Bu kılığıyla, onun doğal
ortamının, bir gemi güvertesi değil de, bir yanş
alanı ya da ünü kötü bir kulüp olduğu samlabi-
lirdi. Saçlarına bakılırsa, onları kurutm ak ve o
şekle sokmak için en az yarım saat uğraşmış ol­
malıydı.
Cassandra'nm babası da Terry gibi kendini be­
ğenirdi. Gerçi onun kendini beğenmişliği Terry’
ninkinden çok daha farklı bir düzeydeydi. Ama
sonuçta genç kız, görünüşlerine haddindeı>-|az-
la önem veren erkeklerden bıkmıştı. Oysa
bir saç kurutm a makinesi kullanırken bile düşü-
nemiyordu. Genç adam koyu renkli, g ü r «abları­
nı havluyla iyice kurulam akla ve ardından da
alnından ve şakaklarından geriye doğru ta ra ­
makla yetiniyor olmalıydı mutlaka. Düzenli a ra ­
lıklarla da kestiriyordu saçlarını herhalde. Terry’
den en az on kat yakışıklı olduğu halde, tıraş ol­
mak ya da yeni bir giysiyi denemek dışında,
onun aynaya hiç bakmadığına da emindi Cas­
sandra.
Nick’in onu bir kenara çekip bir şeyler söyle­
mesinin hemen ardından Terry ortalıktan kay­
boldu. Biraz sonra geri döndüğünde, en üstteki
dışında, gömleğinin tüm düğmeleri iliklenmişti.
Genç kız onun Nick’in arkasından hiddet dolu bir
bakış fırlattığını gördü.
Biraz sonra Eleni gözüktü. Kendini toplamış­
tı. Esmer tenine iyice yaraşan, safran ve şeftali
132
kabuğu renklerinin son derece uyumlu bir biçim­
de içiçe geçtiği, bol, askısız elbi'sesi içinde, çök
hoş b ir hali vardı.
Eleni, Mrs. S'hane ve iki ahçı, yemeği yolcular­
la birlikte yediler. Atu ise büfenin arkasındaki
masada Chris ile birlikteydi. Hem gevezelik edi­
yor, hem de durm adan boşalan şampanya kadeh­
lerini tazeliyordu. Mürettebatın geri kalanı ise.
kıyıdaki palmiye ağaçlarının gölgesinde piknik
yapmaktaydı.
Cassandra, çok kısa bir süre sonra, şu anda
ona çok uzak ve gerçek dışı gelen bir dünyaya
döneceğini ve kendini birden bir çalışma haya­
tının içinde bulacağını düşünüyordu. Aslında.
Cambridge’de babasına bakarken, şu anda için­
de bulunduğu dünya da ona en az bu k a d a r uzak
#ve gerçek dışı gelirdi.
sİ ^ lVe Efeni'yi bir yelkenlide hayatlarını pay-
ğ Jaşi|körı hayal edebiliyordu. Kim bilir, belki de
fcm enli, Lautoka'dan Okyanus Gezgini yle ay ­
nı anda yola çıkan ve Beachomber adasına bir
grup genç insan götüren, yelkenleri mercan ren-
gindeki Tui Tai’ye benzeyecekti.
Onların birlikte yaşayacakları mutluluğu dü­
şündükçe yüreği kan ağlıyordu!.. Herhalde bu
deyimi ilk icad eden kimse, aynen onun şu gün
hissettiği gibi hissetmiş olmalıydı kendini. Mut­
lu olma yeteneği her geçen dakika solup ku ru ­
yordu. Gülümseyerek şampanyasını yudum lar­
ken, için için ölmekteydi.
Yemek sona ermiş ve kimileri dinlenmek için
kam aralarına çekilmiş, kimileri ise kahve içmek
ve yatın bitmek bilmeyen şam panya stokunu tü ­
ketmek üzere, orada kalmıştı. Cassandra, George
Henrickson'la oturmuş konuşurken, Nick yanla­
rına geldi.
Cas'sandra ve çarkçıbaşı beyaz hasırdan yapıl-
133
mış iki kişilik bir sedirde oturuyorlardı. Nick yan­
larına gelince kır sakallı adam ayağa kalktı ve
«Gidip biraz kestireyim,» diyerek Cassandra'nm
dizine bir baba tavrıyla hafifçe vurdu. «Sonra
görüşürüz hayatım,» diyerek gitti.
Nick ondan boşalan yere oturduktan sonra.
«■Biraz yüzüp dum anlanan kafamı açmak istiyo­
rum,» dedi. «Sen ne dersin?»
Genç kıza bunca yakın olmasının çektirdiği ız-
dırap yetmiyormuş gibi, bir de dostça gülümse­
yerek işkencelerine bir yenisini ekliyordu farkın­
d a olmadan.
«Ben George'un izinden gitmeyi tercih ederim.
Yüzmeye belki daha sonra gelirim.»
Kalkıp gidecekti am a Nick’in omzundan kav­
rayan eli onu durdurdu. «Yemekten Önce Atu’ya
söylediğin sözlerin bir bölümünü istemeden
tim,» dedi.
Bu sözlerin arkasından ne çıkacağını
eden Cassandra iyice gerilmişti.
«Aşk üzerine konuşuyordun,» diye
adam, kısa bir duraklam adan sonra, sanki Cas­
sandra bunu unutabilirmiş gibi.
Genç kızın hiçbir şey söylemediğini görünce
de devam etti. «Bize katıldığından beri çok de­
ğiştin Cassandra. Fiziksel olarak çok d ah a iyi bir
durumdasın. Bununla vücudunu değil, sağlık du­
rum unu kastediyorum.» diye hafifçe gülümsedi.
«Vücudunla ilgili hiçbir sorunun yok, am a gel­
diğinde çok soluk ve bitkin görünüyordun. $:m-
di ise bronzlaştm ve zinde bir görünüm ün var.
Ama...» diyerek bir kez daha durakladı genç
adam. Bu arad a keskin bakışlarını genç kızdan
bir an olsun ayırmamıştı. «Ama yine de kafan­
da bir şeyler olduğunu sanıyorum.»
Yakınlarında kimse olmamasına rağmen, ses
tonunu iyice alçaltarak devam etti. «Bunun yal-
134
nızca ablanla ilgili olduğunu sanmıyorum. Gerçi
kafandaki sorunlardan birinin o olduğunu bili­
yorum.»
Genç kız onun içini okuyan gözlerinden kaçın­
mak için başını çevirmişti, am a bu sözler üzeri­
ne dayanam ayarak kızgın bir bakış fırlattı.
-Korkarım kan bağı her zaman yeterince güç­
lü olmuyor. Bunu kabul etmek zorundasın. H at­
ta Eleni ile ablanla anlaştığından daha iyi anla­
şıyorsun.»
•Eleni'yi çok seviyorum,» dedi Cassandra. fısıl­
tıya benzer bir sesle. «Çok tatlı bir insan o.»
-Ben de böyle düşünüyorum,» diye onu onay­
ladı Nick. «Düşüncemi paylaştığına da sevindim.
Atu da içinden böyle düşünüyor am a düşüncesi­
ni dışa vurmak istemiyor. Ama zamanla yumu­
şayıp yola gelecek ve h er şey yoluna girecek.»
# Genç adam b u sözleriyle onu ne kadar yara-
^-lacU ğm ı-bir bilseydi! Ama Tanrıya şükürler ol-
\ f b.lmiyordu.
f/VrATrira, senin için hayatta en önemli şeyin
sevgi olduğunu söylediğini işittim,» diye sözle­
rini sürdürdü Nick. «Bunu işittiğime de çok mem­
nun oldum. Yalnız merak ettiğim bir şey var.
Ona, birini sevip de ondan karşılık görmemek ko­
nusundaki sözlerini, böyle bir şey yaşamış oldu­
ğun için mi söylüyordun?»
Geçmişi mi yoksa o anı mı kastetmekteydi
genç adam. Eğer C assandra’nm kendisine karşı
olan duygularını anladığı için böyle konuşuyor­
sa. durum felaketti.
Neyse ki daha sonra söylediği sözler, Cassan­
dra için bir teselli oldu. «İngiltere’de hâlâ özle­
diğin birisi var mı— var mıydı Cassandra?»
Genç kız, onun sunduğu b u açıklamaya, deni­
ze düşenin yılana sarıldığı gibi sarıldı. Onun ger­
çeği fark etmesindense, her şeyi tercih ederdi.
135
-Evet... evet, var.»
Kaşları çatıldı genç adamın. «Anlıyorum. Se.
•bebin bu olduğunu düşünmüştüm ben de. Ney-
se, d ah a çok gençsin ve önünde uzun seneler var.
Birkaç yıl sonra, onda ne bulduğuna şaşar hale
geleceksin. Senin gibi hem güzel hem de zeki bir
kız için. daha çok fırsatlar olacaktır.»
«Ben de öyle umuyorum,» diye atıldı Cassan­
d ra Ama nedense, ona böyle 'bir yalan söylediği
için pişman hissediyordu kendini. H atta bu ya­
lan, gururunu kurtarm ak için söylenmiş bile ol­
sa.
«Fiji’den İngiltere’ye uçmayı tasarlıyor musun
hâlâ? Neden gemide sonuna kadar kalıp Avust­
ralya’yı da görmek istemiyorsun?»
«Harley’nin zoraki konuğu olarak yeterince
kaldığımı hissediyorum,» diye 'karşılık verdi
genç kız. «Avustralya’yı görmek isterim, am a bu
koşullarda değil. Hür. başına buyruk b
olarak...»
«Ne Mr. Dennison ne de gemidekiler
sana o gözle bakmıştır. Eğer Sydney'ye v
maz gemiden ayrılacaksan, sana kuzenlerimden
birinin yanında ücretli bir is ayarlayabilirim.
Şimdi Avustralya’da tam yaz ortası ve okullar­
da şubat başına kadar tatil. Kuzenlerimin eşleri­
nin hepsi de çalışan kadınlardır ve böyle sıkı­
şık bir zamanda ev işlerine yardımcı birini bul­
m aktan çok memnun olacaklardır. Böylece başı­
nı sokacak bir evin, biraz paran ve etrafı dolaş­
mak iç:n de bol bol vaktin olur. Bir düşün.»
«Evet... evet, düşüneceğim. Bunu teklif etmen
büyük incelik.»
Ayağa kalktı genç adam. Cassandra’ya yukar­
dan bakarak konuştu. -Gemide kalman Eleni’yi
çok memnun edecekti. Burada Şu anda çok zor
bir durumda. Onun Shaney’ye neden yardım et­
136
tiğini biliyorsun. Durumu bilen biriyle arada bir
iki kelime edebilmek bile, onun konumunu çok
kolaylaştıracaktı. Neyse. Yüzmeye gelmek iste­
mediğinden emin misin?»
Cassandra için bundan daha güzel bir şey ola­
mazdı, am a genç kız başını sallayarak reddetti.
«Pekâlâ. Sonra görüşürüz.» diyerek ayrıldı
genç adam.

Yattaki Noel gecesi müthiş gösterişli bir olay


oldu. Ama Cassandra için asıl unutulm az olan,
birkaç gün sonra yaşadıkları Meke'ydi.
Meke bir tür yerli şarkı ve dans töreniydi. Kap­
tan Ted’in eski bir arkadaşı olan ve Nick’i de ço­
cukluğundan beri tanıyan bir kabile şefinin tüm
köyü, o gece konuklar için şarkı söyleyip dans
edeceklerdi. Şarkılardan önce de Nick’in düzen­
lediği ve Atu’nun nezaret edeceği bir şölen yer
•alacaktı. Konuklara Lovo denilen geleneksel ye-
nötıyolağında pişirilmiş yemekler sunulacaktı.
Adada, yattakilerden batfka konuk olarak bir
de, Fijili ak ra b a lan olan AvustralyalI yaşlıca bir
kadın bulunuyordu. Lautoka'dan oraya kadar
bütün yol boyunca, ufak bir balıkçı teknesinin
güvertesinde, şemsiye altında oturarak gelmişti
ve bu yolculuk on saat sürmüştü.
Miss Evans adındaki bu kadın Cassandra’ya
Esmee Halayı hatırlatmıştı. Harley’ye yeni a rk a ­
daşını gemide öğle yemeği yemeye davet edip
edemeyeceğini sordu genç kız ve sıcak bir duş
yapması için izin istedi.
Miss Evans. Cassandra’nın kam arasında duş
yaptıktan sonra oturup çay içerek sohbet etme­
ye başladılar. Kadının bir a ra söylediği şu söz­
ler C assandra’yı afallattı. «Gemideki Fijili çift pek
dikkat çekici, değil mi? Ne zamandan beri evli­
ler?»
137
«Atu ve Eleni mi? O nlar evli değiller. Sizi böy­
le düşünmeye yönelten nedir?»
«Delikanlının kıza nasıl da kıskançlıkla bak­
tığını görmedin mi? Bu sabah köydeyken, bir
grup delikanlı onunla konuşmak istediler, ama
Atu'nun böyle bir şeye taham mülü yoktu. Birer
ihtarla oradan uzaklaştırdı onları.»
«Yanlış anlamışsınız Miss Evans. Eleni sözlü­
dür ve Atu da bunu biliyor. Ama Eleni’nin haya­
tındaki erkek o değil.»
«Değilse bile olmak hoşuna gidecekti, bu belli.
Ona nasıl baktığını görmedin mi? Ben aşkı gö­
rü r görmez anlarım. Bu konuda asla yanılmamı-
şımdır.»
Akşama doğru hava bozmaya başladı. Bir fır­
tına yakındı anlaşılan. Sabahki hava raporu doğ­
ru çıkacaktı demek. Birdenbire toplahıveren b u ­
lutlara rağmen yat grubu yine de kıyıya çıktı ve
şölen planlandığı gibi başladı. Herkesin
lovodan çıkmış birbirinden nefis yiyeceklerie k e / s
peleme dolu birer tabak vardı. /
İlk iri damlalar arkadan gelecek sağna&ı ha-
oer verdiğinde, çoğu yemeğini bitirmişt:. Fijili-
ler yağmuru neşeli çığlıklarla karşıladılar ve ko­
nuklarını burelerine götürüp yağmurdan korun­
malarını sağlamaya çalıştılar. Çocuklar için ise
yağmur kocaman bir şakaydı.
Harley ve konukların çoğu da bu beklenmedik
sürprizden keyiflenmişlerdi. Yalnızca Ros ve b:r-
kaç kadın, özene bezene yaptıkları saçlan ıslak
sıçar.a döndüğü için surat asıp durdu.
Adada herkesi ağırlayacak sayıda bure yok-
tu Zaten insanların çoğu da üstünü değişip ku­
ru elbiseler giymeden eğlenceyi izleyemeyecek
kadar ıslanmış bulunuyordu. Bu nedenle yat
gr_ : - yağmur hafifler hafiflemez gemiye döndü.
.Ve.:e n.n daha sonra güvertede devam etmesine
138
karar verildi.
Bir saat içinde üst güvertenin sahne olarak
kullanılacak bölümü açılıp temizlenmiş, salon ve
terasın bir bölümüne de izleyiciler için koltuklar
konmuş bulunuyordu. Hemen ardından adalılar
ve Miss Evans gemiye geldi. Seromoniye katıla­
cak olanlar, muz yapraklarından yapılmış kos­
tümler ya da hibiscus saplarından örülmüş etek­
ler giymişlerdi. El ve ayak bileklerini atalarından
kalma bilezikler süslüyordu.
Beraberlerinde, frangrpani çiçeklerinden örül­
müş bir sürü de lei getirmişlerdi. Bunların çoğu
beyaz bazıları ise kırmızı ve mercan rengindey-
di. Her konuk için bir lei vardı. Bu kadar çiçeği
toplayıp, onların nazik yapraklarını incitmeden
böyle örmek, adalı kadınların çok vaktini almış,
tı »anlaşılan.
/•Hpmearfıdmen kendisiyle aynı yaştaki adalı bir
.<z, 1eÂiâi Cassandra’nm boynuna geçirirken,
gem?'Vxl ; «Vmaka.» diye m ırıldanarak teşekkür
etti Artık bütün ömrünce, ne zaman bir frangi-
pani görse ya da kokusunu alsa. Nick’i ve Pasi­
fik’i hatırlayacağını biliyordu.
Oturduğu yerden onun dik başını ve geniş
omuzlarını görebiliyordu. Onun başında da çi­
çeklerden Örülmüş b 'r taç vardı. Saçlarının üze­
rine Atu’nun yerleştirmiş olduğu bu taç. genç
adama daha da erkeksi bir hava vermişti.
İlk şarkıya yaşlı şef başladı. Bunun üzerine
tüm dikkatini koro üzerinde topladı Cassandra.
Koroda orta yaşlı kadın ve erkeklerden on yaşın-
daki kız çocuklarına kadar herkes vardı.
İki şarkı söyledikten sonra tümü yere oturdu.
Şef en arkadaki tahtadan yapılmış, basit bazı
müzik aletleri çalan adam ların yanına giderken,
öndeki kadınlar ve çocuklar da şarkılarına sem­
bolik birtakım el ve kol hareketleri katm aya baş-
139
ladılar. Vücutlarının son derece ritmik bir biçim­
de bükülüşü, şişman büyükannelerin bile o zor
hareketleri yaparken gösterdiği esneklik ve zera-
fet ve hepsinin ötesinde birbirleriyle arasıra u tan ­
gaç utangaç bakışmaları, seyircileri hayran et­
miş, adeta kendinden geçirmişti.
Meke’nin sonlarına doğru, Miss Evans, Cas-
sandra’yı dirseğinden dürterek, anlamlı bir ba­
kışla Atu’yu gösterdi. Ayakta duruyordu genç
adam. Kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Ama
adalılara bakmıyordu bile. Karanlık gözleri, ken­
dini müziğe iyice kaptırmış olan ve onun alev
alev yanan bakışlarını hiç fark etmeyen Eleni'
den ayrılmıyordu.
Fijililer gösterilerini, insanı büyüleyecek kadar
güzel bir aynlık şarkısı olan İsa, Lei'yi söyleye­
rek bitirdiler. Şef, kopan alkış tufanı karşışmda
eğilerek onlan selamladıktan sonra, herkesle tek
tek el sıkışmaya girişti. /
Adalılar hemen evlerine döntnemişlerçlj. Usta
gitarist olan iki gemi görevlisinin nağmeleri eş­
liğinde yolcularla dans ediyorlardı.
Nick, Harley ve şefle birlikte, hindistancevizin-
den yapılma bir aqgona içiyordu. Genç kızı dan­
sa davet eden Atu oldu.
Cassandra artık Miss Evans’m haklı olduğuna
emindi. Atu şimdi kollannda tuttuğu kızın Eleni
olmasını ne kadar isterdi kim bilir. Cassandra,
onun Eleni’nin sevimli tavırlarına bu k ad ar ters
tepki göstermesinin nedenini şimdi anlıyordu.
Genç adam, hem onun gibi önemli bir ratunun
kızının kişisel nitelikler ve sosyal statü açısın­
dan kendisinden çok daha aşağıda olan birtakım
kadınlardan emir almasını onaylamıyordu, hem
de genç kızın gemideki varlığı ona karşı duydu­
ğu umutsuz aşkı ve arzuyu alevlendiriyordu.
•Çok sessizsiniz Miss Cassandra,» diyerek onun
140
düşüncelerini yarıda kesti Atu.
«Bana yalnızca Cassandra demeni tercih ede­
rim Atu. Dans ederken bile bu kadar resmi olmak
zorunda mısın?»
Gülümsedi Fijili. «Kaptan yatın sahibine neden
Mr. Dennison diyorsa, ben de sizi aynı nedenle
Miss Cassandra diye çağırıyorum. Bu boyutta ve
bu kadar geniş bir mürettebatı olan bir gemide,
birazcık formalite gereklidir.»
«Sen ve Nick yeni yelkenlide de birlikte olacak­
sınız, değil mi? Yoksa bu konudaki fikrinizi de­
ğiştirdiniz mi?»
«Bu bizim yıllardır tasarladığımız bir şey. Bu­
nu bir tek koşulda değiştirecektik: Evlendiğimiz
kadınlar birbirinden hoşlanmazsa. Çünkü bir er­
keğin karısına karşı duyduğu sevgi, arkadaşına
karşı duyduğu sevgiden daha güçlüdür. Ama ar-
tıR bunun bizim iç'n bir sorun olduğunu sanmı-

kiniz de aynı kadını seviyorsunuz, ama


_ 3Çti,' diye düşündü Cassandra ve Atu'
ya karşı derin bir acıma hissiyle doldu yüreği.
Eğer bunu daha önceden anlamış olsaydı, onu
sevgiyi anlam am akla suçlamazdı.
Atu’nun geceleri kam arasında tek başına ya­
tarken, Nick ile Eleni'nin hemen yakında seviş­
tiklerini bile bile onlarla aynı gemide kalıp kala­
mayacağını merak ediyordu Cassandra.
Müzik bitti. Kollarını onun belinden çeken Atu
bir adım geri çek lerek başını hafifçe eğdi.
«Sana bir içki getirebilir miyim Cassandra?»
Onun siyah kirpiklerle çevrili, koyu renkli gü­
lümseyen gözlerine bakan Cassandra. Eleni’nin
neden bu kadar çekici bir erkeğe değil de Nick’e
âşık olduğunu sorup duruyordu kendi kendine.
«Teşekkürler. Soğuk bir şey olsun lütfen.»
Lautoka’ya geri dönerken Harley, Beachcomber
141
Adası'na da uğram aları için emir verdi. Böylece
isteyenler orayı da görmüş olacaklardı.
Kıyıya inenler arasında Cassandra da vardı.
Gerçi ona kalsa Yasavvalar’m daha vahşi doğa-
sını terc.h ederdi, am a Beachcomber da eğlenceli
bir yerdi.
Joanne onlarla birlikte kıyıya gelmemişti. Ka­
lan her dakikasını Hugh’un yanında geçirmek is­
tediği belliydi. Durumu bildiği için kimse de ıs­
ra r etmedi zaten. Çoğu onların nişanlarını res­
men açıklamalarını bekliyordu. Ama C assandra’
ya kalırsa bu pek de muhtemel değildi. Genç kız
onların birbirlerinden bir süre ayrı kalacaklarını
ve bu süre içinde birbirlerine karşı olan duygu,
larını sınayacaklarını tahm in ediyordu.
C assandra ablasını bulup ani ayrılışını onunla
konuşmak istiyordu. Ama Rosalind’i son zaman­
larda ele geçirmek mesele olmuştu. Hatt
zaman hiçbir yerde bulunamıyordu. Bir
Harley'nin gemide olmasına rağmen, yo;
tu ortalıktan. Cassandra. kam arasına gi
ley'nin dairesine telefon etti. Ablasını orada y a­
k alarsa özel olarak konuşmak için bir fırsat çık­
mış olacaktı. Telefon defalarca çaldığı halde açıl­
madı. Rosalind’in o saatte banyoda olması ihti­
mali de çok zayıftı. Cassandra ablasının Terry’y-
le bir yerlerde buluştuğundan şüphelenmeye
başlamıştı.
Yılın son gününde Okyanus Gezgini yeniden
Lautoka'da demirledi. Yolcuların çoğu Noel p a r­
tisinde giyecekleri kostümleri alm ak için kıyıya
çıkmıştı. Maskeli bir balo olacaktı o gece.
Mrs. Shane ve Eleni bütün gün. onların ötebe­
rilerini söküp dikerek, ütü yaparak koşturup dur-
muşlardı. Cassandra. daha önceki bir partiden
kalmış olan ve o* anda Mrs. Shane’in gardıro­
bunda bulunan bir Miki kostümü giyecekti. Giy­
142
si beyaz bir bluz ve siyah kısa bir buz pateni ete­
ği ile, kadifeden yapılmış siyah bir kuyruk ve
kartondan kocaman i'ki kulağı bulunan siyah yu­
muşak bir şapkadan meydana geliyordu. Kılığı
tam amlamak için de. yüzünü beyaza boyayacak,
kırmızı pinpon topundan bir burun ile uçları ay­
nı boyda olmayan takm a kirpikler takacaktı.
Eleni kirpikleri takm asına yardım etmek için
onun kam arasına geldi. O gün neredeyse sabah,
tan beri beraberdiler ve Fijili kız bu süre içinde
sürekli neşeyle konuşup gülmüştü. Ama Şimdi bir
şeyler olmuştu belli ki. Hem de onu altüst eden
bir şeyler. Genç kız hiç konuşmadan ve aklı baş.
ka yerde, kirpikleri Cassandra'nm gözkapakları-
na yapıştırdı.
Cassandra aynaya bakıp da oradaki hayalini
körünce gülmekten alamadı kendini. «Belki de
^ |fm d ^ y M i3 s Piggv olmalıydım.» dedi. Eleni'nin
her zamanki kahkahalarının ancak bir
gölgesi olan, zoraki bir gülümseme belirdi.
-Eleni. sen de bir şeyler var? Ne oldu söyle. Yi­
ne Atu mu?»
Bir an için inkâr edecek gibi oldu Eleni. Ama
sonra durakladı ve son derece kederli bir ses to­
nuyla konuştu. «Artık Nick’in planının yürüye­
ceğine inanmıyorum.»
«Ne demek istiyorsun?» dedi Cassandra. Şaşır-
mıştı.
Yoksa Eleni, Atu’nun kendisine karşı beslediği
hisleri anlamış mıydı? Şimdi de Nick'in anlam a­
sından ve iki erkeğin arasındaki es'ki dostluğun
düşmanlığa dönüşmesinden mi korkuyordu?

143
Bölüm Yedi
«Eğer birlikte olursak. Atu'nun ayak diremek­
ten vazgeçeceğine emindi Nick.- dedi Eleni. «Ama
bir h altadır gemideyim ve o her geçen gün b a­
na daiha da soğuk davranıyor. Artik beni sevme­
diğini. ilgi duymadığını düşünmeye başladım.-
Cassandra'nm gözleri, takma kirpiklerin ağ ır­
lığı altında bile koskocaman açılmıştı. Eleni'nin
sözlerinin ne anlam a geldiğini birden fark edin­
ce şaşırıp kalmıştı genç kız.
«Senin evlenmek istediğin erkeğin Atu oldı^
ğunu mu söylemek istiyorsun?» J L? \
«Ta/bii ki Atu. Başka kim olabilir?»
«Ben Nick olduğunu sanmıştım.»
Bu kez şaşırma sırası Eleni'ye gelmişti. «Nick
mi? Sana bu garip fikri kim verdi?
«Kim olacak. Sen... Nick... Gemiye ilk geldiğin
a.tşamı hatırlıyor musun? O gün istemeden Nick'
le olan konuşm ana kulak misafiri oldum ve ko­
nuşmanızdan. sanki senin ailenin evlenmeni is­
temediği adamın o olduğunu sandım.»
•Oysa Nick ve ben kardeş gibiyizdir. Benim
Atu'ya karşı duyduklarımı ilk anlayan o olmuş­
tu r... Tabii Atu'nun bana karşı hissettiklerini
de...»
«Atu sana karşı hâlâ aynı şeyleri hissediyor.
Bundan eminim.» dedi Cassandra son derece ke­
sin bir tavırla. «Eğer Meke sırasında sana nasıl
baktığını görseydin, bundan hiç şüphen olmazdı
Eleni. İnan bana. Onu gördüm ve ne yalan söy­
leyeyim. hali beni tasalandırdı. Hem Atu’nun
144
hem de Nick’in sana âşık olduklarını, bu neden­
le son derece büyük sorunlar çıkacağını ve ta­
sarladıkları her şeyin suya düşeceğini düşüne­
rek üzüldüm.»
«Ama eğer Atu beni seviyorsa, neden böyle
düşm anca davranıyor? Hiçbir anlam veremiyo­
rum buna,» diye umutsuzca sızlandı Eleni. «Ba­
bası yalnızca bir makinist, kendisi de kamarot
olduğu için bana layık olmadığını düşünüyordu.
Aslında bunlar annemle babamın evliliğimize
karşı ileri sürdükleri nedenlerdi. Ama ben bun­
ların benim için hiçbir önemi olmadığını ispatla­
dım sanıyordum. Nick de evliliğimizi destekliyor.
Zaten bu nedenle, kam arot kadın hastalandığın­
da. onun yerine benim geçmemi sağladı. Bu işi
planlayan oydu.»
«Eğer um udunu yitirmez ve bu işten vazgeç-
'*ıy£zseİTTAtu seni sevdiğini ve evlenmek istediğini
fhfcaflfrfoe'k zorunda kalacaktır,» dedi Cassandra.
Bu arada kendi duyguları ayaklanmıştı adeta.
Nick’le Eleni arasındaki ilişkiyi yanlış yorumla­
dığını anladığı andan beri, sevinçten kabına sı-
ğamıyordu. Duygularını saklamaya çalışıyordu,
ama içini dolduran umut o k adar güçlüydü ki.
Kim bilir. Eleni’ye verdiği öğüdü kendi tutar ve
Nick’in Sydney’yde akrabalarının yanında kal­
ması için yaptığı teklifi kabul ederse, belki de...
belki de onun için de mutlu bir gelecek söz ko­
nusu olabilirdi.
Sonra ansızın, ona İngiltere'de, özlediği birinin
olduğunu söylediğini hatırladı ve başından aşa­
ğı kaynar sular döküldü.
G ururunu kurtarm ak için söylediği bu yalanı
şimdi nasıl geri alacaktı?
Daha sonra üzerinde o komik kostüm, yüzün­
den de o abartılı Miki makyajı olduğu halde, n e­
reye gittiğini bile fark etmeden güvertede yürü-
145
meye koyuldu. Bir yandan düşünüyor bir yandan
da kostümün kuyruğuyla oynuyordu. Keşke Ele­
ni bir gün önce söylemiş olsaydı bütün bunları.
Her şey ne kadar farklı olurdu o zaman.

O n gün sonra, Sydney'yin ünlü limanına giri­


yorlardı. Cenç adam, Cassandra’ya. girişlerini
köprüden seyretmek isteyip istemediğini sormuş­
tu.
Cassandra. bu daveti büyük bir istekle kabul
etti, am a özel bir anlamı olmadığını bildiğinden
de, kendini kandırm aya çalışmadı. Fiji'den bu
yana, genç adam ona son derece arkadaşça dav­
ranmıştı, am a işte o kadar. Davranışlarında hiç­
bir duygudan, hiçbir yakınlaşma isteğinden iz
yoktu. Alelâde biriydi onun için Cassandra. Ve
genç kız. İngiltere’de özlediği birisinin hiç/ÖTlha-
dığı, hiçbir zaman dâ olmayacağı yolundaki
rafını yapma umudunu giderek yitirmişti. /
İki genç kız arasıra konuşup dertleş iyofWrdı ve
o zam anlarda Eleni’ye açılmamak için kendini
güç tutuyordu Cassandra. Ama sonra Eleni’nin
bunu hemen gidip Nick’e anlatacağını düşüne­
rek vazgeçiyordu.
C assandra’nm Sydney’yde ilk dikkatini, çeken
yatların ve yelkenlilerin doldurduğu bir sürü kü­
çük koyu çevreleyen ve insanın gözünü okşayan
evler oldu. Sormak istediği bir sürü soru vardı,
am a köprüdeki Harley dışında tek imtiyazlı yol­
cu olduğunu düşünerek sustu.
Ama anlaşılan Harley onun kaygılarını pay­
laşmıyordu. Çünkü Nick’i soru yağm uruna tu t­
muştu. Bu soruların çoğu da, limanın tarihinden
çok, oradaki son gayri menkul fiyatlarıyla ilgi­
liydi.
«Demek m eşhur Opera Binası bu öyle mi?* di­
ye sordu Harley, dünyanın en ünlü mimari hari-
146
kalanndan biri olan binanın önünden geçerken.
«Evet. Tahmien yedi milyon dolara mal oldu.
Ama aradan yirmi yıl geçmiş bulunuyor ve şu
andaki değeri, yüz iki milyon dolar,- diye cevap
veren Nick. Cassandra’ya baktı. Onun gözlerin­
de hınzır bir pırıltının dolaştığını, hatta hafifçe
göz kırptığını görür gibi oldu genç kız.
Genç adamın Harley'nin bu gözünü hırs bürü­
müş tavrı karşısındaki duygularını kendisiyle
paylaşmak istemesi, C assandra’nm içini ısıtmış-
tı. Ama hayale kapılmamalıydı. Bu kısacık gü­
lümsemenin ardında hiçbir mesaj yoktu.
O pera binasının hemen yakınında m eşhur çe­
lik asma köprü yer alıyordu. Yarım ay biçimin­
deki bu metal kitle bir taraftan da limanın iki
ucunu birbirine bağlıyordu. Gökdelenlerle dolu
iş merkezine gelen sayısız yoldan, vızır vızır iş­
leyen arabaların uğultusu geliyordu. Geminin
ırafına düşen bölümde ise, dah a alçak
ılar yer alıyordu,
lana^ şilepler, vapurlar, gezinti gemileriyle
öylesine doluydu ki, içinde bulundukları yat hız­
lı deniz trafiği arasında zigzaglar yaparak ve
yavaş yavaş ilerleyebiliyordu ancak. Köprünün
arkasında kalan şeyleri görmek isteyen Cassan­
dra, gözünü oraya dikmiş dikkatle bakıyordu.
Kuzey kıyısında, dev bir palyaço yüzünün yer
aldığı muazzam bir lunapark, güney kıyısında
ise üzerinde Pier One yazan bir bina fark etmiş­
ti. Bu, sonradan bir kafeler ve dükkânlar komp­
leksine çevrilmiş eskiden kalma bir depoyu an­
dırıyordu. Okyanus Gezgini ustaca m anevralar­
la boş bir yer bulup oraya doğru süzülürken, kı­
yıdaki turistlerin çoğu da kameralarını bu güzel
gemiye çevirmişti.
Sydney’ydeki gümrük ve pasaport işlemleri
Fiji’dekinden daha sıkıydı. Bu nedenle bu işlem-
147
leri tamamlamaları biraz zaman aldı.
Bu gecikme Rosalind'i deliye çevirmişti. Ken­
dini Sydney'ydeki dükkânlara atm ak için sabır­
sızlanıyordu. O akşam Harley’yle birlikte bir par­
tiye davetliydiler. Bu nedenle Rosalind’in öıice
alışveriş yapması, sonra da bir güzellik salonun­
da saatler geçirmesi gerekiyordu.
Gemiye döndüklerinde, vakit geçirmeden kap­
tanı görmesi gerektiğini bildiren bir notla karşı­
laştı Cassandra. Onun kam arasına son gittiğin­
de olanları hatırlayarak, kendisini bu kez ne için
görmek istemiş olabileceğini düşündü.
Cassandra içeri girdiğinde, masasının başında
oturuyordu genç adam. Sivil giyinmişti.
O girince hemen ayağa kalkmasına rağmen,
genç kıza oturacak yer göstermedi.
«Ah, Cassandra! Tam zamanında döndünüz.
Hemen havaalanına gidiyorum. Planların
t rmem gerekti,, diyerek söze başladı ger
«Yarın seni ailemle tanıştırmayı tasarlı
Ama bunu söylemek için evi aradığım
’öourne’de yaşayan büyübabam ın hastalandığını
ve beni görmek istediğini haber aldım. Bu yüz­
den doğruca oraya gitmem gerekiyor. Yarın a k ­
şam burada olurum. Hunters Hill'e de pazar gü­
nü gideriz, oldu mu?»
«Tabii, am a lütfen benim yüzümden kendini
bir an önce buraya dönmek zorunda hissetme.
Neden bütün hafta sonunu büyükbabanla geçir­
meyesin?»
«Bu onu nasıl bir halde bulacağıma bağlı. Hiz­
metçisi biraz abartıyor olabilir. Çünkü gevezeliğe
ve dedikoduya bayılır. Daha çok kalıp kalma­
mam gerektiğin: oraya gidince anlayacağım. Sen
yine de pazar günü başka bir program yapma,
tamam mı?»
Evet anlam ında başını salladı Cassandra. «Ge­
148
lir gelmez böyle üzücü haberler alm ana üzül­
düm.»
«Sağ ol...»
Bir an için onun başka bir şey daha söyleyece­
ğini sandı genç kız. Ama hiçbir şey söylemeden
başını sallamakla yetindi Nick.

Rosalind, gemiye ilk geldiği gece olduğu gibi,


o gece de kız kardeşinin kam arasına geldi. O ge­
ceki partide giymek üzere yeni satın aldığı el­
biseyi göstermek istiyordu. Bu İtalya'dan gelmiş
ve Doüble Bay’deki lüks butiklerin birinden alın­
mış, son derece şık bir elbiseydi. Açık yeşil şifon­
lardan yapılmış ve hafif bir dalgalanmada uçu­
şan bu el’bise Rosalind’in gür kahverengi saçla­
rıyla çok iyi gitmişti.
# Rosalind bu nefis elbiseyle birlikte. Cassandra'
o güne kadar gördüklerinin en güzeli
mücevher takmıştı. Bu kristalize olmuş
uşağı gibi ışıldayan ve belli bir biçimi
olmayan, kocaman bir opaldi.
«Ros. harika bir şey bu,» diye bağıran Cassan-
dra, heyecanla ilerleyerek, değerli taşı dâha ya­
kından seyretmeye başladı.
«Harley onu bana bu akşam aldı.»
O rada durup Harley'yle nasıl dükkân dükkân
dolaştıklarını, o anda boynunda olan opali Har-
ley'yin nasıl aldığını anlatırken, C assandra’ya
ablasının halinde bir gariplik var gibi geldi. Ro-
salind’in h e r gece uyku ilacı aldığını keşfedince
neredeyse şok geçirdi. Şimdi de ablasının, bu ge­
ceki parti gibi heyecan verici durum larda, ken­
dini hazırlamak için başka ilaçlar kullanıp kul­
lanmadığını düşündü ve bu ihtimal ağır bir d ar­
be oldu genç kız için.
O sırada Rosalind konuyu ansızın değiştirmiş­
te «Nick’in Melbourne’a gitmek için yola Çiktı-
149
ğını duydum. Eğer öyleyse, sana bulmayı vaat et­
tiği şu işi ne zaman ayarlayacak?»
-Pazar günü sanırım.»
-O tü r işler kadar nefret ettiğim başka bir şey
daha olamaz. Ama sana çok uyuyor, bunu göre­
biliyorum. Ahlaksız fettan bir kadının namuslu
küçük kız kardeşi rolünü oynamaktansa, bir sü­
rü AvustralyalI yum urcağa ablalık etmek senin
dalha hoşuna gider, biliyorum,* diye alayla de­
vam etti Ros. -Benim hakkım da başka türlü dü-
şünüyormuşsun gibi num ara yapma. Beni nasıl
gördüğünü biliyorum. Şu anda yüzünden bile
belli bu. Elbiseme ve şuna bakıp...» Sözünün bu­
rasında boynundaki opali okşadı. -Harley’in bun­
ları almak için ne kadar m asraf ettiğini düşü­
nüyorsun ve bu da seni rahatsız ediyor.»
«Harley’yle senin birbirinizi seviyor olnmmzı
tercih ederdim,* diye cevap verdi Cassandia/aL»
çak bir sesle. /
«Evet am a ne yapalım ki sevmiyoruz i % ^ cm
ye sert bir sesle konuştu Rosalind. «Nick Carroll’u
baştan çıkarmak için yaptığın num aralar da
onun seni sevmesini sağlamayacak, unutma.» di­
ye daha da sert bir sesle ekledi. -Ondan hoşlan­
dığını biliyorum. Boşuna sanki hoşlanmıyor-
muş gibi görünmeye çalışma. Sana vermek is­
tediğim b ir tek öğüt var. Sana bir iş önerdi diye
senden hoşlandığını sanma.» Saatine bir göz at­
tı. «Gitmeliyim. Limuzin beni bekliyordur. Yarın
ne yapmayı düşünüyorsun?»
«-Eleni beni gezdirecek. Burada yaşadığı için
Sydney'yi iyi biliyor.»
«İşine yarayabilecek insanlar yerine hizmetçi,
lerle arkadaşlık etmek, senin huyundur zaten.»
diye hırçınlaştı Rosalind. Sonra omuzlarını silkti.
«Ama bu senin tarzın. Hepimiz kendi hayatları­
mızı kendi bildiğimiz gibi yaşıyoruz.» Mavi göz-
150
leri yumuşayıverdi ansızın. «Çok üzgünüm Cass.
Yürümedi, sen de görüyorsun. Dalga boylarımız
uyuşmuyor.-
Ertesi sabah Cassandra. Eleni'yle birlikte şehri
dolaşmaya çıktı. Önce Paddington Çarşısı’na git­
tiler. Burası her şeyin bir arada satıldığı koca­
man bir açıkhava pazarıydı. Plastik mücevher-
lerden. inanılmaz rüküşlükteki gece elbiselerine,
elde yapılmış tişörtlerden antikalara kadar her
şeyi bulmak mümkündü.
Karınları acıkıncaya kadar dolaştılar. Sonra
bir yerden söğüş tavuk ve salatalı sandviçler alıp
yolun kıyısındaki alçak bir duvarın üstüne otu.
rarak keyifle karınlarını doyurdular.
Yemekten sonra New South VVales Sanat Ga-
lerisi’ni dolaştılar. Çıkışta Cassandra, uzaktan
görünen garip biçimli bir yapıyı göstererek. «Şu
ne?- diye sordu. Bu yapı muazzam büyüklükte
bir sjjk cadınnı andırıyordu.
7 # t f 7 0 p erası derler ona.- diye cevaplandır-
d> E leA ı^E ğer yorgun değilsen Botanik Bahçesi’
ne gidelim. Orası doğrudan doğruya oraya açı­
lır. Böylece daha yakından gömek fırsatını bul­
muş olursun.»
Çok sıcak bir gündü. İki kız yata döndüklerin­
de su gibi terlemişlerdi. Bir an önce bir duş alıp
kendilerini yatağa atm aktan başka hiçbir düşün­
celeri yoktu.
Ama Cassandra'nm bunu gerçekleştirmeye fır­
satı olamadı. Çünkü güverteye adımını a tar a t­
maz Atu onlan karşıladı ve Harley Dennison’ın
kendisini görmek istediğini haber verdi.
Harley özel dairesinde, elinde bir içki, tek ba-
şma oturuyordu. Ftos herhalde yatak odasınday­
dı.
Odanın serinliği genç kızın çok hoşuna gitmiş­
ti. Hele dışarının cehennem sıcağından sonra.
151
«Terlemişsin.» dedi Harley.
«Bütün gün yürüdük. Siz golf oynayabildiniz
mi?»
Harley başını sallayarak cevap verdikten son­
ra, «Otur Cassandra,. diyerek genç kıza yer gös­
terdi.
Yüzünün ciddiyeti ve her zamanki neşeli ge­
vezeliğinden eser bulunmayışı. Cassandra'yı kay­
gılandırmıştı.
Genç kız yerleşince, alçak bir sesle konuşma­
ya başladı yaşlı adam. «Korkarım sana kötü ha­
berlerim var.»
Bu bir tek cümle bile, C assandra’nın kanını
dondurm aya yetmişti. Yüzü aniden bembeyaz ol­
du. Beyni, kalbi ve hatta zaman durdu sanki.
Kapkara bir boşluğa düşmek üzereymiş gibi his­
setti kendini.
«Aman Tanrım... Nick değildir umarım,» diye
fısıldayabildi. /" T
«Nick’le yarım saat önce konuştum. Yanı#
b ah özel bir uçakla dönüyor. On sularında
rad a olacak.» ^
Genç kızın duyduğu ferahlam a öylesine büyük­
tü <i, birkaç dakika konuşmayı bile başaram a­
dı. Kendini toparladığı zaman, başka kötü bir
şeyin olmuş olduğu gerçeği kafasına dank etti.
Onun gözlerindeki sorgulu bakışı gören Har­
ley. «Rosle beni terk etti,» diye söze başladı. «Şu
Anson olacak namussuzla kaçmış. Altın Sahil'e
gitmişler.»
«Altın Sahil’e mi?»
«Evet. Çok lüks bir yerdir. Miami’ye benzer.»
Bardağını bir dikişte boşalttıktan sonra, içkisi­
ni yenilemeye koyuldu. «Sana da bir içki hazır­
layayım mı?»
«Hayır teşekkürler,» diye başını salladı Cas­
sandra. Nick’in başına bir şeyler gelmiş olma ih-
152
timalinden duyduğu dehşet öylesine büyüktü ki,
hâlâ zihnini toparlayıp doğru dürüst düşünemi-
yordu.
«Terry'nin h;ç parası yoktu.» diye mırıldandı.
«Neyle geçinecekler?»
«Dün Rosie’ye verdiğim opal, onlan en az bir
ay krallar gibi yaşatır.»
Opali unutm uştu Cassandra. Sonra birden ab­
lasının bir gün önceki davranışları gözünde be­
lirli bir anlam kazanmaya başladı. Ros birbirleri­
ni bir daha görmeyeceklerini bildiği için elveda
demek istemişti. Demek ki Terry’yle birlikte her
şeyi soğukkanlılıkla en ince ayrıntısına kadar
hesaplamışlardı.
Ablasının zengin Amerikalı'nın cömertliğini
bu denli kötüye kullanması. C assandra’yı yerin
dibine geçirmişti.
«Nasıl yapabildi?» diye dehşetle söylendi.
-Çok k ^ a y olduğundan eminim.» diye cevap
X Ij M ^ î ey. içkisinden koca bir yudum alarak.
h şeyler iç çocuğum. Kötii. bir şok ya­
şadın. Hatta iki şok.» Cassandra'ya da bir kadeh
doldurarak uzattı.
«Ne zaman fark ettiniz?»
«Golften döndüğümde bıraktığı notu buldum.
Her şeyi açıkça yazmış.» Kısa bir duraksam adan
sonra yeniden başladı konuşmaya. «Daha zengin
biriyle kaçmış olsa hiç şaşırmayacaktım. Ama
Anson gibi bir züğürtle kaçmış olmasını aklım
almıyor. Bu adam o kadar çekici mi?»
-Hayır, bence hiç değil. Bunu nasıl yapabildi­
ğini aklım almıyor. Ne... ne söyleyeceğimi bile­
miyorum.»
Omzunu silkti Harley. «Bu senin suçun değil,
hayatım. Üzülme. Eğer Nick'in senin için ayar­
lamaya çalıştığı iş yürümezse, Ingiltere'ye geri
dönmeni sağlamak için elimden geleni yaparım.-
153
•Mrs. Shane’e eşyalarımı toplayıp kıyıya bırak­
masını ve benim de gemiye alınmamamı söyle­
memeniz. beni çok şaşırttı,» diye yutkunarak ko­
nuştu Cassandra. «Bu gibi durum larda, hangi er­
kek olsa böyle davranırdı.»
«Eğer bunu yapsaydım, kendimi birden kap-
tansız ve mürettebatsız bulabilirdim.» diye esp­
ri yapmaya çalıştı Harley. «Buraya geldiğinden
beri hepsiyle de yakın dost oldun. Anson hariç,
hepsi de seni çok seviyor.»
Kadehini C assandra’ya doğru kaldırarak ona
unuttuğu içkisini hatırlattı. Arka arkaya aldığı
birkaç yudum genç kızın içini ısıttı, am a kafa­
sını saran bulutları dağıtamadı.
Nick’in başına bir şey gelmediğini öğrenince
çok feraıhlamıştı. Ama bu durum da yeterince
kötü değil miydi? Nick yarın sabah dönüp de
olanlan öğrendiğinde, ne biçim öfkelenece'küjcim
bilir?
Rosalind gibi birinin kız kardeşini akral
na hangi yüzle tanıştırırdı? O tanıştj
C assandra onların yüzüne nasıl bakardı? En iyi­
si Nick dönmeden buradan ayrılmaktı. Artık ken­
di ayaklarının üstünde durmayı öğrenmenin za­
manı gelmişti. Eşyalarını toparlayıp gitmeliydi
gemiden. Üç milyonluk bir şehirde kimse onu
kolay kolay bulamazdı.

Mrs. M urray’nin köhne evinin çatı katı, fınn


gibi yanıyordu. Ama Nick’in ya da Harley’nin
kendisini bulam amaları için her şeye razıydı
Cassandra. Kentin bu uzak, ücra köşesine bak­
mak da akıllarının ucundan geçmezdi herhalde.
Okyanus Gezgini'ne dört not bırakmıştı. Biri
Harfey Dennison'a, biri Eleni’ye. biri Mrs. Shane’e
ve sonuncusu da Nick’e. Nick’e bıraktığı kısa
mektup yazması en güç olanıydı. O zamandan
154
beri de mektubu bulunca Nick’in tepkisinin ne
olacağını düşünüp durmuştu.
Yüreği, onun gelip kendisini bulması isteğiyle
dolup taşıyordu, am a mantığı bunun mümkün
olmadığını söylüyordu hep. Genç adamın onu
araması için hiÇbir neden yoktu esasında. Eğer
Nick ona sıcak duygular besliyor olsaydı, bunu
daha önce açığa vururdu. Fiji’den Sydney’ye ka-
dar olan yolculuk boyunca, ona herhangi biri gi­
bi davranmış, h atta yüz yüze gelmemek için ça­
ba göstermişti.
Gemiyi terk ettiğinden bu yana geçen birkaç
gün boyunca, odasından hiç çıkmadı Cassandra.
Yalnızca yemek yemek ve 'biraz hareket etmek
için çıkıyordu. Bunun dışında bütün vaktini oda­
sında geçiriyordu.
£ m a bir süre sonra, oda genç kızı boğmaya
b y la ^ ı. Yattan biriyle karşüaşabileceği olasılığı-
nfaEaltrr.ak için, kent yakınındaki başka yerlere
g ftm e ^ ^ fe ş la d ı.
Rosalind'in yaptığı şeyin yarattığı şok giderek
azalmıştı, am a yaşadığı tüm olayların şoku he­
nüz tamamiyle geçmemişti. Bu nedenle bir son­
raki adımını nasıl atacağını hesaplamakta güç­
lük çekiyordu.
Her gün gazetelerdeki iş ilanlarını gözden ge­
çiriyordu. Ama bakıcı ya da hizmetçi arayan bir­
kaç kurum a yaptığı başvuru sonuçsuz kalmıştı.
Yine böyle iş ilanları için gazeteye bakarken,
gözüne o cumartesi Çadır Operası’nda Lucia di
Lammermoor operasının sahneleneceğini belirten
.lan ilişti. Üstelik dünyaca ünlü soprano Dame
Joan Sutherland başroldeydi. Yüz bin Sydneyli’
nin oyunu izlemeye gelmesi bekleniyordu.
Gitmeye k a ra r verdi Cassandra. O kalabalığın
içinde kendisini kim tanıyacaktı. Zaten Okyanus
Gezgini’nin hâlâ kentte olduğu bile şüpheliydi.
155
Gemi çoktan demir alıp gitmiş olmalıydı.
O cumartesi hava birden değişip serinlemişti.
Koca çadırı dolduran binlerce insan, büyük bir
sabırsızlıkla, opera dünyasının bu ölümsüz sesi­
ni bekliyordu Dame Joan bembeyaz bir elbiseyle
sahneye çıktığında, muazzam bir alkış sağnağı
kapladı ortalığı. Aryanın ilk nağmeleriyle birlik­
te de derin bir sessizlik.
Müzik Cassandra’yı her zaman etkilerdi. Ama
yüreği bir kez bulup da yitirdiği mutluluğun açı­
sıyla kan ağlarken, dayanamadı genç kız. Ilık
gözyaşları ip gibi inmeye başladı yanaklarından.
Herkes kendin: o billur sesli kadına kaptırmış ol­
duğu için de kimse fark etmedi ağladığını.
A ra verildiğinde. Cassandra süveterini giyerek
ayağa kalktı. Seyircilerin çoğu yanlarında hazır
yiyecek ve içecekler getirmişti. Diğerleri isp, bü­
felerin önünde uzun kuyruklar oluşturmuştu
Cassandra da bu kuyruklardan birine girA e te y iS
elmayla biraz bisküvi satın aldı. U zun ^y re otur-
m aktan ayaklan uyuşmuş olduğu için elmasını
ayakta yemeye karar verdi.
Daha ikinci ısm kta. gözetlend'ği hissine ka­
pılarak etrafa bakındı ve yanılmadığını anladı.
On beş yaşlarındaki bir oğlan çocuğu gözlerini
dikmiş ona bakıyordu. Genç kızın da kendisine
baktığını görünce, gülümseyerek yaklaştı.
-Sen bir AvustralyalI mısın yoksa bir turist
mi?»
-Turistim.»
«Nerelisin?»
«İngilizim. Ya sen?»
«Ben buralıyım.» diyen çocuk cebinden bir kâ­
ğıt çıkarrp baktıktan sonra, «Sana bir mesaj ge­
tirdim,* dedi.
Birden gerginleşti Cassandra. Bu hiç tanım a­
dığı çocuk, ona nasıl bir mesaj getirmiş olabilir-
158
di?
«Sanırım beni başka biriyle karıştırdın.»
Kâğıdı uzattı çocuk. «Sen Cassandra Vemon'
sun, değil mi?»
«Nereden biliyorsun?»
«Senin bir fotoğrafın v ar bende. Zaten Nick
Amca da iyice tarif etti. O benim amcamdır. Se­
nin için deli olacaktı neredeyse. Mesajı bir an ön­
ce okusan iyi edersin.»
«Tut şunu,» diyerek elmayı ona verdi Cassan­
dra. Titreyen parm aklarla kâğıdı açtı. Kısacık bir
nottu bu. Üzerinde sadece iki cümle vardı. Genç
kızın tüm dünyasını değiştiren iki cümle.
Seni seviyorum. Seni görmeliyim. Nick.’
Heyecandan çatallaşan bir sesle. «Amcan n e­
rede?» diye sorabildi.
«Her yerde seni arıyor. Şu anda şu taraflarda
İfir yerde olmalı,» diyerek çadırın ta öteki ucu-
fıur&öptyrdi çocuk. «Şu an d a tam elli kişi seni
^ { ı ^ r ^ l e n i , Nick Amcama senin bu gece m ut­
laka ouraya geleceğini söyleyince, o da bir tara­
ma grubu oluşturdu. Eğer seni bu gece de ’bula-
masaydık. resmini gazetelere verip ilan edecek­
tek. Sen ortadan kaybolduğundan beri her yerde
seni arıyoruz.»
«Peki şimdi beni bulduğunu ötekilere nasıl bil­
direceksin?»
«Şimdi görürsün,» diyen çocuk cebinden bir
maytap çıkarıp yaktı ve havada çevirmeye baş­
ladı. Biraz sonra çadırın muhtelif köşelerinden,
m aytaplar yandığı görüldü.
«Ş;mdi seni kararlaştırdığımız yere götüreyim.»
Büyülenmiş gibi izledi onu Cassandra. Biraz
sonra S anat Galerisi'ne giden ağaçlıklı yola sap ­
tılar.
«Kararlaştırdığınız yer neresi?»
«Şuradaki merdivenler,» diye birkaç gün önce
157
Eleni'yle birlikte durdukları yeri gösterdi çocuk.
Rüyada gibiydi Cassandra. Sanki zaman, dünya,
yaşam durmuştu.
«İşte amcam geliyor.» C assandra döndü ve
ağaçların arasından çıkarak koşmaya başlayan
uzun boylu silueti fark etti.
«•Daha sonra görüşürüz.» diyerek sıvıştı çocuk.
Nick yaklaşıyordu.
Ansızın çılgın gibi bir koşu tutturdu Cassan­
dra. Kollarını açmış ona doğru koşuyordu.
Bir an sonra birbirlerine doğru atılıp sarmaş
dolaş oldular. Genç kız hem ağlıyor, hem gülü,
yor. bu arada sımsıkı sarıldığı erkeği durm aksı­
zın öpüyordu. Tabii o da onu.
«Tanrıya şükürler olsun ki iyisin.» diye onu
iyice bağrına bastı genç adam.
«Seni seviyorum.» diye fısıldadı Cassandra.
«Oh, Nick seni öyle seviyorum ki!»
Daha fazla söze gerek yoktu. Dudaklan
den birleşti. Galerinin merdivenlerine k u c A |f£-,
cağa oturup doya doya birbirlerini sey*elfilar.
Biraz yatışıp özlem giderdikten sonra. Nick fı­
sıldayarak şunları söyledi. «Şimdi herkes bizim
nişanlanmamızı kutlarken, ikimiz çok özel bir
partiye katılacağız.»

Cassandra ertesi sabah, aydınlık bir odada, be­


yaz muslin üzerine açık mavi ipek süslemeleri
olan bir perdeyle çevrilm:ş. pirinç bir karyolada
uyandı.
Mavili beyazlı bir halıyla kaplanmış olan cilâlı
yer tahtalarını, hepsi de antika mobilyaları, kır.
mızı kiremitten yapılmış, içine pırıl pınl parla-
bakır kap kacak asılmış şömineyi büyük bir
hazla seyretti.
Burası Nick’in Robert Amcasının ve eşi Mary'
eviydi. Gece. Cassandra'nm eşyalarını topla-
158
diktan sonra buraya gelmiş ve çok sıcak karşı­
lanmışlardı. Robert Amca bir şişe şampanya aç­
mış, Mary ise hafif ve leziz bir akşam yemeği
hazırlamıştı. Daha sonra yatmak için yukarı çık­
tıklarında Nick, Cassandra’yı bırakıp gitmekte
büyük bir isteksizlik göstermişti.
Onun kalmasını Cassandra da çok isterdi aslın­
da, am a yakın bir akrabanın evinde pek de uy­
gun kaçmayacaktı bu. Sonunda Nick büyük bir
güç sarf ederek dudaklarını genç kızın dudakla­
rından çekti.
Cassandra bir önceki gecenin zevkli anılarına
dalmışken, kapı çalındı ve Nick girdi içeri. Son
derece yenilenmiş ve dinlenmiş bir hali vardı.
Yeni duş yapmış olduğu için saçları ıslaktı.
«Günaydın. İyi uyudun mu?»
•«Hem de nasıl,* diye gülerek kollarını açtı genç

/ l a y e ç ı yatağın üstüne oturan Nick, onu kol-


Tannın arasına aldı. Yüzünün her tarafına öpü­
cükler kondurdu. «Seni böyle seviyorum... böyle
dağınık ve mahmur...»
Genç kız kendini tümüyle onun ince, uzun, sı­
cak parm aklarının okşam alarına bırakmıştı. Bu
okşamaların nereye gidebileceği um urunda bile
değildi artık.
Sonunda Nick kendini güçlükle toplayıp geri
çekildi. «Sana kahvaltıyı balkonda etmemizi tek.
lif etmeye gelmiştim, am a eğer böyle devam ede­
cek olursak...» Cümlesini bitirmeyip sustu.
Ellerini hâlâ onun boynundan çekmemiş olan
Cassandra. «Ne olur?» diye masum bir tavırla
mırıldandı.
«Yakında evleneceğimize göre, biraz daha bek­
leyebiliriz. değil mi?»
«Ben bekleyebilirim... eğer sen bekleyebilir­
sen.»
159
Sonra balkona çıkıp büyük bir keyifle kahval­
tı ettiler.
«Nick, Eleni ve Atu'dan ne haber?»
«Senin kaçışın Atu'nun aklını başına getirdi.
Çünkü Eleni’nin de bir gün aynı şeyi yapabile­
ceğini düşündü. Şimdi çok mutlular.»
«O durum da kaçmaktan başka çarem yoktu.-
diye mırıldandı Cassandra. «Ros’un kaçması be­
ni yerin dibine geçirdi.»
«Sen ablanın muhafızı değilsin. Onun hare­
ketlerinden dolayı kendini suçlu hissetmene ge­
rek yok. Daha en baştan hepimiz, sizin akla ka­
ra kadar birbirinize zıt olduğunuzu anlamıştık
Gerçi sen: ilk gördüğümde, böyle düşünmediği­
mi itiraf ederim. Ama çok kısa süre sonra fikrimi
değiştirdim.»
«Ama hiç öyleidavranmadın. Ben do senin Ele-
ni’ye âşık oldugulıu^rtfpfflfdııilTV#^
«Ben de seni J ŞâiA ingilter j deki o adamı dü­
şündüğünü sVnyordum.»
«O tümüyle uydurmaydı. Böyle biri asla olma­
dı. Sana karşı olan duygularımdan şüphelenme­
yesin diye uydurdum onu.» Daha sonra, «Hayat
ne kadar beklenmedik şeylerle dolu,» diye mırıl­
dandı genç kız. «Daha bir sene önce Avustralya’
yı görmek aklımdan bile geçmezdi. Oysa şimdi bir
AvustralyalI ile evlenmek üzereyim.»
Genç adam yanına gelerek kollarını onun boy­
n u n a doladı, «O meseleyi hemen halletmeliyiz,»
diye fısıldadı kulağına. «Seni bulmak için öy­
lesine çok bekledim ki-..*
Birlikte mutluluğun sınırsız ufkuna doğru k a­
n a t açtılar.

160
Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında liğin

5. Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir.

………SON……..
Buraya Yüklediğim E-Bookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek Zorundasınız.
Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı Zarardan
Hiç Bir Şekilde Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım.
Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi
Beğenirseniz
Kitapçılardan Almanızı Ya Da E-Buy Yolu İle Edinmenizi Öneririm.
Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir
Sahibi Olmanız Ve Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir.
Benim Bu Kitaplar Da Herhangi Bir Çıkarım Ya Da Herhangi Bir Kuruluşa Zarar
Verme Amacım
Yoktur.
Bu Yüzden E-Bookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz.
Daha Sonrası
Sizin Sorumluluğunuza Kalmıştır.
1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı
2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız %30 Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi
3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur
4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız
Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz
5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne
Yazmanızı
Tavsiye Ederiz
Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan By-Igleoo Tarafından
www.CepSitesi.Net - www.MobilMp3.Net - www.ChatCep.Com -
www.İzleCep.Com
Siteleri İçin Hazırlanmıştır. E-Book Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem
Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp Ebook Haline Getirdim Lütfen Emeğe Saygı
Gösterin.
Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler
Yapabilsin. Herkese Saygılarımı Sunarım .
Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı
Gerçek Adreslerinden Takip Ediniz.
Not Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki
Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin.
Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi YönetimeBildirin
Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara.
By-Igleoo www.CepSitesi.Net

You might also like