You are on page 1of 44

6

'2ó8257$$9583$µ'$
õ03$5$725/8./$59(6$9$÷
°260$1/,+$%6%85*
5(.$%(7õ9($6.(5Ê'g1h÷h0

On altıncı yüzyıldan on sekizinci yüzyıl ortalarına kadar olan


dönemde Doğu-Orta ve Doğu Avrupa üç büyük kara imparator-
luğun yükselişine şahit oldu: Osmanlı İmparatorluğu, Avustur-
ya-Habsburg İmparatorluğu ve Romanov Rusyası. Doğu Avrupa
üzerinde yoğunlaşan askerî tarihçiler, söz konusu dönemde Batı
Avrupa’nın belirli bölgelerinde önemli değişikliklere yol açan ve
genel olarak “Avrupa askerî devrimi” şeklinde nitelenen savaş sana-
tındaki değişimlerle uzun süredir ilgilenmekte ve ortaya koydukları
karşılaştırmalı yaklaşımlar ile söz konusu gelişmeleri anlamaya
çalışmaktadırlar.1 Elinizdeki bu makale, Doğu-Orta ve Batı Av-

1 Askerî devrim tartışması için bknz. Geoffrey Parker, The Military Revolution: Military
Innovation and the Rise of the West, 1500-1800, Cambridge: Cambridge University
Press, 1988; gözden geçirilmiş baskı 1999 [Askeri Devrim: Batının Yükselişinde
Askeri Yenilikler, 1500-1800, T. Zorlu (trc.), İstanbul: Klasik, 2006]; Jeremy Black,
A Military Revolution? Military Change and European Society, 1550-1800, Londra,
1991; Rogers, Clifford J., (haz.), The Military Revolution Debate: Readings on the
Military Transformation of early Modern Europe, Boulder, Co., 1995. Habsburg-
Osmanlı bağlamında bknz. József Kelenik, “The Military revolution in Hungary”,
Géza Dávid ve Pál Fodor (haz.), Ottomans, Hungarians and Habsburgs in Central
Europe: The Military Confines in the Era of Ottoman Conquest, Leiden: Brill, 2000, s.
117-159; Gábor Ágoston, “Habsburgs and Ottomans: Defense, Military Change and
Shifts in Power”, The Turkish Studies Association Bulletin 22/1 (1998), s. 126-141; aynı
yazar, “Disjointed Historiography and Islamic Military Technology: The European
Milirtary revolution Debate and the Ottomans”, Mustafa Kaçar ve Zeynep Durukal
(haz.), Essays in Honour of Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: IRCICA, 2006, s. 567-582;
Günhan Börekçi, “A Contribution to the Military Revolution Debate: The Janissaries

c169C
c GÁBOR ÁGOSTON C

rupa’daki askerî gelişmeleri mukayese etmenin ilginç benzerlik ve


farklılıklar ortaya koyabileceğini, ancak bunun yanı sıra Osmanlı,
Habsburg ve Romanov imparatorluklarındaki askerî gelişmelerin
mukayesesinin de bu üç imparatorluğun değişen askerî becerilerini
ve buna bağlı olarak askerî talihlerindeki yer değişimlerini daha
iyi anlamamıza imkân tanıyacağını ileri sürmektedir. Ne var ki,
askerî bir güç olarak ortaya çıkışı ve Osmanlıların ana rakiplerinden
biri oluşu geç bir döneme, ancak on sekizinci yüzyılın ortalarında
tesadüf eden Rusya, Osmanlılar ve Avusturya Habsburglarının
kıyaslandığı bu çalışmaya dahil edilmemiştir.2
Bu çalışmanın ana tezi şudur: On altıncı yüzyıldaki Osmanlı
genişlemesi ve askerî üstünlüğü Habsburg askerî, mali ve bürok-
ratik modernleşmesinde, diğer bir deyişle, Avusturya Habsburg
Monarşisi ya da “Habsburg Orta Avrupası”nın ortaya çıkışında
önemli bir rol oynamıştır. On altıncı yüzyıl ortalarından itibaren
Habsburglar, Osmanlı askerî gücü ile boy ölçüşebilmek için Maca-
ristan ve Hırvatistan’da yeni bir savunma hattı oluşturdular, sınır
kalelerini yenileyip tahkim ettiler ve askerî, mali ve bürokratik
sistemlerini modernize edip merkezileştirdiler.
Buna rağmen Habsburg merkezileştirmesi ve askerî reformları
tamamlanmamış halde kaldı. Gerçekleştirilen reformların köklü
hale gelmesi uzun zaman alıyordu. Bu durum kısmen Habsburg-
ların çok yönlü siyasi ve askerî sorumlulukları (Fransa ile rekabet,
Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu ve Hollanda’daki Protestan
ayaklanmaları, Akdeniz’deki Osmanlı-Habsburg mücadelesi),
kısmen de askerî kaynakları harekete geçirme ve savaş finansmanı
açısından Viyana’nın soylulara bağlı olmasından kaynaklanan

Use of Volley Fire during the Long Ottoman-Habsburg War of 1593-1606 and the
Problem of Origins”, Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae [bundan
sonra AOH] 59/4 (2006) [2007], s. 407-438.
2 Virginia Aksan birçok çalışmasında söz konusu problemi ele almıştır. Örneğin bknz.
Virginia Aksan, “Locating the Ottomans among Early Modern Empires”, Journal of
Early Modern History 3, 2 (1999), s. 103–134; Aksan, Ottoman Wars 1700–1870: An
Empire Besieged, Harlow, England; New York: Longman/Pearson, 2007 [Kuşatılmış
Bir İmparatorluk-Osmanlı Harpleri, 1700–1870, Gül Çağalı Güven (trc.), İstanbul:
Türkiye İş Bankası Yayınları, 2011.]

c170C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

sınırlı Habsburg imparatorluk otoritesi ile ilgiliydi. Kutsal Roma-


Germen İmparatorluğu ve Habsburg topraklarında savaşları finanse
etme konusunda soylulara bağlılık -değişen derecelerde- belirgin
bir halde iken, Habsburg imparatorluk otoritesinin sınırlı oluşu
Osmanlı genişlemesini durdurmak görevini üstlenen ve bu sebeple
askerî ve mali açıdan önemli miktarda kaynak ve reforma ihtiyaç
duyulan sınırdaki Macaristan’da en açık şekilde ortaya çıkmış-
tı. Topraklarını Osmanlı’ya karşı savunmada Viyana’ya bağımlı
olan Macar soyluları, savaşın finansmanı ve idaresi karşılığında
yüzyıllardır süregelen hak ve imtiyazlarından vazgeçmek istemi-
yorlardı. Viyana’nın yürüttüğü politikaya karşı çıkanlar sadece
Habsburg egemenliği altındaki Macar Krallığı topraklarında ya-
şayan Macar soyluları değildi. Osmanlı yönetimindeki Macaristan
topraklarında ikamet edenler kadar Kanuni Sultan Süleyman’ın
(1520–66) Doğu Macaristan’da kurduğu Osmanlı’ya tâbi Erdel
Prensliği’ndeki Macar soyluları da bu politikayı kabullenmemişti.
Osmanlı Macaristanı ve Erdel Prensliği, Viyana’nın merkezileştirme
politikalarına karşı silahlı ayaklanmalarda bulunan Macarlar için
sığınacak kapılar haline geldiler. Erdel, Protestan Gábor Betlen
(1613–29) ve I. György Rákóczy (1630–48) dönemlerine tesadüf
eden Otuz Yıl Savaşları sırasında giriştiği birçok sefer (1619, 1623,
1626 ve 1644’te) ile Habsburglara meydan okudu ve Viyana’ya
karşı imtiyazlarını korumaları ve elverişli şartlar oluştuğunda bu
imtiyazları genişletmeleri yönünde Macar soylularına askerî ve
diplomatik destek sağladı.
Viyana çok yönlü politikaları ve askerî uğraşları, kısıtlı otoritesi
ve henüz tamamlanmamış askerî, bürokratik ve mali reformlara
rağmen yine de Osmanlılara karşı askerî becerilerini önemli dere-
cede artırmayı başarabildi. On altıncı yüzyılın sonunda Macaris-
tan’daki Uzun Savaş’ta (1593–1606) yer alan Habsburg kuvvetleri
Osmanlılar karşısında geçici de olsa taktik üstünlüğü kurabildiler.
On yedinci yüzyılın sonunda Osmanlılar ve Kutsal İttifak ülkeleri
arasında 1684–99 yıllarını kapsayan başka bir uzun savaşta her
ne kadar Venedik, Lehistan ve Rusya ile ittifak halinde olsalar da
Habsburglar sahip oldukları hareketli birlikler ve askerî araç-ge-

c171C
c GÁBOR ÁGOSTON C

reçler açısından Osmanlı askerî yetenekleri ile boy ölçüşebilecek


seviyedeydiler. 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması sonucun-
da Osmanlıların Macaristan’ın büyük bir bölümünü kaybetmesi
Habsburgları Orta Avrupa’daki en kuvvetli monarşi haline getirdi.
Orta Macaristan’ı, Erdel’i ve 1718’de Güney Macaristan’daki son
Osmanlı toprağı olan Temeşvar Eyaleti’ni Habsburg Monarşisi
sınırlarına katan Viyana, böylece ilerleyen yıllarda girişeceği savaş-
larda kullanabileceği beşerî ve ekonomik kaynak havuzunu önemli
ölçüde genişletmiş oluyordu. Bu kaynakların güvenliği Rumeli ile
Macaristan’ın doğal sınırı olan Tuna Nehri üzerinde inşa edilen yeni
askerî sınır hattı (Militargränze) aracılığıyla sağlandı. Macaristan
ve Erdel’i elde eden Viyana, on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda
otoritesi ve meşruiyetine devamlı meydan okuyan, askerî ve eko-
nomik kaynaklarını kısıtlayan ve stratejisini tehlikeye atan Macar
asillerinin destek merkezlerini de ortadan kaldırmış oldu.
Osmanlılar, on altıncı yüzyıl sonu gibi erken bir tarihte Habs-
burgların yeni askerî teşkilatının farkına vardılar ve bu gelişmelere
cevaben on yedinci yüzyılda birçok askerî düzenlemeye giriştiler.
Ne var ki, Osmanlıların yeniden teşkilatlanma stratejileri merkezî
nitelikteki askerî yapıyı ortadan kaldırdı. Savaşlar sırasında eyalet-
lerdeki ayanlara ve eyalet kuvvetlerine bağlılığı artan İstanbul’un
ordu ve kaynaklar üzerindeki kontrolü zayıfladı.
Osmanlı askerî becerilerinin Habsburglar karşısındaki gerileme-
sini anlatmayı hedefleyen bu çalışma, Osmanlı ve Habsburg askerî
becerileri ve sınır savunmalarındaki değişimin yanı sıra askerî
teknoloji ve silahların rolü üzerinde duracaktır. Habsburglar, tüm
eksiklerine rağmen, on yedinci yüzyılın sonunda gerçekleştirdik-
leri askerî, bürokratik ve mali reformlar sayesinde Osmanlılarla
mukayese edildiğinde yalnızca sayı itibariyle değil, aynı zamanda
daha iyi eğitilmiş, teçhiz edilmiş ve çok daha etkin bir emir-komuta
zinciri olan bir orduya sahiptiler. Savaşla ilgili bilimler ve askerî
teknolojilerdeki ilerlemeler Osmanlıların Avrupalı rakiplerine silah-
ların standartlaştığı ve savaşın sanayileştiği on dokuzuncu yüzyıl
öncesinde az bir avantaj sağladı. Buna mukabil savaş akademileri
ve bakanlıklar çok daha etkin sonuçlar ortaya koydu.

c172C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

260$1/,)(7õ+/(5õ9($6.(5Ê*hd
On altıncı yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa ve bugün
Ortadoğu diye bilinen coğrafyadaki en önemli imparatorluklardan
biri idi. Bu imparatorluğu, Roma ve Bizans gibi daha iyi bilinen Ak-
deniz imparatorlukları, kendisi gibi çok sayıda etnik kimliği içinde
barındıran Habsburglar ve Romanovları yahut diğer büyük İslam
imparatorlukları olan Abbasi Halifeliği, Safeviler ve Babür Hindis-
tanı ile kıyaslamak mümkündür. Osmanlıların yeni bir güç olarak
tarih sahnesine çıkmalarındaki dönüm noktası 1453 yılında Bizans
başkenti Konstantinopolis’in Sultan II. Mehmed (1444–46, 1451–81)
tarafından fethedilmesi oldu. Bu şehri başkent yapıp giriştikleri
seferlerin lojistik merkezi haline getiren Osmanlılar, Rumeli’deki
hakimiyetlerini elli yıl içinde pekiştirdiler. Lehistan-Litvanya Bir-
leşik Krallığı ve Kazakların akınlarına uğrayan kuzey/kuzeybatı
sahillerini tam olarak egemenlikleri altına alamamış olsalar da bu
imparatorluğun sahipleri Karadeniz’i bir “Osmanlı gölü” haline
getirmeyi başardılar.3 Sultan I. Selim (1512–20), 1516-17’de Mısır
ve Suriye’ye hakim Memlük Devleti’ni mağlup etti ve 1512’de
yüzölçümü 883.000 km2 olan imparatorluk topraklarını hemen
hemen iki katına çıkartarak 1.500.000 km2’ye ulaştırdı. Fethedilen
toprakların genişliğinden çok getirdiği zenginlik önemliydi; Suriye
ve Mısır gelirleri imparatorluk gelirlerinin üçte birini oluşturuyor-
du. Selim, gerçekleştirdiği fetihlerle İslam’ın beşiği konumundaki
Mekke ve Medine’nin, ayrıca halifelik merkezleri olan Şam ve
Kahire’nin hakimi oldu. Selim ve halefleri, “Hâdimü’l-Haremeyn”
unvanını deruhte ettiler. Böylece Osmanlılar, kendilerine İslam
dünyasında çok büyük bir itibar ve meşruiyet kazandıran hac
vazifesini tertip etme ve hacıların korunması görevini üstlendiler.

3 Osmanlıların Karadeniz’i kontrol altında tuttuklarına yönelik Halil İnalcık tarafın-


dan ortaya konan görüşe son dönemlerde itiraz edilmiştir. Bknz. Victor Ostapchuk,
“The Human Landscape of the Ottoman Black Sea in the Face of the Cossack naval
Raids”, Oriente Moderno, 20 (2001), s. 23–95 ve Dariusz Kolodziejczyk, “Inner lake
or Frontier? The Ottoman Black Sea in the Sixteenth and Seventeenth Centuires”,
Faruk Bilici, Ionel Candea ve Anca Popescu (haz.), Enjeux politiques, économoques
et militaires en Mer Noire (XIVe-XXIe siècles. Études à la mémoire de Mahail Guboglu,
Braïla: Istros, 2007, s. 125–139.

c173C
c GÁBOR ÁGOSTON C

Bu durum İstanbul ve Mısır arasındaki iletişimi sağlayan deniz yo-


lunun korunmasını gerek ideolojik gerekse ekonomik nedenlerden
dolayı oldukça önemli hale getirdi. Osmanlı donanmasının daha
da güçlü kılınması gerekiyordu ve bu mecburiyet -her ne kadar
bazı tarihçiler ve siyaset bilimcileri donanması “okyanus boyu
faaliyet” göstermediğinden dolayı Osmanlı İmparatorluğu’nu bir
dünya gücü olarak kabul etmese de4- aslında kara imparatorluğu
olan Osmanlıları bir deniz imparatorluğuna dönüştürdü. Osman-
lılar, Doğu Akdeniz’i kontrol altına aldılar, ancak Selim’in fetihleri
Akdeniz’e hakim Hıristiyan deniz kuvvetleri Venedik, İspanya
ve Rodos Şövalyeleri ile mücadeleyi gerekli kıldı. Kızıldeniz’deki
Portekiz saldırılarına karşı Hicaz’ı koruma görevi, Osmanlıları
Portekizlilerle mücadeleye sürükledi. Ancak tüm bu meseleler
Selim’in halefi I. Süleyman (1520–66) tarafından halledilecekti.
1521’de Macaristan Seferi’ne çıkan Süleyman Belgrad’ı fethetti.
Takip eden sene Süleyman’ın donanması Rodos’u ele geçirdi ve
buradaki şövalyeleri adadan çıkardı. Saltanatının ilk yıllarındaki bu
hızlı fetihler, II. Mehmed dönemindeki başarısız Belgrad (1456) ve
Rodos (1480) kuşatmalarıyla kıyaslandığında, Süleyman’a Avrupa-
lıların gözünde dehşetengiz bir hasım imajı kazandırdı. Süleyman,
ordusuna serdarlık ettiği on üç seferde Habsburg başkenti Viyana’yı
iki defa (1529, 1532) tehdit etti ve Macaristan’ı (1541) ele geçirdi.
Doğu Ege’de Rodos’un fethi (1522) ve Kuzeybatı Yunanistan’daki
Preveze’de kazanılan zafer (1538) Osmanlıları Doğu Akdeniz’in
efendisi konumuna getirdi. Ayrıca, 1534–35 tarihinde Abbasi hila-
fetinin eski merkezi Bağdat’ı da kapsayan ve Osmanlıların doğu-
daki ideolojik ve askerî rakibi İran’daki Şii Safevi İmparatorluğu
(1501–1722/1736) ile sınırı oluşturan Irak, Süleyman tarafından
imparatorluk topraklarına katıldı.5

4 Bu konuda bknz. George Modelski ve William R. Thompson, Seapower in Global


Politics, Londra, 1988, s. 44. Modelski “modern dünya sisteminde, dünya güçleri
deniz (yahut okyanus) güçleridir ve denize hükmederler” görüşündedir (s. 16). Yine
aynı yazar, “yaptıkları askerî harcamalara hesaplandığında bir dünya gücünün en
azından yüzde elli, bir büyük devletin ise en azından yüzde beş oranında dünyanın
askerî becerilerine sahip olması gerektiği”ni ileri sürmektedir (s. 42).
5 Osmanlı fetihleri şu kitaplarda ayrıntılarıyla anlatılmıştır: Caroline Finkel, Osman’s

c174C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

Tüm bu fetihler, Osmanlı askerî gücü yanı sıra Osmanlı mer-


kez ve taşra yönetiminin devletin devamlı artan kaynakları etkin
şekilde kullanması sonucunda mümkün olabiliyordu. Askerî gü-
cün dışında Osmanlıların oldukça etkin bir şekilde kullandıkları
istihbarat elde etme, ideoloji, propaganda ve siyasi faydacılık gibi
fevkalade öneme sahip diğer araçları da unutmamalıyız. Osmanlı
ideologları ve strateji uzmanları, padişahların Habsburglara karşı
giriştikleri mücadelenin meşruiyetini geniş Müslüman kitleler
gözünde pekiştirmek için dini, milenyumcu anlayışı ve cihangi-
rane imparatorluk idealini kullandılar. Benzer şekilde, Habsburg
Katolikliği ve Safevi Şiiliği’ne karşı elde edilen Osmanlı zaferleri
Osmanlı propagandasının tamamlayıcı unsurlarından biri haline
geldi.6 Süleyman’ın saltanatının ilk yıllarında Sadrazam İbrahim
Paşa, bilinçli bir şekilde, padişahın Büyük İskender’in takipçisi
yeni bir cihangir olduğu yönünde propaganda yaptı. Daha sonraki
yıllarda padişah kendisini sahibi olduğu topraklarda adalet ve dü-
zenin hakim olduğu “Kanunî” olarak gördü.7 Bu propagandalar
kadar önemli olan bir diğer şey ise tabii ki Rumeli, Anadolu ve
Arap ülkelerinin fethini ve sonrasında kurulan hakimiyeti sağlayan
Osmanlı askerî teşkilatı idi.
On altıncı yüzyıl Osmanlı ordusu muasır Avrupalılarca dünya-
nın en iyi ve en etkili askerî teşkilatı olarak kabul edilmiştir. Osmanlı
ordusunun büyük çoğunluğu ulufeleri tımar yoluyla ödenen tımarlı
sipahilerden oluşuyordu. Bizans’ın pronoia ve Selçukluların iktasına

Dream: The Story of the Ottoman Empire, 1300-1923, New York: Basic Books, 2006,
s. 1-151 [Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı: Osmanlı İmparatorluğu’nun Öyküsü, 1300-
1923, Zülal Kılıç (trc.), İstanbul: Timaş Yayınları, 2010]; Colin Imber, The Ottoman
Empire, 1300-1650: the Structure of Power, Hampshire: Palgrave Macmillan, 2002,
s. 1-61.
6 Bknz. Gábor Ágoston, “Information, Ideology and Limits of Imperial Policy: Ottoman
Grand Strategy in the Context of Ottoman-Habsburg Rivalry”, Virginia H. Aksan
ve Daniel Goffman (haz.), The Early Modern Ottomans: Remapping the Empire,
Cambridge: Cambridge University Press, 2007, s. 75–103.
7 Cornell Fleischer, ‘‘The Lawgiver as Messiah: The Making of the Imperial Image in the
Reign of Süleyman’’, Gilles Veinstein (haz.), Soliman le Magnif ique et son temps, Paris:
Documentation Française, 1992, s. 159–77; Barbara Flemming, ‘‘Sahib-kıran und
Mahdi: Türkische Endzeiterwartungen im ersten Jahrzehn der Regierug Süleymans’’,
György Kara (haz.), Between the Danube and the Caucasus, Budapeşte: Akadémiai
Kiadó, 1987, s. 43–62.

c175C
c GÁBOR ÁGOSTON C

benzeyen bu sistemde ana hedef askerin ve devlet görevlilerinin


maaşlarını ödemek idi. Tımarlı sipahiler, kendilerine tahsis edilen
tımar topraklarının ayrıntılı şekilde tanımlanmış gelirlerini toplama
hakkı karşılığında silah, zırh ve at temini ile mükelleftiler. Ayrıca
sipahiler, padişah tarafından çağrıldıklarında silahlı yükümlüleriyle
(cebelü) askerlik hizmetini yerine getirmeye mecburdular. Sipahinin
maiyetinde bulundurmak, silahlandırmak ve seferlere getirmekle
mükellef olduğu cebelü sayısı tımardan kazandığı gelire uygun
şekilde artmaktaydı. Ne kadar fazla gelir elde ediyorsa getirmek
zorunda olduğu asker sayısı da o kadar artıyordu. Osmanlılar, tımar
sahibi sipahilerin sayısı ve yükümlülüklerini takip amacıyla, belki
de ilk kez I. Bayezid dönemi (1389–1402) gibi erken bir tarihten
başlayarak, birçok teftiş yöntemi geliştirdiler. Bu askerlerin sayısı
seferler esnasında tımar kayıtları esas alınarak kontrol ediliyor ve
tımarlı sipahilerin beraberindeki askerler ve teçhizatlarına bakılarak
göreve gelip gelmedikleri tespit ediliyordu. Şayet sipahi göreve
gelmez ya da getirmesi gereken sayıda askeri yanında bulundur-
maz ise tımarını kaybediyor ve bu tımar başkasına veriliyordu.
Tımar ve bununla ilgili bürokratik denetleme sistemi, bir taraftan
gelir toplama ve askerlerin maaşı ödeme yükünü Osmanlı merkezî
bürokrasisinin sırtından alırken, diğer taraftan da geç on altıncı
yüzyıl boyunca Osmanlı padişahlarına daimî bir süvari ordusu
sağlamıştı.8 1527-28 tarihli Osmanlı hazine defterine göre impa-
ratorluğun Avrupa yakasında 10.668, Anadolu, Halep ve Şam’da
ise 17.200 tımarlı sipahi vardı. Bu askerler seferlere toplamda en
azından 22.000–23.000 cebelü getirebiliyorlardı. Bazıları bu rakamı
61.000’e kadar çıkarmaktadır. Sonuç olarak, düzenli sipahi ordu-
sunun toplam potansiyel gücünü asgari 50.000 (ve belki de 90.000)
şeklinde hesaplamak mümkündür.9

8 Osmanlı askerî sisteminin yetkin bir tasviri için bknz. Gyula Káldy-Nagy “The First
Centuries of the Ottoman Military Organization”, AOH 31, 2 (1977), s. 147–162;
Imber, Ottoman Empire, s. 193–206.
9 Káldy-Nagy, “The First Centuries”, s. 161–162. Aynı kaynakları kullanan Rhodes
Murphey potansiyel cebelü sayısını 61.520, yine potansiyel timarlı sipahi sayısını
ise 99.261 olarak hesaplamıştır. Ancak bu rakamların fazlasıyla iyimser olduğunu

c176C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

Ordunun diğer unsurları padişahın ulufeli daimî askerleri olan


kapıkullarından oluşuyordu. Bu grupta yeniçeriler, topçular, top
arabacıları, cebeciler ve altı bölük halkı (sipahiler, silahdarlar, sağ ve
sol ulufeci ve garipler) bulunuyordu. Bunlar arasında en önemlileri
I. Murad zamanında (1362–89) oluşturulan seçkin yeniçeri birliği
idi. Hazine tarafından finanse edilen bu birlik doğrudan padişahın
komutası altındaydı. Yeniçerilerin askere alınma ve ikmalleri muh-
temelen yine I. Murad zamanında uygulamaya konulan devşirme
sistemi aracılığıyla sağlandı. Bu sistemde yaşları 8 ile 20 arasında
(tercihen 12 ile 14) değişen Hıristiyan çocuklar düzenli olarak top-
lanıyor ve Osmanlılaştırılıyorlardı. Bu çocuklar ya ulufeli merkezî
ordunun bir parçası oluyor ya da devlet hizmeti için eğitiliyorlardı.
Kendilerine ait düzenli bir orduya sahip padişahlar yerel güç sa-
hipleriyle pazarlık etmek zorunda kalan Avrupalı muadillerinin
aksine, harekât açısından etkili ordulara sahip olmak istediklerinde
organize şiddet üzerinde tekel kurabildiler. Aşağıdaki tablodan da
anlaşılacağı üzere, on altıncı yüzyılın ilk yarısında ulufeli asker-
lerin sayısı (acemiler hariç) 15.000–16.000 arasında idi. Bu rakam
Süleyman döneminde yüzde kırk oranında arttı.

\¶]\†O†QLON\DU†V†QGDXOXIHOLDVNHUVD\†V†
1512/ 1514 sefer 1520/
Yıl 1484 1514
Bayezid mevcut Selim
Yeniçeriler 7841 8164 10065 10065 7780
Acemi
- 3467 - - 2668
oğlanlar

düşünüyorum. Bknz. Murphey, Ottoman Warfare, 1500–1700, New Brunswick,


New Jersey: Rutgers University Press, 1999, s. 37–39 [Osmanlı’da Ordu ve Savaş,
1500-1700, Tanju Akad (trc.), İstanbul: Homer, 2007.]
10 Daha önce neşredilmemiş bu veriler İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, MAD,
23’ten derlenmiştir. 1514 senesi verileri, 26 Mayıs-21 Ağustos 1514 tarihlerine ait
olup Sultan I. Selim’in Çaldıran seferine denk geldiğinden bilhassa kıymetlidir.
Çaldıran seferinde Osmanlı savaş gücü şimdiye kadar ancak kroniklere dayanarak
tahmin edilebildi. Bu arşiv kaynağı sefer esnasında mevcut kapukulu askerlerinin
sayılarını tabloda gösterildiği üzere vermektedir. Bu defteri yayına hazırlamaktayım;
verilerini ise değişik makalelerde özetledim. 1527-28 ve 1567-68 yılları verileri Ö L.
Barkan ve Káldy-Nagy tarafından daha önce verilmişti. Bknz. “The First Centuries,”
s. 167-169.

c177C
c GÁBOR ÁGOSTON C

Sipahiler 1401 1059 1951 1640 1771

Silahdarlar 1446 1338 2064 1758 1664


Sağ
384 484 695 551 728
ulufeciler
Sol ulufeciler 353 479 648 545 620

Sağ garibler 356 259 431 390 456

Sol garibler 366 277 413 378 428

Cebeciler - 401 451 378 518

Topçular - 331 353 293 394


Top
- 346 378 334 305
arabacıları
Toplam 12.147 16.605 17.449 16.332 17.332

1521 1521
Yıl 1520 (Haziran- (Eylül- 1522-23 1523
Ağustos Kasım)
Yeniçeriler 8361 8349 7422 7010 7164
Acemi
3190 3333 3315 3002 4107
oğlanlar
Sipahiler 2090 2133 2190 2228 2358

Silahdarlar 1904 1848 1893 1782 1798


Sağ
805 740 767 742 722
ulufeciler
Sol ulufeciler 666 596 545 504 492

Sağ garibler 475 449 440 397 384

Sol garibler 440 426 402 369 364

Cebeciler 522 504 496 484 517

Topçular 396 560 539 688 600


Top
308 544 550 543 542
arabacıları

c178C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

Toplam 19.157 19.482 18.559 17.749 19.048

Yıl 1523-24 1524-25 1527-28 1530 1567-68

Yeniçeriler 8641 9390 7886 8407 12.798


Acemi
3514 4961 3553 3640 7745
oğlanlar
Sipahiler 2274 2278 1993 1953 3124

Silahdarlar 1734 1779 1593 1582 2785


Sağ
686 701 589 577 1337
ulufeciler
Sol ulufeciler 474 504 498 434 1209

Sağ garibler 370 374 211 179 1050

Sol garibler 344 361 204 181 1539

Cebeciler 568 528 524 528 789

Topçular 594 632 695 687 1204


Top
543 516 943 1168 678
arabacıları
Toplam 19.742 22.024 18.689 19.336 34.258

Tımarlı sipahiler ve ulufeli daimî orduya ilaveten seferlerde,


kalelerde ve gemilerde yaya askerler olarak hizmet eden ve sayıları
erken on altıncı yüzyılda on binleri bulan11 azaplar ve akıncılar
adında iki grup daha vardı. Sultan Süleyman, 50.000–60.000’ini
çıktığı seferlerde alışılagelmiş şekilde harekete geçirebileceği, itibarî
sayısı 90.000–100.000 arasında değişen bir orduya sahipti.
Osmanlılar, Avrupaî silah ve taktikleri benimsemede samimi bir
ilgi ve usta bir esneklik gösterdiler. On dördüncü yüzyılın ikinci
yarısında henüz silahlı birliklerin gelişmesinin ilk aşamasında
ateşli silahları benimsediler ve erken on beşinci yüzyılda padişahın
düzenli ordusunun bir parçası haline getirdikleri topçu sınıfı saye-

11 Süleyman’ın 1521 Belgrad seferine katılan akıncıların sayısı 20.000’dir. Bknz. Káldy-
Nagy, “The First Centuries”, s. 170.

c179C
dDOGÔUDQð6HIHUL¶QGHðPHYFXGðNDSÔNXOXðDVNHUOHULQLQð5HFHFðð ð0D\ÔVð
$øXVWRV PHYDFLEOHULQLðJ|VWHUHQðEHOJHð .D\QDNð%2$ð0$'ð 
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

sinde barut teknolojisini askerî yapıları ile bütünleştirmede başarılı


oldular. Buna mukabil Avrupa’da topçular asker ve zanaatkar
arasında bir geçiş kategorisi olma durumlarını on yedinci yüzyı-
la kadar sürdürdüler. Osmanlılar İstanbul’da, ayrıca Budin’den
Bağdat’a, Kahire’den Basra’ya dek Rumeli ve Anadolu’daki birçok
büyük eyalet merkezinde tophaneler ve baruthaneler inşa ettiler ve
böylece Doğu Avrupa, Akdeniz ve Ortadoğu’da kalıcı ateşli silah
üstünlüğü sağlayacak silah ve barut üretiminde kendi kendine
yeter hale geldiler. Doğu sınırında giriştikleri Çaldıran Savaşı’nda
(1514) Osmanlı ordusu tahminen 150 topa sahip iken Safevilerin hiç
topu yoktu. Mohaç Savaşı’nda (1526) Osmanlı toplarının sayısı 240
ila 300 arasında değişiyordu, Macarların kullandıkları top sayısı
ise sadece 53 idi. Ne var ki, teknoloji merkezli bu yaklaşımın fazla
abartılmaması gerekir. Osmanlıların Safeviler, Memlükler ve Macar-
lara karşı kazandığı, sırasıyla, Çaldıran (1514), Mercidabık (1516),
Ridaniye (1517) ve Mohaç (1526) gibi savaşlarda ateşli silahların
üstünlüğüne devamlı surette işaret edilmektedir. Ancak bu savaş-
larda, sayısal üstünlük, süvari hücumu, daha iyi lojistik ve taktik
durumu veya düşmanın hatalarından ve araziden faydalanma gibi
unsurlar da ateşli silahların üstünlüğü kadar etkili olmuştur. On
beşinci yüzyıl ortalarında Osmanlıların sahip oldukları teknoloji ve
seri üretim becerisi, üstün lojistik, silah ve mühimmat üretiminde
kendi kendine yeterli olma durumu, padişahın ordularına Avrupalı
hasımlarına karşı aynı yüzyılın sonuna dek koruyacakları üstün
bir pozisyon sağlamıştır.12
Süleyman’ın kuvvetlerinin Belgrad’ı (1521) ve etrafındaki ka-
leleri -Zemun (1521)13, Orşova, (1522) ve Turnu Severin (1524)-
ele geçirmeleri sonrasında yukarı Balkanlar Osmanlı kontrolüne

12 Osmanlı silah teknolojisi ve savaş sanayisi hakkında bknz. Gábor Ágoston, Guns for the
Sultan: Military Power and the Weapons Industry in the Ottoman Empire, Cambridge:
Cambridge University Press, 2005; aynı yazar, “Behind the Turkish War Machine:
Gunpowder Technology and War Industry in the Ottoman Empire, 1450-1700”,
Brett Steele ve Tamera Dorland (haz.), The Heirs of Archimedes: Science and the Art
of War through the Age of Enlightenment, Cambridge: MIT Press, 2005, s. 101-133;
Feridun Emecen, Yavuz Sultan Selim, İstanbul: Yitik Hazine Yayınları, 2010, s. 123.
13 Bu yer adlarının pek çoğu farklı şekillerde yazılmaktadır.

c181C
c GÁBOR ÁGOSTON C

girdi. Böylece Kral Lüksemburglu Sigismund (1387–1437; Kutsal


Roma-Germen İmparatoru, 1433–1437) ve halefleri14 tarafından
oluşturulan Ortaçağ Macar savunma sistemi tamamıyla ortadan
kalkmış ve ülke zamanlaması iyi yapılan 1526’daki büyük Os-
manlı saldırısına açık hale gelmiş oluyordu. Mohaç Savaşı’nda
Süleyman’ın 60.000–70.00’lik ordusu, artık modası geçmiş yön-
temlerle idare edilen 26.000 kişilik Macar ordusunu yok etti. Kral
II. Lajos (1516–26) da bu savaşta ölmüştür.15 Padişah, Macaristan
başkenti Budin üzerine yürüse de ülkeyi işgal edip imparator-
luğuna katmadı. Habsburglu I. Ferdinand (1526–64) ve Osmanlı
yanlısı János Zápolya’nın (1526–40) rekabet halindeki farklı Macar
soyluları tarafından Macar tahtına seçilmesi, bu olayı müteakip
ortaya çıkan iç savaş ve Güney Macaristan’daki Sirem Kalesi’ne
Osmanlı silahlı kuvvetlerinin konuşlandırılması, bölge üzerinde
Osmanlı kontrolünü sağladı. Zápolya’nın 1540’taki ölümü sonrası
Ferdinand, rakibinin topraklarına askerî bir harekatta bulundu ve

14 Bu konuda bknz. Ágoston, “La strada che conduceva a Nándorfehérvár (Belgrade):


L’Ungheria, l’espansione ottomana nei Balcani e la vittoria di Nándorfehérvár”, Zsolt
Visy (haz.), La campana di mezzogiorno. Saggi per il Quinto Centenario della bolla papale,
Budapeşte: Edizioni Universitarie Mundus, 2000, s. 203-250; ayrıca bknz. Gyula
Rázsó, “Military reforms in the fifteenth century”, Béla Király ve László Veszprémy
(haz.), A Millennium of Hungarian Military History, Boulder Co.: Atlantic, 2002, s.
54-84 ve aynı yazar, “Hungarian strategy against the Ottomans, 1365-1526”, XXII.
Kongress der Internationalen Komission für Militärgeschichte. Acta 22, Vienna, 1997,
s. 226–37.
15 Géza Perjés, The Fall of the Medieval Kingdom of Hungary: Mohács 1526—Buda 1541,
Boulder, Colo: Atlantic, 1989, ayrıca Feridun Emecen, “Mohaç (1526): Osmanlılara
Orta Avrupa’nın Kapılarını Açan Savaş”, Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş,
İstanbul: Timaş Yayınları, 2010, s. 159–216; János B. Szabó-Ferenc Tóth, Mohács
(1526): Soliman le Magnifique prend pied en Europe centrale, Paris: Economica, 2010.
Mevcut tarihyazımı Macar ordusunun terkibi ve kullandığı taktik ve tekniklerin eski
olduğunu iddia etmiştir. Son dönemlerde keşfedilen Mohaç Savaşı üzerine muasır bir
İtalyan tasviri, Macar ordusunun paralı askerler, piyade, vagon istihkâmı ve topçuluk
gibi birçok son Avrupalı yeniliğe sahip olduğunu göstermektedir. Ancak yine de Macar
kampında bulunan bu modern askerî yenilikler daha iyi organize, daha disiplinli ve
tedarikli, ayrıca sayısal üstünlüğe sahip Osmanlı ordusu karşısında yeterli olamamış-
tır. Bknz. A. Kalous, “Elfeledett források a mohácsi csatáról: Antonio Burgio pápai
nuncius jelentései és hadtörténeti jelentőségük”, Hadtörténelmi Közlemények 120
(2007), s. 603–622. Ayrıca bknz. László Veszprémy, “The state and military affairs
in east-central Europe, 1380-c.1520s”, Frank Tallett ve D. J. B. Trim (haz.), European
Warfare, 1350–1750, Cambridge: Cambridge University Press, 2010, s. 105–106.

c182C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

bu girişim mevcut durumu tamamen değiştirdi. Habsburg yayıl-


macılığı, Osmanlı başkentinden bakıldığında, Orta Avrupa’daki
Habsburg-Osmanlı güç dengesini tehdit etmekteydi. Hamiliğini
yaptığı Zápolya hayatta iken Macaristan’daki nüfuzunu sürdüren
Sultan Süleyman, Orta Avrupa akarsu ağını kontrol eden başkent
Budin’i ve Macaristan’ın stratejik öneme sahip diğer merkezî bölge-
lerini fethederek bu tehdide ivedilikle cevap verdi. Ülkenin Osman-
lılar tarafından fethedilen bölgeleri kısa sürede Budin (1541–1686)
ve Temeşvar (1552–1716) adını taşıyan iki eyalete dönüştürüldü.
Macaristan’ın stratejik açıdan daha az öneme sahip doğu bölgeleri
ise padişah tarafından Zápolya’nın dul eşi ve kundaktaki oğluna
bırakıldı. Bu topraklar kısa bir süre sonra Osmanlı’ya bağlı dev-
letlerden biri olacak Erdel Prensliği’ni oluşturmaktaydı.16 1542’de
Ferdinand’ın Osmanlı’yı Budin’den çıkarmak için giriştiği mü-
cadele büyük bir hüsranla sonuçlandı. 1540’lı yıllarda Habsburg
kaynaklarının bölgeye yeterli düzeyde sevk edilmemesi sonucunda
Macaristan üçe bölündü ve ülke dönemin iki büyük imparatorlu-
ğu, Osmanlılar ve Habsburglar arasındaki mücadelenin karadaki
savaş sahnesini oluşturdu.
Osmanlılar, Macaristan’ın ana kalelerini kısa zamanda ele geçi-
rip tahkim ettiler. Bu kalelerde 1540’lı ve 1550’li yıllarda 15.000 civa-
rında asker bulunuyordu. Bu rakam 1570’lere gelindiğinde 18.000’e
ulaştı. Serhad kalelerini bekleyen yaklaşık 7000 tımarlı sipahi de
hesaba katıldığında on altıncı yüzyılın ikinci yarısında Macaris-
tan’daki Osmanlı askeri sayısı muhtemelen 25.000’e ulaşmıştır.17

16 Pál Fodor, “Ottoman Policy Towards Hungary, 1520-1541”, AOH 45, 2-3 (1991), s.
271-345 [“Macaristan’a Yönelik Osmanlı Siyaseti, 1520-1541”, Özgür Kolçak (trc.),
Tarih Dergisi, 40 (2004), s. 11-84]; Teréz Oborni, “Die Herschaft Ferdinands I. in
Ungarn”, Martina Fuchs ve Alfred Kohler (haz.), Kaiser Ferdinand I.: Aspekte eines
Herrscherlebens, Münster: Aschendorff, 2003, s. 147-165.
17 Klára Hegyi, A török hódoltság várai és várkatonái, 3 cilt, Budapeşte: História, 2007
I. cilt, s. 156–66; aynı yazar, “The Ottoman Network of Fortresses in Hungary”,
Ottomans, Hungarians, and Habsburgs, s. 163–193. Mark Stein’in Guarding the
Frontier. Ottoman Border Forts and Garrisons in Europe, Londra ve New York: Tauris
Academic Studies, 2007 adlı çalışmasının ikinci başlığı bu çalışmanın Avrupa’daki
Osmanlı kaleleri ve garnizonlarını kapsadığını düşündürse de kitap sadece Kanije ve
Uyvar üzerinedir. Çalışma, bu durumda bile, yeterli olmayan kaynaklara dayanması,

c183C
c GÁBOR ÁGOSTON C

1526’dan itibaren Macaristan’ın seçilmiş kralları konumunda olan


ve böylelikle Macar tahtındaki seleflerinden Orta Avrupa’daki
Osmanlı ilerlemesini durdurma görevini devralan Habsburglar,
heybetli Osmanlı ordusu ve Osmanlıların Macaristan’a yerleştir-
dikleri birliklerle baş etmek zorundaydılar.

+$%6%85*/$5YH0$&$5õ67$1µ'$.õ<(1õ$6.(5Ê6HUKDG
Macar Krallığı’nın sadece batı ve kuzey kısımlarını elinde bulun-
duran Ferdinand ve Macar taraftarları, Osmanlıların Orta Avrupa
içlerine yaptıkları akınları durduracak yeni bir savunma hattı kurma
zorunluluğu ile karşı karşıya kaldılar. Bu yeni hat, Ferdinand’ın
toprakları ve krallıkları kadar Macaristan’daki yeni Osmanlı eya-
let merkezi Budin’den sadece 200 km uzaklıkta olan Habsburg
İmparatorluğu’nun başkenti Viyana’yı da koruma amacı taşıyordu.
Tehditkar Osmanlı fetihleriyle yüzleşmek zorunda kalan Macar
soyluları ve seçtikleri kral, Ortaçağ savunma hattının oldukça geri-
sinde kalan sınırlarını koruyacak her türlü yapıdan yararlanmaya
çalıştılar. Kaleler, manastırlar ve gözetleme kuleleri sağlam ağaç
kütükleriyle örülen duvarlar aracılığıyla tahkim edildiler. Tahkim
edilemeyen kale ve istihkamlar ise Osmanlıların eline geçmemesi
için ilgili Macar diyetlerinin kararlarına uygun şekilde yıkıldı. Kısa-
cası Orta Macaristan’da bölge topografyasının el verdiği tek doğal
savunma hattı olan Tuna ötesindeki bölgede Kuzey Macaristan’ın
tepeleri, dağları ve nehir yollarını takiben yeni bir istihkam hattı
oluşturuldu.
Yine de bu hızlı tahkim hareketi üstün Osmanlı kuşatma yete-
neği karşısında etkisiz kaldı. 1521 ve 1566 arasında sadece on üç
kale, Osmanlı ateş gücüne on günden fazla bir süre karşı koyabildi.
Yirmi günden fazla dayanabilen kale sayısı yalnızca dokuzdu. Bu
dönemde sadece dört kale, Kőszeg (1532), Temesvár (1551), Eger
(1552) ve Szigetvár (1556), Osmanlı kuşatmaları karşısında ayakta

belli bir bağlamının olmayışı, içerdiği yanlış bilgiler, hadiseleri Osmanlı Macaristanı
çerçevesinde değerlendirmemesi ve rakip Habsburg sınır kalelerine ait bilgilerle muka-
yese etmemesinden dolayı oldukça sorunludur.

c184C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

kalmayı başarabildi.18 Osmanlı’nın bu başarısını yakından takip


eden Viyana, 1556’da Wiener Hofkriegsrat denilen Habsburg askerî
işlerinin merkezî idare biriminde Viyana Saray Savaş Konseyi’ni
kurarak Macaristan’ın savunması için gerekli finansman ve orga-
nizasyon işini üzerine aldı.19
Eger, Szigetvár, Kanizsa, Fülek ve Győr gibi kilit mahiyette
kaleleri de kapsayan modernizasyon projesi, bu kalelerin mo-
dernizasyonlarına maddi yardımda bulanamayacak durumdaki
Macar aristokratları ve/veya ruhban sınıfının elinde olmasından
dolayı tamamlanamadı. Bu sebeple Viyana, söz konusu kaleleri
kraliyet mülkü altına almayı denedi (ve on altıncı yüzyılın ikinci
yarısında bunu başardı), Macar aristokratların elindekilere ise
kraliyet askerlerini yerleştirdi.20
Stratejik öneme sahip bu kaleleri ele geçiren Viyana, zamanın
gereksinimlerine uygun şekilde büyük çaplı bir istihkam projesi
başlattı. En önemli kalelerin (Szigetvár, Kanizsa, Győr, Komárom,
Újvár, Eger ve Temesvár) modernizasyonu, İtalyan askerî mimar
ve mühendisler nezaretinde gerçekleşiyordu. Bu mühendislerden
Pietro Ferabosco ve Carlo Theti gibi en meşhurları Viyana’yı ko-
ruyan kalelerin planlanması ve inşasından sorumluydular. İnşaat
projeleri Viyana’dan finanse ediliyor ve denetleniyordu. Habsburg-
lar 1569’da Obristbaukommissar adıyla çalışmaları koordine edecek
yeni bir kadro oluşturdular.21 Bu büyük çaplı modernizasyon
projesi sonucunda en önemli kaleler tahkim edildi ve son tekno-
lojiye uygun hale getirildi. Győr, Komárom, Újvár Kassa, Varad

18 Marosi Endre, XVI. századi váraink (521-1606), Budapeşte ve Miskolc: Borsod-Abaúj-


Zemplén megyei Levéltár, 1991, s. 32. Bu kaleler bir süreliğine başarılı olabilmiş ve
kısa bir sürede Osmanlılar tarafından ele geçirilmiştir (1552’de Temeşvar, 1566’da
Zigetvar ve 1596’da Eger).
19 Viyana Saray Savaş Konseyi hakkında karşılaştırınız, Oskar Regele, Der österreic-
hische Hofkriegsrat 1556-1848, Viyana: Druck und Verlag der Österreichischen
Staatsdruckerei, 1949. Savunma sisteminin gelişimi üzerine bknz. G. Pálffy, “The
Origins and Development of the Border Defence System” ve makalede belirtilen ilgili
çalışmalar.
20 Gyula Szekfű, Magyar történet. A tizenhatodik század, Budapeşte: Királyi Magyar
Egyetemi Nyomda, 1935, s. 117–22.
21 Ágoston, “Habsburgs and Ottomans”, s. 131–133 ve belirtilen ilgili çalışmalar.

c185C
c GÁBOR ÁGOSTON C

ve Szatmár gibi stratejik açıdan en önemli kalelerin bulunduğu


şehirler de tahkim edildi ve İtalya, Fransa ve Hollanda’da oldukça
iyi bilinen bir tarzda “kale şehirler” (Festungstadt) oluşturuldu.22
On altıncı yüzyılın ortalarında kurulmaya başlanan ve Adriya-
tik Denizi’nden Kuzey ve Kuzeydoğu Macaristan’a kadar uzanan
hilal şeklindeki 1000 km’lik yeni savunma hattı büyüklü-küçüklü
120–130 kale ve gözetleme kulesinden oluşuyordu. Bu sayı, on
yedinci yüzyılda 80-90’a inmiştir. Bu rakamlara göre Habsburg
egemenliği altındaki Macar Krallığı topraklarında kurulu savunma
hattının her 100 km’lik bölümünde 7 kale bulunmaktaydı. Kıyasla-
mak gerekirse, İspanya Felemenki sınırın her 100 km’lik bölümünde
11.5, Fransa ve Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nda ise 8 kale
vardı. Şu da bir gerçek ki, ordu teşkilatı, silah ve taktikler hesaba
katılmaksızın bu tür karşılaştırmaları yapmak yanıltıcı olacaktır.
Ayrıca, Macaristan ve Batı Avrupa’daki arazi ve akarsu sistemle-
rindeki farklılıklara da vurgu yapılmalıdır. Macar sınırının stratejik
olarak büyük öneme sahip kısımları daha kuvvetli hale getirildi.
1607’de, Muraköz bölgesi (Güney Macaristan’da bulunan Drava ile
Mura arasındaki bölge, bugün Kuzey Hırvatistan’daki Međimurje)
ile Murány (bugün Slovakya’nın Muraň bölgesi) arasındaki 400 km
uzunluğundaki alan, her 100 km’ye 15 kalenin düştüğü 60 garnizon
ile korunuyordu.23 1570’ler ve 1580’lere gelindiğinde sınırın tama-
mındaki asker sayısı 22.000 civarındaydı. Bu askerlerin yüzde 15’i
kilit noktalardaki kalelere yerleştirilmiş Alman, İtalyan ve İspanyol
paralı askerlerden oluşmaktaydı. Geri kalanlar ise Macar, Sırp ve
Hırvatlardı.24 Yukarıda da belirtildiği üzere bu rakamlar büyüklük

22 Lajos Gecsényi, “Ungarische Städte im Vorfeld der Türkenabwehr Österreichs. Zur


Problematik der ungarischen Städteentwicklung”, Elisabeth Springer ve Leopold
Kammerhofer (haz.), Archiv und Forschung. Das Haus-, Hof- und Staatsarchiv in seiner
Bedeutung für die Geschichte Österreichs und Europas, Vienna: Verlag für Geschichte
und Politik, 1993, s. 57–77.
23 Cigány István, Reform vagz kudarc? Kísérletek a magyarországi katonaság beillesztésére
a Habsburg Birodalom haderejébe 1660-1700, Budapeşte: Balassi, 2004, s. 67-68.
24 G. Pálffy, “The Origins and Development of the Border Defence System”, s. 15-69;
aynı yazar, “The Border Defense System in Hungary in the Sixteenth and Seventeenth
Centuries”, Béla Király ve László Veszprémy (haz.), A Millennium of Hungarian Military

c186C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

(ve terkip) açısından İstanbul’un Macaristan’a konuşlandırdığı


Osmanlı garnizon birlikleriyle kıyaslanabilir niteliktedir.25

+$%6%85*/$59(0$&$562</8/$5
.$5÷,/,./,%$ó,0/,/,.9(8=/$÷,
Habsburg askerî idare merkezi, Macaristan ve Bohemya’yı da
içine alan monarşi toprakları üzerindeki tek yetki sahibi Saray
Savaş Konseyi idi. Asker toplama, birliklerin silahlandırılması
ve iaşesi, ayrıca tersane, ambar ve sınır kalelerinin bakımından
sorumlu olmasına rağmen Saray Savaş Konseyi’nin sahip olduğu
finansal yetki kısıtlı idi. On altıncı yüzyılın ortasında bir savaş
mutemedinin (Kriegszahlmeister) ancak 150 Ren florininden az tu-
tarları ödeme yetkisi vardı.26
Daha da önemlisi, on altıncı yüzyılda Habsburg monarşisi ha-
len “mîrî devlet”ten “vergi-devleti”ne geçişi tecrübe ediyordu.
Gelirler iki ana kaynaktan toplanmaktaydı: camerale ve contributi-
onale. Hükümdarın camerale’si yani “olağan gelirleri” azalan mîrî
topraklar, madenler, gümrük vergileri ve gıda maddeleri, şarap,
bira ve tuzdan alınan dolaylı vergilerden oluşuyordu ve bu geli-
rin saray harcamalarını karşılayabileceği düşünülüyordu. Diğer
taraftan contributionale, acil askerî harcamalar için toplanan “arızî”
vergilerdi ve bu vergilerin soylular tarafından onaylanması gere-
kiyordu. “Arızî” vergiler Saray Savaş Konseyi tarafından yöneti-
lirken, “olağan gelirler”in idaresi I. Ferdinand tarafından 1527’de

History, Boulder Co.: Atlantik, 2002, s. 111–135; aynı yazar, “Die Türkenabwehr in
Ungarn im 16. und 17. Jahrhundert-ein Forschungsdesiderat”, Anzeiger der philosop-
hisch-historischen Klasse der Österreichischen Akademie der Wissenschaften 137 (2002)
1. Halbband, s. 99–131.
25 Ayrıca bknz. Gábor Ágoston, “The Ottoman-Habsburg Frontier in Hungary (1541–
1699): a Comparison”, Güler Eren, Ercüment Kuran, Nejat Göyünç, İlber Ortaylı ve
Kemal Çiçek (haz.), The Great Ottoman, Turkish Civilization vol. 1: Politics, Ankara:
Yeni Türkiye, 2000, s. 276–287.
26 Regele, Der österreichische Hofkriegsrat, çeşitli yerler; Győző Ember, Az újkori magyar
közigazgatás története, Budapeşte: Irodalmi, Művészeti és Tudományos Intézet, 1946,
s. 48–74, 119–47.

c187C
c GÁBOR ÁGOSTON C

Viyana’da oluşturulan Saray Hazinesi (Hofkammer) ve ona bağlı


yerel hazinelere aitti.27
Viyana’daki Saray Hazinesi, Avusturya Habsburg topraklarına
ait mali işlerin yürütüldüğü temel idari yapı idi. Ancak, Bohemya
için Prag (1527’den beri), Silezya için Breslau (Wrocław, 1557’den
beri), Macaristan için Pozsony (Pressburg/Bratislava, 1528’den beri)
ve günümüz Slovakyası’nı oluşturan Nitra Nehri’nin doğusundaki
tarihî Kuzey Macaristan bölgesi -Yukarı Macaristan- için Kassa’da
(Kaschau/Košice, 1567’den beri) kurulu alt mahalli yahut eyalet
hazineleri de kendi bölgelerindeki camerale gelirleri toplayıp yö-
netme hakkına sahiptiler. İşin bir diğer karmaşık boyutu ise, Uzak
Avusturya için Freiburg, Yukarı Avusturya için Innsbruck ve İç
Avusturya için Graz’da bulunan hazinelerin 1705 yılına dek Viya-
na’daki Saray Hazinesi’ne değil de Avusturya Saray Kançılaryası’na
bağlı olmasıydı. Yukarıda bahsedilen hazinelerden üçü –ki bun-
lar, 1528’de Budin’de kurulan ve ardından 1529’da Kral János’un
Budin’i ele geçirmesi sonucu kısa bir süre sonra Pozsony’a naklolu-
nan Macar Hazinesi (Camera Hungarica ya da Ungarische Kammer),
1567’de Kassa’da kurulan Zipser Hazinesi (Camera Scepusiensis ya
da Zipserische Kammer) ve 1527’de Viyana’da kurulan Aşağı Avus-
turya Hazinesi (Niederösterreichische Kammer)’dir- Macaristan’dan
toplanan gelirlerin idaresinde ve Macaristan ve Hırvatistan’daki
garnizonların maaşlarının ödenmesinde önemli rol oynadılar.28

27 Winfried Schulze, “The Emergence and Consolidation of the Tax State. I. The
Sixteenth Century”, Richard Bonney (haz.), Economic Systems and State Finance,
Oxford: Clarendon Press, 1995, s. 261–279; Richard Bonney, “Revenue”, Bonney
(haz.), Economic Systems and State Finance, s. 423–505, “mîrî devlet” çeşitleri üzerine
bknz. s. 447–463; Avusturya Habsburglarla ilgili olarak bknz. Thomas Winkelbauer,
“Nervus rerum Austriacarum. Zur Finanzgeschichte der Habsburgermonarchie um
1700”, Petr Mat’a ve Thomas Winkelbauer (haz.), Die Habsburgermonarchie 1620 bis
1740: Leistungen und Grenzen des Absolutismusparadigmas, Stuttgart: Steiner, 2006,
s. 179–215, özellikle s. 184–187.
28 István Kenyeres, “Die Finanzen des Königreichs Ungarn in der zweiten Hälfte des 16.
Jahrhunderts”, Friedrich Edelmayer, Maximilian Lanzinner ve Peter Rauscher (haz.),
Finanzen und Herrschaft. Materielle Grundlagen fürstlicher Politik in den habsburgisc-
hen Ländern und im Heiligen Römischen Reich im 16. Jahrhundert, München, Wien,
2003, s. 84-122, ve aynı yazar, “Die Einkünfte und Reformen der Finanzverwaltung
Ferdinands I. in Ungarn”, Martina Fuchs, Teréz Oborni ve Gábot Újváry (haz.),

c188C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

Habsburgların Macaristan’daki vergi geliri ilk başlarda oldukça


düşüktü. 1530 yılında Ferdinand, Mohaç öncesi Macaristan’da
mevcut 72 idari bölgenin ancak 7-8’inden vergi toplayabiliyordu.
1539’a gelindiğinde bu rakam 28’e çıktı. 1551-55 arası Erdel’in geçici
hakimi olan Ferdinand, 60 civarındaki idari bölgeyi ve Erdel’in bir
kısmını kontrolü altına aldı. 1557-58’e gelindiğinde Ferdinand’ın
hakimiyetinde olan bölge sayısı 32-33’e düştü ve bu sayı hüküm-
darlığının sonuna dek önemli ölçüde değişmedi. Bütün bunlar genel
olarak Ferdinand’ın mali sisteminin, özelde ise Macaristan’daki ge-
lirlerinin değişken yapısına işaret etmektedir.29 Macar Hazinesi’nin
gelirleri, 1540’ların başında önemsenmeyecek bir miktarda iken
(4.000-5.000 Macar florini), bu rakam 1550’lerin başında 150.000-
180.000 florini buldu. 1570 ve 1580’lerde kısmî toprak kayıpları
yaşansa da daha etkin bir mali idare ile bu seviye korunmuştur.
Ancak soylular 1586, 1589 ve 1591’de subsidium, contributio, dica,
Anschnitt gibi farklı adlar altında istisnaî savaş vergilerini ödemeyi
reddettiğinde Habsburglar, 1586’da olduğu gibi, zaman zaman
yüzde 40’a varan ciddi bir gelir kaybına uğradılar.30
Yaşanan tüm bu zorluklara rağmen Macar toprakları Habs-
burglara önemli miktarda gelir sağladı. Sahip olduğu Macar
Krallığı’ndan -mali sıkıntıların yaşanmadığı yıllarda- Ferdinand’ın
elde ettiği gelir 640.000 Macar florini idi (mali sıkıntı yaşandığı
yıllarda bile bu rakam 400.000 Macar florininden aşağı düşmüyor-
du). Ferdinand’ın krallıklarından topladığı toplam gelirin yaklaşık
1.600.000 Macar florini (2.000.000 Ren florini) olduğu tahmin edil-
mektedir. Dolayısıyla Macar gelirleri bu rakamın yüzde 25-30’luk
dilimini oluşturmaktadır. Haleflerinden I. Maximilian (1564–76),
642.000 Macar florini gelir elde etmiş iken I. Rudolf (1576–1608,

Kaiser Ferdinand I. Ein mitteleuropäischer Herrscher, Münster: Aschendorff, 2005, s.


111-146; Michael Hochedlinger, Austria’s Wars of Emergence: War, State and Society
in the Habsburg Monarchy, 1683-1797, Harlow: Longman, 2003, s. 32-33.
29 Kenyeres, “Die Einkünfte und Reformen der Finanzverwaltung”. Ferdinand’ın
Erdel’deki gelirleri için bknz. Teréz Oborni, Erdély pénzügyei I. Ferdinánd uralma
alatt, Budapeşte: Fontes, 2002.
30 Kenyeres, “Die Finanzen des Königreichs Ungarn”, s. 97–101.

c189C
c GÁBOR ÁGOSTON C

İmparator II. Rudolf olarak 1576–1612) yaklaşık 550.000 Macar


florini toplayabilmişti.31
Söz konusu gelir, her ne kadar önemli gözükse de, Ferdinand’ın
hakimiyetinin son yıllarına gelindiğinde toplamda yaklaşık 800.000
Macar florinine (1.000.000 Ren florini) ulaşan Macar-Hırvat serhad
kalelerindeki asker maaşını ödemeye yetmiyordu. Tüm Macar
gelirleri askerlerin maaşlarını ödemek için harcansa bile 1570’ler-
deki toplam gelir maaşların ancak yüzde 48-66’sını ve 1580’lerde
ancak yüzde 48’ini karşılayabilmekteydi. Macaristan gelirlerinin
sadece yüzde 50-60’ı askerî harcamaları karşılamak için kullanılı-
yor, kalan miktar ise idari harcamalar ve borçlar için ayrılıyordu.32
Diğer taraftan her ne kadar en yüksek kalemi oluşturuyor olsa da
askerlerin maaşı savunma ile ilgili harcamaların sadece biriydi. Ka-
lelerin yeniden inşası, Tuna filolarının Komáron ve Győr kalelerinde
tutulması, askerî idare, istihbarat ve haberleşme kalemlerinden
oluşan harcamaların yıllık 400.000–500.000 Macar florini civarında
olduğu hesaplanmıştır. Macar-Hırvat askerî sınırı için yapılan yıllık
harcama, Ferdinand’ın eyaletleri ve krallıklarından toplanan yıllık
gelire eşit olan 1.700.000–2.100.000 Macar florini idi.33

31 Kenyeres, “Die Einkünfte und Reformen der Finanzverwaltung Ferdinands I. in


Ungarn”, s. 145–146. İki Macar Hazinesi krallık gelirlerinin yaklaşık yüzde 60-80’ini
topluyordu. Buna mukabil Aşağı Avusturya Hazinesi, madenler, darphane ve hepsin-
den öte kazanç getiren büyük baş hayvan ticaretinin vergisinin toplandığı gümrük
vergileri (tricesima veya Dreissiger) gibi en kazançlı ve istikrarlı gelirleri idare etti.
32 Kenyeres, “Die Finanzen des Königreichs Ungarn”, s. 116. Askerlere ödenen maaşlarla
ilgili veriler Géza Pálffy’nin birçok çalışmasında mevcuttur. Farklı gelirleri hesaplayan
Pálffy, 1556’daki gelirlerin asker maaşlarının yüzde 40’ını karşıladığı, ancak bu rakamın
1572’de yüzde 31,5’e ve 1570’lerin ortalarından 1593 yılına dek ise yüzde 22 ile 28
arasında değiştiğini ortaya koymuştur. Bknz. Pálffy, “Die Türkenabwehr in Ungarn im
16. und 17. Jahrhundert-ein Forschungsdesiderat”, Anzeiger der philosophisch-historisc-
hen Klasse der Österreichischen Akademie der Wissenschaften 137 (2002) 1. Halbband,
s. 114 ve aynı yazar, “Türkenabwehr, Grenzsoldatentum und die Militarisierung der
Gesellschaft in Ungarn in der Frühen Neuzeit”, Historisches Jahrbuch 123 (2003), s.
127.
33 Pálffy, “Der Preis für die Verteidigung der Habsburgermonarchie. Die Kosten der
Türkenabwehr in der zweiten Hälfte des 16. Jahrhunderts”, Finanzen und Herrschaft,
s. 32–33.

c190C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

Bu bilgilerden çıkarabileceğimiz sonuç Habsburgların Macar


olmayan krallıkları ile Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’ndaki
soyluların Macar Krallığı’nın savunmasına katkıda bulunmaları
gerektiğiydi. Ancak şu da var ki, imparatorluğun bir parçası ol-
madığından dolayı Macaristan’a bu yardımın yapılması mecbur
değildi. Soylular komşu ülkenin savunmasını, imparatorluk top-
raklarına veya Şarlken’in tahttan çekilmesi (1556) ve Ferdinand’ın
imparator olarak seçilmesi (1558) sonrasında imparatorluk başkenti
(Reichshaupstadt) olan Viyana’ya karşı bir Osmanlı tehditi görüldü-
ğünde finanse etmek zorundaydılar. Macar serhaddi, İmparatorluk
Diyeti’nin toplandığı Speyer, Regensburg ya da Augsburg’dan uzak
olsa da “Türk Meselesi” (Türkenfrage) ve “Türk Yardımı” (Türkenhilfe)
diyet toplantılarının sürekli gündem maddesini oluşturuyordu.
1576–81 arasında imparatorluk soyluları yaklaşık 7.700.000 Ren
florinine denk gelen 60 “Römermonat” miktarında bir yardımı
onayladılar. 1576 ve 1606 arasında Türkenhilfe’den toplanan ge-
lir 18.700.000 Ren florinini buldu. 1613’te toplanan Saray Savaş
Konseyi’nin “her eyalet Macaristan’daki sınırını korumakla mü-
kelleftir” açıklamasıyla geleneksel uygulama formüle edilmiş oldu.
Sınırın Hırvat kısmının bakım ve finansmanı Kranjska ve Karintiya
soylularına, Slovenya kısmı ise Styria soylularına bırakıldı. On
altıncı yüzyılda İç Avusturya toprakları Hırvat ve Slovenya’daki
kaleler için 18.000.000 Ren florininden fazla harcama yaptı. Kanizsa
sınır bölgesi (ve Kanizsa’nın 1600’de Osmanlılar tarafından fethi
sonrası Osmanlı Kanijesi’nin karşısındaki oluşturulan Habsburg
sınır kaleleri) Styria, Macar ve İmparatorluk soyluları; Győr kısmı
Aşağı Avusturya soyluları ve İmparatorluk; maden şehirleri (Aşa-
ğı Macar sınır bölgesi) Bohemya ve Moravyalı soyluları; Yukarı
Macaristan bölümü ise Macar, Silezya ve İmparatorluk soyluları
tarafından finanse edildi.34
Macar soyluları, Macar Krallığı gelirlerinin ülkenin savunması
için yeterli olmadığını ve bu yüzden Ferdinand ve imparator-kral
halefleri aracılığıyla elde edilmesi mümkün olan Habsburg hanedan

34 Pálffy, “Der Preis für die Verteidigung der Habsburgermonarchie”, s. 34–39, 43;
Czigány, Reform vagy kudarc, s. 63.

c191C
c GÁBOR ÁGOSTON C

topraklarından ve imparatorluktan gelecek mali yardıma muhtaç


olduklarını anladılar. Bu soylular, imparatorluk soylularına muhtaç
olmaları, ayrıca Macaristan’ın en önemli kalelerine maaşları Viyana
tarafından ödenen askerlerin konuşlandırılmış olması sonucunda
artık tamamı Viyana’da alınan askerî ve mali işlerle ilgili kararlar
üzerine söz söyleme hakkını kaybettiler. Diğer taraftan, Macaristan
gelirleri Macar soyluları kontrolündeki iki Macar Hazinesi’nin
idaresinde olması sebebiyle savunma politikası üzerinde az da
olsa söz sahibiydiler. Önemli bir başka husus ise sınır kalelerinin
modernizasyonu ve tahkimi için gereken işgücünün büyük kısmı-
nın Macar asilleri tarafından sağlanıyor olmasıydı. Ferdinand’ın
koyduğu yeni bir arızi vergi olan bedelsiz çalışma (gratuitus labor)
aslında köylülerin maaşsız çalışmaları anlamına gelmekteydi ve
bu durum soylular tarafından oylanıyor ve kontrol ediliyordu.
Benzer şekilde, kale askerlerinin iaşesi Macar aristokrasisinin elinde
kalan büyük çiftlikler (allodia) sayesinde temin edilebiliyordu. Bu
çiftliklerin askerlere maaş ödemedeki katkısı, özellikle de Kraliyet
Hazinesi’nin on yedinci yüzyıldaki Otuz Yıl Savaşları döneminde
askerlere aylarca ödeme yapamadığı zamanlarda oldukça önemliydi.
Viyana ve Macar asillerinin birbirlerine olan karşılıklı bağlılığı
savunma sisteminin idaresinde ikili bir yapının oluşmasına yol
açtı. Biri Saray Savaş Konseyi, diğeri ise Macar asilleri tarafından
kontrol edilen iki çeşit kaptanlık vardı. Sınır savunması esas olarak
Grenzobrist/Grenzoberst veya supremus capitaneus confiniorum deni-
len sınır kaptanlıklarının idaresi altındaydı. Ülke sınır bölgelerine
(Grenzgebiet) bölündü. Bu bölgelerde mukim olan kaptanlar, inşası,
modernizasyonu ve bakımları merkezî idare tarafından yapılan
ana kaleleri kontrol ediyorlardı. Aynı zamanda ve aynı topraklarda
bölge kaptanlıkları (Kreisobrist/Kresoberst veya supremus capitaneus
partium regni Hungariae) faaliyetlerini yürütüyordu. Bunlar ikincil
öneme sahip kalelerden ve maaşları Habsburg yöneticileri tara-
fından ödenen birkaç yüz süvari ve piyade ile soylu, kontluk ve
şehir birliklerinden oluşan fakat etkisi olmayan kuvvetlerden so-
rumluydular. Grenzgebiet kaptanlık kadroları, Saray Savaş Konseyi
tarafından kabul edilmesi mümkün komşu Habsburg toprakların-

c192C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

daki aristokratların veya Macar soylularının temsilcilerinin elinde


bulunsa da daha az öneme sahip bölge kaptanlarının hemen hemen
hepsi sadece yerel Macar soylular arasından seçilmişti.35

0$&$5õ67$1µ'$<h.6(/(1+$%6%85*
$6.(5Ê*h&h62</8/$5,1<(1õ/*õ6õ
Askerî sınırın kurulması ve bu sınıra askerlerin yerleştirilmesi
Macar toplumunun askerileşmesine sebebiyet verdi. 1570’lerde
soyluların kontrol ettiği serhad kalelerinde Macar askerlerden
oluşan daimî ordu benzeri bir yapı ortaya çıktı. Bu yeni toplumsal
grup içinde çoğunluğu oluşturan en alt tabaka köylü kökenliydi.
Yaptıkları askerî hizmetlerin karşılığında bu gruptakiler angarya-
dan (corvée) muaf tutuldular. Ayrıca grup üyeleri asiller tarafından
vergilendirilmeme ve yargılanmama noktalarında imtiyaz sahibi
oldular ve 1606’dan itibaren dinî işlerinde de özgürlük kazan-
dılar. Orta ve Doğu Avrupa’daki benzer imtiyazlı askerî sosyal
gruplar gibi sınır kalelerinin askerleri de merkezî idarenin kendi
imtiyazlarını ortadan kaldıracak ya da sınırlandıracak her türlü
girişimine karşı büyük tepki gösterdiler. Maaşlarının bir kısmı
kraliyet gelirlerinden ödeniyor olmasına karşın bu askerler, ken-
dileriyle özdeşleştirdikleri alt ve orta sınıf Macar asillerinin nüfuz
ve komutaları altındaydılar.
1582 ve 1607’de Macaristan’daki dört kaptanlıkta hizmet eden
Macar askerlerinin sayısı sırasıyla 11.313 ve 11.947 idi. Bu rakam on
yedinci yüzyılın ortası için 14.000-15.000 olarak hesaplanmaktadır.36
On yedinci yüzyılda stratejik açıdan çok önemli Győr Kalesi hariç
askerî sınırın kaptanlarının hepsi Macaristan’ın en etkili toprak
sahibi aristokratlarından oluşuyordu. Soylular kraliyet kalelerine
yerleştirilmiş Macar askerleri üzerinde kontrol imkânı elde ettiler.
Ayrıca bu kişiler kale ve topraklarını savunacak ordulara da sahip-
tiler. Kaynakların dağınık olmasından dolayı söz konusu orduların
toplam sayısal gücü hakkında yapılan hesaplamalar 10.000–20.000

35 Pálffy, “The Origins and Development of the Border Defence System”, s. 39–49.
36 Czigány, Reform vagy kudarc, s. 102–103.

c193C
c GÁBOR ÁGOSTON C

arasında değişmektedir. Bu rakama asgari 8000–15.000, azami


20.000–25.000 hajdú (haydut) askerini de eklemek gerekir. Bunların
çoğu kraliyet kalelerinde veya imparatorluk alaylarında hizmet
eden nizamî askerlerdi, geri kalanlar ise çoğunlukla Erdel prensleri
yahut Macar aristokratları tarafından istihdam edilen yarı-nizami
yedek güçler olarak kabul edilmektedir.37
Osmanlı hakimiyetinde bulunan topraklardaki gelirlerinin bü-
yük çoğunluğunu kaybeden daha alt sınıftan asiller ise etraftaki
büyük toprak sahibi aristokratların hizmetine girdiler ve onların
özel ordularında ya da (genellikle büyük arazi sahiplerinin ko-
mutası altındaki) sınır kalelerinde subay olarak görev yaptılar.
Bunlardan bir kısmı aristokratlara ait topraklarda idareci oldu.
Sınır kalelerindeki askerlerin, hajdúların ve aristokratların (dominus)
hizmetine girmiş küçük asillerin (servitor) nihai noktada aristok-
ratlara olan bağımlılığı, geniş toprak sahiplerine Habsburgların
merkezileştirme politikalarına karşı imtiyazlarını korumak için
kullanabilecekleri etkin bir askerî güç ve askerî-idari personel sağ-
lamış oldu. Doğu Macaristan’daki hajdú’ların yanı sıra bu bölgede
mevcut sınır kalelerindeki Macar askerleri, 1604-06’daki Habsburg
karşıtı ayaklanmalar sırasında István Bocskai’nin ordusunun bü-
yük çoğunluğunu oluşturuyordu. Macaristan ve o dönem Erdel’in
seçilmiş prensi olan Bocskai, 1605 yılında yaklaşık 10.000 hajdú
askerini yapmış oldukları askerî hizmetler karşılığında angaryadan
muaf kılmakla kalmadı, ayrıca bu askerleri soylu ilan ederek Doğu
Macaristan’daki topraklara yerleştirdi.38 Soyluların özel orduları,
Macar kalelerindeki garnizon askerleri ve hajdú’lar, Macaristan
üzerinde Viyana’nın meşruiyetini sorgulayan on yedinci yüzyıl
Habsburg karşıtı ayaklanmalarda oldukça önemli bir role sahipti.
Krallık Macaristanı’nda bulunan soyluların sahip olduğu ko-
num, muasırların “iki Macar anavatanı” şeklinde adlandırdıkları

37 László Nagy, “Megint fölszánt magyar világ van...” Társadalom és hadsereg a XVII század
első felének Habsburg-ellenes küzdelmeiben, Budapeşte: Zrínyi, 1985, s. 81–96.
38 István Rácz, Hajdúk a XVII. században, Debrecen, 1969; László Nagy, Hajdúvitézek
Hajdúvitézek 1591–1699, Budapeşte: Kossuth Kiadó, 1986.

c194C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

Osmanlı kontrolündeki Macaristan ve Erdel Prensliği’nin mev-


cudiyeti sayesinde daha da kuvvetlendi. Habsburg egemenliği
altında kalan bölgeler ile aralarında güçlü kişisel, ekonomik ve
kültürel bağlar bulunan ülkenin söz konusu toprakları sadece Ma-
car soylulara sığınacak bir yer sağlamakla kalmamış, aynı zamanda
savaş meydanlarında ve uluslararası diplomaside soyluların siyasi
taleplerini etkin şekilde desteklemiştir. Soyluların Habsburg karşıtı
ayaklanmalarının acımasızca bastırıldığı Bohemya’nın aksine Vi-
yana, 1618-20 yılında baş düşmanı Osmanlılara daha fazla toprak
kaptırmamak için Macaristan’da daha dikkatli davranmak zorunda
kaldı. Viyana’nın sert mutlakiyetçi politikası, sınır kalelerini, Erdel’i
ve hatta Osmanlı topraklarındaki Macar askerlerini, Habsburg
karşıtı isyanlarını destekleme noktasında harekete geçirebilirdi
(ve geçirdi de). Bu durum her halükarda Osmanlılara ya da Os-
manlı tâbisi Erdel Prensliği’ne toprak kazandırabilirdi. Gerçekten
de Erdel prensleri Gábor Bethlen ve I. György Rákóczy’nin Otuz
Yıl Savaşları dönemine denk gelen yıllarda Habsburglara karşı
Osmanlıların desteği sayesinde ve yine Osmanlılarla yaptıkları
antlaşmalar sonrasında giriştikleri birçok başarılı sefer (1619–20,
1623, 1626 ve 1644) öncesinde ve sonrasında ortaya çıkan durum
bundan ibarettir. Bethlen Bohemya’daki Protestan dindaşlarını
desteklemek için İmparator II. Ferdinand’a (1619–37) karşı 1619’da
sefere çıktı ve Habsburg askerî sınırının iki önemli kalesi ve kap-
tanlık merkezi konumundaki Kassa ve Újvár’ı ele geçirdi. Macar
asiller Besztercebánya (Almanca Neusohl/Slovakça Banská Bystri-
ca) Diyeti’nde toplanıp Ferdinand’ı tahttan indirerek Bethlen’i kral
olarak seçmeleri sonrasında (1620), Macaristan’daki Habsburg meş-
ruiyeti sorgulanır hale geldi. İhtilaf, Nikolsburg Barış Antlaşması
(1622) ile çözüldü: Bethlen, meşruiyetin sembolü konumundaki
Macarların ilk kralı Aziz Stefan’a ait tacı Ferdinand’a teslim etti.
Ferdinand ise Yukarı Macaristan’da Erdel’e komşu yedi kontluk
bölgesini (Szatmár, Szabolcs, Ugocsa, Bereg, Zemplén, Borsod,
Abaúj) Bethlen’e devretti ve kaleleri maddi olarak desteklemeye
devam etme garantisi verdi. Antlaşma şartları Bethlen’in 1623 ve

c195C
c GÁBOR ÁGOSTON C

1626 seferleri sonrasında uzatıldı (1624, Viyana; 1626, Pozsony/


Bratislava) ve I. György Rákóczy’nin seferi takiben Linz’de yeni-
lendi (1645).39
Bethlen ve Rákóczy’nin ordularındaki askerî güç üzerine yapılan
tahminler farklılık arz eder. Bethlen 1619-20’de 8000, 1623’te 10.000
ve 1626’da muhtemelen 20.000 askere kumanda ederken, 1644-45’te
Rákóczy’nin ordusunda 15.000 asker bulunuyordu. Bu askerlerin
yüzde 80–90 gibi ezici bir çoğunluğu hajdú’lardan oluşmaktaydı.40
Her ne kadar imparator ve Macar soyluları arasında devam
eden bir anlaşmazlık ve çeşitli maddi sıkıntılar olsa da karşıların-
daki Osmanlı tehlikesi Viyana ve Macar soylularının birbirlerine
bağımlılıkları noktasında bir uzlaşma sağladı. Bağımsız kaleler,
yapılan masraflı modernizasyona rağmen Osmanlı topçusu kar-
şısında mukavemet gösteremiyordu,41 ancak bir savunma sistemi
olarak askerî sınır Habsburg ülkelerini ve Macar Krallığı’nın kalan
kısımlarını korumayı başardı. On yedinci yüzyıl sonunda Habs-
burglar Macaristan ve Erdel’i ele geçirip Hırvatistan ve Güney
Macaristan’da Viyana’ya bağlı yeni bir askerî sınır oluşturdular.
Bu durum karşısında Macar soyluları, Habsburg karşıtı ayaklan-
malar döneminde kazanmış oldukları askerî ve diplomatik desteği
kaybetmekle kalmayıp ülkelerinden Osmanlıları kovan haneda-
na minnettarlıklarının belirtisi olarak krallarını özgürce seçme
ve hanedana direnme noktalarında yüzlerce yıllık haklarından
(ius resistendi et contradicendi) feragat ederek Habsburgların miras
yoluyla geçen egemenliklerini kabul ettiler. İlk bakışta II. Ferenc
Rákóczy’nin Habsburg karşıtı savaşı (1703–11) Bocskai, Bethlen
ve I. György Rákóczy’nin yaptığı gibi başka bir Habsburg karşıtı
ayaklanma şeklinde kabul edilmesi mümkündü, ancak bu ayak-

39 1648’de, I. György Rákóczy’nin ölümünü takiben Habsburglar, Linz Antlaşması’yla


Rákóczy ve mirasçılarına verilen Szabolcs ve Szatmár haricinde, bu kontlukların
hakimiyetini yeniden ele geçirdi.
40 Nagy, “Megint fölszánt magyar világ van...”, s. 91. Yazar, daha yüksek rakamlar ver-
mektedir.
41 En modern kaleler bile Osmanlılar tarafından ele geçirildi: Yanık (1594, 1598’de geri
alındı), Eger (1596), Kanije (1600), Varad (1660) ve Uyvar (1663).

c196C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

lanma tamamen değişmiş şartlar altında ve daha büyük umutlarla


gerçekleşti. Artık soyluların askerî destek alabilecekleri ve sığına-
bilecekleri Habsburglardan bağımsız iki “anavatan” (Erdel ve Os-
manlı kontrolündeki Macaristan) kalmamıştı. Ferenc Rákóczy’nin
ayaklanmasındaki en önemli sebep Macaristan’ın Osmanlı sonrası
yeni idare sistemi ve bu idarede soyluların sahip oldukları pozisyon
idi. Ayaklanmanın başarısızlıkla sonuçlanması ve buna müteakip
varılan uzlaşma, imparatorun Macar soylulara karşı iktidarını
kuvvetlendirmekle kalmayıp yeni elde edilen ülke ve kaynaklar
üzerindeki kontrolünü de önemli derecede artırdı.

260$1/,.$5÷,6,1'$+$%6%85*$6.(5Ê*h&h
Habsburglar on altıncı yüzyıl sonu gibi erken bir tarihten iti-
baren Osmanlılara karşı giriştikleri savaşlarda en ileri Avrupa
askerî teknolojisi ve taktikleri ile mücadele eden birliklere sahip
oldular. Osmanlıların ateşli silahlardaki üstünlüğü kısmen de olsa
Habsburg savunma sisteminin modernizasyona ve kara ordusunda
yeniliklerin yapılmasına sebebiyet verdi. 1565 ve 1568 yılları ara-
sında Yukarı Macaristan’ın kaptanlığını yapan ve aynı zamanda
Osmanlı ordusu üzerine dönemin en iyi uzmanlarından biri olan
Lazarus Freiherr von Schwendi, yeniçerilerin Habsburg ordusun-
daki askerlerin kullandıkları arkebüzlerden daha uzun arkebüzlere
sahip olmalarına rağmen bu silahları ustaca kullanabildiklerine
dikkat çekmiş ve böylelikle bu silahların önemine vurgu yapmıştır.
Schwendi, Habsburg imparatoruna İspanyol ve İtalyan arkebüzcü-
lerin yanı sıra arkebüz kullanabilen atlı askerler istihdam etmesini
tavsiye etti.42 Diğerleri de bu görüşü desteklediler. 1577 yılında
Viyana’da düzenlenen bir konferansta askerî uzmanların çoğu
“ateşli el silahları şu an majesteleri ordusunun düşmana (Osman-
lılara) karşı en büyük avantajıdır” görüşüne sahipti.43 1570’lerden
itibaren Avusturya Habsburgları, Flandr’da savaşan ve tarihçiler
tarafından dönemin savaş sanatına liderlik ettiği kabul edilen

42 Parry, “La manière de combattre”, s. 225.


43 Karşılaştırınız István Geőcze, “Hadi tanácskozások az 1577-ik évben”, HK 7 (1894),
s. 658.

c197C
c GÁBOR ÁGOSTON C

İspanyol ordularının da tecrübesinden yararlanarak Osmanlılara


karşı Macaristan’da konuşlandırdıkları birlikleri modernize ettiler.
1593–1606 Uzun Macar Savaşı’nda Osmanlı askerine karşı savaşan
Habsburg ordusundaki ateşli silah sahibi piyade asker sayısının
Flandr ordusundakiler kadar yüksek olduğu ifade edilmiştir.44
Bu gözlemlerin dayandırıldığı kaynakları (Bestallungen; orduya
alınacak askerî birliklerin terkibi ve kullanacakları silahları belir-
ten sözleşmeler) oldukça dikkatli kullanmak gerekir. Yine de bu
kaynaklar Habsburg ateş gücünün konuşlandırılması metodunda
önemli bir değişimin varlığına işaret etmektedir. Osmanlılar Habs-
burgların gelişmiş askerî kabiliyetlerini kısa bir süre içinde fark
ettiler. Fakat bu duruma verdikleri karşılık sadece önceki avantajlı
konumlarını yitirmelerine sebep olmadı, aynı zamanda özellikle
de arka arkaya gelen sosyal ve ekonomik krizlerle birleştiğinde
uzun vadede oldukça yıkıcı oldu.
Habsburglar, Otuz Yıl Savaşları’ndan sonra ordularının bir kıs-
mını elde tutabildiler ve böylece daimî ordu kurma yoluna girmiş
oldular. Tekrar hatırlatmak gerekirse Habsburg daimî ordusunun
değişik yıllardaki büyüklüğüyle ilgili tahminler oldukça farklıdır.
Aşağıda verilen tablo okuyucunun Habsburg ordu gücü hakkında
bir fikir edinmesine yardımcı olabilir.

7DEOR+DEVEXUJGDLP«RUGXVXQXQDNWLI
YHLWLEDU« EDU†×G±QHPL J¶F¶
Tarih aktif itibarî
1649 37.000
1650 24.500 20.000
1655 13.732
1656 41.400
1661 53.000

44 József Kelenik, “The Military revolution in Hungary”, Géza Dávid ve Pál Fodor (haz.),
Ottomans, Hungarians and Habsburgs in Central Europe: The Military Confines in the
Era of Ottoman Conquest, Leiden: Brill, 2000, s. 154. Ancak, yazarın kaynaklarına
aşırı itimat ediyor olması problemlidir.
45 Rakamlar şu kaynaktan alınmıştır: Hochedlinger, Austria’s Wars, s. 104.

c198C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

1668 29.633
1673 59.700
1675 60.187
1677 77.621
1681 37.000
1683 yaz 55.700
1687 63.800
1697 77.736 88.795
1699 86.388 59.626
1700/01 55.000
1703 76.000 125.000
1704 76.195 134.376
1705 113.000 135.075

Fransız ordusunun gücüyle kıyaslandığında oldukça mütevazı


sayılabilecek bu rakamlar, Habsburg askerî ve bürokratik becerileri
açısından oldukça önemli bir değişimin varlığına işaret etmektedir.
Osmanlılara karşı uzun mücadeleleri boyunca Habsburglar ilk
kez rakipleriyle mukayese edilecek seviyede askere alma, maaş
ödeme ve asker konuşlandırma kabiliyetine sahip oldular. Devlet
maliyesi ve bürokrasisi uzun vadede bu kadar büyük bir sayıda
askerin masrafını karşılayacak güçte olmayıp savaş sonrasında
asker sayısında azalma eğilimi görüldü, ancak yine de bu durum
oldukça önemli bir değişime işaret ediyordu. İleride belirtileceği
üzere aynı durum Osmanlı İmparatorluğu için de geçerliydi. Üs-
telik taraflar Habsburg birliklerinin daha eğitimli ve donanımlı
olduğunun artık farkındaydılar.
Daimî ordu yeni askere alma metotlarını gerekli kılmıştı.
1680’lerdeki savaş döneminde asker sayısının önemli derecede
artmasına imkân tanıyan Landrekrutenstellung (eyalet temelli as-
kere alma) sistemi hâlâ soylulara dayanmaktaydı. Değişen şey
eyaletlerin asker göndermek yerine bedel ödeme pratiğinden vaz-
geçilmesi oldu. Yükümlülüklerini asker temini şeklinde yerine

c199C
c GÁBOR ÁGOSTON C

getirdiklerinden dolayı yeni sistem daha etkin ve masrafsızdı. On


yedinci yüzyılın ortalarından itibaren, özellikle de 1684–99 Uzun
Savaşı’nda ve sonrasında, merkezî hükümet asker alımı, finans-
manı ve iaşesi konularında giderek daha büyük bir kontrole sahip
oldu. Avrupalı rakiplerine kıyasla Viyana, 1740’lara dek savaşın
idaresi konusunda daha az merkezî bir sisteme sahipti. Yine de
Osmanlılarla kıyaslandığında Viyana’daki merkezî yönetimin ilgili
birimleri (Saray Savaş Konseyi, Saray Hazinesi, Savaş Komiserliği)
savaşlarda imparator, generaller ve idarecilere geç on yedinci ve
erken on sekizinci yüzyıl padişahlarının (ve sadrazamlarının) sahip
olduğundan daha fazla yönetim hakkı tanıyordu.

260$1/,$6.(5Ê'g1h÷h0h
Klasik Osmanlı askerî, mali ve idari sistemi on altıncı yüzyıl
sonlarından itibaren büyük krizler ve dönüşümler geçirdi. Os-
manlıların tecrübe ettikleri bu dönüşümlerde 1593–1606 arasında
Habsburglara karşı giriştikleri Uzun Macar Savaşı sırasında ilk
defa yüzleştikleri Avrupa savaşının değişen doğası ve taktiklerin
de kısmî payı vardır.46 1596’daki Uzun Savaş’ın tek büyük meydan
muharebesi olan Haçova’daki mücadeleye şahit olan Hasan Kâfi
el-Akhisârî (vefatı 1616) savaştan hemen sonra kaleme aldığı risa-
lesinde Habsburg kuvvetlerinin en son teknolojiye sahip arkebüz
ve toplar kullandıklarından ve bu sayede Osmanlılar üzerinde
apaçık bir üstünlük kurduklarından şikayetçidir.47 Diğer muasır
Osmanlı gözlemcileri de benzer mütalaalarda bulundular. Osmanlı
vakanüvisi Selânikî Mustafa Efendi, Osmanlıların “Erdelli tüfekçiler
karşısında varlık gösteremediklerin”den bahseder. 1602’de Maca-
ristan serhaddinde bulunan sadrazam, padişaha “ve mel‘unlarun
askerleri ekser piyade ve tüfeng-endaz olmağla asakir-i İslamın
ekseri atlu olup piyadesi az olduğundan gayri tüfenge mü’tad

46 Halil İnalcık, “Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire”, Archivum
Ottomanicum 6 (1980), s. 283–337.
47 Mehmet İpşirli, “Hasan Kâfî el-Akhisarî ve Devlet Düzenine ait Eseri Usûlü’l-hikem
fi Nizâmi’l-âlem”, TED 10–11 (1979–1980), s. 268. Parry tarafından yapılmış daha
eski Almanca bir çevirisinden de alıntılanmıştır: “La manière de combattre”, s. 228.

c200C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

üstadları nadir olmağla hin-i mukabelede ve kal’a muhasarasında


azim ızdırab çekilür” şeklinde rapor gönderiyordu.48 Şu da var
ki, imparatorluk ordularının geçici taktik üstünlüğü uzun vadeli
stratejik avantaja hemen dönüşmedi. 1606’daki savaşı bitiren Zsit-
vatorok (Zitvatorok) Barış Antlaşması sonrasında Eger ve Kanizsa
Osmanlılarda kaldı ve bu bölgelerde iki yeni Osmanlı eyaleti, Eğri
(1596–1687) ve Kanije (1600–90) oluşturuldu.
Artan Habsburg ateş gücü ve askerî etkinliğini dengelemek
amacıyla başlatılan Osmanlı askerî dönüşümünün uzun vadeli
etkileri yıkıcı sonuçlar verdi. Osmanlı hükümeti, Habsburg ateş
gücü üstünlüğünü yeniçeri sayısını artırarak ve kaynaklarda levend
tabir edilen yersiz yurtsuz reayadan yeni silahlı piyade birlikleri
oluşturarak dengelemek istiyordu.49 On altıncı yüzyılın ikinci yarı-
sında meydana gelen karmaşık ve halen tam olarak anlaşılamayan
ekonomik ve sosyal değişiklikler sonucunda binlerce köylü ev ve
yurdunu terk etti ve birçoğu devletin silah kullanmayı kısıtlaması,
hatta yasaklamasına rağmen silahlı eşkıya oldu. Yönetim, uzun
süren İran ve Macar savaşları sırasında (1578–90 ve 1593–1606),
ateşli silahların nasıl kullanılacağını bilen, bir ya da iki sefer son-
rasında terhis edebileceği askerler istihdam etti. Fakat istihdam
edilen sekbanlar seferlerden sonra köylerine dönmediler. Bunun
yerine eşkıya gruplarına katıldılar veya Anadolu’daki isyanları
desteklediler. Osmanlı tarihi uzmanları Celali İsyanları ile Maca-
ristan’daki Uzun Savaş arasında bir bağlantı kurmakta ve savaşı
isyanın ana sebebi saymaktadırlar. Ancak bilindiği üzere Anadolu
isyanları, Macaristan savaşlarından önce başlamıştır. Savaşa iştirak
eden sekbanların büyük çoğunluğu Anadolu’dan değil, Bosna ve
Arnavutluk’tan toplanmış ve bu yüzden Anadolu’daki isyanlara
karışmamışlardır.50 Yine de savaşın Osmanlı ordusu üzerinde do-

48 Cengiz Orhonlu, Osmanlı Tarihine Aid Belgeler: Telhisler (1597–1607), İstanbul, 1970,
s. 70–71; Parry tarafından da alıntılanmıştır: Parry, “La manière de combattre”, s.
228. İnalcık tarafından ise İngilizce iktibas edilmiştir: “The Socio-Political Effects”,
s. 199.
49 Caroline Finkel, The Administration of Warfare: the Ottoman Military Campaigns in
Hungary, 1593–1606, Vienna: VWGÖ, 1988, s. 37–48.
50 İnalcık, “Military and Fiscal Transformation”, s. 283–337; Finkel, Administration, s.

c201C
c GÁBOR ÁGOSTON C

laylı öneme sahip bir etkisi oldu. Habsburg ateş gücü üstünlüğü,
ateşli silahlara ve onları kullanabilecek askerlere olan ihtiyacı ar-
tırdı. Sonuçları itibariyle alınan önlemler ordunun zayıflamasına
yol açtı. İsyanları bastırmak için yeniçerileri kullanan devlet bu
politikasıyla imparatorluk ordusunun iki temel unsurunu karşı
karşıya getirmiş oldu.
Yeniçeri sayısındaki artış istenmeyen sonuçları da beraberinde
getirdi. Mevcut mevacib kayıtlarından yeniçeri sayısı ile ilgili güve-
nilir rakamlar elde etmek mümkündür. 1567-68’de yeniçeri sayısı
12.789 iken bu sayı 1582’de 16.900’e, 1592’de 23.300’e, 1597’de ise
35.000’e ulaştı. 1650’lerde 51.000-55.000 arasında değişen rakam-
lar, 1660’larda biraz azaldı, ancak 1694-95’te Kutsal İttifak’a karşı
yapılan uzun savaş esnasında yaklaşık 79.000’e ulaşarak zirveye
çıktı. Yüzyılın geri kalanında yüksek seviyede kalmaya devam
eden asker sayısı (67.700 ve 69.600) ancak Karlofça ve İstanbul barış
antlaşmalarından sonra tekrar düşüşe geçti. On sekizinci yüzyılın
ilk on yılında 36.000–40.000 civarında olan bu sayı, 1720’lerde daha
da azaldı ve İran’la savaşın devam ettiği 1729–30 yıllarında aniden
tekrar yükseldi. Asker sayısı 1768-74’teki yorucu Rus-Osmanlı
Savaşı’nı bitiren Küçük Kaynarca Barış Antlaşması sonrasında
hâlâ 61.000’den fazla idi. 1781 ile 1785 arasında 45.000–47.000 olan
yeniçeri sayısı, 1786 tarihinde 38.000’e düştü. Ancak Rusya ve
Avusturya’ya karşı yürütülen 1787–92 Savaşı esnasında İstanbul
yeniçerilerin sayısını önemli miktarda artırdı: 1787 ile 1788 se-
nesinde 50.000–52.000, 1789’da 63.000, 1790 ve 1791 tarihlerinde
66.000–67.000 yeniçeriye mevacib verildi. Savaşı müteakiben 1794
ile 1798 yıllarında hazineden ulufe alan yeniçeri sayısı 60.000–66.000
arasındaydı.

39–46; William J. Griswold, The Great Anatolian Rebellion, 1000–1020/1591–1611,


Berlin: Klaus Schwarz, 1983 [Anadolu’da Büyük İsyan, 1591-1611, Ülkü Tansel (trc.),
İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 2000]; Karen Barkey, Bandits and Bureaucrats. The
Ottoman Route to State Centralization, Ithaca ve Londra: Cornell University Press,
1994 [Eşkıyalar ve Devlet: Osmanlı Tarzı Devlet Merkezileşmesi, Zeynep Altok (trc.),
İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1999.]

c202C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

7DEOR<HQL¤HULVD\†V†z
Tarih Yeniçeri
1567–68 12.798
1574 13.599
1582 16.905
1592 23.372
1597 35.000
1609 37.627
1632-33 43.000
1652 55.151
1654 51.047
1660–61 54.222
1666 49.556
1666–67 47.233
1669-70 53.849
1670 49.868
1694–95 78.798
1696–97 69.620
1698–99 67.729
1700–01 42.119
1701–02 39.925
1702–03 40.139
1703–04 53.200
1704–05 52.642
1710–11 43.562
1712 36.383
1723–24 24.403
1727–28 24.733

51 Buradaki veriler, maaşları hazineden ödenen birliklerin sayısını gösteren Osmanlı


hazine bilançolarından derlenmiştir. Bknz. Erol Özvar “Osmanlı Devletinin bütçe
harcamaları (1509–1788)”, Mehmet Genç ve Erol Özvar (haz.), Osmanlı Maliyesi
Kurumları ve Bütçeler, 2 cilt, İstanbul: Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi,
2006, cilt 1, s. 197–238; veri s. 237-38’den alınmıştır. 1582 ve 1592 senesine ait
veriler MAD 893, s. 15-16 ve MAD 7477, s. 1032’de bulunmaktadır ve Pál Fodor
tarafından da kullanılmıştır. Bknz. Pál Fodor, Válallkozásra kényszerítve: Az oszmán
pénzügyigazgatás és hatalmi elit változásai a 16–17. század fordulóján, Budapeşte: MTA
Történettudományi Intézete, 2006, s. 45. 1775 tarihinden sonraki rakamlar TSMA.
D.747.0002 ile 747.0023’ten olup, defterin BOA’da bulunan dijital kopyaları kulla-
nılmıştır. Rakamlar aynı senenin değişik mevacib kayıtlarında ufak tefek farklılıklar
göstermektedir. Aynı senelere ait olup bu farklı rakamlar TSMA 722 ile 2554 no’lu
defterlerde de mevcuttur.

c203C
c GÁBOR ÁGOSTON C

Tarih Yeniçeri
1728–29 24.803
1729–30 98.726
1775–76 61.239
1781 46.659
1782 47.035
1783 46.054
1783-84 46.391
1784-85 49.683
1785-86 45.007
1786 38.350
1787 50.419
1788 51.932
1789 63.631
1790 65.989
1791 67.303
1792 65.084
1794 63.691
1795 59.953
1796-97 65.035
1798 66.301
1798-99 66.347

Verilen sayıların yanıltıcı olabileceği de dikkate alınmalıdır.


On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda sayıları önemli ölçüde ar-
tan yeniçerilerin ancak bir kısmı sefer için harekete geçiriliyordu.
Serhadlardaki kalelere yerleştirilen yeniçerilerin sayısı, kalele-
rin stratejik önemine göre, 1000 ilâ 4000 arasında değişmekteydi.
Örneğin, 1697-98’de Bağdat, Temeşvar, Kamaniçe, Kandiye ve
Hanya’da sırasıyla 3352, 2051, 1748, 1732 ve 1151 yeniçeri görev
yaptı.52 1650’ler ve 1710’larda genel olarak yeniçerilerin yüzde 30-
60’ı serhad görevindeydi. 1691-92’de Kutsal İttifak’a karşı girişilen
Uzun Savaş’ta bile serhad kalelerindeki yeniçeri oranı yüzde 42’den
az değildi. Cepheye yakın kalelerde görev yapanlar sefer için ha-
rekete geçirilirken yeniçerilerin büyük çoğunluğuna imparatorluk
sınırlarını koruma görevi verilmişti.

52 MAD 2732, s. 5–19.

c204C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

7DEORÕVWDQEXOYHNDOHOHUGHNL\HQL¤HULVD\†V†
İstanbul Seferli Kale neferleri Toplam
1654 33.463 17.584 51.047
1660-61 14.781 18.013 21.428 54.222
1665 20.468 29.088 49.556
1670 39.470 14.379 53.849
1691-92 20.712 15.127 35.839
1701-02 8742 9975 21.208 39.925
1710 11.643 7255 24.664 43.562

İstanbul’daki yeniçerilerin tamamı sefere katılmıyordu. Bunların


çoğu mütekaid ya da korucu idi. 1660-61’de yeniçerilerin sadece
yüzde 33’ü (18.013), 1697’de yüzde 30 civarı (21.000), 1701’de yüzde
25’i (9975) ve 1710’da ise yüzde 17’si (7255) sefere katıldı.
Padişahın daimî ordusuna bir bütün olarak bakıldığında sefer-
ber edilen birliklerin toplam askere oranı da benzer niteliktedir.
Örneğin, 1710’daki Rus-Osmanlı Savaşı’nda toplam 52.337 daimî
piyadenin (yeniçeriler, topçular, arabacılar, cebeciler ve bu grubun
mütekaidleri) sadece 10.378’i yani yüzde 20’den daha azı seferde
görev aldı.54 Osmanlı vakanüvisleri Osmanlı ordusunun gücü
hakkında çoğu zaman abartılı sayılar vermişlerdir. Padişahın ha-
rekete geçirdiği daimî ordunun gücü üzerine yapılacak değerlen-
dirmelerde yukarıda verilen bilgiler ışığı altında oldukça dikkatli

53 Veriler hazine bilançolarından alınmıştır. 1654, 1691, 1701–02 ve 1710 yılları için
bknz. Genç ve Özvar, Osmanlı Maliyesi, cilt 2, s. 112–113, 224, 249, 287; (1691’de
İstanbul’da bulunan yeniçerileri gösteren veriler Belgrad, Niş ve Vidin’dekileri de
içermektedir); 1660: Ömer Lütfi Barkan, “1070–1071 (1660–1661) Tarihli Osmanlı
Bütçesi ve Bir Mukayese Örneği” aynı yazar, Osmanlı Devletinin Sosyal ve Ekonomik
Tarihi: Tetkikler-Makaleler, Hüseyin Özdeğer (haz.), İstanbul: İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi, 2000, cilt 2, s. 844 (İstanbul’dakilerin sayısı kaynaklarda yanlışlıkla
13.831 olarak verilmiştir); 1665: Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu Bütçelerine Dair
Notlar”; Barkan, Osmanlı Devletinin Sosyal ve Ekonomik Tarihi, cilt. 2, s. 750; 1670:
Barkan, “H. 1079–1080 (1669–70) Mali Yılına ait Bir Osmanlı Bütçesi ve Ekleri”;
Barkan, Osmanlı Devletinin Sosyal ve Ekonomik Tarihi, cilt. 2, s. 796–797. (Rakamlar
bir yıl içinde bile artıp azalmaktadır. 1670’teki farklılaşan rakamlar için bknz. Barkan,
aynı eser, cilt 2, s. 750).
54 Genç ve Özvar, Osmanlı Maliyesi, s. 289 ile yukarıda atıfta bulunulan diğer sayfalar.

c205C
c GÁBOR ÁGOSTON C

davranmak gerekir. Erken on sekizinci yüzyılda Osmanlı daimî


ordusu Habsburg Avusturyası’nın sahip olduğu ordu ile nicelik
yönünden rekabet edemezdi.
Seferlere katılan askerlerin performansında da düşüş görül-
mekteydi. Asker sayısındaki artış askere alma havuzunu genişletti.
Daha önceleri padişahın has ordusuna girmeleri yasak olan Türkler
ve diğer Müslüman unsurlar askere alınmaya başlandı. Bu durum
askerî becerilerde düşüşe neden oldu ve 1590’lardan itibaren bütçe
açığı vermeye başlayan hazineye ek yük getirdi. 1592’den sonra
artık neredeyse sürekli açık veren bütçeyi rahatlatmak için on
yedinci yüzyılda yeniçeri ulufeleri tımar gelirlerinden ödenmeye
başlandı, ayrıca yeniçerilerin ticaret ve zanaatkarlıkla uğraşmalarına
izin verildi. Geç on yedinci yüzyıldan itibaren yeniçeri hizmetinde
köklü bir değişim yaşandı ve birçok yeniçeri ulufelerini almaya
devam ettikleri sözde askerlik hizmeti karşılığında mükafat olarak
verilen vergi muafiyeti imtiyazını kullandılar ve zanaatkar olup
dükkan açtılar.
Yeniçeri sayısındaki artış tımar sistemi ve eyalet sipahisindeki
bozulmayla yakından ilgilidir. Yeni araştırmalar “klasik” eyalet
idare sistemi ve gelir yönetiminin 1610’larda sona erdiğini belirt-
mektedir. Tahrirlerin ortadan kalkması ve taşra sipahisinin ulu-
fesini ödeyen tımar sisteminin devlet kontrolündeki dönüşümü
sonucunda merkezî hükümetin gelirleri dağıtmadaki rolü ciddi
ölçüde azaldı. Gelirler eyaletlerde yavaş yavaş büyümekte olan
seçkin zümre tarafından idare ediliyor ve hazineye hiçbir şekilde
ulaşmıyordu. On altıncı yüzyılda hazine, gelirlerin yüzde 58’ini
yönetirken takip eden yüzyılda bu oran yüzde 25’e geriledi.55 Bu
durum eyalet ayanlarının ekonomik ve askerî özgürlük kazan-
malarına sebebiyet verdi. Taşra ayanlarının kaynaklardan daha
çok pay alma yolundaki teşebbüsleri, vergi ödeyenlerin yükü-

55 Ahmet Tabakoğlu, “XVII ve XVIII Yüzyıl Osmanlı Bütçeleri”, İÜ İktisat Fakültesi


Mecmuası 41, 1–4 (1985), s. 401; s. 157–61, 305; P. Fodor, Válallkozásra kényszerítve,
s. 306.

c206C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

nü ağırlaştırdığı gibi, köylülerin ayaklanması ve isyanına sebep


olan ekonomik ve sosyal sıkıntıları daha da artırdı. Yeni seçkin
zümrenin önemli bir kısmının yeniçeri sınıfından gelmesi ve bu
grubun taşra sipahisine tımar olarak dağıtılan yerel kaynaklar
üzerinde kontrol sahibi olması, yeniçeriler ve sipahiler arasında
yerel seviyede hizipçilik ve rekabetin doğmasına sebebiyet verdi.
Piyadelerin artan şekilde ateşli silah kullanmaları, sipahilerin askerî
değerlerinin de azalmasına yol açtı. Sonuç olarak yeniçeri-sipahi
rekabetinde kaybeden taraf sipahiler oldu. On yedinci yüzyılda
taşra süvarilerinin gücüne işaret eden itibarî sayılarda şaşırtıcı bir
artış görülse de tımar sahiplerinin sadece küçük bir kısmı seferber
edilebilir durumda idi. Eyalet idarecileri ve yerel nüfuz sahipleri
tarafından oluşturulan ve iaşesi sağlanan eyalet kuvvetleri sipa-
hilerin yerini aldı. Bu kuvvetlerin büyük çoğunluğu yukarıda
bahsi geçen başıboş leventlerden oluşuyordu. Söz konusu eyalet
kuvvetlerinin Prut Seferi sırasındaki sayısının 65.000-70.000 olduğu
tahmin edilmektedir.56

6218d
Belirtildiği üzere on altıncı yüzyıldaki Osmanlı tehdidi ve askerî
üstünlüğü Habsburg askerî, bürokratik ve mali reformlarının ger-
çekleşmesinde oldukça önemli bir rol oynamıştır. Habsburglar
Osmanlı tehlikesi karşısında ele geçirdikleri Macar Krallığı’nın
savunma yükünü üstlendiler ve Osmanlılara karşı çağın en ileri
standartlarına göre modernize edilmiş bir savunma hattı oluştur-
dular. Ne var ki Viyana, on yedinci yüzyılın ikinci yarısına dek
oluşturulan bu savunma hattının finansmanı, asker konuşlandı-
rılması ve tedariki noktalarında Habsburg Hanedanlık Toprakları,
Bohemya ve Macaristan’daki soylulara bağımlı kaldı. 1649’da daimî
kara ordusunu oluşturan ve devam eden askerî, mali ve bürok-
ratik reformlar aracılığıyla askerî kaynaklar ve beceriler üzerinde

56 Hakan Yıldız, Haydi Osmanlı Sefere: Prut Seferinde Lojistik ve Organizasyon, İstanbul:
Türkiye İş Bankası Yayınları, 2006, s. 133.

c207C
c GÁBOR ÁGOSTON C

tedricen daha geniş bir kontrol sahibi olan Viyana, askerî gücünü
1740’tan itibaren gerçek anlamda merkezileştirebildi.
Osmanlılar ise tam tersi bir yol izlediler. Araştırdığımız dönemin
başında Osmanlı padişahları kaynaklar ve ordu üzerinde Habsburg-
lara kıyasla çok daha etkin bir kontrole sahiptiler. Bu değerlendirme
Osmanlı merkezî idaresinin eyalet ayanı ile uzlaşmak ve müzakere
etmek zorunda kaldığı ve Osmanlı otoritesinin -daha önceki tarih-
yazımının bizi inanmaya zorladığının aksine- mutlak olmadığını
biliyor olmamıza rağmen doğrudur.57 Ne var ki eyalet ayanları
erken on sekizinci yüzyıldan itibaren imparatorluk kaynaklarından
kendi ordularını kurabilecek ve iaşe edebilecek seviyede oldukça
önemli miktarda pay almaya başladılar. Padişahlar, tımar sistemi
ve eyalet idaresinin bozulması sebebiyle imparatorluklarını idare
etme, hukuk ve düzeni sağlama ve dahası seferler için asker bul-
ma noktasında yerel seçkinler ve onların askerlerine artan şekilde
bağımlı hale geldi.58
Benzer bir adem-i merkeziyetçilik üretim seviyesi düşen silah
ve mühimmat sanayisinde de görülebilir. Güherçilenin düzensiz
tedariki, üretim seviyesini önemli miktarda düşürmüş ve 1770’ler-
deki genel hammadde kıtlığı baruthanelerin üretimini birçok kez
sekteye uğratmıştı. On yedinci yüzyıl Osmanlı baruthaneleri yılda
761-1037 ton barut üretirken, on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında
bu sayı 169 tona düştü. Barut üretiminde kendi kendine yeterli
olma durumu on sekizinci yüzyıl ortalarında artık mümkün de-
ğildi. Barut kıtlığı ve kalite sorunu Osmanlı ordusunun 1768–74
Rus-Osmanlı Savaşı ve 1787–92 seferlerindeki harekât kabiliyetini
önemli ölçüde etkilemiştir. Söz konusu durum imparatorlukta yeni
reformlara yol açtı, ancak bu reformlardan 1800’lere kadar önemli
bir sonuç elde edilemedi. Silah üretiminin geçirdiği merhaleler

57 Örneğin bknz. Gábor Ágoston, “A Flexible Empire: Authority and its Limits on the
Ottoman Frontiers”, International Journal of Turkish Studies, 9, 1–2 (2003), s. 15–31;
yeniden baskısı için Kemal Karpat ve Robert W. Zens (haz.), Ottoman Borderlands:
Issues, Personalities and Political Changes, Wisconsin: The University of Wisconsin
Press, 2003.
58 Aksan, Ottoman Wars, s. 54-59.

c208C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

ise çok daha karmaşıktır. Osmanlı yönetimi birçok eyalet merkezi


ve maden bölgesinde yerel top dökümhanelerine sahipti, ancak
yine de Osmanlı toplarının ana imalatçısı İstanbul’daki Tophane-i
Âmire idi. Osmanlıların silah ve mühimmat stoku 1680’ler gibi geç
bir tarihte bile Macar ve Habsburg hasımların silah ve mühimmat
tedarikinden oldukça fazlaydı. 1768–74 Rus-Osmanlı Savaşı’nda
İstanbul dökümhanesi, imparatorluktaki baruthanelerinin aksine
-muasırlarca kalitesinin düşük olduğuna dikkat çekilse de- önemli
miktarda top dökerek tam kapasite çalışıyordu.59
On beşinci yüzyıldan on yedinci yüzyıla kadar Osmanlılar,
Avrupa silahlarını çeşitli top kalıpları kullanarak yahut yetenekli
silah üreticisi demircilerin uzmanlığından yararlanarak kopya
etme ve hatta geliştirme noktasında oldukça başarılıydılar. Buna
rağmen Rönesans Avrupası’nın bilimsel devrimini de beraberinde
getiren ilmi ve bürokratik yenilikleri takip edemediler. Söz konusu
gelişmelerin savaş üzerindeki geniş kapsamlı etkisi on sekizinci
yüzyıl sonu itibariyle oldukça önemli hale geldi, bahsedilen tesirler
bu tarihten önce daha az belirgin idi. Her şeyden evvel on sekizinci
yüzyıl ortalarından önceki dönemde, yani topların standart olma-
dığı bir çağda, Galileo’nun atış cetvellerinin pratikteki değeri az idi.
Askerî mühendislikte matematiğin faydasının en belirgin olduğu
kale tasarımı ve istihkam mimarisinde bile yalnızca “asgari geo-
metri ve azami mühendislik sağduyusu” gerekiyordu.60 Sébastien
le Prestre de Vauban (1633–1707) gibi en başarılı mühendisler bile
sadece bu becerilere sahipti. Yeni silah ve istihkamlar aracılığı ile
oluşturulan, ayrıca düşmanın askerî gücü ve zayıf yönlerini sistemli
bir şekilde araştırarak elde edilen yeni bilgi ancak uzun vadede
hayati derecede önemli oldu.

59 Ágoston, Guns for the Sultan, s. 128-189.


60 John B. Wolf, “Commentary”, Monte D. Wright ve Lawrence J. Paszek (haz.), Science,
Technology and Warfare; Proceedings. The Proceedings of the Third Military History
Symposium, United States Air Force Academy, 8-9 May 1969, Washington, D.C., Office
of Air Force History, 1971, s. 33.

c209C
c GÁBOR ÁGOSTON C

Lazarus Freiherr von Schwendi (1565-68 arası İmparator II.


Maximilian’ın Macaristan’daki ordularının kumandanı), Giorgio
Basta (1596-1606’da İmparator II. Rudolf’un Macaristan ve Erdel’de-
ki kumandanı), Raimondo Montecuccoli (Mareşal ve 1664-80’de
Habsburg ordularının başkumandanı) veya Miklós Zrínyi (Nikola
Zrinski, Macar/Hırvat devlet adamı ve askerî lider, 1620–64) ta-
rafından kaleme alınan layihalarda Osmanlı askeriyesinin güçlü
ve zayıf yönleriyle ilgili en çarpıcı gözlemlere rastlanmakta ve
Avrupalılara Osmanlıları nasıl mağlup edecekleri hakkında faydalı
tavsiyeler verilmektedir. 1680’ler ve 1690’larda Habsburg hizme-
tine girip Osmanlılara karşı savaşan Bolonyalı askerî mühendis
ve çok yönlü bilim adamı Luigi Ferdinando Marsigli, dönemin
Osmanlı ordusunun en iyi tasvirini (Stato militare dell’Imperio ot-
tomano, 1732) kaleme aldı.61 Yine aynı dönemde askerlik sanatı ve
Osmanlıların askeri gücü hakkında mevcut bilgilerin büyük bir
kısmı sistematik hale getirildi ve bu bilgiler sayıları devamlı artan
askerî mühendisler ve yeni kurulan askerî akademilerde eğitim
gören subaylara aktarıldı.
Schwendi, Montecuccoli veya Marsigli’nin Osmanlı ordusu üze-
rine yazdığı layihaların benzerleri Osmanlı İmparatorluğu’nda bu-
lunmuyordu. Osmanlılar hasımlarının kaynaklarını, güçlü ve zayıf
yönlerini sistemli bir şekilde tasvir eden çalışmalardan yoksundu.
Daha da önemlisi, Osmanlılarda savaş ve bahriye akademileri ile
bu konularda çalışma yapan bakanlıklar kurulmamıştı. Fransız
Savaş ve Deniz Bakanlığı, Richelieu (1585–1642) döneminden baş-
layarak on yedinci yüzyıl ortalarına kadar savaşın planlanması
ve yürütülmesinden sorumlu tek merkezî bürokratik yapı olarak
kaldı. Diğer Avrupalı devletler de bu örneği takip ettiler. Avusturya
Habsburgları, geleneksel olarak İtalya, Kutsal Roma-Germen İm-
paratorluğu ve Fransa’dan gelen yabancı mühendislerin egemen
olduğu askerî mimari alanında Habsburg tebaasını eğitmek üzere

61 Söz konusu eserler üzerine yapılmış araştırma Vernon J. Parry’a aittir, bknz. “La
manière de combattre”, V. J. Parry ve M. E. Yapp (haz.) içinde, War, Technology and
Society in the Middle East, Londra: Oxford University Press, 1975, s. 218–256.

c210C
c OSMANLI’DA STRATEJİ VE ASKERİ GÜÇ C

1718 yılında Viyana’da Mühendislik Akademisi’ni açtılar. Wiener


Neustadt’daki Askerî Akademi ise 1752’de eğitime başladı. Bu
kurum 1769 yılına gelindiğinde 400 kişilik bir kadroya sahipti.62
İdareciler, sekreterler, askerler, mühendisler ve haritacılardan
oluşan kadrolarıyla söz konusu bakanlıklar silah geliştirmekten
üniforma dikimine, asker eğitiminden yiyecek ve yem tedarikine
kadar oldukça geniş bir alanda sorumluluk sahibiydiler. Silah
teknolojisi, tertip ve lojistikteki ilerlemeler bu bakanlıkların or-
taya koydukları çalışmalara çok şey borçludur.63 Bu kurumlar
sayesinde Avrupa kaynak seferberliği, istihdam pratikleri, ayrıca
silah ve mühimmat sanayilerinin etkinlik alanları genişlemiş ve
geliştirilmiştir. Savaş hakkında söz konusu Avrupa bürokratik
merkezlerinde oluşturulan, öğretilen ve sistematik hale getirilen
yeni tarz bilgilerin aktarımı kolay olmuyordu. Bu akademilerde
Osmanlı subaylarının genel olarak sahip olmadığı askerlikle ilgili
bilgi ve becerilerdeki en son gelişmelerden haberdar olan yeni su-
baylar eğitildiler. Dahası çağdaşı Osmanlı gözlemcilerinin de fark
ettiği gibi resmî görevi olmayanlar da dahil olmak üzere subayların
sayısı ve subayların erlere olan oranı Habsburg ordularında (ve
genel olarak Avrupa ordularında) Osmanlılara kıyasla oldukça
yüksekti. Sonuç olarak Habsburg kumandanları Osmanlı ordusu
ile mukayese edildiğinde daha küçük ve çevik birimlere ayrılmış
ordularını kontrol etmede daha başarılı hale geldiler.
Önemli olan bir başka nokta ise on yedinci yüzyıl sonunda Os-
manlıların artık kuşatmadan çok meydan muharebesi şeklinde ce-
reyan eden savaşın değişen doğasına askerî personel ve taktiklerini
uyarlamada daha az becerikli olduklarıdır. Bu başarısızlık Osmanlı
askerî kültürü ve mevcut durumu devam ettirme konusunda ge-
leneksel askerî birliklerin yaptığı baskı kadar Osmanlıların Macar
topraklarında Habsburglar ile yüz elli yıl süren mücadelelerine

62 Hochendlinger, Austria’s War, s. 124, 306.


63 Avrupa’daki bürokrasi ve savaş bakanlıklarının önemi John B. Wolf tarafından dile
getirilmiştir. Bknz. “Commentary”, Wright ve Paszek (haz.), Science, Technology and
Warfare, özellikle s. 41–43.

c211C
c GÁBOR ÁGOSTON C

egemen olan kuşatma savaşlarında elde ettikleri başarılarından


da kaynaklanmaktadır. Böyle bir atmosferde, Habsburgların is-
tihdam ve tedarikle sorumlu ilgili bürokratik ve mali kurumlara
sahip olmaları, ayrıca daimî bir ordu kurmalarını da sağlayan on
altıncı ve on yedinci yüzyıl askerî, mali ve bürokratik reformları
önemliydi. Habsburgların meydan muharebelerinde edindikleri
fiilî tecrübeler, askerî güç dengesinin Habsburg tarafına kaymasına
imkân tanımıştır.
Avrupa ordularının gücü ve Osmanlıların askerî zayıflığı Osmanlı
gözlemcileri tarafından da fark edildi. Osmanlı İmparatorluğu’nda
Arap harflerle basım yapan ilk matbaanın kurucusu Macar asıllı
İbrahim Müteferrika (1674–1754), 1732 gibi erken bir tarihte Avrupa
ordularının gücünü artıran hususları inceledi ve Osmanlı askerî
becerilerini zayıflatan unsurların bunların eksikliği olduğunu ileri
sürdü. Hıristiyan orduların yapısını, piyade, süvari, ağır süvari
birlikleri ve bu gruplar arasındaki mükemmel işbirliğini öven
Müteferrika’nın Avrupa ordularında methettiği diğer hususiyetler
ise şunlardır: Askerlerin eğitim ve talimlerindeki üstün metot-
lar, disiplin, yüksek subay oranı (en az yüzde 25), üst komutanın
yeterliliği, kampların düzeni ve savunması, askerî istihbarat ve
karşıt-istihbarat, “geometrik şekilli” birlik oluşumu, “la manière
de combattre” ve kesintisiz ateş gücü sağlayacak yaylım usulü.64
Müteferrika’nın değerlendirmeleri, Luigi Ferdinando Marsigli ya
da Maréchal de Saxe gibi muasır Avrupalı gözlemcilerin vardığı
birçok noktayı tekrarlamaktadır. Maréchal de Saxe, 1732 yılında
yazdığı eserinde Osmanlılarda eksik olanın “cesaret, asker sayısı
ya da zenginlik değil; düzen, disiplin ve teknik” olduğunu ifade
ediyordu.65

64 Adil Şen, İbrahim Müteferrika ve Usulü’l-Hikem fi Nizami’l-Ümem, Ankara: Türkiye


Diyanet Vakfı, 1995, özellikle s. 162–191.
65 Parker’dan alıntı, The Military Revolution, s. 128.

c212C

You might also like