You are on page 1of 31

KIBRIS MESELESİNİN TARİHÇESİ, BM

MÜZAKERELERİNİN BAŞLANGICI
TARİHÇE

1571 yılında Venedikliler’den alınan ve 307 yıl Osmanlı hâkimiyeti altında


kalan Kıbrıs’ın yönetimi 1878 yılında, hükümranlık hakkı Osmanlı
İmparatorluğunda kalmak kaydıyla, İngiltere'ye devredilmiştir. Birinci Dünya
Savaşı yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere’nin ayrı saflarda yer
almasının da bir sonucu olarak, İngiltere 1914'te tek taraflı bir kararla adayı
ilhak etmiştir. Türkiye Ada üzerindeki İngiliz egemenliğini Lozan
Antlaşmasıyla 1923'te tanımıştır.

18. yüzyıl başlarına kadar Kıbrıs'taki Türk sayısı Rumlardan fazla olmuştur.
Tarımla meşgul olan Türklerin elindeki toprak miktarı da Rumlarınkinden fazla
olmuştur. İki taraf arasında sosyal ve kültürel yaşam hep farklı kalmış, Türkler
ve Rumlar arasında evlenme görülmemiş, iki toplumun fertleri ortak ticari
işletme kurma gibi davranışlara girmemişlerdir.

1931’den itibaren Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan ile birleşme taleplerini


yoğunlaştırmışlardır. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleştirilerek, tamamen bir
“Elen” adası haline getirilmesi şeklinde özetlenebilecek olan “ENOSİS”
kampanyasına, İkinci Dünya Savaşından sonra hız verilmiştir. Yunanistan,
1954'te Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletlere götürme kararı almıştır.
Yunanistan, 1954-1958 yılları arasında "self-determinasyon" amacıyla BM'ye
yaptığı çeşitli başvurularda bir başarı sağlayamamıştır. Bu arada Yunanistan'dan
gelen Albay Grivas 1955 yılında EOKA terör örgütünü kurmuş ve Ada’daki
şiddet eylemleri giderek artmıştır. 1955-1958 döneminde Kıbrıslı Türkler 33
karma köyü terk etmek zorunda kalmışlardır. İngiltere bu durumda, 1956'da,
sadece Rumların değil, aynı ölçüde Kıbrıslı Türklerinin de "self determinasyon"
hakkı bulunduğunu ve bu çerçevede taksim talebinin de geçerli bir seçenek
oluşturduğunu açıklamıştır.

Şiddet eylemleri nedeniyle 1955-58 döneminde Kıbrıslı Türkler 33 karma köyü


terk etmek zorunda kalmışlardır. Enosis'e karşı kendi örgütlenme çalışmalarına
1 / 31
başlayan Kıbrıslı Türkler, gelişmelere paralel olarak, "taksim" görüşünü
geliştirmişlerdir.

Yunanistan'ın BM'den tek taraflı "self-determinasyon", Enosis lehinde bir karar


elde edememesi, Kıbrıslı Türklerin Enosis'e karşı direnişleri ve Türkiye’nin
kendilerini desteklemekteki kararlılığı, Türkiye ile Yunanistan arasında
müzakerelerin başlatılmasına imkan sağlamıştır. Türkiye ile Yunanistan 11
Şubat 1959 tarihinde Zürih'te anlaşmaya varmışlar, Londra'da İngiltere'nin ve
Kıbrıs'taki iki toplumun liderlerinin onayını almışlardır. Bu şekilde ortaya çıkan
Zürih ve Londra Anlaşmaları bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal
alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından etkin
garantisi ilkelerine dayandırılmıştır.

“Kıbrıs Cumhuriyeti”, adanın iki halkı arasında ortaklık temeline dayandırılan


uluslararası antlaşmalar uyarınca 1960 yılında kurulmuştur. Bahsekonu
antlaşmalar tarafından garanti edilen Anayasası, adadaki Kıbrıslı Türk ve Rum
halklarının eşit siyasi hak ve statüsüne dayandırılmıştı. Kıbrıs Rum tarafı, 1960
Cumhuriyeti’nin kurulduğu şekilde yaşamasına şans vermemiş, sözkonusu
antlaşmalar sistemiyle vücuda gelen “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin yapısını, Kıbrıs
Türklerini devlet kurumlarından dışlamaya, izole etmeye, Ada’daki varlıklarını
sona erdirmeye ve nihayet Yunanistan ile birleşme (ENOSIS) yolunu açmaya
yönelik olarak değiştirme girişimleri başlatmışlardır.

Zamanın Cumhurbaşkanı Makarios, Zürih-Londra Andlaşmalarının Kıbrıslı


Türklere adil olanın ötesinde haklar verdiğini ve 1960 Anayasasının işlemez
olduğunu öne sürmeye başlamış ve 30 Kasım 1963'te anayasanın tadili için,
Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkının kaldırılmasını da içeren 13
maddelik önerilerini Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr.Küçük’e iletmiştir. Bu
öneriler, 16 Aralık 1963'te Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye tarafından
reddedilmiştir.

Kıbrıs Rum tarafı 21 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıs Türk toplumuna karşı
kapsamlı ve sistematik saldırılara geçmiştir. Kıbrıslı Türkler devlet
kurumlarından uzaklaştırılmıştır. Kıbrıs Türk tarihine “Kanlı Noel” adıyla
geçen bu kampanya önceden hazırlanmış olan “Akritas
2 / 31
Planı”na dayandırılmıştır. Türklerin imhası veya Ada'dan atılmasını öngören
Akritas Planı, basit bir örgütün eylem planı olmayıp, Rum yetkililerce
hazırlanan bir etnik temizlik girişimidir. Akritas planının uygulanması
sonucunda, 30.000 Kıbrıslı Türk 103 köyü terk etmek zorunda kalmıştır. Kıbrıs
Türk nüfusu yerlerini terk etmek zorunda kalmış, ada yüzölçümünün %3'üne
tekabül eden, adada denize çıkışı olmayan ve sürekli kuşatma altında tutulan
küçük bölgelere sığınmıştır.

Dolayısıyla, “Kıbrıs Cumhuriyeti,” Kıbrıslı Rumların 1963 yılında tek taraflı


olarak güç kullanımıyla anayasayı feshetmelerinden sonra ortadan kalkmıştır.

1963 "Kanlı Noel" olaylarından sonra, 27 Aralık 1963'e üç garantör ülkenin


askerlerinden oluşan bir "Barışı Koruma Kuvveti" oluşturulmuştur. Bu
çerçevede İngiliz generalin yeşil bir kalemle harita üzerinde çizdiği bir çizgi ile
Lefkoşa 30 Aralık 1963'te ikiye ayrılmıştır. Bu tarihten itibaren bu sınır “Yeşil
Hat” olarak adlandırılmıştır.

Kıbrıs sorunu, Rumların Kıbrıs Türklerini 1960’da kurulan ortaklık devletinden


dışlama, Ada’da birlikte yaşama ve Ada’yı birlikte yönetme mutabakatını terk
ederek, devleti gaspetmeye çalıştıkları 1963 yılından bu yana, uluslararası
toplumun gündemindedir. Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, Kıbrıslı Türklerin 1960
yılında kurulan devletin eşit ortakları olarak haklarını kullanamamasına neden
olan bu yasadışı ve gayrimeşru durumu hiçbir zaman kabul etmemiştir.

Bilahare, BM Güvenlik Konseyi’nin, 4 Mart 1964’de aldığı 186 sayılı kararla


adaya uluslararası barış gücü (UNFICYP) konuşlandırılmıştır. Bu arada,
Yunanistan adaya gizlice askeri kuvvet yollamaya başlamış, bu kuvvetin sayısı
zaman içinde 20.000’e ulaşmıştır. Böylece, bir ortaklık devleti olmaktan çıkarak
bir Rum yönetimine dönüşen Kıbrıs Cumhuriyeti fiilen Rum/Yunan kontrolü
altına girmiş ve iki halk birbirinden tamamen kopmuştur.

1967'de Yunanistan'da yönetimi askeri darbeyle ele geçiren Cunta, Enosis'e


ulaşmak için Keşan ve Dedeağaç görüşmelerinde Türkiye ile pazarlığa
kalkışmış, bundan sonuç alamayınca Kıbrıs’ta Boğaziçi ve Geçitkale köylerine
karşı saldırılar düzenlenmiş, bu saldırılara Yunan birlikleri de katılmıştır.
Türkiye'nin anlaşmalardan doğan müdahale hakkını kullanacağı yönündeki
3 / 31
ihtarı üzerine bu buhran son bulmuş ve Yunanistan, BM gözetimi altında
Ada'dan kuvvetlerini çekmek zorunda bırakılmıştır.

İzleyen dönemde, 1968 yılında taraflar arasında müzakereler başlatılmıştır. 47


yıldır devam eden müzakerelerde konuşulmamış konu kalmamıştır.
Müzakereler BM İyi Niyet Misyonu çerçevesinde süreç içerisinde ortaya çıkan
yerleşik BM parametreleri olan siyasi eşitlik ve iki kesimlilik temelinde, eşit
statüde iki Kurucu Devleti haiz yeni bir Ortaklık kurulması amacıyla
yürütülmektedir. Müzakere sürecinde BM tarafının çözüm önerilerine evet
diyen taraf hep Kıbrıs Türk tarafı olmuş, ancak Rum tarafı anlaşmaya
yanaşmamış, Kıbrıslı Türklerle ortak bir geleceği paylaşmayı reddetmiştir.

Kıbrıs Türklerinin yönetimden uzaklaştırılması üzerine Kıbrıs Rumlarının


arasında görüş ayrılıkları belirmeye başlamıştır. EOKA'cılar arasında ortaya
çıkmaya başlayan görüş ayrılıkları, Türkiye'nin müdahalesinden çekinen ve
Türkleri ekonomik yoldan alt etmeyi yeğleyen Makarios ile süratle sonuç
alınmasını arzulayan eski cuntacıları içeren EOKA-B'cilerin karşı karşıya
gelmelerine neden olmuştur. 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Cuntasının
desteğiyle EOKA lideri Nikos Sampson, adayı Yunanistan'a bağlamak amacıyla
Makarios'a karşı bir darbe gerçekleştirerek iktidarı kısa süreyle ele geçirmiştir.
Kıbrıs'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu hareket karşısında
Türkiye, 1960 Garanti Andlaşması çerçevesinde, önce İngiltere'ye ortak
müdahale teklifinde bulunmuştur. Türkiye, İngiltere'nin olumsuz cevap vermesi
üzerine, Ada'daki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974
günü Barış Harekatı’nı başlatmıştır. Böylece Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı
önlenmiş, Kıbrıs Türk halkının varlığı da güvence altına alınmıştır. Türk Barış
Harekatı aynı zamanda Yunanistan'da Cunta idaresinin de sonu olmuş ve ülkeye
demokrasi getirmiştir.

2 Ağustos 1975 tarihinde Viyana’da BM gözetiminde Sayın Rauf Denktaş ile


Glafkos Klerides arasında bir nüfus mübadele anlaşmasına varılmıştır. BM
Barış Gücü aracılığı ile uygulanan bu anlaşmayla Kuzey’den Güney’e yaklaşık
120 bin Rum, Güney’den Kuzey’e de 65 bin Türk geçmiş, böylece nüfus
bakımından homojen iki kesim meydana gelmiştir. Bu iki kesim, 180 km

4 / 31
boyunca uzanan ve genişliği 5 metre ile 7 km arasında değişen bir "ara bölge"
ile birbirinden ayrılmıştır.

Bugün Kuzey Kıbrıs'ın 290.000 kişilik nüfusuna karşı, Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi’nde 800.000’in üzerinde Rum yaşamaktadır. Güneyde 100 binden
fazla yabancı nüfusun bulunduğu da bilinmektedir. Kıbrıs'ta ayrıca Ermeni,
Maruni ve Latin dini grupları bulunmaktadır. Kıbrıs Adası Türkiye’ye 71 km,
Yunanistan’a ise 900 km. uzaklıktadır. Adanın yüzölçümü 9251 km2, KKTC
yüzölçümü adanın %35,04’üne tekabül eden 3241 km2, GKRY yüzölçümü
5509 km2 (%59,56), İngiliz üslerinin yüzölçümü ise 256,01 km2’dir. Ara bölge
ise 244,04 km2’lik bir sahayı kaplamaktadır.

BM MÜZAKERE SÜRECİ

Ada’daki iki taraf arasındaki ilk görüşmeler 1968'de başlamıştır. Türk tezinin
yerel özerklik (local autonomy) şeklinde ortaya konduğu bu görüşmeler, 1971
yılı sonuna kadar sürmüştür. 1972-1974 döneminde görüşmelere Türkiye ve
Yunanistan'dan uzmanların katılmasıyla devam edilmiştir. Bu görüşmeler de 15
Temmuz 1974 Rum/Yunan darbesiyle son bulmuştur.

1974 sonrasında, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, Ada’da yaşananlar ve gerçekler


temelinde iki toplumlu, iki kesimli federasyon modelini benimsemiştir.

Bu çerçevede 1975-1997 yılları arasında sürdürülen çeşitli müzakereler bir


federasyonun oluşturulmasına yönelik olarak cereyan etmiştir. Ancak Rum
tarafı, egemenliğini Kuzey'e de yaymaya çalışan bir politika izlemiş ve
müzakerelerde devlet yapısını bu amaca yönelik olarak şekillendirmeye
çalışmıştır.

1960'larda Kıbrıs Türk tarafına otonomi hakkı bile tanımayan, 1970'li yıllarda
iki kesimli, iki toplumlu federasyonu kabule yanaşmayan Rum tarafı, AB
üyeliği perspektifi güçlendikçe federasyon fikrini savunur görünmüş, bir çözüm
çerçevesinde Kıbrıs Türk tarafının elde edeceği hakları, özellikle Türkiye'nin
üye olmadığı bir AB içinde kolaylıkla aşındırabileceğini düşünmüştür. Bu
süreçte yaşanan bazı kaydadeğer gelişmeleri şu şekilde özetlenebilir:

5 / 31
30 Temmuz 1974 tarihli Cenevre Deklarasyonu, Kıbrıs'ta fiiliyatta iki ayrı ve
otonom yönetim bulunduğunu, diğer yandan anayasal meşruiyete dönüş için
müzakerelere öncelik verilmesi gerektiğini kayda geçirmektedir.

1974 Eylül ayından itibaren Kıbrıs'ta devam eden Denktaş-Klerides


görüşmelerinin, Makarios'un Aralık ayında adaya dönmesiyle kesilmesi
ertesinde Kıbrıs Türk tarafı, ileride kurulacak muhtemel bir federasyonun
Kıbrıs Türk kanadını oluşturmak üzere, 13 Şubat 1975'de Kıbrıs Türk Federe
Devletini (KTFD) kurmuştur.

KTFD'nin ilanını takiben toplanan BM Güvenlik Konseyi 12 Mart 1975


tarihinde, sorunun çözümünü sağlamak üzere BM Genel Sekreterine iyi niyet
görevi veren 367 sayılı kararı kabul etmiştir. Bugüne kadar devam eden çözüm
çabalarına Genel Sekreter bu çerçevede yardımcı olmaya çalışmıştır. İyi niyet
görevi, arabuluculuk ve hakemlikten çok daha sınırlı bir çerçeve oluşturmakta,
tarafların müzakere etmelerini sağlamayı ve görüşmelerini kolaylaştırmayı
amaçlamaktadır.

2 Ağustos 1975'te Viyana'da BM gözetiminde Sayın Denktaş ile Klerides


arasında bir nüfus mübadele anlaşmasına varılmış ve bu BM Barış Gücü
aracılığı ile uygulanmıştır.

12 Şubat 1977 tarihinde yapılan Denktaş-Makarios görüşmesi sonucunda ilk


Zirve Anlaşması (High Level Agreement) kabul edilmiştir. Dört maddeden
oluşan bu anlaşma ile iki toplumlu federal bir cumhuriyet kurulması
kararlaştırılmıştır.

Mayıs 1979'da yine Kıbrıs Türk tarafının çağrısı üzerine yapılan Denktaş-
Kiprianu görüşmesinde İkinci Zirve Anlaşması ortaya çıkmıştır. Bu anlaşma,
1977 anlaşmasını teyid etmiş ve iyi niyet ve karşılıklı güven ortamı
yaratılmasının önemini vurgulayan bir madde içermiştir.

9 Ağustos 1980'de başlayan görüşmelerde gündeme gelen belge, iki kesimlilik


ve güvenlik kavramlarını ilk kez açıkça zikretmektedir. Kıbrıs sorununun
anayasal veçhesinin federal, toprak veçhesinin de iki kesimli çözüme
kavuşturulacağına ilişkin formül bu belgeden kaynaklanmaktadır.
6 / 31
15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk halkının
"self-determinasyon" (kendi kaderini tayin etme) hakkına dayanılarak ve siyasi
eşitliği vurgulanarak ilan edilmiştir. Bu yola gidilirken federasyon tezi
muhafaza edilmiş ve Rum tarafına barış ve çözüm çağrısında bulunulmuştur.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri iyiniyet görevi çerçevesinde 1984 Ağustos


ayında yeni bir girişim başlatarak, Kıbrıslı Türk ve Rum yetkilileri ayrı ayrı
görüşmek üzere Viyana'ya davet etmiştir. Genel Sekreter, taraflara Viyana
Çalışma Noktaları (Working Points) diye bilinen belgeyi sunmuştur. Bu tarihten
sonra, Kıbrıs sorununun çeşitli veçheleri tek tek değil, ayrılmaz bir bütün
halinde (integrated whole) ele alınmaya başlanmıştır.

1985 yılında Kıbrıs Türk ve Rum taraflarında yapılan seçimleri müteakip BM


Genel Sekreteri taraflarla istişarelerde bulunduktan sonra 29 Mart 1986’da
“Taslak Çerçeve Anlaşması”nı sunmuştur. Sözkonusu Çerçeve Anlaşması,
Kıbrıs’ta iki uluslu bir federal devlet kurulmasını, Rum Cumhurbaşkanı ve Türk
Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto yetkilerinin olmasını ve Türk tarafının
toprağının yüzde 29’un üzerinde bir oran olarak belirlenmesini öngörmüştür.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş 21 Nisan 1986’da, Türk tarafı için önem
arzeden temel hususları dile getiren ve paketi bir bütün halinde (integrated
whole) kabul ettiğini bildiren bir mektubu Genel Sekreter’e göndermiştir. Sayın
Denktaş 27 Nisan 1986 tarihli bir ikinci mektupla da anlaşmayı imzaya hazır
olduğunu bildirmiştir. Rum Lider Kipriyanu ise önerilere yanıt vermeyerek
uluslararası bir konferans çağrısında bulunmuştur. Rum tarafının bu tutumu
Genel Sekreter’in açıklamasında ve raporunda eleştirilmiştir.

Kıbrıs sorununa çözüm arama çabaları 1990 yılının ilk aylarından itibaren
tekrar hareketlilik kazanmış ve giderek yoğunlaşmıştır. Bu çabaların sonucunda
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının da aktif katkılarıyla BM Genel Sekreteri
Butros Ghali, "Fikirler Dizisi" (Set of Ideas) adını taşıyan ve gayrı resmi
nitelikte olan bir anlaşma çerçevesi taslağı oluşturmuş ve bunu taraflara
iletmiştir. Anılan belge bir bütünlük taşımakta olup bütünü üzerinde anlaşma
sağlanmadıkça, müstakil konularda sağlanabilecek anlaşmaların geçersiz
olacağı kabul edilmiştir.
7 / 31
1992 Haziran ve Kasım ayları arasında New York'ta yapılan müzakereler,
kapsamlı çözüme ilişkin özlü konular etrafında odaklaşmış, Kıbrıs'ta kurulacak
yeni ortaklığın siyasal veçhesini içeren konular "Fikirler Dizisi" çerçevesinde
ele alınmıştır.

1992 Fikirler Dizisi iki federe devletten oluşan bir federal yapıyı çözüme esas
almış, 1960 düzeninde de öngörüldüğü üzere, 1960 Garanti ve İttifak
Andlaşmaları muhafaza edilmiş, ayrıca “Federal Kıbrıs”ın Türkiye ve
Yunanistan'a her konuda "most favoured nation" statüsü tanıyacağı
belirtilmiştir. Çerçeve Anlaşmasının, iki tarafın mutabakatını takiben yapılacak
Dörtlü Konferans'ta nihai hale getirilmesi ve 30 gün içerisinde de iki toplumda
referanduma sunulması öngörülmüştür.

Kıbrıs Türk tarafı 100 paragraflık Fikirler Dizisinin 91'ini kabul etmiş, diğer 9
paragrafı müzakereye hazır olduğunu açıklamıştır. Rum tarafı ise, Kıbrıs
Türklerinin, federe bir birim olarak da olsa, ayrı bir yapıya sahip olmalarını ve
Garanti Antlaşmasının devamını kabul etmemiştir.

Rum tarafında yapılan Şubat 1993 Başkanlık seçimlerini Fikirler Dizisi’ne karşı
çıkarak kazanan Klerides, iş başına gelir gelmez Fikirler Dizisi'ni müzakere
etmeyeceğini, esas tercihlerinin Avrupa Birliği üyeliği yönündeki çabalarını
yoğunlaştırmak olduğunu açıklamıştır. Nitekim bundan sonra, Rumlar AB
üyeliği yönündeki gayretlerini, Yunanistan'ın da yardımıyla geliştirmeye
başlamışlardır. GKRY, Mart 1995’te AB’nin adaylık statüsü vermesiyle
tamamen AB üyeliğine odaklanmıştır. Rumların bu tutumu izlemekteki
amaçları, Yunanistan ile dolaylı bir ENOSİS'i sağlamak, Türkiye'nin garanti
hakkına karşı, içinde Yunanistan'ın da bulunduğu Avrupa Birliği'ni kullanmak
olmuştur.

1993 GÜVEN ARTIRICI ÖNLEMLER PAKETİ

Müzakereler 1993 Mayıs ayından itibaren, BM Genel Sekreteri'nin önerdiği


Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) paketi üzerine odaklanmıştır. Bu paket
çerçevesinde Lefkoşa Uluslararası Havaalanı (LUH) ve Maraş'ın, BM
idaresinde iki tarafın ortak kullanımına açılması öngörülmüştür. Bu arada,
Avrupa Birliği Adalet Divanı, Rumların müracaatı üzerine Temmuz 1994'te
8 / 31
KKTC'nin AB'ne ihracatını yasaklayan bir karar almıştır. KKTC'nin toplam
ihracatının %60'a yakın bir bölümünü etkileyen bu karar, GAÖ paketinin Kıbrıs
Türk tarafına sağlayacağı somut yararları da ortadan kaldırmıştır.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve GKRY Lideri Klerides arasında Ekim


1994’de Ara Bölge’de BM Özel Temsilci Yardımcısı’nın gözetiminde GAÖ
paketinin Rum tarafınca kabulünü sağlamaya yönelik istikşafi mahiyette beş
görüşme yapılmıştır. Bu görüşmelerde Klerides GKRY’nin 1990 yılında yaptığı
tek yanlı AB üyeliği müracaatının Türk tarafınca desteklenmesini paketi kabul
için ön şart olarak ileri sürmüş ve görüşmeler böylece sonuçsuz kalmıştır.

GKRY, bunu hemen takiben aldığı tek yanlı bir kararla Kıbrıs Türk tarafı ile
diyaloğu kesmiş, Mart 1995’de GKRY’ne AB’nin adaylık statüsü de
vermesiyle, tamamen AB üyeliğine odaklanmıştır.

YUNANİSTAN İLE GKRY ARASINDA ORTAK SAVUNMA DOKTRİNİ

Yunanistan ve GKRY arasında Kasım 1993'te "Ortak Savunma Doktrini"


yürürlüğe girmiştir. "Ortak Savunma Doktrini", iki ülke arasında ortak askeri
strateji ve operasyonlar planlanmasını; ortak tatbikatlar yapılmasını, Girit,
Oniki Adalar ve "Kıbrıs"ın savunma alt yapılarının yeniden düzenlenmesini;
Yunanistan'ın Orta Akdeniz'de somut bir rol oynamasına imkân verecek şekilde
Güney Kıbrıs'ta hava ve deniz üsleri kurmasını ve askeri harcamaların
artırılmasını öngörmektedir. Bu yeni stratejik kavram ile tanımlanan "tek
savunma alanı" ile Yunanistan'dan Ada'da Magosa'ya kadar uzanan bölge doğal
savunma sahası olarak kabul edilmekte ve bu bölgenin her köşesinde etkinlik
sağlanması amaçlanmaktadır.

Anılan doktrin çerçevesinde Baf Askeri Havaalanı inşa edilmiş, Terazi deniz
üssünün inşa edilmesine ve bunlara ek olarak, S-300 füzelerinin Rusya'dan
alımına karar verilmiştir. GKRY, Batılı ülkelerin de baskısıyla S-300'lerin
Ada'da konuşlandırılmasıyla ilgili kararını, Türkiye’nin girişimleri çerçevesinde
Aralık 1998'de iptal etmek zorunda kalmıştır. Füzeler Girit’e
konuşlandırılmıştır.

1997 YÜZYÜZE GÖRÜŞMELER VE GKRY’NİN AB ÜYELİĞİ SÜRECİ


9 / 31
BMGS Kıbrıs Özel Temsilcisi aracılığıyla Mart 1997'de başlatılan dolaylı
görüşmeleri takiben, BMGS'nin yüzyüze görüşmeler için yaptığı çağrı üzerine
Temmuz ve Ağustos 1997 aylarında yaklaşık birer hafta süreyle Sayın Denktaş
ve Klerides, Troutbeck (ABD) ve Glion'da (İsviçre) biraraya gelmişlerdir.

Troutbeck görüşmeleri sırasında AB Komisyonu'nun genişleme konusundaki


"Gündem 2000" raporu ve GKRY ile 1998 başında tam üyelik görüşmeleri
başlatılmasına ilişkin tavsiye kararı basına sızdırılmıştır. Türkiye ve KKTC
tarafından AB'nin bu tutumuna karşı tepki gösterilmiş, bu bağlamda, 20 Ocak
1997 tarihli Türkiye-KKTC Ortak Deklarasyonu'nda öngörülen çerçevede,
GKRY'nin AB üyeliği yönünde atacağı adımların KKTC'nin Türkiye ile
bütünleşme sürecini hızlandıracağı 20 Temmuz 1997 tarihli Ortak Açıklamada
kaydedilmiştir.

KKTC Hükümeti, Aralık 1997 AB Lüksemburg Zirvesinde alınan GKRY ile


üyelik müzakerelerinin başlatılması kararının BM müzakere sürecine ve çözüm
parametrelerine yıkıcı bir darbe indirdiğini, bundan sonraki temasların ancak
Ada'daki iki devlet arasında yürütülebileceğini, KKTC'nin GKRY ile AB
arasında tam üyelik müzakerelerine katılmasının sözkonusu olmadığını
açıklamıştır. Türkiye de KKTC'nin tutumunu desteklemiş ve AB ile Kıbrıs ve
Türk-Yunan ilişkilerinin görüşülmeyeceği de Hükümet düzeyinde karara
bağlanmıştır.

Avrupa Birliği ile Güney Kıbrıs arasında tam üyelik müzakerelerinin


başlatılması, Türkiye ve KKTC'ni federasyon modelinin Türkiye'nin içinde
yeralmadığı bir Avrupa Birliği içerisinde ne ölçüde kalıcı olacağını irdelemeye
sevk etmiştir. Yapılan değerlendirmelerde, istenilen tüm güvenceler bir
müzakere sürecinde elde edilse dahi, iki kesimlilik, iki toplumluluk, Türkiye'nin
etkin garantisinin devamı gibi parametrelerin aşındırılabileceği görülmüştür. Bu
değerlendirme neticesinde Kıbrıs'a ilişkin politikamız Ada'daki fiili durumu
esas alan yeni parametrelere oturtulmuş, müzakerelerin devamı için KKTC'nin
egemen bir devlet olarak varlığının teslim edilmesini temel alan bir yaklaşım
benimsenmiştir.

10 / 31
Ülkemizin konuya ilişkin politikasının diğer bir boyutunu KKTC'nin bağımsız
ve egemen bir devlet olarak güçlendirilmesi, Türkiye ile KKTC arasındaki
işbirliğinin her alanda çeşitlendirilmesi ve derinleştirilmesi teşkil etmiştir. 20
Ocak, 20 Temmuz 1997 ve nihayet 23 Nisan 1998 tarihli Ortak Açıklamalar
çerçevesinde Türkiye ile KKTC arasında kapsamlı bir bütünleşme süreci
yürürlüğe konulmuştur.

Bu doğrultuda, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş tarafından 31 Ağustos


1998 tarihinde, soruna kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla Ada’daki iki devlet
arasında bir Konfederasyon tesis edilmesi önerilmiştir. Öneri, Kıbrıs'taki iki
devletin aralarındaki temel meseleleri çözmelerini müteakip ortak bir yapılanma
gerçekleştirmeleri temeline dayandırılmıştır.

MÜZAKERE SÜRECİNİN CANLANDIRILMASI VE ARACILI


GÖRÜŞMELER

Kıbrıs müzakere sürecinin yeniden canlandırılması girişimleri 1999 yılının


ikinci yarısında hızlanmıştır. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 14 Kasım 1999
günü yaptığı açıklamada "tarafların kapsamlı bir çözüme yönelik anlamlı
müzakereler için zeminin hazırlanması amacıyla aracılı görüşmelere 3 Aralık
tarihinde New York'ta başlama konusunda mutabık kaldıklarını" bildirmiştir.

Bu açıklamayı takiben, 3 Aralık 1999-10 Kasım 2000 tarihleri arasında Cenevre


ve New York’ta 5 tur aracılı görüşme yapılmıştır. Aracılı görüşmeler BMGS
Annan veya Kıbrıs Özel Danışmanı Alvaro de Soto tarafından yürütülmüş, bu
süreç zarfında Cumhurbaşkanı Denktaş ile Klerides'in herhangi bir vesileyle
karşı karşıya gelmeleri ve görüşmeleri sözkonusu olmamıştır.

Cumhurbaşkanı Denktaş, aracılı görüşmeler vesilesiyle Konfederasyon


önerisini, güvenlik ve garantiler, mülkiyet sorunları, toprak ayarlamaları, bir
çözüm çerçevesinde merkezi otoriteye bırakılacak yetki dağılımı, statü eşitliği,
ambargolar ve AB üyeliği gibi Kıbrıs sorununun çeşitli veçhelerine ilişkin
görüşlerini ayrıntılı olarak BM Sekreteryasına aktarmıştır.

Dördüncü tur aracılı görüşmeler vesilesiyle Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri


Annan, 12 Eylül 2000 tarihinde Ada'daki iki halkın yekdiğerini temsil etmeyen
11 / 31
siyasi eşit taraflar olduklarını teyid eden bir açıklama yapmıştır. BMGS'nin
açıklamasında, tarafların bu eşit statüleriyle katılacakları görüşmeler
aracılığıyla yeni bir ortaklığı öngören kapsamlı bir çözüme ulaşmaları gereğinin
altı çizilmiştir. Rum tarafı 11 Ekim 2000 tarihinde meclisinde aldığı bir kararla
BMGS’nin bu açıklamasını da reddetmekle Kıbrıs Türk tarafına nasıl baktığını
bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Beşinci turda, görüşmeler sürerken Cenevre'ye gelen BMGS Annan 8 Kasım


günü taraflara “Sözlü İfadeler” adı altında bir kağıt sunmuştur. Kağıtta yeralan
ifadelerin, sürecin içeriğiyle uyuşmadığı görülmüştür. 24 Kasım 2000 tarihinde
Ankara'da Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Denktaş başkanlığındaki heyetler
arasında bir değerlendirme toplantısı yapılmıştır. Anılan toplantı sonrasında
Sayın Denktaş, Kıbrıs'ta iki ayrı egemen devlet, iki halk ve iki demokrasi
bulunduğunu, aracılı görüşmelerin amacının kapsamlı görüşmelere
geçilebilmesi için zemin hazırlanması olduğunu, ancak beş turda bunun
yapılamadığını, görüşmelerin almış olduğu seyir nedeniyle ve Kıbrıs Türk
tarafının ortaya koyduğu makul ve gerçekçi parametreler kabul edilmedikçe
aracılı görüşmelere devam edilmesinde yarar görmediğini açıklamıştır.

Bunu takiben zamanın Başbakanı Sayın Ecevit yaptığı açıklamada, Sayın


Denktaş'ın görüşlerini paylaştığımızı ve aracılı görüşmelerden ayrılma kararını
desteklediğimizi, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliği ile Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nin güvenliğinin bir birinden ayrılmaz bir bütün olduğunu
belirtmiştir.

KIBRIS TÜRK TARAFININ YÜZYÜZE GÖRÜŞME ÖNERİSİ

Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş 8 Kasım 2001 tarihinde, Kıbrıs sorununa bir


çıkış yolu bulunması amacıyla GKRY lideri Klerides’e mektup göndererek
Ada’da yüz yüze görüşme önerisinde bulunmuştur. Bu çerçevede Sayın
Denktaş, Klerides ile 4 Aralık 2001’de Ada’da ara bölgede biraraya gelmiştir.
Görüşmenin başlangıcında Sayın Denktaş, ileriye dönük yapıcı bir vizyon
ortaya koymuş, Türk tarafının eşit statüsüne dayanan yeni bir ortaklık kurulması
amacına yönelik olarak kapsamlı bir çözümü müzakereye hazır olduğunu,

12 / 31
sözkonusu ortaklığın AB üyeliğini varılacak kapsamlı siyasi çözümün esasları
çerçevesinde destekleyeceğini belirtmiştir.

Görüşmenin sonunda De Soto tarafından yapılan açıklamada, iki liderin 2002


Ocak ayı ortalarında Ada’da doğrudan görüşmeyi kabul ettikleri kaydedilmiştir.
BM gözetimi altında, önkoşulsuz, tüm konuların masada olacağı ve herşey
kabul edilene kadar hiçbir şeyin kabul edilmiş olunmayacağı anlayışıyla
kapsamlı bir çözüme ulaşılana kadar görüşmelere devam edilmesi
kararlaştırılmıştır.

Bu çerçevede 16 Ocak 2002’de doğrudan görüşmeler başlamıştır. Liderler bu


görüşmelerde “tüm konularda anlaşma sağlanmadan hiçbir konuda anlaşma
sağlanmış olmayacağı” ilkesi çerçevesinde Kıbrıs konusunun çözümüne ilişkin
görüşlerini ortaya koymuşlar, birbirlerine sorular sorarak izahat istemişler,
böylece bir anlamda hangi görüşlerin müzakere edilebilir ve hangilerinin
değiştirilemez olduğuna açıklık getirmeye çalışmışlardır.

Rum tarafı, görüşmelerde 1960 “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin hala devam ettiği


iddiasından hareketle Türk tarafını, bir Anayasa değişikliği vasıtasıyla bu
“Cumhuriyete” dahil etmeye yönelik anlayışını sürdürmüş, iki tarafın mutlak
eşitliği ve yetki paylaşımı temelinde gerçek ortaklığa dayalı yaşayabilir bir
çözüm yönünde çaba göstermekten uzak görünmüştür.

BMGS Annan 6 Eylül 2002 tarihinde, Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve GKRY


Lideri Klerides’le Paris’te görüşmüş ve iki lider BMGS’ne görüşlerini aktarma
fırsatı bulmuşlardır. BMGS Annan 3-4 Ekim 2002 tarihlerinde tarafları bir kez
daha biraraya gelmek üzere New York’a davet etmiştir. New York’ta
gerçekleşen görüşmelerden sonra Genel Sekreter’in yaptığı açıklamada Kıbrıs
sorununun basit bir çözümü bulunmadığı ve kapsamlı çözüme ulaşmak için
taraflar arasında iki taraflı “ad hoc” nitelikteki teknik komitelerin kurulmasına
karar verildiği ifade edilmiştir.

ANNAN PLANI’NIN ORTAYA ÇIKIŞI VE GÖRÜŞMELERİN


KESİLMESİ

13 / 31
3-4 Ekim’de New York’taki görüşmelerin ardından Cumhurbaşkanı Denktaş 7
Ekim’de ani bir kararla New York’ta kalp ameliyatına alınmıştır. Ancak 12
Aralık’taki Kopenhag Zirvesi yaklaşırken, bu tarihe kadar çözüme
varılamamasının, Kıbrıs sorununu daha da karmaşık hale getireceğinden endişe
eden Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan, 11 Kasım 2002 tarihinde
taraflara, Annan Planı olarak da anılan “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm
Temeli” başlıklı belgeyi sunmuştur.

Gerek Denktaş’ın sağlık sorunları, gerek Ankara’da yeni hükümetin kurulma


çalışmaları nedeniyle Türk tarafının plana resmi bir yanıt vermesi gecikmiştir.
Bu kritik şartlarda ortaya konan plan Türk kamuoyunda şiddetli tepki
görmüştür. Planı müzakere zemini olarak kabul eden Rum tarafı ise, mevcut
şekliyle kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. BM, Kopenhag Zirvesi’nden iki gün
önce, 10 Aralık’ta gözden geçirilmiş, üzerinde ufak-tefek değişiklikler yapılan
planı taraflara iletmiştir. Cumhurbaşkanı Denktaş, planının pek fazla değişiklik
içermediğini, eski plan olduğunu açıklamıştır. Son dakikaya kadar çözüm
çabalarının sürdüğü Kopenhag’da hem Rum hem de Türk tarafı plana imza
atmayı reddetmiştir.

Kopenhag Zirvesi’nin Sonuç Bildirgesi’nde, Kıbrıs’ın AB’ne bir bütün olarak


üye olacağı vurgulanırken, anlaşma olmaması halinde topluluk müktesebatının
Kuzey’de uygulanmayacağı kaydedilmiştir. Türk tarafının “Rumların üyeliğini
erteleyin” yönündeki talebinin göz önüne alınmadığı Zirve kararlarında,
tarafların Planı 28 Şubat’a kadar müzakere etmeyi taahhüt ettikleri de ifade
edilmiştir. Annan, Denktaş ve Klerides'e, 28 Şubat'a kadar izlenecek prosedürle
ilgili yol haritası niteliğinde mektup göndermiştir. Bu arada Kopenhag
Zirvesi’ni takiben KKTC’nde muhalefet güçlenmeye başlamıştır.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ile GKRY Lideri Klerides 15 Ocak 2003
tarihinde Ara Bölge’de doğrudan görüşmeler için biraraya gelmişlerdir. Haftada
üç kez görüşmek hususunda varılan mutabakat çerçevesinde, Sayın Denktaş ve
Klerides’in başkanlığındaki heyetler arasında Ocak ayı içinde Ara Bölge’de
doğrudan görüşmeler yapılmıştır.

14 / 31
GKRY’nde başkanlık seçimlerini, 16 Şubat 2003 tarihinde yapılan ilk turda
oyların %51.51’ini alan sağcı DİKO ve komünist AKEL’in ortak adayı Tasos
Papadopulos kazanmıştır. Papadopulos’un kurduğu yeni kabine 28 Şubat 2003
tarihinde göreve başlamıştır.

BMGS Annan, 26 Şubat 2003 tarihinde gittiği Ada’da Annan Planı’nın üçüncü
versiyonunu taraflara sunmuştur. Genel Sekreter sözkonusu planı ve planda
öngörülen süreci kabul edip etmediklerini bildirmek üzere iki tarafı 10 Mart
2003 tarihinde Lahey’e davet etmiştir. Davet üzerine iki lider 10 Mart tarihinde
Lahey’de biraraya gelmişlerdir. Anılan toplantıya Garantör ülkeler olarak
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de katılmıştır.

Görüşmeler öncesinde Rum lideri Papadopulos’un, Annan planında yapılmasını


istedikleri değişiklikleri BM Genel Sekreteri’ne duyurmuş olması
muvacehesinde, Sayın Denktaş da 9 Mart günü değişiklik önerilerini Birleşmiş
Milletler yetkililerine iletmiştir. Lahey’de yaklaşık 20 saat süren görüşmelerde,
BM Genel Sekreteri taraflara tadil edilmiş plan üzerinden 28 Mart tarihine
kadar müzakereleri sürdürmelerini ve planın 6 Nisan tarihinde referanduma
sunulmasını önermiştir. Görüşmelerde Sayın Denktaş, planla ilgili olarak Türk
tarafının kaygı ve beklentilerini gündeme getirmiş, iki tarafın mutabık
kalmasından sonra planın referanduma sunulabileceğini kaydetmiştir. Bu
çerçevede, Sayın Denktaş, 28 Mart tarihine kadar görüşmelere devam etmeyi
kabul etmiştir. Papadopulos da planda mevcut boşlukların doldurulması
gerektiğini ifadeyle, görüşmelere devam etmeyi kabul etmiş, ancak Rum
kamuoyunun aydınlatılması bakımından referandum için iki aylık bir
kampanyaya ihtiyaç duyduğunu ileri sürmüştür. Yunanistan tarafından da
desteklenen bu taleple, Rum tarafının referandumu Güney Kıbrıs’ın 16 Nisan
tarihinde AB’ne Katılım Anlaşmasını imzalamasından sonraya bırakmak
istediği görülmüştür.

Türk tarafı Lahey görüşmelerinin son aşamasında da sürecin devamına verdiği


önemi ortaya koymuş ve bu çerçevede iki liderin 28 Mart tarihine kadar
müzakerelere devam edebileceklerine ve varılacak noktada Genel Sekreter’le
birlikte bir değerlendirme yapılarak referanduma gidilebileceğine dikkat

15 / 31
çekmiştir. Ancak Genel Sekreter, 11 Mart sabahı konunun çıkmaza girdiği
sonucuna vararak görüşmelere son vermeyi tercih etmiştir.

BM Genel Sekreteri Annan’ın 1999 yılından beri devam eden dolaylı ve


doğrudan müzakere süreci ve çözüm planının sunulmasından sonraki
gelişmelere ilişkin 1 Nisan 2003 tarihli raporu 7 Nisan günü BM Belgesi olarak
yayınlanmıştır. Raporda doğrudan görüşmelerin sonuçsuz kalmasından Kıbrıs
Türk tarafı sorumlu tutulmuştur.

GKRY lideri Papadopulos ve GKRY eski lideri Klerides'in Lahey’de son bulan
Kıbrıs müzakereleri hakkında 2003 Kasım ayında Rum basınına verdikleri
demeçler büyük yankı bulmuştur. GKRY eski lideri Klerides demecinde,
müzakerelerde Türk tarafının bilinçli olarak uzlaşmaz gösterildiğini ve
GKRY'nin "hiçbir şeyi kabul etmeyerek, hiçbir taviz vermeden ve başarısızlığı
Türk tarafına ait gösterme" taktiği uygulayarak Avrupa Birliği üyeliği hedefine
bir adım daha yaklaştığını ifade etmiştir. GKRY lideri Papadopoulos ise, Sayın
Denktaş'ın müzakerelerde Annan Planı'nı kabul etmediğini açıkça ortaya
koymasından istifade ettiğini, esasen Mart 2003 ayında Lahey'de Denktaş
Annan Planına imza atmış olsa bile kendisinin Plan'ı imzalamayı
düşünmediğini açıklamıştır. İki Rum liderin bu açıklamaları, Rum tarafının
müzakereler sırasında samimi davranmadığını ve kapsamlı bir çözümü arzu
etmediğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

TÜRKİYE VE KKTC’NİN GİRİŞİMİ ÜZERİNE ANNAN PLANI


MÜZAKERELERİNİN YENİDEN BAŞLAMASI

Türkiye ve KKTC 2003 yılının sonunda Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir
çözümün bulunabilmesi amacıyla yeni bir girişim başlatmışlardır.

Bu çerçevede, BM Genel Sekreteri Annan, ilgili taraflara (Ada’daki iki taraf ile
Türkiye ve Yunanistan) gönderdiği bir mektupla, kendilerini müzakere sürecini
başlatmak amacıyla 10 Şubat 2004 tarihinde New York’a davet etmiştir.
Taraflar, BM Genel Sekreteri’nin bu önerisini kabul etmişlerdir. 10–13 Şubat
2004 tarihleri arasında New York’ta yapılan görüşmeler, Türk tarafının olumlu
ve yapıcı tutumu sayesinde başarılı geçmiş ve Ada’da müzakerelerin tekrar
başlaması yolunu açmıştır.
16 / 31
New York’ta varılan mutabakat, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının belli bir
tarihe kadar Annan Planı’nı müzakere etmelerini, üzerinde anlaşmaya
varılamayan noktalarda müzakerelere anavatan Türkiye ve Yunanistan’ın
katılımıyla devam edilmesini ve nihayet anlaşılamamış nokta kaldıysa bu
alanlarda BM Genel Sekreteri’nin yetkisini kullanarak formüller üretmesi ve
ortaya çıkacak nihai belgenin her iki tarafta ayrı ayrı, ancak eş-zamanlı olarak
düzenlenecek referandumlarla Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halklarının onayına
sunulmasını içermiştir. Böylece, 1 Mayıs 2004 tarihinden önce çözüme
ulaşılması ve AB’ne birleşmiş bir Kıbrıs’ın katılımı hedeflenmiştir.

Müzakereler iki aşamalı olarak 19 Şubat 2004 tarihinde başlamış ve 31 Mart


2004 tarihine kadar devam etmiştir. Müzakerelerin birinci aşaması, 19 Şubat-22
Mart 2004 tarihleri arasında Ada’da sürdürülmüştür. Müzakerelerin bu
aşamasında da Türk tarafı yapıcı bir tutum sergilemiştir. Siyasi düzeyde iki taraf
arasında gerçekleştirilen görüşmelerde anlaşma sağlanamamış olsa da, teknik
düzeyde yapılan komite toplantılarında bazı gelişmeler elde edilebilmiştir.
Müzakerelerin ikinci aşaması ise, 24 Mart 2004 tarihinde İsviçre’nin
Bürgenstock kasabasında, anavatanların da katılımıyla başlamış ve 31 Mart
2004 tarihinde BM Genel Sekreteri’nin Annan Planı’nın nihai halini taraflara
sunması ile sonuçlanmıştır.

ANNAN PLANI’NIN İÇERİĞİ

Bürgenstock’da taraflara tevdi edilen ve 24 Nisan 2004 tarihinde iki tarafta


referanduma sunulan planda, yeni ortaklığın iki kesimli olacağı, iki tarafın
birbirinin ayrı kimliğini ve bütünlüğünü tanıyacağı, tarafların birbirlerinin
kültürel, dini, siyasi, sosyal ve dil kimliklerine saygı gösterecekleri, bir tarafın
diğer taraf üzerinde hakimiyet kuramayacağı, kurucu devletlerin kendi
alanlarında yetkilerini egemence kullanacakları ve kendi düzenlerini serbestçe
kurabilecekleri, kurucu devletlerin ve Federal Hükümetin birbirlerinin yetki ve
işlevlerine karışamayacakları gibi hususlara ilaveten, bir tarafın diğer taraf
üzerinde otorite ve yetki iddiasında bulunamayacağı hususu da yeralmaktaydı.

17 / 31
Annan Planı, Garanti ve İttifak Andlaşmalarının Ada’da kurulan yeni düzeni
(state of affairs) dikkate alarak aynen devam etmesine dayanmaktadır. Garantör
ülkeler, sadece Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin değil, aynı zamanda Kurucu
Devletlerin de toprak bütünlükleri, güvenlikleri ve anayasal düzenlerini garanti
edeceklerdir. Plan uyarınca, İttifak Andlaşması uyarınca Kıbrıs Türk
Devleti’nde konuşlandırılabilecek Türk ve Kıbrıs Rum Devleti’nde
konuşlandırılabilecek Yunan birliklerinin sayısı 2011 yılına kadar 6000, 2018
yılına veya Türkiye’nin AB üyeliğine kadar 3000 olması öngörülmüştür. Planın
önceki versiyonunda Türkiye AB üyesi olduğunda Ada’daki Türk ve Yunan
askeri varlıklarının sıfıra indirilmesi öngörülmekteyken, son versiyonda,
Türkiye’nin AB üyeliğinden ya da 2018 yılından sonra, 1960 İttifak
Andlaşmasıyla öngörülen sayılar olan 650 Türk, 950 Yunan askerinin Ada’da
kalmaya devam etmesi sağlanmıştır.

Asker sayısında 6.000’e ulaşılabilmesi için çekilmenin %20’lik ilk aşaması


Ocak 2005’te tamamlanmak üzere 29 aylık bir geri çekilme takvimi
öngörülmektedir. Rum tarafına bırakılacak topraklardaki birliklerimizin ilk
bölümünün 90 gün içerisinde sınırdan bir kilometre içeriye çekilmesi
sözkonusudur. Ada’da bulundurulacak bu birliklerin nasıl konuşlandırılacakları,
ne gibi silahlarla teçhiz edilecekleri, Ada içinde ne şekilde hareket
edebilecekleri kurallara bağlanmıştır. Mesela, 100 askerin üstündeki
hareketlerde 48 saat önceden bildirimde bulunma mecburiyeti getirilmektedir.

Plana göre, kurulacak Ortaklık Devleti’nin adının Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti,


Hükümetin isminin Federal Hükümet, Kurucu Devletlerin isimlerinin ise
“Kıbrıs Türk Devleti” ve “Kıbrıs Rum Devleti” olması öngörülmekteydi. Bu
çerçevede, Federal Hükümetin Anayasa’sına ilaveten, Kurucu Devletlerin de
ayrı Anayasa’ları bulunması, iki liderin ilk iki ay için birer ay rotasyonla Eş-
Başkanlığı yürütmeleri, Bakanlar Kurulu’nun referandumdan sonraki iki gün
içinde isimleri taraflarca bildirilecek üç Rum ve üç Türk’den oluşması,
Rumların AB, Maliye, Adalet ve İçişleri; Türklerin ise Ulaştırma ve Tabii
Kaynaklar, Dışişleri ve Savunma ile Ticaret ve Ekonomi Bakanlıklarını
üstlenmeleri, iki aylık bu dönemde geçici Federal Parlamento’nun da iki
Kurucu Devletin Meclisleri tarafından atanacak 24’er üyeden oluşması
18 / 31
kararlaştırılmıştı. Plan çerçevesinde, Federal Devlet Başkan ve Başkan
Yardımcılığı ilk 5 yıl boyunca 10’ar aylık sürelerle, 5 yıldan sonra da 20’şer
aylık sürelerle rotasyona tabi tutulacak, 6’ncı yıldan itibaren iki dönem Rum’a
karşılık bir dönem Türk Başkan olacak, Başkanlık Konseyi 5 yıllığına 6’sı oy
sahibi, 3’ü oy hakkı olmayan, toplam 9 üyeden oluşacaktı.

Planda, Türk tarafına % 29.2 oranında toprak bırakılmakta, İngiliz üslerinden


verilecek toprak dikkate alındığında bu oran %28.8’e düşmekte, buna mukabil
Türk tarafı kıyı şeridinin % 52’sine sahip olmaktaydı.

Plan uyarınca Rumlara verilecek topraklarda yaşayan yaklaşık 58.000 Kıbrıs


Türkü‘nün 42 aylık takvim çerçevesinde aşamalar halinde bu bölgeleri terk
ederek Kıbrıs Türk Kurucu devletine kalacak topraklara göç etmeleri
kararlaştırılmıştı. Kıbrıs Türk Devleti’nde ve Kıbrıs Rum Devleti’nde ikamet
izni verilecek Türk ve Yunan vatandaşlarının miktarı her iki kurucu devletin
nüfusunun % 10’unu geçmeyecek, Anlaşma yürürlüğe girdiğinde Türk
vatandaşlarının Kuzeydeki sayısı yaklaşık 20 bini, Yunan vatandaşlarının
güneydeki sayısı yaklaşık 70 bini geçmeyecek, daha sonra bu oran % 5 olacak,
üniversite öğrencileri ve öğretim üyeleri bu oranın dışında bırakılacaktı.

5 yıllık moratoryumu takiben dokuz yıl zarfında kademeli olarak 39 bin


Rum’un kuzeye dönmesine imkan verilen Plan’da, 6 ila 9’uncu yıl arasında, bir
köy veya belediyenin nüfusunun %6’sı; 10 ila 14’üncü yıl arasında %12’sine
denk kısıtlama, 14’üncü yıldan sonra ise 19’uncu yıla veya Türkiye AB’ne
girene kadar ilgili Kurucu Devlet nüfusunun %18’i olarak belirlenmişti. 19uncu
yılın sonunda ya da Türkiye’nin AB üyesi olmasıyla birlikte Kıbrıs Türk
Devleti nüfusunun ancak üçte biri oranında Rumun Kuzey’e yerleşebileceği
hükmü plana eklenmiştir.

Plan’da her Rumun Kuzey’deki eski mülkünün üçte birine sahip olması
yönünde bir düzenleme getirilmiş, geri kalan 2/3’ü için ise tazminat
öngörülmüş, ancak, Karpaz bölgesindeki Dipkarpaz, Yeni Erenköy, Sipahi ve
Adaçay köylerinin eski Rum sakinlerinin herhangi bir sınırlama olmadan eski
mülklerine dönmeleri bu yerleşim birimlerine din, eğitim ve kültür alanlarında
otonomi verilmesi kararlaştırılmıştı. 75 bin kişiyi etkileyebilecek bu
19 / 31
düzenlemelerin getireceği rehabilitasyonun Türk tarafı için yaklaşık maliyetinin
3,8 milyar dolar olacağı Kıbrıs Türk tarafının Birleşmiş Milletler’e tevdi ettiği
raporda bildirilmiştir. Rum tarafı ise kendi rehabilitasyonu için 20 milyar
doların üzerinde bir kaynak ihtiyacından sözetmiştir.

Plan kabul edilmiş olsaydı AB’nin de kabul etmek durumunda olacağı ve


Türkiye’nin AB üyelik süreciyle de bağlantılı kılınan derogasyon ve
kısıtlamalar bulunmaktaydı. Bunlar;

a) Kurucu devlette ikametle ilgili yukarıda arzedilmiş olan kısıtlamalar,

b) Türkiye ve Yunanistan vatandaşlarının Ada’da ikametiyle ilgili kısıtlama,

c) Kıbrıs’ın Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına katılımının Garanti ve


İttifak Andlaşmalarına uygun olacağı, Kıbrıs’ın AGSP’nin askeri boyutunun
dışında kalacağı,

d) Türk kurucu devletinde kişi başına düşen gayrısafi milli hasılanın Rum
devletininkinin % 85’ne ulaşmasına kadar ya da 15 yıl boyunca gayrımenkul
alımına getirilebilecek kısıtlama,

e) Anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonraki altı yıl zarfında Kıbrıs Türk


Kurucu Devleti’nde AB iç pazarının uygulamalarıyla ilgili kısıtlayıcı tedbirler
alınmasıdır

Referandumda olumsuz yanıt çıkması veya garantör ülkelerin birinin 29


Nisan’dan önce Andlaşmayı imzalamayı reddetmesi halinde, Kuruluş
Anlaşması tümüyle geçersiz ve hükümsüz olması öngörülmüştür. Annan Planı
kabul edilmiş olsaydı, özellikle yerlerinden edilecek Kıbrıslı Türkler ve mal-
mülk konuları, yeni iki kesimliliğin oturtulması itibarıyla Türk tarafı için zor ve
sancılı bir dönemden geçilmesine neden olacaktı. Ayrıca, Türk tarafının
ekonomik açıdan yeni ortaklığa uyumu benzer güçlükleri beraberinde
getirecekti.

Planın yürürlüğe girmesi Ada’da iki tarafta ayrı ayrı yapılacak


referandumlardan sonra 1960’da olduğu gibi ancak garantör ülkelerinde
katılımıyla beşli andlaşmanın imzalanıp onaylanmasıyla mümkün olabilecekti.

20 / 31
Bu bağlamda, garantör ülkeler referandumların olumlu sonuçlanması halinde
gerekli iç onay işlemlerini tamamlayarak beşli andlaşmayı imzalayacakları
hususunda taahhüt vermişlerdir.

REFERANDUMLAR VE SONRASI

Müzakereler neticesinde nihai hale getirilen çözüm planı 24 Nisan 2004


tarihinde GKRY ve KKTC’nde referandumlarla Kıbrıs’taki iki halkın onayına
sunulmuştur. Rum halkının %75.83’ü Planı reddederken, Kıbrıs Türk tarafı
kendileri için getireceği pek çok zorluğa rağmen %64.91 çoğunlukla Plan’a
“evet” demiştir. Rum tarafının Plan’ı büyük bir çoğunlukla reddetmesinde
GKRY lideri Papadopulos’un 7 Nisan 2004 tarihindeki halka seslenişinde Rum
halkını “güçlü bir hayır” demeye çağırması ve Rum liderliğinin devlet eliyle
sürdürdüğü “hayır kampanyası” da önemli bir etki yapmıştır. Sonuçta, Rum
toplumunun reddi karşısında, BM ve AB dahil tüm uluslararası camianın
desteklediği bu kapsamlı çözüm planı geçersiz hale gelmiştir.

Referandumlar sonucunda Ada’da yeni bir durum ortaya çıkmıştır.


Referandumun ardından başta BM, AB gibi uluslararası kuruluşlar ile ABD,
İngiltere, Almanya gibi ülkelerden Kıbrıs Türk tarafının tutumunu destekleyen,
Rum tarafının planı reddetmesinden üzüntü duyulduğunu beyan eden ve Kıbrıs
Türk tarafının izolasyonunun artık devam edemeyeceğini vurgulayan
açıklamalar gelmiştir. Bu konuda bazı adımlar atılmışsa da bugün itibariyle
gelinen noktada Kıbrıs Türklerinin yıllarca maruz kaldıkları izolasyonun
kırılması sağlanamamıştır. Açıklamalarda ayrıca, eşsiz bir fırsatın kaçırıldığına
da dikkat çekilmiştir.

AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’nin 26 Nisan 2004 tarihinde


Lüksemburg’da gerçekleştirilen toplantısı sırasında Kıbrıs konusunda alınan
kararda, Konsey, Kıbrıs Türk toplumunun izolasyonunun sona erdirilmesine
kararlı olduğunu ifade etmiş ve bu amaçla Komisyon’u kapsamlı tedbirler
almaya davet etmiştir. Ayrıca, Kuzey’e 259 milyon Euro’luk bir yardımda
bulunulması da kararlaştırılmıştır. AB Konseyi’nin 26 Nisan tarihli kararı
çerçevesinde hazırlanan iki tüzük (mali yardım tüzüğü ile doğrudan ticaret
tüzüğü) GKRY’nin engellemeleri nedeniyle o dönemde kabul edilememiştir.
21 / 31
GKRY 1 Mayıs 2004 tarihinde, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında AB’ne tam
üye olmuştur. Türkiye tarafında aynı gün yapılan açıklamada, AB’ne katılacak
olan Rumların, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs’ın tamamını temsil etmeye yetkili
olmadıkları, eşit statüye sahip Kıbrıs Türkleri veya Kıbrıs Adası’nın tamamı
üzerinde yetki veya egemenliklerinin bulunmadığı, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin
Kıbrıs Türklerine zorla empoze edilemeyeceği, kendi anayasal düzenleri altında
ve kendi sınırları içerisinde örgütlenmiş bulunan Rumların, Kıbrıs Türklerini
veya Kıbrıs’ın tamamını temsil eden yasal hükümet olarak kabul edilemeyeceği
belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca, Kıbrıs Türklerinin, kendi ülke sınırları ve
anayasal düzenleri içerisinde örgütlenmiş bir halk olarak, hükümet etme
yetkisini ve egemenliklerini kullanmakta oldukları, bu çerçevede Türkiye’nin,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya devam edeceği ve Güney Kıbrıs’ın
AB’ne girişinin Türkiye’nin 1960 Anlaşmalarına dayanan Kıbrıs üzerindeki hak
ve yükümlülüklerine hiçbir şekilde haleldar edemeyeceği ifade edilmiştir.

BM GENEL SEKRETERİ’NİN 28 MAYIS 2004 TARİHLİ İYİ NİYET


MİSYONU’NA İLİŞKİN RAPORU

BM Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Misyonu ve müzakere sürecine ilişkin 28


Mayıs 2004 tarihli raporu 3 Haziran 2004 tarihinde (S/2004/437)
yayınlanmıştır.

BM Genel Sekreteri raporunda, referandumlar sonrasında Kıbrıs Türklerinin


durumunun uluslararası camia tarafından ele alınması gereğine işaret etmiş ve
Kıbrıs Türkleri’ne baskı uygulamak veya onları dünyadan tecrit etmek için
hiçbir gerekçe kalmadığını kayda geçirmiştir. Bu çerçevede Genel Sekreter,
Kıbrıs Türklerine yönelik ambargo ve kısıtlamaların kaldırılması için
uluslararası camiaya ve Güvenlik Konseyi’ne kuvvetli bir çağrıda bulunmuş,
Kıbrıs Türk tarafının kalkınmasını engelleyen ve onları dünyadan tecrit eden
uygulamalara son verilmesini istemiştir.

Genel Sekreter raporunda ayrıca, Kıbrıs’ta kalıcı bir çözümün siyasi eşitlik ve
ortaklık temeline dayalı olması gerektiğini vurgulamış, Çözüm Planı’nın
başarısızlığa uğramasının sorumluluğunu Kıbrıs Rum tarafına yüklemiş, Rum
tarafının tutumunu sorgulamış, ve gerçekten siyasi eşitliğe ve ortaklığa dayalı
22 / 31
çözümü istemeleri halinde Rumların bunu söylemelerinin yeterli olmayacağını,
aynı zamanda eylemleriyle de göstermeleri gerektiğini belirtmiştir.

Rumların böylece Annan Planını değil, esasen çözümü reddettiklerini de kayda


geçiren Genel Sekreter, bunun ciddi bir değerlendirme gerektirdiğini
vurgulamış, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının müzakereler öncesinde,
sırasında ve sonrasındaki olumlu tutumunu açık ifadelerle dile getirmiş ve bu
tutumu takdirle karşıladığını beyan etmiştir.

16–17 ARALIK 2004 TARİHLİ AB ZİRVESİ

16–17 Aralık 2004 tarihlerinde gerçekleştirilen ve ülkemizin Sayın


Başbakanımızın başkanlığında bir heyetle katıldığı AB Brüksel Zirvesi’nin
sonuç bildirisinde, Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde
başlaması kararlaştırılmıştır. Öte yandan bildiride, Türkiye’nin Gümrük
Birliği’ni AB’ne 1 Mayıs 2004 tarihinde üye olan ve aralarında GKRY’nin de
bulunduğu on yeni ülkeye teşmil edecek olan Uyum Protokolü’nü imzalayacağı
yönündeki beyanının memnuniyetle karşılandığı ifade edilmiştir.

Uyum Protokolü’nün imzalanmasının GKRY’nin resmi ve hukuki olarak


tanınması anlamına gelmediği Zirve sırasında Sayın Başbakanımızca kayıtlara
geçirilmiş, ayrıca Zirve’nin kapanışının ardından düzenlenen basın
toplantısında, bir soruya cevaben AB Dönem Başkanı Hollanda’nın Başbakanı
Balkenende tarafından açıklanmıştır. AB Komisyonu Sözcüsü ile İngiltere,
Almanya ve Belçika Başbakanları Zirve’yi takiben da benzer açıklamalarda
bulunmuşlardır.

KKTC 2005 YILI CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ

KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri 17 Nisan 2005 tarihinde yapılmıştır.


Başbakan Mehmet Ali Talat birinci turda oyların % 55.60’ını alarak
Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Talat, 20 Nisan tarihinde düzenlenen yemin
töreninin ardından görevi Rauf Denktaş’tan teslim almıştır. Cumhurbaşkanı
Talat, Hükümeti kurma görevini Ferdi Sabit Soyer’e vermiştir. Başbakan Soyer
kurduğu yeni hükümeti 26 Nisan 2005 tarihinde Cumhurbaşkanı’na sunmuş,

23 / 31
yeni hükümet aynı gün onaylanmıştır. Hükümet Cumhuriyet Meclisinden 9
Mayıs 2005 günü güvenoyu almıştır.

KIBRIS’TA HER İKİ TARAFA UYGULANAN KISITLAMALARIN


İ L G İ L İ T Ü M TA R A F L A R C A E Ş Z A M A N L I O L A R A K
KALDIRILMASINA YÖNELİK ÖNERİMİZ

Sayın Bakanımız 30 Mayıs 2005 tarihinde bir gazeteye verdiği mülakat ile
Kıbrıs konusuna ilişkin yeni önerimizi ilgili tüm taraflara ve kamuoyuna
sunmuştur. Öneride, KKTC’ne ve Ada’daki taraflar arasında karşılıklı olarak
kişi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlanması; doğrudan uçuşlar dahil,
hava ve deniz limanlarına uygulanmakta olan tüm kısıtlamaların kaldırılması;
üçüncü ülke uyruklarına uygulanan kısıtlamaların tümüyle kaldırılması; Kuzey
Kıbrıs’ın da bir ekonomik birim olarak doğrudan AB Gümrük Birliği’ne dahil
edilmesi ve bunun tüm getirilerinden yararlanması; Kıbrıs Türklerinin sportif,
kültürel ve benzeri uluslararası etkinliklere katılmasının önündeki engellerin
kaldırılması hususları yer almıştır.

B M G S ’ N İ N S İ YA S İ İ Ş L E R D E N S O R U M L U YA R D I M C I S I
PRENDERGAST’IN TEMASLARI

BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Kieran


Prendergast, 30 Mayıs–7 Haziran 2005 tarihleri arasında çıktığı bölge turunda
KKTC, GKRY, Atina ve Ankara’da temaslarda bulunmuştur. Prendergast,
temasları ve tarafların tutumları hakkında BMGS Annan ve Güvenlik
Konseyi’ne bilgi sunmuştur. Prendergast sunuşunda Ada’da taraflar arasındaki
uçurumun büyüklüğüne dikkat çekmiş, GKRY’nin kendisinden istendiği gibi
görüşlerini BM’ye yazılı olarak sunmaktan imtina ettiğini vurgulamıştır.

U Y U M P R O T O K O L Ü V E 2 9 T E M M U Z 2 0 0 5 TA R İ H L İ
DEKLARASYONUMUZ

Ülkemizin, 16–17 Aralık 2004 AB Brüksel Zirvesi’nde imzalamayı taahhüt


ettiği 1963 Ankara Anlaşması’nı tüm AB üyelerine genişleten Uyum Protokolü,
Türkiye ile AB Dönem Başkanlığı ve Komisyon arasında 29 Temmuz 2005
akşamı mektup teatisi yoluyla imzalanmıştır. Bu imza vesilesiyle tarafımızdan,
24 / 31
mektubumuz ve imzamızla hukuken bir bütün oluşturan resmi bir deklarasyon
yapılmış ve Uyum Protokolü’nün imzalanmasının GKRY’nin siyasi olarak
tanınması anlamına gelmeyeceği kayda geçirilmiştir.

Türkiye’nin Uyum Protokolü’nü imzalarken Kıbrıs konusunda yapmış olduğu


bu deklarasyona cevaben Avrupa Birliği, 21 Eylül 2005 günü kendi tutumunu
beyan eden bir karşı-deklarasyon yayınlamıştır. 22 Eylül 2005 günü
Bakanlığımız Sözcüsü tarafından AB’nin sözkonusu karşı-deklarasyonuna
ilişkin üzüntümüzü kayda geçiren ve AB’nin Kıbrıs konusunda yerine getirmesi
gereken sorumluluk ve yükümlülüklerini hatırlatan bir basın açıklaması
yapılmıştır.

24 OCAK 2006 TARİHLİ EYLEM PLANIMIZ

Kıbrıs’taki tüm kısıtlamaların ilgili tüm taraflarca eşzamanlı olarak kaldırılması


konusunda hazırlanan 10 maddelik Eylem Planımız, Sayın Bakanımız
tarafından 24 Ocak 2006 günü Bakanlığımızda düzenlenen basın toplantısıyla
kamuoyuna duyurulmuştur. ABD, AB Komisyonu, İngiltere, İtalya, İspanya,
Kazakistan, Almanya, Slovakya, Pakistan, Avustralya, Bangladeş, Sudan,
Paraguay, Bahreyn, Ukrayna, Belarus, Kongo Demokratik Cumhuriyeti,
Gürcistan ve İslam Konferansı Örgütü girişimimizi destekleyici açıklamalar
yapmış, BMGS Annan önerimizi inceleyeceğini belirtmiştir.

Bahsekonu Plan’da, KKTC’ne ve Ada’daki taraflar arasında karşılıklı olarak


kişi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlanması; doğrudan uçuşlar dahil,
hava ve deniz limanlarına uygulanmakta olan tüm kısıtlamaların kaldırılması;
üçüncü ülke uyruklarına uygulanan kısıtlamaların tümüyle kaldırılması; Kuzey
Kıbrıs’ın da bir ekonomik birim olarak doğrudan AB Gümrük Birliği’ne dahil
edilmesi ve bunun tüm getirilerinden yararlanması; Kıbrıs Türklerinin sportif,
kültürel ve benzeri uluslararası etkinliklere katılmasının önündeki engellerin
kaldırılması öngörülmüştür.

ADA’DA TEKNİK KOMİTELER KURULMASI

BM Genel Sekreteri tarafından Ocak 2006’da Kıbrıs Özel Temsilcisi ve


UNFICYP Misyon Şefi olarak görevlendirilen Michael Möller, 13 Şubat 2006
25 / 31
günü KKTC Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Raşit Pertev’le yaptığı görüşmede,
Kıbrıs’taki iki tarafın ortak ilgi alanları çerçevesinde müşterek komiteler
oluşturulması önerisini getirmiştir.

Esasen Türk tarafınca geliştirilen ve günlük hayatı kolaylaştırmak amacı


taşıyan, iki taraf arasında eşitlik temelinde gerçekleştirilecek teknik komiteler
toplanması önerisi hakkında Kıbrıs’taki iki tarafa gönderdiği 17 Şubat tarihli
mektupta Möller, iki toplum arasında teknik işbirliği komiteleri kurulabilecek
alanların (sağlık, çevre, su idaresi, kanalizasyon, kara para aklanması, suçun
önlenmesi, yol güvenliği, göç ve insan kaçakçılığı, kriz yönetimi, insani
konular) bir listesini ileterek bu öneriyi ileri götürmek için tarafların görüşlerini
istemiştir. KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat bu konuda BM Genel Sekreteri
Annan’a bir mektup göndererek, Möller’in önerilerinin kapsamlı bir çözümün
yerine geçemeyeceği yönündeki görüşü vurgulamıştır.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, BM Genel Sekreteri Kofi


Annan’a gönderdiği 15 Haziran 2006 tarihli mektubunda Teknik Komiteler’in
kurulması hususunda Kıbrıs Türk tarafının mutabakatını teyid ederek,
BMGS'nin sözkonusu Komiteler’in bir an önce çalışmaya başlaması konusuna
müdahil olmasını talep etmiş; bu bağlamda GKRY liderliğinin konuya ilişkin
olumsuz tutumuna işaretle Kıbrıs sorununun, BMGS’nin iyi niyet misyonu
çerçevesinde ve Annan Planı temelinde çözümüne ilişkin Kıbrıs Türk tarafının
taahhüdünü yinelemiştir.

KKTC CUMHURBAŞKANI SAYIN TALAT İLE GKRY LİDERİ


PAPADOPULOS’UN 8 TEMMUZ 2006 TARİHLİ GÖRÜŞMESİ, 8
TEMMUZ SÜRECİ

BM Genel Sekreter Siyasi İşler Yardımcısı İbrahim Gambari’nin 7-8 Temmuz


2006 tarihlerinde Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve GKRY lideri
Papadopulos arasında yürüttüğü temaslar çerçevesinde, iki lider 8 Temmuz
2006 Cumartesi günü bir görüşme gerçekleştirmişlerdir. Görüşmede, “İlkeler
Dizisi” ve “İki Liderin Kararı” başlıklı iki kağıt kabul edilmiştir. 8 Temmuz’da
varılan mutabakat doğrultusunda Kıbrıs’ta Türk ve Rum tarafları 31 Temmuz
2006 tarihinde Kıbrıs sorununun özünü ilgilendiren konulara ilişkin kâğıtlarını
26 / 31
teati etmişlerdir. Ancak, BM sürecini geri plana itmek isteyen GKRY’nin
engellemeleri nedeniyle başlatılan bu süreçte uzun bir süre ilerleme
kaydedilmesi mümkün olamamıştır.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, BM Genel Sekreteri Kofi


Annan'la 20 Kasım 2006 tarihinde Cenevre’de bir görüşme gerçekleştirmiştir.
BMGS Annan görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, 2004 yılında yapılan
referandumların sonucuna atıfla, Kuzey Kıbrıs'ın kalkınma çabalarına bütün
tarafların yardımcı olması gerektiğini vurgulamış ve Mayıs 2004 tarihli iyi niyet
misyonu raporunda Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması
gerekliliğine dikkat çektiğini belirtmiştir.

KKTC’nin Lefkoşa’daki Lokmacı kapısının geçişlere açılmasını teminen


yaptığı girişimler çerçevesinde Lokmacı Barikatı’nın KKTC bölümünde yer
alan üst geçidin sökülme çalışmaları 9 Ocak 2007 tarihinde tamamlanmıştır.
GKRY, 9 Mart 2007 tarihinde Lokmacı geçidinin Rum kesimindeki duvarı
yıkmıştır. Bununla birlikte, Rum tarafı Lokmacı geçidinin yaya geçişlerine
açılması için birçok ön koşul ileri sürmüştür.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, Kıbrıs Türk tarafının Kıbrıs
sorununda bulunulan aşamayla ilgili değerlendirmeleriyle 8 Temmuz sürecine
ilişkin beklentilerini ortaya koyan bir mektubu 3 Nisan 2007 tarihinde BM
Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'a göndermiştir.

Sayın Talat mektubunda, Rum tarafının mülkiyet konularını Teknik Komitelerin


gündemine getirerek süreci çıkmaza sokmak istediğini, Çalışma Gruplarının
sohbet toplantılarına dönüşmemesi için bu Gruplarda ele alınacak konuların
baştan belirlenmesi gerektiğini ve Kıbrıs Türk tarafının en kısa sürede Rum
tarafıyla kapsamlı çözüm müzakerelerine başlamaya hazır olduğunu
belirtmiştir.

Bu bağlamda, Kıbrıs Türk tarafının 8 Temmuz süreciyle ilgili önerilerini içeren


bir belge 5 Nisan 2007 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Pertev
tarafından BMGS’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Möller’e tevdi edilmiştir. Kıbrıs
Türk tarafı 26 Nisan 2007 tarihinde ise bahsekonu metnin gözden geçirilmiş
halini BM’ye iletmiştir.
27 / 31
BM nezdindeki Daimi Temsilcimiz, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY)
Doğu Akdeniz’de son dönemlerde deniz alanlarının sınırlandırılması ve petrol/
gaz aramaları bağlamında giriştiği faaliyetler ve Garanti Anlaşmalarına aykırı
biçimde Fransa ile yaptığı askeri anlaşma ile bunlara ilişkin görüşlerimizi içeren
bir mektubu 26 Nisan 2007 tarihinde BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'a
göndermiştir. BM belgesi olarak da yayınlattırılan sözkonusu mektupta,
GKRY’nin Kıbrıs’ın tümünü temsil iddiasının meşruiyeti sorgulanmış ve BM
Genel Sekreteri’nin 28 Mayıs 2004 tarihli raporunda kayda geçen unsurlar
temelinde Kıbrıslı Türkler üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması gerektiğine
vurgu yapılmıştır.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, Kasım 2006 - Mayıs 2007
dönemini kapsayan Kıbrıs’ta konuşlu BM Barış Gücü (UNFICYP) raporunu 5
Haziran 2007 tarihinde Güvenlik Konseyi’ne sunmuştur. Raporda, Kıbrıs
Türklerine uygulanan kısıtlamaların kaldırılmasının önemine vurgu yapılarak,
eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne
sunulan 28 Mayıs 2004 tarihli İyi Niyet Raporuna atıfta bulunulmuştur.

GKRY lideri Papadopulos, 8 Temmuz Süreci’nin birinci yılını doldurmasını ve


anılan süreçte bugüne kadar herhangi bir ilerleme kaydedilememesini gerekçe
göstererek, Cumhurbaşkanı Sayın Talat’ı görüşmeye davet eden mektubunu 5
Temmuz 2007 günü BMGS Özel Temsilcisi Michael Möller’e iletmiştir.
Papadopulos, mektubunda, sürece yeniden hareketlenme kazandırmak amacıyla
iki liderin tercihen Temmuz ayı sonuna kadar bir araya gelmelerini önermiş ve
toplantıda ele alınmak üzere, 8 Temmuz sürecinin uygulanmasına ilişkin bir
öneri kâğıdını mektubuna eklemiştir.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat, GKRY lideri Papadopulos’un 5 Temmuz


2007 tarihli mektubuna cevaben göndermiş olduğu 14 Ağustos 2007 tarihli
mektubunda, iki lider arasında yapılması öngörülen görüşmenin 8 Temmuz
mutabakatı ile sınırlı kalmayarak, kapsamlı çözüm müzakerelerinin başlatılması
hedefi doğrultusunda Kıbrıs sorununun tüm boyutlarıyla ele alınacağı anlayışı
üzerine inşa edilmesini önermiştir.

28 / 31
Papadopulos aynı gün (14 Ağustos) BMGS Özel Temsilcisine göndermiş
olduğu mektupta, Sayın Talat’tan aldığı mektuba atıfla, iki lider arasındaki
görüşmenin tarihinin belirlenmesi için bir an önce Koordinasyon Komitesi’nin
toplanmasını teklif etmiş ve görüşmenin, bir önceki mektubunda da belirttiği
üzere, 8 Temmuz sürecinde yaşanan tıkanıklığı aşmaya yönelik olacağını
belirtmiştir.

21 Ağustos 2007 tarihinde yapılan Koordinasyon Komitesi toplantısında, iki


liderin 5 Eylül 2007 tarihinde bir araya gelmeleri kararlaştırılmıştır.

KKTC CUMHURBAŞKANI SAYIN TALAT İLE GKRY LİDERİ


PAPADOPULOS’UN 5 EYLÜL 2007 TARİHLİ GÖRÜŞMESİ

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY Lideri Papadopulos 5 Eylül 2007
tarihinde BMGS’nin Özel Temsilcisi Möller’in de hazır bulunduğu bir
toplantıda bir araya gelmişlerdir.

Toplantıda Cumhurbaşkanı Sayın Talat, iki tarafın kapsamlı çözüm perspektifi


üzerine yoğunlaşmalarının önem taşıdığının altını çizerek, iki taraf arasında iki,
iki buçuk ay sürecek hazırlık dönemini müteakip kapsamlı müzakerelerin
başlatılması ve 2008 yılı sonuna kadar kapsamlı çözüme ulaşılması yönünde bir
öneri getirmiştir. Sayın Talat’ın önerisi Papadopulos tarafından reddedilmiştir.

Görüşmeden sonra BMGSÖT Möller tarafından yapılan açıklamada,


görüşmenin yapıcı bir ortamda gerçekleştiği, iki liderin sürecin biran evvel
başlatılması konusunda anlaştıkları, kapsamlı çözüme ilişkin gündeme
gelebilecek konuları görüştükleri ve temaslarına BM aracılığıyla devam etmeye
ve uygun zamanda da yeniden bir araya gelmeye karar verdiklerini
bildirilmiştir.

KIBRIS TÜRK TARAFININ 16 EKİM 2007 TARİHLİ GÜVEN


ARTIRICI ÖNLEMLER (GAÖ) ÖNERİSİ

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, 16 Ekim günü New York’ta
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile bir görüşme yapmıştır.
Sayın Talat bu görüşmede Papadopulos’un uzlaşmaz tutumuna atıfta bulunarak,
Kıbrıs Türk tarafının kapsamlı çözüme ilişkin yaklaşımını izah etmiş, ayrıca
29 / 31
Genel Sekreter’e Kıbrıs’ta iki taraf arasında olumlu bir atmosferin tesis
edilebilmesi için bir Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) paketi sunmuştur.

Sözkonusu GAÖ paketiyle, Ara Bölge’de iki tarafın Silahlı Kuvveleri’nin


birbirinden uzaklaştırılması (dekonfrontasyon) yönündeki 1989 tarihli
Anlaşmanın genişletilmesi, Lokmacı (Lefkoşa içi) ve Yeşilırmak (KKTC’nin
batı ucu) sınır kapılarının açılması, Erenköy’e serbest geçiş sağlanması, eşit
sayıda Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum üyeden oluşacak bir Uzlaştırma Komitesi
kurulması, karşılıklı tatbikatların sınıra yakın bölgelerde gerçekleştirilmemesi,
Yiğitler-Pile yolunun inşa edilmesi, insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı ve
organize suçla mücadele gibi konularda taraflar arasında BM Barış Gücü
aracılığıyla işbirliğinin artırılması önerilmiştir.

Öte yandan GKRY lideri Papadopulos, 15 Ekim 2007 tarihinde BMGS Ban’a
gönderdiği mektubunda, 8 Temmuz süreciyle ilgili olarak bazı öneriler ortaya
koymuştur.

Konuyla ilgili olarak KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Hasan Erçakıca 23


Ekim 2007 tarihinde yaptığı açıklamada, Kıbrıs Türk tarafının 8 Temmuz
sürecini anlaşılır ve sonuç almaya yönelik hale getirmek için çalışırken Kıbrıs
Rum tarafının süreci içinden çıkılmaz hale getirmek için çaba gösterdiğine
dikkat çekmiştir.

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki Barış Gücü’ne ilişkin 3 Aralık 2007 tarihli


raporu BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (BMBG)
faaliyetlerine ilişkin Haziran-Aralık 2007 dönemini kapsayan raporu 3 Aralık
2007 tarihinde yayınlanmıştır.

Raporda, Kıbrıs Türkleri üzerindeki izolasyonların kaldırılması telkin edilmiş


ve bunun tanıma anlamına gelmediği belirtilmiştir. Raporda ayrıca, 8 Temmuz
sürecine ilişkin gelişmeler ele alınırken, Kıbrıs Türk tarafının sergilediği
tutumunun 8 Temmuz süreciyle uyumlu olduğu kaydedilmiş, Ada’da varılacak
çözümün iki kesimli ve iki toplumlu federasyon ile siyasi eşitlik ilkelerine
dayanacağı vurgulanmış, çözümün ana hatlarının bilindiği ve çözümün
unsurlarının geçtiğimiz on yıllarda oluşmuş müktesebat ile anlaşmalara
dayanacağı ifade edilmiştir. Ada’daki BM Barış Gücü’nün görev süresinin
30 / 31
uzatılmasına ilişkin 1789 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı 14 Aralık 2007
tarihinde kabul edilmiştir.

K a y n a k :h t t p : / / w w w. m f a . g o v. t r / k i b r i s - m e s e l e s i n i n - t a r i h c e s i _ - b m -
muzakerelerinin-baslangici.tr.mfa

31 / 31

You might also like