Professional Documents
Culture Documents
Biyografi
149Abdulhamit KIRMIZI*
İnsan insanla ilgilenir, insanı ilgilendirir, ilişkisel bir varlıktır. Kendini
başkalarının tecrübelerinden tanımaya, onlarla hayata anlam vermeye çalışır.
Hayatın her yerinde başkalarının hikayeleri vardır. Biyografi (yaşamöyküsü)
denilen yazı türü başkasının hayatını kayda geçirmekle ilgilenir. Biyografi bir
hayatı yorumlayarak yazıyla anlatmaktır, onu bir metnin kalıbına sokmaktır.
Bir hayatın yazılı temsilidir, inşasıdır, canlandırılmasıdır, sunumudur.
Biyografi ya geçmişte yaşamış kişileri ya da yaşayan kişilerin geçmişini konu
edindiğinden tarihçinin de ilgi sahası içindedir; bir insan hayatının tarihidir.
Kadim zamanlardan beri yazı kültürü olan her medeniyette örnek ha-
yatlar kaydedilmiş ve yorumlanarak anlatılmıştır. İslam dünyasında biyografi
çalışmalarının tarihi, hadis ilminin ve ulemasının kurumsallaşmasıyla başlatı-
lır. Hadis tenkidi sayesinde Hazret-i Peygamber’in yaptıkları ve söyledikleri
titizlikle tespit edilmiş ve hayatı başka anlatı gelenekleri de kullanılarak siyer
ve meğazi kitaplarında öykülendirilmiştir. Cahiliye devrinde ahbarî denilen,
eski haberleri nakleden nesep, şiir, kıssa ustası ve kabile tarihi uzmanı bir tür
tarihçi, hem İslam tarihçiliğinin hem de siyer yazıcılığının, dolayısıyla biyog-
rafların atasıdır. Sonra hadisçilerin gelişen titiz yöntemlerine ayak uydura-
mayıp kaybolmaya başlayan ahbârîlerin teknikleri zenginleştirilmiş ve biyog-
rafi mecmuaları oluşmaya başlamıştır. Tarihçilik de, sîret/siyer yazımı da dini
ilimlerin kucağında gelişmiş, muhaddisleri, fakihleri, müfessirleri, sufileri, şa-
irleri, dilbilimcileri, edipleri vs. içeren biyografik sözlükler eşzamanlı olarak
erken bir dönemde gelişmiştir. Sîret/sîra, ahbâr, menâkib, tabakât, mu’cem
gibi başlıklar İslam tarihçiliğinde olaylardan ziyade hayat hikayelerine ilgi
duyulduğunu düşündürür. Tarih başlığı altında yazılan kitaplar çoğu zaman
biyografilerdir. Araplarda her ismin aynı zamanda soyu, dolayısıyla aile ta-
rihini içermesi (bin, binti: patronymics), zaten biyografi için hazır bir nüve
teşkil eder.150
Arap ve İran edebiyatındaki birikimi tevarüs etmekle beraber Orta Asya
ve Selçuklu dünyalarında üretilen Saltukname, Cengizname, Timurname,
151 Bkz. Feridun Emecen, “Osmanlı Kronikleri ve Biyografi”, İslam Araştırmaları Dergisi
3 (1999), 83-90.
152 Lawrence Stone, “The Revival of Narrative: Reflections on a New Old History,” Past
and Present 85, 1979, s. 3-24.
Güncel Tarihyazım Tarzları 205
Biyografi “Yorar”
Biyografi insanı yorar. Bunun iki anlamı vardır:
1. Biyografi bir yorumdur; hayatı yazılan kişiyi yorumlar. Onun farklı
deneyimlerini yakalamaya, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışır. Yazar mal-
zemeyi olduğu gibi aktarmaz, seçer ve kendince düzenler, adeta bir aranjman
yapar. Sebep-sonuç ilişkileri kurar, neyin önemli olup olmadığına karar verir.
Tercüme, bir sözü nasıl bir dilden başka bir dile çevirmekse, terceme-i
hâl de bir hayatı okuyucunun anlayacağı dile çevirmektir. Tam bir tercüme
hikaye çıkartmaktır. Tozlu kuru bilgilerin kanlı canlı hale getirilmesi sırasında
gerçekle sanat arasındaki ahengi sağlamak biyografın en zor işidir. Hem mal-
zemeye ihanet etmemeli, hem belgenin katı diline yenik düşerek sanatkârâ-
ne bir üslûbu feda etmemelidir. Dramatik kurguya izin vermeyen akademik
kodlar eseri okuyucusuz bir bilgi yığınına çevirir. O yüzden birçok akademik
biyografi referans kitabı olarak kalır, zevk için okunan bir kitap seviyesine
yükselemez. Biyografinin aynı zamanda sanat olduğu unutulmamalı, zanaat
kısmının mükemmelliğiyle yetinilmemelidir. Yazar akademik kimliğini yeri
geldiğinde unutmasını bilmeli, metne okuyucu açısından bakabilmelidir.
Üslup ve ihtisas okudukça ve yazdıkça gelişecektir. Biyografın usta el-
lerden çıkma çokça biyografi okuması, müstakil bir biyografi yazmadan önce
küçük biyografik denemelerle kalem temrînleri yapması elzemdir.
6. ARŞİVE GİT. Arşive ancak açık kaynakları tükettikten sonra git. Te-
mel bilgilere sahip olmadan belgelerde boğulmak siyâk-sibâkı anlayın-
caya kadar gereğinden fazla yoracaktır. Öte yandan, ulaşılan her yeni
bilgi-belge araştırmacıyı hikayesini yenileyen bir döngüye sarmalı, yeni
bağlantılar kurarak başka bilgi-belgelere savurmalıdır.
7. FORM SEÇ. Henüz kullanılmamış kaynaklarla yeni neler söyleyebilece-
ğini düşün. Kaynaklar biyografinin mahiyetini ve sınırlarını belirler: Bü-
tün hayatı mı, sadece bir yönünü mü? Makale mi, kitap mı? Akademik
mi, popüler mi?
8. ÖYKÜLE. Alt başlığın altındaki malzeme yeterince biriktiğinde kopuk
parçaları birleştir, malzemeyi mantıklı bir öyküye büründür. Yavaş yavaş
iskeletin kemiklerine etler, kaslar, damarlar giydirilmeli.
9. İLGİLİLERİ GÖR. Yazılı bütün malzemeyi genelden özele tespit edip
kullandıktan sonra, kişinin yaşayan akrabaları, dostları varsa sözlü gö-
rüşmeler yap. Ellerinde kişisel evrak/obje olup olmadığını mutlaka sor.
İmkanın varsa yaşadığı yerleri ziyaret et ve fotoğraf çek.
10. AKADEMİK ÇALIŞ. Tarihçi olarak biyografi yazarken öyküleme fas-
lında senden beklenen bilimsel konvansiyonları unutma. Referans siste-
min, tabirlerin, transkripsiyonların sarih ve tutarlı olsun. Dipnotlarında-
ki sayfa numaralarını kaydetmeyi erteleme, aynı işi iki defa yapma.
11. BİRLEŞTİR. Sonunda ayrı üniteleri birleştir ve öyküyü bütünlediğinde
kalan boşlukları, uyumsuzlukları, tekrarları düzelt. Metnin organizasyo-
nu sürekli değişecektir, sorun değil. Deneme-yanılma ile ilerlemek türün
ruhunda var.
12. DEMLE. Bütün malzemeye hakim olduktan sonra yeni fikirler, sorular,
sorunlar ve bağlantılar bulacaksın. Daha önce yazdıklarını yargıla, şüp-
heyle tekrar oku, Üşenme, eski yazdıklarını yeniden yazmaktan çekinme.
13. 13. ÜSLUPLU OL. Cümlelerini damıt ve arıt. Başlık ve giriş bölümü
benzersiz, her bölüm diğerinden ayrı okunabilir olsun. Sonuç bölümün-
de karakteri toparla.
Örnek Metinler
Ömer Seyfettin’in hikayeciliğini anlamak, kişilerine, temalarına, sanatı-
na işleyebilmek için yirminci yüzyılın ilk yirmi yılı içindeki tarihi olayları göz-
den geçirmek, Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya Savaşı olaylarını, impa-
ratorluk yıkılırkenTürk aydınlarının ruh ve düşüncelerini, politik akımlarını
izlemek gerekiyor. Bu kitapta onun yaşadığı çevreler anlatılırken, o çevreleri
etkileyen olaylara da yer verilmiş, bu olayların Ömer Seyfettin’e ve çevresin-
210 Tarih için Metodoloji
Örnek 2
Çocukların doğumları dolayısıyla yine tebrikler sunuluyor, bazen tebdîle
çıkılan bir günde kolluklara atıyyeler dağıtılıyor ve Enderûn’da Beşik Alayı
yapılıyordu. Şehzâde ve sultanlarla ilgili olarak sarayda uygulanan çeşitli
merasimler (bed-i ta’lîm-i Kur’ân, bed-i tırâş, hatm-i Kur’ân vs.) ile başta
sadrâzam olmak üzere onlara verilen hediyelere, bunların cevaplarına dâir
müteferrik bilgiler bulunmaktadır. Şehzâde Mustafa’nın yedi yaşından iki
ay alır almaz sabahleyin namaza başlatılması, Şehzâde Mahmud’un Cuma
selamlığına ilk çıkarılışının kaydı, sarayda uygulanan belirli bir takvimin ve
pek bilinmeyen “mu’tâd”ların varlığını ortaya koyan iki örnek olarak dikkat
çeker.
Onlara verdiği ve belki uygun gördüğü isimlere bakıldığında, Abdülha-
mid’in dindar yapısını yansıtan, gelecekte benzemelerini istediği kimselere
dair niyetini de ortaya koyan ipuçları elde edilebilir. İlk üç çocuğunun adları
Hz.Peygamber’e ve ailelerine aittir (Abdullah, Hatice, Mehmed). Babasının
(Ahmed), annesinin (Rabia, ilki vefat ettiğinden iki kez) ve kardeşlerinin
(Esma, Mehmed, Saliha, Süleyman, Mustafa) isimleri, yine Hz.Peygamber ve
nesliyle ilgili (Ayşe, Fâtıma, Mehmed, Mustafa, Amine, Saliha, Rabia) adları
söz konusudur. Emine şekline dönüşen ve Hz. Peygamber’in validesinin ismi
olan Amine’yi padişah bu şekilde ve bu niyetle verdiğini yazmıştı. Bu isimler
daha başka bakışlarla da değerlendirilebilir ve mesela hanedanın büyük pa-
dişahlarına (Mehmed, Süleyman), Başkadın Ruhşah’a (Hatice) atıflar ara-
nabilir. Doğumda isimlerle birlikte mahlas konulması seleflerine kıyasla az
örnekli bir uygulama idi (Mehmed Nusret, Murad Seyfullah, Mahmud Adlî).
Bu yüzyılın başından itibaren gelişen “abd” köküyle isim verme adetini o da
izlemişti (Abdullah, Abdurrahim, Abdülaziz).
Fikret Sarıcaoğlu, Kendi Kaleminden Bir Padişahın Portresi: Sultan I. Ab-
dülhamid (1774-1789), Tarih ve Tabiat Vakfı, İstanbul 2001, s.21-22.