You are on page 1of 12

"\iSTANBUL üNiVERSiTESi YAYINLARINDA.

N NO: 3527
fU{TiSAT FAKüLTESi YAYIN NO: 523
METODOLOJi VE SOSYOLOJİ
ARAŞTıRiMALARI MERıKEZİ NO: 8-81

iSTANBUL ÜNiVERSiTESi iKTiSAT FAKÜLlESi .


METOQOLOJi VE SOSYOLOJi ARAŞTIRMALARI MERKEZi

SOSYOLOJi KONFERANSLARI
YiRMiiKiNCi KiTAP · -
' ' ..... ,. ,.,
·, ''!

Prof. Dr.
••
MEHMET EROZ' e V

ARMAGAN

GüR-AY 1\fatbaası
İSTANRUL, 1988
ISLAM ÖNCESI T Ü R K L E R D E KADININ İÇTIMAÎ YERI

K a d r i Süreyya ÖZDENER

Türk aile hayatında Egzogami usulünü cari olduğu görülmektedir.


Kazak Türklerinde akrabalık, kırk göbeğe kadar uzamakla beraber, ye-
dinci göbekten kız alınmasına müsaade edilmiştir. Kırgızlarda beşinci
göbekten evlenilmesine müsade vardı. Başkurt ve Al tay Türklerinde ay-
nı gelenek devam etmiştir. Yakutlar'da bu yasak dokuzuncu göbeğe ka-
dar çıkıyordu. Dede K o r k u t hikayelerinde Oğuz Yiğitleri, başka oymak
ve boylardan kız aramağa çıkarlardı. Türk aile ahlakı «Türk Töresi» n i n
ve Türk içtimaî yapısının esaslarına uygun olarak sağlam b i r bünye
göstermektedir. Kaç-göç yoktu. Göktürk Kitabelerinde, her törene ve
şölene kadınlarında katıldığı anlatılır. Göktürk Hakanının yanında «Ha-
tun» da oturmaktadır. Hakan onunda reyini alır . Daha öncede belirt-1

tiğimiz gibi, Türklerde egzogami (Dışarıdan evlenme) sistemi cari i d i .


N i t e k i m Göktürk'lerin ataları olan on erkek çocuğu mağaranın dışın-
dan kız almak yoluyla on-ok (on-boy) l a n meydanı getirdikleri bilin-
mektedir. Türk ailesinden evlenen oğullar hisselerini alıp yeni b i r aile
kurmak üzere baba evinden ayrılırlar. Baba evi en küçük oğula kalırdı.
Türklerde umumiyetle tek zevce (Monogamie) sistemi görülür . 2

Prof. Barthold Türk destanlarında kadın hakkında yer alan görüş-


lerini şöylece belirtmektedir: Destanlarda kadınların içtimaî mevkii
yüksektir. Birden fazla evliliğe tek b i r işaret olsun yoktur. Her b i r kah-
ramanın b i r kadını vardır. Dirsehan, evladı olmadığından dolayı karı-

(1) Doç. D r . M e h m e t Eröz, İktisat Sosyolojisine Başlangıç, Sf. 67, 68. İstanbul,
1977.
(2) Z i y a Kazıcı D r . M e h m e t Şeker, Türk - islâm M e d e n i y e t i T a r i h i , Sf. 15.
İstanbul, 1982.
226 K A D R İ SÜREYYA ÖZDENER

sına çok danlıyor. bu ayıp sende midir? bende midir? diyor. İkinci ka-
dınla evlenme f i k r i hatırına gelmiyor . 3

Sağlam b i r aile yapısına sahip olan eski Türk ailesi İ. Hami Daniş-
mend'e göre, b u sağlamlığını aile fertleri arasındaki müsavatsızlıktan
almıştır. «Büyüğe hürmet, küçüğe şevkat» şeklindeki ata sözü işte bu
müsavatsızlığın veciz b i r ifadesi sayılır. Baba evin içerisinde bir k r a l ve
anada kraliçe vaziyetindedir . Ancak buradaki krallık ve kraliçelik say-
4

gıda ve itaatteki ölçüyle ilgilidir. Küçükler de onlara karşı hürmet, itaat


ve her türlü hizmet ile mükellef bulunmaktadırlar. Türk ailesinde ev
müştereken karı ile kocanın ikisine aittir. Çocuklar üzerindeki Velayet-i
Hassa, Baba kadar anaya da aitti. Erkek daima karısına hürmet eder
onu arabaya bindirerek kendisi arabanın arkasında yaya yürürdü . 5

Muhafazakar b i r yapıya sahip olan Türk ailesinde aileye zararlı


olan ve ailenin yıkımına sebep olabilecek davranışlar toplumda büyük
suç sayılırdı. Mesela: Hunlar'da ve Göktürkler'de zina en büyük suç i d i .
Kızın evlenmeden önce bakire olması gerekirdi . İslamiyetten evvelki
6

Türklerde «Poligami» n i n olmadığı hususunda hemen hemen bütün kay-


naklar ittifak halindedirler . 7

Macar Bilgini Zolotnitskiy, Orhun Yazıtlarında çok kadın alma-


nın izine rastlanamaz demektedir. Rasonyi, T u r f a n Harabelerinden bu-
lunan b i r uygur türküsünün, bu konuyu aydınlatması bakımından dik-
kat çekici olduğunu söyler. Eski Uygur Türkçesi ile ve bugünkü karşı-
lığı ile vereceğimiz bu türküde evine bağlı, iffetli b i r kadına duyulması
gereken saygı anlatılmakta ve buradan Uygurlardaki tek evliliğin var-
lığı ortaya çıkmaktadır.
Ayıbsız tişike e r / Ayıpsız kadın önünde
Boyunun sumış kerek/ Başı eğmek (erkeğin boynunu eğ-
mesi) gerek
Ol anda tuzun b i r l e / O zaman temizlik ile
T i r i g l i k kılmış erkek/ Hayat kılmış gerek
Akikat bolsa tüzün/ Hakikaten temiz olsa
Anga can birmiş kerek/ Ona can vermek gerek 8

(3) D r . Özkan İzgi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Dergisi, «İslamiyetten


Önceki Türklerde Kadın*, Sf. 67-8, 1973 - 1975.
(4) İ. H a m i Danişmend, Garb Membalarına Göre Eski Türk Seciye ve Ahlakı,
sf. 90, İst. 1982.
(5) Z i y a Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Sf. 159, 160, 1976.
(6) B a h a d d i n Ögel, Kadın A n s i k l o p e d i s i , Sf. 78 C. 1, İstanbul, 1984.
(7) Nezahat A r k u n , Türkiye'de E v l e n m e l e r ve Boşanmalar Hakkında Psiko Sos-
y a l B i r Araştırma, sf. 83 İstanbul 1965.
(8) Doç. D r . M e h m e t Eröz, Türk ailesi Sf. 24, 25 M . E. Basımevi İstanbul, 1977.
İ S L Â M ÖNCESİ T Ü R K L E R D E KADIN 227

Boşanma ise Türklerde yok denecek kadar azdır . Çin'de erkek ka- 9

rısından rahatlıkla boşanmasına rağmen bu d u r u m kadın için hemen


hemen hiç varid değildir. Halbuki, meselâ, uygurlarda bu hak her i k i
taraf için de tatbik edilmiştir . Türklerde çocuklar evlendikleri zaman
10

baba ocağından ayrılırdı. B i r delikanlı ev-bark sahibi olacak çağa gelin-


ce b i r yiğitlik gösterir İl Kurulundan b i r ad alırdı. Böylece, baba vasi-
liğinden k u r t u l u r , sonra evlenirdi . 13

Devlet idaresinde büyük söz sahibi olan kadın, aile içinde de çocu-
ğun terbiyesi, ailenin mali işleriyle yakından ilgilenmesinden başka ça-
dırın kurulması, çorap örme, süt sağma, peynir ve tereyağı yapma ve
elbise dikme gibi işleri yapmaktadır -. Türk kadınının çalışkan oluşu
11

gebe olduğu vakit bile çalışmasına ara vermediğinden ve hatta çalışır-


ken doğum sancılarıyla başbaşa kalmasından anlamaktayız . 13

Şu Uygur vesikasında da, Uygur cemiyetinde aile varlığının ne ka-


dar önemli olduğunu görmekteyiz: Erkek baba olmak üzereyken karı-
sına eskiden olduğu gibi evinin idaresini bırakmakta ve çocuklarının
terbiyesi ile yine karısının meşgul olmasını istemektedir. Aynen zama-
nımızda olduğu gibi, anne evin iç işleriyle ve çocuğun yetiştirilmesiyle
meşgul olmaktadır. «—Sıçan yılı, sekizinci ayın onsekizinde ben Tüşirni
ağır hastalığa tutulduğum için i y i veya fena olacağımı düşünerek, ka-
rım sılmg'a vasiyetname bıraktım. Benden sonra başka b i r kimseyle
evlenmeden, evimi idare edip oğlum Altmış-Kaya'nm terbiyesi ile meş-
gul olsun» denilmektedir . 14

Türk Kadınına, erkeği tarafından verilen ehemmiyeti şiirlerde de


görmek mümkündür. Oysa, medeniyetin beşiği olarak kabul edilen Y u -
nanistan da, eski Yunanlılar'da kadının saygı değer b i r yanı yoktu.
Saygı değer olmadığı gibi, kocası isterse sağlığında veya ölümüne bağlı
olarak karısını b i r başkasına devredebilirdi.
Çinlilerde ise kadın, insan sayılmaz, hatta ona ad bile takılmazdı.
Bir, i k i , üç diye sayı ile çağrılırdı. Kıskançlık, gevezelik, ve hatta çocuk
doğurmamak gibi basit sebeplerle erkekler karılarını boşayabiliyordu.
Erkeğe kötü davranan b i r kadına yüz sopa cezası verilir. Kadına fena

(9) B a h a d d i n Ögel Kadın A n s i k l o p e d i s i C. 1 Sf. 79.


(10) D r . Özkan İzgi «İslamiyetten önceki Türklerde Kadın» T . K . araştırmaları
Dergisi 1973 - 1975 Sf. 159.
(11) H a y a t A n s i k l o p e d i s i A i l e Maddesi C. 1 Sf. 60 1967.
(12) D r . Özkan İzgi a.g.e. Sf. 159.
(13) Hüseyin Namık O r k u n , Yeryüzünde Türkler Sf. 20 - 21 İstanbul, 1944.
(14) Reşit R a h m e t i A r a t «Eski Türk H u k u k Vesikaları» T . K . Araştırmaları D e r -
gisi Sf. 40 sayı 1 (1964)
228 K A D R İ SÜREYYA ÖZDENER

davranan erkeğe ise ceza verilmezdi. K i b a r b i r Çinli kadın, küçük yaş-


ta ayağını ezdirir, ayak parmaklarını aşağı doğru kıvırtırdı. B u gezme-
mek için erkeğe gösterilen bir i y i niyetti. Ayrıca, yeni doğan çocuk er-
kekse pahalı kumaşlara, kız ise bez parçalarına sarılırdı. Erkek çocu-
ğun oyuncakları, kız çocuğunun oyuncaklarından daha güzeldi. Çocuğu-
nu öldüren analara ceza verilmezdi. On yaşından sonra kız çocuklar so-
kağa çıkamazdı . 15

İran'da Sasani Devletinde de, kız kardeşle evlenmek caizdi. Hatta


bu teşvik edilirdi. K a n hısımlığının, kız kardeş ve annelerinin saygıya
değer hiç b i r hususiyeti y o k t u . 10

İslâmdan önceki Arap cemiyetinin aile müessesesi diğer müessese-


lerin pek çoğu gibi, ahlakın bozulmasından etkilenmiş durumda i d i . 1 7

Babaların, yeni doğan kız çocuklarını d i r i d i r i toprağa gömerek, ölüme


mahkum etmesi b i r örf halini almış ve hatta hatta örften de daha mües-
sir şekilde, tatbik edilmesi gereken b i r yazısız kanun halini almıştı. B u
konuda Mahmut Esad efendi «Beni-Temim kabilesinin Kaya İbn. Asım'
m onüç kızını öldürmüş olduğunu bildirmektedir.» 18

Oysa, eski Türkler'de kız evlat sahibi olmak b i r felaket ve şeref-


sizlik addolunmazdı. Bilâkis, kız sahibi olmak için, Oğuz Beylerinin al-
kış (dua) ma müracaat eden kimseler vardı. Yine buna karşılık, Arap-
lar'da maddi menfaatler için, çadırlarda cariyeleri fuhuşa teşvik etmek,
hatta zorlamak olağan davranışlardandı". Kadın, alınıp satılan b i r eş-
ya i d i . Hiç b i r hakka sahip değildi. Kadının bazen miras olarak elden
ele gezdiği de olurdu, öyleki, b i r kimse ölen babasının karısına yani
mey annesine varis olabilir, onunla evlenebilirdi. Erkekler basit sebep-
lerle karılarını boşayabildikleri halde, kadına b u hak verilmemişti . 20

Erkeklerin eş değiştirmeleri «Nikah-i Bedel» kültürün unsurlarından-


d ı . Erkek çocuk doğurmayan kadın aşağılanmaya mahkum olduğu gi-

bi, öldüğü zaman kocasına taziyette bulunulmazdı. Kısaca evlilik onla-


ra göre, cinsel birleşmeden öte manası olmayan bir müessese i d i . 22

Roma'da ise, M.S. k i dönemlerde, b i r kadın birçok defa nikâhlana-

(15) H . F i k r e t K a n a t , Pedagoji T a r i h i C. 1 Sf. 27 İstanbul 1963.


(16) M . Yaşar K a n d e m i r , Örneklerle İslam Ahlâkı Sf. 85 2. Baskı İst. 1980.
(17) Prof. D r . A m i r a n K u r t k a n Bilgiseven, D i n Sosyolojisi Sf. 388 İstanbul 1985.
(18) İ. H a m i Danişmend Türkler ve Müslümanlık Sf. 69 İstanbul.
(19) D r . F a r u k Sümer «Eski Türk Kadınları» Türk Y u r d u Dergisi Sf. 192, 1954.
(20) Asım K o k s a l İslam T a r i h i M e k k e D e v r i Sf. 143 - 144 İstanbul 1981.
(21) İslam - Türk A n s i k l o p e d i s i A i l e Maddesi C. 1 Sf. 173.
(22) İlbar Ortaylı, Türkiye'de A i l e n i n Gelişimi T o p l u m B i l i m s e l İncelemeler Sf.
79 A n k a r a 1984.
İ S L Â M ÖNCESİ TÜRKLERDE KADIN 229

b i l i r ve istediği kadar koca değiştirebilirdi. Romalı filozof Seneka


( ö l ü m . M.S. 73), Roma'daki boşanma rezaletini anlatırken der k i : «Za-
manımız Roma'sında boşanma hadiseleri artık ayıp sayılmamaktadır.
Kadınlar b i r ömür boyu, yaşlarının sayısından fazla erkekle evlenebili-
yorlar.» .123

B i r Avustralya'lı erkek, âdet zamanlarında karısının kendi yatağın-


da yattığını görürse onu hemen öldürürdü. B i r kadının evde erkekle-
r i n yemek yediği odaya girmesi ölüm cezasına çarptırılmasına yeterdi . 24

Eski Hint Hukukuna göre kadın, evlenme, miras ve diğer muamele-


lerde hiç b i r hakka sahip değildi. Kadın murdar temayüllere, zayıf ka-
rektere ve fena b i r ahlaka sahip olduğu kabul ediliyordu. Budizm'in
kurucusu Budda, önceleri kadını dinine kabul etmiyordu. Nihayet bir-
çok tereddüdden sonra kadmları dinine kabul etmiş, fakat bunu B u -
dist toplumu için çok tehlikeli olduğunu söylemiştir. Hindliler arasın-
da dul kadınları yakmak adeti, eski zamanlardan beri vardı, ölen koca-
sının nâşı üzerinde yakılan kadın, sadık ve saygı değer b i r zevce olarak
kabul edilirdi™ . 5

İsrail hukukuna göre kızlar, babalarının evinde bile, hizmetçi gibi


idiler. Baba onları satabilirdi. Boşama hakkı keyfi b i r surette kocaya
aitti. Kızlar ancak başka b i r varis bulunmadığı takdirde babalarının
mirasına nail olabilirlerdi . 126

İngiltere'de ise M.S. V. asırda X I . asra kadar kocalar karılarını sa-


tabilirlerdi. İlk günahın işlenmesine sebep olan ve böylece insanlığın
felaketine hazırlayan b i r kadın olduğuna inanan karamsar Hristiyanlar,
kadına daima b i r şeytan nazarında bakmışlardır . 27

İşte böylesine tehlikeli ve zararlı görülen kadın, İngiltere'de mur-


dar b i r mahluk sayıldığı için İncil'e el süremezdi. B u vaziyet ancak
k r a l V I I I . Hanry'in devrinde (1509 - 1547) parlementodan çıkan b i r ka-
rarla sona erebildi. B u karara göre kadınlar incil okuyabileceklerdi . 28

Çok yakın b i r tarih olan 1884 yılında Westminster Kilisesinde b i r konuş-


ma yapan İngiliz Piskoposu Dour şunları söylüyordu: «Bundan 100 sene
evveline gelinceye kadar kadın, erkeğin sofrasma oturmak hakkına sa-
hip olmadığı gibi kendisine sorulmadan söze başlaması da caiz değildi.
Kocası da başının ucuna kocaman b i r sopa asardı k i karısı ne zaman

(23) M e v c u d i , Hicap, t r c . A l i Genceli Sf. 26 İstanbul 1972.


(24) H . F i k r e t K a n a t a.g.e. Sf. 50.
(25) M . Yaşar K a n d e m i r a.g.e. Sf. 84.
(26) a.g.e. Sf. 84 - 85.
(27) B e k i r Topaloğlu İslamda Kadın Sf. 15 - 16 İstanbul 1968.
(28) B e k i r Topaloğlu a.g.e. Sf. 16.
230 K A D R İ SÜREYYA ÖZDENER

bir emrini tutmazsa onu kullanırdı. Kadının sözü kızlarına geçmezdi.


Erkek çocuklar ise analarma ev içinde b i r hizmetçi kadından fazla b i r
paye vermezlerdi.» 20

B i r Avrupalı olan Münih'li yazar Maks Kemmerç, «Tarihte Garip


Olaylar» adlı eserinde, Batı'nın ahlaksızlığını dile getirmektedir, önemli
gördüğümüz için, b u yazarın eserinden bazı bölümleri sunmak istiyo-
ruz. Maks Kemmerç şöyle anlatıyor: «1240 tarihlerinde ölen Jak dö Vit-
r i , Paris hayatını tasvir ederken şunları yazar: Fuhuş günah sayılma-
maktadır. Orta malı fahişeler sokak ve geçit başlarında bekleyerek ge-
lip geçen rahipleri çekip evlerine alırlardı. Rahip ayıp diyecek olursa,
arkasından küfreder, oğlancı diye bağırırlardı. B u iğrenç illet, şifasız
cüzzam veya öldürücü b i r başka hastalık gibi şehri öylesine istila etmiş-
t i k i , erkekler homoseksüel olmadıklarını göstermek maksadıyla b i r
veya birçok metres tutmayı akıl kârı sayarlardı.

Dahası var: Bazan aynı evin üst katında okul, alt katında genelev
bulunur. Yukarıda ders okunurken, aşağıda fahişeler icray-ı san'at eder-
lerdi...» «1492 yılında Basel'de vaftiz edilmiş b i r Yahudi kadını, şehirde
temiz kız, iffetli kadın bulunmadığını, böyle b i r i n i arayanların beşikle-
re bakmaları gerektiğini söylemişti». «1526'da Nrünberg'de Lağv edilen
bir kadın manastırındaki rahibelerin bir çoğu genelevlere dağıldılar.
Halbuki bu manastır, kadınlar arasındaki ahlaksızlığı azaltmak, düşmüş
kızları kurtarmak için kurulmuştu.» «1527 tarihlerinde Ulm'de hatta ev-
li kadınlar bile arasıra geneleve devam ederlerdi.» «Kronik isimli ese-
rinde Baron Zimmern, rahibe manastırlarının çok zaman b i genelevden
farksız olduklarını yazar. X V I . Y . Y . da da vaziyet b u merkezde i d i . B u
gizli fuhuş zaman zaman açıkçada görülüyordu. Nitekim Strazburg'da
gecenin birinde b i r kadın manastırına yıldırım düşüp de yangın çıkınca,
halk kapıları kırıp zorla içeri girmiş, çeşitli rezaletlerle karşılaşmışlar-
dı. Birçok rahibelerin genç erkeklerle koyun koyuna oldukları görül-
müştü. O devirde manastırların hususi pencerelerine gayr-i meşru ço-
cuklar bırakılır, b u çocuklar rahibeler tarafından büyütülürdü. Yangın
hadisesinde rahibelerin azgınlıklarına alet edilen gençlerin, bu büyütül-
müş piçler oldukları anlaşıldı. B u çocuklar, erkeklik çağına gelince, i h -
tiyar, gudubet ve leş kokulu rahibelerin kapatmaları olmuşlardı. B u
gibi manastırlarda ayrıca havuzlar bulunuyor, bu havuzların suları as-

(29) Abduaziz Çâviş, A n g l i k a n Kilisesine Cevap, t r c . M e h m e d A k i f Sf. 162 - 165


A n k a r a 1974.
İ S L Â M ÖNCESİ TÜRKLERDE KADIN 231

la boşaltılmıyordu. Çünkü rahibeler bu doğurdukları zina mahsullerini


sulara gömerek boğuyorlardı . 80

Yukarıda ibret dolu verilen b u misallerden sonra, birazda aynı


asırlar ve hatta çok daha önceki devirlerde Türklerdeki ahlaki yapıyı
tekrar gözden geçirmek istiyoruz, ünlü seyyah İbni Fazlan b u konu-
muzla ilgili olarak Oğuz Türklerini şöyle anlatmaktadır: «Zina diye b i r -
sey bilmezler böyle b i r suç işleyen b i r i n i ortaya çıkarırlarsa onu i k i par-
ça bölerler. Şöyle k i : B u kimseyi, i k i ağacın dallarına b i r yere yaklaş-
tırarak bağlarlar, sonrada bu dalları bırakırlar. Dalların eski durumu-
na gelmesi neticesi, o kimse i k i parçaya bölünür.» Ayrıca İbni Fazlan
Bulgar Türklerinin b u konuyla ilgili uygulamasını ise şöyle anlatmakta-
dır: «Hiç b i r şekilde zina etmezlerdi. Zina onlara göre en büyük suçtu.
Zina eden şahıs k i m olursa olsun yere çakılan dört kazığı, el ve ayakla-
rını bağlayıp sonra da onu boynundan uyluklarına kadar balta ile yara-
rak i k i parçaya ayırırlardı. Kadına da aynı cezayı tatbik ederlerdi. K a -
dın ve erkeği ikiye ayırdıktan sonra vücutlarının her parçasını b i r ağa-
ca asarlardı.» K u t l u k l a r d a da zina eden kadın ve erkeği yakarlardı . 31

Göktürklerde de sağlam b i r aile hayatı vardı. Fuhuş nedir bilmez-


lerdi. Evli b i r kadına tecavüzün cezası idamdı. B i r genç kıza tecavüz ise,
genç kız evlenmeyi kabul etmezse aynı ceza ile karşılık görürdü. E v l i -
liktede aranılan en büyük şart denklik şartı i d i . 32

Fuhşun yasak olduğu, zina edenlerin en ağır şekilde cezalandırıldı-


ğı b i r yerde mühakkakki iffetin derin b i r manası vardı. Nitekim eski
bir Türk inanışına göre, Kadınların doğum yapacağı zaman imdatlarına
koşan Ayzıt admda b i r doğum perisi olduğu kabul edilmektedir. Ayzıt'
m hiç müsamaha kabul etmeyen b i r şartı vardı: İsmetini muhafaza et-
memiş oian kadınların yardımına, ne kadar yalvarırlarsa yalvarsmlar
ve nekadar kıymetli kurbanlar ve hediyeler t a k d i m ederlerse etsinler
birtürlü gelmezdi . 33

B u misaller bize gösteriyor k i , müslüman olmadan önce bile Türk-


lerde, cahiliyet Arapları ve Hrıstiyanlık sonrası Avrupa milletleriyle,
Musevi toplumlarıyle mukayese edilemeyecek şekilde sağlam b i r iffet
ve namus anlayışı vardı. B u anlayışın onların sadece örf ve adetlerinden
doğan sosyal b i r ahlak olduğu söylenemez. Zira Ayzıt'm iffetsizliğe

(30) K e m m e r i c h M a x , T a r i h t e G a r i p Olaylar, t r c . Behçet Necati, Sf. 88 - 97 İ s -


t a n b u l 1968.
(31) M . Yaşar K a n d e m i r a.g.e. Sf. 73 - 74.
(32) Yılmaz Öztuna Türk T a r i h i n d e n Y a p r a k l a r , Sf. 296 - 2 9 7 1000 T e m e l Eser
İstanbul 1985.
(33) M u s t a f a R a h m i Balaban T a r i h Boyunca A h l a k Sf. 97 İstanbul 1949.
232 K A D R İ SÜREYYA ÖZDENER

müsade etmemesi, kadını iffetli olmaya iten tamamen dini b i r motif-


t i r . Onların diğer milletlerden farklı olarak, fuhuş bataklığına düşme-
3 4

lerini mani olan otoritede, b i r dini telakki aramak gerekir. B u ve buna


benzer, daha önce söylediğimiz ve daha sonra da misaller vereceğimiz
konulardan netice olarak şunun çıkacağı b i r muhakkaktır. B u netice:
Türklere Tevhid inancını getirmiş olan b i r peygamberin varlığı söz k o -
nusu olacaktır.
Daha önce verdiğimiz misallerde görüleceği gibi Türkler hariç, kö-
le olsun olmasm, kadınları aşağılamayan onları hakir görmeyen başka
bir t o p l u m yoktu. Muhakkak k i böyle b i r d u r u m çeşitli milletlerin ta-
r i h içinde teşekkül edip, karakter kazanan ahlak ve aile anlayışlarının
tabii b i r sonucu idi. Çeşitli milletler ve kültürlerden verdiğimiz b u m i -
sallerden sonra Türk kadınının aynı asırlarda şiirlere geçmesi, şiirlere
konu olması her halde Türk kadınlarının, diğer milletlerdeki kadınlar-
dan çok daha şanslı olduğunun ifadesidir.
İslam öncesi Türk kadınına yazılmış şiirlerin en eskisi olarak ka-
bul edilen ve Uygurlar zamanında görülen, Mani kültür muhitinde ye-
tişmiş V I I . ve V I I I . yüzyıllarda yazılması muhtemel olan ve en eski
Türk şairlerinden kabul edilen Aprinçur Tiğin b i r şiirinde doğrudan
doğruya sevgiliden bahsetmektedir. Kadının güzelliğinden, güzel huyun-
dan bahsettikten sonra onunla evlenmek isteyişini şöyle şiirleştirmiş-
tir:

Küçlüg priştiler küç bırz-ün / K u d r e t l i melekler kudret versin


koz-i karam birle / gözü karam ile
külüşügin oluralım / güle güle oturalım 35

Görüldüğü gibi Türklerde kadın, şiirlerde kutsal yerini İslam öncesin-


de çoktan almış ve Türk erkeği onu her zaman yüce b i r varlık olarak
göstermiş ve daima yüceltmiştir.
Göktürklerde Kağan'ın karısı Hatun devlet işlerinde kocasıyle b i r -
likte söz sahibidir. Emirnamelerin yalnız Kağan namına değil, Kağan
ve Hatun namına müşterek imza edilmesi, resmi yazışmalarda Kağan'
m Hatundan ayrılması her halde kadının aile hayatındaki ehemmiyetin-
den gelmektedir. Kağanın eşi devlet işlerinde kocasına yardımcı olduğu
gibi yapılacak andlaşmalarda da büyük r o l oynuyordu.

(34) M . Yaşar K a n d e m i r a.g.e. Sf. 75.


(35) Reşit R a h m e t i A r a t , E s k i Türk Şiiri Sf. 20 - 21 T . T . K . Basımevi A n k a r a 1965
İ S L Â M ÖNCESİ TÜRKLERDE KADIN 233

Kadının devlet idaresindeki tesirine örnek olarak şu tarihi vesika-


daki olay dikkate şayan niteliktedir: 623 senesinin ekim ayında Göktürk
Kağanı İl-Kağan, Çin'e elçi göndererek İmparatordan kendisinin b i r
Çinli Prensesle evlendirilmesini rica etmiştir. Çin İmparatoru ise, iste-
ğinin ancak Ma-i Şehrini kuşatmaktan vazgeçtiği takdirde bu evlenme
talebini görüşebileceğini söylemiştir. Göktürk Kağan'ı İl-Kağan, Ma-i
şehrinin muhasarasından vazgeçmek istemiş fakat karısı İ-ch'eng K o n -
çuy, şehre yapılan baskınlara devam edilmesini istemiştir.» İşte görüle-
ceği üzre b i r hatun'un devlet meseleleri karşısındaki tutumu gayet
akıllı ve akıllı olduğu kadar da tutarlıdır. B u tutarlılığı sayesindedir k i
Kağan, Hatun'un görüşünü benimser ve muhasaraya devam eder . 36

Bilge Kağan kitabesinde ise, «Tanrı, Türk M i l l e t i yok olmasın diye,


babam İl-Teriş Kağan ile, annem İl-Bilge Hatun'u yükseltti.» Sözleri ka-
dının siyasi ve içtimaî mevkisinin ne derece ileri olduğunu gösteren de-
lillerdir. Bilge Kağan b i r başka konuşmasında ise, «Sizler, anam, Ha-
tun, Hala ve teyzelerim, ablalarım, kadınlarım ve kızlarım» hitabında
bulunmaktadır . 37

Uygurlarda da, yine Kağan'ın eşi yahut annesi, Göktürk Devrinde-


k i gibi, Kağan'ın yanında bulunmakta ve ona her türlü yardımı yapmak-
tadır. Uygurlar 7. Y . Y . da henüz devlet kurmadan önce, Uygur oymağı-
nın reisi savaşlarla meşgul olurken annesi Uluğ Hatun, halkın arasında
çıkan ihtilaflara ve davalara bakıyor, kanuna tecavüz edenleri şiddetle
cezalandırıyordu . 38

Daha önce de belirttiğimiz gibi, hükümdar emirnameleri yalnız Ha-


kan adına düzenlenmez, hatta emirnameler yalnız «Hakan Buyuruyor
ki» ifadesiyle başlamışsa geçerli olarak kabul edilmezdiler. Yabancı
devletlerin elçileri ise, yalnız Hakan'ın huzuruna çıkmazlardı, elçilerin
kabulü sırasında, Hatun'un da Hakanla beraber olması gerekirdi . 39

K a b u l törenlerinde, ziyaretlerde, şölenlerde Hatun, Hakan'ın solunda


oturur, siyasî, idarî konulardaki görüşmeleri dinler, f i k r i n i beyan eder,
hatta harp meclislerine bile katılırdı . 40

(36) D r . Özkan İzgi a.g.e. Sf. 150.


(37) Prof. D r . Osman T u r a n , Türk C i h a n H a k i m i y e t i Mefkûresi T a r i h i C. 1 Sf.
126 - 127 İstanbul 1969.
(38) D r . Özkan İzgi a.g.e. Sf. 151.
(39) Z i y a Gökalp Türk M e d e n i y e t i T a r i h i C. 2 Sf. 211 T . K . Yayını İst. 1974.
(40) Gülçin Çandarlıoğlu Türk Destan Kahramanları Sf. 64 İst. 1977.
234 K A D R İ SÜREYYA ÖZ D E N ER

Eski Tüklerde kadın yalnız savaşlara iştirak etmekle kalmaz, siya-


si nüfuzunu da kullanırdı . Nitekim, Atilla'nın Hatun'u Arıkan'm ayrı
41

bir sarayı mabeyincisi ve müstakil gelirleri vardı . Arıkan Hatun'un


42

sarayı siyasi-idari faaliyetler için kullandığı aşağıda vereceğimiz örnek-


te daha i y i görülecektir.
Grek Tarihçisi, Priskos, Atilla'ya giden Doğu Roma elçilerinin,
Atilla'nın huzuruna çıkmadan Arıkan Hatun tarafından kabıü edildik-
lerini yazmakta, b u büyük Türk Kadınının Doğu Roma elçilerine par-
lak ziyafetler verdiğini belirtmektedir . 43

Kadınların siyasî - idarî faaliyetlere iştirak etmesi, elçileri, b i l i m


adamlarını yabancı heyetleri kabul ederek, onlarla çeşitli konuları gö-
rüşmesi, müzakere etmesi ve hatta ziyafetler tertip etmesi yalnız b i r bo-
ya mensup olan Türklerde rastlanan gerçekler değil, t a r i h i n her dev-
rinde ve her Türk Devletinde, Türk kadınlarının büyük b i r vekâr ve
haysiyetle yapmakta devam ettiği t a r i h i b i r gerçektir. Türk kadını siya-
sette o kadar büyük roller üstlenmişlerdir k i , Mete'nin Hatun'u H u n
İmparatorluğu adına Çin ile i l k barış anlaşmasını imzalamıştır . Türk - 44

Moğol İmparatoru Cengiz Han'ın zamanında kadınlar, Cengiz Han'ın


kurultay çalışmalarına da katılır, alınacak siyasi ya da askeri kararlar-
da faal r o l oynarlardı . 48

B u sosyal statü içinde Türk kadını k i m i zaman hakim, k i m i za-


man komutan, k i m i zamanda bizzat devlet başkanı, hatta bazan Türk
ülkesi ve Türk M i l l e t i için savaşan rütbesiz b i r askerdir. Aynı asırlarda
diğer milletlerdeki gibi ikinci plâna itilmiş, köleden dahi aşağı durum-
da bulunan ve hatta kendisine isim dahi verilmeyen b i r kadından çok
farklı olan Türk kadını, İslam ile birlikte daha da ulvileşmiş ve kadın
artık kendisine iyilikle muamele edilmesi gereken ve bu i y i muameleyi-
de Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in «Cennet Anaların Ayakları
Altındadır» Hadis-i Şerifinde bulan kadın olmuştur.
B u konuyla ilgili son olarak şunu söyleyebiliriz k i , Türk ırkı müs-
tesna hiç b i r millet kadını saygı ile anmamıştır. Tâkî İslâmiyet ve bera-

(41) Z i y a Gökalp Türk Ahlakı Haz. Mustafa Gürgen Sf. 57 T . K . Yayını İst. 1975.
(42) G y u l a Nemet, A t i l l a ve H u n l a r , Tere. Şerif Baştav Sf. 97. İstanbul 1975.
(43) Necdet Sevinç «Eski Türklerde Kadın ve A i l e * Sf. 29 T. Dünyası Araştırma-
ları Dergisi E k i m 1980.
(44) a.g.e. Sf. 30.
(45) A . Y . Y a k u b o v s k i y , Altın O r d u ve Çöküşü çev. Hasan Eren, Sf. 106 Kültür
Bakanlığı Yayınları A n k a r a 1976.
İ S L Â M ÖNCESİ TÜRKLERDE KADIN 235

berinde getirdiği kadına verilen değer ve haklara kadar İslamiyet gel-


dikten sonra, islamiyeti kabul eden ülkeler hariç, dünyanın hemen he-
men her yerinde kadınlar şeytanın aleti, şeytan, bütün kötülüklerin kay-
nağı olarak kabul edilir ve h u k u k sistemleri kadınları erkeklerin köle-
si olarak sayarken Türk kadınlarının böylesine şiirlerde ve destanlarda
yücelişi ve her ihtişam içinde toplumdan saygı görerek yaşamaları, el-
bette Türk Millî kültürünün kadına verdiği yüksek değeri ifade etmek-
tedir.

You might also like