You are on page 1of 170

NİSA SÛRESİNİN KIRÂATLER

YÖNÜNDEN İNCELENMESİ

Servet KILIÇ
Kitabın Adı : NİSA SÛRESİNİN KIRÂATLER YÖNÜNDEN İNCELENMESİ
Editör : Doç. Dr. Osman BAYRAKTUTAN
Yazar : Servet KILIÇ
Kapak : Esra AYGAR

1. Baskı : Eylül 2022 ANKARA

Yayın Yönetmeni : Sinem ZORLU


ISBN : 978 - 625 - 8227 - 20 - 8
Yayın No. : 1721

© Servet KILIÇ
Tüm hakları yazarına aittir. Yazarın izni alınmadan kitabın tümünün veya bir kısmının
elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, çoğaltılması yapılamaz. Yalnızca
kaynak gösterilerek kullanılabilir.

SONÇAĞ AKADEMİ
İstanbul Cad. İstanbul Çarşısı No.: 48/49 İskitler 06070 ANKARA
T / (312) 341 36 67 - GSM / (533) 093 78 64
www.soncagyayincilik.com.tr
soncagyayincilik@gmail.com
Yayıncı Sertifika Numarası: 47865

BASKI VE CİLT MERKEZİ

UZUN DİJİTAL MATBAA, SONÇAĞ YAYINCILIK MATBAACILIK TESCİLLİ MARKASIDIR.


İstanbul Cad. İstanbul Çarşısı No.: 48/48 İskitler 06070 ANKARA
T / (312) 341 36 67
www.uzundijital.com
uzun@uzundijital.com
Servet KILIÇ

Evli ve iki çocuk babası olan Servet KILIÇ 1981 yılında Bin-
göl ili Genç ilçesinde doğdu. İlk ve ortaokulun ardından aynı
ilçede imam hatip lisesinden 1997 yılında mezun oldu. 2004 yı-
lında Anadolu Üniversitesi İlahiyat Ön Lisans prog-ramından
mezun olduktan sonra 2008 yılında Ankara Üni-versitesi İlahi-
yat Fakültesinden mezun oldu. Memuriyet ha-yatına 2002 yı-
lında Bingöl ili Karlıova ilçesinde imam-hatip olarak başlayan
müellif 2003 yılından itibaren de Genç ilçe Müftülüğüne bağlı
imam-hatip ve Müezzin kayyım olarak 2014 yılına kadar ça-
lıştı. 2014 yılında aynı ilçede vaiz olarak memuriyet hayatına
devam eden müellif, halen bu görevini sürdürmektedir. 2008
yılında Atatürk Üniversitesi Sosyal Bi-limler Enstitüsü Temel
İslam Bilimleri Bölümü Tefsir Bilim Dalında başladığı Yüksek
Lisans eğitimini, “Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelen-
mesi” adlı teziyle 2012 yılında bitirdi. 2014 yılında yine aynı
üniversitede ve aynı bölümde başladığı doktorasını 2021 yı-
lında “Kırâat İlminde Mekkî b. Ebî Tâlib” adlı teziyle bitirerek
doktor ünvanı alan müellif uzun yıllar özel hocalardan med-
rese usûlü dersler okudu.
2 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ............................................................................ 2

ÖNSÖZ........................................................................................ 4

KISALTMALAR ......................................................................... 5

GİRİŞ ........................................................................................... 6

BİRİNCİ BÖLÜM

NİSA SÛRESİ ...........................................................................16

1.1. NİSA SÛRESİNİN NÜZÛL ZAMANI,


İSİMLENDİRİLMESİ, KUR’AN’DA Kİ SIRASI ve
AYETLERİNİN SAYISI ...........................................................18

1.2. NİSA SÛRESİNİN GENEL MUHTEVASI .....................21

1.3. NİSA SÛRESİNE AİT ÖZELLİKLER ..............................31

1.4. SÛREDEKİ AYETLERİN KONU DAĞILIMI ................33

İKİNCİ BÖLÜM

2.1. MANAYA KISMEN TESİR EDEN KIRÂATLER ve


YORUMLARI ...........................................................................36

2.2. MANAYI DOĞRUDAN ETKİLEYEN KIRÂATLER ve


YORUMLARI .........................................................................118

2.2.1. Allah’dan Başkası Adına Yemin Etmeyi Nehyeden


Hadisler ve Bu Konuda Hamza’nın Kırâatinin Anlaşılması
..................................................................................................122
2.3. KADINLAR HAKKINDA “APAÇIK HAYASIZLIK”
MANASINA GELEN KIRÂAT.............................................124
Servet KILIÇ |3
2.3.1. Nur Sûresinde Geçen ve Zina Yapan Kadınlarla İlgili
Hükümler Işığında Nisa Sûresindeki İlgili Kırâatin
Yorumlanması ........................................................................ 127

2.4. KADINLARA DOKUNMAK MANASINA GELEN


İLGİLİ KIRÂAT ..................................................................... 132

2.4.1. “Dokunmak” Manasına Gelen “Lems” Kırâatinin


Farklı Okunmasının Fıkha Etkisi ........................................ 134

2.5. “ ‫س اَل اَم‬


َّ ‫ ” ال‬KELİMESİNİN FARKLI OKUMALARI ......... 136
2.5.1. Müslüman Olduğunu İkrar Etmenin Lafızları ve
Bununla İlgili Gelen Kırâatin Yorumlanması .................... 138

2.6. ABDULLAH B. MES’ÛD MUSHAFI İLE MÜTEVÂTİR


KIRÂATE GÖRE YAZILAN MUSHAFLAR ARASINDA
NİSA SÛRESİ İLE İLGİLİ FARKLILIKLAR....................... 140

2.7. NİSA SÛRESİNDE GEÇEN ŞÂZ KIRÂATLER .......... 144

SONUÇ ................................................................................... 157

KAYNAKÇA ........................................................................... 160


4 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
ÖNSÖZ

“Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi” adlı çalış-


mada, bu sûrede geçen kırâatleri ayrıntılı olarak işleyerek,
başta meşhur tefsirler olmak üzere kırâat eserlerinden faydala-
narak tespit etmeye, sûrede mevcut farklı kırâatleri verirken,
bunlarla ilgili tefsirler de yapılan benzer yorumlardan daha zi-
yade farklı mana ve anlayışları vermeye çalıştım.

Çalışmamız başlıca iki bölümden oluşup, giriş bölümünde


Kurân ve Kırâat konuları üzerinde durarak bu kavramların ne
manaya geldiklerini açıklamaya çalıştık. Birinci bölümde, Nisa
sûresi hakkında genel ve kapsayıcı bilgiler verdikten sonra,
sûrenin içeriğinde hangi konuların işlendiğini ayrıntılı olarak
ele aldık. İkinci bölümde ise, çalışmanın esas konusu olan Nisa
Sûresini kırâatler yönünden inceleyerek, manaya doğrudan ve
kısmen etki eden kırâatleri belli bir sıraya göre açıklamaya ça-
lıştık. Bu bölümün sonunda ise, Abdullah b. Mesud Mushaf’ı
ile mütevâtir kırâate göre yazılmış Mushaflar arasında varolan
farklılıklar ile yine bu sûrede geçen şâz kırâatleri de sûrenin
başından başlayarak belli bir sıra dâhilinde sunulmaya çalışıl-
mıştır.

Bu çalışmamda gerek bilgi ve gerek eserleri ile benden des-


teklerini esirgemeyen İlahiyat Fakültesinin değerli hocalarına
ve danışmanım olan değerli hocam Prof. Dr. Ali EROĞLU’na
teşekkür ederken, bu çalışmanın azıcık da olsa kırâat bilimi ala-
nına katkı da bulunması dileği ile saygılar sunarım.

Servet KILIÇ
Servet KILIÇ |5
KISALTMALAR

A.s. : Aleyhisselam

b. : Bin : ( oğul )

bkz. : Bakınız

c.c. : Celle celaluhu

c : Cilt

Çev. : Çeviren

DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi

Hz. : Hazreti

Ö. : Ölümü

s. : Sayfa

s.a.s. : Sallalahu Aleyhi ve Sellem

Tahk. : Tahkik

tsz. : Tarihsiz
6 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
GİRİŞ

Kur’an-ı Kerim, Cibril-î Emin ( s.a.s. ) vasıtasıyla peygam-


berlerin sonuncusu Hz. Muhammed ( s.a.v. )’e yirmiüç yıl zar-
fında indirilen, mushaflarda yazılı, bize tevâtür yoluyla nakle-
dilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, Fâtiha sûresiyle başlayıp
Nâs sûresiyle sona eren, beşeri bir benzerini getirmekten aciz
bırakan ilahi kelâmın adıdır.1

Belâgât ve fesahatın en yüksek bir mertebeye ulaştığı bir de-


virde inen Kur’an-ı Kerim hiç şüphe yok ki, Arap şiir üstadla-
rını dehşete düşürmüş, asrındaki ve gelecek asırlardaki belâgât
üstadlarının seslerini kesmiştir. Bu husus, Allah-u Teâlâ tara-
fından o derece kesinlikle belirtilmiştir ki, aksinin olması
mümkün değildir ; “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz
(Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydi onun benzeri bir sûre getirin
ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın
(ve bunu ispat edin ). Eğer yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapama-
yacaksınız- o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının. O
ateş kâfirler için hazırlanmıştır.”2

Kur’an-ı Kerim hangi yönden incelenilirse incelensin, beşe-


rin onun gibi bir eser meydana getiremeyeceği ispatlanmış ve
her yönden üstünlüğü açıkça kendini göstermiştir. Bu hakikate
rağmen, tarihte bazı cüretkârlar ortaya çıkıp, Kur’an’a nazire

1 Muhammed Ali es-Sâbûnî, et-Tibyân fî ulûmi’l-Kur’an, Dersaâdet, İstanbul


Tsz., s. 6.
2 Bakara, 2/23-24.
Servet KILIÇ |7
yapmak istemişlerse de, bunlar acziyetlerini itiraf etmekten
daha ileri gidememişlerdir. 3

Büyük bir mucize olan Kur’an-ı Kerim insanlar için bir hida-
yet rehberidir. Kur’an-ı Kerim’in Hz. Peygamber’e indirilişinin
asıl gayesi, insan aklını ve değerini yükseltmek, onu doğru
yola sevketmek, maddi ve manevi yönden en iyi şekilde yarar-
landırmaktır.4

Kur’an-ı Kerim’in insanlığı aciz bırakan üslûp mükemmeli-


yeti karşısında yalnız Müslümanlar değil, Arapça bilen ve bil-
meyen gayri müslimler bile hayran kalmışlardır. Nitekim meş-
hur müsteşrik Ignaz Goldziher Kur’an için “O, dünyanın edebî
eserlerinden biridir.” demektedir.5

Gönüllere hoş gelen, müşahede ve tefekküre davet eden, in-


sanın madde ve ruhuna hitab eden, üslûbu, fasihliğin bütün
şartlarını cemetmiş lafızlarının fesahati, maksada halel ver-
meksizin i’cazın en yüksek mertebesine ulaşması, sözlerinin
yerli yerinde oluşu, tekrarlarının usandırmayışı, çok güzel ayet
sonları ( fasılalar ) ve tabi secileri, zaman ve mekânın gizlilik-
leri içerisinde kalmış gayba ait haberleri, ancak sonradan ya-
pılmış hassas aletler ve laboratuarlar yardımıyla akılların ula-
şabileceği ilmi sırları, kanun koyma hususunda diğer münzel

3
Mustafa Sadık er-Râfi, İcazü’l-Kur’an ve’l-Belağâtü’n-Nebeviyye, Dâru’l-
Fikri’l-Arabî, Beyrut Tsz., s. 187.
4 İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Fecr Yayınları, Ankara 2005, ss. 16-17; Ni-

hat Demirkol, Nezr Kavramı Üzerine Semantik Açıdan Bazı Değerlendirme-


ler, Din’in Anlaşılmasında Dil’in Rolü (Bildiriler Kitabı), 2019, (ss. 211-221); Ni-
hat Demirkol, 21. Yüzyıl Müslümanlarının Kurtuluş Reçetesi (Nasr Suresi
Bağlamında), Gece Akademi Yayınları, Ankara 2018.
5 Ignaz Goldziher, el-Akidetu ve’ş-Şeriatu fi’l-İslam, Mısır 1946, s. 9;
8 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
kitaplarda bulunanların fevkinde olan hakimâne kanunları,
fert ve cemiyet ahlâkını güzelleştiren ve âileyi ıslah eden ahlâk
kaideleri, birçok yöne hamledilmesi ve birçok manaya teşâbuh
kuvveti, tatlı kıssalarıyla geçmiş asırların tarihini aydınlatması,
Mebde’ ve Mead hususundaki bilgileri, sulh ve harp sanatları
yolundaki tâlimatı, devletlerarası hukuk prensipleri, batıl ve
hurafelerden sâlim ve bünyesinin diğer eserlerden farklı oluşu,
tabiî güzelliklerine ilâveten bediî güzellikleri, mücerredi mü-
şahhas, zihinde gâib olanı önünde hazır yapan meselleri, güzel
hitapları, müstesna ikna sistemi, delillerinin kuvveti, mantığı-
nın üstünlüğü, akılları birdenbire çelen ve nefisleri meftûn
eden câzibesi, insanlığa her iki âlemin saadetini temin eden
esasları ile Kur’an-ı Kerim, hangi zaman ve mekânda okunursa
okunsun, dâima ebedî bir mucize olarak taptaze önümüzde
duracaktır.6

Kur’an’la ilgili birçok ilim vardır. Bunlardan biri de, bu yüce


kitab’ın kelimeleri, hatta harfleri üzerindeki farklı okumaları
konu edinen kırâat ilmidir. Ulûm’ul-Kur’ân içinde mümtaz bir
yere sahip olan kırâat ilminin konusu, telaffuzlarındaki de-
ğişme ve edâlarındaki keyfiyyet bakımından Kur’an’ın kelime-
leridir.7

Sözlükte kırâat, "okumak, tilâvet etmek, telaffuz etmek" an-


lamında mastar ; "sesli veya sessiz, nağmeli veya nağmesiz
okuma, tilâvet etme anlamında isimdir. Aynı kökün Kur'ân

6Cerrahoğlu, ss. 18-19. sayfadan özetle.


7 Kâdî, Abdülfettah, el-Büduru’z-Zâhira fi’l-Kırââti’l-Aşarati’l-Mütevatira,
Dâru’l-Küttabü’l-Arabiyyî, Beyrut, Lübnan Tsz., s. 7.
Servet KILIÇ |9
şeklinde gelen mastarı da kırâat ile eş anlamlıdır.8

İbnu'l-Cezerî ( ö. 833/1429 ) de bu ilmi şöyle tarif etmiştir :


“Kur'an kelimelerinin nasıl okunacağını ve râvilerine nispet etmek
suretiyle bu kelimeler üzerindeki farklı okuyuşları konu edinen bir
ilimdir.” 9

Kırâat ilminin başka tarifleri de yapılmıştır. Bunlardan biri


ve en önemlisi de ; “Kur’an’a mahsus kelimelerin telaffuz keyfiye-
tini ve edâ yollarını, nakledenlerinin bütün vecihleriyle –ittifak ve ih-
tilafları yönünden- bilmektir.” şeklindeki tariftir. Bu ilmin gayesi
ise, Kırâat imamlarından herbirisinin okuduğu kırâati bilip,
mütevatir olmak şartıyla ne kadar ihtilaf varsa bunları elde
etme alışkanlığı kazanmak bu ilmin gayesini teşkil etmekte-
dir.10

Kırâat ilminin tarifinden sonra, bu ilmin ihtilafları konusu-


nun ne olduğu meselesine geçebiliriz. Kırâat ilminin ihtilafları,
aslında Usûl ve Ferşu’l-Hurûf kavramlarından ibarettir. Bu iki
kavramın tariflerini ise şöyle verebiliriz : “Usûl, her kırâat ima-
mının ve râvilerinin diğerleri ile ittifak veya ihtilâf ettikleri
telâffuz keyfiyetine dâir konuları kapsamaktadır. Tecvid ku-

8
Tayyar Altıkulaç, "Kırâat" mad., Diyanet İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara 2000, XXV, 426.
9 Cezerî, Ebul Hayr Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Yusuf ed-Dimaşkî

eş-Şirâzî, Müncidü’l-Mukriîn, Beyrut 1400/1980, s. 3.


10 el-Kâdî, s. 7; Mütevâtir kıraatlerle ilgili detaylı bilgi için bkz. Osman Bay-

raktutan, Kırâatlerde Tevâtür Olgusu, Gece Akademi Yayınları, Ankara 2018;


Osman Bayraktutan, Kırâatlerde Âhâd Kavramı-Kavramın Otantik Anlamının
Tespitine Dair- Gece Akademi Yayınları, Ankara 2019.
10 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
ralları ve lehçe farklılıkları bu başlık altında detaylandırılır. Ke-
lime yapısındaki değişiklikler ise buraya dâhil edilmez.11 Usûl
konusunda örnek vermek gerekirse, Furkan sûresinde geçen
ِ ِ‫” وَيَْلُ ْد ف‬12 ayetindeki “ ‫ ” فِ ِيه‬kelimesinde geçen “ ‫ ” هـ‬har-
“ ‫يه ُم َهانا‬ َ
fini, İbn Kesîr (ö. 120/737), ve Hafs rivâyetinde Âsım (ö.
127/744), iki hareke miktarı uzatarak okumuşlardır. İbn-i
Kesîr’in Kur’ân’ın her yerinde uygulaması böyle iken, Hafs sa-
dece bu yerde ona iştirak etmiştir. Müfessir Elmalılı Hamdi Ya-
zır, bu âyeti tefsir ederken : “Hafs rivâyetinde bu zamirin kaide-i
hilâfına meddi, hulûdun imtidâdına işâreten mânâ cânibine riayet
için olsa gerektir.” 13 yorumunu yaparak, usûle ait bir kırâatin
mânâya etkisine güzel bir örnek vermiş oluyor. Ferşü’l-Hurûf
ise, kelimede hareke veya harf değişikliği ile veya kelimenin
yanındakiler ile yer değiştirmesi (takdîm-te’hîr) şeklinde olu-
şan farklılıkları ele alan bir kavramdır.14

Ferşü’l-Hurûf konusunda ise “ ‫وها‬ ِ َ ‫وانْظُر اِ ََل ال ِْعظَ ِام َكي‬


َ ‫ْس‬
ُ ‫ف نـُنْش ُزَها ُُثَّ نَك‬ ْ ْ َ
‫ ” ََلْ اما‬15 âyeti örnek verilebilir. Bu ayette geçen “ ‫ ” نُـنْ ِش ُزَها‬keli-
mesi ile ilgili iki kırâat tarzı vardır. “Çıkarıp birbirine bindiri-
yoruz ve yerli yerine koyuyoruz” mânâsındaki “ ‫” نـُنْ ِش ُزَها‬
kırâati, İbn Âmir (ö. 118/736), Âsım (ö. 127/744), Hamza (ö.
156/772), Kisâî (ö. 189/804), Ya‘kûb (ö. 205/820) ve Halefü’l-Âşir
(ö. 229/843) tarafından temsil edilmektedir. “O kemikleri hayata

11
el-Kâdî, el-Vafî fîy Şerhi’ş-Şâtibiyyetî fi’l-Kırâati’s-Seb, (5. baskı), Mektebe-
tüs-Sevâdî lit-Tevziy’î, Cidde 1420/1999, s. 199.
12 Furkan, 25/69.

13 Bkz. Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat,

İstanbul 1979, V, 3614.


14 el-Kâdî, s. 199.

15 Bakara, 2/259.
Servet KILIÇ |11
nasıl atıyoruz” 16 mânâsındaki “ ‫ ” نُـ ْن ِش ُرَها‬kırâati ise, Nâfi
(ö.159/775), İbn-i Kesîr (ö. 120/737), Ebû Amr (ö.154/770), Ebû
Ca’fer (ö. 130/747) ve Ya‘kûb (ö. 205/820) tarafından temsil edil-
mektedir. Ferşü’l-hurûf’a konu olan kelimelerdeki ihtilafların -
çok az istisnası ile- en önemli karakteristik özelliği, aynı yapı
iskeletini paylaşmalarıdır. Bu durumun mümkün olmadığı az
sayıdaki ihtilâfa örnek olarak da Tövbe sûresinde geçen şu
ٍ ٰ‫َع َّد ََلُم جنَّـ‬
âyeti gösterebiliriz : ‫ت ََتْ ِرى ََتْتَـ َها ٱأل َْْنـَٰ ُر‬ َ ْ َ ‫َوأ‬
17 ayetinde “ferşü’l-
hurûf”a konu olan iki mütevâtir kırâat bulunmaktadır. Dikkat
edilirse, benzer âyetlerden farklı olarak burada “ ‫ ” ََتْ ِرى‬ile
“‫ ” ََتْتَـ َها‬kelimeleri arasında “ ‫ ” ِم ْن‬ilavesi yoktur. İbn-i Kesîr
kırâatinin dışındaki bütün kırâat imamları tarafından bu ayet
böyle okunmaktadır ve mushaflarında da yazım bu şekildedir.
Buna göre mânâ: “yön cihetiyle aşağısından akan” demektir.
İbn-i Kesîr ise, “ ‫ ” ِم ْن‬ilâvesiyle ve “ ‫ ” ََتْتِ َها‬kelimesindeki ikinci
ِ ” harfinin esresiyle okumaktadır. Hz. Osman’ın (ra) Mekke
“‫ت‬

ehli için istinsah ettirdiği nüshada da yazım, bu şekilde “ ‫” ِم ْن‬


ilâvesiyledir.18 İbn-i Kesîr kırâati, yazımda bu nüshayı esas alır.
Bu durumda “ ‫“ ” ِم ْن‬ibtidâ-i gâye” içindir ve manası akışı cen-
netlerin aşağısından başlayan” demek olur. 19

16 Bkz. Elmalılı, II, 886.


17
Tövbe, 9/100.
18 Mekkî, b. Ebû Talib, el-Keşf an vücuhi'l-Kırâati's-Seb'a ve ileliha ve hucecuha,

Neşreden: Muhyiddin Abdurrahman Ramazan, Beyrut 1984, I, 505.


19 Mustafa Atilla Akdemir, Kırâatler ve Kırâatlerin Kur’an-ı Anlamaya Etkisi,

Kuran-ı Kerim, Erişim Tarihi: 31 Mart 2012, htpp://www.kuran-ikerim.org.


12 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Kırâat ilminin mânâ ve tefsir ilmine katkısı ve rolü, bazı
müstakil çalışmalarda ele alınmıştır. Ortak kanaat şudur ki,
kırâat farklılıklarında ortaya çıkan durum, Kur’ân’da tenakuz
meydana getirebilecek bir tefsire götürmemektedir. Kırâat ih-
tilaflarının kâtegorik olarak “usûl” ve “ferşü’l-hurûf” başlıkları
altında mütalâa edildiğini söylemiştik. Usûl kapsamına giren
ve yukarıda örneğini verdiğimiz, “Tecvid kuralları ve lehçe
farklılıkları da mânâya tesir eder mi? Müfessirlerin âyete ba-
kışlarında farklı bir espri yakalamalarına vesile olur mu?” şek-
linde sorular akla gelebilir. Her dilde olduğu gibi Arapçada da
ses tonlamalarının, verilmek istenen mesajdaki rolü önemlidir.
Seslerin uzatılması, kısaltılması, kalınlaştırılması, inceltilmesi,
üstünlünün esreliye doğru yönlendirilmesi, ses perdesinin kı-
sılması, bazı harflerin birbirilerine katılması gibi usulleri, uy-
gulana gelen bu yöntemin kırâat usûlünde tezâhür etmiş ör-
nekleri olarak sayabiliriz. Kırâatlerin, okumaya sağladığı ko-
laylığın verâsında, tefsir âlimlerimizin de gözlemlediği bir ger-
çek de şudur ki, aynı metin üzerinde, mesajın zenginleştirile-
rek ve çeşitlendirilerek sunulacağı durumlarda, bazen bu işle-
vin kırâatlerle temin edildiğini görüyoruz. Bir başka ifade ile
taşıması murâd edilen mânâ ve mesajları yüklenebilmesi için,
kırâatler ile lâfza âdeta bir esneklik kazandırılmıştır. Değişik
kırâatleri ihtiva eden Kur’ân lâfızları, her bir vechi ile ışığı yan-
sıtan kristal misali, bünyesindeki değişik renkleri ve mânâ cil-
velerini, nüzulünden beri, başta tefsir âlimleri olmak üzere il-
gili ilim erbabının ufkuna sunmaktadır. Kırâatler de ümmete
okuyuşta kolaylık sağlama gayesinin yanında, Kur’ân lâfzının
kontrol altına alınması ve böylece korunması esprisi de öne
Servet KILIÇ |13
çıkmaktadır. Bu konudaki hadîslerin delâletine göre kırâatle-
rin talimi bizzat Rasûlullah (s.a.s) tarafından yaptırılmıştır.
Eğer bu durum böyle olmayıp belirsiz kalsaydı, o zaman ilgili
kelimeler üzerinde içtihatlar veya başka niyetli yaklaşımlar
devreye girecek ve Kur’ân lâfzını korumak bir problem haline
gelecekti. İlâhî ruhsatın, okuyuş formlarını netleştirmesinden
sonra, muhakkik kıraat âlimleri tarafından rivâyetlerin kendi
içerisinde sistematiği belirlenmiş, sahih olmayan şâz okuyuş-
lar ayıklanmıştır. Artık herkes öğrendiğini okuyacak, farklı
okumak isterse, bileninden onu öğrenecektir.20

Kırâat ilminin doğuşunun başlangıcı, hiç şüphesiz Kur’an-ı


Kerim’in inzal olunduğu “yedi harf” ruhsatı ile ilgili gelen ha-
distir.21 Zira kırâat ilmi, zanna değil nassa dayanmaktadır. Bu
kırâat ihtilafları haddi zatında, Hz. Peygamber ( s.a.v )’e da-
yandığından, artık bu konuda kırâat olgusunun olup olmadığı
tartışmasını bırakıp, yapılması gerekenin, kırâatlerin belli başlı
bir takım kriterlere uyup uymaması yönlerinin incelenerek, bu
konuda daha sahih olan kırâatlerin tespiti yoluna gidilmelidir.
Sözünü ettiğimiz kırâat ihtilaflarının sebeplerini incelemeye

20
Kıraatlerle ilgili detaylı bilgi için bkz. Ahmet Gökdemir, Kur’an Okuma ve
Tecvid Derslerinde Karşılaşılan Problemler (Kırklareli Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Örneği), İlahiyat Fakültelerinde Kur’ân Eğitimi ve Öğretimi (Sorunlar-
Çözümler-Yöntemler), Ravza Yayınları, İstanbul 2019; Ahmet Gökdemir, Kı-
raat Eğitiminde Ali b. Süleyman el-Mansurî Öncesi Mısır Tarikinin Arka
Planı: Biyografik Bir İnceleme, Marife Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt: 18, Sayı:
1, 2018 (ss. 177-192); Ahmet Gökdemir, Osmanlı Kıraat Eğitiminde XIX. Yüz-
yıl Mısır Tarikinin Arka Planı: Biyografik Bir İnceleme, İhya Uluslararası İs-
lam Araştırmaları Dergisi, Cilt 5, Sayı: 1, 2019 (ss. 1-27).
21 Bkz. Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, el-Câmiu’s-Sahîh, Fedâili’l-

Kur’ân bahsi, Hadis no : 5, (İbrahim Canan, Kütûb-î Sitte Tercüme ve Şerhi),


Akçağ Yayınları, İstanbul 2004, IV, 457.
14 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
kalktığımızda, tarihsel süreç içinde karşımıza ilk olarak Hz.
Osman ( r.a. )’ın, mushafları toplayıp istinsahından sonra, bu
mushaflardan her birini bir beldeye o mushaftaki kırâat vecih-
lerini bilen bir Kur’an muallimi göndermesiyle başlamıştır.
Kur’an’ın gönderildiği bu belde sakinleri, Kur’an’ın kırâatini,
bizzat Rasulullah (s.a.s)’tan öğrenmiş olan ashaptan öğrenmiş-
lerdir. Bu da o mushaftaki kırâat vecihlerinin öğrenilmesini
sağlarken, diğer belde mushaflarında geçen farklı kırâat vecih-
lerinin öğrenilmesine imkân bırakmamıştır. Bilindiği gibi saha-
benin Rasulullah’tan kırâati elde ediş şekilleri farklı faklıydı.
Sahabe arasından, Peygamberimizden (s.a.v.) bir kırâat alan ol-
duğu gibi, iki veya daha fazla kırâat alan da mevcuttu. Bu du-
rum, Tabiîn ve Etbâut-Tâbi’în’in de kırâatlerindeki farklılığa si-
rayet etti. Aynı durum, kırâatlerin son bulduğu meşhur kırâat
imamlarına da ulaştı. Onlar da, kendilerine ulaşan kırâatleri
alıp bunları tespit ettiler ve tespit ettikleri kırâatleri yaydılar.
Daha sonra gelenler bu işi zabt altına almadıklarından, zaman
içinde o kadar kırâat rivayetleri çoğaldı ki, artık sahih olanla
uydurma olan rivayetlerin birbirine karışma tehlikesi baş gös-
terdi. İşte tam da bu sırada, hicri birinci yüzyılın sonlarında,
kırâatlerin zabt altına alınması faaliyeti başladı. Bu dönemde
artık kırâat âlimleri ellerinden geldiği kadar sahih, meşhur ve
şâz kırâatlerin arasını, koydukları usul ve tercih ettikleri esas-
lara göre ayırarak sınıflandırdılar.22

İşte Kur’an kırâati dediğimiz zaman, sözünü ettiğimiz bu


imamların tespit ettikleri esasları taşıyan kırâat rivayetlerinden
hareketle, ayetlerin bu yeni okuma şekilleriyle beraber, az da

22 Cezerî, En-Neşr fi’l Kıraati’l Aşr, Daru’l Fikir, Mısır Tsz., I, 9.


Servet KILIÇ |15
olsa bir önceki manadan farklı bir yönün elde edilmesi, bu işin
doğrudan Kur’an tefsirini de etkilemesi sonucunu doğurmuş-
tur. Zira bu farklı okuma ruhsatı ile beraber, artık belli şartları
taşıdıkları düşünülen farklı rivayetlerin istîmal edilmesi so-
nucu, tefsir ilminde de bir çığır açılmış olup, böylece ayetler
tefsir edilirken, kırâat ilminden de yeri geldikçe istifade edil-
miştir.

Biz de bunları temel alarak bu çalışmada, yukarıda sözünü


ettiğimiz farklı kırâat rivayetlerinden hareketle, Nisa sûresinin
kırâatler yönünden mevcut olan mana ve anlayış farklılıklarını
inceleyip açıklamaya çalışacağız.
16 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
BİRİNCİ BÖLÜM

NİSA SÛRESİ

Bu sûrenin tek ismi vardır, o da Nisâ sûresidir. Sûre, akraba-


lık bağında belirleyici rol oynayan “erham” kelimesine atıfta
bulunarak başlamış, birbirinin mirasçısı olanların miras hü-
kümlerini düzenleyen bir âyetle son bulmuştur. Sûre gene-
linde ise birçok âyette kadınlarla ilgili hükümler, açıklamalar
ve değerlendirmeler mevcuttur. Dolayısıyla sûre adını muhte-
vasından almaktadır.

Kur'ân-ı Kerîm'in yüz on dört sûresi içinde “ricâl/erkekler”


ismini taşıyan bir sûre bulunmadığı halde, bu sûreye “nisâ/ka-
dınlar” adı verilmiştir. Bu durum, kadınlar için bir onurlan-
dırma anlamı taşımaktadır. Bu, cahiliyye döneminde hep ikinci
planda tutulmuş ve hakları verilmemiş kadınlar lehine büyük
ölçüde Medine döneminde gerçekleştirilen inkılâbın bir sem-
bolü ve işareti olarak ta değerlendirilebilir. 23

Süredeki bölümlerin içeriği ve akışı bazı bölümlerin önce,


bazılarının daha sonra nazil olduğunu, bir kısmının diğer bö-
lümlerle zaman ve içerik yönünden bağlantılı, bir kısmının da
bağlantısız olduğunu, yine bir kısmının daha önceki sûre ya da
bölümlerden evvel nazil olduğunu, diğer bir kısmının da daha
sonraki sûre ve bölümlerden sonra nazil olduğunu göstermek-
tedir. Sûrenin son ayeti, “kelâle” mirasının hükmü hakkında-
dır. Bu ayet, sûrenin ihtiva ettiği miras hükümlerinin devamı

23 Komisyon, Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2007,


II, 3-4.
Servet KILIÇ |17
olup sûrenin sonuna konulmuştur. 24

Yukarıda söylediğimiz gibi içinde kadınlarla ilgili hükümler


çokça bulunduğu için, bu sûreye "Nisa sûresi" adı verilmiştir.
Diğer sûrelerde kadınlarla ilgili bu kadar çok hüküm bulun-
mamaktadır. Bundan dolayı Kur'an-ı Kerim'de mevcut olan ve
boşanma ile ilgili hükümler taşıyan “Talak” sûresine "Küçük
Nisa Sûresi" denilmesine karşılık, bu sûreye "Büyük Nisa
Sûresi" denir. 25

Nisa sûresi, İbn-i Mes’ud ile İbn-i Abbas’ı sevindiren ve bize


de ümit veren 31, 40, 48, 64 ve 116. ayetleri, bize mirası haket-
menin yollarını öğreten, dostla düşmanı belirleyen ve bunlara
karşı tavrımızı öğreten bir sûredir. Bu sûrede kadınlar dışında
erkeklere hitap eden bütün âyetler, kadınlara da hitab etmek-
tedir. Ve bu ayetlerdeki mevcut hükümler erkek ve kadınların
hepsini kapsamaktadır. Kadınların haklarını özellikle bildiren
Nisa Sûresi ve bir diğeri de Nûr Sûresidir. Çükü Nur sûresinde
ağırlıklı olarak kadınlarla ilgili hükümler vardır. Yani Kur’an-
ı Kerim de kadının ismi geçmekteydi. Çünkü ilk insan nesli Hz.
Âdem (a.s.) ve Hz. Havva validemizden türemiştir. İkisi de
bizce anne ve babadır. Ve biri peygamber, biri de peygamber
eşidir. İkisi de saygıya layık insanlardır.26

24
İzzet Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, Ekin Yayınları, İstanbul 1998, VI, 61-62.
25 Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat, İstanbul 1999,
I, 484.
26 Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları, İstanbul 2003,

II, 209.
18 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
1.1. NİSA SÛRESİNİN NÜZÛL ZAMANI, İSİMLENDİ-
RİLMESİ, KUR’AN’DA Kİ SIRASI ve AYETLERİNİN SA-
YISI

Mushaf’taki sıralamada dördüncü, iniş sırasına göre doksan


ikinci sûredir. Mümtehine sûresinden sonra Zilzâl'den önce in-
miştir. Bakara, Enfâl, ÂI-i İmrân, Ahzâb ve Mümtehine sûreleri
Medine'de Nisa'dan önce nazil olmuştur. Uzun bir sûre olduğu
için çeşitli sebeplerle veya Allah Teâlâ bazı hükümleri açıkla-
mak istediğinden dolayı, bu sûre doğrudan ve farklı zaman-
larda gelmiştir.27

Nisa Sûresi, cumhur kavline göre Medine'de nazil olmuştur.


Ayetlerinin sayısı, Kûfî ve Basrî sayımında 175, Şâmî sayı-
mında ise 177'dir.28

Bu sûre, muhtemelen H. 3. yılın sonları ile H. 4. yılın sonları


veya H. 5. yılın başları arasında geçen dönem boyunca nazil
olup, kendi konu bütünlüğü içinde de birçok bölümden
oluşmaktadır. Nüzul tarihlerini kesin olarak belirlemek
oldukça zor olmasına rağmen, ayetlerde verilen emirler, zikre-
dilen olaylar ve bu ayetlerle ilgili hadisler sayesinde, doğru ol-
ması muhtemel bir nüzul dönemi belirlemek mümkündür.
Bunu birkaç örnek olayla açıklayabiliriz:

a) Şehitlerin miraslarının paylaştırılması ve yetimlerin


haklarının korunması ile ilgili emirlerin, yetmiş müslümanın
şehid edildiği Uhud savaşından sonra verildiğini biliyoruz. O
zaman tabiî olarak Medine'deki birçok ailede şehitlerin

27Komisyon, II, 3.
28Vahidî, Ebu’l Hasan Ali b. Ahmed, Esbâbü Nüzûl’il-Kur’an, Tahkîk: Mus-
tafa Dibü’l-Bügâ, Dar-ı İbn Kesir, Dimeşk 1993, s. 156.
Servet KILIÇ |19
mirasının paylaştırılması ve yetimlerin haklarının ko-
runmasıyla ilgili sorunlar ortaya çıkmıştı. Bundan yola çıkarak
1-28. ayetlerin bu dönemde indirildiği sonucuna varabiliriz.

b) Hadislerden öğrendiğimize göre savaşta namazla (korku


namazı) ilgili emirler H. 4. yılda yapılan Zatü'r-Rika seferi
sırasında verilmiştir. O halde 102. ayeti içeren bölümün bu
sefer sırasında nazil olduğunu söyleyebiliriz.

c) Yahudilere yapılan son uyarı (47. ayet), Beni Nadir ka-


bileleri H. 4. yılın Rebiü'l-Evvel ayında Medine'den çıkarılma-
dan önce yapılmıştır. Bu nedenle 47. ayeti içeren bölümün bu
olaydan bir müddet önce indirildiği ifade edilebilir.

d) Teyemmüm yapılması ile ilgili izin, H.5. yılda Beni Mus-


talık'a karşı yapılan seferde verilmiştir. O halde 43. ayeti içeren
bölümün H.5. yılda nazil olması muhtemeldir. 29

Bu sûreye "Büyük Nisa Sûresi" adı verilmiştir. Buna sebep


ise bu sûrede kadınlar ile ilgili hükümlerin çokluğudur. Buna
karşılık Talâk sûresine ise "Kısa Nisa Sûresi" adı verilmiştir.30

Nüzul sırası ile ilgili rivayetlerin çoğuna göre, Nisa sûresi


Medeni sûrelerin altıncısıdır. Buhârî'de yer alan bir rivayete
göre 176. âyet Kur'an'ın son âyetidir. Sûre teyemmüm âyetini
ihtiva etmektedir. Teyemmümün ise hicretten sonra 5 veya 6.
yılda, Müreysî Gazvesi'nde, dinî hükümler ve uygulamalar
arasına girdiği bilinmektedir.31

29 Mevdudî, Tefhîmu’l-Kur’an, İnsan Yayınları, İstanbul 1995, II,217.


30 Vehbe Zuhaylî, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları, İstanbul 2004, II, 467.
31 Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, el-Câmiu’s-Sahîh ( teyemmüm

bahsi ), Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.


20 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Sûrenin hicret günlerinde veya Mekke'de nazil olduğunu
ifade eden rivayetler zayıf bulunmuştur. "Ey insanlar!" hita-
bıyla başlayan sûrelerin Mekke'de vahyedildiği genel hük-
müne dayanılarak ileri sürülen iddia çürütülürken bu hitabın,
Mekke'de iniş işareti olmadığına, Medine'de geldiği bilinen
birçok âyette benzer hitapların bulunduğuna, Medine'de "ey
insanlar!" denildiğinde bundan, yalnızca Medineliler değil,
aynı zamanda Mekkelilerin de kastedilmiş olduğuna işaret
edilmiştir.32

Bu sûre tek bir âyet dışında Medine'de inmiştir. Söz konusu


bu tek âyet : "Şüphesiz ki Allah size emanetleri ehline verme-
nizi... emreder" 33 âyeti olup, Mekke'de fetih günü Osman b.
Talha el-Haceb hakkında nazil olmuştur.34

Bu sûrenin Medine’de indiğine dair görüş, ilim adamları


arasında daha çok kabul görmüştür. Çünkü Sahih-i Buhari’de,
Hz. Âişe’nin şöyle dediği rivayet edilmektedir : “Nisa Sûresi,
ancak ben Rasûlullah’ın yanında bulunduğum sırada nazil ol-
muştur.” Hz. Âişe (r.a) bununla Hz. Peygamber'in kendisiyle
gerdeğe girmiş olduğunu kastetmektedir. Peygamber (sav)'in,
Hz. Âişe (r.a) ile Medine'de gerdeğe girdiği hususunda ilim
adamları arasında görüş ayrılığı yoktur.35

32 Komisyon, II, 3.
33 Nisa, 4/58.
34
İbnu’l-Esir, Meduddîn Ebu’s-Saâdât Mubârek b. Muhammed, Nihâye fî Ga-
ribi’l-Hadis ve’l-Eser, Tahkîk: Tahir Ahmed ez-Zâvi-Mecduddin Muhammed,
Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Kahire 1965, s.187.
35 Kurtubî, el-Camiu li-Ahkâm’il-Kur’an, Buruç Yayınları, İstanbul 2004, IV,

545.
Servet KILIÇ |21
1.2. NİSA SÛRESİNİN GENEL MUHTEVASI

Kur’an-ı Kerîm'in özü ve özeti olan Fatiha sûresinde Mü-


minler, “Rabbimiz! Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım
dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet” 36 diyorlardı. Bu sûrede, Fâtiha'da
yer alan ilkelerin -daha ziyade kulluk ve doğru yolla ilgili- de-
tayları üç ayrı alanda verilmektedir:

a) Kadın-erkek ilişkisi ve aile hayatı. Bu alanla ilgili olarak


bütün insanların aynı kökten geldiği, kadının da aynı nefisten
yaratıldığı, insanların hemcinslerine iyi davranmaları, erkek ve
kadın her insanın hayata başladıkları koruyucu ve besleyici ya-
tak olan ana rahmini ve akrabalık ilişkisinin doğurduğu hak-
ları unutmamaları gerektiği bildirilmiş, akraba, eş, anne-baba,
yetim, hür ve câriye olarak kadınların hakları, aile hayatının
kuralları ve miras hükümleri açıklanmış, gerektiği yer ve du-
rumda hükümler müeyyidelere bağlanmıştır.

b) Kur’an-ı Kerîm'in inanan muhatapları, kadın-erkek ve


aile ilişkilerinde Allah'a kulluk edecekleri gibi inanan ve inan-
mayan diğer insanlarla ilişkilerinde de Allah'a kul olma şuu-
runu koruyacak, onun talimatına uygun davranacaklardır. Bu
alana ait olmak üzere sûrede canın, malın ve mülkiyetin ko-
runması, bunlara karşı yapılan tecavüzlerin cezalandırılması,
adalet, iyilik, yardımlaşma, emanete riayet edilmesi gibi konu-
lara ve hükümlere yer verilmiş, Müminlerle Münafıklar, Yahu-
diler ve Müşrikler arasındaki ilişkilere ait kaide ve hükümler
getirilmiş olup, hicretin hükmü açıklanmış ve cahiliye izlerinin

36 Fatiha, 1/5-6.
22 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
silinmesi teşvik edilerek, alkollü içki kullanımının yasaklan-
masına dair ilk adımlar atılmıştır.

c) Üçüncü olarak da çeşitli âyetlerde vakit namazı, korku na-


mazı, namaz için gerekli bulunan temizlik (taharet) gibi ibadet-
lere, ferdî ve sosyal ahlâk kurallarına yer verilmiş, böylece sos-
yal kurallar, düzenlemeler ve kurumlardan maksadın sağlıklı
bir "Allah-kul ilişkisi" kurmaya, yalnızca Allah'a kul olmak is-
teyenlerin önündeki engelleri kaldırmaya yönelik olduğuna
işaret buyurulmuştur.37

Bu sûrede değişik birçok bölüm mevcuttur. Sûre, yetimler


ve hakları, yetimlerin nikâhlanması, helâl olan kadınlarla ha-
ram olan kadınlar, miras, evlilik münasebetleri, eşlerin birbir-
leri üzerindeki hakları, kadının şahsiyeti, korunması ve kadın
haklarının tespiti konusunda birtakım hükümleri, hukukî ku-
ralları, emir ve tavsiyeleri içermektedir. Ayrıca bu sûre, başka-
larının hukukuna saygı göstermeye ilişkin sorumlulukları,
güçsüz insanların haklarını gözetip onlara yardım etmeyi, te-
yemmüm, cünüplük ve sekaret (sarhoşluk) ile ilgili hususları,
ulu'l-emrin otoritesinin sınırlarını, Kur'an ve sünnet hükümle-
rinin çeşitli meselelerde temel kaynak olarak alınıp merci kabul
edilmesi gibi konularda, hükümleri, kuralları, emir ve tavsiye-
leri ihtiva eder. Yine sûrede şu konularla ilgili hükümler yer
alıyor: Fer’î meselelere ilişkin anlaşılması güç ve gerek
Kur'an'da, gerekse de sünnette, hakkında açık nas bulunmayan
meselelerde ulemaya, fakihlere ve ulu'l-emre ictihad salahiye-
tinin verilmesi, düşman karşısında dikkatli ve hazırlıklı olma-

37 Komisyon, II, 4.
Servet KILIÇ |23
nın yanı sıra, zulme karşı ezilenler uğruna cihat ve mücadele-
nin gerekliliği, Müslümanların birbirlerinin problemleriyle il-
gilenmeleri ve birlik olmaları, bunlarsız İslam davasının ola-
mayacağı, 38 Müslümanların, Müslüman olmayanlardan olan
tarafsızlar, müttefikler ve savaş halinde olanlarla aralarındaki
siyasi ilişkilerin tanzimi, kasten ve kasıtsız adam öldürmenin
hükmü, insanları olduğu gibi kabul etmenin gerekliliği, ciha-
dın ganimet aracı olmadığı ve korku namazının gerekliliği ile
ilgili hükümler yer almaktadır. Hakimin sorumlulukları, hü-
küm vermenin adabı ile hüküm verirken hiç bir ayrıcalık gö-
zetmeden, sadece hak ve adaletin göz önünde bulundurul-
ması, Münafıklar ve Münafıkların içinde bulundukları duru-
mun sert bir dille yerilmesi, bütün Nebîler’e ve Rasûller’e iman
etmenin farziyeti, Allah'ın, Resûller’i göndermekteki gayesi,
Hz. İsa (a.s)' nın gerçek konumu ile Yahudi ve Hrıstiyanlar’ın
Hz.İsa (a.s) hakkındaki düşüncelerinin reddi, kitap ehli ve
Müşriklerden, tüm insanların hakka ve Allah'ın sağlam yo-
lunda yürümeye çağrılması gibi konular da bu sürenin ele al-
dığı mevzular arasındadır. Sûrenin bölümleri, Peygamber
(a.s)'in yaşantısından birçok tabloyu gözler önüne sermekte
olup, öğütler, çareler ve ileriye dönük telkinler sunmaktadır.
Sûredeki bölümlerin içeriği ve akışı, bazı bölümlerin önce, ba-
zılarının daha sonra nazil olduğunu, bir kısmının diğer bölüm-

38 Detaylı bilgi için bkz. Nihat Demirkol, Kur’ân’a Göre Vahdet Olgusu (Kav-
ramsal Çerçevesi- Alanı-Temelleri), Sonçağ Yayınları, Ankara 2022; Abdussa-
met Şen, Nihat Demirkol, Aidiyet Olgusu Bağlamında Kur’an’da Aidiyetle
İlintili Kavramların Tahlili, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 28 (28),
291–322, Iğdır 2021.
24 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
lerle zaman ve içerik yönünden bağlantılı, bir kısmının da bağ-
lantısız olduğunu, yine bir kısmının daha önceki sûre ya da bö-
lümlerden evvel nazil olduğunu, diğer bir kısmının da daha
sonraki sûre ve bölümlerden sonra nazil olduğunu göstermek-
tedir. Yukarıda da değindiğimiz üzere, bütün bunlar bize gös-
teriyor ki, Nisa sûresi, bölümlerinin tamamı nazil olduktan
sonra sahifelere geçirilmiştir. Nebî’nin yaşadığı Medine döne-
minin son zamanlarında sûre, Hz. Peygamber’in rehberliğinde
yazılmıştır. Bu hususta, elimizde kesin delil mevcuttur. Bu de-
lil bize göre diğer Medeni sûreler için de geçerlidir. 39

Bu sûre, küçük aile ile ilgili hükümlerden söz ettiği gibi, bü-
yük aile olan İslâm toplumu ve bu toplumun insanlık toplumu
ile ilgili hükümlerine dair açıklamalar da ihtiva etmektedir.
Göz kamaştırıcı bir şekilde bütün insanların tek bir candan var
olduklarını açıklamak suretiyle, insanlığın asıl menşeinin birli-
ğini açıklamakta ve kişinin kendisi hakkında, başkası hak-
kında, gizli ve açık durumlarda Allah'tan korkmasını emret-
mek suretiyle, genel toplumsal ilişkileri gözetim altında tut-
maktadır. Sûre uzun uzadıya kız çocukları ve anne olarak ka-
dına dair hükümleri söz konusu ettiği gibi, bunların malî so-
rumluluğu bakımından -kocası dahi olsa- erkekten bağımsız
ve mükemmel bir ehliyete sahip olduğunu açıklamaktadır.
Aile içerisinde mehir, nafaka, güzel geçim gibi evlilik hakların-
dan, babasının yahut kocasının terekesinden hak ettiği miras-
tan söz etmektedir. Yine bu sûre, evliliğe dair hükümleri, evli-
lik ilişkilerine dair kutsamaları, mahremiyet ve sıhrî akrabalık

39 Derveze, VI, 61-62. sayfadan özetle.


Servet KILIÇ |25
bağını, eşler arasındaki anlaşmazlıkları çözüme bağlama key-
fiyetini, nikâh akdi ile ilgili ısrarı açıklamaktadır. Ayrıca erke-
ğin aile reisi olmasının sebebini açıklarken, bunun kadına bir
hakaret etme yetkisi olmayıp, aksine bir yük olduğunu ve bu
küçük kurumun işlerinin yürütülmesi için bir yükümlülük, bir
sorumluluk olduğunu açıklamaktadır. Daha sonra toplumsal
bağların ölçüsünü, onların karşılıklı öğütleşme, dayanışma,
merhamet, yardımlaşma esasları üzerinde -ümmet binasının
güçlendirilmesi için- kurulduğunu beyan etmektedir. Bu top-
lumun sair toplumlarla, sair cemaat yahut devletlerle eşit bir
şekilde ilişki türlerini mükemmel bir şekilde ortaya koymakta-
dır. Devletlerarası ahlâk ve ilişkileri, savaş ve barışa dair bir
takım hükümleri belirlemektedir. Kitap Ehli'ne karşı delil geti-
rip onlarla tartışmanın bazı yönlerini ve buna bağlı olarak mü-
nafıklar etrafında odaklaştırılan bir takım hamleleri gözler
önüne sermektedir. Bütün bunlar İslâm ülkesinde faziletli bir
toplumu ortaya koymak, onu akide sapıklığından arındırıp arı
duru, aklın kavrayabildiği tevhit akidesinden, aklî ikna ve ruhî
huzur alanından alabildiğine uzak ve karmaşık Hıristiyanî tes-
lis düşüncesine doğru sapmaktan kurtarmak içindir. Nitekim
bu teslis akidesi ile ilgili olarak Yüce Allah : “Artık, Allah üçtür
demeyin. Bundan sakının. Hakkınızda hayırlı olur. Allah ancak tek
bir ilâhtır”40 şeklinde buyurmaktadır. 41

Bu sûre, Müslümanların dâhilî ve haricî işlerini düzenleyen


dinî hükümleriyle doludur. Bütün Medenî sûrelerde olduğu

40 Nisa, 4/171.
41 Zuhaylî, II, 467-468. sayfadan özetle.
26 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
gibi, bu sûrede de teşrî (hüküm koyma) yönüne ağırlık veril-
miştir. Bu mübarek sûre, kadınların başta yetim kız çocukları
olmak üzere, veli ve vâsilerin himayelerinde büyüyen diğer ye-
timlerin hukukundan bahseder. Mîrâs, kazanç ve evlilik hu-
suslarında yetim kız çocuklarının haklarını açıklar, onları
Câhiliyye zulmünden ve hor görücü zâlim geleneklerinden
kurtarır. Nesep, emzirme ve evlilik akrabalığı dolayısıyla ken-
dileriyle evlenmek haram olan kadınlardan bahseder. Yine bu
mübarek sûre, evlilik alakalarını tanzim eder ve bu ilişkilerin
sadece maddi ilişkiden ibaret olmadığını, insani bir ilişki oldu-
ğunu, mehrin de bir ücret veya bir bedel olmayıp, eşler arasın-
daki sevgiyi kuvvetlendirecek, sohbeti devam ettirecek ve
kalpleri birbirine bağlıyacak bir ihsan olduğunu vurgular.
Sonra bu sûre, kocanın karısı, kadınında kocası üzerindeki
haklarından bahseder. Karı-koca arasında anlaşmazlık ve ihti-
laf baş gösterdiğinde, evlilik hayatının ıslahı için, erkeğin izle-
mesi gereken yolları gösterir. "Erkeğin kâim oluşu" nun ne de-
mek olduğunu açıklar. Bunun köle edinmek ve emir kulu yap-
mak manasına gelmediğini, ancak yönetici ile halkı arasındaki
münasebet gibi, nasihat ve terbiye etmek şeklinde bir kıyam
olduğunu açıklar. Daha sonra sûre, aile çerçevesinden toplum
çerçevesine intikal eder ve her hususta iyilikle muameleyi em-
reder. İyiliğin karşılıklı olarak merhamet, yardımlaşma, öğüt,
müsamaha, emanet ve adalete riâyet esasına dayandığını açık-
lar ki toplum sağlam ve kuvvetli temeller üzerine otursun.
Ayet-i kerimeler, dâhilî ıslahattan sonra ümmetin istikrar ve
sükûnunu koruyacak haricî emniyete hazırlanmaktan söz eder
Servet KILIÇ |27
ve düşmana karşı mücadele edebilmek için gerekli hazırlıkla-
rın yapılmasını emreder.42

Hayatımızda çok önemli bir yeri olan, hayatımızı devam et-


tirebilmemiz için ihtiyaç duyduğumuz malları iyi muhafaza et-
memiz, onları aklı zayıf olanlara vererek zayi etmememiz em-
redilir. Yine yetimlerin mallarını da iyi muhafaza etmemiz,
rüştlerine erinceye kadar o malları koruyup, gereği gibi idare
edecek yaşa gelince, kendilerine teslim etmemiz gerektiği be-
yan ediliyor. Bundan sora mirasın nasıl taksim edileceği hu-
susu açıklanıyor. Ölen kişinin geride bıraktığı akrabalarına,
mallarının nasıl ve hangi ölçülerde taksim edileceği bütün te-
ferruatıyla beyan ediliyor ve buyuruluyor ki : "İşte bunlar Al-
lah’ın koyduğu sınırlardır. Kim, Allah’a ve Resul’üne itaat ederse,
Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedi ka-
lacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. Kim de Allah’a ve Resul’üne
isyan eder ve Allan’ın koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu, ebedî ka-
lacağı cehennem ateşine koyar ve onun için alçaltıcı bir azap var-
dır.”43

Sure-i Celile de, Allah’a, Peygamber’e ve Mümin olan idare-


ciye itaat etmek gerektiği emrediliyor. Müminlerin, düşmana
karşı cihattan geri durmamaları, cihattan kaçmanın ölümü en-
gellemeyeceği, insanın başına gelen iyiliğin de kötülüğün de
Allah'tan geldiği haber veriliyor. 44

42
Sabûnî, I, 483-484. sayfadan özetle.
43 Nisa, 4/13-14.
44 et-Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Cami’u’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’an,

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1412/1992, II, 433.


28 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Bu suredeki bütün bölümler, Hz. Peygamber'in (s.a.s) o dö-
nemde karşılaştığı üç temel meseleyle ilgilidir. İlk olarak, Hz.
Peygamber (s.a.s), Medine'ye hicret ettikten sonra oluşan İslâm
topluluğunun düzenlenmesi ve gelişmesi ile uğraşıyordu. Bu
amaçla, İslâm öncesi dönemdeki değerlerin yerine ahlakî,
kültürel, sosyal, ekonomik ve politik yeni değerler ortaya ko-
yuyordu. O'nun dikkat ve çabasını yönelttiği bir diğer sorun
da kendi davetini reddeden müşrik Araplar, Yahudi kabileleri
ve Münafıklarla, Müslüman topluluk arasındaki savaştı.
Üçüncüsü, her şeyin ötesinde, o kötü güçlerin tüm karşı
çıkışlarına rağmen, İslâm'ı yaymak ve gün geçtikçe daha çok
kişiyi İslâm'a kavuşturmak zorundaydı. Yine bu sûrede,
Müslümanlara ders vermek ve onların Ehl-i Kitab’ı takip et-
memeleri konusunda uyarmak için, Ehl-i Kitab’ın45 ahlâkî ve
dinî durumu tekrarlanır. Münafıkların durumu eleştirilir ve
Müslümanların, onları gerçek Müslümanlardan ayırt ede-
bilmesini sağlamak için münafıklık ile gerçek imanın belirgin
özellikleri anlatılır. Uhud savaşı sonrasında ortaya çıkan du-
rumu düzeltmek için, Müslümanları düşmanlara karşı cesurca
savaşmaya teşvik eden bölümler indirilmiştir. Çünkü
savaştaki yenilgi, müşrik Arap kabilelerini, komşu Yahudi ka-
bilelerini ve Münafıkları çok cesaretlendirmişti. Bu düşman ka-
bileler, Müslümanları her taraftan tehdit ediyorlardı. Bu kritik
durumda, Allah Müslümanlara cesaret verdi ve onlara bu tip
savaş rüzgârları eserken gerekli olan emir ve tavsiyelerde
bulundu. Münafıklar ve imanı zayıf olan Müslümanlar tarafın-
dan yayılan korkunç söylentilerin etkisini hafifletmek için,

Ehl-i Kitapla ilgili detaylıbilgiiçin bkz. Osman Bayraktutan, Osman,


45

Kur'an'a Göre Tevrat ve İncil'in Tahrifi, Sonçağ Yayınları, Ankara 2020.


Servet KILIÇ |29
Müminlere bu söylentilerin kaynağını iyice araştırmaları ve
bunları sorumlu ve yetkili kişilere haber vermeleri tavsiye
edilmektedir. Bunun yanı sıra Müminler, bazı seferler
sırasında abdest almak vs. için gereken suyu bulamadıkların-
dan dolayı, namazlarını eda etmekte güçlük çekiyorlardı. Bu-
rada, bu gibi durumlarda temiz toprakla abdest almalarına
(teyemmüm) ve namazı kısaltmalarına veya herhangi bir teh-
likeyle karşı karşıya kaldıklarında, "korku namazı" kılmalarına
izin verilmektedir. Ayrıca sûrede kâfir ve çoğunlukla da
düşman Arap kabileleri arasında yaşayan Müminlerin prob-
lemleriyle ilgili çözümler ve emirler de getirilmektedir. Onlara,
İslâm yurdu olan Medine'ye hicret etmeleri tavsiye edilmekte-
dir. Bu sûre aynı zamanda, Müslümanlarla yaptıkları barış an-
laşmalarına rağmen, düşmanca ve haince davranışlarda
bulunan Beni Nadir kabilesinin durumunu da ele alır. Bu Ya-
hudi kabilesi, açıkça İslâm düşmanlarının safında yer alıyor ve
hatta Medine'de bile Hz. Peygamber'e (s.a.s.) ve İslâm toplu-
muna karşı tuzaklar kuruyordu. Adı geçen kabile halkı, bu tür
haince davranışlarından dolayı sorguya çekilmiş ve tu-
tumlarını değiştirmeleri için kendilerine son bir uyarı
yapılmıştır. En sonunda da anlayışsızlık ve itaatsizlikleri
nedeniyle Medine'den sürülmüşlerdir. Sûrede, kendileriyle
savaş halinde olunmayan kabilelere karşı takınılması gereken
tavır hakkında da, gereken direktifler açıkça gözler önüne
serilmiştir. O dönemde gereken en önemli şey, Müslümanları
İslâm düşmanlarına karşı yapılan savaşa hazırlamaktı. Bu
amaçla Müslümanların şahsiyetlerinin oluşturulmasına çok
büyük önem verilmiştir. Gerçek şu ki, küçücük İslâm toplumu
ancak çok yüksek bir ahlâkî karaktere sahip olduğu zaman
30 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
başarılı olabilir ve hayatını idâme ettirebilirdi. Bu nedenle on-
lar çok yüksek bir ahlâkî karaktere sahip olmaları konusunda
eğitiliyorlar ve herhangi bir manevî zayıflık gösterdiklerinde
derhal uyarılıyorlardı. Bu sûrede, ahlâkî ve sosyal düzen-
lemeler ele alınmış olmasına rağmen, İslâm'ın tebliğ edilme-
sine de gereken önem verilmiştir. Bir taraftan İslâm ahlâk ve
kültürünün, Yahudi, Hıristiyan ve Müşriklerin ahlâk ve
kültüründen daha yüce olduğu ortaya konulurken, diğer taraf-
tan da onları doğru yola davet ortamını hazırlamak için, yanlış
dinî düşünceleri, hatalı ahlâk anlayışları ve kötü davranışları
anlatılmaktadır.46

Bu sûre de birçok şer'î hükümleri ve teklifleri kapsamak-


tadır. Baş tarafında Allah'ın hakları, bütün insanlığın
kardeşliği, çocuklara, kadınlara, yetimlere acıma, şefkat
gösterme ve haklarının verilmesi, mallarının korunması,
evlenme ve miras gibi hususlarla ilgili emirler ve hükümler ile
başlamış, sûrenin sonu da bu konularla bitmiştir. Orta
kısmında da aile terbiyesinden başlaması lazım gelen temizlik,
namaz, cihad, amirlere itaat gibi emirleri ve yükümlülükleri
kapsamıştır. Bütün bunlar, insanın yaratılışı ile ilgili ve terbiye
esasına dayalı bulunduğundan dolayı sûre : "Ey insanlar! Rab-
binize karşı gelmekten sakının..." 47 hitabı ile başlamış ve bu
konularda kadının ve kadınlığın pek önemli bir yeri bulun-
masından dolayı da ilk âyetinden itibaren kadının yaratılışına

46 Mevdudî, II, 296-298. sayfadan özetle.


47 Nisa, 3/1.
Servet KILIÇ |31
ve şerefine dikkat çekilmiş, ismine de "Kadınlar Sûresi"
denilmiştir.48

1.3. NİSA SÛRESİNE AİT ÖZELLİKLER

Nisâ sûresinin ilk bölümlerinde Rabbimiz Medine’de özgür


bir hayata kavuşmuş Müslümanların sadece Allah egemenliği
altında Müslüman’ca bir aile hayatının nasıl gerçekleştirilece-
ğini, âhiret inancına ve Allah egemenliğine bina edilen böyle
bir hayatta erkeğin ve kadının nelere dikkat edeceğini ortaya
koyar. Rabbimiz ilk âyetinde : “Ey insanlar!” diyerek sözlerine
başlamaktadır. Hâlbuki biz biliyoruz ki, Medenî âyetlerde
Rabbimiz genellikle : “Ey Müslümanlar” diye söze başlıyordu.
Buradan anlıyoruz ki sûrenin bu bölümünde Rabbimizin gün-
deme getireceği konu, sadece Müslümanları değil tüm insan-
lığı ilgilendiren bir konu olduğu için böyle hitap tarzı tercih
edilmiştir. Çünkü ileride farklı coğrafyalarda yaşayan, farklı
inanışlarda olan insanların birbirleriyle evlenmeleri, hayatla-
rını birleştirmeleri söz konusu olabilecekti. Ama İslâm’dan ha-
bersiz yaşayan Kâfirler ve Müşrikler ne yaparlarsa yapsınlar,
nasıl yaşarlarsa yaşasınlar, yeryüzünde Allah’ın istediği hayatı
gerçekleştirmek mecburiyetinde olan, yeryüzünde Allah yasa-
ları çerçevesinde denge unsuru olarak bir hayat yaşamak zo-
runda olan Müminlere, Rabbimiz nasıl bir aile yapısı kurmaları
gerektiğini, nasıl bir içtimaî düzen tesis etmeleri gerektiğini,
birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini, kadınlar ola-
rak, erkekler olarak, babalar ve evlâtlar olarak, ölenler ve do-

48Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İs-
tanbul 1979, II, 67.
32 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
ğanlar olarak, evlenenler ve boşananlar olarak, babalılar ve ye-
timler olarak, Allah egemenliği altında nasıl bir hayat yaşama-
ları gerektiği konusunda, Rabbimiz kitabını arz ediyor, bize
âyetlerini sunuyor, hayatın her alanıyla alâkalı yasalarını, özel-
likle de bu sûrede yoğun olarak bize açıklıyor.49

Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'de iki sûreye, "Ey insanlar, Rab-


binizden ittikâ ediniz" hitabı ile başlamıştır. Bunlardan birisi
bu sûre olup, buda Kur'ân'ın ilk yarısının dördüncü süresidir.
İkincisi ise Hac sûresidir ki, bu sûre de Kur'ân'ın ikinci
yarısının dördüncü süresidir. Sonra Cenâb-ı Hak, bu sûrede
"ittikâ ediniz" emrini, mebde'in, yani yaratılışın başlangıcını
bilmeye delâlet eden hususa bağlamıştır ki bu, kendisinin in-
sanları tek bir nefisten yaratmış olmasıdır. Bu da Yaratıcı'nın
kudretinin, ilminin, hikmet ve celâlinin mükemmel olduğunu
gösterir. Hac sûresindeki "ittikâ ediniz" emrini de, meâd, yani
âhiret bilgisinin kemâline delâlet eden şeye bağlamıştır ki, bu
da Hak Teâlâ'nın "Çünkü o saatin (kıyametin) zelzelesi müthiş
bir şeydir" 50 ifadesidir. Böylece Cenâb-ı Hak, bu iki sûrenin
evvelini "mebde"' ve "meâd" bilgilerine bir delil yapmıştır.
Sonra Cenâb-ı Hak, "Mebde'e delâlet eden sûreyi, "meâd"a
delâlet eden sûreden önce getirmiştir. Bu konu pek çok sırları
ihtiva etmektedir.51

49
Ali Küçük, Besairu’l Kur’an, Sofra Yayınları, İstanbul 2008, II, 48-50. sayfa-
dan özetle.
50 Hac, 22/1.

51 Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, İstanbul

2000, VII, 306-307.


Servet KILIÇ |33
1.4. SÛREDEKİ AYETLERİN KONU DAĞILIMI

1-35; “Karı ve koca için, aile hayatının düzenli ve güzel bir


şekilde devam etmesini sağlayan dengeli, adil ve eşitlikçi
kanun ve düzenlemeler ortaya konuyor. Mirasın paylaştırıl-
masıyla ilgili ayrıntılı belirlemeler yapılıyor ve yetimlerin
hakkının korunmasına özel bir önem veriliyor.

36-42; Bu kanun ve düzenlemelere kolaylıkla uymayı


sağlayacak olan ruhsal yapıyı oluşturmak için, Müslümanlara
etraflarındaki herkese cömertlik göstermeleri, bencillik, cim-
rilik ve hasislikten sakınmaları emrediliyor. Çünkü toplumun
birbirine sımsıkı bağlanmasını ancak bu sağlayabilir ve aynı
zamanda İslâm'ın tebliğini de kolaylaştırır.

43; Namazı eda etmeden önce yapılması gereken ruh ve


beden temizliğinin yolları öğretiliyor. Çünkü namaz, ahlâkî ve
sosyal düzenlemelerde en önemli rolü oynayan bir ibadettir.

44-57; Ahlâkî yönden hazırlandıktan sonra Müslümanlara


savunma ile ilgili emirler veriliyor. Öncelikle Müslümanlar, bu
yeni harekete karşı olan komşu Yahudi kabilelerinin düşmanca
faaliyetleri ve gizli tuzaklarına karşı hazırlıklı olmaları
bakımından uyarılıyorlar. İslâm'dan önce Medine halkı ile Ya-
hudiler arasında varolan anlaşmanın ortaya çıkarabileceği bazı
yanlış anlamalara meydan vermemek için böyle bir uyarı ve
dikkat çekmek çok gerekliydi.

58-72; Daha sonra güven ve emanetlerini şerefli ve ehil


kişilere vermeleri, doğru ve adil olanı işlemeleri, Allah'a,
Resûlü’ne (s.a.s) ve kendi içlerinden işlerini yapmak üzere
seçtikleri kişilere itaat etmeleri ve anlaşmazlıklarının çözümü
34 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
için Allah ve Resûlü’ne (s.a.s) başvurmaları emrediliyor.
Çünkü sadece bu tür bir davranış toplumun birlik ve
bütünlüğünü sağlayabilir. Müminler bu yoldan saparlarsa,
ayrılık ve çözülme ile karşılaşacakları konusunda da
uyarılmaktadırlar.

73-100; Bu ön hazırlığın sağlanmasından sonra, Müminler


yurtlarını savunmaya ve hiçbir korku ve zayıflık
göstermeksizin, Allah yolunda cesurca savaşmaya teşvik
ediliyorlar. Aynı zamanda Münafıklara karşı temkinli olmaları
konusunda da uyarılıyorlar. Art niyetli hilekârlarla çaresiz ve
samimi Müminleri ayıran kesin bir sınır çizgisi çekiliyor.

101-103; Burada tekrar, askeri seferler ve savaş sırasında


namazın nasıl eda edileceği konusunda direktifler veriliyor,
tehlike ve korku anında bile namazın önemini vurgulanıyor.

104; Müslümanlar, savaşta hiçbir zayıflık göstermeksizin se-


bat etmeye teşvik ediliyorlar.

105-135; İslâm toplumunu güven içinde güçlü ve emin


kılmak için, Müslümanlara adaleti çok iyi korumaları emredi-
liyor. Müslümanların, savaş halinde oldukları düşmanlar söz
konusu olduğunda bile kesinlikle adil olmaları gerekmektedir.
Karı ile koca arasındaki anlaşmazlıklar da adilce çözümlen-
meli. Bunu becerebilmek için Müminler, inanç ve amellerini
her türlü pisliklerden temizlemeli ve adaletin gerçek
koruyucuları olmalıdırlar.

136-175; Savunma konusu tekrar ele alınarak, Müslümanlar


düşmanlarına karşı temkinli olmaları konusunda uyarılıyor.
Onlara Münafıkların, Kâfirlerin ve Ehl-i Kitab’ın tuzaklarına
Servet KILIÇ |35
karşı gerekli önlemleri almaları tavsiye ediliyor. Allah'a, vahye
ve ölümden sonra dirilişe inanmak, her tür düşmana karşı
kişiyi koruyacak tek silah olduğu için, Müminler, Allah'ın
Resûlü Hz. Muhammed'e (s.a.s) samimiyetle inanmalı ve o'na
uymalıdırlar.

176; Bu ayette de 1-35. ayetlerde ele alınan aile hukukuna


değinilse de, sûrenin sonuna sadece ilâve olarak eklenmiştir.
Çünkü bu ayet, Nisâ Sûresi tam bir sûre olarak vahyolun-
madan çok önce nazil olmuştur.”52

52 Mevdudî, II, 302-303. sayfadan özetle.


36 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
İKİNCİ BÖLÜM

NİSÂ SÛRESİNİN KIRÂATLER YÖNÜNDEN İNCELEN-


MESİ

2.1. MANAYA KISMEN TESİR EDEN KIRÂATLER ve


YORUMLARI

‫ث ِم ْنـ ُه َما‬ َّ َ‫اح َدةٍ َو َخلَ َق ِم ْنـ َها َزْو َج َها َوب‬
ِ‫سو‬ ِ ِ
َ ٍ ‫َّاس اتَّـ ُقوا َربَّ ُك ُم الَّذي َخلَ َق ُك ْم م ْن نَـ ْف‬
ُ ‫ََيأَيُّـ َها الن‬
‫اّللَ َكا َ َعلَْي ُك ْم َرِيًاا‬ َّ َّ ِ‫اءلُو َ بِ ِه َو ْاأل َْر َح َام ن‬
َ‫س‬
ِ َّ َّ ‫ِرج ااًل َكثِريا ونِساء واتَّـ ُقوا‬
َ َ‫اّللَ الذي ت‬ َ‫ا َ َا‬ َ
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini
yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rab-
binizden korkun. Kendi adına birbirinizden dilekte
bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kırmaktan
sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.” 53

Nisa sûresinde geçen ve manaya fazla tesir etmeyen kırâat-


lere yukarıdaki ayette verilen “ َ ‫اءلُو‬
َ‫س‬ َ َ‫ ”ت‬kelimesinin farklı oku-
maları ile başlayabiliriz. Bu kelimenin “ َ ‫اءلُو‬
َ‫س‬ َ َ‫ ”ت‬şeklindeki oku-
nuşu, Hamza, Âsım ve Kisaî’ye ait bir okumadır. İbn Kesir,
Nafî ve İbn Âmir ise, bu kelimede geçen “sin” harfini şedde ile
“ َ ‫لو‬
ُ َ‫ساء‬
َّ َ‫ ” ت‬şeklinde okumuşlardır.54

53 Nisa, 4/1.
54
Cezeri, Eb’ul Hayr Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Yusuf ed-Dimaşkî
eş-Şirâzi, En-Neşr fi’l Kırâati’l Aşr, Daru’l Fikir, Mısır Tsz., I, 247 ; İbn Mücahid,
Ebu Bekir Ahmed b. Musa b. el-Abbas et-Temimi el-Bağdadi, Kitabu’s-Seb’a
fi’l Kırâat, Tahkîk: Dr. Şevki Dıyfî, (3. Baskı), Daru’l-Mearif, Kahire 1400/1981,
s. 226 ; el-Paluvî, Eş-Şeyh Hamid b. Abdulfettah, Zübdetü’l İrfan, Hilal Yayın-
ları, Arifefendi Matbaası, İstanbul 1312/1839, s. 45 ; Ruaynî, Ebu Abdullah
Servet KILIÇ |37
Meşhur kırâat alimlerinden olan Ebu Âli el-Farisî
(ö. 377/999) ve İbnu’l-Haleveyh (ö. 370/992)’e göre, “ َ ‫اء لُو‬
َ‫س‬ َ َ‫” ت‬
kelimesinin şeddeli olarak “ َ ‫لو‬
ُ ‫اء‬
َ‫س‬َّ َ‫ ” ت‬şeklinde okunması, keli-
menin asıl hali olan “ َ ‫اءلُو‬
َ‫س‬ َ َ‫ ” تَـت‬kelimesine nispet edildiğinden-
dir. Zira “ta” harfi “sin” harfinde idgam edilmiş olur ki, bu
idgâm güzel olup, bunun sebebi ise, “hems” harflerinden olan
“ta” ve “sin” harflerininin bir arada bulunmasından dolayı-
dır.55 Kelimeyi “ َ ‫اء لُو‬
َ‫س‬ َ َ‫ ” ت‬şeklinde okunması ise, kelimede ge-
çen birinci “ta” harfinin hazfedilerek okunmasıyla olmaktadır.
Bu hazfin sebebi ise, birbirine yakın olan, (birbirinin aynı olan)

Muhammed b. Şeriyhu’l el-Endelusî, El-Kâfî fi’l-Kırâatis-Seb’a, Tahkîk: Ahmet


Mahmut Abdus-Semîyiş-Şâfîiyyî, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Lübnan, Beyrut
Tsz., s. 98 ; ibnu’l-Gâlbun, Ebu’l-Hasan Tahir b. Abdu’l-Mun’im, et-Tezkiretu
fi’l-Kırâatis-Semân, Tahkîk: Eymen Rüşdî Seviyd, (1. Baskı), el-Cemâatu’l-Hay-
riyyetî li-Tehfiyzi’l-Kur’an’il-Kerim, Cidde 1412/1991, II, 303 ; İbnu’l-Baziş,
Ebu Ca’fer Ahmed b. Ali b. Ahmed b. Hâlef el-Ensarî, Kitabu’l-İkna fi’l-
Kırâati’s-Seb’a, Tahkîk: Dr. Abdulmecid Kuttaş, (1. Baskı), Daru’l-Fikr, Di-
meşk 1403/1982, II, 627 ; Ebu Şâmme, İmam Abdurrahman İsmail b. İbrahim
ed-Dimeşkî, İbrâzu’l-Meânî min Hirzu’l-Emanî fi’l-Kırâati’s-Seb’a, Tahkîk: İb-
rahim Atuh Aved, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Mısır Tsz., s. 410 ; Ebu Zurrâ,
İmam el-Celil Abdurrahman b. Muhammed b. Zencile, el-Huccetü’l-Kırâatü,
Tahkîk: Saidu’l-Afgânî, Müessesetür-Risale, (5. Baskı), Beyrut, Lübnan
1417/1997, s. 188 ; Abdu’l-Fettâh el-Kadî, el-Budûruz-Zahire fi’l-Kırâati’l-Mü-
tevâtira min Tarîykiş-Şâtibiyyetî Ved-Durâ, Daru’l-Kûttabi’l-Arabiyyî, Bey-
rut, Lübnan, Tsz., s. 73 ; el-Beğavî, Muhammed el-Huseyn İbn Mes’ud el-
Ferrâ, eş-Şafi, El-Kifâye fi’l-Kırâa li’l Beğâvî, ( Haz. Ali Eroğlu ), Ekev Yayınevi,
Erzurum 2002, s. 34.
55Hems, lügatte gizli ve zayıf bir ses manasına gelip, ıstılahta ise harf hare-
keyle okunduğunda harfin mahrecine itimadının zayıf olması sebebiyle ne-
fesin akmasına denir. Bkz. Mehmet Adıgüzel, Kur’an-ı Kerim’in Tecvidi ve
Tilâveti, Ekev Yayınları, Erzurum 2002, s. 44.
38 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
“ta” harflerinin, aynı kelimede arka arkaya gelip cem oluşun-
dan dolayıdır. Birbirine yakın harfler bir arada cemedildi-
ğinde, bu harfler ya hazfedilir, ya da birbirine idgam edililerek
okunur. Veyahut bu harflerden biri, diğerinin yerinde kullanı-
lır. Bu tür kelimeler de ibdal’e gelince, bu şu gelen örnekte ki
gibidir : “‫ست‬
ْ َ‫ ط‬/ Tas, Leğen” kelimesinin aslı “ ‫ ” طَس‬olup, bu-
rada ikinci “sin” harfi hazfedilerek “ta” harfi “sin” harfinin ye-
rine bedel olarak getirilmiştir. Bunun da sebebi, “sin” ve “ta”
harflerinin bir kelimede yan yana gelmesi ve hems harflerin-
den oluşları dolayısıyladır.56

Beğavi’ye ( ö. 516/1122 ) göre, “ َ ‫اء لُو‬


َ‫س‬ َ َ‫ ت‬/ Soruyorsunuz” fiili-
nin aslı “ َ ‫ساءَلُو‬
َ َ‫ ” تَـت‬dir. Kufe’liler ise, “ ‫ َوًلَتَـتَعاَ َو ُنوا‬/ Yardımlaşma-
yın” fiilinin “ ‫اونُوا‬
َ ‫ ” َوًلَتَـ َع‬şeklinde okunması gibi, burada ki “sin”
harfinin zor okunması nedeniyle, “ ‫ ” ت‬harfini hazfederek

“ َ ‫اء لُو‬
َ‫س‬ َ َ‫ ” ت‬şeklinde okumuşlardır.
57

Yukarıda arzetmeye çalıştığımız gibi bu tür okuma farklılık-


ları mana üzerinde bir değişikliğe yol açmamaktadır. İlgili ke-
limenin “ َ‫سا َء لُون‬
َ َ ‫ ” ت‬şeklinde şeddesiz okunması, sadece telaffu-
zunun kolay olması içindir. Zira önceden de açıklandığı gibi,

56 el-Farisî, Ebu Âlî el-Hasan b. Abdu’l-Gâffar, el-Huccetu li’l-Kurrâi’s-Seb’â,


Tahkîk: Abdulaziz Rebâh-Ahmet Yusuf ed-Dekkâk, Beyrut Tsz., III, 118-119 ;
İbnu’l-Haleveyh, el-Huccetu fi’l-Kırâatis-Seb’a, Tahkîk: Dr. Abdu’l Alî Salim
Mükerrem, (3. Baskı), Daru’l-Şûruk, Beyrut 1399/1979, s. 118.
57 el-Beğavi, Muhammed el-Huseyn ibn Mes’ud el-Ferrâ, eş-Şafi, Me’âlimu’t-

Tenzil, Tahkîk: Halid Abdurrahman el-Akk, Mervân es-Savvâr, Beyrut 1987,


II, 278.
Servet KILIÇ |39
bu kelimenin aslı “ َ ‫ساءَلُو‬
َ َ‫ ” تَـت‬olup, kelimede geçen “ta” harfle-
rinden birisinin hazfiyle kelime “ َ ‫لو‬
ُ ‫اء‬
َ‫س‬َّ َ‫ ” ت‬şeklinde okunmuştu.
Aslında bu tür kelimelerin farklı okunmasının nedenini biz,
Arap kabileleri arasında varolan lehçe farklılığı olarak anlaya-
biliriz. Ama bu lehçe farklılılğının ayetin manası üzerine mana
değişikliği yapmadığı da açıktır.

َ َ‫س ِاء َمثْ ََن َوثُال‬ ِ ِ ِ ِ ِ ِ


‫ع‬
َ ‫ث َوُرََب‬ َ ‫اب لَ ُك ْم م َن الن‬ َ َ‫َوا ْ خ ْفتُ ْم اًَلَّ تُـ ْقسطُوا ِِف الْيَـتَ َامى فَانْك ُحوا َما ط‬
َ ِ‫ت اَْْيَانُ ُك ْم ذَل‬
‫ك اَ ْد ََن اًَلَّ تَـ ُعولُوا‬ ِ ‫فَِا ْ ِخ ْفتم اًَلَّ تَـع ِدلُوا فَـو‬
ْ ‫اح َدةا اَ ْو َما َملَ َك‬ َ ْ ُْ
“Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davrana-
mamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve
dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti gözetmemekten korkarsa-
nız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz
câriye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişli-
dir.”58

Kırâat ilminde imâle konusu hakkında şunları söyleyebili-


riz. Tecvid ilminde harfler, asli ve fer’i harfler olmak üzere iki
kısma ayrılır. Fer’i harfler beş tane olup, bunlardan birisi da
elif-i mümâle dediğimiz harf olup, imâle ile okunan elif harfi
demektir. Bu harf, med harflerinden olan elif ile “ya” harfi
arası telaffuz edilen bir harf olup, elif lafzına ince bir ses karış-
tırılarak “ya” harfine yaklaştırılarak okunan bir harftir. Ya da
bunun başka bir tarifi için şöyle denilebilir: Elifin üst tarafın-
daki harfin fetha harekesini kesreye meyilli olarak okumaktır.
Kur’an’da birçok yerde bulunan bunlara benzer kelimeleri,

58 Nisa, 4/3.
40 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Hamza, Kisâî ve Halefü’l-Aşır, “elif” harfi ile “ya” arası bir şe-
kilde imâle ile okurlar. Ebu Amr ve başkaları da, imâlede bu
imamlara muvafakat eder.59 Tanımdan da anlaşılacağı gibi, il-
gili kelimelerde imâle yapılırken, aslında bu kelime veya harf-
lerde görünür bir değişiklik yapmadan, sadece kelimenin veya
harfin telaffuzu esnasında bir ses değişikliği ile kelimeyi telaf-
fuz etmektir. Konumuza dönecek olursak, Nisa sûresinin
üçüncü ayetinde geçen “ ‫اب‬
َ َ‫ ” ط‬kelimesini, Hamza imâle ile
ِ ‫ ” فَـو‬keli-
okumuştur.60 Yine aynı ayetin devamında gelen “ ‫اح َدةا‬ َ
ِ ‫ ” فَـو‬tarzında, geri ka-
mesinin sonunu Ebu Ca’fer, ötre ile “ ‫اح َدة‬ َ
ِ ‫ ” فَـو‬şeklinde okumuşlardır.61
lanlar ise fetha ile “ ‫اح َدةا‬ َ
Bahsettiğimiz ayette, sözü edilen ve farklı okunan iki keli-
ِ ‫ ” فَـو‬kelimesinin sonunun nasb ile okunması ha-
meden “ ‫اح َد اة‬ َ
linde bunun ayete katacağı mana şöyle olur : “Eğer adaleti gö-
zetmemekten korkarsanız, o zaman (kadınlardan) biriyle evlenin.”
Bunu Hasan-î Basrî, Ameş (ö. 148/ 765) ve Hamid böyle yorum-
ِ ‫ ” فَـو‬tarzında
lamışlardır. Ancak aynı kelimenin sonunun “ ‫اح َدة‬ َ
ref ile okunması durumunda ise ayetin manası: “Eğer adaleti gö-
zetmemekten korkarsanız, o zaman bir kişiyle evlenmeye razı olun”
demek olur.62

59 Demirhan Ünlü, Kur’an-ı Kerim’in Tecvidi, (5. Baskı), Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara 2005, s. 43.
60 Cezerî, I, 247.

61 Cezerî, I, 247 ; Ruaynî, s. 98 ; İbn Ğalbun, A. g. e., II, 304 ; İbn Baziş, II, 627 ;

Ebu Şâme, II, 412 ; Ebu Zür’a, s. 192 ; Kâdî, s. 76 ; el-Beğavî, s. 35.
62 İbnu’l-Cevzîyye, II, 9.
Servet KILIÇ |41
İbn Atiyye, (ö. 383/993) bu kelimeyi iptida olarak, mübteda
makamında ötre ile okudu. Bu müptedanın haberi ise gizlidir.
Bu görüşe göre ayetin manası : “Eğer adaleti gözetmemekten
korkarsanız, o zaman kadınlardan bir tane ile evlenmeniz kâfi
olur” demek olur.63

Yine “ ‫ ” فَ َواحِ َدة‬kelimesi ile ilgili yapılan bir başka değerlen-


dirmede ise ayetin manasının, “Eğer adaleti gözetmemekten
korkarsanız, o zaman bir tane hanım ile evlenmeniz yeterli
olur” şeklinde geleceği belirtilmiştir. Kisaî (ö. 189/805) ise, “
‫ ” فَ َواحِ َدة‬kırâatiyle beraber ayetin manasının : “Eğer adaleti gözet-
memekten korkarsanız, o zaman bir tane hanım ile evlenmeniz yeterli
olur.” şeklinde olacağını belirtir. Ancak bir diğer kırâat şekli
olan ve ilgili kelimenin sonunun nasb ile “ ‫ ” فَ َواحِ َدة‬şeklinde
okunması halinde ise, bunun ancak bir fiil takdir etmekle ola-
bileceği belirtilerek bu takdirin de, “Eğer adaleti gözetmemekten
korkarsanız, o takdirde tek bir kadın nikâhlayınız,” şeklinde olabile-
ceği belirtilmiştir.64

Nasb kırâatinin ayete kattığı bir diğer mananın ise, "Eğer


adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman kadınlardan bir tane ile
yetinin veya bir kadını seçin ve birden çok kadınla evlenmeyi terk
edin. Çünkü bütün işlerin adalet üzere olması gerekir. Adaleti hangi-
sinde bulursanız, onu yapın." olabileceği dile getirilmiştir. 65

63 Ebu’l-Hayyan Muhammed b. Yusuf el-Endelûsî, el-Bahru’l Muhît, Dar’ul-


Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, Lübnan Tsz., II, 172.
64 Kurtubî, IV, 573.

65 Râzî, VII, 335.


42 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
‫وه ْم َو ُولُوا ََلُ ْم‬ ِ ُ‫الس َفهآء اَموالَ ُكم الَّ ِِت جعل هللا لَ ُكم ِياما وارُز‬
ُ ‫س‬ُ ‫وه ْم ف َيها َوا ْك‬
ُ ْ َ ‫ََ َ ُ ْ َ ا‬ ُ َ ْ َ َ ُّ ‫َوًلَ تُـ ْؤتُوا‬
‫َـ ْوًلا َم ْع ُروفاا‬

“Allah'ın, sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere vermeyin,


o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.” 66

Kırâat ilminde kelimelerin farklı okunmaları hususunda en


fazla karşılaşılan durum, kelimenin sarf ilmine göre en yalın
hali nasıl geliyorsa, farklı okunan ilgili kelimenin de bu for-
mata göre okunmasıdır. Her ne kadar görünürde kelime mus-
haf hattı yönünden bir değişikliğe uğruyorsa da, aslında bu,
kelimenin gramer yönünden bir başka vezni olmaktadır. İşte
anlatılan durum ile ilintili olarak ayette geçen “ ‫ ” قِيَاما‬kelime-
sini, İbn Kesir, Ebu Amr, Âsım, Hamza ve Kisaî, elif ile “ ‫” قِيَاما‬
şeklinde, Nafî ve İbn Amir ise, bu kelimeyi elifsiz olarak “ ‫” قِيَما‬
tarzında okumuşlardır.67

Bu kelimenin elifli ve elifsiz kullanımı iki ayrı lügat olup, bu


fiilin ortanca harfi, “vav”lı olarak “ ‫ ” ق َِوام‬şeklinde gelir. Keli-
mede geçen “vav” harfinin öncesi esre’li bir harf olduğundan
dolayı bu harf “ya” harfine dönüştürülmüştür. Bu tıpıkı “ ‫مِ يعَاد‬
” ve “ ‫ ” مِ يزَ ان‬kelimelerindeki gibidir. Zira bu iki kelimede geçen
“ya” harflerinin aslı “vav” dır. Bu örneklerde de görüldüğü
gibi “ya” harflerinden önce esreli bir harf geldiği için kelimenin
aslından olan “vav” harfi “ya” harfine dönmüştür. Kelimenin
elifli olarak okunmasının delili ise, “Allah’ın malları kullarının
işlerinin yürümesi için bir değer ve kıymet olarak yaratmasını

66Nisa, 4/5.
67İbn Mücahid, s. 226 ; Cezerî, I, 247 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 45 ; Ruâynî, s.
98 ; Gâlbun, II, 303 ; İbn Baziş, II, 627 ; Ebu Şâme, s. 412 ; Ebu Zür’a, s. 192 ;
Kadî, s. 76 ; el-Beğavî, s. 35.
Servet KILIÇ |43
delil olarak getirirler. Zira buradaki anlamında olmak üzere
kelime “ ‫ ” قِيَاما‬şeklinde kullanılmıştır. Kelimenin “ ‫ ” قِيَما‬tar-
zında okunmasının nedeninin, “ ‫ ” قِي َمة‬kelimesinin çoğulu ol-
ması dolayısıyladır. Mallar kelimesinin, çoğul bir manasının
yanında, “ ‫ ” قِي َمة‬yani “değerli” manasına da geldiğinden, aynı
manayı vermesi bakımından bunun çoğulu olan “ ‫ ” قِيَما‬şek-
linde ki elifsiz kırâatin geleceği de belirtilmiştir.68

Böylece “ ‫ ” قِيَاما‬kırâatinin ayete kattığı mana : “Allah'ın sizi,


koruyucu ve yönetici olarak, onların ( sefihlerin ) mallarının başına
diktiği mallar...” şeklinde gelir. “ ‫ ” قِيَاما‬kırâatinin aslı, “ ‫ ” ق َِوام‬ke-
limesi olup, “vav” harfi, bir önceki harfin harekesinin kesre ol-
ması nedeniyle, “ya” harfine çevrilmiştir. Dolayısı ile “ ‫” قِ َوام‬
kelimesinin manası : “Bir şeyin kıvamı, maddesi, onu oluştu-
ran şey anlamında olup, bura da ise, kendisiyle yaşantınızı sür-
dürdüğünüz hayat desteğiniz ve geçim vesileniz” anlamında
kullanılmıştır. Dahhâk (ö. 180/796) bu kelimenin elifli kulla-
nımı ile ilgili şöyle demektedir : “Hac, cihad, hayırlı ameller ve
Cehennem’den korunma vs. bunların hepsi geçim vesileniz olan o
şeyledir.69

Ancak Maverdî’ye ( ö. 450/1072 ) göre bu iki kırâatin manası


birdir. Cenab-ı Hak gerek elifli gerekse de elifsiz kırâatle ayetin
manası : “Geçimlerinizin ve içinizdeki beyinsizlerinizin geçimini

68 Haleveyh, s. 109 ; Celâleddîn es-Süyûtî, Tefsir’ul-Celâleyn, el-Mektebetu’l-


Hâşimiyye, Dımeşk 1936, I, 281.
69 el-Beğâvî, II, 282-283.
44 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
sağlamanız için, Allah'ın sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere
vermeyin.” olmuş olur.70

Ayetin meâlinde : "Geçimlik" diye ifade edilen “ ‫ ” ِقيَاما‬keli-


mesi, aynı anlamda olmak üzere “ayakta tutan şey, unsur” de-
mektir. Mesela, “ ‫ام اَ ْهلِ ِه َوِ َوام بَـ ْيتِ ِه‬ ِ ِ
ُ َ‫ فالَ ي‬/ Filan kişi, aile halkının ve
evinin kıyamı ve kıvamıdır” denilirken, aslında “ıslah edip dü-
zeltmektedir” anlamındadır. el-Kisâî (ö. 189/805) ile el-Ferrâ (ö.
370/ 980) “ ‫ ” قِياَم‬ve “ ‫ ” ق َِواما‬kelimelerinin âyet-i kerimede yer
alan “Kıyâm” anlamında olduğunu söylemişlerdir. Onlara
göre bu kelime mastar (mef'ûl-i mutlak) olmak üzere nasb edil-
miştir. Böylece mana : “İşlerinizin kendisi ile ıslâh olduğu ve sizin
geçinmek için bir araç kıldığı mallarınızı beyinsizlere vermeyin,”
şeklinde gelir.71

Ahfeş (ö. 177/793), “ ‫ ” قِيَما‬kelimesinin, “İşlerinizi ayakta tutan,


işlerinizi gören şeyle.r” anlamına geldiğini söylemiştir. O, bu ke-
limenin çoğul olduğunu zannetmiştir. Basralılar ise, “ ‫ ” قِيَما‬ifa-
desinin, “ ‫ ” قِي َمة‬kelimesinin çoğulu olduğunu söylerler. Yani :
“Allah malları eşyanın bir kıymeti olarak belirlemiştir,” demektir.
Ancak Ebu Ali el-Farisî bu görüşün hatalı olduğunu belirterek
َ ‫ ” ق َِو‬şeklinde olup, bu ise “ ‫ ” قِيَام‬ve
şöyle der : “Bu kelimenin aslı “ ‫ام‬
“ ‫ ” ق َِوام‬kelimeleri gibi bir mastardır. Ancak söz konusu bu kelimenin
aslının “ya” lı olduğu yönündeki görüş şazdır. Zira söz konusu bu

70 el-Maverdî, Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed b. Habib el-Basrî, En-Nüket


ve’l-Uyûn, Thk. Es-Seyyid b. Abdu’l Maksûd b. Abdurrahim, Daru’l Kütüb
el-İlmiyye, Beyrut Tsz., I, 235.
71 el-Ferrâ, Ebu Zekeriyya Yahya b. Zeyyad, Meâni’l-Kur’an, (2. Baskı), el-

Hey’etu’l-Mısriyyeti’l-Âmmetî li’l-Küttab, Tahkîk: Ahmet Yusuf Necati, Mu-


hammed Ali en-Neccar, Mısır 1980, I, 256.
Servet KILIÇ |45
kelimenin sarf ilmi açısından müştakları sırasıyla şöylece gelmekte-
dir: “ ‫ ” قِيَاما ق َِواما ق َِوما‬şeklinde gelir.72
ِ ‫ولْي ْخش الَّ ِذين لَو تَـرُكوا ِمن َخل ِْف ِهم ذُ ِريَّةا‬
‫ض َعافاا َخافُوا َعلَ ْي ِه ْم فَـلْيَـتَّـ ُقوا هللاَ َولْيَـ ُقولُوا َـ ْوًلا‬ ْ ْ َ ْ َ َ ََ
‫َس ِدي ادا‬
“Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onların ge-
leceğinden endişe duyacak olanlar, yetimler hakkında da aynı endi-
şeyi duysunlar, Allah'tan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.” 73

Daha önce yaptığımız açıklamalarda, kırâat ilminde imâle


konusuna değinerek, Nisa sûresinde bu konuyla ilgili geçen
ayetler üzerinde durmuştuk. İmâlenin, kırâat ilminde kelime-
nin manası üzerinde bir farklılığa yol açmadan, sadece kelime-
nin telaffuzu üzerinde bir farklılık yarattığını söylemiş ve bu-
nun da Arap kabileleri arasında var olan lehçe farklılığından
kaynaklandığını belirtmiştik.74 İşte mealini verdiğimiz yukarı-
daki ayette geçen “ ‫ ” خَافُوا‬ve “ ‫ضعَافا‬
ِ ” kelimelerinde de imaleli
bir söyleyiş mevcuttur. Zira kelimelerde geçen “ayn” ve “ha”
harflerini, sadece Hamza, imâle ile okumuş, geriye kalanlar ise
fetha ile yani imâle yapmadan okumuşlardır.75

Muhakkak “ ‫ضعَافا‬
ِ ” kelimesi “ ‫ ” فِعَال‬vezni üzerine gelmiştir.
Çünkü kelimenin başında esreli isti’lâ harflerinden olan “ ‫” ض‬
harfi ile başaldığından Arapça’da bu vezinde gelen kelimeler
bu bapta gelir. Örneğin “ ‫ ” قِبَاب‬ve “ ‫ ” خِ بَاث‬kelimeleri gibi ki,
bunlar isti’la harfleri ile başlamıştır. Bu örneklerin tümünde

72
Kurtubî, IV, 589-590.
73 Nisa, 4/9.
74 Bkz., s. 20.

75 İbn Mücahid, s. 227; Cezerî, I, 247; Abdulfettah el-Paluvî, s. 45: Gâlbun, II,

303.
46 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
imâle yapmak güzeldir. Zira bu kelimelerde ses isti’lâ harfini
telaffuz ederken yükselir, söz konusu bu harflerin harekesini
esre ile okurkende alçalmaktadır. Bu yüzden isti’lâ harfleri
eğer esre ile okunacaksa bu harflerin telaffuzunda sesi yükselt-
meden harekesine uygun olarak dili indirip telaffuz etmek gü-
zel görülmüştür. Ses tek bir telaffuz şekliyle başlar. Yani ses
esreden sonra tefhim/ kalın okuyarak telaffuza başlamaz.
Böyle bir tarz ile sözü edilen kelimeyi okumaya başlamak te-
laffuza ağır gelecektir. “ ‫ ” خَافُوا‬kelimesindeki imâleye gelince,
bu kelimede de imâle yapmak güzeldir. Çünkü bu kelimenin
aslı “ ‫ ” فَ ِع َل‬vezninden olup “ ‫ف‬
َ ‫ ” َخ ِو‬dir. Dolayısıyla kelimede
geçen “elif” harfi takdiri olup, bunun yerinde esreli gelen bir
“vav” harfi bulunmaktadır. Bu yüzden kelimenin başında
isti’la harfi olan “ ‫ ” خ‬harfinden sonra gelen elifin yerinde esreli
bir “vav” harfi bulunduğundan, buradaki “elif” harfinde imâle
de caiz olmaktadır. Bunun bir benzeri de, bu fiilin mütekellim
sîgası yapılırken ortaya çıkar. Bu da ُ‫ خِ فت‬sîgasıdır. Bu vezinde
gelen bütün mütekellim sîgalarında, isti’lâ harfinden sonra is-
ter “vav” harfi gelsin, isterse “ya” harfi gelsin bu kelimelerde
imâle yapmak caizdir. 76

Ayrıca ayetteki “ ‫ضعَافا‬ ِ ‫ضعَافَى‬


ِ ” kelimesi, “ ‫ضعَفَا‬ ِ ‫ضعَافِي‬
ِ ” şekil-
lerinde okunmuştur. Bu tıpkı : “ ‫َارا‬
َ ‫سك‬ُ ” yani “sarhoşlar” keli-
mesinde olduğu gibidir. Vahidî ( ö. 468/1076 ), Hamza'nın bu
kelimeyi, her iki sîgada da imâle ile okuduğunu söylemiştir.
Ancak o, daha sonra “ ‫ضعَافا‬
ِ ” kelimesinin imâle ile okunması-
nın sebebini açıklarken şöyle der : “ ‫ ” فِعَال‬vezninde olan kelime-
lerin başında kesreli isti’lâ harflerinden olan ( ‫ ) ض خ‬harflerinden

76 Farisî, III, 135.


Servet KILIÇ |47
biri gelirse, bu kelimelerin imâle ile okunması yerinde ve güzel olur.
Bu böyledir. Çünkü okuyuş esnasında dil istî’lâ harfiyle yükselir,
sonra kesre ile alçalır. Binaenaleyh, ses aynı tonda çıksın diye, kesre-
den sonra tefhim/kalın okuyarak dilin yükseltilmemesi müstehâb
olur. “ ‫ ” خَا ُفوا‬kelimesinde yapılan imâle de güzeldir. Çünkü orada da
kesre sesin kısılması yani alçalması istendiğinden, isti’lâ harfi olan “
‫ ” خا‬harfinde sesin kısılarak inceltilmesi yerinde olur.”77
ِ ِِ ِ ِ َّ ِ
‫ريا‬ ْ َ‫ال الْيَـتَ َامى ظُل اْما ا ََّّنَا ََيْ ُكلُو َ ِِف بُطُوْن ْم َن ارا َو َسي‬
‫صلَ ْو َ َسع ا‬ َ ‫ا َّ الذ‬
َ ‫ين ََيْ ُكلُو َ اَ ْم َو‬

“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınla-


rını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar.”78

Kırâat ilmi incelendiğinde görülecektir ki, Kur’an’ın sair yer-


lerinde geçen ve manaya fazla bir tesiri olmamakla birlikte, bir
fiilin aynı anda hem malum hem de meçhul sigâ ile okunması-
nın mümkün olduğu görülecektir. Böyle kırâatler, teşrî yönün-
den daha çok, fiilin failine nisbeti yönünden bir farklılık arze-
derler. İşte bu tarz kırâatlerden biri de, yukarıda ki ayette ge-
çen “ َ‫سيَصلَون‬
َ ‫ ” َو‬fiilidir. Bu kelimenin başını, İbn Kesîr, Nafî, Ebu
Amr, Hamza ve Kisaî “ya” harfi ile okumuşlardır. İbn Âmir ise,
bu kelimenin başını, “ya” harfinin dammesiyle olmak üzere “
َ‫سيُصلَون‬
َ ” tarzında okumuştur. Yine kıraat imamlarından Asım
da, tıpkı İbn Âmir gibi “ya” harfinin dammesiyle okumuştur.
Ancak Âsım’ın ravilerinden Hafs’ın rivayetinde o, kelimenin
başını, “ya” harfinin fethası ile okuduğu yönündedir. 79

77 Râzî, VII, 371.


78 Nisa, 4/10.
79 İbn Mücahid, s. 227; Cezerî, I, 247; Abdulfettah el-Paluvî, s. 45; Ruâynî, s.

98; Gâlbun, II, 404; İbn Baziş, II, 627; Ebu Zür’a, s. 191; Kâdî, s. 76; el-Beğavî,
s. 35.
48 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
“ َ‫سيَصلَون‬
َ ‫ ” َو‬tarzında gelen ve “ya” harfinin fethalı olarak
okunmasını gösteren delillerden biri, İbrahim sûresinde geçen,
َ ‫ َج َهنَّ َم يَصلَونَ َها َوبِئ‬/Onların hepsi de cehenneme girecekler,
ُ ‫س القَ َر‬
“‫ار‬
ne kötü bir konaklama yeridir orası”80 ayettir. Zira bu ayetteki
“ ‫ ” يَصلَونَ َها‬kelimesinin başında bulunan “ya” harfi de fethalı
olarak gelmiştir. Ancak söz konusu kelimenin “ َ‫سي ُصلَون‬
َ ” şek-
lindeki dammeli okunuşunun delili ise, Nisa sûresinde geçen :
“ ‫ف نُصلِي ِهم نَارا‬
َ ‫سو‬
َ / Yakında onları ateşe yaslandıracağız”81 mana-
sına gelen ayettir. Burada da, “ ‫ ” نُصلِي ِهم‬kelimesinin başı dam-
meli olarak gelmiştir. “ َ‫سيُصلَون‬
َ / Yakında sokulacaklardır” oku-
nuşunun manası : “Allah onu sokacaktır” demektir. Bu dam-
َ ‫سيُع‬
meli okunuşun bir benzeride “ َ‫طون‬ َ / Yakında verilecektir”
kelimesidir. Bunun da takdiri : “Allah yakında verecektir” ma-
nasındadır. 82

Bu kelime “ َ‫ ” يُصلَون‬tarzında okunursa ayetin manası : “Ateşe


sokulup yakılacaklar.” şeklinde olur. Dikkat edilirse, azap etme
işini Allah meçhul sîgâ kullanarak anlatmış, sanki kendi zatı
dışındaki bir güç tarafından bu işin yapılacağını beyan etmiş-
tir. Gerçektende bu kırâatle birlikte bu işin, Allah’ın görevli
melekleri aracılığı ile yapılacağı sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu
mananın bir benzeri de, şu ayetlerdeki ifadelerdir : “ ‫ف نُصلِي ِه‬ َ َ‫ف‬
َ ‫سو‬
‫ نَارا‬/ Yakında onu ateşe sokacağız.”83 Bu ayetteki “ ‫ نُصلي ِه‬/ Sokaca-
ğız” ifadesinin başında bulunan “ya” harfinin ötre ile okun-
ması, bu fiilin meçhul sîgâ ile kullanıldığını gösterir. “ ‫سا ُصلِي ِه‬
َ

80 İbrahim, 14/29.
81 Nisa, 4/56.
82 Farisî, III, 137.

83 Nisa, 4/30.
Servet KILIÇ |49
‫سقَ َر‬
َ / Onu yakında Cehennem’e sokacağız.”84 ayetinde geçen
ve “ ‫ساُصلي ِه‬
َ / Sokacağız” manasına gelen aynı kelimenin başının
yine ötreli okunması gibi. 85

Kurrâ’nın çoğu, ayette geçen “ َ‫سيَصلَون‬


َ ‫ ” َو‬fiilini, “onlar” yani
“kâfirler” için malum sigâ ile okuduklarından, kelimede geçen
“sad” harfini, sükûn ile okumuşlardır. Yani sülasî fiil olan ke-
limenin başındaki mudarîi harfinin ( ya harfi ) fetha ile gelmesi
gerektiğini söylemişlerdir. Kelimeyi meçhul sîga ile okuyanlar,
bu kelimenin baş tarafının da doğal olarak ötre ile okunmasını
söylemişlerdir. Ebu Ubeyde Kasım b. Sellâm( ö. 224/838 ) ise,
bu kelimede ki “ya” harfini ötre ile “sad” harfini ise fethayla ve
“lam” harfini de şeddeyle “ َ‫صلُّون‬
َ ُ‫ ” ي‬tarzında kırâat etmiştir. Ke-
lime bu şekilde okununca, ayetin manası : “Ateşe yaklaştırılarak,
ateşin ısısından yanacaklardır.” şeklinde gelir. İbn Miksem ( ö.
354/965 ) de ayette geçen bu kelimeyi “lam” harfini şeddeyle “
َ‫صلُّون‬
َ ُ‫ ” ي‬tarzında okumuştur. O zaman ayetin manası ise :
“Ateşte yakılacaklardır.” şeklinde olur.86

Ebû Hayve ( ö. 158/774 ) ise, bu kelimeyi “yâ” harfini ötreli,


"sâd" harfini üstün, "lam" harfini de şeddeli olmak üzere “
َ‫صلُّون‬
َ ُ‫ ” ي‬tarzında ve “ ُ‫ ” اَلتَّص ِليَّة‬kökünden gelen bir kelimeymiş
gibi okumuştur. Buna sebep ise, bu fiilin ardı ardına çokça tek-
rarlanacağı dolayısıyla böyle okunacağını belirtmiştir. 87

Ebu Zeyd, ( ö. 784/1406 ) bu kelimenin : "Adam ateşe girdi,

84
Müddessir, 74/26.
85 Beğâvî, II, 288.
86 Ebu’l-Hayyan, III, 187 ; İbnu’l-Cevzîyye, II, 24.

87 Kurtubi, IV, 622-623.


50 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
giriyor, girmek " , "O, ateşe giricidir" , "Ateşe giren kavim" şek-
linde kullanıldığını söylemiştir. Ferrâ ise şöyle demiştir : “ ‫لى‬
َ ‫ص‬َّ ‫اَل‬
” kelimesi, yakacağın ismidir. Bu kelimeyi sâd harfinin kesresi
ِّ ِ َ ‫ ” ا‬şeklinde okuduğunda uzatarak okursun. Fetha ile
ile “ ‫لصالَ ُء‬
okuduğunda ise, uzatmadan okursun. Kelimeyi “yâ” harfinin
dammesi ile okuyanlar, Arapların “ ‫ار اَصالَء‬
ِ َّ‫ اَصالَه ُ للاُ َح َّرالن‬/ Allah
onu, ateşin sıcağına iyice soktu" şeklindeki tabirlerinden almış-
lardır. Zemahşeri, bu fiili, “yâ” harfini damme ile ve “lâm” har-
fini de şeddesiz okuyarak, “ َ‫ ” يُصلَون‬tarzında, ve yine “yâ” har-
fini dammesi ile, “lâm” harfini de şeddesi ile “ َ‫صلُّون‬ َ ُ‫سي‬
َ ” şek-
linde okunduğunu söylemiştir. Ancak bu şâz bir kırâattir.88

ِ ْ َ‫آء فَـ ْو َق اثْـنَـت‬ ِ ِ ِ ِ ِ َّ ِ ِ ِ ِ


‫ْي فَـلَ ُه َّن ثُـلُثَا َما‬ ‫سا‬ َ ‫يُوصي ُك ُم هللاُ ِف اَ ْوًلَد ُك ْم للذ َك ِر مثْ ُل َحظ اًْلُنْـثَـيَ ْْي فَا ْ ُك َّن ن‬
ِ ِ ‫الس ُد‬ ٍِِ ِ ِ ِ ُ ‫اح َدةا فَـلَها النِص‬ ِ‫تو‬ ِ
ُ‫س َّمَّا تَـ َر َك ا ْ َكا َ لَه‬ ُ ُّ ‫ف َوًلَبَـ َويْه ل ُك ِل َواحد م ْنـ ُه َما‬ ْ َ َ ْ َ‫تَـ َر َك َوا ْ َكان‬
‫س ِم ْن بَـ ْع ِد‬ ُ ‫الس ُد‬ ُّ ‫ث فَِا ْ َكا َ لَهُ اِ ْخ َوة فَالُِم ِه‬ ُ ُ‫َولَد فَِا ْ ََلْ يَ ُك ْن لَهُ َولَد َوَوِرثَهُ اَبَـ َواهُ فَالُِم ِه الثُّـل‬
َّ ِ‫هللا ا‬
ِ ‫ضةا ِمن‬
َ َ ‫ب لَ ُك ْم نَـ ْف اعا فَ ِري‬
ِ ِ ٍِ
ُ ‫َوصيَّة يُوصى ِبَآ اَ ْو َديْ ٍن اَ ََب ُؤُك ْم َواَبْـنَآ ُؤُك ْم ًلَ تَ ْد ُرو َ اَيُّـ ُه ْم اَ ـ َْر‬
‫يما‬ ِ ِ
‫يما َحك ا‬ ‫هللاَ َكا َ َعل ا‬
“Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuk-
larınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere
ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın
ise o zaman ona malın yarısı vardır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte
çocuklar da bırakmışsa ana babanın her birine ölenin terekesinden al-
tıda bir ; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası
kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa tere-
kenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti

88 Râzî, VII, 375.


Servet KILIÇ |51
de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklar-
dan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bil-
mezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz
Allah alîmdir, hakîmdir.” 89

Manaya fazla tesir etmeyen kırâatler bahsimizde, bir diğer


kırâat tarzı olan ve Kur’ân’ın sair yerlerinde geçen bir meselede
kelimenin nahiv ilmine göre cümle içinde aldığı görev değişik-
likleri olmaktadır. Bu tür kelimelere örnek olarak ayette geçen
ve “tek” manasına gelen ilgili kelimeyi örnek verebiliriz. Bu ke-
limenin sonunu, sadece Nafî, “ ‫ ” َواحِ َدة‬tarzında okurken, diğer-
leri ise nasb ile “ ‫ ” َواحِ َدة‬şeklinde okumuşlardır. Yine aynı ayetin
devamında gelen “ ‫ُس‬ ُّ ‫ ” فَ ِالُ ِ ِّم ِه ال‬terkibindeki elifi kırâat imamla-
ُ ‫سد‬
rından İbn Kesir, Nafî, Âsım, Ebu Amr ve İbn Âmir, ref ile “ ‫ا ُ ِ ِّم ِه‬
” tarzında kırâat ederken, Hamza ve Kisaî ise bu kelimeyi kesre
ِ ِ َ‫ ” ف‬tarzında okumuşlardır.90
ile “ ‫ال ِ ِّم ِه‬

Suyûti’ye ( ö. 911/1505 ) göre, Nafî’ ( ö. 169/791 )’nin “ ‫” َواحِ َدة‬


kırâatiyle beraber, artık “‫ ” َواِن كَانَت َواحِ َدة‬terkibinde geçen “ َ‫” َكان‬
fiili, nakıs bir fiil değil, tam bir fiil olur. Böylece cümle tam bir
fiil cümlesine dönüşeceğinden, “ َ‫ ” َكان‬fiilinden sonra cümle “
َ ِ‫ ” كَانَت ن‬halini alıp, “ َ‫ ” َكان‬fiil, “ ‫ساء‬
‫ساء َواحِ َدة‬ َ ِ‫ ” ن‬fail, “ ‫ ” َواحِ َدة‬ise failin
sıfatı olacağından, doğal olarak kelime “ ‫ ” َواحِ َدة‬tarzında merfu
olarak gelecektir.91

Nafî’nin, kelimeyi “ ‫ ” َواحِ َدة‬şeklinde okumasıyla, ayetin ma-


nası : “Eğer bir kadın (erkeğin ölümünden sonra) geride kalır

89 Nisa, 4/11.
90 İbn Mücahid, s. 227 ; Cezerî, I, 247 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 45 ; İbn Baziş,
II, 627 ; Ebu Şâme, s. 412 ; Ebu Zür’a, s. 192 ; Kâdî, s. 76 ; el-Beğavî, s. 35.
91 Süyûtî, I, 285.
52 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
ve durum bu hal üzere vuku bulursa veya bir kadın geride bu-
lunursa” şeklinde gelir.92

Aynı ayetin devamında gelen ‫ فَالُ ِ ِّم ِه‬kelimesini, Hamza ( ö.


ِ ِ َ‫ ” ف‬şeklinde okumaları-
156/178 ) ve Kisaî (ö. 189/811)’nin “ ‫ال ِ ِّم ِه‬
nın bir diğer sebebi, kesreden dammeye geçiş zor olduğundan-
dır.93

ِ ِ ‫ ” َف‬şeklinde ki kullanımı, Hevâzîn


Kisaî der ki : “ Kelimenin “ ‫ال ِ ِّم ِه‬
ile Huzeyl kabilelerinden çoğunun lügatidir. Çünkü “lâm” harfi es-
reli olup, bir başka harfe bitişik olduğundan, esreden sonra o bitişik
harfi (burada hemze'yi) ötreli okumak istemediklerinden, harfin öt-
resini esreye değiştirir. Zira Arap dilinde “ ‫ ” فِعِل‬vezninde gelen bir
isim yoktur. Buradaki hemzeyi ötreli okuyanlar ise asla uygun olarak
okumuşlardır. Diğer taraftan "lam" harfi kendisinden sonra gelen
“elif” ten ayrılabilmektedir. Zira bu “lam” harfi, isme dâhil olup is-
min başına gelir. Bütün bu açıklamaları en-Nehhâs (ö. 338/949) yap-
mıştır.” 94

ِ ِ َ‫ ” ف‬tarzında okunmasının bir diğer sebebi


Bu kelimenin “ ‫ال ِ ِّم ِه‬
ise, öncesine tabi olduğundan dolayıdır. O da kendisinden he-
men sonra gelen “ ‫صيَّة‬
ِ ‫ ” مِ ن بَع ِد َو‬terkibidir. Bu haberdir, mübte-
dası mahzufdur. Bu terkib önce geçen “ ‫ُس‬ ُ ‫سد‬ ِ ِ َ‫ ” ف‬kelimesine
ُّ ‫ال ِ ِّم ِه ال‬
müteâllıktır. O zaman da mana : “Vasiyetin çıkarılmasından
sonra anneye altıda bir miras vardır.” şeklinde olur.95

92 İbnu’l-Cevzîyye, II, 26.


93 el-Beğâvî, II, 292.
94
Kurtubî, V, 31.
95
Ebu’s-Suûd, Muhammed b. Muhammed b. Muhyiddin el-İmadî, İrşâdü’l-
Akli's-Selîm ilâ Mezâya'l-Kitâbi’l-Kerîm, Mektebetü’r-Riyâdi’l-Hediysetî, Riyad
Tsz., I, 655.
Servet KILIÇ |53
ُّ ‫اج ُك ْم اِ ْ ََلْ يَ ُك ْن ََلُ َّن َولَد فَِا ْ كاَ َ ََلُ َّن َولَد فَـلَ ُك ُم‬
‫الربُ ُع َِّمَّا تَـ َرْك َن‬ ُ ‫ف َما تَـ َر َك اَ ْزَو‬
ُ ‫ص‬ْ ِ‫َولَ ُك ْم ن‬
‫الربُ ُع َِّمَّا تَـ َرْكتُ ْم اِ ْ ََلْ يَ ُك ْن لَ ُك ْم َولَد فَِا ْ َكا َ لَ ُك ْم َولَد‬ُّ ‫ْي ِِبَآ اَ ْو َديْ ٍن َوََلُ َّن‬
َ ‫وص‬ِ ‫صيَّ ٍة ي‬ ِ ِ ِ
ُ ‫م ْن بَـ ْعد َو‬
‫ث َكالَلَةا اَ ِو ْام َراَة‬ ِ ِ ٍِ ِ ِ ِ ‫فَـلَه َّن الث‬
َ ُ‫وصو َ ِبَآ اَ ْو َديْ ٍن َوا ْ َكا َ َر ُجل ي‬
ُ ‫ور‬ ُ ُ‫ُّم ُن َّمَّا تَـ َرْكتُ ْم م ْن بَـ ْعد َوصيَّة ت‬ُ ُ
ِ ُ‫ك فَـ ُهم ُشرَكآء ِِف الثُّـل‬ ِ ِ ِ ‫الس ُد‬ ٍِِ ِ
‫ث‬ ُ َ ْ َ ‫س فَا ْ َكانُوآ اَ ْكثَـ َر م ْن ذَل‬ ُ ُّ ‫َولَهُ اَخ اَ ْو اُ ْخت فَل ُك ِل َواحد م ْنـ ُه َما‬
‫هللا َوهللاُ َعلِيم َحلِيم‬ ِ ‫صيَّةا ِمن‬ ِ ‫آر و‬ ِ ٍِ ِ ِ
َ ٍَ‫ض‬ َ ‫ري ُم‬َ ْ َ‫وصى ِبَآ اَ ْو َديْ ٍن غ‬ َ ُ‫م ْن بَـ ْعد َوصيَّة ي‬
“Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa bıraktıkları mirasın yarısı
sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizin-
dir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu
ödendikten sonra verilir. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye
bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız
varsa o zaman bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu
paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz öden-
dikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadının çocuğu ve babası
bulunmadığı halde kelâle olarak (yan koldan) mirasına konuluyor ve
kendisinin bir erkek veya kız kardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbi-
rinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer mevcut olan kardeşler
bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini za-
rara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak taksim ederler. Bu paylar
ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra veri-
lir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve ya-
rattıklarına çok yumuşak davranandır.” 96

Çalışmamızın başında da geçtiği gibi, kırâat ilminde sıkça


Kur’an’da geçen örneklerden biri de, ilgili kelimelerin malum
ve meçhul sîga ile okunmaları meselesiydi. 97 Bu ayette de,
“ ‫صى بِ َها‬
َ ‫ ” يُو‬kelimesinde ki “sad” harfini, kırâat imamlarından

96 Nisa, 4/12.
97 Bkz., s. 21.
54 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
İbn Âmir, İbn Kesir, Âsım, hem on birinci hem de on ikinci
ayette geçen bu kelimede ki “sad” harfini, fethayla “ ‫صى‬
َ ‫يو‬
ُ ” tar-
zında meçhul sîga ile okumuşlardır. Ancak kırâat imamların-
dan Nafî, Ebu Âmr, Hamza ve Kisaî ise, “sad” harfini esreyle “
‫ُوصي‬
ِ ‫ ” ي‬tarzında malum sîga ile okumuşlardır. Yine Âsım,
ayette geçen ilk “ ‫صى‬
َ ‫ ” يُو‬kelimesini kesre, ikinci kelimeyi ise
fetha ile okumuştur.98

Söz konusu kelimenin malûm sîga ile “‫ُوصي‬


ِ ‫ ” ي‬şeklinde okun-
masının delili, muhakkak ki ayetin baş tarafında ölen kişi ile
ilgili olarak “ َ‫ُوصين‬
ِ ‫ ” ي‬kelimesinde de geçmişti. Ve aynı ayetin
vasiyet bahsinde terekeyle ilgili olarak farz kılınan hususlarla
ilgili konularda da geçmişti. O da bu okuyuşla beraber, fiil va-
siyet eden kişiye yani ölene nispet edilmiş olmaktadır. Böylece
ayetin manası : “Eğer ölenin kardeşleri varsa, o zaman annesine al-
tıda bir pay vardır. Bütün bunlar ölenin yapacağı vasiyyetten veya
borcunun ödenmesinden sonradır.” şeklinde olur. Ancak kelimeyi
meçhul sîga ile “‫صى‬ َ ‫ ” يُو‬şeklindeki okuyuşta, mana vasiyyet
eden kişi tarafına te’vil ediliyor. Şöyle ki, ayette vasiyet eden
kişi ölen kişidir. Meçhul okuyuşla beraber, ayette tavsiye edi-
len kişi, kastedilen ölen kimse değilde, sanki onun dışındaki
toplumun her kesimi için geçerli olan bir tavsiye şekline dö-
nüşmekte ve bu manayı daha da güzelleştirmektedir. Bu yüz-
den kelime meçhul sîga ile “‫صى‬
َ ‫ ” يُو‬tarzında okunmuştur.99

98 İbn Mücahid, s. 228 ; Cezerî, I, 248 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 46 ; Ruaynî, s.


98 ; Gâlbun, II, 304 ; İbn Baziş, II, 627 ; Ebu Şâme, s. 412 ; Ebu Zür’a, s. 193 ;
Kâdî, s. 77 ; el-Beğavî, s. 35.
99 Fârisî, s. 140 ; Halevehy, s. 120.
Servet KILIÇ |55
‫ين فِي َها‬ ِ ِ َ‫َّات ََتْ ِرى ِمن ََتْتِها اًْلَ ْْن‬
ٍ ‫هللا ومن ي ِط ِع هللا ورسولَهُ ي ْد ِخلْهُ جن‬
ِ ‫ْك ح ُد‬
ُ ُ َ ‫تِل‬
َ ‫ار َخالد‬
ُ َ ْ َ ُ ُ ََ َ ُ ْ َ َ ‫ود‬
‫يم‬ ِ َ ِ‫َو َذل‬
ُ ‫ك الْ َف ْوُز ال َْعظ‬
“İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler ve çizdiği
sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu alt-
larından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak
kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur.” 100

Kırâat ilminde “iltifat” sanatı diyebileceğimiz farklı okuma


tarzları meşhur olup, bununla ilgili Kur’an’da bir hayli örnek
mevcuttur. Bu mesele, kelimenin çoğul sîga ile telaffuz edilme-
sinde ortaya çıkmaktadır ki, bu da nun-î azimet dediğimiz ulu-
luma nunu ile yapılır. Zira bu sanatın kullanılmasıyla, ayette
geçen fiilin failine nisbet edilmesinde bir farklılık ortaya çık-
maktadır.101 İşte anlatılan bu durumla ilgili gelen ayette “ ُ‫يُدخِ له‬
‫ ” َجنَّات‬terkibindeki “ ُ‫ ” يُدخِ له‬kelimesinin ilk harfi ile, on dör-
düncü ayetinde geçen “ ‫ ” يُدخِ له ُ نَارا‬terkibindeki “ ُ‫ ” يُدخِ له‬kelime-
sinin ilk harfini, kırâat imamlarından İbn Kesîr, Âsım, Ebu
Âmr, Hamza ve Kisaî, her iki kelimede de “ya” ile “ ُ ‫ ” يُدخِ له‬tar-
zında okumuşlardır. Ancak Nafî ve İbn Âmir ise bu kelimele-
rin ilk harfini her iki yerde de “nun” ile “ ُ‫ ” نُدخِ له‬tarzında oku-
muşlardır.102

Ebu Ali’ el-Farisî’ye göre her iki okuyuşta güzeldir. Ona

100
Nisa, 4/13.
101 İltifat sanatı (Azamet nunu), Kur’an’da bir çok yerde geçmekte olup, bu-
nun manası yapılan işin mahiyetinin büyüklüğünü göstermek için, tekil sigâ
yerine çoğul sigâ ile durumu muhataba haber vermek demektir. Bkz. Ebu’l-
Fidâ İmadüddin İsmail İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’an’il-Azim, Mısır Tsz., III, 187.
102 İbn Mücaid, s. 228 ; Cezerî, I, 248 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 46 ; Ruaynî, s.

98 ; Gâlbun, II, 304 ; İbn Baziş, II, 628 ; Ebu Şâme, s. 413 ; Ebu Zür’a, s. 193 ;
Kâdî, s. 77 ; el-Beğavî, s. 36.
56 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
göre kelimeyi “ ُ ‫ ” يُدخِ له‬şeklinde okuyanlar, bu “ ُ‫ ” يُدخِ له‬fiilinin
failini Allah-u Teâlaya isnat etmiş olurlar. Bu okuyuşa göre fi-
ilin sigası gayb sigasıdır. Dolayısıyla fiilin faili gizli “huve” za-
miridir. Bu kelimeyi “ ُ ‫ ” نُدخِ له‬tarzında okunduğunda bunun
manası tıpkı diğer “ya”lı okuyuşun manası gibidir. Bunu Âli-
İmran sûresinin şu ayetide teyit etmektedir : “ ‫ بَ ِل للاُ َموليَ ُكم‬/ Oysa
sizin dostunuz, koruyucunuz ve sahibiniz Allah’tır.” Daha sonra
ise Allah bundan bir sonraki ayetinde : “ ‫سنُلقِى‬
َ / Salacağız, dü-
şüreceğiz” manasına gelen fiili, Allah “nun” ile inzal ederek fi-
ili kendisine izafe etnmiştir. 103

Haleveyh’e göre, kelimenin ilk harfini “ya” ile “ ُ‫ ” يُدخِ له‬tar-


zında okuyanlar, bunu ayetin başında geçen, “ َ‫ َو َمن يُطِ ِع للا‬/ Kim
Allah’a itaat ederse” cümlesine atfederek okumuş olurlar. Bu
fiil “ ُ‫ ” نُدخِ له‬tarzında okunursa, o da “ ‫ يُطِ عنَا‬/ Biza itaat ederse”
şeklindeki formatına nispet edilmiş olur. Böylece bu ayette bir
iltifat sanatı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Arap dili üslubu-
nun özelliklerinden biri de, bir fiilin muhataba, oradan gaybe,
gaybten ise tekrar muhataba dönmesi şeklindeki üslup meş-
hurdur. Bunun delili tıpkı şu ayette ki gibidir :
ِ ‫ ح َِّت اِذَا ُك ْنـتُم ِِف الْ ُفل‬/ Öyleki, onlar gemilerin içinde akıp
“ ‫ْك َو َج َريْ َن ِبِِ ْم‬ ْ َ
gittikleri zaman.”104 Burada ayet muhatap zamiri olan “ ‫ ُكنتُم‬/ Siz
olmuştunuz” manasına gelen kelimeyle başlayıp, daha sonra
da “ ‫ بِ ِهم‬/ Onlarla” manasına gelen gayb zamirine dönüş yap-
mıştır. Hâlbuki ayette geçen “ ‫ ُكنتُم‬/ Siz olmuştunuz” manasına
gelen nakıs fiilin muhatapları hazırda bulunanlar olarak “siz-
ler” olup, buna uygun olarak “ ‫ بِ ُكم‬/ Sizlerle” zamirinin gelmesi

103 Farisî, ss. 140-141.


104 Yunus, 10/22.
Servet KILIÇ |57
lazımken, bu zamir muhataplar için değil, gaib zamirle yani
hazırda olmayanlar için “ ‫ ِب ِهم‬/ Onlarla” tarzında gelmişti.105

Bu “nun” harfi, nun-î azamettir.106 Yani “ululamak, büyük


göstermek” için kullanılmıştır. Diğer “ya” lı kullanımda zamir
Allah’a döner. O zaman da mana : “Allah cennete veya cehenneme
sokar.” olur.107

"Nun" harfi ile “ ُ ‫ ” نُدخِ له‬şeklindeki her iki kelimeyi de bu şe-


kilde kırâat etmek, yüce Allah'ın cennet veya cehennem’e
koyma fiilini kendisine nispet etmek anlamı taşımaktadır. An-
cak “ ُ ‫ ” يُدخِ له‬tarzındaki kıraatte ise fail gizli olup Allah’a racidir.
Aslında bu kıraat daha önce ayette geçtiği hale daha uygun dü-
şer. Zira Allah’ın ahdi geçmiş bulunmaktadır. O da “ ُ‫” يُدخِ لهُ للا‬
yani “Allah onu oraya koyar.” demek olur.” 108
ِ ِ ِ ُ ُ‫واللَّ َذا ِ َيْتِي ِاْنَا ِمنْ ُكم فَاَذ‬
‫ضوا َع ْنـ ُه َما ا َّ هللاَ َكا َ تَـ َّو ااَب َرح ا‬
‫يما‬ ُ ‫صلَ َحا فَاَ ْع ِر‬
ْ َ‫وُهَا فَا ْ ََت ََب َوا‬ ْ ََ َ
“Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer onlar
tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgeçin. Çünkü Allah
tevbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir.” 109

Sarf ilminde kelimelerin sonuna gelecek eklerle ilgili belli bir


takım kurallar mevcuttur. Özellikle tesniye olarak gelen keli-
melerin nasb ve cer alameti “ya” harfiyledir. Bir de tesniye olan
kelimelerin sonlarına bitişen ve bu kelimeleri mana yönünden

105
Haleveyh, s. 120.
106 Bkz., s.31.
107 İbnu’l-Cevzî, II, 33.

108 Kurtubî, V, 45.

109 Nisa, 4/16.


58 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
tekid eden “nun-u tekid” dediğimiz bir durum daha mevcut-
tur. 110 İşte bu anlattıklarımız ışığında ilgili ayette gelen ve
ِ ‫ ” َوالَّ َذ‬terkibinde geçen “ ‫ان‬
tesnîye kalıbında “ ‫ان يَا ِتيَانِ َها‬ ِ َ‫ ” َوالَّذ‬keli-
mesiyle, “‫ان‬
ِ َ‫ ” يَاتِي‬kelimesindeki “nun” harflerini, kırâat imam-
larından Âsım, Nafî, İbn Âmir, Hamza ve Kisaî tahfif ile “ ‫ان‬ ِ ‫َوالَّ َذ‬
‫ ” يَاتِيَانِ َها‬şeklinde kırâat ederken, sadece İbn Kesir “nun” harfinin
şeddesi ile “ ‫ان‬ ِِّ ‫ ” َوالَّ َذ‬ve “ ‫ان‬
ِِّ َ‫ ” يَاتِي‬şeklinde kırâat etmiştir.111

ِ ‫ ” َوالَّ َذ‬şeklinde şeddeli


Ebu Ali el-Farisî’ye göre, kelime “ ‫ان‬
okunduğunda, kelimenin sonundaki “ya” harfi hazfedilir.
Çünkü “ya” hazfedilmezse, o zaman “ya” sakin, ondan sonra
gelen ve tesniye harflerinden olan “elif” sakin olacağından “il-
tikâ-i sakineyn” durumu ortaya çıkacaktı. Bu yüzden “ya”
harfi hazfedilmiş ve onun yerine bedel olarak tesniye harflerin-
den “elif” kelimenin sonuna getirilmiştir. Ancak Halevey’e
ِِّ ‫ ” َوالَّ َذ‬kelimesinin sonunun şeddelenerek okunmasının
göre, “ ‫ان‬
delili, bu ism-i mevsulün tekil kalıbında gelen “ ‫ ” اَلَّذِى‬kelimesi-
nin sonundaki “ya” harfinin, tesnîye ( ikili ) kalıbında “ ‫ان‬ ِ ‫” اَلَّ َذ‬
şeklinde geleceğinden dolayı, tekil kalıbında kelimenin sonun-
daki “ya” harfi hazfedilmişitir. Bu yüzden tekil kalıptaki keli-
menin sonundaki hazfedilen “ya” harfinin yerine, “ya” herfine
bedel olmak üzere kelimenin sonu şeddelenerek okunmuştur.
Bu durumun bir benzeri Kur’an da Tâhâ sûresinde geçmekte-
dir. Orada ki geçen ayette, “‫ان‬ َ َ‫ان ل‬
ِ ‫ساحِ َر‬ ِ ‫ اِن َه َذ‬/ Muhakkak o ikisi iki

110Bkz. Güler, s. 71.


111İbn Mücahid, s. 228 ; Cezerî, I, 248 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 46 ; Ruaynî,
s. 99 ; Gâlbun, II, 304 ; İbn Baziş, II, 627 ; Ebu Şâme, s. 414 ; Ebu Zür’a, ss.
193-194 ; Kâdî, s. 77.
Servet KILIÇ |59
ِ ‫ ” َه َذ‬ism-i işa-
büyücüdür”112 ayetinde geçen ve tesnîye olan “ ‫ان‬
retinin sonunudaki “elif”in yerine bedel olmak üzere tesnîye
elifi getirilmiştir. Zira bu ism-i işaretin tekil kalıbında zaten bir
“elif” bulunup, o da tekil formatta gelen “ ‫ ” َه َذا‬ism-i işaretiydi.
İşte kelimeden düşen bu ilk “elif” harfi ile sonradan kelimeye
bitişen diğer “elif” harfinin arasını ayırtetmek ve kelimenin
yeni bina edilen hali arasındaki farkı belirtmek için bu ayet
böyle gelmiştir. Ancak Hâlâveyh’e göre, kelimenin şeddesiz
olarak okunması tamamen tahfif içindir. Her iki lafızda ( şed-
deli ve şeddesiz ) Arapça da kullanılmaktadır. 113

Teşdid kırâati, Kureyşlilerin bir söyleyişidir. Bunun sebebi,


“ ‫ ” اَللَّذَا‬kelimesinde geçen “elif” harfinin yerine şeddeyi kullan-
mış olmalarıdır. Nitekim Kasas Sûresi'nde yüce Allah'ın : “
ِ ‫ فَ َذانِكَ بُرهَان‬/ İşte bu ikisi, iki belgedir”114 buyruğundaki “nun”
‫َان‬
harfinin bir kıraate göre teşdid ile okunarak “elif” harfinin
okunmaması gibi. Bundan başka olarak bir de Basralıların
kırâati vardır ki, o da kelimenin sonundaki “nûn” harfinin haz-
fedilerek “ ‫ ” اَللَّذَا‬şeklindeki kırâatleridir. Bunun sebebi ise, sıla
yani tarif lâm'ının bitişmiş olması ile ismin uzamış olmasıdır.115

Şeddeli okuyuşun izahı hususunda İbn Miksem şöyle de-


miştir : “İbn Kesîr, (ö. 120/738) bu “nûn” ları şu iki sebepten ötürü
şeddeli okumuştur:

a) Mebnî isimler ile mu'reb isimlerin tesniyelerini birbirinden


ayırmak için.

112 Tâhâ, 20/63.


113 Farisî, s. 141; Haleveyh, s. 121.
114 Kasas, 28/32.

115 Kurtubî, V, 51.


60 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
b) ‫ اَ َّلذِي‬ve ‫ َه َذا‬kelimeleri mebni olup, “ ‫ ” ذ‬harfine dayanmaktadır.
Bundan dolayı, Araplar, ism-i işaretlerin tesniyelerinin nûnuna,
aynı cinsten bir başka “nûn” daha ekleyerek, bu kelimeleri güçlendir-
mek istemişlerdir. Diğer bir kısım âlimler şöyle demiştir : “Bu keli-
meleri şeddeli okuyuşun sebebi şudur ki, bunların sonundaki nûn,
tesniye nûnu değildir. Dolayısı ile İbn Kesir, bu nûn ile tesniye
nûnunu ayırmak istemiştir. Arapların, bunun başına elif-lâm ziyâde
ettikleri gibi, te'kîd için sonuna da nûn getirdikleri söylenmiştir.”116

ِِّ َ‫ ” يَاتِي‬kırâatinin
Nesefî’ye ( ö. 508/1130 ) göre, şeddeli olan “ ‫ان‬
ayete kattığı mana : “Zina eden erkek ve kadını kastetmiştir.”
Dolayısıyla şeddeli kırâatle birlikte, o işe ( zina ) varmaktan,
yönelmekten öte, bizzatihi o işin yapılması manasının anlaşıla-
cağı aşikâr olur.117

ِ ‫ْهًُوا بًَِـ ْع‬ ِ ُ‫ضل‬ ِ ِ ِ َّ


‫ض َمآ‬ َ ‫وه َّن لتَذ‬ُ ُ ‫آء َك ْراها َوًلَ تَـ ْع‬َ‫س‬ َ ‫ين اَ َمنُوا ًلَ ََي ُّل لَ ُك ْم اَ ْ تَ ِرثُوا الن‬
َ ‫ََياَيُّـ َها الذ‬
ِ ِ ِ ٍ ٍ َ ‫اح‬ ِ ‫اَتَـيـتموه َّن اًِلَّ اَ ْ َيْتِْي بَِف‬
ْ َ‫سى ا‬
َ ‫وه َّن فَـ َع‬ ُ ‫شة ُمًَـيِنَة َو َعاش ُر‬
ُ ‫وه َّن َِبل َْم ْع ُروف فَا ْ َك ِرْهتُ ُم‬ َ َ ُ ُُْ
‫ريا‬ ِ ْ ‫تَكْرُهوا َشيْـئاا وََيْعل هللا فِ ِيه َخ‬
‫ريا َكث ا‬‫ا‬ ُ ََ َ َ
“Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değil-
dir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkış-
tırmanız da helal değildir. Ancak açık bir hayasızlık yapmış olurlarsa
başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, ola-
bilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır tak-
dir etmiş bulunur.” 118

116 Râzî, VII, 425.


117 Ebu’l-Berekât en-Nesefî, Medârikut-Tenzil ve Hakâiku’t-Te’vil, Kahra-
man Yayınları, İstanbul 1984, II, 540.
118 Nisa, 4/19.
Servet KILIÇ |61
Kur’an’da geçen kelimelerin mastar veya isim olarak gel-
mesi ile ilgili farklı okunmalar söz konusu olabilmektedir. İşte
bu duruma örnek verilecek olursa, ayette geçen “ ‫ ” كَرها‬kelime-
sini, kırâat imamlarından İbn Kesir, Nafî ve Ebu Amr, “ ‫” ك‬
harfinin fethasıyla “ ‫ ” كَرها‬tarzında mastar olarak okumuşlar-
dır. Ancak kırâat imamlarından Hamza ve Kisaî ise kelimeyi
Kur’an’da geçtiği her yerde “ ‫ ” ك‬harfinin dammesiyle “ ‫” ُكرها‬
tarzında isim olarak okumuşlardır. Kırâat imamlarından Âsım
ve İbn Amir, bu kelimenin geçtiği Nisa ve Tevbe surelerinde “
‫ ” ك‬harfinin fethasıyla “ ‫” كَرها‬, Ahkâf suresinde iki yerde geçen
bu kelimeyi damme ile olmak üzere “ ‫ ” ُكرها‬tarzında okumuş-
lardır.119

Halevehy’e göre bu iki okuyuş iki lügât olup, manaları bir-


dir. Bu kelime, masdar manasına geldiğinde, fetha ile “ ‫” كَرها‬
şeklinde okunur. Zira Haleveyh’in dediği gibi, kelime fethalı
olarak zikredildiğinde bunun müştakları şöyle gelmektedir : “
‫ كَرها‬- ُ‫ يَك َره‬- َ‫ ” ك َِره‬Ancak bu kelime dammeli okunursa, o zaman
da isim olur.120

Nitekim Lisânu’l-Arab’da, kelimenin farklı iki kullanılışının


olmasının caiz olduğu belirtilerek şöyle denir : “Bu iki kullanı-
lışta doğrudur. Ancak Ferrâ’nın iddasına göre, kim bu kırâat-
lerden “ ‫ ” ُكرها‬ni tercih ederse, bunun manası ; “Kişiye zor ge-
len şey” demek olur. Buna örnek olarak ; “ ‫ ِجئتُكَ ُكرها‬/Sana zor-
lanarak geldim” denir. Ancak diğer bir okuyuş olan “ ‫” كَرها‬
okuyuşu tercih edilirse, o zaman kelimenin manası ; “Varolan

119 İbn Mücahid, s. 229 ; Cezerî, I, 248 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 46 ; Ruaynî,


s. 99 ; Gâlbun, II, 305 ; İbn Baziş, II, 628 ; Ebu Şâme, s. 414 ; Ebu Zür’a, s. 195 ;
Kâdî, s. 77 ; el-Beğavî, s. 36.
120 Haleveyh, s. 122.
62 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
durumun kişiyi zorlaması” demek olur. Buna da örnek olarak
; “ ‫ اَدخَلتَنِى كَرها‬/Beni zorlayarak içeriye soktun” manasına gelen
örneği verilebilir.121

İbn Kuteybe ( ö. 276/889 ) der ki : “‫ ” كَرها‬kelimesi “ ‫ اِك َراه‬/ zor-


lamak” anlamındadır. Ötreli okunuşu ise zorluk ve sıkıntı manasına
gelir. O bakımdan “ ‫ ” ُكرها‬sözü, isteyerek yahut istemeyerek, hoşuna
َ yani itaat
gitsin veya gitmesin bu işi yapacaksın, anlamındadır.‫طاءِ عا‬
edip boyun eğerek, “ ‫ ” َمك ُروها‬ya da hoşlanmadan bile olsa bu işi ya-
pacaksın” manası anlaşılır. 122

‫آء‬ ِ
َ ‫اب هللا َعلَ ْي ُك ْم َواُح َّل لَ ُك ْم َما َوَر‬
ِ ِ ْ ‫آء اًِلَّ َما َملَ َك‬
َ َ‫ت اَْْيَانُ ُك ْم كت‬
ِ ‫ات ِمن النِس‬
َ َ ُ َ‫صن‬ َ ‫َوال ُْم ْح‬
ِِ ِ ِ ‫صنِْي غَ ْري م‬ ِ ِ ِ ِ
‫ورُه َّن‬ ُ ُ‫استَ ْمتَـ ْعتُ ْم بِه م ْنـ ُه َّن فَاَت‬
َ ‫وه َّن اُ ُج‬ ْ ‫ْي فَ َما‬
َ ‫سافح‬ َ ُ َ َ ُْ‫ذَل ُك ْم اَ ْ تَـ ًْـتَـغُوا َبَ ْم َوال ُك ْم ُم‬
ِ ِ ِ ِ ‫فَ ِريضةا وًلَ جناح علَي ُكم ِفيما تَـراضيـتم بِ ِه ِمن بـع ِد الْ َف ِري‬
‫يما‬
‫يما َحك ا‬ ‫ضة ا َّ هللاَ َكا َ َعل ا‬ َ َْ ْ ْ َُْ َ َ ْ ْ َ َ َُ َ َ
“Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna,
evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı. Bütün bunlar Al-
lah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışında kalanlar
ise iffetli olarak zina etmeksizin mallarınızla mehir vermek suretiyle
evlenmek istemeniz size helal kılındı. O halde onlardan nikah ile fay-
dalanmanıza karşılık mehirlerini kendilerine verin ki, bu farzdır. O
mehri takdir edip kesinleştirdikten sonra birbirinizi razı etmenizde
bir mahzur yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm
ve hikmet sahibidir.” 123

121 İbn Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemalüddîn Muhammed b. Mükrem, Lisânu’l-


Arab, Daru’l-Meârif, Kahire, Tsz., V, 3865 ; Ferrâ, I, 259.
122 Abdullah b. Müslim b. Kuteybe, Tefsiru Garibi’l-Kur’an, Daru’l-Kutubi’l-

İlmiyye, Tahkîk: Es-Seyyid Ahmet Sakr, Beyrut 1398/1978, s. 122; Kurtubî, V,


65.
123 Nisa, 4/24.
Servet KILIÇ |63
Kırâat ilminde kelimelerin ism-i fail ve ism-i mef’ul kalı-
bında okunmaları bilinen bir husustur. Burada da aynı mesele
ile ilgili gelen bir örnek mevcuttur. Zira bu konuyla ilgili gelen
ayette “ ُ‫صنَات‬
َ ‫ ” َوال ُمح‬kelimesindeki “sad” harfini, kırâat imamla-
rından İbn Kesir, Nafî, Ebu Amr, Asım, İbn Amir ve Hamza,
bu kelimenin “sad” harfini, Kur’an da geçtiği her yerde, fet-
hayla “ ُ‫صنَات‬
َ ‫ ” َوال ُمح‬tarzında ism-i mef’ul kalıbında okumuşlar-
dır. Kisaî, sadece Nisa sûresinin yirmi dördüncü ayetinde ge-
çen kelimeyi, “sad” harfinin fethasıyla okurken, Nisa suresi
yirmi beşinci ayetiyle, Kur’an da bu kelimenin geçtiği her
yerde, kelimedeki “sad” harfini kesreyle “ ‫ت‬
ِ ‫صنَا‬
ِ ‫ ” ُمح‬tarzında
ism-i fail kalıbında okumuştur.124

Haleveyh’e göre, söz konusu kelimede geçen “sad” harfi üs-


tün ile okunduğunda, bu kelime ism-i mef’ul kalıbında kulla-
nılmış olur. Böylece mana : “ ُ‫صنَات‬
َ ‫ َوال ُمح‬/ İffetlenen kadınlar” ol-
muş olur. Yani kadınların iffetlenmeleri, evlenmeleri sebebiyle
kocalarının onları iffetli yapmaları sayesinde olmuştur. Ama
kelimede geçen “sad” harfi esreyle okunursa o zamanda keli-
menin manası : “ ‫ت‬
ِ ‫صنَا‬
ِ ‫ ُمح‬/ İffetli kadınlar” olmuş olur. Yani bu
kelime ism-i fail kalıbında kullanılmış olur. Yani kadınların if-
fetli olmaları, kendilerinden olan bir hususiyetle olmaktadır.
“İffetli” olma fiilinin faili, kadınların bizzatihi kendileri olmak-
tadır. Bu iffetli olmaktan kasıt ise, “Temizlenen, dürüst, iffetli
kadınlar” olmaktadır. Bu da onların nefislerinin İslam ile na-
muslarını korumalarıyla olmaktadır.

124İbn Mücahid, s. 230; Cezerî, I, 248; Abdulfettah el-Paluvî, s. 46; Ruaynî, s.


99; İbn Ğalbun, II, 305 ; İbn Baziş, II, 629 ; Ebu Şâme, s. 415 ; Ebu Zür’a, s. 196
; Kâdî, s. 78 ; el-Beğavî, s. 36.
64 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Arapça da her zaman ism-i fail kalıbı, “ ‫ ” ُمف ِع َل‬vezninden ya-
pılmaktadır. Ancak bu kalıbın ortanca harfinin üstün ile gel-
diği üç kelime dışında bu genelde böyledir. O kelimelerin ilki,
“ ‫ص َّن‬
َ ‫ ” ُمح‬ism-i fail kalıbıdır. İkincisi, “ ‫ ُمس َهب‬/ Uzun adam” ma-
nasına gelen kalıbıdır. Üçüncüsü ise, “ ‫ ُملفَح‬/ İflas eden kişi” ma-
nasına gelen ism-i fail kalıbındaki kelimesidir.125

Yezid b. Kuteybe (ö. 276/889) ise, kelimeyi “sad” harfinin


dammesiyle “ ‫ت‬
ِ ‫صنَا‬
ُ ‫ ” ُمح‬şeklinde okurken, bunun sebebini ise;
“Söz konusu kelimenin başında geçen “mim” harfinin dammesine
tabi olması için “sad” harfinin de dammeli okunması gerekir” demiş-
tir. Zira bu tarz bir okuyuşun bir benzeri de : “ ‫ ” ُمتنُن‬kelimesinde
geçen “mim” harfinin dammeli oluşu dolayısıyla, sonra gelen “nun”
harfininde, dammelenmesi gibidir.” diyerek açıklamıştır. 126

Kelimeyi fetha ile “ ُ‫صنَات‬


َ ‫” َوال ُمح‬şeklinde okuyanlara göre
mana : “Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler
müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı.”
Kelimeyi esreli okuyanlara göre ise mana : "Bir de harb esiri
olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, iffetli ve hür
kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı” demektir. Vahidî
( ö. 468/1076 ) ise şöyle demektedir : "Kırâat âlimleri, “ ُ‫صنَات‬
َ ‫َوال ُمح‬
” lâfzının okunuşu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Buna göre onlar
Nisa suresi yirmi dördüncü ayeti hariç, Kur'ân'ın tamamında bu ke-
limeyi “sâd” harfinin hem kesresi, hem de fethasıyla okumuşlardır.
Ancak onlar, bu harfin fethâ ile “ ُ‫صنَات‬
َ ‫ ” َوال ُمح‬şeklinde okunacağı hu-
susunda ittifak etmişlerdir. Binâenaley bu kelimeyi esre ile okuyanlar,
fiili kadınlara hamletmişlerdir. Yani, "İşte şu işler sebebiyle onlar

125 Haleveyh, s. 122.


126 Ebu’l-Hayyan, III, 222.
Servet KILIÇ |65
Müslüman oldular, iffetli olmayı tercih ettiler, evlenip kendilerini ko-
rudular" demektir. Bunu fetha ile okuyanlar, fiili başkasına hamlet-
mişlerdir. Yani, "Onları kocaları korudu" demektir.127

‫آء‬ ِ
َ ‫اب هللا َعلَ ْي ُك ْم َواُح َّل لَ ُك ْم َما َوَر‬
ِ ِ
َ َ‫ت اَْْيَانُ ُك ْم كت‬ْ ‫آء اًِلَّ َما َملَ َك‬
ِ ‫ات ِمن النِس‬
َ َ ُ َ‫صن‬ َ ‫َوال ُْم ْح‬
ِِ ِ ِ ‫صنِْي غَ ْري م‬ ِ ِ ِ ِ
‫ورُه َّن‬ ُ ُ‫استَ ْمتَـ ْعتُ ْم بِه م ْنـ ُه َّن فَاَت‬
َ ‫وه َّن اُ ُج‬ ْ ‫ْي فَ َما‬
َ ‫سافح‬ َ ُ َ َ ‫ذَل ُك ْم اَ ْ تَـ ًْـتَـغُوا َبَ ْم َوال ُك ْم ُُْم‬
‫يما َح ِكي اما‬ ِ ِ ِ ‫فَ ِريضةا وًلَ جناح علَي ُكم ِفيما تَـراضيـتم بِ ِه ِمن بـع ِد الْ َف ِري‬
‫ضة ا َّ هللاَ َكا َ َعل ا‬ َ َْ ْ ْ َُْ َ َ ْ ْ َ َ َُ َ َ
Yine bu ayetin bir başka yerinde geçen “ ‫ ” َواُحِ َّل لَ ُكم‬terkibin-
deki “helal” manasına gelen kelimeyi, kırâat imamlarından İbn
Kesir, Nafî, Ebu Amr ve İbn Amir “ ‫ ” ا‬ve “ ‫ ” ح‬harflerinin fet-
hasıyla “ ‫ ” ا َ َح َّل‬tarzında malum sîga ile okurken, yirmi beşinci
ayette geçen “ ‫ص َّن‬ ِ ‫ ” اُح‬kelimesindeki elifi ise dammesiyle “ ‫ص َّن‬
ِ ‫اُح‬
” tarzında meçhul sîga ile okudular. Kisaî ve Hamza ise, önceki
kelimeyi “ ‫ ” اُحِ َّل‬tarzında elifin dammesiyle okurken, diğer
َ ‫ ” اَح‬tarzında elifin fethasıyla
ayetteki gelen kelimeyi ise “ ‫ص َّن‬
okudular. Ancak Asım’ın Hafs rivayetiyle gelen okuyuşunda
o, iki kelimeyi de ötre ile okumuştur. Ancak Asım’dan gelen
başka bir rivayete göre o, bu iki kelimeyi de fetha ile “ ‫ ” ا َ َح َّل‬ve
َ ‫ ” اَح‬tarzında okumuştur. 128
“ ‫ص َّن‬

Kelimeyi meçhul sîga ile “ ‫ ” اُحِ َّل‬tarzında meçhul fiil olarak


okuyanlar, “ ‫ ” لَ ُكم‬kelimesini de naip fail yapmış olurlar. Bu şe-
kil okuyanlar, kelimeyi bir önceki ayette geçen “ ‫علَي ُكم‬
َ ‫ ُح ِ ِّر َمت‬/
Size haram kılındı” terkibinde geçen ve meçhul siga ile kulla-
nılan “ ‫ ” ُح ِ ِّر َمت‬kelimesine atfetmişlerdir. Kelimeyi malum siga

Râzî, V, 486.
127

İbn Mücahid A. g. e., s. 231 ; Cezerî, I, 249 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 46 ;


128

Ruaynî, s. 99 ; İbn Ğalbun, II, 305 ; İbn Baziş, II, 629 ; Ebu Şâme, s. 415 ; Ebu
Zür’a, s. 198 ; Kadî, 78 ; el-Beğavî, s. 36.
66 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
ile “ ‫ ” ا َ َح َّل‬şeklinde okuyanlar ise, bu fiilin failini, gizli olan “ ‫ه َُو‬
” yani Allah’a has kılarlar. 129 Ve “ ‫ ” ا َ َح َّل‬okuyuşunu “ ‫ّللا‬ ِ ِّ ‫َاب‬
َ ‫ِكت‬
‫علَي ُكم‬
َ / Allah’ın yazısı ( farzı ) olarak üzerinize” terkibinde ge-
ِ ” yani “Lafzatullah” kelimesine atfetmek için malum
çen “ ‫للا‬
siga ile kırâat ederler.130

ِ ‫ ” اُح‬okuyuşunun manası : “Evlendirilip iffetli olan”


“ ‫ص َّن‬
olup, ayetin bütünlüğü içinde düşündüğümüzde ise mana :
“Bunların dışında kalan bütün kadınlar, kendilerine mal varlığınız-
dan bir kısmını mehir olarak vermeniz ve zina yolu ile değil, evlilik
bağı yoluyla almak şartıyla size helaldir.” demektir. Eğer kelime
َ ‫ ” اَح‬tarzında kırâat edilirse o zaman bu ke-
bunun tersine “ ‫ص ِّن‬
lime malum siga ile okunacağından mana : “Bunların dışında
kalan bütün kadınlar, kendilerine mal varlığınızdan bir kısmını me-
hir olarak vermeniz ve zina yolu ile değil, evlendikleri zaman size
helaldir.” olur.131

‫اٍ ِم ْن ُك ْم‬ ِ ًْ‫َيأَيُّـها الَّ ِذين آمنُوا ًَل ََتْ ُكلُوا أَموالَ ُكم بـيـنَ ُكم َِبل‬
ٍ ‫اط ِل نًَِّل أَ ْ تَ ُكو َ َِتَ َاراة َع ْن تَـ َر‬َ ْ َْ ْ َ ْ َ َ َ َ
‫يما‬ ِ ِ َّ َّ ِ‫س ُك ْم ن‬
‫اّللَ َكا َ ب ُك ْم َرح ا‬ َ ‫َوًَل تَـ ْقتُـلُوا أَنْـ ُف‬
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. An-
cak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin
canına kıymayın. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.” 132

Nahiv ilminde “ef’âli nakıs’a” dediğimiz yardımcı fiiller ko-


nusu ile kırâat konusunun bibirileri ile bağlantılı olduğunu gö-
rürüz. Şöyle ki, ayette geçen yardımcı fiil, eğer bu formatı ile

129 Ebu’l-Hayyan, III, 223.


130 Râzî, VII, 490.
131 Süyûtî, I, 299.

132 Nisa, 4/29.


Servet KILIÇ |67
“ef’âli nakısa” olarak cümlede kabul edilirse, buna uygun ola-
rak da, bu yardımcı fiilin bir ismi bir de haberi gelmelidir. Ve-
yahut bu fiiller tam fiil olarak kabul edilip, ondan sonra gelen
kelimeler de ya fail veya mef’ul görevinde gelirler. İşte bu me-
َ ‫ ” اَن ت َ ُكونَ تِ َج‬terkibindeki
sele ile ilintili olarak gelen ayette, “ ‫ارة‬
“ticaret” kelimesini, İbn Kesir, Nafî, Ebu Amr ve İbn Amir, ref
ile “ ‫ارة‬
َ ‫ ” تِ َج‬şeklinde okurken, Kisaî, Hamza ve Âsım ise bu ke-
limeyi nasb ile “ ‫ارة‬
َ ‫ ” تِ َج‬şeklinde okumuşlardır. 133
Kelimeyi “ ‫ارة‬
َ ‫ ” تِ َج‬tarzında mansup okuyanlar, bu kelimeyi “
َ‫ ” َكان‬nakıs fiilinin haberi olmak üzere mansup olarak okumuş-
lardır. Kelime bu şekilde okununuca ayetin manası : “Ey iman
edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak bu
malların, kendi rızanızla yaptığınız bir ticaret yoluyla ele geç-
miş olması başka.” Ancak kelimeyi “ ‫ارة‬
َ ‫ ” تِ َج‬tarzında ötreli oku-
yanlar, “ َ‫ ” َكان‬fiilini tam fiil kabul ederler. Bunun takdirinin. “
َ ‫اِالَّ اَن تَقَ َع ِت َج‬/ Ticaretin vuku bulması başka” şeklinde geleceğini
‫ارة‬
söylerler. Denildi ki : “Bundan kastedilen, satıcı ve alıcının ya-
pılan ticaret sonunda bunu kesinleştirerek geri dönmemeyi
şart koşmaları böylece bu alış verişin kesinleşmesi, yoksa bir-
birlerinden ayrılmadıkları sürece bu alış verişten karşılıklı ola-
rak cayma hususunda serbest oluşlarıdır.”134

“ ‫ارة‬
َ ‫ ” تِ َج‬okuyuşunun ayete kattığı manalardan biri de : “Ey
iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak bu
malların, ticaret mallarıyla yapılan akit yoluyla olması başka”
olur. Veya başka bir takdiri ise : “Ey iman edenler! Mallarınızı

133 İbn Mücahid, s. 231 ; Cezerî, I, 249 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 47 ; Ruaynî,


s. 99 ; İbn Ğalbun, II, 305 ; İbn Baziş, II, 629 ; Ebu Zür’a, s. 199 ; Kâdî, s. 78 ;
el-Beğavî, s. 36.
134 El-Beğâvî, II, 308.
68 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak bu malların, aranızda karşı-
lıklı bir rızaya dayanan ticaret istisna” şeklinde gelir. Mekki
b. Ebi Talib ( ö. 437/1059 ) dedi ki : “Çoğunlukla Arap dilinde
َ ‫ اِالَّ اَن ت َ ُكونَ تِ َج‬terkibindeki “ َّ‫ ” اِال‬dan sonra gelen kısmı, nahîv
‫ارة‬
ilminde “istisna” olarak geldiğinden, bu kelimeden sonrası ise
zamirsiz gelir. Yani : “ َ‫ ” ت َ ُكون‬fiili, cemaat “vav”ı kullanılmadan
gelir. Bu görüş ise Ebu Ubeyd’in ( ö. 224/838 ) görüşüne muha-
liftir. İbn Atiyye ( ö. 383/993 ) dedi ki : “Bazıları “ َ‫ ” َكان‬nin tam
fiil olarak gelmesini tercih ediyorlar. Çünkü “illa”dan sonrarı
sıla cümlesidir. Bu böyle olunca (kane tam fiil olursa ) sıla ve
ondan başkası tam fiil olarak kabul edildiğinden, bu kelimenin
nakıs fiile göre değeri artar. Bu tercih güçlü değildir. Bu görüş
açıklamaya muhtaçtır. Belki bu kelime, ondan sonra gelen “ ‫عن‬
َ
‫ ” ت ََراض‬yani : “Karşılıklı rızalaşmadan, anlaşmadan” kelime-
siyle açıklığa kavuşur. Bu “ ‫عن ت ََراض‬
َ ” kelimesi, “ticaret” keli-
mesi için sıfattır. O zaman ayetin manası : “Ey iman edenler!
Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak aranızda rızaya
dayanarak sadır olan ticaret müstesna” olur.135

Vahidî, ( ö. 468/1076 ) bu konuda daha çok tercih edilenin


ötreli olan okuyuş olduğunu zikrederek şöyle der : “Kelimenin
َ ‫ ” تِ َج‬şeklinde fetha ile okuyanlar, “ َ‫ ” ت َ ُكون‬kelimesine râci
sonunu “ ‫ارة‬
bir zamir takdir ederek, bu kelâmın takdirinin : “ ‫ارة‬ َ ‫ ت َ ُكونَ ه‬/ O,
َ ‫ِى تِ َج‬
bir ticaret olursa” şeklinde olduğunu söylerler. Hâlbuki merciî, yani
yeri zikredilmeyen bir zamir takdir etmek her ne kadar caiz ise de,
kuvvetli bir kullanış değildir.” demiştir.136

135 Ebu’l-Hayyan, III, 241.


136 Râzî, VII, 534.
Servet KILIÇ |69
Ancak Taberî’ye ( ö. 310/923 ) göre, kelimeyi nasb ile oku-
mak ref ile okumaktan daha güzeldir. Bu da nasb ile okumanın
daha kuvvetli olmasındandır. Zira “ticaret” kelimesi nekre
olup, sayı itibariyle “tek” manasını ifade eder. Kelimenin “ ‫ارة‬
َ ‫تِ َج‬
” şeklinde ki hali, Arapça da daha fasihtir. “ َ‫ ” َكان‬yardımcı bir
fiil olarak geldiğinde, bunun bir ismi ve haberi olur. Ancak “
َ‫ ” َكان‬nin isminin ve haberininin de zahir gelmemesi, bu kelime-
nin tek bir nekire kelime olarak gelmesiyle mümkün olur. O
zaman bu kelime, gerek nasb ile gerekse de ref ile okunabilir.
Kelime ref ile kıraat edildiğinde ayetin manası : “Ey iman eden-
ler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak aranızda bir
ticaretin varlığının bulunması veya aranızda karşılıklı rızaya
dayanan bir ticaretin vuku bulması istisna” demek olur.137

‫اِ ْ ََتْتَنًُِوا َكًَآئَِر َما تُـ ْنـ َه ْو َ َعنْهُ نُ َك ِف ْر َعنْ ُك ْم َسيِئَاتِ ُك ْم َونُ ْد ِخلْ ُك ْم ُم ْد َخالا َك ِرْياا‬

“Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, diğer


kusurlarınızı örter, sizi güzel bir makama koyarız.”138

Kırâat ilminde “iltifat sanatı”nın ne manaya geldiğini daha


önce açıklamıştık.139 Yine bu konuyla ilgili olarak gelen ayette
“ ‫ ” نُ َكفِِّر‬kelimesinin ilk harfi ile, “ ‫ ” َونُدخِ ل ُكم‬kelimesinin ilk harfini,
Âsım “ya” ile, “ ‫ ” يُ َكفِِّر‬ve “ ‫ ” يُدخِ ل ُكم‬tarzında okurken, geriye ka-
lanlar ise, bu kelimenin ilk harfini “nun” ile “‫ ” نُ َكفِِّر‬ve “ ‫” َونُدخِ ل ُكم‬
şeklinde okumuşlardır. Yine aynı ayetin devamında gelen “

137 Taberî, VIII, 219-220.


138 Nisa, 4/31.
139 Bkz., s. 31.
70 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
‫ ” ُمدخَال‬kelimesinin ilk harfini sadece Nafî, “mim” harfinin fet-
hasıyla “ ‫ ” َمدخَال‬tarzında okurken, geriye kalanlar ise dammeli
olarak “ ‫ ” ُمدخَال‬şeklinde okumuşlardır.140

Ebu Ali el-Farisî’ye göre, kim ‫ يُ َكفِِّر‬/örtmek” kelimesini “ya”


harfi ile okursa, o kişi Allah’ın adını zikretmiş ve bu fiilin failini
Allah’a racî kılmış olur. Muhakkak bu okuyuş, öncesinde gelen
ayetle de uyum sağlamış olur. Zira “ ‫ ” يُ َكفِِّر‬okuyuşu, bunun he-
men bir öncesinde gelen ayetin sonunda : “ ‫للا َكانَ بِ ُكم َرحِ يما‬
َ ‫ ا َِّن‬/
Şüphesiz Allah size karşı merhametlidir” buyruğunda açıkça
geçen, Allah lafzına da uyum göstermektedir. Hasan-ı Basri’ye
göre, kelimenin başının “nun” ile okunması, nahîv ilmi açısın-
dan daha güzeldir. Zira Alî İmran sûresinde geçen ayette yüce
Allah : “ ‫ بَ ِل للاُ َموليَ ُكم‬/ Sizin yardımcınız Allahtır.” 141 ayetinde ge-
çen fail ile, yine bir sonraki ayette geçen : “ ‫ب الَّذِينَ َكف َُروا‬
ِ ‫سنُلقِى فِى قُلُو‬
َ
‫ب‬
َ ‫الرع‬
ُّ / Küfredenlerin kalplerine korku salacağız” 142 ayetinde
geçen ve cemaat nun-i ile başlayan “ ‫سنُلقِى‬
َ / Salacağız” fiiline de
uygun gelmektedir.143

Yine Halevey’e göre, “sokulan yer” manasında olmak


üzere, ‫ ُمد َخال‬kelimesindeki “mim” harfini damme ile “ ‫” ُمدخَال‬
tarzında okursa, muhakkak o kimsa bu kelimeyi mastar yap-
mış olur ki, bu mastarında çekimi şöylece gelmektedir : “ ‫اِدخَاال‬
ِ ‫َوقُل َربِّ ِ اَدخِ لنِى ُمد َخ َل‬
‫ ” اَد َخ َل يُدخِ ُل‬Bu okuyuşun delili ise “ ‫صدق َواَخ ِرجنِى‬
‫صدق‬
ِ ‫ ُمخ َر َج‬/ Ve de ki : “Ey Rabbim! Girişeceğim her işe, doğruluk

140 İbn Mücahid, s. 232 ; Cezerî, I, 249 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 47 ; Ruaynî,


s. 99 ; İbn Ğalbun, II, 305 ; İbn Baziş, II, 629 ; Ebu Şâme, s. 415 ; Ebu Zür’a, s.
200 ; Kâdî, s. 78 ; el-Beğavî, s. 36.
141 Âli İmran, 3/150.

142 Âli İmran, 3/151.

143 Farisî, ss. 152-153.


Servet KILIÇ |71
üzere girmemi, bırakacağım her işten de doğruluk göstererek
çıkmamı sağla” ayetinde geçen, “ ‫ ” ُمد َخ َل‬ve “ ‫ ” ُمخ َر َج‬kelimeleri-
nin başlarının dammeyle okunmaları gibi. Bu kelime fethayla
okunursa o takdirde “ ‫ ” ُد ُخوال‬kelimesinin mastarı yapmış olur
ki, bunun da müştakları şu şekilde gelir : “ ‫ ” َد َخ َل يَد ُخ ُل ُد ُخوال‬Bu
okuyuşun Kur’an’dan delili ise : “ ‫ َحتَّى َمطلَ ِع الفَج ِر‬/ O gece tan ye-
rinin ağarmasına ( güneşin doğduğu yer ) kadar” ayetinde ge-
çen “ ِ‫ ” َمطلَع‬kelimesinin başınında fethayla okunması gibi. Zira
söz konusu bu kelime, ism-i mekân olup “Güneşin doğduğu
yer” manasına gelmektedir. Konumuza dönersek, kelimenin
başının fetha ile “ ‫ ” َمد َخال‬şeklinde okunması, ism-i mekân ola-
rak caiz olup, belki bir ihtimal dammeyle de “ ‫ ” ُمدخَال‬şeklinde
de gelebilir.144

Âsım, ( ö. 127/745 ) “ ‫ ” يُ َكفِِّر‬ve “ ‫ ” يُدخِ ل ُكم‬fiillerini gaib sîgasıyla


“örter ve sizi sokar” şeklinde okurken, diğer kırâat imamları
ise, va'ad-i ilahiyi ifâde eden bu cümleyi yeni bir cümle saya-
rak, “örteriz ve sizi sokarız” şeklinde okumuşlardır. Yine bir
diğer kelime olan “ ‫ ” ُمدخَال‬kelimesini mîm'in fethasıyla okuyan-
lar, bunu “girme yeri” yani “ism-i mekân” manasında kullan-
mışlardır. Kelimeyi ötreli olarak “ ‫ ” ُمدخَال‬şeklinde okuyanlar,
bunu 'sokmak" manasında olmak üzere “ ‫ ” اِدخَال‬mastarından
almışlardır. Bu okuyuşun takdiri : "Eğer siz, yasaklandığınız bü-
yük günahlardan sakınırsanız, diğer kusurlarınızı örter, sizi şerefli
bir yerleştirme ile yerleştiririz" olur. Bu girdirişi "şerefli" ola-
rak tavsif etmek şu manadan dolayıdır : “Bu yerleştirme, hak-

144 Haleveyh, ss. 122-123.


72 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
َ َ‫ اَلَّذِينَ يُحش َُرون‬/ O, yüz-
larında Allah Teâlâ'nın, " ‫علَى ُو ُجو ِه ِهم اِلَى َج َهنَّ َم‬
leri üstü cehenneme sürülüp toplanacaklar yok mu?" 145 buyur-
duğu kimselerin aksine, bu giriş, ikram ile beraber bir giriş ola-
caktır.”146

Ancak burada şöyle bir soru akla gelebilir. “Giriş” sözü,


mekân itibariyle ism-i mef’ul olarak mı gelir, yoksa zarf olarak
mı? Ancak kelime, “mim” harfinin fethasıyla “ ‫ ” َمدخَال‬şeklinde
gelirse, o zaman “ ‫ ” ُد ُخول‬mastarı olarak gelmiş olup, bu ise
“mutavaa” yani “isteyerek boyun eğme” manasında kullanıl-
mış olur. O zaman da ayetin takdiri şöyle gelir : “O sizi Cennete
girdirecek, sizde boyun eğerek güzel bir girişle girmeyi kabul
edeceksiniz.” Burada takdiri olarak gelen “ َ‫ ” فَت َد ُخلُون‬kelimesinin
hazf edilmesi, mutavaat manası ile beraber mastara delalet et-
mesi içindir.147

Ancak sözü edilen kelimenin mekân ismi olması da muhte-


meldir. O takdirde kelime ism-i mef’ul olup, doğal olarakta
mansub olarak “ ‫ ” َمدخَال‬şeklinde gelir. Bu durumda ayetin ma-
nası şöyle olur : “Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sa-
kınırsanız, diğer kusurlarınızı örter ve sizleri şerefli bir yere girdi-
ririz, o da Cennettir.”148

Taberi’ye göre, dammeli kıraat doğruya daha layıktır.


Çünkü söz konusu “ ‫ ” ُمدخَل‬kelimesi “ ‫ ” ُمفعَل‬vezninden bir mas-

145 Furkan, 25/34.


146 Râzî, VII, 548.
147 Ebu’l-Hayyan, III, 244.

148 Kurtubî, V, 158.


Servet KILIÇ |73
tardır. Bu mastar ise, “ ‫ ” َمفعَل‬vezninden olan “ ‫ ” َمدخَل‬kelime-
sinden, mastar olmaya daha uygundur.149

َ ِّ‫سبُوا َولِل ِن‬


ِ‫سآء‬ َ َ ‫َصيب مِ َّما اكت‬
ِ ‫ال ن‬ ِّ ِ ‫علَى بَعض ل‬
ِ ‫ِلر َج‬ َ ‫ض ُكم‬ َّ َ‫َوالَ تَت َ َمنَّوا َما ف‬
َ ‫ض َل للاُ بِ ِه بَع‬
‫علِيما‬ ِّ ُ َ َّ َ ُ َ
َ ‫سبنَ َوسئلوا للاَ مِ ن فض ِل ِه اِن للاَ كانَ بِك ِل شَىء‬ َ َ ‫َصيب مِ َّما اكت‬ ِ ‫ن‬
“Bir de Allah'ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni
etmeyin. Erkeklere hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da
kendi kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah'ın fazlın-
dan ve kereminden isteyin. Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilen-
dir.” 150

Sarf ilminde kelimelerin müştakları yapılırken muhakkak o


kelimenin en yalın hali ortaya çıkıncaya kadar bu müştaklar
çekimlenir. Kırâat ilminde de, ayette geçen bir kelime eğer sarf
ilmi gereği farklı okunuyorsa, bu durumda ilgili kelimenin çe-
kimlenebileceği kalıplardan birisi muhakkak ilgili ayette kulla-
nılmış olmaktadır. İşte bu konuyla ilgili ayette geçen “ ‫” َوسئَلُوا‬
kelimesini İbn Kesir ve Kisaî, hemzesiz olarak “ ‫سلُوا‬
َ ‫ ” َو‬, “ ‫سل‬
َ ‫” َو‬
َ َ‫ ” ف‬tarzında okumuşlardır. Bu Kurrâ, bir kelimede eğer
ve “ ‫سل‬
“sin” harfinden önce “vav” veya “fe” harfi gelmişse, “sin” har-
finden önce gelen “vav”ın veya “fe” harfinin harekesini “sin”e
naklederek okumuşlardır. Ancak Ebu Amr, Nafî, Âsım, İbn
Âmir ve Hamza ise, “ ‫ ” َوسئَلُوا‬şeklinde kelimeyi hemzeli oku-
muşlardır. 151

149
Taberî, VIII, 259.
150 Nisa, 4/32.
151 İbn Mücahid, ss. 232-233 ; Cezerî, I, 249 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 47 ;

Ruaynî, s. 99 ; İbn Ğalbun, s. 305 ; İbn Baziş, II, 629 ; Ebu Şâme, s. 416 ; Ebu
Zür’a, ss. 200-201 ; Kâdî, s. 78 ; el-Beğavî, s. 37.
74 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Haleveyh’e göre, sözü edilen kelimenin hemzeli ve hemze-
siz okunması, kelimenin başında “vav” veya “fe” harfi bu fiil-
den önce geldiğinde olur. Ona göre kelimenin hemzeli okun-
masının sebebi, Arapça da emir fiillerinde genelde bu kelime-
lerin başında bulunan hemzeler düşmektedir. Ne zaman emir
fiilleriyle oluşan fiillerin başına “vav” harfi gelirse, hemze ke-
limenin aslından olduğu için, tekrar kelimedeki yerini alır. An-
latılan bu durumun Kur’an’daki delili ise : “ ِ‫صلَوة‬
َّ ‫ َوأ ُمر اَهلَكَ ِبال‬/
Yakınlarına namazı emret”152 ayetidir. Bu ayette de emir fiilini
başına “vav” dâhil olduğundan fiilin aslından olan hemze ke-
limedeki yerini almıştır. Kelimenin hemzesiz okunuşunun de-
liline gelince, bu okuyuşunda Kur’an’dan delili : “ ‫سل بَنِى اِس َرآئِي َل‬
َ
/ İsrailoğullarına sor” 153 ayetidir. Bu ayette geçen “ ‫سل‬ َ / Sor”
emir fiilinin aslı, “ ‫” اَساَل‬dir. Emir halinde bu fiilin başında bu-
lunan hemzenin fethası, “sin” harfine nakledilir. İbtidanın ola-
bilmesi için, kelimenin başında bulunan vasıl hemzesi olan elif
harfi, kelimeden çıkarılır. Lamu’l fiil olan ve kelimenin ortanca
harfi olan “hemze” de sükûnlanır. “Vav” harfide kelimenin he-
men başına geçince, bu kelime yukarıda okunan “ ‫سل‬
َ ‫ ” َو‬şek-
linde kalır. 154

İbn Kesir ve Kisaî’nin söz konusu kelimede geçen hemzeyi


okumamaları ve hemzeyi hazfederek harekesini “sin” harfine
vermelerinin sebebi, kelime bu şekilde okunduğunda, bura-
daki emir muhataplar için olup bunun da manası : “Siz isteyin”
olur. Hemze’yi hazfetmek Hicazlıların lügatidir. Hemze’nin is-
batı ise, bazı Temimlilerin lügatidir. İbn Amr’a ( ö. 154/771 )

152 Taha, 20/132.


153 Bakara, 2/211.
154 Haleveyh, s. 123.
Servet KILIÇ |75
göre hemzesiz okuma, bazı Kureyşlilerin lügatidir. Hemze’nin
hazfedilişi ise, “vav” ve “fe” harflerinin hemzeden hemen önce
gelmesi nedeniyledir. Kelime bu şekilde okunursa, o zaman iki
mef’ul gerekir. Biri “Allah” diğeri de “onun lütfu” olur.155

Kurtubî ( ö. 648/1251 )‘ye göre bu kelimenin aslı “ ‫ ” َوسئَلُوا‬şek-


linde hemzelidir. Şu kadar var ki, tahfif için hemze hazfedil-
miştir. 156 Hemzeli okuyuşa göre bu kelime, aslı üzere okun-
muştur. Zira Kırâat imamları, “‫ ” َوسئَلُو‬kelimesi emr-i gâib ol-
duğu için, bunun hemzeli okunacağı hususunda ittifak etmiş-
lerdir.157

Ancak sözünü ettiğimiz bu kelimenin bir diğer kullanımı


olan “ ‫ ” َوسئَلُوا‬şeklindeki hemzeli okuyuş ise, tamamen “emr-i
gaib” olarak geldiğinden, manayı : “İstesinler” anlamına çevi-
rir. Kelimenin “ ‫ ” َوسئَلُوا‬şeklinde okunması, diğer hemzesiz olan
“ ‫سلُوا‬
َ ‫ ” َو‬okuyuşuna göre daha uygun olacağı görülür. Zira bu-
rada kullanılan siga, “emr-i gaib” olarak geldiğinden, kırâat
imamları bahse konu kelimenin “hemze” li okunması husu-
sunda ittifak etmişlerdir.

َّ ِ‫صيًَـ ُه ْم ا‬
ِ َ‫وهم ن‬
ْ ُ ُ‫ت اَْْيَانُ ُك ْم فَاَت‬
ِ َّ ِ ِ ِ ِ ‫ولِ ُك ٍل جعلْنا مو‬
َ ‫اَل َّمَّا تَـ َر َك ال َْوال َدا َواًْلَ ـ َْربُو َ َوالذ‬
ْ ‫ين َع َق َد‬ َ ََ َ َ َ َ
ٍ
‫هللاَ َكا َ َعلَى ُك ِل َش ْىء َش ِهي ادا‬

“Anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her şey için bir mirasçı ta-
yin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin.
Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.” 158

155 Ebu’l-Hayyan, III, 246.


156 Kurtubî, V, 164.
157 Râzî, VIII, 10.

158 Nisa, 4/33.


76 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Sarf ilminde “ ‫ع َل‬
َ ‫ ” ُمفَا‬kalıbında gelen kelimelerin manasında
müşareket anlamı mevcuttur. Kırâat ilminde de, ayetler tahlil
edilirken, eğer kelimeler bu kalıpta gelerek farklı okunmuşsa-
lar, bunun ayetin manası üzerinde de bir değişiklik yapması
kaçınılmazdır. İşte bu anlatılan mesele ile ilgili geçen ayette
“ ‫عقَ َدت‬
َ ” kelimesini İbn Kesir, Nafî, Ebu Amr ve İbn Âmir, elif
ile “ ‫عاقَ َدت‬
َ ” şeklinde okumşlardır. Âsım, Hamza ve Kisaî ise,
bu kelimeyi elifsiz olarak “ ‫عقَ َدت‬
َ ” şeklinde okumuşlardır.159

Kelime “ ‫عقَ َدت‬


َ ” şeklinde okuduğunda mana : “Yeminlerini-
zin kendilerini bağladığı kimselere de paylarını da verin” olur.
Kelime “ ‫عاقَ َدت‬
َ ” şeklinde okunursa mana : “Yeminlerinizin an-
laştığı kimseler de paylarını verin” olur. “ ‫ ” اَي َمان‬kelimesi, “ye-
min” kelimesinin çoğulu olup, burada ki “el” , “yemin” anla-
mına gelmektedir. Çünkü antlaşma esnasında, buna vefa gös-
termek ve ahde tutunmak üzere taraflar birbirinin ellerini tu-
tuyorlardı.160

“ ‫عاقَ َدت‬
َ ” şeklindeki okuyuşun, manaya delalet etmesinin
mümkün olması için, ikinci mef’ul hazfedilmiştir. Bunun
mef’ulü ise mahzuf bir zamirdir. Bunun takdiri : “ ‫عاقَ َدت ُهم اَي َمانُ ُكم‬
َ /
Yeminlerinizin karşılıklı olarak birbirinizi bağladığı, sözleştiği-
niz kimseler” şeklinde gelir. “ ‫عقَ َدت‬
َ ” okuyuşunun da mef’ulü
mahzuftur. Onun takdiri ise : “ ‫عقَ َدت َحلفَ ُهم‬ َ / Yeminlerinizin bağ-
ladığı kimseler” olur. Yahut “ ‫عه َدهُم اَي َمانُ ُكم‬
َ ” şeklinde gelir. “‫اَي َمانُ ُكم‬
/ Yeminleriniz” manasındaki kelimenin “ ‫عاقَ َدت‬
َ ” veya “ ‫عقَ َدت‬
َ ”

159 İbn Mücahid, s. 233 ; Cezerî, I, 249 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 47 ; Ruaynî,


s. 99 ; İbn Ğalbun, II, 306 ; İbn Baziş, II, 630 ; Ebu Şâme, s. 416 ; Ebu Zür’a, ss.
200-201 ; Kâdî, s. 78 ; el-Beğavî, s. 37.
160 El-Beğâvî, II, 313.
Servet KILIÇ |77
kelimesine isnat olunması müsavidir.161

Ali b. Kebşe, Hamza'dan çoğul ifade etmek üzere “ ‫ ” ق‬har-


fini şeddeli olarak “ ‫عقَّ َدت‬
َ / Çokça bağladığı” diye de rivayet
etmiştir. Şu kadar var ki, Hamza'dan meşhur olan kırâat “ ‫” ق‬
harfi şeddesiz olarak “ ‫عقَ َدت‬
َ / Yeminlerinizin bağladığı” diye
okuduğudur. Bu ise mana açısından uzak bir kırâattir. Çünkü
akidleşme, ancak iki ve daha çok kişi tarafından yapılır. Bu ise
“ ‫ع َل‬
َ ‫ ” ُمفَا‬vezninde gelen kelimelerde olmaktadır. Ebu Ca’fer en-
Nehhâs ( ö. 338/949 ) der ki: Hamza’nın kırâati, Arapça açısın-
dan bir parça kapalı olsa da, biraz kaideleri zorlamaktadır. Bu
َ ‫عقَ َدت ُهم ا َي َمانُ ُكم الحِ ل‬
okuyuşa göre ifadenin takdiri : “ ‫ف‬ َ / Yeminlerini-
zin kendileriyle antlaşma akdettiği kimseler” demek olup, bu
fiil, iki mef’ul alarak müteaddî ( geçişli fiil ) yapılmıştır. Niha-
yet bunun takdiri de : “ ‫ف‬َ ‫عقَ َدت لَ ُهم اَي َمانُ ُكم الحِ ل‬
َ / Yeminlerinizin ken-
dileri lehine antlaşma akdettiği kimseler” şeklinde gelir. Daha
sonra ise‫ لَ ُهم‬kelimesi hazfedilmiştir. Bunun bir benzeri : “ ‫َواِ َذا‬
‫ كَالُوهُم‬/ İnsanlara ölçüp tartıkları zaman” 162 ayeti olup bunun
takdiri ise : “ ‫ كَالُوا لَ ُهم‬/ Başkaları için tarttıklarında” şeklinde ge-
lir. Burada da ikinci mef’ul hazfedilmiştir.163

ِ ِ‫َوا ْعًُ ُدوا هللاَ َوًلَ تُ ْش ِرُكوا بِ ِه َش ْيـئاا َوَِبل َْوالِ َديْ ِن اِ ْحس اان َوبِ ِذى الْ ُق ْرََب َوالْيَـتَ َامى َوال َْمساك‬
‫ْي‬ َ َ
ِ
َ‫ت اَْْيَانُ ُك ْم ا َّ هللاَ ًل‬ ِ َّ ‫ب َِب ْْلَنْب َوابْ ِن‬
ِ ً‫الس‬ ِ ِ ‫اح‬ ِ ‫الص‬ ِ ُ‫َوا ْْلَا ِر ِذى الْ ُق ْرََب َوا ْْلَا ِر ا ْْلُن‬
ْ ‫يل َوَما َملَ َك‬ َّ ‫ب َو‬
‫ورا‬
‫ب َم ْن َكا َ ُمُْتَاًلا فَ ُخ ا‬ ُّ ‫َُِي‬

“Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra

161 Ebu’l-Hayyan, III, 248.


162 Mutaffifin, 83/3.
163 Kurtubî, V, 168.
78 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşu-
lara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara,
sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve
övünen kimseyi sevmez.” 164

Nisa sûresi otuz altıncı ayetinde geçen “ ‫ب‬ ِ ُ‫ار ال ُجن‬


ِ ‫ ” َوال َج‬terki-
ِ ُ‫ ” ال ُجن‬kelimesinin faklı okumaları mevcuttur. Zira
bindeki “ ‫ب‬
Arapça da bazı kelimeler vardır ki, üzerinde yapılcak irab de-
ğişikliklerine rağmen kelimenin manasında bir değişiklik ol-
mamaktadır. Çünkü böyle kelimelerin aynı anlamı veren bir-
çok formatı olup, kelime bunlardan hangisi ile ifade edilirse
edilsin, kelimenin manası üzerinde bir değişiklik meydana gel-
ِ ُ‫ال ُجن‬
meyecektir. İşte bu tür kelimelere örnek sadedinde gelen “ ‫ب‬
” kelimesi de böyledir. Yukarıdaki ayette geçen tarzında geçen
“ ‫ ” َجنب‬kelimesini, Âsım, bu kelimenin başında bulunan “ ‫” ج‬
harfinin fethasıyla “ ‫ ” َجنب‬tarzında okurken, geriye kalanlar
ِ ُ‫ ” ُجن‬şeklinde oku-
ise, “ ‫ ” ج‬ve “ ‫ ” ن‬harflerinin dammesiyle “ ‫ب‬
muşlardır.165

Ebu Ali el-Farisî’ye göre, “ ‫ب‬ِ ‫ار ال َجن‬


ِ ‫ ” َوال َج‬kırâati, iki manaya
ihtimali vardır. Birincisi, bu kırâatte kastedilenin “yan komşu”
olduğudur. Bu kırâat tercih edilirse, bunun takdiri : ‫ب‬ ِ ‫ ذِي الَ َجن‬/
Yakınlık sahibi komşu” şeklinde gelir. Burada muzaf olan “ ‫ذِي‬
” hazfedilmiştir. Zira bu kastedilen mana bu kırâatle anlaşıla-
bilen bir manadır. Bu kırâatle kastedilen sedece “yan komşu”
manası olmayıp, aynı zamanda “yabancı komşu” manasına da
gelmektedir. Bu kırâatin ikinci manası ise, “vasfetmek” mana-
sının anlaşılacağıdır. Bu “‫ب‬
ِ ‫ال َجن‬ ” kırâati, tıpkı

164 Nisa, 4/36.


165 İbn Mücahid, s. 233 ; İbn Ğalbun, II, 306 ; Ebu Zür’a, s. 202.
Servet KILIÇ |79
“ ‫ضرب‬َ – ‫ ” نَدب – فَصل‬kelimelerinin kullanılması gibi bir okuma-
dır. Bu vasıf, bir mevsufu da kapsamaktadır. “ ‫ب‬ ِ ُ‫ ” ُجن‬kırâatide
bu kullanılış gibidir. Bu iki kırâatinde aslında manaları birdir.
O mana da, “akraba olmayan komşu” demektir. Diğer bir
ِ ُ‫ ” ُجن‬kırâatine gelince, bu lafız da “ ‫ ” فُعُل‬vezni
kırâat olan “ ‫ب‬
üzere gelmiştir. Bu “ ‫ ” ا ُ ُحد‬kullanılışı gibi bir okumadır. Dolayı-
sıyla bu kırâatte de, diğer kırâatten mana itibariyle aynıdır. 166

Asım’ın “ ‫ب‬
ِ ‫ ” ال َجن‬kelimesini fetha ve sûkun ile okumasıyla,
ayetin manası : “Uzak komşu” olur. Dilciler, Asım’a bu kelime-
nin manasını sordular, o da şöyle cevap verdi : “O komşu ki,
kendisine gidilen kişidir, yani senin gözün, daima o komşunun
ikamet ettiği yerde, onun üstünde olsun demektir,” dedi. Yani
imam Âsım, burada kişinin komşusunu görüp gözetmesi gere-
kir demek istemiştir. 167

ِ ُ‫ ” ُجن‬kelimesi iki lügattir. Bu


Kurtubî’ye göre “ ‫ ” َجنب‬ve “ ‫ب‬
kelimelerin sarf açısından müştakları “ ‫ي‬ ُّ ِ‫ ” َجنب ُجنُب اَجنَبُ اَجنَب‬şek-
linde gelir. Ve bu iki okuyuş arasında başka bir okuyuş şekli
rivayet edilmemiştir. Fethalı gelen “ ‫ ” َجنب‬kelimesinin cem’i ise
“ ُ‫ ” ا َ َجانِيب‬kelimesidir. Burada mahzuf bir muzafın takdir edil-
diği de söylenmiştir. Bunun takdiri : “ ‫ب‬
ِ ‫ار ذِي ال َجن‬
ِ ‫ َوال َج‬/Yanı bulu-
nan komşu” demektir. Veya : “Yan tarafta bitişik komşu” anla-
mına geldiği de söylenmiştir.168

166 Farisî, s.158.


167 Ebu’l-Hayyan, III, 255.
168 Kurtubî, V, 190.
80 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
ِ ِ ِ ِ ْ َ‫اَلَّ ِذين يـً َخلُو َ وَيْمرو َ النَّاس َِبلًْ ْخ ِل ويكْتمو َ مآ اَ ََتهم هللا ِمن ف‬
َ ‫ضله َواَ ْعتَ ْد َن للْ َكاف ِر‬
‫ين‬ ْ ُ ُ ُ َ ُ ُ ََ ُ َ ُُ َ َ َْ َ
‫َع َذ ااَب ُم ِهيناا‬

“Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik


tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimeti giz-
lerler. Biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık.” 169

Nisa sûresi otuz altıncı ayetiyle ilgili bahsettiğimiz mesele-


nin bir benzeri de, aynı sûrenin otuz yedinci ayetinde geçmek-
tedir.170 Zira bu ayette de geçen “ ‫ ” بِالبُخ ِل‬kelimesinin aynı ma-
nayı ifade eden birçok formatı olup, bunlar dediğimiz gibi
mana üzerine fazla tesir etmeyen okuyuşlardır. Bu ayette de
geçen “ ‫ ” بِالبُخ ِل‬kelimesinin başını Hamza ve Kisaî, “ ‫ ” ب‬ve “ ‫خ‬
” harflerinin fethasıyla “ ‫ ” بَ َخ ِل‬tarzında okurken, İbn Kesir,
Nafî, Âsım, Ebu Amr ve İbn Âmir ise “ ‫ ” بِالبُخ ِل‬tarzında oku-
muşlardır.171

Haleveyh’e göre, sözü edilen kelimenin “ ‫ ” بَ َخ ِل‬ve “ ‫” بِالبُخ ِل‬


tarzında okunması, iki farklı lügat olup, bu okuyuş tarzları
“ ‫ع َد ِم ُحز ِن َحزَ ِن‬
َ ‫ ” عُد ِم‬kelimelerinin gelmesi gibidir. Dendi ki, “ ‫بَ َخ ِل‬
” tarzındaki okuyuş mastar, “ ‫ ” بِالبُخ ِل‬okuyuşu ise isim olarak
gelmiştir.172

Bu kelimenin mastar olarak “ ‫ ” بَ َخ ِل‬müştakları, “ ‫بَخِ َل يَب َخ ُل بَخَال‬


” şeklinde gelir. Diğer bir okuyuş olan ve isim olarak gelen “

169
Nisa, 4/37.
170 Bkz., s. 48.
171 İbn Mücahid, s. 233 ; Cezerî, I, 249 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 47 ; Ruaynî,

s. 100 ; İbn Ğalbun, II, 306 ; Ebu Zür’a, s. 203 ; Kâdî, s. 79 ; el-Beğavî, s. 37.
172 Halevey, s. 123.
Servet KILIÇ |81
‫ ” بِالبُخ ِل‬kelimesinin müştakları ise, “ ‫ ” بَ ُخ َل يَب ُخ ُل بُخال‬şeklinde ge-
lir.173

Vahidî, söz konusu kelimenin dört değişik söylenişinin ol-


duğunu belirtmiştir. “Bunlardan birincisi : “ ‫ ” اَلب ُخ ُل‬ki “ ‫ ” اَل ُقف ُل‬gi-
bidir. İkincisi : “ ‫ ” اَلب َ َخ ُل‬ki “ ُ ‫ ” اَل َك َرم‬gibidir. Üçüncüsü : “ ‫ ” اَلبَخ ُل‬ki “
‫ ” اَلفَق ُر‬gibidir. Dördüncü ise “ ‫ ” اَلب ُ ُخ ُل‬olarak gelen dammeli kullanımı-
dır.” Ancak Vahidî nin bu görüşüne sıcak bakılmamıştır. Sözü edilen
kullanılış, Arapça da “iyilik etmeyi menetmek” demektir. Şeraitte ise
vacibin engellenmesi manasında kullanılır. 174

Hamza ve Kisaî’nin okuyuşları, tıpkı “ ‫ ” كالرشد والرشد‬gibi iki


okuyuştur. Onların okuyuşlarının manası : “Ellerinin sahip ol-
dukları ile cimrilik ederler. Başkalarının ellerinde olanlar için
de onlara bu mallardan sadece kendilerinin yemelerini ama
başkalarına yedirmemelerini emrederler” demektir.175

Taberî’ye göre, bu iki değişik okuyuşun manaları aynı olup,


aralarında herhangi bir mana farkı bulunmamaktadır.176

‫يما‬ ِ ِ ِ ِ َ ‫ال َذ َّرةٍ واِ ْ تَ ُكن حسنةا ي‬


َ ‫اِ َّ هللاَ ًلَ يَظْلِ ُم ِمثْـ َق‬
‫ضاع ْف َها َويُـ ْؤت م ْن لَ ُدنْهُ اَ ْج ارا َعظ ا‬ ُ ََ َ ْ َ
“Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer ya-
pılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi
katından büyük bir mükâfat verir.” 177

Bu konu ile ilgili daha önceden geçen ve yardımcı fiillerin

173 Mevlüt Sarı, el-Mevârid Arapça-Türkçe Lûgat, İpek Yayınları, İstanbul 1980,
s. 74.
174 Râzî, VIII, 35.

175 Nesefî, III, 54.

176 Taberî, VIII, 351

177 Nisa, 4/40.


82 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
cümle içinde üstlendikleri görevler itibariyle, kendilerinden
sonra gelen kelimeler üzerinde irab yönünden bazı değişiklik-
ler yaptıklarını belirtmiştik.178 Bu durum bahsi edilen fiillerin
cümle içinde tam fiil kabul edilip edilmemelerine göre farklılık
arzeden bir konu olup, ilgili kelimeler de buna göre kırâat açı-
sından farklı okumalara konu olmaktadır. İşte bunun bir ör-
neği de, ilgili ayette geçen “ ‫ضاعِف َها‬ َ ‫ ” َواِن ت َكُ َح‬terkibindeki “
َ ُ‫سنَة ي‬
‫سنَة‬
َ ‫ ” َح‬kelimesi ile ilgili farklı okumalardır. “ ‫سنَة‬ َ ‫ ” َح‬kelimesinin
sonunu, İbn Kesir ve Nafî ref ile “ ‫سنَة‬ َ ‫ ” َح‬okurken, Âsım, Ebu
Amr, İbn Âmir, Hamza ve Kisaî ise, kelimenin sonunu fetha ile
“ ‫سنَة‬
َ ‫ ” َح‬şeklinde okumuşlardır. Yine İbn Kesir ve İbn Âmir,
aynı terkipte geçen “ ‫ضاعِف َها‬
َ ُ‫ ” ي‬kelimesindeki “dat” harfinden
sonra gelen elifi okumayıp, ondan sonra gelen “ayn” harfini de
şedde ile“ َ ‫ضعِِّفها‬
َ ُ‫ ” ي‬tarzında okumuşlardır. Geriye kalanlar ise
bu kelimeyi elif-i hafife ile “ ‫ضاعِف َها‬
َ ُ‫ ” ي‬şeklinde okumuşlardır.179

Kelime “ ‫سنَة‬َ ‫ ” َح‬şeklinde okunursa, o zaman bu kelimeden


önce gelen “ ُ‫ ت َك‬/ Olursa” manasındaki yardımcı fiiliyle beraber
ayetin takdiri manası : “Bir iyilik meydana gelirse” şeklinde ge-
lir. Böylece “ ُ‫ ” ت َك‬kelimesi, tam bir fiil olur. İkinci okuyuş olan
fethalı okunuşa göre ise, “ ُ‫ ” ت َك‬kelimesi nakıs, (yardımcı) bir fiil
olur. O zamanda bunun takdiri : “ ‫سنَة‬ َ ‫ اِن ت َكُ فعلَتُهُ َح‬/ “Onun yaptığı
iş iyilik olursa” tarzında gelir. “ ‫ضاعِف َها‬
َ ُ‫ ” ي‬kelimesinin kırâatı ile
ilgili olarak Hasan-ı el-Basrî şöyle der ; “Sahih olanı, bu keli-
menin başının “ya” harfiyle “ ‫ضاعِف َها‬
َ ُ‫ ” ي‬şeklinde okunmasıdır.
Çünkü bu kelimeden hemen sonra gelen “ ‫ت‬
ِ ‫ ” يُؤ‬fiilinin de baş

Bkz., s. 40.
178

İbn Mücahid, s. 233; Cezerî, I, 249; Abdulfettah el-Paluvî, s. 47; Ruaynî, s.


179

100; İbn Ğalbun, II, 306 ; İbn Baziş, II, 630 ; Ebu Şâme, s. 417 ; Ebu Zür’a, s.
203 ; Kâdî, ss. 79-80; el-Beğavî, s. 37.
Servet KILIÇ |83
tarafı “gaib yasıyla” gelmiştir. Ancak, Hasan el-Basrî söz ko-
َ ُ‫ ن‬/Onu kat kat
nusu kelimenin başını azamet nun’u ile, “ ‫ضاعِف َها‬
arttırırız” manasına gelecek şekilde okumuştur. Aynı keli-
meyi, Ebû Recâ ( ö. 112/730 ) “ َ ‫ضعِِّفها‬
َ ُ‫ ” ي‬şeklinde okumuştur. Ge-
َ ُ‫ ” ي‬gerekse de “ َ ‫ضعِِّفها‬
rek “ ‫ضاعِف َها‬ َ ُ‫ ” ي‬kırâati, çokluk anlamını
ifade eden iki ayrı lügattir. Ebû Ubeyde ( ö. 224/838 ) der ki : “
‫ضاعِف َها‬
َ ُ‫ ” ي‬buyruğunun anlamı : “Eğer yapılan iyilik zerre kadar
da olsa, onu misliyle, bir kat fazlası ile çoğaltır” demektir. “
َ ‫ضعِِّفها‬
َ ُ‫ ” ي‬şeklinde ki şeddeli okuyuşun ayete kattığı mana : “Eğer
yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onu kat kat yapar” anlamın-
dadır.180

Ayrıca Ebu İshak ez-Zeccâc ( ö. 311/933 ) her iki kırâati de-


َ ‫ َواِن ت َكُ َح‬/Zerre-
ğerlendirmiş ve bu konuda şöyle demiştir : “ ‫سنَة‬
i miskal kadar iyilik olursa” ayetinde geçen “ ُ‫ ” ت َك‬yardımcı fii-
linin haberinin de müennes olduğu için, haberinin de “ ‫سنَة‬ َ ‫” َح‬
şeklinde olması gerektiğini söyler. Ya da “ ‫ ” مِ ثقَا َل َذ َّرة‬izafet ter-
kibinde geçen “ ‫ ” ذَ َّرة‬kelimesinin sonunda gelen “ta-î tenis’e
nisbet edilmek üzere kelime böyle kullanılmıştır. Eğer “ ‫سنَة‬
َ ‫” َح‬
ötre ile okunursa, o zaman “ ُ‫ ” ت َك‬tam fiil olarak kabul edilmiş
olur. Zeccac, “ ‫ضاعِف َها‬
َ ُ‫ ” ي‬kelimesinde geçen “dat” harfine bitişen
elif ile okunan kırâate göre ayetin manası : “Eğer yapılan iyilik
zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır” olur. Sevabı
kat kat arttırmayı da, “iyilik” kelimesinin kendisine dikkat çek-
mek için yapmıştır. Bunun sebebi, “iyilik” kelimesi ile “arttır-
mak” kelimesi arasında bir bağ kurmak için yapılmasıdır. İyi-
lik ile arttırmak, sanki tek bir şeymiş gibi aralarındaki tam bir
ilişki olduğuna dikkat çekmek için böyle kullanılnıştır. Yine bu

180 Kurtubî, V, 206.


84 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
َ ُ‫ ” ن‬tarzında okunmuş olup, bu
kelime nun-i azamet ile “ ‫ضاعِف َها‬
ise güzel amellere iltifat ile karşılık verilerek kelimenin başı
“nun” ile kırâat edilmiştir. 181

َ َ‫ض َوالَ يَكت ُ ُمون‬


‫للا َحدِيثا‬ َ ُ ‫سو َل لَو ت‬
ُ ‫س َّوى ِب ِه ُم االَر‬ ُ ‫الر‬
َّ ‫ص ُوا‬ َ ‫يَو َمئِذ يَ َو ُّد الَّذِينَ َكف َُروا َو‬
َ ‫ع‬
“Allah'ı, inkâr edip peygambere isyan edenler, o kıyamet günü
yerle bir olmayı isterler. Allah'tan hiçbir sözü gizleyemezler.” 182

Kur’an’da geçen fiillerin malum ve meçhul sîga ile okunma-


ları ile ilgili daha önce yaptığımız açıklamalarda belirttiğimiz
gibi, bu tür kırâat farklılıkları Kur’an’da sıklıkla geçmektedir.
Ancak bu tür farklı okumaların ayetin genel manası üzerinde
kısmi bir değişiklik dışında bir etkisi bulunmamaktadır.183 Sö-
َ ُ ‫ ” لَو ت‬ke-
zünü ettiğimiz konu ile ilgili olarak ayette geçen “ ‫س َّوى‬
limesindeki “ta” harfini İbn Kesir, Ebu Amr ve Âsım ötre ile ve
َ ُ ‫ ” لَو ت‬tarzında okumuşlardır. Nafî
“sin” harfini de fetha ile “ ‫س ِّوى‬
ve İbn Âmir ise “sin” ve “vav” harflerini de şedde ile, “ta” har-
fini de fethayla “ ‫ ” لَوتَس ََّّوى‬tarzında okumuşlardır. Hamza ve Ki-
َ َ ‫لَوت‬
saî ise, “ta” ve “sin” harflerini her ikisinin de fethasıyla “ ‫س َّوى‬
” şeklinde okumuşlardır.184

Ebu Ali el-Farisî bu kırâatleri açıklarken, Nafî ve İbn Âmir’in


kırâatlerinde geçen ve iki şeddeli harfin arka arkaya gelmesiyle
meydana gelen bu tarz kelimelerin Kur’an’da örnekleri pek

181
ez-Zeccâc, Ebu İshak İbrahim b. es-Seriyyî Meâni’l-Kur’an ve İrâbuhu, (1.
Baskı), Alimu’l-Kutubî, Tahkîk: Dr. Abdu’l-Celil Abdus-Sulbî, Lübnan, Bey-
rut 1408/1988, II, 52-53 ; Ebus-Suûd, I, 697.
182
Nisa, 4/42.
183 Bkz., s. 31.

184 İbn Mücahid, s. 234 ; Cezerî, I, 249 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 47 ; Ruaynî,

s. 100 ; İbn Ğalbun, II, 307 ; İbn Baziş, II, 630 ; Ebu Şâme, s. 417 ; Ebu Zür’a, s.
203 ; Kâdî, s. 80 ; el-Beğavî, s. 37.
Servet KILIÇ |85
çoktur. Söz konusu kelimelerin bu tarzda gelmesi alimlerce çir-
kin görülmemiştir. Bu kelimelerin örneği Neml sûresinde ge-
َّ ”185 kelimesiyle, Yunus sûresinde geçen “ ‫ازيَّنَت‬
çen “ ‫اطيَّرنَا‬ َّ ‫ ” َو‬186
manasına gelen kelimesidir. Sözü edilen “ ‫ ” لَوتَس ََّّوى‬kırâatinde
fiil, “Arz” kelimesine nisbet edilmiştir. Yoksa burada “ Yer-
yüzü onlar gibi ( dümdüz ) olsa” manası kastedilmemiştir. Bu-
rada kastedilen manaya gelince : “Ah keşke yeryüzü onların
(kendilerinin) üzerini dümdüz etse.” Hamza ve Kisaî’nin
kırâatlerine gelince, kelimede geçen birinci “‫ ”ت‬harfini hazfe-
derek okumuşlardır.187

Medine’liler ve İbn Amir ( ö. 118/736 ) kırâatinin aslı “ ‫س َّوى‬ َ َ ‫”تَت‬


şeklinde “ta” nın fethası “sin”in şeddesi ile “‫ ” لَوتَس ََّّوى‬manasında
okumuşlardır. Yani ikinci “ta” harfi “sin” harfinde idgam edil-
miştir. Yani bunun aslı : “ ‫س َّوى‬ َ َ ‫ ” تَت‬kelimesidir. Diğerlerinin
َ ُ ‫ ” لَو ت‬ise meçhul sîga ile okumuşlardır. Bu sîga
kırâati olan “ ‫س َّوى‬
ile beraber ayetin manası : “Yeryüzü onlarla aynı seviyeye ge-
tirilse, yerle birlikte tek bir şey olsalardı” şeklinde gelir.188

İbn Kesir, ( ö. 120/738 ) Ebu Amr ( ö. 154/771 ) ve Âsım’ın (


َ ُ ‫ ” لَو ت‬fiilinin mazisi “‫س َّوى‬
ö. 127/745 ) kırâatlerine göre, “‫س َّوى‬ َ ”
kelimesidir. Yani bu kırâat meçhul sîga ile okunmuştur. Buna
göre ayetin manası : “ Onlar yere defnedilirler, yeryüzü de on-
ların üzerini dümdüz eder. Bu durum, tıpkı yerin ölünün üze-
rini kapatıp dümdüz etmesi gibidir.” Kim de “ ‫س َّوى‬ َ َ ‫ ” تَت‬ve
َ َ ‫ ”ت‬kırâatiyle okursa, yer ( arz ) kelimesini fail yapmış olur.
“ ‫س َّوى‬
Nitekim Ebu Ubeyde ( ö. 224 /838 ) ve bir gurup âlim de şöyle

185 Neml, 27/47.


186 Yunus, 10/24.
187 Farisî, ss. 162-163.

188 el-Beğâvî, II, 322.


86 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
derler : “Kelimenin malum sigâsının manası : “Keşke yer ya-
َ َ ‫ ” تَت‬kıraatinden “Yer ken-
rılsa” şeklinde gelir. Dolayısıyla “ ‫س َّوى‬
diliğinden yarılır” manası anlaşılır. Diğer taraftan âlimlerden
َ َ ‫ ” ت‬kırâatinin ayete kattığı manayı şöyle ifade
bir grup da, “ ‫س َّوى‬
etmişlerdir : “Tıpkı hayvanlar gibi onlar da yeryüzü ile beraber
toprak olsaydı.” Burada geçen “ ‫ض‬ ُ ‫ ” بِ ِه ُم االَر‬terkibindeki “ba”
harfi “ ‫علَى‬
َ ” manasındadır. Böyle olunca bunun takdiri manası:
“Toprakta onlarla beraber dümdüz olur, onların başlarına bir
örme başlık geçirilir ki o da yeryüzüdür.” şeklinde gelir.189

Taberî ise bu konuda şu görüşlere yer vermektedir : “Buna


göre “ ‫ ” َلوتَسَ َّوى‬kırâati daha fazla benimsenmiştir. Bu ayetin manasını
başarılı bir şekilde ortaya koyabilmek ve manasında muvaffak olabil-
mek için, Neb’e suresinde geçen şu ayete bakmak gerekir. Nitekim
Neb’e sûresinin son ayetinde geçen durum bununla aynıdır. Söz ko-
nusu ayet de şudur : ‫ َوي َ ُقو ُل الكَاف ُِر يَا َليتَنِى ُكنتُ تُ َرابا‬/O gün küfreden Ah!
keşke toprak olsaydım diyecek.”190 İşte aynı manayı veren “ ‫” َلوتَسَ َّوى‬
kırâati de, manayı tam ifade etmesi bakımından diğer kırâate göre
daha güzeldir.” demiştir. 191

‫وه اًِلَّ َلِيل ِم ْنـ ُه ْم‬ ِ


ُ ُ‫س ُك ْم اَ ِو ا ْخ ُر ُجوا م ْن ِد ََي ِرُك ْم َما فَـ َعل‬ ِ
َ ‫َول َْو اَ َّن َكتَـ ًْـنَا َعلَْي ِه ْم اَ ا ْـتُـلُوا اَنْـ ُف‬
‫ريا ََلُ ْم َواَ َش َّد تَـثًِْيتاا‬ ِ ِ َ ‫ولَو اَ َّْنُم فَـعلُوا ما ي‬
‫وعظُو َ به لَ َكا َ َخ ْ ا‬ ُ َ َ ْ َْ
“Eğer biz onlara : "Kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan çıkın."
diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı.
Fakat kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem

189 Ebu’l-Hayyan, III, 263.


190 Nebe, 78/40.
191 Taberî, VIII, 372.
Servet KILIÇ |87
daha hayırlı, hem de daha sağlam olurdu.” 192

Arapça sarf kuralı gereği, arka arkaya iki sakin harfle başla-
namayacağından, bu kelimelerde geçen harfler durumlarına
göre öncesinde gelen harfe göre harekelenir. Anlattığımız bu
durumla ilgili Kur’an’da farklı okunan kırâat tarzları mevcut-
tur.193 Konumuzla ilgili olarak ayette geçen “ ‫ ” ا َ ِن اقتُلُوا‬terkibin-
deki “ ‫ ” اَن‬edatıyla, yine aynı ayette geçen “ ‫ ” ا َ ِو اخ ُر ُجوا‬kelime-
sindeki “ ‫ ” اَو‬edatını, kırâat imamlarından İbn Âmir, İbn Kesir,
Nafî ve Kisaî, her iki edatta ki “nun” ve “vav” harflerinin dam-
mesiyle olmak üzere “ ‫ ” ا َنُ اقتُلُوا‬ve “ ‫ ” ا َ ُو اخ ُر ُجوا‬tarzında, Âsım ve
Hamza ise bu harfleri kesre ile olmak üzere “ ‫ ” ا َ ِن اقتُلُوا‬ve “ ‫ا َ ِو‬
‫ ” اخ ُر ُجوا‬şeklinde okumuşlardır. Ancak Nasır b. Ali’den, ondan
da babasından rivayetle Ebu Âmr, ilk kelimeyi kesreyle “ ‫ا َ ِن اقتُلُوا‬
” tarzında okurken, diğer kelimeyi ise damme ile “ ‫” ا َ ُو اخ ُر ُجوا‬
şeklinde okumuştur. Yine aynı ayetin devamında gelen, “ ‫ا َِّال قَليل‬
” terkibindeki “çok az” manasına gelen kelimenin sonunu, bü-
tün kırâat imamları ref ile “ ‫ ” قَلِيل‬tarzında okurken, sadece İbn
Âmir bu kelimenin sonunu nasb ile “ ‫ ” قَليال‬tarzında okumuş-
tur. 194

İbn Kesir, (ö. 120/738) Nâfî, (ö. 169/785) İbn Âmir (ö. 118/736)
ve Kisaî’nin (ö. 189/805) “ ‫ ” ا َ ِن اقتُلُوا‬kelimesin de geçen “nûn”’u
ve hemen sonrasında gelen “ ‫ ” ا َ ِو اخ ُر ُجوا‬kelimesinde ki “vâv”’
harfini dammeyle okumalarının sebebi, bu kelimeler emir si-
gasıyla geldiklerinden, başlarında ki dammeyi “vâv” ile “nûn”
harfine vermektedirler. Âsım (ö. 127/745) ile Hamza’nın

192 Nisa, 4/66.


193 Güler, s. 98.
194 İbn Mücahid, s. 234 ; Cezerî, I, 250 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 48 ; İbn Baziş,

II, 630 ; Ebu Şâme, s. 418 ; Ebu Zür’a, s. 205 ; Kâdî, s. 81.
88 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
(ö. 156/773) kesreli okuyuşlarının sebebi ise, ictimâ-i sâkineyn-
den dolayı, yani iki harekesiz harfin ard arda gelmesinden, ge-
rek “nûn” harfini, gerekse “vâv” harfini kesre ile kırâat etmiş-
lerdir. Ebu İshâk ez-Zeccâc ise, Ebu Âmr’ın (ö. 154/771)
kırâatini tenkid ederek şöyle demiştir : "Ebu Âmr'ın, -bir rivayet
varsa müstesna- özellikle bu şekilde iki harfi birbirinden niçin ayırı-
rarak okuduğunu bilemiyorum." demiştir.195

Ebu İshâk ez-Zeccâc'ın dışında bir kısım âlimlerde, yukarıda


ifade ettiğimiz gibi “nûn” harfinin kesreli okunmasının sebebi-
nin ictimâ-i sâkineynden dolayı olduğunu söylerler. “ ‫ ” اَو‬eda-
tındaki “vav” harfinin damme ile okunmasını da, “vâv” harfi,
fiillerdeki çoğul “vav” ına benzediği için, bu şekilde okumak
güzel olmuştur" şeklinde bir gerekçe göstermişlerdir. Ayette
geçen “ ‫ ” قَليال‬tarzında ki kelimeyi mansûb okuyanlar, nefiyden
(olumsuzdan) isbâta, yani olumluya kıyaslayarak okumuşlar-
dır. Mesela senin : “ ‫ َما َجا َءنِي ا َ َحد‬/ Bana hiçbir kimse gelmedi"
ifâden, tıpkı : “ ‫ َجا َءنِي القَو ُم‬/ Kavim bana geldi" cümlesinde ol-
duğu gibi, tam bir ifadedir. Binaenaleyh, "müstesna, kelâm-ı
mûcebte (olumlu cümlede) mansub olduğuna göre, nefiyde de
böyledir. Bu iki hususun müşterek noktası ise, müstesnanın,
söz tamamlandıktan sonra gelmiş olan fazlalık bir ifade olma-
sıdır. Kelimeyi “ ‫ ” قَلِيل‬şeklinde merfû okuyanlara gelince, bu-
nun sebebi de müstesnanın, “ ُ‫ َما فَعَلُوه‬/Bunu yapmazlardı” ifâde-
sindeki vâv'dan bedel olmasıdır. Olumsuzdan (gayri mûceb-
ten) yapılan her müstesna da böyledir. Meselâ, Zeyd'i, “ ‫” ا َ َحد‬
lafzından bedel yaparak “ ‫ َمااَت َانِي اَحد اِالَّزَ يد‬/ Bana, Zeyd'den başka

195 Zeccâc, II, 71-72. sayfadan özetle.


Servet KILIÇ |89
hiç kimse gelmedi” ifâdesindeki “Zeyd” kelimesini merfû oku-
mak gibidir. Böylece “ َّ‫ ” اِال‬den sonra gelen kelimenin i'rabı, on-
dan önce gelen kelimeye tabi olmuş olur. Nasb ve cer halleri de
böyledir. Burada Ebu Ali el-Farisî, merfu okuyuşun, kaideye
daha uygun olduğunu söyler. 196
ِ ‫ضل ِمن‬ ِ
ُ ‫َن َكاَ ْ ََلْ تَ ُك ْن بَـ ْيـنَ ُك ْم َوبَـ ْيـنَهُ َم َودَّة ََيلَْيـتَ َِن ُك ْن‬
‫ت َم َع ُه ْم‬ َّ ‫هللا لَيَـ ُقول‬ َ ْ َ‫صابَ ُك ْم ف‬
َ َ‫َولَئ ْن ا‬
‫يما‬ ِ
‫وز فَـ ْوازا َعظ ا‬
َ ُ‫فَاَف‬
“Ve eğer Allah'tan size bir lütuf ve zafer erişecek olsa, sizinle ken-
disi arasında hiç sevgi yokmuş gibi, bu sefer de hiç şüphesiz şöyle di-
yecek: "Ah ne olurdu, onlarla beraber olaydım da büyük murada erey-
dim.” 197

Kırâat ilminde Kur’an’da geçen fiillerin müzekker veya mü-


ennes kalıpta okunması ile ilgili farklı okuma tarzları bulun-
maktadır. Muhakkak ki, kırâat ilminde sözü edilen fiillerin
hangi kalıpta okunacağı, aslında o cümle içinde geçen diğer ke-
limelerle bağlantılı bir konudur. İşte bu konu ile bağlantılı ola-
rak gelen ayette, “ ‫ ” َكاَن لَم ت َ ُكن‬terkibindeki “ ‫ ” ت َ ُكن‬kelimesinin ilk
harfini, İbn Kesir ve Âsım “ta” ile “ ‫ ” ت َ ُكن‬tarzında, Nafî, Ebu
Amr, İbn Âmir, Ebu Bekir, Hamza ve Kisaî ise “ya” ile “ ‫يَ ُكن‬
” şeklinde okudular.198

Kelimenin başını “ ‫ ” يَ ُكن‬şeklinde “ya” harfi ile okuyanlar,


bu okuyuşun nedenini, ‫ يَ ُكن‬kelimesinden sonra gelen “ ‫” َم َودَّة‬
kelimesinin mastar olarak kullanılması gösteririler. Bundan

196
Râzî, VIII, 140.
197 Nisa, 4/73.
198 İbn Mücahid, s. 235 ; Cezerî, I, 250 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 48 ; Ruaynî,

s. 100 ; İbn Ğalbun, II, 307 ; İbn Baziş, II, 630 ; Ebu Şâme, s. 418 ; Ebu Zür’a, s.
208 ; Kâdî, s. 81 ; el-Beğavî, s. 38.
90 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
dolayı da, kelimeyi “ ‫ ” يَ ُكن‬şeklinde okumuşlardır.199

Ancak “ ‫ ” ت َ ُكن‬şeklinde okuyanlar ise, “ ‫ ” َم َودَّة‬kelimesi lafız


itibariyle müennes olduğundan dolayı, dolayısıyla fiil de mü-
ennes olmuştur. Kelimeyi “ya” lı okuyanlar ayette geçen “ ‫َم َودَّة‬
” failine isnat etmemişlerdir. Çünkü onlara göre buradaki mü-
enneslik hakiki değildir. Çünkü mastarlarda müenneslik ve
müzekkerlik eşittir. Ebu İshâk ez-Zeccâc da, ayeti şu şekilde
manalandırılabileceğini söylemektedir : “Ve eğer Allah'tan size
bir lütuf ve zafer erişecek olsa, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yok-
muş gibi, bu sefer de hiç şüphesiz şöyle diyecek : "Keşke ben de onlarla
birlikte olsaydım. Sanki sizinle onun arasında bir dostluk yokmuş
gibi.” (yani sanki o sizinle beraber savaşmaya inanmıyor.) Bunun
cümlenin ara cümlesi olması caizdir. Bu na görede mana şöyle olur :
“Eğer size Allah’tan bir lütuf erişirse-sanki kendisiyle aranızda
hiçbir dostluk yokmuş gibi- şöyle der : “Keşke bende onlarla olsay-
dım da onlardan ( mallar ) bana da isabet etseydi.” 200

‫ب َعلَْي ِه ُم‬ ِ َّ ‫لو َة َواَتُوا‬ ِ ِ ِ ‫اَََل تَـر اِ ََل الَّ ِذ‬


َ ‫الزَكو َة فَـلَ َّما ُكت‬ َ ‫الص‬
َّ ‫يموا‬ ُ َ‫يل ََلُ ْم ُك ُّفوا اَيْديَ ُك ْم َوا‬
َ ‫ين‬ َ َ ْ
ِ ِ ‫شو َ النَّاس َك َخ ْشي ِة‬ ِ ِ ُ ‫ال ِْقت‬
‫ت َعلَْيـنَا‬ َ ًْ‫هللا اَ ْو اَ َش َّد َخ ْشيَةا َو َالُوا َربَّـنَا َلَ َكتَـ‬ َ َ ْ َ َْ‫ال اذَا فَ ِريق منْـ ُه ْم َي‬ َ
َ ‫الدنْـيَا َلِيل َواًْلَ ِخ َرةُ َخ ْري لِ َم ِن اتَّـ َقى َوًلَ تُظْلَ ُمو‬ ُّ ‫اع‬
ُ َ‫يب ُ ْل َمت‬ٍ ‫َّرتَـنَا اِ ََل اَ َج ٍل َ ِر‬ َ َ‫ال ِْقت‬
ْ ‫ال ل َْوًلَ اَخ‬
‫فَتِيالا‬

“Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı ve-


rin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içle-
rinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok

199 Kurtubî, VI, 456.


200 Zeccâc, II, 76 ; İbnu’l-Cevzî, II, 131.
Servet KILIÇ |91
korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azı-
cık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" der-
ler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı
gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edil-
mez.” 201

Nisa sûresi yetmiş yedinci ayetinde, ilgili kelimelerin başı


muhatap ve gaib sîgası ile okunmuştur. Bu konu ile ilgili geçen
ayette “‫ ” َو َالتُظلَ ُمونَ فَتيِال‬terkibinde ki “ َ‫ ” تُظلَ ُمون‬kelimesi olup, bu
kelimenin ilk harfini, İbn Kesir, Hamza ve Kisaî, “ya” ile “
َ‫ ” يُظلَ ُمون‬şeklinde okumuşlardır. Nafî, Ebu Amr, Âsım ve İbn
Âmir ise “ta” ile “ َ‫ ” تُظلَ ُمون‬şeklinde okudular. 202

Ebu Ali el-Farisî, bu kırâatlere göre ayetlere nasıl mana veri-


leceğini ve bu okuyuşların delillerinin ne olması gerektiğini
şöyle açıklamıştır : “Kelimeyi “ َ‫ ” يُظلَ ُمون‬şeklinde okuyanlar, bunu
“gayb” sigası ile okumuş olurlar. “ َ‫ ” تُظلَ ُمون‬şeklindeki okunuşun ise
Kur’an’dan pek çok delili vardır. Bunlardan birisi Nisa sûresinde ge-
çen : “ ‫ قُل َمت َاعُ الدُّنيَا قَلِيل‬/ Deki, dünyanın geçimliği çok azdır” 203 ayeti-
dir. Zira ayetteki “ ‫ ” قُل‬hitabı, karşıdaki muhatabı esas alan emir fiili
ile kullanılmıştır. Ancak diğer kırâatin de Kur’an’dan örneği şu
ayette geçmektedir : “‫ بَ ِل للاُ يُزَ ِّكِى َمن يَشَا ُء‬/ Hayır! Bilakis Allah diledi-
ğini temize çıkarır.” 204 Bu ayette geçen “‫ ” يُزَ ِّكِى‬fiilinin de gaib sigası
ile gelmesi, sözünü ettiğimiz “ َ‫ ” يُظلَ ُمون‬okuyuşuna muvafakât etmek-
tedir. Çünkü “ َ‫ ” يُظلَ ُمون‬okuyuşunda da, sözün muhatabı hazırdaki

201 Nisa, 4/77.


202
İbn Mücahid, s. 235 ; Cezerî, I, 250 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 48 ; Ruaynî,
s. 100 ; İbn Ğalbun, II, 307 ; İbn Baziş, II, 631 ; Ebu Şâme, s. 418 ; Ebu Zür’a,
s. 208 ; Kâdî, s. 82 ; el-Beğavî, s. 38.
203 Nisa, 4/77.

204 Nisa, 4/49.


92 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
kimseler olmayıp, gaib olanlar içindir.” 205

Ayrıca kelimeyi “ َ‫ ” يُظلَ ُمون‬şeklinde okunuşunun başka bir


delili de, bunu Hak Teâlâ'nın ‫اَلَم ت ََر اِلَى الَّذِينَ قِي َل لَ ُهم ُكفُّوا اَي ِديَ ُكم َواَقِي ُموا‬
َّ ‫ص َلوة َ َواَتُوا‬
َ ‫الزكَوة‬ َّ ‫ ال‬/Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı
kılın, zekâtı verin, denilen kimselere bakmaz mısın?" ayetinde
geçen “ َ‫ ” اِلَى الَّذين‬lafzına raci kıldıklarından dolayı kelimeyi
“ َ‫ ” َوالَ يُظلَ ُمون‬şeklinde kırâat etmiş olurlar. Ancak kelimeyi
“ َ‫ ” َوالَ تُظلَ ُمون‬şeklinde okuyanlar, bunu Cenâb-ı Hakk'ın : “ ُ‫قُل َمت َاع‬
‫ الدُّنيَا قَليل‬/Deki, dünyanın faidesi pek azdır” buyruğu destekler
demişlerdir. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın “ ‫ ” قُل‬sözü, bir muhatap-
lığı ifade ettiği için yukarıdaki kelime “ َ‫ ” تُظلَ ُمون‬şeklinde okun-
muştur.206

Ayrıca Ebus-Suud’un ( ö. 952/574 ) bu konudaki görüşü bi-


raz farklı olup şöyledir : “Bu kelimenin “ َ‫ ” يُظلَ ُمون‬şeklinde okun-
ması, onun açık zamire dönmesi dolayısıyladır. Zira biz bunu, aynı
ayette geçen “ ‫ ” قِي َل لَ ُهم‬terkibindeki “ ‫ ” لَ ُهم‬zamiri ile, yine “ ‫اِذَا فَ ِريق‬
‫ ” مِ ن ُهم‬terkibinde geçen “ ‫ ” مِ ن ُهم‬zamirinden anlayabiliriz. Zira Allah
bunlarla açık bir tarzda münafıkları kastetmiştir.”207

ُ ‫ت طَائَِفة ِم ْنـ ُه ْم غَ ْ َري الَّ ِذى تَـ ُق‬ ِ َ‫ويـ ُقولُو َ ط‬


ْ ‫ب َما يـًَُـيِتُو َ فَاَ ْع ِر‬
ٍ ُ ُ‫ول َوهللاُ يَكْت‬ َ َّ‫اعة فَاذَا بَـ َرُزوا ِم ْن ِع ْن ِد َك بَـي‬
َ ََ
ِ ِ ِ
‫َع ْنـ ُه ْم َوتَـ َوَّك ْل َعلَى هللا َوَك َفى َِبهلل َوكيالا‬

“Sana "Peki" derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden


birtakımı, geceleyin (gündüz) söylemiş olduklarının tersini kurarlar.

205 Farisî, s. 172.


206 Râzî, VIII, 169.
207 Ebu’s-Suûd, I, 738.
Servet KILIÇ |93
Allah onların geceleyin tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma.
Allah'a güven. Vekil olarak Allah yeter.”208

Tecvid ilminde mahreçleri (çıkış yerleri) aynı fakat sıfatları


muhtelif olan iki harf, birincisi sakin ikincisi harekeli olarak
arka arkaya gelirse, birincisi ikincisin de idgâm edilerek oku-
nur ki, buna idgâm-ı mütecaniseyn denir.209 Aynı durum kırâat
ilmi içinde söz konusudur. Ancak aralarında şu fark vardır ki,
ard arda gelen bu benzer iki harften her ikisi de harekeli olarak
geldiği zaman, özellikle bazı kırâat imamları bu harflerden il-
kini ikincisinde idgâm ederek okumuşlardır. İşte anlatılan bu
durumun bir benzeri de Nisa sûresi seksen birinci ayetinde ge-
َ َ‫ ” بَيَّت‬terkibidir. Bu terkibin ilk kelimesi olan “ َ‫” بَيَّت‬
çen “ ‫طائِفَة‬
lafzındaki “ ‫ ” ت‬harfini, Ebu Amr ve Hamza, bu harfi sükunla-
yarak ve yine bu harften hemen sonra gelen ve diğer bir kelime
َ ” kelimesinin ilk harfi olan kalın “ ‫ ” ط‬harfinde id-
olan “ ‫طاءِ فَة‬
َّ ‫ ” بَي‬tarzında okumuşlardır. İbn Kesir, Nafî,
gam yaparak “ ‫َّطا ِئفَة‬
Âsım, İbn Âmir ve Kisaî ise, “ ‫ ” ت‬harfinin fethasıyla ve
َ َ‫ ” بَيَّت‬şeklinde okudular.210
idgâmsız olarak “ ‫طائِفَة‬

Bu kelimeyi idgâm ile okuyanların delilleri şöylece gösteri-


lebilir:

Birincisi; Ferrâ’ya göre harekelerin çokluğu sebebi ile (ö.


370/980) “ ‫ ” ت‬harfi cezmedilmiş, dolayısıyla “ ‫ ” ت‬sakin
olunca, “ ‫ ” ط‬harfine idgâm etmek uygun görülmüştür.211

208
Nisa, 4/81.
209 Bkz. Ünlü, s. 112.
210 İbn Mücahid, s. 235 ; Cezerî, I, 250 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 48 ; İbn Ğal-

bun, II, 308 ; İbn Baziş, II, 631 ; Ebu Şâme, s. 419.
211 Ferrâ, I, 279.
94 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
İkincisi ; “ ‫ ” ط‬, “ ‫ ” د‬ve “ ‫ ” ت‬harfleri, ağzın aynı bölgesinden
çıkarlar. Aralarındaki mahreç yakınlığı bakımından, birbirine
idgâm edilme hususunda bunlar aynı cins harf gibidirler. “ ‫” ط‬
harfi "ıtbak" bakımından, ince “ ‫ ” ت‬harfinden telaffuz yönün-
den daha kalın olması nedeniyle, bu idgam güzel olmuştur.
Binâenaleyh ses bakımından ince olanın, daha kalın olana
idgâm edilmesi yerinde ve güzel olur. Bu iki harfi birbirine
idgâm etmeden okuyanların, idgâmı yapmayışlarının sebebi,
bu iki harfin iki ayrı kelimede bulunmaları ve iki ayrı mahreç-
ten çıkmış olmalarıdır. Nitekim ince “ ‫ ” ت‬kalın “ ‫ ” ط‬ve “ ‫” د‬
harflerinin arası fasıl edilerek (ayırdedilerek) okunmaz.
Binâenaleyh her iki kelimeyi de olduğu hal üzere bırakmak ge-
rekmektedir.212

Ancak Kisaî’ye göre, fiilde böyle bir idgâmın yapılması çir-


kin olmasına rağmen, bu idgâm kırâatin sıhhatine zarar ver-
memiştir. Çünkü bu kırâat mütevatirdir. İdgâm-ı kebir yap-
mak Ebu Amr’ın usulündendir.213

Taberî, idgâm kırâatini tenkit ederek, buradaki kırâatlerden


doğru olanın, idgâmın terki ile yapılan okuyuştur demiştir.
Çünkü ona göre “ ‫ ”د‬ve “ ‫ ” ط‬harfleri, değişik iki harftir. Böyle
bir durumda idgâmın terk edilmesi Arap dilinde daha fasihtir.
Diğer lügâtte (idgâmsız) caizdir. Her ne kadar bu iki harfte
idgâm yapılmazsa da, Taberi’nin bir diğer görüşüne göre, bu
kelimede idgâm yapmak da caiz görülmüştür. Zira böyle bir

212 Râzî, VIII, 182 ; İbnu’l-Cevzî, II, 143.


213 Kurtubî, V, 337.
Servet KILIÇ |95
idgâmın olması, ahenk bakımından dile daha uygun düşmek-
tedir.214

‫س َال َم‬ َِّ ‫يل‬


َّ ‫اّلل فَـتَـًَـيَّـنُوا َوًَل تَـ ُقولُوا لِ َم ْن أَلْ َقى نِل َْي ُك ُم ال‬ ِ ًِ‫ض َربْـتُ ْم ِِ َس‬
َ ‫آمنُوا نِذَا‬ ِ َّ
َ ‫ين‬ َ ‫ََيأَيُّـ َها الذ‬
َّ ‫ك ُك ْنـتُ ْم ِم ْن َـ ًْ ُل فَ َم َّن‬َ ِ‫رية َك َذل‬ ِ ِ َِّ ‫الدنْـيا فَ ِع ْن َد‬ ِ ِ َ ‫لَس‬
ُ‫اّلل‬ َ ‫اّلل َمغَاِنُ َكث‬ َ ُّ ‫ٍ ا َْلَيَاة‬ َ ‫ت ُم ْؤمناا تَـ ًْـتَـغُو َ َع َر‬ ْ
‫ريا‬ِ ِ َّ َّ ِ‫َعلَْي ُك ْم فَـتَـًَـيَّـنُوا ن‬
‫اّللَ َكا َ ِبَا تَـ ْع َملُو َ َخً ا‬
“Ey İman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mümini
kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size selam veren kimseye, dünya
hayatının menfaatini gözeterek, "Sen mümin değilsin" demeyin. Al-
lah katında çok ganimetler var. İslâm'a ilk önce girdiğiniz zaman siz
de öyle idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun için iyice
araştırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” 215

Kırâat ilmi incelendiğinde görülecektir ki, Kur’an’da geçen


ve farklı okunan kelimeler, sadece hareke değişikliği ile değil,
aynı zamanda mushaf hattı yönünden de ilgili kelimenin resmi
(görüntüsü) değiştirilerek okunabilmektedir. Kur’an’da bu
konu ile ilgili örnekler mevcut olup, bunlardan biri de Nisa
sûresi doksan dördüncü ayetidir. Zira ilgili ayette geçen “ ‫فَتَبَيَّنُوا‬
” kelimesini, Hamza ve Kisaî, “ ‫ ” ث‬ve “ ‫ ” ت‬ile “‫ ” فَتَثَبَّتُوا‬tarzında
okurken, İbn Kesir, Nafî, Ebu Amr ve Âsım ise, “ ‫ ” ي‬ve “ ‫” ن‬
ile “ ‫ ” فَتَبَيَّنُوا‬şeklinde okumuşlardır. 216

Elmalı’lı Hamdi Yazır’a göre, ayet “ ‫ ” فَتَبَيَّنُوا‬kırâatiyle okun-

214
Taberî, VIII, 566.
215 Nisa, 4/94.
216 İbn Mücahid, s. 236 ; Cezerî, I, 251 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 48 ; ; Ruaynî,

s. 101 ; İbn Ğalbun, II, 309 ; ; İbn Baziş, II, 631 ; Ebu Şâme, ss. 419-420; Ebu
Zür’a, ss. 208-209; Kâdî, s. 83; el-Beğavî, s. 39.
96 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
duğunda bunun ayete kattığı mana şöyle olmaktadır : “Araştı-
rın, ortaya çıkarın, acele ile şüphe ve tevehhüm üzerine ve za-
yıf te’villlerle değil, teennî ve yakîn ile hareket ediniz.” Ancak
ayet Hamza, Kisaî ve Halefu’l-Aşr’ın kırâatleriyle “ ‫ ” فَتَثَبَّتُوا‬şek-
linde okunursa, bunun da ayete kattığı mana şöyledir : “Sebat
etmekten kinâye olmak üzere iyi tutunuz, ayağınızı denk alı-
nız, sağlam basınız, acele ile çürük tahtaya basmanız ki ayağı-
nız kaymasın”217

Bu iki kırâat, aynen “ ‫ ” اِست َفعَ َل‬vezni gibi olup, bunun mana-
sında “talep” ve “istemek” vardır. Böylece ayetin manası : “Bu
işi araştırmak talebinde bulunun. Yani onun açığa çıkmasının
önüne başka izah ve rivayetleri geçirmeyin.” olur. Nitekim bir
gurup alim şöyle dedi ki : “ ‫ ” فَتَبَيَّنُوا‬kırâati, “ ‫ ” فَتَثَبَّتُوا‬kırâatinden
daha beliğdir. Çünkü bir şeyi tespit etmek, açığa çıkarmak ka-
dar kuvvetli bir delil değildir. Bu konuda Rağıb el-İsfehanî (ö.
425/1047) şöyle bir tespitte bulunmuştur : “ Doğru bilgi olmazsa,
(tebeyyenu) gerçeğe ulaşma yolu azalır. Ancak ( doğru bilginin ) tes-
pitten sonra olması müstesna. Bazen tespit, tesebbet olur, tebeyyen
olmaz. Ebu Ubeyd ( ö. 224/838 )’in bu konuda ki görüşü ise şöyledir
: “Ayette geçen “ ‫ ” فَتَبَيَّنُوا‬ile “ ‫ ” فَتَثَبَّتُوا‬kırâatleri birbirine yakın iki oku-
yuştur.” İbn Atiyye (ö. 383/993) de bu konuda Ebu Ubeyd Ka-
sım b. Sellam’ın görüşlerini desteklemiş ve şöyle demiştir :
“Doğru olan Ebu Ubeydin dediğidir. Çünkü birinin bir meseleyi apa-
çık ortaya koymasından sonra, ( ‫ فَتَبَيَّنُوا‬kırâati okunursa) o konunun
ortaya çıkarılması için başka bir şey gerekmez. Sadece meselenin de-
lillendirilmesi için gayret sarfedilmesi gerekir.” Bu durum “ ‫فَتَثَبَّتُوا‬
/Tespit edin” kırâatinin kullanılmasında da böyle olup, kişi

217 Yazır, II, 1425.


Servet KILIÇ |97
meseleyi “tespit” ettikten sonra, sadece delilendirme (tebey-
yenu) için uğraşır. Bu konuyla ilgili olarak Ebu Ali el-Farisî
dedi ki : “Tespit etmek, bir şeyi hemen neticelendirmenin zıddınadır.
Bundan maksat ise teenni ile hareket etmek demektir. Tespit etmek
manasına gelen “ ‫ ” فَتَثَبَّتُوا‬kırâati, bu konuda tercihe daha şayandır.
Bunun böyle olmasına yüce Allah’ın şu ayeti de delalet etmektedir :
َ َ ‫ َوا‬/Sebat gösterme açısından - hak üzerinde sabit kalma nok-
“‫ش َّد ت َث ِبيتا‬
tasından- daha sağlamdır” ayeti olup, burada “ ‫ ” ت َث ِبيتا‬kelimesinin
kullanılması, sözünü ettiğimiz kırâatin kuvvetine bir delil teşkil et-
mektedir. 218
ِ ‫اه ُدو َ ِِف سًِي ِل‬
‫هللا َِبَ ْم َواَلِِ ْم‬ ِ ‫وَل الضَّرِر والْمج‬ ِ ِ ِ
َ َُ َ َ ِ ُ‫ْي غَ ْريُ ا‬ َ ِ‫ًلَ يَ ْستَ ِوى الْ َقاع ُدو َ م َن ال ُْم ْؤمن‬
ِِ ِ ِِ ِِ ِِ
َ ‫ين َِبَ ْم َواَل ْم َواَنْـ ُفس ِه ْم َعلَى الْ َقاعد‬
‫ين َد َر َجةا َوُكالًّ َو َع َد هللاُ ا َْلُ ْس ََن‬ َ ‫َّل هللاُ ال ُْم َجاهد‬
َ ‫َواَنْـ ُفسه ْم فَض‬
‫يما‬ ِ ِِ ِِ
‫ين اَ ْج ارا َعظ ا‬ َ ‫ين َعلَى الْ َقاعد‬ َ ‫َّل هللاُ ال ُْم َجاهد‬
َ ‫َوفَض‬
“Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda
mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla,
canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, oturanlardan üstün kıldı.
Allah onların hepsine de cenneti vaad etmiştir. Bununla beraber Al-
lah mücahitlere, oturanların üzerinde büyük bir ecir vermiştir.” 219

Nisa sûresi doksan beşinci ayetinde geçen “ ‫” غَي ُر اُولِى الض ََّر ِر‬
terkibindeki, “ ‫ ” غَي ُر‬kelimesinin sonunu İbn Kesir, Ebu Amr,
Âsım ve Hamza ref ile “ ‫ ” غَي ُر‬tarzında, Nafî, Kisaî ve İbn Amir
ise bu kelimenin sonunu nasb ile “ ‫ ” غَي َر‬şeklinde okumuşlardır.
Ancak Hüseyin b. Beşir’den, ondan da Ravh’tan, ondan da Mu-
hammed b. Salih’ten, ondan da Şibli’den rivayetle İbn Kesir’de

218 Ebu’l-Hayyan, III, 342.


219 Nisa, 4/95.
98 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
bir kırâatinde nasb ile okumuştur.220

Kelimeyi fethalı olarak “ ‫ ” غَي َر‬tarzında kırâat edenlere göre


ayetin manası : “Özür sahibi olanlar müstesna” şeklinde olur.
Ancak kelimeyi “ ‫ ” غَي ُر‬tarzında kırâat edenler, bu kelimenin
“ َ‫ ” القَا ِعدُون‬kelimesinin sıfatı olduğunu söylerler. Buna göre aye-
tin manası ise : “Özür sahibi olmadan oturanlarla, Allah yo-
lunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar” şek-
linde gelir. 221

Bazı nahivciler, “ ‫ ” غَي ُر‬kelimesinin nahiv kuralı gereği bedel


yapılmasını uygun görmüşlerdir. Çünkü “ ‫ ” غَي ُر‬kelimesi, nefiy
edatı olan “ َ‫ ” ال‬harfinden sonra gelmiştir. Böylece “ ‫ ” غَي ُر‬keli-
mesinin bedel olması, sıfat olarak gelmesinden iki yönden
daha uygun gözükmektedir. Birincisi, dilciler, nefiyle başlayan
cümlelerde, bedelin gelmesini daha güzel bularak, söz konusu
kelimenin “ ‫ ” غَي ُر‬tarzında okunduğunu belirtmişlerdir. Daha
sonra, kelimenin “ ‫ ” غَي َر‬tarzında nasb ile istisna olarak gelme-
sini de hoş karşılayarak, bunu da sıfat olarak vasfetmişlerdir.
İkinci açıklama ise, şüphesiz ilgili kelimenin nekre gelmesi as-
lidir. Nitekim “ ‫ ” غَي َر‬kelimesinin, marife bir kelimeye izafe
edilmesi ise ancak “ َ‫ ” القَا ِعدُون‬kelimesinden istisna olarak geldi-
ğinde olmaktadır. Buna göre ayetin takdiri manası şöyle olur :
“Müminlerden istisna edilen kimseler.” Başka bir görüşe göre
ise, bu kelimenin nasb ile “ ‫ ” غَي َر‬şeklinde gelmesi, “ َ‫” القَا ِعدُون‬
kelimesinden hâl olarak gelmesiyle mümkün olmaktadır.222

220
İbn Mücahid, s. 237; Cezerî, I, 251; Abdulfettah el-Paluvî, s. 48; Ruaynî, s.
101 ;İbn Ğalbun, II, 309 ; İbn Baziş, II, 631 ; Ebu Şâme, s. 421 ; Ebu Zür’a, ss.
209-210; el-Beğavî, s. 39.
221 el-Beğâvî, II, 358.

222 Ebu’l-Hayyan, III, 344-345.


Servet KILIÇ |99
Nitekim el-Ahfeş ( ö. 177/793 ) der ki : “ ‫ ” غَي ُر‬kelimesinin
“ َ‫ ” القَا ِعدُون‬kelimesinin sıfatı olması, oturanlar ile belirli bir toplulu-
ğun kastedilmemesi demektir. Bundan dolayı da “ ‫ ” غَي ُر‬kelimesi, ne-
kire/belirsiz olmaktadır. Bu nedenle de“ َ‫ ” القَا ِعدُون‬kelimesinin “ ‫” غَي ُر‬
ile nitelendirilmesi mümkün olmuştur. Buna göre mana şöyle olur :
“Özür sahibi olmayıp oturanlarla... bir olmaz.” Yani, herhangi bir
özrü bulunmaksızın savaştan geri kalanlar, cihada çıkanlarla bir ol-
mazlar.”223

Ebu Hayve (ö. 158/774) ise bu kelimeyi müminlere sıfat ya-


parak “ ‫ ” غَي ِر‬şeklinde esreli olarak okumuştur. Böyle olunca
mana : “Sağlıklı olan Müminler arasından özrü bulunmayan
Müminlerden oturan kimseler (savaşa katılmayanlar)” şek-
linde gelir. Arzu edildiği takdirde, bu okuyuşa göre “ ‫ ” غَي َر‬ke-
limesi “ َ‫ ” القَا ِعدُون‬kelimesinden hal de yapılabilir. O zaman da
mana : “Sağlıklı olanlar arasından sağlıklı oldukları halde otu-
ranlar bir olmaz.” Bu şekilde hal yapmanın caiz olması, otu-
ranların lafız olarak marife oluşu dolayısıyladır. Nitekim :
" ‫ َجا َءنِى زَ يد غَي َر َم ِريض‬/ Zeyd bana hasta olmayarak geldi" demek
de böyledir.224

Taberi’ye göre bu kelimenin nasb ile okunması daha isabet-


lidir. Çünkü bilinen o dur ki bu kelimenin nasb ile gelmesi ge-
rekir. Zira bu kelime “Müminlerden Allah yolunda canlarıyla
ve mallarıyla cihad edenlerle oturanlar bir olmaz.” Mealindeki
ayetten sonra geldi. Böylece “ ‫ ” غَي َر‬kırâati, ayetin hükmünü
hususileştirmiştir.225

223 Zeccâc, II, 92-93.


224 Kurtubî, V, 417-418.
225 Taberî, IX, 85-86.
100 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
ِ ‫ْي الن‬
‫َّاس َوَم ْن‬ ِ ٍ ٍ ِ‫ًلَ َخ ْري ِِف َكثِ ٍري ِمن ََْنويهم اًِلَّ من اَمر ب‬
ََْ‫صالَ ٍح ب‬
ْ ‫ص َد َة اَ ْو َم ْع ُروف اَ ْو ا‬
َ ََ ْ َ ْ ُ َ ْ َ
‫يما‬ ِ ِ ِ‫ضاة‬
ِ ِ َ ‫هللا فَسو‬ ِ َ ِ‫يـ ْفعل َذل‬
‫ف نُـ ْؤتيه اَ ْج ارا َعظ ا‬ َْ َ ‫اء َم ْر‬
َ َ‫ك ابْتغ‬ َْ َ
“Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı veyahut da insanlar ara-
sını düzeltmeyi emreden(ler)inki hariç, onların aralarındaki gizli
gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf
Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında ona büyük bir mü-
kafat vereceğiz.”226

Kırâat ilminde “iltifat sanatı” hakkında daha önceden açık-


lama yapılmıştı.227 Bu mesele ile ilgili olarak ilgili ayette geçen
“ ‫ف نُؤتِي ِه‬ َ َ‫ ” ف‬terkibindeki “ ‫ ” نُؤتِي ِه‬kelimesini İbn Kesir, Nafî,
َ ‫سو‬
Âsım, İbn Âmir ve Kisaî, azamet nunu ile “ ‫ ” نُؤتِي ِه‬şeklinde, Ebu
Amr ve Hamza ise, “ya” ile “ ‫ ” يُؤتِي ِه‬şeklinde okumuşlardır.228

Her iki okuyuşla ilgili olarak, âlimler bir kısım deliller gös-
tererek bu kırâatlerin değerlendirmesini yapmışlardır. Nite-
kim Ebu Ali el-Farisî’ye göre, “ ‫ ” يُؤتِي ِه‬şeklindeki okuyuş, aynı
ayette geçen : “ ‫ف نُؤتِي ِه‬ َ َ‫للا ف‬
َ ‫سو‬ َ ‫ َو َمن يَفعَل ذَلِكَ ابتِغَا َء َمر‬/ Kim bunu
ِ ِ‫ضاة‬
Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek için yaparsa yakında ona
büyük ecir veririz” cümlesindeki “ ‫ ” يَفعَل‬fiilinin “gaib ya” sı ile
okunmasından dolayıdır. 229

Haleveyh ise sözü edilen kelimenin başı “ya” ile okunursa,


o zaman “ ‫ ” يُؤتِي ِه‬fiili, Hz. Peygamber’den Allah’ın büyük sevap

226 Nisa, 4/114.


227
Bkz. İbn Kesir, III, 187.
228 İbn Mücahid, s. 237; Cezerî, I, 251; Abdulfettah el-Paluvî, s. 49; Ruaynî, s.

101; İbn Ğalbun, II, 309; İbn Baziş, II, 631; Ebu Şâme, s. 422; Ebu Zür’a, s. 211;
Kâdî, s. 87; el-Beğavî, s. 39.
229 Fârisî, s. 181.
Servet KILIÇ |101
vereceğine dair bir bildirimdir. Zira ayet Hz. Peygamber’e in-
dirildiği için, o da bu ayeti, Allah’tan Müslümanlara bildirmiş-
tir. Ancak kelime “ ‫ ” نُؤتِي ِه‬şeklinde okunursa, o zamanda bu
müjde haberini veren bizzat Allah olduğundandır.230

Ayrıca bir başka açıdan, kelimenin “ ‫ ” نُؤتِي ِه‬tarzında nun ile


okunması, iltifat manasını da taşıyabilir. Yani ceza ve mükâfat,
büyük mütekellim zamiri olan “nun” harfine nisbetle yapılır.
Bunun mütekellim zamiriyle yapılması, gaib zamiri olan “ya”
ile yapılmasından daha güzeldir. Kim de bunun başını “ya” ile
okursa, o da ism-i gaib olanı yani “Allah”ı kast etmiş olur. 231
Kelimeyi “ ‫ ” يُؤتِي ِه‬tarzında kırâat edenler göre ise, ayetin manası
: “Allah onlara büyük bir mükâfat verecek” demektir.232

َ ِ‫ات ِم ْن ذَ َك ٍر اَ ْو اُنْـثَى َو ُه َو ُم ْؤِمن فَاُولَئ‬


َ ‫ك يَ ْد ُخلُو َ ا ْْلَنَّةَ َوًلَ يُظْلَ ُمو‬ ِ َّ ‫ومن يـعمل ِمن‬
ِ ‫اَل‬
َ ‫الص‬ َ ْ َ َْ ْ ََ
‫نَِقرياا‬

“Erkek veya kadın, kim Mümin olur da güzel amellerden işlerse,


işte onlar cennete girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğratılmazlar.”
233

Kur’an’da geçen fiillerin malum ve meçhul sîgalar ile oku-


nabileceği daha önceden yaptığımız kırâat tahlillerinden anla-
şılmıştı.234 Fiillerin farklı okunmaları nedeniyle, faillerine nis-
betleri yönünden bir farklılık ortaya çıkmaktadır. Bu konu ile
ilgili olarak ayette geçen “ َ‫ ” يَد ُخلُونَ ال َجنَّة‬terkibindeki “ َ‫ ” يَد ُخلُون‬ke-

230
Haleveyh, s. 126.
231 Ebu’l-Hayyan, III, 366.
232 el-Beğâvî, II, 369.

233 Nisa, 4/124.

234 Bkz., s. 25.


102 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
limesini, İbn Kesir, “ya”nın dammesiyle “ َ‫ ” يُد َخلُون‬tarzında oku-
muştur. İbn Kesir’den başka, bunu damme ile okuyan olma-
mıştır. Sadece Âsım İbn Kesir’in kırâati gibi okudu. Âsım, söz
konusu bu kelimeyi nasb ile de “ َ‫ ” يَد ُخلُون‬şeklinde, ayrıca
Âsım’dan rivayetle Hafs, bu kelimeyi Kur’an da geçtiği her
yerde nasb ile okumuştur. Ebu Amr ise, bu kelimeyi hem
damme ile “ َ‫ ” يُد َخلُون‬şeklinde, hem de nasb ile ve aynı kelime-
nin başına “sin” harfini de ekleyerek “ َ‫سيَد ُخلُون‬
َ ” tarzında kırâat
etmiştir. İbn Âmir, Nafî, Hamza ve Kisaî de bu kelimeyi
Kur’an’da geçtiği her yerde nasb ile okumuşlardır. 235

Yukarıda verilen kırâatlerin ispatı için pek çok delil getiril-


miştir. Nitekim Ebu Ali el-Farisî’ye göre, kelimenin “ َ‫” يَد ُخلُون‬
şeklinde “ya” ile okunmasının Kur’an’dan delili : “ ‫اُد ُخلُوا ال َجنَّةَ اَنتُم‬
َ‫ َواَز َوا ُج ُكم تُحبَ ُرون‬/ Siz ve eşleriniz neşelendirilmiş olduğunuz
halde girin cennete” 236 ayetinde geçen “ ‫ اُد ُخلُوا‬/ Girin” mana-
sına gelen bu fiile uygun olarak “ َ‫ ” يَد ُخلُون‬okuyuşu gelmiştir.
Yani Allah’ın “ ‫ ” اُد ُخلُوا‬hitabına karşılık olarak Müslümanlar da
“ َ‫ ” يَد ُخلُون‬fiiliyle karşılık vermiş oluyorlar. Yine Kur’an’da Ya-
sin sûresinde geçen َ‫ قِي َل اد ُخ ِل ال َجنَّة‬/ Haydi gir cennete” 237 mana-
sına gelen, “ ‫ ” ا ُد ُخ ِل‬fiiline uygun olarak sözü edilen kelime gel-
miştir. Diğer bir okuyuş olan “ َ‫ ” يُد َخلُون‬kırâatine gelince, burada
“ َ‫ ” يَد ُخلُون‬fiilinin gereği vuku bulmaz. Zira Müminler için cen-
nete girmek yoktur, ta ki Allah tarafından kendilerinin cennete

235
İbn Mücahid, ss. 237-238; Cezerî, I, 252; Abdulfettah el-Paluvî, s. 49;
Ruaynî, s. 101; İbn Ğalbun, II, 309; İbn Baziş, II, 631 ; Ebu Şâme, s. 422 ; Ebu
Zür’a, s. 212.
236 Zuhruf, 43/70.

237 Yasin, 34/26.


Servet KILIÇ |103
girdirilmesi yani “ َ‫ ” يُد َخلُون‬okuyuşu ile beraber bir girdirilme
vuku bulmuştur.238

Haleveyh ise “ َ‫ ” يُد َخلُون‬okunmasının gerekçesini şöyle açık-


lamıştır : “Bu kelimeyi dammeli okuyan kimse, “girdirilmek” fiilini
görünen bir faile isnat etmemiş ve ayetin sonunda gelen “ َ‫َوالَ يُظلَ ُمون‬
” fiiline de uygun olarak okumuş olur. Kelimeyi “ya”nın fethası ile
“ َ‫ ” يَد ُخلُون‬şeklinde okuyan kimse ise, bu fiili “giren kimselere” has
kılmış olmaktadır. Çünkü Allah onlara cennete girmek için izin ver-
miş, onlarda cennete girmiş yani oraya dahil olmuşlardır. Bu oku-
yuşta ise eyetin sonunda meçhul sîga ile gelen “ َ‫ ” َوالَ يُظلَ ُمون‬terkibinin
aksine, meçhul sîga ile gelmiştir. Bu sebeple, ayette kendilerine zulüm
yapılmayacak olanlara hitab, fethalı okuyuşta bahsi geçen kimseler
için değildir. Çünkü “ َ‫ ” يَد ُخلُون‬okuyuşunda fiilin faili belliyken, “ َ‫َوال‬
َ‫ ” يُظلَ ُمون‬fiilinin faili meçhul olarak geldiğinden, iki fiil arasında siga
yönünden bir uyumsuzluk belirecektir.239

Râzî her iki kırâati de güzel bulmuştur. Zira ona göre, birinci
okuyuş olan “ َ‫ ” يَد ُخلُون‬kırâati güzeldir, çünkü bu söz, onları
cennete sokana delalet ettiği için, diğer kırâate göre daha kap-
samlı bir mana taşımakta ve “ ‫ َوالَ يُظلَ ُمونَ نَقِيرا‬/ Haksızlığa uğra-
tılmazlar" ifadesine de uygun düşmektedir. İkinci okuyuş olan
“ َ‫ ” يُد َخلُون‬kırâati ise, Hak Teâlâ'nın : “ َ‫اُد ُخلُوا ال َجنَّةَ اَنتُم َواَز َوا ُج ُكم تُحبَ ُرون‬
َ ‫ اُد ُخلُوهَا ِب‬/ Sela-
/ Siz ve zevceleriniz cennete girin” 240 ve " ‫سالَم‬
metle girin oraya" 241 âyetlerine uygun düşer. Allah en iyi bi-
lendir.242

238
Fârisî, s. 182.
239 Haleveyh, s. 127.
240 Zuhruf, 43/70.

241 Kaf, 50/34.

242 Râzî, VIII, 333.


104 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
‫ْحا‬
‫صل ا‬
ِ ‫ضا فَ َال جنَاح َعلَي ِهما أَ ْ ي‬
ُ ‫صل َحا بَـ ْيـنَـ ُه َما‬
ُْ َ ْ َ ُ ‫وزا أ َْو نِ ْع َرا ا‬
‫شا‬ ُ ُ‫ت ِم ْن بَـ ْعلِ َها ن‬
ْ َ‫َونِ ِ ْام َرأَة َخاف‬
‫ريا‬ِ ِ َّ َّ ‫الش َّح َونِ ْ َُتْ ِسنُوا َوتَـتَّـ ُقوا فَِإ‬
‫اّللَ َكا َ ِبَا تَـ ْع َملُو َ َخً ا‬ ُّ ‫س‬ ِ ِ ْ ‫الصلْح َخ ْري وأ‬
ُ ‫ُحض َرت ْاألَنْـ ُف‬ َ ُ ُّ ‫َو‬
“Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden
yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında,
onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskanç-
lığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz
Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” 243

Kur’an’da “ ‫علَة‬
َ ‫ ” ُمفَا‬vezninden gelme birçok fiil mevcut olup,
özellikle bu vezinden olan kelimelerin kırâat ilmi açısından
farklı okunmaları, ayete de kısmi bir mana farklılığı kazandır-
maktadır. Bu duruma örnek olarak ilgili ayette geçen “ ‫اَن يُص ِل َحا‬
” kelimesini İbn Kesir, Nafî, İbn Âmir ve Ebu Amr, “ya” harfi-
nin fethası ve “sad” harfinin de şeddesi ile “ ‫صالَ َحا‬
َّ َ‫ ” اَن ي‬şeklinde
kıraat ettiler. Âsım, Hamza ve Kisaî ise “ya”nın dammesiyle ve
“sad” harfinin de tahfifi ile “ ‫ ” يُص ِل َحا‬şeklinde okudular.244

Şimdi bu kırâatleri delillendirme sadedinde gelen görüşleri


incelemeye çalışalım. Kûfeli kırâat imamları, bu kelimeyi
“if’al” vezninde “ ‫ ” اَصلَ َح‬den türeme “ ‫ ” يُص ِل َحا‬şeklinde okumuş-
lardır. “ ‫صالَ َحا‬
َّ َ‫ ” اَن ي‬kırâatinin aslı ise “ ‫صالَ َحا‬
َ َ ‫ ” يَت‬dır. Bu durumda
“ta” harfi “sad” harfine idgâm edilmiş olur. Ubeyde es-Sel-
manî, kelimeyi “ ‫علَة‬
َ ‫ ” ُمفَا‬vezninden olarak, “ ‫صا ِل َحا‬
َ ُ‫ ” ي‬şeklinde
okudu. A’meş (ö. 148/765) bu kelimeyi “ ‫صالَ َحا‬
َ َ ‫ ” ا‬olarak mazi
siga ile okudu. Bu kırâat İbn Mes’ud’un (ö. 32/653) kırâati olup,
o da bu kelimeyi mazi sigası ile okumuştu. Bunun aslı ise “

243Nisa, 4/128.
244İbn Mücahid, s. 238; Cezerî, I, 252; Abdulfettah el-Paluvî, s. 49; Ruaynî, s.
101; İbn Ğalbun, II, 310 ; İbn Baziş, II, 632 ; Ebu Şâme, ss. 422-423; Ebu Zür’a,
ss. 213-214; Kâdî, s. 85; el-Beğavî, s. 39.
Servet KILIÇ |105
َ َ ‫ ” ت‬olup “ ُ‫علَة‬
‫صالَ َحا‬ َ ‫ ” ُمفَا‬babındandır. “Ta” harfi “sad” harfinde
idgâm olmuştur. Başına da vasl hemzesini almıştır.245

“ ‫صالَ َحا‬
َّ َ‫ ” ي‬şeklinde okuyanlar, bu kırâatte “karı ve kocanın ba-
rışmaları” manası vardır demişlerdir. Nitekim Araplar, bu
babda müşareket manası olduğundan “ ‫ ” اَصلَ َح القَو ُم‬yerine, “
‫صالَ َح القَو ُم‬
َ َ ‫ ” ت‬demiştir derler. Bu kelimeyi “ ‫ ” يُص ِل َحا‬şeklinde oku-
yanlar da, anlaşmazlıkların karşılıklı olarak giderilmesi mana-
sında kullanmışlardır. Nitekim bu manadan olarak, “ ‫فَاَصلَ َح بَينَ ُهم‬
/Aralarını düzeltirse” 246 diye buyurulmuştur. Bu kırâate göre
“ ‫صلحا‬ُ ” kelimesi, isim olup mef’ul olarak nasb edilmiştir. Buna
göre “ ‫صل َحا‬ُ ُ‫ اَصلَحت‬/ Barış yaparak düzelttim” ibaresi, “ ُ‫اَصلَحت‬
‫ اَمرا‬/ Bir işi düzelttim” demeye benzer. Aynı şekilde “ ‫صالَ َحا‬
َّ َ‫ ي‬/
barışmaları” şeklinde okuyanların kırâatine göre de bu kelime
mef’uldür. Çünkü bu kip “ ‫ ” تَفَاعُل‬vezninden olup, burada mü-
teaddî olarak gelmiştir. Bununla birlikte bu kelimenin fazlalık-
ları hazfedilmiş bir mastar olma ihtimali de vardır.247

Abdullah İbn Mes'ûd (ö. 32/653) ise, “ ‫صالَ َحا‬


َ ” tarzında oku-
muştur. Bu kıraatte “ ‫صلحا‬
ُ ” kelimesi, mef'ûl-i mutlak olarak
mansub kılınmıştır. Her ne kadar aslolan “ ‫صالَ َحا‬
َ َ ‫ ” ت‬şeklinde gel-
mesi ise de bu şekilde de varid olmuştur. 248

Bu konuda Taberî’nin yorumu ise şöyledir : “Bana bu iki


kırâatten en güzel geleni “ ‫صالَ َحا‬
َ َ‫ ” يَت‬manasında olan “ ‫صالَ َحا‬ َّ َ‫ ” ي‬kıraa-
tidir. Arap lisanında bu manada “ ‫صال ُح‬ ُ َ َّ ‫ ” اَلت‬kelimesi, ‫ اَالِصالَ ُح‬keli-
mesinden daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Zira “islah” kelimesi

245 Ebu’l-Hayyan, III, 379.


246 Bakara, 27182.
247 Kurtubî, V, 506-507.

248 Râzî, VIII, 349.


106 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
“ifsad” kelimesinin zıddıdır. Ayette geçen “ ‫صلحا‬
ُ ” kelimesinin “
‫ ” يُص ِل َحا‬şeklinde okumayı gerektirdiğini ve bu kırâatin diğerinden evla
olduğu söylenebilir. Ancak burada “ ‫صلحا‬
ُ ” kelimesinin fiil olmayıp
isim olduğu unutulmamalıdır. 249
َِِّ ‫َياَيُّـها الَّ ِذين اَمنوا ُكونُوا َـ َّو ِامْي َِبل ِْقس ِط ُشه َداء‬
‫ّلل َول َْو َعلَى اَنْـ ُف ِس ُك ْم اَ ِو ال َْوالِ َديْ ِن‬ َ َ ْ َ َُ َ َ َ
ِ ِ ِِ ِ ِ ِ
‫ْي ا ْ يَ ُك ْن غَنيًّا اَ ْو فَقرياا فَاهللُ اَ ْو ََل ِب َما فَالَ تَـتًَِّ ُعوا ا َْلََوى اَ ْ تَـ ْعدلُوا َوا ْ تَـل ُْوا اَ ْو‬
َ ِ‫َواًْلَ ـ َْرب‬
ِ ِ ِ ُ ‫تُـع ِر‬
‫ضوا فَا َّ هللاَ َكا َ ِبَا تَـ ْع َملُو َ َخً ا‬
‫ريا‬ ْ
“Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız
ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden
kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de
(sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzak-
laşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çeki-
nirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” 250

Kelimelerin kırâat açısından farklı okunma nedenlerini irde-


lediğimizde, bunlardan birinin de Arapça sarf ilmi açısından
ilgili kelimelerin müştaklarından biriyle okunduğunu görü-
rüz. Konumuzla ilgili olarak ilgili ayette geçen “ ‫ ” ت َل ُوا‬kelime-
sini, İbn Kesir, Nafî, Ebu Amr, Âsım ve Kisaî kelimenin sonunu
iki “vav” harfiyle ve birinci “vav” harfini dammeyle ikincisini
de sakin kılarak “ ‫ ” ت َل ُووا‬şeklinde okumuşlardır. Hamza ve İbn
Âmir ise bu kelimeyi tek bir “vav” harfiyle ve önce gelen “lam”
harfini de damme ile “ ‫ ” تَلُوا‬şeklinde okumuştur.251

249
Taberî, IX, 79.
250 Nisa, 4/135.
251 İbn Mücahid, ss. 238-239; Cezerî, I, 252; Abdulfettah el-Paluvî, s. 49;

Ruaynî, s. 101; İbn Ğlbun, II, 310; İbn Baziş, II, 632 ; Ebu Şâme, s. 423 ; Ebu
Zür’a, s. 215 ; Kâdî, s. 86 ; el-Beğavî, s. 39.
Servet KILIÇ |107
Haleveyh, “ ‫ ” ت َل ُووا‬kırâatinin delilleri hususunda şunları söy-
lemiştir : “Bu kırâate göre okuyan kişi, kelimeyi fiil yapmış olur. Bu
kelimenin aslı “ ‫ ” ت َل ِويُوا‬dur. Kelimede geçen “ya” harfinin dammesi
sarf açısından ağır geldiğinden, “ya” harfi kelimeden çıkarılarak ha-
rekesi “vav” harfine verildi. Böylece kelimede iki tane “vav” harfi ka-
lacağından dolayı “iltika-î sakineyn” durumu ortaya çıkacağı için, bu
“vav” harflerinden biri kelimeden atılır. Sonra kelimede bulunan bi-
rinci “vav” harfi, sonra gelen dammeli “vav” harfine bitişik olduğun-
dan, ikinci “vav” harfinin dammesi ilk “vav” harfine intikal ettirilir.
Ve kelimenin sonundaki “nun” harfi de cezm alameti olarak düşer.
Ancak kelime sadece bir tek “vav” harfiyle “ ‫ ” ت َل ُوا‬şeklinde okunursa
bunun da aslı, “ ‫ ” ت َو ِليُوا‬olup, kelimedeki ilk “vav” harfi, kesreli “ya”
harfinin bulunmasından dolayı düşmektedir. “Ya” harfi de kendi-
sinde bulunan damme ona ağır geldiğinden, “ya” harfi de kelimeden
düşer. Daha sonra kelimede geçen “lam” harfi de kendisinden sonra
bitişik olarak gelen “vav” harfinin dammesini alarak kelime “ ‫” ت َل ُوا‬
şekline gelir.”252

“ ‫ ” ت َل ُوا‬kırâatinin ayete kattığı mana : “Şahitlik yapmayı ge-


ciktirir, isteyeni oyalarsanız” şeklindedir. Bu ifadenin avurtla-
rını eğip bükmemeleri hususunda yöneticilere bir hitap olduğu
da söylenmiştir. “ ‫ ” تَلُوا‬kırâatinin bir görüşe göre aslı “ ‫ ” ت َل ُوا‬dur.
Kelimeyi dile kolaylaştırmak için iki “vav” dan biri atılmıştır.
“ ‫ ” تَلُوا‬kırâatinin anlamı : “Şahitlikten kaçınırsanız”dır. Yani
“Şayet şahitlikten kaçınırsanız veya ondan yüz çevirip şahitliği
terkederseniz.” 253

Maverdî’ye göre, “ ‫ ” ت َل ُوا‬kırâati, idarecilik etmekten gelen bir

252 Haleveyh, s. 127.


253 el-Beğâvî, II, 378.
108 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
kelimedir. Yani “insanların işlerini idare eder yahut bırakırsa-
nız,” demektir. Bu hüküm, idareciler ve hâkimler içindir. İbni
Abbas, (ö. 68/687) Mücahid (ö. 103/725) ve Katâde (ö. 113/735)
“ ‫ ” ت َل ُووا‬kırâatiyle ilgili şöyle demişlerdir : “Bu, insanın şahitlik
yaparken dilini eğip bükmesi demektir. Peygamber’in (s.a.v.) şu sözü
bu manadandır : “Zengin kimsenin eğilip bükülmesi, şerefini ve ce-
zasını mübah kılar.” 254

‫اب الَّ ِذى‬ ِ ‫اب الَّ ِذى نَـ َّز َل َعلَى رسولِ ِه وال‬
ِ َ‫ْكت‬ ِ َ‫ْكت‬ ِ ‫هلل ورسولِ ِه وال‬ ِ ِ ِ َّ
َ َُ َ ُ َ َ ‫ين اَ َمنُوا اَمنُوا َِب‬ َ ‫ََياَيُّـ َها الذ‬
ِ
‫ضالًَلا بَ ِعي ادا‬ َ ‫هلل َوَملَئِ َكتِ ِه َوُكتًُِ ِه َوُر ُس ِل ِه َوالْيَـ ْوم اًْلَ ِخ ِر فَـ َق ْد‬
َ ‫ض َّل‬ ِ ‫اَنْـز َل ِمن َـًل ومن ي ْك ُفر َِب‬
ْ َ ْ ََ ُ ْ ْ َ
“Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği
Kitab'a, ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, melek-
lerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sa-
pıklığın en koyusuna düşmüş olur.” 255

Fiillerin malum ve meçhul sîgalar ile okunmaları konusuna


ilgili ayette geçen “ ‫ ” ن ََّز َل‬ve “ ‫ ” اَنزَ َل‬kelimelerini örnek verebi-
liriz. Zira bu kelimeleri İbn Kesir, Ebu Amr ve İbn Âmir, “nun”
ve “elif” harflerinin dammeleriyle “ ‫ ” نُ ِ ِّز َل‬ve “ ‫ ” اُن ِز َل‬tarzında
okudular. Nafî, Âsım, Hamza ve Kisaî ise bu kelimelerin baş-
larını fetha ile “ ‫ ” ن ََّز َل‬ve “ ‫ ” اَنزَ َل‬tarzında okudular. Ancak Ki-
saî’den, ondan da Ebu Bekir den rivayetle Âsım, Ebu Amr gibi,
adece ilk kelimeyi “nun” harfinin dammesiyle “ ‫ ” نُ ِ ِّز َل‬tarzında
kırâat etmiştir.256

Kelimeyi “ ‫ ” نُ ِ ِّز َل‬ve “ ‫ ” اُن ِز َل‬tarzında okuyanlar, bunu meçhul

254
el-Mâverdî, I, 279.
255 Nisa, 4/136.
256 İbn Mücahid, s. 239; Cezerî, I, 252-253; Abdulfettah el-Paluvî, s. 49;

Ruaynî, s. 101; İbn Ğalbun, II, 310 ; İbn Baziş, II, 632 ; Ebu Şâme, s. 423 ; Ebu
Zür’a, s. 216 ; Kâdî, s. 86 ; el-Beğavî, s. 39.
Servet KILIÇ |109
sîga ile kırâat etmişlerdir. Böyle okununca mana : “İndirildi”
olur. “ ‫ ” ن ََّز َل‬ve “ ‫ ” اَنزَ َل‬tarzında okuyanlar kelimeyi malum sîga
ile “ indirdi ” manasında okumuşlardır. Yani bu kırâate göre
fiilin faili Allah olup, o da “ ‫ ” اَلَّذِي‬olarak gelen ism-i mevsul
içinde mevcuttur.257

Bu kelimeyi dammeli olarak okuyanların delili ise Kur’an’da


geçen : “ ‫اس َما نُ ِ ِّز َل اِلَي ِهم‬
ِ َّ‫ ِلتُبَ ِيِّنَ لِلن‬/ İnsanlara kendilerine indirilen şeyi
beyan edesin"258 âyeti olup, Allah bu fiili meçhul sîga ile kul-
lanmıştır. Bunu fethalı olarak okuyanların delili ise : “ ُ‫اِنَّا نَحن‬
‫ ن ََّزلنَا ال ِّذِكر‬/ Zikri (Kur'ân'ı) biz indirdik ”259 ayeti olup, bir başka
delilleri ise : “ ‫ َواَنزَ لنَا اِلَيكَ الذِِّك َر‬/ Biz sana, zikri (Kur'ân'ı) indir-
dik”260 âyetlerinde geçen bu fiilin malum sîga ile kullanılmala-
rını gösterirler. Bazı âlimler şöyle demişlerdir : "Her iki kırâat de
güzel olmakla beraber, meçhul sigâ ile okunuş daha akıcı ve beliğdir.
Nitekim Allah Teâlâ ayette şöyle buyurmuştur : "Denildi ki : “ ‫َوقِي َل‬
َ ‫ض ابلَعِى َما َء كِ َويَا‬
‫س َما ُء اَق ِلعِى‬ ُ ‫ يَااَر‬/ “Ey yeryüzü suyunu yut” denildi. “Ey
gök yağmurunu durdur.” 261 buyurmuş ve meçhul sîga kullanmış-
tır.” 262
ِ ‫ت‬
‫هللا يُ ْك َف ُر ِِبَا َويُ ْستَـ ْه َزاُ ِِبَا فَالَ تَـ ْق ُع ُدوا َم َع ُه ْم‬ ِ ‫اب اَ ْ اِ َذا ََِس ْعتُم اََي‬ ِ ‫و َ ْد نَـ َّز َل َعلَي ُكم ِِف ال‬
ِ َ‫ْكت‬
َ ْ ْ ْ َ
َِ ‫ْي والْ َكافِ ِرين ِِف ج َهنَّم‬ ِِ ِ ِ ِ ِ ِِ ٍ ِ
‫ِم ايعا‬ َ َ َ َ َ ‫ضوا ِِف َحديث غَ ِْريه انَّ ُك ْم اذاا مثْـلُ ُه ْم ا َّ هللاَ َجام ُع ال ُْمنَافق‬ ُ ‫َح َِّت ََيُو‬

257 Ebu’l-Hayyan, III, 389.


258
Nahl, 16/44.
259 Hicr, 15/9.

260 Nahl, 16/44.

261 Hud, 11/44.

262 Râzî, VIII, 365.


110 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
“Allah size Kitab (Kur'an) ta : "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildi-
ğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geç-
medikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar
gibi olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkla-
rın ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.” 263

Yine bir önceki ayet tahlilimizde bahsettiğimiz kelimelerin


malum ve meçhul sîgalar ile kırâat edilmelerine örnek olarak
ilgili ayette geçen “ ‫ ” ن ََّز َل‬kelimesini verebiliriz. Zira bu keli-
meyi kırâat imamlarının tamamı “nun” harfinin dammesiyle “
‫ ” نُ ِ ِّز َل‬tarzında meçhul siga ile okurken, sadece Âsım bu keli-
meyi “nun” harfinin fethasıyla ve “ze” harfinin de teşdidi ile “
‫ ” ن ََّز َل‬tarzında okumuştur. Bu okuyuşun nedeni ise, bundan bir
önceki ayette yüce Allah’ın isminin açıkça zikredilmesidir.264

Humeyd (ö. 251/865)’de böyle okumakla birlikte o, "ze" har-


fini şeddesiz “ ‫ ” نَزَ َل‬şeklinde okumuş, ancak bu okuyuş şaz ka-
bul edilmiştir. Bu okuyuşun ayete kattığı mana ise : “Size ki-
tapta şu buyruk inmiştir” şeklinde olur." 265 “ ‫ ” نَزَ َل‬kırâatinin :
“Muhakkak Allahtan size geldi” manasına geleceği de söy-
lendi. Bu konuda Taberî ise şöyle demiştir : “Bu üç çeşit kırâat
de, mana itibariyle birbirinden farklı bir yön bulunmamaktadır. Be-
nim tercih ettiğim kırâat, “ ‫ ” نُ ِ ِّز َل‬şeklinde gelen okuyuştur.266

263 Nisa, 4/140.


264
İbn Mücahid, s. 239; Cezerî, I, 253; Abdulfettah el-Paluvî, s. 49; Ruaynî, s.
101; İbn Ğalbun, II, 310 ; İbn Baziş, II, 632 ; Ebu Şâme, s. 424 ; Ebu Zür’a, s.
217 ; Kâdî, s. 86 ; el-Beğavî, s. 40.
265 Kurtubî, V, 523.

266 Taberî, IX, 322.


Servet KILIÇ |111
ِ ِ ْ ‫َّر ِك اًْلَ ْس َف ِل ِمن النَّا ِر َول‬ ِِ ِ
‫ريا‬
‫َن ََت َد ََلُ ْم نَص ا‬ َ ْ ‫ْي ِِف الد‬
َ ‫ا َّ ال ُْمنَافق‬
“Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasında-
dırlar. Onlara bir yardım edici de bulamazsın.” 267

Arapça da, bazen bir kelimenin aynı manayı ifade eden bir
çok varyantı mevcut olup, kırâat ilmi açısından meseleye ba-
kıldığında, Kur’an’da bu tür kelimelerin değişik formattaki
okunuşları kullanılmış ancak bunun ayetin genel manası üze-
rinde bir farklılığa yol açmadığı görülmüştür. Konumuzla bağ-
lantılı olarak ayette geçen “ ِ‫ ” الدَّرك‬kelimesini örnek verebiliriz.
Zira “ ِ‫ ” الدَّرك‬kelimesinde geçen “ra” harfini İbn Kesir, Nafî,
Ebu Amr ve İbn Âmir fetha ile “ ِ‫ ” اَلد ََّرك‬tarzında okurken, Âsım,
Hamza ve Kisaî ise “ ِ‫ ” اَلدَّرك‬şeklinde okumuşlardır. Ancak Ki-
saî’den, ondan da Hüseyin el-Cu’fa’dan, ondan da Ebu Bekir’
den rivayetle Âsım bu kelimeyi Ebu Amr gibi “ra” harfinin fet-
hasıyla okumuştur. 268

Haleveyh, söz konusu kelimenin “ ِ‫ ” اَلد ََّرك‬tarzında okunması


konusunda şöyle der : “Kelimenin harekeli olarak okunması, aslı
üzerine gelmesiyle olur. Çünkü kelimenin harekeli gelmesi en kolay
ve en meşhur okuyuş şeklidir. Kelimenin harekesiz olarak “ ِ‫” اَلدَّرك‬
şeklinde okunmasının sebebi, tahfif içindir. Bu iki kullanılışın da ma-
nası bir olup, bu da gerek Cennet dereceleri için gerekse de Cehennem
dereceleri için kullanılmış olduğudur. 269

Ebu Ali el-Farisî dedi ki : “ ِ‫ ” اَلدَّرك‬ve “ ِ‫ ” اَلد ََّرك‬iki lügattır. Âsım

267
Nisa, 4/145.
268 İbn Mücahid, s. 239; Cezerî, I, 253; Abdulfettah el-Paluvî, s. 50; Ruaynî, s.
101; İbn Ğalbun, II, 310 ; Ebu Şâme, s. 424 ; Ebu Zür’a, s. 218 ; Kâdî, s. 86 ; el-
Beğavî, s. 40.
269 Haleveyh, s. 127.
112 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
dedi ki : “Eğer bu kelime fethalı olsaydı “ُ ‫ ” اَلد ََّر َكة‬kelimesinin çoğulu
olacağından, bundan sonraki kelime de ‫لي‬ َ ‫ اَلسُّف‬şeklinde gelmesi gere-
kirdi.” 270

Ebu İshâk ez-Zeccâc ise, “râ”nın fethası ile olan okunuşun,


daha çok kullanıldığı için, tercihe şayan olduğunu söylemiş-
tir.271

Taberî ise, bu kelimenin “ ِ‫ ” اَلد ََّرك‬şeklinde kırâat edilmesi ha-


linde bunun cem-i kıllet olarak “ ‫ ” اَد َراك‬şeklinde geleceğini söy-
ler. Bu kelimenin cem-i kesret olarak “ ُ‫ ” اَلد ُُّروك‬şeklinde gelece-
ğini söyler. Bu iki kıraat de, bilinen iki okuyuş olup, kârî bun-
lardan hangisi ile kıraat ederse isabet etmiş olur. Yine ehli ilme
göre bu kelimenin “ ِ‫ ” اَلد ََّرك‬şeklinde okunması, daha meşhur-
dur.” 272
ِ َ ‫ك سو‬ ِ ٍِ ِِ ِ ِ َّ
َ ‫ف يُـ ْؤتي ِه ْم اُ ُج‬
ُ‫ورُه ْم َوَكا َ هللا‬ ََْ‫ين اَ َمنُوا َِبهلل َوُر ُسله َوََلْ يُـ َف ِرُوا ب‬
ْ َ َ ‫ْي اَ َحد م ْنـ ُه ْم اُولَئ‬ َ ‫َوالذ‬
‫يما‬ ِ ‫غَ ُف‬
‫ورا َرح ا‬ ‫ا‬
“Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve onlar arasında ayrım
yapmayanlara (Allah) pek yakında mükâfatlarını verecektir. Allah
çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” 273

Azamet nunu ile ilgili Kur’an’da “iltifat” sanatının kırâat il-


minde bir hayli kullanıldığı bilinen bir husus olup, Nisa sûre-
sinde daha önceden ele aldığımız ilgili ayetlerinde görmüştük.
274 Yine bu konuyla alakalı olarak Nisa sûresi yüz elli ikinci aye-
tinde geçen “ ‫ ” يُؤتِي ِهم‬kelimesinin ilk harfini, İbn Kesir, Ebu Amr,

270
Farisî, s. 188; Ebu’l-Hayyan, III, 396; Kurtubî, V, 534-535.
271 Zeccâc, s. 124; Râzî, VIII, 383.
272 Taberî, IX, 338.

273 Nisa, 4/152.

274 Bkz., s. 32.


Servet KILIÇ |113
Nafî, İbn Âmir, Kisaî, Ebu Bekir’den rivayetle Âsım ve Hamza
“nun” ile “ ‫ ” نُؤتِي ِهم‬tarzında kırâat ederken, Âsım’ın bir diğer ra-
visi olan Hafs’ın rivayetiyle Âsım’ın, bu kelimenin ilk harfini
“ya” ile “ ‫ ” يُؤتِي ِهم‬tarzında okuduğu belirtilir.275

Ebu Ali el-Farisî’ye göre, Hafs’ın ( ö. 180/802 ) kırâatinin


َ ‫ت للاُ ال ُمؤمِ نِينَ اَجرا‬
Kur’an’da ki delili : “‫عظِ يما‬ ِ ‫ف يُؤ‬
َ ‫سو‬
َ ‫ َو‬/ Allah mü-
minlere büyük bir mükafat verecektir.” 276 ayetidir. Zira bu
ayette geçen “ ‫ت‬
ِ ‫ يُؤ‬/ Verecektir” manasına gelen fiilin başı da
“ya” ile gelmiştir. 277

Kelime “ ‫ ” يُؤتِي ِهم‬tarzında okunursa mana ; “Verecektir” şek-


linde gelir. Yani “Allah verecektir” manasına gelir. Kelime mu-
zarinin “nun”u ile “ ‫ ” نُؤتِي ِهم‬şeklinde okunursa, o zaman mana :
“Vereceğiz” şeklinde olur.278

Kelimenin ilk harfi “ya” ile okunursa, ayetin manası ; “Vere-


cektir” şeklinde gelir. Buradaki “verme” işinin faili Allah ol-
duğundan, bu kelimede geçen zamir de ayetin başında önce-
ِ ‫ ” ِبا‬yani Allah'a raci olacağından kelime böyle
den geçen “ ‫هلل‬
okunmuştur. Ancak kelimenin ilk harfini “nûn” ile okuyanlar,
bu fiilde “iltifat” sanatı olduğu için bunu böyle okumuşlardır.
Böylece bu okuyuşun ayate kattığı mana ;“Vereceğiz” olaca-
ğından, burada Allah’ın bizzatihi müminlerine mükâfatın ve-
rilmesi işiyle ilgilendiği ve bu işe önem gösterdiği manası an-
laşılmış olur. Ki bu kırâatin mukabili ise bir önceki ayette geçen

275 İbn Mücahid, s. 240; Cezerî, I, 253; Abdulfettah el-Paluvî, s. 50; Ruaynî, s.
102; İbn Ğalbun, II, 310; İbn Baziş, II, 632; Ebu Şâme, s. 424; Ebu Zür’a, s. 218;
Kâdî, s. 86; el-Beğavî, s. 40.
276 Nisa, 4/146.

277 Fârisî, s. 189.

278 el-Beğâvî, II, 382.


114 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
“ ‫ ” َواَعت َدنَا‬ifadesinde geçen cemaat nunu olarak gelen ifadedir.
Ebu Abdullah er-Razî ( ö. 605/1209 ) der ki : “Bu iki kırâat de
mütevatir kırâatlerdir. Dolayısıyla her ikisiyle de okunabilir.”
ِ ِ ُّ‫ورفَـعنَا فَـو َـهم الط‬
َ ًَْ‫ور ِِبيثَا ِه ْم َو ُـلْنَا ََلُ ُم ا ْد ُخلُوا ال‬
‫اب ُس َّج ادا َو ُـلْنَا ََلُ ْم ًلَ تَـ ْع ُدوا ِِف‬ َ ُ ُ ْ ْ ََ
‫ْن ِم ْنـ ُه ْم ميثَا اا غَليظاا‬
ِ ِ ِ ًْ ‫الس‬
َ ‫ت َواَ َخذ‬ َّ
“Söz vermeleri için Tur dağını üzerlerine kaldırdık. Onlara : "O
kapıdan secde ederek girin" dedik. Yine onlara: "Cumartesi yasağını
çiğnemeyin" dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.” 279

Nisa sûresi ilgili ayetinde geçen “ ‫ ” الَ ت َعدُوا‬kelimesini Nafî,


“ayn” harfinin teskini ve “dal” harfinin teşdidi ile “ ‫ ” الَتعدُّوا‬tar-
zında kırâat etmiştir. Verş’ten rivayetle Nafî, “ayn” harfinin
fethasıyla ve “dal” harfinin teşdidi ile “ ‫ ” الَتَعَدُّوا‬şeklinde oku-
muştur. Geriye kalan imamların tümü bu kelimeyi “ayn” har-
finin sükunuyla “ ‫ ” الَ ت َعدُوا‬şeklinde okumuşlardır. 280

Nâfî’nin kırâatinin delili, Cenâb-ı Hakk'ın : “ ‫ت‬


ِ ‫ اِذ يَعدُونَ فِي السَّب‬/
Cumartesi günü avlanmak suretiyle haddi aşmayın” 281 âyeti-
dir. Bu âyette bizzat bu fiilin “ ‫ ” اِفتَعَلُوا‬babı kullanılmıştır. Sonra
mahreçleri yakın olduğu ve bir de “dal” harfinde cehr sıfatı
“ta” harfinden daha fazla olduğu için, “ta” harfi “dal” harfine
idgam edilmiştir. Nahivcilerin pek çoğu, ikincisi idğam edilip,
birincisi de harf-i lîn gelmediği zaman, iki sakin harfi aynı anda
bir kelimede kullanmayı hoş karşılamamışlardır. Nahivciler ;
َ
"Bu konuda kırâatçiler, med, harekeden bedel olur diyorlar." “ ‫التَعَدُّوا‬

279
Nisa, 4/154.
280 İbn Mücahid, s. 240; Cezerî, I, 253; Abdulfettah el-Paluvî, s. 50; Ruaynî, s.
102 ; İbn Ğalbun, II, 310; İbn Baziş, II, 632; Ebu Şâme, ss. 424-425; Ebu Zür’a,
s. 218; Kâdî, s. 87; el-Beğavî, s. 40.
281 Bakara, 2/65.
Servet KILIÇ |115
” kırâatinde ise “ta” harfi “dal” harfine idgam edildiğinden, “tâ” har-
finin harekesi “ayn” harfine verilir.” demişlerdir.282

Nafiî’nin kırâatinin aslı “ ‫ ” ت َعتَدُّوا‬kelimesidir. “Ta” harfinin


harekesi “ayn” harfine verilmiştir. Ve “ta” harfi “dal” harfinde
idgâm edilerek kırâat edilmiştir. Diğer Seb’a kurraları ise, “
‫ ” ت َعدُوا‬tarzında “ayn” harfinin sükûnuyla ve “dal” harfinin de
tahfifi ile okumuşlardır. Bu kırâat şekli ise, “ ‫ع َدي‬
َ ” ve “ ‫” يَعدُوا‬
dan gelir. Ve bu kullanım “ ‫ت‬
ِ ‫ اِذ يَعدُونَ فِي السَّب‬/Cumartesi günü av-
lanmak suretiyle haddi aşmayın” ayetinde geçen kelimenin
kullanımı gibidir. 283

Ancak en-Nehhâs’e göre kelime, Nafî’nin kırâati olan “ ‫الَتعدُّوا‬


” kırâatiyle okunamaz. Zira bu kırâatin aslı : “ ‫ ” ت َعتَدُّوا‬olduğun-
dan, bu durumda "ayn" harfinin sakin okunması caiz olmadığı
gibi, böyle bir okuyuşta iki tane sakin harfte arka arkaya geti-
rilemez. Bu şekilde okuyan ise yanlışlık yapmış olur. 284
ِ
‫ك‬َ ِ‫ك َوَما اُنْ ِز َل ِم ْن َـًْل‬َ ْ‫اس ُخو َ ِِف ال ِْعل ِْم ِم ْنـ ُه ْم َوال ُْم ْؤِمنُو َ يُـ ْؤِمنُو َ ِِبَا اُنْ ِز َل الَي‬
ِ ‫الر‬
َّ ‫َك ِن‬ِ‫ل‬
ِ
ِ ِ َ ِ‫هلل َوالْيَـ ْوم اًْلَ ِخ ِر اُولَئ‬
‫ك َسنُـ ْؤتي ِه ْم اَ ْج ارا َعظ ا‬
‫يما‬ ِ ‫الزَكوةَ والْم ْؤِمنو َ َِب‬
ُ ُ َ َّ َ ‫لوةَ َوال ُْم ْؤتُو‬ َ ‫الص‬
َّ ‫ْي‬ ِ ‫والْم ِق‬
َ ‫يم‬ ُ َ
“Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana
indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı
kılan, zekâtı veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte
onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.” 285

“Azamet nun-u” konusu ile ilgili gelen bir diğer ayet de,
Nisa sûresi yüz altmış ikinci ayeti olup, burada geçen “ ‫سنُؤتِي ِهم‬
َ

282 Râzî, VIII, 398.


283 Ebu’l-Hayyan, III, 403.
284 Kurtubî, V, 547.

285 Nisa, 4/162.


116 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
” kelimesinin ilk harfini sadece Hamza “ya” ile “ ‫سيُؤتِي ِهم‬
َ ” tar-
zında okurken, diğerleri ise bu kelimenin baş harfini “nun” ile
“ ‫ ” نُؤتِي ِهم‬şeklinde kırâat etmişlerdir. 286

İlgili kelimenin ilk harfi “ya” ile “ ‫سيُؤتِي ِهم‬ َ ” tarzında kırâat
َ ُ
edildiğinde, bu “ya” harfi “ ‫سنؤتِي ِهم اجرا‬ َ ُ
َ َ‫هلل َواليَو ِم االَخِ ِر اولئِك‬
ِ ‫َوال ُمؤمِ نُونَ بِا‬
‫عظِ يما‬ ِ ‫ ” بِا‬kelimesine döner. O zamanda
َ ” ayetinde geçen “ ‫هلل‬
mana şöyle olur : “Allah’a inananlara büyük bir mükâfat vere-
cek.” Ancak kelimeyi “ ‫ ” نُؤتِي ِهم‬tarzında kırâat edenler ise bunu
“iltifat” manası üzerine alarak ve daha önce geçen “ ‫ َواَعت َدنَا‬/ Ha-
zırladık” manasına gelen kelimesi üzerine atfederek kırâat et-
mişlerdir.287

‫يل‬ ِ ِ ‫وح والنًَِّيِْي ِمن بـ ْع ِدهِ واَوحيـنَآ اِ ََل اِبـرِه‬ ِ ِ ِ


َ ‫ا ََّّن اَ ْو َح ْيـنَآ ال َْي‬
َ ‫يم َوا َْسَع‬ َ َْ ْ َ ْ َ َ ْ َ َ ٍ ُ‫ك َك َمآ اَ ْو َح ْيـنَآ ا ََل ن‬
‫ورا‬ ِ ِ ِ
‫س َو َه ُرو َ َو ُسلَ ْي َم َن َواَتَـ ْيـنَا َد ُاو َد َزبُ ا‬
َ ُ‫وب َويُون‬
َ ُّ‫يسى َواَي‬
َ ‫وب َواًْلَ ْسًَاط َوع‬
َ ‫َوا ْس َح َق َويَـ ْع ُق‬
“Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vah-
yettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya-
kub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süley-
man'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.” 288

Kırâat ilminde farklı okunan kelimelerin illetleri incelendi-


ğinde, bunlardan birinin de kelimelerin ism-i mef’ul veya ism-
i fail vezninde okunmuş olmalarıdır. Bu konumuzla ilgili ola-
rak metnini verdiğimiz ayette geçen “ ‫ ” زَ بُورا‬kelimesini sadece
Hamza, “za” harfinin dammesiyle “ ‫ ” ُزبُورا‬tarzında okurken,
geriye kalanlar ise “za” harfinin fethasıyla “ ‫ ” زَ بُورا‬şeklinde

286 İbn Mücahid, s. 240; Cezerî, I, 253; Abdulfettah el-Paluvî, s. 50; İbn Ğal-
bun, II, 310; İbn Baziş, II, 633; Ebu Şâme, s. 424; Ebu Zür’a, s. 219; Kâdî, s. 87.
287 Ebu’l-Hayyan, III, 413.

288 Nisa, 4/163.


Servet KILIÇ |117
okumuşlardır.289

“ ‫ ” ُزبُورا‬kelimesi “ ‫ ” زَ بُورا‬kelimesinin çoğuludur. Kelime “


‫ ” ُزبُورا‬şeklinde okunursa ayetin manası : “Biz Davud’a “Mez-
bur edilmiş, yazılmış kitaplar ve sahifeler (suhuf) verdik” olur.
Ancak kelime “ ‫ ” زَ بُورا‬şeklinde okunursa, bu da H.z Davud’a
(a.s.) indirilen kitabın özel ismi olmuş olur. 290

Ebu Ali el-Farisî dedi ki : “Sanki Hamza kitabı Hz. Davud (a.s)
yönüne hasretmiştir. Sonra da Hz. Davud’a (a.s) verilen bütün sa-
hifeleri “ ‫ ” ُزبُورا‬olarak takdir etti. Sonra da bunun cem’ini getirerek
“ ‫ ” ُزبُورا‬olarak getirdi. İbn Kuteybe (ö. 276/889) dedi ki : “Zebur”
kelimesi, “ ‫ ” فَعُول‬vezninden olup bu kullanılış ise ism-i mef’ul mana-
َ ُ‫ ” َحل‬ve “ ‫وب‬
sınadır. Nasıl ki sen dersin ; “ ‫وب‬ َ ‫ ” ُر ُك‬kelimeleri gibi. Yani
bunların ism-i mef’ul makamında “ ‫ ” َمحلُوب‬ve “ ‫ ” َمر ُكوب‬olarak gel-
mesi gibi. Bu dammeli kırâat başka bir lügattir. Dammeli kırâatte ise
“cem” manasına gelir.” 291

Hamza'nın kırâatinin delili şudur : “ ‫ ” ُزبُورا‬kelimesi aslında


mastar olup, sonra ism-i mef'ûl kalıbında kullanılmıştır. Bu,
ِ ِ‫ضربُ االَم‬
Arapların tıpkı “‫ير‬ َ ” yani “emirin dövdüğü kimse” söz-
lerinde ki “darbetmek” kelimesi gibidir. Böylece bu “ ‫ ” ُزبُورا‬ke-
limesi, isim olmuştur. Sonra da bu “ ‫ ” ُزبُورا‬kelimesi, tıpkı “ ‫ش ِه َد‬
َ ”
ُ ” kelimelerinin cem’i yapılması gibi çoğul yapılmıştır.
ve “ ‫ش ُهودا‬
Masdar mef'ûl yerine getirilince, tıpkı “ ‫ ” ِكت َاب‬kelimesinin
“ ‫ ” ُكتُب‬şeklinde çoğul olması gibi, bu “ ‫ ” زَ بُورا‬kelimesi de
“ ‫ ” ُزبُورا‬olarak cem’i yapılması caiz olur. Bu manaya göre

289
İbn Mücahid, s. 240; Cezerî, I, 253; Abdulfettah el-Paluvî, s. 50; Ruaynî, s.
102; İbn Ğalbun, II, 311; Ruaynî, s. 102; İbn Ğalbun, II, 311; İbn Baziş, II, 633;
Ebu Şâme, s. 425; Ebu Zür’a, s. 219; Kâdî, s. 88; el-Beğavî, s. 40.
290 el-Beğâvî, II, 385.

291 Fârisî, ss. 193-194; İbnu’l-Cevzîyye, II, 255.


118 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
“ ‫ ” زَ بُورا‬kelimesi “kitap” “ ‫ ” ُزبُورا‬kelimesi de “kitaplar” mana-
sınadır. Diğer Kurrâların kırâatine gelince bu daha evladır.
Çünkü bu kırâat daha meşhur olmuştur. 292

2.2. MANAYI DOĞRUDAN ETKİLEYEN KIRÂATLER ve


YORUMLARI

‫ث ِم ْنـ ُه َما‬ َّ َ‫اح َدةٍ َو َخلَ َق ِم ْنـ َها َزْو َج َها َوب‬
ِ‫سو‬ ِ ِ
َ ٍ ‫َّاس اتَّـ ُقوا َربَّ ُك ُم الَّذي َخلَ َق ُك ْم م ْن نَـ ْف‬
ُ ‫ََيأَيُّـ َها الن‬
‫اّللَ َكا َ َعلَْي ُك ْم َرِيًاا‬ َّ َّ ِ‫اءلُو َ بِ ِه َو ْاأل َْر َح َام ن‬
َ‫س‬
ِ َّ َّ ‫ِرج ااًل َكثِريا ونِساء واتَّـ ُقوا‬
َ َ‫اّللَ الذي ت‬ َ‫ا َ َا‬ َ
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp
ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun;
kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akraba-
lık bağlarını kırmaktan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gö-
zeticidir.”293

Manayı doğrudan etkileyen kırâatler bölümüne biz, ilgili


ayette geçen “ ‫ ” اَر َحام‬kelimesiyle başlıyoruz. Sözü edilen keli-
menin sonunu sadece Hamza cer ile “ ‫ ” اَر َح ِام‬şeklinde okurken,
geriye kalan imamlar ise, bu kelimenin sonunu nasb ile “ ‫ام‬ َ ‫اَر َح‬
” şeklinde okumuşlardır. 294

َ ‫ ” اَر َح‬şeklinde mansup


Beğavi’ye göre sözü edilen kelime “ ‫ام‬
olarak okunursa, ayetin manası : “Akrabalık bağlarını kesmek-
ten sakının” demek olur. Hamza’nın bu kelimenin sonunu
mecrur olarak “ ‫ ” اَر َح ِام‬şeklinde okumasının sebebi, “ ‫ام‬
َ ‫بِه َواالَر َح‬
” terkibinde geçen zamire matuf yaptığı içindir. Böylece ayetin

292
Râzî, VIII, 417-418. sayfadan özetle.
293 Nisa, 4/1.
294 İbn Mücahid, s. 226 ; Cezerî, I, 247 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 45 ; Ruaynî,

s. 98 ; İbn Ğalbun, A. g. e., II, 303 ; ; İbn Baziş, II, 627 ; Ebu Şâme, ss. 410-411;
Ebu Zür’a, ss. 188-190; Kâdî, s. 75; el-Beğavî, s. 34
Servet KILIÇ |119
manası : “ ‫سا َء لُونَ بِ ِه َو بِاالاَر َح ِام‬
َ َ ‫ ت‬/ Allah adıyla ve akrabalar hatı-
rına birbirinizden istiyorsunuz.” demek olur. Örneğin, “Allah
ve akrabaların hatırı için senden şunu istiyorum” denilir. An-
cak Kurrâ nasb ile olan kırâati daha çok tercih etmişlerdir. Bu-
nun sebebini ise şöyle açıklamışlardır: “Arapça da zahir bir
isim mecrur bir zamir isme atfedildiğinde, cer harfinin tekrarı
şart olmasa da, tekrarsız kullanımı nadirdir.” 295

Allâme Tabatabaî’nin ( ö. 1359/1981 ) yorumu ise şöyledir:


“Zamir zahirde mecrur esreli okunmasına rağmen takdirde fethası
(üstünü) vardır. Arapça'da : “ ‫ بِزَ يد َم َررتُ َوعَمرا‬/ Zeyd ve Amr’a uğ-
radım” denir. Hamza'nın “ ‫ ” اَر َحا ِم‬şeklindeki muttasıl zamire atfede-
rek yaptığı okuyuş, bu görüşü teyit edebilir. Gerçi nahîv bilginleri
bunun zayıf olduğunu söylemişlerdir. O zaman ayetin manası: "Ha-
tırına yemin ederek birbirinizden isteklerde bulunduğunuz Allah'tan
ve akrabalık bağlarını koparmaktan korkun" olur. Biri arkadaşına: “
‫الَل َواَسئ ُلكَ ب ِ َّرحِ ي ِم‬
ِ ِّ َ ِ ‫ اَسئ ُلكَ ب‬/ Allah aşkına senden şunu isterim ve akraba aş-
kına senden şunu dilerim.” der. Bu bir görüştür. Fakat sözün akışı ve
Kur'an'ın ifade tarzı, bununla uyuşmaz. Çünkü "erham" kelimesi,
"ellezî" kelimesinin müstakil sılası yapılıp ifade : “ ‫تَسَا َء ُلونَ بِاالاَر َحا ِم‬
‫ ” َوال َّتقُ للا َ ا َّلذِي‬biçimine girerse, “‫ ” تَسَا َء ُلو َن‬ifadesi zamirden yoksun
kalır ki, bu olmaz. Eğer bununla önceki cümle ile birlikte "ellezî" ke-
limesinin sılası olursa, o zaman Allah ile erham kelimeleri eşit say-
gınlıkta ve yücelikte kabul edilmiş olur ki, bu da Kur'an'ın sürekli
riayet ettiği edebî üslûbu ile bağdaşmaz.296

İmam Kurtubî’nin bu konuda ki yorumu ise şöyledir : “Ebu

el-Beğâvî, II, 278.


295

Allâme Muhammed Hüseyin Tabatabaî, El-Mîzân Fi Tefsir’il-Kur’an, ,


296

Tahkîk: Abbas Kazımî, Musa Güneş, Seyyid Seccad Karakuş, ( çev. Salih
Uçan ), Kevser Yayınları, İstanbul 2009, IV, 143.
120 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
İshak ez-Zeccâc der ki: Zayıf ve Arapça bakımından çirkin olmakla
birlikte, Hamza’nın bu şekildeki kırâati dini inanç açısından da ol-
dukça büyük bir hatadır. Çünkü Peygamber (sav) : "Babalarınızın
adına (babam hakkı için diye) yemin etmeyiniz" 297 Allah'tan başkası
adına yemin etmek caiz olmadığına göre, akrabalık bağı adına yemin
nasıl caiz olur? Ben İsmail bin İshak'ın, Allah'tan başkası adına ye-
min etmenin oldukça büyük bir iş olduğu kanaatini açıkladığını ve
yeminin yalnız Allah adına yapılabileceğini ifade ettiğini gördüm.298

Müfessir Râzî, (ö. 606/1209) “el-Erham” kelimesinin farklı


okunuşu ile ilgili olarak Kırâat imamlarından Hamza’nın riva-
yetini (cer ile okunuşunu) haklı görerek, onu diğerlerine karşı
müdafaa edip şöyle der : “Keşşaf sahibi : "Bu kelime üç harekeyle
de okunmuştur. Pek çok nahîvci, Hamza'nın kıraatinin yanlış olduğu
görüşünde birleşerek şöyle demişlerdir : "Çünkü bu okuyuş, zahir bir
ismin mecrûr bir zamire atfedilmesini iktiza eder ki, bu caiz değildir.

Bilmek gerekir ki, Hamza’nın görüşünü reddetme hususunda or-


taya konulan ifadeler kuvvetli olmayıp, bu konuda Arap dili incelen-
diğinde, varolan rivayetler bize Hamza’nın haklı olduğu sonucuna
götürür. Bu böyledir. Çünkü Hamza, yedi kırâat imamından birisi-
dir. Herhalde o, bu kırâati kendiliğinden bu şekilde okumamıştır. Ak-
sine o bunu Allah'ın Resul’ün’den rivayet etmiştir ki, bu okuyuş şek-
linin doğru olduğuna kesin olarak hüküm vermeyi gerektirir. Kıyas,
nakle karşı koyamaz, onun karşısında duramaz. Hem bu kırâatin,
şöyle bir izahı da yapılabilir: Bu, harf-i cerrin tekrar edilmesinin tak-
dir edilmesi itibariyle böyle okunmuştur.

297 Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 26, Tevhid 13, Eymân 4 ; Müslim, Eymân 1, 6 ;


Tirmizi, Nüzur 8, 9 ; Nesâî, Eymân 4, 5, 6, 10.
298 Zeccâc, II, 6 ; Kurtubî, IV, 547-553. sayfadan özetle.
Servet KILIÇ |121
Binâenaleyh, âyetteki “erham” lâfzını, “ ‫ ” تَسَا َء ُلونَ ب ِ ِه‬ifâdesindeki
“bihi” zamirine atfettiğin zaman bu atıf, akrabalar adıyla da yemin
edilebileceğini gösterir. Ebu İshak ez-Zeccâc'ın bu görüşüne de şu şe-
kilde cevap verilebilir : "Bu, onların câhiliyye döneminde yapmış ol-
dukları bir fiili nakletmektir. Hâlbuki geçmişte onların bu fiili yaptık-
larını nakletmek, gelecekte onu yasaklamaya ters düşmez. Yine Hz.
Peygamber'in hadisi, yalnız ecdad adına yemin etmeyi yasaklamak-
tadır. Hâlbuki burada durum böyle değildir. Aksine o kimse önce Al-
lah'a yemin etmiş, daha sonra da bu yeminine, akrabalara yemini ek-
lemiştir ki, bu durum bu hadisin manasına da ters düşmez. Mecrûr
olarak okunan kırâate göre söylenecek sözün özü işte budur.” 299

Bundan dolayı, bunda iki ayrı tefsir şekli vardır. Nasb


kırâatine göre mana : "Birbirinizden bir şey rica ederken Allah
aşkına, Allah için senden şunu rica ederim, diye adına yemin
verdiğimiz Allah'a isyan etmekten ve o akrabaların haklarını
ve itibarlarını gözetmemekten korkunuz" demektir. Cer
kırâatin manası ise : "Allah'a isyan etmekten korkunuz. Öyle
ilâhî ve rahmânî bir ahlâk ile hareket ediniz ki, siz Allah'a ve
akrabalara and vererek birbirinizden karşılıklı isteklerde bulu-
nursunuz" demek olur. Araplar, akrabalıktan dolayı önemli bir
yalvarmada bulunacakları zaman derlermiş ki: "Allah ve akra-
balık hakkı için rica ederim." Bu ikinci mânâ her iki kırâate göre
de mümkündür. Fakat birinci mânâ, Hamza kırâati dışındaki
diğer kırâatlerdedir. Birincisinde hukuk yönü açıkça, ahlâk
yönü kapalı olarak bildirilmiştir. İkincisi de bunun tam aksine
olup ahlâk yönü açık, hukuk yönü kapalıdır.300

299 Râzî, VII, 315.


300 Yazır, II, 103.
122 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Vehbe Zuhâylî’nin, “ ‫ ” اَر َحام‬kelimesinin okunması ile ilgili
yorumu ise şöyledir : “Ayet-i Kerime, İbrahim en-Nehaî, ( ö.
96/715 ) Katâde ( ö. 113/735 ), A'meş ( ö.148/765 ) ve Hamza'nın
( ö. 156/773 ) kırâatine göre, akrabalık bağı adına istekte bulun-
manın caiz oluşuna delildir. Bunlar kelimeyi “ ‫ ” اَر َح ِام‬şeklinde
esreli okurlar. Bu kırâatle birlikte, ayetin manası şöyle bir hal
alır ki, akrabalar adına böyle bir istekte bulunmak, Allah'tan
başkası adına yemin etmek demek değildir. Çünkü kişinin ar-
kadaşına, "Akrabalık hakkı için senden bunu yapmanı istiyo-
rum" demesinden kasıt, yalnızca onun merhemetini celbetmek
ve isteğini pekiştirmekten ibarettir. Bu bir yemin değildir. Do-
layısıyla Buharî ile Müslim'de yer alan Hz. Peygamber’in hadi-
sindeki yasağın kapsamına girmez. O hadis ise : "Her kim ye-
min edecekse, ya Allah adına yemin etsin, yahut sussun." 301

2.2.1. Allah’dan Başkası Adına Yemin Etmeyi Nehyeden


Hadisler ve Bu Konuda Hamza’nın Kırâatinin Anlaşılması

"Babalarınızın, annelerinizin ve putların adları ile yemin et-


meyiniz. Sadece, Allah'ın adı ile yemin ediniz. Allah'ın adı ile
de ancak sözünüzde doğru olduğunuzda yemin ediniz."302

Ömer b. el-Hattâb (r.a)' dan (ö. 23/645) rivayet edildiğine


göre, o bir kafile içerisinde babası adına yemin ediyorken,
Rasûlullah (s.a) kendisine yetişmiş ve : “Şüphesiz Allah sizi ba-
balarınızın adı ile yemin etmekten nehyediyor. Yemin edecek olan Al-
lah’a yemin etsin veya sussun.” buyurmuştur. 303

301 Zuhâylî, II, 472.


302 Ebu Dâvud Süleyman b. Eş’as es-Sicistâni, Sünen-i Ebu Dâvud, Hadis no :
3248, Dâru İhyâi’s-Sünnet’in-Nebeviyye, Tsz.
303 Buharî, Eymân 4, Tevhid 13, Edeb 74 ; Müslim, Eymân 1, 2, 3 ; Nesâî, Eymân
Servet KILIÇ |123
Abdurrahman bin Semûre’den (ö. 110/728) rivayet edildi-
ğine göre Rasulûllah ( s.a.v ) şöyle buyurdu : “Ne putlar üzerine
ne de babalarınız üzerine yemin ediniz.” 304

Sa’d b. Ubeyde (r.a.)’den (ö.18/640) rivâyete göre, İbn Ömer


(ö. 15/692) bir adamın : “Ka’be’ye yemin olsun ki hayır” dediğini
işitince şöyle dedi : “Allah’tan başkası adına yemin edilmez. Rasûlul-
lah (s.a.v.)’den işittim şöyle diyordu : “Kim Allah’tan başkası adına
yemin ederse kafir veya müşrik olmuş olur.” 305

Yukarıdaki hadisler dikkatli incelendiğinde şu sonuç ortaya


çıkmaktadır. İslamiyette yeminin şer’î mânâsı, kuvvetli bir söz-
leşme yapmak ve bağlanmaktan ibarettir. Yemin eden kimse,
bu yemini sebebiyle, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya azme-
der. Yemin, iki çeşit olup, bunlardan birincisi, Allâhu Teâlâ ile
veya O'nun sıfatı ile yapılan yemin olup, diğeri ise bunun gay-
risi ile yapılan yemin ki, bu da babalarla, evlatlarla, meleklerle,
oruçla, namazla ve başka şer'î şeylerle, mesela Ka'be'yle, Ha-
rem'le, Zemzem ve emsali şeylerle yapılan yemindir.306

Yukarıda izah edildiği üzere, Hamza’nın kırâatinin ayete


kattığı mana : “Allah adıyla ve akrabalar hatırına birbirinizden
istiyorsunuz” demekti. Dikkat edilirse bu kırâatte, aslında yu-
karıda geçen hadislerin yasağı kapsamına girmemektedir. Zira
hadislerde yasaklanan husus, sadece “babalarınız ve ecdad”

4, 5, 6, 10 ; İbn Mâce, Keffarât 2 ; Tirmizî, Nüzûr 8, 9 ; Sünen-i Ebu Davud Ter-


ceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi, İstanbul 2010, XII, 189.
304
Hafız Ebî Abdullah Muhammed b. Yezîd, Sünen-i İbn Mâce, Hadis no :
2095, İsa el-Bâbî el-Halebî, Tsz.
305 et-Tirmizî, Muhammed b. İsa, el-Câmu’s-Sahîh, Hadis no :1535, Çağrı Yayın-

ları, İstanbul 1992. s. 345.


306 el-Feteva’l-Hindiyye, (Feteva’l-Alemgiriyye), Heyet, Mısır Tsz., III, 437.
124 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
üzerine yemin edilmesi ile ilgili bir nehiy vardı. Hâlbuki
Hamza’nın kırâatinde ise, “babalar ve ecdad” kelimesi geçme-
yip, sadece ayette vurgulanan husus, “erham” yani islamî lita-
retürde “sıla-i rahim” diye adlandırılan ve “akrabalık hakkı”
diye isimlendirebileceğimiz bir kelime geçmişti. “Erham” keli-
mesinin manasında ise, hadiste nehyolunan “babalar ve ec-
dad” kelimeleri ilk olarak akla gelmediğinden, aslında
Hamza’nın kırâatiyle yapılan bir okuyuş, İslam fıkhına da ters
gelmeyecektir. Zira İslam da yasaklanan yemin türü, Allah
lafzı dışında yapılan yeminlerdir. Oysaki akrabalık hakkı veya
hürmeti için inananların birbirilerinden Allah adına dilek ve
isteklerde bulunmalarının yasak olmadığı, ilgili kırâatin ayete
kattığı manadan anlaşılacaktır.

2.3. KADINLAR HAKKINDA “APAÇIK HAYASIZLIK”


MANASINA GELEN KIRÂAT

ِ ‫ْهًُوا بًَِـ ْع‬ ِ ُ‫ضل‬ ِ ِ ِ َّ


‫ض َمآ‬ َ ‫وه َّن لتَذ‬ُ ُ ‫آء َك ْراها َوًلَ تَـ ْع‬َ‫س‬ َ ‫ين اَ َمنُوا ًلَ ََي ُّل لَ ُك ْم اَ ْ تَ ِرثُوا الن‬
َ ‫ََياَيُّـ َها الذ‬
ِ ِ ِ ٍ ٍ َ ‫اح‬ ِ ‫اَتَـيـتموه َّن اًِلَّ اَ ْ َيْتِْي بَِف‬
ْ َ‫سى ا‬
َ ‫وه َّن فَـ َع‬ ُ ‫شة ُمًَـيِنَة َو َعاش ُر‬
ُ ‫وه َّن َِبل َْم ْع ُروف فَا ْ َك ِرْهتُ ُم‬ َ َ ُ ُُْ
‫ريا‬ ِ ْ ‫تَكْرُهوا َش ْيـئاا وََيْعل هللا فِ ِيه َخ‬
‫ريا َكث ا‬‫ا‬ ُ ََ َ َ
“Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değil-
dir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkış-
tırmanız da helal değildir. Ancak açık bir hayasızlık yapmış olurlarsa
başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, ola-
bilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır tak-
dir etmiş bulunur.”307

307 Nisa, 4/19.


Servet KILIÇ |125
Nisa sûresinde geçen ve manayı doğrudan etkileyen kırâat-
lerin ikincisi, yukarıda metnini verdiğimiz aynı ayetin bir
başka yerinde geçen “ ‫ ” ُمبَ ِيِّنَة‬kelimesidir. Zira bu kelimede ge-
çen “ya” harfini ve yine Nur suresi otuz dördüncü ayetinde ge-
çen “ ‫ ”ا َيَات ُمبَ ِيِّنَات‬terkibindeki “ya” harfini İbn Kesir, Âsım, “ya”
nın fethasıyla “ ‫ ” ُمبَيَّناَت‬tarzında okurken, Nafî ve Ebu Amr ise,
Nisa suresinde geçen bu kelimeyi, “ya” harfinin kesresiyle “
‫ ” ُمبَ ِيِّنَات‬şeklinde okurken, yine Nur suresinde geçen bu keli-
meyi, “ya” harfinin fethasıyla “ ‫ ” ُمبَيَّناَت‬şeklinde okumuşlardır.
Ancak İbn Âmir, Hamza Kisaî ve Âsım, hem Nisa suresinde
geçen bu kelimeyi, hem de Nur suresinde geçen aynı kelimeyi
“ya” nın kesresiyle “ ‫ ” ُمبَ ِيِّنَات‬tarzında okumuşlardır. 308

İbni Kesir ( ö. 120/738 ) ve Ebu Bekir’in ( ö. 193/808 ) “ ‫” ُمبَيَّنت‬


şeklindeki kırâatiyle ayetin manası : “Ancak apaçık açıklanmış,
ortaya çıkarılmış bir hayasızlık yapmış olurlarsa o başkadır.”
olur. Medine’li ve Basra’lı alimler’in kırâatiyle mana şu şekilde
gelir: “Apaçık olmuş, ortaya çıkmış bir hayâsızlık yapmış olur-
larsa o başkadır.”309

Ebu’l Hayyan’a (ö. 754/1353) göre, kelimenin fethalı okunu-


şun da mana şöyle gelir : “Vazıh, yani apaçık delillenmiş bir
hayâsızlık yapmışlarsa o başkadır.” Ancak kelime esreli olarak
“ ‫ ” ُمبَ ِيِّنَت‬okunursa, ayetin manası : “Kendiliğinden görünen, za-
hir bir hayâsızlık yapmış olurlarsa, o başkadır.” olur. Bu kesreli
okuyuşla beraber, kelime ism-i fail kalıbın da kullanılmış olup,
“ ‫ ” ُمبَ ِيِّنَت‬kelimesi de lazımî, yani mef’ul almayan bir fiil olmuş

308 İbn Mücahid, s. 230; Cezerî, I, 248; Abdulfettah el-Paluvî, s. 46; Ruaynî, s.
99; İbn Ğalbun, II, 305; İbn Baziş, II, 628-629; Ebu Şâme, ss. 414-415; Ebu
Zür’a, s. 196; Kâdî, s. 77; el-Beğavî, s. 36.
309 el-Beğâvî, II, 299.
126 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
olur. Böylece ayetin manası : “Bu kadınların yaptıkları hayâsız-
lık fiili, bir delil aramaya gerek kalmadan kendiliğinden ortaya
çıkarsa bu olmaz.” Zira lazımî fiiller mef’ul almadıkları için,
ayette geçen hayâsızlık işi, kadınların kendi fiilleri olduğun-
dan, bu okuyuşla beraber kelime ism-î fail kalıbında ve malum
sigâ ile okunmuş olur.310

İbn Abbâs (ö. 68/687) ise, bir şeyin apaçık olması anlamını
ifade eden tabirinden “ ‫ ” ب‬harfini esreli, “ ‫ ” ي‬harfini de sakin
(med harfi) olarak “ ‫ ” ُمبِين‬diye okumuştur. Bütün bu kırâat şe-
killerinin hepsi fasih kullanılışlardır.311

Fethâ ile okuyanlar kendilerince iki delil ileri sürerler. Bun-


lardan birincisi : "Fahişe" ve "âyât" kelimeleri, hakikatte fail du-
rumunda değillerdir. Onları ortaya koyup beyân eden, ancak
Allah Teâlâ’dır.

İkincisi ise, fuhuş ortaya çıkar, eğer dört şahitte o fuhşun ya-
pıldığına şahitlik ederse, o zaman o fuhuş açık bir şekilde de-
lillendirilip ortaya konulmuş olur. Âyetlere gelince, her ha-
lükârda Cenâb-ı Hak, onları beyân ettiği için “ ‫ ” ُمبَيَّن‬yani “be-
yan olunmuş” olurlar.

Bu kelimeleri kesre ile okuyanların izahı ise şudur : “Âyetler,


ortaya çıkıp zuhur ettiklerinde, beyân etme ve açıklamanın bi-
rer sebebi olurlar. Âyetler açıklama ve beyânın birer sebebi
olunca da, açıklamanın onlara isnat edilmesi (bu kelimelerin
fail durumuna geçmeleri) caiz olur. Nitekim putlar, sapıklığın
bir sebebi oldukları için, Cenâb-ı Hakk'ın : َ‫َربِّ ِ اِنَّ ُه َّن اَضلَلنَ َكثِيرا مِ ن‬

310 Ebu’l-Hayyan, III, 213.


311 Kurtubî, V, 67.
Servet KILIÇ |127
ِ َّ‫ الن‬/ Rabbim, çünkü onlar insanlardan birçoğunu baştan çı-
‫اس‬
kardılar"312 buyruğunda, saptırmanın onlara ( putlara ) isnat
edilmesi yerinde ve güzel olmuştur. 313

Taberî ise, esreli okuyuş hakkında : “O durum, ( zina /


hayâsızlık ) insanlar tarafından delillendirmeye gerek olmadan
görünen apaçık ortaya çıkmış bir hayasızlık yapmış olursa o
başkadır. Çünkü kadının hayâsızlığı eşine muhakkak ki kendi-
liğinden görünen bir delille sabit olur. Bu delilde ancak delil-
lendirildiğinde olur. Yoksa iddia ile olmaz. Bu hayâsızlık an-
cak başkası tarafından delillendirildiğinde sabit olur.” demiş-
tir.314

2.3.1. Nur Sûresinde Geçen ve Zina Yapan Kadınlarla İlgili


Hükümler Işığında Nisa Sûresindeki İlgili Kırâatin Yorum-
lanması

Zina yapan kadınlarla ilgili olarak Kur’an’a baktığımızda,


bu konuyla ilgili hükümlerin Nisa ve Nur surelerinde geçtikle-
rini görürüz. Kur’an-i kronoloji içinde, tıpkı içki içmenin yasak
edilmesi meselesinde olduğu gibi, zina yapma konusundaki
hükümlerin de tedrici olarak inzal edildiğini görürüz. Kur’an’a
baktığımızda, zina suçuyla315 ilgili hükümlerin öncelikle Nisa
sûresi onbeş ve onaltıncı ayetlerinde geçtiğini görürüz. İlgili

312
İbrahim, 14/36.
313 Râzî, VII, 443.
314 Taberî, VIII, 121.

315
İslam hukukunda suç kavramının mahiyeti ve kapsamı hakkın dadetaylı
bilgi için bkz. Adnan Akalın, İslam Hukukunda Hırsızlık Suçu, Hiper Yayın-
ları, İstanbul 2019; Adnan Akalın, İslam Hukukunda Devlete İsyan Suçu, Fecr
Yayınları, Ankara 2016; Adnan Akalın, - İslam Hukuku Açısından Suçun Un-
surları, e- Şarkiyat İslami Araştırmalar Dergisi, 2013, C.VI, Sayı: 10, 50 vd.
128 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
ayetler şöyledir : “Kadınlarınızdan çirkin fiilde bulunanlara karşı
aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, (şahitler) o ka-
dınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya
kadar evlerde tutun. İçinizden bu çirkin fiili işleyen ikilinin canlarını
yakın. Eğer tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse artık onlara eziyet
etmekten vazgeçin; çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden, çok esirge-
yendir.” 316

Gerçi müfessirlerden bir kısmı onbeşinci ayette anlatılan du-


rumun, kadın ile kadının, (lezbiyen) onaltıncı ayette ise, erkek
ile başka bir erkeğin (livata) yaptıkları fiil kastedilmiştir demiş-
lerdir. Özellikle bu görüşü İsfehanlı müfessir Ebu Müslüm (ö.
323/935) ile muasır müfessirlerden Muhammed Abduh (ö.
1283/1905) ve Reşid Rıza (ö. 1313/1935) bu görüşü desteklemiş-
lerdir.317 Kadınlar arasında vuku bulacak olan böyle bir fiilin
cezası, ayetteki hüküm gereği onları evlerde hapsetmekten iba-
retken, livata suçunu işleyenlere uygulanacak ceza ise, taraf-
lara söz ve fiille eziyet çektirmek, onların canlarını yakmak
şeklindeydi. Ama tarafların canlarının yakılması hükmünden
tam olarak neyin anlaşılması gerektiği açıklanmadığından, bu
konu içtihad ve uygulamalara bırakılmıştır. 318

Eğer biz de müfessirlerin yukarıda yaptıkları yorumlara ka-


tılırsak, artık erkek ve kadın arasında vuku bulacak zina fiiline
uygulanacak yaptırımların, sadece Nur sûresinde anlatılan-
larla sınırlı kalacağını kabul etmiş oluruz. Ancak biz ayeti, ek-

316 Nisa, 4/15-16.


317 Muhammed Abduh, Tefsîru’l-Menâr, Daru’l-Menâr, Mısır 1373/1953, IV,
935.
318 Komisyon, II, 29.
Servet KILIÇ |129
ser müfessirlerin anladığı şekilde zina fiili (erkek ile kadın ara-
sında) olarak anladığımızda ise, o zaman bu suça uygulanacak
ayetlerde anlatılan durumun, Nur sûresinin ikinci ayeti ile nes-
hedildiğini kabul etmiş oluruz. Ancak müfessirlerin çoğu, Nisa
sûresinin onbeş ve onaltıncı ayetlerinde anlatılan durumun,
zina fiiline işaret ettiğini belirtmişlerdir. Bizde bu konuda ekser
müfessirlerin görüşlerine katılmaktayız. Dikkat edilirse, yuka-
rıda meallarini verdiğimiz ayetlere baktığımızda, zina yapan-
larla ilgili en güçlü yaptırımın, zina eden taraflardan biri olan
kadın aleyhinde dört şahit getirildiği takdirde, bu kadınların
evlerde hapsedilmeleri ve bunun bir adım ötesinde ise her iki
tarafında (kadın-erkek) canlarının yakılmasıydı. Ancak ayette
erkek ve kadının canlarının yakılması cezasının nasıl uygula-
nacağı konusu açıkça anlatılmadığından dolayı, bu konuda
ayetin hükmünün tam olarak anlaşılması biraz kapalı gibiydi.
Ancak bu ayetten sonra indirilen Nur sûresinin ikinci ayetiyle
birlikte, zina suçunu işleyenlere verilecek cezanın ne olacağı
açıkça zikredilmiş ve bu konudaki kapalılıkta giderilmiş oldu.
Sözünü ettiğimiz ayette Allah şöyle buyurmaktaydı : “Zina
eden kadın ile zina eden erkeğin her birine yüz sopa vurun. Allah’a
ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dinini uyulama hususunda,
o ikisine karşı merhamet duygunuza yenilmeyin. Müminlerden bir
grup da onlara uygulanan cezaya tanık olsun” 319 Böylece Nisa
sûresi onbeş ve onaltıncı ayetlerinde geçen “onlara eziyet edin”
emrinin, Nur sûresi ikinci ayetiyle birlikte somutlaştırılıp,
bekâr olarak bu suçu işleyen kadın ve erkeğin her ikisini de yüz

319 Nur, 24/2.


130 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
sopa vurulması gerektiği emredilerek, bu konudaki cezai yap-
tırımın ne olduğu anlaşılmış oldu.

Buraya kadar anlattıklarımız, Kur’an’a göre zina yapanlara


verilecek cezanın ne olacağı ile ilgiliydi. Ancak bizim üzerinde
durduğumuz mesele, Nisa sûresi ondokuzuncu ayetinde ge-
çen, “Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal de-
ğildir. Apaçık bir edepsizlik (fuhuş) yapmadıkça….” diye devam
eden ve “apaçık bir hayasızlık” manasına gelen kelimenin
farklı okumaları hususudur. Tefsirlerde, ayette geçen “Apaçık
bir hayâsızlık yapmadıkça” kaydı iki şekilde anlaşılmıştır. Bi-
rinci yoruma göre: Evli kadın zina ederse, kocası onu boşama-
yıp kadına verdiği mehir ve yaptığı masrafı almak için onu zor-
layacak, diliyle ona eziyet edecek, kadında bu sıkıntı karşı-
sında ondan mecburen boşanmak isteyince, kocada ona ver-
diği mehrin bir kısmını alma imkânı elde edecekti. Bazı müfes-
sirler bu hükmün Nur sûresi ikinci ayetiyle kaldırıldığını söy-
lerler.320 Ancak ispattaki güçlük sebebiyle (dört şahidin şeha-
deti) zina cezasının uygulanmaması, bu ayetin neshedilmedi-
ğini göstermektedir. 321 Diğer bir yoruma göre ise, kadın iffetli
olmakla beraber kocasının hak ve hukuğunu korumaz bir tu-
tum içine girerse, koca onu sıkıştırıp rahatsız etme hakkına sa-
hip olarak, kadını kendisinden boşanmaya mecbur bırakacak,
böylece kadına verdiği mehrin bir kısmın geri alabilecekti.322

Biz, ayette geçen ve kırâat yönünden incelediğimiz “apaçık


bir hayâsızlık” manasına gelen kelimeyi, kırâat imamlarından

320 Muhammed et-Tâhir İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Daru’l-Kutubi’l-İl-


miyye, Tunus 1984, IV, 285.
321 Komisyon, II, 37.

322 Komisyon, II, 36-37.


Servet KILIÇ |131
Nafî, Ebu Amr, İbn Amir, Hamza, Kisaî ve Âsım’ın kırâati ile
“ ‫ ” ُمبَ ِيِّنَات‬tarzında okursak, o zaman ayetin manası: “Kadının
kendiliğinden ortaya çıkmış ve bir delillendirmeye ihtiyaç
duymayan bir hayâsızlığı olursa” şeklinde gelir. Bu kırâatte,
kadın zina suçu dışında, örneğin nüşûz yani kocasının hak ve
hukuğunu tanımaz bir tutum içine girer ve kadının bu hali ko-
casına zahir olup görünürse, o zaman erkek ayette belirtilen
yolu takip ederek kadından hakkını alabilmektedir. Ancak
sözü edilen kelime kırâat imamlarındam İbn Kesir’in kırâatiyle
“ ‫ ” ُمبَيَّناَت‬şeklinde okunursa, o zaman ayetin manası : “Başka-
ları tarafından delillendirilmiş, açığa çıkarılmış bir hayâsızlık
olursa” şeklinde gelir. Bu kırâatte, kadın evli olup zina suçunu
işler ve bu suç koca dışındaki üçüncü şahıslar tarafından delil-
lendirilip ortaya çıkarılırsa, bu suçu işleyen kadının kocası
ayette kendisine verilen haklarını kullanır. Ancak burada bir
mesele karşımıza çıkmaktadır. Daha önce Nur sûresi ikinci
ayetinde değinildiği gibi, zina yaptıkları dört adil şahidin ta-
nıklığıyla kesinleşen ve bekâr olan erkek ve kadının her ikisine
de yüzer değnek sopa vurulması emredilmişti. Eğer bunlar ev-
liyseler o zamanda recm cezasıyla cezalandırılmaları Peygam-
berimizin hadislerinden anlaşılmaktaydı.323

Ayet diğer bir kırâat olan “ ‫ ُمبَيَّناَت‬/ Delillendirilmiş bir


hayâsızlık” manasına gelen kırâatle okunursa, o zaman bu,
tıpkı evli olupta zina suçunu işleyen erkek ve kadına verilen
recm cezası dışında bir yaptırım olduğu görülecektir. Zira ön-
ceki durumda erkek kadınını zina yaptığını dört şahitle ispat

323 İmam Malik, el-Muvatta, Beyân Yayınları, İstanbul 1994, I, 9-10.


132 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
eder veya kadının kendisi bu suçu işlediğini itiraf etmesi duru-
munda recm cezası gerekirdi. Ancak üzerinde durduğumuz
ayette geçen kelime “ ‫ ” ُمبَيَّناَت‬tarzında okunursa, kadının yap-
mış olduğu zina fiili, başkaları tarafından delillendirilip ortaya
çıktığı halde, sırf koca kadına vermiş olduğu mehri geri almak
için kadını boşamak istemediğinden, evlilik bağı devam et-
mektedir. Yoksa koca, bu kırâatte anlatılan durum üzerine ka-
dından boşanmak istediğinde, zaten kendiliğinden mehir al-
mak hakkı düşecek ve kadın recm cezası dâhil diğer yaptırım-
larla karşı karşıya kalacaktır.

2.4. KADINLARA DOKUNMAK MANASINA GELEN İL-


GİLİ KIRÂAT

َّ‫لوةَ َواَنْـتُ ْم ُس َك َارى َح َِّت تَـ ْعلَ ُموا َما تَـ ُقولُو َ َوًلَ ُجنُـًاا اًِل‬
َ ‫الص‬
َّ ‫ين اَ َمنُوا ًلَ تَـ ْق َربُوا‬ ِ َّ
َ ‫ََياَيُّـ َها الذ‬
‫آء اَ َحد ِم ْن ُك ْم ِم َن الْغَآئِ ِط اَ ْو‬ ِ
َ ‫ضى اَ ْو َعلَى َس َف ٍر اَ ْو َج‬ َ ‫يل َح َِّت تَـغْتَ ِسلُوا َوا ْ ُك ْنـتُ ْم َم ْر‬
ٍ ًِ‫َعابِ ِرى َس‬
ِ ِ ِ ِ ‫لَمستُم النِسآء فَـلَم ََِت ُدوا مآء فَـتَـي َّمموا‬
َ‫س ُحوا بُِو ُجوه ُك ْم َواَيْدي ُك ْم ا َّ هللا‬ ِ
َ ‫صعي ادا طَيًاا فَ ْام‬ َ ُ َ ‫َ ا‬ ْ َ َ ُ َْ
‫ورا‬
‫َكا َ َع ُف ًّوا غَ ُف ا‬
“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar na-
maza yaklaşmayın. Cünüb iken de yolcu olanlar müstesna gusül
edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, veya yolculukta
bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsî
münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir top-
rak ile teyemmüm edin. Niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüp-
hesiz ki Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.”324

Kırâat ilmi, birçok temel İslam bilimiyle içiçedir. Örneğin,


Kur’an’da geçen ve farklı okunan kelime fıkıh hükümlerinin

324 Nisa, 4/43.


Servet KILIÇ |133
ele alındığı ayette geçmişse, doğal olarak bu kelime üzerinde
yapılacak farklı bir okuma, o konuda ki İslam fıkhının da hü-
kümlerini az veya çok değiştirecektir. Bu konuya örnek olarak
ilgili ayette geçen “ ‫ ” اَولَ َمست ُ ُم‬kelimesini verebiliriz. Zira “ ‫اَولَ َمست ُ ُم‬
” kelimesinde geçen “elif” harfini, Hamza ve Kisaî elifsiz ola-
rak “ ‫ ” لَ َمست ُ ُم‬tarzında okurken, İbn Kesir, Nafî, Âsım, Ebu Amr
ve İbn Âmir ise bu kelimeyi elifli olarak “ ‫ ” الَ َمستُم‬şeklinde oku-
dular.325

Hamza ve Kisâî, söz konusu kelimeyi, “ ‫ ” لَمس‬mastarından


olmak üzere, elifsiz olarak “dokundunuz” manasında, diğer
َ ‫ ” ُمفَا‬babından olarak, “ ‫ ” الَ َمستُم‬şeklinde
kırâat imamları ise, “ ‫ع َل‬
okumuşlardır.326

Bu kelimenin elifli ve elifsiz kırâatiyle ilgili iki görüş vardır:

1- Elifli kırâat, elifsiz kırâatten daha beliğ (etkin) dir.

2- “ ‫ ” الَ َمستُم‬ise, dokunana ve dokunulana abdest almayı ge-


rekli kılan bir hitaptır.

“ ‫ ” لَ َمستُم‬ise abdesti dokunana gerekli kılar, dokunulana de-


ğil.327

Elifli kırâatte yapılan açık fiile uygun olarak fail gelmiştir.


َّ ‫اوزتُ ال‬
Bu tıpkı : “ََُ‫شي َء َو َجزَ ته‬ َ ‫ َج‬/Ben bir şeye ( ona ) saldırdım, o
da bu saldırıdan etkilendi," örneğinde ki gibi bir fiil ve fail iliş-

325
İbn Mücahid, s. 234; Cezerî, I, 250; Abdulfettah el-Paluvî, s. 47; Ruaynî, s.
100; İbn Ğalbun, II, 309; İbn Baziş, II, 630; Ebu Şâme, s. 417; Ebu Zür’a, s. 204;
Kâdî, s. 80; el-Beğavî, s. 38.
326 Râzî, VIII, 56.

327 el-Mâverdî, I, 254-255.


134 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
kisi vardır. Elifli okuyuşta fail ve mef'ul lafızları kısımlara ay-
rılarak, zahir lafızla değil, belki mana itibariyle cümlede gel-
miştir. Muhakkak ki Şafîi de bu manayı almıştır. Zira o dedi ki,
"Kendisine dokunulan, dokunan gibidir. Onun da abdesti bozu-
lur."328

Bu kelimenin “elif ” ile kullanımı ile ilgili olarak üç görüş


vardır. Birincisi, bunun “cimada bulunursanız” anlamına gel-
mesidir. İkincisi ise, “Tenleriniz birbirine değerse” anlamına
gelmesidir. Üçüncüsü ise her ikisini de bir arada mütâlaa eden
görüştür. Bunun elifsiz okunuşu da çoğu kimseye göre aynı
anlamdadır. Şu kadar var ki, Muhammed b. Yezid'in (ö.
261/875) şöyle dediği nakledilmektedir: Sözlükte evlâ olan'ın,
bu kelimeyi elifli olarak kırâat etmek olup, bunun da manası:
“Öpseniz” veya buna benzer bir anlam ifade etmesidir. Çünkü
bu durumda, her bir tarafın (erkek-kadın) bir fiili vardır. Diğer
okuyuş olan elifsiz okuyuş ise, “Onların üstüne varırsanız ve
onlara temas ederseniz,” demektir. Bunda ise kadının herhangi
bir fiili yoktur.” demektedir. 329

2.4.1. “Dokunmak” Manasına Gelen “Lems” Kırâatinin


Farklı Okunmasının Fıkha Etkisi

Nisa sûresi 43. ayetinde geçen “lems” yani dokunma mana-


sına gelen kelimenin, kırâat ilminde farklı okunmasıyla bera-
ber ayet farklı manalara kavuşmuştur. Bu kelime Kur’an-ı Ke-
rim’de Bakara sûresi iki yüz otuz altı ve ik yüz otuz yedinci
ayetlerinde “cinsel ilişki” manasında kullanılmıştır. Ancak bu
kelime kadın ve erkeğin derilerinin birbirine değmesinden

328 Ebu’l-Hayyan, III, 269.


329 Kurtubî, V, 244.
Servet KILIÇ |135
kinâye olarak “ten teması” şeklindede anlaşılmıştır. Nisa sûre-
sinde geçen bu kelimenin anlaşılması noktasında da anlayış
farkları ortaya çıkmış, bu mezheplerin görüşlerinede yansımış-
tır. Mesela aralarında Hz. Ali, (ö.39/661) İbn Abbas (ö. 68/687)
ve Ebu Hanife (ö. 148/74)’nin de aralarında bulunduğu bir
gruba göre, bu kelimeden maksat cinsi temasta bulunmaktır.
İmam Malik,(ö. 173/795) Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)’e göre
cinsi haz almak maksadıyla dokunma abdesti bozar. Şayet
böyle bir maksat yoksa abdest bozulmaz. 330

Ancak imam Şafiî (ö. 204/819)’ye göre cinsi haz maksadı bu-
lunsun bulunmasın deri teması abdesti bozar. Dokunulanın
hükmü, dokunan gibidir. 331 Bizim üzerinde durduğumuz me-
selede sözü edilen kelime nin iki değişik kırâati olup, biri elifli
diğeri ise elifsiz olarak kullanılan şeklidir. Bu kelime Hamza ve
Kisaî’nin kırâatiyle elifsiz olarak “ ‫ ” لَ َمستُم‬şeklinde okunursa,
ayetin manası : “Eğer siz ( kadınlara ) dokunursanız” şeklinde
anlaşılır. Eğer kelime, diğer imamların kırâatleriyle “ ‫” أَو الَ َمست ُ ُم‬
şeklinde okunursa mana: “Yahut karşılıklı olarak birbirinize
dokunursanız” şeklinde gelir. Yukarıda da temas ettiğimiz gibi
mezhep imamlarından özellikle imam Şafiî, bu kelimenin ma-
nasını ten teması olarak anladığından, ona göre dokunan ve
dokunulanın her ikisininde abdesti bozulmaktaydı. Burada
şöyle bir mesele karşımıza çıkmaktadır. Biz imam Şafiî’nin an-
ladığı gibi bu kelimeyi abdestin bozulması manasında anlar-
sak, o zaman “ ‫ ” لَ َمستُم‬kırâati, sadece dokunanın abdestinin bo-
zulacağı manasını kabul etmiş oluruz. Ancak bu kelime

Komisyon, II, 72.


330

en-Nevevî, Ebu Zekeriyyâ Yahya b. Şeref b. Mürî, Minhâcü’t-Talibin Tercü-


331

mesi ( çev. Mithat Acat ), Kahraman Yayınları, İstanbul 2003, s. 28.


136 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
“ ‫ ” أَو الَ َمست ُ ُم‬şeklinde okunursa, o zamanda hem kendisine doku-
nulanın, hemde dokunanın abdesti bozulur. Bu söyledikleri-
miz Şafiî’ler için geçerli olabilir. Ancak kelimenin manasını
“cinsel ilişki” olarak anlarsak -ki bu Ebu Hanife ve arkadaşla-
rının görüşüdür- o zaman gerek “ ‫ ” لَ َمستُم‬şeklindeki elifsiz
kırâat olsun, gerekse de “‫ ” الَ َمست ُ ُم‬şeklinde gelen elifli kırâat ol-
sun, hem erkeğe hem de kadına guslün gerekli olacağı görü-
şünü kabul etmiş oluruz.

2.5. “ ‫س اَل اَم‬


َّ ‫ ” ال‬KELİMESİNİN FARKLI OKUMALARI

‫س َال َم‬ َِّ ‫يل‬


َّ ‫اّلل فَـتَـًَـيَّـنُوا َوًَل تَـ ُقولُوا لِ َم ْن أَلْ َقى نِل َْي ُك ُم ال‬ ِ ًِ‫ض َربْـتُ ْم ِِ َس‬
َ ‫آمنُوا نِذَا‬ ِ َّ
َ ‫ين‬ َ ‫ََيأَيُّـ َها الذ‬
َّ ‫ك ُك ْنـتُ ْم ِم ْن َـ ًْ ُل فَ َم َّن‬َ ِ‫رية َك َذل‬ ِ ِ َِّ ‫الدنْـيا فَ ِع ْن َد‬ ِ ِ َ ‫لَس‬
ُ‫اّلل‬ َ ‫اّلل َمغَاِنُ َكث‬ َ ُّ ‫ٍ ا َْلَيَاة‬ َ ‫ت ُم ْؤمناا تَـ ًْـتَـغُو َ َع َر‬ ْ
‫ريا‬ِ ِ َّ َّ ِ‫َعلَْي ُك ْم فَـتَـًَـيَّـنُوا ن‬
‫اّللَ َكا َ ِبَا تَـ ْع َملُو َ َخً ا‬
“Ey İman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mü-
mini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size selam veren kimseye,
dünya hayatının menfaatini gözeterek, "Sen mümin değilsin" deme-
yin. Allah katında çok ganimetler var. İslâm'a ilk önce girdiğiniz za-
man siz de öyle idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun için
iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” 332

Kırâat ilmi incelendiğinde görülecektir ki, Kur’an’da geçen


ve farklı okunan öyle kelimeler vardır ki, bunlar üzerinde ya-
pılacak farklı bir okuma, İslam bilimlerinden Kelâm ilminin de
konusuna girdiği görülecektir. Bu konumuza örnek olarak
Nisa sûresi doksan dördüncü ayetinde geçen “ ‫” اَلقى اِلَي ُك ُم الس ََّال َم‬
terkibindeki “ ‫ ” الس ََّال َم‬kelimesini verebiliriz. Zira “ ‫ ” الس ََّال َم‬keli-

332 Nisa, 4/94.


Servet KILIÇ |137
mesini İbn Kesir, Ebu Amr, Âsım ve Kisaî elif ile “ ‫ ” الس ََّال َم‬tar-
zında okurken, Nafî, İbn Amir, Hamza, Halef, Mufaddal’ın
Âsım’dan naklettiği bir rivayette Âsım, kelimeyi “sin” ve
“lâm” harflerinin fethası ve elifsiz olarak “ ‫سلَ َم‬
َّ ‫ ” اَل‬tarzında kırâat
etmişlerdir. Eban b. Yezid’den rivayetle Âsım, “sin” harfinin
ِّ ‫اَل‬
kesresi ve “lâm” harfinin de sükûnuyla ve elifsiz olarak “ ‫سِل َم‬
” tarzında kırâat etmiştir.333

Ebu İshâk ez-Zeccâc (ö. 301/923) dedi ki : “Kim ‫ ” الس ََّال َم‬kırâati-
nin manasının “teslim olmak” olduğunu söylerse, bu mana caizdir.
Yine bu kelimeye “istislam” yani “boyun eğmek” manasını da ver-
mek caizdir. “ ‫سلَ َم‬
َّ ‫ ” اَل‬kırâatinin de manası “istislam” yani “boyun eğ-
ِّ ‫ ” اَل‬kırâatinin manası ise “sulh” yani “ba-
mek” manasına gelir. “ ‫سِل َم‬
rış” demektir.” 334

Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellâm, (ö. 224/838) elifli okuyuşu


tercih etmiştir. Akli ilimlerde uzman kimseler (ehlü'n-nazar)
ona muhalefet ederek burada “ ‫سلَ َم‬
َّ ‫ ” اَل‬okuyuşu daha uygundur
demişlerdir. Çünkü burada bu okuyuş, “itaat ve teslimiyet gös-
termek” demektir. Nitekim yüce Allah bir başka yerde şöyle
ُ ‫سلا اَم َما ُكنَّا نَع َم ُل مِ ن‬
buyurmaktadır : “ ‫سوء‬ َّ ‫ فَاَلقَ ُواَال‬/ Biz hiç bîr kötülük
yapmazdık diyerek teslimiyet arzederler." 335 Buna göre “ ‫سلَ َم‬
َّ ‫” اَل‬
kırâati “teslimiyet göstermek ve itaat etmek” demektir. Böyle
olunca mana : “Eliyle itaat ettiğini bildirip size teslimiyet arze-
dene ve sizin davet ettiğiniz şeyi izhar edene sen mü'min de-
ğilsin demeyiniz” demek olur. 336

333
İbn Mücahid, s. 236 ; Cezerî, I, 251 ; Abdulfettah el-Paluvî, s. 48 ; el-Be-
ğavî, s. 39.
334 Zeccâc, II, 91-92 ; İbnu’l-Cevzîyye, II, 172.

335 Nahl, 16/28.

336 Kurtubî, V, 409.


138 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Taberî’ye (ö. 310/923) göre elifli olan “ ‫ ” الس ََّال َم‬kırâatinin ma-
nası ; “Selam vermektir.” Zira Taberî şöyle dedi : “Bizim yanı-
mızda elifsiz olan kırâat daha isabetlidir. Elifsiz olarak okunan keli-
menin ayete kattığı mana : “Allah’ın birliğini kabul edip ikrar ederek,
kim size boyun eğer, teslim olursadır.” Elif’li olan kırâat de ise bu
mana yoktur. Çünkü elifli kırâat de bu yön mevcut olmayıp, sadece
“selam verme” manası vardır. Bunun için elifsiz kırâati biz daha
doğru olarak vasıflandırdık.337

Elifsiz kırâatin takdiri şöyledir : “Sizi islamın selamıyla se-


lamlayan birine hiç düşünüp taşınmadan sen Müslüman değil-
sin demeyin.” Veyahut : “Size Müslümanları takliden teslimi-
yet ve itaat gösteren kimse için…” demek olur. 338

2.5.1. Müslüman Olduğunu İkrar Etmenin Lafızları ve Bu-


nunla İlgili Gelen Kırâatin Yorumlanması

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılan odur ki : “ ‫سلَ َم‬


َّ ‫ ” اَل‬şeklin-
deki kırâatin ıstılah manası : “Boyun eğmek, teslim olmak,
ِّ ‫اَل‬
harpsiz esir almak” demektir. Ancak diğer bir kırâat olan “ ‫سِل َم‬
” nin manası ise : “Barış yapmak” demektir. Diğer bir kırâat
olan “ ‫ ” الس ََّال َم‬kelimesinin aslı “ ُ ‫سالَ َمة‬
َّ ‫ ” اَل‬dır. Denildi ki, bu kelime
“ ‫س َال َمة‬ َ ‫سل َِم يَسلَ ُم‬
َ ‫س َالما‬ َ ” şeklinde gelir. Bununda manası : “Emni-
yet, selamet, dilemek, veyahut birine selam vermek” manala-
rında kullanılmşıtır. 339

Yukarıdaki ayetin nüzûl sebebi şöyledir. Cihada çıkan Müs-


lümanlardan bir topluluk, karşılaştıkları bir bedeviyi müşrik

337 Taberî, IX, 82.


338 Ebu’s-Suûd, I, 760.
339 İbn Manzûr, III, 2078- 2079.
Servet KILIÇ |139
zannederek öldürmüşlerdir. Hâlbuki öldürülen kimse, Müslü-
manlara “selam” kelimesiyle karşılıkta bulunmuş, ancak Müs-
lümanlardan meydana gelen ordu, bu sözü adamın canını kur-
tarmak için kullandığı gerekçesiyle, o kişiyi müşrik zannede-
rek öldürmüşlerdi. Bu olay üzerine de Allah bu ayeti indir-
mişti.

İmam Mâlik'e (r.a.) göre bir kimsenin, "Ben Müslümanım,


ben müminim, ben namaz kılıyorum." demesi onun Müslüman
olabilmesi için yeterli değildir. Zira ona göre iman kalp ile tas-
tik olduğu için, o kişinin kalbiyle de sözünü tastik etmesi gere-
kir. Peygamberimiz (s.a.)'in : "İnsanlar 'Allah'tan başka ilâh
yoktur, Lâ ilahe illallah" deyinceye kadar kendileri ile savaş-
maya memur kılındım" 340 hadisinde, insana dokunulmazlık
sağlayan kelimeyi yani “Lâ ilahe illallah” sözünü söylemesi
lâzımdır.341

İslam’da hükümler, zahirî hallere ve zann-ı galibe bağlı ola-


rak verilir, kesinlik taşımak ve gönüllerde gizli olan hususlara
vakıf olmak şartı üzere değil. 342 "Size selâm verene, sen mümin
değilsin, demeyin" ayetinin tahiyye yani selamlaşma olarak
tefsir edilmesine de bir mani bulunmuyor. Çünkü o kişinin İs-
lâm selâmı ile selâmlanması, kendisinin itaat edip boyun eğdi-
ğini bildirmektedir. Bununla o kişinin tarafsızlık ve savaşmayı
terk etmesinin murad edilmesi de muhtemeldir. Eğer

340 Ebu Dâvud, Süleyman b. Eş’as es-Sicistâni, Sünen-i Ebu Dâvud, Harac, ha-
dis no : 2999, İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları,
İstanbul 2004, V, 142.
341 et-Tâî, Ebu Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed b. el-Arâbî el-

Hâtimî Ahkamu'l-Kur'an, Matbaâtü İsa el-Halebî, Mısır Tsz., I, 481.


342 Kurtubî, V, 244.
140 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
"Selâmün aleyküm yani selâm size" derse, yine bunun geri-
sinde ne gibi bir durum olduğu yahut neyin kastedildiği bilin-
mese dahi, onun öldürülmesi uygun olmaz. Çünkü ortada
şüphe uyandıran bir hal bulunmaktadır.343

Bu açıklamalar ışığında Nisa sûresi doksan dördüncü aye-


tinde geçen kelime, elifli olarak “ ‫ ” الس ََّال َم‬şeklinde okunursa, bu-
nun manası “selam vermek” tir. Böylece bu kırâatin ayete kat-
tığı mana : “Müslüman olmasa bile, size Allah’ın selamıyla se-
lam veren bir kişiyi sakın öldürmeyin” buyuruyor. Ancak ke-
limenin elifsiz olarak “ ‫سلَ َم‬
َّ ‫ ” اَل‬şeklindeki manası, “Allah’ın bir-
liğini kabul edip ikrar ederek, kim size boyun eğer, teslim
olursa”dır. Yani Müslüman olduğunu açıkça ikrar edip izhar
ِّ ‫ ” اَل‬kelimesinin ma-
ederse demektir. Bir diğer kırâat olan “ ‫سِل َم‬
nası da, “barış ve sulh” olduğu için, ayet bu kırâate göre oku-
nursa, o zaman da ayetin manası : “Sizden barış ve sulh isteyen
kişiyi öldürmeyin” olur ki, bu kırâatin ayete kattığı mana diğer
ikisinden biraz daha farklı olup, o da müşrik bile olsa, sizden
eman ve sulh dileyen kimsenin öldürülemeyeceğidir.

2.6. ABDULLAH B. MES’ÛD MUSHAFI İLE MÜTEVÂTİR


KIRÂATE GÖRE YAZILAN MUSHAFLAR ARASINDA
NİSA SÛRESİ İLE İLGİLİ FARKLILIKLAR

Abdullah b. Mes’ud (ö. 32/653) mushafında geçen ve diğer


mütevâtir kırâatlerle yazılmış mushaflarda olmayan bazı fark-
lılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkları biz müdrec kırâat kap-
samında değerlendirebileceğimiz gibi, kimi farklılıkları ise,
ayette geçen kelimenin farklı okumaları olarak anlayabiliriz.

343 Zuhâylî, III, 195.


Servet KILIÇ |141
Dolayısıyla bu farklılıkları, biz ister Abdullah b. Mes’ud’un
kendi mushafı üzerinde ayetlerin yanlarına yazdığı tefsirî açık-
lamalar olarak anlayalım, isterse de bu farklılıkları mütevatir
kırâatlere göre yazılmış mushaflarda geçen ayetlerle, kendi
mushafı arasında olan fazlalık veya noksanlık olarak anlaya-
lım, gerçek olan şeyin şu an elimizde Abdullah b. Mes’ud’un
olduğunu kabul ettiğimiz mushafın, mütevatir kırâatlere göre
yazılmış mushaflardan biraz farklı yazıldığıdır. Nisa sûresinde
geçen ayetlerde Abdullah b. Mes’ud mushafı ile, mütevatir
kırâatlere göre yazılmış mushaflar arasındaki farklılıklar sıra-
sıyla şöyledir :

Nisa sûresi onuncu ayeti, Abdullah b. Mes’ud mushafında :


َ ‫ف يَصلَى‬
“‫سعِيرا‬ َ ‫سو‬
َ ‫َار َو‬ ُ ‫ ” َو َمن يَا ُكل اَم َوا َل اليَت َا َمى‬şek-
َ ‫ظلما فَ ِانَّ َما يَا ُك ُل فِي بَطنِ ِه ن‬
linde yazılmıştır. Mütevatir kırâatle yazılan mushafta ise bu
َ َ‫سيَصلَون‬
ayet : ‫سعِيرا‬ َ ‫طونِ ِهم نَارا َو‬ ُ ‫ا َِّن الَّذِينَ يَا ُكلُونَ اَم َوا َل ال َيت َا َمى‬
ُ ُ‫ظلما اِنَّ َما يَا ُكلُونَ فِى ب‬
” şeklinde gelmiştir. Buna göre ilgili ayetin iki mushafa göre
farklılkları şöyledir ;

‫ َو َمن يَا ُكل‬: Ayetin başı şart edatı ile ve fiil de müfred kalıpta
yazılmış.

َ‫ ا َِّن الَّذِينَ يَا ُكلُون‬: Ayetin başı ism-i mevsül ile ve fiilde çoğul ka-
lıpta yazılmış.

‫ فَ ِانَّ َما يَا ُك ُل فِي بَطنِ ِه‬: Şart cümlesinin cevabı olarak kelimenin ba-
şında mansup “fe” harfi ile, ayette geçen fiil ve isim müfred
kalıpta yazılmıştır.

‫َار‬
َ ‫ ن‬: Kelimede bulunan elif ve tenvin yazılmamış.
‫ نَارا‬: Kelimenin sonundaki “ra” harfinden sonra elif elmiş.

‫سعِيرا‬
َ : Kelime üzerinde vakıf yapılmadan yazılmış.
142 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
‫سعِيرا‬
َ : Kelime üzerinde vakf yapılarak yazılmış.344
Abdullah b. Mes’ud mushafında Nisa sûresinin yirmidör-
düncü ayeti : “ ‫علَي ُكم اُحِ َّل لَ ُكم‬ ِ ‫َاب‬
َ ‫للا‬ َ ‫ ” ِكت‬şeklinde gelmiştir. Mütevatir
kırâatle yazılan mushafta ise “ ‫علَي ُكم َواُحِ َّل لَ ُكم‬ ِ ‫َاب‬
َ ‫للا‬ َ ‫ ” ِكت‬şeklinde
gelmiştir. Buna göre ilgili ayetin iki mushafa göre farklılkları
şöyledir; Abdullah b. Mes’ud mushafında ilgili ayette hem
“vav” harfi yazılmamış, hemde “ ‫علَي ُكم‬
َ ” kelimesi üzerinde vakf
yapılmamışken, mütevatir kırâate göre bu ayette atıf harfi olan
“vav” harfi ile “ ‫علَي ُكم‬
َ ” kelimesi üzerinde vakf yapılmıştır.345

Abdullah b. Mes’ud mushafında Nisa sûresinin yetmi-


َ ‫ ” اَو يَغلِب نُؤتِ ِه اَجرا‬şeklinde gelmiştir. Müte-
şüçüncü ayeti : “‫عظِ يما‬
vatir kırâatle yazılan mushafta ise ayet : “ ‫ف نُؤتِي ِه اَجرا‬ َ َ‫اَو يَغلِب ف‬
َ ‫سو‬
‫عظِ يما‬
َ ” şeklinde gelmiştir. Buna göre ilgili ayetin iki mushafa
göre farklılkları şöyledir ; Abdullah b. Mes’ud mushafında il-
gili ayette bulunan fiilin lamu’l fiilindeki “ya” harfi ile bu fiil-
den önce gelen “‫ف‬ َ َ‫ ” ف‬edatı yer almazken, yine bu ayetin so-
َ ‫سو‬
nunda vakf yapılmamıştır. Ancak mütevatir kırâate göre fiilde
bulunan “ya” harfi ile öncesindeki “‫ف‬ َ َ‫ ” ف‬edatı yazılmış ve
َ ‫سو‬
ayetin sonunda vakf yapılmıştır.346

Abdullah b. Mes’ud mushafında Nisa sûresinin seksenbi-


rinci ayeti : “ ‫ ” بَيَّتَ ُمبَ ِيِّت مِ ن ُهم‬şeklinde gelmiştir. Ancak Ebu’l Hay-
yan’a göre Abdullah b. Mes’ud mushafında bu ayet şöyle gel-
miştir : “ ‫ ” بَيَّتَ ُمبَ ِيِّت مِ ن ُهم يَا ُم َح َّمد‬şeklinde yazılıdır.347 Mütevatir

344 es-Sicistanî, Ebu Bekir Abdullah b. Süleyman b. Eş’as el-Hanbelî, Kitâbu’l-


Mesâhif, Tahkîk: Dr. Muhibbiddin Abdussübhan Vâiz, (1. Baskı), Daru’l-
Beşâiri’l-İslâmiyyî, Beyrut, Lübnan 1415/1995, I, 312.
345 Sicistânî, I, 312.

346 Sicistânî, I, 312.

347 Ebu’l Hayyan, III, 304.


Servet KILIÇ |143
kırâatle yazılan mushafta ise bu ayet : “ ‫طائِفَة مِ ن ُهم غَي َر الَّذِى تَقُو ُل‬
َ َ‫”بَيَّت‬
şeklinde gelmiştir. Bu Mushaflar arasındaki farklılıklar şöyle-
dir : Abdullah b. Mes’ud mushafında ilgili ayette “ ‫ ُمبَ ِيِّت‬/ Entri-
kacı, dalevereci” manasına gelen kelime yazılırken, mütevatir
kırâatle yazılan mushafta ise bu kelime yazılı değildir.Yine
Ebu’l-Hayyan’ın belirttiğine göre Abdullah b. Mes’ud musha-
fında ilgili ayetin sonunda “ ‫ يَا ُم َح َّمد‬/ Ey Muhammed” hitabı ya-
zılıyken, mütevatir kırâatle yazılan mushafta ise bu ibare yazılı
değildir.348

Abdullah b. Mes’ud mushafında Nisa sûresinin yüzondör-


düncü ayeti : “‫ف نُؤتِي ِه‬ َ َ‫للا ف‬
َ ‫سو‬ َ ‫ ” َو َمن يَفعَل ذَلِكَ ابتِغَا َء َمر‬şeklinde olup,
ِ ِ‫ضاة‬
“ ‫ ” نُؤتِي ِه‬fiili üzerinde vakf yapılmamıştır. Mütevatir kırâatle ya-
zılan mushafta ise bu ayetin sonunda gelen fiil, seb’a imamla-
rından Hamza, Ebu Amr ve Halef’e göre bu fiilin başı “ya” ile
“ ‫ ” يُؤتِي ِه‬şeklinde olup, bu fiil üzerinde vakıf yapılarak yazılmış-
tır.349

Abdullah b. Mes’ud mushafında Nisa sûresinin yüzkırkıncı


َ ‫ ” َوقَد اُن ِز َل‬şeklinde olup, mütevatir kırâatle
ِ ‫علَي ُكم فِي ال ِكت َا‬
ayeti : “‫ب‬
ِ ‫علَي ُكم فِى ال ِكت َا‬
yazılan mushafta ise bu ayet : “ ‫ب‬ َ ‫ ” َوقَد ن ََّز َل‬şeklinden-
dir. 350 Ancak Ebu’l-Hayyan’a göre İbrahim en-Nehâî de bu
ayetteki fiili mef’ul kalıp ile “ ‫ ” اُن ِز َل‬şeklinde okuduğunu zikre-
der.351

Abdullah b. Mes’ud mushafında Nisa sûresinin yüzkırkal-


tıncı ayeti : “ ‫ّللاُ ال ُمؤمِ نِين‬
َّ ‫سيُؤتِي‬
َ ‫ ” َو‬şeklinde gelmiştir. Mütevatir

348 Sicistânî, I, 312.


349 Sicistânî, I, 313.
350 Sicistânî, I, 313.

351 Ebu’l Hayyan, III, 374.


144 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
kırâatle yazılan mushafta ise bu ayet : “ َ‫ت للاُ ال ُمؤمِ نِين‬
ِ ‫ف يُؤ‬
َ ‫سو‬
َ ‫” َو‬
şeklinde gelmiştir. Buna göre ilgili ayetin iki mushafa göre
farklılkları şöyledir; Abdullah b. Mes’ud mushafında ilgili aye-
tin başı “ ‫سيُؤتِي‬
َ ‫ ” َو‬şeklinde ve “ ‫ ” ال ُمؤمِ نِين‬kelimesi üzerinde vakf
yapılmazken, mütevatir kırâate göre bu ayetin başı “ ‫ت‬
ِ ‫ف يُؤ‬
َ ‫سو‬
َ ‫َو‬
” şeklinde yazılmıştır.352

İbn Mes’ud mushafında Nisa sûresinin yüz elli ikinci ayeti :


“ ‫سنُؤتِي ِهم ا ُ ُجو َرهُم‬
َ َ‫ ” اُولَئِك‬şeklinde yazılıyken, mütevatir kırâatte
Hafs mushafında bu ayet : “ ‫ورهُم‬ َ ‫ف يُؤتِي ِهم ا ُ ُج‬ َ َ‫ ” اُولَئِك‬şeklinde ya-
َ ‫سو‬
zılıdır. Dolayısıyla İbn Mes’ud mushafında “ ‫ف‬
َ ‫سو‬
َ ” edatı yazılı
olmayıp, vermek manasına gelen fiilin başıda cemaat nunu ile
“ ‫سنُؤتِي ِهم‬
َ ” şeklinde yazılı olup, bu fiilin başında da gelecek za-
man manasını veren “sin” harfi yazılıdır. Ancak Hamza ve Ki-
saî’nin kırâatinde ise ayetin başında bulunan “ َ‫ ” اُولَئِك‬lafzı ol-
mayıp, ayette geçen fiilin başıda “ya” ile “ ‫ ” يُؤتِي ِهم‬şeklinde geç-
mektedir. Geriye kalan seb’a kuraları ise bu fiilin başını nun ile
“ ‫سنُؤتِي ِهم‬
َ ” şeklinde kırâat etmişlerdir.353

2.7. NİSA SÛRESİNDE GEÇEN ŞÂZ KIRÂATLER

Nisa sûresinde geçen şâz kırâatler, sûrenin muhtelif yerle-


rinde geçmektedir. Biz şâz kırâatleri belirtirken, ilgili ayetin
içinde geçen ve şâz olarak kabul edilen kelimeler üzerinde du-
racak, bu kelimeleri bu halleriyle rivayet edip okuyanların
isimlerini belli bir sıra içinde sunacağız. Ama daha öncesinde
de, Cumhur’un kırâatlerini zikredecek ve böylece şâz kırâat-
lerle, Cumhur’un kırâatlerini karşılaştırma imkânını bulacağız.

352 Sicistânî, I, 312.


353 Sicistânî, I, 313.
Servet KILIÇ |145
Nisa sûresi birinci ayetinde geçen ilgili kelimenin mütevâtir
ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

َ ‫ اَر َح‬: Aşere kurrâsının okuyuşudur.


‫ام‬

‫ اَر َح ِام‬: İmam Hamza’nın okuyuşudur.

‫ اَر َحا ُم‬: Kelimenin sonunu, Kurrâ’dan Ebu Abdurrahman Ab-


dullah b. Yezid 354 ( ö. 213/835 ) ref ile kırâat etmiştir ki, bu oku-
yuş şâzdır.355

Nisa sûresi üçüncü ayetinde geçen ilgili kelimenin mütevâtir


ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:
ُ ‫ اَالَّ ت ُق ِس‬: Cumhur’un kırâatidir.
‫طوا‬
ُ ‫ اَالَّ ت َق ِس‬: Mufaddal’dan, ondan da Â’meş’ten, ondan da
‫طوا‬
Yahya b. Vessab’dan, ondan da İbrahim en-Nehaî’den riva-
yetle onlar bu kelimenin başındaki “ta” harfinin fethasıyla
okumuşlardır ki, bu okuyuş şâzdır.356

Yine Nisa sûresi üçüncü ayetinde geçen ilgili kelimenin mü-


tevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ع‬
َ ‫ َو ُربَا‬: Cumhur’un kırâatidir.

354
Bu zat, kırâati Nafiî’den almış ve kırâati seçilen birisidir. Ondan oğlu Şeyh
Muhammed Ebubekir el-İsbehânî rivayette bulunmuştur. Bkz. İbn Cezerî,
Ğayetü’n-Nihâye fî Tabakâti’l-Kurrâ, Neşr. Otto Pretzl, Mektebetü’l-Hancî,
Mısır 1351/1932, I, 464.
355
İbnu’l-Cinnî, Ebu’l-Feth Osman, el-Muhteseb fî Tebyinî Vucûhî Şevâzi’l-
Kırâatî ve’l-İydâhî Anha, Tahkîk: Dr. Adu’l-Süleym en-Neccâr, Dr. Abdu’l-
Fettâh İsmail Şiblî, Lecnetü İhyâî Kutubu’s-Sünnetî, Kahire, Mısır 1415/1994,
s. 179.
356 İbnu’l-Cinnî, s. 180.
146 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
‫ َو ُربَ َع‬: Ameş, Yahya b. Vessab’dan, ondan da Muğire b.
Şu’be’den, ondan da İbrahim en-Neha-î den olmak üzere keli-
meyi “ ‫ ” َو ُربَ َع‬şeklinde, “ ba” harfinin elifini hazfederek oku-
muşlardır ki, bu okuyuş şâz bir okuyuştur.357

Nisa sûresi beşinci ayetinde geçen ilgili kelimenin mütevâtir


ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ قِيَ َما‬: Nafî ve İbn Amir’in kırâatidir.

‫ قِيَاما‬: Seb’a Kurâsının kırâatidir.

‫ ق َِواما‬: Abdullah b. Ömer “kaf” harfini esreyle okumuştur ki,


bu okuyuş şâzdır.

‫ قَ َواما‬: Aynı kelimenin bir diğer okuyuşu olup, Hasan-ı Basrî


ile İsa b. Ömer es-Sekafiyyî “kaf” harfini üstün ile okudular. Bu
okuyuşta şâzdır.358

Nisa sûresi onikinci ayetinde geçen ilgili kelimenin mü-


tevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ث َكالَلَة‬
ُ ‫ُور‬
َ ‫ ي‬: Cumhur’un kırâatidir.
‫ث َكالَلَة‬
ُ ‫ ي َُو ِ ِّر‬: İsa b. Ömer es-Sekafiyyî, “vav” harfini üstünlü,
“ra” harfini ise şedde ve esre ile okumuştur ki, bu okuyuş şâz-
dır.359

Yine Nisa sûresi onikinci ayetinde geçen ilgili kelimenin mü-


tevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫صيَّة‬
ِ ‫آر َو‬
ِّ ‫ض‬
َ ‫ غَي َر ُم‬: Cumhur’un kırâatidir.

357 İbnu’l-Cinnî, s. 181.


358 İbnu’l-Cinnî, s. 182.
359 İbnu’l-Cinnî, ss. 182-183.
Servet KILIÇ |147
‫صيَّة‬
ِ ‫ضآ ِر َو‬
َ ‫ غَي َر ُم‬: Hasan-î Basrî, “ra” harfini şeddesiz, “ta” har-
fini ise iki esreli olarak okumuştur ki, bu okuyuş şâzdır.360

Nisa sûresi ondokuzuncu ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ بِفَاحِ شَة ُمبَ ِيِّنَة‬: Aşere imamlarının kırâatidir.

‫ بِفَاحِ شَة ُمبَيَّنَة‬: Kırâat imamı Asım’ın birinci ravisi Ebu Bekir ve
İbn Kesir’in kırâatleridir.

‫ فَاحِ شَة ُم ِبينَة‬: İbn Abbas, kelimenin başında geçen ilk “ba” har-
fini hazfederek okumuş, ikinci kelimede geçen “ba” harfini es-
reli, “ya” harfini sakin olarak okumuştur ki, bu okuyuş şâz-
dır.361

Nisa sûresi yirminci ayetinde geçen ilgili kelimenin mü-


tevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:
َ ‫ َواَت َيتُم اِح َدي ُه َّن قِن‬: Cumhur’un kırâatidir.
‫طارا‬
َ ‫ َواَت َيت ُ ُم اِح َداه َُّن قِن‬: İbn Muhaysın, “dal” harfinden sonra gelen
‫طارا‬
“ya” harfini hazfederek okumuştur ki, bu kırâat şâzdır.362

Nisa sûresi yirmidördüncü ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫علَي ُكم‬ ِ ‫َاب‬


َ ‫للا‬ َ ‫ ِكت‬: Cumhur’un kırâatidir.

360 İbnu’l-Cinnî, s. 183.


361 İbnu’l-Cinnî, s. 183.
362 İbnu’l-Cinnî, s. 184.
148 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
‫علَيكُم‬ َ ‫ َكت‬: Muhammed b. es-Sümeyfe, “ta” harfinden sonra
َ ُ‫َب للا‬
ki elif harfini hazfetmiş, lafzatullah kelimesinin sonunu ref ile
okumuştur ki, bu kırâat şâzdır.363

Nisa sûresi otuzuncu ayetinde geçen ilgili kelimenin mü-


tevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ف نُصلِي ِه نَارا‬ َ َ‫ ف‬: Cumhur’un kırâatidir.


َ ‫سو‬
‫ف نَصلِي ِه نَارا‬ َ َ‫ ف‬: İbrahim, Ameş ve Humeyd, “nun” harfinin
َ ‫سو‬
nasbı ile okumuştur ki, bu kırâat şâzdır.364

Nisa sûresi otuzdördüncü ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ب‬ َ ِ‫صا ِل َحاتُ قَانِت َات َحاف‬


ِ ‫ظات لِلغَي‬ َّ ‫ فَال‬: Cumhur’un kırâatidir.

‫ب‬ ُ ِ‫ص َوا ِل ُح قَ َوانِتُ َح َواف‬


ِ ‫ظ لِلغَي‬ َّ ‫ فَال‬: Bu okuyuş, Kırâat imamı Hamza’nın
ravisi olan Halef’in, imam İdris tarikîyle gelen imam Talha ( ö.
252 )’ya ait bir kırâat olup, bu okuyuş şâz kabul edilmiştir.365

Yine Nisa sûresi otuzdördüncü ayetinde geçen ilgili kelime-


nin mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:
َ ‫ بِ َما َح ِف‬: Cumhur’un kırâatidir.
ُ‫ظ للا‬
َ ‫ بِ َما َح ِف‬: Yezid b. Kâ’kâî, lafzatullahın sonunu nasb ile oku-
َ‫ظ للا‬
muştur ki, bu okuyuş şâzdır.366

Nisa sûresi kırküçüncü ayetinde geçen ilgili kelimenin mü-


tevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

363 İbnu’l-Cinnî, s. 185.


364 İbnu’l-Cinnî, s. 186.
365 İbnu’l-Cinnî, s. 187.

366 İbnu’l-Cinnî, s. 188.


Servet KILIÇ |149
‫َارى‬
َ ‫سك‬ُ ‫ص َلوة َ َواَنتُم‬
َّ ‫ الَ ت َق َربُوا ال‬: Cumhur’un kırâatidir.

ُ ‫ص َلوة َ َواَنتُم‬
‫سك َرى‬ َّ ‫ الَ ت َق َربُوا ال‬: A’meş, sondaki kelimede bulunan
“kef” harfini sükûnlu, sonrasındaki hemzeyi de hazfederek
okumuştur ki, bu okuyuş şâzdır.

‫سك َرى‬
َ : Bu da İbrahim en-Nehaî’nin okuyuşu olup, o da “sin”
harfini üstünlü olarak kırâat etmiştir ki, bu okuyuşta şâzdır.367

Yine Nisa sûresi kırküçüncü ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

ِ‫ اَو َجآ َء ا َ َحد مِ نكُم مِ نَ الغَآ ِئط‬: Cumhur’un kırâatidir.

َ َ‫ اَو َجآ َء ا َ َحد مِ نكُم مِ ن‬: Abdullah b. Mes’ud ile ez-Zührî’nin


‫غيط‬
kırâatleri olup, “ğayn” harfinden önceki elif-lam takısını oku-
madan, yine “ğayn” harfinden sonra gelen elifide hazfederek,
“tı” harfinide iki esre ile okumuşlardır ki, bu okuyuşları şâz-
dır.368

Nisa sûresi altmışbirinci ayetinde geçen ilgili kelimenin mü-


tevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ تَعَالَوا‬: Cumhur’un kırâatidir.

‫ تَعَالُوا‬: Katâde, Hasan-ı Basrî’den rivayetle o, “lam” harfinin


dammesiyle okumuştur ki, bu okuyuş şâzdır”. demiştir.369

Nisa sûresi yetmişüçüncü ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ لَيَقُولَ َّن‬: Cumhur’un kırâatidir.

367 İbnu’l-Cinnî, s. 188.


368 İbnu’l-Cinnî, s. 190.
369 İbnu’l-Cinnî, s. 191.
150 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
‫ لَيَقُولُ َّن‬: Hasan-î Basrî’nin kırâati olup şâzdır. Ancak Abdu’l-
Varis b. Said b. Zekvan’ın, 370 ( ö. 180/802 ) Ebu Amr’dan Ha-
san’ın “lam” harfini dammeli olarak okuduğu kırâatini sor-
duğu, onunda sükût ettiği rivayetlerde geçmektedir.371

Yine Nisa sûresi yetmişüçüncü ayetinde geçen ilgili kelime-


nin mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

َ ‫ يَالَيتَنِى ُكنتُ َمعَ ُهم فَاَفُوزَ فَوزا‬: Cumhur’un kırâatidir.


‫عظِ يما‬

ُ ُ‫ يَالَيتَنَى ُكنتُ َمعَ ُهم فَاَف‬: Hasan-î Basrî ile Yezid en-Nahvî,
َ ‫وز فَوزا‬
‫عظِ يما‬
“nun” harfini üstünlü, “za” harfini de dammeli okumuşlardır
ki, bu okuyuş şâzdır.372

Nisa sûresi yetmişsekizinci ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

ُ‫ اَينَ َما ت َ ُكونُوا يُد ِرك ُك ُم ال َموت‬: Cumhur’un kırâatidir.

ُ‫ اَينَ َما ت َ ُكونُوا يُد ِر ُك ُك ُم ال َموت‬: Talha b. Süleyman, ( ö. 252/872 ) keli-


mede geçen her iki “kef” harfinide dammeli okumuştur ki, bu
okuyuş şâzdır.373

Nisa sûresi doksanbirinci ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

ُ ‫ اِلَى الفِتنَ ِة اُر ِك‬: Cumhur’un kırâatidir.


‫سوا فِي َها‬

370 Bu zat Kur’an’ı Ebu Amr’a arzetmiş, aynı zamanda onun yakın arkadaşı
olup, onun kırâatini İbnu’l-Abdussamed rivayet etmiştir. Bkz. İbn Cezerî, I,
478.
371 İbnu’l-Cinnî, s. 192.

372 İbnu’l-Cinnî, s. 192.

373 İbnu’l-Cinnî, s. 193.


Servet KILIÇ |151
ُ ‫ اِلَى الفِتنَ ِة ُر ِ ِّك‬: Abdullah b. Mes’ud, “ra” harfinden önceki
‫سوا فِي َها‬
elifin hazfi ve kef” harfinide şeddeli olarak okumuştur ki, bu
okuyuş şâzdır.374

Nisa sûresi doksanikinci ayetinde geçen ilgili kelimenin mü-


tevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:
َ ‫ اِالَّ َخ‬: Cumhur’un kırâatidir.
‫طا‬

‫ اِالَّ خَطا‬: Zührî’den rivayetle Vakkâs, “tı” harfinden sonra ge-


len hemzeyi okumadan bu harfi iki üstünlü okumuştur ki, bu
okuyuş şâzdır.375

Nisa sûresi doksanyedinci ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:
ُ‫ ا َِّن الَّذِينَ ت ََوفَّي ُه ُم ال َملَئِ َكة‬: Cumhur’un kırâatidir.

ُ ‫ ا َِّن الَّذِينَ ت ُ َوفَّاهُ ُم ال َملَئِ َكة‬: İbrahim en-Nehâî, kelimede geçen “te har-
fini dammeli, “fe” harfinden sonra gelen “ya” harfini hazfede-
rek kelimede asıl geçen elif harfini “ya” harfinin yerine koya-
rak okumuştur ki, bu okuyuş şâzdır.376

Nisa sûresi yüzüncü ayetinde geçen ilgili kelimenin mü-


tevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

ُ‫ ث ُ َّم يُد ِركهُ ال َموت‬: Cumhur’un kırâatidir.

ُ‫ ث ُ َّم يُد ِر ُكهُ ال َموت‬: Talha b. Süleyman, “kef” harfini dammeli oku-
muştur ki, bu okuyuş şâzdır.377

374 İbnu’l-Cinnî, s. 194.


375 İbnu’l-Cinnî, s. 194.
376 İbnu’l-Cinnî, s. 194.

377 İbnu’l-Cinnî, s. 195.


152 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Nisa sûresi yüzdördüncü ayetinde geçen ilgili kelimenin
mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

َ‫ اِن ت َ ُكونُوا ت َألَ ُمون‬: Cumhur’un kırâatidir.

َ‫ ا َن ت َ ُكونُوا ت َألَ ُمون‬: Ebu Abdurrahman el-Â’rec, elifin fethasıyla


okumuştur ki, bu okuyuş şâzdır.378

Yine Nisa sûresi yüzdördüncü ayetinde geçen ilgili kelime-


nin mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

َ‫ فَ ِانَّ ُهم يَألَ ُمونَ َك َما ت َألَ ُمون‬: Cumhur’un kırâatidir.

َ‫ فَ ِانَّ ُهم يِيلَ ُمونَ َك َما تِيلَ ُمون‬: Yahya, ayetteki iki fiilinde hemzelerini
hazfederek, “ya” ve “ta” harflerini esreyle okumuştur ki, bu
okuyuş şâzdır.379

Nisa sûresi yüz onyedinci ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ اِن يَدعُونَ مِ ن دُونِ ِه اِالَّ اِنَاثا‬: Cumhur’un kırâatidir.

‫ اِن يَدعُونَ مِ ن دُونِ ِه اِالَّ ا ُثُنا‬: Hz. Peygamber ( s.a.v )’den rivayetle Hz.
Aişe’nin, ayetin sonundaki kelimede geçen “nun” harfini haz-
federek, “se” harfinide “nun” harfinden önce okuduğu rivayet
edilmiştir ki, bu okuyuş şâzdır. Yine Hz. Aişe’den başka bir ri-
vayete göre kelimeyi “ ‫ ” اُنُثا‬şeklindede okumuştur ki, bu oku-
yuşta şâzdır. Zira cumhur’dan gelen rivayette Hz. Peygamber
( s.a.v ) bu ayeti “ ‫ ” اِن يَدعُونَ مِ ن دُونِ ِه اِالَّ اِنَاثا‬şeklinde okumuştur.380

378 İbnu’l-Cinnî, s. 197.


379 İbnu’l-Cinnî, s. 198.
380 İbnu’l-Cinnî, s. 198.
Servet KILIÇ |153
Nisa sûresi yüzyirminci ayetinde geçen ilgili kelimenin mü-
tevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ يَ ِع ُدهُم َويُ َمنِِّي ِهم َو َما يَ ِع ُدهُ ُم‬: Cumhur’un kırâatidir.

‫ يَعِدهُم َويُ َمنِِّي ِهم َو َما يَعِد ُه ُم‬: Hammad b. Şuayb, 381( ö.109/731 ) ayette
geçen “ayn” ve “dal” harflerinin sükûnuyla okumuştur ki, bu
okuyuş şâzdır.382

Nisa sûresi yüzyirmi yedinci ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

َ ِّ‫ فِى يَت َا َمى ال ِن‬: Cumhur’un kırâatidir.


ِ‫ساء‬

َ ِّ‫ فِى يَيَا َمى ال ِن‬: Ebu Abdullah el-Medenî, kelimeyi iki “ya” harfi
ِ‫ساء‬
ile okumuştur ki, bu okuyuş şâzdır.383

Nisa sûresi yüzyirmi sekizinci ayetinde geçen ilgili kelime-


nin mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ اَن يُص ِل َحا‬: Hamza, Asım, Kisaî, Hâlef ve A’meş’in kırâatleridir.

‫صا لَ َحا‬
َّ َ‫ اَن ي‬: Geriye kalan âşere kurâsının kırâatleridir.

َّ ُ‫ اَن ي‬: Asım el-Cuhderiyyî, kelimeyi “sad” harfinin şed-


‫ص ِل َحا‬
desi ve ondan sonra gelen elifin hazfiyle okumuştur ki, bu oku-
yuş şâzdır.384

381 Asıl adı Hammad b. Ebu Ziyad Ebu Şuayb et-Temîmî el-Hemânî el-
Kufîdir. Hicri 101 de doğdu. Kırâati Asım’dan aldı. Asım ölünce kırâati Ebu
Bekir b. Ayyaş ve başkalarından aldı. Ondan kırâati Yahya b. Muhammed
el-Muliymî almıştır. Bkz. İbn Cezerî, I, 258.
382 İbnu’l-Cinnî, s. 199.

383 İbnu’l-Cinnî, s. 200.

384 İbnu’l-Cinnî, s. 201.


154 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Nisa sûresi yüzotuz altıncı ayetinde geçen ilgili kelimenin
mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫ َو َملَ ِئ َك ِت ِه َو ُكت ُ ِب ِه‬: Cumhur’un kırâatidir.

‫ َو َملَئِ َكتِ ِه َو ِكتابِ ِه‬: Ebu Abdurrahman, Ata’dan rivayetle Asım el-
Cuhderiyyî, “Kitap” kelimesini müfred olarak okumuştur ki,
bu okuyuş şazdır.385

Nisa sûresi yüzkırk ikinci ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

َ َّ‫ ي َُراؤُنَ الن‬: Cumhur’un kırâatidir.


‫اس‬

َ َّ‫ ي َُرؤُّ نَ الن‬: Abdullah b. Ebu İshak, 386 ( ö. 117/739 ) “ra” ile
‫اس‬
“vav” harfi arasındaki hemzeyi hazfederek elifsiz olarak oku-
muştur ki, bu okuyuş şâzdır.387

Nisa sûresi yüzkırk üçüncü ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

َ‫ ُمذَبذَ ِبينَ بَين‬: Cumhur’un kırâatidir.

َ‫ ُمذَب ِذبِين‬: İbn Abbas ve Amr b. Fâyed, kelimede geçen ikinci


“zal” harfini de esre ile okumuşlardır ki, bu okuyuşları şâz-
dır.388

Nisa sûresi yüzkırk sekizinci ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

385 İbnu’l-Cinnî, s. 202.


386 Asıl adı Abdullah b. Ebu İshak el-Hadramî en-Nahvî el-Basrîyyî’dir. De-
desi aşere kurrâsından olan Ya’kub b. İshâk el-Hadramî’dir. Kırâati arz olarak
Yahya b. Ya’mer ve Nasır b. Asım’dan almıştır. Kendisinden de İsa b. Ömer,
Ebu Amr b. Âlâ, Harun b. Musa el-Âver almışlardır. Bkz. İbn Cezerî, I, 410.
387 İbnu’l-Cinnî, s. 202.

388 İbnu’l-Cinnî, s. 203.


Servet KILIÇ |155
ُ ‫ اِالَّ َمن‬: Cumhur’un kırâatidir.
‫ظل َِم‬
َ ‫ اِالَّ َمن‬: İbn Abbas, Said b. Cübeyr, Dehhâk ( ö. 105/727 )389
‫ظلَ َم‬
b. Mezâhim ve Yezid b. Esleme, ( ö. 130/752 )390 ayette geçen
hem “za” harfini hemde “lam” harfini üstün ile okumuşlardır
ki, bu okuyuşları şâzdır.391

Nisa sûresi yüzaltmış ikinci ayetinde geçen ilgili kelimenin


mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

َ‫ َوال ُمقِيمِ ين‬: Cumhur’un kırâatidir.

َ‫ َوال ُمقِيم ُون‬: Malik b. Dinar, İsa es-Sekafî ve Asım el-Cuhderiyyî,


kelimeyi “vav” harfi ile okumuşlardır ki, bu okuyuşları şâz-
dır.392

Nisa sûresi yüzaltmış dördüncü ayetinde geçen ilgili kelime-


nin mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

َ ‫ َوكَلَّ َم للاُ ُمو‬: Cumhur’un kırâatidir.


‫سى ت َكلِيما‬

‫سى ت َكلِيما‬ َ ‫ َوكَلَّ َم‬: İbrahim en-Nehaî, lafzatullah lafzının so-


َ ‫للا ُمو‬
nunu nasb ile okumuştur ki, bu okuyuş şâzdır.393

389
Asıl adı Dehhâk b. Müzâhim Ebu’l-Kasım’dır. Kendisine Ebu Muhammed
el-Hilâlî el-Horasânî de denir. Tabiînden Kurân’ı aldı. Said b. Cübeyr’den tef-
sir dersleri aldı. Bkz. İbn Cezerî, I, 337.
390 Asıl adı Zeyd b. Esleme Ebu Üsame el-Medenî’dir. Ömer b. Hattab’ın kö-

lesi olup ondan Kur’an rivayet etti. Ondan da kırâati Şeybe b. Nessah aldı.
Bkz. İbn Cezerî, I, 296.
391 İbnu’l-Cinnî, s. 203.

392 İbnu’l-Cinnî, s. 203.

393 İbnu’l-Cinnî, s. 204.


156 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Nisa sûresi yüzyetmiş birinci ayetinde geçen ilgili kelimenin
mütevâtir ve şâz kırâatlere göre okunuşu sırasıyla şöyledir:

‫سب َحانَهُ اَن يَ ُكونَ لَهُ َولَد‬


ُ : Cumhur’un kırâatidir.

‫سب َحانَهُ اَن يَ ُكونُ لَهُ َولَد‬


ُ : Hasan-ı Basrî, “kane” fiilinin sonunu ref
ile okumuştur ki, bu okuyuş şâzdır.394

Nisa sûresi yüzyetmiş ikinci ayetiyle, yüz yetmiş üçüncü


ayetlerinde geçen ilgili kelimelerin, mütevâtir ve şâz kırâatlere
göre okunuşları sırasıyla şöyledir:

َ َ‫ ف‬: Cumhur’un kırâatidir.


‫سيَحش ُُرهُم‬

َ َ‫ ف‬: Mesleme’nin kırâati olup, o “ra” harfini sakin oku-


‫سيَحشُرهُم‬
muştur ki, bu okuyuş şâzdır.

‫ فَيُعَ ِذِّبُ ُهم‬: Cumhur’un kırâatidir.

‫ فَيُعَذِِّب ُهم‬: Meslemi’nin kırâati olup, o “ba” harfini sakin oku-


muştur ki, bu okuyuş şâzdır.395

394 İbnu’l-Cinnî, s. 204.


395 İbnu’l-Cinnî, s. 204.
Servet KILIÇ |157
SONUÇ

Bu çalışmamızda aşağıda tespit ettiğimiz sonuçlara ulaştık.


Öncelikle bu sûre ismini kadınlardan alarak Kur’an’da geçen
diğer sûrelerden bu yönü itibariyle ayrılmaktadır. Sûre de ge-
çen aile hukuku, miras, yetim hakkı ve sosyal hayatı ilgilendi-
ren bir çok konuda hüküm beyanedilmiş olup, bahsedilen me-
seleleri bu derinlikte inceleyen Kur’an’da başka bir sûre bulun-
madığını söyleyebiliriz.

Bu sûrede geçen ve içinde farklı kırâat tarzları barındıran


ayetlerle ilgili ise şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Buna göre;

a- Sözlük manası itibariyle “Akrabalık” manasına gelen “Er-


ham” kelimesinin kırâat farklılıkları ele alınırken, kelimenin
“sıla-i rahim” yani akrabalık hakkı manasına geldiğini söyle-
miştik. Buna ek olarak, inananların bu kelimenin kutsallığın-
dan kinaye olmak üzere, akrabalık hakkı üzerine yemin edebi-
lecekleri ortaya çıkmıştır.

b- Sûrede geçen ilgili kelimenin farklı okunmasıyla, İslam’ın


sosyal hayatına bakan evlilik kurumu ile ilgili olarak, Müslü-
manların evlenme hususunda bir kadın ile yetinebilecekleri,
hatta ilgili kırâatin telaffuzu ile, tek eşliliğin teşvik dahi edil-
diği hususu ortaya çıkmıştır.

c- İslam öncesi bir adet olan, zengin olan evli kadınların, ko-
calarının ölümleri ile birlikte aynı aileden başka bir kişinin, (ka-
dının malına varis olabilmek için), kadın üzerinde hak idda ed-
rek zorla onu nikâhlamasının önüne geçmek, yapılan bu işin
Allah katında istenilmeyen bir durum olduğunun bilinmesi
158 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
için, sûrede geçen kelimenin farklı kırâati ile beraber, artık ka-
dınlara zorla varis olunamayacağı, bu yolla elde edilen malla-
rın helal olmayacağı ortaya çıkmıştır.

d- Evli kadınların zina yoluyla açık bir hayasızlık yaptıkları


iddialarının gerçekçi olabilmesi için, daha önce vazedilmiş hü-
kümlere göre, bu işin yapıldığına dair adil dört şahidin şeha-
detleri lazım gelirken, ancak bu konu ile ilgili Nisa sûresinde
geçen ilgili kelimenin farklı kırâat edilmesiyle, bu hayasızlığın
ortaya çıkması meselesinin, bir başkası tarafından delillendiril-
mesiyle olabildiği gibi, kadının görünen bir fiili ile gerçeklik
kazanabileceği de ortaya çıkmıştır.

e- Ekonomik hayatta, bir insanın muhatabının malını gaspe-


derek almasının helâl olmayıp, ancak taraflar arasında gerçek-
leşen bir ticaret (karşılıklı rıza) yoluyla bu işin helâl olacağı, il-
gili kelimenin farklı okunmasıyla ortaya çıkmış olur.

f- İnananların işleyecekleri salih ameller karşılığında, Al-


lah’ın da onlara vereceği mükafatın, ayette geçen ilgili kelime-
nin farklı okunmasıyla, bir mislinden birkaç katına kadar arta-
bileceği müjdesi ortaya çıkmış olur.

g- Erkek ve kadının tenlerinin birbirine değmesi mesele-


sinde, Hanefi’ler bu teması cinsel ilişki olarak anlayıp, bu fiil
sonucunda gusül gerekir derken, Şafiî’ler ise, ten temasını asıl
manası üzerine alarak buradan hareketle erkeğin kadının te-
nine dokunmasıyla abdestinin bozulacağı sonucunu çıkarmak-
tadırlar. Bu konu ile ilgili Nisa sûresinde geçen kelimenin
farklı kırâat edilmesiyle beraber, özellikle imam Şafiî’nin anla-
dığı gibi bu kelimeyi abdestin bozulması manasında anlırsak,
Servet KILIÇ |159
o zaman “ ‫ ” لَ َمستُم‬kırâati ile birlikte, sadece dokunanın abdesti-
nin bozulacağı manasını kabul etmiş oluruz. Ancak bu kelime
“ ‫ ” أَو الَ َمست ُ ُم‬şeklinde okunursa, o zaman da hem kendisine do-
kunulanın, hemde dokunanın abdestinin bozulacağı sonucu
ortaya çıkmaktadır.

h- Nisa sûresinde geçen ilgili kelimenin farklı okunmasıyla


birlikte, herhangi bir olayın derinlemesine araştırılıp konu
hakkında hüküm verilebilmesi için, meselenin iyice delillendi-
rilip araştırılması, gerçeğin ortaya çıkarılması hususunda acele
edilmemesi ve böylece karşı tarafta bulunan muhatabımızın
hakkına tecavüz edilmemesi sonucu ortaya çıkar.

ı- Nisa sûresinde geçen ilgili kelimenin farklı okunmasıyla,


Hz. Davud ( as. )’a verilen Zebur’un, aslında tek bir kitap ol-
madığı, belki ona Allah tarafından verilen bütün “mezbur-
ları/sahifeleri kapsadığı, hatta bu manadan ayrı olarak, sözü
edilen kitaplardan kastedilenin diğer üç büyük kitap olan Tev-
rat, İncil ve Kur’an da olabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır.

Yukarıda gözler önüne serdiğimiz, fakat çok azına değine-


bildiğimiz bütün bu sonuçlar ışığında, kırâat ilminin nedenli
geniş ve derin bir alt yapıya sahip olduğu sonucu ortaya çık-
maktadır. Zira kırâat ilminin, yeri geldiğinde bazen fıkıh ilmi-
nin sahasına giren konulara temas ettiğini, bazen de Arap dili-
nin araştırma sahasına giren konularla ( nahiv, sarf ) yakından
ilgilendiğini ve Kur’an’ın edebî üslûbuna bağlı olarak, bazende
belagat ve fesahat ilminin de konularını işlediği sonucunu çı-
karabiliz.
160 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
KAYNAKÇA

Abdûh, Muhammed, Tefsîru’l-Menâr, Dâru’l-Menâr, Mısır


1373/1953.

Adıgüzel, Mehmet, Kur’an-ı Kerim’in Tecvidi ve Tilâveti, Kültür


Eğitim Vakfı Yayınevi, Erzurum 2001.

Akalın, Adnan, - İslam Hukuku Açısından Suçun Unsurları, e- Şar-


kiyat İslami Araştırmalar Dergisi, 2013, C.VI, Sayı: 10.

Akalın, Adnan, İslam Hukukunda Devlete İsyan Suçu, Fecr Yayın-


ları, Ankara 2016.

Akalın, Adnan, -İslam Hukukunda Hırsızlık Suçu –Çalınan Mal İle


İlgili İhtilaflar, Hiper Yayınları, İstanbul 2019.

Akdemir, Mustafa Atilla, Kırâatler ve Kırâatlerin Kur’an-ı Anlamaya


Etkisi, Kuran-ı Kerim, Erişim Tarihi: 31 Mart 2012,
htpp://www.kuran-ikerim.org.

Altıkulaç, Tayyar, “Kırâat Maddesi”, Diyanet İslam Ansiklopedisi


(DİA), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2000.

Bayraktutan, Osman, Kırâatlerde Âhâd Kavramı-Kavramın Otantik


Anlamının Tespitine Dair- Gece Akademi Yayınları, Ankara
2019.

Bayraktutan, Osman, Kırâatlerde Tevâtür Olgusu, Gece Akademi


Yayınları, Ankara 2018.

Bayraktutan, Osman, Kur’an’ı Kerim Derslerinin Toplu/Koro Ha-


linde Okutulması Üzerine Bir Değerlendirme, İlahiyat Fakülte-
lerinde Kur’ân Eğitimi ve Öğretimi (Sorunlar-Çözümler-Yöntem-
ler), Ravza Yayınları, İstanbul 2019.
Servet KILIÇ |161
Bayraktutan, Osman, Kur'an'a Göre Tevrat ve İncil'in Tahrifi, Son-
çağ Yayınları, Ankara 2020.

Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,


Ankara 2009.

Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Fecr Yayınları, Ankara 2005.

Demirkol, Nihat, 21. Yüzyıl Müslümanlarının Kurtuluş Reçetesi


(Nasr Suresi Bağlamında), Gece Akademi Yayınları, Ankara
2018.

Demirkol, Nihat, Kur’ân’a Göre Vahdet Olgusu (Kavramsal Çer-


çevesi- Alanı-Temelleri), Sonçağ Yayınları, Ankara 2022.

Demirkol, Nihat, Nezr Kavramı Üzerine Semantik Açıdan Bazı


Değerlendirmeler, Din’in Anlaşılmasında Dil’in Rolü (Bildiriler
Kitabı), 2019, (ss. 211-221).

Derveze, İzzet, et-Tefsiru’l-Hadîs, Ekin Yayınları, İstanbul 1998.

Ebu Dâvud, Kütüb-i Site, Tercüme ve Şerhi, İbrahim Canan, Akçağ


Yayınları, İstanbul 2004.

Ebu Dâvud, Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî, Sünen-i Ebû Dâvud,


Dâru İhyâi’s-Sünnet’in-Nebeviyye, Tsz.

Ebu Şâme, Şihâbüddîn Abdurrahmân b. İsmâil, İbrâzü’l-Meânî


min Hırzi’l-Emânî, Thk. İbrahim Atve, Mısır Tsz.

Ebu Zür’a, Abdurrahman b. Muhammed b. Zencele, Hüccetü’l-


Kırâat, Thk. Sâ’îd el-Efgânî, (5. Baskı), Müessesetür-Risale, Bey-
rut, Lübnan 1417/1997.
162 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Ebu’s-Su’ûd, Muhammed b. Muhammed b. Muhyiddîn el-İmâdî,
İrşâdü’l-Akli's-Selîm ilâ Mezâya'l-Kitâbi’l-KerîmMektebetü’r-Ri-
yadi’l-Hediysetî, Tsz.

el-Beğavî, El-Kifâye fi’l-Kırâa li’l Beğâvî, ( Haz. Ali Eroğlu), Ekev


Yayınevi, Erzurum 2002.

el-Beğavî, Muhammed el-Huseyn ibn Mes’ud el-Ferra, el-Beğavi,


Me’âlimu’t-Tenzil, Tahkîk: Halid Abdurrahman el-Akk,
Mervân es-Savvâr, Beyrut 1987.

el-Buharî, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi İbrahim Canan, Akçağ Ya-


yınları, İstanbul 2004.

el-Buharî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail Buhârî, el-Câmiu’s-


Sahîh, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.

el-Ferrâ, Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Zeyyâd, Meâni’l-Kur’ân, (2.


Baskı) el-Hey’etu’l-Mısriyyeti’l-Âmmetî li’l-Küttab, Tahkîk:
Ahmet Yusuf Necati, Muhammed Alî en-Neccar, Mısır 1980.

Elmalılı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul
1979.

el-Maverdî, Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed b. Habib el-Maverdî


el-Basrî, En-Nüket ve’l-Uyûn, Tahkîk: Es-Seyyid b. Abdu’l
Maksûd b. Abdurrahim, Dâru’l Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut Tsz.

el-Vahidî, Ebu’l Hasan Ali b. Ahmed, Esbâbü Nüzûl’il-Kur’an,


Tahkîk: Mustafa Dibü’l-Bügâ, Dar-ı İbn Kesir, Dimeşk 1993.

Endelûsî, Ebu’l-Hayyân Muhammed b. Yusuf el-Endelûsî, el-


Bahru’l Muhît, Dâr’ul- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, Lübnan Tsz.
Servet KILIÇ |163
es-Sicistanî, Ebu Bekir Abdullah b. Süleyman b. Eş’as el-Hanbelî,
Kitâbu’l-Mesâhif, Tahkîk: Dr. Muhibbiddin Abdussübhan Vâiz,
(1. Baskı), Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyyî, Beyrut, Lübnan
1415/1995.

es-Suyûtî, Celâleddîn, Tefsîr’ul-Celâleyn, el-Mektebetu’l-Hâşi-


miyye, Dımeşk 1936.

et-Tabatabâî Allame Muhammed Hüseyin, El-Mîzân Fi Tefsir’il-


Kur’an, Tahkîk: Abbas Kazımî, Musa Güneş, Seyyid Seccad Ka-
rakuş, ( çev. Salih Uçan ), Kevser Yayınları, İstanbul 2009.

et-Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr, Cami’u’l-Beyân fî


Te’vîli’l-Kur’ân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1412/1992.

et-Tirmizî, Ebû Muhammed b. İsa, el-Câmu’s-Sahîh, İsa el-Bâbî el-


Halebî, Tsz.

ez-Zeccâc, Ebu İshak İbrahim b. es-Serîyî, Meâni’l-Kur’ân ve


İrâbuhu (1. Baskı), Alimu’l-Kutubî, Tahkîk: Dr. Abdu’l-Celil
Abdus-Sulbî, Lübnan, Beyrut 1408/1988.

Fârisî, Ebu Âlî el-Hasan b. Abdu’l-Gâffar, El-Huccetû li’l-Kurr’âis-


Seb’â, Thk. Abdulaziz Rebâh, Ahmet Yusuf ed-Dekkâk, Beyrut
Tsz.

Goldziher, İgnaz, el-Akidetu ve’ş-Şeriatu fi’l-İslam, Mısır 1946.

Gökdemir, Ahmet, Kıraat Eğitiminde Ali b. Süleyman el-Man-


surî Öncesi Mısır Tarikinin Arka Planı: Biyografik Bir İnce-
leme, Marife Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt: 18, Sayı: 1, 2018 (ss.
177-192).
164 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Gökdemir, Ahmet, Osmanlı Kıraat Eğitiminde XIX. Yüzyıl Mısır
Tarikinin Arka Planı: Biyografik Bir İnceleme, İhya Uluslararası
İslam Araştırmaları Dergisi, Cilt 5, Sayı: 1, 2019 (ss. 1-27).

Gökdemir, Ahmet, Osmanlı Kur’ân Eğitim Merkezleri: Dârül-


kurrâlar ve Sıbyan Mektepleri, Edebali İslâmiyat Dergisi, Cilt: 1,
Sayı: 2, 2017 (ss. 43-60).

Güler, İsmail, Arapça Dilbilgisi ( Nahiv Bilgisi ), Alfa Yayınları, İs-


tanbul 2001.

Heyet, el-Feteva’l-Hindiyye, ( el-feteva’l-Alemgiriyye ), ( III ,) Mısır


Tsz.

İbn Âşûr, Muhammed et-Tâhir, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Daru’l-Ku-


tubi’l-İlmiyye, Tunus 1984.

İbn Bâziş, Ebû Cafer Ahmed b. Ali b. Ahmed el-Ensârî, Kitabu’l-


İkna fi’lKırâati’s-Seb, Tahkîk: Abdülmecîd Kutaş, Dâru’l-Fikr,
Dimeşk1403/1982.

İbn Haleveyh, Hüseyin b. Ahmed, el-Hüccetü fi’l-Kırâatis-Seb’a,


Tahkîk: Dr. Abdu’l Alî Salim Mükerrem, (3. Baskı), Dâru’l-
Şûruk, Beyrut 1399/1979.

İbn Kesir, Ebu’l-Fidâ İmadüddin İsmail, Tefsiru’l-Kur’an’il-Azim,


Mısır Tsz.

İbn Kuteybe, Abdullah b. Müslim, Tefsîru Garîbi’l-Kur’ân, Dâru’l-


Kutubi’l-İlmiyye, Tahkîk: Es-Seyyid Ahmet Sakr, Beyrut
1398/1978.

İbn Mâce, Hafız Ebî Abdullah Muhammed b. Yezîd, Sünen-i İbn


Mâce, İsa el-Bâbî el-Halebî, Tsz.
Servet KILIÇ |165
İbn Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemalüddîn Muhammed b. Mükrem,
Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Meârif, Kahire Tsz.

İbn Mücâhid, Ebu Bekir Ahmed b. Musâ b. El-Abbâs b. Mücâhid


et-Temîmî el-Bağdâdi, Kitabu’s-Seb’a fi’l Kırâat, Tahkîk: Dr.
Şevki Dayfî, (3. Baskı), Dâru’l-Mearif, Kahire 1400/1981.

İbnu’l-Arabî, Ebû Abdullâh Muhammed b. Ali b. Muhammed b.


el-Hâtimî el-Tâî, Ahkâmu'l-Kur'an, Matbaâtü İsa el-Halebî, Mı-
sır Tsz.

İbnu’l-Cevziyye, İmam Ebu’l-Ferec Cemâluddîn Abdurrahmân


b. Alî b. Muhammed el-Cevziyye el-Kureyşî el-Beğdâdî, Zâdu’l
Mesîr fi İlmit-Tefsir, El-Mektebetu’l-İslamiyye, Tsz.

İbnu’l-Cezerî, Müncidü’l-Mukriîn, Beyrut 1400/1980.

İbnu’l-Cezerî, Eb’ul Hayr Muhammed b. Muhammed b. Ali b.


Yusuf el Cezerî ed-Dimaşkî eş-Şirâzi, En-Neşr fi’l Kırââti’l Aşr,
Dâru’l Fikir, Mısır Tsz.

İbnu’l-Cezerî, Ğâyetü’n-Nihâye fî Tabakâtü’l-Kurrâ, Neşr. Otto


Pretzl, Mektebetü’l-Hancî, Mısır 1351/1932.

İbnu’l-Cinnî, Ebu’l-Feth Osmân b. Cinnî, el-Muhteseb fî Tebyînî


Vucûhî Şevâzi’l-Kırâatî ve’l-Îdâhî Anha, Tahkîk: Dr. Adu’l-Sü-
leym en-Neccâr, Dr. Abdu’l-Fettâh İsmail Şiblî, Lecnetü İhyâî
Kutûbu’s-Sünneti, Kahire 1415/1994.

İbnu’l-Esir, Mecduddîn Ebu’s-Saâdât Mubârek b. Muhammed


İbnu’l-Esir, Nihâye fî Garibi’l-Hadis ve’l-Eser, Tahkîk: Tahir Ah-
med ez-Zâvi-Mahmûd Muhammed, Kahire 1965.

İbnu’l-Gâlbûn, Ebu’l-Hasan Tahir b. Abdu’l-Mun’im, et-Tezkiretu


fi’l-Kırââti’s-Semân, Thk. Eymen Rüşdî Seviyd, (1. Baskı), el-
166 |Nisa Sûresinin Kırâatler Yönünden İncelenmesi
Cemâatu’l-Hayriyyetî li-Tehfiyzi’l- Kur’an’il-Kerim, Cidde
1412/1991.

Kâdî, Abdülfettah, el-Büduru’z-Zâhira fi’l-Kırââti’l-Aşarati’l-Müte-


vatira, Dâru’l-Küttabü’l-Arabiyye, Beyrut, Lübnan Tsz.

Kâdî, el-Vafî fîy Şerhi’ş-Şâtibiyyetî fi’l-Kırâati’s-Seb, (5. baskı), Mek-


tebetüs-Sevâdî lit-Tevziy’î, Cidde 1420/1999.

Komisyon, Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi


Dönmez, Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkan-
lığı Yayınları, Ankara 2007.

Kurtubî, el-Camiu li-Ahkâm’il-Kur’an, Buruç Yayınları, İstanbul


2004.

Küçük, Ali, Besairu’l Kur’an, Sofra Yayınları, İstanbul 2008.

Mâlik, İmam, el-Muvatta, Beyân Yayınları, İstanbul 1994.

Mekkî, b. Ebû Talib, el-Keşf an vücuhi'l-kıraati's-seb'a ve ileliha ve


hucecuha, Neşreden: Muhyiddin Abdurrahman Ramazan, Bey-
rut 1984.

Mevdudî, Ebu’l Alâ, Tefhîmu’l-Kur’an, İnsan Yayınları, İstanbul


1995.

Müslim, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. El-Haccâc el-Kuşeyrî, Sahih-i


Müslim Tercümesi, Mütercim, Ahmet Davutoğlu, Sönmez Neş-
riyat, İstanbul 1980.

Nesâî, es-Sünen bi Şerhi’s-Suyûtî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992.

Nesefî, Ebu’l Berekât, Medâriku’t-Tenzîl ve Hakaikut-Te’vîl, Kahra-


man Yayınları, İstanbul 1984.
Servet KILIÇ |167
Nevevî, Ebu Zekeriyyâ Yahya b. Şeref b. Mürî, Minhâcü’t-Talibin
Tercümesi, Kahraman Yayınları, İstanbul 2003.

Paluvî, Eş-Şeyh Hamid b. Abdulfettâh el-Palûvî, Zübdetü’l İrfan,


Hilâl Yayınları, Arifefendi Matbaası, İstanbul 1312/1839.

Râfi, Mustafa Sadık, İcazü’l-Kur’an ve’l-Belağâtü’n-Nebeviyye,


Dâru’l-Fikri’l-Arabî, Lübnan, Beyrut Tsz.

Râzî, Fahruddin, Tefsir-i Kebir Mefatihu’l Gayb, Akçağ Yayınları,


İstanbul 2000.

Ruâynî, Ebu Abdullah Muhammed b. Şeriyhu el-Endelusî, El-Kâfî


fi’l-Kırâatis-Seb’a, Tahkîk: Ahmet Mahmut Abdus-Semîyiş-
Şâfîiyyî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Lübnan, Beyrut Tsz.

Sabunî, et-Tıbyân fî ulûmi’l-Kur’an, Dersaâdet, İstanbul Tsz.

Sabunî, Muhammed, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat, İstanbul


1999.

Sarı, Mevlüt, El-Mevârid Arapça-Türkçe Lûgat, İpek Yayınları, İs-


tanbul 1980.

Şen, Abdussamet, Demirkol, Nihat, Aidiyet Olgusu Bağlamında


Kur’an’da Aidiyetle İlintili Kavramların Tahlili, Iğdır Üniversi-
tesi Sosyal Bilimler Dergisi, 28 (28), 291–322, Iğdır 2021.

Toptaş, Mahmut, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları, İs-


tanbul 2003.

Ünlü, Demirhan, Kur’an-ı Kerim’in Tecvidi, (5.Baskı), Türkiye Di-


yanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005.

Zuhâylî, Vehbe, et-Tefsirü’l-Münîr, Risale Yayınları, İstanbul 2004.

You might also like