You are on page 1of 3

Yansıtma Kuramı 2

Kendisi bir taklit, (yansıma) (mimesis) olan bu duyular dünyasının bir kısmı (unsurlar, hayvanlar,
bitkiler, insanlar v.b.) Tanrı tarafından, bir kısmı ise (binalar, âletler, eşyalar v.b.) insanlar tarafından
meydana getirilmiştir. Fakat gerçekçilik derecesi bir kopyanınkinden de aşağı alan şeyler vardır.
Tanrının eserleri arasında yalnız doğal nesneler yoktur, bir de bunların yansıları vardır : parlak
yüzeylerde (örneğin suda) nesnelerin yansıları gibi. Bunlara Platon eidola (görüntü, image) diyor.
Eidola'-ların gerçeklik derecesi büsbütün azdır. Duyular dünyasının kendisi idealann bir kopyası
olduğu için gerçeklikten bir derece uzaklaşmıştır zaten, eidola'lar ise duyular dünyasındaki nesnelerin
kopyaları olduğu için idealann kopyasının kopyasıdır.
Sanata gelince, resim de şiir de eidola'lar gibi duyular dünyasındaki nesnelerin, insanların
yansılandırır. Bundan ötürü Platon sanatın yansıtma (mimesis) olduğunu söyler. Mimesis, Platon'u
Batı dillerine çevirenleri ve Pla-ton'u inceleyen felsefecileri çok uğraştırmış olan bir sözcüktür.
Türkçede de tam karşılığını bulmak imkânsız, çünkü Platon'da bu sözcüğün tam ve kesin bir anlamı
yok. Kullanıldığı yere göre anlam bazen genişler bazen daralır?, ve Türkçede bunların hepsini aynı
sözcükle karşılayamayız, Biz burada mimesis'e karşılık, yetersiz olduğunu bile bile 'yansrtma'
sözcüğünü kullandık, çünkü bizi ilgilendiren özellikle edebiyattır ve edebiyat eserinde dünyanın,
insanların, hayatın yansımasından söz etmek 'tak-lid'den daha uygun göründü bize.
Neyi yansıtır sanatçı? Yine Devlet diyaloguna dönerek ressamın ve şairin yaptığı işi Platon'un nasıl
anladığına bakalım. Sokrates'in Glaukon ile konuşması şöyledir :
— ... İstersen bir ayna af eline, dört bir yana tut. Bir anda yaptın gitti güneşi, yıldızları, dünyayı,
kendini, evin bütün eşyasını, bitkileri, bütün canlı varlıkları.
— Evet, görünürde varlıklar yaratmış olurum, ama hiç bir gerçekliği olmaz bunların.
— İyi ya, tam üstüne bastın işte düşüncemin; çünkü bu türlü varlık yaratan ustalar arasına ressamı da
koyabiliriz, değil mi?
— Koyabiliriz tabiî.
— Yaptığı şeyin gerçekliği yoktur diyeceksin, ama ressamın yaptığı sedir de bir çeşit sedir değil
midir?
— Evet görünüşte bir sedir onunki de.
— Ya dülgerin yaptığı? Biraz önce demiştin ki dülger sedir ideasını, yani bizce aslını, özünü
yapmaz, bir çeşidini yapar
— Sedirin aslını yapmadığına göre, gerçeğini değil,
gerçeğine benzeyen bir örneğini yapmış olur, (596e 597a).
Böylece gerçeklik dereceleri gittikçe azalan üç sedir gelir meydana- Birincisi sedir ideası (Platon bu
diyalogda bunun Tamı tarafından yapıldığım söylüyor), ikincisi onu taklid eden dülgerin ya da
marangozun yaptığı sedir; üçüncüsü ise marangozunkini kopya eden ressamın yaptığı sedir. Yani
kopyanın kopyası. Edebiyat için de durum aynı.
— «Tragedya şairinin de yaptığı bu değil mi? Benzetme değil mi onun da yaptığı? O da kuraldan, yani
doğrudan, üç sıra aşağıdadır öyleyse, bütün benzetmeciler gibi» (597c).
Ressamın renklere yaptığını şair sözcüklerle yaptığına ve şu gördüğümüz duyular dünyasını
yansıttığına göre kopyanın kopyasını sunuyor demektir. Sanat eserleri gerçekliği yansıtmaz, bizi
hakikate doğru iletmez; tersine hakikatten uzaklaştırır bizi. Asıl gerçekliği değil de şu görünen yüzeysel
gerçekliği yansıtan sanatçı hakikatten uzaklaşan bir adamdır. însanm amacı idealara yönelmek
olmalıdır, oysa sanatçı bizi ters yola götürüyor. Devlet'in Onuncu kitabında Platon işte bu açıdan
sanata karşı çıkmaktadır.
Şairin veya yazarın, bize doğruları sunamamasının bir başka sebebi de, yazdığı şeyler hakkında
yetkiyle konuşacak durumda olmamasıdır. Platon sanat sorununu incelerken edebiyatı daima
felsefeye rakip gibi görmekte ve felsefeden çok aşağı olduğunu ispat için çabalamaktadır.
Özellikle Homeros'u Yunan'da bir bilgi kaynağı sayan, nasıl davranılacağını onun öğütlerinden, verdiği
örneklerden öğrenmek gerektiğine inanan bir gelenek yerleşmişti adetâ- Eserleri eğitimde önemli rol
oynardı. Platon bu inancı yıkmak azmindedir, ve edebiyatın bize gerçek bilgi sağlıyamıyacağı gibi
ahlâk bakımından da zararlı olduğunu belirtmek ister.
Savaş, devleti yönetme, insanları eğitme, yetiştirme gibi önemli konularda Homeros'un ve diğer
şairlerin, sanıldığı gibi kimseye yol göstermiş olmadıklarını; hiç bir devletin, düzeninde yaptığı
değişikliği onlara borçlu olmadığını; Solon gibi kanunlar getirmediklerini; savaşların onların öğütleriyle
kazanılmadığını; adam yetiştirmediklerini , koyar ortaya. Zanaatkarların da ne yapmak istedikleri
hakkında sahip oldukları bilgiden yoksundur sanatçılar, çünkü onlarınki gerçek bir sanat bile değildir;
olsa olsa benzetmedir (8).
Aynı konuyu ton'da da ele alır Platon. Şairlerin kendilerine özgü bir bilgi alanı yoktur. Sözünü ettikleri
şeyleri doğru olarak bilenler başkalarıdır. Nasıl araba sü. rüleceğini bilen arabacıdır; dalgalar arasında
kalmış bir geminin kaptanı bilir ne söyleneceğini. Böylece, îon'da birbiri ardına, her türlü teknik alanda
şairin yetkisiz ol~ duğu öne sürülür. Her ne kadar bir ara ton, ozanın kendine özgü alanı alarak genel
insan tabiatını göstermeye yeltenirse de Sokrates meseleyi teknik ve bilimsel bilgiler tarafına sürükler.
îon diyalogunun esas konusu ise şairlerin nasıl yazdıklarıdır. Platon, Sokrates'in ağzından ozan İon'u
sorguya çekerek şairin akla dayanmadığını, bir nevi vecd içinde, kendinden geçmiş olarak, ilhamla şiir
yazdığını belirtir. Yazdığının anlamını kendi de bilmez- Platon İon'da şairlerin bu özelliğini olumlu bir
şey saymaz aslında. Alay etmektedir daha çok. Fakat şunu da söylemek gerekir ki bu aklı aşma
yeteneğini olumlu bir yöntem saydığı diyaloglar da vardır.
Platon'un gerek Devlet ve gerekse İon'da açıkladığı fikirlerine göre edebiyat öğretici olamaz, bize
gerçekleri bildirmez; şairler de gerçek bilgiye sahip olmayan benzet-meci kişilerdir.
Edebiyatın etkileri sorununa gelince; Platon bunlar üzerinde uzunca durur. Esas amaç idealan bilmek
olduğuna, ve güzellik ideası da önemli bir yer tuttuğuna göre insan bekler ki sanat eserindeki güzellik,
güzellik idea-sma (to kalon) bir basamak teşkil etsin. Oysa Platon bu noktayı geliştirmiyor. Yer yer
sanatın güzelliğinden övgüyle söz ederse de bu daha çok mimarî ve heykeltraşlık sanatları içindir.
Güzellik nedir? sorusunu tam olarak cevaplandırmaz ama genellikle orantı, ölçü, denge gibi özelliklerin
güzelliği sağladığı inancındadır- Edebiyat ise bu açıdan ele alınmaz, topluma etkisi bakımından ele
alınır. Zaten o çağlarda 'sanat' ve 'sanatçı' kavramları bugünkü anlamlarını taşımıyordu. Sanat eserinin
güzelliği sayesinde estetik zevk uyandırması düşüncesi gelişmemişti. Gerçi insanoğlu ilkel çağlardaki
mağara resimlerinden tutun da çeşitli çağlarda yaptığı eşyada, âletlerde, taş oymalarmda,
çömleklerde, kumaşlarda büyük bir sanat anlayışı, biçim endişeleri göstermiştir ama bütün bu eserler
belli bir işte kullanılmak üzere yapılırdı; sırf güzelliğinden zevk alınacak bir sanat eseri kavramı henüz
belirmemişti bile. Mısır sanatı üzerinde yetkiyle konuşanlar, Mısırlıların yarattıkları sanat eserleriyle
sanat açısından ilgilenmediklerini söylüyorlar. Bunlar mezarlara konan, ya da insanları ölümsüz kılmak
için yapılan şeylerdi. Eski Yu-nan'da da sanat eserinin uyandırdığı estetik yaşantının, sanat eseri
yaratmak için yeterli bir sebep olabileceği düşüncesi henüz başlamamıştı.
Platon da edebiyatın toplumdaki rolünü ve yaptığı etkileri önemli bulur. Devlet'in üçüncü kitabında
gençlerin nasıl yetiştirileceğini ve eğitileceğini tartışırken şiirlerde ve masallarda zararlı etkiler
yaratabilecek parçalar üzerinde durur. Tanrıların ve büyük kahramanların onlara yakışmayacak
davranışlarda bulunmaları, ağlayıp sızlamaları, yalan söylemeleri, ahlâksızlık etmeleri, kötü insanların
mutluluğa kavuşmaları gençlere fena örnek olur- Bu gibi parçalar eserlerden çıkartılmalıdır.
Platon eserlerde yer alan bu uygunsuz parçalardan başka bir de belli türlerin zararlı olduğu
kanısındadır. Şiirleri anlatım yöntemi bakımından üçe ayırır. 1) Şair söyleyeceklerini kendi ağzından
söyler, anlatır. O çağdaki dithyramb'lar bu türe örnektir. 2) Mimesis yöntemine dayanan eserler, yani
tragedya ve komedya. Bunlarda şair, kendi ağzından konuşmaz eserdeki kişilerin ağzından konuşur,
onları taklid eder. Burada mimesis çok daha dar anlamda, başka birini temsil etme (impersonation)
anlamında kullanılmaktadır. 3) îki yöntemin karışık olarak kullanıldığı destan (epos) türü. Bu defa şair
kâh kendi anlatır hikâyeyi kâh kişileri konuşturur (9).
Son iki türü zararlı bulur Platon, çünkü bunlarda taklid işe karışmaktadır ve taklid edilen kişiler,
çoğunlukla özenilecek kişiler değildir. Korkakları, sarhoşları, köleleri, delileri taklid ede ede taklid edilen
şeye alışır. «Bu alışkanlık da bedeni, konuşmayı, görüşleri değiştiren ikinci bir tabiat olur» 10. Bundan
ötürü bu gibi eserleri yazanın da, oynayanın da, seyredenin de, okuyanın da kişiliği zarar görür.
**L Platon'un son bir itirazı daha var edebiyata. Edebiyat bizim duygusal yanımıza hitab eder. Coşkun
heyecanlarla davranan kişiler bizi çeker ve heyecanlandırır. Oysa dengeli insan, bilge kişi, aklını
kullanarak duygularını dizginlemesini bilen kişidir. Bir felâketle karşılaştığımızda acımızı belli etmemek
için dişimizi sıkarız, çünkü erkek adama yaraşan budur. İşte bundan ötürü duygu yanımızı coşturan
edebiyat kişiliğimizi bozar. «Tutku gibi, öfke gibi içimize hoş veya acı gelen ve ister istemez gündelik
hayatımıza giren duygular şair benzetmesinin etkisi altında kalmaz mı? Benzetme bu duyguları
kurutacak yerde sulayıp besler, dizginlenmesi gereken tutkulara içimizin dizginlerini verir, böylece de
iyi ve mutlu olmamıza değil, kötü ve mutsuz olmamıza yol açar»ii-
Edebiyatın, tiyatronun insanlar üzerinde derin etkileri olduğunu bildiği içindir ki Platon Devlet
diyalogunda ideal bir toplum kurmaya çalışırken bunların eğitimde nasıl bir rol oynayacağını inceden
inceye araştırır. Sonunda, ancak Tanrıları ve iyi insanları öven eserlere yani güdümlü bir sanat
faaliyetine razı olarak, daha önemli saydığı amaçlar uğruna, ne kadar hoş olursa olsun mevcut sanata
kapıları kapatır. Kısacası Platon'a göre zamanındaki edebiyatın işlevi kötüye işlemektedir ama
sanatçıları sansüre tâbi tutarak, güdümlü bir sanat sağlanabilirse o zaman edebiyatın işlevi de hayırlı
olur.
Platon'un edebiyata itirazlarını özetlemek istersek bunların başlıca iki yönden yapıldığım söyleyebiliriz:
1) Bilgisel yönden. 2) Ahlâk yönünden. Bilgisel yönden itirazı iki temele dayanıyor:
a) Şair , bizi, asü gerçekliği teşkil eden idealardan uzaklaştırır.
b) Şairin yetkiyle konuşacağı hiç bir konu yoktur. Ahlâk yönünden olan itirazları da üç temele
dayanıyor :
a) Eserlerde gençlere fena örnek olacak parçalar var.
b) Tragedyalarda ve destanlarda kötü kişileri tak-lid ederek temsil etme fena etkiler bırakır.
c) Edebiyat, dizginlememiz gereken duygusal yanımızı coşturur.

7 Bk: Richard Mckeon, «Literary Criticism and the Concept of Imitation in Antiquity Critics and
Criticism, ed. R.S. Crane, (Chicago University Press).
8 Bk: Devlet 601a - 602c.
9 Devlet, 393a - 394c.
10 Ay. es., 395c.
11 Ay. es., 606d.

You might also like