Professional Documents
Culture Documents
Örneğin tekil ve göreli olabilecek bir içerikle karşımıza çıkan bireysel adalet
örneklerini değil, adalet olarak adaleti yani evrensel adaleti kavramak gerekir.
Platon ve İdeal Güzellik Anlayışı
Aynı ayrım güzellik kavramı bağlamında da geçerlidir. Bireysel güzellikler
geçici ve sonludur. Duyu algısının içeriğini oluşturan bireysel ve maddi şeyler,
asıl güzellikten sonlu ve eksikli bit tarzda pay alırlar. Bireysel şeyler gelip
geçici bir tarzda güzel olarak nitelendirebilinir, çünkü varlıkları oluşa tabi
olduğu için güzellikleri kalıcı değildir. Ayrıca bireysel güzellik anlayışı görelidir,
birine güzel görünen başkasına güzel görünmeyebilir.
Bir diğer deyişle, duyulur güzellik gelip geçici, göreli ve tekel doğasıyla; akılsal
güzelliğin sonsuz, mutlak ve evrensel karakteri karşısında ikincil ve aşağı bir
nitelik taşır. Bu bağlamda duyulur güzellikten, akılsal düşünüş tarafından
yakalanabilen ideal güzelliğe doğru yükselen bir hiyerarşik yükseliş söz
konusudur.
Sanatın ve Sanatçının İdeal Devletteki Konumu
Platon’un sanat ve sanatçılara dair olumsuz görüşleri Devlet diyaloğunun 3. ve 10. kitaplarında
belirginleşir. Devlet diyaloğunda sanat artık bir “poiesis”, bir yaratma etkinliği olarak değil, bir mimesis,
yani “taklit” etkinliği olarak görülür. Mimesis yalnızca taklit etmek anlamına gelmez; betimlemek,
anlatmak, aldatmak ve yanıltmak gibi yan anlamları da vardır. Bu yan anlamların Platon’un estetiğinin
yani sanat felsefesinin de içeriğini belirlediğini görmekteyiz. Devlet’in 3. kitabında mimesis eğitsel
özelliği bağlamında kullanılır ve etik açıdan olumlu ya da olumsuz bir yargılamaya tabi tutulmaz.
Mimesis ayrıca bir anlatım tekniği olarak ele alınır. Mimesis yani taklit doğrudan anlatım olarak dolaylı
anlatımdan, yani “diegesis”den ayrılır. “Diegesis” dolaylı bir anlatım, yani hikâye etmektir. Mimesis
olarak taklit ise anlatıcının kendini gizlemesi ve anlattığı kişiyi ya da şeyi çeşitli yol ve araçlarla taklit
etmesidir. Bu bağlamda taklit etkinliğinde bir aldatma ve yanıltma öğesinden ya da çabasından söz
edilebilir.
Platon’un bir mimesis etkinliği olarak sanat anlayışının kendine özgü karakteri, idealar
teorisi bağlamında belirginleşir. Bilindiği üzere Platon için duyulur dünya idealar
dünyasının bir tür kötü taklidi ya da kopyası olarak görülür. Sanatçının yaptığı ise
duyulur dünyayı taklit etmek ya da kopyalamak olduğuna göre sanatsal etkinlik bir tür
taklidin taklidi ya da kopyanın kopyası olarak görülebilir. Sanatı bir aynaya, yani görünür
dünyayı yansıtan parlak bir yüzeye benzeten Platon, onu ontolojik ve epistemolojik
bağlamda değerden düşürür. Açıktır ki ontolojik ve epistemolojik bağlamda değerden
düşürülen sanatın ve sanatçının, politik ve etik açıdan değerli bulunması söz konusu
olamaz. Asıl varlık ve gerçeklik olarak ideaların bir taklidi, yansıması olan duyulur şeyleri
taklit etmeye, yansıtmaya çalışan sanat, gerçeklik ve hakikat bağlamında 3. düzeyden bir
değer taşır. Duyulur dünyanın sonlu ve eksikli şeylerini taklit etmenin hem etik ve hem
de estetik bağlamda gözden düşürüldüğünü görmekteyiz.
Sanat bir imgeler (eikonos) ve görüntüler (eidola) alanıdır. Sahnede
gördüğümüz “Sokrates” karakteri gerçek Sokrates olmadığı gibi, ressamın
ya da heykeltıraşın taklidini yaptığı Sokrates da gerçek Sokrates değildir.
Sanat ile uğraşanlar ve sanat yapıtına değer verenler, gerçek ve hakiki
Sokrates’ı gerçek ve hakiki Sokrates’ın kendisinden öğrenmeye hevesli
olanlar değildirler. Sanat ve gösteriş meraklıları genellikle sahte imge ve
görüntülerin peşinde koşan, Sokrates’ı Sokrates’ın kendi söz ve
davranışlarından öğrenmek yerine, komedi yazarı Aristophanes’in
“Bulutlar” adlı yapıtından öğrenmeye çalışanlardır.
I