Professional Documents
Culture Documents
Zeynep AHUNBAY 1
ÖZET
İstanbul’un Tarihi Alanları içinde yer alan Ayasofya 6. yüzyıldan günümüze ulaşan önemli bir
evrensel değerdir. 1935’de müzeye çevrilen anıt, mermer ve mozaik bezeli iç mekanı ile yoğun ilgi
çekmektedir. Doğanın ve zamanın ypratıcı etkilerinin yanı sıra, çok sayıda ziyaretçi, deprem riski , bu
önemli anıtın sürekli bakımını, izlenmesini gerektirmektedir. Anıtın korunması Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından yürütülmekte; anıtın yönetilmesi, bakım ve onarımında, Ayasofya Müzesi
Müdürlüğü yanında, İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü, İstanbul Restorasyon ve Konservasyon
Merkez ve Bölge Laboratuvarı Müdürlüğü yer almaktadır. Bu makalede Ayasofya’nın evrensel
değerini korumak için yürütülen çalışmalar sunulmaktadır.
Kubbe mozaikleri UNESCO’nun teknik desteğiyle sağlamlaştırılmıştır. 1993’ten bu yana bir bilimsel
kurul Ayasofya ve ona bağlı binaları korumak için yapılması gerekenleri tartışarak, projeleri
yönlendirmektedir. Ayasofya’nın dış etkenlere karşı korunması, taşıyıcı sisteminin güvenliğinin
sağlanması, sürekli izlenmesi, iç ve dış yüzeylerinin iyileştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır.
Anıtın kurşun örtüsü, merkezi kubbeden başlayarak alt seviyelere kadar 3mm kalınlığında levhalar
kullanılarak yenilenmiştir. Bilimsel Kurul 20. yüzyılda yapılan çimentolu sıvaların sökülmesini
kararlaştırmış; uygulamaya güneydoğu köşesinden başlanmıştır. Mimar R.L. Van Nice tarafından 30
yıl çalışılarak hazırlanan rölöveler Ayasofya için önemli bir başvuru kaynağıdır, ancak restorasyon
çalışmaları için daha ayrıntılı çizimler hazırlanmaktadır. Sıva altından çıkan yüzeyler 1/25 ölçekli
olarak belgelenmekte, hasar tesbitleri yapılarak öneriler geliştirilmektedir. Son yıllarda batı cephesinin
restorasyonu tamamlanmıştır. Güney, doğu ve küzey cepheleri için projeler hazırlanmaktadır.
ABSTRACT
Hagia Sophia in Istanbul is a sixth century monument of universal significance. Originally a church, it
was transformed into a museum in 1935. Its exquisite interior, decorated with colorful marbles and
mosaics, is impressive. In addition to ravages of time, the increased number of visitors and earthquake
risk require careful maintenance and monitoring of this grand structure. Turkish Ministry of Culture
and Tourism is responsible for the conservation of the ancient monument and the management of the
museum. In this article, conservation efforts aiming to preserve the authenticity and the integrity of
this World Heritage are presented.
The dome mosaics have been cleaned and conserved with technical support from UNESCO. Since
1993, a scientific committee acts as an advisory body to guide the conservation activity. Within the
framework defined by the Committee, the roof covering was renewed, using 3 mm thick lead sheets.
The cement plaster on the interior and exterior wall surfaces are being removed. During the recent
years, the restoration of the west waçade has been completed. Projects are underway for the restoration
of the other façades. Inside the monument, the cement plaster on the western half of the north
1
Prof.Dr., İTÜ, İstanbul, zahunbay@gmail.com
37
Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017
tympanum wall has been removed, revealing interesting construction details.The brickwork and the
damages on the masonry have been recorded and a proposal has been developed for stitching the
cracks and replastering the surfaces with a lime based mortar.
Due to previous damages and the increased number of visitors, the cracks on the marble floors of the
ground and the gallery floor are critical. Projects have been developed to conserve and restore the
marble paving by injecting between small cracks, removing unsuitable patches and replacing missing
parts with new marble.
GİRİŞ
“Kutsal Bilgelik” anlamına gelen “Ayasofya” adı, erken Hristiyanlık döneminden başlayarak birçok
kiliseye verilmiştir. İmparator Konstantin tarafından yeni başkentte, 360 yılında yapılan ilk kilise 404
yılında, bir ayaklanmada yakıldığından, yerine İmparator II. Theodosius tarafından ikinci Ayasofya
yapılmıştır (Müller-Wiener 1977). Beş nefli ve ahşap çatılı olduğu belirtilen bu kilisenin girişine ait
mimari parçalar Ayasofya atriumunda, Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından 1935 yılında başlatılan
kazıda ortaya çıkarılmıştır. İkinci Ayasofya da 532’de Nike ayaklanmasında yakılınca, İmparator I.
Iustianios tarafından bugünkü kilise yaptırılmıştır (Eyice 1993).
Ancak hasarlar durmamış; 10. ve 14. yüzyıldaki depremler anıtta başka hasar ve yıkımlara yol
açmıştır. 10. yüzyılda batı yarım kubbenin, 14. yüzyılda doğu yarım kubbenin yıkımından sonra,
yarım kubbeler onarılarak eserin kullanımı sürdürülmüştür. Bu yıkımlar sırasında pandantiflerde ve
kubbenin ana kemerlere bitişik alanlarında da çökmeler olduğundan, yıkılan kısımlar mevcut dokuya
bitiştirilerek yeniden yapılmıştır (Duppel 2010). Sonuç olarak bugünkü kubbe 6.,10. ve 14. yüzyıllara
38
Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017
ait dört parçadan oluşmaktadır. Ayasofya’nın yüzyıllar boyunca maruz kaldığı deprem hasarları, dıştan
da destekleme yapılmasına gerek duyurmuş; ana kütle her taraftan payandalarla desteklenerek, açılma
ve yıkılmalara karşı güvenliği arttırılmıştır.
İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilen Ayasofya’nın içindeki kilise kullanımıyla ilgili mimari
ögeler dışarı çıkarılmış; iç mekana mihrap, minber, kürsü, mahfil, dışarıya minare eklenmiştir.
Ayasofya’nın geleceğini düşünerek bir vakıf kuran Fatih Sultan Mehmet, birçok mülk vakfederek,
anıtın sürekli bakımına kaynak sağlamıştır. Osmanlı döneminde Ayasofya çeşitli onarımlar
geçirmiştir. 16. yüzyılda Mimar Sinan ve 19. yüzyılda Fossati kardeşler (Schlüter 1999) tarafından
yapılanlar bunların en bilinenleridir.
İstanbul Ayasofyası, Ayasofyalar arasında özel bir yere sahiptir. 1985 yılında İstanbul’un Tarihi
Alanları kapsamında Dünya Mirası Listesi’ne giren bu önemli anıtın geleceğe güvenle aktarılması için
Kültür ve Turizm Bakanlığı uzman kadrosuyla, kaynak sağlayarak çalışmaktadır. Ayasofya’nın
özgünlüğünü ve bütünlüğünü korumak için taşıyıcı sistemi izlenmekte (Durukal ve diğerleri 2000;
Erdik ve Croci 2010); onarım projeleri yürütülmektedir. UNESCO’nun önerisiyle oluşturulan bilim
kurulu, projelerin oluşum ve uygulanmasına destek vermektedir.
Bir Dünya Mirası olan Ayasofya hem çektiği ziyaretçi sayısı, hem hakkında yapılan araştırmalar
açısından ilgi odağıdır (Kuniholm ve Striker 1985, Mainstone 1988, Mark ve Çakmak 1992, Hidaka
2001). Kent siluetindeki konumunun korunması plan kararlarıyla sağlanmaktadır. Korumanın ilk
adımı sistematik belgeleme ve ayrıntılı incelemelerle bilgi toplanması, sorunların saptanarak,
giderilmesi için çalışmalar yapılmasıdır. Uzun tarihi içinde çok sayıda müdahale gören Ayasofya’nın
restorasyonları ile ilgili kayıtlar, çizimler çok sınırlıdır. Restorasyonla birlikte sistematik belgeleme
çalışmaları 19. yüzyıla, Sultan Abdülmecit dönemine dayandırılabilir. İtalyan mimarlar Gaspare ve
Giuseppe kardeşlerin 1847-1849 yılları arasında, 800 işçi ile içerde ve dışarda çalışarak yaptıkları
onarım Ayasofya’nın bugünkü biçimini almasında etkili olmuştur. Fossati onarımı öncesi ve sonrasını
gösteren tablolar yapılan çalışmaların anlaşılmasına yardımcı önemli belgelerdir (Fossati 1980). Bu
resimlerden onarımın kapsamı ve niteliği hakkında genel bilgiler edinilmektedir. Ayrıca G. Fossati
ayrıntılarla ilgili eskizler, küçük rölöveler çizmiştir (Schlüter 1999).
G. Fossati iç mekanda sıvalı alanlarda araştırma yapmış; kapatılmış bazı mozaikleri açığa çıkararak
belgelemiştir. İç mekanda mozaiklerin döküldüğü yerler sıvanarak üzeri sarıya boyanmış; üzerlerine
stampajla küçük kareler basılarak mozaik etkisi verilmeye çalışılmıştır. Böylece mekanı sınırlayan
39
Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017
yüzeylerin genel görünümünde rahatsız edici boşluklar kalmamış; süreklilik ve bütünlük sağlanmaya
çalışılmıştır.
Fossati onarımına ait birçok ayrıntı Ayasofya’nın bir parçası olmuş ve günümüze kadar gelmiştir.
Hünkar mahfili, avizeler, alçak sofalar bunlar arasındadır. Dış mekandaki bazı ayrıntılar ise zamanla,
yeni onarımlarla değişmiştir. Kırmızı-sarı şeritler halinde iki renkli olarak boyanancephelerin
görünüşü, 20. yüzyılda yapılan sıva onarımlarımlarıyla kaldırılmıştır (Tamer 2003).
Fossati onarımının ardından 1894 depremi olmuş ve Ayasofya’da oluşan hasarlar bir uzman heyet
tarafından incelenerek, yapılması gerekenler belirlenmiştir. Bu dönemde İstanbul’da çalışan İtalyan
mimar R. D’Aronco ‘nun hazırladığı raporda kubbe ayaklarının ve batı yarım kubbesinin durumunda
kaygıyla söz edilmekte; temellerin incelenmesi önerilmektedir. D’Aronco’nun deprem hasarını
gösteren bir eskizinde, kuzeybatı pandantifinde derin bir çatlak, batı yarım kubbenin eteğindeki iki
pencereden başlayan iki ışınsal çatlak ve kubbe kaburgalarındar bazılarında yatay çatlaklar
görülmektedir. Tarihi belgeler deprem sonrasında iç yüzeylerin yeniden sıvandığı konusunda bilgi
sağlamaktadır. Fossati onarımından kolayca ayırt edilebilen bu onarımı kubbe mozaiklerinin
onarımında çalışan İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı uzmanları “Vakıflar
Uygulaması” olarak isimlendirerek, 1910’dan sonraya tarihlemişlerdir (Avşar ve Özil, 2010).
Cumhuriyet döneminde Ayasofya, yüce Atatürk’ün girişimiyle, tüm insanlığın erişimine, bilimsel
araştırmalara açık olması için müzeye çevrilmiştir. Bu önemli değişikliğin ardından 1935’de atriumda
başlatılan kazılarla ikinci Ayasofya’ya ait mermer bloklar ve in-situ kalıntılar bulunmuştur (Müller-
Wiener 1977). Bir başka önemli çalışma ABD’den Dumbarton Oaks Bizans Enstitüsü tarafından
sürdürülmüş; iç mekandaki figürlü mozaikler açığa çıkarılmıştır (Teteriatnikov 1998). Mimar R.L.
Van Nice anıtta 30 yılı aşkın süre çalışarak, plan, kesit ve görünüşlerden oluşan kapsamlı bir
belgeleme çalışması yapmıştır (Van Nice 1965 ve 1986).
1985’ten bu yana Dünya Mirası statüsünde olan Ayasofya Müzesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
koruması altındadır ve haftada altı gün ziyaretçilere açıktır. Birçok ulusal ve uluslararası bilimsel
araştırmanın konusu olan Ayasofya sürekli bakımla ayakta tutulmaktadır. Geniş çatısı her tür hava
koşulu yanında, kuşların saldırısına açıktır. İç mekanın iklim koşullarının denetimi (Güleç 1996),
malzeme bozulmaları, deprem riski, aşırı turizm baskısı özenle ele alınması, dikkatle çözümlenmesi
gereken sorunlardır.
40
Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017
1999 İzmit depremi Ayasofya’nın güvenlik durumunun değerlendirilmesini daha da acil bir hale
getirmiştir. 1999 depreminde Ayasofya’da bir hasar olmamış, ancak Prof. Erdik ve ekibi kârgir yapıda
güç kaybı olduğunu rapor etmişlerdir (Durukal ve diğerleri 2000). Uzmanların yaklaştığı ve hazırlıklı
olmak gerektiği konusunda uyarılar yaptığı 7.4 büyüklüğündeki deprem dolayısıyla Ayasofya’nın
güçlendirmeye ihtiyacı olup olmadığı, kargir yapı taşıyıcı sistemleri konusunda deneyimli uzmanların
katılımıyla tartışılmaya açılmıştır. 2000 yılında UNESCO ve Kültür Bakanlığı tarafından İstanbul’da
düzenlenen toplantıda, Ayasofya’nın taşıyıcı sistemi ile ilgili sorunlar tartışılmış, yapılabilecek
araştırmalar değerlendirilmiştir. İtalya’dan Roma Üniversitesi öğretim üyesi Prof. G. Croci kubbe
kaburgalarındaki düzensizlik ve ters eğriliklerin iyice analiz edilmesini, ana taşıyıcıların ve kubbenin
radar, endoskopi yardımıyla ayrıntılı olarak incelenmesini önermiştir. Almanya’nın Karlsruhe
Üniversitesinden Prof. F. Wenzel hasar vermeyen tekniklere öncelik vererek, radar ve ultrason
yardımıyla kubbenin durumunun araştırılmasını önermiştir. Bu toplantıdan sonra Prof. Wenzel konu
üzerine ciddiyetle eğilmiş; Almanya Bilimsel Araştırma Kurumuna başvurarak, sağladığı kaynakla
Ayasofya’nın kubbesinde ve ayaklarında hasar vermeyen tekniklerle incelemeler başlatmıştır. Kubbe
mozaiklerinin konservasyonu için kurulan iskele bu araştırmalara büyük destek olmuştur.
41
Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017
Prof. Wenzel ve ekibinin mermer kaplı ana taşıyıcı ayaklarda ve mozaik bezeli kubbede yürüttükleri
radar incelemeleri sonunda kubbenin 6.,10. ve 14. yüzyıl bölümlerinin durumu, kalınlıkları hakkında
ayrıntılı bilgiler elde edilmiş; ayakların kapasite ve performanslarını daha güvenli olarak
değerlendirmeye yardımcı olacak veriler derlenmiştir (Wenzel 2010). Bu veriler yardımıyla ayrıntılı
bir bilgisayar modeli hazırlanmıştır. Araştırma ekibinde yer alan araştırma görevlisi C. Duppel,
ayakların ve kubbenin durumunu doktora tezi kapsamında ayrıntılı olarak değerlendirmiştir (Duppel
2010). Araştırma projesi sonunda Prof. Wenzel, Ayasofya’nın sürekli izlenmesinin, bakımının
yapılmasının önemli olduğunu, ancak 14. yüzyıldan bu yana bir çökme olmadığından, bulunduğumuz
aşamada büyük müdahalelere gerek olmadığını belirtmiştir.
42
Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017
destekle İstanbul’a gelen mozaik konservatörleriyle birlikte çalışarak, kubbe mozaiklerini temizlemiş,
taşıyıcı zeminden ayrılmış olan bölümleri yerlerine tesbit etmişlerdir (Özil 2001, Gökçe 2010).
1986’da çimentolu harçların üzerine sürülen koyu kırmızı boya yağmurlardan etkilenerek akınca
cepheler olumsuz etkilenmiş; Bilim Kurulu anıtın genel görünüşünün iyileştirilmesi için cephelerin
çimentolu sıvaların yapıdan uzaklaştırılmasına karar vermiştir. Başlangıç için, Müzeye giden çıkanlar
ve çevrede dolaşanlar tarafından en çok izlenen güneybatı köşesi seçilmiştir. İskele kurulması,
çimentolu sıvaların özenle sökülmesi ve ardından gelen belgeleme çalışmalarızaman aldığından, cephe
onarımları aşamalarla sürmektedir. Çimentolu sıvaların tuğla yüzeyler zedelenmeden sökümü önemli
bir konudur. Söküm işini yapanların sabır ve özenle çalışmasını sağlamak gerekmektedir. Sıva
tabakasının altından anıtın tarihi ile ilgili önemli veriler elde edilmektedir (M Ahunbay 2010).
Ayasofya’nın duvar dokusunun önemi dolayısıyla belgeleme çalışmaları 1/25 ölçeğinde yapılmakta;
daha sonra çizimler yarı yarıya küçültülerek, elde edilen 1/50 ölçekli veriler, kronolojik analiz ve hasar
tesbitleri için kullanılmaktadır. Restorasyon projelerinin hazırlanması sırasında duvarların çeşitli
bölgelerinden alınan harç örnekleri İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarında
43
Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017
4 Çatının korunması
Plan ölçüleri yaklaşık 75m x115 m olan Ayasofya’nın dış narteks çatısından başlayarak, kademelerle
ana kubbeye doğru yükselen, karmaşık bir örtüsü bulunmaktadır. Geniş çatı alanlarının kurşun
örtüsünün korunması önemli bir konudur. İç mekan yüzeylerindeki mozaik ve sıvalar neme karşı çok
duyarlıdır; su girişi kabarma ve dökülmelere neden olmaktadır. Örtünün bakımlı, su geçirmez olması
gerekmektedir. Örtüyle ilişkili pencerelerin de çevrelerinin iyi yalıtılması, aralardan su girmemesi
önemlidir.
1990’larda Ayasofya’nın çatısı bakımsız durumdaydı. Yağmurlu havalarda galeri çatısı akmakta;
kubbe pencerelerinden içeriye su girmekteydi. Bu durum kurşun örtünün öncelikli bir konu olarak ele
alınmasını gerektirmiştir. İstanbul Rölöve Anıtlar Müdürlüğünün Bilim Kurulu’na sunduğu öneriyle,
kurşun örtü yenilemesine ana kubbeden başlanmış; aşağılara doğru ilerlenmiştir. Örtünün kolayca
delinmemesi için, yenilemede 3 mm kalınlığında kurşun levhalar tercih edilmiştir. Ana kubbenin
kurşun örtüsü değiştirilirken, pencerelerdeki beton çerçeveler de kaldırılarak, yerlerine 4mm
kumlanmış cam levhalar takılan mermer çerçeveler yerleştirilmiştir.
Kurşun yenilemesi sırasında kubbenin su almaması, içeri su girmemesi için, bir geçici çatı yapılması
önerilmişse de, mesnetlenme sorunları dolayısıyla bu fikirden vazgeçilmiştir. Onun yerine, kubbe
alemi çevresine takılan bir halka çevresinde döndürülebilen bir muşamba örtü yapılmış; ana kubbenin
kurşun örtüsü radyal dilimler halinde, parça parça yenilenmiştir. Kurşun yenileme çalışması, ailesi üç
kuşaktır Ayasofya’da kurşun ustası olarak çalışan Semih Uçar ve ekibi tarafından gerçekleştirilmiştir.
Pahalı bir kalem olan kurşun yenileme için Kültür ve Turizm Bakanlığı kaynakları yanında, ABD’den
World Monument Fund’ın yaptığı bağış kullanılmıştır.
Üst seviyelerdeki kurşun yenilemelerinden sonra, 2007 yılında Ayasofya’nın doğu duvarı önündeki
alçak bölümde, Meyyit Kapısından Hünkar Mahfeli girişine kadar olan kısmın beton olan çatısında
çalışılmıştır. Burada mekanları örten kalın beton tabakası sökülmüş ve altından çıkan izler
değerlendirilerek, kurşunlevhalar döşenmiştir (Diker 2010).
Şu anda Ayasofya’nın tüm çatı örtüsü elden geçmiş durumdadır. Ancak cephelerdeki onarımlar
sırasında malzeme taşınması, yığılması, işçilerin dolaşımı hasarlara neden olmaktadır. Sürekli bakıma
44
Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017
gerek vardır. Rüzgarla taşınan tohumlar yeşermekte; kuytu yerlerde otlar büyümektedir. Martıların
avlarını yerken gagaladıkları yerlerde oluşan hasarların, cephelerde süren işler sırasında malzeme
taşınması sırasında zedelenen kısımların iyileştirilmesi, delinen levhaların süratle değiştirilmesi
gerekmektedir.
SONUÇ
Ayasofya gibi ünik, evrensel düseyde önem taşıyan bir anıtı ayakta tutmak, sonsuza kadar yaşatmak
için koruma çalışmalarının iyi bir planlamayla ve nitelikli işgücü ile uygulanması gerektiği açıktır.
Taşıyıcı sisteminin sürekli izlenmesi, gerektiğinde önlem alınması önemlidir. Dört parçadan oluşan
ana kubbesi ve düşeyden ayrılmış duvarlarıyla hassas bir dengede duran büyük kütleye, zeminden
yükselen nem, yoğuşma, rüzgar ve yağışlar, kuşlar, insanlar zarar vermektedir. Anıtı sürekli uzman
gözetiminde tutmak, bakımını sağlamak gerekmektedir. Bilim Kurulu sürekli bir bakım ekibinin
oluşturulmasını tavsiye etmiştir. Her gün anıtı dolaşan, büyüyen otları koparan, kırılan camları,
delinen kurşun levhaları değiştiren bir ekiple bu değerli anıt güzelliği korunarak yaşamını
sürdürebilir. Dünya Mirası Ayasofya’nın henüz bir Yönetim Planı yoktur. Umarız yakında bu yönde
çalışmalar gelişir. Etkin koruma ancak bilinçli bir yönetimle başarılabilir.
KAYNAKLAR
45
Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017
46