Professional Documents
Culture Documents
Yaratıcı Yazı, Yaratıcı Yazarlık
Yaratıcı Yazı, Yaratıcı Yazarlık
Yazmak depresyonu tedavi etmede ve insan üzerinde büyük bir baskıya neden olan stresi,
olabildiğince en aza indirmede son derece faydalı bir yöntemdir. İnsan, içindeki her türlü
sıkıntıyı yazarak, kendisini çok daha fazla rahatlatır. Ayrıca yazmak sizi sosyalleştirir çünkü
konuşacak bir hikâyeniz vardır. Hem yazmak için gerekli olan şeyler son derece masrafsızdır.
Kalem, kâğıt ve sınırsız hayal gücü ya da günümüzdeki haliyle bilgisayar ve elbette yine
sınırsız hayal gücü. Başka ihtiyacınız olan herhangi bir şey yok. Siz farkında olmasanız bile, bu
üç madde diğer herkes gibi sizde de mevcut.
Yazar: Hayalinde yaşattığı duyguyu, düşünceyi, yaşamı okura aktarmayı başaran kişi.
Kurmaca bir dünyaya, kurmaca bir karaktere okuyucuyu inandırıp empati kurmasını sağlayan
kişi.
Kurgu ile düz yazının farkı da buradan gelir. Daha doğrusu kurgunun ayrıldığı nokta burasıdır.
Çünkü kurgu ne kadar kurmaca olaylar örgüsünü anlatsa da inandırıcı olmak zorundadır.
Yaratıcı yazarlık ya da yaratıcı yazı ise insanların kafasındaki yazarlık tanımının teknik ifadesi
gibi düşünülebilir.
Yazar denince akla roman, hikâye gibi kurmaca türlerde yaratıcılıklarını ortaya koyarak yazan
kişiler gelir demiştik. Ancak aslına bakarsanız hepimiz o ya da bu şekilde hayatımızı
yazdıklarımızla şekillendiriyoruz. Yani bir yerde hepimiz yazarız. Biyografi, makale, belgesel
roman, kişisel gelişim, yemek, seyahat, güncel gazetecilik kitapları yazarlarından blog
yazarlarına kadar herkes yazardır.
Hem bu kadar da değil! İş yerinde yazdığınız raporların belli bir düzen içerisinde, belli bir
formatta olması; öğrencinin ödevini doğru dille yazıya dökmesi, anlaşılır olması gerektiği
düşünülürse herkes yazmak zorunda. Elbette bu bizim yaratıcı yazar tanımımız içinde değil.
Bu tarz eğitimlerin somut bilgi veren eğitimlerden ayrıldığı nokta deneyimlerin
paylaşılmasıdır. Okul, kurs, seminer türü öğretim yöntemlerinde öğretici bir konuyu anlatır, örnekler
verir, gerekli durumlarda üzerinde kısa alıştırmalar yapar ve diğer konuya geçer. Ders bittiğinde genel
olarak herkes anlamıştır. Bu yöntem iyi donanımlı, uzman bir öğretici için çok kolay ve sorunsuzdur.
Ancak bizim yaptığımız gibi deneyimlerin paylaşımı üzerine kurulu atölye derslerinde amaç;
deneyimlerden faydalanarak kendi hatalarımızı görme, anlık örneklerle konuyu pekiştirme
şeklindedir. “Bu böyledir, şöyledir,” denmez çünkü herkesin kendi sistemini oluşturması hedeflenir.
Her yazarın belli bir yöntemi vardır ve bu yöntemi kendi oluşturur. Başka yazarların deneyimleri bu
süreçte her zaman doğruyu işaret etmez. Ama her deneyim de yanılgılarıyla birlikte anlamlıdır.
YARATICI YAZARLIK DERSİNDEN NE BEKLEMELİYİZ, NE BEKLEMEMELİYİZ?
NE BEKLEMELİYİZ?
Beklemeliyiz.
NE BEKLEMEMELİYİZ ?
Edebiyat dersi
Beklememeliyiz.
Herkes yazabilir ama yazdığınızın gücünü, başarısını genel olarak bu üç madde belirler.
Görüldüğü gibi yaratıcı yazarlık desek de adına bunun gizli bir formülü yoktur. Bu dersten;
eğitmenin deneyimleyerek edindiği tecrübelere çok daha kısa sürede ulaşmayı öğrenirsiniz.
Bu tecrübe de aslında yazmak isteyen, gerçekten yazmak isteyen biri için işleri
kolaylaştıracaktır.
Bilişsel boyut: Edinilen bilgilerin, duyumların, görülenlerin ve okunanların sıraya konarak zihinsel
işlemlerden geçirilmesi ve yorumlanmasıdır. (Kişisel deneyimler)
Devinişsel boyut: Yazma araçlarını kullanma ve yazmadaki kas hareketlerinin eşgüdümüdür. (Yazım
kurallarıyla bütünlük)
BÜTÜNÜ GÖREBİLMEK
İlk bilmemiz gerekenlerden biri bütünü görebilmektir. İleride üzerinde duracağımız bütün çalışmaların
nedeni bu bütüne ulaşabilmektir. Öyküyü tamamlamanın kıstası belli bir sayfa sayısına ulaşmak
değildir.
Aşağıdaki göz modülünde olduğu gibi bütün tamamlandığında hikâyeniz sona ulaşmış demektir.
İyi yazma meselesine gelmeden önce; iyi bir okur muyuz? Okumadan kitap yazılır mı?
NE OKUMALI
Daha önce çok okumamız gerektiğini vurgularken aslında ne okumalıyız konusuna da
değinmiştik. Bu derste her şeyi defalarca tekrarlayacağımızı en başta belirtmiştik çünkü
amacımız yazmanın- yazının yaşam felsefemiz haline gelmesini sağlamak.
Ne okumalı sorusunun cevabını tekrarlayalım.
Her şeyi okumalı.
Bu arada kötü bir kitabı da okumak gerekir kötünün nasıl olduğunu anlamak için.
Ve tabii klasikler, özellikle beğendiğiniz yazarlar.
Ayrıca yazarların yazmak ve yazarlık üzerine kaleme aldıkları denemelerini, eleştirilerini,
kendi yazma hikâyelerini anlatan kitapları da okumak gerek.
Eserleri okumak, bunları eleştirel gözle analiz etmek, bu yazarların karakterlerini, olayları
anlatışını, kurgusal sıralamalarını, nereleri uzun uzun ifade edip nereleri kısa kestiğini,
cümle ve kelime tasarrufunu nasıl sağladıklarını kurgu ve çatışmaları nasıl ördüklerini,
incelemek önemli bir çalışma şeklidir.
NEDEN YAZIYORUM
Benim için çok okunmak, çok satmak ve çok tanınmak önemli mi?
Çocuklar için mi yazıyorum, yetişkinler için mi ya da sadece kızlar mı okusun istiyorum yoksa erkekler
mi?
Hedef kitlemizi tanımadan yazmak inandırıcılıktan uzak olur. Bir erkeğin “Kadın ruhundan, bir
kadından çok daha iyi anlarım,” demesi sizin için inandırıcı mı? Bunu gerçekten sağlıyorsa yazdığı
hikâye, neden olmasın?
Çocuk kitabıyla yetişkin kitabı arasındaki en önemli fark; alt olaylar ve karmaşık kurgudur.
Çocuk kitabı yaş grubuna göre hazırlanmalı ve karakter sayısı ve olay akışı da ona göre
ayarlanmalı.
Çocuk kitaplarında tutunan bir yazar olmanın kriteri; “Bi’ daha oku, bir daha anlat,”
dedirtebilmektir. Aslında bu açıdan bakarsak yetişkin kitabında da aynı kriter “Bi’ daha
okuyayım,” şeklindedir.
NE YAZIYORUM
Anlatmak istediğim hikâye ne?
Hikâyemizi anlatmaya karar verdik. Aklımızdaki kurguyu kelimelere, cümlelere çevirirken
nelere dikkat etmeliyiz?
1. Öncelikle karakterlerimizi belirlemek
2. Yer, zaman, mekân ilişkisini oluşturmak
3. Anlatı dilini seçmek
4. Zaman kiplerine dikkat etmek (-miş’li geçmiş zamanla başlayan cümleyi -di’li zamanla
bitirmemek gibi.)
5. Olabiliyorsa sürprizli son
NASIL YAZIYORUM
Anlatmak istediğim hikâye ile okuyucu arasında nasıl ilişki kurabilirim?
1. Yaşayan karakterler, karaktere inandırma
2. Olay örgüsüne inandırma
3. Dilde akıcılığı sağlama, gereksiz süslemelerden kaçınma
4. Okuru hikâyenin içinde tutabilme (sürpriz gelişmeler, duygusal aktarımlar, aksiyonlu
olaylar)
YAZMANIN AŞAMALARI
Kim İçin (Hangi yaş grubu): İster yetişkin, ister çocuk kitabı olsun, isterseniz kompozisyon yazın,
yazmanın matematiği aynıdır: giriş, gelişme, sonuç. Matematik değişmediğine göre hangi yaş grubu
için yazdığımızı belirlemek zorundayız.
3-5 yaş grubu çocuklar için yazıyorsak 2-3 karakteri geçmeden anlatmak istediğimizi aktarmalı;
çocuğun bir daha, bir daha demesini sağlamalıyız.
7-8 yaş grubu hedef kitlemiz ise olay örgüsünü ve örneklemeleri arttırabiliriz, heyecanı ve ilgiyi hikâye
üzerinde tutmaya devam ederek.
9-10 yaş grubu ergenliğe geçiş öncesi, kurguları sorgulama yaşıdır. Karmaşık olayları çözebilecek
gruptur.
Yetişkinler için yazdığımız hikâyelerde ise amaç bir sayfa daha bir sayfa daha diyerek okuyucunun
elden bırakamaması, hikâyenin içine çekilmesi, sürükleyici olmasıdır.
Yetişkin kitabıyla çocuk kitabı arasındaki en önemli fark, karmaşık kurgular, alt olaylar ve çoklu
karakterlerdir.
Tema (Anlatılmak istenen konu): Yazar, temasını nasıl belirler? Konu seçiminde yazarın beslendiği
kaynaklar neler olabilir? Yazarın temasını seçme yöntemi yazarın ve metnin kuramına nasıl bir etkide
bulunur?
Anlatıcı Kim: Ne anlatacağını, bunu hangi hikâye üzerinden anlatacağını keşfeden ve artık
karakterlerini de tanıyan yazarın önündeki soru: Bunu nasıl anlatacağım?
Anlatıcı seçimi bu sorunun ilk adımıdır. Hikâyeyi kim anlatacak, ağırlıklı olarak roman ve hikâyelerde
kullanılan ben mi yoksa yazar-tanrısal anlatıcı mı?
Yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olan her şeyi bilir, görür ve duyar. Kahramanların duygu ve
düşüncelerini, kafasından geçenleri bilir. Üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuşur yani yazarın dilini kullanır.
Karakterlerden birisidir. Genellikle ana karakterdir fakat yan karakterlerden biri de olabilir. Kendi
duygu düşünceleri, görüşleri ve bildikleriyle sınırlıdır.
Olay örgüsü iskeletinin çıkarılması: Anlatıcının seçimiyle birlikte olayların ve hikâyenin ne kadarının,
nasıl bir dille aktarılacağına karar verme süreçleri, kararların arkasındaki gerekçeler…
Dil Üzerine: Anlatım dilinde; yoğun betimleme mi, sadelik mi? Kısa cümleler mi, uzun cümleler mi?
Birebir ortam aktarımı mı, okuyucunun hayal gücüne bırakmak mı?
YAZMAYA BAŞLIYORUZ
Hedef Kitle: Kim için yazmak istiyoruz? Çocuk – yaş grubuna göre- Genç, Kadın, Evli, Bekâr, Erkek…
Rota, Yön, İpuçları: Hedef kitle neye ilgi duyuyor, biz ne yazmak istiyoruz?
Anafikir (Hedefler, verilmek istenen mesaj): Vermek istediğimiz mesaj ne, mesajın hedef kitlesi kim?
Her kitabın mutlaka bir mesajı olmalıdır.
Taslak Hazırlama: Yazmak istediğimiz hikâyenin özeti. Genel hatlarıyla hikâyeyi kurgulamamız
gerekir.
Kişisel (Kendi anılarımız veya gözlemlerimiz): Ders verici olmamak kaydıyla kendi
yaşanmışlıklarımızdan beslenebiliriz.
Karakter, Karakterin İnşası: Metnin kendi evreni içerisindeki gerçekliğin (fantastik, bilimkurgu,
gerçekçi tür) inşası, karakterlerin tutarlılığı, olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkilerinin sağlam
kurulmasının önemi. Yazarın sözünü anlatırken kullandığı araçlar, yapılan hatalar, karakterlerin
inandırıcılığının önemi.
Karakterin bütün duygularına, geçmişine, geleceğine, hayallerine hâkim olmalıyız. En sevdiği kişi, en
sevdiği yer, en büyük korkusu, onu en çok etkileyen olay… Karakterimizi çok iyi tanımalıyız, bizim için
yaşayan biri olursa okuyucu için de öyle olacaktır.
Yazma Süreci: Yazma sürecinin sancıları ve yolculuğu tamamlamak için ihtiyacımız olanlar.
Gözden Geçirme: Aklımıza gelenleri sıraladık yazdık peki bitti mi, öykümüz hazır mı?
Yazmaya çabalayabiliriz.
Ne yazıyorsak onu bir köşeye bırakıp -yalnızca birkaç günlüğüne ama daha fazla değil- başka şeylerle
ilgilenebiliriz.
Oturup tamamen farklı bir konuda bir sayfalık kısa bir şeyler yazabiliriz.
Devam etmenin yolu başlamaktan geçer diyerek yeni bir başlangıç yapabiliriz.
Rutin bir çalışma sağlayıp her gün aynı saatte masaya oturabiliriz.
Bilinçaltı bir şeylerden memnun olmayabilir nerede sıkıntı var diye bütün yazdıklarımıza baştan göz
atabiliriz.
YARATICI YAZARLIK ALIŞTIRMALARI
Sevdiğiniz bir romandan ya da kısa hikâyeden nispeten uzun bir paragraf alıp bunu taklit ederek yazın.
Sevdiğiniz bir yazarın bir kısa hikâyesini baştan sona taklit ederek yazın. (Not: Konuları
farklılaştırabilir, kahramanın cinsiyetini değiştirebilir ya da bu tür değişiklikler yapabilirsiniz.)
Rüyalarınızı hikâyeleştirin.
Hayatında hiç denize girmemiş birine açıklarcasına yüzmeyi yazarak anlatın. (Hiç ormanda
dolaşmamış birine ormanı, elma görmemiş birine elmayı anlatın.)
John Steinbeck’in 1963 yılında, yazarlığa başlayanlar için kaleme aldığı yazı…
Sevgili yazar,
Stanford’daki hikâye yazma kursuna katılmamın üstünden çok uzun zaman geçmesine
rağmen, o zamanki tecrübelerimi çok iyi hatırlıyorum. Gözlerim parlıyordu ve güzel hikâye
yazmanın gizli formülünü öğrenmek için kendimi hazırlamıştım. Bu yanılsama çok kısa sürdü.
Bize söylenene göre iyi bir hikâye yazmak için sadece bir yol vardı: O da iyi bir hikâye yazmak.
Hikâyenin nasıl yazıldığını görmenin dışında, iyi bir hikâye yazmak ancak yazıldıktan sonra
anlaşılabilir. Bize söylediklerine göre hikâye yazmak en zor biçimdi, bu iddialarına ispat olarak
da dünyada çok az güzel hikâye olmasını gösteriyorlardı.
Bize söylenen ilk kural çok basitti: Etkileyici bir hikâye, yazardan okura bir şeyler iletmeli ve
bu iletilenler, hikâyenin mükemmelliğinin ölçütü olmalıydı. Bunun dışında bir kural yoktu.
Bir hikâye etkileyici olduğu sürece herhangi bir şey hakkında olabilir ve herhangi bir tekniği
ya da anlamı içerebilir. Bu kuralın bir alt başlığı olarak, bir yazarın ne söylemek istediğini yani
ne hakkında konuştuğunu bilmesi gereklidir. Örnek olarak, hikâyemizin özünü bir cümleye
indirgemeye çalışırken onu üç-altı ya da 10 bin kelimeye kadar genişletebilecek kadar iyi
bilmeliyiz.
Hikâye yazmanın gizli formülü, gizli içeriği budur. Bundan fazlası yoktu, biz yazarlık yolunda
artık yalnızdık. Bazı kötü hikâyelerin içine atılmalıydık. Eğer mükemmelliğin tüm sırlarını
keşfetmeyi umsaydım, benim çabama verilen notlar bana gerçekleri gösterirdi. Ve eğer
adaletsiz bir şekilde eleştirildiğimi hissetseydim, yıllarca editörlerin takdirleri benim değil
hocaların tarafını tutardı. Okulda yazdığım hikâyelerin düşük notları yayınevlerince yüzlerce
defa reddedilen hikâyelerimde yankılandı.
Bu adil gözükmüyordu. İyi bir hikâye okuyabiliyordum hatta onun nasıl yazıldığını
biliyordum. Niçin ben böyle bir hikâye yazamıyordum? Belki de iki hikâye birbirine
benzemeye cesaret edemediği için okuduğum güzel hikâye gibi yazamıyordum. Yıllar
geçtikçe, birçok mükemmel hikâye yazdım ve şansımı deneyip onları yazdığım dışında
onların nasıl yazıldığını hâlâ bilmiyorum.
Eğer hikâye yazmada bir tılsım varsa ve ben bu tılsımın var olduğuna inansam bile hiç
kimse bunu kuşaktan kuşağa aktaracak bir reçete haline getiremez. Formül, sadece yazarın
önemli bulduğu şeyleri okura iletme dürtüsünde gizlidir. Eğer yazar bu dürtüye sahipse
bunu iletecek bir yol bulur. Bir hikâyeyi iyi yapan mükemmelliği ya da bir hikâyeyi kötü
yapan hataları algılamalısınız. Aslında kötü hikâye dediğimiz, etkisiz olan hikâyedir.
Yazdıktan sonra bir hikâyeyi değerlendirmek çok zor değildir, fakat yıllar geçse de bir
hikâyeye başlamak beni ölüm fikri kadar korkutur. Korkmuyorum diyen yazar mutludur,
fakat vasat olduğunun ve iyi bir hikâye yazmaktan çok uzakta olduğunun farkında değildir.
Bana söylenen tavsiyelerin birazını hatırlıyorum. Bu tavsiyeler, aşırı heyecanlı ve bereketli
yirmili yaşların coşkunluğunu hissettiğim ve tüm dünyanın yazar olmaya çalıştığına inandığım
zamanlardaydı.
Bana söylenen şey: “İyi bir hikâye yazmak çok uzun zaman alacak ve hiç para
kazanamayacaksın. Avrupa’ya gitmen senin için daha iyi olabilir.”
“Niçin?” dedim. “Çünkü Avrupa’da fakirlik şansızlıktır fakat Amerika’da fakirlik utanç verici bir
şeydir. Fakirliğin utancına katlanıp katlanamayacağını merak ediyorum.”
Depresyona girmek çok uzun zaman almadı. O zaman herkes fakirdi ve çok fazla da
utanılacak bir şey değildi. Ve fakirliğe katlanıp katlanamadığımı asla bilemeyeceğim. Fakat
hocamın bir konuda haklı olduğuna eminim. Yazar olmak gerçekten çok uzun zaman aldı ve
hâlâ devam ediyor.
( Kaynak: www.edebiyathaber.net)
1) Diğer yazarlardan ihtiyacınız olanı alabilirsiniz. Faulkner, başka bir yazarın kullandığı,
kendisine faydalı olabileceğini gördüğü bir tekniği ya da yöntemi ödünç almakta hiçbir sıkıntı
görmez.
2) Üslubunuz sizi endişelendirmesin. Bence her hikâye kendi üslubunu belirler, yani
yazarların üslup konusunu kafalarına çok fazla takmalarına gerek yok. Eğer bir yazar bu
konuyu kafanıza takarsa saçma olmasa da gereksiz sayılacak
şeyler yazacaktır. Yazdıkları kulağa oldukça güzel ve memnuniyet verici gelecektir
fakat yazdıklarının çok fazla anlamı olmayacaktır.
3) Tecrübelerinizi yazın ama tecrübe tanımınızı geniş tutun. Bana göre tecrübe, algıladığınız
her şeydir. Tecrübe bir kitaptan kaynaklanabilir. Bir kitap, hikâye, sizi harekete geçirecek
kadar iyi ve doğru olabilir. Bence bu sizin tecrübelerinizden biridir. Kitaptaki
karakterlerin yaptıklarını yapmak zorunda değilsiniz, eğer onlar sizde doğru olma etkisi
bırakıyorlarsa onların gerçekleşmesini sağlayan hissi anlayabiliyorsanız, o sizin tecrübenizdir.
Yani benim tecrübe tanımıma göre, tecrübeniz olmayan bir şeyi yazmanız mümkün değil,
çünkü duyduğunuz, okuduğunuz, hayal ettiğiniz her şey sizin tecrübenizdir.
4) Karakterlerinizi iyi tanıyın, hikâye kendini yazacaktır. Karakterinizi iyi tanımalısınız. Ona
inanmalısınız. Onun yaşadığını hissetmelisiniz, tabii o zaman yazmak için onun eylemlerinden
bazılarını seçmeniz gerekecek. Seçtiğiniz eylemler, inandığınız karaktere uygun olmalı. Bu
seçimi yaptıktan sonra, karakterinizi kâğıda dökmeniz mekanik bir iş olacaktır.
6) Hayallerinizi tüketmeyin. Bir bölümün sonunu ya da bir düşüncenin sonunu asla kendiniz
yazmayın. Sahip olduğum tek kural, tazeyken vazgeçmektir. Asla kendinizi yazmayın.
Genellikle yazı işi iyi giderken yazmayı bırakırım. O zaman yeniden çalışmaya başlamak daha
kolay olur. Eğer kendinizi tüketirseniz, ölü bir büyünün içine düşersiniz ve sıkıntı yaşarsınız.
7) Mazeret üretmeyin. Eğer yazar bahsettiği gibi kötü şeyler yaşıyorsa bunu yazmalı diye
düşünüyorum. İnsanlardan şöyle şeyler duyuyorum. “Evli ve çocuklu olmasaydım, yazar
olabilirdim,” ya da “Bunu yapmayı durdurabilseydim, yazar olabilirdim.” Buna inanmıyorum.
Bence yazacaksanız yazacaksınızdır. Hiçbir şey size engel olamaz.
( Kaynak: www.edebiyathaber.net)
1. Pişirme saatinizi ayarlayın: Yazmak istediğiniz zaman, bir pişirme saatini bir saatlik bir
zaman dilimine (veya yarım saat de olabilir) ayarlayın ve saat ötene kadar oturup yazın. Eğer
yazmaktan hâlâ nefret ediyorsanız, sonraki bir saat için özgürsünüz. Ama genellikle alarm
ötmeye başladığında, kendinizi yaptığınız işe kaptırmış olacaksınız, bunu yaparken son derece
zevk alacaksınız ve yazmaya devam edeceksiniz. Pişirme saati yerine çamaşır veya kurutma
makinesine çamaşır atıp bunu kendiniz için bir zamanlayıcı olarak ayarlayabilirsiniz.
Dönüşümlü olarak farklı işler yapmanız örneğin çamaşırhanede aptalca çalışmak veya
bulaşıkçılık size olayları kurmakta gerekli yeni fikirleri, anlamları, farklı kavrama yöntemlerini
oluşturacak parçalar verecektir. Eğer hikâyede sıradaki olayı bilmiyorsanız; tuvaletinizi
temizleyin. Yatak örtüsünü değiştirin. Allah aşkına, bilgisayarınızın tozunu alın. Aklınıza
mutlaka daha iyi bir fikir gelecektir.
3. Hikâyenin iskeletini oturttuktan sonra yazmaya başlayın: Bir sahneyi yazmaya oturmadan
önce, bu sahnenin sizin hikâyenizde ne gibi bir anlamı olduğunu çözün. Neyi daha önce
kurarsanız sahne size sonuç verecektir? Hangi sahne daha sonra yer almalı? Sizin kurduğunuz
entrikayı hangi şekilde daha fazla uzatabilirsiniz? Çalışırken, araba sürerken, bir şeyler
denerken aklınızda sadece bu soru olsun. Fikirlerinizle alakalı notlar alın.
4. Kendinizi şaşırtın: Eğer hikâyeyi sizi hayrete düşürebilecek bir noktaya getirebilirseniz, ya
da bırakın hikâye sizi getirsin, okurlarınızı da şaşırtabilirsiniz. İyi planlanmış şaşırtıcı bir sahne
sizin o çokbilmiş okuyucunuzun fikirlerini değiştirecektir.
5. Takıldığınız zaman, daha önce yazdığınız sahneleri tekrar okuyun: Orada kenarda kalmış
karakterlerden bir tanesini tekrar canlandırın, “gömülmüş silahlar” gibi. Dövüş Kulübü’nün
sonunu yazarken plazalarla ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. İlk sahneyi tekrar
okumak, nitronun parafinle karıştırılmasıyla alakalı kenarda kalmış bir fikri hatırladım ve bu
plastik patlayıcı yapımının kesin olmayan bir metoduydu.
6. Yazmayı her hafta parti düzenlemek için bahane olarak kullanın: Bu partiye isterseniz
atölye (workshop) da diyebilirsiniz. Canınızın istediği kadar zamanı yazmanıza değer veren ve
sizi destekleyen insanlarla geçirin. Bu yazarken yalnız başınıza geçirdiğiniz zamanı
dengeleyecektir. Eğer bir gün yazdığınız şeyi satarsanız, yalnız geçirdiğiniz zamanları
karşılayacak bir tutar almayacaksınız. “Ödemenizi” önceden alın, yazmayı insanlarla birlikte
vakit geçirmek için bahane olarak kullanın.
8. Karakterlerin adını değiştirin: Eğer hikâyede daha fazla serbestliğe ihtiyaç duyuyorsanız,
taslaktan taslağa karakterlerin isimlerini değiştirin. Karakterler gerçek değiller ve bu
karakterler siz de değilsiniz. Keyfi olarak isimlerini değiştirmek bir karaktere mesafe
koymanıza neden olur ve böylece bu karaktere her türlü eziyeti yapabilirsiniz. Veya daha
kötüsü, eğer hikâyede gerçekten ihtiyaç duyuyorsanız bir karakteri yok edin, öldürün.
9. Üç tip anlatım şeklini de kullanın: Bundan emin değilim ama bir seminerde dinlediğimde
bana mantıklı geldi. Bu üç tip: Tanımlayıcı, öğretici ve canlı anlatım. Tanımlayıcı: Güneş
yükselmişti. Öğretici: Yürü, koşma. Canlı: Off! Çoğu roman yazarı bu formların bir ya da iki
tanesini kullanırlar. Siz üçünü de kullanın. Hepsini birbirine karıştırın. Çünkü insanlar böyle
konuşur.
10. Okumak isteyeceğiniz bir kitap yazın: Sizin bile okumak istemeyeceğiniz şeyleri neden bir
başkası üstelik para verip okumak istesin.
11. Kitap kapağı için fotoğraf çektirin: Kitap kapağında kullanılmak üzere fotoğrafınızı
çektirin ve bunların negatiflerini ve telif haklarını alın.
12. Gerçekten sizi üzen konular hakkında yazın: Onlar yazmaya değecek yegâne şeylerdir.
Tehlikeli Yazma, isimli kursunda Tom Spanbauer hayatın bizim kendimizden hiçbir şey
katamayacağımız geleneksel ve sıkıcı şeyleri yazmaya harcanmayacak kadar değerli
olduğunun altını çiziyordu. Geleneksel hikâyeleri yazmak için fazlasıyla kıymetli olduğunun
altını çiziyordu. Tom’un bahsettiği çok fazla şey vardı ama ben bir kısmını yarım yamalak
hatırlıyorum: Yazma görevi [Manumission] sanatı, tam olarak heceleyemem bile, ama ne
demek istediğini anlıyorum. Bir okuru hikâyedeki olaylar arasında harekete geçirmek için
kullanılan özen ve dikkat. Ve Alt Konuşma, benim anladığım hikâyede belirgin olanın içine
gizli, gömülmüş mesaj. Benim için tam anlayamadığım konuları anlatmak son derece rahatsız
edici.
( Kaynak: www.edebiyathaber.net)
Bir çocuğun kendi kurduğu dünyayı ciddiye almadığını düşünmek yanlış olur. Bunun aksine,
her çocuk kendi oynadığı oyunu ciddiye alır ve işin içine duygularını da katar. Oyunun zıddı
ciddi olan değil, gerçek olandır.
Her çocuk, oyun dünyasına kattığı duygularını gerçeklikten iyi bir şekilde ayırır ve hayal ettiği
nesneler ve olaylar ile gerçek dünyanın somut ve görülebilir şeyleri arasında bağlantı kurmayı
sever. İşte bu bağlantılar çocuk oyununu fanteziden ayırır.
Yaratıcı yazar da bir çocuğun oyun oynarken yaptığını yapar. Ciddiye aldığı bir fantezi
dünyası yaratır ve onu gerçeklikten keskin bir şekilde ayırarak duygularını katar.
( Kaynak: www.edebiyathaber.net)
2. Her zaman, daha sonra neler olacağını biliyorken güne son verin.
Yazıya ara vermek için en doğru zaman, her şeyin iyi gittiğine emin olduğunuz zamandır.
Günlük kelime kotası koyup buna uymaya çalışmaya gerek yok. Hayal gücünüzün tükendiğini
hissettiğinizde değil de, bir sonraki adımda ne olacağını biliyorken durmak en doğrusu. Eğer
her gün bu şekilde çalışırsanız, bir romanı yazarken asla takılıp kalmazsınız. Hatırlamak, en
değerli şeydir.
6. Kalem kullanın.
Hemingway, dergi ya da gazete için bir yazı yazması gerektiğinde genellikle daktilo kullanırdı
fakat ciddi işleri için kalemi tercih ederdi.
7. Kısa olun.
(Kaynak: www.mecmua.com)
1. “İdeal okur” için yazmaya çalışma, belki bir tane ideal okur olabilir ama yazdıklarını onun
dışında kalanların da okuyacağını unutma!
3. Çok yenilikçi bir şey yazmadığın sürece, klasik yazının tüm olanaklarını kullandığın
konusunda gözünü açık tut.
5. Oscar Wilde’ın “Birazcık samimiyet tehlikeli bir şeydir, ama çok fazla samimiyet kesinlikle
öldürücüdür” sözünü aklından hiç çıkarma.
( Kaynak: www.edebiyathaber.net)
1. Aklınızı meşgul eden başka bir şey varsa yazmayın, mümkünse gidip önce o işi halledin;
kelimeler aklınıza takılan şeye takılmasınlar.
2. Ortak aklın çayırlarından gelen sesler çoğu zaman size sizin sesinizmiş gibi görünür;
ayıklayın onları, kulak asmayın!
3. En çok hangi yazarı seviyorsanız, yazdıklarınızı sadece o yazar okuyacakmış gibi yazın; bu,
bir metni fazlalıklardan ve gereksiz açıklamalardan korumanın en basit yoludur.
4. Kalemi elinize aldığınızda, edebiyata dair bildiklerinizi aklınızda yahut öteki elinizde hazır
bulundurmayın; çünkü sanat söz konusuysa bilginin kendisi değil buharı muteberdir.
6. Kendinizi makul hissediyorsanız yazmayın; yazmak için kendinizi ya hiç ölçeğinde küçük ya
da her şeye hükmedecek derecede büyük hissetmelisiniz.
8. Kullanacağınız kelimeleri seçerken, iki kelime arasındaki boşluğun da dile dâhil olduğunu
unutmayın; o boşluk, o iki kelimenin bize çağrıştırdığı kelimelerden oluşur.
9. Gerektiğinde, buraya kadar okuduğunuz sekiz öneri de dâhil hiçbir öneriyi umursamayın;
çünkü yazmak bildiğini okumaktır!
( Kaynak: www.edebiyathaber.net)
J.K. ROWLING’DEN GENÇ YAZARLARA 13 ÖNERİ
1. Yazma günlerinizi planlama konusunda katı olun, diğer bir deyişle o günlere “gerekli” ve
“ertelenmiş” toplantılarınızı yerleştirmeyin. Tuhaf olan şu ki yazı birkaç yıldır benim asıl işim
olsa da bunu yapmak için zamana karşı mücadele vermek zorundayım. Bazı insanlar
kitaplarımı huzur içinde çalışıp yazdığımı hâlâ niçin anlamıyor? Görünüşe göre onlar
yazdıklarımın mantarlar gibi kendiliğinden açıldığına inanıyorlar. İşte bu yüzden, Harry
Potter’in Üç Büyücü Turnuvasında karşılaştığı Macar Boynuzkuyruk'un ilk doğurduğu
yumurtasını koruduğu gibi ben de yazıya ayırdığım zamanımı korumalıyım.
2. Çalışman gerek. Metnin yapısı hakkında. Bu disiplinle ilgili. Okuldaki öğretmeninin sana
ihtiyacın olduğunu söylediği tüm ölümcül şeyler... İşte buna ihtiyacın var.
3. Olduğumdan başka bir şeymişim gibi görünmeyi bıraktım ve bütün enerjimi benim için
önemli olan tek işi bitirmeye yönlendirmeye başladım.
4. Bildiklerinizi yazın. Kendi ilgi alanlarınız, hisleriniz, inançlarınız, dostlarınız, aileniz ve hatta
evcil hayvanlarınız yazmaya başladığınızda sizin asıl beslendiğiniz kaynaklar olacaklardır. Eğer
yapabiliyorsanız yalnız kalabilmek için bir alışkanlık geliştirin çünkü yazarlık dünyadaki en
yalnız mesleklerden biridir!
5. Bir yayıncının yayınlamak isteyeceği bir şey yazmanız gerekir. Sadece bir tane yeterlidir,
ancak bunu bulmanız biraz zamanınızı alabilir. Eğer tüm yayıncılar tarafından reddedilirseniz
yazdıklarınız yayınlanamaz.
6. Bazen yazınızı kısıtlı anlarda yazmak zorundasınız.
7. Yazar olma konusunda ipuçları isteyen çocuklara her zaman olabildiğince fazla kitap
okumaları için öneride bulunuyorum. Jane Austen, genç bir arkadaşa aynı tavsiyeyi vermişti,
ben de bu konuda iyi sayılırım.
8. Azim, sadece tüm bu yazılarınızı üretmek için değil, reddedilmekten ve eleştirilerden
kurtulmak için de kesinlikle gereklidir.
9. Ne yazıyorsanız osunuzdur. Bu yüzden yazdıklarınızı sevdiğinizden emin olun.
11. Başarısızlık kaçınılmazdır, bunu bir güç haline getirin.
12. Gerçekten sevdiğiniz herhangi bir şeyi yazmadan önce çok fazla ağacı boşa harcadığınızı
düşünerek bundan geri durmamız gerekiyor. Bu sanki bir enstrümanı öğrenmek gibi. Bazen
yanlış notalara vurmak için de hazırlıklı olmanız ya da çalışmayı oldukça bölmeniz gerekiyor.
Çok mutlu olduğum bir şeyi yazmadan önce hep çok korkunç şeyler ortaya çıkardım.
13. Ben sadece yazmak istediklerimi yazarım. Beni eğlendiren şeyleri yazarım. Bu tamamen
kendim içindir.
10. Her yazarın yeteneğe ve mürekkebe ihtiyacı vardır.
(Kaynak: www.oggito.com)