You are on page 1of 3

Çete, A. (2020). “İthografia Terimi”.

Yunan Hikâyelerinde Kadın ve Ulusçu


Kimliğin Üretimi, s. 117-121.

İthografia Terimi

Fransızca “éthnographie”den ödünçlenen İthografia (ηθογραφία) sözcüğü gelenek-


görenek anlamına gelen “ithos (ήθος)” ve yazı anlamına gelen “grafia (γραφία)” sözcüklerinin
bileşiminden oluşur (Λεξικό της κοινής νεοελληνικής). Veludis’e göre ithografia Almancada,
pek çok köy hikâyesinin başlığı olarak kullanılan “sittenbild” ve “sittengemälde” sözcüklerinin
birebir çevirisidir (Βελουδής, 1992: 39). Başka bir araştırmacı, Vuturis, ise sözcüğün, Almanca
“dorfgeschichte” sözcüğünün karşılığı olduğunu savunur (Βουτουρής, 1995: 257). Bir edebiyat
terimi olan İthografia, belirli bir zamanda ve yerde yaşayan insan topluluklarının yaşam
biçimlerinin, özellikle dini inançlar ve mitler aracılığı ile şekillenen gelenek ve göreneklerinin,
düz yazı ya da şiirde yansıtılması anlamına gelir (Πάτση, 1968). “Dış gerçeklik” olarak
adlandırılan tüm bu durumları sadece yansıtmak yeterli değildir, aynı zamanda onlara “sadık”
kalmak da gerekir (Λεξικό της κοινής νεοελληνικής). Terimin Fransızca roman de mœurs’dan
geldiğini savunan Beaton, Yunancadaki ithografia ya da sıfat haliyle ithografiko sözcüğünün
yabancı dillere çevrilmesinin ve sözcüğün tam anlamıyla neye işaret ettiğinin anlatılmasının
zorluğuna dikkat çeker. Bu zorluğa rağmen, ithografia için şöyle bir tanım önerir: “[İthografia]
özellikle dış ayrıntılarda ısrar ederek ya aşırı duygu yüklü bir biçimde ya da en çiğ yanlarını
ayrı ayrı vurgulayarak Yunan kırsal yaşamını anlatır.” (Beaton, 2015: 286-287). Terimin roman
de mœurs’dan geldiği konusunda Beaton’la hemfikir olan Vitti ise roman de mœurs’un sadece
kırsalla sınırlı kalmayıp bütün bir kent yaşamını da içerdiğini savunur (Βίττι, 1991: 44). Linos
Politis ise terimi sadece hikâye ile sınırlayıp Yunan köy yaşamını ve bu yaşamın basit
insanlarını anlatan edebi bir tür olarak tanımlar (Πολίτης, 2001: 200-201). Vitti’ye göre
ithografia, isim olarak kullanıldığında çok dar bir alana sahiptir; oysa aynı sözcük, hikâye ya
da roman isimlerini niteleyen bir sıfat halini – ithografiko (ηθογραφικό) – aldığı zaman “Hellen
hikâyesi” olarak tanımlanan türe işaret eder. Bu şekilde, roman de mœurs’un çok geniş bir
alanı kapsayan yelpazesi, Yunanca ithografiko sıfatıyla iyice daraltılır. İthografiko ile
kastedilen, aynı yıllarda halkbilimin de konusunu oluşturan, kırsal yaşamdır (Βίττι, 1991: 179).
Vuturis ithografiayı “belirli bir topluma (kente ya da kırsala) ait geleneklerin, göreneklerin,
davranış biçimlerinin, ideolojinin ve genel olarak toplu yaşam biçiminin, gerçeğe uygun bir
biçimde yeniden canlandırılması” olarak tanımlar (Βουτουρής, 1995: 259). Buna göre
ithografia 1880’lerde yeni ortaya çıkmış bir tür olarak ele alınmayıp geçmişi 1840’lara dek
uzatılır.1 Zaman içinde gelişmiş üç tür ithografia söz konusudur: 1) kentsel ithografia, 2)
pastoral kırsal ithografia ve 3) realistik kırsal ithografia (Βουτουρής, 1995: 260-261).
Araştırmacı, bu ithografia türlerinden ikincisinin, pastoral kırsal ithografianın, 1883’te Estia
dergisi tarafından düzenlenen hikâye yarışması ile ortaya çıkıp çok kısa bir süre sonra, 1890’da,
kaybolduğunu savunur (Βουτουρής, 1995: 261).
Eleni Politu-Marmarinu ithografianın ikili yönüne vurgu yapar: 1) Kırsal yaşama özgü
gelenek ve göreneklerin edebi metinlere yansıması, 2) Kırsal yaşamın “karanlık” yönlerinin
“gerçekçi” ve “naturalist” bir biçimde edebi metinlere yansıması (Πολίτου-Μαρμαρινού, 1984:
221). Bu noktada araştırmacılar ithografia ile realizm ilişkisi üzerinde dururlar. Vitti realizmi
rahatlıkla “ithografia dönemi” şeklinde niteler (Βίττι, 1991: 160). Realizmin gerek edebiyat ve
sanat gerekse sözcük anlamı olarak en çok üzerinde durulan özelliği, gerçekliği “olduğu gibi”,
hiçbir “idealleştirme” ya da “güzelleme” yapmadan yansıtmak olduğudur (TDK; Λεξικό της
κοινής νεοελληνικής). Ancak Rene Wellek’in de işaret ettiği üzere, gerçeklikle ve gerçekleri
olduğu gibi yansıtmakla ne kastediliyor olunabilir?2 Beaton’a göre bu gerçeklik, “yaratılmış”,
“özel” bir gerçekliktir (Beaton, 1996: 108). İthografia, halkbilim ile birlikte, dönemin özel bir
ihtiyacına hizmet etmiştir. Bu ihtiyaç, kentli okuyucunun kendisini özdeş kılabileceği “yeni bir
gerçeklik” yaratma ihtiyacıdır. Bu gerçeklik ise Yunanlılıktır (Beaton, 2015: 294-295). Anna
Tzuma’ya göre Yunanistan’da ithografia, Alman romantiklerinin tarihte devamlılık
anlayışlarının etkisi sonucu ortaya çıkmıştır (Τζούμα, 2007: 123). Buna göre, tarihi roman ve
ithografia aynı amaca hizmet eder. Bu amaç, ulusal anlatının edebi alanda da yinelenmesinden
başka bir şey değildir (Τζούμα, 2007: 127). Tarihi roman, kökene ilişkin mitler ve tarihi
anlatılar geliştirmiştir. İthografia ise halk kültürüne yönelip atalarla bir çeşit akrabalık bağları
bulup çıkararak zaman içinde bir “devamlılık” miti geliştirmiştir (Τζούμα, 2007: 108). Bu
anlamda, Tzouma’ya göre, K. Paparigopulos’un Tarih’i ile N. Politis’in hikâye yarışması için
yazdığı çağrı metni arasında hiçbir fark yoktur.3 Her ikisi de tarihte “devamlılık” düşüncesine
hizmet eder (Τζούμα, 2007: 128). Bu şekilde, Antik Hellen “ruhu”na ait kimi unsurlar “el
değmemiş” Yunan kırsalında aranır.

1 Başka araştırmacılar da ithografianın başlangıcının 1840’ların sonlarına dek uzandığı görüşünde


hemfikirdirler. Bkz. Τζιόβας, 2017: 117 ve Βαρελάς, Λ., 2006, “Ανιχνεύοντας την προϊστορία της ‘ηθογραφίας’
πριν το 1883”, Ο Ελληνισμός στον 19ο αιώνα: ιδεολογικές και αισθητικές αναζητήσεις (Ed. Π. Βουτουρής
& Γ. Γεωργής), Αθήνα, Καστανιώτης, 256-268.
2 Wellek’in bu düşüncesine dikkat çeken Mario Vitti’dir. Bkz. Βίττι, 1991: 147-148.
3 Hatırlanacağı üzere Politis, 1883 yılında Estia dergisinde düzenlenen hikâye yazma yarışması için gönderilecek

hikâyelerdeki olayların, Hellen tarihinin (Antik, Orta ya da Çağdaş) bir döneminde geçmesi şartını koymuştu.
19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı kaleme alınan metinlerin hangi türe ait olduğu konusunda
bir kafa karışıklığı vardır. Öyle ki makale, köşe yazısı, anekdot gibi türler dahi iç içe geçmiş
durumdadır. Tziovas’a göre ithografia, tüm bu iç içe geçmiş türlerin birlikte eritildiği pota
gibidir. Bu nedenle ithografia saf bir edebi tür olarak belirmez (Τζιόβας, 2017: 140-141).
İthografia, edebi bir tür olmaktan ziyade bir “anlatı metni” şeklinde değerlendirilir. Gezi
metinleri, halk şarkıları ve gelenekleri, biyografiler, anılar vb. bu “anlatı metni”nin kapsama
alanı içindedirler (Τζιόβας, 2017: 139). Bu dönem metinlerinin, halkbilimsel unsurların ağır
basması nedeniyle sadece bu yönüyle değerlendirilmesi, konunun diğer yanlarını – örneğin
kırsal-kent, Yunanlılık-kozmopolitlik, romantizm-realizm gibi karşıtlıkları – ıskalanmamıza
neden olur. Oysa Vuturis’in belirttiği gibi, 19. yüzyıl boyunca yayımlanan düzyazı metinlerinin
türleri arasında çizgisel değil, paralel bir ilişki vardır (Βουτουρής, 1995: 245).
Değişen sanat ve edebiyat anlayışı ile birlikte ithografia sözcüğü 20. yüzyıl başlarında
olumsuz bir anlam yüklenmeye başlamıştır. İthografik hikâye ya da ithografik roman gibi
kullanımları olsa da ithografia, kısa anlatılarla özdeşleşmiştir. Bu açıdan bakıldığında, daha çok
öznellik ve yaratıcı hayal gücü talep etmeye başlayan 20. yüzyıl sanatına ve düzyazısına hitap
etmiyordu. Bu tür, derin psikolojik ve toplumsal çözümlemeler için uygun bulunmuyordu
(Τζιόβας, 2017: 118-119). 20. yüzyıla gelindiğinde ithografia artık küçümsenmeye, “gerici” ve
“sefil” olarak görülen köy ile ilişkilendirilmeye başlanmıştır (Τζιόβας, 2017: 120-121). Atina
19. yüzyılın son yirmi yılında, Trikupis’in modernleşme programıyla birlikte toplumsal,
ekonomik ve siyasi alanda hızlı bir değişime sahne olmuştur. Bu değişim sonucu kırsal ile kent
arasındaki uçurum iyiden iyiye derinleşmiştir. (Βουτουρής, 1995: 225-227). Bu değişimle
birlikte, Yunanistan’ın “modern” bir devlet haline gelme arzusu artmış, ithografia ise
modernleşmenin düşmanı şeklinde algılanmıştır. Bu düşmanca bakış, bir edebiyat sorunu
olmanın ötesinde, ulusun yurt dışında nasıl bir imaj sergilemesi gerektiği ile ilgilidir.
Yunanistan, yurtdışında daha az folklorik bir imaj ortaya koymalıydı (Τζιόβας, 2017: 125-126).
Bu nedenlerden dolayı, 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı düzyazısının kırsal-şehir arası bir
çekişmeyi tanımladığı söylenir (Τζιόβας, 2017: 122; Βουτουρής, 1995: 268). Bu çekişme
esnasında kimi zaman “saf ve doğal” köy yaşamı kimi zamansa “kahramanların ve bilge
insanların şehri” Atina idealleştirilir. Bu bağlamda ithografia, modernliğe geçişte çekimser bir
adım olarak değerlendirilir (Τζιόβας, 2017: 160).

You might also like