You are on page 1of 16

3.

İLETİŞİMİN ÖGELERİ

İletişim sürecinin ögelerini ya da yaşanan çeşitli iletişim

durumlarında karşımıza çıkan unsurları 3 temel başlık altında ele

alabiliriz: Bunlar; “temel oluşturucu ögeler”, “yan ögeler” ve “aracı

ögeler”dir.

3.1. İletişimin Temel Ögeleri

Temel ögeler, bir iletişim sürecinde mutlaka var olan ögeler olarak

tanımlanabilir. Bir iletişim sürecinde var olan temel ögeleri; “gönderici”,

“alıcı”, “ileti”, “kodlama-kodaçımlama”, “kanal”, “araç” ve

“geribildirim” olarak sınıflandırmak mümkündür. Bizler, günlük

hayatımızda yaşadığımız yüzlerce iletişim sürecinde bu ögeleri

doğrudan zikretmesek bile; bize söylenenin aslında neyi anlatmak

istediğini, söylenenlerin arkasında başka bir şey olup olmadığını, iletişim

kurduğumuz kişilerin amacının ne olduğunu, ifade ediş biçimlerini,

nasıl ve ne tür tepkiler vermemiz gerektiğini sürekli olarak zihnimizin

içinde düşünürüz.

a. Gönderici: İletişim sürecinde merkezi önem taşıyan ögelerin

başında gönderici gelmektedir. Bu öge kaynak olarak da

adlandırılmaktadır. Bu bağlamda gönderici ile kaynak, yaşanan iletişim

durumuna göre aralarında birtakım farklılıklar bulunabilse de genelde

birbirinin yerine kullanılmaktadır. Ancak, iletişim süreçlerinde kaynak

ve gönderici kimi zaman birbirinin yerine geçebilirken, kimi zaman da

ayrı olarak ele alınması-analiz edilmesi gereken ögelerdir. Bu fark


iletişimin bağlamına göre ve iletişim sürecindeki aktörlerin

durumlarına göre ortaya çıkabilir ve kimi zaman da göz ardı edilmemesi

gerekir.

Kişilerarası ve grup iletişimi gibi iletişimin daha küçük ölçekli

boyutlarında gönderici ve kaynak çoğu zaman aynı kişiler olabilir.

Ancak, her zaman için böyle olacak diye bir kural da yoktur. Öte

yandan, iletişimin kitlesel, uluslararası ve kültürlerarası gibi daha büyük

ölçekli boyutlarında kaynak ve gönderici arasındaki farklılık daha

belirgin biçimde kendini gösterebilir.

Bir başka deyişle; bu durum, iletişimin boyutlarına ve yaşanan

iletişim durumuna, o iletişim durumunun arka planına, kişilerin o

iletişim sürecindeki duygu durumlarına göre değişebilir.

Kişilerarası iletişimde kaynak ve gönderici genelde tek bir bireydir.

Ama kitle iletişiminde gönderici bazen bir kişi bazen bir grup kimi

zaman da kurum ve kuruluşlar olabilir. İletişimin bir başka boyutu olan

uluslararası iletişimde ise liderler, diplomatlar, örgütler ve bizzat ülkeler

iletişim sürecinin kaynağı ve göndericisi olmaktadır.

Duruma göre, bütün bir toplum da iletişim sürecinin göndericisi

olabilir. Örneğin, seçimlerde veya referandum süreçlerinde oy kullanan

seçmen kitlesi, o an mesajın göndericisi konumundadır. Seçmen kitlesi,

oy kullanmak suretiyle politik aktörlere çeşitli mesajlar iletmektedir. Bu

mesajlar, genelde onları onaylamak ve onaylamamak şeklinde

gerçekleşmektedir.

Kaynak ve gönderici arasında duruma göre ortaya çıkan farkı

örneklerle açıklayalım. Örneğin bir gazetede görev yapan muhabir,


duruma göre mesajın kaynağı ve göndericisi de olabilir veya sadece

göndericisi konumunda da yer alabilir. Muhabir eğer bir kaza yerine

giderek olay hakkında kendi gözlemleriyle birtakım bilgilere ulaşıyorsa

bu bağlamda mesajın hem kaynağı hem de göndericisi olur.

Öte yandan eğer muhabir, kaza yerine giderek kendi

gözlemlerinden ziyade görgü tanıklarının verdiği bilgilerden hareketle

haberini yazıyorsa bu bağlamda ise; iletişim sürecinin esas kaynağı

görgü tanıkları olurken, muhabir ise sadece gönderici konumundadır.

Bir başka örnek vermek gerekirse bir gazeteci, bir siyasi parti liderinin

demecini aynen aktarıyorsa bu durumda iletinin kaynağı siyasi parti

lideri olur.

Kişilerarası iletişim süreçlerinde kaynak ve gönderici genelde aynı

kişi olabilir dedik. Bazen bu durum değişiklik gösterebilmektedir.

Örneğin, tartışan eşler arasında eşlerden biri diğerine “bana annenin

ağzıyla, cümleleriyle konuşma” dediğinde bunu söylenen kişinin

algısında mesajın kaynağı ve göndericisi farklı kişiler olmaktadır.

Ancak, burada vurgulamamız gereken bir başka önemli nokta daha

var: Bazı iletişim süreçlerinde iletişimin kaynağı ile göndericisinin iç içe

geçme durumu ortaya çıkabilir ve işte bu tarz iletişim süreçlerinde

göndericiyi kaynağın yerine koymakta bir sakınca bulunmamaktadır.

Örneğin, herhangi bir medya kuruluşunda görev yapan bir muhabir

X partisinin haberiyle Y partisinin haberini çoğu zaman aynı duyguyla

yazmayabilir. Benzer şekilde, farklı televizyon kanallarındaki

sunucuların da X partisinin haberini aynı duygu, mimik, ses tonu ve

vurgularla sunduklarını söylemek güçtür. İki sunucudan biri, sanki


kendi partisine veya kendi liderine ilişkin bir haber sunumu yapıyor

gibiyken, diğeri ise karşı partinin haberini sunuyor gibi bir tavır

sergileyebilir.

Dolayısıyla, iletinin göndericisi, bazen bilginin kaynağıyla belirgin

bir düzeyde özdeşlik kurabilir. İşte, göndericinin bu tavır oluşturma

eğilimi ya da mesajın kaynağıyla iç içe geçme durumu, onun kimi

durumlarda-bağlamlarda kaynağın yerine konulmasında bir sakınca

olmadığını gösterir.

Tabii, bu durum, söz konusu koşulların gerçekleşmesi halinde

geçerlidir. Yani, kaynak ile gönderici arasında herhangi bir

özdeşleşmenin olmadığı, aralarındaki ayrımın net bir biçimde olduğu

durumlarda kaynak ve gönderici de farklı olacaktır.

Bütün bir iletişim süreci, esasında göndericinin amaç ve niyetleri

üzerine kurulmaktadır. Bu doğrultuda gönderici, alıcı konumundaki

hedefte, belli bir konuda tutum, kanaat, düşünce ve davranış

değişiklikleri oluşturmayı amaçlar ve bu doğrultuda birtakım görüş ve

düşüncelerini ileti hâline getirerek gönderir.

Böylelikle, iletişim sürecinin başlatıcısı çoğu zaman gönderici

olmaktadır. Ancak, bu durum, göndericinin her zaman için iletişim

sürecinin belirleyicisi olduğu anlamına gelmez. Bazen iletişim süreci

göndericinin amaç ve niyetleri doğrultusunda işlemeyebilir. Çünkü

iletişim mekanik bir süreç değildir; insanların duygularıyla, dünya

görüşleriyle, beklentileriyle, hırslarıyla, ihtiyaçlarıyla, düşünceleriyle,

alışkanlıklarıyla girdiği organik bir süreçtir. Bir başka deyişle, iletişim


sürecinde araya giren birçok başka faktör de sürecin nasıl işleyeceğini

önemli ölçüde belirlemektedir.

Özetlersek; gönderici, iletişimin kaynağında bulunan ve mesajı

örgütleyip-kodlayıp hedeflenen alıcıya doğru gönderen kişi, kurum ya

da aygıt olarak tanımlanabilir.

b. Alıcı: İletişimin bir diğer temel oluşturucu ögesi alıcı veya diğer

adıyla hedef kitledir. Alıcı ya da hedef kitle, göndericiden gelen iletileri

belli biyolojik ve psiko-sosyal süreçlerden geçirerek yorumlayan ve

bunlara sözlü ve sözsüz tepkide bulunan kişi ya da gruplardır.

Göndericinin hedefi konumundaki alıcı, iletişim sürecinin

görünüşteki nesnesi olarak değerlendirilebilir. Görünüşteki nesnesi diye

özellikle ifade ediyoruz. Çünkü esasında bütün bir iletişim süreci, alıcı

konumundaki kişi veya kesimler üzerinde belli bir etki oluşturmayı

amaçlar. Dolayısıyla, bu temel motivasyon, alıcıyı iletişim sürecinin

öznesi konumundaki göndericiyle eşit öneme sahip bir konuma

yükseltir.

Bilinmesi gereken bir başka önemli nokta; alıcının özellikleri,

ortamsal koşulları, talepleri, beklentileri ve en önemlisi de

gereksinimleridir. Çünkü iletişim sürecinin beklenen sonucu vermesi

açısından tüm bunlar hayati önem taşır. Bir başka deyişle, alıcı ya da

hedef kitlenin tek başına, koşullardan bağımsız ve toplumsal ilişkilerden

soyutlanmış bir biçimde “yakalanması” söz konusu değildir. Gönderici,

işte bu nedenlerle alıcının bilişsel, duyuşsal, psikolojik, sosyokültürel ve

sosyoekonomik vb. özelliklerini, beklentilerini, ihtiyaçlarını çok iyi tahlil


etmeli ve çok iyi bilmelidir. Çünkü iletişim süreçlerinde mesajlarını

ancak bu şekilde isabetli ve etki sağlayacak biçimde tasarlayabilir.

İletişimin hangi boyutunda, düzeyinde, biçiminde olursa olsun

gönderici, alıcıdan gelen geribildirimden hareketle iletişim sürecini ya

aynen sürdürür ya da yeniden kurgular. Geribildirim dikkate

alındığında; alıcının yine en az gönderici kadar etkin bir konuma sahip

olduğunu söyleyebiliriz.

Özetle; alıcı ya da hedef kitle; iletişim sürecinde göndericinin

karşısında konumlanan ve ileti ya da mesajın ulaşması amaçlanan kişi,

küme ya da kitle olarak tanımlanabilir.

c. İleti/Mesaj: İletişim sürecinin bir diğer temel ögesi; ileti ya da

diğer adıyla mesajdır. Mesaj, en basit tanımıyla iletişim sürecinde

gönderilen bildirim ya da iletilen her şeydir. Açacak olursak, ileti, alıcı

için bir uyaran olarak işlev gören bir göstergeler dizisidir.

İletişim bilimci George Gerbner’a göre iletiler, kültürde paylaşılan

kodlanmış simgesel biçimlerdir. İletinin biçimini, belirli kurallara göre

düzenlenen göstergeler dizisi olan kodlar oluşturur.

İleti, iletişimsel işleyişin ürünü veya çıktısı olarak da

değerlendirilebilir. Çünkü gönderici, alıcıya aktarmak istediği görüş ve

düşünceleri, alıcıda oluşturmak istediği tutum ve kanaatleri ileti

biçimine getirerek karşı tarafa gönderir.

İleti, çok çeşitli biçimlerde verilebilir. Yazılı, sözlü ve görsel olarak

ileti kodlaması yapılabilir. Yazı ve sözün yanında resim, fotoğraf,


karikatür ya da sanatın çeşitli formları ileti gönderme aracı olarak

kullanılabilir.

Benzer şekilde; renkler, giyim kuşam, süsler, takılar da çoğu zaman

insanlar arasında belli bir mesaj alışverişine aracılık ederler. Öte yandan;

birtakım beden hareketleriyle, jest ve mimiklerle insanlar arasında her

daim bir ileti alışverişi gerçekleşir. Örneğin bir bakış, bir yüz ifadesi ya

da bir duruş biçimi bağlamına göre çeşitli anlamlara gelen mesajlardır.

Örneğin; bir durumda bacak bacak üstüne atmak, kendimize

güvendiğimiz ya da karşı taraftan daha üstün olduğumuz mesajını

verebilir. Başka bir durumda ise aynı duruş biçimi, bir saygısızlık

göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Özetle, ileti ya da mesaj; gönderici tarafından simge ve

göstergelerin kodlanmasıyla üretilen ve alıcı için bir uyaran işlevi gören

bildirimler olarak tanımlanabilir.

d. Kodlama-Kod-açımlama: İletişim sürecinin temel ögelerinden

kodlama ve kod-açımlama bağlamında öncelikle “kod nedir?”

sorusunun yanıtlanması gerekir.

Kod, insanların anlamlı mesajları değiş-tokuş edebilmeleri için (yani

iletişim kurabilmeleri için) içinde bulundukları dil ve anlam sistemiyle

aşina olmalarına olanak veren bir göstergeler sisteminin düzenlenme

biçimleri olarak tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle kodlar, göstergelerin


düzenlendiği ve göstergelerin birbirleri ile nasıl ilişkilendirileceğini

belirleyen bir nevi şifreleme sistemleridir.1

Dolayısıyla, kod, bir kültürün ya da alt-kültürün üyelerinin

paylaştığı bir anlam sistemidir. Yani, kodlar, belli bir kültürel

uzlaşmaya dayalı olup, bireyin kullandığı dilin kurallarına ve kültürel

normlarına uygun olarak düzenlenir.

Kodlamanın biri daha teknik ve diğeri de insan iletişimi açısından

iki anlamından söz edebiliriz. Teknik anlamıyla kodlama, bir mesajın,

iletişim kanalının özelliklerine uygun olacak şekilde, bir simgeleştirme

sistemi aracılığıyla fiziksel olarak iletilebilecek bir biçime çevrilmesidir.

İnsan iletişimi açısından ise kodlama, iletişim kurabilmek için çeşitli

görsel ve sessel sinyallerin belli kurallara göre düzenlenmesidir.

Kodlama süreci sonunda bireylerin aktarmak istediği anlamlar, sözlü ya

da sözsüz mesajlara dönüştürülür.

Alıcı ise gönderilen iletiyi algılayabilmek için o işaretleri deşifre

eder, yani kod-açımlama yapar.

İletişim sürecinin beklenen biçimde sonuçlanabilmesi için gönderici

ve alıcı arasında ortak gösterge sistemi ve kodların kullanılması gerekir.

Özetle, kodlama, iletinin bir gösterge sistemi kullanılarak belirli

biçimlerde şifrelenmesi olarak tanımlanabilir. Kod-açımlama ise

mesajların doğasını, çözümleme, anlama ve yorumlama süreci olarak

nitelendirilebilir.

1
Eğer kaynak ile hedefin anladığı şekilde iletilen mesaj belirli kurallarla bir tür şifreleniyorsa, kuralları
belli olan bu doğal dile kod ve yapılan işleme kodlama denir.
e. Kanal: İletişimsel işleyişte kanal, gönderici ve alıcı arasında ileti

akışını sağlama yolu olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle,

mesajlarımızı taşıyan ögeye kanal adını veriyoruz.

Örneğin, ışık dalgaları, görsel sinyalleri; radyo dalgaları ise ses

sinyallerini taşıyan kanallardır.

Kanal, iletişimin dolaylı ya da doğrudan olması durumuna göre de

değişir. Örneğin, kişilerarası iletişimde telefon, telgraf, mektup kanal

olarak işlev görebilir.

Kitle iletişiminde ise radyo, televizyon, gazete, internet ve sosyal

medya iletişimin bağlamına göre kanal olarak işlev görebilir.

Modern iletişim araçlarının kullanıma girmesinden önceki

dönemlerde uzak yerlerdeki insanlar arasında haber akışını sağlayan

ulaklar bir nevi kanal görevi görmüşlerdir. Çünkü esas işlevleri mesajı

bir yerden başka bir yere taşımak olmuştur.

Dolayısıyla, kanallar, fiziksel olabilir (sesimiz, bedenimiz); teknik

olabilir (telefon, telgraf) ya da toplumsal olabilir (okullar, herhangi bir

medya kuruluşu vb.).

Gönderilen iletinin beklenen etkiyi oluşturmasında seçilen kanalın

rolü önemlidir. Örneğin, yakınını yitiren bir arkadaşınıza başsağlığı

mesajınızı e-posta yoluyla göndermekle, yüz yüze görüşerek iletmek

arasında etki açısından ne denli önemli bir fark olduğunu söylemeye

gerek yoktur.

f. Araç: Araç ve kanal, çoğu zaman birbirinin yerine kullanılır ve

çoğu zaman da karıştırılır. Araç ve kanal arasında her zaman için keskin
sınırlar koymak elbette mümkün değildir. Özellikle kitle iletişimi

süreçlerinde kanal ve araç görevi çoğu zaman aynı iletişim aygıtı

tarafından üstlenilebilir.

Ancak, kanal ve araç arasında belki de en önemli farklılık, iletiyi

taşımak ve iletiyi oluşturmak açısından kendisini gösterir. Kilit nokta,

bu ayrımdır. Buna göre de; iletiyi taşıyan öge kanal iken; iletiyi oluşturan

öge araçtır.

Örneğin telefon, kişilerin konuşmalarını birbirlerine ulaştırmada

taşıma işlevi gören bir kanaldır. Oysa, telefon aracılığıyla taşınan söz,

iletişimin aracıdır. Benzer şekilde, mektup bir kanaldır, ama mektuba

kodlanan yazı bir araçtır. Yine, radyo bir kitle iletişim aracıdır. Radyo

dalgaları ise radyo vericisi ile alıcısı arasındaki iletişimi sağlayan

kanaldır.

Öte yandan, radyo, duruma göre hem bir araç hem de bir kanal

olabilir. Örneğin, afet işlerinden sorumlu bir hükümet yetkilisi, deprem

konusunda halkı radyo kanalıyla bilgilendirdiğinde radyo bir kanal

işlevi görmüş olur. Çünkü bu durumda sosyal içerikli bir mesaj halka

radyo kanalıyla yani bir medya kuruluşu kanalıyla halka

nakledilmektedir.

Ancak radyo; program akışıyla, haber üretimiyle, müzik

programlarıyla başlı başına bir araçtır. Çünkü bunların hepsi bir içerik

üretimi yani mesaj üretimi gerektirir. Televizyon ve gazete için de aynı

durum geçerlidir. O halde gazete, radyo, televizyon gibi kitle iletişim

araçları, yalnızca ileti taşıyan kanallar değil, aynı zamanda ileti üretimi

yapan ve iletişimi örgütleyen araçlardır.


Özetle, araç; bir iletişim mesajını verili bir kanal boyunca

iletilebilir bir sinyale çeviren teknik ya da fiziksel ortam olarak

tanımlanabilir. Örneğin, televizyon görüntü ve ses kanallarını kullanan

bir araçtır.

g. Geribildirim (Geribesleme/ Destek-Yankı/ Feedback): Alıcının,

kendisine gönderilen iletiyi algılaması sonucunda geliştirdiği tepkiyi

göndericiye bir biçimde iletmesi edimine geribildirim adını veriyoruz.

Geribildirim, ya iletinin alınmasından hemen ardından, o an

gerçekleşebilir ya da aradan belli bir zaman geçtikten sonra gecikmeli bir

biçimde ortaya çıkabilir. Ya da bazı iletişim durumlarında geribildirim

gerçekleşmeyebilir.

İletişim sürecinde geribildirim yoluyla gönderici, alıcının istek,

beklenti ve tepkilerine göre iletisini yeniden şekillendirme imkânı bulur.

* Dolayısıyla, geribildirim, iletişim sürecinin etkili ve verimli olup

olmadığını anlamak açısından hayati bir ögedir.

İletişimin boyutları açısından baktığımızda; kişilerarası iletişimde

geribildirim genelde anında gerçekleşir.

Araya birtakım aracı kanalların girdiği durumlarda ise

geribildirimin yansıması zaman alabilir. Örneğin, alıcı e-postayla gelen

bir iletiye hemen yanıt vermek yerine birkaç gün sonra yanıt verebilir.

Hatta bazen gelen bir iletiye hiç yanıt vermeyerek de tepki ortaya

konulabilir. Dolayısıyla, tepkisiz kalmak da aslında bir tür tepki olarak

değerlendirilmelidir. Daha doğru bir ifadeyle; iletişimin gerçekleştiği

bağlama göre tepkisizlik bir geribildirim olabilir veya olmayabilir.


Geribildirim alınmasında asıl güçlük ve karmaşa ise kitle iletişim

süreçlerinde (yani gazete, radyo, televizyon, dergi, internet gibi araçlar

yoluyla gerçekleşen büyük çaplı iletişim süreçlerinde) ortaya çıkar. Öte

yandan; kitle iletişiminde geribildirim, yine son derece önemlidir. Çünkü

bu süreçte kimlerin neyi ne kadar izlediği, hangi iletileri alıp hangilerini

almadığı, oluşan etkinin ne yönde olduğu, özellikle kitle iletişim

kurumlarını işleten ve yönlendirenler açısından büyük önem taşır.

Çünkü, bu geribildirimler sayesinde iletişim sürecinde nasıl bir yol

izleneceğini noktasında daha sağlıklı ve isabetli kararlar verilebilir.

Geribildirim dört önemli biçimde meydana gelebilir:

 Olumlu-Olumsuz Geribildirim: Olumlu geribildirim,

göndericiden gelen mesajın kabul edildiğini ve onaylandığını

gösterir. Olumsuz geribildirim ise gelen mesajın alıcı

tarafından reddedilmesi, gelen mesaja tümden olumsuz

yaklaşılması olarak ifade edilebilir.

 Hemen-Gecikmiş Geribildirim: Kişilerarası iletişimde hemen,

aracılı iletişim biçimlerinde ve kitle iletişim araçları yoluyla

iletişimde ise gecikmiş geribildirim …

 Eleştirel-Destekleyici Geribildirim: Geribildirimde normal

beklenti, verilen mesajın kabul edilmesi, desteklenmesidir.

Ancak, kimi durumlarda bu bildirim, eleştirel ve yargılayıcı

olabilir. Eleştirel geribildirim, olumsuz geribildirimin bir adım

öncesidir. Gelen mesaj belli noktalardan kabul edilip, bazı

noktalardan eleştirilebilir.
 İleribildirim: İletişim süreçlerinde kimi zaman verdiğiniz

mesaja gelen bazı geribildirimler/tepkiler, gelecek asıl mesajı

da öngörebilir nitelikte olabilir. O zaman bu tür geribildirime,

ileribildirim adı verilmektedir. Bu tür mesajlar çoğu zaman

iletişimin önündeki engelleri açıcı, iletişimi kolaylaştırıcı bir

yapıdadır.

Özetle, geribildirim; göndericinin iletişimine alıcı tarafından

gösterilen tepki ya da kaynağın gönderdiği mesaja karşılık hedef

kitlenin verdiği cevap mesaj olarak tanımlanabilir.

1.2. İletişimin İşleyişinde Etkili Olan Yan Ögeler

İletişim sürecinde etkili olan yan ögeler, gürültü ve ortamsal

koşullar olarak sınıflandırılabilir.

a. Gürültü: İletişim sürecinde önemli bir yan etken olarak “gürültü”

karşımıza çıkmaktadır. Gürültü, iletişim sürecinin herhangi bir

evresinde devreye girerek sürecin gereği gibi işlemesini olumsuz yönde

etkileyen istenmeyen bir etki ya da beklenmeyen bir değişken olarak

tanımlanabilir. Bir başka deyişle, iletişim sürecini sekteye uğratan ve

amacından saptıran şeyler gürültü kapsamına girer.

Gürültü ögesine ilişkin farklı sınıflandırmalardan söz edebiliriz. Bir

sınıflandırmaya göre bunlar; dışsal-çevresel gürültü, fizyolojik gürültü

ve psikolojik gürültüdür. Şöyle örneklendirelim:

Çok önemli bir iş toplantısına gidiyorsunuz. Her şey yolunda

gidiyor. Taksiye binip toplantının yapılacağı binanın önüne geldiniz.

Zamanlamanın harika olduğunu düşünürken, yanınızdan hızla geçen bir


otomobil üzerinize yolda birikmiş çamurlu suyu sıçratıyor. Bu durumda,

ya toplantıya katılmaktan vazgeçeceksiniz ya da hızla eve dönüp

giysilerinizi değiştirecek ve toplantıya gecikmeli olarak katılacaksınız.

Ancak, her iki durumda da sizin için verimli bir toplantı olmayacak ve

düşündüğünüz performansı sergileyemeyeceksiniz.

Bu örnekte; dışsal bir etmenin (yani arabanın suyu üzerinize

sıçratması) nedeniyle fizyolojik etmen yani giysilerinizin çamura

bulunması söz konusu olmuştur. Bu durum ise toplantıya katılmanıza ve

umduğunuz başarıyı göstermenize engel olarak sinirlerinizi bozmuş,

yani psikolojik etken devreye girmiştir.

Bir başka sınıflandırmaya göre ise gürültü etkeni; fiziksel,

psikolojik ve anlamsal olmak üzere yine üçe ayrılır. Buna göre; fiziksel

gürültü, mesajın fiziksel iletimine müdahale eden gürültü türüdür.

Yoldan geçen arabaların fren sesleri, havalandırma ya da bilgisayarın

çalışırken çıkardığı sesler, fiziksel gürültüye örnek verilebilir.

Psikolojik gürültü, göndericiler ve alıcılarda bilginin alınması ve

işlenmesi süreçlerinde bozulmalara yol açan tarafgirlik ve önyargıları

içerir.

Anlamsal gürültü ise göndericinin amaçladığı anlamları alıcının

kavrayamaması nedeniyle ortaya çıkan müdahale biçimleridir. Anlamsal

gürültü, en aşırı biçimiyle farklı dilleri konuşan insanlar arasında

devreye girer.

Gürültü kavramı, ilk kez matematikçi ve mühendis Claude Elwood

Shannon ve Warren Weaver adlı kişiler tarafından iletişim sürecini

açıklamak amacıyla geliştirilen matematiksel iletişim modelinde ortaya


konmuştur. Bu kişilerin bahsettiği gürültü etkeni, daha çok dışsal ve

fiziksel nedenlerden kaynaklanan gürültüdür. Örneğin, telefonun

parazit yapması ya da radyo frekanslarının karışması gibi.

Özetle, gürültü; kaynağın amaçladığı mesajı bozan ve alıcının

mesajı kaynağın alınmasını istediği biçimde almasına müdahale eden

etken olarak tanımlanabilir.

b. Ortam ya da Ortamsal Koşullar: İletişim sürecinde söz

edebileceğimiz bir diğer yan öge ise ortamsal koşullardır. Ortamsal

koşullar deyince; öncelikle iletişim gerçekleştiği dış çevre ve fiziki ortam

akla gelir. Ancak, bu öge sadece iletişimin gerçekleştiği dış çevreye ya da

fiziki koşullara gönderme yapmaz.

Bununla aynı zamanda gönderici ve alıcının bilişsel, duyuşsal ve

psikolojik koşulları da ifade edilir. Gönderici ile alıcının farklı etnik,

dinsel, dilsel, sınıfsal özelliklere sahip olması, iletişim sürecinin

işleyişinde etkili olur.

İletişim sürecinde kullanılan kanalın içerisinde yer aldığı birtakım

ortamsal koşullar da söz konusudur. Örneğin, Anadolu’nun tüm

köylerinde telefon hattı bulunmakla birlikte her zaman beklenen kalitede

telefon görüşmeleri olmayabilir. Benzer şekilde, cep telefonları da

köylük veya dağlık yerlerde çekmeyebilir. Ya da internet ortamında

İngilizcenin egemenliği nedeniyle pek çok insan için internet ortamından

bilgiye ulaşmak oldukça zor olabilir.

** Özellikle kitle iletişim araçlarının içinde iş gördüğü ortamsal

koşulları iletişim süreçlerinde büyük önem taşımaktadır. Çünkü medya;


kitlesel, kamusal ve kültürel yapar. Öte yandan, medya, onlarca,

yüzlerce iletişim profesyonelinin görev aldığı örgütlü bir kurum

olduğu için kamuoyunun kanaatlerini açıklama, oluşturma, etkileme

ve yönlendirme/manipüle etme gücüne sahiptir. Medyanın ortamsal

koşulları dediğimizde; öncelikle içinde bulunulan ülkenin kitle iletişim

sistemi (totaliter, otoriter, liberal, demokratik vb.), kitle iletişim

kurumunun mülkiyet ve sahiplik yapısı, medya-siyaset ilişkilerinin

yapısı, patronajın ilişkiler ağı, bu ilişkilerin etkisinde biçimlenen

genel yayın politikası, çalışma koşulları ve çalışma pratikleri gibi

faktörler akla gelir.

Özetle, ortamsal koşullar; iletişim sürecini etkileyen hem dış çevre

ve fiziki koşulları hem gönderici ile alıcının bilişsel, duyuşsal ve ruhsal

koşullarını hem iletişim sürecinde kullanılan aracın niteliklerinden

doğan koşulları hem de iletişim sürecinin gerçekleştiği sosyo-politik ve

kültürel ortamı anlatır.

You might also like