You are on page 1of 36

See discussions, stats, and author profiles for this publication at: https://www.researchgate.

net/publication/357395525

AKİDEDEN KELAMA -KELAM TARİHİ- (klm


yayınları)

Book · December 2021

CITATIONS READS

4 2,807

1 author:

Recep Ardoğan
ksü
84 PUBLICATIONS 133 CITATIONS

SEE PROFILE

All content following this page was uploaded by Recep Ardoğan on 29 December 2021.

The user has requested enhancement of the downloaded file.


AKİDEDEN KELAMA
-KELAM TARİHİ-

R ecep ARDOĞAN
2 AKİDEDEN KELAMA

klm Yayınları : I
Kitabın Adı : AKİDEDEN KELAMA -KELAM TARİHİ-
Yazar: Recep ARDOĞAN
KSÜ İlahiyat Fak.
3kelam@gmail.com

© Recep ARDOĞAN
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eserin
tüm yayın hakları yazarına aittir. Kitapta bulunan tüm yazıların
hukuki sorumluluğu yazara aittir. Yazarın yazılı izni olmadan e-
serin tümü veya bir kısmı mekanik, elektronik başka yöntemler-
le çoğaltılamaz, kopya edilemez, dağıtılamaz, yayımlanamaz.

Yayına Hazırlık ve Kapak Tasarımı

ISBN: 978-605-06963-6-3
klm Yayınları
Gözden geçirilmiş 5. Baskı (Ravza Matbaası)
Kahramanmaraş 2021
https://3kelam.wixsite.com/klmyayinlari
klmyayinlari@gmail.com
0 544 886 89 99

Atıf: ARDOĞAN, Recep, Akideden Kelama -Kelam Tarihi-, 5.


bs., klm Yayınları, Kahramanmaraş, 2021, 352 s.
AKİDEDEN KELAMA 3

ÖNSÖZ

Rahman rahîm Allah'ın adıyla...


O'na hamd, Rasulü’ne selam olsun.
İlmin kadrini bilen irfan taliplerine!..
Bir ilmin tarihi, o ilmi anlamada önemli bir işleve sahiptir. İlim tarihi, o
ilmin senedi gibidir. Bu nedenle kelam tarihinin de kelam ilmini anlamakta
ve aşağıdaki soruların cevabını tespitte önemli bir rolü vardır.
- Kelam ilmi hangi etkenlerle hangi aşamalardan geçerek gelişmiştir?
- İnananların zihin dünyasının inşasında veya dinin kültürleşmesinde ke-
lamın ne gibi işlevleri vardır?
Bu soruların cevabı ne olursa olsun kelam ilmi, İslam düşünce tarihinde
önemli bir yere sahip olmuştur. Kelam tarihi de bizleri kelamın doğuş ve ge-
lişim süreci, tartışma konuları, kelamcılar ve eserleri hakkında bilgilendir-
mektedir. Onun, kelam ilmini tanıma açısından önemli katkıları vardır.
Bir ilmin tarihini yazmak, o ilim alanında meşhur olmuş başlıca âlimlerin
hayat hikâyelerini ve isimleri bize ulaşmış eserlerini kaydetmekten ibaret
değildir. Dolayısıyla, kelam tarihi de kelamcıların ya da “akâid” eseri yazmış
medrese hocalarının biyografilerini vermek değildir. Kanaatimizce, bu bi-
yografiler önemli olmakla birlikte, kelem tarihi konusunda temel bilgilerin
özümsenmesinden sonra gelecek ayrıntı bilgilerdir.
Kelam tarihi, kelam ekollerini anlatmak da değildir. Çünkü, bugün, kelam
ilmi yanında bir de mezhepler tarihi ilmi vardır. Kelam tarihi kitaplarında,
mezhepler tarihi kitaplarına benzer bir şekilde itikadî mezhepleri anlatmak,
ilim tarihinin gayesi, konusu ve yöntemini göz ardı etmektir.
Dolayısıyla kelam tarihi kitaplarında, bir ekolü kelam ilminin doğuşu, geli-
şimi ve geçirdiği değişimlerden bağımsız olarak anlatmak, bu ilmin amacı a-
çısından yeterli değildir. Kelam ilmindeki tartışma konularının ortaya çıkış ve
gelişimiyle ilgisini göstermeden; dahası tez, anti-tez ve sentez sürecini gör-
meden, bir kelam ekolünün görüşlerini sıralamak, kelam tarihi değildir.
Bir ilmin tarihi, o ilmin çeşitli yönleriyle ayırt edici özelliklerini tespit et-
meli, bu özelliklerin nasıl ortaya çıktığını açıklığa kavuşturmalıdır.
Kelam tarihi, bu açıdan özellikle, Ehl-i Hadis ve sonraları Selefiyye adını a-
lan grubun itikadi meseleleri ele alış yöntemi ile kelamcıların yöntemi ara-
sındaki farklılıklar üzerinde yoğunlaşarak kelam ilmini ayırt edici hususiyetle-
ri ile ortaya koymalıdır. Bu bakımdan kelam tarihinin önemli konularından
biri Ehl-i Hadis ile kelamcılar arasındaki farklılaşmalar ve Ehl-i Hadisin kelamcı-
lara, kelamcıların Ehl-i Hadise yönelttiği tenkitler olmalıdır. Çünkü burada
yalnızca Selefiyye ile Maturîdîler ve Eş’arîler arasındaki itikadî görüş ayrılıkları
değil, doğrudan kelam ilminin kendisine yönelik temel yaklaşım farklılıkları
4 AKİDEDEN KELAMA

da açıklık kazanmaktadır.
Bir ilim tarihi, o ilmin terminolojisi ve metodolojisi (yöntembilim) hak-
kında bilgi verdiği gibi, bunların nasıl oluştuğunu açıklığa kazandırmayı da
hedeflemelidir. Dolayısıyla, bu kitapta, kelam ilminin metodolojisinin oluşu-
mu, süreci açıklayan çeşitli örnekler verilerek ele alınmaya çalışılmıştır.
Bir görüşü mahkûm etmek için, ona yönelik menfi bir yargıyı doğrudan
dile getirmek şart değildir. Onu yalnızca bazı tarihi olaylarla; sosyokültürel ve
siyasî şartlarla belli bir şekilde irtibatlandırmak da onun hakkında istenen
yargıları zihinlerde oluşturabilir. Burada fikirler ile olaylar, kültürel ortam,
toplumsal ve siyasi koşullar arasındaki irtibatın kurulmasının hem gerekli
hem de riskli olduğu sonucu çıkmaktadır. Bundan hareketle kelam tarihi için
bazı yöntemler belirleyebiliriz:
- İlk olarak kelam tarihinde ortaya çıkan görüşler ve yorumlar ile zamanın
şartları, fikrî ve içtimaî hareketler, siyasî olaylar arasında ilişkiler vardır.
- Ama, bu ilişkiler asla tek yönlü ve tek düze değildir.
- Bu ilişkiler açıklığa kavuşturulsa bile tek başına bu açıklama, bir görüşün
doğru ya da yanlış olduğunu temellendirmez. Kelam açısından, bir fikrin na-
sıl ortaya çıktığı onun doğru ya da yanlış olduğunu ispatlamaz; ispat aklî ve
naklî delillerle olur.
Bu nedenle kitapta, fırkalar ve görüşler hakkında dalâlet, küfr gibi yargı
bildiren ifadelerin az kullanılması, tasvirî ve objektif olma iddiasından dolayı
değildir. Fikrin doğruluğunun veya yanlışlığının sadece tarihi geçmişiyle de-
ğil aklî ve naklî delilleriyle tespit edilmesi gerektiğindendir.
Kitapta, konuların anlaşılır olması için fikirler arasındaki bağlantılar göste-
rilmeye çalışılmış; bilgilerin ayrı maddeler olarak değil, birinden diğerine ula-
şılan fikirler olarak öğrenilmesi hedeflenmiştir.
Ayrıca görüşler verilirken yer yer nasıl temellendirildiğine ilişkin örnekler
de verilmiştir. Kelamda farklı görüşlerin ortaya çıkış ve gelişimi, belli bir konu
örneğinde de gösterilmeye çalışılmıştır.
Mezheplerin görüşleri, ortak noktalar ve ayrılıklar dikkate alınarak veril-
miştir. Kelamcıların görüşleri özetlenirken de onların mensup oldukları mez-
hebin akidesi doğrultusunda tekrarladıkları görüşlere değil kendi farklı dü-
şüncelerine değinilmeye özen gösterilmiştir. İleri sürdüğü görüşler, temel
aldığı bilgi ve fikirlerle kelamın doğuşuna katkıda bulunan ilk isimler üzerin-
de daha çok durulması, bu noktayla ilgilidir.
Yine başlangıcından günümüze değin İslam dünyasında varlığını daima
hissettiren Selefiyye'ye gereken önem verilmeye çalışılmıştır. Selefiyye'nin
Mâturîdiyye-Eş'ariyye çizgisinden akide ve yöntem olarak ayrılan yönleri ye-
rerince açıklanmıştır.
Kitaptaki hata ve eksikler konusunda Allah'ın affını, kullarının müsamaha-
sını ümit ediyorum.

RECEP ARDOĞAN
Kahramanmaraş 2017
AKİDEDEN KELAMA 5

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ...........................................................................................3

GİRİŞ ........................................................................................... 11
1. KELAM İLMİNİN TANIMI....................................................................11
2. KELAM İLMİNİN KONUSU ..................................................................12
2.1. Konunun Genişlemesi .................................................................................................12
1. Allah’ın Zatı ve Sıfatları..............................................................................................................12
2. Mevcut (Varlık)...........................................................................................................................13
2.2. Konunun Sistematik Tasnifi: Mesâil - Vesâil Ayrımı ....................................................14
1. Mesâil veya Makâsıd..................................................................................................................14
2. Mebâdi veya Vesâil....................................................................................................................15
3. KELAM İLMİNİN AMAÇLARI ............................................................... 17
4. AKÂİDİ KONU EDİNEN İLME VERİLEN FARKLI İSİMLER............................ 20
1. el-Fıkhu'l-Ekber .............................................................................................................20
2. Akâid..............................................................................................................................22
3. İlmü't-Tevhîd ve's-Sıfât .................................................................................................24
4. Usûlü'd-Dîn....................................................................................................................25
5. Nazar ve İstidlal İlmi ......................................................................................................26
6. Kelam İlmi......................................................................................................................27
5. KELAM İLMİNİN BAŞLICA HUSUSİYETLERİ............................................30
6. KELAM İLMİNİN İSLAM İLİMLERİ İÇİNDEKİ YERİ....................................36
7. GÜNÜMÜZDE KELAM İLMİNİN ÜÇ ALANI.............................................. 42
1. Kelam Tarihi: Süreç ........................................................................................................42
2. Sistematik Kelam: Temeller...........................................................................................42
3. Sosyal Kelam: Sosyal Açılımlar.......................................................................................43
6 AKİDEDEN KELAMA

1. BÖLÜM
KELAM İLMİNİN DOĞUŞUNDAKİ ÂMİLLER .......................................... 47
1.1. İÇ ETKENLER ................................................................................ 48
1.1.1. Ayet ve Hadislerin Özelliği .......................................................................................48
1.1.1.1. Farklı Yerlerdeki İfade Farklılıkları....................................................................................48
1.1.1.2. Anlam Zenginliği ..............................................................................................................49
1.1.1.3. Müteşabih İbareler ...........................................................................................................49
1.1.1.4. Rivayetlerdeki Sorunlar....................................................................................................54
1.1.2. Kavramların Farklı Anlamlarda Kullanılması............................................................54
1.1.3. İnsanın Yapısı...........................................................................................................56
1.1.4. Siyasi İhtilaflar .........................................................................................................58
1.2. DIŞ ETKENLER: YABANCI DİN VE KÜLTÜRLERİN ETKİSİ ........................ 61
1.2.1. Fethedilen Bölgelerdeki Dinî ve Felsefî Okul ve Cereyanlar......................................61
- Muhaliflerle İlmî-Fikrî Tartışma ..................................................................................................62
- Mevcut Bilgi ve Fikir Birikiminden Yararlanma ..........................................................................63
1.2.2. İslam’a Taşınan Eski İnançlar ve Hurafeler...............................................................65
1.2.3. Tercüme Faaliyetleri ................................................................................................66

2. BÖLÜM
KELAM ÖNCESİ FIRKALAŞMALAR ...................................................... 73
2.1. İLK AYRILIK OLAYI: HÂVÂRİC........................................................... 73
- Ortaya Çıkış..................................................................................................................................73
- İsimlendirme Meselesi ................................................................................................................74
- Siyasî İhtilafların Haricîlerin Görüşlerine Etkisi...........................................................................75
2.2. GULÂT-I ŞİA ................................................................................. 78
Gulât-ı Şia'nın Uç İnançları ............................................................................................................79
Sebeiyye.........................................................................................................................................81
Keysaniyye .....................................................................................................................................81
İsmailiyye.......................................................................................................................................82
2.3. MÜRCİE....................................................................................... 85
a. Tüm Ehl-i Sünnet Tarafından Reddedilen Görüşleri..................................................................87
b. Mâturîdîler ve Eş’arîler Tarafından Paylaşılan Görüşleri ...........................................................88
c. Yalnızca Mâturîlerde Kabul Gören Görüşleri..............................................................................88
2.4. MÜŞEBBİHE ................................................................................. 90
AKİDEDEN KELAMA 7
a. Teşbihin Boyutları......................................................................................................................90
b. "Allah cisimdir" Diyenlerin Cisim Terimine Yükledikleri Farklı Anlamlar.................................92
c. Kelam İlminin Teşbih ve Tecsim Tartışmalarına Katkıları..........................................................96
2.5. KADERİYYE .................................................................................. 98
Ma'bed el-Cühenî (vf. 80/699) ......................................................................................................98
Ğaylan ed-Dimışkî (vf. 119/739) ...................................................................................................99

3. BÖLÜM
FELSEFİ NİTELİKTE KELAM TARTIŞMALARI ....................................... 103
3.1. CEHMİYYE – CEBRİYYE ................................................................. 104
Ca’d b. Dirhem (ö. 118/736)........................................................................................................104
1. Âlemin Cevher ve Arazlardan Oluştuğu ve Hâdis Olduğu..........................................105
2. İlahî Sıfatların Nefyi....................................................................................................105
3. Halku'l-Kur'an: Kur'an'ın Yaratılmışlığı......................................................................107
4. Cebr görüşü: İnsanın Seçim ve Fiilinde Mecbur Olduğu ............................................107
Cehm b. Safvân (128/746)...........................................................................................................108
1. Cebr görüşü.................................................................................................................109
2. İmanın Marifet Olduğu ve İrcâ Fikri............................................................................110
3. İlahî Sıfatların Nefyi....................................................................................................111
4. Allah'ın İlminin Hâdis Oluşu.......................................................................................111
5. Kelam Sıfatının Nefyi ve Halku'l-Kur'an.....................................................................112
6. Ru'yetullahın Reddi....................................................................................................113
7. Akıl-Nakil İlişkisi ve Müteşabihlerin Te'vili ................................................................113
8. Ahiret Hayatının Faniliği ............................................................................................114
3.2. MU'TEZİLE ................................................................................. 116
3.2.1. ÖNCÜLER VE MU'TEZİLE'NİN DOĞUŞU ....................................................................117
3.3.2. MU'TEZİLE KELAMININ SİSTEMLEŞMESİ .................................................................119
3.2.3. MU'TEZİLE KELAMINDA FELSEFÎ DERİNLİK..............................................................119
Ebu’l Huzeyl el-Allâf (vf. 227/841) ..............................................................................................119
İbrahim en-Nazzâm (231/845): Kelamda Felsefî Görüşler .........................................................122
Amr b. Bahr el-Câhız (ö. 255/868)...............................................................................................123
Mihne Devri..................................................................................................................................124
Ebu’l- Huseyn el-Hayyât (ö. 300/912).........................................................................................125
Ebu Ali el-Cubbâî (ö. 303/915) ....................................................................................................126
Ebu Haşim el-Cubbâî (ö. 321/933) ..............................................................................................126
Ebu'l-Kâsım el-Belhî el-Kâ’bî’ (ö. 319/931).................................................................................126
Kâdî Abdulcebbâr (ö. 415/1025).................................................................................................127
Ebu’l-Hüseyin el-Basrî (ö.436/1044)...........................................................................................128
8 AKİDEDEN KELAMA

Basra ve Bağdat Mu'tezilîleri Arasındaki Farklar.........................................................................128


3.3.3. EL-USÛLÜ’L-HAMSE ...............................................................................................131
3.3.3.1. Tevhid .............................................................................................................................131
3.3.3.2. Adl...................................................................................................................................133
3.3.3.3. el-Menziletü beyne'l-menzileteyn.................................................................................134
3.3.3.4. Vaad ve Vaîd ...................................................................................................................134
3.3.3.5. el-Emru bi’l-Ma’ruf ve’n-Nehyü ani’l-Münker...............................................................134
3.3.4. MU’TEZİLE AKILCILIĞININ ÖZELLİKLERİ...................................................................135
1. Kelam İlmi Yöntemi.................................................................................................................135
2. Asl - Fer’ Sistematiği................................................................................................................136
3. Aklî Delillerle Müteşabihleri Te'vil Etme..................................................................................138
4. Bilgi Değeri Açısından Haberlerin Gruplandırılması................................................................139
5. Akıl ile Nakli Uzlaştırırken Ağırlığı Akla Verme........................................................................140
6. Aklî Delillerle Meânî Sıfatları Nefy...........................................................................................141
7. İnsan İçin Aklen Sorumluluk Kabul Etme ................................................................................142
8. Aklî Hükümlere Riayeti Allah'a Vacip Sayma ..........................................................................143
3.3. ZEYDİYYE................................................................................... 147
3.4. İMAMİYYE ŞİASI (İSNÂ ’AŞERİYYE) ................................................. 150

4. BÖLÜM
ANA BÜNYE'DE (EHL-İ SÜNNET) FARKLILAŞMALAR ............................ 157
a. “EHLÜ’S-SÜNNE VE’L-CEMAA” KAVRAMLAŞTIRMASI ...................................................157
b. EHL-İ SÜNNETİN ÜZERİNDE BİRLEŞTİĞİ AKİDELER ........................................................161
c. ESER EHLİ – RE’Y EHLİ AYRIŞMASI................................................................................163
4.1. EHL-İ SÜNNET'TE KELAMA DİRENÇ: SELEFİYYE ................................. 167
A. SELEF - SELEFİYYE AYRIMI............................................................................................167
1. İcmâl devri..................................................................................................................174
2. Tafsil devri ..................................................................................................................176
B. KELAM KARŞITLIĞININ GEREKÇELERİ............................................................................179
1. Selefiyye’nin Yönelttiği Tenkitler............................................................................................179
2. Sufîlerden Gelen Tenkitler.......................................................................................................194
3. Meşşâîlerden Gelen Tenkitler..................................................................................................200
4.2. EHL-İ SÜNNET'TE KELAMLAŞMA (YOL AÇANLAR)............................... 203
4.2.1. EHL-İ REY VE EBU HANÎFE (vf. 150/767).................................................................203
4.2.2. EHL-İ HADİS MÜTEKELLİMLER................................................................................205
İbn Küllâb el-Basrî (vf. 240/854).................................................................................................206
30 AKİDEDEN KELAMA

5. KELAM İLMİNİN BAŞLICA HUSUSİYETLERİ

“Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt


fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya mahkûm etmek
değil midir?” (Cemil Meriç, Bu Ülke.)

İslam akâidini konu edinen kelam ilminin başlıca hususiyet-


leri, başka bir deyişle, kelamcıların selefiyye'den ayrılan ilmî hu-
susiyetleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

1. Nakil yanında akla, nazar ve istidlale, aklî delillere yer


verme
Akideyi naklî deliller yanında aklî delillerle de
temellendirme, kelam ilminin başta gelen özelliklerindendir.
Kelam ilminde, delil olarak ayet ve hadislere yer verildiği gibi,
tamamen akla dayalı delilerle de yer verilir. Özellikle, Müslüman
olmayanlarla yapılan tartışmalarda aklî delilere başvurulur.
Selefiyye'nin yahudi, hristiyan, zerdüşt, seneviyye vs. zümrelerin
görüşlerine karşı İslam'ı savunmakta yetersiz kaldıkları dönemde
mu'tezilî kelamcılar, hem cedel yeteneğini hem de aklî-felsefî
delillendirmeleri kullanarak İslam'ı savunmuşlardır. Kelam ilmi-
nin kurucuları ve onları izleyen âlimler, İslam inancının tespiti,
aklî delillerle temellendirilmesi, farklı din ve felsefî düşüncelere
karşı savunulmasında önemli katkılarda bulunmuştur.
Kelam ilminde, aklî delillere ulaşmak için de nazar ve istid-
lalde bulunulur.
Aklî delil, bütün mukaddimeleri (öncülleri) akla dayanan de-
lildir: Meselâ,
- "Arazlar, anlık-geçici varlıklardır."
- "Arazların yer aldığı her varlık da değişkendir." öncülleri ak-
lîdir. Bu öncüllerden çıkan "O hâlde âlem değişkendir." önermesi
de aklîdir. Bunun gibi,
- "Her değişken hâdistir (sonradan olmadır).”
AKİDEDEN KELAMA 31

- "Her hâdisin bir muhdisi (var edicisi) vardır." öncülleri aklî-


dir. Bu öncüllerden çıkartılan "O hâlde âlemin bir muhdisi var-
dır." sonucu da aklîdir.

"Allah, insanlara iki elçi (rasul) göndermiştir. Biri dâhilden o-


lup akıldır. Diğeri dışardan (zahir) olup peygamberdir. Bir kimse,
eğer içsel elçiden yararlanmazsa hariçteki peygamberden de ya-
rarlanamaz. İçsel elçi, hariçteki peygamberin doğruluğunu bilir.
Akıl olmazsa, peygamberin sözüyle delil de gerçekleşmez. Bu ne-
denle Allah, vahdaniyyeti ve peygamberleri konusunda şüphe
edeni, akla yöneltmiş ve bunların doğruluğunu bilmekte akla
başvurmasını emretmiştir. Akıl, öncü-temeldir; din ise destekçi-
dir. Akıl olmasa din de devam edemez, din olmayınca da akıl şaş-
kınlık içinde kalırdı. Din ile aklın birleşmesi ise 'Nur üstüne nur-
dur.'."
(İsfahânî, ez-Zerî'a ilâ Mekâmi'ş-Şerî'a, 157-158.)

2. Aklî delillere yer verirken felsefe ve mantıktan yararlan-


ma; felsefî kavramlar, ilkeler ve başlangıç bilgilerini kullanma
Kelamn ilmi, İslam inancının delillere dayalı olarak tespitini,
aklî delillerle ispatını ve muhaliflere karşı savunulmasını gaye
edinir. Bunun için de başta Yunan felsefesi olmak üzere farklı
kültürlerden hem bilgi hem de metot açısından yararlanılır. Ke-
lam ilminin terimleri ortaya konurken, felsefe, mantık ve dilbi-
limlerinin verilerine de başvurulur.
Felsefe ve mantık, kelam ilminin mebâdisi içinde önemli bir
yere sahiptir. Nitekim, Mu'tezilî kelamcı Câhız, mütekellimin
din konusunda olduğu kadar felsefe alanında da uzman olması
gerektiğini söylemiştir. (el-Câhız, Kitabu ’l-Hayevân, II, 134.)
Selefiyye ile kelamcılar arasındaki farklılığı, felsefeye yakla-
şım örneğiyle analiz etmek daha açıklayıcı olacaktır. Selefiyye,
felsefeye bütünüyle karşıdır. Kelamcılar ise felsefeye değil, belli
bir felsefî düşünceye karşı, İslam inancına aykırı gördükleri nok-
talarda karşı çıkar. Bazen kelamcıların Farabi, ibn Sina gibi filo-
zoflara yönelttikleri tenkitler, onların bazı görüşlerini küfr olarak
tanımlayacak kadar da keskindir. Bununla birlikte, İslam inancı-
32 AKİDEDEN KELAMA

nı temellendirmeye elverdiği sürece felsefeden yararlanmaya da


kelamcılar, daima açık olmuştur.
Selefiyye, bir yandan kelam ilmine karşı çıkmış diğer yandan
da itikat alanında ayrıntılı eserler kaleme almıştır. Bu eserler, ke-
lam ilminin yardımcı bilgi alanını ve başlangıç ilkelerini
(mebâdi) teşkil eden felsefî kavram ve ilkeleri içermez. Aklî
delillendirmelere karşı selef âlimlerinin görüşlerini aktaran riva-
yetleri tercih eder. Bu bakımdan ehl-i hadisin itikatla ilgili eser-
leri, kelam eserleri olarak isimlendirilmez.
Özel bir örnekten hareket edersek bugün bir kitap, inanç ko-
nularını çağdaş bilim ve felsefenin verilerinden de yararlanarak
ele almaya açıksa bir "kelam eseri"dir, aksine bunu bid’at olarak
tanımlıyorsa, Bir "kelam eseri" değildir.
Kelam ilminin yardımcı bilgi alanı, dışa açıktır ve zamanın ge-
reklerine göre değişir, gelişir.

3. Salt akılla kavranan bir bilgi alanı (akliyyât) kabul etme


Selef âlimlerinin ayet ve hadislere dayanarak açıkladıkları ko-
nuların çoğu, kelâm ilminin belirmeye başladığı hicrî II. yy.dan
itibaren aklın bilgi sınırı içine alınmaya başlanmıştır. Bilgi edin-
me yollarının duyular, akıl ve doğru haber olarak sitemleştiril-
mesinin ardından kelam ilminin meseleleri, “akıl ile bilinenler”
ve “nakli işitmekle (sem‘) ile bilinenler” şeklinde iki kısma ay-
rılmıştır. Bunlardan
- tek başına akıl ile bilinenlere “akliyyât,”
- nakli işitmek(sem‘)le bilinenlere de “sem’iyyât (‫ﺳﻤـﻌـﯿﱠﺎت‬ِ ْ َ )”
denilmiştir.
Dolayısıyla kelam ilminde “akliyyât”, itikatla iligli kimi konu-
ların salt akılla bilinen ve aklî delillerle temellendirilen konula-
rın varlığı demektir.

4. İtikadî meseleleri, mana, lafız ve tanım uyumun gerçek-


leştiği bir terminoloji ile tartışma, kavramları yerli yerinde
kullanma.
AKİDEDEN KELAMA 33

4a. Kelam ilminin kendi terminolojisi yani bir terimler ha-


zinesi vardır.
Kelamı, başlı başına bir ilim yapan hususiyetlerden biri de
terminoloji yani terimler sözlüğüdür. Terimler olmadığında kav-
ram kargaşası ortaya çıkar. Temel meseleler tartışılırken bile ta-
raflar birbirini anlamaz. Ortak noktaların neler, farklılıkların ne-
ler olduğu ortaya çıkmaz. Terminolojiye hâkim olamadan yapıla-
cak tartışmalar, nereye uzanırsa uzansın tutarlı bir sonuca ulaş-
tırmaz. İslam ilim ve kültür mirasının günümüzdeki en önemli
katkısı da bugüne kadar ulaşan terimler hazinesidir. İslamî ilim-
lerin terimler hazinesi iyi bilinmeden ne geçmişteki âlimlerin
söyledikleri doğru anlaşılabilir, ne de karşılaşılan meselelere doğ-
ru çözümler bulunabilir. Örneğin, "cisim" teriminin "var (mev-
cud)" anlamına mı "boyutu ve şekli olan varlık" manasına mı gel-
diği açıklığa kavuşturulmadan tecsim kavramı da açıklığa kavuşa-
maz. Bu nedenle, kelam ilminde terimlere ve tanımlara önem
verilmiş, tanım konusunda mantık ilminden yararlanılmıştır.

4b. Kelamcılar manayı en doğru şekilde ifade edecek lafızla-


rın kullanımına özen göstermişlerdir.
Kelam ilminde bir manayı ifade etmek için hangi kelimeyi
kullanmanın daha doğru olduğu, bir kavramın ne gibi manalar
içerdiği; belli bir bağlamda ne manaya geldiği konusu üzerinde
etraflıca durulmuştur.6
Kelam ilmindeki semantik delillerin ve lafzî tartışmaların ö-
nemi de terimler ve tanımlar konusuyla ilgilidir.
Semantik deliller ve lafzî tartışmalardaki amaç, itikadî mese-
leleri açıklarken kullanılacak terimlerin doğru bir biçimde tespiti
ve tanımlanmasıdır.
Lafzî tartışmalar, mananın nasıl kelama döküleceği yani nasıl
ifade edileceği, mana ile lafız ilişkisi üzerinedir. Başka bir ifadey-

6
Bir karşılaştırma ile açıklarsak, tasavvufta edebî sanatların öne çıktığı edebî
bir dil varken, kelam ilminde lafzın manayı karşıladığı ilmî bir dil vardır. Fıkıh
usûlü ve fıkıh ilimleri de ilmî dil konusunda son derece hassastır.
34 AKİDEDEN KELAMA

le, lafzî tartışmalar beşerî kelam üzerinedir, lafız ve tanım tar-


tışmaları şeklinde, terimler ile bunların tanımları hakkındadır.
Örneğin “marifet”, “ilim”, “araz”, “cevher”, “kelam”, “şey’ (‫”)َﺷـﯿْـﺊ‬
sözcüklerinin kelam ilmine ait terimler olarak tanımlanması gibi.
Bu tartışmalar, imanı şekillendiren konuları, imanın bilgi teme-
lini oluşturmaz. Ancak manaya uygun lafzın kullanılmasını sağ-
lar. Terimlerin eksiklik, fazlalık ve anlam kayması olmayacak şe-
kilde tanımlanmasına katkıda bulunur. Bu açıdan kelam ve fıkıh
usûlünde terminoloji son derece önemlidir. Bu ilimler bu bakım-
dan diğer ilimlere de öncülük etmişlerdir.
Kelam, iman ve İslam terimlerinin tahlilinde olduğu gibi, se-
mantik konusunda da yol açıcı bir ilimdir.

5. İtikadî meseleleri sistematik biçimde ele alma, bir meto-


doloji ile inceleme
Kelam ilmi, felsefeden de yararlanılarak oluşturulan bir ter-
minoloji ve mantık ilminden de yararlanılarak oluşturulan bir
metodoloji ile hususileşir. Sistematiklik, metodolojiyle hareket
etme yanında konuların sıralanmasında da karşımıza çıkar. Nite-
kim, "Bâkıllânî ile başlayan dönemden itibaren kelam kitapları-
nın hemen girişinde epistemoloji/bilgi felsefesi yapılır ve ontolo-
ji/varlık felsefesine geçilir. Orada cevher ve araz bahisleriyle fizi-
kî âlem, ilahiyat bahisleriyle de metafizik ele alınır." (Mert, Kelam Tarihinin
Problemleri, 66.)
Kelam ilmindde konuların;
1) akliyyât,
2) sem’iyyât olarak gruplanması ve önce akliyyât konularının
ele alınması, bu sistematiğin bir özelliğidir.
Mu‘tezilî kelamcı Kadî Abdülcebbâr’ın eserlerinde de görülen
akliyyât-sem‘iyyât bölümlemesi, Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye ke-
lâmcıları tarafından kullanılan yaygın bir metot haline gelmiş-
tir.” (Yavuz, Y. Şevki, “Akliyyât”, 280.)
AKİDEDEN KELAMA 35

EK: CÜRCÂNÎ’NİN “ŞERHU’L-MEVÂKIF”INDAN

“Kelam ilmi, en yüce ilimdir. Bütün şer’î ilimler sonuçta ona


varır, şer’î ilimlerin konuları veya bu konuların hangi bakımdan
incelendikleri kelam ilminde sübut bulur. Dolayısıyla onun, ister
şer’î olsun isterse şer’î olmasın, başka bir ilimde açıklanan baş-
langıç ilkeleri / mebdeleri yoktur. Çünkü İslam âlimleri, Yüce
Yaratıcıyla, O’nun sıfatları ve fiilleriyle ilgili dinî inançları ve
bunların uzantısı olan peygamberlik (nübüvvet) ve ahiret (meâd)
bahislerini ispat etmek için Hakk’ın kelimesini yüceltmeyi sağla-
yan bir ilim tedvin etmişlerdir. Bu ilimde de başka bir ilme muh-
taç olmaya asla razı olmamışlardır. Bu nedenle bu ilmin konusu-
nu,
- dinî akideleri
- ve -ister delillerinin maddeleri isterse de delillendirme şe-
killeri (delillerin suretleri) bakımından- söz konusu akidelerin
dayanağını oluşturan nazarî bahisleri içerecek şekilde almışlar-
dır. Bütün bunları da kelam ilminde ilimde ulaşılmak istenen
maksatlar (mekâsıd) yapmışlardır. Böylece başka ilimlere muh-
taç olmayıp kendi kendisine yeten ve başka bir ilimde
[temellendirilecek] bir başlangıç ilkesi bulunmayan bir ilim orta-
ya çıkmıştır. Kelam ilminin başlangıç ilkeleri, ya kendinde açık
olup açıklanmaya ihtiyaç duymaz ya da kelam ilminde açıklanır.
İşte kelam ilminde açıklanan başlangıç ilkeleri, açıklama açısın-
dan kelamın meseleleridir. Ama kelamın [daha sonra gelen] di-
ğer meselelerinin de başlangıç ilkeleridir. Fakat kısırdöngü orta-
ya çıkmaması için bu ilkeler, sonra gelen diğer meselelere
dayanmaz.” (Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf (2015), I, 152-153.)
36 AKİDEDEN KELAMA

6. KELAM İLMİNİN İSLAM İLİMLERİ İÇİNDEKİ YERİ

Kelam ilminin diğer İslam ilimleriyle ilişkisi daha farklı ve


daha boyutludur. O, bir yandan farklı ilimlerin verilerinden ya-
rarlanır, diğer yandan da onlara katkıda bulunur. Bu katkı, iki
noktada yoğunlaşır:
- Bilgiye ulaşma yollarını ve ulaşılan bilgilerin kesinlik derece-
lerini araştırma
- Diğer islam ilimlerine temel oluşturma.
Kelam ilmi bir temellendirme ilmidir, diğer ilimlere temel o-
luşturur. Çünkü diğer ilimlerin dayandığı varlık, bilgi ve değer
anlayışını temellendirir. Bu nedenle de temeller noktasında di-
ğer ilimlere ihtiyaç duymaz.
Kelam ilminin nakle ihtiyaç duyulan (sem'iyyât) konularında,
dinin kaynaklarının naklini konu edinen hadis ve kıraat ilimle-
rinden yararlanması gerekir. Bu ilimler, rivayetlerin toplanması-
nı ve rivayetlerin senetlerinin sahih olup olmadığını araştırmayı
gerektirir. Kelamcı, bunu yapmaz; hadisleri tedvin eden hadisçi-
lerin eserlerine ve bilgilerine başvurur. Ama haberi bir bilgi e-
dinme yolu olarak tanımladıktan sonra onu kesin bilgi oluşturup
oluşturamayacağı açısından ahad ve mütevatir olarak kategorize
etmek de kelamcıların ortaya koyduğu bir yaklaşımdır. Ancak şu
var ki kelam ilminin sistematiği içinden bakınca, bu rivayetler
akliyyât konularında Kur'an'ı ve sünneti bir bilgi kaynağı, bir de-
lil olarak temellendirdikten sonra; sem'iyyât konularında gelir.
Bu rivayetlere kıyamet, ahiret, iman anlayışı, imamet gibi konu-
larda başvurulur. Ancak bundan önce Kur'an'ın da hadislerin de
bilgi kaynağı oluşunu temellendirmek, kendi başına kelam il-
minde, onun kendi sınıları içinde ortaya konur. Dolayısıyla te-
meller açısından kelam ilmi başka bir ilme ihtiyaç duymaz. Başka
bir ifadeyle, kelam ilminin diğer ilimlerden yararlanması, onlara
dayanma şeklinde değildir. Ancak diğer ilimlerin durumu, kelam
ilminin temellendirdiği ilkeleri müsellem olarak almak ve onlara
AKİDEDEN KELAMA 37

dayanmak şeklindedir.
Tefsir ilmi, kelam ilminin konu edindiği itikadî Kur’an kav-
ramlarının semantiği alanında bilgi verir; ayetlerin anlaşılmasın-
da oldukça önemli olan esbab-ı nüzulü aydınlığa kavuşturur. Ke-
lamcı, müfessirlerin Kur’an’ın i’câzına ilişkin bilgilerinden yarar-
lanır. Bu konu aslında kelam ilminin temelini oluşturmaktadır.
Kur’an’ın i’câzı nübüvveti ve İslam’ın hak din oluşunu
temellendirir. Bu konuda da kelam ilmi tefsir ilminden yararla-
nır ama aynı zamanda bu konuda tefsir ilmine katkıda bulunur.
Yine kelam ilminin temel bir yöntemi olan te’vil, Kur’an’ın iyi
anlaşılması için zaruridir. Kelamcıların bu konuda ortaya koydu-
ğu yöntemler, bilgiler ve görüşler, aslında tefsir ilmine büyük
katkı sağlamaktadır.
Kelam ilminin temel kaynağı Kur’an’dır. Ancak o, başta tefsir
ve diğer ilimlerden farklı olarak Kur’an’ın bilgi kaynağı oluşunu
da akılla temellendirir. Bunun için hakikatlerin varlığını, biline-
bilir olduğunu, bilgi yollarını ve peygamber haberinin bilgi yolla-
rından biri olduğunu aklen ispatlar. Peygamber haberinin bilgi
kaynağı olduğunu ispat ederken, insanlara nebi ve rasul gönde-
ren Allah'ın varlığını, sıfatlarını, onun her şeyi bildiğini, adil,
hikmet sahibi, doğru yolu gösterici ve yanlış bilgi vermeyen yüce
bir varlık olduğunu aklî ve naklî delillerle ortaya koyar. ‘Peygam-
ber haberi’ içinde yer alan Kur’an’ın ve hadislerin bir bilgi kay-
nağı olduğunu aklî delillerle temellendirir. Bu temel üzerine de
diğer İslam ilimleri bina edilir.
Kelamcılar, hadisleri delil olma yönünden değerlendirmek ve
sınıflandırmak suretiyle, hadis alanına da katkıda bulunmuştur.
Onlar, haberleri, kesin bilgi veren mütevatir haber ve zann ifade
eden âhâd haber şeklinde ikiye sınıflandırmıştır. Bu sınıflan-
dırma, sonraları hadis ehli tarafından da kabul görmeye başla-
mıştır. Bu husus “3.3.4. MU’TEZİLE AKILCILIĞININ ÖZELLİKLERİ” başlığı altında
açıklanacaktır.

Kelam ilmi, inanç esaslarını tespit ederken de nakli ve aklı


bilgi kaynağı olarak alır. Dolayısıyla o, bilgi kaynağının neden
38 AKİDEDEN KELAMA

bilgi kaynağı olduğunu da aklî delillerle ispat ederek yola koyu-


lur.
Kelam ilmi, fıkıh ilminin de temelini oluşturmaktadır. Fıkıh
ilmi ile kelamın ortak konuları vardır. Bunlardan biri imamet (el-
ahkâmu’s-sultâniyye; es-siyâsetü’ş-şer'iyye) konusudur. Ancak
her iki ilim bu konuları kendi gayesi ve sınırları çerçevesinde ele
alır. Bu konu, egemenlik; siyasal iktidarın kaynağı ve bireysel öz-
gürlüğün temelleri açısından siyaset kelamına (imamet-hilafet
meselesi) dâhildir.7
Kelam, fıkıh usûlü ile de yakın bir ilişki içindedir. Nitekim fı-
kıh usûlünde fukaha yöntemi yanında ‘mütekellimîn yöntemi’
de söz konusudur.8
Kelam ilminin tasavvufla ilişkisinin de farklı boyutları vardır.
Dış kaynaklı mistik ve gnostik felsefelerin, batınî anlayışların
olumsuz etkilerine karşı kelam ilmi bir uyarıcı rol üstlenir. Dola-
yısıyla, tasavvufa, İslam’ın kesin delillere dayalı inanç esasları
çerçevesinde kalması için katkıda bulunur.
Mezhepler tarihi, kelam ilmi dışında düşünüldüğünde onun
gayesi, bir inancın veya bir mezhebin ne olduğunu ve nasıl orta-
ya çıktığını saptamaktır. O, kimlerin ne zaman, nerede, neye ve
kimlere karşı ne söylediğini veya ne yaptığını tespit etmeye yö-
nelir. Mezhepler tarihi, fikirleri, doğruluğunu ya da yanlışlığını,
İslam’a uygunluğunu ya da aykırılığını tespit etmek bakımından
konu edinmez. Mezheplerin, sapkın olup olmadığını ortaya
koymak onun sınırlarını aşar. Bunu kelam ilmi, yapısı gereği;
amacı ve konusunun sınırları içinde kalarak yapar. Sosyal bilim-

7
Bunun yanında bazı akâid risalelerinde fıkhî meselelere, işleyiş yönüyle siya-
sete yer verilmesi yanlıştır.
Akâid metinlerinde fıkhî hükümlere, hedefteki muhalif mezhebin farklı fıkhî
görüşlerine (o mezhep ve görüşü açıklanmaksızın) reddetmek için yer verilir.
8
Örneğin, Ebu’l-Meâlî el-Cüveynî'nin "el-Burhân fî Usûli’l-Fıkh",
Gazalî’nin “el-Mustasfâ min İlmi’l-Usûl”,
Seyfuddin el-Âmidî’nin “el-İhkâm fî Usûli’l-Ahkâm”,
Mu'tezilî Ebu’l-Huseyn el-Basrî’nin “el-Mu’temed fî Usûli’l-Fıkh” adlı fıkıh
usûlü eserleri bu yöntemle yazılmıştır.
AKİDEDEN KELAMA 39

ler ile kelam arasında da bu şekilde bir ilişki ve farklılık vardır.


Bunun yanında kelam ilmi, İslam'ın varlık, hayat ve insan gibi
konulardaki temel bakışını ortaya koyma rolünü üstlenir. Evre-
nin, dünyanın ve insan hayatının;
- Zorunlu-mümkün ve imkânsız gibi ontolojik,
- Doğru ve yanlış gibi epistemolojik,
- İyi ve kötü gibi ahlaki,
- Günah ve sevap, hak ve batıl gibi kavramlarla anlamlandı-
rılması onun temel bir işlevidir. Kelam ilmi, İslam'ın varlık, ha-
yat ve değer anlayışını (felsefesini) ortaya koymaya yönelir. Bu
açıdan da kelam ilmi, değer bildiren temel kavramları ele alarak
insanın bilişsel faaliyetlerini de yönlendirir. Onun başta İslam i-
limleri olmak üzere; müslüman bireyin bilimsel faaliyetlerine de
öncülük etme gibi bir işlevi vardır.
Dinin usûlü; dinî hayatın temelini oluşturan inançlar, akâid
ve kelam tarafından ele alınır. Kelam dışındaki İslam ilimleri de
kelam ilmi üzerine bina edilir. Çünkü iman, amelin geçerli ve Al-
lah katında değerli olması için şarttır. İman olmadıkça, ibadetle-
rin geçerliliği yoktur. İnsan öncelikle iman ile yükümlüdür. O-
nun amel ve diğer İslam ilimlerini öğrenmekle yükümlü oluşu,
imandan sonra gelir. Dolayısıyla kelam, diğer İslam ilimlerinin
temelini oluşturan bir meseleyi aslî bir konu olarak ele alır. Bu
nedenle, amelden önce iman, fıkıhtan önce de kelam gelir.
Bir ilmin önemi, onun konusu, amacı ve işlevine bağlıdır. Ko-
nusu, Allah'ın isimleri, sıfatları ve fiilleri olduğu için o kelam il-
mi, ilimlerin en değerlisidir, eşrefu'l-ulûmdur. Yine kelam ilmi-
nin amacı, İslam akâidini tespit etmek, ispat etmek ve savun-
maktır. Bu amacı yerine getirdiği sürece, onun amacı, tüm diğer
ilimlerin amacından önce gelir. Nasıl ki iman olmadan, amel yok
hükmündedir, dolayısıyla iman amelden önce gelir, konusu ve
amacı itibariyle de kelam ilmi, diğer ilimlerden önce gelir ve on-
lara temel oluşturur. Akâidi konu edinen ilim olmadan o akâid
üzerine dayanan ameli konuları ele alan ilimlerin de temeli ol-
maz.
Toplumsal kültürdeki değişimlerle birlikte insanların dü-
40 AKİDEDEN KELAMA

şünme biçimlerinin ve bilgi birikimlerinin değişmesi inanç ala-


nında yeni soruları gündeme getirmektedir. Bunlara bilimsel ve-
rilerle çelişmeyen, tutarlı ve ikna edici yanıtlar bulmak da ke-
lamcıların görevidir. İnsanın doğasıyla uyuşmayan ve bireyleri
yanlış yola sürükleyen bir inanç sistemi toplumun gerilemesine
neden olur. Aynı şekilde toplumun doğasına yabancı, donuk, du-
rağan ve katı bir inanç sistemi de toplumu medeniyet alanında
ilerlemeye teşvik edemez. İşte kelam ilmi, çağdaş sorunlarla bo-
ğuşan bireylerin İslam inancının bilgi, değer, toplum ve medeni-
yet alanlarında yol göstericiliğini fark etmelerini sağlar.
Kelam ilmi, İslam’ın varlık ve hayat görüşünü ortaya koyarak
diğer İslam ilimlerine temel ve öncü olur. Felsefî, siyasi, iktisadi
cereyanlara İslam’ın cevabını, insanlığın sorunlarına getirdiği çö-
zümleri küllî, usulî bir yaklaşımla ortaya koyar.
Küllî ve usulî yaklaşım, kelam ilminin sorunları fer’î mesele-
ler; somut tekil sorunlar olarak değil bunların temellerini sorgu-
layarak ele almasıdır. Meselelere temelden yaklaşması, felsefî
temelleriyle ele alması, fer’î çözümlerin dayanacağı usulü ortaya
koymasıdır.
Kelam İlminin İlimler Arasındaki Yeri

Kelam ilminin felsefeden ayrılan yönleri


Kelam ilmi, şer'î ilimlerden olmakla birlikte, aklî ilimlerle ya-
kından ilişkilidir. Bir bakıma İslam ilimlerinin aklî ilimlerle iliş-
kilendiği ilim, kelam ilmi, özellikle de bu ilmin akliyyât konula-
AKİDEDEN KELAMA 41

rıdır. Kelamcılar, dil, mantık ve felsefe konularına bu ilimde iz-


lenecek yöntemler, aklî temellendirmeler sadedinde yer vermiş-
lerdir.
Felsefe, görünenin ötesinde “hakikat”in ne olduğunu araştı-
rır, Varoluş ve hayatın anlamını sorgular. Felsefe gibi kelam ilmi
de varlık ve hayatın anlamı üzerinde durur. Varolanın nasıl ol-
duğu yanında niçin varolduğu ile de ilgilenir. Dolayısıyla kelam
ilminin ele aldığı çoğu konu, felsefenin de konusudur. Ancak ke-
lam ilmi felsefeden amaç ve yöntem olarak ayrılır.
Felsefe, özü itibariyle, başlangıç noktasıyla aklın hakikati ara-
yış çabasıdır. Ancak o da belli bir felsefî düşünceye ve ideoloji-
ye dönüştüğünde, örneğin marksist felsefeden, materyalist fel-
sefeden söz edildiğinde savunmacı bir karaktere bürünür. Ke-
lam ilmi ise, konuları yalnızca bilme merakıyla değil, aynı za-
manda Yaratıcı’ya karşı bir yükümlülüğü yerine getirme saikiyle;
İslam inancının doğru bir şekilde tespiti ve temellendirilmesini
yapmaya yönelir. Kelam ilmi, yapısı, başlangıç ve varmak istediği
nokta itibariyle savunmacıdır. Ancak, İslam inancının delillerle
tespiti noktasında hakikat arayışı öne çıkar.
İslam inancının tespitinde de ne selefiyye’nin yaptığı gibi
yalnızca nakil ve rivayetlerden hareket eder ne de filozofların
yaptığı gibi yalnızca akıl yürütme ve duyumlardan hareket eder.
Bu özelliğiyle o, felsefenin ilahiyat, tabiî teoloji gibi konu ve
doktrinlerinden ayrılır.
Dinler tarihi de kelâm ilminin vesâilini oluşturan ilimlerden-
dir. Bu ilim dalı, başka dinlerden müslüman toplumlara geçen
batıl inançların; bidat ve hurafelerin tespitinde önemli rol oynar.
Yine itikadî mezheplerin görüşleri tartışılırken bunlar üzerinde
başka din ve kültürlerin etkileri hakkında dinler tarihi sağlıklı
malzemeler sunacaktır. Nitekim kelamcılar farklı mezheplerin
görüşlerini tartışırken, onların kaynağına (Yunan felsefesi, Hristi-
yan ilahiyatçılar, Mecusilik, Hint dinleri vb.) da dikkat çekmiş-
lerdir.
42 AKİDEDEN KELAMA

7. GÜNÜMÜZDE KELAM İLMİNİN ÜÇ ALANI

Günümüzde, kelam ilminin üç ana alanı olduğunu söyleyebi-


liriz. Kelam tarihi, sistematik kelam ve sosyal kelam.

1. KELAM TARİHİ: SÜREÇ

Kelam tarihi, kelam ilminin doğuşu, gelişimi, ıstılahların ve


tartışma konularının ortaya çıkışı, belli bir konudaki tartışma sü-
reci, kelamcılar ve eserleri hakkında bizleri bilgilendirir.
Mezhepler tarihiyle ilgili nitelikli ve sistematik çalışmalara
kıyasla kelam tarihi alanında yeterince çalışma olmadığı söyle-
nebilir. Aşağıda, kelam tarihiyle ilgili eserlerden bazıları veril-
miştir:
- Abdullatif Harpûtî, Tarih-i İlm-i Kelam (İst. 1332.) Günümüz
türkçesiyle yayımlanmıştır (Kelam Tarihi, sad. Muammer Esen,
Ankara Okulu Yay., Ank. 2012.)
- Ali Sami en-Neşşâr, Neşetü'l-Fikri'l-Felsefî fi'l-İslâm. Arapça 3
cilt olan bu eser Türkçeye tercüme edilmiştir (İslam'da Felsefî
Düşüncenin Doğuşu, I-II, trc. Osman Tunç, İnsan Yay., İst. 1999.)
- Şerafettın Gölcük, Kelâm Tarihi, Konya 1992.
- Muhit Mert, Kelam Tarihinin Problemleri, (Ankara Okulu
Yay., Ank. 2012.)

2. SİSTEMATİK KELAM: TEMELLER

Sistematik kelam, kelam ilminin konusunun kendi amacı ve


yöntemleri çerçevesinde sistematik olarak incelendiği, “usulü’d-
din” dediğimiz ilmidir. Bilginin imkanı ve tanımı, türleri, bilgi
edinme yolları, istidlal çeşitlerinden başlayıp Allah’ın varlığı, sı-
fatları ve ilahî sıfatların tasnifi, bunlara dayalı kaza ve kader, adl-
i ilahî, husun ve kubh, hikmet ve gaye, nübüvvet, nebi, rasul te-
AKİDEDEN KELAMA 43

rimleri, peygamberlerde bulunması gereken sıfatlar, Hz. Pey-


gamberin ve Kur’an’da adı geçen diğer nebilerin nübüvvetinin
ispatı, mucize, keramet, ahiret, berzah, şefaat, hesap, mizan,
cennet ve cehennem, imamet, esma ve ahkam (iman kavramı,
iman amel ilişkisi, imanda artma ve eksilme, iman İslam ilişkisi)
gibi konular bu ilim tarafından sistemli bir şekilde, farklı görüş-
ler ve dayandığı deliller de tartışılarak ele alınır.

3. SOSYAL KELAM: SOSYAL AÇILIMLAR

Kelam ilmi, akâidi tespit etmekten; insanın inanması gereken


bilgileri önermeler halinde sıralamaktan ibaret değildir. Bunların
yanında kelam ilminin önemli bir amacı ve üstesinden gelmesi
gereken bir görevi daha vardır: Sosyal bilimlerin hızla geliştiği
çağımızda Müslümanın zihniyetinin yeniden şekillenmesine ön-
cülük etmek. İslam’ın varlık, hayat ve insan anlayışını; İslam
hayat tarzının ve medeniyetinin temellerini ortaya koymak.
Çağın gerekleri açısından kelam ilminin bu işlevi yerine getirme-
si için de "sosyal kelam"dan söz etmek gerekir.
Sosyal kelam, kelam ilminin sosyal bilimlerle ilişki içine gir-
diği, onların bulgularının kelamî bir yaklaşımla ele alınıp yorum-
landığı bir alandır. Sosyal kelam, Allah'ı konu edinen kelamın,
insan ve topluma izdüşümlerini ortaya koymaktır.
Sosyal kelam, sosyal bilimlerin tespit ettiği bulgulardan yarar-
lanır. Ama ortaya atılan kurgu ve teorileri, İslam inancına aykırı-
lık noktasında sorgular, onların tutarsızlıklarını açığa çıkartır.
Sosyal bilimler alanında ortaya çıkan animizm, totemizm;
psikanalizm, sosyal darvinizm gibi kurgu ve kuramları kelam il-
mine temel yapmak anlamsızdır. İşte, sosyal kelam, sosyal bilim-
lerin bulgu ve bilgilerine, konu gerektirdikçe yer verir ama teori-
lere karşı mesafeli durur. Bunun için de sosyal kelam,
- bilim ile teorileri;
- gözlem ve deneye dayalı bulgular ile kurguları,
- bilgiler ile yorumları ayırt etmekle işe başlar.
İslam ilimleri, çağımızdaki çeşitli teorilere ve ideolojilere ka-
44 AKİDEDEN KELAMA

yıtsız kalamaz. Bunların hakikat namına sorgulanması; İslam’ın


ilke ve değerleri açısından değerlendirilmesi bir gerekliliktir. Bu
konuda her ilmin kendi konusu ve yöntemleri ile katkıları ola-
caktır. Ancak, varlık, bilgi ve değer açısından bu ideolojileri sor-
gulama; çağın ideolojilerine felsefî temeller açısından cevap
verme, sosyal kelamın bir görevidir.
Sosyal kelam, kelam ilminin klasik-sistematik kelam ilmin-
den destek alınarak güncellenmesi, çağdaş sorunlara kelam ilmi
açısından yaklaşılmasıdır. Bu açıdan kelam ilminin önemli bir iş-
levi sekularizm, insan haklarının felsefî temelleri, ekoloji ve çev-
re ahlakı gibi yeni konuları İslam inancı ve temel ilkeleri açısın-
dan incelemek; sistematik kelamı bu konulara taşımaktır. Sosyal
kelam bunu yaparken günümüzde gelişen siyasetbilimi, sosyolo-
ji, psikoloji, pedagoji, dil felsefesi vb. beşerî bilimlerin sunduğu
verilerden de yararlanır. Bu bakımdan sosyal kelam, sistematik
kelamın beşerî ilimlerle ilişkilendirilerek yeni bir açılım sağla-
ması işlevini görür.
Sosyal kelam, günümüz siyasi hareketlerini kelam pencere-
sinden ama ortaçağın sınırlılıklarını aşarak inceleme imkânı ve-
rir.
Sosyal kelam ilgili çalışmalara Temellerden Topluma -Kelam
İlminde Sosyal Açılımlar- (klm yay., ist. 2016.) adlı çalışma örnek
verilebilir.

Kelam ilmi, Allah'ı, Allah'la ilişkisi açısından insanı, toplumu ve


evreni konu edinen bir ilimdir.
AKİDEDEN KELAMA 135

Mu'tezile'ye göre toplumun, hukuku uygulamak, iyiliği em-


retmek ve kötülüğü nehyetmek için bir devlet başkanı (imam,
halife) seçmesi gerekir. Buna karşın devlet başkanı, dinî ahkam-
dan ve adaletten uzaklaşırsa, ona karşı ayaklanmak da iyiliği e-
mir ve kötülüğü nehyetme ilkesinin gereğidir. Dolayısıyla Mu'te-
zile, hem toplumda siyasî gücün gerekliliğini hem de adaletten
uzaklaşan devlet başkanını değiştirmek için harekete geçilmesi
gerektiğini bu ilkeye dayandırır.

3.3.4. MU’TEZİLE AKILCILIĞININ ÖZELLİKLERİ

Mu'tezile mezhebi, İslam inancının tespitinde kaynak olarak


nakil yanında aklı da öne çıkarmıştır. Bunun için de kelamda,
felsefî kavram, yöntem ve mukaddimelere yer vermiştir. Ancak
bazı hususlarda aşırıya gitmiştir. Bu nedenle de fazlasıyla eleşti-
rilmiştir.

1. Kelam İlmi Yöntemi

Mutezile'nin akılcılığı, kelam ilminin kurucusu olmasında


tebarüz etmektedir. Çünkü, giriş bölümünde açıklandığı üzere,
kelam ilminin ayırt edici bir özelliği, akıl yürütmeyi bilgiye u-
laşmanın temel yollarından biri olarak kabul etmesidir. Düşün-
me ve aklen delillendirme noktasında, bazı olgular karşımıza çık-
maktadır:

1a. Akideyi naklî deliller yanında aklî delillerle de


temellendirme

1b. aklî temellendirmeler için felsefe ve mantıktan yarar-


lanma, Felsefî kavram ve mukaddimeleri kullanma

1c. Salt akılla kavranan bir bilgi alanı (akliyyât) kabul etme
Bunlar, ilk bölümde “kelam ilminin hususiyetleri” başlığı al-
tında açıklanmıştır.
136 AKİDEDEN KELAMA

2. Asl - Fer’ Sistematiği

Kelam ilminde asl-fer’ sistematiği, mantık ilmine uygun ola-


rak, delil getirmede kısır döngüden kaçınmanın bir gereği olarak
ortaya çıkmıştır.7
Açıklarsak, Hz. Muhammed’in peygamberliğini Kur’an-ı Ke-
rim’den ayetlerle ispatlamak, Kur’an’ın hakikat ve delil oluşunu
da Hz. Muhammed’in bir peygamber olarak Kur’an’ı Allah katın-
dan getirmesiyle ispatlamak, bir 'kısır döngü (devr)'dür. Burada
nübüvveti nakille, nakli de nübüvvetle temellendirmek şeklin-
deki bâtıl döngü, gerçekte bunlardan hiçbirini ispatlamamak
demektir.
Kur’an’ın hak oluşuna Kur’an dışında bir delil göstermek ge-
rekir. Yoksa, Kur’an’ın hak oluşunu ayetlerle delillendirmek, 'kı-
sır döngü' demektir.8 Bu durumda, naklin delil oluşu, akıl teme-
linde bilinmiş olur. Epistemolojik olarak akıl, nakilden önce ge-
lir. Akıl, temel olur, nakil ise akıl üzerinde temellenir.
Mu'tezilî Kâdî Abdulcebbâr'a göre delil dörttür: aklî delil, ki-
tap, sünnet ve icma. Allah'ı bilmeye ancak akılla ulaşılır... Aklî

7
'Asl (‫َﺻﻞ‬
ْ ‫)أ‬, kök, temel, esas demektir. Çoğulu 'usûl ( ‫ُﺻﻮل‬
ُ ‫')أ‬dur. 'Fer’ (‫ ')ﻓَ ْـﺮع‬ise
dal, kol, ayrıntı demektir. Çoğulu 'furû' (‫')َﻓﺮوع‬dur.
Kelam ve fıkh usûlünde, asl, başka bir hükme dayanmadan varolan hükümdür.
Fer' ise asl denen başka bir hükme dayanan hükümdür.
Amelî hükümlerin bir temeli olması gerekir. Bu da itikadî hükümlerdir. Dolayı-
sıyla itikadî hükümler ile amelî hükümler arasında bir asl-fer' ilişkisi vardır.
İtikadî hükümler, asl'dır (el-ahkâmü'l-asliyye), amelî hükümler ise onlara daya-
nan fer'dir (el-ahkâmü'l-fer'iyye). İnanç, dinin odağında yer alır ve amel boyu-
tuna temel oluşturur.
İtikadî hükümlerin iki delili vardır: Akıl ve nakil. Akıl ve nakil arasında da asl
ve fer' ilişkisi vardır.
8
Kur'an'ın hak oluşunu, ayetlerde serdedilen aklî delillerle temellendirmek, kı-
sır döngü değildir. Çünkü bu temellendirmede, Kur'an'ın nazmı, aklı harekete
geçirmekte, insan da hakikati salt davet ile değil aynı zamanda aklî deliller ile
kavramaktadır.
AKİDEDEN KELAMA 137

delil dışında kalanlar, ancak Allah'ın varlığını, birliğini ve adale-


tini bilmeye dayanır, dolayısıyla da fer'dir. Bu durumda, Kitap,
sünnet ve icma gibi fer'den biriyle Allah'ın varlığı, birliği ve ada-
letine delil getirmek, bir asl'ın (ona dayanan) fer'i ile o aslı
temellendirmek demektir. (Abdulcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-Hamse, 88.).

Kur'an'ın ancak hikmet sahibi, adil ve yalan söylemeyen ve


yalan söylemesi mümkün olmayan bir zatın kelamı olduğu sabit
olursa onun kesin delil oluşu da sabit olur. Bu da Allah'ı, onun
tek ve adil oluşunu bilmeye dayalı bir fer'dir. Sünnet de ne za-
man onun hikmet ve adalet sahibi rasulün sünneti olduğu sabit
olursa, onun kesin delil oluşu da sabit olur. Bu da Allah'ı bilmeye
dayanan bir fer'dir. (Abdulcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-Hamse, 88-89.).
Mu'tezile'de Allah'ın varlığı, sıfatları, peygamber göndermesi
ve onları mucizelerle desteklemesi, aklî delille sabit olmadıkça,
sem'î delilin delilliği de sabit olmaz. Nübüvvetin sabit olması, Al-
lah'ın yalancıların eliyle mucize gerçekleştirmediğinin bilinme-
sine bağlıdır. Bu da Allah'ın kötülük işlemeyen hikmetli ve âdil
olduğunun; kötülüklerden kaçındığının bilinmesine bağlıdır.
Mu’tezile’nin yaklaşımı, aklı nakilden üstün tutmak değil-
dir. Nakil, Allah katından gelen ilmi; akıl ise insanın bilgiye u-
laşma sürecini ifade eder. İnsan aklının sonsuz ilim ve hikmet
sahibi Allah’tan gelen ilimden üstün olması düşünülemez. Bunu
hiçbir Müslüman kelamcı söylemez.
Mu'tezile'de bu düşüncenin ortaya çıkması, İslam düşüncesi-
ni savunma konusunda tarihî bir zorunluluktan kaynaklanmıştır
(Altıntaş, İşlevsel Akıl, 358-359.). Müslüman olmayanlara karşı İslam inancını
savunurken, bir kelamcı ile muhatapları arasında bir ortak nokta
gerekir. Bu ortak nokta, sem'î delil değildir, çünkü gayr-i müslim
bir muhatap, Kur'an ve sünneti delil olarak kabul etmiş olsa za-
ten İslam'ı da kabul etmiş olur. O hâlde inanmayan muhatapla
aradaki ortak nokta akıldır. Zaten İslam inancını onlara akılla
temellendirmek gerekir. Kur'an ve sünnetin delil oluşunu da a-
kılla delillendirmek gerekir. Burada sem'î delili akılla
temellendirmek, İslam inancını gayr-i müslimlere savunmak için
138 AKİDEDEN KELAMA

bir zorunluluktur.
İlk defa Mu'tezile, dinde asl ve fer' alanlarının belirlenme-
sinde yöntemsel açıdan bir çığır açmıştır. Mu'tezile kelamcıları-
nın elinde sistematik bir temele oturtulan asıl-fer ilişkisi, özel-
likle müteahhirûn kelam döneminde bütün Ehl-i Sünnet (Ma-
turîdîlik-Eş'arîlik) kelamına girmiş ve büyük oranda kabul gör-
müştür. Cüveynî'den itibaren, Eş'ariyye kelamına asıl-fer' siste-
matiği girmiştir. Gazalî'den sonra asl-fer' sistematiğinin Eş'arîlik
kelam anlayışını kapladığı görülür. (Altıntaş, İşlevsel Akıl, 358, 365, 368.)9

3. Aklî Delillerle Müteşabihleri Te'vil Etme

Mu’tezile, nakil ile akıl çeliştiğinde, ayet ve hadisleri aklî de-


lillerin gereği olarak te'vil etmiştir. Mu’tezile’yi nassları te'vile

9
Ayrıntıya inildiğinde, “asl - fer' sistematiği”, farklı şekillerde karşımıza çı-
kar:
İlk olarak, Peygamber haberinin Allah katından oluşu, (salt peygamberin sö-
züyle değil bunun dışında) bir delille sabit olur.
Bu anlayışta, Allah'a ilişkin bilgiye ancak aklî delille ulaşırız. Allah'ı, O'nun
birliğini ve adaletini bilmeden, aklın dışındaki deliller fer' durumundadır. Eğer
biz, Allah hakkında bu fer' kapsamına giren delillerden bir şeyle delil getirmeye
kalkarsak, asl'a karşı fer olan bir şeyle delil getirmiş oluruz." ( Altıntaş, İşlevsel Akıl,
358.)

İkinci olarak, aklın tek başına bilebileceği konular vardır. Bu konularda da,
nakilden anlaşılanın aklen mümkün olması gerekir. Eğer akla aykırı ise, nakil
zahirî manasıyla okunmaz, mecazî manaya hamledilir.
Naklin zahiri ile akıl çeliştiğinde, aklın esas alınması, naklin zahirî manasını bı-
rakıp te’vil edilmesi, asl-fer’ sistematiğinin bir neticesidir.
Kelamcılar, genel olarak sem'iyyat bahislerinde nakli asl, aklı ise fer' kabul
eder. Sistematik kelam kitaplarında;
- önce akliyyât konuları,
- ardından sem’iyyât konuları yer alır.
Böylece, nakli esas alarak öğrenilen konulara geçilmeden önce, naklin bilgi
kaynağı olduğu aklî delillerle ispatlanmış olur.
Ahiret ve gayb âlemi konusunda imkân akılla bilinirken, mümkünlerin
gerçekleşme ve var olmama durumu, ancak sem' ile kavranır. (el-Cüveynî, el-Bürhân fî
Usûli'l-Fıkh, 137.)
AKİDEDEN KELAMA 139

yönelten etkenlerin başında tenzih anlayışı gelir. Onlar, Allah’ın


arşa istivası gibi zahiri manası (oturma), teşbih içeren müteşabih
ibareleri, mecazî manalarıyla yorumlamışlardır. Örneğin, istivayı,
Allah’ın evreni hâkimiyeti ve tasarrufu altına alması olarak tevil
etmişlerdir. Böylece, insanları teşbih ve tecsimden uzak tutmaya
çalışmışlardır.
Aklî bir gerekçeyle naklin te'vili, bir yenilikti. Bu yenilik, özel-
likle hadis ehlinin büyük tepkisine, Mu'tezile'yi bidatçilikle it-
ham etmesine neden olmuştur.
Mu’tezile’de akıl-nakil anlayışı ve yorumlama tarzının, Ehl-i
Sünnet kelâmının oluşumuna hizmet ettiği ve Sünnî kelamcıları
da etkilediği söylenebilir. Mu’tezile’nin aklî delillerle nassları ilk
anlaşılan mananın dışında manalara te’vil etme yöntemi sonra-
ları ehl-i sünnet tarafından benimsenmiştir. Mâturîdîler ve
Eş’arîler, Mu’tezile’nin yöntemlerini, ilkelerini ve kavramlarını
kullanarak kendi kelam sistemlerini oluşturmuştur. Bu durum,
aslında, Mu’tezile’nin en güçlü iki muhalifi üzerindeki etkisi ola-
rak da yorumlanabilir. Mu'tezile’nin kelamî meseleleri ele alır-
ken izlediği yöntemler, yaptığı kavramlaştırmalar ve sınıflandır-
malar, te’viller ve kıyaslar, ehl-i sünnet kelâmının oluşumuna da
katkı sağlamıştır. Örneğin, Allah-âlem ilişkisi çerçevesinde cisim,
araz, cevher ve atom gibi kavramları ile Mu’tezile özellikle eş’arî
kelamcılarını ve İslâm düşünce sistemini etkilemiştir. Mu’tezile,
yöntemleri, kelam ilmine kazandırdığı terimler ve tanımlar ile
kelam geleneği içinde etkisini hâlâ hissettirmektedir.
Mutezile akılcılığının tezahürlerinden biri hadisleri, bilgi de-
ğeri açısından sorgulamasıdır.

4. Bilgi Değeri Açısından Haberlerin Gruplandırılması


Başlangıçta hadisçiler, hem itikâdî hem de amelî meseleleri,
haber-i vâhid üzerine bina etmişlerdir. Onlar, hadis sahih oldu-
ğunda ona göre inanmak ve amel etmek gerektiği kanaatindedir-
ler. Ancak kelamcılar, haberleri bilgi değeri açısından ele almış-
lar; kesin bilginin ancak mütevatir haberle oluşacağını söylemiş-
140 AKİDEDEN KELAMA

lerdir.10 Hadis âlimleri arasında da haber-i vahidi itikadî alanda


kesin delil olarak değerlendirmeyen yaklaşımın kabul görmeye
başladığı söylenebilir. Çünkü, itikadi bir hükmün kesinliğinden
söz ettikten sonra, onu kabul etmeyenin küfre düşüp düşmeye-
ceği sorusu gündeme gelmektedir. Burada, başlangıçtaki hadis
ehl-i ile kelamcılar ayrımı varken, rey ehlinin yayılması ve ehl-i
sünnet kelamcıların ortaya çıkışıyla ara sınıflar oluşmuştur.
Mu'tezile, felsefî düşünmeye; anlama çabasında “e-
ser/rivayet” dışında akıl yürütme ve yorumlamaya ağırlık ver-
diği için bu mezhebin kendi içinde de çok farklı görüşler ve
hararetli tartışmalar ortaya çıkmıştır.

5. Akıl ile Nakli Uzlaştırırken Ağırlığı Akla Verme

Bazıları, Mu'tezile'nin aklı nakilden üstün gördüğünü söyler.


Ancak bu değerlendirme doğru değildir. Çünkü nakil, sonsuz i-
lim ve hikmet sahibi Allah’tan gelen bilgidir. Hiçbir kelamcı, in-
san aklının bu bilgiden üstün olduğunu söylemez.
Gazalî'nin "Kânûnü't-Te'vil"deki açıklamalarına bakınca, bu
konudaki aşırılık, nakli ihmal etmek ve düşüncelerini yalnızca
akledilenler ile sınırlamaktır. Bunun örneği de müslüman filo-
zoflardır. Çünkü onlara göre peygamberin avamın düzeyine in-
mesi; hakikati olduğu gibi değil, halkın kavrayacağı şekilde ifade
etmesi gerekir. Akılla uyuşmayan nakil de peygamberin hakikati
dönüştürerek ifade etmesinin sonucudur. Gazalî, bu görüşü,

10
“Güvenilirlik derecesine ve dolayısıyla da râvî sayısına göre yapılan taksimin
I/VII. asrın sonları ile II/VIII. asrın başlarından itibaren gündeme geldiği görül-
mektedir.” (Karacabey, müzakere metni, 332.) Nitekim, Vâsıl b. Ata, (vf. 131/748) haber-
lerin, haber-i ‘âmm ve haber-i hâss şeklinde iki kısma ayırıldığını söylemiştir.
(Neşşâr, İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu, II, 190.) Onun haber-i hâss ile “bir kişinin haberi”ni
kastettiği anlaşılmaktadır. (Karacabey, müzakere metni, 332.) Nitekim, Mu‘tezilî kelamcı
Ebü’l-Hüseyin el-Hayyât, Mu’tezile’nin “Bir âdil kişinin verdiği haber, ilim ge-
rektirmediği” ( el-Hayyât, el-İntiśâr (1413/1993), 67.) görüşünde olduğunu ifade etmektedir.
Vasıl b. Ata, “mütevatir haber” yerine, “huccet (kesin delil) olabilecek haber”
ifadesini kullanmıştır. Onun hâss ve âmm ayrımı daha sonra âhâd ve mütevatir
ayrımına temel oluşturduğu söylenebilir. (Hansu, Mu‘tezile ve Hadis, 112.)
AKİDEDEN KELAMA 141

peygamberi yalanla itham etmek olarak yorumlar ve küfürle it-


ham eder. Gazalî'ye göre akıl ile nakli telfik edenlerden bir grup,
bunu yaparken aklı esas almışlar ve nakli buna göre değerlen-
dirmişlerdir. Onlar ayet ve mütevatir hadisleri te'vil etmiş, bu-
nun dışında kalan hadisleri, te'vil etmekte zorlandıklarında
reddetmişlerdir. (Gazalî, "Kânûnü't-Te'vil", 581.) Mu'tezile'nin yaklaşımı bu
gruba tekabül etmektedir. Dolayısıyla Mu'tezile, akıl ile nakli ay-
nı anda esas almakta; ama bunları uzlaştırırken akla ağırlık ver-
mekte ve nakli te'vil etmektedir.

İslam düşüncesinde akıl-nakil ilişkisi


a. Aklı esas alıp nakli ona göre açıklamak: Müslüman filozof-
lar
b. Aklı da nakli de esas almak.
b.1. Akla ağırlık vermek: Mu’tezile
b.2. Nakle ağırlık vermek; daha açık bir ifadeyle
nakli esas alıp aklı ona göre şekillendirmek:
Selefiyye
b.3. Akıl ve nakil dengesi: Maturidiyye-Eşariyye
(Bkz. 4.1. EHL-İ SÜNNET'TE KELAMA DİRENÇ: SELEFİYYE /Kelam Karşıtlığının Gerekçeleri/ a. Selefiyyenin
Yönelttiği Tenkitler)

Mu'tezile'nin akla ağırlık vermesine, aklî delillerden hareketle


Allah'ın meanî sıfatlarını nefyetmesi ve aklî sorumluluk alanları
kabul etmesi örnek verilebilir.

6. Aklî Delillerle Meânî Sıfatları Nefy

Mu'tezile, sıfatlar konusunda cehmiyye ve felsefenin tesiri al-


tında kalmıştır. İlahî zat-sıfat ilişkisi gibi aklın idrak edemeyeceği
konularda bile akla hakem rolü vermiştir. Bunun sonucu olarak
da Allah’ın meânî sıfatlarını reddetmiştir. Allah'ın mana sıfatla-
rını nefy, Mu'tezile ile Ehl-i Sünnet arasındaki temel ihtilaflar-
dan biridir.
142 AKİDEDEN KELAMA

Allah'ın mana sıfatlarını nefyettikleri için Mu'tezile, "muat-


tıla" olarak nitelendirilmiştir. Mana sıfatlarını nefy yanında, ayet
ve hadisleri te'vil ettikleri için "Cehmiyye" adıyla da anılmışlar-
dır. İbn Ebî Ya'lâ'nın "sıfatları dil gereğince mecaz olarak te'vil
eden cehmîdir. (.‫ﺎز َﻓﮭُﻮ َﺟﮭِْﻤﱞﻲ‬ ِ ‫اﻟﻠَﻐِﺔ و َﻋَﻠﻰ ْاﻟـَﻤَﺠ‬
‫ﻀﻰ ﱡ‬َ ‫وإن ـَﺗ ﺄَﱠوَﻟــﮭﺎ َﻋَﻠﻰ ُﻣْﻘـَﺘـ‬
ْ )" (İbn ebî
Ya'lâ, Kitabü'l-İ'tikâd, 31.) ifadesi, bu isimlendirmenin mantığını göstermek-
tedir.
Mu’tezile’ye göre Allah'ın sıfatları, O'nun zatı üzerine zaid
manalar, zatından ayrı düşünülebilen şeyler değildir. Dolayısıyla
Allah için alim, semî' ve basîr denebilir ama onun ilim, sem' ve
basar sıfatları vardır denilemez. Dolayısıyla bu görüş,
Mu’tezile'nin Allah’ı sıfatlardan tecrit (ta’tîl) ettiği anlamına
gelmez. Bununla birlikte bu görüş, "ta’tîl" yani Allah’ı sıfatlardan
soyutlama olarak değerlendirilmiş; Mu'tezile de "muattıla"dan
olmakla itham edilmiştir (Topaloğlu, “Allah”, 491.).
Bu grubun yanlışı, Allah'ın zatının kavranamayacağını göz ar-
dı etmektir. Allah’ın zatı ile sıfatları ilişkisini açıklamak, Allah’ın
zatı hakkında düşünmek demektir. Oysa bu, aklı aşan bir konu-
dur. Çünkü insanın düşünce ve tasavvurlarının temelinde, görü-
nür âleme ilişkin gözlemleri vardır. Görünür âlemde varlık, sıfat-
lara sonradan sahip olmaktadır. Örneğin, insan akıl sahibidir
ama başlangıçta tüm davranışları içgüdüsel iken sonradan onda
düşünme ve ayırt etme nitelikleri gelişmektedir. Ayrıca doğadaki
varlıkların nitelikleri onlara Allah tarafından verilmiştir. Onlar-
da, zât şu ya da bu sıfat olmaksızın düşünülebilir. Yaratılmışlar-
da zât-sıfat, zihnen ayrıdır, haricen de ayrılabilir. Oysa Allah’ın
sıfatları, tamamen farklıdır.

7. İnsan İçin Aklen Sorumluluk Kabul Etme


Akılcılık, bazen de akla verilen yetki, rol ve sorumluluk anla-
mında karşımıza çıkabilir. Bu açıdan Mu'tezile son derece akılcı-
dır. Örneğin, kendisine ilahî vahye dayalı bilgiler ulaşmamış ki-
şinin Allah’ın varlığını, birliğini ve eksiklikten münezzeh oldu-
ğunu; yalnızca aklıyla hangi davranışların iyi ve hangilerinin kö-
tü olduğunu kavrayacak kabiliyette olduğunu kabul eder. Ayrıca
AKİDEDEN KELAMA 143

bunları kavramak ve bunlara uymak konusunda da aklen insanı


yükümlü kabul eder.

8. Aklî Hükümlere Riayeti Allah'a Vacip Sayma

Mu'tezile, aklın ahlak ve amel alanındaki hükümlerinin hem


insanlar hem de Allah için gereklilik bildirici hükümler olduğu-
nu ileri sürmüştür. Örneğin, va'd ve vaîdini gerçekleştirmesi, iyi-
yi emretmesi, kulun salahına olanı yapması, Allah'a vaciptir. Ehl-
i sünnetin karşı çıktığı bu görüş, mu'tezile'nin akılcılığının ayırt
edici noktalarındandır.
Mu'tezile, davranışların, özünde iyi veya kötü olduğunu, iyilik
ve kötülüğün bazı durumlarda akıl tarafından kesin olarak bilin-
diğini kabul etmiştir. İnsanın Allah’ın varlığını, eşsiz, mükem-
mel ve kulluğa layık olduğunu bilmesi ve buna iman etmesi ge-
rektiğini ileri sürmüştür. Ayrıca akılla bilinen kötü davranışları
terk etmekle yükümlü olduğunu söylemiştir. Bu görüşleriyle
mu’tezile akla inanç ve bilgi alanında geniş bir yetki, buna bağlı
olarak da geniş bir sorumluk alanı belirlemiştir.
Allah, insanı yaratmak zorunda değildir. İnsanı yarattığında
onu sorumlu tutmak zorunda değildir. Ama eğer insana sorumlu-
luk yüklüyorsa, Allah'a 2 şey vaciptir:
- o sorumluluğu yerine getirebilmesi için insana imkânı ver-
mesi
- insanın o sorumluluğu yerine getirmesini kolaylaştıran lü-
tuflarda bulunması.
Mu'tezile'ye göre, insanlara peygamber ve kitap göndermesi
de Allah'a vacip bir lütuftur.
144 AKİDEDEN KELAMA

Mu’tezile akılcığı ve diğer itikadî mezheplerle kıyaslaması


MU'TEZİLE SELEFİYYE MATURÎDİYYE EŞ'ARİYYE
Kelam ilminin kurucusudur Kelam karşıtı Kelam ekolü Kelam ekolü
Mu'tezile’nin akılcılığı ve diğer itikadî mez-
heplere etkisi kelam ilminin kurucusu ol-
masında başlar.
- Naklî delil yanında aklî delile önem verir. - √ √
- Nazar ve istidlali yöntem olarak benimser.
- Nazar ve istidlalin her bireye vacip olduğunu - √ √
kabul eder.
- Felsefe ve mantıktan yararlanır. - √ √
- Felsefeden alınan kavramlar, önermeler ve - √ √
başlangıç bilgilerini kullanır.
İyi ve kötünün aklî olduğunu kabul eder √ √ -
Salt akılla, √ √ √
Salt nakille,
Hem akıl hem de nakille kavranan ko-
nular vardır
Aklî vücub (aklen bir şeyin vacip olduğu) Hiçbir şey akılla Hiçbir şey akılla
vacip olmaz vacip olmaz
- Aklen iyilik ve kötülüğe riayetin insana vacip - Marifetullah -
olduğunu kabul eder. konusunda ka-
bul eder
- Mu'tezile'nin en belirgin özelliği Allah'a bazı - Hiçbir şey Al- - Hiçbir şey Al- - Hiçbir şey Al-
şeylerin aklen vacip olduğunu söylemesidir. lah’a vacip de- lah’a vacip de- lah’a vacip de-
1. Kötülüğü haram, iyiliği meşru kılması ğildir. ğildir. ğildir.
Allah'a vaciptir. Allah’ın emir ve - İyilik ve kötü-
2. Kötülüğü irade etmemesi ve şerri yarat- yaratmada iyi- lük, salt Al-
maması, Allah'a vaciptir. lik ve kötülüğe lah’ın iradesine
 Salah görüşü: İmtihandan geçen riayet, vücûb bağlıdır.
kulların salahına yani yararına olan olmadan ada-
şeyleri yapması Allah'a vaciptir. let ve hikmeti
 Aslah görüşü: İmtihandan geçen gereğidir.
kulların yararına olan şeylerden en
iyisini yapması Allah'a vaciptir.

Mu'tezile, insanların ihtiyarî fiillerini Allah'ın ona önceden


verdiği güç ve iradeyle ama fiil esnasında Allah'ın irade ve kudre-
tinin dahli olmadan gerçekleştirdiğini kabul eder. Bu nedenle
Mu'tezile'ye "kaderiyye" de denilmiştir.
Onların görüşleri daha çok zındık, mülhid ve sapkın fırkalarla
mücadelede başvurdukları cedel ve akıl yürütme şekillerine göre
şekillenmiştir. Bu durum bir yandan onların mücadele ettiği
grupların görüşlerinin tesiri altında kalmalarına ve zaman zaman
AKİDEDEN KELAMA 145

birbirlerini tekfire varacak düzeyde kendi içlerinde de ihtilafların


oluşmasına neden olmuştur.
Mu’tezile’nin “fikirlerin, delillerin ve itirazların henüz çarpış-
tığı kelam ilminin kuruluş süreci”nde, aslında kendi kelamî gö-
rüşlerinin olgunlaşma süreci yaşadığına işaret edilmelidir. Bu ol-
gunlaşma sürecinde Mu’tezile, içinde çok çeşitli fikirleri barın-
dırmıştır. Deliller ile karşıt delillerin çarpıştığı yoğun tartışmalar
sonucunda uçtaki fikirler gerilemiş, ortadaki fikirler ise eksikleri,
fazlalıkları ve yanlışları giderilerek belirmiştir.
Diğer yandan Mu'tezile'nin tepki olarak gelişmesi, görüşleri-
nin bir uçta kalmasına ve tam bir sentez yapamamasına neden
olmuştur. Abbâsîler döneminde en parlak günlerini yaşamış olan
Mu'tezile, Mâturîdiyye ve Eş’ariyye kelamının teşekkülünde de
dolaylı olarak etkili olmuştur.
Mu'tezile, zaman içinde mensubu kalmamış bir mezheptir.
Ama görüşleri, yöntemleri ve oluşturduğu terminoloji açısından
asla etkisini yitirmemiştir. Bunun en önemli nedeni,
Mu'tezilenin kelamın kurucusu olmasıdır. Günümüze değin her
tartışmada Mu'tezile’nin görüşleri verilir ve eleştirilir.
Ehl-i sünnet kelamı, Mu'tezile'den yaklaşık 2 yüzyıl sonra te-
şekkül etmiştir. Mu’tezile erken dönemde çıkmış, kelamî tartış-
malar da aslında onunla yürütülmüştür. Bu nedenle Mu’tezile,
içinde çok çeşitli ihtilafları ve çok farklı fikirleri barındırır.
Sistemleşme aşamasında ehl-i sünnet kelamı, Mu'tezile'nin
ortaya koyduğu görüşlerden dolaylı olarak, ortaya koyduğu kav-
ramlar ve yöntemlerden de çoğu zaman doğrudan yararlanmıştır.
Bunun yanında Mu'tezile'nin aşırılıklarını da reddetmiştir. Çeşit-
li tartışmaların ardından Mu'tezile'nin ayakta kalabilen fikirlerini
almıştır. Bunun sonucunda da Mu'tezile işlevini tamamlamıştır.
Ayrıca, mihne devrinde, saygın âlimlere tamamen akıl yürütme-
ye dayalı halku'l-Kur'an görüşünü kabul ettirmeye çalışmaları ve
bu alimlerin işkence görmelerine neden olmaları; Sıffîn Savaşı'-
na katılan sahabilere saygısızlık etmeleri; iman-amel ilişkisi ve
büyük günah işleyen hakkında katı bir görüş benimsemeleri, ka-
der, tefvid ve Allah'a vücûb görüşlerini yersiz ifadelerle dile ge-
146 AKİDEDEN KELAMA

tirmeleri,.. bu mezhebin gözden düşmesine neden olmuştur.


Tüm bu etkenler neticesinde Mu'tezile tarih sahnesinden çekil-
miş, mensubu bulunmayan bir mezhep durumuna düşmüştür.
Yine de kelam ve mezhepler tarihinde, mensubu kalmamakla
birlikte hakkında en çok konuşulan, araştırmalar yapılan, fikirle-
ri tartışılan mezhepler arasında yer almaktadır.
Mu'tezile, birçok konuda görüşleriyle Zeydiyye ve İmamiy-
ye'yi de etkilemiştir. Örneğin, Mu'tezile sonrasında Şia, teşbih ve
tecsimden uzaklaşmıştır.
,

Dırar b. Amr (vf. 200/815?)


Dırar b. Amr, Basra Mu'tezilesi’den insan fiilleri konusundaki
kesb görüşü ile ayrılmıştır. İnsanın fiilinin iki faili olduğunu, Al-
lah’ın onu yarattığını, insanın da kesbettiğini; hem insanın hem de
Allah’ın hakiki fail olduğunu kabul etmiştir.
Dırar b. Amr, Allah’ın sıfatları konusunda selb yaklaşımını be-
nimsemiştir. Ona göre Allah’ın âlim ve kâdir oluşunun anlamı, ca-
hil ve aciz olmamasıdır. O’nun diğer zatî sıfatları da böyledir.
Ona göre Allah, kıyamet günü insanlar için altıncı bir duyu ya-
ratacak ve insanlar, O’nu görecektir.
Dırar b. Amr’a göre cisim, bir araya gelen arazlardan oluşur.
(el-Eş’arî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn (1369/1950), I, 313.)

View publication stats

You might also like