You are on page 1of 6
106 | Anayasaeiik ANAYASACILIK (ing. constitutionalism; Fr constitutionnalisine). John Locke’un siyaset culannin politik teorileriyle irtibatlandinlan, hukiimetin veya siyasi yénetimin sahip oldu- u giisler bakimundan sirurlandirabilecegi ve sinirlanmast gerektii, onun otoritesinin bu sirurlamalart tarumaya bagh oldugu diigtin- esi; keyff yanetim ihtimalini mimktin oldu unca bertaraf eden bir politk sistemin nasil geligtirilebilecegi sorusuna verilecek en do ru cevabi belirleyen fikir,ilke ve kurallar bi- an. ‘Anayasaciligin en yalin anlamt iginde, bir anayasa,siyasi yénetimin gtici ya da otorite- sinin sirurlanns yaratan, yapilandiran ve ta- rumlayan bir kurallar ya da normlar kime- ssinden meydana gelir. Béyle anlagildiginda, bitin devletlerin anayasalar: vardit ve tim devletler anayasal devletlerdir. Bir deviet olarak kabul edilebilir veya tarumlanabilit olan bir geyin, yénetimin iktidanirun yasa koyma, icra ve yarg giclerinden olugan ig temel gekli izerine getirilecek sirurlar olus- turmanin ve ézgillestitmenin bir yoluna s3- hip olmasi gerekir. Her ig alanda da siursiz bir giicd elinde tutan bir kraln, mutlak mo- arin durumunu ele alalim, Onun her tg ‘ict de elinde tuttugu, onlan diledigi gibi hayata gecirdigi kabul edildigi takdirde, fonun devletinin anayasasinun krala siursiz aiig bahseden tek bir kuralt oldugu sdylene- bilit. © buyruklannun dogrulugu, bilgeligi ya dda ahlékiligi sorusuna hukuken cevap vere- bilecek durumda olmadigi gibi, iktidarina ha- ‘yata gecirrken, birtakim talepler, sirecler ve- yaiglemlerle smurlanmaz, Onun emrettigi her sey anayasal olarak gecerlidir. giictin hayata gesirilmesinde kullanilan me anizmalarla ve elbette haklarla ilgili olmak durumundadi. Igte bu daha geni anlamuyla anayasacihk, siyasi iktidarin sahip bulundu- u giiler agisindan sirurlanmas gerektigi ve nun otoritesinin bu sirurlamalari tarumasina ‘agit oldugunu ifade eder. ‘Buradan da anlagilacags dzere, anayasacr- luk, dzellikle 1789 insan Haklan bildirgesin- den itibaren, insan haklanin teminat altina alan, kuvvetler ayrihgans acik secik bir bigim- de tanumlayip benimseyen bir politik dize- rnin kurulmasins amaclar. Anayasaciligin s62 kkonusu iki ikeye ek olarak dzsel kabul ettigi digerilkeler halk egemenligi ve hukukun yo- retimi olup, 0 iktidar sahiplerinin segimiyle, halk nezdinde kabul edilebilrlgiyle ve niha- yet bir anayasinun nasil yapihp yorumlanaca- iyla ilgili bitakim kurallar ihtiva eder. ‘Anayasacilikla demokrasi arasnda ciddi yakinliklar bulunmasina ragmen, bu ikisi hhigbirgekilde bir ve ayn degildir. Demokra- sinin en azindan bir yéniyle halkin kendi endisini yénetme hakkin hayata gegiren ‘kurumsal bir dizenleme oldugu yerde, ana- yyasacik, halk tarafindan secilip megru kabul edilseler dahi, yéneticilerin iktidarina ku- rumsal sinurlamalar getirmeyi amaclar. Bu agidan bakildunds, anayasacilk, halkin yé: netiminin kendi kendisini rasyonellegtirmesi ve kendisine sirur koymastyla ilgili ikelerin bir ifadesi olmak durumundadir. Ayrica ble, ANAYASAL DEMOKRASI, DEMOKRASL, SIYASET FELSEFES!, J. Wolff, Political Philosophy: An Introduct: ‘on, Oxford, 1996; Stanford Encyclopedia of Phi- losophy, http // www. plato. stanford. edu. Siyaset felsefesinde anayasacihktan siz ANAYASAL DEMOKRASI (ing. cousttuti- edildigt zaman, bununla birlikte, mutlak mo- nark &tnegi hemen tamamen bir kenara bira- Jahr ve sadece yasa koyma, cra ve yargi gic- Jerini yaratan birtakim kurallar bulundugu defi fakat bu kurallarin sz konusu giclere birtakim siurlamalar getirdigi anlatlmak is- tenir. Bu sinirlamalar genellikle birey ya da gruplann siyast otorite kargisindaki ifade 62- ‘gurligi, epitik benzeri haklan geklinde ger- geklesir. Onlar otoritenin kapsamyyla ilgili onal democracy; Fr. Fr. démocratieconsttutionel- lel. Devieti siyasal Szgiirlikleri guvence alt. na almak amaciyla sinirlamaya cagan de- mokrasi tir, Bireysel hak ve hirriyetleri hukukun gi- vencesi altina alan, cogunluk azinlik tizer ddeki tahakkiimiind birtakim hukuki ya da anayasal normlarla engelleyen bir demokra- tik géztim tara olarak demokrasi, esas énem- 1i olanun iktidarin veya yénetme hakkinin kimde oldugu sorusundan ziyade, iktidanin denetlenmesi oldugu ilkesine dayanir. Buna sie, hukuk yoluyla demokrasi diye de ge gen anayasal demokraside, poliiksistemin en temel aktsrlerindenbiri hale gelen ana- yasanun hukmis hem bireysel dagirliklerin korunmasinin ve hem de hukuk devietinin teminatt olur. Onun sayesinde, cogunlugun azink dzerindeki tahakkiimd engelleni ve- ya demokrasinin gofunluk rejimi olugunun ‘makdl ve kabul edilebili siurlan ortaya ko- nur. Aynca bla, ANAYASACILIK, GOGULCU DEMOKRASI, DEMOKRASL. ‘A. Arblaster, Demolzasifge. N. Yilmaz), ‘Ankara, 1999; M. Erdogan, Anayesal Denokra si, Ankara, 1996; M. Tarkéne(ed), Sivas, ‘Ankara, 2003. ANCIEN REGIME. Fransa'da, Ulusal Meclisin 1789 devrimiyle birlikte ilinundan énceki dé: nnemi kapsayan siyasi,iktisadi ve toplumsal diizeni ya da rejimi tarumlamak igin kullani- lan deyim. Once, uzun bir sire boyunca sadece, 1789 Devrirni‘yle ykalan krallik mutlakiyeti ve im- tiyazlann varhiiyla segkinlegen Fransiz mo- nargisinin siyasal ve toplumsal yapisim ve urumlariny, egitsizlikler Uzerine kurulu bir toplumsal diizeni ifade etmek isin kullanilan ‘ancien régime teriminin igerigine daha sonra bu yapiya dzgiliktisadi yagam tarzi ve kilti- rel yapt da dahil edilmigti. Tanma ancelik vveren yapisi, kithklan, teknik eksiklikleri,st- ruth degisimleri ve kendi urdnlerini yine Kendisinin tiketmesiyle belirlenen sz konu- su ekonomik diizen, pazar ekonomisine bii- tiindyle karsit olan bir diizen olusturur. D. Robertson, The Penguin Dictionary of P- lites, London, 1993; M, Sarica, 100 Soruda Si- _yast Digiince Tarihi Istanbul, 1977. ANDREAS-SALOME, LOU. 1861-1937 yallan arasinda yagamis gagdag kadin dui. Nietzsche dzerinde belli bir etkisi olmak- la birlikte, entelektiiel kariyerinin énemli bir baliimind Nietzsche diigiincesini analiz ‘etme igine adayan Andreas-Salomé, aynica agk, cinsellik, din ve psikanalizle ilgili du: sinceleriyle tanurur. Yuzyt! baglaninda ente- Andreia | 107 lektiel cevrelerde oldukca etkin olan, sade- ce Nietzsche’yi deil, fakat Rilke ve Freud'y da etkileyen Andreas-Salomé'nin Nietzsc- hhe’yle ilgili en nem tezi, onun diga vuran entelektdel hayatinin derunt psikolojik ha- yatirun bir ifadesi oldugu tezidir. Yine 0, Nietzsche'yle ilgili yorumlarinda, dstinsan duisiincesinin hem erisilemez veya imkinsi2, bir ideal, hem de yikes bir digtince oldugu- ru ne siirmiigtr. Nietzsche felsefesine dé- nik bitin bu elegtirel milahazalanna rag. ‘men, © Nietzsche'nin basta antitemelciligi vve evrensel ahlaki dogrularin olmadigy id= diast olmak dzere, birgok diigtincesini pay- lair ‘Andreas Salomé’nin psikanalizle ilgili ya- alan ise, onun baglangicta dine, daha sonra da agk, cinzellik ve digillige yénelikilgilerini bir araya getirir. Agk ve cinselligin benligin, kaybedilmis diger yanstyla olan birligini ye niden tesis etme yéniindeki bir hamlesi oldu- unu bildiren Andreas-Salomé, yitirilmig bu benligin insanlanin kendilerinden hareketle yyaratmig olduklan ideal bir imge olmasi do- layisiyla, askin geriye, bizzat bizim kendimi- ze dogra yénelmig bir hareket oldugunu sa- vunmustur. Benligin ideal imgeyle olan bu bisligi, ona gore, bireysel benligin ayn: za- manda Spinozact Doga‘yla (yani, Tan Ditlesmesi olmak durumundadir. O da, Ni etasche’yle birlikte, Tann'run varolmadigini ya da aldigiind kabul eder, fakat bir yandan, 4a O'nun yuceltilmig insant duygularda ya- samaya devam ettigini one ster. §. Brown D. Collinson -R. Wilkinson, Bi- graphical Dictionary of Twentieth Century Phi: Iosophers, London, 1996; M. Rullman, Kadin Filosofarigev. T. Mengigoglu), 1. cit, istan bul, 1998. ANDREIA. kag Yunan kiiltirtinin dart te- mel erdeminden biti: Cesaret. ‘Andreia, en acik bir bigimde, onu ruhun parcasi olan thumosun gici ya da erde- aklin yol géstericiigi alunda igtihanin agmnbklarina karst koyabilme gic olarak gésteren Platon tarafindan tanimlanmigtr ‘Ayn Platon, sonra bireyden topluma gecti- inde, andreinan ideal toplumunun orta s1- Angaje Edebiyat rufira olusturan asker ve beksilerinin erde- mi oldugunu sdylemistir. Ayrica bla, ER- DEM A. Coviaci,Ilkgag Felsefei Tarihi, Bursa, 3 bask, 2001; Platon, Deletigev. S. Eyiboglu ~ M. A. Cimeoz), istanbul, 1988. ANGAJE EDEBIYAT ting. commited literature; Fr literature engagée), Sartre’ Edebiyat Nedir? adh eserinde ane sirmiig oldugu, Kendisine ait é2el edebiyatanlayi Sartre'n baglanma ya da angaje olma kavrayig. br ideolojye, énceden beltlenmis poltk bir ciagiye baBlanmayt telkin etme: bu yiaden toplumsal gergeklikle kang mamasi gerekir. Angaje edebiyat daba 2iya de, yazarin durma, onun temel 62gurlogaind hem tanumlayan hem de sirlayan, 2orunka ve kacimlmaz dahlini yansitr. Zira Sartre iin yazmak dinyays adlandirmak, agimla- mak, onun tzerindeki ortiyi kaldirmak ve rihayet,dinyaya bir varhkimgesiaktarmak- tur. $u halde yazar, toplumsal-poitik bir ge seklik baglams iginde Sagi bir konum alt ve inyaya dahli ya da midahalesinin bilincin- de oldugu dlgide angaje olur. 0, bunun ya- rinda okuyucuya, iginde bireyin sahici bir dagirlik arayigina mahkum oldugu tarihsel olarak konumlanimi bt varhk olarak gorile bilecegi bir gerceklgi agimlama moral buy- rrguna tabidr. Baglanma ya da angaje olma duisincest ju halde, yazarla okuyucu arasin- a tam ve dogrudan bir iletisim bulundugu- niu ortaya koyar. , angaje edebiyat izerine ilk denemesin- de, soz konusu edebiyat tirntin esas yeri veya ortaminin kurgu ve drama oldugunu. séyler Siri digta birakr, git ozan igin sé2- cikler jeylerdir; angaje yazar iginse sézctk- Ter dinyay,, onu degigime ufatmak amaciy- la adlandiran aracsal géstergelerdir. Bununla Dirlikte, Sartre cok kisa bir sire sonra Seng hor’un Afrika giriyle igili antolojsine yazd- 1 Snsézde, girin de angaje edebiyatn br ti ri olabilecegini kabul eder. Ciinkii Avrupalt cozanlarin dili insansizlagtinp dogallaghrcik lan yerde, Afrikal, satler politik bir ol oyna- yip, uzlasimsal cagigimlan yikacak ve Fran- ‘12 dilini Fransi2 somirgeciligine kar koya- cakbir arag halinegetirecek Sede bir dzgir- Tuk micadelesiigne giebilirler. Sartre'in bizaat kendi eserleri 62 konust. oldugunda, angaje edebiyatin en acik veya en eusursuz Senegi, Oxpirik Yollar glemesi- dir. Clik tiglemeyi meydana getiren eser- lerde, karakterler ve bu arada dogal olarak cokuyucu, secim yapma zorunluluguyla bag ‘etmek ve secim yapmanin bzatihi kendisinin tis niyetiginde yapulsy bir segim oldugu gercegiyle hesaplagmak 2orunda biralalr Sartrein oyun ve zamanlari da sosyalizmin ideallerine sempati duyan, ama Komvinist Partisinin dogmalarin kabul etmes, a2gir- 1k ve sabicilik idealini ayakla altina almak- sizin mimkin olmayan entelektdelik dura- mun. anlar veya dramatiklestirie. Aynca ‘kz, EDEBIVAT FELSEFESL SARTRE . Howallsed), The Cambridge Companion to Sartre, Cambridge, 1992; F. Olafson, The Philosophy of Serr, London, 1965. ANGST. Tasa, kaygy, endise, ruhsal ac, kaygglt korku anlamuna gelen Almanca terim. Varo: lugcu filozoflarmn insan yasaminin, psikoloj- nin ya da dogalc psikolojinin asia anlamaya- bir boyutu oldugunu acikikla ispat eti- {ine inandiklari temel bir yasants: Tasa, kay: gu kaygit kor hal Gzellikle varolugcu felsefe acisindan, sey- lerin, nesnelerin belirsiliginin ve anlamsiz {min bilincine varan ve yasamla, iginde ki sel segimin ozsel oldugu ve kararlarin sorum: lulugunun syle ya da boyle taginmasinun ge reldi bulundugu bir alanla karsi karsiya gelen varlilarin temel gercekligi diye tarumlanan, zihinsel karmaga hal; iginden giktigs higlgi ve yéneldigi belirsiz bir gelecegi derinden derine duyumsayan insanin gecmisle gele- ccek, varlikla higlik arasinda havada Kalan va- rolusunun belirsizligii, durumunun anlagil- rmazligim ve hayatin sacmahint gérerek ya- {sadigs derin umutsuzluk ve dolayisiyla igs Jeantst hal Terimi ilk kez olarak kullanan Kierkega- ard olmustur.Ona gore, hayatin sonu gelmez sallantilan, kaderin istikrarsi2hgi ve talihin olumsalliklankarsisinda yasanan temelli bir his ya da duygu olarak anget, biz insanlarin giivenli bir kimlige, saglam bir kimlik duy- gusuna sadece imanin yapacagi sicrama ve dolayrsiyla Tan ile dogrudan bir iligkiye gir- mek suretiyle sahip olabilecegimizi gésterir. Heidegger de ise agst, insarun yagadigs duy. gudan ziyade, isinde bulundugu bir haldir; belirsizolup, bir tehdit ya da tehlikeye yolag- ‘maz. Fakat, angst Dasein’in egzistans olmast, yani varolugunun sorumlulugunu almast ve- ya stlenmesi yolunda énemli bir ugrak ‘olup,birbirine karst iki etkiye yol agar. Onun stirekli,sabit ve értuk bir hil olarak betimle- «igi angst, Sncelikle insarun kendisinden kag- smasina ve gindelikgeylerin dinyasina sigin- masina neden olur. Fakat ara sira vuku bu- lan, aman zaman ortaya sikan angst bai bil- dik ve gundelik olandan, diinyevtilgi ve 6n- yargilardan wzaklastinr. Ayrica bkz,, KAYGI, KIERKEGAARD, VAROLUSCULUK. M. Inwood, A Dictionary of Heidegger, Ox- ford, 1999; J. Wahl, Varolugeulugun Tarihi(cev. B. Onaran), istanbul, 1999, ANIMSAMA [ing. recollection, reminiscence; Fr. reminiscence; Alm. anamnese), Hatirlama. Kigi- nin bellegini kullanmas,bilingli bir gabarin sonucu olarak gecmiste olan biten bir seyi, ‘gesmiginin bir parcasin« olusturan bir olay ya dda nesneyi, belli bir bilgi ya da zihin halinibi- ling ylizeyine gikarmast C.-T. Morgan, Paikolojiye Girislyay. sor. S. Karakas), Ankara, 1991 ANIMSAMA TEORISi fing. theory of recallee- tion; Fr. théorie de Fanamnesis Alm. Meare der nammess} Paton unbilginina prior, yan de- neyimden énce ve bagimstz olup, timellerin, {dealarnbilgisioldugunu ifade etmek tizere elitr ve 6zelikle Menon‘la Phaidon adh dliyaloglarinda ne sirduge teor Platon icin bu teori bilginin nesneleri olan fdealar'n ayri bir dinyaya yerlegtrilmesin- den dolays zorunlu olmugtur. Bagka bir de- yisle, Platon’da bilgi genel kavramlann, yani kendisinin Idealar adimi verdigi soyut ger- sekiklerinbilgsiolduguna, genel kavramlar da duyu-deneyiyle bilinemedigine ve Pla- tor/un Idealar’s zamanin ve mekarun disinda olan ezeli-ebedi ve soyut gerseklikler oldu- Animal Symbolic sun | 109 una gore, onun bilgi anlayipinda temel problem, zaman ve mekanin diginda olan vvarhklar olarak idealar‘m zaman ve mekinin iginde olan sonlu insan varlgt tarafindan na- sil olup da bilinebildigi problemi olarak orta- ya stkar. Platon iste bu problemi gézmek ve gene! kavramlaninbilgisinin a prior bir bilgi, yani akla dayanan ve duyu deneyinden ance vve bagimsiz olan bir bilgi oldugunu géster- mek amaciyla, bilginin anumsama oldugunu Buna gre, insan ruhu, ki Platon’da ruh insani meydana getiren bilegenlerin Slimsiz clanidir, bir beden igine girmezden ance ide- alar dinyasiyla tanugmigtr. Su halde, dkim- siz olan ruh, bu diinyadaki varolugundan, ‘nceki varolusunda gersek bilgiye sahip ol- mustut. Insan ruhu bir beden icine hapsol- duktan sonra, bu gergek ve dogru bilgiyi uunutur, bu bilgi artik onun belleginin derin- Terinde sak kal. Buna gore, gersek bilgi ge- nel kavramlarin, bu diinyaya gelmezden (ya- ri her trl duyu-deneyinden) once kazanu!- ‘mi olan bilgisinin arimsanmasindan ibatet Demek ki Platon’da insan zihni dogusta, lizerine daha sonra igaretlerin cizldigi bos bir levha, daha sonra dgretim yoluyla doldu- rulan bos bir sige degildir. Tam tersine, insan, zihni dogustan doludur ve onun zihnindeki bilgiler diyalektigin de yardimiyla, bi arum- sama sireci sonunda agiga cikar. Aynica blz, PLATON. ‘A. Cameron, The Pythagorean Background of the Theory of Recollection, Menasha, 1938; Platon, Menon(gev. A. Cevizei), Ankara, 2. asks, 1994 ANIMAL SYMBOLICUM. Unli Yeni-Kantst ‘Alman digintré Emst Cassirer‘nin insan varliira tarumlama tarzz: Sembolik hayvan. Insan dogasinin, insant gersekligin doga bilimlerinin yontemleriyle, daveaniga iigkin bilimsel aragtirmayla ele alinmasn kkargi gikan, kisacasi “insanin dogast igi zaman, “doga” Gzerinde defil de, “ins ni olan” tizerinde yogunlagiimasi gerektigini ne siren Cassirer,insani olanu anlamanun ye- gine yolunun insana éagii olan, insan iin 110 | Anima Mundi ayirt edici olaru incelemek oldugunu savu- rnur; bu inceleme sirasinda ortaya gkacak ‘olan en énemli gersek ise, sadece insanin semboller yaratan linguistik bit varhk oldugu gercegidir. Oyleyse insant gerceklik, kogullu tepkiler tarafindan, davranig kaliplariyla be- lirlenen bir gerseklik defi, sdylencede, sanat- ta, dinde, vs. asikér hile gelen sembolik ey- lemde tezahir eden bir geydir. Aynica bk2., CCASSIRER, SEMBOLIK FORMLAR FELSEFESI E. Cassirer, Devlet Efsanesi(gev. N. Arat), istanbul, 1979; A. Edgar - P. Sedgwick, Key Concepts in Cultural Theory, London, 1999. ANIMA MUNDI. Dunya ruhu anlamina gelen Latince deyim. Fikir ve terim, Platon‘un fiat ki diinyay: kendisine Demiurgos tarafindan verilmig bir ruhu olan canl bir organizma olarak betimleyen-Timaeos adh diyalogundan sikmighr. O, Platon’da ahenkli gaksel hare- Ketleri agklayip, insan ruhundaki harmoni ign bir model olmustur. Terimve diinya ruhu digiincesi daha son- +a Epikiiroscular, Stoacilar, Yeni Platoncular, Rénesans daneminde de Bruno ve nihayet en sonunda Goethe ve Herder tarafindan kulla: rulmugtr. Anima mundi Hegel‘in diinya tini- ne anlamea cok yakindir. Ayrica blz, PLA- TON, EPIKUROSCULUK, YENL-PLATONCU. Luk. F.M. Comford, Plato's Cosmology, London, 1937; M. Inwood, A Hegel Dictionary, Oxford, 1992 ANIMIZM. Bkz., CANLICILIK. ANETYA. "Kaii/sireldt olmayan”, “ges” anlamna gelen Sanskrise term Dultha venet’yla bitte, bu dinyada- i varolugu karakterize eden dg temel unsur- dan biri olarak amity, Budiem’de Hinduiz- iin afmaraan Kale ve srekligine ta- tmamen kargt bir durum ya da nitlik olarak tasarlanmughr. Bununla anlatiimak / vurgu Janmak stenen ana disince hayattaki her fe- yin gesiciolup, higbirgeyin gersek olmadhs, insana ne kab bi doyum ne de tatmin edie bir gergeklik vizyonu veremeyeceBidr. Ayr- ca ble, BUDIZN, HINDUIZM ©. Leaman, Key Concepts in Eastern Philo soply, London, 1999. ANLAM [ing, meaning; Fe sens; Alm. sinn, be deutungl Bir seyingasterdigi ya da dile getir- digi kavrarlar battinG, Dildeki gostergelerin ifade etigi sey. Bir kigiyi bir nesneye, bir du- ruma génderen ve sézciklerle ortaya konan sey, mana. Kavram ve olaylarin delat, igaret ettigi sey: aciklama, bir seyinnigin oldugu g- bi oldugunu gésteren neden. ‘Anlarmtanumlayan bell bag: ve farkli an- Jam teorieri syle siralanabilir: 1 Anlams semboler, sesler, jest ve bedensel durumlar tininden uyaranlar kargisindaki davranigsal tepkilerle dzdeslegtren, bir sbzcik ya da ciimlenin anlamini, dinleyen kigi tzerindeki etlésiyle agklayan davranigst anlam agretis. 2 Séaciklerin ya da ciimlelerin gergek anlam- lant somut deneyimlere yapilan dolayh ya da dogrudan génderim veya referanslardan aldiklanns, sézciklerin yalnvzca uygulanim ya da dogrulanabilirikieriye ilgili kuralanin deneyimden tiretilebilmesi durumunda an- lamb olduklarin dile getiren deneyimci an- lam fretisi. 3 Sézciklerin, ancak ve ancak ginderme yaptklan, atta bulunduklar: bir fey, kendilerinin anlamlarin: meydana geti- ren bir nesne olmas: durumunda anlaml ol dugunu savunan ginderimse!aniam ofretis 4 Anlamun d2el diincelerimiz bagkalar- na aktarmak isin semboller-kullanmaktan olugtugunu dile geireniltigimsel anlar te- orisi, 5 Sézciklerin dig dinyadaki bir geye kargiik geldigin ve onlarn anlamlarzun 382 konusu miitekabiliye ilgkisinden tiredigini savunan iligkisel anlam teorsi.6 Bir sézcigiin anlamunin 0 sézcigi Smekler ya da anlama- ya caligrken gerceklegtrlmesi gerekeniglem veya faaliyetlerintoplamindan ibaretoldugu- nu dile getiren iglemsel alam dgretis. 7 Bir dildeki sdzciklerin anlamlanms, on- lara neden olan zihin hlleri ve onlaninneden oldugu zihin halleriyoluyla kazandigin dile sgetiren nedensel anlam teoris. 8 Sézcuklerin sembolk olarak di dinyadaki bir gyi temsi etklerini ya da dig kinyadaki bir geye kart lk geldiklernd ve anlamanni bu karskhik veya miitekabilyetten aldiklarin: savunan rmiltekabiliyete dayal anlam dgretisi, Aynica bbkz,, ANLAM TURLERI, Dil. FELSEFESL W. Alston, Philosophy of Language, New Jersey, 1968; A. Denke, Anlam ve Nedensellik, Istanbul, 1996; A Denkel, Anam Kékenler, istanbul, 1984, ANLAMA ling. understanding; Fr.enfendement; ‘Alm. versthen}. Bagkaca daha temel sireclere indirgenmek suretiyle agiklanamayan, ken- dine dzgu bir tres, yontem ya da kavrayis. ‘Anlama yetisinin, herhangi bir kavrayis turin gésteren bildik faaliyetleriyle karigt- rilmamast gereken anlama terimini ilk kez ve fen dogru bigimde kullananlardan biti olan Dilthey onu “sendeki benimin yeniden kes olarak betimlemigtir. Buna gére, anlama en- telektiel sireslerle ilgili olan bir bilme tarzi ‘ya da formudur. O mimiklerde, sézcuklerde, edebiyat eserlerinde, tablolarda, hukuki ya- salarda vs. ifade edilen niyetleri, motifleri, duygulart ya da diisinceleriifade edildikleri veya diga vurulduklan sekliyle kavrama, on- Jann anlamuna miifuz etmedit. Dilthey gibi diger Yeni-Kantelar da anla- ‘manin, belli bir anlami yaratan ya da diga vu- ran failin Gznel bakig agisini deneyimleme, imgesel olarak yeniden tecribe veya inga et me diye tarumlamuslardir, Wittgenstein ise, sebeplerle nedenler arasinda bir ayinm y parken, anlamanin sebeplerle iligkili olup, bit eylemi takip ettigi kurallara veya uydugu normlara baglamaktan gestigini sdyler. Al- man hermeneutik gelenegi iginde yer alan fi- lozoflar ise, dzellikle Heidegger's izleyerek, anlamanin, sadece beser bilimlerin veya tin bilimlerinin yéntemi olmadigiw, onun y nizca belli biligsel ve teorik bagarilar acikla- yyacak disipliner bir teknik ya da stratejiden ‘baret bulunmadsiam;fakat tar tersine, insa- nl varolugun pratik tarzimi ya da boyutunu, bir duinya iginde cok cesiti imkanlant yansi- tan konumlanmusligin ifade ettigini ve dola- yssiyla yorumla esanlamh oldugunu soyler- ler. Ayrica bkz, ACIKLAMA, DILTHEY, GA- DAMER, HEIDEGGER, VERSTHEN. R. Audi, The Cumbridge Dictionary of Philo- sophy, Cambridge, 1995; H. J. Glock, A Wit: _genstein Dictionary, London, 1996;S. Hekman, Anlam Bulanikl aio Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutikigev. H. Arslan = B. Balkiz), Istanbul, 1999. ANLAMA YETISI Ing. understanding: Fe e- tenement; Alm, vers. Olaylarin mahiye- tin, olaylar arasndakiiligileri dogrudan ve aracisizsezgi ya da yaganm deneyim yoluy- labile; algilanangeye ait clmayan bir tasa- rim ve kavram ign 382 konusu olan ial fa- aliyet. Birgok filozofta gegen bir bilme melekesi clarak anlama yets, duiginme ve biling ala rina giren bir ey, bir digince (alive gos termeden, duginme aban sarfetmeden, dogrudan vearacsi olarak kavramaytifade der, adim acim ilerleyen diskiraf aki yi Titme yetisinden fark olarak, akltgeyler sezgisel olarak Kavrama fakiesini tarumlar ‘Anlama yets, Klis ve skoastik elefe- de, esyay,varolan agi ve sei olarak alg lama, idrak etme yetisine kargik getir. Buna kargn, anlama yetisi Immanuel Kant ve Art hur Schopenhauer’da, zed anlamnda Kull rulr,yani amaci bilgi edinmek olan islevir buttnind ifade ede. Oysa bilincin gikmaz bir sokak oldujunu Gre siven Nietzsche'de anlamayets igguididen stun br yet degil dir. Ona gore, anlama yetisi bit yapim ya da konstraksiyon olup, bagkaca idea tarziarii pit ard aewye yer H. Caygill, A. Kant Dictionary, Oxtord 1985; L Kant, Ar Usim Elelirsigev. A. Yar- di, ttanbul, 1983 ANLAM BULANIKLIGI tIng. mnbiguty: Fr ambiguite) Dilsl birimlerin ski ya da dat fazla anlama kon olabilmeleri durum; bie anlatimn iginde bulundugu baglamda bir- den fzia yorum almasisonucu olugan anlam belisiligh ‘Anlam bulankhjimn en én nedente rinden birs,birden gok anlama gelebilecek sizaciklerin veya sdcliksel brimierin Kalla rlmasidr. Buna sézlksel veya anlamsal an Iam batantkia adi veriimekte lup,onun be ria nedenlerinden bits, gokanlamh s6zcik lerin kollanimasidr. Anlam bulamkhgina sebep olan basha bir etken olarak da egar lamb olgusu vertebii,

You might also like