Professional Documents
Culture Documents
Yadirgamak Yargilamak Ve Yarligamak Abdu
Yadirgamak Yargilamak Ve Yarligamak Abdu
sayı 178
YADIRGAMAK, YARGILAMAK
VE YARLIGAMAK:
ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI
VE DİVAN EDEBİYATI
Dil ve Edebiyat
yat kurumları olan Ankara Dil ve Tarih-Coğ-
için önemli olan, Gölpınarlı’nın kitabı ile
rafya Fakültesi ve İstanbul Edebiyat Fa-
divan edebiyatı arasındaki ilişkidir. Zira ül-
kültesi’nde hocalık yapmış Gölpınarlı, hiç
kemizde çoğu meselede olduğu gibi divan
kuşkusuz divan edebiyatını sevmişti. Devrin
makale
edebiyatı hakkında ortaya atılan görüşler-
ilim adamlarının kalitesi ve akademik kri-
de de ifrat ve tefrit arasında kalındığı göz-
terleri göz önünde bulundurulduğu takdir-
lemlenebilir. Bir yanda, sadece saray için
de, herhangi bir uzmanlık alanını sevmeyen
yazılmış, topluma yabancılaşmış ve halkın
birinin bu denli çaba gösterme ve adını du-
yaşantısından hiçbir iz taşımayan, içinde 27
yurma ihtimali çok düşüktür. Buna karşın,
Türkçe sözcük geçemeyen, taklitten ibaret
gel zaman git zaman, derslerinde şiirleri
bir edebiyat olarak algılayanlar; diğer yan-
şerh eden Gölpınarlı bir hayli şeyi yanlış ve
da, alelade fikirler ve hayaller dahi Fars-
eksik bulmaya başlar. Bugünün (o günün)
ça terkipler eşliğinde aruz veznine girince
insanına ne verebiliyor bu edebiyat? Devlet
gözleri kamaşanlar. Son yirmi yılın Tür-
büyüklerine yaranmak için düşülen tarih-
kiye’sinde bu ikinci grubun sesi daha gür
leri, yapmacık sevgili tasvirlerini, birbiri-
çıkıyor. “Divan şiirini sevdiren adamlar”
ni taklit eden doğa betimlemelerini, koca
pek çok medya organına konuk ediliyorlar.
koca adamların güzellik unsuru olarak genç
Divan edebiyatının hikmet ve sevgi dolu,
erkek bedenlerini tarif etmelerini, şairlerin
divan şairlerini de pirüpak reklam etmek
toplumun sorunlarına sırtını dönüp sade-
suretiyle Osmanlı romantizminin edebiyat
ce kendi kuyruk acıları olduğunda şikayet
ayağında hizmet görüyorlar.
etmelerini, vezin ve kafiyeye uyması için
Düşünüp taşınmadan yapılan yer- alakasız kelimelerin bir araya getirilmesini,
ginin nedeni: Bilgisizlik. Kötüleyenlerin şehrin güzelliklerinin es geçilmesini, köylü-
kısm-ı küllisi bu edebiyatın dünyasına adım nün hor görülmesini, aynı şeylerin tekrarla-
nıp durulmasını, Arapça ve Farsça kelime- bunları diyor yazar. Ona göre hâlâ bu dili
lerin şiire boca edilmesini yadırgıyor. Bu, ve hayal dünyasını kullananlar kendileri
utanılacak ve unutulacak bir edebiyat olsa söyleyip kendileri dinleyecekler ve nihaye-
gerek. Neden? Çünkü (o) zamanın edebiyat tinde unutulacaklar. Ardından, edebiyattan
anlayışıyla uyuşmuyor. bağımsız, Osmanlı’daki tefessühü ve şair-
lerin şiir yazarak menfaatlerini kollamasını
Bittabi Gölpınarlı’nın derdi divan
tahkiye ediyor. Onları bilhassa caize temini
edebiyatını yok etmek değil. Çocuklar ve
için şiir kaleme almaları hasebiyle yeriyor.
gençler için gereksiz, o kadar. Sadece bir
Belli ki para veya makam için edebiyat
ihtisas çerçevesinde araştırılası bir değer
üretmenin ahlakî olmadığını vurguluyor.1
biçiyor ona. İyi numuneleri olsa bile onla-
rın da modası geçmiş. Bunları öğrenme- Divan edebiyatını muhtelif yönler-
nin kime, ne faydası var? Bununla birlikte den ele alarak yargılıyor Gölpınarlı. İlk ola-
yargılamak, yadırgamak kadar kolay de- rak tabiata değiniyor. Tasvirlerin roman-
ğil. Zira bizzat kendisi divan edebiyatın- tikliği bayıyor ve hepsi de gerçek tabiatı
dan ekmek yiyen bir akademisyen. Haki- yansıtmadığı için sun’î. İkinci sırada «aşk»
katen, insanın yıllarını verdiği ve maişetini geliyor. Aşk da tabiat betimlemeleri gibi
Dil ve Edebiyat
temin ettiği şeyi lüzumsuz addetmesi bü- yapmacık. Kadınlardan bahsetmek ayıp
yük cesaret ister. olduğu için toy erkekler sahneye çıkmış.
Bu edebiyatı yargılamak kendi ba- Sevgili gerçek değil, hayalî. Maşuku tarif
cağına sıkmak gibi bir şey olur onun için. ve taltif eden mazmunlar hep aynı. Yekne-
makale
Fakat ona göre bu bacak kangrenli. İnan- saklık almış başını gitmiş. Üçüncü bölüm,
dırmış kendisini öyle olduğuna. Topal ka- hayat bağlılığı adını taşıyor. Sosyal hayat-
lacak dahi olsa, hasta bacağından kurtul- taki sıkıntılara gözünü kapamış, mistik ha-
muş olur. Üstelik otorite, bu fiilini takdire vanın hâkim olduğu, şarap kokulu bir şiir
28 bu. Şairler gününü gün etmenin peşinde.
şayan bulmakla kalmayıp ödüllendirebilir.
Hasılıkelam yargılamasını müstakil bir ki- Dördüncü bölümde mecazlar giriyor dev-
tapla yapmayı tercih ediyor: Divan Edebi- reye. Şiirde olması gereken şey: Fikirlerin
yatı Beyanındadır. kelimelerle ifade edilmesi; divan edebiya-
tında olan: Kelimelerin fikirle ifade edilme-
Yargılamak
si. Vezni ve kafiyeyi sağlamak için ilgisiz
Kitap divan şiirinden güzel örnek- sözcükler yan yana yığılmış, garip bir şiir
lerle başlıyor. Bunlar- anlayanlara- her ne ortaya çıkmış. Beşinci bölümde İstanbul
kadar güzel gelse de anlatılan şeyler bize, var. Şehrin mimarisi, doğası ve halkı ede-
bugünün toplumuna hitap etmiyor, geç biyatta yer bulmamış. Altıncı bölümde köy
1 Sanki bugün yazarlar ve şairler kitaplarını ücret mukabilinde satmıyormuş gibi, divan şairlerin para veya mevki elde etmek adına şiir
yazmalarının kınanması gerçekten tuhaftır. Bu minvalde Halil İnalcık’ın caize karşılığı şiir yazanların ele aldığı Şair ve Patron adlı kitabına
alanın otorite isimleri İskender Pala, M. Nur Doğan ve Atilla Şentürk tarafından yapılan eleştiriler dikkat çekicidir. Çalışmada yer alan,
belli bir geliri olmayan şairlerin şiirlerini makam ya da maaş için kullanması tespitine karşı “genelleme yapmayalım”, “bütün şairler böyle
değildir” nev’inden tenkitlerde bulunmuşlardır. Hatta Orhan Bilgin bir adım daha öteye gidip “şairlerin para karşılığı şiir yazmadıklarını
ama karşılığında alınan parayı da geri çevirmediklerini” iddia etmiştir. Halbuki İnalcık mezkûr kitabında genelleme yapmamış, yalnızca
bir olgudan söz etmiş, bunu da olumsuz bir davranış olarak nitelememiştir. Çalışmasına yöneltilen reddiyeleri “Söylediğimi başka şekle
sokup sonra onu eleştirmek talihsizliği” olarak yorumlayan İnalcık’ın verdiği nazik yanıt için bk. Halil İnalcık, “Şair ve Patron Hakkında”,
Zaman Kültür & Sanat, 12 Haziran 2003, s. 16.
ve köylüden söz ediliyor. Köylü Türk hakir yatı şiire sokan Tevfik Fikret’miş. Neyzen
görülmüş. Yedinci bölümde medih/övgü Tevfik ve Ferid Kam’ın yanına onu da ek-
bahsi. Herkes klişe ifadelerle övülmüş. Se- liyoruz. On yedi: Ne yapalım? Görüşlerini
kizinci bölümde tenkit mevzuu. Rezilce bir özetliyor müellif. Teklifi şu: Seçme şiirler
eleştiri var divan edebiyatında; üstelik tü- alınsın ve devir ana hatlarıyla tanıtılsın,
münün nedeni şahsî meseleler. yeterli. Daha ötesi çocuklara ve gençlere
değil, ihtisas sahiplerine hitap ediyor. On
Dokuz: Hikâyeler. Mesnevîlerde hep
sekiz: Halk edebiyatı. Divan şiirinin kısa
aynı hikâyeler değiştirilerek anlatılmış. Sa-
tarihçesi yeniden karşımızda. Halk şii-
dece Neyzen Tevfik’i ve Ferid Kam’ı beğeni-
ri hayattan kopuk değil, daha realist. Ne
yor Gölpınarlı. On: Divan şiirinde hususiyet.
yazık ki dedelerimizin duygularından ve
Hepsi birbirini taklit etmiş. Nazire gelene-
düşüncelerinden ibaret. Artık eski kaçıyor.
ği, taklit etmeyi bir marifetmiş gibi gös-
On dokuz: Vezin ve kafiye. Bu iki inzibat,
teriyor. Fikir, görüş ve anlayışta hepsi bir;
şiiri sınırlayıp tekdüzelik getirmiş. Hece
orijinallik sıfır. On bir: İsyan. Bu bölüm ta-
veznini iyi kullanan Rıza Tevfik varmış,
biri caizse ortaya karışık. Önce İran taklidi
onu da ekledik listeye. Yirmi: Bugün. Ger-
edebiyat bu diyor. Sonra Yunus Emre’nin
çek hayatta vezne ve kafiyeye bağlı kal-
Dil ve Edebiyat
şiirlerinden bahsediyor. Ondan sonra da
madan yazanların anlatıldığı bir paragraf.
dilin ağdalı oluşundan, şatafata düşkün-
Yirmi bir: Musiki de eskimiş.
lükten, bozuk düzeni eleştiren olmamasın-
dan sitem ediyor. On iki: Nesir. Düzyazı- Yarlıgamak
makale
nın terkip yüklü olması ve konuşma diliyle Gölpınarlı’nın bu kitabından bahse-
alakası olmamasından yakınıyor. Örnek denler “Gölpınarlı pişman oldu” ve “görüş-
parçaların dili pek bir ağır. On üç: Türkçe. lerinden döndü” gibi ifadeler kullanıyorlar;
Türkçe kelime kullanmaktan kaçınılınca lakin aslında divan edebiyatını yarlıgıyor,
29
Arapça ve Farsça kelimeler edebiyatı işgal yani bağışlıyor. Yarlıgadığını açık ve se-
etmiş. Bugün de divan edebiyatıyla ilgili çik olarak ifade ettiği yer, Milliyet Sanat’a
en sık dile getirilen eleştirilerden biri bu. yazdığı bir yazı.2 Konu, divan edebiyatı mü-
On dört: Ölü bilgiler. Bilimsel gelişmelere zesi. Yeri gelmişken, vakti zamanında yaz-
kulak tıkayan divan edebiyatı, asırlar bo- dığı, Divan Edebiyatı Beyanındadır’dan laf
yunca mukaddes sayılan kıssalardan ve açıyor. Tam olarak ne demiş, önce bir ona
mitolojik klişelerden beslenmiş. bakalım (Altı çizili kısımlar bize ait):
On beş: Tanzimat. Divan edebiya- “(…) Vaktiyle ben, 'Dîvan Edebiyatı
tından uzaklaşmaya başlıyoruz. Tanzimat beyanındadır' yazmıştım; bu eser, epeyce
dönemi edebiyatçıları her ne kadar yeni- de gürültüler koparmıştı; hattâ rahmetli
lik getirmeye çalışsalar da maziye bağlı ve Ataç bile 'Ayıp derler senin bu yaptığına
hayran kalmışlar. Eski edebiyattan, bahu- Abdülbâki, Neşâtî’yi biz senden öğren-
sus onun dilinden kopamamışlar. On altı: medik mi' gibi serzenişlerde bulunmuştu.
Tanzimat sonrası. Asıl yeniliği yapan, ha- İtirâf edeyim; gerçekten de ayıptı; yerilir-
2 Abdülbaki Gölpınları, “Divan Edebiyatı Müzesi’nin tarihçesi ve Divan şiirinden günümüze kalanlar”, Milliyet Sanat, sy. 165, s. 12-15.
di; yergilerimin çoğu hâlâ doğru; ama öyle edebiyatına bakış açısını kastediyorsa, bi-
yerilmezdi; övülecek yanı hiç mi yoktu? O raz önce yazdıklarıyla çelişir; çünkü “yergi-
benim dünümdü; yazılarımda derim ya; dü- lerimin çoğu hâlâ doğru” diyen de kendisi.
nünü bilmeyen, bugününü bilemez, yarınını Sonuç olarak söyledikleri şu: “Saygısızca
düşünemez. Evet, Dîvan şairlerinin çoğu yargıladım divan edebiyatını, hataydı bu;
saray çevresinde toplanmış, medhiyeler her ne kadar yaptığım tespitlerin ve ten-
düzmüş; ama onlarda benim târihim var, kitlerin çoğu doğru olsa da. Yine de affedi-
dünüm var; insânî görüşüm, yurt sevgim yorum onu; içinde kötü şeyler bulunsa da.”
de var. Sırası gelince (…).”
Değerlendirme
Divan şiirinden müspet bulduğu
Gölpınarlı’nın kitabı çelişki, tutarsız-
örnekler sunduktan sonra konuyu şöyle
lık, yargısız infaz yapmakla kalmayıp gö-
bitirir:
relilik ve hatalı benzetme gibi safsatanın
“Bu sözleri bir itirâf-ı zünûb olarak birçok çeşidinin de bir numunesi. Mesela
söyleyip şimdi hiç de o fikirde olmadığımı, Arapça ve Farsça kelimeler kullandıkları
hattâ o zaman bile olmadığımı, onun, bir için divan şairlerini eleştirirken Türkçeye
tehevvür sayhasından ibâret bulunduğunu iltifat etmeyip Farsça yazan Mevlana’ya
Dil ve Edebiyat
Dil ve Edebiyat
için bir basamak mesabesinde görmüş.3
bu şair tayfası. Bu insanları “Niye böyle
Hilmi Yavuz Gölpınarlı’yı, yoğun olarak
bir edebiyat ortaya koydunuz?” diye yar-
kötü diye nitelediği örnekleri, divan ede-
gılamak ne kadar mantıklı?
biyatının tümüne teşmil etmesi yüzünden
makale
eleştirilmiş. Bunun hatalı bir davranış ol- Hayallerin fizikî dünyada karşılık
duğunu yukarıda görüldüğü üzere Gölpı- bulmamasını Gölpınarlı’dan yıllar önce Ce-
narlı da itiraf etmiş. Düştüğü asıl hata ise laleddin Harzemşah mukaddimesinde Na-
anakronik bakış açısıyla normatif cüm- mık Kemal de eleştirmişti. Oysaki kurmaca
leler kurması. Yani o günün edebiyatına metin ile hayat arasında örtüşme olması
31
kendi gününün değer yargılarına göre zorunlu değil. Simgelerle ve mazmunlarla
kıymet biçip bu kıstaslar ışığında iyi/kötü, örülü olduğu için günümüz insanına hitap
doğru/yanlış, eksik/tam, güzel/çirkin ola- etmiyor mu peki? Bilakis böyle olduğu için
rak hükümler vermesi. Yoksa, tespitlerinin günümüz insanına hitap ediyor. Bugün oku-
pek çoğu (çarpıtmalar ve abartmalar ha- duklarımız ekseriyetle uyaktan ve ölçüden
riç) doğru. Birbirini taklit edenler, sevgili arınmış, ferdî hisleri ifade eden, tamamen
olarak genç oğlanları anlatanlar, caize şahsî imgelere dayanan, anlatılan çoğu şe-
için manzume yazanlar, kafiyeye uysun yin fizikî dünyada gerçek bir karşılığı oldu-
diye alakasız sözcük kullananlar, terkip- ğu, “ölü bilgiler”e iltifat etmeyen, Arapça
lerle metinlerini zor anlaşılır kılanlar vs. ve Farsça kelimelerin kullanılmadığı şiirler.
bunların varlığını kimse yadsıyamaz. Ama Divan edebiyatı dünyasına girmek, zama-
bunların “olumsuz” şeyler olduğunu neye ne okuruna bambaşka bir dünyanın kapı-
binaen iddia edebiliriz? larını açıyor.
3 Kitaba yazılan reddiyeler ve bunlar üzerine topluca bir değerlendirme için bk. Ayşe Yıldız, “Abdülbaki Gölpınarlı’dan Hilmi Yavuz’a
‘Divan Edebiyatı Beyanındadır’”, Türkbilig, 2010/20: 325-336.