You are on page 1of 41

PERİYODİK SİSTEM

1869’da Alman Kimyacı Lothar Meyer, Rusya’da Kimyacı Dimitri


Mendeleev birbirlerinden bağımsız olarak elementlerin periyodik
ve düzenli olarak özelliklerinin tekrarlandığı, ayrıntılı bir çizelge
önerdiler.
Günümüzde kullandığımız tablo (Tablo 3.1), yeni elementlerin de
yerleştirilebilmesine olanak tanıyan Mendeleyev 'in periyodik
tablosudur. Ancak ilk halinden farklı olarak, elementler atom
kütlesine değil, atom numarasına göre düzenlenmiştir.
Buna göre periyodik tabloda, soldan sağa ve yukarıdan aşağıya
doğru atom numarası artar. Buna paralel olarak bağıl atom kütlesi
de artış gösterir.
Tablodaki yatay sıralar periyot olarak adlandırılır. Bir elementin
periyot numarası, o elementin sahip olduğu elektronların
bulunduğu en yüksek enerji seviyesini gösterir.
Sütunlar ise grup olarak adlandırılır.
Bir elementin bilimsel olarak ilk bulunuşu 1649 yılında Henning Brand
'ın fosforu bulmasıyla başlamıştır.
Günümüzde 85 tanesi doğal kaynaklardan izole edilmiş diğerleri ancak
nükleer reaksiyonlarla elde edilmiş 109 elementin varlığı bilinmektedir.
101 numaralı elemente periyodik sistemin kurucusunun adına izafeten
“Mendelevyum” adı verilmiştir.
Keza atom yapısının açıklanmasında çok önemli katkıları olan Bohr ‘un
ismi de 107 nolu elemente verilmiştir.
• Periyodik tablodaki son büyük değişiklik, 20. yüzyılın ortalarında
Glenn Seaborg 'un çalışması sonucunda ortaya çıkmıştır. Seaborg,
1940 da plutonyum’u sonra da 94 den 102 ye kadar olan tüm uranyum
ötesi elementleri buldu. Periyodik tablodaki lantanit serisinin altına
aktinitler serisini yerleştirdi.
• Helyum, 2 numaralı element olmasına karşılık çok sonraları
bulunmuştur. İngiliz fizikçi ve kimyacı William Crookes 1895 te
güneşden gelen ışınları incelerken bulmuş ve yunanca “güneşe ait”
anlamında helyum adını vermiştir.
• Periyodik sistemin bugünkü anlamında, elementler artan atom
numaralarına göre sıralanacak olursa bazı özelliklerin tekrarlandığı
görülmektedir.
• Bu olayı açıklayabilmek için elementlerin reaksiyona girme
özellikleri ele alınmalıdır.
• Yeteri derecede inert maddeler dışında (reaksiyona girme eğilimi
olmayan Ne, Ar gibi bir kaç element hariç) diğer elementlerin
büyük çoğunluğu birbirleri ile reaksiyon vermektedirler.
• Genelde periyodik tabloda aynı kimyasal özellikleri gösteren bazı
element grupları özel isimler ile bilinmektedir
• Atom numaraları 2,10,18,36,54 ve 86 olan He, Ne, Ar, Kr, Xe,
Rn bu gruba dahil elementlerdir. Bunlara Asal gaz ya da soygaz
adı verilir. Diğer elementler ile reaksiyon vermezler. Ancak özel
şartlarda H ve F ile reaksiyon verirler.
• Periyodik sistemde asal gazlardan hemen sonra, atom numaraları sırası ile 3,
11, 19, 37, 55, 87 olan Li, Na, K, Rb, Cs ve Fr elementleri yer alır.
• Bu elementlerin taze kesilmiş yüzeyleri parlaktır.
• Elektrik ve ısıyı iyi iletirler. Bunlara Alkali metal grubu denir.
• Suyu H ve OH ’a ayırırlar, HCl ile tuz meydana getirirler, NaOH gibi bazik
hidroksitleri oluştururlar.
• Periyodik sistemde asal gazlardan önce gelen ve birbirine çok benzeyen
elementlerin atom numaraları sırasıyla 9, 17, 35, 53, 85 olan F, Cl, Br, I,
At’dir. Bunlar Ametaller grubunu oluşturur. Bu gruba halojenler adı da
verilir.
• Isı ve elektriği az iletirler.
• Normal şartlarda F ve Cl gaz, Br sıvı, I ve At katıdır.
• Hidrojen ile reaksiyona girerek HF, HCl gibi bileşikleri oluştururlar.
• HF ve HCl suda çözünür ve çözeltileri asit karakter gösterir.
• Asitli çözeltiler NaOH ile nötralleştirilip buharlaştırılırsa geriye beyaz
renkli Na tuzları kalır. Bu tuzlar, F hariç halojenli tuzlar HOCl (hipokloröz
asit) gibi asidik hidroksi bileşikleri meydana getirirler.
Periyodik Sistemin Temel Özelliği
• Elementler artan atom numaralarına göre yanyana ve benzer özelliklerine
göre de grup adı verilen düşey sütunlarda alt alta toplanmıştır.
• Peryodik sistemde 8 grup vardır:
• 1A Alkali metaller
• 7A Halojenler
• 8A Soygazlar

• A grupları Baş gruplar, B grupları ise Yan gruplar olarak bilinir. Grup IIA ve IIIA
grupları arasında bulunan elementler (Grup BI – Grup BVIII) geçiş elementleri
olarak adlandırılır ve 10 arlı 3 sıra elementden oluşur.
• Her gruptaki (sütundaki) elementler aynı fiziksel ve kimyasal özelliklere
sahiptir. Çünkü her grubun valans elektronlarının sayısı aynıdır ve aynı tür
iyonları oluştururlar. Sadece geçiş elementlerindeki valans elektron sayısı 1
veya 2 olarak değişir.
• Periyodik sistemde 21 atom numaralı Sc ile başlayıp birinci sırada 30
numaralı Zn ile biten, ikinci sırada 39 atom numaralı Y (İtriyum) ile başlayıp
48 numaralı Cd ile biten ve 3. sırada 57 atom numaralı La (Lantan) ile
başlayıp 80 numaralı Hg ile biten 10 arlı elementlerden oluşan 3 sıra vardır.
Bu sıralarda yer alan elementlere geçiş elementleri adı verilir.
• Lantanitler (Lantan dan sonra gelen 58 numaralı Seryum (Ce) ile 71 numaralı
Lutesyum (Lu) arasında yer alır) ve aktinitler (89 numaralı Aktinyumdan
sonra gelen 90 numaralı Toryum (Th) ile 103 numaralı Lavrensiyum (Lr)
arasında yer alır) diye adlandırılan 14 lü sıralarında yer alan bu elementlere
ise iç geçiş elementleri (inner transition elements) adı verilir.
• Bu elementlerde atomların f yörüngelerine elektronlar yerleşmiştir.
1A grubunun başında hidrojen bulunur. Hidrojen, dış yörüngesinde 1
elektron içermesi nedeniyle burada bulunur ama alkali metal özelliği
göstermediği gibi alkali metallerin katı olan formunun aksine bir gazdır.
Periyodik tabloda soldan sağa doğru gidildikçe metalik özelik ametalik
özelliğe dönüşür. Keza soldan sağa doğru gidildikçe elementlerin
hidroksitlerinin karakteri de kuvvetli bazikden kuvvetli asitliğe doğru
değişir (Tablo 3.3).
Metal ile ametal arasındaki temel fark; kural olarak ametaller elektron
alırlar ve elektron verme yetenekleri de vardır. Metaller ise hep elektron
verirler. Metaller arasında istisna olarak astatin ve renyum metalik
olmalarına karşılık ametal özelliği göstermektedirler ve eksi değerlik
alırlar.
Bu elementlerin meydana getirdiği kısa düşey sütunlara da alt grup adı verilir.
Alt gruplar başta bulunan elementin adını alır. Örneğin Zn, Cd ve Hg’dan
oluşan gruba Çinko alt grubu denir.
Periyodik sistemde elementlerin yan yana sıralanmasına peryod adı verilir.
Peryodlar peryodik sistemin en üstünden başlar.
1. peryod 2
2. ve 3. peryod 8
4. ve 5. peryod 18 element içerirler
Peryodik sistemin altındaki iki sıra ise 6. ve 7. peryodların bir parçasıdır.
Enerji Seviyeleri ve Periyodik Sistem:
• Bohr atom modeli tanımını göz önüne alırsak, Bohr bir elektronun
ortamda ancak belirli açısal momentum değerini alabileceğini ortaya
atmıştır. Bu değerler tam sayılarla ifade edilir.
• n ile ifade edilen bu değere baş kuvantum sayısı denir. Bohr’un bu
açıklaması kuvantum mekaniğinin temelini oluşturur.
• (Kuvantum mekaniği: küçük parçacıkların davranışlarına hakim olan
hareket kanununu inceleyen bilim dalıdır.)
• Kuvantum mekaniğinin 1. ilkesine göre elektronlar belirli enerji seviyelerinde
bulunurlar. Elektronlar hiçbir zaman ara enerji seviyelerinde bulunamazlar.

Kuvantum mekaniğinin 2. ilkesine göre; 1. enerji seviyesinde en çok 2; 2. enerji


seviyesinde 8; 3. enerji seviyesinde 18, 4. de 32 ve 5. de 50 elektron ….. bulunmasını
açıklar.
Çekirdeğe en yakın tabaka en düşük enerjili, çekirdeğe en uzak tabaka en yüksek enerjili
tabakadır.
En düşük enerji seviyesinde bulunan elektronlar atoma en sıkı bağlanmış elektronlardır.
Bunlara K tabakası elektronları denir. 2. enerji seviyesine L tabakası elektronları denir.
Herhangi bir tabakada bulunan elektronların sayısı 2n2 formülü ile hesaplanır.
Örneğin: K (n=1) da 2e–, L (n=2) de 8e–, M (n=3) de 18e–, N (n=4) de 32e–
bulunabilir gibi.
Atomların özelliklerinin büyük ölçüde en dış enerji seviyesinde
bulunan elektronların sayısına bağlı olduğu bilinmektedir. Ayrıca
periyodik sistemde özellikleri birbirine benzeyen elementler alt alta
konulur. Bunun sonucu, en dış enerji seviyesinde aynı sayıda
elektronu bulunan atomlar bir grup altında toplanmış olurlar.
Periyodik istemde 1. periyodta H ve He bulunur. Bu K tabakasında en
fazla 2 elektron bulunabileceği ilkesine uymaktadır. 2. periyodtaki Li,
Be, B, C, N, O, F, Ne elementlerinin L tabakasında 8 elektron vardır.
Bu da ilkeye uymaktadır.
Örneğin; Li, Na ve K son yörüngelerinde birer elektron içerirler ve
ortak özellik gösterirler (alkali metaller).
Fakat, K ve Cu karşılaştırıldığında bazı özelliklerinin farklı olduğu görülür.
Bunun sebebi her ikisinin de son yörüngelerinde birer elektron
bulunmasına karşılık alt enerji seviyelerindeki (tabakalarında) elektronların
farklı olmasıdır:
19[K] = 1s 2
2s 2
2p 6
3s 2
3p 6
4s 1

29[Cu] = 1s 2
2s 2
2p 6
3s2
3p 6
3d 10
4s 1

Görüldüğü gibi her ikisinin de L tabakalarında 8 er elektron olmasına


karşılık potasyum ’un M tabakasında 8e–, bakır’ın M tabakasında ise 18e–
bulunur.
Bu nedenle özelliklerinde farklılık gözlenir.
Atomlarda bulunan elektronlar K, L, M, N, O gibi tabakalarda bulunuyordu. Bu
tabakalarda bir de alt tabakalar mevcuttur.
Alev spektrumu üzerine elektrik alanı uygulandığında ana enerji seviyelerinin
alt enerji seviyelerine ayrıldığı görülmüştür.
Bu olaya Stark efekti adı verilir.
Alt enerji seviyeleri s, p, d ve f dir.
Herhangi bir tabakada bulunan alt tabakaların sayısı o tabakanın n ile
gösterilen baş kuvantum sayısı kadardır.
Buna göre, K tabakası n=1 olduğu için 1 alt tabaka vardır.
L tabakasında ise n=2 olduğu için 2 alt tabaka vardır.
Alt enerji seviyelerinin yani elektronların üzerinde hareket ettikleri
orbitallerin şekillerinin matematiksel ve istatistiksel olarak yapılan
hesaplamalara göre aşağıdaki gibi oldukları belirlenmiştir:
• s orbitalleri: 3 boyutlu koordinatlar üzerinde küresel simetri gösterir,
yani s orbitali küre şeklinde bir bulut olup, çekirdekten uzaklaştıkça
yoğunluğu azalır.
p orbitalleri: çekirdeğin iki tarafında zıt zıt yönelmiş, kum torbası biçiminde iki
ayrı ‘lob’ dan oluşmuş elektron bulutlarıdır. BU bulutlardaki loblar, birbirinden bir
düzlemle ayrılmıştır. x ekseni üzerindeki 2 taraflı şişkinlik Px, y ekseni üzerindeki 2
taraflı şişkinlik Py ve z ekseni üzerindeki 2 taraflı şişkinlik Pz olarak adlandırılır.
• Px, Py ve Pz orbitallerine eşit sayıda elektron girdiğinde küresel
simetri gösterir.
d orbitalleri, uzayda farklı dağılmaya uğrayan 5 alt gruba ayrılır. Bunlar dz2,
dxy, dyz, dxz, dx2-y2 olarak adlandırılırlar. Şekilleri aşağıda gösterilmiştir.
d orbitallerinden; dz2 de; z ekseni üzerinde simetrik 2 küreden oluşmuştur ve
x-y düzlemi üzerinde yer alan bir halka şeklinde, dx2-y2 de; hem x ve hem de y
eksenleri üzerinde simetrik şişkinlikten oluşmuştur, dxy de; x ve y eksenlerinin
açı ortayları üzerinde 2 taraflı şişkinlik halinde, dyz de; y ve z eksenlerinin açı
ortayları üzerinde 2 taraflı şişkinlik halinde, dxz de; x ve z eksenlerinin açı
ortayları üzerinde 2 taraflı şişkinlik halinde bir yörünge üzerinde elektronlar
hareket etmektedirler.
d orbitallerine eşit sayıda elektron girdiğinde küresel simetri gösterir.
f orbitallerinin şekilleri günümüze kadar çizilememiştir. Bunun nedeni
radyoaktif olmaları ve üzerlerinde kolayca çalışma yapılamamasıdır.
Uzayda farklı yönlere dağılmış 7 orbitalden meydana gelmiştir. Her birinde
2 şer elektron bulunduğu için f de toplam max 14 elektron vardır.
f orbitallerine de eşit sayıda elektron girdiğinde küresel simetri gösterir.
Her orbitale en fazla 2 tane elektron girebilir. Buna göre;
• s orbitalleri toplamda en fazla 2 elektron alabilir,
• p orbitalleri toplamda en fazla 6 elektron alabilir,
• d orbitalleri toplamda en fazla 10 elektron alabilir ve
• f orbitalleri toplamda en fazla 14 elektron alabilir.
Alkali metaller son ana enerji seviyelerinde s orbitallerinde birer elektron
içerdikleri için 1. Grup olarak tek düşey sütunda yer almaktadır. Toprak alkali
metaller ise son ana enerji seviyelerinde s orbitallerinde 2 şer elektron
içerdikleri için 2. Grup olarak yine tek düşey sütunda yer almaktadır.
Geçiş elementleri 10 ‘ar lı 3 sıra halinde dizilmişlerdir, bunlarda d
orbitallerine elektronlar yerleşmişlerdir. Lantanitler ve aktinitler 14 lü sıralar
halinde bulunurlar, bunlarda elektronlar f orbitallerine yerleşmişlerdir.
Periyotlarda s, p, d ve f orbitallerine elektronların girebileceği kadar element
yerleşmiştir. Ve bu yerleşim, elementlerin ortak kimyasal özelliklerini
oluşturmaktadır.
DE BROGLİE ’NİN TEORİSİ
1924 yılında De Broglie atom içinde elektronların kuvantlı
hallerinin açıklanabileceğini ortaya attı. Buna göre hareket eden
her cisim ışık gibi dalga özelliği gösterir.
De Broglie dalgasının dalga boyu,
h
λ= dir. (mv = momentum, h= Planc sabiti)
mv

Bu denklem büyük kütleli parçacıklara uygulandığı zaman dalga boyu kullanılan boyutlara
nazaran çok küçük bir değerde olduğu için hareket eden büyük kütleli parçacıkların
gösterdiği dalga karakteri önemli değildir. Fakat küçük kütleli elektronların hareketi söz
konusu olduğunda dalga boyu atom boyutları ile uyum halinde olmaktadır.
De Broglie’nin dalga şartı şu şekilde açıklanabilir:
Bohr yörüngesinde bir elektronun hareket ettiğini düşünelim. Elektrona de Broglie şartına
göre dalga boyu λ olan bir dalga eşlik eder. Elektronun üzerinde döndüğü yörüngenin
uzunluğu dalga boyunun tam katları değilse, dalga kendini yok eder.
Elektronun dalgası yok olmadığına göre elektronun üzerinde hareket ettiği
yörünge, elektronun meydana getirdiği dalganın tam katları kadar olmalıdır.
Buna göre dairesel bir yörünge üzerinde hareket oluyorsa:
nλ=2πr olmalıdır (2 π r = yörüngenin uzunluğu).

Yerine konulacak olursa:

nh
mvr= olur ki bu 𝐵𝑜ℎ𝑟 ′ un açısal momentumudur.

Bohr, bunu elektronu tanecik olarak kabul ederek bulmuştu. Aynı şeyi De
Broglie de bulunca elektronun aynı zamanda hem tanecik hem de dalga
karakteri olduğu anlaşılmıştır.
 
Dalga hareketi gösteren elektronun dalga fonksiyonu (ψ)
 

¿
ile gösterilir (ψ = dalga fonksiyonu, E= enerji, e = elektronun yükü). Denklemin
çözümü hidrojen atomundaki elektronun dalga fonksiyonlarını (orbital) verir.
Bu Bohr teorisindeki yörüngeye karşılık gelir. Schrödinger denkleminin
çözülmesi ile kuantum sayıları ve elektron orbitalleri belirlenir.
Schrödinger denklemi ile atom çekirdeği orijin olarak alınarak üç boyutlu
olarak elektronun konumu incelenir.
HEİSENBERG ‘İN BELİRSİZLİK
PRENSİBİ
• De Broglie’nin dalga kavramı elektron gibi küçük bir parçacığın tam
olarak lokalize olmadığını, aksine dalga halini tanımlayabilmek için
ince, uzun bir şekilde olması gerektiğini belirtir.
• Bu problem Heisenberg tarafından küçük kütleli parçacıklar için
belirsizlik ilkesi ile matematiksel olarak ele alınmıştır.
• Heisenberg tarafından bir parçacığın hem yerinin, hem de zamanının
aynı anda tayin edilemeyeceği ispatlanmıştır.
• Belirsizlik ilkesine göre elektronun yerinin belirsizliği ile zamanın
belirsizliğinin çarpımı plank sabiti sınırları içerisindedir.
Elektronun momentumunun değişimi Δp, yer değişimi Δx şeklinde
gösterilecek olursa:
Δp x Δx = h dır.
Başka bir deyişle elektronun yerini biliyorsak zamanını bilemeyiz veya
zamanını biliyorsak yerini söyleyemeyiz. Örneğin;
Δx = 10–8 ise;
Δp = 10–27 / 10–8 = 10–19 bulunur ki bu çok küçük bir değerdir, yani
belirsizdir.
 
Yani elektronun zamana bağlı bir yeri yoktur, elektron çekirdeğin
etrafında bir yük bulutu halinde döner.
• Değişkenlerden birini ne kadar kesin olarak belirtmeye çalışırsak diğeri o
kadar belirsiz kalır. Büyük kütleler için belirsizlik, önemsenmeyecek
kadar küçük, küçük kütleler için büyük yer kaplar.
• Atom içinde elektronun izleri çizilemeyeceği için, atom gövdesinde
bulunabilme olasılığından söz edilebilir. Bu olasılık matematiksel olarak
dalga mekaniğinin temel işlemidir.
• Kuantum mekaniğinden çıkarılan sonuçlara göre elektronların
yerleşimi şöyle olmaktadır:
• En basit atom olan hidrojen atomu ele alınacak olursa 1s deki tek
elektron için yük bulutunun yoğunluğu çekirdeğe yaklaştıkça artar.
Eğer fotoğraflar ayrı ayrı çekilip üst üste konulursa Şekildeki şekil elde
edilir.
• 1s elektronları için çekirdekten bir r uzaklığında durum ne olacaktır?
Çekirdekten uzaklaştıkça elektron yük yoğunluğu azalır fakat elektronun
bulunması gereken yerlerin sayısı artar.
• Elektron yük yoğunluğu a yarıçaplı bir kürenin yüzeyinde maksimumdur,
sonra yavaş yavaş azalır.
• s orbitalleri çekirdeğe daha yakın, p orbitalleri ise daha uzaktır. s
orbitallerinin küresel bir dağılımı olmasına karşılık p orbitalleri px, py ve
pz olmak üzere eksenlerin iki tarafında şişkinlik halindedir.
ELEKTRONLARIN
SPİNİ
Spin kelime anlamıyla kendi ekseni etrafında dönme demektir. Bir orbitalde
bulunan 2 elektron birbirlerinden ancak spin özelliklerinin farklı olması ile
ayrılırlar. Elektronların spin özellikleri moleküllere magnetik özellik kazandırır.
Buna göre 3 tip magnetik özellik vardır.
1. Ferromagnetik: Bu tür elementlere mıknatıs yaklaştırıldığı zaman kendileri
mıknatıs gibi davranırlar. Mıknatıs uzaklaştırıldığında elementler mıknatıs
gibi davranmaya devam ederler. Örneğin demir ve kobalt.
2. Paramagnetik: Bu tür elementler mıknatıs yaklaştırıldığında az veya çok
mıknatıs tarafından çekilirler, mıknatıs uzaklaştırıldığında ise element veya
moleküllerin mıknatıs özelliği kaybolur. Örnek: CuSO4, O2
3. Diamagnetik: Bu tip elementler mıknatıs tarafından itilirler. Örnek: NaCl, KCl
Kendi ekseni etrafında dönen her çekirdek mıknatıs özelliği gösterir.
Elementlere bu özelliği veren en dış yörüngesinde bulunan elektronlardır. Eğer
en dış yörüngede tek bir elektron olsa idi bütün elementler mıknatıs özelliği
gösterirlerdi. Böyle olmasının nedeni:
1. Elektronlar eğer çiftleşmemiş is tek başlarına mıknatıs özelliği gösterirler.
Hiçbir zaman spinleri aynı yönde olan bulunamaz. Spinleri zıt olarak
birbirlerini oluştururlar. Zıt spinler birbirlerine göre çekim kuvveti meydana
getirirler. Elektronlar birbirine yapışmayıp devamlı döndüğünde bunu
engelleyen magnetik olarak birbirlerini iten zıt spinleri biraraya getirir.
2. Orbitalde tek elektron varsa mıknatıs özellik gösterebilir. Fakat en dış
yörüngede tek elektron olan elementlerde bile yük ayrılımı homojen
olmamaktadır.
STERN-GERLACH DENEYİ

Otto Stern ve Walther Gerlach tarafından atomların magnetik özellikleri


bir deneyle gösterilmiştir.
Deneyde gümüş, buharlaştırıcı bir fırında buharlaştırılarak yani gaz
fazına geçirilerek serbest Ag atomları demeti bir mıknatıs’ın kutupları
arasından geçirilir ve demetlerin yönü önlerine konulan ZnS sürülmüş
yüzey üzerinde meydana getirdiği işaretlerine göre incelenmiştir.
Deney sonucunda atom demeti iki kısma ayrılır ve bu ayrılmanın ilk
doğrultuya zıt yönlerde olduğu görülmüştür.
Gümüş atomunun elektronik konfigürasyonu[Kr] 5s1 4d10 şeklindedir.
• Yani; d orbitalleri tamamen doludur ve 5s1 de bir elektron tek başına
bulunmaktadır.
• Elektron tek başına bulunduğunda (5s1) spini nedeniyle bir manyetik alan
meydana getirir ve dolayısıyla mıknatısın arasından geçerken kendi yarattığı
alana göre atomlar da sapma göstermeli yani bir yöne doğru sapma
olmalıydı.
• Halbuki deneyde iki yöne sapma olmaktadır. Bu şunu göstermektedir; gümüş
atomlarının 5s1 deki tek elektronların % 50 si bir yönde diğer % 50 si ise diğer
yönde dönmektedir ve mıknatısın iki kutbundan da etkilenme olmaktadır.
• Eğer % 100 ‘ü aynı yönde dönseydi, aynı kutuplu manyetik alan nedeniyle
elektronlar birbirlerini itecekler ve bir arada bulunamayacaklardı dolayısıyla
gümüş atomları var olmayacaktı.
• Gümüşe paramanyetik özelliği veren 5s1 deki bu iki yönde dönen elektronlardır.

You might also like