HAVA KİRLİLİĞİNİN CANLI ORGANİZMALAR VE MADDELER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ İNSAN SAĞLIĞINA ZARAR Solunum sistemimiz hava kirlenmesinden korunmanıza yardımcı olan bir dizi mekanizmaya sahiptir. Burnumuzdaki tüyler büyük parçacıkları süzer. Üst solunum yollarımızdaki yapışkan mukus, küçük parçacıkları ve çözünmüş, gaz halindeki bazı kirleticileri tutar. Solunum sistemimiz kirleticiler tarafından tahriş edildiğinde, aksırma ve öksürme ile kirli hava ve mukus dışarı atılır. Üst solunum yollarımız sil adı verilen, yüzlerce binlerce, küçük, mukusla örtülü tüysü hücresel yapılarla kaplanmıştır. Bu yapılar ağzımızda tutulan kirleticileri ve mukusu taşımak için ileri ve geri hareket ederler. Küçük parçacıklar akciğerin doğal savunmasına girecek küçüklükte olduklarından, insan sağlığı açısından özellikle tehlikelidir. Aynı zamanda, yüzeylerine yapışmış olarak zehirli ya da kanser yapıcı damlacıklar ya da diğer parçacıklar getirirler 1991’de yapılan bir çalışma Birleşik Devletler’de ölümlerin % 3’e kadar çıkan bir bölümünün asılı katı maddelere bağlanabileceğini ortaya çıkarmıştır. Fotokimyasal dumanda bulunan ozonun solunması öksürme, solunum güçlüğü, kulak ve boğazda tahriş, astım, bronşit, anfizem ve kalp rahatsızlığı gibi kronik hastalıklara neden olmaktadır. Anfizem, akciğerlerin oksijeni kana taşıma yetkinliğini azaltan ve tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır. Bu nedenle, en küçük bir güç harcaması bile akut nefes darlığına neden olur. Uzun süre sigara içilmesi ve hava kirleticilerine maruz kalınması bireylerde anfizeme neden olabilir; ancak anfizem vakalarının yaklaşık % 2’sine akciğerlerin hava keselerinin esnekliğini azaltan, kusurlu bir gen neden olmaktadır. Test edilmesi mümkün olan bu kalıtsal özelliği taşıyan herhangi bir kişinin kesinlikle sigara içmemesi ve çok kirlenmiş bir yerde yaşamaması ya da çalışmaması gerekir. BİTKİLERE ZARAR Kükürtdioksit, azot oksitleri ve ozon gibi hava kirleticilerine yaprakların ve ibrelerin kronik olarak maruz kalmaları sonucu bitkileri de aşırı su kaybı, hastalıklar ve zararlılar, kuraklık ve dona karşı koruyan mumsu örtünün parçalanmasına neden olmaktadır. Bu tür kirleticiler fotosentez ve bitki büyümesini de etkiler, besleyici alımını azaltır ve yapraklar ile ibrelerin sararması ya da kahverengileşmesine ve dökülmesine neden olur. Yüksek yerlerde yaşayan, özellikle ladin, köknar ve diğer kozalaklı ağaçlar, uzun ömürlü olmaları ve ibrelerinin yıl boyunca kirli havaya maruz kalması nedeniyle, hava kirlenmesine özellikle duyarlıdırlar. Asit birikimi de, kalsiyum, magnezyum ve potasyum gibi önemli besin elementlerinin topraktan süzülmesine ve toprak mikroorganizmalarının ölmelerine neden olabilir. Ayrıca, normalde toprak partiküllerine bağlı olan alüminyum iyonlarının toprak suyuna geçmelerine neden olur. Öte yandan, küçük kök tüylerine de zarar verebilir; köklerin topraktan su emme kapasitelerini bozabilir. Organik maddeleri besin elementlerini bitkileri kullanabilecekleri hale getiren ayrıştırıcıların ölmelerine neden olabilir. Bitkileri, kuraklık, don, böcekler, mantarlar, karayosunları ve hastalıkların neden olduğu zararlara ve ölümlere daha duyarlı hale getirebilir. Bu dolaylı etkinin, hava kirlenmesinin doğrudan etkilerinden çok daha fazla tehlike oluşturduğuna inanılmaktadır. Eğer yüksek konsantrasyonlarda birden fazla kirleticiye uzun süre maruz kalmaları halinde, bir alandaki tüm ağaçlar ve diğer bitki örtüsünün büyük bir bölümü ölür. Ağaçların birden fazla kirleticiye kronik olarak maruz kalmalarının etkileri birkaç on yıllık bir süreç içerisinde gözle görülemez. Daha sonra, topraktaki besin elementlerinin azalması, zararlılar, hastalıklar, mantarlar, karayosunları ve kuraklık nedeniyle aniden çok sayıda bitki ölmeye başlar. SUCUL YAŞAMA ZARAR Asit birikimi, alkali içeriği ve çevredeki toprakların tamponlama kapasitesi düşük olan yerlerde bulunan tatlı su göllerindeki sucul yaşam üzerinde şiddetli bir etkiye sahiptir. Kuzey Yarımküre’de sucul yaşam üzerindeki zararın büyük bir bölümü ‟asit şoku”nun bir sonucudur. Buna, ilkbaharda karlar eridiğinde ya da bir kuraklık periyodu sonrası şiddetli yağmur yağdığında çok büyük miktarlardaki çok fazla asidik suyun (topraktan süzülen zehirli alüminyum ile birlikte) göllere ve akarsulara akmasına neden olmaktadır. Topraktan ve göl sedimentlerinden süzülen alüminyum, balıkların kulakçıklarını tıkayarak ölmelerine yol açmaktadır. SU KAYNAKLARI VE SU KİRLİLİĞİ Dünyamız, uzayın keskin sınırlı karanlığında yumuşak mavi bir safir gibi parlamaktadır. Güneş sisteminde ona benzeyen başka bir şey yoktur. Suyun varlığı nedeniyle. John TODD Bizler, dünya yüzeyinin yaklaşık % 71’ini kaplayan, yaşam kaynağı suya sahip olan su dünyasının üzerinde yaşamaktayız. Büyük bir bölümü tuzlu olan bu değerli su tabakası, Dünyanın ikliminin sürmesine, kirleticilerin sulanmasına yardımcı olur. bizler ve diğer canlıların çoğu büyük ölçüde sudan oluştuğundan su, yaşam için büyük önem taşır. SU KAYNAKLARININ TEMİNİ, YENİLENMESİ VE KULLANIMI DÜNYA GENELİNDE TEMİN, YENİLENME VE DAĞITIM Dünyadaki çok büyük miktarlardaki suyun sadece küçük bir kısmı tatlı su olarak kullanılabilir. Bu su da çok eşitsiz bir olarak dağılmıştır. Dünyadaki su kütlesinin yaklaşık % 97’si okyanuslarda bulunur. Okyanuslardaki su, içme, tarım ve soğutma hariç, sanayide kullanımı için çok tuzludur. Geriye kalan % 3’lük kısım tatlı sudur. Bunun % 99’undan fazlası kutuplarda ve buzullarda buz olarak tutulmuş ya da çok derinde ve çıkarılması masraflı olan yeraltı suyu şeklindedir. Dünyada toplam suyun sadece yaklaşık % 0.003’ü, kolayca ulaşabileceğimiz şekilde göllerde, toprak neminde, ulaşılabilir yeraltı suyunda, atmosferik su buharında ve akarsularda bulunur. Eğer dünyadaki toplam su miktarı, sadece 100 litre (26 galon) olsaydı, kullanabileceğimiz tatlı su miktarı, sadece yaklaşık 0.003 litre ( bir çay kaşığının yarısı kadar) olacaktı. Su Kaynağı sorunları SU KITLIĞI Dünya genelinde kuraklık diğer herhangi bir doğal felaketin yaptığına göre, daha büyük ekonomik kayıplara yol açar ve daha fazla sayıda insana zarar verir. 1970’li yıllarda, büyük kuraklıklar, her yıl ortalama 24.4 milyon insanı etkilemiş, bir yılda 23.000’den fazla insanın ölümüne neden olmuş ve çok sayıda çevre sığınmacısı yaratmıştır. Bu eğilim 1980’li , 1990’lı yıllarda da sürmüştür. Dünya genelinde, insanların, yaklaşık % 40’ının yaşadığı en az 80 dolayındaki kurak ve yarı kurak ülke, periyodik olarak şiddetli kuraklığa maruz kalmıştır. 1990’lı yıllarda, kuraklık sorunu ile karşılaşma olasılığı olan bölgeler ise, Kuzey Afrika, Hindistan’ın bir bölümü, Meksika, A.B.D.’nin bazı bölgeleri ve Eski Sovyetler Birliği’nin orta kısmıdır. Yağışın azalması, normalin üzerindeki sıcaklık ya da her ikisi birden, çoğunlukla bir kuraklık başlatır. Hızlı nüfus artışı ve karaların kötü kullanımı kuraklık etkisinin şiddetini arttırır. Normalde kuraklığın uzun sürdüğü ve ormansızlaşmanın olduğu yerlerde pek çok insanı ve hayvanı desteklemek için çaba gösterilmesi kuraklığın etkilerini daha da kötüleştirmektedir. Makilerin sürülmesi ve tarlaların sulanması sonucu bitki örtüsünde meydana gelen kayıpların lokal ve bölgesel iklimde neden olduğu değişimler kuraklığın etkilerini şiddetlendirmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, çok sayıda insan, başka seçenekleri bulunmadığından yaşamlarını kurak ve eğimli arazilerde sürdürmektedir. Öngörülen küresel ısınmayı yavaşlatmak için şu an önlem alınmazsa dünyanın bazı bölgelerinde şiddetli kuraklıkların oluşma sıklığı artacaktır. Ayrıca, sulama sitemleri, değişen yağış özelliğine çok zor uyum sağlayabilecektir. Bu, dünyanın nüfus artışına yeterli besin üretme kapasitemizi tehlikeye düşürecek ve çöllük alanlarda, açlığın çekildiği pek çok şehrin ortaya çıkmasına neden olacaktır. KİRLENMİŞ İÇME SUYU su, döngüsü sırasında esas olarak üç çeşit atıkla kirlenmektedir: 1.Doğal erozyon, tarım, ormancılık, madencilik, inşaat, karaları bozucu ve yok edici diğer etkinlikler sonucu büyük ölçüde artan erozyonun karalardan yüzey sularına getirdiği sedimentler. 2.İnsan ve hayvan dışkılarından ve hasat edilen bitki artıklarının gelen organik atıklar. 3.Sanayi toplumları tarafından üretilen bir dizi kimyasalın hızla artması. Bu üç atık grubu da, hızlı nüfus artışı, yoksulluk ve sanayileşme bu atıkları giderek arttırmaktadır. SU KİRLENMESİ TEMEL TİPLERİ SU KİRLETİCİLERİN ANA TİPLERİ VE ETKİLERİ Başlıca sekiz su kirlenmesi tipi aşağıda belirtilmiştir. Hastalık yapıcı ajanlar- evlerin kanalizasyonlarından hayvansal atıklardan suya giren bakteriler, virüsler, protozoalar ve parazit yapıcı kurtlar. Gelişmekte olan ülkelerde, hastalık ve ölümlerin ana kaynağı olan bu ajanlar, yarısı beş yaşın altındaki çocuklar olmak üzere, her gün ortalama 25000 kişinin ölümüne neden olmaktadır. 100 mililitrelik bir su örneğinde mevcut olan koliform bakterilerinin koloni sayısı, içme ya da yüzme su kalitesinin iyi bir indikatörüdür. Dünya Sağlık Örgütü , içme suyunda hiç koliform bakteri kolonisinin bulunmaması önermekte, Amerika Çevre Koruma Bürosu (EPA) ise yüzme suyunda maksimum düzeyinin 100 milimetrede 200 koloni olmasını istemektedir. Oksijen gerektiren atıklar: organik atıkları biyolojik olarak parçalamak için oksijenden yararlanan aerobik bakteriler tarafından parçalanabilen organikler atıklar. Bu atıkların desteklediği büyük bakteri popülasyonları, balıkları ve oksijen tüketen diğer sucul yaşam formlarını öldürerek sudaki çözünmüş oksijen miktarını azaltır. Suda çözünebilen inorganik kimyasallar: asitler, tuzlar, kurşun ve civa gibi toksik metaller. Bu tür yüksek düzeyde çözünmüş katılar suyu içilmez hale getirir; balıklara ve sudaki diğer yaşam formlarına zarar verir; tarım ürünlerinin üretimini düşürür ve suyun geçtiği cihazların aşınmalarına neden olur. İnorganik bitki besleyicileri- suyun çözünmüş oksijen gereksinimini azaltarak balıkların ölümüne, alglerin ve diğer sucul bitkilerin aşırı büyümesine neden olan suda çözünebilir nitrat ve fosfat bileşikleridir. İçme suyunda aşırı nitrat düzeyleri, özellikle üç yaşın altındaki çocukların kanlarının oksijen taşıma kapasitesini azaltabilir ve ölümlerine neden olabilir. Organik kimyasallar- insan yaşamını tehdit eden ve balıklar ile diğer sucul yaşama zarar veren petrol, benzin, plastikler, pestisitler, temizleme çözgenleri, deterjanlar ve suda çözünebilir ve çözünemeyen diğer kimyasallardır. Sediment ya da asılı madde- suda asılı olan ve toplam kütleye göre su kirlenmesinin en büyük kaynağını oluşturan toprak ve diğer inorganik ve organik maddelerdir. Asılı parçacık maddeler suyu bulandırır; bazı organizmaların besin bulma yeteneklerini ve sucul bitkilerin fotosentez hızlarını azaltır; sucul besin zincirini bozar ve pestisitleri, bakteriler ve diğer zararlı maddeleri taşır. Dibe çöken sedimentler, balıkların yumurtlama ve beslenme yerlerini bozar. Gölleri, rezerv sahalarını, akarsu kaynaklarını ve limanları doldurur. Raydoaktif maddeler- suda çözünebilen ya da besin zincirlerinde ve ağlarında biyolojik olarak birikim yapma özelliğindeki radyoizotoplardan oluşurlar. Bu tür izotopların iyonlaştırıcı ışınları, kusurlu doğumlara, kansere ve genetik yapıda bozulmalara neden olabilir. Isı- elektrik santrallerinin soğutulması sırasında suyun aşırı miktarda girişi. Suyun ısınması, çözünmüş oksijen miktarı azalmasına, sucul organizmaların hastalıklara, parazitlere ve toksik kimyasallara daha duyarlı hale gelmesine neden olur.