You are on page 1of 20

ÇEVRE KORUMA

PROF. DR. UFUK YÜCEL


HAVA KİRLİLİĞİNİN CANLI ORGANİZMALAR VE MADDELER
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
İNSAN SAĞLIĞINA ZARAR
Solunum sistemimiz hava kirlenmesinden korunmanıza yardımcı olan bir
dizi mekanizmaya sahiptir. Burnumuzdaki tüyler büyük parçacıkları süzer.
Üst solunum yollarımızdaki yapışkan mukus, küçük parçacıkları ve
çözünmüş, gaz halindeki bazı kirleticileri tutar. Solunum sistemimiz
kirleticiler tarafından tahriş edildiğinde, aksırma ve öksürme ile kirli hava
ve mukus dışarı atılır. Üst solunum yollarımız sil adı verilen, yüzlerce
binlerce, küçük, mukusla örtülü tüysü hücresel yapılarla kaplanmıştır. Bu
yapılar ağzımızda tutulan kirleticileri ve mukusu taşımak için ileri ve geri
hareket ederler.
Küçük parçacıklar akciğerin doğal savunmasına girecek
küçüklükte olduklarından, insan sağlığı açısından özellikle
tehlikelidir. Aynı zamanda, yüzeylerine yapışmış olarak
zehirli ya da kanser yapıcı damlacıklar ya da diğer
parçacıklar getirirler 1991’de yapılan bir çalışma Birleşik
Devletler’de ölümlerin % 3’e kadar çıkan bir bölümünün
asılı katı maddelere bağlanabileceğini ortaya çıkarmıştır.
Fotokimyasal dumanda bulunan ozonun solunması
öksürme, solunum güçlüğü, kulak ve boğazda tahriş, astım,
bronşit, anfizem ve kalp rahatsızlığı gibi kronik hastalıklara
neden olmaktadır.
Anfizem, akciğerlerin oksijeni kana taşıma yetkinliğini azaltan ve
tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır. Bu nedenle, en küçük
bir güç harcaması bile akut nefes darlığına neden olur. Uzun
süre sigara içilmesi ve hava kirleticilerine maruz kalınması
bireylerde anfizeme neden olabilir; ancak anfizem vakalarının
yaklaşık % 2’sine akciğerlerin hava keselerinin esnekliğini
azaltan, kusurlu bir gen neden olmaktadır. Test edilmesi
mümkün olan bu kalıtsal özelliği taşıyan herhangi bir kişinin
kesinlikle sigara içmemesi ve çok kirlenmiş bir yerde
yaşamaması ya da çalışmaması gerekir.
BİTKİLERE ZARAR
Kükürtdioksit, azot oksitleri ve ozon gibi hava kirleticilerine
yaprakların ve ibrelerin kronik olarak maruz kalmaları sonucu
bitkileri de aşırı su kaybı, hastalıklar ve zararlılar, kuraklık ve dona
karşı koruyan mumsu örtünün parçalanmasına neden olmaktadır.
Bu tür kirleticiler fotosentez ve bitki büyümesini de etkiler,
besleyici alımını azaltır ve yapraklar ile ibrelerin sararması ya da
kahverengileşmesine ve dökülmesine neden olur. Yüksek yerlerde
yaşayan, özellikle ladin, köknar ve diğer kozalaklı ağaçlar, uzun
ömürlü olmaları ve ibrelerinin yıl boyunca kirli havaya maruz
kalması nedeniyle, hava kirlenmesine özellikle duyarlıdırlar.
Asit birikimi de, kalsiyum, magnezyum ve potasyum gibi
önemli besin elementlerinin topraktan süzülmesine ve
toprak mikroorganizmalarının ölmelerine neden olabilir.
Ayrıca, normalde toprak partiküllerine bağlı olan
alüminyum iyonlarının toprak suyuna geçmelerine neden
olur. Öte yandan, küçük kök tüylerine de zarar verebilir;
köklerin topraktan su emme kapasitelerini bozabilir.
Organik maddeleri besin elementlerini bitkileri
kullanabilecekleri hale getiren ayrıştırıcıların ölmelerine
neden olabilir.
Bitkileri, kuraklık, don, böcekler, mantarlar, karayosunları ve
hastalıkların neden olduğu zararlara ve ölümlere daha duyarlı hale
getirebilir. Bu dolaylı etkinin, hava kirlenmesinin doğrudan
etkilerinden çok daha fazla tehlike oluşturduğuna inanılmaktadır.
Eğer yüksek konsantrasyonlarda birden fazla kirleticiye uzun süre
maruz kalmaları halinde, bir alandaki tüm ağaçlar ve diğer bitki
örtüsünün büyük bir bölümü ölür.
Ağaçların birden fazla kirleticiye kronik olarak maruz kalmalarının
etkileri birkaç on yıllık bir süreç içerisinde gözle görülemez. Daha
sonra, topraktaki besin elementlerinin azalması, zararlılar,
hastalıklar, mantarlar, karayosunları ve kuraklık nedeniyle aniden
çok sayıda bitki ölmeye başlar.
SUCUL YAŞAMA ZARAR
Asit birikimi, alkali içeriği ve çevredeki toprakların tamponlama
kapasitesi düşük olan yerlerde bulunan tatlı su göllerindeki sucul
yaşam üzerinde şiddetli bir etkiye sahiptir. Kuzey Yarımküre’de sucul
yaşam üzerindeki zararın büyük bir bölümü ‟asit şoku”nun bir
sonucudur. Buna, ilkbaharda karlar eridiğinde ya da bir kuraklık
periyodu sonrası şiddetli yağmur yağdığında çok büyük miktarlardaki
çok fazla asidik suyun (topraktan süzülen zehirli alüminyum ile
birlikte) göllere ve akarsulara akmasına neden olmaktadır. Topraktan
ve göl sedimentlerinden süzülen alüminyum, balıkların kulakçıklarını
tıkayarak ölmelerine yol açmaktadır.
SU KAYNAKLARI VE SU KİRLİLİĞİ
Dünyamız, uzayın keskin sınırlı karanlığında yumuşak mavi bir safir
gibi parlamaktadır. Güneş sisteminde ona benzeyen başka bir şey
yoktur. Suyun varlığı nedeniyle.
John TODD
Bizler, dünya yüzeyinin yaklaşık % 71’ini kaplayan, yaşam kaynağı
suya sahip olan su dünyasının üzerinde yaşamaktayız. Büyük bir
bölümü tuzlu olan bu değerli su tabakası, Dünyanın ikliminin
sürmesine, kirleticilerin sulanmasına yardımcı olur. bizler ve diğer
canlıların çoğu büyük ölçüde sudan oluştuğundan su, yaşam için
büyük önem taşır.
SU KAYNAKLARININ TEMİNİ, YENİLENMESİ VE
KULLANIMI
DÜNYA GENELİNDE TEMİN, YENİLENME VE DAĞITIM
Dünyadaki çok büyük miktarlardaki suyun sadece
küçük bir kısmı tatlı su olarak kullanılabilir. Bu su da
çok eşitsiz bir olarak dağılmıştır. Dünyadaki su
kütlesinin yaklaşık % 97’si okyanuslarda bulunur.
Okyanuslardaki su, içme, tarım ve soğutma hariç,
sanayide kullanımı için çok tuzludur.
Geriye kalan % 3’lük kısım tatlı sudur. Bunun % 99’undan
fazlası kutuplarda ve buzullarda buz olarak tutulmuş ya da
çok derinde ve çıkarılması masraflı olan yeraltı suyu
şeklindedir. Dünyada toplam suyun sadece yaklaşık %
0.003’ü, kolayca ulaşabileceğimiz şekilde göllerde, toprak
neminde, ulaşılabilir yeraltı suyunda, atmosferik su
buharında ve akarsularda bulunur. Eğer dünyadaki toplam su
miktarı, sadece 100 litre (26 galon) olsaydı,
kullanabileceğimiz tatlı su miktarı, sadece yaklaşık 0.003 litre
( bir çay kaşığının yarısı kadar) olacaktı.
Su Kaynağı sorunları
SU KITLIĞI Dünya genelinde kuraklık diğer herhangi bir doğal felaketin
yaptığına göre, daha büyük ekonomik kayıplara yol açar ve daha fazla
sayıda insana zarar verir. 1970’li yıllarda, büyük kuraklıklar, her yıl ortalama
24.4 milyon insanı etkilemiş, bir yılda 23.000’den fazla insanın ölümüne
neden olmuş ve çok sayıda çevre sığınmacısı yaratmıştır. Bu eğilim 1980’li ,
1990’lı yıllarda da sürmüştür. Dünya genelinde, insanların, yaklaşık %
40’ının yaşadığı en az 80 dolayındaki kurak ve yarı kurak ülke, periyodik
olarak şiddetli kuraklığa maruz kalmıştır. 1990’lı yıllarda, kuraklık sorunu ile
karşılaşma olasılığı olan bölgeler ise, Kuzey Afrika, Hindistan’ın bir bölümü,
Meksika, A.B.D.’nin bazı bölgeleri ve Eski Sovyetler Birliği’nin orta kısmıdır.
Yağışın azalması, normalin üzerindeki sıcaklık ya da her ikisi birden,
çoğunlukla bir kuraklık başlatır. Hızlı nüfus artışı ve karaların kötü
kullanımı kuraklık etkisinin şiddetini arttırır. Normalde kuraklığın
uzun sürdüğü ve ormansızlaşmanın olduğu yerlerde pek çok insanı
ve hayvanı desteklemek için çaba gösterilmesi kuraklığın etkilerini
daha da kötüleştirmektedir. Makilerin sürülmesi ve tarlaların
sulanması sonucu bitki örtüsünde meydana gelen kayıpların lokal
ve bölgesel iklimde neden olduğu değişimler kuraklığın etkilerini
şiddetlendirmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, çok
sayıda insan, başka seçenekleri bulunmadığından yaşamlarını kurak
ve eğimli arazilerde sürdürmektedir.
Öngörülen küresel ısınmayı yavaşlatmak için şu an
önlem alınmazsa dünyanın bazı bölgelerinde
şiddetli kuraklıkların oluşma sıklığı artacaktır.
Ayrıca, sulama sitemleri, değişen yağış özelliğine
çok zor uyum sağlayabilecektir. Bu, dünyanın
nüfus artışına yeterli besin üretme kapasitemizi
tehlikeye düşürecek ve çöllük alanlarda, açlığın
çekildiği pek çok şehrin ortaya çıkmasına neden
olacaktır.
KİRLENMİŞ İÇME SUYU su, döngüsü sırasında esas olarak üç çeşit
atıkla kirlenmektedir:
1.Doğal erozyon, tarım, ormancılık, madencilik, inşaat, karaları
bozucu ve yok edici diğer etkinlikler sonucu büyük ölçüde artan
erozyonun karalardan yüzey sularına getirdiği sedimentler.
2.İnsan ve hayvan dışkılarından ve hasat edilen bitki artıklarının
gelen organik atıklar.
3.Sanayi toplumları tarafından üretilen bir dizi kimyasalın hızla
artması. Bu üç atık grubu da, hızlı nüfus artışı, yoksulluk ve
sanayileşme bu atıkları giderek arttırmaktadır.
SU KİRLENMESİ TEMEL TİPLERİ
SU KİRLETİCİLERİN ANA TİPLERİ VE ETKİLERİ Başlıca sekiz su kirlenmesi
tipi aşağıda belirtilmiştir.
Hastalık yapıcı ajanlar- evlerin kanalizasyonlarından hayvansal atıklardan
suya giren bakteriler, virüsler, protozoalar ve parazit yapıcı kurtlar.
Gelişmekte olan ülkelerde, hastalık ve ölümlerin ana kaynağı olan bu
ajanlar, yarısı beş yaşın altındaki çocuklar olmak üzere, her gün ortalama
25000 kişinin ölümüne neden olmaktadır. 100 mililitrelik bir su örneğinde
mevcut olan koliform bakterilerinin koloni sayısı, içme ya da yüzme su
kalitesinin iyi bir indikatörüdür. Dünya Sağlık Örgütü , içme suyunda hiç
koliform bakteri kolonisinin bulunmaması önermekte, Amerika Çevre
Koruma Bürosu (EPA) ise yüzme suyunda maksimum düzeyinin 100
milimetrede 200 koloni olmasını istemektedir.
Oksijen gerektiren atıklar: organik atıkları biyolojik olarak
parçalamak için oksijenden yararlanan aerobik bakteriler
tarafından parçalanabilen organikler atıklar. Bu atıkların
desteklediği büyük bakteri popülasyonları, balıkları ve oksijen
tüketen diğer sucul yaşam formlarını öldürerek sudaki
çözünmüş oksijen miktarını azaltır.
Suda çözünebilen inorganik kimyasallar: asitler, tuzlar, kurşun
ve civa gibi toksik metaller. Bu tür yüksek düzeyde çözünmüş
katılar suyu içilmez hale getirir; balıklara ve sudaki diğer yaşam
formlarına zarar verir; tarım ürünlerinin üretimini düşürür ve
suyun geçtiği cihazların aşınmalarına neden olur.
İnorganik bitki besleyicileri- suyun çözünmüş oksijen
gereksinimini azaltarak balıkların ölümüne, alglerin ve diğer
sucul bitkilerin aşırı büyümesine neden olan suda çözünebilir
nitrat ve fosfat bileşikleridir. İçme suyunda aşırı nitrat düzeyleri,
özellikle üç yaşın altındaki çocukların kanlarının oksijen taşıma
kapasitesini azaltabilir ve ölümlerine neden olabilir.
Organik kimyasallar- insan yaşamını tehdit eden ve balıklar ile
diğer sucul yaşama zarar veren petrol, benzin, plastikler,
pestisitler, temizleme çözgenleri, deterjanlar ve suda çözünebilir
ve çözünemeyen diğer kimyasallardır.
Sediment ya da asılı madde- suda asılı olan ve toplam
kütleye göre su kirlenmesinin en büyük kaynağını
oluşturan toprak ve diğer inorganik ve organik
maddelerdir. Asılı parçacık maddeler suyu bulandırır; bazı
organizmaların besin bulma yeteneklerini ve sucul
bitkilerin fotosentez hızlarını azaltır; sucul besin zincirini
bozar ve pestisitleri, bakteriler ve diğer zararlı maddeleri
taşır. Dibe çöken sedimentler, balıkların yumurtlama ve
beslenme yerlerini bozar. Gölleri, rezerv sahalarını,
akarsu kaynaklarını ve limanları doldurur.
Raydoaktif maddeler- suda çözünebilen ya da besin
zincirlerinde ve ağlarında biyolojik olarak birikim yapma
özelliğindeki radyoizotoplardan oluşurlar. Bu tür
izotopların iyonlaştırıcı ışınları, kusurlu doğumlara,
kansere ve genetik yapıda bozulmalara neden olabilir.
Isı- elektrik santrallerinin soğutulması sırasında suyun
aşırı miktarda girişi. Suyun ısınması, çözünmüş oksijen
miktarı azalmasına, sucul organizmaların hastalıklara,
parazitlere ve toksik kimyasallara daha duyarlı hale
gelmesine neden olur.

You might also like