You are on page 1of 33

KİRLİLİK ETMENLERİNE KARŞI

BAKTERİ TOPLARI
AYSU ERDOĞAN
Projenin Amacı
 Kirliliğe sebep olan etmenleri en aza indirgeyecek
ya da tamamen yok edecek bakteri türlerinin
çeşidine göre belirli oranda üremesi sağlanıp
bakteri topu haline getirilir. Örneğin anaerob
Pelabaeter acetylenus sp.nov anaerobik şartlar
altında asetileni parçalayabildiği saptanmıştır. Bu
türün yüksek oranda üremesi sağlanıp asetilenin
çok olduğu bölgeye bakteri topu halinde
gönderilmesi sağlandığı zaman asetilenin zararlı
etkilerinden ve çevreye verebileceği kirlilikten
korunmuş oluruz.
Hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği gibi
çeşitlidir. … “Kirlilik” deyince ardı ardına bir çok
şey sayabiliriz.
Bilinçsizce yaptığımız hatalar nedeni ile hava
kirliliği sonuçlarına bir artı da biz sağlıyoruz.
Hava kirliliği; havada katı, sıvı ya da gaz halindeki
yabancı maddelerin insan sağlığına, canlı hayatına
ve dahası tüm ekolojik dengeye zarar verecek
yoğunlukta olması ile oluşur. Üretim ve tüketim
aktiviteleri sırasında ortaya çıkan atıklarla hava
tabakası kirlenir ve yeryüzündeki tüm canlıların
hayatında önemli bir tehdit oluşturur.
Hava %78 azot, %21 oksijen ve %1 oranında
çeşitli gazlardan ve su buharı bileşiminden
meydana gelir. Zararlı maddelerin havada
birikmesi ve bu bileşimi bozması ile da hava
kirliliği oluşur.
 Hızla artan nüfus, yanlış kentleşme, tarım
ilaçları kullanımındaki gözle görülür artış,
kullanılan kimyasal maddeler derken hava
kirliliği için pek çok neden sayabiliyoruz.
Trafikte motorlu araçların egzoz gazlarından
tutun da fabrika bacalarından salınan dumana
kadar geniş bir yelpaze var.
Hava Kirliliği Nedenleri
Hava kirliliği nasıl oluşur sorusunun katkısız yanıtları ile
başlayalım ki aklımıza ilk zaten bunlar geliyor otomatik
olarak;
• Kalitesiz yakıt kullanımı
• Egzoz gazları
• Soba ya da kalorifer gibi ısıtıcıların, uygun koşullarda
yakılmaması
• Olumsuz hava koşulları
• Doğaya zararlı kozmetik kullanımı
• Sanayi tesislerinin yanlış konumlanması nedeniyle ortaya çıkan
hava kirliliği
• Trafikten kaynaklanan hava kirliliği
• Hava kirliliğine sebepolan gazlar şunlardır: kükürt
dioksit, azot oksitler ve azot dioksit, partikül madde
(PM10 ve PM2.5), kurşun, benzen, karbon monoksit,
ozon, arsenik, kadmiyum, nikel ve benzo(a)piren ‘dir.
• Yukarıda bulunan kimyasal gazları nitrifikasyon
mekanizması ile bitkilere kazandırabiliriz.
• Nitrifikasyon, aerobik bakterilerin nitrata
dönüştürülmesine verilen isimdir. Nitrifikasyon
bakterileri doğada bulunan azot dengesini düzenleme
konusunda önemli bir görev üstlenmektedir.
Dolayısıyla tüm canlıların yaşamı konusunda önemli
bir görevi yerine getirmektedirler.
• Hava kirliliğinin başlıca sebebi gazlardır ve bu gazları bakterilerin
denitrifikasyon ve nitrifikasyon bakterileri ile azaltması bu
bakterilerin ,bakteri topları haline getirilmesi ile sağlanacaktır.
• Tüm mikroorganizmalar protein sentezi ve gelişim için azota
ihtiyaç duymaktadırlar. Fakat akıntı ve potansiyel içme suyu
kaynaklarının nitrat kontaminasyonu ciddi ve hala artan bir
problemdir. İnsanlar için nitratların toksisitesi yeterince
anlaşılamamıştır. Havadaki azotun canlılar için zararları oldukça
fazladır. Yapılan bir araştırmalarda nitrat sebebiyle bebeklerde
mavi bebek sendromu görülmüştür.
• Nitratların nitritlere indirgenmesi kanserojen olarak bilinen
nitrozaminlerin oluşmasını sağlayabilmektedir. Bundan dolayı,
havadaki nitratın uzaklaştırılması için bakteri topları kullanımı iyi
ve denenmesi gereken bir yöntem olabilir. Biyolojik
denitrifikasyon nitrat uzaklaştırması için oldukça seçicidir
• Biyolojik denitrifikasyonda heterotrofik veya ototrofik bakteri
topları kullanılmaktadır.
Denitrifikasyon üzerinde yapılan çok sayıdaki araştırma sonucunda,
Achromobacter, Acinetobacter, Aeromonas, Alcaligenes, Aquaspirillum,
Azospirillum, Bacillus, Beggiatoa, Chromobacterium, Clostridium,
Desulfovibrio, Erythrobacter, Gallionella, Halobacterium, Halomonas,
Hyphomicrobium, Neisseria, Paracoccus, Propionibacterium,
Pseudomonas, Rhizobium, Rhodopseudomonas, Thiobacillus, Vibrio ve
Xanthomonas cinslerine ait çok sayıda bakterinin denitrifikasyon
aktivitesine sahip olduğu saptanmıştır.
Her ne kadar denitrifikasyon yapan bakteri sayısı fazla ise de, NO3 giderimi
amacıyla üzerinde araştırma yapılan türlerin başlıcaları Pseudomonas
aeruginosa, Pseudomonas fluorescens, Pseudomonas stutzeri, Paracoccus
denitrificans, Thiobacillus denitrificans ve Bacillus licheniformis’ tir.
Bu bakteriler ile hava kirliliğinin en aza indirilmesi için bakteri topları
kullanılarak havadaki nitratın giderilmesi sağlanarak hava kalitesi
artırılacaktır.
Soluduğumuz havada kimyasalın fazla olması tüm canlıları olumsuz olarak
etkileyecektir. Bu yüzden bakteri topları kullanımı hava kalitesini
içerisindeki nitrifikasyon ve denitrifikasyon bakterileri ile oldukça artıracak.
• Havadaki kimyasal gazların kirliliğini gidermek için kimyasal
çöktürme, iyon değişimi, ters ozmoz, elektrodiyaliz ve distilasyon
gibi çeşitli fiziksel ve kimyasal yöntemler kullanılmaktadır. Ancak
bu yöntemlerin seçiciliklerinin az olması, yüksek enerji maliyetine
sahip olmaları ve arıtılmış suya başka maddelerin karışmasına yol
açmaları gibi, kullanımlarını güçleştiren dezavantajları vardır.
• İşte bu nedenlerle, tamamen doğal bir proses olan biyolojik
denitrifikasyonla bakteri topları havaya gönderilmesi kirliliği
azaltmak için iyi bir işlemdir.Bu işlemde, mikroorganizmalar
anaerobik ortamda denitrifikasyon işlemiyle elektron verici
madde yardımıyla (karbon kaynağı), nitratları oksijenin yerine son
elektron alıcısı olarak kullanmak suretiyle, havanın tabii bir
bileşeni olan azot gazına indirgemektedirler. Tüm bunlara ilaveten
maliyetinin düşük olması da ayrı bir avantaj olarak gözükmektedir.
Denitrifikasyon ve nitrifikasyon işlemleri havadaki kimyasal
gazların etkisini en aza indirgemek için kullanılmalıdır.
Su Kirliliği
Hayat kaynağı olan su, bitki, hayvan ve insan
yaşamı için vazgeçilmezlerden biri sayılıyor.
Buna rağmen, kısıtlı kaynaklarla elde edilen su,
yanlış uygulamalarla kullanılamaz hale geliyor.
Doğru ve etkili yöntemler kullanmak,
kaynakların verimli tüketimini sağlamak suyun
devamlılığı için hayati önemde.
Hayatın her alanında ihtiyaç duyulan, yeme,
içme, temizlik, yüzme gibi faaliyetlerde
başvurulan suyun kullanılamaz hale gelmesine,
su kirliliği deniyor.
 Su kirliliği nedenleri ve sonuçlarını incelerken
bu başlığı tek başına ele almak yetersiz kalıyor.
Hava, toprak ve su kirliliği birbiri ile bağlantılı
ve bağlamından koparılamayacak kadar iç içe
geçmiş durumda.
 Öyle ki, toprak kirliliğinin yer altı sularını
kirlettiği, nehirlerin, denizlerin, okyanusların
ve göllerin bu kirliliği sürdürdüğü biliniyor. Bu
nedenle, “su kirliliği nasıl önlenir” sorusuna
dair hazırlanan yanıtların, çok yönlü projeler
olması zorunlu hale geliyor.
Su Kirliliği Nedenleri
Su kirliliğinin sebepleri ve sonuçlarını incelerken yeraltı ve yeryüzü
kaynaklarını bir arada ele almak gerekiyor. Bu bağlamda, su kirliliği nasıl
oluşur sorusunun yanıtlarını verebilecek temel nedenleri şu şekilde
sıralanıyor:
• Tarımda bilinçsiz kullanılan kimyasal gübreler
• Böceklere karşı ve bitki hastalıklarını önlemek için kullanılan ilaçlar
• Geri dönüştürülemeyen, doğada çözünemeyen atıklar
• Doğaya kazandırılamayan bitkisel atıklar
• Endüstriyel ağır metaller
• Fabrikalardan filtrelenmeden veya yetersiz filtrelenerek salınan zehirli
maddeler
• Atık tesislerinde ayrıştırılmadan sulara salınan kanalizasyon atıkları
• Yanlış kullanılan atık sahaları
• Küresel ısınma nedeniyle su ekosisteminin değişmesi
• Gemi, tekne gibi deniz taşıtlarının yakıt tüketimi
Ayrıca, su kirliliğinin nedenleri arasında toprak ve hava kirliliği yer alıyor.
Tüm bu etkiler sonucunda, bin yıllardır insanlığa ev sahipliği yapan dünya,
su kirliliğinde alarm düzeyine gelmiş durumda.
 Bu nedenle, su kirliliği için alınabilecek kapsamlı önlemlerin yanında, kişisel
değişiklikler de hiç olmadığı kadar önem arz ediyor.
Su kirliliğinin artmasıyla beraber denizdeki algler büyüyor ve oksijen
azalıyor. Böylelikle balıklar ve diğer deniz canlıları, su altında yaşayamaz
hale geliyor. Bugün dünyanın birçok yerinde sualtı ekosisteminin
bozulmuştur ve bir an önce çok yönlü adımlar atmak gerekiyor.
Balıkların eskiden görüldükleri alanlarda artık yaşamamaları, farklı deniz
canlılarının daha önce olmadıkları yerlerde yuvalanması değişen
ekosistemin sonucudur.
 Zehirli suların tüketimi, sualtı ekosisteminin bozulması, aşırı avlanma ve
yanlış teknoloji kullanımıyla, birçok canlı türünün yok olma tehdidi altında
olduğunu düşünebilirsin. Doğru, özellikle denizlerde, göllerde, nehir ve iç
sularda canlı yaşamı, sayı ve tür bakımından azalıyor.
 Kısacası su kirliliği tüm ekosistemi etkiliyor ve çözümü için bir proje
gerekiyor.
• Plastik şişeler, metal kutular, lastikler, kontaminasyon ve
suya atılan her türlü atık su kütlesinin kirlenmesine neden
olur. Aynı zamanda fabrikalardan, arabalardan, hava
kirliliğinden, çiftliklerden, kanalizasyonlardan ve arıtma
tesislerinden su yoluna karışan kimyasallar da su kütlesini
kirletir.
• Bu kirliliği ortadan kaldırmak için ilk başta plastiklerden
başlayabiliriz. Psödomonas sp. TDA1 adı verilen bakteri,
kendi kütlesini artırmak üzere yarısı kadar plastik tüketiyor ve
geri kalanı karbondioksit olarak çıkarıyor. Plastik yiyen diğer
organizmalar gibi Psödomonas da poliüretan enzimlerini
parçalıyor. Bu bakteri türünün uygun koşullarda çoğaltılıp
bakteri topları halinde denizlere okyanuslara nehirlere
aşılanması sağlandığında kirliliğin büyük oranda azaltılması
sağlanabilir.
• Su kirliliğini önlemek için sularda yüksek oranda bulunan metal atıkların
giderilmesinden başlayabiliriz bunun için Leptospirillum ferriphilum adı
verilen metal yiyen bakteriler metal atıkların giderilmesi sağlanacaktır.
• Sulardaki kirliliğin büyük çoğunluğu plastik ve metaldir. L. Ferriphilum ve
Psödomonas sp. TDA1 bakterilerinin üreme hızının yüksek oluşundan
faydalanılarak su kütlelerine bakteri topları şeklinde gönderilip kirliliğin
büyük çoğunluğu giderilecektir.
• Sularda bulunan diğer atıkları ise saprofit bakteri türlerinden
oluşturduğumuz bakteri topları ile ayrıştırılmasını sağlarız. Saprofit
bakteriler organik atıkları ayrıştırarak inorganik maddelere dönüştürürler.
Oluşabilecek kontaminasyonları önlemek için indikatör mikroorganizmalar
ile sürekli analizler yapılmalıdır.
• Sularda büyük sorun olan çözünmüş iki değerli manganez de
mikroorganizmalar yardımıyla oksitlenerek çökeltilebilir.En önemli
manganez oksitleyici bakterilerden Hyphomicobium, Metallogenium
sayılabilir. Bu iki bakteri türü ile yine yapacağımız bakteri topları ile
sulardaki manganezin zararlı etkilerini azaltabiliriz.
• Kükürt tabiatta mineral ve sedimentler halinde
suda ve toprakta oldukça bol bulunur. Bütün
canlıların hücre yapısında yer aldığı halde bazen
mikroorganizma ve bitki üremesini frenleyebilir.
Kükürt içeren aminoasitler, cysteine,  cystine ve
methionine, hücre proteini için zorunlu
aminoasitlerdir. 
• Kükürt transformasyonu, organik kükürtün
mineralizasyonu, inorganik kükürt bileşiklerinin
oksitlenmesi veya indirgenmesi şeklinde
özetlenebilir. Organik kükürdün mineralizasyonu
yoluyla ortaya çıkan en önemli kükürt bileşikleri
hidrojen sülfür, elemental kükürt ve tiyosülfat’tır.
•Kükürt bileşiklerinin oksitlenmesi başlıca iki grup bakteri tarafından gerçekleştirilir.
Bunlar Thiobacillus ve flamentli bakterilerdir. Thiobacillus thiooxidans, elemental
kükürtü sülfürik aside çevirir. Bu organizma çok düşük pH şartlarında üreyebilmektedir.
• Thiobacillus nouellus tiyosulfatı enerji kaynağı olarak kullanılır ve pH 4’ün altında
yaşayamaz. Thiobacillus denitrificans anaerobik olarak ürer ve nitratı elektron akseptoru
olarak, kükürtü de enerji kaynağı olarak kullanarak sülfat ve ayrıca azot gazı üretir.
•Flamentli kükürt bakterileri, hidrojen sülfürü enerji kaynağı olarak kullanarak hücre
içindeki kükürt kümecikleri oluşturur. Beggiotoa ve Thiothrix en önemli türleridir.
Anaerobik şartlarda oksitlenmiş kükürt yine bakteriler tarafından indirgenerek hidrojen
sülfürün oluşmasına neden olurlar.
•Yukarıda bahsedilen bu bakterilerin bakteri topları içinde üremeleri sağlanıp çoğaltımı
ile toprak, su ve hava kalitesinde artış sağlanacaktır. Ve bu şekilde mikroorganizma ve
bitki üremesinin frenlenmesinin önüne geçilmiş olacaktır.
•Kükürt transformasyonunda, çevre ile ilgili diğer bir alan ise hava
kirlenmesi kontrolünde, kömür içindeki kükürtün mikroorganizmalar tarafından
alınarak kömürün kükürtten arınmasıdır. Dolayısıyıyla en önlenmiş hava
kirleticisi olan kükürtdioksidin çerveye atılması önlenmiş olur. Burada hava kalitesi
için Thiobacillus bakterisinin bakteri topları içinde çoğaltımı sağlanır ve hava kalitesi
artırılır.
• Son yıllarda tarımda artan miktarlarda kullanılan suni gübreler, deterjanlar ve
bazı endüstri atıkları sebebiyle su kütleleri fosfor yönünden fazlaca zengin hale
gelmektedir. Buysa bazı göl rezervuarlarda ötrofikasyona neden olmakta, su
kalitesinin bozulması ve bu surette çevre kirlenmesi problemleri ortaya
çıkmaktadır.
• Sulardaki fosfor konsantrasyonu mikroorganizmalar yardımıyla
azaltılabilir. Bilindiği gibi bütün canlılar bünyelerinde organik fosfor bileşikleri
ihtiva ederler. Fosfor döngüsü, organik fosforun mineralizasyonu suda
çözünebilir hale gelmesi ile inorganik fosfatın hücre içinde asimile olması
şeklinde özetlenebilir. Bu spesifik olmayan ve bakteriler actinomycete, algler ve
fungus’lar tarafından geçekleştirilen bir transformasyondur.
• Bu itibarla sularda bulunan fazla fosfor, mikroorganizmalar
yardımıyla çözünebilir ve organik hale geldikten sonra, yeterli karbon ve azot
sağlanması ile sistem pH ve sıcaklığının kontrolü ile hücre yapısına geçerek
sudan ayrılmış olur.
• Fosforun su, hava ve toprak kalitesinde sorun üretmemesi için en iyi fosfat
çözücü bakteriler arasında Pseudomonas, Bacillus ve Rhizobium genusları yer
almaktadır. Bu bakterilerin bakteri topları haline getirilmesi ile sorunlar
çözülebilir.
• Deterjanlar sabuna göre daha güçlü yüzey aktivitesine sahip oldukları için daha
etkindirler. Sabunlar biyolojik olarak “yumuşak” olduklarından
kolaylıkla mikroorganizmalar tarafından parçalanırlar ve bu özelliği su kalitesinin
artırılması açısından önemlidir. Buna karşılık sert deterjanlar yüzey aktivitelerini
uzun süre muhafaza ettiklerinden ve mikrobiyolojik olarak parçalanamadıklarından
suların köpüklü bir görüntü kazanmasına neden olmaktadırlar. Bunu önlemek
için imal edilen yumuşak deterjanlar, mikroorganizmalar tarafından
kolaylıkla parçalanabilmektedirler.
• Linear alkil benzen sodyum sulfonat (LAS), analoğu BAS (branchedchain alkil
benzen sulfonat)’a göre mikroorganizmalar tarafından daha kolay parçalanmaktadır.
Alkiletoksi solfanatların mikrobiyolojik olarak parçalanması ile glikol ve glikolsulfat
oluşmaktadır.
• Nehir suyu ve atıksu organizmaları ile yapılan araştırmalar, yumuşak
deterjanların sadece parçalanmakla kalmayıp, oluşan metabolik ürünlerinde aynı
zamanda ayrıştırılması sebebi ile çevrede birikmedikleri ortaya çıkmıştır.
• Deterjan parçalanmasında en etkili 2 mikroorganizma türü Necardia
ve Pseudomonas’tır. Bu mikroorganizmaların bakteri topları halinde çok sayıda
üremesi sağlanıp atıksu arıtma tesislerinde kullanılması sulardaki kaliteyi
artıracaktır ve yumuşak deterjanların arıtılması da bu suretle gerçekleşmiş
olacaktır. 
• Ham petrol, birçok aromatik ve alifatik hidrokarbonların bir karışımıdır. Ham
petrolün bir su kütlesine karışması halinde, sudaki bazı
mikroorganizmalar tarafından parçalanması gerekir. Önce alifatik
hidrokarbonlar parçalanırlar. Aromatikler ise hemen hemen hiç parçalanmadan dip
çözeltilerde yer alırlar. Hidrokarbon parçalanmasının etkili olan
mikroorganizmalardan en önemlileri yine bakterilerdir.
• Pseudomonas, Micrococcus, Carynebacterium ve Myobacterium, genelde
hidrokarbon oksidasyon prosesi ile ilgili bakteri türlerindendir.
Micrococcus certificans’ın zift yumrularının parçalanmasında bile etkili olduğu
gözlenmiştir.  Ayrıca yeterli azot ve fosforun mikroorganizmanın kullanılacağı bir
şekilde bulunması, hidrokarbon parçalanmasında çok önemlidir.  Bu elementler
denizlerin diplerinde çok düşük konsatrasyonda oldukları için denize dökülen
petrolün oksitlenme hızları azot ve fosfor eksikliğiyle sınırlı kalmaktadır. Ham
petrolün sudan ayrıştırılmasında yine yukarıda sayılan bakteri türlerinden
oluşturulan bakteri topları kullanılacaktır.
• Hidrokarbonlu atıksuların arıtılması için, yukarıda bahsedilen
mikroganizma kültürlerinin bakteri topları halinde kullanılması ve ortamdaki
zararlı olan ham petrolün azaltılıp azot ve fosfor
konsantrasyonlarının yükseltilmesi sağlanır ve bu da su kalitesi açısından önemli
olmuş olur.
Toprak Kirliliği
Hava ve su gibi, canlıların yaşaması için vazgeçilmez unsurlardan bir
diğeri de topraktır. Toprak, bitki örtüsünün beslendiği kaynakların ana
deposudur. Toprağın üst tabakası insanların ve diğer canlıların
beslenmesinde temel kaynak teşkil etmektedir. Bir gram toprağın
içerisinde, milyonlarca canlı bulunmakta ve ekosistemin devamı için
bunların hepsinin ayrı önemi bulunmaktadır.
Toprağın verimliliğini sağlayan ve humus yönünden en zengin olan kısmı
toprağın üst tabakasıdır. Toprak, en önemli doğal kaynaklardan birisi
olup; tarım dışı gayelerle kullanılması, ağır metallerle kirlenmesi ve
erozyon sonucu oluşan etkilerle kayıplara uğramakta ve verim
düşmektedir. Kaybedilen toprakların yeniden kazanılması çok zordur.
 Toprağın 1 cm’lik üst tabakası, ancak birkaç yüzyılda oluşabilmektedir.
Dünyadaki toprakların ancak 1/10’inde üretim yapılabilmektedir.
Ülkemizin arazi varlığının ise yaklaşık % 36’sı işlenmekte, % 28’i çayır ve
mera, % 30’u orman ve fundalık olup geriye kalan bölümü diğer araziler
içinde yer almaktadır. Ekilebilir arazinin ancak % 18’i sulanabilmektedir.
Yirminci yılın başından itibaren modern tarıma
geçilmesi ve sanayileşmenin hızlanması ile birlikte,
toprak kirliliği de bir çevre sorunu olarak ortaya çıkmaya
başlamıştır. Daha önceki asırlarda kullanılan güç ve
enerji kaynaklarının yetersiz olması, nüfusun azlığı,
endüstrinin henüz gelişmemiş olması sebebiyle, diğer
çevre faktörlerinde olduğu gibi toprakta da herhangi bir
kirlenme söz konusu değildi.
Özellikle yirminci yüzyılın ortalarına doğru hızlı nüfus
artışı ile birlikte, tarım ve diğer alanlardaki sanayi ve
teknolojinin hızla gelişmesine paralel olarak, toprak
kirliliği de artmaya başlamıştır. Toprak kirliliği her geçen
gün daha da ciddi boyutlara ulaşan önemli çevre
problemlerinden birisini teşkil etmektedir.
Toprak Kirliliği Nedenleri
• Yerleşim alanlarından çıkan atıklar, egzoz gazları, endüstri atıkları, tarımsal mücadele ilaçları
ve kimyasal gübreler toprak kirliliğine sebep olan en önemli etkenlerdir.
• Yerleşim alanlarından çıkan çöplerin gelişigüzel boşaltıldığı alanlar ile kanalizasyon
şebekelerinin arıtılmaksızın, doğrudan toprağa verildiği alanlarda toprak kirliliği meydana
gelmektedir.
• Egzoz gazları, karbonmonoksit, kükürtdioksit, kurşun ve kadmiyum vs. gibi zehirli maddeler
havaya yayılmakta ve solunum yolu ile büyük bir kısmı canlılar tarafından alınmaktadır.
• Toprak kirliliğine sebep olan diğer bir faktör de tarımsal mücadele ilaçları ve suni gübrelerdir.
Tarımsal mücadele ilaçlarının bilinçsiz ve aşırı kullanımı sonucu, toksik maddelerin toprakta
birikimi artmakta ve doğal ortamın kirlenmesine sebep olmaktadır. Sodyum, fosfor, potasyum,
kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, bakır, mangan, bor gibi besin maddelerini içeren suni
gübrelerin aşırı ve bilinçsiz kullanımı sonucu, toprağın yapısı bozulmakta ve toprak kirliliği
ortaya çıkmaktadır.
• Endüstri tesislerinden çıkan ve arıtılmaksızın havaya, suya ve toprağa verilen atıklar çevreyi
kirletmektedir.
• Ayrıca; ormanların insanlar tarafından tahrip edilmesi, yakılarak tarla açılması, tarım
topraklarının hatalı işlenmesi, mera ve çayırların bilinçsiz kullanımı, aşırı otlatma vb.
sebeplerle oluşan toprak erozyonu, bugün dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi, ülkemizde
de en önemli çevre sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
• Toprak kirliliğini azaltmak için saprofit bakteri
türlerinden yararlanabiliriz. Aktinolitlerin bakteri
topları halinde çoğaltılması , ayrışması zor olan
bitkileri ve otçul atıklarını parçalar. Toprağa
aşılanan bakteri topları sistem olarak, aerobik,
mezofilik ve asılı kültür esasına dayanmaktadır.
İçinde çok değişik türde mikroorganizmalar
bulunmaktadır. Organik madde cinsine,
konsantrasyonuna ve diğer çevre faktörlerine bağlı
olarak toprak içindeki mikroorganizma türlerine
etki ederek toprak içindeki atık maddeleri ayrıştırır
ve bu şekilde toprak kalitesi artar.
• Organik madde cinsi ve konsantrasyonu ve diğer çevre
faktörleri bulunan bölgedeki kirliliğe göre bakteri topları
sisteminde en fazla bulunacak türleri belirler.
• Protein ağırlıklı organik madde ortamında daha ziyade
Alcaligenes, Flavobacterium ve Bacillus gibi
türleribulunan bakteri topları kullanılır.
• Karbohidrat ve hidrokarbon atıkları ise yukarıdakilerle
birlikte Pseudomonas, Arthrobacter türlerinin de
bakteri topları içinde yer alması sağlanır. Zoogloca
ramigera ve Acinetobacter, Nitrosamonas, Nitrobacter,
Cytophaga ve diğer bütün bakteri türleri az veya çok
sayıda kirliliğe göre topraktaki bakteri topları içinde
yerini alır ve toprak kalitesini artırmaya yardımcı olur.
• Toprakta bulunan oksijenin mevcut olduğu
zamanlarda aerobik olarak, oksijenin tükendiği
zamanlarda ise anaerobik olarak yaşamlarını
sürdürmeleri gerekir. 
• Fakültatif bakterilerden
Pseudomonas, Alcaligenes,
Flavobacterieum, Micrococcus ile
Enterobacteriaceaefamilyasından türler bu
tür sistemlerin hakim mikroorganizmalarıdır.
Altta bulunan anaerobik tabakada ise
genellikle Desulfovibrio türünde bakteri
topları aşılanacaktır.
• Toprak ortamının anaerobik veya aerobik oluşuna göre iki
grup bakteri, anaerobik sistemde bulunur. Bunlar
fakültatif bakteriler ve zorunlu anaerobik bakterilerdir.
İkinci aşamada asit üreten bakteriler genellikle fakültatif
bakterilerdir. Pseudomonas, Flavobacterium, Alcaligenes,
Escherichia ve Aerobacter asit üretimine katkıda
bulunurlar.
• Metan üreten bakteriler ise küçük ve özel bir grup
anaerobik bakterilerdir. Methanobacterium,
Methanosarcina, Methanococcus gibi türler bu
gruptan ayrılmış zorunlu anaerob bakterilerdir.
• Bu iki grup topraktaki organik madde atıkları için
gereklidir. Ve bunları uygun oranda çoğalmasını sağlayıp
bakteri topları halinde toprağa aktarırız.
• Pseudomonas putida' nın çeşitli suşları toluen, ksilen
gibi kirleticileri parçalayarak ortamdan uzaklaştırır.
• Bilfenil ve poliklorlanmış bifenil ile kirlenmiş toprakta
Acinetobacter P6 suşlarının kirleticileri mineralize eder.
• Kloro ve bromobifenil ile kontamine olmuş nehir
sedimentlerinde doğal sularda karışık bakteri kültürü ile
biyolojik ayrıştırma ve mineralizasyon olduğu
gösterilmiştir.
• P. cepacia aşırı kontamine olmuş topraklarda 2,4,5-T
herbişitlerini parçalamıştır.
• Bu bakterilerin kirlilikleri yok eden özelliklerinin bakteri
topları ile eş zamanlı kullanımı doğaya oldukça güzel
etkiler verecektir.
• Maden işletmeciliği ve  bazı endüstrilerin çevreye bıraktıkları atıklar içinde bulunan
elementler, çevrenin bazı hallerde tehlikeli bir şekilde zarar görmesine neden
olmaktadırlar. Bu çerçevede, maden yataklarından çıkan asitli sular çevre için önemli
bir sorun teşkil etmiştir. Bu sularda demir konsantrasyonu çok yüksektir. Ferrous iyonunun
ferrik formuna oksitlenmesi, maden yataklarından çıkan suda asidite kontrolü de sağlar. pH
4,5 ve daha düşük olması halinde bu oksitlenme işlemi demir bakterileri tarafından
sağlanabilir. Demir oksitleyici bakteriler morfolojik olarak 3 grupta toplanabilir.
• a. Haplobacteria, en önemli tür Thiobacillus ferrooxidans olup, pH 2,2 ile pH4,6 arasında
yaşamasını sürdürebilir. Sidercapsa ve Naumanniella, bu gruptan diğer organizmalardır. 
• b. Sheathed Bacteria, bu grupta da en önemli tür Sphaerotilus’tur. pH 5,8 ile 8,5 arasında
vazife görür. Leptothrix ve Crenothrix, Sphaerotilus’un morfolojik olarak değişkenlik
gösteren cinslerindendir.
• c. Gallionella ferruginea, heterotrofik olarak üreyen ve pH 6 civarında optimum şartlarını
bulan bu organizma, demir oksitlenmesinde çok önemli sayılmamaktadır.
Metallogenium yine bu gruptan bir organizma olup, pH 4 ile 6,8 arasında varlık
göstermektedir. Ayrıca, çok küçük konsantrasyonlarda gümüş, krom, selenyum, civa,
berilyum gibi metallerin sularda bulundukları ve bunların mikroorganizmalar
vasıtasıyla besin zinciri içinde insanlara kadar uzandıkları çeşitli araştırmacıların bulguları
arasındadır.
• Bu bakterilerin hava, kara ve suda bulunan zararlı elementlerin temizlenmesi için
kullanımı için bakteri topları haline getirilip gerekli ortama aşılanması sağlanır. Böylelikle
kimyasallardan kaynaklanan kirlilikler büyük ölçüde giderilmiş olur.
Hedef
Çevre kirliliğini azaltmak için bakteri toplarının kullanımı ve gerekli
analizlerin düzenli şekilde yapılması sağlandığında bu kirliliğin azalacağı
kesindir. Bakterilerin hızlı ve çok üremesi bakteri toplarının vereceği verimi
yüksek oranda artırır.
Gelişen endüstri ve kentleşmeye paralel olarak çevre kirliliği de önemli bir
problem haline gelmiş olması ile ve buna bağlı olarak canlı sağlığını da
tehdit etmeye başlaması bu kirliliği azaltmamız gerektiğinin göstergesi
olmuştur.
Son yıllarda fazla miktarda sentetik kimyasal bileşiğin üretilip kullanılmaya
başlanması ile bu bileşikler doğada aşırı şekilde birikmiştir. Bu kirleticilerin
başında alifatikler, halojenli bileşikler, poliklorlanmış bifeniller, nitrojenli
bileşikler, pestisitler, ağır metallar ve plastikler gelmektedir.
Mikroorganizmaların birçoğu sahip oldukları enzimleri ve plazmidleri ile
kirleticileri parçalayabilirler. Bu yönden hedefimiz bakteri topları kullanımı
ile bu kimyasalların hava su ve topraktaki kirliliğini azaltmak ve temi,
sağlıklı bir çevreyi gelecek nesillerede bırakmaktır.

You might also like