You are on page 1of 26

DİSSOSİASYON VE İLİŞKİLİ

BOZUKLUKLAR
• Dissosiyatif bozukluklarda, tıbben gösterilebilir bir bedensel (örneğin nörolojik) neden
bulunmadığı halde, bellek, kimlik, bilinç ya da çevreyi algılama işlevlerinin bütünlüğünde bozulma
(bölünme) ya da değişme görülür.
• Dissosiyatif somatosensoriyel bozukluklarda (konversiyon) ise nörolojik nedenlerle açıklanamayan
motor ve duyusal belirtiler ortaya çıkar. Dissosiyatif bozuklukların en kapsamlısı dissosiyatif
kimlik bozukluğu (DKB) ve ona yakın olan tablolardır. Dalgınlık, unutma ve hayal kurma halleri
normal yaşamda karşılaşılan dissosiyatif yaşantılara örnektir. Dissosiyatif yaşantılar kişinin kendisi
için rahatsızlık verici ya da iş ve sosyal uyumunu bozacak derecede ağır ve sık olduğunda bir
dissosiyatif bozukluk tanısı konulur.
• A. İki ya da ikiden çok ayrı kişilik durumu ile belirli kimlik bölünmesi. Bu durum, kimi
kültürlerde cin çarpması yaşantısı olarak tanımlanır. Kimlikte bu bölünme, kendilik duyumunda ve
eylemlerini yönetebilirlik algısında sürekliliğin belirgin olarak bozulmasını kapsar ve duygulanım,
davranış, bilinçlilik, bellek, algı, biliş ve/ya da duyusal-devinsel işlevsellikte bununla ilişkili
değişiklikler bulunur. Bu belirti ve bulgular, başkalarınca gözlenebilir ya da kişi bunları bildirir. ,
• B. Sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde, günlük olayları, önemli kişisel bilgileri
ve/ya da örseleyici olayları anımsarken yineleyici boşluklar olması.
• C. Bu belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da
önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
• D. Bu bozukluk, genel kabul gören kültürel ya da dinsel bir uygulamanın bir bölümü değildir. Not:
Çocuklarda bu belirtiler imgesel oyun arkadaşları ya da başka düşlemsel oyunlarla daha iyi
açıklanamaz.
• E. Bu belirtiler, bir maddenin (örn. alkol esrikliği sırasında ortaya çıkan bilinç kararmaları ya da
davranış kargaşaları) ya da başka bir sağlık durumunun (örn. kompleks parsiyel katılmalar)
fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.
• Dissosiyatif bozukluklar tüm psikiyatrik bozukluklar içeresinde etiyolojik olarak çevre etkenlerine en
fazla bağlı olanıdır. Dissosiyasyon her insanda bulunan bir kapasitedir. Bu nedenle, şizofreni ve bipolar
bozukluk gibi genetik yönü belirgin olan bozuklukların aksine, erken yaşta (genellikle 10 yaşından
önce) başlayan kronik psikolojik travmatizasyon normalde sağlıklı bir gelişim beklenen bireyde de
dissosiyatif bozukluk oluşturabilir. Dissosiyatif bozukluk hastaları psikiyatride en yüksek oranda
çocukluk çağı travmatik yaşantısı bildiren tanı grubudur. Çocukluk çağında karşılaşılan ve tekrarlayıcı
olan (gelişimsel) ruhsal travmalar erişkinlikte geçirilen tek bir travmatik olaya oranla farklı etki
yaparlar. Dissosiyasyon başlangıcta çocuk tarafından normal olarak travmatik yaşantının üstesinden
gelme çabası içeresinde ortaya çıkar. Ancak bu düzenek zamanla uyumsal olmayan ve patolojik bir
surece dönüşür.
• Dissosiyatif bozukluğa yol açan çocukluk çağı travmaları içeresinde istismar (kötüye kullanım) ve
ihmal önemli yer tutar. Bu gibi yaşantıların patolojik sonuçları olmasının başta gelen nedenlerinden biri,
kurban durumundaki kişide ortaya çıkan istismarcıya bağlanma tepkisidir. Bunun bir nedeni çocukluk
çağında bağlanmanın birinci dereceden gerekli bir yaşantı olması ve istismarın özellikle çocuğa bakım
veren kişilerden gelmesi durumunda çocuğun istismarcıya bağlanmaktan kaçamamasıdır. İkinci bir
neden ise, çocuğun istismarı kontrol etme cabası içeresinde istismarcının saldırganlığını içe atmasıdır
(kontrol odağında kayma). Ancak bu durum kişinin ruhsal bütünlüğünü yitirmesine ve içteki yabancı
ruhsal odakların özerklik kazanması ile kendi kontrolünü (dengesini) yitirmesine yol açmaktadır.
Dissosiyatif bozukluğun tedavisinde, eninde sonunda, istismarcı ile süren gerçek ve ruhsal ilişkinin
giderilmesi önem taşır.
• Her birey, çocukluk döneminde stres verici olaylarla karşılaşır ve bu yaşantılar normal koşullar altında
travmatik bir sürece dönüşmez. Ancak gerek yaşanan stres verici olayların şiddeti meydana geldiği aile ve
çevre koşullarının uygunsuzluğu bu yaşantıları travmatik bir sürece dönüştürebilir. Travmatik durum,
nesnel tehdit ile öznel baş edebilme gücü arasındaki yaşamsal dengesizliktir, bu süreç aslında bir
“travmatik girdap” tır ve yaşamda kesintiye yol açar. Varoluşsal boyuttaki bu tehdide rağmen uygun bir
tepki vermenin imkansızlığı ise “travma paradoksu” olarak yaşantılanır. Yineleyici ve erken yaşta başlayan
travmatik yaşantılar ise dissosiyasyonun temel nedenini oluşturmaktadır.

• Çok sayıda psikolojik fenomeni birleştiren yüksek bir bütünleştirme kapasitesinin varlığı kişinin ruhsal
bakımdan sağlıklı olmasının temel koşuludur. Ruhsal olarak sağlıklı olmanın temel koşulu aslında
assosiyasyondan yani bireyin bağ kurabilme kapasitesidir. Dissosiyasyon, bireyin assosiyasyon gücünün
azalması ile başlar. Dissosiyasyon sonrasında belirli bir bilgi, normal koşullarda diğer bilgilerle entegre
olması gerekirken, assosiye edilmez.
• Olağan şartlarda olağan bir çocukluk yaşamı geçiren çocuklar yetişkin olduklarında büyük oranda normal bir yetişkin
olarak yaşamına devam edecektir. Birey çocukluk döneminde stres verici olaylarla karşılaşır ve bu yaşantılar normal
koşullar altında travmatik bir sürece dönüşmez. Bu açıdan travmanın hem objektif hem de subjektif bir boyutu olduğunu
da ifade edebiliriz. Travmatik yaşantıların objektif ve subjektif boyutları kadar bu süreçte travmanın erken yaşta başlaması,
şiddeti, süresi ve sıklığı da oldukça önemlidir. Artık günümüzde psikotravmatolojik açıdan erken yaşta başlayan yenileyici
çocukluk çağı travmalarının bireyin çocukluk, ergenlik ya da yetişkinlik dönemlerinde dissosiyatif bir bozukluğa neden
olduğu net olarak ifade edilmekte ve klinik görüşme ve psikometrik değerlendirmelerle de kanıtlanabilmektedir.
• Dissosiyasyondaki temel sürecin yinelenen çocukluk çağı travmalarının hesaplanmamış bir ihtimal olarak yaşantılanması
sonrasında oluşmaya başlamaktadır. Hesaplanamayan ya da öngörülemeyen çocukluk çağı travmaları sonrasında bireyin
kendisi adına tamamiyete ermesini beklediği ama bu travmatik yaşantılar sonrasında ikiye bölünen yaşamı bağlamında
hem bir çift mesaj ve hem de bir dualite (dualleşen yaşam; travmadan önceki ve sonraki yaşamı) olarak algılanacaktır. Bu
bağlamda dissosiyasyon, bireylerin sorunlar ‐özellikle çocukluk çağı travmalarını içeren durumlar ‐ karşısında kullandığı
baş etme yollardan birisidir. İlk aşamada uyuma hizmet eden ve bireyin ruh sağlığını korumaya yönelik olarak çalışan
dissosiyasyon, özellikle aşırı kullanımıyla birlikte bir bozukluğa dönüşebilmektedir.
• Dissosiyasyon ayrıca, kişinin algı ve anılarını bölerek kaydetmesine neden olarak; bir yandan
mağdurları travma anındaki olayın ağır etkisinden korumaya çalışmakta, bir yandan ise travmatik
yaşantıların yeniden ele alınıp, reentegre edilmesini engellemektedir.
• Dissosiyasyon, çocukluk çağı travmaları kaynaklı durumlarda duygu ve anılardan kaçınmak için
içinde bulunulan ana ait gerçeklikten kopuş manasına gelen “boşluk bırakmak”, “ara vermek” ve
“ifadesizleşmek” gibi tanımlarla da dile getirilmektedir.
• Dalgınlık, unutma ve hayal kurma durumları günlük hayatta sık sık yaşadığımız dissosiyatif
yaşantılardan bazılarıdır. Travmatik deneyimle, öncesi ve sonrası ile ilgili amnezi geliştirmek de
dissosiyatif yaşantı veya tepkidir. Travmatik olaya dair bir anı canlandığında diğer anılar da
canlanmaktadır.
• Travma sonrası gelişen dissosiyatif yaşantı on‐off fenomenini ortaya çıkarmaktadır. On ‐off
fenomeni; belleğin bazı zamanlarda dalgalanarak travmatik ana benzer olayı o anda oluyormuş gibi
yaşaması, diğer zamanlarda ise sanki hiç yaşanmamış gibi unutması olarak tanımlanmaktadır.
Dissosiyatif yaşantı sırasında zihinde yer alan bilgiler (örneğin; duyu, anı, fiziksel durum vb.) başka
bilgilerle normalde olması gereken bağı kaybeder ve birey için yeterli şiddette olduğunda
dissosiyatif bozukluk olarak bilinen ruhsal hastalıklara yol açabilmektedir.
• DSM‐5’de dissosiyatif bozukluklar 4 ana başlık altında incelenmektedir. Bunlar; dissosiyatif
kimlik bozukluğu (DKB), dissosiyatif amnezi, depersonalizasyon‐derealizasyon bozukluğu ve
tanımlanmamış dissosiyatif bozukluklardır.
Dissosiyatif Kimlik Bozukluluğu (DKB)
• Dissosiyatif kimlik bozukluğu (DKB), erken yaşta başlayan ve yineleyici çocukluk çağı ruhsal
travmaları, bilinç kesintileri, öfke patlamaları, “dissosiyatif anguaz”, kendine zarar verme
davranışları ve intihar girişimleri ile karakterize eş tanılı, kronik ve karmaşık bir psikiyatrik
durumdur. Bir kişide yineleyici biçimde başka bir veya birden fazla kişiliğin belirmesi, bunların
bireyin yaşamına kısaya da uzun süre belli aralıklarla hakim olması, bu kişiliklerin birbirini
tanımaması ve bu alter kişilikler arasındaki kaymaların birdenbire olması DKB’nin temel
özellikleridir (APA, 2013). DKB’nin epidemiyolojisine ilişkin veriler henüz güvenilir olmamasına
rağmen, genel erişkin nüfustaki prevalans %0.4‐1.5 olarak saptanmış olup kadınlarda görülme sıklığı
daha yüksektir.
• Alter kimlikler, ev sahibi (host) kimlik tarafından isimlendirilirler. Bir DKB hastasında 2 ‐10 arasında
alter kimlik bulunabilir. Bu kimlikler çoğunlukla birbirlerinin yerini yineleyici biçimde alırken,
hastaların bir kısmı alterleri arasında yaşanan çatışmalardan ve birbirlerine yaptıkları müdahalelerden
de söz edebilmektedir. Alterler arasında cinsel yönelim, gözlük numaraları, sağ‐sol el seçimi, el
yazısı gibi özelliklerin farklılaştığı gözlenmektedir. Çoğu DKB hastasında ortak olan alter kişilikler
persekütör (can yakıcı), koruyucu-kollayıcı, intihara eğilimli, karşı cinsten, çocuk yaşta olanlardır.
Bu özellikler ilk olarak çocukluk çağı sırasında hayali koruyucu kimse veya arkadaşlar şeklinde
ortaya çıkarlar ve tekrarlayan kötüye kullanım veya korku ile başa çıkmada çocuğa yardım ederler.
• Bu kişilikler belirgin olarak farklı ses, aksan, kelime haznesi, yüz ifadesi, hareket özellikleri, sağ-sol el
seçimi, alerji, semptom, gözlük numarası, psikolojik test bulgusu, beyin Perfüzyonu ve ilaç yanıtı
gösterebilir. Kendilerinin algıladıkları yaş, etnisite, cinsiyet, köken ve fiziksel özellikler çok farklı olabilir.
Tercihleri, önem verdikleri değerler, amaçlar, anılar farklı olabilir. Farklılıklarını ayrı giysiler kullanma, farklı
çevrelerde ilişki kurma ve bireysel ilgileri izleme yolu ile yaşama dökmeye çalışabilirler. Ancak ayrılıklarını
sürdürme ve farklı eğilimlerini gerçekleştirmeye verdikleri önem farklı olabilir. Hasta gündelik yaşamının
büyük bölümünü genellikle depresif duygular içerisinde olan ve içinde bulunduğu ruhsal durumun
sonuçlarına katlanan "evsahibi kişiliğiyle geçirir.
• Ev sahibi kişiliği sıkıştırmakta olan bir alter kişilik panik nöbetlerine neden olabilir, çocukluk çağı travmasını
taşıyan bir alter kişiliğin kendisini kirli hissederek sürekli yıkanmak istemesi obsessif kompulsif bozukluk
olarak görünebilir.
DSM -5 DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU (DKB) TANI KRİTERLERİ
A. İki ya da ikiden çok ayrı kişilik durumu ile belirli kimlik bölünmesi. Bu durum, kültürlerde cin çarpması
yaşantısı olarak tanımlanır. Kimlikte bu bölünme, kendilik duyumunda ve eylemlerini yönetebilirlik
algısında sürekliliğin belirgin olarak bozulmasını kapsar ve duygulanım, davranış, bilinçlilik, bellek, algı,
biliş, ve/ya da duyusal-devinsel işlevsellikte bununla ilişkili değişiklikler bulunur. Bu belirti ve bulgular,
başkalarınca gözlenebilir ya da kişi bunları bildirir.
B. Sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde, günlük olayları, önemli kişisel bilgileri ve/ya da
örseleyici olayları anımsarken yineleyici boşluklar olması.
C. Bu belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer
işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
D. Bu bozukluk, genel kabul gören kültürel ya da dinsel bir uygulamanın bir bölümü değildir.
• Not: Çocuklarda bu belirtiler imgesel oyun arkadaşları ya da başka düşlemsel oyunlarla daha iyi
açıklanamaz.
• E. Bu belirtiler, bir maddenin (örn. alkol esrikliği sırasında ortaya çıkan bilinç kararmaları ya da davranış
kargaşaları) ya da başka bir sağlık durumunun (örn. kompleks parsiyel katılmalar) fizyolojiyle ilgili
etkilerine bağlanamaz
• DKB, sanılanın aksine, örtülü bir tablodur. Hastalar klinisyenin karşısına kimlik değişiklikleri ya da
amnezilerden yakınarak gelmezler. Tanıya çoğunlukla ikincil belirtiler üzerinden ulaşılır. Bu bozukluğun çok
sayıda değişik klinik görünümünün olması da bir güçlük nedenidir. Bozukluğun gidişinin dalgalı olması ve
bir donem (tanı penceresi) açıkça gözlenen belirtilerin başka bir zamanda gözlenmemesi de tanı koymayı
güçleştirir.
• Bozukluğun ikincil belirtilerinden oluşan semptom profilinin bulunduğunun saptanması ile tanıya yaklaşılır.
Ruhsal muayene sırasında kişilik değişimi (“switching”) ve amnezilere tanık olunması tanıyı kesinleştirir. İlk
görüşmelerde saptanamayan amnezilerin ve alter kimlik durumlarının kısa ya da uzun bir zaman sonra
izleme süreci içerisinde kendilerini belli etmeleri sık görülen bir durumdur.
• DKB’nin etiyolojisinde yer alan travmatik yaşantıların izleri uyku bozukluğu, kabuslar, flashback yaşantıları
biçiminde dağınık belirtilerle kendini gösterir. Hasta travmatik yaşantılarının bir bölümüne amnezik olabilir.
Ancak bu yaşantılarının bilincinde olan ve açık olarak travma sonrası stres bozukluğu gösteren hastalara da
sıklıkla rastlanır.
Dissosiyatif Amnezi
• Dissosiyatif amnezi, günlük yaşantıda kısa süreli dalgınlıklar ve unutmalar ile açıklanamayacak
durumları ifade eder, bu esnada kişi yaşamının bir bölümünü anımsayamaz ve bu durum normal
unutkanlıkla açıklanamaz. Dissosiyatif amnezinin en belirgin özelliği, unutulan bu yaşam dönemlerinin
genellikle kişi için ağır travmatik yaşantıları içeren zaman dilimleri olmasıdır. Psikojen amnezi türü
olarak kabul edilen dissosiyatif amnezi, özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında savaş travmaları ile gündeme
gelerek psikotravmatoloji literatüründe yerini almıştır. Dissosiyatif amnezi esnasında görülen
dissosiyatif fügte, kişi bulunduğu yeri aniden terkeder, bu sırada görece organize gibi görünüp seyahat
edebilir veya dezorganize olarak yürüme, koşma veya kaçma davranışı sergileyebilir. Bulunduğu yerden
beklenmedik biçimde uzaklaşan kişi yeni yerinde saatlerden yıllara kadar uzayan sürelerde kalabilir
veya gezebilir. Dissosiyatif füg, DSM‐4’te ayrı bir tanı iken, DSM ‐5’te genellikle dissosiyatif
amnezinin eşlik ettiği durumlarda ortaya çıkmasından kaynaklı olarak “dissosiyatif amnezi”nin içerisine
dahil edilmiştir.
DİSSOSİYATİF AMNEZİ DSM-5 TANI KRİTERLERİ

A.Sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde, genellikle örseleyici ya da gerginliği tetikleyici
nitelikte, özyaşamöyküsüyle ilgili bilgileri anımsayamama.

B.Bu belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer
işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.

C.Bu belirtiler, bir maddenin (örn. alkol ya da kötüye kullanılan başka bir madde, ilaç) ya da nörolojiyi
ilgilendiren bir durumun ya da başka bir sağlık durumunun (örn. kompleks parsiyel katılmalar, gelip
geçicici geniş çaplı unutkanlık, kapalı baş yaralanması/çarpmayla baş yaralanmasının kalıntısı,
nörolojiyi ilgilendiren başka bir durum) fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanama

D.Bu bozukluk, kimlik çözülmesi bozukluğu, örselenme sonrası gerginlik bozukluğu, akut gerginlik
bozukluğu, bedensel belirti bozukluğu, yeğin ya da ağır olmayan nörobilişsel bozuklukla daha iyi
açıklanamaz.
Varsa belirtiniz:
Kaçış çözülmesi ile birlikte: Kimliğin ya da diğer önemli özyaşamöyküsel bilgilerini unutmanın eşlik
ettiği, görünüşte amaçlı gezinti ya da şaşkın bir biçimde dolaşma
Dissosiyatif Amnezi Tipleri
1- Lokalize amnezi: Belirli ve sınırlı bir zaman dönemi içerisinde, genellikle sarsıcı bir olayı izleyen birkaç saat ya da gün boyunca olanların
hiçbiri hatırlanmamaktadır.
2- Yaygın amnezi: Kişi yaşamını bütün olarak hatırlamamaktadır. Tüm anılar unutulmuştur.
3- Seçici amnezi: Belirli bir zaman döneminde meydana gelen olayların bir bölümü hatırlanmamaktadır. Kısa süreli ve bazı olaylarla sınırlıdır.
Sivil ve askeri travma ile karşılaşanlarda yaygındır.
4- Sürekli amnezi: Olaylar yaşanmasının hemen ardından unutulur. Yeni anılar bu nedenle oluşamaz. Bir başlangıcı vardır. Başlangıcından
bulunulan ana dek herşey unutulmuştur.

• Dissosiyatif amnezi tanısının konabilmesi için herhangi bir organik veya fizyolojik bir bozukluk veya travmaya bağlı beyin hasarının
bulunmaması gerekir.
• Organik bellek bozukluklarında düzelme yavaş olur. Daha çok yakın bellek bozulur.
• Amnezide ise düzelme ani olur. Bellek bozulması yaşamın belirli bir dönemine ilişkindir.
• Amnezide başlangıç dönemi boyunca bilinç değişikliği, bazı danışanlarda görsel-işitsel varsanılar ve sanrıyı andıran düşüncelerle meşgul
olma mevcuttur.
• Ancak şizofrenide bulunan afektif uygunsuzluk ve düşünce süreçlerindeki dezorganizasyon yoktur.

Etiyoloji
• Amnezi sıklıkla ağır bir psikososyal stres sırasında başlar. Başlangıcı ani de olsa aslında zaman içeresinde
birikim yapan bir ruhsal çatışmanın sonucu olan durumlar da vardır. Bir tehdit karşısında çıkmaz içeresinde
bulunma, önem verilen bir şeyin yitirilmesi ya da yitirilme olasılığı, başedilemeyen ve kişide panik yaratan
eğilimler hissetme gibi durumlar sıklıkla ortaya çıkarıcı etken olarak öyküde yer alır.
Sıklık
• Dissosiyatif amnezinin görülüş sıklığı genel toplumda Türkiye'de kadınlarda % 7.0 olarak bulunmuştur .
Savaş ve sosyal afet zamanlarında sıklığının arttığı bilinmektedir.

Tedavi
• İyileşme oranı ortaya çıkarıcı stres etkeninin durumu ile bağlantılıdır. Tedavi sürecinin anlayışlı bir yaklaşım
ve destekleyici bir tutum içermesi, hasta-hekim ilişkisinin olumlu bir havada olması gerekir. Hiç kimse
belleğini ya da kimliğini mecbur kalmadan terketmez. Yaş regresyonu ve abreaksiyon teknikleri iyi sonuc
vermez. İyileşme döneminde araştırıcı bir tutumdan çok anımsama kusurunun düzeltilmesi zerinde çalışması
uygundur. Hasta unuttuklarını anımsamaya ancak tolere edebileceği oranda cesaretlendirilmelidir. Amnezi
kalktıktan sonra olanların daha derinliğine anlaşılmasına yönelik araştırıcı tutuma ağırlık verilir.
.
• Dissosiyatif füg çoğunlukla dissosiyatif amnezi ile birlikte seyrettiği için DSM-5’te ayrı bir tanı olmaktan
çıkarılmıştır. ICD-10’da halen ayrı bir tanı olarak bulunmaktadır. Dissosiyatif amnezi epizodu sırasında
görülen füglerde kişi bulunduğu yeri aniden terkeder, bu sırada görece organize gibi görünüp seyahat edebilir
veya dezorganize olarak yürüme, koşma veya kaçma davranışı sergileyebilir. Bulunduğu yerden beklenmedik
biçimde uzaklaşan kişi yeni yerinde saatlerden yıllara kadar uzayan sürelerde kalabilir veya gezebilir. Daha
önceki kimliğine ve yerleşim yerine tam bir amnezi söz konusudur. Yeni bir kimlik edinmiş olabilir. Kişi
kendisini birden nasıl geldiğini bilmediği bir yerde bulur, aradan geçen sürede olanları hatırlamamaktadır.
Dakikalar, saatler, ya da günler sürebilen böyle bir füg dönemi sırasında her zamankinden farklı bir kimlik
edinmiş gibi davranır, karmaşık işlevleri yerine getirebilir ve çevresindekilerce durumundaki olağandışılık
fark edilmeyebilir.
Klinik Görünüm
• Dissosiyatif füg tipik olarak kısa sürer. Kimlik gelişimi yetersiz olup füg süresi de kısadır. Nadiren yeni ve
yeterli bir kimlik gelişir. Saatleri ya da günleri kapsayabilir, kısıtlı bir ölçüde de olsa seyahat görülür. Ender
olarak aylarca sürebilir ve binlerce kilometrelik seyahatler olabilir. İyileşme genellikle uyku ardından ani
olur. Daha önceki yaşadığı yere ve kimliğe karşı tam bir unutma (amnezi) olur. Kaçış öncesi kimliğe
dönüldüğünde kaçış sırasındaki kimlik ve yerler de unutulur. Tipik olgularda insan ilişkileri kısıtlıdır.
Takındığı yeni kimliğin, eski kimliğine kıyasla iddialı ve gösterişli bir kimlik olduğu öne sürülmektedir. Yeni
kimliğiyle yeni bir yere yerleşebilir ve karmaşık işlere girebilir.
Etiyoloji
• Genellikle bir psikososyal stres etkeni ile bağlantılı olarak meydana gelir. Savaş, doğal ve
toplumsal afetler sırasında olabilir. Öyküde kişisel reddedilme, kayıplar, başarısızlıklar, evlilik
sorunları ve parasal sıkıntılar görülebilir. Borderline, şizoid, histrionik gibi bazı kişilik
bozukluklarının da füge yatkınlık sağladığı belirtilmiştir. Alkol veya madde kullanımı, epilepsi,
travma öyküsü, depresyon da yatkınlaştırıcı etkenlerdir.
• Dissosiyatif amnezide amaçlı bir seyahat görülmez, ancak dolaşma ve görece hedefi belirsiz bir
seyahat görülebilir. Yeni bir kimlik edinilmez.
• Dissosiyatif kimlik bozukluğunda değişik zamanlarda tekrar tekrar ortaya çıkan ve iç bütünlük,
devamlılık gösteren kimlikler vardır.
• Dissosiyatif Fügde ise kimlik sorunları, fügün başlaması ile başlar. Aynı anda birden fazla kimlik
değil, tek bir kimlik görülür. Kimlik değişimi ile farklı ama tek bir kimliğin varolması söz
konusudur.
Kimlik Çözülmesi (Depersonalizasyon) Bozukluğu
• Gerçek olmama, yaşıyor gibi olmama ya da bedenin bazı parçalarının ayrılması ve değişmesi, ya da kendi
vücuduna dışardan bakma, ya da robot gibi olma biçiminde anlatılır. Kişi ellerinin, ayaklarının değiştiğini,
kendisini tanıyamadığını söyleyebilir. Bu kişiler o sırada duygularını ya da yaşadığını hissedememekten de
yakınabilir. Bu yaşantılar bir kaç saat süren ve yineleyen dönemler biçiminde olabileceği gibi devamlı da
olabilir. Devamlı olduğunda kişi davranışlarını, düşüncelerini kendisine ait değilmiş gibi hisseder. Ancak
böyle bir şeyin gerçekte olamayacağını bilir ve bu durumdan büyük rahatsızlık duyar. Stres ve savaş
ortamlarında artar. Özeyabancılaşma ve gerçekdışılama olarak Türkçeleştirilen bu iki olgu aslında bir
psikopatolojinin belirtileri olmaksızın günlük bunaltılar, aşırı uykusuzluk, yorgunluk, kaygı verici
yaşam olayları, aşırı çay-kahve tüketimine bağlı olarak gündelik yaşamda tecrübe edilen yaşantılardır.
Depersonalizasyonda kişi kendi benliği, yüzünü, bedeninin tümünü ya da parçalarını, hareketlerini,
duygularını değişmiş ve kendisini yabancı ve farklı bir varlık olarak algılar. Kendisine ait olan şeyler
sanki kendisinin değilmiş gibi hisseder. Birey kendisini dışarıdan izliyormuş gibi algılar. Derealizasyon
ise daha çok kişinin kendi çevresinden ayrılması veya gerçek olmama duygusu ile ilşikilidir. Kişi dış
dünyayı bir rüya görüyormuş gibi algıladığını ifade eder. Deja vu ve jamais vu gibi paramneziler
derealizasyon örnekleri olarak kabul edilirler. Bu yaşantılar sırasında gerçeği değerlendirme yetisinin
bozulmaması önemli bir husustur.
Etiyoloji
• Depersonalizasyonun fizyolojik ya da anatomik bir bozukluktan kaynaklanabileceği, ruhsal travma
karşısında beynin önceden biçimlenmiş bir yanıtı olarak ortaya çıkabileceği düşünülmüştür. Psikanalitik
kuramlar depersonalizasyonu acı veren ya da çatışmalardan kaynaklanan duygulara karşı savunma olarak
nitelendirirken, başka bazı yazarlar kişinin gözleyen ve katılan kendiliğinin birbirinden ayrılması olarak
açıklamıştır. Depersonalizasyon hem normallerde, hem de psikiyatrik bozukluğu olanlarda görülebileceği
gibi yaşamı tehdit eden durumlar ve ağır stres karşısında geçici olarak da oluşabilir.
Kendine Yabancılaşma (Depersonalizasyon) /Gerçekdışılık (Derealizasyon) Çözülmesi DSM -5

A.Sürekli ya da yineleyici, kendine yabancılaşma, gerçekdışılık yaşantıları ya da her ikisinin birlikte


olduğu yaşantıların varlığı:
1. Kendine yabancılaşma (depersonalizasyon): Kişinin düşünceleri, duyguları, duyumları, vücudu ya da
eylemleriyle ilgili olarak gerçekdışılık, kendinden kopma ya da dışarıdan bir gözlemciymiş gibi olduğu
yaşanatıları (örn. algısal değişiklikler, zaman algısında çarpıklık, kendiliğin gerçekdışılığı ya da
yokluğu, ve/ya da bedensel uyuşma).

2. Gerçekdışılık (derealizasyon): Çevredekilerle ilgili olarak gerçekdışılık ya da kopukluk yaşantıları


(örn. insanlar ya da nesneler gerçekdışı, düşsel, sisli, cansız ya da görsel açıdan çarpık olarak
yaşantılanır).
B.Bu kendine yabancılaşma ya da gerçekdışılık yaşantıları sırasında gerçeği değerlendirme
bozulmamıştır.
C.Bu belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer
işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
D.Bu bozukluk, bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç) ya da başka bir sağlık
durumunun (örn. katılmalar) fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.
E.Bu bozukluk, şizofreni, panik bozukluğu, yeğin depresyon bozukluğu, akut gerginlik bozukluğu,
örselenme sonrası gerginlik bozukluğu ya da başka bir çözülme bozukluğu ile daha iyi açıklanamaz.
Ancak dinamik psikoterapi, hipnoz ve davranış tedavisi üzerinde durulmaktadır. Destekleyici ve içgörü
yönelimli psikoterapi önerilmektedir. Kendini tanımaya yönelik psikoterapi hastanın kişiliği, insan ilişkileri,
yaşam durumunun değerlendirilmesine odaklanılabilir. Kaygı yaratan duruma yönelik olarak taşırma
(flooding) ve sistematik duyarsızlaştırma (exposure) önerilmektedir. Eşlik eden belirtilere yönelik ilaç
verilebilir. Antipsikotik ilaçların yararsız olduğu saptanmıştır.
Dissosiyatif bozukluklar hem tıbbi hem medyatik açıdan heyecan verici psikiyatrik sendromlar olsa da
heterojen ve çelişkili tanısal özellikleri nedeniyle klinisyenleri oldukça zorlamaktadır. Dikkatli klinik
değerlendirmelerin yapılması, standardize değerlendirme enstrümanlarının kullanılması doğru tanı hususunda
faydalı olacaktır
DİĞER DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
• DSM-5, dissosiyatif bozukluklar kümesi içerisinde yer alan tanı ölçütlerini karşılamayan ancak özellikle işlevsellikte
belirgin düşmeye neden olan süreğen dissosiyasyon durumlarını “Tanımlanmış Diğer Bir Dissosiyatif Bozukluk” ve
“Tanımlanmmamış Dissosiyatif Bozukluk” olarak iki başlık altına almıştır. Bunların yanı sıra klinik öneme sahip ancak
kesin bir tanı kategorisinde yer almayan bazı dissosiyatif tablolardan da kısaca bahsetmek gerekir.
1. Dissosiyatif Trans Bozukluğu.
• Çevreye tepki vermede azalma veya belirli bir noktaya odaklanma biçiminde epizodlarla karakterize bir durumdur. Bu
epizodlar kişinin psikososyal işlevlerini olumsuz olarak etkilemektedir. Hasta iç dünyasına yoğunlaşmıştır. Kişi bu epizodda
olanları hatırlamaz; genel kimlik duygusu kaybolur.
2. Beyin Yıkama ve Zorla Telkin
Ağır baskı, tehdit, telkin, esaret gibi durumlar sırasında yeni bir psödokimliğin oluşmasıyla karakterizedir. Bu yapay kimliğin
oluşma süreci bir krizdir; kişinin aşırı ve zarar verici derecede bağımlılık geliştirmesi veya yaşam tehlikesi altında bulunması
durumunda süreç başlar. Genellikle mağdur yoğun korku içerisinde aktif ve süreğen fiziksel ve ruhsal travmaya maruz
kalmaktadır. Bilişsel esneklik kaybolur, apati ve kendine yabancılaşma görülür. Zorlama ve baskıya maruz kalınması
sonucu ortaya çıkan bu süreçler kalıcı nitelikte olabilir ve çoğu zaman tedaviye dirençlidir.

You might also like