You are on page 1of 26

KÜLTÜREL SERMAYE

P. BOURDIEU
PIERRE BOURDIEU
(1930-2002)

Orta öğrenimini
Paris’in ünlü Louis Le Grand lisesinde tamamladıktan
sonra École Normale Supérieure’de felsefe eğitimi
gördü. Askerliğini yapmak üzere gittiği Cezayir’de
Fransız sömürgeciliğini yakından tanıma fırsatı bulan
düşünür, bu deneyiminin de etkisiyle felsefi yaklaşımını
sosyolojik ve antropolojik açılımlarla pekiştirdi.
Eğitimden başlayarak çeşitli kültürel alanlardaki üretim, yeniden
üretim, ayrışım mekanizmalarını inceleyen pek çok önemli
çalışması bulunmaktadır. Avrupa Sosyoloji Merkezi'nin
kurucusudur.

GÖRÜŞLERİ
Bourdieu’nün sınıf anlayışında Marx, Weber ve Durkheim gibi
birçok kuramcının etkisini görmek mümkündür. Bourdieu,
Weber’in sınıf ve statü grupları arasındaki ayırımını maddi
(ekonomik) ve simgesel etkenler arasındaki bir ayırım olarak
yorumlamıştır.
Bu bağlamda, sınıf ve statünün tabakalaşmanın ekonomik ya da
simgesel boyutlarına vurgu yapmanın seçimine bağlı olarak
nominal birliktelikler olarak kabul edilmesinden ziyade “aynı
gerçeklik içinde her zaman bir arada var olan” birliktelikler
olarak ele alınması gerektiğini ileri sürer.

Dolayısıyla Bourdieu’nün argümanı, ekonomik eşitsizliklerin


kültürel eşitsizlikler tarafından pekiştirildiği, hatta kültürün
kendisinin (düşünceler, simgeler, yaşam koşulları) sınıf
eşitsizliklerinin yeniden üretilmesinde önemli bir rol oynadığı
düşüncesi üzerine kuruludur.
Bourdieu’nün yaklaşımı ile ilgili olarak ifade edilmesi gereken
bir diğer husus ise, ekonomik sermayeye nazaran kültürel
sermayenin aktarımının geriye dönüşü olmayan ve nispeten kalıcı
bir süreç olduğudur.

Bu aktarımdan bahsederken «habitus» kavramına dikkat çekiyor.


Habitus, değişik sınıf eğilimlerinin açıklanmasında Bourdieu’nün
kullandığı en temel kavramlardan biridir.
HABİTUS

Bourdieu habitus kavramını, insanların içinde yaşadıkları kültürün –


ait oldukları sınıfın- özelliklerini taşıdıklarını ve bu özelliklerin
aktarımını anlatmak için kullanır.

Kişi ait olduğu sınıfın özelliklerini kendi davranışlarının içeresinde


taşıyacak ve bu davranışları sergileyecek çevresine aktaracaktır.
Örneğin, işçi bir ailenin çocuğunda okul, meslek seçiminden
başlayarak evliliğe karşı yaklaşımına kadar bu çevrenin etkisi
görülecektir.
Habitus hem bireyi şekillendiren hem de bireyin eylemleri
(pratikleri) tarafından şekillendirilen karşılıklılık
durumudur. Birey habitusu sayesinde farklı ihtimaller
karşısında çözüm üretme yeteneği kazanır. Dolayısıyla birey
hem yapılaşmış bir sınıflamanın içerisinden gelmekte hem
de yapılaşma sürecinde olan bir sınıflamayı inşa etmektedir.

Habitustan söz etmek, bireysel olanın, hatta kişisel, öznel


olanın dahi toplumsal, kolektif olduğunu ortaya koymaktır.
Habitus, toplumsallaşmış öznelliktir.
Habitusu gündelik yaşamdan bir örnekle de açıklayabiliriz.

Örneğin, bir birey kendi evine, evindeki eşyalara ve odaların


konumuna zaman içinde alışır ve daha sonra karanlıkta dahi kalsa
tahmin ve el yordamıyla ev içinde yolunu bulabilir.

Evinin karanlık koridorundan geçip tahmini bir hamleyle elini ışığı


yakmak için elektrik düğmesinin üzerine ya da yakınlarına atabilir.
Ancak misafir olarak ilk defa gittiği bir evde bir anda karanlıkta
kalsa orada yaşayan insanların yaşayamayacağı bir tedirginlik
duyar. Çünkü zihninde o eve ve evin yerleşimine dair bir bilgi
yoktur.

Orada da rahatlıkla yolunu bulabilmesi için daha önce çok defa o


eve gelmiş, o evin içyapısına dair bazı bilgileri aklının bir köşesine
yazmış olması gerekirdi. İşte habitus insanın kendi evinde
karanlıkta dahi yolunu bulmasını sağlayan bu bilgiler ve
yatkınlıklar gibi, içinde bulunduğu toplumsal alanlarda zorluklar
yaşadığında onu çözüme ulaştıran bilgiler ve yatkınlıkların tümüne
verilen isimdir.
SERMAYE KAVRAMLARI

Bourdieu’nün sermaye anlayışı, bireylerin sahip oldukları


kaynakların maddi, sembolik, sosyal ve kültürel olabileceğini
kabul eder.

Ayrıca, bu kaynaklar sınıfsal mevkii yansıtan sosyal gücü


oluşturan yapılardır.

4 çeşit sermaye olduğunu belirtir. Bunlar:


Ekonomik Sermaye
Bireylerin sahip oldukları maddi gelir durumunu ifade etmektedir.

Sosyal Sermaye
Bireyin toplum içinde ait olduğu grubu ve bu grubun ilişki ağını
tanımlar.

Bireylerin diğer bireylerle olan bağlantıları, içinde bulundukları


grupta üyelik durumları, sorumlulukları, ilişkileri gibi olgular bu
sermayeyi oluşturur.
Sembolik/Simgesel Sermaye
Bireyin toplum içindeki kendisiyle alakalı görünüş, prestij,
konuşma ve duruş gibi özelliklerin temsilidir.

Örneğin eğitimin sonucunda alınan diplomalar simgesel sermaye


özelliği taşır.

Antika eserlere sahiplik, koleksiyonculuk vs. gibi durumlar da


simgesel sermayeye ilişkin örneklerdir.
Kültürel Sermaye
Kültürel sermaye, toplumda yüksek olarak görülen değerlerle
ilgili bilgi sahibi olmaktır. Yani bir yanıyla bilgi
sermayesidir.

Bir alanda gücü elinde bulunduranların eğitim yoluyla ailelere


ve dolayısıyla bireylere aşıladığı yapıdır. İlerleyen süreçte
aileler kendi büyüklerinden öğrendiklerini çocuklarına
aktarıp, kendi geçtikleri eğitim sürecine çocuklarını da dâhil
ederek bu sistemin yeniden üretilmesini ve kültürel
sermayenin (ya da başka bir deyişle kültürün) nesilden nesile
aktarılmasını sağlarlar.
Okula gitmek, diploma almak kültürel sermaye için önemli adımlardır.
Örneğin, üst sınıfa ait ailelerin çocuklarının okulda başarılı olmalarına
karşın, işçi ailelerin çocuklarının başarısız olmaları kültürel sermayenin
sonucudur. Ailelerden sadece maddi araçlar alınmaz; öğrenme, anlama,
ifade etme biçimleri de alınır. Aileler bunları farkında olmadan
çocuklarına aktarırlar.

Tam da bu durum habitusla ilgilidir ve bu aktarım okul başarısında çok


önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü üst sınıflı aileler, birçok kültürel
ögeyi çocuklarına kazandırırlar, okulda başarılı olmalarını sağlayacak
her şeyi çocuklarına verirler. Bourdieu, bu durumun okullarda sosyal
sınıflara ait becerileri gelişimlerinin, doğal yetenekmiş gibi sunulmasını
ve böylece eğitim eşitsizliğinin meşru kılınmasını sağladığını belirtir.
Kültürel sermaye Bourdieu’ye göre üç halde bulunur.
Bedenselleşen (embodied) Kültürel Sermaye

Ailelerin çocuklarına ait oldukları sınıf yapısını yansıtacak


özelliklerin gözle görünür biçimde vücutlaştırılmış halidir.

Ailenin sosyal sınıf yapısına göre öğrenilen dil alışkanlıkları,


yazma stili gibi özelliklerin kazanılmasıdır.

Sınıf eşitsizliğinin en belirgin biçimde üretildiği eğitim alanı


buraya örnek gösterilebilir.
Nesnelleşen (Objectified) Kültürel Sermaye

Temsiliyet gücünün ön plana çıktığı, sınıf özelliklerini


yansıtan nesnelerin oluşturulduğu formdur.

Okunan kitaplar, takip edilen resimler, vb. kültürel nesneler


örnek verilebilir.
Kurumsallaşan (Institutionalized) Kültürel Sermaye

Eğitim ve bürokraside kültürel yeterliliği ve otoriteyi


simgeleyen derece veya unvanlar gibi kimlik bilgilerini,
sınıflar üzerindeki dağılımını ve bunların kurumsal etkilerini
ifade eder.
BOURDIEU’NUN EĞİTİME DAİR GÖRÜŞLERİ

Bourdieu yaptığı gözlemlerde, tarafsız olması beklenen ve


yalnızca eğitim ve öğretimin idealleri tarafından motive
edildikleri kabul edilen öğretmenlerin çoğunlukla hâkim
sınıfların değerlerini ve stillerini öncelediklerini kaydeder.

Eğitim faaliyetlerinin uygulayıcısı rolünde olan öğretmenler


bireyin gelişim süreci içinde her an farklı bilgiye ihtiyacı
olacağını ve buna doğru ve etkili şekilde ulaşma yollarını
kavratmalıdır (Ayaz & Ünal, 2016).
Bunları yapabilmeleri için kendilerinin de değişime,
gelişime açık, sorgulayıcı, yenilikçi; yani hayat boyu
öğrenen bireyler olması gerekmektedir.

Bourdieu’ya göre orta sınıf mensupları, çocuklarına


aktardıkları kültürel sermayeyle içinde bulundukları konumu
(ve dolaysıyla sistemi) yeniden üretirler.
Bireyler başarıya ulaşmak için bazı kaynaklara ihtiyaç
duyarlar ve bu kaynaklar o alanda hakim olan simgesel
sermayeye denk düşer.

Bir alanda mevcut olan simgesel sermaye hakim sınıf


tarafından belirlendiği için simgesel sermayeye sahip
olabilmek adına atılan her adım hakim sınıfın pratiklerinin de
taklit edilmesini gerektirir ve bu yolla sistem (özelde de
eğitim sistemi) hakim sınıfın lehine yeniden üretilir.
Bu anlamda eğitim, yeniden üretim ve meşrulaştırma
noktasında önemli bir role sahiptir.

Günümüzde büyük bir kapsayıcılığa sahip olan ve bireyleri


belli kültürel sınıflar özelinde tek tipleştirme eğiliminde olan
eğitim, bu yolla kültürel ve ekonomik anlamda meşru (yani
yasal) yollarla belli tipolojiler oluşturulmasına yardımcı olur.

Eğitimin rolü şöyle de özetlenebilir; aile içi eğitim aracılığıyla


ailenin var olan sistemden edinmiş olduğu habitus bireye
ulaşır. Birey okul deneyimlerinin de temelini oluşturan bu
habitusla eğitim hayatını tamamlar.
Ailesinden edindiği habitus ile eğitim sayesinde öğrendiği
bilgiler bireyin okul sonrası deneyimlerini yönlendirir.

Hayata atılan birey için çocuğuna aktaracağı bu habitus,


büyük ölçüde ailesi ve eğitim kurumu aracılığıyla edindiği
deneyimlerden oluşur.

Öznel durumların da işe dahil olmasıyla uzun vadede habitus


dönüşümler yaşayabilir, ancak kısa vadede bir sonraki nesle
aktarılan habitus çok büyük değişiklikler yaratmaz.
İyi eğitim alamayan veya hiç eğitim görememiş olan bireyler
hakim sınıf pratiklerine ve genel geçer simgesel sermayeye
sahip olamayacağı için ekonomik anlamda da her zaman
ikincil konumda kalacaklardır.

Böylelikle kültürel sermayeyi hakim sınıf lehinde


şekillendiren eğitim, ekonomik alanın (doğal olarak
ekonomik sermayenin) belirlenmesine de katkı sağlamış olur.
ELEŞTİRİLER

Kültürel sermayenin edinilmesi ve aktarılması sürecinde


aileye özel bir rol atfederken, okulların oynayabileceği rolün
önemini göz ardı etmesi ve yeniden üretim sürecinde devletin
rolünü ihmal etmesinden dolayı, Bourdieu’nün yaklaşımına
bazı eleştiriler getirilmektedir.

Ayrıca farklı ülkelerde yapılan bir çok ampirik araştırma,


eğitim ve sınıf arasındaki bağlantının Bourdieu’nün yeniden
üretim modelinin önerdiği kadar katı olmadığını
göstermektedir.

You might also like