You are on page 1of 44

BÖLÜM 1

ERKEN DÖNEM
YAŞANTILARI
BAĞLANMA
Bağlanma, bebek ile ona temel bakım veren kişi arasında oluşan bağdır. Aynı
zamanda karşılıklı sevgi ve yakınlığı koruma arzusu ile karakterize edilen iki kişi
arasındaki yakın duygusal bir ilişki, çocuk ve bakıcısı arasındaki kalıcı duygusal bir
bağ olarak tanımlandığı görülmektedir. Bebeklerin babalarına, dedelerine,
anneannelerine, babaannelerine ve hatta kardeşlerine bağlanma geliştirdikleri
bilinmekle birlikte, temel (birincil) bağlanma anne ile gerçekleşir.
Bebek, annesine olan bağlılığını gülümseyerek, ağlayarak, annesini çağırarak,
kızgınlığını ya da açlığını belli ederek gösterir. Bağlanmanın gelişimi için bebek ile
anne arasındaki dokunmanın ve fiziksel temasın önemi kadar, annenin çocuğuyla
olan sosyal iletişimi ve empati kurması da oldukça önemlidir. Bağlanmanın
oluşabilmesi için annenin, sıcak ve güvenilir bir ortam yaratması gereklidir.
Bağlanma ilişkisinin kalitesini ise bebek ile anne arasındaki ilişkinin niteliği belirler.
Doğumdan hemen sonra başlayan bu etkileşim daha sonraki dönemlerde de devam
eder. Yaşamını sürdürebilmek için başkasının bakımına ve korunmasına en çok
ihtiyaç duyan canlı insan yavrusudur. Doğumdan sonra bebeğin açlık, susuzluk,
uyku, temizlik ve korunma gibi fizyolojik ihtiyaçları anne tarafından karşılanır.
Ancak bebek için annenin önemli bir varlık olması sadece fizyolojik ihtiyaçlarının
karşılanması ile sınırlandırılamaz. Bebek ilk günlerden itibaren sıcaklık ve yakınlık
hissetmek ister. Bu nedenle sevilmekten, kucaklanmaktan, okşanmaktan hoşlanır. İlk
haftalarda bebek, anneyi ayrı bir kişi olarak değil, kendisinin bir uzantısı olarak
algılar. Anne de bebeğini ayrı bir canlı değil, kendisinin bir parçası ve uzantısı olarak
görür.
Anne bebekte güven duygusu yaratırken, annenin kendisi de tatmin ve memnuniyet
duygusu yaşar. Bağlanmanın sağlıklı olması bebeğe güvenli ve sıcak bir ortam
sağlar. Bunun için de bebeğin ihtiyaçlarını o anda karşılamak önemlidir. Bebek,
annesinin ona besin kaynağı ve duygusal bakım vereceğine güvenmelidir. Bebeğin,
ilk birkaç yılda annesi ile deneyimlediği yaşantıları, daha sonraki yıllarda diğer
insanlarla olan ilişkilerinde model olacak ve belirleyici bir rol oynayacaktır. Empatik
ve destekleyici bir anne ya da temel bakım veren kişi, bebeğin diğer insanlarla
ilişkiler kurmasına ve dış dünyayı keşfetmesine yardımcı olur. Bebeği ile tutarlı ve
güvenilir bir ilişki kuran anne, bebeğin diğerleriyle olan iletişiminin sağlıklı
temellerini atmış olur.
Literatürde üç çeşit bebek bağlanma davranışı tanımlanmıştır. Bunlar

Bebeğin sosyal etkileşim ile ilgilendiğini gösteren sinyal davranışlar: Bu tür davranışlar
arasında gülümseme, kahkaha atma, ses çıkarma yer alır. Bebeğin bu davranışları anneyi
bebeğe getirir, böylece her ikisi de etkileşimin tadını çıkarır. Anne → bebek.

Anneyi bebeğe getiren ağlama gibi bebek tarafından sergilenen kaçınmacı davranışlar:
Annenin amacı rahatsız edici bulduğu davranışı sonlandırmaktır. Anne → bebek.

Bebeği anneye götüren aktif davranışlar: Bebek annesine doğru emekler veya anneyi takip
etmeye çalışır. Bebek → anne.
Bebeğin anneye yakınlaşmasının faydaları şunlardır:
- Tehlikelerden korunmak,
- Beslenmek,
- İnsanlarla ilgili bilgi edinmek, ilişki kurmak ve benliğin inşası için fırsatlar sunan
sosyal etkileşim kurmak.
Bağlanma davranışları yaşam boyu ortaya çıkmaktadır. İnsanlar duygusal yakınlık
istediklerinde veya sıkıntı yaşadıklarında sosyal olarak çekici davranmak, dikkati ve
endişeyi üstüne çekmek için tasarlanmış tehlike sinyalleri göndermek ve yakın ilişki
kurmak için aktif olarak yaklaşmak ve diğerini aramak gibi davranışlar içine
girebilmektedir.
Erken bağlanma deneyimi çocukların daha sonraki ilişki geliştirme biçimlerini ve
yardım ve destek için başkalarına güvenmeyi öğrenmelerini etkilemektedir. Güvenli
bağlanma hem bağımlılığı (başkalarını destek için kullanma yeteneği) hem de
bağımsızlığı (kendine güvenme yeteneği) teşvik eder.
Bebekler çeşitli nedenlerden dolayı endişe, korku deneyimleyebilir veya çeşitli
nedenlerle rahatlatılmaya ihtiyaç duyar. Üzgün ​olduğunda onları rahatlatmak için
bağlanma figürüyle yakın fiziksel temasa ihtiyaçları vardır. Yaş ilerledikçe, fiziksel
temas yerine temas sözel olabilir ancak yeterince stresli olmaları halinde fiziksel
temas yine de tercih edilecektir.
Bağlanma şekilleri bağlanma figürlerinin çocuğa tepki verme şekline bağlı olarak
gelişir. Bu tepkiler çocukların endişe, korku veya rahatlık deneyiminden
kaynaklanan bağlanma ihtiyaçları olduğunda ve keşfetmek ve oyun için destek
ararken ortaya çıkmaktadır.
BAĞLANMA
SINIFLANDIRMASI
Güvenli Bağlanma
Bebek annesinin yanında rahattır ve oyun odasında rahatça oynar.
Anne odayı terk ettiğinde, bebek gözlemci ile yalnız kaldığında, aşırı olmayan
yerinde bir tepki verir.
Anne oyun odasına döndüğünde, bebek sakinleşmek için annesine yönelir.
Güvensiz – Dirençli Bağlanma
Anne oyun odasını terk ettiğinde, bebek aşırı derecede rahatsız olur ve gözlemci bebeği
yatıştıramaz.
Bebek, annesi oyun odasına döndüğünde bile sakinleşmez. Önce annesini arayıp bulur,
ona doğru yönelir ancak daha sonra annesinin onu sakinleştirme çabalarını da reddeder.
Güvensiz – Kaçınmacı Bağlanma
Anne oyun odasını terk ettiğinde, bebek pek etkilenmemiş görünür.
Anne oyun odasına geri döndüğünde, bebek ya annesini görmezden gelir ya da bilerek
annesinden kaçar. Bebeğin hem annesinden ayrıldığında hem de tekrar annesiyle birlikte
olduğunda, psikolojik olarak yüksek düzeyde uyarıldığı gözlenir. Bu da bebeğin
annesinden ayrılmaya içsel bir psikolojik tepki verdiğinin göstergesidir.
Dağınık Bağlanma
Bebek annesinin yanındayken korkuludur, şaşkındır ve çatışma içindedir. Bu durum
da, annesi ile bebeğin tatmin edilemeyen ve sorunlu bir ilişkileri olduğunun
göstergesidir.
Dağınık bağlanma, yüksek risk taşıyan bebeklerde çok daha yaygındır. Madde
bağımlılığı olan ve çocuklarını istismar eden annelerin bebeklerinde de, bu bağlanma
şekli görülür.
BAĞLANMAYI
KOLAYLAŞTIRAN ANNE-
BEBEK DAVRANIŞLARI
İlk temas zamanı ve süresi
Anne ile bebek arasında bağın oluşmasında kritik bir dönemin varlığı ileri
sürülmekte ve bağlanma için en uygun dönemin doğumdan hemen sonra olduğu
söylenmektedir. Araştırmacılar doğumdan hemen sonra bebeklerini kucaklarına alan
annelerin çocuklarına daha kuvvetli bir bağ ile bağlandıklarını belirtmişlerdir.
Bedensel temas
İnsanoğlunun doğduğunda iletişim kurabilmek için
kullanabileceği en gelişmiş duyusu, dokunma duyusudur.
Araştırmacılar dokunmanın sosyal ve duygusal gelişim için
gerekli olduğunu öne sürmektedir. Uygunsuz dokunma
konusunda endişeli olan erken çocukluk eğitimcilerinin
aksine, fiziksel ve bilişsel gelişim için uygun dokunmanın
kesinlikle gerekli olduğu, güçlü terapötik faydalar sunduğu,
beynin bunu istediği, güvenli bağlar oluşturmak için kritik
olduğu ve sosyal ve duygusal gelişimi teşvik ettiği öne
sürülmektedir. Araştırmacılara göre dokunma hem fizyolojik
hem de psikolojik bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç karşılanmazsa
çocukları olumsuz sonuçlar beklemektedir.
Beslenme zamanı
Bebek ile anne doğumdan sonraki 2-3 gün içinde birbirlerine uyum sağlayarak,
birbirlerinden haz duyan bir ikili oluşturur. İlk günlerde beraberliğin en yoğun
yaşandığı zaman beslenme zamanıdır. Anne-bebek beraberliğinde fiziksel temas çok
önemlidir. Annesinin kucağında meme emen bebek, onun beden sıcaklığını ve ten
kokusunu hissederek ihtiyacı olan duygusal besiyi alır. Böylece anne-bebek
arasındaki iletişim ağlarının temelleri atılır.
Doğuştan etkenler
Bazı etologlar insanların bebeğin görünüm özelliklerini çekici bulduklarını ve onlara
olumlu tepkiler vermeye eğilimli olduklarını düşünmektedirler. Bebeğin görünüm
özellikleri ve hareketlerinin yetişkinlerde sevecenlik uyandırdığını belirtilmektedir.
Bebeğin sevecenlik uyandıran görünüm özelliklerinin yanı sıra, beden görünüşü ve
hareketleri de yetişkine çaresiz ve bağımlı olduğu duygusunu verir. Bu görünüş ve
hareketler de yetişkinlerin bakıcı tepkiler vermelerini sağlar.
Tepki davranışları
Bebekler, çekici görünüm özelliklerinin yanı sıra, yetişkinler ile ilk etkileşimi
başlatacak ve kolaylaştırabilecek doğuştan özelliklere sahiptirler. Bebeklerin en çok işe
yarayan davranışları, onlara bakan yetişkinlerde tepkiler ortaya çıkaran ve yetişkinlerin
de bebeklerden tepkiler almasını sağlayan davranışlardır. Bebek ihtiyaçlarını ağlayarak
ve gülümseyerek ifade eder. Anne-babası kendisine baktığı zaman onlara bakarak
tepkide bulunur. Anne-baba, ağladığı zaman bebeğin yanına giderek ihtiyacını
anlamaya çalışır. Bebek gülümsediği zaman anne-baba da gülümseyerek tepkide
bulunur. İlk kez çocuk sahibi olmuş anne-babaların, bebeğin verdiği sinyalleri doğru
algılamaları zor olabilir. Ancak bebeklerini izledikçe onunla etkileşimde bulundukça
bu uyumu sağlarlar. Zamanla bebeklerini nasıl güldüreceklerini, nasıl kendilerine
baktıracaklarını, nasıl sakinleştireceklerini öğrenirler. Böylece anne-babaların,
bebeklerine olan bağları da kuvvetlenir.
Emme refleksi
Bebeğin sinir sisteminin uyarılabilirliğini gösteren en güçlü primitif reflekstir. Bu
refleks fetal hayatın 17. haftasında gelişir ve gebeliğin son haftasında olgunlaşır.
Emme refleksi uyanık durumda 4. aya, uykuda 7. aya kadar devam eder ve daha
sonra emme istemli hale gelir. Bebeğin ağzına parmak, emzik, biberon verildiğinde
emmeye başlar. Eğer emme refleksi uyarılmaz ise doğumdan sonra kaybolur.
Bebekte doğuştan mevcut olan emme refleksi bebeğin annesine bağlanmasında
yardımcı olur. Çünkü emme olayında karşılıklı bir alışveriş, karşılıklı bir
kolaylaştırma yaşantısı vardır. Emme sırasında bedensel temastan hem anne hem de
bebek hoşlanır. Araştırmacılar insanlarda bedensel temastan doğuştan bir haz alma
eğiliminin olduğunu, bunun da bebek ile anne arasında bağlanmayı artırabileceğini
belirtmiştir.
Yakalama refleksi
Gebeliğin 32. haftasında başlayıp 3-5 ay civarında
yerini istemli yakalama hareketine bırakır. Hem
elde (palmar) hem de ayakta (plantar) ortaya çıkar.
Kişi bebeğin avuç içine ulnar kenardan kendi
parmağını temas ettirdiğinde bebeğin parmakları
kapanır ve yakalar. Bebeğin bu davranışı anne-baba
tarafından toplumsal bir tepki olarak
değerlendirilebilir. Anne-baba hoşlarına giden bu
davranışı tekrar tekrar görebilmek için zaman
harcar. Böylece aralarındaki bağın gelişmesine
katkıda bulunmuş olur.
Ağlama
Ağlama bebeklerin duygularını ifade etmelerinin bir
başka yaygın yoludur. Yeni doğan bebekler çeşitli
nedenlerle ağlarlar. Bebeğin doğuştan getirdiği önemli
bir davranış yeteneğidir. İlk deneyimler ne zaman ve
nasıl ağlayacaklarını etkilerse de bebeklerin ağlamayı
öğrenmeleri gerekmez. Ağlama, bebeğin bir ihtiyacı
olduğunu belirtir. Bebek aç, üşümüş, altını ıslatmış ya
da vücuduna batan bir şey olabilir. Ağlayan bir bebeğin
doğuştan olan davranışı anne-babayı etkiler ve onları
tepki vermeye sevk eder. Bebek ihtiyacı giderildiği
zaman rahatlar ve ağlamasını keser. Böylece anne-
babayı bakım vermeye pekiştirir.
Gülümseme ve cıvıldama
Yaklaşık iki aylıkken ortaya çıkan sosyal gülümseme
bebek ve hayatındaki önemli yetişkinler arasındaki
etkileşimlerin başlatılmasında ve sürdürülmesinde
önemli bir rol oynadığı için, bebek gelişiminde
önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilmektedir.
Refleks benzeri bir davranış olarak gülümsemeden,
kontrollü, gönüllü bir tepkiye geçiş, üst düzey
zihinsel süreçlerden ve kasıtlı, hedefe yönelik
davranışlardan sorumlu olan serebral korteksin
olgunlaşmasının artmasına paralel olarak
gelişmektedir.
Görsel tepki
Anne-babalar bebekleri kendilerine dikkatle baktığı zaman büyük bir haz duyar.
Bebeklerin insan yüzüne benzeyen şekillere bakma eğilimi gösterdikleri
belirtilmektedir. Ancak yapılan araştırmalar, bebeğin dikkatini çeken şeyin insan
yüzünün kendisi olmadığını, insan yüzünün biçimi, sınır çizgisi ve hareketleri
olduğunu ortaya koymaktadır. Başlangıçta toplumsal olmayan doğuştan algısal
tercihler, bebeğin dikkatinin insana çekilmesine yardım etmektedir. Bu tercihler de
toplumsal etkileşimin gelişimini kolaylaştırmaktadır. Bebekler 2-4 ay arasında
bulanık bir yüz kavramı geliştirirler. Kendilerine bakan kişilerin yüzlerine
gülümseyerek tepki gösterirler. Bebekler özel göz temasına bir ay dolayında
başlarlar. Araştırmacılar göz temasının bağlanma için son derece önemli olduğunu
belirtmektedir.
İstekli ve gönülsüz etkileşim
Araştırmacılar çocuklarla bakıcıları arasında istekli ve gönülsüz iki etkileşim türü
olduğunu belirtmektedir. Gönülsüz etkileşimde yetişkinler yalnızca sıkıntıdan
kaçmak ya da sıkıntıyı sona erdirmek için gerekeni yaparlar. Örneğin bebeğin
ağlamasını sona erdirmek için bebeğin beslenmesi gibi.

İstekli etkileşimde yetişkin çocuğu ile istediği için ve sonuçları hoşuna gittiği için
etkileşim kurar. Örneğin gülümseme ve cıvıldama yetişkinlerde olumlu duygular
uyandırır. Yetişkinler hoşlarına giden bu davranışı tekrar tekrar görebilmek için
bebeği kışkırtırlar. Bu tepki ortaya çıktığında gülümser ve konuşurlar. Bu da
aralarındaki bağın oluşumunu kolaylaştırır.
Etkileşimli oyun
Etkileşimli oyun karşılıklı tepki ve karşılıklı hazzı yaşatır. Bu da bağın oluşumunu
kolaylaştırır. Araştırmacılar ilk toplumsal etkileşimin gelişiminde oyunun öğrenimine
değinmiştir. Yetişkinlerin bebeklerle yetişkinin tepkisinin bebeğin tepkisine bağlı olduğu
oyunlar oynadıklarına dikkat çekilmiştir. Anne-babalar bebekleri ses çıkardıktan sonra ses
çıkarıyorlar, bebekleri gülümsedikten ve cıvıldadıktan sonra onları hoplatıyorlar. Bebeklerin
gülümsedikleri ve cıvıldadıkları sürece oyunlarını sürdürdükleri belirtilmektedir. Anne-
babaların da haz aldığı bu tür oyunlar anne-baba ve çocuk arasındaki etkileşimi sağlama
açısından oldukça önemlidir.
BAĞLANMAYI ZORLAŞTIRAN
ANNE BEBEK DAVRANIŞLARI
Aşırı ağlama
Bebek ihtiyaçlarını belirtmek için ağlar. İhtiyaçları giderilmezse bebek kafasını
vurmak, sallamak gibi değişik alışkanlıklar geliştirir. Problemini çözecek yol
bulamayınca zamanla davranışlarında duygusuzluk soğukluk olur. Bebeğin
davranışlarındaki soğukluk ve annenin bebeğini susturmak için gösterdiği çabanın
bebeği susturmada etkili olmaması, annenin de gergin ve sinirli olmasına neden
olabilir. Bu durum ise annenin bebekle ilgilenmekten vazgeçmesine neden olarak
anne-bebek arasındaki bağlanmayı olumsuz yönde etkileyebilir.
Olağandışı davranışlar ve olağandışı durumlar
Bazı bebekler öyle olağan dışı davranırlar ki, anne-babalar ipuçlarını yorumlamada
ya da zamanları ve sabırları üzerindeki aşırı istekleri karşısında soğukkanlılıklarını
korumada zorlanırlar. Bu nedenle olağan dışı davranışlar anne-baba ve bebek
ilişkisinin bozulmasına neden olabilir.
Olağandışı görünüm
Bazı anne-babalar; görünümlerini bozan ciddi bedensel kusurları olan bebekleri ile
başa çıkamazlar. Genellikle, çok az bakım vermekten, terk etmeye kadar değişik
biçimlerde çocuklarını reddederler. Ameliyatla düzeltilebilecek görünümler bile bazı
anne-babaların bebeklerini reddetmelerine neden olabilir. Böyle durumlarda
bağlanmayı engelleyebilir.
Duygusal reddetme
Bazı anne-babalar çeşitli nedenlerle bebeklerini itebilirler ya da reddedebilirler.
Anne-babaların bebeklerine karşı itici tutumları açık olabileceği gibi üstü kapalı bir
biçimde de olabilir. Açık iticiliğin başlıca belirtileri çocuğa karşı hırçın davranmak,
azar, sevgiyi esirgeme, ilgisizlik, terk etme ya da başka bir yere gönderme tehditleri
ve kötü isimle çağırmadır.
YAŞLARA GÖRE BAĞLANMA
DAVRANIŞLARI
Çocuklarda bağlanma davranışları yaşla birlikte farklılaşmaktadır. Bağlanma
davranışları, ayrıca kişiye ve bağlama bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin
bebek evde, ziyaretçilere gülümsemek ve yaklaşmak gibi düşük yoğunluklu
davranışlar gösterebilir. Diğer durumlarda kucağa alınmak veya birincil bakıcıya
yakın durmayı istemek gibi yüksek yoğunluklu davranışlar gösterebilir.
Çocuklar okul çağına ulaştıkça, sosyal dünyaları diğer ilişkileri içerecek şekilde
genişler, bağlanma gerçekliğe daha az, sembolik yakınlığa daha çok bağımlı hale
gelir ve daha uzun ayrılma sürelerini telafi edebilirler. Sıkıntı dönemlerinde
genellikle daha önceki aşamalara geri dönebilirler.
Yaş Bakıcıya yönelim

Doğum sonrası Bir kişiye tercihli yönelim

5 ay Ayrılık protestosu ve yakınlık arayışı

7-9 ay Nedeni açıklanırsa bekleyebilme

3-4 yaş Bakıcının planını ve motivasyonunu anlayabilme

4 yaş ve üstü Sevgi ve güven gibi soyut düşüncelere dayanan ilişki kurabilme
Çocukla anne arasında sağlıklı bir bağın gelişmesi için yaşamın ilk yıllarında anne
ile çocuk birbirinden ayrılmamalıdır. Bu nedenle çalışan annelerin çocukları 2-3
yaşına gelinceye kadar izinli sayılmaları ya da part-time olarak çalışmaları uygun
olur. Hastalık, ölüm vb. durumlarda ise annenin yerini alabilecek bir yetişkinin
çocukla sürekli ve sağlıklı bir etkileşim içine girmesi gerekir.

Anneden ya da annenin yerini alan yetişkinden birden ayrılan ve bakım evlerine


verilen çocuklardan bazıları önce çok şiddetli ve uzun süre ağlayarak tepki
gösterirler. Ağlamaları kolay kolay engellenemez. Kısa bir süre için sussalar da
yanlarına biri yaklaşınca tekrar ağlamaya başlarlar. Suskunluklarında yüzlerinde
yorgun ve küskün bir ifade vardır. İştahları giderek azalır, kilo kaybetmeye başlarlar,
fiziksel gelişimleri duraklar. 2-3 hafta sonra bir durgunluk başlar. Çocuk küskün ve
üzüntülü bir görünüm sergiler. İkinci aydan sonra duygusal tepkiler giderek azalır.
Yanına yaklaşan kişilere ilgisiz davranmaya başlar. Anneden ayrılığa karşı tepki
çocuğun yaşına ve annenin yerini alan kişinin, çocuğa karşı yaklaşımına göre
farklılık gösterir.
Gelişimin her basamağındaki ilişkinin kalitesi bir sonraki basamaktaki ilişkinin kalitesini etkiler.
BAĞLANMAYI ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
- Kültürler arası farklılıklar
- Ebeveynlerin özelikleri
- Çocukların özellikleri
- Aile koşullarıdır
KÜLTÜRLERARASI
FARKLILIKLAR
Araştırmalarda iki kültür türünden söz edilmektedir. Bunlar ABD ve Avrupa (batı
kültürleri) gibi her bir bireyin kendi bireysel hedefleri için çalıştığı, bağımsızlığa
değer verilen bireyci kültürler ve Japonya, İsrail (doğu kültürleri) gibi bireyin aile
veya grubun hedefleri için çalıştığı, her biriyle iş birliğine değer veren kolektivist
kültürler olarak sınıflandırılmaktadır. Çocuk yetiştirme uygulamaları çevre,
gelenekler ve çocuklar hakkındaki inançlar açısından bir kültürden diğer kültüre
farklılık göstermektedir.
EBEVEYNLERİN ÖZELLİKLERİ
Ainsworth yaptığı çalışmada anne bebek çiftlerini gözlemlemiş bunun sonucu olarak
dört tür anne stilinden bahsetmiştir.
- Bebeklerinin ihtiyaçlarına duyarlı, duygularına açık olan özerk anneler,
- Bebeğinin ihtiyaçlarını gidermeyen, reddeden kayıtsız anneler,
- Bebeğinin bakımında tutarlı olmayan, bazen yok olup bazen de bebeklerine yapışan
ikircikli anneler,
- Bebeklerinden korkan ve onları korkutan travma ve yas yaşantısına sahip dağınık
annelerdir.
Bir çocuğun güvenli bir bağ oluşturabilmesi annenin sıcak, duyarlı, ihtiyaçları gören ve
gideren olma özelliklerini taşımasına bağlı olduğu bu nedenle güvenli bağlanma stiline
sahip çocukların ebeveynlerinin yeterli bakım verme konusunda sorumluluk sahibi
oldukları, ilgi-bakım davranışlarını yerinde ve zamanında, çocuğun ihtiyaçlarını karşılar
nitelikte ve tutarlı şekilde yerine getirdiği görülmüştür. Bu anneler çocuğun ağlama
sesinden ihtiyacını hissedebilen, çocuğu yatıştırabilen ve ihtiyaçlarına yönelik tepki
verebilen annelerdir.
Dirençli bağlanma stiline sahip çocukların ebeveynleri, sıklıkla tutarsız, çoğu kez aşırı
koruyucu bir bakım vermektedir. Bu tarza sahip annelerin çocukların ihtiyaçlarını
karşılama da bazen duyarlı bazen de duyarsız, olduğu gözlemlenmiştir.
Kaçınmacı bağlanma stiline sahip çocukların ebeveynleri, çoğunlukla sorumsuz ve ilgisiz
ebeveyn bakımı sunmaktadır. Bu bağlanma stiline sahip anneler kayıtsız olarak
tanımlanmaktadır. Bebeklerine yakın temas göstermediği, bebeklerin ihtiyaçlarına karşı
tutarsız ve ağlamalarına karşı tepkisiz oldukları bildirilmiştir.
Düzensiz bağlanma stiline sahip çocukların ebeveynlerinin bakım verme stili zarar verici,
kötüye kullanıcıdır. Yani bu çocukların annelerinin çeşitli travmatik deneyimlerinin
bulunduğu ya da devam eden bir yas süreci yaşadıkları, annenin içsel olarak yaşadığı
kaosun çocukta can bulduğu vurgulanmıştır.
ÇOCUKLARIN ÖZELLİKLERİ
Çocuk özellikleri de bağlanmanın oluşumuna katkıda bulunur. Bebeklerde tepkisiz,
yavaş veya sinirli görünmelerini sağlayan davranış özellikleri, potansiyel olarak
bakıcılarını bebeğe yabancılaştırabilir. Bu özellikler, genellikle hastalığa veya
annenin hamilelikteki uyarıcı bağımlılığına atfedilen düşük doğum ağırlıklı
bebeklerde daha fazla yaygındır.
AİLE KOŞULLARI
Aile koşulları bağlanmayı etkileyen bir başka faktördür. Güvensiz bağlanma her biri
hassas ve tutarlı ebeveynliğe müdahale edebilen işsizlik, boşanma, mali zorluklar ve
aile yaşamındaki diğer stres faktörleriyle bağlantılıdır. Ebeveyn ve çalışan rolünü
dengelemek için mücadele etmek birçok ebeveyn için kendine has streslere sahiptir.
Yapılan bir çalışmada tam zamanlı çalışan annelerin yorgunluk ve genel sinirlilik
hallerinin çocukları ile olumlu ilişkiler kurmalarında riskli faktörler olduğu ortaya
çıkarılmıştır. Diğer taraftan anneler çalışmak istediğinde zorunlu olarak evde
kalmaları söz konusu olduğunda da çocuklarının duygusal gelişimi üzerinde olumsuz
etkiye sahip olması söz konusu olabilir. Bakım gerçekten zayıf olduğunda ve
çocukların ihtiyaçları karşılanmadığında, en önemlisi ihmal ve istismar durumlarında
çocuğun duygusal refah sonuçlarında önemli bir bozulma meydana gelmektedir.
BAĞLANMANIN
OLUŞMASINDA ETKİLİ OLAN
SÜREÇLER (ÖZET)
Çocuğun kişilik özellikleri
• Doğum öncesindeki ve sonrasındaki süreçler
• Nörolojik ve hormonal işlevler
• Genetik aktarım
• Cinsiyet
• Mizaç özellikleri
• Motor ve bilişsel etkinlikler
Aile sistemi
• Annelik ve babalık rollerinin benimsenmesi
• Anne-babanın çocukluk öyküleri, kendi anne-babaları ile olan bağlanma ilişkileri,
gelişim düzeyleri, eğitim, iş ve mizaçları
• Anne-babanın birbirleri ile olan ilişkilerinin niteliği
• Anne-babanın sağlık durumu
• Ailenin çocuğuna olan sorumluluklarını (ilgi, sevgi, eğitim, sağlık ve parasal
kaynaklar) yerine getirme derecesi
• Aile büyüklerinin ve çevrenin desteği
• Ailedeki ilişki örüntüleri (anne-baba, anne-çocuk, baba-çocuk, anne-baba-çocuk)
Sosyo-kültürel etkenler
• Kültürel değerler
• Cinsiyet rolleri
• Etnik köken
• Eğitim
• İşsizlik oranı
• Komşuluk ve diğer ilişkiler ağı
• Etkin güç kaynakları (medya, politika, din ve teknoloji)
• Tarihsel yapı (sosyal çevre, barış-savaş ve ekonomi)
Ailenin temel işlevleri arasında, çocuğun fiziksel, psikolojik ve sosyal alanlardaki
gereksinimlerini karşılayarak sağlıklı bir birey olarak yetişmesi yer almaktadır.
Özellikle okul öncesi dönemde çocuğun gelişimi, çevredeki faktörlerden oldukça
fazla etkilenir. Günümüzde, okul öncesi çocuklar ailelerinin dışında çevrelerindeki
pek çok farklı kişiyle, farklı olaylarla, değişik uyaranlarla etkileşim içindedirler.
Anne-babanın çocuklarına rehberlik yapması ve kurallar koyması, çocuklara doğru
ile yanlış ve kabul edilebilinir ile edilemez davranışlar arasındaki farkı ayırt
etmelerinde yardımcı olur.

Ebeveynlerin çocuklarına uygun şekilde sınır koymaları, çocuğun yargılama


becerisinin ve vicdanının gelişmesini sağlar. Ayrıca, çocuğun çevresini, olayları
anlaması ve öğrenmesi sürecine de yardımcı olur. Çocuklarına uygun şekilde sınır
koyabilen anne ve babaların, sadece çocuklarının gelişimine yardımcı olmadıkları;
bunun yanı sıra, çocuklarının tehlike içeren durumlarla karşılaşma olasılıklarını da
azalttıkları belirtilmektedir.
Çocukların kimlik gelişiminde cinsiyet kavramı da önemli bir yer tutar. Çocuklarda
cinsiyet kavramını oluşurken, öncelikle kendilerini erkek ya da kız olarak anlamayı
öğrenirler. Cinsiyet rolünü nelerin oluşturduğuna ilişkin kavramlar geliştirirler. Daha
sonra da bunlara uygun davranışları benimserler. Cinsiyet rolü ise kız ve erkeklerin
nasıl olması gerektiğine dair düşünceleri içerir. Anne babaların rollerini
incelendiğinde, çeşitli yollarla çocuklarında cinsiyet konusunda basmakalıp fikirlerin
oluşuma katkı sağladıkları görülüyor.
Benlik algısının oluşumunda en önemli devre çocukluktur. Bu dönemde yaşanan
olaylar kişinin kendi hakkındaki yargı ve değerlerini oluşturur. Benlik algısının
sağlıklı bir biçimde gelişmesi yolunda destek görmeyen bir çocukluk dönemi,
ergenlik başlangıcından itibaren benlik algısında büyük olumsuzlukların ortaya
çıkmasına neden olmaktadır. 0-6 yaş arasında yaşanan deneyimler, öz yeterlik ve
özsaygının yani genel benlik algısının temelini oluştururlar. Öz yeterlik bireyin
kendisi ile ilgili olarak özde-içte neler hissettiği ile ilgili bir terimdir. Öz saygı ise
bireyin başkalarının onun hakkında neler düşündüğü ile ilgili hissettiklerini içerir. Bu
nedenle benlik algısının sağlıklı oluşumunda ebeveynlerin, bakıcıların, diğer aile
bireylerinin, öğretmenlerin, komşuların ve hatta televizyonun rolü vardır.

You might also like