Professional Documents
Culture Documents
1. BASAMAK
TEMEL ÇOCUK YETİŞTİRME İLKELERİ
Empati Etkili iletişim
Sevgi göstermek
Çocuğu tanımak ve kabul etmek
Hataları öğrenme fırsatı olarak görebilmesine yardım etmek Sorumluluk ve yardımseverliğin
gelişimini sağlamak Problem çözme ve karar verebilme becerilerini geliştirmek Disiplin
Her anababa çocuğunu mutlu, başarılı, çevresiyle iyi ilişkiler kurabilen, sorumluluklarını bilen,
vicdan ve ahlak sahibi bir birey olarak yetiştirmek ister. Ancak hangi sosyokültürel düzeyden gelirse
gelsin anababalar bu konuda yeterli bilgi ve beceriye sahip olmadıklarını, bunu nasıl başaracaklarını
bilmediklerini belirtmektedirler.
Çocuk yetiştirmek, anababayı zorlayan, çelişkiye düşüren, anababanın özgüvenini sarsan ve onları
birbirine düşürebilen bir durumdur. Çocuk yetiştirme konusunda zaten yeterli bilgi ve donanıma sahip
olmayan anababa çocuk karşısında daha fazla bocalar. Saatlerce oturup konuşmaktan, çeşitli tehdit
ve cezalara hatta dayağa kadar bildiği, duyduğu tüm yöntemleri dener ama sonuca ulaşamaz.
Anababalar çocuklarındaki aşırı hareketlilik, dikkat sorunları, okul başarısızlığI,davranış
problemleri vb nedenlerle çocuk psikiyatristi ve psikologlarına başvurduklarında öncelikli olarak bu
belirtilerin ortadan kalkmasını beklerler. Bunun için kendilerinin neler yapabileceğini, çocuğa nasıl
davranmaları gerektiğini sorarlar. Bu soruların yanıtlarını içeren anababa eğitimi programları
hazırlanmıştır. Bu programlarda anababalara çeşitli baş etme yöntemleri öğretilmektedir.
Bu temel ilkeler, çocuğun kendisine ve başkalarına saygılı, sorumluluklarını bilen, sağlıklı iletişim
kurabilen, sorunlar karşısında uygun çözümler üretebilen, zorluklarla baş edebilen, çeşitli travmaları
başarıyla atlatabilen birer erişkin olmasını sağlayacak olan ilkelerdir. Çocuğuyla sağlıklı iletişim
kuramayan, ona empatik yaklaşamayan, sevgisini göstermeyen, disiplin kuramayan bir anababanın,
sadece uyum ve davranış sorunlarıyla baş etmek için önerilen bazı uygulamalarla Başarıya ulaşması
mümkün değildir. Hatta bu uygulamalar çocukların daha fazla tepki ve öfkesine neden olarak,
sorunları daha da artırabilmektedir. Bu nedenle, anababalarının eğitimi öncelikli olarak temel çocuk
yetiştirme ilkeleri ile başlamalıdır.
01. Empati
Empati, en basit tanımıyla anababanın çocuğun gözüyle dünyaya bakabilmesidir. Çocuğun duygu
ve düşüncelerini anlaması, onun bakış açısını görebilmesi ve buna değer vermesidir. Empati, çocuğa,
anababasının onu duyduğunu, anladığını gösterir ve ilişkiyi sağlamlaştırır. Çocuğun kendisini güvende
hissetmesini sağlar.
Empatik olmak, bazı anababalar tarafından çocukla her konuda aynı fikirde olmak şeklinde
algılanmaktadır. Oysa çocuğun duygu ve düşüncelerini anlamak ve bunlara değer vermek, her zaman
onu mutlu edecek şekilde davranmak demek değildir. Örneğin aşı olmaya götürürken çocuğun
canının acıyacağını ve bundan hiç hoşlanmadığını bilirsiniz ama o mutlu olsun diye bundan
vazgeçmezsiniz. Aşı olmaktan korkan bir çocuğa ''Korkacak bir şey yok," "Bak diğer çocuklar hiç
1
korkmuyor.", "Sen cesursun.'' gibi yanıtlar empatik olmayan yanıtlardır. "Canın acıyacak diye
korktuğunu biliyorum, haklısın ama sağlığın için aşı olman gerekiyor." yanıtı ise onu anladığınızı ama
onunla aynı şekilde düşünmediğinizi gösterecektir.
Birçok alanda zeki görünmesine karşın okulda başarılı olamayan bir çocuğun anababası ona biraz
daha çaba göstermesi gerektiğini söyler. Oysa başarısızlığın nedeni dikkat sorunu ise o konuda gerekli
yardım sağlamadan, sadece daha fazla çaba göstermesini beklemek ve "Biraz dikkat etsen başarılı
olacaksın." demek onu sadece öfkelendirecek ve yalnız hissettirecektir. Hiperaktivite nedeniyle
yerinde duramayan, sürekli kıpırdanan bir çocuğa.''Beş dakika yerinde oturamıyorsun." gibi uyarılarda
bulunmak ve bu hareketleri yapmamasını beklemek ona empatik olmamaktır. Bir erişkin olarak
yapmakta çok zorlandığınız bir iş konusunda bir arkadaşınızın ''Biraz daha gayret et.'' önerisi size
yardımcı olmaz, hatta daha fazla öfkelendirebilir.
Anababaların çoğu çocuklarına karşı empatik olduklarına inanır. Çocuktan memnun iken empati
yapmak daha kolaydır. Oysa çocuğun davranışından dolayı endişeli, üzgün, öfkeli, rahatsız olmuş ya
da hayal kırıklığı yaşamış bir anababanın empati yapması zordur. Bu gibi durumlarda empatik olmayı
başarabilmek, o durum karşısında hissedilen ilk duygunun kontrol edilmesine bağlıdır. Utangaç olan
çocuğun hep böyle kalacağı endişesi, anababanın sorunun üzerine gitmesine ve ısrarına neden olur.
Bu endişeyi kontrol eden anaba- ba ise çocuğun kaygısını anlamaya ve sabır göstermeye daha
yakındır.
2. Etkili İletişim
Etkili iletişim anababanın çocuğu etkin dinlemesi, ne söylemeye çalıştığını anlaması, değer
vermesi, ona yanıt verirken güç mücadelesine girmemesi, genelleme ve kesin yargılar kullanmaması
ve onu küçümsememesidir.
Anababaların en sık yaptıkları hata, çocuk bir sıkıntısını paylaştığında ona mantıklı açıklamalarda
bulunmak, nutuk çekmek, akıl vermek, hemen bir çözüm önermektir. Çocuklar özellikle sıkıntılı
oldukları zamanlarda, endişeliyken, kaygılıyken bu tür açıklamaları dinleyemezler. Ayrıca bu öğütleri
daha önceden duymuşlardır ve zaten bildikleri şeyleri yeniden duymak hoşlarına gitmez. Bu aşamada
çocuğun gereksinimi sadece anlattıklarının ilgiyle dinlenmesidir. En önemlisi de anababa hemen bir
çözüm önererek sorunun sorumluluğunu tamamen üstlenmiş olur. Bu da çocuğun problem çözme
becerisini kısıtlar. Anababa çocuğa gizli bir şekilde "Benim yardımım olmadan sorunlarını halle-
demezsin." mesajını vermiş olur.
Çocuk, bir sorununu söylediği zaman anababanın ilk yapacağı şey onu etkin dinlemek olmalıdır.
Etkin dinleme çocuğun ne söylemeye çalıştığını anlamaya çalışıp, çocuğun söylediklerine ayna tutarak
ona geri iletmektir. Bunu yaparken anababa kendi çözümünü, yargısını ve değerlendirmesini iletmez.
Etkin dinlemeden sonra anababa bir adım daha ileri gidip "İstersen birlikte düşünelim, bakalım nasıl
çözümler bulacağız." gibi bir cümleyle birlikte sorun çözme aşamasına geçebilir.
"Çok aptalım, hiçbir zaman başarılı olamayacağım." diyen bir çocuğa etkin dinleme yoluyla
verilebilecek yanıt "Yeterince akıllı olmadığını düşünüyorsun, bunun için hiçbir zaman başarılı
olamayacağına inanıyorsun." olabilir. Çocuk "Evet" yanıtını verirse anababa çocuğun başarılı olduğu
alanları hatırlamasına yardımcı olabilir. "Kardeşim beni deli ediyor, yine eşyalarımı karıştırmış."
diyerek kardeşinden yakınan bir çocuğa anababalar, sıklıkla "Sen de odanı kapalı tutsaydın.", ''O daha
küçük anlamıyor, idare ediver.'', "Ben toplamana yardım ederim." gibi yanıtlar verirler. Böyle bir
durumda anababa "Eşyalarını karıştırdığı için kardeşine çok kızıyorsun." şeklinde yanıt vererek etkin
dinleme yapabilir. Bu yanıt, çocuğa kardeşine olan öfkesini dile getirme fırsatı verir. Bu da öfkenin
şiddetini biraz azaltır. Bundan sonra eğer çocuk da istiyorsa bu sorunun nasıl halledileceği üzerine
''birlikte sorun çözme" uygulamasına geçilir.
2
Etkin dinlemenin faydaları:
* Etkin dinleme yoluyla anababa, çocuğun mesajını doğru olarak anlayıp anlamadığını test etmiş olur.
Böylece yanlış anlama ve anlaşılmamalar ortadan kaldırılır.
■ Anababa etkin dinleyerek çocuğun duygularını tam olarak açmasına yardımcı olur. Açıkça dile
getirilebilen duygular ise azalır. Bu özellikle olaylar karşısında ilk duygularını kontrol etmekte
zorlanan hiperaktif çocuklar için önemli bir noktadır.
■ Etkin dinleyebilen anababaların çocukları da anababalarını daha iyi dinlerler. Çocuklarının
kendilerini iyi dinlemediğinden yakınan anababalar aslında çocuklarına dinleme konusunda iyi
model olmayan anababalardır.
■ Etkin dinleme çocuğun kendi kendine düşünerek, sorununa kendi çözümünü bulmasına yardım
eder, onu anababaya bağımlı olmaktan kurtarır. Anababanın da çocuğun sorun çözme becerisini
görmesini ve ona güvenmesini sağlar.
■ Çocuğunun sorunlarını çözmeyi devamlı üstlenmeyen anababa gerginlik ve tükenme noktasına
ulaşmaz. Çocukla daha sakin bir ilişkiyi sürdürebilir.
3
"Neden böyle davranıyorsun ?''
"Yaramazsın.''
"Çocuk gibi davranıyorsun."
"Dikkat çekmek için mi bunları yapıyorsun ?''
Bu uyarıların ortak noktası ''sen" dilini kullanarak yapılmış olmalarıdır. Bu tür bir iletişim tarzı ile
çocuk kendisini tehdit edilmiş hisseder, karşı çıkar, suçlanır, benlik saygısı azalır, sevilmediğini
düşünür, aynı tarzda iletişim kurmayı öğrenir. Anababaya "Çok dırdırcısın.'',",Durmadan
söyleniyorsun.'', "Hiçbir şeyden memnun olmazsın." şeklinde yanıtlar verir.
''Ben" dili kullanılarak yapılan uyanlarda ise anababa çocuğun uygun olmayan davranışı
karşısında ne hissettiğini iletir. Bu tür uyarılar yukarıda söz edilen olumsuz etkilere neden olmaz.
"Ortalığı yeni toplamışken hemen dağıtman beni kızdırdı.'', "Evde fazla gürültü olunca komşular
rahatsız olacak diye endişeleniyorum.'', "Ayakkabılarını kapının önünde bırakmandan rahatsız
oluyorum, çünkü her seferinde takılıyorum, düşecek gibi oluyorum.''
"Ben" dilinde üç ana bölüm vardır:
1. Kabul edilmeyen davranışın tanımı,
1. Bu davranışın anababada yarattığı duygu,
2. Bu davranışın anababa üzerindeki somut etkisi.
Anababaların çocukların davranışları karşısında en fazla dile getirdikleri duygu öfke, sinirlilik,
kızgınlıktır. Çocuk söz dinlemeyince, takılıp düşük düşünce, düşük not aldığında anababa kızgınlığını
dile getirir. Aslında bu durumların her birinde farklı duygular söz konusudur. Eve yorgun gelen baba
"Gürültü yapma, sinirleniyorum." der, aslında temel duygusu yorgunluktur. "Parkta tehlikeli
hareketler yapmana kızıyorum.'' cümlesinde annenin asıl duygusu çocuğa bir zarar geleceği
endişesidir. Bu örneklerdeki cümleler "ben" dili kullanılarak ifade edilmiş olsalar da doğru duyguyu
içermedikleri için sakıncalıdır. Kızgınlık ifade sinin daha çok kullanılmasının nedeni anababanın
duygularını iyi tanımlayama- ması olabilir. Bir diğer neden de kızgınlığın çocuk üzerinde daha fazla
etkili olacağına inanılmasıdır. Oysa ufak tefek her olayda kızgınlığını ifade eden anababaya karşı
çocuklar duyarsızlaşırlar.
''Ben" dilinin üçüncü bölümünde çocuğa davranışının anababa üzerinde yarattığı ya da yaratacağı
somut etki açıklanır. Böylece o davranışın neden kabul edilmediği belirtilmiş olur. Bu, özellikle
davranışlarının sonuçlarını önceden göremeyen, sebep-sonuç bağlantısını kuramayan çocuklar için
öğretici olacaktır. Çocuğa "Yapma" derken bir nedeniniz yoksa o davranışı durdurmanız zordur. Bir
davranış için uyarıda bulunacağınız zaman somut etkiyi bulamıyorsanız belki de o uyarıdan
vazgeçmelisiniz. Böylece her yaptığı şey için çocuğu sürekli uyarmamış olursunuz.Çocuklar farkında
olmadan yaptıkları kıpırdanmalar ve hareketler nedeniyle anababa tarafından somut bir etki
olmamasına karşın sürekli uyarılırlar.
4
Eşyalarını kapının rahatsız
önünde bıraktığın oluyorum, çünkü ayağım
zaman, takılıyor ve düşecek
gibi oluyorum.
"Ben" dili çocuğa davranışının karşısındaki kişide nasıl bir duygu yarattığını bildirmenin en uygun
yoludur. Çocuk o anda yapmakta olduğu bir davranışı durdurma uyarısı almış olur. Bu uyarıdan sonra
çocuğun o davranışa devam etme olasılığı daha azdır. Ama çocuğun o davranışı hemen durduracağı
garantisini vermez. Davranış yine devam ediyorsa uygun yaklaşımların neler olabileceği aşamalı
disiplin bölümünde verilecektir.
3. Sevgi Göstermek
Çocuklar, anababaları tarafından sevildiklerini, kabul gördüklerini hissettikleri zaman kendilerini
özel ve değerli hissederler. Davranışları nedeniyle sürekli eleştirilen, çevrelerinden uyarı alan
çocukların koşulsuz ve kesintisiz sevgiye daha çok gereksinimi vardır.
Kuşkusuz her anababa çocuğunu sever ancak bu sevgiyi gösterebilme düzeyi farklılık gösterir.
Sevgiyi gösterme bakımından anababa tutumları iki aşırı uçta olabilir. Sevgisini abartılmış biçimde
gösteren anababalar vardır. Çocuk doğduğu andan itibaren üzerine titrer, kucağından indirmez,
yediklerini yeterli bulmaz, elinde kaşıkla peşinden koşturur, sokağa göndermez, isteklerini anında
yerine getirir. Bu koşullarda yetişen bir çocuk büyür ama olgunlaşamaz. Evde hırçın, saygısız, astığı
astık kestiği kestik ama dışarıda çekingen, kendine güvenmeyen ve sağlıklı ilişkiler kuramayan bir
çocuk olur. Aşırı sevgi gösterisi çocuğun kendini özel ve değerli hissetmesine yardımcı olmaz.
Sevgiyi gösterme bakımından, diğer aşırı uçta sevgisini gösteremeyen anababalar yer alır.
Çocuğuna zaman ayırmaz, onunla birlikte olduğu zamanlar angarya gibi gelir. Çocuğun her hatasını
5
görür, hiçbir davranışını hoş görmez, sürekli eleştirir, başkalarıyla kıyaslar, olumlu davranışlarını
görmezler. Anababanın bu tutumu karşısında çocuk daha çok göze batacak davranışlar yaparak olum-
suz da olsa ilgiyi çekmeye çalışır. Bu da anababayı daha da uzaklaştırır.
Anababanın sevgi gösterememesi bazen çocuktan da kaynaklanabilir. Çocukların bazıları
bebekliklerinden itibaren zor çocuklardır. Az uyur, sürekli hırçındır. Büyüdükçe sorunlar,artar, sürekli
kendisine ya da çevresine zarar verecek şeyler yapar, çevre şikayetçidir, onunla gezmeye, alışverişe
gidilemez, eve kimse çağırılamaz. Okuldan sürekli uyarı ve şikayet gelir. Bu koşullar altında anababa
erken dönemde tükenir, çocuğa olumlu ilgi gösterecek enerjisi kalmamıştır, öfkeli ve mutsuzdur.
Çocukluğu bu şekilde geçmiş ve şimdi daha ciddi sorunları olan ergenlik dönemindeki bir kızın annesi
ona ''İçimden seni öldürmek geliyor ama kardeşlerini düşündüğüm için bunu yapamıyorum." dediğini
itiraf etmişti.
6
tanır kabul eder. Kabul gören çocuk kendini güvende hisseder, yeni denemelerden çekinmez,
hatalarını, eksiklerini görebilir, hayata daha iyimser bakar. Çocuğu olduğu gibi kabul etmek onun
hiçbir zaman değişmeyeceği anlamına gelmez. Ama anababa değişimin hızını ve hedefini çocuğa göre
belirlemelidir.
Çocuğu olduğu gibi kabul etmek onun her istediğini yapmak, sınır koymamak değildir.
Sevildiğini hisseden, destek ve kabul gören çocuklar sınırları daha kolay kabul ederler.
Anababanın çocuğu kabul edebilmesi için dört adım:
1. Çocuğu olduğu gibi kabul etmenin ilk adımı her çocuğun kendine özgü olduğunu kabul etmektir. İlk
çocukları sevecen, sıcakkanlı, kendini sevdiren bir çocuk olan anababa, ikinci çocuklarının soğuk ve
çekingen olmasını bir sorun olarak görmüşler ve çocuk psikiyatristine başvurmuşlardı. Çocuğu bu
özelliğiyle kabul etmek yerine ona sürekli olarak "Sen de ablan gibi güler yüzlü ol, çekinme, o zaman
insanlar seni daha çok sever.'' şeklinde uyarılarda bulunuyorlardı. Bu uyarılar çocuğun kendine
güvenliğini daha da bozmuştu.
2. Çocuğu kabul etmenin ikinci adımı anababanın beklentilerini gözden geçirmesidir. Anababalar
çocukları doğmadan önce hayallerinde bir bebek yaratırlar. Psikiyatride ''imge bebek" adı verilen
bu hayali bebek ile gerçek bebek arasındaki farklılıklar kabul sorunu yaratır. İnsanlarla kolay
ilişkiler kurabilen ve çocuklarının da kendileri gibi rahat ve dışadönük olmasını hayal eden bir
anababanın çekingen ve kaygılı bir çocuğu kabul etmesi zordur.
3. Çocuğu kabul etmede üçüncü adım beklentileri çocuğa göre yeniden oluşturmaktır. Gerçekçi
hedefler belirleyememek, çocuğun önüne atlayamayacağı kadar yükseklikte bir çıta koyup o
çıtadan atlamasını beklemek gibidir. Çıta çocuğun atlayabileceği bir yüksekliğe konulup, çocuk
başardıkça yavaş yavaş yükseltilmelidir.
4. Çocuğa uygun hedefler ve beklentiler oluşturmak ve bu hedeflere ulaşmak konusunda çocukla
işbirliği yapmak dördüncü adımdır. Çekingen bir çocuğu sürekli "Rahat ol, girişken ol." diyerek
uyarmak yerine bu özelliğini değiştirmek konusunda çocukla konuşularak birlikte bir plan
yapılmalıdır.
7
istekli ve cesaretli olacaktır. Herhangi bir konuda kendini yeterli hisseden ve bu konuda çevresinden
destek gören çocuklar başka konularda da başarılı olmak için daha fazla çaba gösterirler.
1. Büyüme süreci içinde çocuklar pek çok engeli aşarak olgunlaşırlar. Yürümeye başlamak,
bisiklete binmeyi öğrenmek, kendi başına giyinebilmek, evde yalnız kalabilmek, yemek
yapmayı öğrenmek gibi adımlar ufak ama çocuğun başarı duygusu yaşamasına yardım eden
adımlardır. Anaba- babanın bu adımları fark etmesi ve keyifle kutlaması çocuğun başarı
duygusunu sağlamlaştırır. Ancak bunu yaparken fazla abartılı olmamak, beklentiyi
yükseltmemek önemlidir. Çocuğun yaptığı güzel bir resim karşısında "Benim oğlum
Picasso'dan daha ünlü olacak." demek yerine resmi evde uygun bir yere asmak yeterlidir.
2. Elde edilen başarılarda kendi payını görmek kişinin kendine güvenini arttırır. Anababa
çocuğun bir işi başarmasını sağlayacak fırsatlar yaratarak ve onun katkısını açıkça ifade
ederek buna yardımcı olabilir.
3. Çocuğun başarılı ve yeterli olduğu alanları belirlemek ve bunları desteklemek çocuğun başarı
duygusunu yaşamasına yardım eder. Anababa çocuğun başarısızlıklarına değil, başarılarına
odaklanmalıdır.
4. Bazı alanlarda güçlüğü olan çocuklar için hazırlanan eğitim programları sadece zayıf olan alanı
geliştirmeye odaklı olmamalıdır. Çocuğun güçlü olduğu alanların da eğitimde kullanılması
kendine güven ve motivasyon açısından önemlidir. Okuma güçlüğü olan ve okuldan sonra bir
saat okuma çalışması yapan bir çocuğun en az bir saat de keyif aldığı, iyi olduğu bir alanla
uğraşması gerekir. Matematiği iyi olan bir çocuğun sadece matematik ödevini yapmaya istekli
olması, bu ödevi yaparken kendini yeterli ve iyi hissetmesiyle ilgilidir.
5. Anababa, başarıya ulaşmak için acele etmemek, sabırla emek vermeye devam etmek
konusunda çocuğa örnek olmalı ve onu desteklemeye devam etmelidir. Çocuk gitara
başladıktan kısa bir süre sonra bunu başaramayacağını düşünüp, vazgeçmek isteyebilir. Bu
noktada anababa çocukla, başarıya ulaşabilmek için bir süre sabırla çaba göstermeye devam
etmenin önemini konuşmalıdır.
6. Hataları Birer Öğrenme FırsatıOlarak Görebilmesine Yardım Etmek
Kişinin kendine değer verme ve yeterli hissetme duygusunu gösteren belirtilerden birisi de
hatalar karşısında verilen tepkilerdir. Kendine güvenleri olmayan çocuklar, hata yaptıklarında ya da
başarısız olduklarında bunu kontrol edemeyecekleri nedenlere bağlarlar, başkalarını sorumlu tutar ya
da bahaneler ileri sürerler. Sınavdan alınan düşük bir nottan sonra ''Zaten matematikten anlamam.'',
"Sorular çok zordu.'', "Bu öğretmen zaten sıfırcı." gibi yorumlar yaparlar. Bu yorumların ortak noktası
çocuğun kontrolünün dışında ve değiştirilmesi zor etmenlerin ileri sürülmesidir. Bu da çaresizlik
duygusu yaratır. Kendini değerli ve yeterli hisseden çocuklar ise hataları öğrenme fırsatı olarak
görebilirler. Yapılan hatanın tekrarlanmaması için neler yapılabileceği konusunda çevrelerinden
yardım almaktan çekinmezler. Bu özelliklere sahip bir çocuk başarısız olduğu bir sınavdan sonra
anababası ya da öğretmeniyle konuşarak, başarısını yükseltmek için neler yapabileceğini sorabilir.
Çocukların doğuştan sahip oldukları bazı özellikler onların hataları kabul edememesine,
başarısızlık karşısında aşırı tepki vermesine neden olabilir. Çocuklar, engeller karşısında ilk tepkilerini
kontrol etmekte zorlandıkları için, hataları öğrenme fırsatı olarak değerlendiremezler. Çocuk oyuncak
maketi birleştirirken zorlandığı anda hissettiği öfke duygusunu kontrol edemeyip, uğraşmaktan
8
vazgeçer hatta maketi kırabilir. Sonuçta nerede hata yaptığını görme ve bunu düzeltme şansını yitir-
miş olur. Böyle bir durumda anababa da öfkelenip çocuğu suçlayabilir. "Başaramayınca hemen sinirlenip,
vazgeçiyorsun. Bu yüzden de hiçbir şeyi başaramıyorsun." şeklinde bir yorum çocuğun daha da
öfkelenmesine neden olur. Anababa herhangi bir yorum yapmadan çocuğun ilk andaki öfkesinin
yatışmasını bekleyebilirse, her iki tarafın da sakinleştiği bir zamanda hata yapmadan
öğrenilemeyeceği konuşulabilir.
Anababa çocuğun başarılarından çok hatalarına odaklanırsa çocuğa hataların kabul edilemez
olduğu mesajını vermiş olur. Başarısızlıklar karşında verilen olumsuz mesajlar da aynı etkiyi yaratır.
Çocuklarının hataları karşısında verdikleri tepkileri anlayabilmeleri için yapılan alıştırmada
anababalardan, çocuklarının yaptığı bir hatayı düşünmeleri ve ona verecekleri yanıtı kağıda yazmaları
istenir. Daha sonra da bu yanıtın, çocuğun bu hatadan bir şey öğrenmesini, en azından aynı hatayı bir
daha yapmamasını sağlayıp sağlamadığını düşünmeleri istenir. Elindeki sütü yanlışlıkla döken bir
çocuğa "Çok sakarsın, önüne bakmadan yürüyorsun." demek onun daha sonra önüne bakarak yürümesini
sağlayacak mıdır?
Çocukların hataları öğrenme fırsatı olarak görmelerine vardım edebilmek için yapılabilecekler:
2. Anababa çocuğa hataların yaşamın bir parçası olduğu mesajını vere- bilmelidir. Bir anne
çocuğuna yemek yapmayı öğretirken devamlı başında durur ve her adımında karışırsa onun
öğrenmesini sağlamış olmaz, sadece yemeği çocuğa yaptırmış olur. Amaç çocuğun gerçekten
öğrenmesini sağlamak ise anne neler yapması gerektiğini anlattıktan sonra geri çekilmelidir. Bunu
yaparken "İlk seferde güzel olmayabilir, yaptıkça daha iyi öğreneceksin. Kötü olsa da önemli
değil." mesajını da verirse çocuk hata yapmaktan korkmaz. Sonuçta yemek kötü olsa bile hata
yapmadan öğrenmenin olamayacağı, bunun doğal bir süreç olduğu konuşulabilir.
3. İşler yolunda gitmediği zaman anababa çocukla birlikte sorunu çözmeye çalışmalıdır. Dönem
ödevinden düşük bir not alan çocuğa "Baştan savma yapmışsındır, hep son ana bırakıyorsun."
demek onun savunmaya geçmesine ve çeşitli bahaneler öne sürmesine neden olur. Bu ödevin
niye böyle olduğunu sormak yerine "Bir sonraki ödevinden daha iyi bir not alabilmek için neler
yapabilirsin?" şeklinde bir konuşma çocuğa hatası konusunda düşünme fırsatı verecektir.
9
olmalarının nedeni yeni şeyler öğrenme, yeni beceriler kazanma isteği, erişkinler gibi olma çabasıdır.
Küçük çocuklarda rahatça gözlenebilen yardımcı olma hevesi büyüdükçe kaybolmaya başlar. Bir anne
on yaşındaki kızı için bu değişimi "Okul öncesi dönemde bizlere yardımcı olmaya o kadar istekliydi ki
şimdi kendisine ait işleri bile yapmamasına inanamıyorum." diyerek ifade etmişti. Çocuklar doğuştan
yardım etme güdüsüne sahip oluyorlarsa sonra neden pek çok anababanın yakındığı gibi sorumsuz,
bencil, kendini düşünen bireyler oluyorlar ?
Başkalarına yardım etme ve sorumluluk birbirine paralel gelişen duygulardır. Çocuklarda
sorumluluğun gelişmesini sağlayan en etkili yol onlara başkalarına yardım etme fırsatları tanımaktır.
Erken dönemlerde doğuştan sahip olunan yardım etme güdüsü anababa tarafından uygun şekilde
desteklenmezse giderek azalır.
Anababaların en sık yakındığı konulardan birisi çocuklarının "sorumsuz" olmalarıdır. ''Yatağını
toplamaz, giysilerini kaldırmaz, ödevini hatırlatmadan yapmaz." şeklinde başlayan yakınmalar listesi
giderek uzamaktadır.
''Onun için her türlü fedakarlığı yapıyoruz ama ondan bir ekmek almasını istesek saatlerce
söylendikten şonra yapar."
''İleride sorumluluk sahibi olacak mı ? Yoksa hep başkalarına mı dayanacak?"
''On bir yaşına geldi ama ev işlerinde en ufak bir sorumluluk almıyor, odasını bile ben
topluyorum.'' "Ne zaman bir iş istesem çok işi olduğunu söyler ama saatlerce arkadaşıyla telefonda
konuşabilir:'' Çocuklar küçükken anabalarının onlara verdiği işleri sorgulamazlar. Gerekli ya da
gereksiz olarak ayıramazlar. Verilen her iş yeni bir beceri kazanma, yeterlilik ve keşif duygusu verir.
Ancak zamanla kendilerinden beklenen işlerin çoğu onlara göre gereksiz gelmeye başlar. Anababaları
onları sorumsuz olmakla suçlarken, onlar bu düşünceye katılmazlar. Bir genç yatağını toplamanın ya
da giysileri katlayıp dolaba asmanın gereksiz olduğuna inanıyorsa bu konuda sorumluluk
almayacaktır.
Çocukların bazıları yaşıtlarına göre daha yavaştırlar. Başladıkları işi bitirmeleri çok uzun sürer.
Böyle bir çocuk karşısında anababa ondan herhangi bir iş istemekten kaçınır. Çocuk kreşe giderken
söylenen ''Okadar yavaş hazırlanıyor ki geç kalacağız diye her sabah ben giydiriyorum, annesi
yediriyor." İfadesi okula başladıktan sonra da devam eder. El becerileri iyi olmayan, sakarlığı olan
çocuklara da döküp saçar, iyi yapamaz diye sorumluluk verilmez. Yemeği ağzına verilir. Sonra da
"Kocaman oldu, hala kendi işini kendisi yapamıyor." diye yakınılır. Bu çocukların kendilerine
güvenebilmeleri, becerilerini geliştirebilmeleri ve sorumluluk almayı öğrenmeleri için daha fazla
fırsata gereksinimleri vardır.
2. Anababanın yardım işlerinde görev almasını izlemek çocuğun bu tür işlere katılma isteğini arttırır.
Anababanın çevreyi koruma, vatandaşlık görevleri, işine önem verme, aileye zaman ayırma gibi
çocuğa örnek olması gereken pek çok sorumluluğu vardır. Bu sorumluluklarını yerine getirmeyen,
eve geldiğinde işinden yakınan, "Bir an önce emekli olsam da rahat etsem." diyen anababanın
çocuğu da okuldan ve derslerden yakınacak, "Şu okullar bir bitse.'' diye bekleyecektir.
3. Anababa mümkün olan en erken yaşta, çocuğa yapısı ve becerilerine uygun olabilecek bazı işleri
vermeye başlamalıdır. Çeşitli işlerde anababaya yardımcı olmanın keyfini yaşamak çocuk için
10
sorumluluğun ilk adımlarıdır. Anababa için çocuk küçükken ondan yardım istemek zordur. Çocuğa
yatağını nasıl toplayacağını öğretmek ve daha sonra da ona bırakmak zaman ve emek ister. Bazı
anneler çocuğun yaptığını beğenmeyip arkalarından düzeltir. Bunu fark eden çocuk aynı işi tekrar
yapmaya istekli olmaz. Birçok anababa yeterince sabırlı olamama ya da zamanın kısıtlı olması gibi
nedenlerle her işi kendileri yaparlar. Çocuk kreşte kendisi giyinip soyunabiliyor ama evde
anababa giydirir. Bazı anababalar da çocuklarının daha çok küçük olduğunu ona kıyamadıklarını
söyler. "Nasıl olsa okula başlayınca bir sürü sorumluluğu olacak, şimdiden bıktırmayalım."
düşüncesiyle çocuk okula başlayıncaya kadar ondan hiçbir yardım beklenmez. Altı yaşına kadar
evde en ufak bir sorumluluk almamış olan çocuk okula başladığında sorumlulukları üstlenmekte
zorlanacaktır. Sorumluluk vermeye ne kadar geç başlanırsa çocuğun sorumlu olması o kadar zor
olur.
4. Çocuğun yapmadığı işlere odaklanmak yerine daha geniş açıdan bakarak onun yardımcı olduğu
alanları da görmeye çalışmak önemlidir. Yapılan yardım ne olursa olsun bunun önemini çocukla
konuşmak onu heveslen- direcektir. Başkalarının yanında kendisinden övgü ile söz edilmesi bazı
çocukların çok hoşuna gider ve övülen işi sürdürmeye devam ederler.
5. Ev işleri bir çok kişi için sevimsiz, bıktırıcı ve monotondur. Bu işlerin aile üyeleri tarafından
yardımlaşarak yapılmasına çocuklarla aile toplantısı ile konuşularak başlanabilir. Yapılması
gereken işlerin listesi birlikte hazırlanır. Hangi işin tek başına hangilerinin yardımlaşarak
yapılabileceğine karar verilir. Çocuk henüz yatağını kendi başına toplayamıyorsa bu iş için bir
süreliğine iki kişilik birtakım oluşturulabilir. İş bölümü yapıldıktan sonra bu işlerin yapılmaması
durumunda neler yapılacağı da konuşulmalıdır. Böyle bir toplantıda çocuğun söylediklerinin
dinlenmesi ve dikkate alınması onun verilen görevi üstlenmesini kolaylaştıracaktır.
Çocuğun bir konuda sorumluluğu tamamen üstlenmesi için o işin gerçekten ona bırakıldığını
görmesi gerekir. Yapılmayan işler için tekrar tekrar hatırlatmaya devam etmek, söylenmek, nutuk
çekmek ya da onun yerine yapmak gibi davranışlar, sorumluluğu anababanın taşımaya devam ettiğini
gösterir. Anababa bunu yapmaya devam ettiği sürece çocuk sorumluluğu üstlenmez. Devamlı
hatırlatmak, söylenmek yerine aile toplantısında işin yapılmaması durumunda yapılacak şeyler
konusunda verilen karar uygulanmalıdır. Çocuklar bir süre anababanın kararlılığını test edebilirler. Bu
noktada öfkelenmeden, kararlı ve tutarlı tutumunu sürdürmekle sonuca ulaşılabilir. Bir hafta kadar
sonra tekrar bir araya gelinir ve alınan kararların uygulanıp uygulanmadığı konuşulur. Kararlaştırılan
önlemler yeterli değilse yeni kararlar alınır.
11
8. Problem Çözme ve Karar Verebilme Becerilerini Geliştirmek
1. Çocuklar anababayı bir sorun üzerinde sakince tartışırken, alternatif çözümler üretip, bunlar
üzerinde düşünürken izlediklerinde doğal olarak bu davranışları taklit ederler. Sorunlar karşısında
panik olan, savunmaya geçen, bunalan ya da tepkisel davranan bir anababanın çocuğu benzer
davranışlar gösterecektir.
2. Erken yaşlarda çocuklara seçenekler sunmaya başlamak onların karar verebilme becerilerini
geliştirecektir. "Sarı kazağını mı mavi kazağını mı giymek istersin ?'', "Özel zamanımızda oyun mu
oynayalım, kitap mı okuyalım?' Çocuk bu seçeneklerden hiçbirini istemediği bildirirse, ana- baba
kararlılıkla sadece bunların mümkün olduğunu, bunlardan hangisini isterse seçebileceğini
söyleyebilir.
3. Problem çözme süreci birbiriyle bağlantılı aşamalardan oluşur. Bir sorunu doğru bir şekilde
tanımlayabilmek, olası çözümler düşünebilmek, bunlardan en uygun olanına karar verebilmek ve
verilen kararı uygulayabilmek yaşamın tüm evrelerinde gerekli olan becerilerdir. Çocuğun gün
içinde karşılaştığı tüm sorunlar, anababayla yaşanan çatışmalar burada önerilen yaklaşımla
çözümlendikçe çocukların problem çözme ve karar verebilme becerileri gelişecektir. Zorluklarla
12
karşılaşmaktan çekinmeyecek, her sorunun bir çözümü olabileceğini düşünecek ve kendisine
güvenecektir. Bu yaklaşım çocuğa sorununa sahip çıkmayı, sorumluluk almayı da öğretecektir.
9. Disiplin
Anababaların psikoloğa en sık başvurma nedenlerinden birisi de çocuklarının uyum ve davranış
sorunları göstermeleridir. Bu davranışlardan bazıları söylenen şeyi yapmamak, karşı çıkmak, toplum
tarafından önceden belirlenmiş olan kurallara uymamak biçimindedir (bağırmak, küfür etmek, sınıfta
dolaşmak, çalmak, eşyalara zarar vermek vb ). Bazı çocuklar ise her zaman yapılması gerekli olan bazı
işleri (oda toplamak, ödev yapmak gibi) yapmaktan kaçınır, bunları göz ardı ederler.
Anababalar çocuklarının bu davranışlarını ortadan kaldırabilmek ve onlara sorumluluk
kazandırabilmek için uzun açıklamalarda bulunma, rüşvet verme, bağırma, tehdit etme, yasaklar
uygulama hatta vurma gibi çok çeşitli yollar denerler. Bu tür sorunlarda nasıl bir tutum izleyeceklerini
bilemezler ve çoğunlukla serbest ve otoriter anababalık yöntemleri arasında gider gelir ama başarıya
ulaşamazlar.
Çocukların gösterdiği uyum ve davranış sorunlarının nedenlerinden birisi de anababalarının
onlara uygun sınırlar koyamamalarıdır. Bazı ailelerde disiplin yok gibidir. Çocuğun tüm davranışları
hoşgörüyle karşılanır. ''Çocuktur yapar.'', "O daha çok küçük yüklenmeyelim." düşünceleriyle çocuğa
sınırsız haklar tanınır. Çocuk istenmeyen bir şey yaptığında anababa yumuşak bir şekilde "Yapma"
mesajını verir, defalarca aynı mesajı tekrarladıktan sonra ikna edici nedenler ve açıklamalarda
bulunulur. Bu arada çocuk istediği şeyi yapmaya devam etmektedir.
Bunun tam tersi olan katı yaklaşımda ise çocuk sürekli kontrol altındadır. Çocuğun en küçük
hataları ve yaramazlıkları gözden kaçmaz, hemen üzerinde durulur, düzeltilir. Anababa çocuğa sürekli
müdahale eder, denetler. Sınırlar deneme ve keşfetmeye izin vermeyecek kadar dardır. Durum ve
koşullar ne olursa olsun çocuktan anababaya boyun eğmesi beklenir. Aşırı koruyucu kollayıcı anababa
tutumları da katı yaklaşım içinde yer alır. Bu tür bir yaklaşım çocuğun sağlıklı gelişimini ve sorumluluk
almasını engeller, karşı çıkmayı ve isyanını körükler.
Bazı evlerde ise disiplin vardır ancak ne zaman, nerede uygulanacağı belirsizdir. Anababanın
tutumu aşırı hoşgörülü ile sert cezalandırma arasında gidip gelmektedir. Normalde izin verilmeyen bir
davranış, anababanın uğraşacak zamanı olmadığında ya da keyifleri yerinde olduğunda görmezlikten
gelinir. Çocuk nerede durması gerektiğini bilemez. Davranışlarını "Ne zaman yaparsam cezadan
kurtulurum ?''' sorusuna göre ayarlar.
Anababalar kendi ruh durumları, çocuğun yapısı ve çevre koşulları nedeniyle çocuklarına karşı
tutarsız davranabilirler. Hiçbir evde her zaman tutarlı olmak mümkün değildir. Burada söz edilen
tutarsızlık sürekli devam eden tutarsızlıktır. Bir gün görmezlikten gelinen davranış, ertesi gün ağır ceza
görüyorsa, annenin yaptığını baba bozuyor ya da babanın verdiği cezaya anne karşı çıkıyorsa,
tutarsızlık gerçekten vardır. Tutarlı olmayan yaklaşım gevşek ve katı tutumların tüm sakıncalarını
taşır. Çocukların hem sorumluluk almalarını engeller hem de onları aşırı deneme ve isyana teşvik
eder.
Tutarsız yaklaşım içinde annelerin sık başvurduğu yollardan birisi de acındırmadır. "Beni çok
üzüyorsun.'', "Sizin yüzünüzden hasta oldum.'', "Beni birazcık seviyorsan yapma." diyerek çocuğun söz
dinlemesini sağlamaya çalışan anneler vardır. Bu yolla çocuk endişelenir ama yine söz dinlemez hatta
daha hırçın davranır.Bütün gün bağıran, azarlayan, söylenen anneler vardır. Çocuk davranışını
annenin ses tonuna göre ayarlamayı öğrenmiştir. Anne en yüksek ses tonuyla bağırmadan söz
dinlemez. Babaya şikayet etmek, babanın öfkesiyle korkutmak da diğer bir tutarsız yaklaşım örneğidir.
13
Akşam baba eve gelince önce çocukların bütün gün yaptıkları anlatılır daha sonra "Bu seferlik affet
babası bir daha yapmayacağına söz versin." denilerek babayla çocukların arasına girilir. Çocuk
uyarıların uygulanmayacağını öğrenir, ertesi gün aynı senaryo tekrar yaşanır.
Uygulanması sakıncalı olan ama anababaların sık başvurduğu diğer bir yöntem de çocuğa
küsmektir. "Konuşma benimle, ben senin annen değilim.'', "Git başka anne bul.'' cümleleriyle çocuğu
yola getirmeye çalışmak ve bunu uzun süre sürdürmek çocuğa küsmeyi öğretir. Çocuk tedirgin olur ve
annenin kendisiyle barışması için ısrarla elinden geleni yapar. Sonunda zaten vicdanı rahat olmayan
anne hiç bir şey olmamış gibi barışır. Bazen anne çocuk arasındaki ilişki küslük öncesinde olduğundan
daha yakın olur. Çocuk annenin kendisine niye küstüğünü bile unutur, olayı güzel bir an olarak
hatırlar.
Bir disiplin aracı olarak söz edilmesi uygun olmayan ama günümüzde halen uygulanmakta olduğu
için üzerinde durulacak olan yöntem dayaktır. Dayak bir anlık öfke ile başvurulan, çoğu kez amacını
aşan bir cezadır. Öğretici değeri olmayan, etkisi kısa süren bir yıldırma yöntemidir. Dayağın disiplin
için gerekli olduğuna inanan bir baba, çocuğunu haftada iki üç kez dövdüğünü söylemişti. Çocuğunun
davranış sorunlarının halen devam ettiği, dayak işe yarasaydı durumun farklı olması gerektiği
söylendiğinde verdiği yanıt "Haftada iki üç kez dövüldüğü halde durumu böyle, hiç dayak yemeseydi
kimbilir nasıl olurdu?" şeklinde olmuştu. Günümüzde anababaların, çoğu aslında dayağın uygun bir
yaklaşım olmadığını kabul etmekle birlikte, öfkelerini kontrol edemedikleri için çocuklarına
vurduklarını sonra da pişmanlık ve suçluluk duyduklarını ifade etmektedirler. "Bağırıyorum,
çağırıyorum, yalvarıyorum, dinlemiyor. Bir sabır, iki sabır sonunda dayanamayıp dövüyorum. Sonra
da bütün gün pişman oluyorum. ", "Ben her gün dövüyorum. Babası vurunca da dayanamayıp etinden
alıyorum.'', "Ona vurduktan sonra öyle kötü oluyorum ki dayanamayıp kucağıma alıp, özür diliyorum,
öpüyorum." cümlelerinden anlaşılacağı gibi dayak, anababanın kendini kontrol edememesinden
kaynaklanan, sonunda da çocuktan çok anababaya ceza gibi olan bir yaklaşımdır. Dayak yiyen
çocuklar çoğunlukla neden dayak yediklerini unuturlar. O gün babasının kendisini dövdüğünden
yakınan bir çocuğa o gün neler olduğu sorulduğunda, olayı hatırlamadığını söyleyecektir. Aklında
kalan tek şey dayak yemiş olduğudur.
Disiplin, bir eğitim aracı olarak düşünüldüğünde korkutma, utandırma, gururunu kırma gibi
kavramlarla iç içe olmamalıdır. Disiplinin iki temel amacı vardr. Birincisi, çocuğa anlaşılır, kesin ve
etkili sınırları olan, güvenli bir ortam sun maktır. Bu ortam çocuğun sağlıklı gelişimi için gereklidir.
Disiplinin ikinci amacı ise, çocuğun kendi kendini yönetme yeteneği yani özdenetim kazanmasıdır.
Çocuk denetim altında değilken de öğrendiklerini uygulayabilmen, kurallara uymayı sürdürebilmelidir.
Anababası yanındayken kurallara uyan, ama denetim kalkınca çığırından çıkan çocuk özdenetim
yeteneğini kazanmamış demektir.
Bazı anababalar, disiplini, sorun olduğu zamanlarda başvurulacak uygulamalar olarak görürler.
"Çocuğum söz dinlemediği zaman ne yapmalıyım ?'', "Bana vurduğu zaman ben de ona vurabilir
miyim ?'',"Verdiğimiz hiçbir ceza işe yaramıyor, ne yapacağımızı şaşırdık." ifadeleri bu bakış açısını
tanımlar. Bu anababalar için disiplin, acil durumlarda dokunulması gereken bir alarm düğmesidir.
Böyle bir disiplin anlayışı eğitici değil cezalandırıcıdır. Önceden bir hazırlık yoktur, olay anında tepkisel
yaklaşılır. Bu duruma gelmemek için disiplin, yaşamın bir parçası olarak görülmeli, "Sorunları
önceden önlemek için neler yapmamız gerekiyor ?''sorusuna yanıt aranmalıdır.
Anababaların etkili ve kesin sınırlar koyamamasmın bir nedeni de çocuklarının sevgisini kaybetme
korkularıdır. Çocuklar anababanın bu korkusunu hissederler ve sınırlarla karşılaştıklarında onları
14
sevmemekle tehdit ederler. "Sen kötü bir annesin, senden nefret ediyorum.", ''Çok acımasızsın, beni
hiç sevmiyor musun ?'' gibi cümlelerle anababaya geri adım attırmayı başarırlar. Hiç bir çocuk sınırları
isteyerek, memnuniyetle kabul etmez. Çocuğun kural koyan anababaya "Bu kuralları benim iyiliğim
için koyduğunuzu biliyorum, iyi ki kurallarınız var." demesini beklemek yanlıştır. Anababa olmanın zor
taraflarından birisi de konulan kurallar nedeniyle çocuğun kızgın olmasını tolere edebilmek ve geri
adım atmamaktır. Çocuğuyla yakın ilişki kurmayı onunla "arkadaş" gibi olmakla karıştıran anababalar
da vardır. Arkadaşlık ilişkisinde eşitlik vardır, taraflar birbirine öneride bulunabilir, kararlar uzlaşarak
alınır, yaptırım yoktur. Önerilen şey istenirse yapılır, istenmezse yapılmaz. Oysa çocuklar için evde
tutarlı kurallar ve sınırlar koyan, sevgi ve destek veren bir anababa gereklidir. Anababa sınırını
koymalı, çocuk memnun olmasa bile uygulamaya devam etmelidir.
2. Anababanın söz birliği ve işbirliği yapması disiplin için gereklidir. Anne çocuğa "Dışarı
çıkmadan önce oyuncaklarını topla." dediğinde baba
''Bırak gitsin, arkadaşları bekliyor." diyorsa çocuk işine gelen kuralı dinleyecektir. Anababalar farklı
kişilik özellikleri ve farklı yetiştirilme öykülerine sahip oldukları için sorun anındaki tepkilerinin
birbirinden farklı olması doğaldır. Ancak bu farkın en az düzeye indirilmek ve çocukların yanında
tartışılmamak için çocuklara yaklaşım biçimleri ve beklentileri üzerinde önceden konuşmaları iyi olur.
15