You are on page 1of 7

EBEVEYN KABUL-RED KURAMI

Gülçin KARADENİZ 1
gulcinkaradeniz@gmail.com
Nilgün ÖNGİDER2
nongider@gmail.com

Bu bölümde, bağlanma konusunda önemli olduğu düşünülen Ebeveyn Kabul-Red


Kuramı (EKAR) kuramı tanıtılacaktır.
Ebeveyn Kabul-Red Kuramı (EKAR) (Parental Acceptance and Rejection Theory),
çocuk döneminde çocuk tarafından algılanan, ebeveynlerinin kendisini kabul ettikleri ya da
reddetmesinin önemi üzerinde durur. Tüm insanlar için çocukluklarında kendilerini yetiştiren
insanlar (ebeveynleri/anne babaları) çok önemlidir. EKAR’da, çocuğun uzun süreli temel
bakımını üstlenmiş herhangi bir kişi “ebeveyn” olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla,
ebeveyn olarak nitelendirilen kişi, çocuğun anne-babası olabileceği gibi,
büyükanne/büyükbabası veya başka bir akrabası; hatta, çocuğu evlat edinmiş veya kurumsal
bir ortamda anne-baba yerini almış bir kişi de olabilir.
Kökenleri 1930’lu yıllara dayanan EKAR Kuramı, Rohner tarafından 1966’da
geliştirilerek, 1975’te yayınlanmıştır. Rohner, EKAR Kuramı’nın 20. yüzyılda batılı
psikologların ebeveyn çocuk etkileşimine ilgi duymaları sonucu doğduğunu; özellikle
Amerika’da psikologların, ebeveyn çocuk etkileşiminin yanı sıra “ebeveyn kabulüne” de
ilgilerinin arttığını belirtmiştir.
Ebeveyn kabulü, anne-babaların çocuklarına karşı gösterdikleri sıcaklık, şefkat, bakım,
ilgi, destek ya da kısaca sevginin ön plana çıkması olarak tanımlanmaktadır. Reddetme ise, bu
duygu ve davranışların olamadığı veya belirgin şekilde esirgendiği, bunun yanı sıra, çocuğu
inciten çeşitli fiziksel veya psikolojik davranış veya duyguların sergilenmesi olarak
tanımlanabilir. Kuram, tüm insanların onlar için önemli olan kişiler tarafından sıcaklık almaya
ihtiyaçları olduğunu vurgular.
Ebeveynliğin Sıcaklık Boyutu (Warmth Dimension)
Ebeveyn-çocuk ilişkisinin bir bileşeni olan sıcaklık boyutunun bir ucunda, “kabul
etme” diğer ucunda ise, “reddetme” yer alır. Kabul etme, anne-babanın çocuklarına karşı
gösterdikleri sıcaklık, şefkat, bakım, ilgi, destek ya da kısaca sevginin ön plana çıkması olarak
tanımlanmaktadır. Reddetme ise, bu duygu ve davranışların olamadığı veya belirgin şekilde
esirgendiği, bunun yanı sıra, çocuğu inciten çeşitli fiziksel veya psikolojik davranış veya
duyguların sergilenmesi olarak tanımlanır.
Sıcaklık boyutu, ebeveynlerle çocuk arasındaki duygusal bağın kalitesi ile anne-
babanın bu duygularını ifade etmekte kullandıkları fiziksel ve sözel davranışlar ile ilgilidir.
Bu nedenle herkes, çocukluğunda ebeveynlerinden ya da kendisine bakım veren kişilerden az
ya da çok sevgi gördüğü için, sıcaklık boyutu üzerinde uygun bir noktaya yerleştirilebilir.
Reddedilmenin algılaması ise, dört temel ifade yolunun herhangi bir bileşimi şeklinde
ortaya çıkabilmektedir, bunlar: Soğuk ve duygusuz (sıcak ve şefkatlinin tersi), Düşmanca ve
saldırgan, Kayıtsız ve ihmalci, Ayrışmamış reddetme. “Ayrışmamış reddetme”, ebeveynlerin
çocuklarını ihmal ettikleri ya da onlara karşı şefkatsiz veya saldırgan olduklarına dair açık bir
davranışsal gösterge olmamasına rağmen, çocukların anne-babalarının umurunda
olmadıklarına ya da onlar tarafından sevilmediklerine inanmalarıdır. Anne-babalar
çocuklarına karşı soğuk ve sevgisiz veya düşmanca, öfkeli, kızgın, tahammülsüz, huzursuz

1
Bu bölümün yazılmasında destek veren Doç. Dr. Azmi VARAN’a teşekkür ederiz.
?
Öğr. Gör. Uzm. Gülçin KARADENİZ, Maltepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Görevlisi.
2
Yrd. Doç. Dr. Nilgün ÖNGİDER, Maltepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi.
veya zıt hissedebilmektedir. Bazı ebeveynler ise, çocuklarına karşı kayıtsız kalıp, ilgisizlik ve
umursamaz davranabilmektedir.
Kontrol Boyutu
Ebeveyn Kabul-Ret Kuramında bir başka iki uçlu boyut da, bir ucunda özerklik bir
ucunda kontrolün olduğu kontrol boyutudur. Bu boyut ebeveynin aşırı izin vericiliği ile aşırı
kısıtlayıcılığı arasındadır. Kontrol ile ebeveynin çocuğun davranışlarını ne kadar sınırladığı
veya kısıtladığı kastedilmektedir.
Ebeveyn Kabul-Red (EKAR) Kişilik Kuramı
EKAR’ın kişilik kuramı, insanların kendileri için önemli olan kişilerden olumlu tepki
almak gereksiniminde oldukları varsayımından yola çıkmaktadır. Bu durum, insanın evrim
süreci içerisinde oluşmuş, biyolojik temelli, temel bir gereksinimidir. Olumlu tepkiye duyulan
gereksinim, insanın farkında olarak veya olmayarak bakım, ilgi, destek, şefkat araması olarak
düşünülmektedir. Bu duygusal gereksinim, yetişkinlik döneminde daha karmaşıklaşarak, ne
düşündüğüne önem verdiğimiz kişiler tarafından beğenilme isteğini de (biz farkında olalım
veya olmayalım) içine almaktadır.
Bebeklik ve çocukluk dönemlerinde bu gereksinimi en iyi karşılayabilecek kişiler
doğal olarak çocuğun anne ve babasıdır. Ancak, ergenlik ve yetişkinlik döneminde, kişinin bu
gereksinimini karşılayabilecek “diğer önemli kişiler” (significant others) ortaya çıkmaktadır.
Çocuğun duygusal güvenliği ve gelişimi anne-babasıyla olan ilişkisinin niteliğine bağlı
olduğu için ebeveynler çocukların yaşamında çok özel bir yer tutmaktadır. Bu nedenle
kuramda, çocuğun anne-babası tarafından kabullenilmesi veya reddedilmesi, çocuğun kişilik
gelişimi üzerinde en etkili faktörlerden biridir.
EKAR’da kişilik kavramı, kişinin çeşitli ortamlarda veya yaşam durumlarındaki,
tepkileri (duygusal, bilişsel, algısal ve güdüsel) ve sonuçta ortaya çıkan davranışları
(gözlenebilen davranışlar) olarak tanımlanmaktadır.
Hiçbir kuramda, anne-baba tarafından kabul veya reddedilmenin tüm etkilerinin ele
almasının beklenemez. Bu nedenle, EKAR’da da, dünyanın çeşitli ülkelerinde anne-babaları
tarafından reddedilmiş çocuk veya yetişkinleri tanımlayan en belirgin özellikler ele alınmıştır.
Çocuk veya yetişkinin kişilik özellikleri yedi farklı boyutta incelenmektedir:
1- Bağımlılık veya savunucu bağımsızlık: EKAR’ın kişilik kuramında, bağımlılık ve
bağımsızlık aynı kişilik boyutunun zıt uçları olarak düşünülmektedir. Kavramsal olarak
“bağımlılık” bir insanın başka bir insana rahatlama, onay alma, cesaretlendirilme gibi
ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla duygusal olarak dayanması, bel bağlamasıdır. Uzantının
diğer ucunda yer alan “bağımsızlık”, bu tür duygusal bel bağlamaların olmadığı ya da kişinin
bu tür taleplerde bulunma ihtiyaç veya isteğinden uzak olduğu anlamına gelmektedir
2- Duygusal Duyarsızlık (Tepkisizlik): Duygusal duyarlılık, kişinin bir duygusunu
(örn. bir insana karşı hissettiği yakınlık veya sevgi) özgürce ve açıkça ifade edebilme
yeteneğidir. Kişinin başka kişilere verdiği duygusal tepkileri ne kadar kolay ve doğal
verebildiği veya kişinin (ister çocuk ister yetişkin olsun) başka kişilerle duygusal şüphe,
katılık ve güvensizlikten uzak, ne kadar yakın, sıcak, kalıcı ve savunucu olmayan ilişkiler
(duygusal bağlar) kurabildiği, onun duygusal duyarlığına bağlıdır.
3- Düşmanlık ve Saldırganlık: Düşmanlık içsel bir nefret, öfke veya kızgınlık
duygusudur. Saldırganlık, öfke veya düşmanlığın davranış düzeyindeki ifadesi olup, birine
(veya bir şeye) kasten fiziksel veya ruhsal olarak zarar verme olarak tanımlanmaktadır.
4- Olumsuz Öz-Saygı Öz-Yeterlik): Kişinin kendi değeri ve ederi hakkında yaptığı
genel duygusal değerlendirmedir. Olumlu öz-saygı, kişinin kendisini beğendiği, onayladığı,
kabul ettiği, kendisiyle rahat olduğu, kendisini değerli, başkalarının saygısını hakkeden biri
olarak gördüğü, ender olarak kendisinden memnun kalmadığı anlamına gelir. Diğer yanda,
olumsuz öz-saygı, kişinin kendisini beğenmediği veya onaylamadığı, kendi değerini düşük
gördüğü, kendisini hiçbir değeri olmayan, suçlanmayı hak etmiş biri olarak algıladığı ve
kendisini diğer kişilerden aşağı gördüğü anlamlarını taşır. Tüm insanlar bu iki nokta arasında
yer alan öz-saygı uzantısı üzerinde belirli bir noktaya konulabilir.
5- Olumsuz Öz-Yeterlik: Kendi yeterliliğimiz hakkında yaptığımız değerlendirmeleri
içerir: Ben karşıma çıkan sorunlarla baş etmek ve kendi araçsal gereksinimlerimi
karşılayabilmek için yapmam gereken işleri yeterince yapabilecek kadar yeterli miyim?
Olumlu öz-yeterlik duyguları, kişinin kendisini “sorunlarıyla yeterince başa çıkabilen”,
“başarılı veya yapacağı işlerde başarılı olacağını düşünen”, “kendinden emin”, “kendine
güvenen” ve “sosyal açıdan yeterli” biri olarak gördüğü anlamına gelir. Diğer yanda, olumsuz
öz-yeterlik, yetersizlik duyguları, günlük yaşamın taleplerini karşılamada yetersiz kaldığını
düşünme, kişin istediği şeyler için yeterince mücadele edemediğini hissetmesi gibi duygu ve
düşüncelerle ilgilidir.
6- Duygusal Tutarsızlık: Ebeveyn Kabul-Red Kuramı'nın kişilik kuramında ele
alınan yedinci kişilik özelliği olan “duygusal tutarlılık”, kişinin duygusal durumundaki
stabilitesi; küçük engeller, başarısızlıklar, zorluklar veya streslere canı sıkılmadan
dayanabilmesi ile ilgilidir.
7- Olumsuz Dünya Görüşü: Bu kavram, kişinin yaşamı, kâinatı veya varoluşun
özünü temelde olumlu veya olumsuz olarak değerlendirmesidir. Dünya-görüşü olumlu olan
biri, yaşamı temelde iyi, güvenli, dostça, mutlu, tehdit edici olmayan ya da başka biçimlerde
olumlu görür. Diğer yanda, olumsuz bir dünya-görüşüne sahip olan bir kişi için yaşam kötü,
güvensiz, tehdit edici, düşmanca, belirsiz ve/veya tehlikelerle doludur.
EKAR kuramının bir diğer özelliği de evrenselliğidir. Dünyanın her yerindeki anne-
babalar, belirli bir dereceye kadar kabul etme (sıcaklık, şefkat, bakım ve ilgi) ve reddetme
(soğukluk, şefkatsizlik, düşmanlık, saldırganlık, kayıtsızlık ihmal) sergilemektedir. Ancak,
bunu çok farklı kültürel hatta kişisel anlamlarla yüklü farklı biçimlerde yapabilirler. Örneğin,
dünyanın her köşesinde anne-babalar çocuklarını övüp onlara güzel şeyler söyleyebilirler.
Ancak, belirli bir sosyokültürel ortamda sergilenen bu davranışın, başka bir sosyokültürel
ortamda hiç bir anlamı olmayabilir (ya da tamamen başka bir anlama gelebilir). Dolayısıyla,
dünyanın çeşitli ülkelerinde yürütülen, anne-babanın çocuğunu kabul veya reddetmesiyle
ilgili araştırmalarda temel amaçlardan biri, farklı kültürlerde yaşayan çocuk ve yetişkinlerin,
çocukken maruz kaldıkları kabul veya reddedilmeye, kültürel, ırksal, cinsel, sosyal sınıf
farklılıkları gibi koşullardan bağımsız olarak aynı şekilde tepki verip vermediğini
belirlemektir.
Ülkemizde EKAR konusunda yapılan araştırmalar aşağıda özetlenmeye çalışılacaktır.
Türkiye’de yapılan ilk çalışmalardan birinde “Tarih tekerrür mü ediyor?” diye sorulmuş ve
sonuçta, her iki cinsiyette de çocuklukta algılanan ebeveyn kabul-reddinin bugün yakın
ilişkide algılanan kabul-red ile anlamlı düzeyde ilişkili olduğunu saptamıştır. Bu da annenin
kabul ya da reddinin kişinin ileriki yaşamındaki ilişkisini biçimlendirmede daha etkili
olduğunun bir kanıtıdır.
Evli ve boşanmış ailelerde algılanan ebeveyn kabul veya reddinin çocuğun psikolojik
uyumu üzerindeki etkilerinin incelendiği bir diğer çalışmada ise, anne-babası ister evli ister
boşanmış olsun, Türk çocuklarının anne-babalarını kabul edici algıladıkları belirtilmiştir.
Çocukların anne-babaları tarafından kabul veya reddedilmeleriyle ilgili algıları
incelendiğinde, hem evli hem de boşanmış ailelerde çocukların annelerini, babalarına göre
daha fazla kabul edici olarak algıladıkları saptanmıştır. Boşanma, çocukların anneleri
tarafından kabul daha az veya daha fazla kabul edildikleri algısına yol açmazken, babaları
tarafından daha az kabul edildiklerini algılanmalarına neden olmuştur. Bunun nedeninin,
boşanma sonrasında genellikle babaların evden ayrılarak çocukla birlikte yamamaları
olabileceği belirtilmiştir. Bu araştırmaya katılan boşanmış çiftlerin çocukları, babalarını daha
az sıcak ve daha ihmalkar olarak algılamakta, babaları tarafından daha az sevildiklerini ve
istendiklerini düşünmektedir. Evli ailelerde, çocukların genel psikolojik uyumu da, baba
kabul-reddine bağlıdır. Bunu, sırasıyla, anne ayrışmamış reddi ve anne kontrolü izlemektedir.
Diğer yanda, boşanmış ailelerde, çocukların genel psikolojik uyumu en fazla annesi tarafından
ne kadar kabul-red edildiğine, ikinci olarak da kendisini babası tarafından ne kadar ihmal
edilmiş hissettiğine bağlıdır. Anne-baba arasında çatışma olmaması, kabul için ideal bir ortam
hazırlamaktadır. Evli ailelerde çatışma yaşayan hem anne hem de babalar, çatışma yaşamayan
evli anne-babalara göre, çocukları tarafından daha soğuk, daha saldırgan, daha ilgisiz ve red
edici olarak algılanmaktadırlar. Anne-babaları çatışmalı olarak boşanmış çocuklar, çatışmasız
olanlara göre, babalarını daha soğuk, saldırgan, ihmalkar, ve red edici olarak
algılamaktadırlar. Anne-baba arasında bir çatışma olmadığında, anne-babanın evli veya
boşanmış olmaları, çocukların ebeveyn kabul-reddi algısında bir farklılaşma yaratmamaktadır.
Anne-babası tarafından red edildiğini algılayan çocuklar, kabul edildiğini algılayan çocuklara
göre, daha saldırgan, kendilerini daha az beğenen, yaşamın zorluklarıyla başetmekte zorlanan,
duygusal açıdan uygun tepkiler vermekte zorlanan ve duygusal dalgalanmalar yaşayan ve
yaşama ve insanlara daha olumsuz bakan bağımlı çocuklar olmaktadırlar.
Ülkemizde yapılan diğer bir araştırmada ise, çocuklukta algılanan kabul veya reddin
yetişkinlik dönemi yakın ilişkileri üzerindeki etkileri incelenmiştir. Hâlihazırdaki yakın
ilişkisinden memnun olan yetişkinlerin, hem çocuklukta anne-babaları hem de bugünkü
ilişkide eş veya sevgilileriyle ilişkilerinde kabul algıladıkları saptanmıştır. Araştırmaya katılan
bekâr kişilerin sevgilileriyle ilişkide algıladıkları kabulün daha çok anne kabulü, evlilerin
eşleriyle ilişkide algıladıkları kabulün ise daha çok baba kabulü ile ilişkili olduğu
bulunmuştur. Ülkemizdeki yetişkin erkeklerin psikolojik uyumu eşi/sevgilisi tarafından ne
kadar sevildiğine bağlı görülmektedir. Oysa kadınlarda eş/sevgili kabulü ile psikolojik uyum
arasındaki ilişki erkeklere göre daha zayıftır. Genel psikolojik uyumu en bozuk olan grup
çocuklukta hem anne hem de babası tarafından ret edilmiş kişilerken; en sağlıklı uyum,
çocuklukta hem anne hem de babasıyla ilişkide kabul algılamış olan kişilerde görülmüştür.
Kadınların yetişkinlik dönemindeki psikolojik uyumuna en fazla etkisi olan, çocukluk
döneminde babalarıyla ilişkilerinde soğukluk, saldırganlık ya da ihmal yasamamalarına
rağmen hissetmiş oldukları sevilmeme, değer verilmeme duygularıdır. Bu da bir kez daha
baba kabulünün kadınların psikolojik uyumunda önemli bir rol oynadığını düşündürmektedir.
Buna karşın, erkek yetişkinlerin psikolojik uyumu bugünkü yakın ilişkilerinde ne kadar kabul
ya da red algıladıklarına bağlı olarak bulunmuştur. Babayla ilişkide algılanan ayrışmamış ret
hem kadın hem de erkek yetişkinler için tek ortak faktör olarak belirlenmiştir. Bu saptama
babaların da en az anneler kadar kişilerin psikolojik gelişiminde önemli bir rol aldığının
göstergesidir. Yine ülkemizde kadının partneriyle olan ilişkisinde ne kadar kabul veya ret
algıladığı öncelikle kendisine olan özgüvenine bağlıdır. Özgüven kadar çocuklukta yaşanan
anne ihmali ile baba ayrışmamış reddi de önem taşımaktadır. İhmal ve ayrışmamış ret yaşayan
çocuk kendini değersiz görüp sevilmeye layık bulmamaktadır. Çalışmada belirlenen başka bir
önemli nokta da, kadının öz-saygısını örseleyen faktörlerden birisinin de çocuklukta annenin
soğukluğu ve saldırgan bir babanın varlığıdır. Yetişkin erkeklerin yakın ilişkilerinde ise
babanın soğukluğu ile annenin saldırganlığının önemli bir yer tuttuğu saptanmıştır
İlköğretim öğrencilerinin anneleri ile olan ilişkilerini algılayışları ve bu ilişkiyi
etkileyen etmenlerin incelendiği diğer bir çalışmada ise, erkek çocuklar tarafından algılanan
ret, kız çocuklarına göre daha fazla olarak saptanmıştır. Yine bu çocuklar, okur-yazar
olmayan ve ilkokul mezunu olan annelerini, daha reddedici algılamışlardır. Buradan da
annelerin eğitim düzeyinin artmasının, anne çocuk ilişkisini olumlu yönde etkilemediği bir
kez daha açığa çıkmaktadır. Ailelerin çocuk sayıları arttıkça çocuklar tarafından algılanan aile
reddinin de arttığı saptanmıştır.
Yapılan diğer bir çalışmada da, çocukların en fazla oranda orta sosyo-ekonomik
düzeyde düşük anne-baba reddi algıladıkları belirtilmiştir. Ebeveyn reddinin çocuklarda
yüksek düzeyde kaygı ve öğrenilmiş çaresizlik ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca
reddedilme duyarlığı, depresyonun ötesinde sosyal kaygıya ilişkin olarak kendini
göstermektedir. Reddedilme duyarlığının doğasında, bireyin aşağılık duygusu kadar
kişilerarası durumlarda boyun eğici davranışlarının da oldukça önemli bir role sahip olduğu
belirtilmiştir.
Başka bir çalışmada da, 8-11 yaşındaki anne-babası boşanmış ya da evli ailelerden
gelen çocuklar için, anne-baba arasındaki çatışmanın, anne-babanın evli ya da boşanmış
olmasından daha önemli olduğu saptanmıştır. Evlilik çatışması yaşayan anne-babaların
çocukları, anne-babası anlaşarak boşanmış çocuklara göre, hem daha fazla ebeveyn reddi
algılamakta, hem de psikolojik açıdan daha fazla yıpranmaktadır. Ebeveynler arasındaki
çatışma, annelerin de babaların da çocuklarına karşı daha reddedici davranmalarına yol
açmaktadır. Evli ailelerde babaların çocuğun kabul ya da ret davranışını algılayışı üzerinde
en az anneler kadar etkili olduğu; ancak, boşanma sonrasında babaların etkisinin oldukça
azaldığı ve çocuğun yaşamında annenin daha etkili olduğu saptanmıştır.
Ebeveyn kabul veya reddi, benlik saygısı ve psikolojik uyumun, öğrenme güçlüğü
olan çocuklarla ile diyabetik çocukların karşılaştırıldığı bir diğer çalışmada ise, öğrenme
bozukluğu olan çocukların, diyabetik çocuklara göre daha çok anne reddi algıladıkları ve bu
reddin özellikle sıcaklık ve kayıtsızlık-ihmal boyutlarında ortaya çıktığı bulunmuştur.
Ülkemizde yapılan başka bir çalışmada, alt sosyoekonomik düzey annelerin
çocuklarını kabul ya da reddetme davranışları incelenmiş ve sonuçta, annelerin yaşı, eğitim
durumu, gelir düzeyi, çocuk sayısı ve ailesinde yaşayan birey sayısı gibi demografik
özelliklerin çocuklarını kabul ve ret davranışlarını etkilediği bulunmuştur. Ancak çocukların
cinsiyetinin çocuğu kabul ve ret davranışları üzerinde etkili olmadığı saptanmıştır.
Öğrenme bozukluklarında ebeveyn kabulü/reddi ile içselleştirme ve dışsallaştırma
sorunlarının incelendiği diğer bir çalışmada ise, öğrenme bozukluklarında ebeveyn reddinin
önemli bir rol oynadığına ve bu sebeple, ebeveynlerin de tedavi planında yer alması
gerektiğine dikkat çekmektedir. Öğrenme bozukluğu olan çocuklarda ebeveyn reddinin daha
çok olduğu bulunmuştur.
Ebeveyn- çocuk etkileşiminin çocuğun gelişimi üzerindeki etkisi ve empatinin sosyal
ve duygusal gelişimdeki önemi göz önüne alınarak, annelerin kabul-ret düzeyleri ile
çocuklarının empati beceri düzeyleri arasındaki ilişki araştırıldığı bir diğer çalışmada ise,
annelerin kabul-ret düzeyi ile çocuklarının empati düzeyleri arasında ilişki olmadığı
saptanmıştır.
Diğer bir çalışmada ise, ebeveyn-çocuk ilişkisinin kardeşler arası kıskançlık, çatışma
ve olumluluk gibi dinamiklere olan etkisini incelenmiş ve ebeveynleri tarafından reddedilmiş
olma hissinin, kardeşler arası çatışma ve kıskançlığı arttırdığı doğrulanmış, ebeveyn kabul-ret
seviyesinin, kardeşler arası ilişkiler üzerindeki etkisinin iki kız kardeş arasında en yoğun
olduğu bulunmuştur.
Yakın zamanda yapılan bir başka araştırmada ise, annelerin evlilik uyum ve doyum
düzeylerine göre çocukların anne-çocuk ilişkisini kabul ve reddedici algılama düzeylerinin
farklılaştığı saptanmıştır.
Ebeveyn çocuk ilişkilerinin çocuğun sosyal ve duygusal yaşamında kalıcı etkileri
olduğu; bu açıdan da nitelikli ilişkiler kurmanın ne denli önemli olduğuna ülkemizde yapılan
araştırmalarla vurgu yapılmıştır. Sorunlar karşısında olumsuz baş etme becerilerine
sığınmanın (şiddet, madde kullanımı vb.) yaygınlaştığı, depresyonun neredeyse ilkokul
düzeyine indiği günümüzde, çocuğun anne karnına düştüğü andan itibaren algıladığı ebeveynl
kabul veya reddinin, çocuğun tüm hayatı boyunca kuracağı ilişkilerinin temelini oluşturacağı
unutulmamalıdır. Kabul görmediği bir ailede yetişen çocuk; kendinden farklı olanı kabul
etmeyen, her türlü farklılığa tepki gösteren bir yetişkin olacaktır. Unutulmaması gereken
nokta birey ve toplum yaşamında barış “kabul”, şiddet ise “ret” ile oluşup gelişmektedir.
Eğer bir çocuk sürekli eleştirilmişse,
“Kınama ve ayıplamayı öğrenir.”
Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse,
“Kavga etmeyi öğrenir.”
Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa,
“Sıkılıp utanmayı öğrenir.”
Eğer bir çocuk sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse,
“Kendini suçlamayı öğrenir.”
Eğer bir çocuk hoşgörüyle yetiştirilmişse,
“Sabırlı olmayı öğrenir.”
Eğer bir çocuk desteklenip yüreklendirilmişse,
“Kendine güven duymayı öğrenir.”
Eğer bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse,
“Takdir etmeyi öğrenir.”
Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse,
“Adil olmayı öğrenir.”
Eğer bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse,
“İnançlı olmayı öğrenir”
Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse,
“Kendini sevmeyi öğrenir”
Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse,
“Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir”
Yazan: Nolte, 1975, Çeviren: Cüceloğlu,
(http://www.ajansbir.com/kose_yazisi-854-)

KAYNAKLAR
Batum, P. (2007). Öğrenme bozukluklarında ebeveyn kabulü/reddi ile içselleştirme ve
dışsallaştırma sorunlarının incelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Hacettepe Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Erözkan, A. (2005). Üniversite oğrencilerinin kisilerarası duyarlılık ve depresyon
düzeylerinin bazı değişkenlere göre incelenmesi. Muğla Universitesi SBE Dergisi,
Bahar 2005 Sayı 14, 129-155.
Eryavuz, A. (2006). Çocuklukta algılanan kabul veya reddin yetişkinlik dönemi yakın
ilişkileri üzerindeki etkileri. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, İzmir.
Kanyas, R. (2008). Ebeveyn-çocuk ilişkisinin kardeşler arası ilişkiye etkisi, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi. Bilgi Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Khaleque, A. ve Rohner, P.R. (2002). Perceived parental acceptance-rejection and
psychological adjustment: A meta-analysis of cross cultural and intracultural studies.
Journal of Marriage and the Family, 64, 54-64.
Koçkar, İ. A. (2006). Ebeveyn kabul veya reddi, benlik saygısı ve psikolojik uyum: öğrenme
güçlüğü olan çocuklarla diyabetik çocukların karşılaştırılması. Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Ankara.
Önder, A. & Gülay, H. (2007). Annelerin kabulred düzeyi ile çocuklarının empati becerisi
arasındaki ilişkinin incelenmesi, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl
2007 (2) 22. Sayı, 23-30.
Öngider, N. (2006). Evli ve boşanmış ailelerde algılanan ebeveyn kabul veya reddinin
çocuğun psikolojik uyumu üzerindeki etkileri. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ege
Üniversitesi, İzmir.
Pektaş, İ. & Özgür, G. (2005). İlköğretim öğrencilerinin anneleri ile olan ilişkilerini
algılayışları ve bu ilişkiyi etkileyen etmenlerin incelenmesi, Ege Üniversitesi
Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 21 (2), 13-27.
Rohner, R.P. (1975). They Love Me, They Love Me Not: A Worldwide Study of the Effects of
Parental Acceptance and Recetion. New Haven, CT: HRAF Press.
Rohner, R.P. (1980). Worldwide tests of parental acceptance-rejection theory: An overview.
Behavior Science Research, 15, 1, 1-20.
Rohner, R.P. (1984/1999) Handbook for the Study of Parental Acceptance and Rejection.
Center for the Study of Parental Acceptance and Rejection, University of Connecticut
at Storrs.
Rohner, R.P. (1986). The Warmth dimension: Foundations of parental acceptance- rejection
theory. Newbury Park, CA: Sage Publications, Inc.
Rohner, R.P. (1994). Patterns of parenting: The warmth dimension in worldwide perspective.
In W.J. Lonner & R.S. Malpass (Eds.), Readings in Psychology and Culture.
Needham Heights, MA: Allyn and Bacon, Inc.
Rohner, R.P. (1998). Father love and child development: history and current evidence.
Current Directions in Psychological Science, 7, 157-161.
Rohner, R.P. (1999). Acceptance and rejection. In D. Levinson, J. Ponzetti & P. Jorgensen
(Eds.), Encyclopedia of Human Emotions. New York: Macmillan Publishing.
Rohner R.P. (2000). Glossary of significant concepts in parental acceptance-rejection theory.
(Online at Babylon.com)
Rohner, R.P. (2001). Reliability and validity of the Intimate Partner Acceptance-Rejection
Questionnaire. Manuscript in preparation, Rohner Center for the Study of Parental
Acceptance and Rejection, School of Family Studies, University of Connecticut.
Rohner R.P. ve Britner, P.A. (2002). Worldwide mental health correlates of parental
acceptance-rejection: Review of cross-cultural and intracultural evidence. Cross-
Cultural Research, 36 (1), 16-47.
Rohner, R.P. ve Brothers, S.A. (1999). Perceived parental rejection, psychological
maladjustment, and borderline personality disorder. Journal of Emotional Abuse, 1, 4,
81-95.
Rohner, R.P. ve Rohner E.C. (1981). Parental acceptance-rejection and parental control:
cross-cultural codes. Ethnology, 20, 3, 245-260.
Rohner, R.P. ve Veneziano R.A. (2001). The importance of father love: History and
contemporary evidence. Review of General Psychology, 5 (4), 382-405.
Toran, M. (2005). Farklı sosyo kültürel düzeylere sahip annelerin çocuklarını kabullenme ve
reddetme davranışlarının incelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe
Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Toran, M. & Erkan, S. (2004). Alt sosyo-ekonomik düzey annelerin çocuklarını kabul ve
reddetme davranışlarının incelenmesi: Diyarbakır İl Örneği. Hacettepe Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Dergisi, 27, 91-97.
Varan, A. ve Eryüksel, G.N. (2004). Daughters, mothers and grandmothers: Three generations
of maternal acceptance and rejection in Turkey. XIV. International Family Therapy
Association (IFTA) World Family Therapy Congress, Istanbul, Turkey, April 4-7,
2004.
Yaşar, F. (2009). İlköğretime devam eden öğrencilerin anne-çocuk ilişkisini kabul ve
reddedici algılama düzeyinin anne evlilik doyumu uyum ve evlilik uyumu ile ilişkisi.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Çukurova Üniversitesi. Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Adana.

You might also like