Professional Documents
Culture Documents
1. Temel Güvene Karşı Güvensizlik Duygusu (Umut Evresi, 0-1 yaş Oral-
Duyusal, Bebeklik): Erikson’un psikososyal gelişim teorisinin ilk evresi, bebeklik dönemini
ifade eder. Bebeğin doğumu ile başlar ve yaklaşık 18 aylık olana kadar devam eder. Bu evre
ayrıca Freud’un (Avusturya) psikoseksüel gelişim teorisinin ilk evresi olan oral evreye
karşılık gelmektedir.
Erikson'un teorisine göre bu evrede ortaya çıkan durum bir uçta güven, diğer uçta ise
güvensizliktir (İng: "trust vs. mistrust"). Burada bebeğin bir nevi kendine sorduğu soru şudur:
"Dünyaya güvenebilir miyim?" Bilindiği üzere bebekler dünyaya geldiklerinde başkalarına
bağımlıdırlar. Yiyecek, giyecek, güven ve sevgi dahil olmak üzere, hayatta kalmak için
gerekli bir dizi durum için ebeveynlerine ihtiyaç duyarlar. Teoriye göre, bebeğin kendine ve
başkalarına güvenmesi bu bakımın kalitesine bağlıdır.
2. Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç Duygusu (İrade Evresi, 1-3 yaş Anal Dönem):
Özerkliğe karşı kuşku evresi (İng: "autonomy vs. shame/doubt"), 1,5 ila 3 yaş arasındaki
erken çocukluk döneminde gerçekleşir. Bu evre, aynı zamanda Freud'un psikoseksüel gelişim
teorisindeki anal evreye karşılık gelmektedir. Erikson’a göre bu evredeki çocuklar fiziksel
beceriler ile kişisel kontrol ve özerlik geliştirir. Bu evrede çocuklar, kendilerine bir nevi şu
soruyu sorarlar: "Kendim olmam normal mi?"
Elbette her ebeveynin çocuğu için evhamlı olduğu ve ona yardım etmeye fazla hevesli
olduğu dönemler olması normaldir. Çocuklar masum denebilecek bu korumacı davranışları
unutacaktır. Ancak sürekli ve yoğun bir şekilde gerçekleştirilen korumacı bir bakım ve
çocuğun altını ıslatması gibi davranışlara gösterilen sert tepkiler çocuğun dünyayı kontrol
edebileceğine ilişkin büyük bir kuşku geliştirmesini pekiştirecektir. Gelişimin bu evresinde
geliştirilen özerklik ve kuşku dengesi daha sonraki evrelerde olumlu veya olumsuz yönde
değişebilir. Ancak kuşkudan daha ağır basan bir özerklik geliştiren çocuklar diğer evrelerde
özerklik geliştirme konusunda daha başarılı olacaktır. Erikson’a göre özerklik ve kuşku
arasında denge kuran çocuklar akılla ve sınırlar içinde hareket etmelerini sağlayacak iradeye
sahip olacaktır.
Bu evrede çocuk, dama veya satranç gibi belirli kurallara uyulması gereken oyunları
oynayabilmeye başlar. Aynı zamanda okulda spor, sanat gibi yeni sosyal aktiviteleri
gerçekleştirir. Ebeveynleri veya öğretmenleri tarafından etkinlikle bulunma çabaları
desteklenen ve sonucunda takdir edilen çocuklar beceriklilik duygusu geliştirecektir. Aksine
çocuğun gerçekleştirdiği etkinlikler ebeveynleri tarafından yalnızca ortalığı dağıtma veya
yaramazlık olarak görülüp desteklenmediğinde çocuk aşağılık duygusu geliştirecek ve başarılı
olma konusunda şüphe duyacaktır.
Erikson’a göre bu evrede çocuğun hayatı yalnızca evinden ibaret olmadığından kişilik
gelişiminde aile dışındaki kurumların rolü artacaktır. Örneğin evde becerileri kötülenmiş veya
etkinliklerinde desteklenmemiş bir çocuk, duyarlı bir öğretmenin çabalarıyla yeniden
beceriklilik duygusu geliştirebilir. Sonuç olarak çocuğun beceriklilik veya aşağılık duygusu
geliştirmesi yalnızca ebeveynlerinin bakımına değil, başka yetişkinlerin davranış ve
tepkilerine de bağlıdır.
5. Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik Karmaşası (Vefa Evresi, 11-17 yaş): Kimlik
kazanmaya karşı rol karışıklığı (İng: "identity vs. role confusion"), 12 ila 18 yaşları arasındaki
ergenlik döneminde ortaya çıkar. Bu dönemde ergenler inanç, amaç ve değerlerini araştırarak
bir kimlik oluşturmaya çalışırlar. Bu evrede çocuklar, kendilerine bir nevi şu soruyu sorarlar:
"Ben kimim ve kim olabilirim?"
Freud’un teorilerine göre bu evrede erken çocukluk problemlerinin yeniden uyanışı
gerçekleşir ve çocuk kendine yeni bir ortak, eş bulmaya çalışarak sorunu çözmeye çalışır.
Erikson’un teorisine göre ise fizyolojik değişimlerin yanında ruhsal olarak da değişimler
yaşanır. Bu evrede ergenler, başkalarının düşünceleri ile ilgilenmeye ve diğerlerinin kendileri
hakkında düşündüklerini irdelemeye başlar. Kısacası herkesin yaşadığı şekilde “ben kimim?”,
“topluma nasıl uyum sağlarım”, “ne olmak istiyorum?” gibi sorular sorarak yeni düşünceler
geliştirir. Erikson’a göre ebeveynlerin çocuğun gelişiminde doğrudan etkili olduğu evrelerin
aksine, bu evrede ebeveynlerin dolaylı bir etkisi vardır. Eğer genç, bu evreye gelene kadar
ebeveynleri sayesinde güven, özerklik, girişkenlik ve beceriklilik duyguları geliştirdiyse
anlamlı bir kimlik yaratması daha olası olacaktır. Tam tersi şekilde ergenliğe güvensizlik,
kuşku, suçluluk ve aşağılık duyguları ile başlayan gencin bu evreyi başarılı şekilde
tamamlaması daha zor olacaktır. Sonuç olarak, ergenliğin başarıyla tamamlanması ve güçlü
bir kimlik kazanılması daha önceki gelişim evrelerine bağlıdır. Kötü bir çocukluk geçiren
veya zor koşullar sebebiyle kimlik duygusuna erişemeyen genç, rol karışıklığı duygusu
geliştirecektir. Kısacası "Ben kimim?", "Ne istiyorum?" gibi sorulara yanıt veremediği bir
durum ortaya çıkacaktır. Bunun sonucunda etrafındaki kişilerin onun için öngördüğünün tersi
olumsuz bir kimlik arayışına girebilir.
6. Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık (Aşk Evresi, 17-30 yaş): Yakınlığa karşı izolasyon
(İng: "intimacy vs. isolation), yaklaşık 18 ila 40 yaşları arasındaki genç yetişkinlik döneminde
gerçekleşir. Bu evredeki ana çatışma, aile dışındaki diğer insanlarla kurulan sevgi, samimiyet
ve bağlılık gibi ilişkilerin etrafında şekillenir. Bu evrede insanlar, kendilerine bir nevi şu
soruyu sorarlar: "Ben, âşık olabilir miyim?"
Erikson’a göre bu ilişkiler her zaman romantik veya cinsel olmak zorunda değildir.
Aynı zamanda başkalarıyla güçlü bağlar kurmayı da içermektedir. Örneğin tehlikeli koşullar
altında askerlik yapan erkekler birbirine karşı bağlılık ve yakınlık duygusu geliştirebilir. Bu
evrenin başarılı şekilde tamamlanması, mutlu ilişkilerin oluşması veya ilişkilerin güven ve
bağlılık içermesi ile sonuçlanacaktır. Tersine bu evreyi başarılı şekilde tamamlayamayan
bireyler başkalarıyla yakınlık kurmaktan kaçınabilir; bağlılık ve yakın ilişkilerden korkabilir.
Bu, bireyin insan ilişkilerinden uzak durduğu bir izolasyona, yalnızlığa ve bazen derin
depresyonlara sebep olabilir.
Erikson, bir önceki evreyi başarılı şekilde tamamlayamayan ve güçlü bir kimlik
duygusuna sahip olmayan bireylerin güçlü ve kararlı insan ilişkileri kurmakta zorluk
yaşayacağını ifade etmiştir.
7. Üretkenliğe Karşı Durgunluk (Umursama Evresi, 30-60 yaş): Üretkenliğe karşı
durağanlık veya kendine dönüklük (İng: "generativity vs. stagnation"), 40 ila 60 yaşları
arasındaki yetişkinlik döneminde gerçekleşir. Bu evre başkalarına katkı sağlama ve dünyada
iz bırakma gibi uzun vadeli eylemler etrafında şekillenir. Bu evrede insanlar, kendilerine bir
nevi şu soruyu sorarlar: "Hayatımı işe yarar kılabilir miyim?" Bu yetişkinlik döneminde
insanlar, çocukları üzerinde bir katkı sağlama, dünyayı genç kuşaklar için daha iyi bir yer
haline getirme ve toplum ile ilgilenme gibi eğilim gösterirler. Çocukları doğru şekilde
yetiştirmek, toplumsal faaliyetlere katılarak üretkenlik yoluyla toplumun bir başkası olmak
isterler. Bu evrede başarılı olan bireyler kendilerini başarılı ve yararlı hissederler. Başarısız
olan bireyler ise dünyaya yetersiz bir katılım sağlarlar. Dünyaya katkı sağlamanın bir yolunu
bulamamak kendilerini faydasız ve durağan hissetmelerine sebep olur. Bunun sonucunda
içinde bulundukları topluluklara karşı ilgisiz ve bağlantısız hissedebilirler.
Tahmin edileceği gibi bu dönemde insanlar genellikle emekli olmuş, belki torun sahibi
olmuş, üretkenliği azalmış ve hayatı düşünsel olarak keşfetme üzerine daha fazla eğilim
göstermeye başlamıştır. Bu dönemde hayatı üzerine düşünmeye ve geçmiş olayları tekrardan
gözden geçirmeye başlayan birey, hayatı hakkında bir başarı duygusu hissettiğinde ego
bütünlüğü geliştirmiş olacaktır. Bunun aksine geçmişini kaçırılmış fırsatlar ve başarısızlık
olarak gören veya hedeflerini gerçekleştiremediğini düşünen bireyler umutsuzluğa
kapılacaktır. Bu bireylerin depresyona girmesi ile sonuçlanabilir. Bu evreyi başarıyla
tamamlanması ise bilgelik erdemine yol açacaktır.
Bu evrede bireyin birçok şeye yönelik ilgisinde bir yenilenme olabilir. Bunun,
yaşamın bu dönemindeki bireylerin özerk olmaya çabalamalarından kaynaklandığına
inanılmaktadır. Bedenleri ve zihinleri zayıflamaya başladığında, insanlar bir denge duygusu
bulmak isterler. Her şey için başkalarına bağımlı olmalarına gerek kalmaması için
özerkliklerine sarılacaklardır. Erikson, bu aşamadaki yetişkinlerin, bütünlük geliştirmek için
farklı yaşlardaki diğer insanlarla ilişkilerini sürdürmelerinin de önemli olduğunu
vurgulamaktadır.
Freud’dan Farkı
Sigmund Freud’un gelişim teorisine göre kişilik gelişimi büyük ölçüde ergenlik
döneminde tamamlanır. Erikson'un psikososyal gelişim teorisi ise özellikle çocukluk
evrelerinde Freud'un teorisiyle benzerlik gösterse de sosyal deneyimin ve kişilik gelişiminin
yaşam boyu devam ettiğini ifade etmektedir. Yine Freud'un teorisinden farklı olarak
evrelerdeki vurgu, cinsel ögeler yerine, gelişim evrelerinde ortaya çıkan ego nitelikleri
üzerindedir. Bu yüzden Erikson'un teorisine göre yaşam boyu gerçekleşen sosyal etkileşim ve
sosyal ilişkiler kişiliğin gelişiminde büyük rol oynamaktadır.
Sigmund Freud'un teorileri genellikle erkek merkezli bir bakış açısını temsil ettiği ve
çocukluk dönemlerinde cinselliğe aşırı vurgu yaptığı için eleştirilmiştir. Erik Erikson,
Freud'un teorilerinden etkilense de fizyolojik etkilerin dışında sosyal ilişkiler ve ruhsal
değişimlerin de kişilik üzerinde etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca Freud'un aksine,
kişiliğin gelişiminde yalnızca çocukluk deneyimlerinin etkisi olmadığını, kişiliğin yaşam
boyu devam eden deneyimler sonucunda oluştuğunu vurgulamıştır. Bu düşünce klinik
psikolojide yetişkin sorunlarını yalnızca çocukluk deneyim ve travmalarının bir kalıntısı
olarak ele almaktan kurtarmıştır. Bu bakımdan psikolojide yaşamın sonraki dönemlerinin
kavramsallaştırılmasında büyük bir önemi olduğunu söyleyebiliriz.
Erikson'un psikososyal gelişim teorisine yönelik büyük bir eleştiri, onun öncelikli
olarak Avrupalı veya Amerikalı erkeklerin gelişimini tanımlamasıdır. Benzer bir eleştiri,
coğrafyadan bağımsız olarak Freud'un psikoseksüel teorisi için de geliştirilmiştir.
Erikson'un psikososyal gelişim teorisine yönelik bir başka eleştiri de onun bu gelişim
aşamalarına neyin sebep olduğu veya bunların nasıl çözüldüğü hakkında ayrıntılara
girmemesidir. Bir kişinin her aşamada nasıl geliştiğiyle sonuçlanan deneyimler hakkında çok
az bilgi vardır. Her aşamanın nedenleri hakkında belirsiz ayrıntılar olduğu gibi, her aşamanın
nasıl geliştiğini ve bir sonraki aşamaya nasıl dönüştüğünü de tartışmaz. Bu teori, bir sonraki
aşamaya geçmek için çatışmayı çözmek için gerekli adımları ortaya koyamamaktadır. Teoriye
getirilen bir başka eleştiri ise, Erikson'un teorisinin insanlık ve insanın kendini iyileştirici
gücüne vurgu yaparak aşırı iyimser bir görüş ortaya koymasıdır.