You are on page 1of 7

Psikososyal Gelişim Kuramı

Erikson'un (Alman psikolog) psikososyal gelişim teorisi, bir kişinin doğumdan


ölümüne kadar sağlıklı bir birey olması için geçmesi gereken 8 evreyi ifade eder. Erik
Erikson'un teorisine göre kişi, her evrede kişiliğinin gelişimi için olumlu veya olumsuz
sonuçları doğurabilecek bir dizi psikososyal çatışma yaşamaktadır. Kişi, bu evrelerde
meydana gelen çatışmaları başarıyla tamamlarsa, yaşamının geri kalanında kendisine fayda
sağlayacak erdemleri kazanacaktır. Ancak evrelerin başarıyla tamamlanmaması, daha sonraki
evrelerin de tamamlanmasını da zorlaştıracaktır. Bu da sağlıklı bir kişilik ve güçlü bir benlik
duygusu için gerekli olan temel becerilerin geliştirilememesine sebep olabilir. Her evre, bir
sonraki evredeki çatışmaların ele alınmasında etkili olsa da herhangi bir evredeki başarısızlık
yaşamın ileriki dönemlerinde telafi edilebilmektedir.

1. Temel Güvene Karşı Güvensizlik Duygusu (Umut Evresi, 0-1 yaş Oral-
Duyusal, Bebeklik): Erikson’un psikososyal gelişim teorisinin ilk evresi, bebeklik dönemini
ifade eder. Bebeğin doğumu ile başlar ve yaklaşık 18 aylık olana kadar devam eder. Bu evre
ayrıca Freud’un (Avusturya) psikoseksüel gelişim teorisinin ilk evresi olan oral evreye
karşılık gelmektedir.

Erikson'un teorisine göre bu evrede ortaya çıkan durum bir uçta güven, diğer uçta ise
güvensizliktir (İng: "trust vs. mistrust"). Burada bebeğin bir nevi kendine sorduğu soru şudur:
"Dünyaya güvenebilir miyim?" Bilindiği üzere bebekler dünyaya geldiklerinde başkalarına
bağımlıdırlar. Yiyecek, giyecek, güven ve sevgi dahil olmak üzere, hayatta kalmak için
gerekli bir dizi durum için ebeveynlerine ihtiyaç duyarlar. Teoriye göre, bebeğin kendine ve
başkalarına güvenmesi bu bakımın kalitesine bağlıdır.

İhtiyaçları ortaya çıktığı anda karşılanan, rahatsızlıkları çabucak giderilen ve


kendisiyle oynanıp konuşulan bir bebek dünyanın yaşamak için güvenilir olduğuna ve
insanların güvenilir olduğuna dair bir duygu geliştirir. Bunun aksine ihtiyaçları karşılanmayan
ve ihmal edilen bebeklerde dünyaya ve özel olarak da insanlara karşı güvensizlik gelişecektir.
Gelişimin bu evresinde geliştirilmeyen güven duygusu daha sonraki gelişim evrelerine
taşınabilir. Elbette bu güven ve güvensizlik duygusu yalnızca gelişimin ilk evresine ortaya
çıkan ve bir daha karşılaşılmamak üzere çözümlenen bir durum değildir. Birbirini izleyen
evrelerde yeniden ortaya çıkabilmektedir. Örneğin, bir güvensizlik duygusu ile büyüyen
çocuk okul hayatında karşılaştığı iyi bir öğretmene karşı güven duygusu geliştirebilir. Tam
tersi şekilde, güven duygusu ile büyüyen bir çocuk ebeveynlerinin incitici kavgalarına şahit
olması ya da ebeveynlerinin boşanması yüzünden bir sonraki evrede güvensizlik duygusu
geliştirebilir.

2. Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç Duygusu (İrade Evresi, 1-3 yaş Anal Dönem):
Özerkliğe karşı kuşku evresi (İng: "autonomy vs. shame/doubt"), 1,5 ila 3 yaş arasındaki
erken çocukluk döneminde gerçekleşir. Bu evre, aynı zamanda Freud'un psikoseksüel gelişim
teorisindeki anal evreye karşılık gelmektedir. Erikson’a göre bu evredeki çocuklar fiziksel
beceriler ile kişisel kontrol ve özerlik geliştirir. Bu evrede çocuklar, kendilerine bir nevi şu
soruyu sorarlar: "Kendim olmam normal mi?"

Bu dönemdeki çocuklar yürümeye başlamak dışında itme, çekme, tutma, tırmanma


gibi birçok davranış geliştirir. Çocuklar bu yeni başarılarından dolayı çoğunlukla gurur
duyarlar. Bu yüzden bir çocuk, çikolata kutusunu açmak gibi yetişkinlere ufak ve önemsiz
gibi gözüken bazı davranışları kendileri yapmak isteyebilir. Ebeveynler veya bakıcılar,
çocuğun bu eylemlerini olumlu şekilde karşılar ve buna uygun davranırlarsa çocuk çevresini
kontrol edebileceğine dair bir özerklik duygusu geliştirecektir. Aksine çocuğun
yapabileceklerini onun yerine yapan sabırsız ebeveynler çocuğun kuşku geliştirmesine sebep
olacaktır.

Elbette her ebeveynin çocuğu için evhamlı olduğu ve ona yardım etmeye fazla hevesli
olduğu dönemler olması normaldir. Çocuklar masum denebilecek bu korumacı davranışları
unutacaktır. Ancak sürekli ve yoğun bir şekilde gerçekleştirilen korumacı bir bakım ve
çocuğun altını ıslatması gibi davranışlara gösterilen sert tepkiler çocuğun dünyayı kontrol
edebileceğine ilişkin büyük bir kuşku geliştirmesini pekiştirecektir. Gelişimin bu evresinde
geliştirilen özerklik ve kuşku dengesi daha sonraki evrelerde olumlu veya olumsuz yönde
değişebilir. Ancak kuşkudan daha ağır basan bir özerklik geliştiren çocuklar diğer evrelerde
özerklik geliştirme konusunda daha başarılı olacaktır. Erikson’a göre özerklik ve kuşku
arasında denge kuran çocuklar akılla ve sınırlar içinde hareket etmelerini sağlayacak iradeye
sahip olacaktır.

3. Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu (Amaç Evresi, 3-6 yaş): Psikososyal


gelişimin bu evresinde 3 ila 5 yaşları arasındaki çocuklar oyun ve diğer sosyal etkileşimleri
yönlendirmeye başlar. Bu dönemde çocuklar daha bağımsız bir şekilde eylemler
gerçekleştirmeye başlayarak bir amaç veya hedef duygusu geliştirir. Bu evrede çocuklar,
kendilerine bir nevi şu soruyu sorarlar: "Bir şeyler yapmam, hareket etmem, belli şekillerde
davranmam normal mi?"

Çocuğun bu dönemde girişkenlik ve suçluluk duygularını (İng: "initiative vs. guilt")


geliştirmesi genellikle ebeveynlerinin onun bağımsız eylemlerine verdiği tepkilere bağlıdır.
Koşmak, bisiklete binmek, düşmek gibi çocuğun kendi kendine gerçekleştirdiği etkinliklerde
yeteri kadar özerklik verilirse çocuk girişkenlik duyguları geliştirecektir. Aksine ebeveynlerin
çocuğun kendi kendine başlattığı bu etkinlikleri saçma veya anlamsız bulduğunu hissettirmesi
çocuğun diğer aşamalara da taşıyacağı bir suçluluk duygusu geliştirmesine sebep olacaktır.

4. Başarılı Olmaya Karşı Yetersizlik Duygusu (Yeterlilik Evresi, 7-11 yaş):


Beceriklilik ve aşağılık duygusu arasındaki sosyal kriz (İng: "industry vs. inferiority"), 5 ila
12 yaş arasındaki çocukluk döneminde ortaya çıkar. Bu evre erken okul yılları olarak da
bilinir ve Freud’un psikoseksüel gelişim teorisindeki latent evreye karşılık gelmektedir. Bu
evrede çocuklar, kendilerine bir nevi şu soruyu sorarlar: "İnsanlar ve eşyalardan oluşan bu
dünyada hayatta kalabilir miyim?"

Bu evrede çocuk, dama veya satranç gibi belirli kurallara uyulması gereken oyunları
oynayabilmeye başlar. Aynı zamanda okulda spor, sanat gibi yeni sosyal aktiviteleri
gerçekleştirir. Ebeveynleri veya öğretmenleri tarafından etkinlikle bulunma çabaları
desteklenen ve sonucunda takdir edilen çocuklar beceriklilik duygusu geliştirecektir. Aksine
çocuğun gerçekleştirdiği etkinlikler ebeveynleri tarafından yalnızca ortalığı dağıtma veya
yaramazlık olarak görülüp desteklenmediğinde çocuk aşağılık duygusu geliştirecek ve başarılı
olma konusunda şüphe duyacaktır.

Erikson’a göre bu evrede çocuğun hayatı yalnızca evinden ibaret olmadığından kişilik
gelişiminde aile dışındaki kurumların rolü artacaktır. Örneğin evde becerileri kötülenmiş veya
etkinliklerinde desteklenmemiş bir çocuk, duyarlı bir öğretmenin çabalarıyla yeniden
beceriklilik duygusu geliştirebilir. Sonuç olarak çocuğun beceriklilik veya aşağılık duygusu
geliştirmesi yalnızca ebeveynlerinin bakımına değil, başka yetişkinlerin davranış ve
tepkilerine de bağlıdır.

5. Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik Karmaşası (Vefa Evresi, 11-17 yaş): Kimlik
kazanmaya karşı rol karışıklığı (İng: "identity vs. role confusion"), 12 ila 18 yaşları arasındaki
ergenlik döneminde ortaya çıkar. Bu dönemde ergenler inanç, amaç ve değerlerini araştırarak
bir kimlik oluşturmaya çalışırlar. Bu evrede çocuklar, kendilerine bir nevi şu soruyu sorarlar:
"Ben kimim ve kim olabilirim?"
Freud’un teorilerine göre bu evrede erken çocukluk problemlerinin yeniden uyanışı
gerçekleşir ve çocuk kendine yeni bir ortak, eş bulmaya çalışarak sorunu çözmeye çalışır.
Erikson’un teorisine göre ise fizyolojik değişimlerin yanında ruhsal olarak da değişimler
yaşanır. Bu evrede ergenler, başkalarının düşünceleri ile ilgilenmeye ve diğerlerinin kendileri
hakkında düşündüklerini irdelemeye başlar. Kısacası herkesin yaşadığı şekilde “ben kimim?”,
“topluma nasıl uyum sağlarım”, “ne olmak istiyorum?” gibi sorular sorarak yeni düşünceler
geliştirir. Erikson’a göre ebeveynlerin çocuğun gelişiminde doğrudan etkili olduğu evrelerin
aksine, bu evrede ebeveynlerin dolaylı bir etkisi vardır. Eğer genç, bu evreye gelene kadar
ebeveynleri sayesinde güven, özerklik, girişkenlik ve beceriklilik duyguları geliştirdiyse
anlamlı bir kimlik yaratması daha olası olacaktır. Tam tersi şekilde ergenliğe güvensizlik,
kuşku, suçluluk ve aşağılık duyguları ile başlayan gencin bu evreyi başarılı şekilde
tamamlaması daha zor olacaktır. Sonuç olarak, ergenliğin başarıyla tamamlanması ve güçlü
bir kimlik kazanılması daha önceki gelişim evrelerine bağlıdır. Kötü bir çocukluk geçiren
veya zor koşullar sebebiyle kimlik duygusuna erişemeyen genç, rol karışıklığı duygusu
geliştirecektir. Kısacası "Ben kimim?", "Ne istiyorum?" gibi sorulara yanıt veremediği bir
durum ortaya çıkacaktır. Bunun sonucunda etrafındaki kişilerin onun için öngördüğünün tersi
olumsuz bir kimlik arayışına girebilir.

6. Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık (Aşk Evresi, 17-30 yaş): Yakınlığa karşı izolasyon
(İng: "intimacy vs. isolation), yaklaşık 18 ila 40 yaşları arasındaki genç yetişkinlik döneminde
gerçekleşir. Bu evredeki ana çatışma, aile dışındaki diğer insanlarla kurulan sevgi, samimiyet
ve bağlılık gibi ilişkilerin etrafında şekillenir. Bu evrede insanlar, kendilerine bir nevi şu
soruyu sorarlar: "Ben, âşık olabilir miyim?"

Erikson’a göre bu ilişkiler her zaman romantik veya cinsel olmak zorunda değildir.
Aynı zamanda başkalarıyla güçlü bağlar kurmayı da içermektedir. Örneğin tehlikeli koşullar
altında askerlik yapan erkekler birbirine karşı bağlılık ve yakınlık duygusu geliştirebilir. Bu
evrenin başarılı şekilde tamamlanması, mutlu ilişkilerin oluşması veya ilişkilerin güven ve
bağlılık içermesi ile sonuçlanacaktır. Tersine bu evreyi başarılı şekilde tamamlayamayan
bireyler başkalarıyla yakınlık kurmaktan kaçınabilir; bağlılık ve yakın ilişkilerden korkabilir.
Bu, bireyin insan ilişkilerinden uzak durduğu bir izolasyona, yalnızlığa ve bazen derin
depresyonlara sebep olabilir.

Erikson, bir önceki evreyi başarılı şekilde tamamlayamayan ve güçlü bir kimlik
duygusuna sahip olmayan bireylerin güçlü ve kararlı insan ilişkileri kurmakta zorluk
yaşayacağını ifade etmiştir.
7. Üretkenliğe Karşı Durgunluk (Umursama Evresi, 30-60 yaş): Üretkenliğe karşı
durağanlık veya kendine dönüklük (İng: "generativity vs. stagnation"), 40 ila 60 yaşları
arasındaki yetişkinlik döneminde gerçekleşir. Bu evre başkalarına katkı sağlama ve dünyada
iz bırakma gibi uzun vadeli eylemler etrafında şekillenir. Bu evrede insanlar, kendilerine bir
nevi şu soruyu sorarlar: "Hayatımı işe yarar kılabilir miyim?" Bu yetişkinlik döneminde
insanlar, çocukları üzerinde bir katkı sağlama, dünyayı genç kuşaklar için daha iyi bir yer
haline getirme ve toplum ile ilgilenme gibi eğilim gösterirler. Çocukları doğru şekilde
yetiştirmek, toplumsal faaliyetlere katılarak üretkenlik yoluyla toplumun bir başkası olmak
isterler. Bu evrede başarılı olan bireyler kendilerini başarılı ve yararlı hissederler. Başarısız
olan bireyler ise dünyaya yetersiz bir katılım sağlarlar. Dünyaya katkı sağlamanın bir yolunu
bulamamak kendilerini faydasız ve durağan hissetmelerine sebep olur. Bunun sonucunda
içinde bulundukları topluluklara karşı ilgisiz ve bağlantısız hissedebilirler.

8. Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk (Bilgelik Evresi, 60+ yaş): Psikososyal


gelişimin son evresi olan ego bütünlüğüne karşı umutsuzluk (İng: "ego integrity vs. despair"),
65 yaş üstü yetişkinlik döneminden ölüme kadar olan zaman dilimini kapsar. Bu evrede birey,
yaşamını irdeleyerek geçmişe dair başarı ve başarısızlıkları düşünmeye, hayatlarından
memnun olup olmadıklarını düşünmeye başlar. Bu evrede insanlar, kendilerine bir nevi şu
soruyu sorarlar: "Bugüne kadar olduğum kişi normal mi?"

Tahmin edileceği gibi bu dönemde insanlar genellikle emekli olmuş, belki torun sahibi
olmuş, üretkenliği azalmış ve hayatı düşünsel olarak keşfetme üzerine daha fazla eğilim
göstermeye başlamıştır. Bu dönemde hayatı üzerine düşünmeye ve geçmiş olayları tekrardan
gözden geçirmeye başlayan birey, hayatı hakkında bir başarı duygusu hissettiğinde ego
bütünlüğü geliştirmiş olacaktır. Bunun aksine geçmişini kaçırılmış fırsatlar ve başarısızlık
olarak gören veya hedeflerini gerçekleştiremediğini düşünen bireyler umutsuzluğa
kapılacaktır. Bu bireylerin depresyona girmesi ile sonuçlanabilir. Bu evreyi başarıyla
tamamlanması ise bilgelik erdemine yol açacaktır.

Bu evrede bireyin birçok şeye yönelik ilgisinde bir yenilenme olabilir. Bunun,
yaşamın bu dönemindeki bireylerin özerk olmaya çabalamalarından kaynaklandığına
inanılmaktadır. Bedenleri ve zihinleri zayıflamaya başladığında, insanlar bir denge duygusu
bulmak isterler. Her şey için başkalarına bağımlı olmalarına gerek kalmaması için
özerkliklerine sarılacaklardır. Erikson, bu aşamadaki yetişkinlerin, bütünlük geliştirmek için
farklı yaşlardaki diğer insanlarla ilişkilerini sürdürmelerinin de önemli olduğunu
vurgulamaktadır.
Freud’dan Farkı

Erik Erikson, psikososyal gelişim teorisini oluştururken, psikanalist Sigmund Freud'un


psikoseksüel gelişim teorisinden etkilenmiştir. Fakat Freud'un aksine psikoseksüel gelişim
yerine psikososyal gelişime odaklanmıştır. Psikososyal gelişim, temelde bireyin psikolojik
ihtiyaçları ("psiko") ile toplumun ihtiyaçları ("sosyal") arasındaki çatışmayı ifade eder.

Sigmund Freud’un gelişim teorisine göre kişilik gelişimi büyük ölçüde ergenlik
döneminde tamamlanır. Erikson'un psikososyal gelişim teorisi ise özellikle çocukluk
evrelerinde Freud'un teorisiyle benzerlik gösterse de sosyal deneyimin ve kişilik gelişiminin
yaşam boyu devam ettiğini ifade etmektedir. Yine Freud'un teorisinden farklı olarak
evrelerdeki vurgu, cinsel ögeler yerine, gelişim evrelerinde ortaya çıkan ego nitelikleri
üzerindedir. Bu yüzden Erikson'un teorisine göre yaşam boyu gerçekleşen sosyal etkileşim ve
sosyal ilişkiler kişiliğin gelişiminde büyük rol oynamaktadır.

Sigmund Freud'un teorileri genellikle erkek merkezli bir bakış açısını temsil ettiği ve
çocukluk dönemlerinde cinselliğe aşırı vurgu yaptığı için eleştirilmiştir. Erik Erikson,
Freud'un teorilerinden etkilense de fizyolojik etkilerin dışında sosyal ilişkiler ve ruhsal
değişimlerin de kişilik üzerinde etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca Freud'un aksine,
kişiliğin gelişiminde yalnızca çocukluk deneyimlerinin etkisi olmadığını, kişiliğin yaşam
boyu devam eden deneyimler sonucunda oluştuğunu vurgulamıştır. Bu düşünce klinik
psikolojide yetişkin sorunlarını yalnızca çocukluk deneyim ve travmalarının bir kalıntısı
olarak ele almaktan kurtarmıştır. Bu bakımdan psikolojide yaşamın sonraki dönemlerinin
kavramsallaştırılmasında büyük bir önemi olduğunu söyleyebiliriz.

Freud örneğinde olanın aksine, Erikson'un teorisinin en azından bazı kısımları


deneysel olarak doğrulanabilmiştir. Teoriye yönelik olarak yapılan ampirik araştırmaların
çoğu, onun ergenlik hakkındaki görüşleri ve kimlik oluşturma girişimleriyle ilgilidir.
Erikson'un teorik yaklaşımı, özellikle ergenlikle ilgili olarak James E. Marcia'nın (Amerikalı
psikolog) deneysel yaklaşımıyla incelenmiş ve elde edilen sonuçlar, Erikson'un öngörülerini
desteklenmiştir: Marcia'nın çalışması, farklı kimlik biçimleri arasında ayrım yapmıştır ve
ergenlikte en tutarlı benlik kavramını oluşturan kişilerin, erken yetişkinlik döneminde en
yakın bağlanmaları yapabilen kişiler olduğuna dair bazı ampirik kanıtlar ortaya koyabilmiştir.
Bu, Erikson teorisinin, erken yetişkinlik krizini çözmek için en iyi donanıma sahip olanların,
ergenlik krizini en başarılı şekilde çözen kişiler olduğunu öne süren kısmını desteklemektedir.
Tüm bunlar, Erikson'un teorisinin, ampirik destekten yoksun olmaya daha açık olan Freudyen
teorilere karşı bir denge oluşturduğunu göstermektedir.

Erikson'un Psikososyal Gelişim Teorisine Yönelik Eleştiriler

Erikson'un psikososyal gelişim teorisine yönelik büyük bir eleştiri, onun öncelikli
olarak Avrupalı veya Amerikalı erkeklerin gelişimini tanımlamasıdır. Benzer bir eleştiri,
coğrafyadan bağımsız olarak Freud'un psikoseksüel teorisi için de geliştirilmiştir.

Erikson'un teorisinde geçen evrelerinin belirtilen sırada yaşanıp yaşanmadığı ve


yalnızca Erikson tarafından ileri sürülen yaş aralıklarında meydana gelip gelmediği
konusunda da şüpheler bulunmaktadır. İnsanların sadece ergenlik yıllarında kimlik arayışında
olup olmadığı ya da diğer aşamalar tamamlanmadan önce bir aşamanın mı olması gerektiği
konusunda bir tartışma vardır. Ancak Erikson, bu süreçlerin her birinin yaşam boyunca şu ya
da bu biçimde gerçekleştiğini belirtir ve bu "aşamaları" vurgulamanın tek nedeni, çatışmaların
bu zamanlarda en belirgin hale gelmesidir.

Erikson'un psikososyal gelişim teorisine yönelik bir başka eleştiri de onun bu gelişim
aşamalarına neyin sebep olduğu veya bunların nasıl çözüldüğü hakkında ayrıntılara
girmemesidir. Bir kişinin her aşamada nasıl geliştiğiyle sonuçlanan deneyimler hakkında çok
az bilgi vardır. Her aşamanın nedenleri hakkında belirsiz ayrıntılar olduğu gibi, her aşamanın
nasıl geliştiğini ve bir sonraki aşamaya nasıl dönüştüğünü de tartışmaz. Bu teori, bir sonraki
aşamaya geçmek için çatışmayı çözmek için gerekli adımları ortaya koyamamaktadır. Teoriye
getirilen bir başka eleştiri ise, Erikson'un teorisinin insanlık ve insanın kendini iyileştirici
gücüne vurgu yaparak aşırı iyimser bir görüş ortaya koymasıdır.

You might also like