You are on page 1of 63

ULUSLAR ARASI HUKUK’UN KAYNAKLARI

1-) Asıl Kaynaklar:


-Andlaşmalar (ilgili devletlerin taraf
olduğu andlaşmalar)
-Uluslar arası Örf ve Adet
- Hukuk’un Genel İlkeleri
2-) Yardımcı Kaynaklar:
-Yargı Kararları: Uyuşmazlığın yaşanmış olduğu
durumda hukuk kuralları açık seçik
belirtilmemiş ise uluslar arası yargıç daha
önce alınan yargı kararlarından yola çıkarak
uyuşmazlık hakkında yorum yapabilir.
-Öğreti: (En yetkili müelliflerin yani ilgili alanda
uzman kişilerin ortaya koydukları doktrinler)
* Yardımcı kaynaklar kendiliğinden hukuk kuralı
yaratmaz, sadece kuralın varlığı veya içeriğinin
saptanmasında yararlanılan araçlardır.
- Hak ve Nısfet*: UAD Statüsünün 38. maddesine göre
taraflar anlaştıkları takdirde hak ve nısfete göre karar
verilebilir. Ama Divan re’sen (kendiliğinden) davayı
hakkaniyet ve nısfete göre çözemez. Tarafların bu
konuda mutlaka talepte bulunmuş olması gerekir.
Divan’a taraflarca hakkaniyet ve nısfete göre karar
verme yetkisi verilmesi, yargıcın mutlaka 38. madde’de
öngörülen kurallara dayanmayacağı anlamına gelmez.
Lakin UAD’nin bugüne kadar hak ve nısfete dayanarak
karar vermişliği yoktur. Ama birçok uluslar arası
hakemlik organı hak ve nısfet çerçevesinde kararlar
almıştır.

*Nesafet, yargıcın insafı, vicdanı anlamlarına gelmektedir.


**Yargıç uyuşmazlığı çözmek için hukuk’un
asli kaynaklarında yeteri kadar gerekçe
bulamıyorsa kendi yorumunu hak ve
nısfet çerçevesinde değerlendirerek bir
sonuca varabilir.
Uluslar arası Örf ve Adet
Örf ve adet kuralları (teamül yani yapılageliş
kuralları) genel olarak olandan olması
gerekene doğru şekillenen yazılı olmayan
normlardan oluşmaktadır.
Devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerindeki fiili
davranış ve tutumlarıyla ortaya çıkar.
Belli davranış yükümlülüğünün örf ve adet
kuralından kaynaklandığını söyleyebilmek
için iki şart aranmaktadır:
1-) Maddi Koşullar:

Sürekililik ilkesi: Bir geleneğin bağlayıcı olabilmesi


için uzun bir süre tekrarlanmış olması gerekir.
İstikrarlı bir durum göstermeyen gelip geçici
tekrarlamalar gelenek hukuku niteliği
kazanmazlar.
Genellik ilkesi: Birden fazla devletin aynı yöndeki
uygulamasıdır. Çıkarları özel olarak etkilenen
devletler dahil olmak üzere yaygın ve temsil
edici bir çoğunluk tarafından kabul edilmiş bir
uygulamanın bulunması gerekir.
Genellik ilkesinde önemli olan unsur; devletler
aynı davranışları tekrarlamış olsalar bile bir
devletin sürekli davranışına bu davranıştan
etkilenen bir devletin ya da devletlerin itiraz
etmemeleri gerektiğidir.
Bir devletin belli bir eylemine itiraz eden devlet,
yaptığı bu itirazla kendisi açısından bir örf ve
adet kuralının bağlayıcı olmasını engelleyebilir.
Yazılı kural desteği: Yaptırımı içinde barındırmayan
bir adetin, hukuk kuralı halini aldığı söylenemez.
Örf ve adet kuralına hukuk kuralı tarafından atıf
yapılması gerekmektedir.
Uluslar arası Adalet Divanı sözleşmesinin örf ve
adetler hakkındaki hükmü açıktır. UAD’nin 38.
maddesi uluslar arası örf ve adeti, “…..
hukukun kabul edilen genel pratik açıklamarı
olduğu…” şeklinde tanımlamaktadır.
2-) Psikolojik Koşullar: Sürekli ve genellik arzeden
davranışın bir kural düşüncesine dayanılarak
yapılmasını gerektirir. Yani devletler, bu
davranışı, bu şekilde davranmaları gerektiği
düşüncesiyle yerine getiriyor olmalıdırlar.
*Bölgesel Örf ve Adetler: Daha az katılımlı hatta
aynı bölgede iki devlet arasındaki ilişkilerde
bölgesel örf ve adetler hukuki açıdan dikkate
alınır. Bölgesel veya yerel örf ve adet kuralları
denilen kurallarda, belli bir uygulamada
ilgililerin genel uygulaması dikkate alınır.
Örneğin; komşu devletlerin kıyıdaş oldukları bir
denizdeki faaliyetleriyle ilgili olarak
yapageldikleri eylemler süreklilik kazanmış, bu
kıyıdaş devletlerin çoğu aynı yönde hareket
etmiş iseler, bölgesel bir örf ve adet kuralından
bahsetmek mümkün olabilir.
Bölgesel örf ve adetlerde bu kuralın
oluşması için devletin iradesinin açık
olması gerekir. Başka bir ifadeyle;
devletler tarafından olumlu irade
açıkça belirtilmiş olmalıdır; sadece
sessiz veya hareketsiz kalmak,
bölgesel örf ve adet kuralının
oluşmasına neden olmamaktadır.
Hukuk’un Genel İlkeleri:
Hukukun diğer kaynaklarına (andlaşmalar metine
dayandığından somut, örf ve adetler ise devletlerin
uygulamaları baz alınarak kanıtlanabilirken) nazaran
daha soyut ve belirsiz bir nitelik taşımasına rağmen
hukukun genel ilkeleri şu şekilde tanımlanabilir:
HGİ uygar uluslarca benimsenmiş, toplum hayatı
içinde ortak adaleti sağlamayı amaçlayan, her
alanda somut ilişkileri bütüncül bir yaklaşımla
düzenleyerek birçok özel norma temel oluşturan ve
soyut, genel, evrensel, sürekli, üstün, yazılı veya
yazılı olmayan hukuk kurallarıdır.
Uluslar arası hukukta;

Ülkelerin Toprak Bütünlüğü


-Siyasi Bağımsızlık
- Devletlerin Eşit Egemen olması
-Ahde Vefa İlkesi,
-Ölçülülük
-Hakkaniyet (hakça ilkeler)
-Adil yargılanma ve
-Lex Posterior (Sonra alınan olumlu bir hükmün
(kuralın)önceki olumsuz hükmü (kuralı) ortadan kaldırması)
uluslararası hukunun genel ilkeleri olarak sayılmaktadır.
*** Uluslar arası hukukun kaynakları arasında
hiyerarşik yapı: Uluslar arası hukuk kuralları
hiyerarşisinde en üstte uluslar arası andlaşmalar
ve uluslar arası örf ve adetler kuralı bulunur. Bu
iki kural arasında ise genelde andlaşmanın, örf ve
adet’e üstünlüğü söz konusudur. Çünkü örf ve
adet kuralının varlığından bahsedebilmek için
esasında uzun süreli ve devletler tarafından
kesintisiz uygulamaya konu olmuş kurallar
bulunmalıdır. Ancak bir andlaşma örf ve adet
kuralına rağmen akdedilmişse bu durumda
devletlerin iradeleriyle yapmış olduğu
anlaşmanın önceliği baz alınır.
ULUSLAR ARASI ANDLAŞMALAR
• Tanım: Uluslar arası hukukun kendilerine bu
alanda yetki tanıdığı kişiler arasında, uluslar arası
hukuka uygun bir biçimde, hak ve yükümlülükler
doğuran, bunları değiştiren ya da sona erdiren
yazılı irade uyuşmasına andlaşma denir.
• Uluslar arası hukukun asli kaynaklarından olan
andlaşmalar yazılı olmaları ve tarafların iradesini
yansıttığından uyuşmazlıklarda uygulanacak
kuralların belirlenmesinde büyük öneme
sahiptirler.
• Örgütlü siyasal topluluklar zorunlu olarak
birbirleriyle tarih boyunca ilişkiler kurmuşlardır.
Dolayısıyla uluslar arası andlaşmalar toplumun
mevcudiyeti kadar eskidir. M.Ö. 3000 yılları
arasında Sümerli kent devletleri arasında barış
andlaşmalarına rastlanılmaktadır.
• Zamanla çok taraflı, normatif içerikli
andlaşmalar gelişmiştir. Çok taraflı
andlaşmaların gelişmesiyle uluslar arası düzen
kurulabilmiştir. Günümüzde birbirinden çok
farklı değişik konularda (siyasi, ekonomik,
ticari, kültürel vs.) andlaşmalar yapılmaktadır.
Uluslar arası andlaşmanın tanımından da
anlaşılacağı gibi andlaşmalar genellikle uluslar
arası hukukun kendilerine bu alanda yetki
tanıdığı kişiler arasında yapılır. Genelde egemen
devletler andlaşmanın tarafları olurken bazı
durumlarda ise federal devletler anayasalarının
izin vermesi halinde andlaşmaya taraf olabilir.
Örneğin: Almanya, isviçre ve Kanada’da eyalet ve
kantonlar, alanlarına giren bazı konularda
andlaşma yapabilmektedirler. Ancak bu yetki
uluslar arası hukuktan kaynaklanmaz; federe
birimler söz konusu yetkiyi iç hukuktan alırlar.
**Konfederasyonlarda ise andlaşma yapma
yetkisi üye devletlere aittir.
***Devletler ve uluslar arası örgütler dışındaki
birimlerin akdettikleri sözleşmeler ulsulararası
andlaşma sayılamaz.
Ör: UAD, 1952 tarihli Anglo-Iranian Oil Company
davasında, İran devleti ile bir özel şirket
arasında yapılan petrol imtiyaz sözleşmesini
andlaşma saymamıştır.
Benzer şekilde, devlet niteliği taşımayan
topluluklar, kabileler de bir andlaşmanın tarafı
olamaz.
Andlaşmalar için kullanılan Farklı İsimler:

Sözleşme (Konvansiyon): Genellikle önemli ve kural


koyucu çok taraflı andlaşmaları bildirmektedir.
Genel Senet (Umumi Senet): Genel nitelikli
hükümler içeren çok taraflı andlaşmalar için
kullanılmaktadır.
Son senet (Nihai Senet): Bir kongre ya da
konferansta kabul edilen andlaşmalar ile kimi
zaman toplantıya katılan tarafları da sayan
andlaşma nitelikli bir belgeyi belirtir.
Misak (Pakt): Uluslar arası ilişkilerin temel düzenine
ilişkin çok taraflı andlaşmaları bildirmede
başvurulmaktadır.
Protokol: Andlaşmalar hukukundaki anlamıyla
sınırlı nitelikli andlaşmaları yada bir ara
andlaşmayı tamamlayıcı ve ayrıntıları düzenleyici
niteliklteki andlaşmaları belirtmektedir.
Modus Vivendi: Geçici andlaşma. Uyuşmazlık
içindeki tarafların temeldeki anlaşmazlığın
çözümünü bir başka zamana bırakarak geçici bir
süreliğine mutabakata vardıkları andlaşma.
Andlaşmaların Yapılması (Oluşumu)
Andlaşmalarda önemli olan devletlerin
rızası ve bağlanma iradeleri olduğundan
andlaşmalar borçlar hukukundaki
sözleşmelerle birçok ortak yöne sahiptir.
Genellikle andlaşmanın yapılma süreci 3
aşamaya ayrılır.
1-) Andlaşma metninin Oluşturulması:
(Hazırlık Aşaması)
 Bu aşamada yetki belgeleri teati (Karşılıklı alıp
vermek) edildikten sonra görüşmeler yapılır,
metin hazırlanır ve süreç genellikle imza ile
sonuçlanır.
 Andlaşma metninin yazılı hale getirilmesi
süreci açısından, uluslar arası hukukun
belirlediği özel bir yöntem ve şekil yoktur.
Andlaşmanın tarafları metnin hazırlanması
yönteminin belirlenmesi konusunda serbesttir.
 İki taraflı andlaşmalarda genellikle taraf
devletlerin dışişleri ve andlaşmanın konusuyla
ilgili bürokratlarının imza aşamasından önce
yaptıkları toplantılarla metin hazırlanır.
 Çok taraflı andlaşmalar sözkonusu olduğunda
ise, birkaç devletin öncülüğünde veya bir uluslar
arası örgütün girişimiyle, andlaşmanın konusu
ve kapsamı çerçevesinde ilgili devletlere çağrı
yapılmakta ve konferans adı verilen, katılımcı
devletlerin yetkilendirilmiş temsilcilerinin
katıldığı toplantılar çerçevesindeki tartışmalarla
andlaşma metinleri hazırlanır.
 Yukarıdaki yöntemlerle metin hazırlandıktan
sonra bu metnin tesvik edilmesi
(resmileştirilmesi) gerekir. Tevsik işlemi 1969
Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 7.
maddesinde düzenlenmiştir.
 Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesinin 7.
maddesine göre böyle bir metni aşağıdaki
vasıflara sahip kişiler imzalayabilir:
Yetki Belgesi
1-) Bir andlaşma metninin kabulü veya tevsiki
amacıyla veya Devletin bir andlaşma ile
bağlanma rızasını açıklaması amacıyla bir
kişinin bir Devleti temsil ettiği şu hallerde
kabul edilir.
a-) Uygun bir yetki belgesini gösterdiği zaman;
veya
2-) Görevleri gereği ve yetki belgesine
başvurmaksızın aşağıdaki kişilerin Devletlerini
temsil ettikleri kabul edilir:
a-) Devlet Başkanı, Hükümet Başkanı, ve Dış
işleri Bakanları, bir andlaşmanın akdi ile ilgili
her türlü işlemin yapılması amacıyla;
b-) Diplomatik misyon başkanları, kendilerini
akredite eden (yetkilendiren) Devletle akredite
oldukları Devlet arasındaki bir andlaşmayı
metin olarak kabul etmesi amacıyla;
c-) Devletler tarafından bir milletlerarası
konferans veya bir milletlerarası örgüt veya
organlarından birine akredite olan temsilciler,
o konferansta, örgütte veya organda bir
andlaşma metninini kabul etmek amacıyla.
*Yetkinin sınırlı olduğu durumlarda veya metnin
içeriği konusunda kuşkular varsa imza ‘ad
referandum’ kaydıyla atılır. Nihai
değerlendirme ilgili devlete bırakılır. Devlet,
temsilcisinin bu imzasını kabul ettiğini
bildirirse, imza atıldığı an kesin imzaya
dönüşür.
Ad referandum imza: Hükümete danışma koşullu
imza anlamına gelmektedir.

**Türk hukuk sisteminde yetki belgesi gereken


yetkili kişi ya da heyetlere belge, Dışişleri
Bakanlığının Başbakanlığa bir yazısı üzerine,
Bakanlar Kurulu kararnamesi ile verilmektedir.
Uluslar arası alanda sunulacak yetki Belgesi Dış
işleri Bakanlığınca düzenlenmekte ve
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri
Bakanınca imzalanmaktadır.
2-) Andlaşmanın Bağlayıcılık Kazanması
(Bağlanma Aşaması)
Devletler arasında hazırlanmış ve yetkili kişilerce
resmileştirilmiş bir andlaşma metninin varlığı, yürürlüğe
girmiş, dolayısıyla hak ve yükümlülük doğuran bir
andlaşmanın ortaya çıktığı anlamına gelmez. Bağlayıcı
olabilmesi için andlaşmanın bağlanma adı verilen bir
süreçten geçmesi gerekir.
Andlaşmayı iç hukukta denetlemeye tabi tutmak
istediklerinden devletler imza aşamasından sonra
andlaşma metni üzerinde tekrar düşünüp andlaşmayı iç
hukuka uydurma gereksinimi duyarlar. Bunun yöntemi
ise iç hukuklarca belirtilmiştir.
Bu süreçte andlaşmanın tamamıyla hükümsüz
olduğu sonucu çıkartılmamalıdır. Yani yetkili
bir devlet temsilcisi bir uluslar arası
andlaşmayı imzalamış ancak henüz bağlanma
süreci tamamlanmamış ise bu devlet söz
konusu andlaşmanın henüz tarafı olmadığı
halde, bu andlaşmanın konu ve amacını
ortadan kaldıracak hareketlerden kaçınmak
zorundadır. (Viyana And. Hukuk. Söz. Md 18)
Andlaşmanın içerisinde bağlanmayı içeren bir
madde (hüküm) varsa imza atıldıktan sonra
andlaşmaya bağlılık gerçekleşmiş demektir.
Yani bağlanma sürecine gerek yoktur.

Genel olarak andlaşmalar iki yöntemle


bağlayıcılık kazanır.
A-) Basit Usul:
Uluslar arası hukuk kişisinin doğrudan doğruya
iradesini açıklamasıyla andlaşmaya
bağlanması. Bunun için bir ikinci işleme gerek
olmamasını ifade eden yönteme “basit usul”
denir. Bu usulde görüşme, imza ve bağlayıcılık
kazanma aşamaları birbirinden ayrılmaz; birdir,
aynı süreç içinde gerçekleşir.
B-) Uzun Usul (Onaylamayla Bağlanma)
Basit usulden farklı olarak ek işlemler gerektiren
andlaşmanın bağlayıcı usulune “uzun usul”
denir.
Ek işlemlerin gerekli olduğu uzun usulde amaç,
geleneksel olarak yetkinin kontrol edilmesi iken,
giderek devletin başka organlarının ve özellikle
parlamentonun rızasının alınması önem
kazanmıştır. Uzun usulle yapılan bağlanmada
andlaşmanın onaylanması esas alınır.
Onaylanma (tasdik: ratification): Yapılan
andlaşmanın devletin yetkili organı tarafından
kabul edildiğini gösterip devleti uluslar arası
alanda bağlaması sonucunu doğuran iç hukuk
işlemidir.

Onaylanma gibi bir ek işlemin gerekip


gerekmediği, bir iç hukuk sorunu olup,
ülkeden ülkeye değişir.
**Katılma: Bir andlaşmaya yapılışı sırasında taraf
olmayan bir devletin sonradan taraf olarak
hükümleriyle bağlanması sonucunu doğuran
hukuki işleme “andlaşmaya katılma” denir.
(accession:adhesion).
Katılma andlaşmada öngörülmelidir; aksi
takdirde tüm tarafların rızası gerekir. Katılma
değişik şekillerde gerçekleşir. Ayrı bir andlaşma
ile katılma da olabilir. Türkiye ve Yunanistanın
1952 de oluşturmuş oldukları protokolle
Nato’ya katılması örneğinde olduğu gibi.
Yetkili Organlar Bakımından Çeşitli Sistemler

• Devleti uluslar arası düzeyde bağlamaya,


taahhüt altına sokmaya hangi organın yetkili
olduğu iç hukuk sorunudur. Uluslar arası hukuk
normu yoktur. Bu sorunun cevabı ülke
idaresinde hakim olan anlayışta yatmaktadır.
• Yetkinin hangi organlara ait olduğu 3 lü bir
ayrımla belirlenebilir.
i-) Yetkinin Yürütmeye ait olduğu Ülkeler

Andlaşmanın bağlayıcılık kazanması yalnızca


yürütme organı tarafından onaylanmasına
bağlıdır. Genel olarak tarihte mutlak
monarşilerde ve otoriter rejimlerde yetki
yürütmeye devredilmiştir. Faşist Italya,
Nasyonal Sosyalist Almanya bu tip
ülkelerdendir.
Osmanlı devletinde de (II. Meşrutiyet dönemi
hariç), andlaşma yapma yetkisi Padişaha aitti.
• ii-) Yetkinin Yasama organına ait olduğu ülkeler
Bazı ülkelerde devlet yalnızca yasama organının işlemleriyle
andlaşmaya bağlanmaktadır. Genellikle meclis hükümeti
sistemlerinde devrim sonrası rejimlerde bunun örnekleri
görülmüştür. Örneğin: Eski Sovyetler Birliği ve genellikle Halk
Demokrasilerinde, Çin Halk Cumhuriyeti gibi, bu sistem
geçerli olmuştur.

**Ülkemizde ise 1921 Anayasasında andlaşmaların yapılması ve


onaylanması bütün aşamalar itibariyle TBMM’ne aitti. 1924
anayasasıyla beraber yetki TBMM’ye ait olmakla beraber
kuvvetler ayrılığı dolayısıyla parlamenter rejim çerçevesinde
özellikle andlaşma metninin saptanması hükümete
bırakılmıştır.
iii-)Yetkinin yürütme ile Yasama Arasında
Paylaşılması
Hem parlamenter, hem de başkanlık sistemlerinde
yaygın olan yetki paylaşımı genelde iki şekilde
olur:
 Bir kısım andlaşmalarda yetkinin doğrudan
yürütme organında olması
 Bazı andlaşmalarda ise yetkinin yasama ile
yürütme arasında paylaştırılarak, andlaşmanın
bu iki organın birbirini tamamlayan işlemleri
sonucu bağlayıcılık kazanması.
Örnek:
İngiltere’de Parlamentonun önceden onay
vermesi gerekirken, ABD’de ise bütün
andlaşmalar için Senatonun üçte iki
çoğunluğu aranmaktadır. Fransa’da ise
Anayasanın 53. maddesinde sayılan
andlaşmalar için Parlamentonun uygun
bulma işlemi, daha sonrada
Cumhurbaşkanının onaylaması
gerekmektedir.
Bağlanma Tarihi:
• Kural olarak bağlanma tarihi, bir tarafın
bağlanma iradesinin diğer taraflarca resmi
olarak bilindiği andır. Basit usulle bağlanma
gerçekleşmişse imza atıldıktan sonra
andlaşma nüshasının diğer tarafa teslim
edildiği an; uzun usul yani onaylama yoluyla
bağlanma söz konusu ise devletin onay
belgesini diğer tarafa verdiği an bağlanma
olayı gerçekleşmiş olur.
YÜRÜRLÜK AŞAMASI
• Bir andlaşmanın içeriğinin hukuki olarak
sonuç doğurması için andlaşmanın yürürlüğe
girmesi gerekir. Yürürlüğe girmemiş bir
andlaşma içerdiği maddeler açısından hukuki
hüküm doğurmaz.
• Andlaşmayı yürürlüğe koyma yöntemi
taraflarca belirlenir. Çoğu zaman
andlaşmanın son hükümlerinde
belirtilmektedir.
* Yürürlüğe girme anı, aksi belirtilmedikçe,
bütün tarafların andlaşma ile bağlanma
istemlerini açıkladıkları andır.
• Bir andlaşma uluslar arası alanda yürürlüğe
girmemişse iç hukukta yürürlüğe girmesi
mümkün değildir: Uluslar arası alanda
yürürlük, ulusal alandaki yürürlüğün bir ön
koşuludur.
• Andlaşmanın ulusal düzende yürürlüğe
girmesi her ülkenin kendi hukukuna göre
kabul ettiği duyurma işlemine bağlıdır.
• İç hukukukta resmi gazetede yayınlanma şartı
arayan ülkelerde andlaşma resmi gazetede
yayınlanmasa bile devlet andlaşmaya uluslar arası
alanda bağlanmış olduğundan andlaşmanın
geçerliliği bu durumdan etkilenmez.
• * Tescil: Andlaşmaların tescil edilme gibi bir
zorunluluğu yoktur. Milletler Cemiyeti her ne
kadar gizli antlaşmaların önüne geçmek için
andlaşmalara tescil edilme şartı koymuş olsa da
günümüzde artık bu şart aranmamaktadır.
Dolayısıyla tescil ettirmeme andlaşmayı geçersiz
kılmaz.
TÜRK HUKUKUNDA ULUSLAR ARASI
ANDLAŞMALAR
• 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90.
maddesine göre yürürlüğe giren uluslar arası
andlaşmalar kanun hükmündedir. Dolayısıyla iç
hukukta hüküm doğurabilecek hükümler içeren
uluslar arası andlaşmalar usulüne uygun bir
şekilde yürürlüğe girmişse idare ve yargı böyle
bir andlaşmanın hükümlerini TBMM tarafından
çıkarılan kanunlar gibi görecek; eylem ve
kararlarını bu çerçevede oluşturacaktır.
T.C 1982 Anayasası Madde 90:

……Usulüne göre yürürlüğe konulmuş


milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.
Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile
Anayasa mahkemesine başvurulamaz. Usulüne
göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve
özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı (çelişen) hükümler
içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda
milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır….
*** Monist ve Dualist Görüş:
İkili (dualist) düzen anlayışına göre iç hukukla
uluslar arası hukuk hem kapsam hem de kaynak
açısından birbirinden tamamen farklıdır ve
dolayısıyla uluslar arası hukukun iç hukuktan
bariz bir üstünlüğü olamaz.
Tekçi yani monist anlayışa göre ise iç hukuk ve
uluslar arası hukuk birbirini tamamlar ve aynı
normlar etrafında şekillenir. Dolayısıyla monist
görüşe göre uluslar arası hukukun almış olduğu
karar iç hukuku da etkiler ve bağlar. Türkiye
monist yani tekçi görüşe sahip bir ülkedir.
Andlaşmanın Geçersiz Olduğu Durumlar
• i-) Andlaşmanın yetkili kişilerce yapılmaması:
• Eğer ki andlaşma yetkili kişilerce
yapılmamışsa andlaşma geçersiz sayılır.
• Uluslar arası alanda yetkili kişi tarafından
yapılmış olsa bile bazı durumlarda andlaşma
ilgili devletin iç hukukuna aykırı bir şekilde
yapılmışsa (açıkça ve kasten iç hukuktaki
temel norm ihlal ediliyorsa) andlaşmanın
geçersizliği tartışılabilir.
ii-)Devlet İradesini Sakatlayan Durumlar:
Andlaşmanın oluşturulması sürecinde tarafların
iradesindeki sakatlık, anlaşmanın geçersiz
kılınabilmesi olanağını doğurur. Tehdit ve
zorlama irade sakatlığının başında gelir.
Bu çerçevede kuvvet kullanılarak veya kuvvet
kullanma tehdidiyle bir devletin andlaşma
yapması sağlanabileceği gibi devlet temsilcisi
tehdit edilerek andlaşma yapmaya zorlanmış
olabilir.
Viyana Andlaşmalar Hukuku madde 51-52
Madde 51: Bir devlet temsilcisinin zorlanması:
Bir devletin temsilcisine karşı yöneltilen hareket veya
tehditler sonucu bir andlaşmaya devletin rıza ile
bağlanmış olduğu durumlarda
Madde 52: Tehdit veya kuvvet kullanılması yoluyla bir
devletin zorlanması:
‘Birleşmiş Milletler Şartı’na geçirilmiş olan milletlerarası
hukuk ilkelerini ihlal edecek şekilde kuvvet kullanma
tehdidinde bulunmak veya kuvvet kullanmak suretiyle
yapılması sağlanan bir andlaşmada’
andlaşmanın geçersiz olduğu yönünde hukuki hak doğar.
Ayartma olduğu durumlarda:
Andlaşma akdiyle ilgili devletin temsilcisinin ayartılması
da geçersizlik nedeni olabilir. Temsilcinin iradesini
değiştirecek nitelikte bir ayartma olmalıdır. Genelde
rüşvetle ayartma gerçekleştirilir.
Madde 50:
Bir Devletin bir andlaşma ile bağlanma rızasının
açıklanması temsilcisinin başka bir görüşmeci devlet
tarafından doğrudan veya dolaylı şekilde ayartılması
suretiyle sağlandıysa bu devlet böyle bir ayartılmaya
andlaşma ile bağlanma rızasını geçersiz kılan bir
gerekçe olarak başvurabilir.
Hile olduğu Durumlarda
Andlaşma hükümlerine temel oluşturan bazı
olguların taraflardan birinin kasten çarpıtmasıyla
gerçeğe aykırı bir şekilde andlaşmada yer almış
olması da olanaklıdır. Böyle bir durum da
andlaşmanın geçersizlik durumları arasındadır.
Madde 49:
Bir devlet bir andlaşmayı diğer bir görüşmeci
Devletin Hileli davranışı ile yapmaya itildiyse, bu
Devlet hileye andlaşmayla bağlanma rızasını
geçersiz kılan bir gerekçe olarak başvurabilir.
Hata sonucu
Viyana sözleşmesi 48. madde uyarınca,
andlaşma yapılırken tarafların rızasının
temelini teşkil eden ve o sırada var olduğu
sanılan bir olay veya durum hakkındaki bir
hata geçersizlik nedeni olabilir, buna karşılık
bir kuralı bilmemek hukuken mazaret kabul
edilmez. Hata sonucu andlaşmaların geçersiz
sayılması uluslar arası hukukta çok nadir bir
olaydır.
iii-) Uluslar arası Emredici Kurala Aykırılık

Jus Cogens: Uluslar arası hukukun emredici


nitelikteki kuralları.
Bu kurallar NELERDİR?
Emredici kurallar, iç hukukta, hukuk kişilerinin
sözleşme ile aksini kararlaştıramayacakları ve
kesin olarak uygulamak zorunda oldukları
hukuk kurallarını ifade etmektedir. Uluslar
arası hukukta emredici kurallar iç hukuktan
esinlenerek oluşturulmuştur.
Nasıl ki iç hukukun temel amacı vatandaşlar
arasında adaleti, huzuru sağlayıp kamu
yararına sayılacak düzenlemeleri oluşturmak
ve bunları uygulamaksa, uluslar arası
hukuktaki emredici kuralların amacı da
uluslar arası düzeni insan hakları ve
özgürlükleri tüm ulusların yararına olacak
şekilde düzenlemektir. Burada iç hukuktaki
kamu yararıyla uluslar arası kamu yararı aynı
değerde görülmektedir.
Her ne kadar uluslar arası hukukun emredici
kurallarının neler olduğu hakkında tüm
devletler mutabakat sağlamamış olsa da BM
çatısı altında birleşen bütün ülkelerin
benimsediği ve yasal düzenleme altına alınan
birkaç kuralın Emredici Kural mahiyeti taşıdığı
söylenebilir.
Bu kurallar:
 Kuvvet Kullanma yasağının olması
(BM madde 51)… Ülkeler meşru müdaafada
bulunsalar ya da insani müdahale adı altında
hareket etseler bile uygulamış oldukları
kuvvet kesinlikle BM Güvenlik Konseyinin
denetimi altında olmalıdır. Kuvvet kullanma
baş vurulabilecek en son yöntem olarak kabul
edilir.
Kuvvet kullanma yasağı uluslar arası örf ve
adetten sayıldığından BM şartına imza
koymayan sujeleri de bağlamaktadır.

 İnsan haklarına saygı kapsamında


değerlendirilen 18 yaşından küçük suçlulara
idam cezasının uygulanmaması

 Devletlerin bağımsızlığını korumak


 Her ulusun kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olması ve
 Başka bir ülkenin bütünlüğünü ihlal edecek şekilde sebepsiz
yere üçüncü bir devletin ülke bütünlüğüne saldırı için
andlaşma yapamayacağı ;
uluslar arası hukukun emredici kuralları olarak
değerlendirilebilir.

* Emredici kurallar açısından Viyana Andlaşmalar Hukuku’nun


53. maddesine göre;
yapılışı sırasında, uluslar arası hukukun emredici kuralıyla yani
jus cogens kuralıyla çatışan her andlaşmanın batıl yani
hükümsüz olacağı dile getirilerek bu şekilde yapılmış
andlaşmaların geçersizliği yönünde hukuk yolunun açılacağı
karara bağlanmıştır.
Geçersizlik İddiasında Bulunma Usulü

Geçersizlik iddiasında bulunabilmek için öncelikle


yetkisizlik ve irade sakatlığından kaynaklanan
geçersizlik nedenlerinin taraf devletçe
zamanında öne sürülmesi gerekmektedir. Aksi
takdirde, eğer geçersizlik nedeni bilinmesine
rağmen andlaşma hükümleri açıkça yada
zımnen (üstü kapalı) bir süre itiraz görmeden
yerine getirilmişse, geçersizlik öne sürülemez
(Viyana Andlaşmalar Hukuku Madde 45)
Viyana andlaşmalar hukukuna göre geçersizliği öne
süren devlet, andlaşmayı geçersiz saydığını ve
alacağı önlemi (andlaşmanın yok kabul edilmesi,
sona erdirilmesi veya uygulamanın bir süre
durdurulması) yazılı olarak öteki tarafa bildirmek
zorundadır.
Diğer devlet itiraz etmezse, önlem bildiriminin
alınmasından itibaren 3 ay sonra andlaşmanın
geçersizliğiuygulanabilir. İtiraz halinde ise tarafların
belli bir süre zarfında barışçı çözüm getirmeleri
gerekir. Çözüm getirilemezse uyuşmazlık özel
uzlaştırma komisyonunda çözülür. Jus Cogensle
alakalı uyuşmazlıklarda ise UAD yetkilidir.
** Genel olarak geçersiz bir andlaşma
yürürlüğe girdiği andan itibaren hükümsüz
sayılır.

Bazı durumlarda ise sakatlık yada hata


andlaşmanın temelini oluşturmayan ve
sadece belirli hükümlerine ilişkin ise kısmi
butlan ( kısmi hükümsüzlük) geçerli olup
andlaşmanın ilgili hükmü yok sayılır.
ANDLAŞMALARIN ULUSLARARASI ALANDA
ETKİYE İLİŞKİN TEMEL İLKELERİ

Ahde Vefa İlkesi: Taraf devletler andlaşmayı iyi


niyetle yani amacından saptırmadan yerine
getirmelidirler.

Nispi Etki İlkesi: Andlaşma ilke olarak sadece


tarafları bağlar ve onlar için hak ve borç
doğurur.
Devletin Devamlılığı ilkesi: Andlaşma taraf
devleti bağlar. Devlet yönetiminin (siyasi
iktidarın) el değiştirmesi andlaşmalardan
doğan yükümlülükleri etkilemez.

You might also like