You are on page 1of 26

Devletin Unsurları

Tolunay Akay
Devlet Kavramı
Uluslararası Hukukun kişileri dendiği zaman aklımıza gelmesi gereken üç kişi
vardır. Bunları devletler, uluslararası örgütler ve uluslararası hukukun yetki
tanıdığı bazı özel kişiler olarak sıralayabiliriz.

Uluslararası hukuk kurallarının kullanılmasının ve uygulanmasının asıl amacı


devletler arası ilişkileri düzenlemek olduğundan devletler, uluslararası
hukukun önde gelen kişisidir.
Devletin Unsurları
Devletin tanımını uluslararası hukukta kabul gördüğü şekilde yapmamız
gerekirse

Belirli bir coğrafi alanda yerleşmiş, bir siyasi otorite altında yaşayan insan
topluluğunun oluşturduğu, sürekli egemen varlık.

şeklinde yapmamız isabetli olacaktır. Yukarıda ki tanımdan yola çıkarak


devletin dört unsuru olduğunu söyleyebiliriz. Ülke, insan topluluğu,
egemenlik ve siyasi otorite.

Bu unsurlara sahip bir devletin uluslararası hukuk kişiliğine sahip olduğu


kabul edilir.
Ülke
Ülke Unsuru
Günlük hayatta ülke ve devlet kelimeleri çoğu zaman birbirinin yerine
kullanılmakta ise de hukuki anlamda bu kullanımlar doğru değildir. Ülke ve
devlet kelimeleri eş anlamlı değildir ve ülke devlet olmanın unsurlarından
birisidir.

Ülke unsurunu, bir devletin egemenlik yetkisine sahip olduğu yeryüzü parçası
olarak tanımlayabiliriz.

Bir ülkeye sahip olmadan devlet kurulabilmesi mümkün değildir.

Üzerinde devamlı yaşanılabilir olmak ve bu ülke üzerinde egemen olarak


yetkiler kullanabilmek ülke unsurunun gerçekleşmesi için yeterlidir. Ülkenin
büyüklüğü ya da küçüklüğü bu hususta bir önem arz etmez.
Ülkenin Bölümleri
Devlet ülkesinin kapsadığı üç alan vardır:

Kara Ülkesi

Deniz Ülkesi

Hava Ülkesi (Hava Sahası)

Her devlet mutlaka kara ülkesine sahip olmak zorundadır. Kara ülkesine
sahip olmayan bir devletin varlığından söz edilemez. Deniz Ülkesi ise her
devletin denize kıyısı olmadığından olmazsa olmaz bir alan değildir. Hava
ülkesiyse, kara ülkesi ve deniz ülkesi üzerinde olan boyutları çeşitli
anlaşmalar ile belirlenmiş atmosfer kütlesidir. Atmosferin dışında kalan
Kara Ülkesi
Günümüzde denize kıyısı olmayan ülkeler kara ülkesi olarak nitelendirilir.
Günümüz de 43 ülkenin okyanusa ya da okyanusa açılan denize kıyısı
bulunmamaktadır.

Hukuki anlamda kara ülkesi toprak ve üzerinde ki doğal kaynakları, toprak altı
ve madenleri, nehir ve gölleri kapsamaktadır.

Kara ülkesinin olmadığı durumda deniz ve hava ülkesinden bahsedilemez.


Deniz ve hava ülkesi kara ülkesi ile ilişkilendirilir.
Deniz Ülkesi
Deniz ülkesi, su ülkesi ya da su sahası, denize kıyısı olan devletlerin iç sularını
ve kara sularını kapsar. Yani bir ülkenin sınırları, kara ülkesinin bittiği yerde
çizilmez.

Uluslararası hukukta, kara ülkesinin bittiği yerden başlamak üzere 12 deniz


milini (yaklaşık 19 km) geçmemek üzere devletler kara sularını belirleyebilir.
Karasuları devletlerin üzerinde tam egemenlik kurabildiği alandır.

Eğer bir takımada devleti mevcutsa, bu devlet karasuları dışında ayrıca


takımada sularına da sahiptir.

Takımada Devleti: Bütünüyle bir veya bir çok takımadadan oluşan ve başka
adaları da ihtiva edebilen bir devlet. (Ay. Bknz. BM, 82 Deniz Hukuku Söz, md.
46)
Hava Ülkesi (Hava Sahası)
Hava ülkesi, uzay hariç devletin kara ve karasuları üzeründe bulunan alanı
kapsar. Devlet, hava ülkesinde tam egemenlik yetkisi sahibidir.

Hava sahası ihlali, devletin egemenliğine karşı yapılmış direkt olarak bir ihlal
olduğundan angajman kuralları çerçevesinde ihlali yapan cisim ya da araç
askeri tepkiye maruz kalabilir.

En büyük hava sahası birimi uçuş bilgi bölgesi olarak bilinen, ikaz hizmeti ve
havacılık meteorolojisi hizmeti verilen hudutları belirlenmiş bir hava sahasıdır.
Her ülkenin hava sahası bir ya da daha fazla uçuş bilgi bölgesine bölünür.
Ülkenin Sınırlarının Belirlenmesi
Bir devletin sınırları kural olarak anlaşmalar ile belirlenir. Bu anlaşmalar ikili ya
da çok taraflı olabilmektedir. Örneğin ülkemizin tabir-i caizse tapu senedi olan
Lozan Anlaşması bir çok taraflı anlaşma örneğidir.

Sınır anlaşmaları belirlenirken enlem ve boylam gibi doğal olmayan ögeler baz
alınacağı gibi akarsular ve dağlar gibi coğrafi ögeler baz alınabilir.

Günümüzde mevcut sınırların kuvvet kullanmak şartıyla değiştirilemeyeceği


Birleşmiş Milletler anlaşmasında belirtilmiştir. Bu anlaşmaya göre devletlerin
ülke bütünlüğü ve siyasal bağımsızlığının kuvvet kullanılarak
değiştirilemeyeceği hususu güvence altına alınmıştır.
Sınır Uyuşmazlıkları
Sömürge devletlerin bağımsızlığını ilan etmesinin ardından yeni sınırlara sahip
olup olmaması gerektiği konusunda ki belirsizlik uti possidetis (neye sahipsen
ona sahip kal) ilkesi ile çözülmüştür. Bu ilke mevcut sınırların korunması
gerektiğini ifade eder.

Bu ilkeye göre bağımsızlıklarını ilan eden kolonilerin mevcut sınırlarını


koruması ön görülmüştür.

Uti possidetis ilkesi ile bir takım koşullar yüzünden meydana gelebilecek köklü
değişikliklerin mevcut sınırları etkilememesi amaç edinilmiştir.
İnsan Topluluğu
İnsan Topluluğu
Bir devletten bahsedebilmek için gerekli olan ilk unsurdan yani ülkeden bir
önceki bölümde bahsettik. Ülke unsurunun üzerinde yaşayan siyasi anlamda
örgütlenmiş bir insan topluluğunun bulunması, devlet oluşumu bakımından
gerekli olan ikinci unsurdur.

Oluşan nüfus için bir alt limite sahip olma şartı aranmaz. Yani nüfusun az ya
da çok olmasının bir önemi yoktur. Ancak nüfusun sürekli olması aranan bir
ölçüttür.

Devletlerin Eşitliği ilkesi gereği nüfusu ne olursa olsun BM Genel Kurulunda her
devletin eşit oy hakkı bulunmaktadır.
İnsan Topluluğu
İnsan topluluğunun aynı etnik kökene sahip kişiler tarafından meydana
gelmesi ya da aynı dine mensup kişiler tarafından oluşturulması gibi bir şart
bulunmamaktadır ancak aynı devletin uyrukluğunda bulunmaları şarttır.
Uyrukluğun tanımını vatandaşları belli bir devlete bağlayan ve devamlılık arz
eden hukuki ilişki şeklinde yapabiliriz.

Uyrukluk için gerekli olan şartları her devlet kendisi belirlediğinden uyrukluk
bir iç hukuk meselesidir.

Uyrukluğun verilmesi ilgili devletin münhasıran kullandığı bir yetkidir. Çoğu


zaman doğum yeri, ikamet edilen yer, kan bağı gibi değişik kıstaslara göre
tertip edilir.
Self Determinasyon (Self-Determination)
Kavramı
Self determinasyon günümüzde de halen sıklıkla tartışılan ve kökü 1795
tarihinde yayımlanan ‘’insan ve vatandaş hakları demecine’’ kadar uzanan bir
ilkedir.

Kelime anlamı olarak kendi kökenini tayin etme anlamı taşımaktadır. Bu ilkeye
göre kendi geleceğini şekillendirme yalnızca ulusun kendisine ait olup başka
hiç kimse tarafından müdahale edilememektedir. Bir başka değişle bir ülke de
yaşayan halkın, başka bir devletin etkisi olmaksızın yönetimini kendisinin
belirlemesidir.
Self Determinasyon (Self-Determination)
Kavramı
İnsan topluluğunun aynı ırk ya da dine mensup kişiler tarafından
oluşturulması gerekmediğinden biraz önce bahsettik. Buna karşın günümüzde
pek çok etnik ya da dinsel farklılıklara mensup topluluklar self determinasyon
ilkesine dayanarak bağımsızlık talebinde bulunmaktadır.

Self determinasyonun iki çeşidi vardır. İçsel self determinasyona göre halk,
hiç bir baskıya maruz kalmadan kendi yönetim biçimini seçebilmelidir. Dışsal
self determinasyonda ise halk istediği devlete bağlanabilmekte yahut
bağımsız bir devlet kurabilmektedir.
Self Determinasyon (Self-Determination)
Kavramı
Self Determinasyon ilkesi ikinci dünya savaşının ardından uluslararası alanda
rağbet gören ve kullanılmaya başlanan bir kavram haline gelmiştir. BM
sözleşmesine Sovyetler Birliğinin ısrarı ile bu kavram eklenmiş olup, ilgili
madde de ‘’principle’’ yani ilke olarak bahsedilmiştir.

Aslen bir hak olan self determinasyon kavramından ilke olarak


bahsedilmesinin nedeni bu kavramın hukuksal gücünü azaltmaktır. Bunun
nedeni ise devletlerin mevcut bütünlüklerini bozmak istememeleridir. Başka
bir değişle self determinasyon ilkesi yerine uluslararası hukukun geleneksel
ilkeleri ağır basmaktadır. Örneğin toprak bütünlüğünün korunması.
Buraya kadar anlatılanlar self determinasyon kavramı hakkında fikir edinmek için yeterli olsa da bu kavramı
özümseyebilmek için yetersiz kalacaktır. Bu kavram ile ilgili detaylı olarak araştırma yapmanız tavsiye edilir. Keza Self
determinasyon bir slayda sığmayacak kadar ayrıntılı bir müessese olduğundan bu slaytta üstünde durulmamıştır.
Siyasal Otorite
Siyasal Otorite

Buraya kadar devlet olmak için gerekli olan iki unsurdan bahsettik. Ülke
Unsuru ve İnsan Topluluğu Unsuru. Devlet olabilmek için gerekli olan bir diğer
unsur ise siyasal otorite sahibi olmaktır. Belirli bir ülkeye yerleşmiş insan
topluluğu siyasal otoriteye sahip değilse, devlet olmanın gerektirdiği
unsurlardan birisi eksik kaldığından bir devletin varlığından söz edemeyiz.

Siyasal otorite unsurunda kast edilen devlet işlerini görebilecek bir


teşkilatlanmadır.
Siyasal Otorite
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Devletler Arası Dostça İlişkilere Dair
Uluslararası Hukuk İlkeleri Kararında ‘“Her devlet bir başka devletin müdahalesi
olmaksızın dilediği siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemini seçme
hususunda vazgeçilmez bir hakka sahiptir”. ibaresi yer almaktadır. Bu metinden
yola çıkarak uluslararası hukukta standart bir devlet yapısı olmadığı sonucunu
çıkarabiliriz.

Yine bu metinden yola çıkarak devletin bu sistemleri yürütebilmek için bir


otoriteye sahip olması gerektiği sonucuna ulaşmak mümkündür. Devletin
kanun çıkarabilmesi, uygulayabilmesi, ekonomik çizgisini belirleyebilmesi gibi
faaliyetleri ancak siyasal otoritenin aktif olarak kullanılması ile mümkündür.
Siyasal Otoritenin Şartları
Siyasal otoritenin devlet tarafından etkin bir şekilde kullanılması
gerekmektedir. Yani devletin fiili bir şekilde otorite sahibi olması şarttır.
Günümüz de mevcut devletler için aksi bir durum oluşmadıkça fiili otoritenin
olup olmadığı araştırılmaz, var kabul edilir. Yeni kurulan devletlerde ise siyasi
otoritenin fiilen varlığı araştırılır.

Uluslararası taahhütlerini yerine getirebilen, ülke de ki düzen ve asayişi


sağlayabilen ülkelerde etkin bir siyasi otorite var demektir.

Bazı durumlarda siyasi otorite geçici olarak kaybedilebilir. Örneğin darbe, iç


savaş, ayaklanma gibi olayların ardından siyasi otoritenin faal olarak
kullanılması zorlaşabilir. Ancak bu durumlar geçici olduğundan devletin varlığı
devam eder.
Egemenlik
Egemenlik
Egemenlik (sovereignty) kelimesinin kökeni Latince’ de: "Güçler arasında en
üstün olan" anlamına gelen supreanus’ tur. Fransız hukukçu Jean Bodin
egemenliği ‘bölünemez, devredilemez ve sınırlanamaz güç’ olarak tanımlamıştır.

Devletin temel kıstası egemenliktir. Egemenlik, bir devletin siyasal otoritesinin


kullanılabileceği alanın sınırlarını belirler.

Devletin egemenliği tektir ancak iç ve dış egemenlik olmak üzere iki farklı
şekilde incelenebilir.
Egemenlik

İç egemenlik, devletin kudretini ve siyasal iktidarın diğer özel ya da tüzel


kişilerinden veya iktidar sahiplerinden üstün olduğunu ifade eden kavramdır.

Dış egemenlik, devletin hiç bir zorlama veya baskı altında kalmadan yani kendi
isteği ile kabul ettiği sınırlamalar dışında uluslararası alanda tamamen
bağımsız olmasıdır.
Devletin Egemenlik Yetkileri

Devletin Kişiler Üzerindeki (Kişisel Yetkisi): Bir devletin ülkesi dışında


kullanacağı yetkiler bu devletin kamu gücünün bir bölümünü yada tümünü
ülkesi dışına taşımasını ve orada bir takım konularda fiilen egemen olmasını
gerektirmektedir. Devletin ülke dışındaki bu kişisel yetkisinin ana dayanağı
uyrukluk bağıdır. Bir devletin uyrukluk bağına benzer kimi bağlarına
dayanarak birtakım araçlar üzerinde ülkesi dışında kişisel yetkilerini
kullanması kabul edilmektedir.
Devletin Egemenlik Yetkileri

Devletin Ülkesel Yetkileri: Bazı istisnalar dışında ülkesel yetkiler geneldir,


tamdır ve münhasırdır. Devletin ülkesel nitelikli kimi yetkilerini kullanma hakkı
tanınan ve devletin ülkesini oluşturmayan alanlarda bitişik bölge balıkçılık, kıta
sahanlığı, münhasır açık bölge ve deniz alanları gelmektedir. Ayrıca hiçbir
devletin egemenliği altında bulunmayan ülkelerde devletin ülke dışı yetkileri
arasındadır.

You might also like