Professional Documents
Culture Documents
(GİRİŞ+10 BÖLÜM)
Hazırlayan :
Yrd.Doç.Dr.Fatih Çollak
Giriş
I-KUR’ÂN-I KERÎM
Kur’ân-ı Kerîm ilâhî mesajların sonuncusu olarak Allah katından[1] Cebrâil
aracılığı[2] ile Hz. Peygamber’in kalbine indirilmiş[3] ilâhî kelâmın[4] özel adıdır. Klasik
hale gelmiş tanımıyla Kur’ân-ı Kerîm “Hz. Peygamber’e indirilen, Mushaflarda yazılı,
Peygamberimiz’den bize tevâtür[5] yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen,
insanlığın benzerini getirmekten âciz kaldığı ilâhî kelâm[6]” dır.
Hz. Peygamber’e kırk yaşında iken milâdi 610 yılı Ramazan ayının 27. gecesinde
inmeye başlayan Kur’ân-ı Kerîm, ihtiyaca göre çeşitli zaman dilimleri içinde parça parça
Hz. Peygamber’e vahyedilmiş ve bu süreç yaklaşık yirmi üç yıl sürmüştür[7]. Yazıya
geçirilmiş ve kitap haline gelmiş şekline ‘Mushaf’ denilen Kur’ân-ı Kerîm’in ‘Kur’an’ lafzı
dışında Kitap, Zikr, Nur, Ruh, Şifa, Kelâmullah vs. isim ve sıfatları da vardır.
Kur’ân-ı Kerîm çeşitli yönleriyle âyet ve hadislerde tanıtılmıştır. Bunlardan bazıları
şöyledir :
1-Âyetler :
Allah (cc) şöyle buyurmuştur :
-Kur’an insanlara doğru yolu gösteren bir rehberdir[8].
-Şüphesiz Kur’an, hak ile bâtılı ayıran bir sözdür[9].
-Kur’an mü’minlere müjde[10] ve rahmettir[11].
-Kur’an sözlerin en güzeli[12] ve en doğru yola iletendir[13].
-Kur’an kesin gerçektir[14].
-Kur’an mübârek bir zikirdir[15].
-Kur’an akıl sahiplerine ve özellikle içinizden dosdoğru gitmek isteyene bir öğüttür[16].
2-Hadisler :
Hz.Peygamber (sav)’den rivaye edildiğine göre o şöyle demiştir :
-Şüphesiz ki sözlerin en güzeli Allah’ın kitabı olan Kur’an’dır[17](…)
-Her peygambere geçmişte iman edilen mûcizelerin benzeri bir mûcize verilmiştir.
Bana verilen mûcize ise Allah’ın vahyettiği Kur’an’dır (…)[18]
-Kur’an’ın diğer sözlere üstünlüğü Allah’ın yarattıklarına olan üstünlüğü gibidir[19].
-Kur’an en doğru yol ve hak ile bâtılı ayıran kesin bir hükümdür. Allah’ın ipi ve hikmet
dolu sözleridir. Arzu ve isteklerin bozamadığı, dillerin karışıklığa düşüremediği, ilim
adamlarının kendisine doyamadığı, fazla tekrarlanmakla eskimeyen, ve bıkkınlık
vermeyen, hayranlık veren yönleri bitip tükenmeyen bir kitaptır. O şaka bir söz değildir.
Ona dayanarak konuşan doğru söylemiştir. Onunla amel eden sevap kazanır. Onunla
hüküm veren adaletli davranmıştır[20].
-Kur’an senin lehine veya aleyhine delildir (…)[21]
-Allah Kur’an’la bir kısım milletleri yükseltir, bir kısmını alçaltır.
-Kur’an Hz. Peygamber’in ümmetine bıraktığı iki emanetten biridir[22].
-Bir müslümanın evinden çıkıp Kur’an’dan bir âyet öğrenmesi yüz rekat nafile
namazdan, yahut kendisiyle amel edilsin veya edilmesin ilimden bir konuyu
öğrenmesi bin rekat nafile namaz kılmasından daha hayırlıdır[38].
-Kur’an’ı öğrenin, devamlı okuyun ve dinlenin. Kur’an’ın ile onu öğrenip hakkını
ödemeye çalışan müminin durumu, içi misk dolu ve ağzı açık tuluğun durumuna benzer
ki miskin kokusu her tarafa yayılır. Kur’an’ı öğrendiği halde gaflete dalanın durumu da
içinde misk bulunup ağzı sıkıca bağlanmış olan tuluk gibidir (miskin kokusundan
yararlanılmaz)[39].
-İçinde Kur’an okunmayan evden daha harabe bir mekân yoktur. Hâfızasında
Kur’an’dan bir âyet bulunmayan kimse de hiç oturanı olmayan boş ve harabe ev
gibidir[40].
-Kur’an öğrenip onu okumanın karşılığında her harfine on sevap verilir[41]. Kur’ân’ı
dikkatle dinleyene ise iki sevap vardır[42].
-Ezberinde Kur’an olan kişinin hali bağlı deve gibidir; sahibi deveyi korursa onu
yanında tutar, salıverirse kaçıp gider[43].
-“Ümmetimin sevapları bana arzolundu, hatta bir insanın mescidi temiz tutmak için
çıkarıp attığı en ufak çöp parçasına varıncaya kadar... Onların günahları da bana arz edildi.
Bir insanın Kur’an’dan öğrenip te unuttuğu bir âyet veya bir sûreden daha büyük günah
görmedim[44].
-Şu Kur’an’ı öğrenin! Şüphesiz onu okumakla her harfine karşılık on sevapla
ödüllendirilirsiniz[45].
Birinci Bölüm
TECVİD İLMİ
İkinci Bölüm
HARFLER
I-Harfin Tanımı :
Solunum yoluyla vücuda giren ve aynı yolla dışarı çıkan havanın (nefes, soluk) bu
fonksiyonu bütünüyle irade dışıdır. Nefes alıp veren her canlı iradesi dışında cereyan
eden bu sistemle varlığını sürdürür. İnsanın isteği dışında içinden çıkan hava nefes’tir.
Nefes iradeyle ve işitilecek kıvamda olduğunda ses olur. İradeye dayalı ve ses olarak
duyulan nefesin belirli noktalara (mahreçlere) temasıyla da harf meydana gelir. Sonuç
olarak harf nefesin iradeye dayalı, işitilen ve belirli noktalardan çıkıp anlama katkıda
bulunan haline denir.
Harf “ağzın muayyen bir mahreç sahasından çıkan ve belli sıfatlara sahip bulunan ses”
olarak tarif edilmiştir Her harfin ismi, sesi ve resmi (yazı işareti, sembolü) vardır[61].
Örnek : Kur’an alfabesinin ikinci harfinin ismi bâ ( با ) dır. Sesi dudak içlerinden
çıkar ve kendine özgüdür. Harfin resmi ise ( ) بişareti yahut sembolüdür. Harfler
isimleriyle anılır, sesleriyle okunur, resimleriyle yazılır. Bir istisna olarak bazı
sûrelerin başında bulunan mukattaa harfleri isimleriyle okunur : (Hâ-Mîm, Tâ-Sîn, Yâ-
Sîn, Elif-Lâm-Mîm vd.)
II-Harflerin Mahreçleri :
Mahreç sözlükte “çıkış yeri, çıkak” demektir. Harfin sesinin çıktığı, ona ait sesin
belirdiği yere mahreçdenir. Her harfin bir mahreci vardır. Beş bölgede toplanan ve her
biri ayrı harfe ait olan on yedi mahreç vardır :
6.Dilin ortasıyla karşısındaki üst damaktan “cîm” ج, “şîn” ش ve “yâ[63]” يharfleri
çıkar.
7.Dilin sol veya sağ kenarıyla karşısındaki üst azı dişlerden hafif “dâd” ض çıkar.
8.Dil kenarının -dil ucuna uzanan- kavisli kısmı ile karşısındaki üst damaktan
‘lâm’ لharfi çıkar.
12.Dilin ucuyla iki alt ön dişlerin üst yarısından ‘sâd’ ص, ‘sîn’ س ve ‘zâ’ زharfleri
çıkar.
13.Dilin ucunun üst yüzü (sırtı) ile üst ön dişlerin uçlarıdan ‘zâ ظ, ‘zâl’ ذve
‘sâ’ ثharfleri çıkar. Dil ucu ‘zâ’ ظharfinde az; ‘zâl’ ذharfinde ondan bir miktar fazla;
III-Harflerin Sıfatları :
Sıfat sözlükte “bir varlığın tanınmasını sağlayan özellik yahut nitelik” demektir. Harfin
sıfatı ile kasıt “mahreçte seslendirilen harfe ait bir takım özellikler”dir. Mahreçleri aynı
olan harfleri birbirinden ayırmak, kuvvetli ve zayıf olan harfleri tanımak ve mahreçleri
farklı olan harfleri doğru seslendirmek için sıfatların bilinmesinde yarar vardır.
Her zaman harfle birlikte olan ve ondan hiç ayrılmayan (asıl, lâzım) sıfatlardan
bazıları şunlardır.
A- İsti’lâ Sıfatı : ( ) االستعلء
Harf seslendirilirken dilin üst damağa kalkması demektir. İsti’lâ sıfatlı harfler kalın
harflerdir. Bu sıfat ( ) خص ضغط قظbirleşiminde toplanan yedi harfte ( , ق, ط, غ, ض, ص, خ
) ظbulunur. Bunların dışında kalan harfler incedir.
B- Itbak Sıfatı : ( ) االطباق
Harf seslendirilirken dilin üst damağa kapanmasıdır. Bu sıfat ( ظ, ط, ض, ) ص
harflerinde bulunur.
C- Kalkale Sıfatı : ( ) القلقلة
Kuvvetli bir ses işitilinceye kadar sesin yahut mahrecin hareketlendirilmesi demektir.
Kalkale mahrecin sıkıştırılması ve buna bağlı olarak harfin asıl ve ilk sesinin ardından
mahreçte duyulan ikinci ve artı bir sestir. Bu sıfat ( ) قطب جدifadesinde yer alan ( , ب, ط,ق
د, ) جharflerinde bulunur.
D- Tekrîr Sıfatı : ( ) التكرير
“Râ” ( ) رharfinde görülen tekrîr sıfatı harf seslendirilirken dilin uç kısmının sürçmesi
veya titremesi şeklinde ortaya çıkar. Harf mahrecinden çıkarılırken dikkat edilmesi
gereken şey, tekrîr ile telaffuz edilmeye müsait olan “râ” ( ’) رyı bu sıfat ile okumaktan
sakınmaktır. Harf tekrîr sıfatıyla seslendirildiğinde birden çok “râ” ( ) رsesi ortaya çıkar
ki bu hatadır. Bundan sakınmanın yolu ise, telaffuz esnasında dil ucunu üst damağa
yapıştırmak ve onu damaktan ayırmadan sürçer gibi titretmektir.
E- İstitâle : ( ) االستطاله
‘Dâd’ ( ) ضharfinin sıfatı olan istitâle harfe ait sesin dil kenarının başladığı yerden
sonuna kadar uzaması demektir.
F- Cehr : ( ) الجهر
Cehr, harfin harekeli olarak telaffuzunda nefesin hapsolması” anlamına gelir. Cehr
sıfatlı harfler şunlardır : ( ) أ ب ج د ذ ر ز ض ط ظ ع غ ق ل م ن و يHarflerin
mahreçlerine uygulanan güçlü baskı (mahrecin tam kapanması) sebebiyle sesle birlikte
nefes akışı söz konusu değildir. Harf mahrecinden kuvvetle ve ses halinde çıkar ki bu ses
kendisiyle birlikte nefesin akışına engel olur.
G- Hems : ( ) الهمس
Hems, harfin harekeli olarak telaffuzunda mahrece yapılan baskının zayıf olması
(mahrecin tam kapanmaması) sebebiyle nefesin akması demektir. Hems sıfatı ( فحثه شخص
) سكتifadesinde toplanan on harfte bulunur. Lâm-elif الhariç harflerin on sekiz tanesi
cehr, on tanesi hems sıfatlıdır.
H- Şiddet : ( ) الشدة
( ) اجد قط بكتifadesindeki sekiz harfte bulunan şiddet sıfatı, harfin sâkin olarak
telaffuzunda mahrece uygulanan baskının kuvvetli olması (mahrecin tam kapanması)
sebebiyle sesin hapsolup akmaması demektir.
I- Rihvet : ( ) الرحوة
Rihvet, harfin sâkin olarak telaffuzunda mahrece baskının zayıf olması sebebiyle sesin
akması anlamına gelir. Bu sıfat med harfleriyle birlikte on üç harfte ( ث ح خ ذ ز س ش ص ض ظ
) غ ف هbulunur.
İ- Safîr : ( )الصفير
Safir, harfin seslendirilmesi esnasında iki dudak (iki ön diş ve dil ucu) arasından çıkan
ve kuş yahut ıslık sesine benzeyen artı sese denir. Bu sıfat ( ) ص س زharflerinde bulunur.
J- Tefeşşî : ( ) التفشي
“Şın” ( ) شharfine ait olan tefeşşî sıfatı, harfin telaffuzu esnasında sesin ağızda
yayılması” anlamındadır. Bu sıfat “şın” ( ) شharfinin mahrecinin akışındaki özel sestir.
K- Gunne : ( ) الغنة:
Gunne “Mîm” ve “nûn” ( ) م نharflerine ait bir sıfattır. Genizde oluşan bu ses inilti,
güvercin yahut kumru sesine benzer.
L- Lîn : ( ) اللين
Lîn, “harfi sâkin olarak telaffuz ederken mahrecinden külfetsiz, yumuşak bir şekilde
çıkarmak demektir. Lîn sıfatı, üstün harekeli harften sonra sâkin (cezimli) halde bulunan
“vâv” ( ) وve “yâ” ( ) يharflerine aittir. Lîn harfleri kelime üzerinde yapılan vakıf (duruş)
sebebiyle son harf sâkin olduğundan med ile (uzatılarak) okunur. Vasılda (geçişte) med
söz konusu değildir.
Med, idgam, ihfâ, izhar, iklâb, sekte vb. bir takım sıfatlar da vardır ki, bunlar bir
sebebe bağlı olarak harflerde bulunan ve onun yapısına mahsus olmayan (ârız)
sıfatlardır[65].
Üçüncü Bölüm
MED ve ÇEŞİTLERİ
I-Meddin Tanımı :
Med kelimesi sözlükte “arttırmak, ziyade etmek, uzatmak” demektir. Terim olarak
meddin anlamı “harfin sesini med harflerinden biriyle uzatmak[66]”tır.
“Kısaltmak, hapsetmek” mânasına gelen kasr ise “harfin med harfi olmaksızın asıl
sesiyle okunması yahut yalnız med harfinin isbat edilmesi” şeklinde tanımlanmıştır[67].
Med harfi, kendinden önceki harfin sesini, harekesi doğrultusunda uzatan harfe denir.
II-Med Harfleri :
Med harfleri üçtür :
1.Kendisinden önceki harf (mâ kabli) üstün harekeli olduğunda daima med harfi
olan elif ( ناgibi);
2.Kendisi sâkin, bir önceki harf ötre harekeli vav ( قولواgibi);
3.Kendisi sâkin, bir önceki harf esre harekeli yâ ( فيgibi)[68].
Med harfleri çoğu yerde yazıda görülmekle birlikte bazı drumlarda yalnız telaffuzda
vardır ( به, لهgibi)[69].
Mushaf’ın yazısına mahsus olmak üzere bazı kelimelerin sonunda bulunan elif’ler
“vav” veya “yâ” şeklinde yazılmıştır ( زلفي, كفي, الزكوة, الصلوةgibi)[70].
Kendilerinden önceki harfi harekesi doğrultusunda uzatan med harfleri kendileri
okunmadığı gibi, sâkin olmalarına rağmen bunlar üzerinde cezm işareti de bulunmaz[71].
III-Meddin Sebepleri :
Harfin sesini tabiî med ölçüsünün üzerinde uzatan sebepler ikidir :
1.Hemze :
Aslî harflerden olan hemze med harfinden sonra geldiğinde med sebebi olur ve ilgili
harfin sesini tabiî med ölçüsünden daha fazla uzatır. Med sebebi olan hemze geçiş
halinde (vasılda) okunmayan vasıl hemzesi değil, her durumda
okunan katı’ hemzesidir[72].
2.Sükûn :
Harfin harekesizlik halidir. Sükûn cezm ( ْْ ) işaretiyle gösterilir. Üzerinde cezm işareti
bulunan harfe sâkin harf denir.
Sükûn iki kısma ayrılır :
A)Lâzımî Sükûn : Duruş (vakıf) ve geçiş halinde varlığını koruyan, her durumda
َّ ْج
mevcut olan sükundur (el-Cânne ان َ اَلkelimesinin ilk nûnu - ْجانْ َن
َ – اَلile Âl-
âne آآل َنedatının lâmındaki آآل َن
ْ sükûn gibi) .
B)Ârızî Sükûn : Duruş halinde mevcut olup geçişte ortadan kalkan sükundur. Bu
sükûn kelime üzerinde duruş sebebiyle geçici olarak var olan sükundur ( يَ ْعلَ ُمو َن ْْ يَ ْوِم
ِ
ُ الدِّي ِن ْْ نَ ْستَعgibi)[73].
ْْ ين
IV-Meddin Kısımları :
Medler aslî ve fer’î olmak üzere ikiye ayrılır :
1.Aslî Med :
Aslî med tecvid ve kıraat kitaplarında daha çok tabiî med (medd-i tabiî) olarak geçer.
Tabiî med sadece med harflerinden biriyle yapılan uzatmaya denir[74]. Med harfinin
varlığı (zâtı) ancak bu med ile oluşur[75].
Tabiî med “hemze veya sükûn gibi sebeplere bağlı olmaksızın yalnız med harfleriyle
ِ َ َ ق, وحيها
ِ ِ
oluşan med” olarak tanımlanır. Örnek : ُكونُوا, يض
َ غ, ال َ ُ ن, اُوتِينَا, طه, بِه, ُ لَه, آم َن
َ vs.
Tabiî medlerin uzatılma süresi özellikle Kur’ân-ı Kerîm tilâveti sırasında hassasiyet
isteyen bir konu olur. Bu süre için birim olarak elif ölçüsü kullanılır. Bu ise elif diyecek
veya elif ( )اyazacak kadar bir süredir.”Bir parmak kaldırılacak kadar” ifadesi, öngörülen
bu sürenin Kur’an’ı güzel okuyan üstatların ağzından onları dinleyerek tesbit edilmesi
gerektiğini belirtir[76].
2.Fer’î Med :
Fer’î medler tabiî medden türeyen medlerdir. Fer’î med, med harfiyle med
sebeplerinden birinin ortaklaşa meydana getirdiği mede denir. Bununla harfin sesi
harekesi doğrultusunda bir miktar uzar ki, bu, tabiî med ölçüsünün üzerindedir.
Fer’î medlerin kısımları :
A) Muttasıl Med (Medd-i Muttasıl) :
Med harfiyle med sebebi olan hemzenin aynı kelimede yan yana bulunmasıyla
meydana gelen meddir ( وء ِ
َ ُس, يئ
َ ج, َشاءgibi).
Muttasıl meddin tabiî med üzerine bir miktar med ilâve etmek suretiyle bir elif
ölçüsünden fazla miktarda med edilmesi vâciptir. Kıraat imamları med ilâve edilmesi
hususunda ittifak, meddin miktarında ihtilâf etmiştir. Muttasıl medde sadece bir elif
(kasr) mertebesi yoktur.
Bağlı olduğumuz Âsım kıraatinin Hafs rivâyetinde muttasıl med ağırlıklı olarak tabiî
med üzerine üç elif ilâveyle dört elif miktarı med edilir.
B) Munfasıl Med (Medd-i Munfasıl) :
Med harfiyle med sebebi olan hemzenin ayrı kelimede yan yana bulunmasıyla
ِ يا اَب, اف ِ ِ ِ
meydana gelen meddir ( ت َ َ ُ انِّي اَ َخ, تُوبُوا الَي الَّلهgibi).
Munfasıl med câiz meddir. Kıraat imamlarına göre bir, iki, üç, dört ve beş elif
mertebeleriyle icrâ edilir. Âsım kıraatinin Hafs rivâyetinde munfasıl med genel olarak
dört elif med edilir.
Kelimenin son harfinin harekesi esre ise ( ) َع ِقبَ يْ ِهise dört vecih câizdir :
-Tul,
-Tevassut,
-Kasr,
-Revm.
Kelimenin son harfinin harekesi ötre ise ( ) َخ ْوفise yedi vecih câizdir :
-Tul,
-Tevassut,
-Kasr,
-Tûl ile işmâm,
-Tevassut ile işmâm,
-Kasr ile işmâm,
-Revm.
b. Kur’ân-ı Kerîm’de sadece iki yerde med sebebi lâzımî sükun olan medd-i lîn
bulunur. Birisi Meryem Sûresi’nin evvelinde geçen كهيعص, diğeri Şûrâ Sûresi’nin
başlangıcındaki عسقmukattaa harfleri içinde yer alan َع ْي ْنlafzıdır. Burada lîn harfinden
sonra gelen ve med sebebi olan “nûn” harfinin sükunu lâzımî sükun olduğundan tûl (3
Elif ) ve tevassut ( 2 Elif ) olmak üzere iki vecih vardır.
Medd-i lîn’in hükmü de –medd-i ârız da olduğu gibi- câizdir[81].
Dördüncü Bölüm
İDGAM ve HÜKÜMLERİ
Kur’ân-ı Kerîm’in lafızları yirmi dokuz sessiz harften oluşur. Harekelerle seslendirilen
bu harflerden bir kısmı kendilerine ait ses ve sıfatlarla bağımsız, bir kısmı bazı sebeplere
bağlı olarak kendisinden sonra gelen harfle birleşik olarak okunur.
İdgam dilin aynı veya yakın mahrece iki yerine bir defa gitmesiyle telaffuza kolaylık ve
akıcılık kazandırmak için yapılır[82].
I-İdgam’ın Tanımı :
İdgam sözlükte “bir şeyi diğer bir şeyin içine katmak” demektir. İdgam’ın terim anlamı
ise “iki harften ilkini ikinciye katarak telaffuz etmek”tir. Bu harflerden
birincisine müdgam, ikincisine müdgamün fîhdenir[83]. İdgam uygulamasında iki
harf şeddeli tek harf olarak okunur.
II-İdgam’ın Sebepleri :
Aynı veya ayrı kelimede yan yana gelen iki harf arasındaki idgamın üç sebebi vardır :
1) Temâsül :
İki harfin mahreç ve sıfatta bir olması demektir :
ِ مااتَّح َدا م ْخرجأ و
ًص َفة َ ًَ َ َ َ
2) Tecânüs :
İki harfin mahreçte bir, sıfatta farklı olmasıdır :
ِ ماَاتَّ َف َقا م ْخرجا وا ْختَ لَ َفا
ًص َفة َ ًَ َ
3) Tekârüb :
İki harfin mahreç ve/ veya sıfatta birbirine yakın olması demektir[84] :
ماتقاربا مخرجا او صفة
III-İdgam’ın Unsurları :
İdgam’ın iki unsuru vardır :
1.Müdgam : İdgam edilecek (kendisinden sonraki harfe katılacak) birinci sâkin harftir.
2.Müdgamün fîh : İdgam’ın kendisinde gerçekleştiği (sâkin olan birinci harfin
kendisine katıldığı) harekeli ikinci harftir.
IV-İdgam’ın Şartları :
1.İdgam edilecek harfler arasında idgam sebeplerinden biri olmalıdır.
2.Müdgam ile müdgamün fîh yan yana olmalı; ikisinin arasına idgama engel olacak
başka bir harf girmemelidir.
3.Müdgam sâkin (idgâm-ı kebir hariç) müdgamün fîh harekeli olmalıdır. Mesela,
(ص
ْ ص
ُ ) الَتَ ْقkelimesinde bu şart bulunmadığından idgam söz konusu değildir[85].
4.Müdgam med harfi olmamalıdır.
اَ َمنُوا َو َع ِملُواgibi…[86]
V-İdgam’ın Çeşitleri :
1) İdgâm-ı Misleyn :
Mahreç ve sıfatları aynı olup ilki sâkin, ikincisi harekeli iki harf
arasındaki idgama, idgam-ı misleyn (iki aynı harfin idgamı) denir ve bu çeşit idgam
vâciptir.
Örnek :
ِ
صاك َ ب بِ َع
ْ ض ِر ْ َربِ َح, قَ ْد َد َخلُوا, تَ ْستَ ِط ْع َعلَْي ِه, ْح َّق
ْ ا, ت تِ َج َارتُ ُه ْم َ ال, اَفَّاك, اَقُ ْل لَ ُك ْم
Misleyn olan harfler aynı kelimede tek ( ْحر ِ
ُ اَل, ُ ُك ْرسيه, ) ُحبًّا, ayrı kelimelerde çift harfle
( َع ْن نَ ْفس, َه ْمُ قُ ْل ل, ) قَ ْد َد َخلُواyazılır.
İlki harekeli ikincisi sâkin olan misleyn (birbirinin aynı) harfler arasında idgam câiz
değildir :
Örnek : ( تُ ْت لَي , ) تَ ْم َس ْسه.
İdgâm-ı misleyn biri maa’l-gunne, diğeri bilâ gunne olmak üzere ikiye ayrılır. İdgâm-ı
misleyn maa’l-gunne (gunneli idgâm-ı misleyn) “mîm” ve “nûn” ( ) م نharflerinde
yapılır. Buna göre sâkin “mîm”den sonra harekeli “mîm” veya sâkin “nûn” dan sonra
harekeli “nûn” geldiğinde bunlar kendi aralarında idgam edilirler : ( ُ) َو ُه ْم ِم ْن \ َوَم ْن نُ َع ِّم ْره.
İdgâm-ı misleyn bilâ gunne (gunnesiz idgâm-ı misleyn) ise “mîm” ve “nûn” dışında
ِ
ْ ض ِر
kalan ve birincisi sâkin ikincisi harekeli iki harf arasında uygulanan idgamdır : ( ب ْا
ِ ْ ) ربِح.
َ بِ َع, ت ت َج َارتُ ُه ْم
صاك َ َ
2) İdgâm-ı Mütecâniseyn :
Mahreçleri bir, sıfatları farklı olan ve birincisi sâkin ikincisi harekeli iki harf
arasındaki idgama, idgam-ı mütecâniseyn denir.
Âsım kıraatinin Hafs rivayetinde idgâm-ı mütecâniseyn harfleri sekiz tane olup üç
grupta toplanmıştır :
A) Tâ ( ) طDâl ( ) دve Tâ ( ) تGrubu :
َّت طَائَِفة
ْ َود, َو َع ْدتَ ُه ْم, ت َد َع َوا اللَّ َه
ْ َ اَثْ َقل, ْت
َ سط
َ َب
Bu ve benzer örneklerde ilgili harf grubu arasında idgam vâciptir.
Kur’ân-ı Kerîm’de sâkin dâl ( ) دharfiyle harekeli tâ ( ’) طnın veya sâkin tâ ( ) طile
harekeli dâl ( ) دharfinin yan yana geldiğinin örneği yoktur.
B) Sâ ( ) ثZâl ( ) ذve Zâ ( ) ظGrubu :
câiz olmakla birlikte söz konusu sıfatın belirtilmeden tam idgam yapılması rivayet
olarak daha sahihtir.
B) Lâm ( ) لve Râ’ ( ) رHarfleri :
Örnek : ب
ِّ َر قُ ْل
Sâkin ‘lâm’ ( ) لharfinin kendisinden sonra harekeli olarak gelen ‘râ’ ( ’) رya
içinde kayboluyor, fakat herhangi bir sıfatıyla kendini hissettiriyorsa eksik idgam’dır.
( ْت
َ سط
َ َ ب, يَ ْع َم ْل ) َمنgibi…[88]
Beşinci Bölüm
TENVİN ve SÂKİN NÛN’A AİT HALLER
Tenvin, isimlerle isim asıllı kelimelerin sonuna gelen ve çift hareke (iki üstün, iki esre,
iki ötre) ile gösterilen sâkin nûn olup isimlik belirtisidir[89]. Sâkin nûn ise harekesi
olmayan ve üzerinde cezim işareti bulunan nûn’dur.
Kur’an kıraatinde sâkin nûn ve onun hükmünde olan tenvinde bunları izleyen harflere
göre bazı değişim ve dönüşümler olur[90]. Tenvin ve sâkin nûn’a ait bu değişim ve
dönüşüm dört halde bulunur :
1.İzhâr :
Sözlükte “bir şeyi açıklamak, ortaya çıkarmak; açıktan okumak” mânalarına gelir.
Tecvid ilminde “iki harfin arasını ayırma” (harfi mahrecinde okuma) demektir.
Sâkin nûn veya tenvinden sonra ( ه, غ, ع, خ, ح, ) أharflerinden birinin gelmesi
halinde sâkin nûn veya tenvin bu harflerin önünde idgam, iklâb veya ihfâ edilmeden
izharla okunur (gerçek sesleriyle telaffuz edilir). Burada izhar yapmaya sebep, sâkin nûn
veya tenvinle izhar harflerinin mahreçlerinin birbirine olan uzaklığıdır.
Örnek : ( ُ ِم ْنه, ًكيما
ِ [) َعلِيماً ح91].
َ
2.İdgam :
Sâkin nûn veya tenvinden sonra “yermilûne” ( ) يرملونkelimesini oluşturan harflerden
biri bulunduğunda sâkin nûn veya tenvin bu harflere katılarak okunur (idgam). Bu
harflerle yapılan idgam iki kısma ayrılır :
A) İdgam Maa’l-Gunne (gunneli idgam) :
( ) يرملونifadesinde yer alan “yâ”, “nûn”, “mîm” ve “vav” harflerinden önce gelen sâkin
nûn veya tenvinin hafifçe uzatılan geniz sesi eşliğinde bu harflere katılarak
seslendirilmesine denir.
Örnek : ( بِ َ َم ْه ُزوم ِم َن ْاالَ ْحزا, اديأً يُناَ ِدي
ِ َ من,
ُ َوِم ْن َوراَئِ ِه ْم, َوَم ْن يَ ْبتَ ِغ, َملِكاً نُقاَتِ ُل, ) ِم ْن نَ ِذير
B) İdgam Bilâ-Gunne (gunnesiz idgam) :
Sâkin nûn veya tenvinin aynı ifade içinde geçen “lâm” veya “râ” harfine bütünüyle
katılarak okunmasına denir.
Örnek : ( ِم ْن َربِّ ِه ْم, ِم ْن لَ ُدنَّا, َه ْم
ُ َخ ْيراً ل , )غَ ُفور َرِحيم.
Sâkin nûn ile ( ) ينموharflerinden “vav” veya “yâ” aynı kelimede bulunursa idgam değil
ِ , قِ ْن وان
izhar geçerlidir ( ص ْنوأن بُ ْن يَان, [) ُدنْ يَا92].
َ
3.İklâb :
Sözlükte “döndürmek, çevirmek” anlamlarına gelen iklâb, tecvid terimi olarak bâ ( )ب
harfinin önünde bulunan sâkin nûn veya tenvinin idgam yapılmaksızın”mîm”e
dönüşmesini ifade eder[93]. Uygulamada sâkin nûn veya tenvin tam bir “mîm”e çevrilir,
“mîm” ihfâ edilerek okunur.
Örnek : ِم ْم بَ ْع ِد: ِم ْن بَ ْع ِد ِ س ِميعم ب: صير
صير َ ُْ َ
ِ س ِميع ب
َ َ
İklâb uygulamasının sebebi, yan yana gelen sâkin nûn ile “bâ”nın mahreçlerinin idgam
edilecek kadar yakın ve izhar edilecek kadar uzak olmayışı şeklinde açıklanmıştır[94].
4. İhfâ:
İhfâ “gizlemek” demektir. Tecvid ilminde ihfâ “tenvîn veya sâkin nûn’un zâtını
gizleyip, gunne sıfatını belirtmek” şeklinde açıklanmıştır. Zâtını gizlemekten kasıt, nûn’u
mahrecinden ayırıp gunne sıfatıyla seslendirmektir.
İhfâ harfleri şunlardır :
ك,ق,ف,ظ,ط,ض,ص,ش,س,ز,ذ,د,ج,ث,ت
Örnek : اُنْ ِز َل, ك َر
َ َم ْن َش, فَ ْتح قَ ِريب
Tenvinle sâkin “nûn”un ihfâ harflerinden önce gelmesi durumunda ihfâ yapılır ve
buna dil ihfâsı denir. İhfâ uygulamasına gerekçe olarak, “nûn”un bu harflere idgam
edilecek kadar yakın, izhar edilecek kadar uzak bulunmaması gösterilmiştir[95].
Altıncı Bölüm
SÂKİN MÎM’E AİT HALLER
Sâkin mîm’in, kendisinden sonra gelen harekeli mîm’e katılarak (idgam edilerek)
okunmasına idgâm-ı misleyn maa’l gunne denir. Bu idgam uygulamasında şeddeli
olarak okunan “mîm”in gunnesi belirtilir.Süresi okuyuş seyrine göre 1, yahut 1,5 elif
miktarıdır.
Örnek:
( ) َوَما بِ ُك ْم ِم ْن ْنع َمة ( الحق ِ
َ اء ُك ْم م َن
َ ) َج
b) İhfâ-ı Şefevi (Dudak İhfası, Sâkin Mîm’in İhfâsı):
Sâkin mîm ile harekeli bâ ( )بharfi arasında geçerli olan uygulamadır. İhfâ edilen mîm
dudak harfi olduğundan “şefevî” denilmiştir. Süresi okuyuş seyrine göre 1, yahut 1,5 elif
miktarıdır.
Örnek:
ِ ِ أن ُفس- بصحاف
ِ
ُ كم باتِّ َخاذ
( كم ْ َ َ )ع ْليهم
َ
c) İzhâr-ı Şefevi ( Dudak İzharı, Sâkin Mîm’in İzhârı):
Sakin mîm ile mîm ve bâ dışında kalan harekeli harfler arasında geçerli olan
uygulamadır. Sâkin mîm kendisinden sonra gelen harfe katılmadan, mahrecinde kendine
ait ses ve sıfatla bağımsız olarak okunur. Örnek : ( نتم ِ
ْ طرنا ( ) ْأم أم
ْ [) َو ْأم96].
Yedinci Bölüm
‘RÂ’ HARFİNE AİT HÜKÜMLER
‘Ra’ harfine ait üç hüküm vardır:
Not:
‘Râ’ harfi idgamlı veya şeddeli halde ise, müdgamun fîh (idgamın kendisinde
gerçekleştiği ikinci harf) olan ikinci ‘râ’ ya bakılır. İkincisi kalın ise birincisi de kalın,
ikincisi ince ise birincisi de ince okunur.
Örnek : (şerri) َش ِّرkelimesinde her iki ‘râ’ ince, (yefirru) يَِفرkelimesinde her iki ‘râ’ kalın
okunur[97].
Sekizinci Bölüm
ZAMİR
Zamir kısaca cümle içinde ismin yerine kullanılan harfe denir. Tecvid ilminde
müfred (tekil), müzekker (eril) ve gâip (üçüncü şahıs) formunda kullanılan ve hâ-ı
kinâye denilen zamire ait hükümler şunlardır :
1- Vakıf halinde (duruşta) harekesiz (cezimli) olan zamir med’siz (uzatılmadan, sâkin )
olarak bir şekilde okunur.
Örnek : ( ِم ْن ْه- َع ْن ْه-)لَ ْه – بِ ْه
2-Vasıl halinde (geçişte) harekeli olan zamir kendinden önceki harfin konumuna göre iki
şekilde okunur :
a) Üstün, ötre veya esre harekeli bir harften sonra gelen zamir med ile (uzatılarak)
okunur.
Örnek :( ُيَ ْعلَ َمه-ُ َربه-) بِ ِه
Harekeli harfi izleyen zamirden sonra bir sebeb-i med bulunmazsa zamir bir elif miktarı
med edilerek okunur : ( ) َوالَ يَ ُؤ ُدهُ ِح ْفظُ ُه َما
Harekeli harfi izleyen zamirden sonra sebeb-i med olan hemze bulunursa, bu takdirde
zamir munfasıl med hükmünce 4 elif miktarı uzatılır. Örnek :(ايمانًا – ِع ْن َدهُ اِالِّ بِِا ْذنِِه ِِ
َ ) به
Âsım kıraatinde Zümer suresinin 7.ayetinde geçen ( ُْضه
َ ) يَ ْرfiilindeki zamir kasr ile
(med edilmeden) okunur. Zira yazıda görülmeyip fiilin aslında mevcut olan “elif”
sâkindir, sâkinden sonra gelen zamir de med’siz (tabiî harekesiyle) okunur.
b) Sakin bir harften sonra gelen zamir med edilmeden (tabiî harekesiyle) okunur. ( – ُِم ْنه
َعلَ ِيه- ُاجتَبَاه
ْ ) َو
ِ ِ )فlafzındaki
Âsım kıraatinin Hafs rivâyetinde Furkan suresinin 69. ayetinde geçen (يه ُم َهانًا
zamir, sâkin harften sonra gelmesine rağmen uzatılarak okunur.
c) Kendisinden sonra sâkin harfin bulunduğu zamir de med’siz (tabiî
harekesiyle) okunur.(ين ِ َّ ِ ِ ) لَهُ الْمل
َ ل ََعل َمهُ الذ – ْك ُ
d) İki sakin arasında bulunan zamir de uzatılmadan (tabiî harekesiyle) okunur ( ُيَ ْعلَ ْمه
ِ ِ
َ[)اهلل – م ْنهُ ابْتغَاء98].
DokuzuncuBölüm
LAFZATULLÂH
Lafzatullâh diye ifade edilen Allah ( )اهللkelimesinin lâm’ıyla ilgili üç hüküm vardır:
1) Üstün harekeli harften sonra gelen Allah ( )هللاkelimesinin lâm’ı kalın okunur.
Örnek :( َواهلل- )اِ َّن اهلل
2) Ötre harekeli harften sonra gelen Allah ( )هللاkelimesinin lâm’ı kalın okunur.
Örnek : (ل اهلل
ُضْ َف – ص ُراهلل
ْ َ)ن.
3) Esre harekeli harften sonra gelen Allah ( )هللاkelimesinin lâm’ı ince okunur.
Örnek : (ِهلل – ( بِا هلل
Aynı hükümler “ ”اَللَّ ُه َّمlâfzı için de geçerlidir.
Örnek : (اللَّ ُه َّم ك اللَّ ُه َّم – قُ ِل
َ َ[) ُس ْب َحان99].
Onuncu Bölüm
LÂM-I TA’RÎFE AİT HÜKÜMLER
İsimlerin başına gelen ve onlara belirlilik kazandıran “el” ( ) اَ ْلtakısı lâm-ı ta’rîf
(harf-i ta’rîf) diye nitelendirilmiştir. Bu takı “elif” ve “lâm” dan oluşur.
Lâm-ı ta’rîfe ait iki hüküm vardır :
1) Lâm-ı Ta’rîfin İzhârı (İzhâr-ı Kameriyye) :
Lâm-ı ta’rîf onu izleyen 14 harften önce izhâr kuralıyla okunur ki buna lâm-ı ta’rîfin
izhârı (izhâr-ı kameriyye) denir. Lâm-ı ta’rîf bu harflere katılmadan (mahrecinde
kendine ait ses ve sıfatla) okunur. 14 harf şu cümlede toplanmıştır : ( ُيمه ِ ْ ك و َخ
َ ف َعق َ َ َح َّج ) اَبْ ِغ
Örnek : (ض
ُ ْاالَ ْر- ) اليَ ْو ُم – ال َق َم ُر
2) Lâm-ı Ta’rîfin İdgâmı (İdgâm-ı Şemsiyye) :
Lâm-ı ta’rîf bu harflerin dışında kalan diğer 14 harfe idgam edilerek okunur ki buna lâm-ı
ta’rîfin idgâmı(idgâm-ı şemsiyye) denir.
Örnek : (َّار
ُ الن- س َّ – الصالِ ُحو َن
ُ الش ْم َّ )
Lâm-ı ta’rîf’ten sonra “nûn” geldiğinde gunneli lâm-ı ta’rîf idgâmı (İdgâm-ı Şemsiyye
Maa’l-gunne) olur.
Örnek :
ُ َّ اَلنا, َّار
(س ُ ) اَلن
Lâm-ı ta’rîf’ten sonra “nûn” dan başka diğer 13 harften biri geldiğinde gunnesiz lâm-ı
ta’rîf İdgâmı (İdgâm-ı Şemsiyye Bilâ-gunne) olur.
Örnek :
( س َّ – الصالِ ُحو َن
ُ الش ْم َّ )[100]
Kaynaklar :
1. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Beyrut, ts.
5. Çetin, Abdurrahman, “İhfâ”, DİA, İstanbul, 2000; amlf., “İzhar”, DİA, İstanbul, 2001.
amlf., “Tecvid”,DİA, İstanbul, 2011. amlf., Kur’an Okuma Esasları, Bursa, 2007.
6. Dârimî, Abdullah b. Abdurrahman, es-Sünen, İstanbul, 1981.
7. Durmuş, İsmail, “Harf”, DİA , İstanbul, 1997.
8. Durmuş, İsmail-Gündüzöz, Soner, “Nûn”, DİA, İstanbul, 2007.
9. Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî, Sünen, İstanbul, 1981.
Dipnotlar :
[1] el-Vâkıa 56/80.
[2] eş-Şuarâ 26/193.
[3] el-Bakara 2/97
[4] et-Tevbe 9/6
[5] Her devirde yalan üzerine birleşmelerini aklın imkânsız gördüğü bir topluluk tarafından
aktarılması ile. Bk., Heyet, İlmihal, İSAM, İstanbul, 1998, (I-II), I, 103.
[6] A.y.
[7] Birışık, Abdülhamit, “Kur’an (Tarihi), DİA, Ankara, 2002, XXVI, 384.
[8] el-Bakara 2/185.
[9] et-Târık 86/13.
[10] en-Neml 27/2.
[11] en-Neml 27/77.
[12] ez-Zümer /39/23.
[13] el-İsrâ 17/9.
[14] el-Hâkka 69/51.
[15] el-Enbiyâ 21/50.
[16] et-Tekvîr 81/27,28.
[17] Buhârî, “İ’tisâm”, 2.
[18] Buhârî, “İ’tisâm”, 1.
[19] Tirmizî, “Fezâilü’l-Kur’an”, 25.
[20] Tirmizî, “Fezâilü’l-Kur’an”, 14.
[21] İbn Mâce, “Tahâret”, 5.
[22] Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV,366.
[23] Görgün, Tahsin, “Kur’an (Mahiyeti)”, DİA, Ankara, 2002, XXVI, 388.
[24] el-A’râf 7/204.
[25] “Kur’an (Mahiyeti)”, DİA, XXVI, 389.
[26] Heyet, İslâm İlmihali, İFAV, İstanbul, 2010, s.354.
[27] en-Nisâ 4/82.
[28] en-Nahl 16/44.
[29] el-Fâtır 35/29.
[30] Buhârî, “İlim”, 15; “Temennî”, 5.
[31] İbn Mâce, “Sünnet”, 16.
[32] Ebû Dâvûd, Sünen, “Vitr”, 14.
[33] Dârimî, “Fezâlü’l-Kur’an”, 1.
[34] Tirmizî, “Daavât”, 23.
[35] Buhârî, “Fezâlü’l-Kur’an”, 21.
[36] Ebû Dâvûd, Sünen, “Vitr”, 14.
[37] İbn Mâce, “Sünnet”, 17.
[38] İbn Mâce, Sünnet, 16.
[39] İbn Mâce, Sünnet, 16.
[40] Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân, 1.
[41] Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân, 1.
[42] Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân, 10.
[43] Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 226.
[44] Tirmizî, Fezâil’ül-Kur’ân,19.
[45] Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân, 1.
[46] Çetin, Abdurrahman, “Tecvid”, DİA, İstanbul, 2011, XL, 253.
[47] el-Furkân, 25/32; el-Müzzemmil 73/4.
[48] “Tecvid”, DİA, XL, 253.
[49] Çetin, Abdurrahman, Kur’an Okuma Esasları, Bursa, 2007, s.76.
[50] el-Furkân, 25/32.
[51] el-Müzzemmil 73/4.
[52] Tirmizî, “Fezâil’ül-Kur’ân”, 23; Ebû Dâvûd, Sünen, “Vitr”, 20.
[53] Buhârî, “Fezâlü’l-Kur’an”, 29.
[54] Kur’an Okuma Esasları, s.81.
[55] Ay.
[56] Altıkulaç, Tayyar, Tecvidu’l-Kur’an, Ankara, 1983, s.4.
[57] Kur’an Okuma Esasları, s.82.
[58] Ay.
[59] Bkz., Karaçam, İsmail, Kur’ân-ı Kerîm’in Faziletleri ve Okunma Kaideleri, İstanbul, 2008,
s. 166; Tecvidu’l-Kur’an, s. 3; Kur’an Okuma Esasları, s.77.
[60] Kur’an Okuma Esasları, s.77.
[61] Durmuş, İsmail, “Harf”, DİA , İstanbul, 1997, XVI, 158.
[62] “kâf” [ ] قmahrecinin bir miktar alt tarafı. (F.Ç)