You are on page 1of 4

! 01. Müslümanın Aileye Bakış Açısı Nasıl Olmalıdır?!

İslam da aile ve aile kurumunun önemi


İslam da ailenin yeri hususunda ele alınacak başlıklar:
1.Bir müslüman aileyi nasıl tasavvur etmelidir?
2.Ailenin fertlerinden İslam’ın istekleri, fertlerin İslam’a ve birbirlerine karşı görevleri

Bir Müslüman aileyi nasıl algılamalıdır (tasavvur etmelidir)?


İnsanoğlu İslam nezdinde iki şeyden müteşekkildir
i. İnsanın tasavvuru (algısı)
ii. İnsanın ameli ve eylemleri
İslam bir konuya bakış açısına da, amele de müdahele eder, bu her konu için böyledir. Buradan yola çıkarak;
Eğer ki kişi aileyi doğru şekilde tasaavvur edemediyse -İslam’ın istediği gibi-, ne kadar güzel şeyler yapmaya çalışsa
da, güzel bir netice ortaya çıkmaz.
İslam bize aileye bir nimet olarak bakmamızı istiyor. Bir müslüman ailesine vebal, yük gözüyle bakamaz. Aile kişiyi
meşgul eden, işlerinde engelleyen bir unsur değildir. Müslüman kadın ve erkeğin Allah (cc.)’ın verdiği bu nimeti,
nimet olarak görmeyip nankörlük yapma hakkı yoktur.
“Onda 'sükun bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet
kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” (Rum 21)
Bu ayetten de delillendiği üzere evlilik müessesi bize sunulan bir nimettir.
“O size istediğiniz her şeyden verdi. Eğer Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız!” (İbrahim 34)

BİRİNCİ MESELE

Evlilik kurumu insanoğlu için bir nimettir


Evlilikte bu nimetlerdendir. İnsanlar Allah (cc.)‘ın nimetlerine karşı iki kısımdırlar.
1.Gafillikleri ile kendini helaka götüren gafillerdir.
2.Zakir ve mütefekkirdirler. Sürekli tefekkür halinde olan, nimetleri görmeye ve şükrünü eda etmeye çalışan
insanlardırlar.
Biraz önceki Rum suresinde Allah (cc.);
“Düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.”
Yani düşünmeyen, gafil olan bir adam veya kadın evliliğin kendi üzerinde ne büyük bir nimet olduğunu anlayamaz.
Evlilik bize Allah (cc.)’ın lütfetmiş olduğu nimetlerden bir nimettir ve sürekli olan nimetlerdendir.

Niye nimettir evlilik?


Bir erkek ve kadın belli bir yaşa gelince ne kadar güzel bir ortamda, refah içinde olsalar da içlerinde olgunlaşmayan,
kemale ulaşmayan, doymayan ve tatmin olmayan bazı duygular vardır. Bu duyguları para, mutlu bir ebeveyn ortamı
veya iyi bir arkadaş tatmin edemez. Allah (cc.) nikah akdi ile oluşan aile kurumunu, bu duyguları tatmin eden bir
unsur yapmıştır.
“Onda 'sükun bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratmıştır.”
Hem erkek hem de kadın için bu duygular böyledir. Yine insan başkalarına karşı sevgide ne kadar doruk noktada
olsa da, doymayan kimi duygular vardır. Merhamette buna dahildir, bu hususlar evliliğin nimet olmasındaki en
büyük boyutlardandır.
Bunun yanında erkek ve kadının fıtri olarak eş edinip iffetlerini muhafaza etmeleri, Allah (cc.)’ın azabını çekecek
günahlara düşmemeleri için bir kurumdur.
Yine bu kurumun meyvesi olan, insan için göz aydınlığı olan çocuklara ulaşılır.
Bunlar hep evliliğin nimet boyutlarındandır.
O zaman madem ki İslam evlilik kurumu vasıtası ile insanın hayatına giren her unsuru nimet olarak isimlendirmişse,
insanın da bu kurumu ve getirdiklerini böyle anlaması gerekir.
Erkek veya kadın, eşinden ve çocuklarından sürekli yakınır onların nimet boyutunu görmezse, bu nankörlüktür, Allah
(cc.)’ta ona öyle muamele eder. Öyleyse hem müslüman kardeşlerimiz hem de bacılarımız, evlilik kurumuna bir
nimet olarak bakmalıyız.
! 01. Müslümanın Aileye Bakış Açısı Nasıl Olmalıdır?! 2

Nimet hususunda ikinci mesele ise, nimetin şükrünü eda etmektir;


Her konuda Allah (cc.)’ın bir sünnetullah’ı vardır.

Ne demektir sünnetullah?
Sünnetullah demek, Allah (cc.)’ın değişmez kanunlarıdır. Misal bir insan doğar, gençleşir ve ölür, bu değişmez bir
kanundur. Hakeza Allah (cc.)’ın nimetler konusunda da bir sünnetullahı vardır. Bu değişmez kanun;
Allah (cc.), nimetini nimet bilip, o nimetin şükrünü eda edenlere, nimetini attırır da arttırır, bereket kılar, o nimetten
huzur ve mutluluk duymalarını sağlar.
Allah (cc.) kendisine verilen nimeti nimet olarak bilmeyen ve doğal olarakta şükrünü eda etmeyen, nankörlük eden
insanları ise, verdiği nimetin tam zıttı ile cezalandırır. Ne vermişse zıttı ile cezalandırır. Zenginliği fakirlikle, kuvveti
zayıflıkla, mutluluğu mutsuzlukla cezalandırır.
Bu sebepten müslüman, evlilik kurumunu nimet olarak algılamazsa bunun şükrünü de eda edemez. Nimet olarak ta
görülmeyince şükür gereği görülmez, böyle olunca da Allah (cc.) kulu tam zıttı ile cezalandırır.
Bunun delili ise Allah (cc.)’ın Musa as. dilinden yahudilere söylediği “Şayet şükrederseniz size arttırırım” ayetidir.
Demek ki bu nimetler konusunda Allah (cc.)’ın sünnetidir.
İkincisi olarak, Allah (cc.)’ın verdiği nimeti nimet bilmeyip şükretmeyen insanın durumudur. Allah (cc.) bu insanı tam
zıttı ile cezalandırır, Allah (cc.) ayette;
“Allah size bir beldeyi örnek veriyor. Bu belde güven ve huzur içinde yaşıyordu, her yandan kendisine bol rızık
akıyordu.”
Dikkat edilirse burada Allah (cc.)’ın iki nimeti var. Allah (cc.) onlara rızık ve güven vermiş, devamında ise
“Fakat halkı, Allah'ın nimetlerine karşı nankörce davrandı. Bunun üzerine bu tutumları yüzünden Allah, sırtlarına
açlık ve korku elbisesi giydirdi.” (Nahl 112)
Bakın ayetin başında emniyet ve rızık bolluğu iken nankörlük sonrası Allah (cc.) onlara açlık ve korku hali verdi.
Demek ki bu Allah (cc.)‘ın değişmez sünnetidir. Kim Allah (cc.)’ın nimetine şükretmezse Allah (cc.) onu zıttı ile
cezalandırır. Bu kuralı kendi konumuza tatbik edecek olursak, sonuç şu olur;
Bir müslüman eğer aile kurumunu kendi üstündeki, Allah (cc.)‘ın bir nimeti olarak algılar ve şükrünü eda ederse Allah
(cc.) arttırır.
Neydi evliliğin nimet boyutu?
İnsanın evlilik öncesi sukun bulmayan ruhu sukunet bulur. Evine gittiğinde eşini, çocuğunu görünce yüzünü, içini
mutluluk kaplar. İnsan gözünü, dilini, bedenini kulağını zinadan korur, iffetlidir. Çünkü bu da evliliğin nimet
boyutlarındandır.
Evliliğin bir nimet boyutlarından birkaçı da iffetini koruyabilmesi ve göz aydınlığı, müjde olan çocuklardır.
Tam zıttı ise;
Misal nimetin şükrünü eda etmeyen, sürekli şikayet eden bir kadın veya erkek, evde huzur, sükun hissedemez Allah
(cc.) onu tam zıddı ile cezalandırır. Bir türlü huzur hissedemez evin içerisinde, o evlenmeden önceki hırçınlık artıkça
artar. Eşini, çocuklarını gördüğü zaman içini asla bir huzur, sukun kaplamaz. Evli olmasına rağmen iffetini muhafaza
edemez, harama düşer. Çünkü Allah (cc.) onu zıddıyla cezalandıracaktır.
Hakeza o çocuklar onun için göz aydınlığı müjde olmaz, onun için azap ve yük olur neticesinde ise o çocuklardan
nasıl kurtulacağının yolunu arar. Sebep ise Allah (cc.)’ın vermiş olduğu nimete şükretmediğinden, nimeti nimet
olarak bilmediğindendir.
Bu sebepten birinci olarak; ‘Aile, çocuk, eş veya kadın nasıl olmalıdır’ dan ziyade ‘Bir müslüman aileyi nasıl
algılamalıdır?’ bunu öğrenmek gereklidir. Aile bizim üstümüzde Allah (cc.)’ın bir nimetidir, bu nimeti nimet olarak
bilmek zorundayız… Bilelim ki bunun şükrünü eda edelim.

İKİNCİ MESELE
Evlilik kurumunda insanın değil Allah’ın ve Rasulullah (as.)’ın çözümleri geçerli olmalıdır:
Bir ailenin İslam nezdinde iyi bir aile olabilmesi için, o ailede kadının ve erkeğin bulmuş olduğu çözümler değil, Allah
(cc.)’ın ve Rasulullah (as.)’in getirdiği çözümler esas olmalıdır.
Bugün birçok aile kendince çözümler buluyorlar, tabi bunlar Rabbani olmadığından ters tepiyor ve umduklarının
tam zıddıyla karşılaşıyorlar. Müslüman erkek ve kadın aileyi bir nimet olarak bildikten sonra; ‘Allah eşim için bana bir
takım sorumluluklar ve haklar yüklemiştir.’ bilincinde olması gereklidir.
İlk aşama olarak bu hakları öğrenip, ikinci olarakta bu hakları eda ettiğimiz zaman o aile İslamın öngörmüş olduğu
bir aile olur. Yani erkeğinde, kadınında, çocuklarında kendisinde sukunet ve sevgi bulduğu bir kurum haline gelebilir.
Misal; yeryüzünde şu anda ciddi bir fesad var. Biz bunu insanlara anlatırken; ‘Allah insanların hayatı tanzim edilsin
diye bir takım kanunlar koymuştur. İnsanlar bu anayasaya uydukları müddetçe yaşamda huzur olur. Bugünkü fesadın
! 01. Müslümanın Aileye Bakış Açısı Nasıl Olmalıdır?! 3

sebebi ise, insanların bu anayasayı elinin tersi ile itip, yerine kendi kanunlarını ve çözümlerini uygulamaya
çalışmalarıdır, bu da daha çok fitneyi huzursuzluğu arttırıyor.’ diyoruz.
Nasıl ki bunu genel anlamda dünya için söylüyorsak, her müslümanın kendi dünyası kendi ailesidir. Aynı kural
bizlerin ailesi için de geçerlidir. Ailemizin Allah’ın öngördüğü bir aile olabilmesi için Allah’ın koymuş olduğu
kanunların bizim ailemizde de geçerli olması lazımdır. Eğer ailede fesad, huzursuzluk ve mutsuzluk varsa, bunun
temel sebebi eşlerin birbirleri hakkında Allah’ın koymuş olduğu kanunları gözetmeyişlerindendir.

Bu huzursuzluğun sebepleri;
Birincisi, aileyi nimet olarak görmeyişimizdendir.
İkincisi, Allah’ın koymuş olduğu kanunları kendi ailemizde yürürlüğe sokmayışımızdandır.
Peki bunun için müslümana ne lazım?
İlkin ilim lazım, ilim derken alimlik veya uzun uzun konferanslar dinlemekten bahsetmiyoruz. Eşlerin evlenirken
birbirleri üzerindeki hakları bilmeleri gerekir. Bu da basit olarak az kelimelerle de olsa ilimdir. Çünkü birşeyi bilmeyen
bir insanın onu islah etmesi gibi birşey düşünülemez.
Yani Ömer ra. ne diyor ‘Ticaret fıkhını bilmeyen bizim çarşımıza, pazarımıza girmesin’. Çünkü ticaret fıkhını bilmeyen
bir insanın, ticaretini o dosdoğru fıkıh üzere yapması mümkün değildir. Yapacağı ifsad, yapacağı islahtan çok daha
büyüktür. Bu eşler içinde aynıdır. O zaman öncelikle bu ilmi öğreneceğiz, ikinci olarak ise ilmi salih amele
dönüştüreceğiz. Çünkü bir ilim salih amele dönüşmediği müddetçe o ilmin insana faydası yoktur bilakis o ilim insana
vebaldir, kıyamet gününde. Ondan sonra eşler birbirlerinin haklarını eda ederken birbirlerine yardımcı olmaları
gerekir. Misal bir erkek eşine; ‘Ey eşim, senin benim üzerimdeki hakların bunlardır, hangilerini yapabiliyorum,
hangilerini yapamıyorum? Yapamadıklarımı bana söyle ki onları islah edebileyim.’ Bu kadın içinde aynıdır. Böylelikle
problem olan nokta bulunup islah edilmeye çalışılır. Bu esnada merhametli olarak, affedici olarak ve yardımlaşarak
bunlar islah edilir. Aksi halde aile ortamının o ilk girişte zikrettiğimiz ayetteki gibi olması, yani sukunet, sevgi ve
merhamet kaynağı olması kesinlikle düşünülemez, bilakis aile fitnenin, ızdırabın ve sürekli mutsuzluğun olduğu bir
yuva haline gelir.
Temel olan tasavvurdur; doğru anlama, doğru algılama, ondan sonra eylem aşamasına geçmek lazımdır.
Müslüman ailelerin kendilerini, bunu gerçekten dert edip edinmediğini sormaları lazımdır.
Misal kişi kendine soruyor mu, dert ediyor mu ‘Acaba ben eşimin haklarını eda edebiliyor muyum?’. ?
Bu noktada, kişi eğer bunu kendi nefsine sorarsa; ‘Acaba ben eşimin haklarını eda ediyor muyum?’, en büyük hata
burada yapılır. Kişi nefsini temize çıkarmaya meyyal olduğundan; ‘Daha ne yapayım ki ben aileme, eşime’ dediği
anda, mesele zaten orada bitmiştir. Bunu bırakın karşıdaki karar versin, kimse kendi yoğurduna ekşi demez,
insanoğlunun nefsi ucuba meyyal yaratılmıştır. Taraflar bunun yerine bunu dert edinip, merhamet ile birbirlerine
yaklaşmış olsalar bu sorun kendiliğinden çözülür.

ÜÇÜNCÜ MESELE
Evlilikte mutlu bir aile ortamı Allah’ın (cc.) yardımı iledir:
Biz ne kadar çaba sarfedersek sarf edelim, Allah’ın yardımı olmadığı müddetçe aile ortamının mutlu bir aile olması
mümkün değildir. Çünkü bizler zayıf ve çabuk öfkeye kapılan insanlarız. Bizler Allah’a karşı nankörken, birbirimize
karşı nankör olmamamız düşünülemez. İnsan ismi bile unutmak kökünden gelen bir kelimedir. Bunların yanında
insanoğlu kendi nefsinin düşkünlüğü üzerine yaratılmıştır ve hepsinin yanında birde herkesin kendi şeytanı vardır.
Bizler bilmesekte, algılayamasakta; bir insan ailesinde huzurluysa, ailesi Allah (cc.)’ın razı olduğu bir aileyse, o dışarıda
da Allah (cc.)’ın razı olduğu, uyumlu, mutlu ve huzurlu bir kuldur. Tersine mutsuzsa da, dışarıda da mutsuzdur. Biz
bunu anlayamasakta, şeytan bunu çok güzel anlamıştır ve aile kurumunu ifsad etmek için elinden geleni
yapmaktadır.
Bu kadar olumsuzluğun yanında bir de şeytanı eklersek, bize gerekli olan anlayış; Allah’ın yardımı olmadan ailenin
Allah (cc.)’ın istediği gibi bir aile olması mümkün değildir.
O zaman şunu soralım; Peki biz ne yapmalıyız ki Allah (cc.) bize ayette zikrettiği gibi sukun ve mutluluk kaynağı olan
bir aile nasip etsin?
Birincisi, bunu kendimize dert edinip Allah (cc.)’a sürekli yalvara, yakara dua edeceğiz.
İkincisi, evimizde sürekli olarak ailenin salih bir ortamda olması için mücadele edeceğiz.
Kul ve aciz olmamız sebebiyle Allah (cc.)’ın yardımı olmadan birşey başarmamız mümkün değildir. Asrımızın en
büyük musibetlerinden bir tanesi, hayatımızda umumen dua eksikliğinin olmasıdır. Abd, kul kelimesi; kendini Allah
(cc.)’a karşı muhtaç, ihtiyaç sahibi hisseden demektir, bunun göstergesi de duadır. Sen Allah’a dua etmiyorsan peki
hangi konuda kendini Allah (cc.)’a muhtaç hissediyorsun?
Sen bu ailenin Allah (cc.)’a muhakkak ihtiyacı olduğuna inanıyorsan, hani nerede hayatımızda dua?
! 01. Müslümanın Aileye Bakış Açısı Nasıl Olmalıdır?! 4

Sen bunları dilemediğinden demek ki Allah (cc.)’ın yardımına senin ihtiyacın yok demektir, sözde olabilir ama öz,
bunun pratiğe yansıması; kişinin Allah (cc.)’a yalvara yakara dua etmesidir.
Birincisi, Allah (cc.), kendini kendisine muhtaç hisseden, O’nu Rab olarak bilen insanlara yardım eder. Bu laf ile olacak
birşey değil, duadır.
İkincisi, Allah (cc.)’ın yardımı salih olan bir ortama iner. Bir aile, aile fertlerinin hep beraber Allah (cc.)’ı zikretmesiyle,
hep beraber oturup bir vakit Kur’an okumasıyla, namazlarını cemaat ile kılmalarıyla, evdeki işlerinde belirlenmiş
zikirleri yapıp, birbirlerini de buna teşvik etmeleriyle salih bir ortam olur.
Babanın veya annenin çocuklarına; namaz kıldın mı, Kur’an okudun mu? diye sorması değildir, salih ortam. Salih
ortam emretmek, yol göstermek değil, beraberce eyleme dönüştürmektir.
Peygamber as.; “Namazlarınızın bir kısmını evinizde kılınız, evlerinizi kabir edinmeyiniz.” diyor
Demek ki içinde namaz kılınmayan, salih amellerin olmadığı bir ev kabir gibi karanlık bir yerdir. Kabir ise korkuların,
yalnızlıkların yeridir. Kişinin cemaatle namaza, zikirlere ve salih amellere ne kadar dikkat ediyoruz diye sorması
lazımdır.
Misal: Bir aile ferdi geldiğinde, diğerleri sıkıntı duyuyor, kendine ait hakların bir kısmının ihlal edileceğini düşünüyor
ise bu aile, aile olmaz.
Bir baba geldiğinde kişiler; şimdi babamız geldi beraber oturup ders yapacağız, dışarıya çıkacağız diye düşünen bir
aile var,
Bir de; şimdi babam geldi geçip kenara oturacak, ya yatacak, ya arkadaşlarını toplayacak, ya işin yorgunluğunu eve
taşıyacak, diye düşünülen bir aile düşünün.
Müslümanların hem kendileri için hem de aileleri için salih bir ortam oluşturma zorunlulukları vardır. Böyle
olmadığında aileler Allah (cc.)’ın öngördüğü aile olamazlar.

DÖRDÜNCÜ MESELE
Eşler çocuklarından sorumludur
Eşler; bu aile ve bu ailede bizim sorumlu olduğumuz bütün unsurlar, çocukların üzerinde birinci dereceden etki
yapıyor, diye düşünmelidirler. Eşler sorumsuz, duygusuz veya serkeş olabilir, lakin kimsenin çocukları da bu şekilde
yetiştirme hakları yoktur. Bir aile nasılsa o çocukta öyledir. Bu kitap sayfalarından değil, yıllarca çocuklarla ilgili
çalışmalarla bizzat oluşan tecrübe ile söyleniyor. Ailesi salih olan bir çocuk, düzgündür ve bütün eğitimler onda tutar.
Ama ailesi bozuk olan bir çocuğa ne yaparsanız yapın, istenilen etki çocuk üzerinde görülmez.
Eşlerin her diyaloğunun çocuklar üzerinde etkisi vardır.
Misal çocuktur ne anlar mantığı doğru değildir. Bir bebeğe güldüğünüzde güler, kaşlarınızı çattığınız da çatar, eşinize
bağırdığınızda eşten önce çocuk ağlar.
Eşler kendini düşünmüyorsa bile, çocukları düşünmek zorundadırlar. Çünkü birinci derecede çocuklardan
sorumluldurlar.
Kadının da, kocanın da ağzından çıkan her türlü kelime, her hal çocuğun geleceğinde etkilidir.
Misal bazı çocukların profesyonel yalancı olduğunu görürsünüz, ki bu mümkün değil. Gidip aileye baktığınızda; anne
babadan korktuğundan sürekli eşine yalan söylemiş, o çocukta bunun üzerine yetişmiş, çocukta günlük konuşma
gibi yalan söylüyor. Veya bir diğer çocuk kesinlikle arkadaşları ile geçinemiyor, yine aileye baktığınızda ya anne ya
baba hırçın. Bunlardan net olarak söyleyebiliriz ki, İslam da çocuk eğitiminden ziyade anne-baba eğitimi vardır.
Aile içindeki davranışlarımızın, birbirimizin haklarını eda etmemizin, uyumlu olmamızın çocuklarımız üzerinde
olumlu bir etki yapıp kişiliğini belirlediğini, böyle olmadığında da olumsuz etki yapıp onların kişiliğini olumsuz
etkilediğini bilmeliyiz. ‘Bize ne’ diyemeyiz çünkü Allah (cc.)’ın emri umumdur;
“Nefislerinizi ve ehlinizi ateşten koruyunuz”
Çocuklarımız bizim ehlimizdir, ailemizdir. Çocukların büyüdüklerinde ki olumsuzlukları bizim küçükken
serptiklerimizdir.
Misal hergün kavga eden anne-baba çocuğu karşılarına alıpta; ‘Kardeşinle iyi geçin’ nasihatinde bulunduğunda, bu
nasihat çocuğu ancak iki yüzlü yapar, çocuk başka söyleyip başka amel eden hale gelir.

You might also like