You are on page 1of 143

Biyografi

DESCARTES
HAYATI VE ESERLERİ
C. Adam
MEB YAYINLARI

BİYOGRAFİ DİZİSİ
M İLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI: 1156
BİLİM VE KÜLTÜR ESERLERİ D İZ İS İ: 284
Biyografi D iz is i: 4

K itabın adı
DESCARTES
HAYATI VE ESERLERİ
Y ayın kodu
91.34.Y.0002.486
ISB N 975.11.0138.7
B a skı yılı
1991
B a skı adedi
20.000
Dizgi, baskı, cilt
MİLLÎ EĞİTİM BASIMEVİ

Yayım lar Dairesi Başkanlığı'nın


20.7.1988 tarih ve 6211 sayılı yazıları ile
ikinci defa 20.000 adet basılm ası uygun görülm üş
birinci parti olarak 5.000 adet basılm ıştır.
Biyografi Dizisi

DESCARTES
HAYATI ve ESERLERİ

Charles Adam

Çeviren
MEHMET KARASAN

İstanbul, 1991
ÖNSÖZ

Bu küçük cilt, daha büyük bir eserin ufaltılmış


şeklidir: Descartes’ın H ayatı ve Eserleri, Charles
Adam tarafından tarihî inceleme, in-4, 646 cahife,
1912. Paris.
Bununla beraber o büyük ciltteki bazı noktalar
değiştirilmiş ve düzeltilmiştir. Feylesofun Adam ve
Tannery tarafından 1897 den 1913 e kadar 12 cilt ve
bir munzam ciltten müteşekkil, Desoartes’m E ser­
leri adı altında yayımlanmış büyük baskıda tesbit
edilen Mektuplarımdan alman birçok metinler zikre­
dilmiştir. Muhaberesi, hususiyle Constantin Huygens
île feylosof arasında teati edilen ve 1926 da Oxford’-
da Léon Roth tarafından neşredilen mektuplarla
zenginleşmiştir. Monseigneur (Pek Muhterem) Monc-
hamp’m değerli aydınlatmalarından da faydalanîl-
m ıştır: Descartes üzerine N otlar (Notes sur Descar­
tes) Liège, 1913. Sonra Gustave Cohen’in 1920 de ya­
yımlanan Holânda’da Fransız Yazarları (Ecrivains
français en Hollande) adlı eserinin bütün III. kita­
bından da istifade edilmiştir. Buna P. Marin Mer-
senne’in Madame Paul Tannery île Cornélis de Wa-
ard tarafından yayımlanmakta olan muhaberatını
da ekliyelim: I. II. ciltler 1933, 1937.
C. H. A.
à
DESCARTES
HAYATI VE ESER İ
B İR İN C İ BÖLÜM

HAYATI
1596-1617 : Touraine, Poitou, Bretagne. —
1618-1628: Yabancı m em leketlere seyahat ve
Paris’te ikam et. — 1629-1633: H ollanda’da:
Franeker, Am sterdam , Leyde, Am sterdam , De­
venter. — Aralık 1633 - Yaz 1637: Am sterdam ,
Utrecht, Leyde. — Yaz 1637 - nisan 1640: Sant-
poort. — Nisan 1640-m a yıs 1644: Leyde, En-
degeest, E gm ond op den Hoef. Fransa’da seya­
hat, Yaz 1644 - kasım 1644 - eylül 1649: Egm ond
- Binnen. Fransa’da seyahat, 1647 ve 1648. —
E k im 1649 - şubat 1650: Stokholm .
René Descartes, Saint - Georges de La H a­
ye, papazlığının (paroisse) kütüğündeki kayda
göre, 3 nisan 1596 tarihinde vaftiz edilm iştir,
veya daha doğru olarak "önce kaydedillen aynı
günde vaftiz edilm iştir” o da 3 tarihini taşı­
m ak tad ır. Sonraları, b ir portresinin çevresine
yazılm ak üzere şu m alûm atı verm iştir: "31
m a rt 1596 da La Haye en T ouraine’de doğmuş­
tu r .” Aradan, iki yüz elli k ü su r yıl geçtikten
sonra, yani 1854 te bu küçük kasabada değil
de, b ir k ır ortasında doğduğu ileri sürülm üş­
10 D ESCARTES

tü r: anası, C hâtellerault’dan La H aye’ye gider­


ken, yolda ağrıları gelmiş, Fallot çayırı denilenı
b ir yerde, b ir çukurun kenarında çocuğunu:
doğurm uştur: bütü n bun lar D escartes’ın, Poi-
to u 1 topraklarında doğduğunu ispat etmek,
için ortaya atılm ıştır. Kendisi de, h er zaman
Poitou Beyi veya asilzadesi (gentilhomme d e
Poitou) olduğunu söylem iştir. Ailesi, aslen bu
eyalettendi, kendinin de b u ıad a birkaç m ülkü
vardı. B unlardan biri Perron adında b ir çift­
lik (fief) idi, onun için, kendine Perron Beyi
"Seigneur du P erron” derdi, ve bu adı h er za­
m an taşıdı. Bununla beraber, son günlerine
kadar, (23 nisan 1649 m ektubu) Touraine1 bah­
çelerinde doğduğunu söylem iştir.
Babası Bretanya Parlam entosunda âza idi:
onun için D escartes’a B retanya asilzadesi sıfatı
da verilm iştir. C hâtellerault’da doğan babası,
Pierre Descartes adında b ir hekim in oğlu idi,
b ü tü n hayatı boyunca hekimliğe, anatom iye
pek m eraklı olan feylosof bu noktada, dedesi­
ne benziyordu.
Anası, Jeanne B rochard'ı tanım adı 13 m a­
yıs 1597 de b ir çocuk dünyaya getirirken öl­
m üştü. Üç gün sonra, 16 m ayısta, çocuk da öl­

1 Poitou, eski eyalet taksim atına göre, merkezi


Paitiers olan bir vilâyetin ismidir.
1 Touraine de, merkezi Tours olan bir vilâye­
tin ismidir.
H A YATI 11

d ü . D escartes’a b ir sütanası ve dadı bak tı Onu


d a hiç unutm adı. Ölüm döşeğinde kardeşlerine
yazdığı b ir m ektupta, sağlığında verdiği p ara­
y ı, gene kadına verm ekte devam etm elerini
'vasiyet etti.

Ellisinden sonra, b ir dostuna yazdığı b ir


m e k tu p ta (6 haziran 1647) çocukluk h âtırası
olarak, b ir çocukluk aşkını anlatırken; ben ço­
cukken, kendi yaşım da, biraz şaşı b ir kızı se­
viyordum . Aradan epey zam an geçtikten sonra
bile, şaşıları görünce, başkalarından çok onları
sevmeye meylettiğim i hissediyordum ” diyor.

D escartes’ı Poitou Vilâyetinin Umami Va­


lisi olan ve La H aye’de b ir evi bulunan. René
B ro chard'ın dulu anne annesi Jeanne Broc-
Tıard büyüttü ve yetiştirdi. Şüphesiz, ablası
Jean ne Descartes da büyük annesine yardım
«tm iştir. 1598 den 1609 a k ad ar yapılan b ir­
çok vaftiz m uam elelerinde, vaftiz anası ola­
rak , onun adına raslıyoruz. Descartes abla­
mın çok bağlı kalm ıştır.

Ablasının Rogier ed Crevy ile evlenmesin­


den dünyaya gelen oğlunun tahsili ile yakın­
dan alâkadar olm uştur. Feylesof çocukluğun­
da hususi b ir ihtim am görm üştür. Annesin­
den "kuru b ir öksürük ile hafif b ir ateş” te­
v arüs etm işti. D oktorlar da, söylediğine göre,
genç öleceğine hükm etm işti. Ama yirm isine
12 D ESCA RTES

doğru iyileşti ve sağlığı gelişti. İyileşm esini


de "hayatta karşılaştığı şeylere, h er zam an
ona onları en iyi gösteren açıdan bakm a te­
m ayülüne” atfetti (mayıs - haziran 1645).

Onu b ir Cezvit kolejine verdiler; ancak


sekiz yaşında bulunduğu 1604 te değil de, on
yaşm a bastığı zam an, 1606 da verdiler. Ken­
disine babalık edecek olan b ir akrabası, P.
Charlet, o yıl La Flèche kolejine tâyin edil­
m işti. S onraları Descartes "b ü tü n gençlik te r­
biyemi ona borçluyum , R ektörü bulunduğu La
Flèche K olejinde kaldığım sekiz yıl boyunca,
gençliğimi hep o idare e tti” diyor. Başka b ir
m ektubunda da kolejde kaldığı m üddeti sekiz
veya dokuz yıl olarak gösteriyor. Şüphesiz,
koleje, 1606 yılının paskalyasında girm iş, 1614
ders yılı sonunda da oradan çıkm ıştır.

M etot üzerine ko n u şm a da, okuduğu ders­


leri sıra ile anlatıyor: İlkönce 4 üncü, 5 inci,
6 mcı sınıflarda m asallar (Ovidius’un Meta­
m o rfozları, Esoppos’un H ikâyeleri), tarih ler
(bir nevi De Viris veya P lu tark h o s’un M eşhur
A dam ları); sonra hüm anite sınıflarının, yanı
üçüncü ve ikinci sınıfla reto rik sınıfının prog­
ram ına giren Şiir ve Beelâgat. B urada eline
b ir şiir külliyatı geçirm işti. S onraları bu ki­
tabı rüyasında görüyor ve içinde bulunan şu
m ısraı hatırlıyor:
H A YATI 13

H ayatta hangi yolu tutacağım?


S onra şu iki vecize h atırın a geliyor: biri
O vidius'tan alınm ıştır:
M esut hayat, gizli hayattır.

Öteki de, Seneka’dandır:


Başkalarınca çok tanınm ış, ama kendince
hiç tanınm am ış olarak ölm ek, insana çok ağır
gelir.
Felsefeyi P. F ournet okutuyordu. 1637 de,
ilk eserini yayımladığı zam an onu h atırlıyor
ve m innetinin ifadesi olarak b ir nüsha takdim
ediyor. Felsefe derslerinin tam am ı üç yıla tak­
sim edilm işti: m antık (ve ahlâk), fizik (ve
m atem atik), m etafizik .M e to t Üzerine K onuş­
m a d a , bu da vardır. F akat sıra tersine çev­
rilm iştir: D escartes'ın getirdiği inkılâbın esası
da budur: m atem atik üzerine dayanan yeni
b ir fiziğin tem ellerini k urm ak için, h er şey­
den önce metafizik.
Genç Descartes, sorduğu sorularla m ate­
m atik profesörünü birçok defa şaşırtm ıştır.
Bu ilmi ilk olarak Clavius'un eserinde tetkik
etm iştir, o da îs a Cem iyeti'nin (yani cezvit-
lerin) E ııklides’i idi. Cebirde, hâlâ “Cossique„
kossik harfleri kullanıyordu. Uzun zaman,
"Viete’in reform undan haberi olm adı. Çünkü
V iete çok gayretli, ateşli b ir Kalvinci p ro tes­
14 DESCARTES

tan olduğundan, cezvitlerce iyi görülm üyordu.


Descartes, cevitlerin öğretim ini tak d ir ederdi.
Oğluna verilecek felsefe tahsili için, fikir so­
ran b ir aile babasına, çocuğunu Blois’dan
pek uzak olm ıyan La Flèche'e göndermesini,
tavsiye ediyordu. Bunu yazdığı zaman, yani
1639 da, kendi felsefesi henüz yayılm am ıştır.

La Flèche’in talebesi şüphesiz tatillerini


La Haye'de büyük annesinin yanında geçiriyor­
du. Onun ölüm ünden sonra da (1609 sonunda
veya 1610 başlangıcında) C hâtelleraut’da, baba,
evinde, öteki büyük annesinin yanında kalı­
yordu. Uzun zam andır dul yaşayan Pierre
D escartes’ın karısı Claude F errand da, 1612
sonunda veya 1613 başında ölm üştü.
9 ve 10 kasım 1616 da René Descartes,
Poitiers - Üniversitesinde hukuk başelyesi ve li-
sansiyesi unvanını alıyor (medenî hukuk ile
kilise hukuku). 1614-1615 ve 1615-1616 ders
yıllarında, iki kıl, üniversite talebeliği etm iş
m idir? bilmiyoruz. B ununla beraber P oitiers'-
ye yalnız im tihan verm ek için gelmediği de
m uhakkak: çünkü 21 mayıs 1616 da, evinde
kaldığı b ir terzinin çocuğunun vaftiz m uam e­
lesinde bulunuyor, vaftiz kütüğüne, vaftiz ba­
bası olarak imza atıyor. Fakültede verdiği im ­
tihanın soruları elim izdedir. Daha sonraları
m ektuplarında bazı hukuk m etinlerini h atırla­
dığını görüyoruz. Şüphesiz babası onu b ir ida-
H A YATI 15

ıreci veya b ir hâkim yapm ak istiyordu; nite­


kim B retaillière Beyi (Seigneur) adını taşı­
yan büyük oğlu P ierre’i hâkim yetiştirm işti.
O da Rennes Parlm anında âza olm uştur, ikinci
karısından dünyaya gelen küçük oğlu Joachim 'i
de öyle yetiştirm işti. Daha sonraları, kitap
m üellifi, olan oğlundan, "dana derisinden cilt­
lere bürünm ekten başka b ir işe yaram az,, diye
(belki gülüm siyerek ve babaca) şikâyet et­
m iştir.

Genç delikanlı 1617 yılını, N antes’a yakın


bir yerde, Chavagne en Sucé’de, ailesi yanm ­
ada geçirdi. Babası orada yeniden evlenmişti.
Paroisse’ın (papazlığın) vaftiz kayıtlarında iki
defa (22 ekim ve 13 aralık 1617) René Des-
.cartes im zasına raslıyoruz. F akat ailenin o r­
tanca çocuğu olm ası ve dediğine göre asker­
liğe de fazla hevesli bulunm ası, onu askerlik
.mesleğine sevk ediyor. H olânda'ya gidiyor, ve
M aurice de N assau'nun ordusuna gönüllü ya­
zılıyor: burası zam anın genç asilzadeleri için
b ir nevi harb okulu idi.

Feylesofun b ir tanıdığı, Schooten, daha


sonraları, onun, B reda’da on beş ay kaldığın­
dan bahseder. Descartes, H olânda’yı ilk defa
1619 nisanı sonunda terk ettiğine göre, de-
ımek ki oraya, ocak, 1618 de gelmiş bulunu­
16 D ESCARTES

yordu. F akat Beekm an’la ancak 10 kasım


1618 de karşılaşıyor. K endinden sekiz yaş bü­
yük olan Beekman, genç askerin en iyi dostu
oluyor. Beekm an D escartes’ı sadece, Perron
Beyi olarak tanıyor. Descartes, dostunun, ken­
disini, kışla hayatının sürüklediği zihin uyu­
şukluğundan kurtardığını söylüyor, ilk eseri
M uhtasar M usiki'yı 1619 yılı hediyesi olarak
ona ith af ediyor. A ralarında birçok ilmi ve
felsefî fikir alışverişleri oluyor. Beekman, m em ­
leketi olan M iddelbourg’a döndükten sonra da
iki dost, D escartes'in 29 nisanda hareketine
kadar, m ektuplaşıyorlar.
Descartes D anim arka’ya hareket ediyor.
S onra Polonya, Almanya ve M acaristan'a se­
yahat etmeği tasarlıyordu. M etot Üzerine K o­
nuşm a da anlattığına göre im p a ra to r Ferdi-
nand'm 28 tem m uzdan 9 eylûl’e k ad ar devam
eden taç giyme şenliklerinde bulunduğu m u­
hakkaktır. Sonra daha önce N assuau Prensi­
nin ordusuna yazıldığı gibi, bu sefer de, Lip-
sto rp ’un anlattığına göre, hangi orduya karşı
harbedeceğini pek iyi bilm em ekle beraber,
Bavyera dükasınm katolik ordusuna gönüllü
yazılıyor. F akat p rotestan larm bayrakları ola­
rak Bohemya kırallığm a seçilen, Palâtina Du­
kası Ferdinand'a karşı harb etm ek ve onu tah­
tından indirm ek gerektiğini anlayınca, sözünü
geri aldı ve ordudan çekildi. O rdu kışlık ka­
rargâhına yerleşince, D escartes, da kışı, U lm 'a
HAYATI 17

yakın b ir yerde b ir sobanın başında kapalı


olarak geçiriyor. O rada Güllü - Haç tarik atın a
m ensup olan F aulhaber’le tanışıyor. Şüphesiz,
onun sayesinde bu ta rik a t hakkında bazı bil­
giler ediniyorsa da, daha sonraları kesin b ir
şey bilmediğini söylem iştir. F akat bu kışın
en önemli olaylarından biri 11 kasım 1619
gecesi gördüğü, bütü n hayatı üzerine de te sir
eden m eşhur üç düştür. M etodunun kaidele­
riyle cebirde yaptığı yenilikleri tesbit ediyor.
B undan sonra gelen üç ay içinde de, b u me­
todun kaidelerini m atem atiklere tatb ik etm ek­
le uğraşıyor. Kış henüz bitm eden de, şüphesiz
1620 m artında, yeniden yolculuğa koyuluyor.
Böylece, yukarıda söylediğimiz sebepten de
aşik âr olduğu gibi, P rağ’a yakın b ir yerde
vukua gelen, ve F erdinand’ın ta h tı ile kıral-
lığm a m alolan, Akdağ (M ontagne Blanche)
savaşında bulunm uş olm asına im kân yoktur.
Belki bu arada İtaly a’ya gitm iş m idir? Bu
da az m uhtem eldir. F akat bu 1620 yılında
Paris'te bulunm uş, b ir baba dostu olan Le
V asseur’ün yanında kalm ış olm ası m üm kün­
dür. N itekim kendisi de 20 yıl sonra, 30 eylül
1640 ta yazdığı b ir m ektupta, bunu anlatm ak­
tadır. Şüphesiz (kaydettiği) 23 eylül tarih in ­
de, gelecek yılın paskalyasında, yani 1621 de,
birşey neşretm eği de yine P aris'te tasarlam ış­
tır. Fakat, onun gözünde h atırı sayılır günler­
den b iri olan 11 kasım 1620 de, "harikalı
18 D ESCARTES

veya mucizeli b ir icadın tem elini anlam aya


başlıyor”. O halde bu mucizeli icat ne idi?
Descartes, D ioptrik adlı denem esinde yeni keş­
fedilen ve F ransa’da 1609 dan beri bilinen dür-
bin veya teleskopun icadını böyle vasıflandırı­
yor.
Şüphe yok bu icat, La Fleche’deki genç
ark adaşları gibi, onu da heyecana düşürm üştü.
Çünkü ertesi yıl Kolejde, Galilei’nin yeni aletle
gökte yaptığı keşifler kutlanıyordu. Artık, bu
işe yarıyacak, uygun gelecek cam ları yontm ak
için b ir kaide bulm ak, sadece am pirik dene­
m elerle yetinm em ek gerekiyordu. Descartes
1620 de işe ancak yeni başlıyor; tetkiklerine
devam ederek, 1627 den itibaren kaidesinin ta t­
b ik atın ı bulduğunu sanıyor. Acaba M ersenne’i
bu sırada mı, yani 1620 de, veya daha ziyade
1623 veya h a ttâ 1625 de mi tanıyor. M ersenne
onun pek aziz dostu oluyor, sonra Descartes
H o lânda’da iken kendisiyle sık sık m ektupla­
şıyor.

1622 yılında Descartes hâlâ F ran sa’dadır.


P a ris’de veya Rennes’de oturuyor. B uralardan
3 nisanda kardeşi P ierre’e; 23 m ayısta baba­
sına; sonra 23 m art 1623 te gene kardeşine
m ektuplar yazıyor. Ertesi gün İtalya'ya hare­
ket edecekti; fakat hareketi gecikiyor; çünkü
şüphesiz 5 haziran 1623 te topraklarının satıl­
m asında hazır bulunuyor. İtaly a’ya vaftiz ba­
HAYATI 19

bası olan ve Valteline de orduda bulunan b ir


akrabasının m irasını paylaşm ak için gidiyor­
du. Descartes bu ordugâhtan geçiyor. O radan
da K asım dan önce tavaf etmeğe k a ra r verdiği
L orette’ye k ad ar gidiyor m u? R om a’da b ir za­
m an kaldıktan sonra, Galilei’yi görmeden, Flo­
ransa yoliyle Fransa'ya dönüyor. M eteorlar’da
anlattığına göre, mayıs ayında Pas de Suze’-
den Fransa'ya geliyor. Çığların tehlikeli ol­
duğu vâdilerde seyahat edenlere rehberlerin
verdiği tavsiyeyi hatırlıyor: “Seslerinin gürül­
tüsü karı harekete getirir korkusu ile, vâdi-
lerden geçerken konuşm ak ve öksürm ekten
sakınınız” diyorlar.
İtalya hakkında iyi b ir intiba edinm iyor:
"Gündüzün sıcaklığına katlanılm az, akşam ın
serinliği de sağlığa zararlıdır, gecenin karan ­
lığı ise hırsızlarla canileri barındırm aya yarı­
yor" diyor. H olânda ona daha m ürecceh gö­
rünüyor: bundan başka H olânda h ü r b ir m em­
lekettir: b ir engizisyon m em leketi değildir. 24
haziran 1625 te P oitiers'den babasına yazıyor:
Fransaya dönm üştür.

E rtesi iki yıl, 1625 yazından 1627 güzüne


kadar, Paris'de oturuyor. O zam an birçok
kim selerle tanışıyor. B unları H olânda'da u n u t­
muyor. Bazıları, Balzac gibi ince, kibar ze­
kâlar: daha sonra güzel b ir lâtince ile Pet-
rone tarzında, Balzac'ın M ektu p la rı üzerine
20 DESCARTES

b ir tenkid (Jujem ent H üküm ) kalem e alıyor:


M ektu p la rın Silhon'un b ir Önsözü ile yeni b ir
baskısı çıkıyor Descartes, yazısını Silhon’a
gönderiyor. Sonra, M. de Serisay ile Silhon'-
d an m alûm at alıyor. B unlar da, kendisiyle
1627 de, ışığın kırılm ası üzerine denem eler
yapan Mydorge ile K onik'leri tetkik eden Sé­
b astian H ardy gibi, m atem atikçilerdi: ikisi
de 1638 de R oberval’a karşı savaşm asında onu
destekliyorlar. Collège de F rance’m m üstakbel
b ir profesörü Jean B aptiste M orin daha o za­
m an D escartes'm dehasını keşfettiğini iddia
edecektir. Descartes 1626-27 de u sta b ir sa­
n a tk â r olan F errier ile gözlük cam larını yont­
m a üzerinde denem eler yapıyor; icatçı kafası
olan b ir m ühendisle, Villebresieu ile birlikte
de, O ptik’in m eraklı tarafların a ilgi gösteri­
yor. Daha az ciddî ahbapları da yok değildi:
Parlem an âzası, m eşhur dinsiz ve tan rı tanı­
m azlardan Desbarreaux b u n lardan biri idi.
Sonra, Théophile de V iau’nun 1624 te Parle­
m an tarafından m ahkûm edilen açık saçık şiir­
lerini okum aktan da geri kalm ıyor: yirm i yıl
sonra h atırında kalan şiirleri ezberden oku­
yor. F akat bunun yanında, O rtoire’dan1 b ir­
çokları ile de tanışıyor: b u n lardan biri Père
G ibieuf’tur. B ir başkası, Père de Condren’dir.

1 1564 te Roma’da kurulan ve 1611 de F ran ­


sa’ya sokulan dinî bir tarikat.
HAYATI 21

E n önem lisi de O ratoire’m Başkanı Cardinal


de B erulle'dür.
D escartes'm hayatında bu devri kapatıp,
yeni b ir devri açan başlıca olay 1627 güzünde
meydana geliyor: Chandoux adında b iri Be-
rulle kardinali ile Papanın m üm essili Bagni'-
nin huzurunda b ir konferans veriyor: Descar-
tes onun fikirlerini noktası noktasına çü rü tü ­
yor, tefelsüf tarzı dinî b ir tarik atin kurucusu
olan B erulle’ün dikkatini çekiyor. K ardinal
de, kendisine, felsefeyi yeniden ıslaha çalış­
m ak boynunuza borçtur, diyor. Bunun b ir
vicdan borcu olduğunu söylüyor. Daha sonra
genç feylesofla aralarında hususi b ir konuşm a
oluyor. Feylesof, felsefesi m akinecilik ile he­
kimliğe uygulandığı takdirde halkın elde ede­
ceği faydalar üzerine K ardinal’ın dikkatini çe-
yor: bu da din adam ın az dokunm uyor.

Bu olayın tarihinden şüphem iz yok. Be-


rulle 1627 güzünde kardinal olm uştu. Bagni
de, 1628 yılının büyük b ir kısm ında, hiç de­
ğilse m ayıstan kasım sonuna kadar, P aris’de
değildi: La Rochelle m uhasarasında idi. Des-
cartes da, daha sonra dediği gibi, çalışm ası
için gerekli huzuru ve boş vakti bulabilm ek
için, cemiyet hayatından uzaklaşm ağa k a ra r
vererek, ilkönce, b ir kış, k ırda yalnız yaşa­
m ak istedi. Bunu da şüphesiz B erulle’ün ıs­
ra rı üzerine verdiği k arard an sonra 1627 - 28
22 D ESCARTES

kışında denedi. 22 ocak 1628 de Eleven en


M orbihan da, ağabeyinin yeni dünyaya gelen
çocuğuna vaftiz babası oluyor. 30 m a rtta da
Balzac kendisine B retanya’ya m ektup yazıyor
ve pek lehinde olan lûtufkârca “H üküm " ün­
den dolayı teşekkür ediyor. Aynı yılın 8 eki­
m inde, Beekman, dostunun H olânda'ya dö­
nüşünü kaydediyor. Descartes 28 ekim de sona
eren Larochelle m uhasarası daha bitm eden
önce, hareket etm iş olsa gerek. M uhasara bir
yıldan fazla b ir zam andır devam ediyordu.
Feylesofun, sırf m eraklı olarak, sadece lima­
n ın ağzını İngiliz Donanm asına kapıyan bendi
görm ek için dahi, m uhasarada bulunduğu gö­
rülm üyor. Bu bend, m ühendislerin m ühim
b ir eseri idi. Dolayısiyle m atem atikçileri ilgi­
lendirm esi gerekirdi. D escartes’ın raslıyabile-
ceği iki m ühendis La Leu ile Roberval m uha­
sarad a hazır bulunm uşlardı. F akat H olânda’-
ya çekilm esinden önce bundan söz edilmediği
anlaşılıyor.

8 ekim 1628 de Beeckman, H olânda’ya


dönen dostunu gördüğünü h âtıra defterine not
ediyor. F akat 1629 m artında, D escartes’ın
F ran sa’ya döndüğünü söylüyor. Öyle anlaşılı­
yor ki feylesof, inzivası için seçeceği yer hak­
k ında b ir bilgi edinm ek için H olânda’ya gel­
m işti. İlkönce, kalabalık m erkezlerden m üm ­
H A V ATI 23

kün olduğu k ad ar uzak b ir yer arzu ediyor.


H olânda’nın şim alinde, Frise'de, F raneker’de
yerleşiyor. 16 - 26 nisan 1629 da Üniversiteye
yazılıyor. Şu hüviyeti veriyor: felsefe talebesi,
Fransız (Philosophus Gallus). Bu küçük şe­
hirde ancak birkaç ay kalıyor. Şüphesiz bu­
rad a profesörlerden Adrien M etius ile tanış­
m ıştı. Bu, teleskopun m ucidi A lkm ar’lı la s ­
ques M atius'un kardeşi idi. İcadın nasıl, ne
şartlar içinde yapıldığını ondan öğrenm işti.
Belki de, bu sırada ailesi F ran ek er’de bulu­
nan Anne M arie de S churm an’ı da orada ta ­
nım ıştı. F akat onunla asıl daha sonra, 1635
te U trecht'te daha iyi tanışm ıştır.
B urada kısa ikam eti sırasında, düşünce­
sinin iki tem ayülüne karşılık veren iki işle
uğraşıyor: îlkin, küçük b ir m etafizik kitabı
yazıyor, şüphesiz Lâtincede kalem e alıyor, bu
Düşünceler'in ilk taslağı oluyor, onu ilk ola­
rak O ratoire’dan dostu P. Gibieuf’e gösterm ek
istiyor. Sonra. M atem atik aletleri ustası Fer-
rie r’yi yanına çağırıyor; P aris'te yaptıkları
gibi, bu rad a da, birlik te gözlükler üzerine
çalışm ak istiyor: hangi yoldan geleceğini söy­
lüyor, H olânda'ya gelince, yoluna devam ede­
bilm ek için, biraz paraya ihtiyacı olursa,
B eekm an’a başvurm asını tavsiye ediyor. Ona
kendi ikam etgâhında b ir yer bile hazırlıyor,
îk i kardeş gibi yaşıyacağız diyor. F errier’nin
tereddütleri yüzünden bu tasarı gerçekleşm edi.
24 D ESCA RTES

Fakat, D escartes’ın gözlüklere elverişli cam ­


ları yontm ak için verdiği m alûm atı, bu m ak­
satla şeklini çizdiği m akineyi, b ü tü n bunları
D ioptrik’te buluyoruz.
20 m art 1629 da yapılan b ir m üşahede, ya­
lancı güneşlerin (parhelies) m üşahesi, âlimle­
rin m erakını kam çılam ıştı. Descartes 1629 gü­
zünde yeni yerleştiği A m sterdam 'da Reneri
vasıtasiyle bunu haber alıyor, sonra M eteor­
la r ın b ir nevi tacı hâline getiriyor. Daha sonra
27 şubat 1637 de Huygens’e söylediğine göre,
Reneri çabucak en iyi dostlarından biri olu­
yor. Akademide b ir profesörle, H ortensius ile
de dost oluyor. Ama sonra onunla da bozuşu­
yor. Descartes gözlükler için hiperbolik cam ­
ların yontulm asını tavsiye ediyor. H otensius
ise kürrevî cam lar üzerinde ısra r ediyordu.
D escartes, 1 kasım 1635 te, alaylı b ir şekilde
"b u noktada b ir keşişin m uhayyilesinin icatla­
rından ziyade, zanaatçıların tecrübeleri üzeri­
ne dayanarak hüküm veren âlim b ir profesör­
ün otoritesine inanm ak daha akıllıca o lu r” di­
yordu. Bu sırada Descartes Silezya'lı b ir he­
kim olan Jean Elichm an'ı tanıyor. O da ona
pek az sonra, 3 ağustos 1633 te Louvain Üni­
versitesine profesör olan başka b ir hekimi,
Plem pius’u tanıtıyor. Feylosofumuzun, daha
sonra anlattığına göre, b ü tü n b ir kış teşrih
ameliyeleriyle uğraştığı görülüyor. K asaplar
kendisine istediği p arça lan getiriyordu. Bunu
H A YATI 25

da pek m uhtem el olarak 1631-32 kışında ya­


pıyor: ne 1632-33 kışı, ne de 1630-31 kışı
A m sterdam ’da bulunm uyor. 27 haziran 1630
d a Leyde Üniversitesine m atem atikçi olarak
kaydoluyor. Aynı şehirde b ir ikam et yeri de
gösteriyor. Reneri ve H ortensius da, biri 13
ekim 1629 da, öteki 7 mayıs 1630 da oraya kay­
dolm uştu. Acaba üç dost b u rad a buluşm aya
k a ra r mı verm işlerdi. Descartes, Üniversite­
nin iki m atem atik profesörü ile tanışıyor:
Schooten ile Golius. Schooten'in oğlu ilk çö­
m ezlerinden biri oluyor. 1936 - 37 de Deneme­
le rin , daha sonra da İlk e le r in şekillerini çizi­
yor. H attâ feylosofun kalem le b ir portresini
bile yapıyor. Golius ise çabucak sam im î bir
dostu oluyor: ertesi yıl Papus m eselesini o rta ­
ya atıyor, Descartes meseleyi halletm ek için
beş altı haftasını harcıyor, bu mesele Geomet­
risin d e önem li b ir yer tutuyor. Dostu da, onun
gibi, kendi payına kırılm a tecrübeleri yapıyor.
Ü niversitede kendinden önce bulunan Sinel-
lius'da başka b ir m etodla K ırılm a K anununu
keşfetm işti. Feylosofumuzun bundan haberi
y oktu. H er ikisi de tecrübeleri için H olânda
güneşinin her gün parlam ayışından şikâyet e-
diyorlar. F akat Gollius tecrübelerini kandil
ışığında yapm anın yolunu buluyor.
Feylosofu Constantin H uegens’e tanıtan
d a gene Gollius olm uştur. Huygens, Orange
prensinin sekreteri idi. Bu bakım dan önemli
26 DESCA RTES

b ir şahsiyetti. Descartes H olânda’lı başka b ir


asilzade daha tanıyordu: David Le Leu Wil-
hem. O da pek az sonra kızkardeşlerinden bi­
riyle evlenerek Huygens’in eniştesi oluyor. Gol-
lius Huygens’e yazdığı b ir m ektupta, Descar­
tes gibi b ir dehanın dünyanın m eçhulü olarak
büyük b ir şehirde göm ülü kalm asından şikâ­
yet ediyor. Gerçekten de, Descartes yeniden
A m sterdam ’a gitm işti. B ununla beraber 1631
de, hususî olarak F ransa’dan gelen Villebres-
sieu ile birlikte D anim arka’ya gitm ek üzere
oradan ayrıldığı anlaşılıyordu. Seyahatinde ar­
kadaşını yarı yolda bırakıyor. Kendisi olduk­
ça ciddî b ir hastalığa tu tu larak A m sterdam ’a
dönüyor. Beeckman 1 ekim 1631 de hastalık­
tan kalkan Descartes ile birlikte birkaç gün
önce yemek yediğini anlatıyor.

F akat ertesi yıl, 1632 de, haziran ayından


itibaren Deventer’e yerleşmeğe gidiyor O raya
profesör tâyin edilen Reneri ile b ir arada bu­
lunm ak istiyor, buradan daha sonra aleyhine
şahlanacak olan b ir P rotestan papazı, Revius,
onu Protestanlığa ihtida ettirm eğe çalışıyor.
Fakat dadım la K ralım ın dinine sadık kalm ak
isterim , diyerek cevap veriyor. Koyu dindar
papaz, böyle beklenm edik b ir cevap karşısın­
da, şaşırıp kalıyor. H elene’i de bu sırada tan ı­
dığına şüphe yok. Hiç olm azsa 1634 ekim inde
A m sterdam ’da yanında bulunuyor. Ondan b ir
HAYATI 27

kız çocuğu oluyor. D eventeri’deki Protestan


K ilisesinde vaftiz ettiriyor.
Fakat, bu şehirde oturduğu sırada husu­
siyle 1633 yılında, başlıca uğraştığı şey, Dün­
y a sın ı yahut da Işık Üzerine K itap ını kaleme
alm ak oluyor. Onu, M ersenne’e 1934 yılı hedi­
yesi olarak vâdediyor. F akat kasım da, Galil-
lei'nin 22 haziran 1633 te R om a’da m ahkûm
olduğunu h ab er alıyor. Kendi kitabının başına
da aynı âkıbet geleceğinden korkarak, yayım­
lam aktan vazgeçiyor. Küçük b ir şehirde ya­
payalnız yaşıyordu. Y anında ona cesaret ve
güven verecek b ir kim se de yoktu. P aris’te
olsaydı şüphesiz cesaretsizliğini önliyecek biri
bulunurdu. E ser Fransızca da yazılmıştı. Ese­
rinin yegâne bakiyesi olarak kalan, bahis baş­
lıkları ölüm ünden sonra neşredilm iştir. Zaten
eserinin özünü daha sonra Lâtincede yazdığı
İlk e le rd e anlatm ıştır.

1633 Aralığında gene A m sterdam ’a geli­


yor. B ütün 1634 yılı boyunca orada oturuyor.
Yalnız 30 saatlik b ir m üddet için Galilei’nin
eserini görm ek fırsatını elde ediyor. Beekman
b ir ziyaretinde eseri yanında getiriyor. Sonra
giderken gene alıp götürüyor (14 ağustos).
Böylece feylesofumuz eser hakkında b ir hü­
küm veremiyor. Bu ziyaret sırasında, kanaa-
tince âni olarak intikal eden ışığın hızı üzerine
28 D ESCARTES

m eraklı b ir tecrübe de yapıyor. 22 ağustosta


yazdığı uzun b ir m ektup ta bu tecrübeyi yeni­
den gözden geçiriyor.
F akat Reneri, U trecht’e profesör tâyin edi­
liyor. Descartes da, onun ardından Deventer'e
gittiği gibi, bu şehre de gidiyor. B ütün 1635
yılı boyunca da yanında kalıyor. Allâme Anne
M arie de Suchurm an’dan başka, R eneri’nin
m eslektaşlarından Profesör Aemilius ile de
tanışıyor. Sonra şehrin çevresinde otu ran b ir
asilzade ile, Godefroy de H aestrecht ile de
ahbap oluyor. O da daronha saGeometri’sine
bir giriş yazıyor. Sonra Muiden Şatosunun
edebi çevresine m ensup m eşhur b ir edebiyatçı
olan H ooft ile tanışıyor. 1637 de eserini da­
ğıtırken, onu da unutm uyor. En sonra da
şehirde belediye başkanı olm uş nüfuzlu şahsi­
yetlerle tanışıyor. B unlar daha sonra R eneri’­
nin ölüm ünde Aemilius’un yazdığı mersiyeyi
resm en bastırıyorlar. Bu da aslında feyleso­
fun, onun için, yazdığı b ir m ethiye idi.

Feylesof gene arasıra yer değiştiriyordu:


hiç değilse Deventer'e gidip geliyor. İkinci
gidişinde, 7 ağustosta, kızı Francine'in vafti­
zinde hazır bulunm uştu. Söylediğine göre, ço­
cuk, geçen yılın 15 ekim inde A m sterdam ’da
ana rahm ine düşm üştü. Hélène onu 19 tem ­
m uzda dünyaya getirm işti. Descartes b ir defa
daha U trecht'ten A m sterdam 'a gidiyor. B u
H A YATI 29

sefer, oradan geçen H uygens’i karşılam ak is­


tiyor. 1635 yılında, 29 M art’Ia 6 nisan arasın­
d a 3 sabah b ir arad a konuşuyorlar. Feylesof,
D ioptrik'in büyük b ir kısm ını okuyor. Geri
kalan yaprakları da ona bırakıyor. Huygens
gözlük cam ları ile ilgilendiği için, A m sterdam ’-
da b ir cam cıya D escartes'ın verdiği talim ata
göre cam lar yontturm ayı deniyor. Descartes
bu nisan konuşm asından çok canlı b ir intiba
ediniyor 1 kasım da yazdığı b ir m ek tu p ta bu
intihanın hâlâ devam ettiğini görüyoruz. Huy-
gens'in intibaı da daha zayıf değildi Descar­
tes ona D ioptrik’e aynı zam anda M eteorları
da ekliyeceğini söylemişti. D ioptrik’i 1634 te
M eteorları da 1635 te temize çekm işti.
Gerçekten Dünya'sim b ir an için, b ir yana
bırakm ıştı. Daha küçük b ir eser hazırlıyordu.
F akat bu iddiasız b ir eser değildi . Çünki ki­
taba koym ak istediği ad oldukça c ü r’etli b ir
unvandı: Tabiatım ızı en yü ksek kem ali ve
olgunluk derecesine yükseltebilecek külli bir
ilm in projesi. M ersenne’in tavsiyesi üzerine,
bu adı: M etot Üzerine K onuşm a ve bu M eto­
dun Denemeleri olarak Dioptrik, M eteorlar ve
Geometri, şeklinde değiştiriyor. 1636 şuba­
tında Leyde’ye geliyor. Huygens, hiç olmazsa
eserin b ir parçasını okum ak için, 1 nisanda
La Haye’de buluşm ak üzere, kendisine söz ve­
riyor. Baskıya gelince, Elzeviers'lerle değil
de, başka b ir kitapçı ile, Jean M aire ile an­
30 DESCARTES

laşıyor: kitapçının imzaladığı mukavele 24 ara­


lık 1636 tarihini taşıyor. 1 ocak 1637 de Des-
cartes, H uygens’ten oldukça büyük b ir paketi
elçilik yolu ile P aris’e gönderm esini rica edi­
yor: bu, D ioptrik ile M eteorlardı. 22 m a rtta
yeni b ir paket daha veriyor. Bu da Geomet­
r iy i içinde taşıyordu. Dediğine göre aşağı yu­
karı M eteorların baskısı yapılırken kaleme
alm ıştı, "ve h a ttâ b ir kısm ını bu sırada icad-
etm işti,,. K eom etri ile birlikte, üç denem eye
b ir giriş olan M etot Üzerine K o n u şm a yı da
gönderiyor. Ona da en son olarak yazıyor.
Huygens yalnız bu konuşm ayı okuyor. Geo­
m e tr in in yalnız m eslekten olanlara m ahsus
olduğunu sanıyor. Dolayısiyle m âbedin içine
girm iyor. B undan sonra Descartes F ran sa’­
dan gelecek imtiyazı bekliyor: 20 aralık 1636
dan beri H ollânda’nın m üsaadesini almış bu­
lunuyordu. Epeyce sabırsızlanıyor. Eseri, gös­
terilm esi gerekm iyen âlim lere gösterdiği için
M ersenne’e kızıyor. N itekim Toulouse’da bu­
lunan Ferm at, oldukça kısa b ir zam anda
D ioptrik'ten h ab erd ar oluyor. F akat Feyleso-
muz, im tiyaz verm e hakkı kendine ait olan
Adliye Nazırı Seguier'nin, yeni kitapları ilkin
güvenilir okuyuculara okuttuğunu bilm iyordu.
Hususiyle G eom etriyi sekreteri B eaugrand'a
okum ak üzere verm işti. O da, belki onu
Toulouse’a gönderm ek hatasını işlemişti. Ni­
hayet, Fransız imtiyazı 4 m ayısta im zalanarak,
HA YATI 31

2 haziranda D escartes’a veya daha ziyade ki­


tapçısına gönderilm işti. E ser de 8 haziranda
çıkıyor. D escartes, eserin b ir nüshasını Oran-
ge Prensine takdim etm esini Huygens’den b ir
defa daha rica ediyor. Kıral X III. Louis ile
K ardinal Richelieu’ye takdim edilm ek üzere
iki nüsha da Fransız Büyük Elçisi de Charnace
vasıtasiyle Paris'e gönderiliyor. Ayrıca da el­
çiye b ir nüsha takdim ediyor.

Bu 1636 - 37 yılında Hogelande ile pek sıkı


dost oluyor. Esasen Leyde de 1630 da ilk ka­
lışı sırasında da kendisi ile tanışm ıştı. Bu sırf
insaniyet için hekim lik eden b ir asilzade idi.
Kendi lâboratuvarında hazırladığı ilâçları pa­
rasız olarak hastalarına dağıtıyordu . O da
Güllü - H aç'tan değil m i idi?
Leyde'de bulunduğu sırada üniversitenin
anatom i anfisine devam ediyordu. Sonradan
1 nisan 1640 ta, ona göre dim ağda ruh u n m er­
kezi olan om urilik soğanından bahsederken
şöyle diyor: “üç yıl önce (yani 1637 de) Ley­
de'de teşrihi yapılan b ir kadın cesedinde bu
soğanı görm ek istedim . Büyük b ir dikkatle
aradım . Fakat b ir tü rlü tanıyam adım . H albuki
taze kesilmiş hayvanlarda kolayca bulm a alış­
kanlığını edinm iştim . Kadın da pek çok bo­
zulm uştu. Teşrihçiler de dimağı açm adan önce
birkaç gün barsaklar ve başka bölüm lerle uğ­
raşıyorlardı,, diyor.
32 D ESCARTES

D escartes’ın Leyde’deki bu ikam eti hak­


k ında m eraklı b ir şahadet daha vardır. O da,
Saum aise’in 4 nisan 1637 tarihli b ir m ektubu­
dur: "K itabı basılırken hep bu şehirde otur-
tu. F akat saklanıyor ve binde b ir görünüyor­
du. Bu m em lekette daim a büyük m erkezler­
den uzak, küçük b ir şehirde yaşıyor. Bazıları
d ’Escartes adım aldığını iddia ediyor. Zira
eskiden kendini başka b ir adla, Perron Beyi
adı ile tanıtm ıştı Poitou asilzadesi olduğunu
söylüyor. K atoliktir, dinine de pek bağlıdır.
Pek efendi, pek tahsilli terbiyeli bir adam ol­
duğu görülüyor, konuştuğu kim seler de öyle.
B uranın âlim leri onun eşsiz olduğunu söylü­
yorlar". Descartes, sonradan eserinin b ir nüs­
hasını Saum aise’e gönderiyor. M eşhur b ir mü-
tebehhir olan bu vatandaşla pek konuşm u­
yor. Buna sebep belki de evin hanım ının mi­
zacıdır. Saum aise’in evinde h er pazar onbeş
yirm i m ühim şahsiyet toplanırdı. S orbiere’in
dediğine göre, karısı bü tü n konuşm alara ka­
rışırdı. Hiç birinin, alayından birkaç fiske
alm adan ayrılm asına m üsaade etmezdi. Esa­
sen böyle b ir ifritin pençesine düştüğü için
kocasına acırdı.
F akat Saum aise’in lehte olan hükm üne
gelelim. D escartes’ın bu sırada Huygens ile
olan m ünasebetleri de bunu doğruluyor görü­
nüyor. Bayan Huygens, 13 m a rt 1627 de b ir
kız çocuğu dünyaya getirm işti. Descartes şef­
H AYATI 33

katli b ir eda ile çocuğun ve hususiyle annenin


sıhhatinden m alûm at istiyor. Anne doğum dan
sonra iyileşmiyor ve pek az sonra 10 m ayısta
ölüyor. Descartes kederli dul babaya b ir m ek­
tu p gönderiyor. M ektubunda feylesof olarak
konuşuyor. Başkaca konuşm asına im kân v ar
mıydı? F akat aynı zam anda keder duyan ve
dostunun acısını paylaşan b ir insan olarak da
yazıyor.

20 m ayısta yazılan bu m ektup için özür


diliyor. Dediğine göre beş altı haftalık b ir se­
yahat için Leyde’den ayrılm ıştı. Belki bu arad a
İspanyol H olânda’sında Douai’ye k ad ar git­
m işti. Yol üzerinde rasladığı birinin anlattığı­
na göre Douai yakınında, Lille'de bulunan La
Fleche’ten eski hocası P. Fournet hakkında
bilgi edinm iş olm ası ihtim ali kuvvetlidir. Ku­
zey H olânda eyaletinde bulunm asına ise daha
kesin olarak hükm edilebilir. 20 mayıs tarihli
m ektubu Alkmar da yazmıştı. "H em b u rad a­
yım, hem de değilim, çünki kalm aya niyetim
yok” diye yazıyor. Çevrede münzevi b ir yer
arıyordu. Aradığı yeri H arlem ’e b ir fersah m e­
safede S tan tp o o rt’da buldu. îk i buçuk yıldan
fazla b ir zam an orada ikam et etti. B ütün 1939
yılı ve 1640 m ilk aylarında yazdığı m ektupla­
rın başlığında oranın adı var. 1638 de yazdığı
m ektuplarda nereden yazdığını söylemiyor.
34 DESCA RTES

Çünki bilinm esini arzu etmiyor. Ancak b ir de­


fa, 17 m ayısta, M ersenne'e bildiriyor. "Ken­
d i tarzım da yaşam ak m üm kün olduğu m üd­
detçe, daim a kırda kalacağım. K om şularım ın
ziyaretleriyle rahatsız olmıyacak b ir yerde otu­
racağım , meselâ şim di Kuzey H olânda’nın b ir
köşesinde böyle yaşıyorum " diyor. Buraya kü­
çük kızı Francine ile annesi Helene’i getiriyor.
Çocuğa yeğenim diyor. Bu hu su sta 31 ağustos
1637 tarihli m ektubu elimizdedir. Şüphesiz
her ikisini de orada kaldığı m üddetçe hiç ya­
nından ayırm ıyor.

Nelerle meşgul oldu. İlkin kitabı üzerine,


Geometri, hususiyle D ioptrik üzerine, gönderi­
len m ektuplara cevap veriyor . 9 ocak 1639 da
M ersenne'e "kışın geri kalan bölüm ünde yeni
bir konuyu incelemek niyetindeyim, eğlenecek
vaktim yok, sizden rica ediyorum , m üsaade
buyurun da paskalyaya kad ar m ektup yazmı-
yayım ” diyor.
Fakat yine yazıyor: 9 ve 20 şubatta, uzun
m ektuplar yazıyor, h a ttâ günde iki m ektup
yazdığı bile oluyor. Kendine sorulan m atem a­
tik suallerini cevapsız bırakam ıyor. İncelediği
yeni konuya gelince, kasaplık hayvanlar üze­
rinde (hattâ, diri köpekler ve tavşanlar üze­
rinde) yaptığı teşrih tecrübeleri olsa gerektir.
20 şubat 1638 de yazdığı b ir m ektupta, "bu
benim on b ir yıldır (yani 1628 den beri) uğraş­
HA YATI 35

tığım b ir konudur, öyle zannediyorum ki, bu


konuyu benim k ad ar yakından incelemiş b ir
hekim de yoktur" diyor. Sözüne şunu da ek­
liyor: "Tam teşekkül etm iş b ir hayvanın vü­
cudunu incelediğim ve yalnız fonksiyonlarını
gösterm ekle yetindiğim, Dünya'mı yeniden ele
alsaydım, teşekkülünün ve doğum unun sebep­
lerini de eklemeği denerdim ” S tan tp o rt’da,
elinde en çokdeniz hayvanları, balıklar ve tatlı
su balıkları (yılan balığı) vardı: 23 m art 1638
de Plem pius’a yazdığı m ektupta daha sabah­
leyin birini teşrih ettiğini söylüyor, kaydettiği
m üşahedeleri anlatıyor. Plempius ise 1637 ta ­
tilinde onu, inzivasında, H arlem yakınında
b ir köyde, ziyaret etm işti.
Gerçekten ziyaretçileri de eksik değildi.
Reneri, U trecht kulesini, M ersenne'in istediği
şekilde, tam olarak ölçüyor. 350 kıral kadem i
olduğunu bildirm ek üzere 23 ağustos 1638 de
ziyaretine geliyor. Başka b ir defa da Descar-
tes’ın felsefesine kazandığı b ir m eslektaşla,
Regius’la birlikte ziyaretine geleceğini h ab er
veriyor. Regius 1638 den beri U trecht Üniver­
sitesinde hocalık ediyordu. Reneri hasta ol­
duğu için, yalnız gelmek m üsaadesini istiyor:
"Eğer size yük olmazsam, iki üç gün yanınız­
da kalm ak istiyorum , bazı no k talar üzerinde
fikrinizi alm ak niyetindeyim ” diyor. Descar-
tes da kendi sırası gelince şuraya buraya gi­
diyor. R eneri’nin ağır hasta olduğunu öğre­
36 D ESCARTES

nince, U trcht’e gidiyor. Çok geç varm ış ol­


m aktan, kendisini ölüm döşeğinde bulm aktan
duyduğu kederi 6 m ayıs 1639 da yazdığı bir
m ek tu p ta ifade ederken, "artık dostlarından
yardım bekliyecek durum da değildi” diyor.
Pollot’yu S tan tp o o rt’a davet etmeğe cesaret
edemiyor: "çünki lâyık olduğunuz şekilde ka­
b u l edecek durum da değilim; bununla bera­
b er gelmek arzu ederseniz, çok m em nun olu­
rum ve m innettarınız kalırım ” diyorum.
F akat Harlem , bulunduğu yere, ancak b ir
fersah m esafede olduğu için, severek gidiyor.
B annius ve Bloem aert adında iki papazla ah­
bap oluyor. Bannius m usikiye çok m eraklı
idi. Hem nazariyeci, hem de icracı idi. Dola-
yısiyle S tanpoort’daki kom şusunu hem şan,
hem de müzik konserlerine davet ediyordu.
Descartes hayranlığını ifade ediyor, alkışlıyor,
dostu da iftih ar ediyor (13 ocak 1638). Bu­
nunla beraber, dostluk feylesofumuzu Bannius
ile P aris’li b ir kom pozitör arasındaki b ir m u­
siki turnuvasında, defne dalını vatandaşının
başına takm aktan alıkoymuyor. B annius’u da
Madmazel Schurm an tutuyor. Esasen Descar­
tes, 30 kasım 1646 da "hem en hem en sağır
olduğundan, hiçbir zam an da ut, mi, fa, sol,
la söylemeyi öğrenm ediğinden” bahsederek
özür diliyor. (Kör b ir m atem atikçi renkler
üzerine nazariye kurabildiğine göre, niçin b ir
sağır sesler üzerine kurm asın?) F akat Descar-
HA YATI 37

tes, şüphesiz ibadetlerini icra etm ekte güç-


durum a düşen iki katolik dostunun dâvasını
savunm akta tereddüd etm iyor. S ırf bu m ak­
satla, aynı m usiki zevki dolayısiyle kendilerine
karşı sem pati beslediğini bildiği, Huygens’e,
onlar lehinde m üdahale etm esini rica etm ek
üzere, m ektup yazıyor: "E ğer bize b urada
birkaç K atolik papaz bırakm ak istiyorsanız,
onların bu ikisi olm asını sizden rica ediyo­
ru m ” diyor.

Descartes, D üşüncelerini de S tan tp o o rt’-


da kalem e alm ıştı. 1640 ta basılm ası için ye­
niden Leyde’ye geliyor. F akat daha önce ese­
rini U trecht’li iki dostuna, Regius ile Aemili-
u s’a sunuyor; onlar da ancak önemsiz b ir­
kaç nokta virgül hatası buluyorlar Sonra Har-
lemli iki dostuna, Bannius ile B loelm aret'e
gösteriyor: kelâm cıdan ziyade m uskici olan bu
dostları da, T anrı’nın varlığı söz konusu ol­
duğuna bakarak, feylesofun elyazısını, kelâm ­
la (théologie) onlardan daha çok uğraşan Alc-
m ar Başpapazı C aterus’a veriyorlar. Sonra
onun itirazlarını D escartes'a gönderiyorlar, o
da, derhal cevap veriyor. Feylesof eseri, bu
cevabı da ekliyerek, 15 kasım 1640 ta, Huy-
gens'e em anet ediyor. O da h er zam anki ne­
zaketi göstererek, Paris'e gönderiyor. Mer-
senne, eseri bütüniyle Sorbonne'un tasvibine
38 D ESCARTES

arz ediyor. Descartes, S oıbonne’un tasvibini


elde etm ek için teoloji doktorlarından (kelâm
ulem asından) birinin, P. Gibieuf’ün dostlu­
ğuna güveniyor. Sonra beklenm edik başka b ir
yardım ortaya çıkıyor: Richelieu’nün yeğeni
Duchesse d ’Aiguillon: bu da "büyük b ir ilti­
m as” diyor. Buna rağm en, tasvip de b ir tü rlü
çıkmıyor. B ununla berab er üm idi de kesmi­
yor, böylece kitap 28 ağustos 1641 de, Cum
Approbatione D oktourum (kelâm ulem asının
tasvibi ile) Paris'te in tişar ediyor. Descartes
katolikliğe aykırı gelecek hiçbir şey söyleme­
diğine inanıyordu. H olânda’da kendini iyi Ka­
tolik olarak tanıtm ıştı, h a ttâ kalvinci protes­
tan Saum aise’in dediğine göre, hem de koyu
katolikti. Leyde'de feylesof, kendine vicdan
m üdürü, yani şahsi papaz olarak b ir Jezvitten
ziyade b ir oratorieni seçm iştir, o da P. Elle-
quens’di,.
F akat 1640 yılı sonunda iki hâdise huzu­
ru n u bozuyor. Biri kızı küçük Francine’in
ölüm ü idi. Çocuk henüz beş yaşında bulunu­
yordu. 7 eylülde A m sterdam ’da ölm üştü. Bu
da bize, D escartes’ın Leyde’den on beş gün
ayrılm asının sebebini açıklıyor (1-15 eylül):
çocuğu ağır hasta olduğu için gitm işti. Kızın
ölüm ü onda "hayatında hissettiği en büyük
teessürü bırakm ıştı.” Descartes babasını da
görmek istiyordu, bu m aksatla F ran sa’ya git­
meği tasarlıyordu. Babası herhalde "dana de­
HA YATI 39

risinden ciltlere büründüğü için” kızmıyacaktı.


F akat o da, 17 ekim de ölm üştü. 20 eylülde
N antes'ta göm ülm üştü. Bu iki m atem in fey­
lesofa ne derece dokunduğunu, ve bunlar
karşısında hissetiği duyguları biliyoruz: b ir
kardeşini kaybettiği için, onun gibi m atem de
olan dostu Pollot’ya 1641 de yazdığı m ektup­
ta: "ben, gözyaşları ile acıların ancak kadın­
lara m ahsus olduğunu, dolayısiyle m etin ve
cesur b ir adam görünm ek için insanın h er za­
m an kendini sakin b ir çehre ile görünmeğe
zorlam ası gerektiğini söyliyenlerden değilim.”
diyor.
Descartes Fransa'ya gitm ek istiyordu, ama,
bu tarih te gitmiyor. M iras işinin tanzim i için,
b ir dostuna vekâlet veriyor, (Vekâletnamenin
tarihi 13 şubat 1641). B undan sonra, m addi
vaziyeti daha da düzelmiş görünüyor. Zaten
h er zam an düzgütıdü. Böylece daha rah at,
daha geniş yaşam ağa başlıyor, 31 m a rttan
itibaren yeni b ir konağa yerleştiğini yazıyor.
Leyde'den yarım fersah ötede Endegeest şato­
suna yerleşm işti. Ziyaretine giden Sorbiere
mevkii pek beğeniyor: "güzel b ir bahçe, bah­
çenin dibinde güzel b ir meyva koruluğu, çev­
resinde çayırlar, daha ileride denize kadar,
u fukta gittikçe alçalan çan kuleleri görülü­
y o r” Feylesofun hizm etinde de "k ib ar ve
güzel kim seler vardır. Başlıca m isafiri rahip
Picot idi. İki arkadaşı ile birlikte, aşağı yu­
40 DESCA RTES

k arı b ir yıla yakın yanında kalm ıştı. B unlar­


dan biri Tours vilâyetine bağlı Touchelaye’den
b ir rahip idi. Öteki de söz ve hareket serbest­
liği ile tanınm ış, Parlam ento âzası Desmbar-
reaux idi: Descartes şüphesiz onu P aris'te ta­
nım ıştı: çünkü 31 mayıs 1625 ten beri bu un­
vanı almış bulunuyordu. Feylesofun, Fransız-
cada kalem e aldığı “Tabiat Işığı île H akikati
Aram a” adlı diyalogu., b u n lar yanında bulun­
duğu sırada yazmış olm ası çok m uhtem eldir.

Genç Schooten, F ran sa’dan dönüşünde


seyahat intihalarını anlatm ak m aksadiyle, Des-
cartes'm yanm a geliyor. F erm at’dan bahsedi­
yor. Descartes ciddi b ir P oitou’lu edasiyle,
rakibi hakkında "mösyö Ferm at, Gascon’dur,
ben değilim ” diyor. B undan başka, b ir İn ­
giliz asilzadesi de, Lord Kenelm Digby, sırf
onu görm ek için, H olânda’ya geliyor, belki
de şaka ederek söylediği b ir sözü hikâye edi­
yor: feylesof "ilk atalur kad ar (yani Adem’­
den N uha kadar gelen peygam berler kadar)
yaşam anın sırrını b u lm u ştu r”
Endegeest’de başka ziyaretçiler de kabul
ediyor. Sorbiere, 1642 baharında H olânda'ya
v arır varmaz, D escartes’ı görmeğe koşuyor.
Fakat hayal kırıklığı ile dönüyor. İki saatlik
konuşm a sırasında, feylesoftan, felsefesine
dair, birşey, hiçbir şey öğrenem iyor. Des-
cartes’a güceniyor. Feylesof "sırlarını açığa
HAYATI 41

■vurmak istem iyor. Onları yalnız iki dostu için,


H ogelande ile papaz Picot için, saklıyor” di-
yror. Sorbière’in birçok yıllar D escartes'a karşı
beslediği husum et, şüphesiz bundan geliyor.
D escartes başka b ir şahsiyete daha fazla açı­
lıyor: o da Çek reform atö rü Comenius idi:
1642 haziran veya tem m uzunda, H olânda'dan
geçerken, dostları onu Endegeest'e getirm işti.
K onuşm a aşağı yukarı d ört saat sürüyor. Des-
cartes, ilkelerini gizlemediği gibi, o da Des-
cartes'tan kendi ilkelerini gizlemiyor. Dostça
vedalaşıyorlar, feylesofun, Çek kelâm cısına
söylediği son söz h atırd a tutm ağa değer: "Be­
nim le eşyanın ancak kısm î b ir bilgisi elde edi­
lebilecektir. H albuki sizinle tam b ir bilgiye
erişilecektir”. G örünüşte bu, yerinde b ir ne­
zaket ise de, gerçekte tatlı b ir alaydı.
Commenius, Descartes iki yıla k ad ar Fi­
zik ’ini yani kendi tâbirine göre, Felsefe’sini,
neşredecektir, diyor (çünki D escartes’a göre,
Fizik ile Felsefe aynı şeydir). H albuki Sob-
rière'e, b ir yıl sonra neşredeceğini söylemişti.
Gerçekte de 1644 te neşrediyor. Bunu bekli-
yerek, arada, Düşünceler in ikinci b ir baskı­
sını hazırlıyor. Bu defa H olânda'da bastırm ak
istiyor. Bu baskıya, P. Dinet'ye yazdırdığı b ir
m ektubu ekliyor: Dinet, vaktiyle La Flèche
kolejinde felsefe müzakerecisi idi, şimdi İsa
C em iyetinde (yani Cizvitler cemiyetinde) rü t­
b e sahibi olm uştu. M ektubunda, ad söylemek-
42 DESCARTES

sizin P aris’te, Clermont Kolejinde b ir cezvitin


(P.Bourdain) talebelerine, aleyhinde tezler
m üdafaa ettirm ek suretiyle başına açtığı dert­
ler ile; yine, U trecht’te, üniversite profesörü
b ir protestan papazının, felsefesini m ahkûm
ettirerek, feylesofun dostu ve tilmizi b ir mes­
lektaşı, Regius, aleyhinde tak ib ata girişm ek
suretiyle, başına açtığı dertlerden şikâyet edi­
yor. Descartes, 1642 yazında, Regius’u k arısı
ve kızı ile birlikte Edegeest’e davet ediyor:
“ağaçlarım yemyeşil, kirazlarla arm u tlar da
yakında erecek” diyor.
Huygens, Père D inet’ye yazılan bu m ektu­
bun kendisini iyi eğlendirdiğini söylüyor (26
mayıs 1642). Descartes, başka ulu b ir oku­
yucu daha buluyor: o da, 1619 dan 1620 ye
kad ar Bohemya kıralı olan Frédéric'in kızı.
Prenses Elizabeht idi. Dul annesinin, La-Ha-
ye’de, ufak b ir konağı vardı. Orange Prensi
dul kıraliçe ile kalabalık ailesine asaletine ya­
raşır b ir hayat tem in etm işti. Konakları, Üç
Güzellik İlahesinin veya daha doğru olarak
d ö rt îlâhenin sarayı idi. Çünki kıraliçenin
d ö rt kızı vardı. D escartes'ın dostu Pullot, ko­
nağın devam lılarm dandı. B ir gün D escartes’a,
Prenses E lisabeth’in D üşüncelerini okuduğu­
nu söylüyor, o da, 6 ekim 1642 de dostuna te­
şekkür ediyor. Bunun üzerine, feylesof, pren­
sese saygılarını sunm ak ve buyruklarını alm ak
için, ziyaretine gitmeye hazırlanıyor. 1642-43
HA YATI 43

kışında şüphesiz birçok defa ziyaretine gidiyor.


■Çünki La Haye Endegees'den ancak üç fersah
uzaktır. 1643 nisanında vedalaşm ak için zi­
yaretine gittiği m uhakkak: çünki, daha kenar
b ir yere çekilmek istediğinden, Kuzey Holân-
d a ’ya gidiyor, 1 mayıs 1643 te Egm ond op den
H oef'de yerleşiyor. Feylesofu, eskisi gibi, ko­
layca göremiyen Prenses, kendisi ile m ektup­
laşm ağa başlıyor: ilk m ektubu 16 mayıs ta ri­
hini taşıyor, o da derhal, 21 M ayısta cevap
'veriyor. Bu m ektuplaşm a, Elizabeth Holân-
da'da kaldığı m üddetçe devam ettiği gibi, 1644
eylülünden 1649 sonuna kad ar Almanya’da
B randeburg’da iken de kesilmiyor.
Descartes, yeni konağında, ancak kira ta ­
rihi m üddetince, yani 1 mayıs 1644 e kadar
kalıyor. M ektuplarını ilkin Egm ond op den
H oef’ten, sonra sadece H oef’ten yazıyor. Ora­
da, b ir dostu ile kom şu oluyor. Egm ond’dan
pek uzak olmıyan Bergen adlı arazi ve beyliği
elde ettiği için Van Bergan adını alan Antonie
V an Zurck ile buluşuyor. Descartes onu epey­
d ir tanıyordu. Çünki H olânda’ya gelir gelmez
işlerinin idaresini ona havale etm işti. Dostu
feylesofu av gezilerine davet ediyor. O da bun­
la rı m em nunlukla kabul ediyor. H attâ, hususi
yerlerde avlanm a m üsaadesi alm ak için, Huy-
gens nezdinde tavassutta bile bulunuyor. Ay­
rıca da, Van Bergen, parkında, alafranga b ir
b ah çe yaptırm ayı m erak ettiği için, P aris’ten
44 DESCARTES

Tuileries ve Luxemoburg bahçelerinin plânla­


rını getirtm eye de tavassut ediyor.
Descartes, Bergen’in evinde, genç Scho-
o ten ’e raslıyordu: bu genç, daha önce, 1637
de çıkan kitabındaki şekilleri çizmişti. Şim di
de D ioptrik ile M eteorlar’m Latince tercüm e­
leri için bu şekilleri hazırlıyordu. Descartes,.
ancak tem m uzda bitecek olan baskı işinin ge­
ciktiğini görünce, 1944 yazında, uzun zam an­
dan beri tasarladığı Fransa seyahatine çıkıyor.
Van Bergen yeni kitabın nüshalarını dağıtm ak
işini üzerine alıyor. En önce Prenses Elisa-
b eth kendine ayrılan nüshayı alıyor: eser ken­
dine ithaf edilm iştir: feylesofun, b ir yıl önce,
1648 de yazdığı m ektuplar, Prensesin hem me-
tafizik’i hem de m atem atik’i aynı derecede an­
lam aya elverişli b ir kafaya sahip olduğunu,
dolayısiyle bütü n felsefeyi anlıyabileceğini gös­
term işti. Prenses, P aris’e iletilen b ir m ektupla
teşekkür ediyor.

Feylesof P aris’te, dostu Picot’da m isafir


kalıyor. Picot, P. M ersenne’in oturduğu Place
Royale’daki M inim e'ler tarik atı m anastırının
yakınında Rue des Ecouffes’ta oturuyordu.
Descartes bu rad a yeni d ostlar ediniyor. Bun­
lardan biri Clerselier'dir. Onu daha önce ta ­
nım ıyordu. S onra kayınbiraderi Pierre C hanut
ile tanışıyor. Clerselier, genç Luynes dukası­
nın (1641 de 20 yaşında idi) Fransızcaya te r­
HA YATI 45

cüm e ettiği D üşünceler’den sonra gelen, İ ti­


razlar ile Cevaplar'ı Fransızcaya çevirmişti.
Clerselier ile feylesof arasında öyle b ir itim at
ve sam im iyet bağlılığı kuruluyor ki, küçük
F rancine'in doğum u ve ölüm ünü gizlemediği
gibi, Helene'in gebe kaldığı tarih i bile anlatı­
yor. Kayın biraderi Chanut ile de o derece
ahbap oluyor. Chanut, 1642 den beri P. Bo-
u rd in ’in m ünakaşalarına alâkalanm ıştı. Des-
cartes’m onunla da dostluğu az canlı değildi:
sanki kırk yıllık dostm uş, yani çocukluktan,
yahut da hayatlarının baharından beri dost­
m uş gibi seviştiler; gerçekte bu b ir olgunluk,
y ahut da mevsim sonu dostluğu idi; ama,
h elki de bundan olacak, o derecede ciddî ve
sağlam b ir dostluktu.
Descartes, F ransa'da kaldığı m üddetçe yal­
nız P aris’te oturm uypr, Touraine ve B retanya’-
yada gidiyor. Belki P oitou’ya da uğrıyor. Ba­
basının ölüm ünü bildirm ekte pek acele etmi-
yen büyük kardeşi P ierre’e şüphesiz kızmıyor:
B aillet’nin dediğine göre, Mersene, ölüm ha­
berini, M. de La B retaillere’den önce bildir­
m işti. Fakat M ersenne nereden hab er alm ıştı?
Belki ona da haber veren yine kardeşi idi,
H olânda’daki kardeşinin adresinden şüphe et­
tiği için, doğru adresini sorm uştu. O da bu
suretle kendisine kardeşinden önce yazmak
im kânını bulm uştu. Bunun yanında, babası­
nın ikinci karısından dünyaya gelen üvey k ar­
46 DESCARTES

deşi kendisini iyi karşılıyor, h attâ yeni dün­


yaya gelen b ir çocuğunu (15 ağustos) vaftiz
ettirm ekle beraber, asıl vaftiz m erasim i için
am casının gelmesini bekliyor, böylece Descar-
tes 15 eylülde vaftiz babası oluyor.
Rahip Picot'nun derhal tercümeye başla­
dığı İlk e le rin Fransızca nüshasını da yanın
da götürüyordu. Fakat, bu seyahati sırasın­
da okuyacak vakit bulam ıyor. Ama dönüşün­
de, rüzgârların ters esmesi yüzünden, onu Ho-
lânda’ya götürecek gemi, Calais’de on beş gün
bekliyor (kasım 1644). Ozaman tercümeyi
okuyacak boş vakit bulabiliyor. H olânda’dan
ayrılırken, b ir daha geri dönmiyeceğinden
korkan dostları onu görünce bayram ediyor­
lar. H albuki ayrılırken onlara, Ju stinien’in
b ir m etnini hatırlatm ış, ehli hayvanlar gibi
yuvasına dönm esini bilmiyen, dönüş fikrin­
den m ahrum yaban hayvanlarından olm adı­
ğını söyliyerek, yine geleceğine tem inat bile
vermişti.

İlk oturduğu Egm ond’a dönm üyor. Gene


aynı çevrede bulunan Egm ond - B innen’de ya­
h u t da kısaca Egm ond’da yeni b ir konak se­
çiyor. İsveç’e hareketine kadar, aşağı yukarı
beş yıl, orada oturuyor. E rtesi yıl, 1645 te r
Prenses Elisabeth onu görmeğe geleceğinden
ve kendisi ile birlikte yeni bahçesinde gezmek
HAYATI 47

istediğinden bahsediyor. Dostları, başlıca in­


celem elerinin, n eb atlar ile hayvanlar üzerine
m üşahede ve tecrübeler olduğunu biliyorlar.
N itekim , Egm ond'da hangi kitabı okuduğunu
soran b ir ziyaretçiyi avlunun gerisine getiri­
yo r, teşrih ameliyesini bekliyen b ir danayı
göstererek, “İşte bütü n kütüphanem bundan
ibaret,, diye cevap veriyor (fakat hiç değilse
yanında F ransa’dan getirdiği b ir M ukaddes
K ita p ile Saint Thom as’m b ir Sum m a sı vardı).
Bu hikâye, D escartes’ın kendi sözleri ile de
tasdik edilm ektedir. 2 kasım 1646 da Mer-
senne’e yazdığı m ektupta: "civcivlerin yum ur­
tada teşekkülüne gelince, on yıl önce (yani
1630-31 de) Fabricius ad Acquapendente’nin,
buna dair yazdığını okum uştum . Kendim de
b ir kaç defa, bu tecrübeyi görm ek için yu­
m u rtalar kırdım . F akat ben daha fazla teces­
süs gösterdim : çünki, eskiden pek az önce
gebe kaldığını bildiğim b ir ineği kestirdim ,
m aksadım gebeliğin meyvasını görm ekti. Son­
raları bu m em lekette kasapların, yavru tam
teşekkül ettikten sonra dahi,inekleri kestik­
lerini öğrenince, on k ad ar karın getirttim .
B unların içinde, bazıları ev faresi, bazıları
k ır faresi, bazıları da köpek enikleri kadar
büyük yavrular buldum O rganları daha büyük,
gözle görülmeğe daha elverişli olduğundan, on­
la rd a civcivlerde görülenden daha fazla şeyler
müşahede etim,, diyor.
48 DESCARTES

A rasıra La H aye’ye gidiyordu: başka b ir


iş için değilse bile, hiç olmazsa Prenses Elisa-
b eth ’e saygılarını sunm ak, kendisini bekliyen
vazifeleri yerine getirm ek, Prensesin uğradığı
acılara çareler bulm ak için La - Have'ye gidi­
yordu. Gerçekten de Prensesin kardeşlerinden
biri, 1646 yazında kızkardeşlerinden birinin
şerefinin intikam ını alm ak için, b ir Fransız
asilzadesini güpegündüz. La Haye’de ö ld ü rt­
m üştü (20 haziran). Elisabeth, 15 ağustosta,
b ir daha görmiyeceği H olânda’dan ayrılarak,
B rendadourg’a hareket ediyor. B undan sonra
da Descartes 1647 de. F ran sa’ya ikinci seya­
hatini yapıyor.
Gene Rahip Picot’da m isafir kalıyor. Fa­
kat bu defa Geoffroy-l’Anier caddesinde otu­
ruyor. Rahip, dostunu eğlendirm ek için elin­
den geleni yapıyor. B ir Ingiliz, Newcaste m ar­
kisi, onunla, iki hasnıı Hobbes ve Gassendi’yi
b ir sofrada topluyor ve b ir barış ziyafeti ve­
riyor. Aynı şekilde, genç E strees rahibi de,
onu Gassandi ile barıştırıyor. Şereflerine b ir
ziyafet veriyor. Davetliler, son dakikada gel­
mesine m âni Gassendi’nin evine gidiyorlar.

Fakat P aris’te bu defaki kalışının bizce en


m eraka değer tarafı, D escartes’ın 23, 24 eylül
pazartesi, sah günleri, oldukça rahatsız bu­
lunan, genç Pascal'ı iki defa ziyafet etm iş ol­
masıdır. Pazartesi konuşm asında Pascal'ın kız-
H A YATI 49

kardeşi Jacqueline de h azır bulunm uştu. Ko­


nuşm anın hikâyesini ondan öğreniyoruz. Fakat
sah konuşm asında Jacqueline yoktu. İkinci
gün Boşluk Üzerine Yeni T ecrübelerin söz
konusu olduğuna şüphe yok. Bu addaki Risa-
le'nin neşir m üsaadesi 8 ekim tarihini taşıyor
(yani konuşm adan on beş gün sonra). Des-
cartes H olânda'ya dönünce, Huygens’e bun­
dan bahsediyor. H uygens’e yenice aldığı b ir
nüshayı D escartes’a gönderirken yazdığı b ir
m ektupta: "B ana bildirm ek zahm etinde bu­
lunduğunuz Yeni Tecrübeler,, diye bahsedi­
yor. F akat Risale "aynı konu üzerine büyük
b ir kitabın ilk hulâsası olarak,, sunulduğu
için, Huygens, feylesof bu hususta fikrini söy­
lemek niyetinde ise, "genç m üellif eserin bü­
tü n ü üzerine düşüncelerini bildirdikten sonra,,
söylemenin daha uygun olacağını söylüyor.
Descartes da, 8 aralıkta "delillerinin görüle­
bilmesi için vadettiği yeni cildin intişarını
görm ek isterdim ,, diye cevap veriyor. Risale,
D escartes'a "m üellifler tarafından,, yani Bia­
ise Pascal ile babası Pierre Pascal tarafından
gönderilm işti. Descartes vadedilen yeni cildi
beklediği için teşekkür etmeği ihm al etti. Bu
da m üelliflerin, Pascal’ın D escartes’la 24 eylül
1647 de konuşm asından iki ay sonra, 15 ka­
sım 1647 de verdiği talim ata göre, 22 eylül
1648 de kayınbiraderi Florin Périer tarafın­
50 D ESCARTES

dan, Puy de Döme'da yapılan "Büyük Tecrü­


benin H ikâyesi’ni,niçin daha sonra Descar-
te s ’a gönderm ediklerini izah ediyor. Descar-
tes, "başaracağını tem in ederek, bu tecrübeyi
yapm asını” kendinin söylediğini 11 haziran
ve 17 ağustos 1649 da yazdığı m ektuplarda
iki defa h atırlatarak , bu tecrübe hakkında
ediyor. Esasen 13 aralık 1647 de M ersenne'e
yazdığı b ir m ektupta"M ösyö Pascal'a, cıva­
nın, b ir dağın tepesinde, dağın tam aşağısın­
da yükseldiği kadar yükselip yükselmediğini
tecrübe etm esini tavsiye ettim " diyor.
Egm ond’una kavuşm uştu, aynı 13 aralık
1647 tarihli m ektubunda : "hava sıcakken ol­
duğu kadar soğukken de, şimal rüzgârı eserken
olduğu gibi cenup rüzgârı eserken de” cıva­
nın yüksekliğini m üşahede etmeğe başladığı­
nı, "tecrübeyi yapm ak için, gece güudüz, aynı
yerde duran b ir borusu olduğunu” söylüyor.

H areketen birkaç gün önce, P aris'te ken­


dine yapılacak b ir tevcihten (yani bağlanacak
m aaştan (pension)) bahsedilm işti. Az sonra,
belki de Silhon sayesinde tevcih yapılıyor. Şüp­
hesiz, artık temelli kalm ası için, Fransa'ya
dönmeğe davet ediliyor. Leyde üniversitesin­
deki kelâm cıların başına açtığı belâlar göz
önüne alınırsa, belki de b u n a razı olacaktı.
Daha önce Groningue üniversitesi önünde gö­
rülen dâva dolayısiyle Fransız Büyükelçisi La
HAYATI 51

Thuillerie'ye m üracaat ettiği gibi, bu defa da,


yine Fransız Büyük Elçisi Abel Servien'a baş­
vurm ak zorunda kalıyor. Şüphesiz H olânda'da
dostsuz kalm ış değildi, fakat, dostlariyle m ü­
nasebeti daha ziyade m uhabereden ibaretti,
onları sıkça görem iyordu; dolayısiyle onlara,
başka herhangi b ir yerden olduğu gibi, P aris’­
ten de yazabilirlerdi. Böylece, 1648 yazında
b ir daha F ransa’ya gidiyor. F akat çok kalm ı­
yor, çabuk H olânda’ya dönüyor: F ransa’da
ilkin felsefesinden ziyade şahsına alâka göste­
riliyor: şahsının uyandırdığı m erak, nad ir b ir
hayvanın, b ir filin veya b ir parsın tah rik et­
tiği tecessüsten farksızdı. Fakat, hususiyle,
F ran sa’ya çok kötü b ir zam anda gelmişti:
Lens zaferi için resm i dua edilen (Te Deum ya­
pılan) aynı günde Fronde isyanı patlıyor. Daha
sonra yazdığı b ir m ektupta, bu, dostlarına ye­
meğe davet edilen b ir kim senin, eve varınca,
m utfağı karm a karışık ve çanak çömleği de
altü st olmuş görmesine benziyordu, dolayısiyle,
"Kızgınlıklarını artırm am ak için ayaküstü geri
döndüm,, diyor. 1647-48 yılını onunla b ir­
likte geçirmek üzere yine H olânda’ya gelmiş
olan dostu Picot’ya kışı onunla birlikte F ran­
sa’da geçirmeyi vadetm iş olm asına rağmen, er­
tesi gün 24 ağustasta, yeniden yola çıkıyor.
Dostu B rasset, Descartes, Egm ond’da N ötre
Dame’ın avlusundakinden daha fazla em niyet
buluyor, diyor, ve, tedbirli b ir gemici gibi.
52 DESCARTES

'vatandan uzak, sakin b ir lim ana sığınm asını


tasvip ediyor. Fransa'nın La Haye mümessili
olan bu aynı B rasset onu siyasi havadislerden
hab erdar ediyor, çünkü iyi b ir Fransız olarak
b u n larla alâkalandığını, m em leketin işleri iyi
gitmediği zam an yüreğinin sızladığım biliyor.

Descartes, Prenses E lizabeth’in istediği


İhtiraslar Üzerine Kitap'a da az çalışmıyordu.
B unlara kendine göre zarurî olan tem elleri
sağlam ak için de, epey zam an önce kaleme al­
dığı Hayvan üzerine Kitap'ı yeniden gözden
geçiriyordu. Bilhassa 1647-48 kışında bunun­
la uğraşıyor. Kendini görmeğe gelen, köylü kı­
lıklı birini, uşağı iki defa yüzgeri ediyor. H at­
tâ b ir defasında b ir sadaka bile vermeğe kal­
kıyorsa da, adam reddediyor. Fakat üçüncü
defasında, feylesof içeri alm asını em rediyor:
sadece onun em ri ve idaresi altında çalışmak
istiyen, m eraklı b ir zekâ karşısında olduğunu
çabucak fark ediyor. Gerçekten de, adı, Direk
R em brantz olan zat, ünlü b ir astronom i bilgini
oluyor, ve daha sonra, bastırdığı b ir eserde
velinim etini bu hususiyetini anlatm aktan çe­
kinm iyor.
Bu, D escartes'ın H olânda’da yaptığı b iri­
cik iyilik değilidi. Prensten, karısının ikinci
kocasını öldürm ekten sanık zavallı b ir köylü­
nün affını elde etm esi için dostu Huggens nez-
dindc b ir teşebbüste bulunuyor: öldürülen
HAYATI 53

adam , karısından ayrıldıktan sonra, kadınla


birlikte iki çocuğunu da öldürm ek tehdidinde
bulunm uştu. Aynı hâdise dolayısiyle, memle­
ketin hâkim i lehinde de m üracaat ediyor: çün­
kü kaatili çabuk beraet ettirm ekle itham edil­
miş ve bu yüzden takib ata uğram ıştı. Şu iki
halde de feylesofun m üdafaası aynıdır: birinci
halde, kaatil kaçıyor, bu yüzden m allarına el
konuyor, dolayısiyle de kendinden çok karısı
ile çocukları cezalandırılıyordu. İkinci halde
de, acele hüküm veren hâkim in b ir sürü çocu­
ğu vardı, babalarına çok m uhtaçtılar. Bu b ir
sürü m âsum u cezalandırm adan ceza görmesi
im kânsızdı. Feylesof kom şularına borçlu oldu­
ğu m erham ette kusur etm ek istem iyordu. H ü­
küm dar için de, af veya bağışlam a hakkını icra
etm ede güzel b ir fırsat değil mi? (1646 - 47 yıl­
ları).
Bu sırada Descartes, 1646 dan beri yeni
b ir m uhabir bulm uştu. O da, Chanut idi: İs­
veç'te ilkin temsilci, sonra büyük elçi olm uş­
tu. Descartes onu 1644 yazında P aris’te tan ı­
m ıştı, sonra 1645 ekim inde, vazife başına gi­
derken, A m sterdam ’a uğrayan diplom atı, ardı
ardına dört gün yeniden görm üştü. Chanut
İstokholm ’de, Kraliçeye D escartes’ı tanıtm ak
istiyor. Çünkü onun sarayına âlim leri, müte-
behhirleri ve sanatkârları çekmek arzusunda
olduğunu biliyordu. Buna güvenerek, ne yaptı
yaptı, Kraliçeyi D escartes'ı davet etmeğe ikna
54 D ESCARTES

etti. O da, Amiral Flemming, feylesofu birlikte


getirm ek emriyle, H olânda'ya yolladı. Feyle­
sof, şüphesiz m eram ını iyi anlatam ıyan Ami­
ralin tekliflerini reddetti. Daha sonra, kendini
m azur gösterm ek için, bu k ad ar büyük b ir şah­
siyetin kendisi için rahatsız olacağına inanm a­
dığını söyledi. Fakat kıraliçenin kütüphanecisi
Frenishem ius’un m alûm atına m üracaat etti, o
da, tavassut vaadinde bulunuyor, Chanut de,
kendi evinde m isafir etmeyi teklif ediyor, böy-
lece gitmeye k arar veriyor. Giderken, Brasset'-
ye veda ediyor. O da ayakkapları, çorapları ve
elbisesiyle, daha H olânda’da b ir saray adam ı
kıyafetine bürünen Feylesofu uğurluyor; fakat
hususiyle iki dostuna, Hogelande ile Bergen’e,
sanki döneceğinden emin değilmiş gibi, işleri
hakkında talim at veriyor.

İstokholm ’e varınca, belki aradan b ir gün


geçmeden, Kıraliçe, ardı ardına iki defa ken­
disini kabul ediyor. Fakat daha önce, âdet
üzere, seyahati hakkında kendisine m alûm at
vermeğe gelen gemi kaptanını dinliyor: kaptan
bu acayip yolcunun kendinde uyandırdığı hay­
reti ifade ederken: "üç haftalık yolculuğumda,
denizcilik üzerine, otuz yıllık gem icilikte öğren­
diğim den daha çok şeyler öğrendim " diyor.
Dcscartes 1619 dan itibaren, hususiyle 1634 ve
1639 da, H olânda’da denizcilikte pek önemli
H A YATI 55

olan boylam (tul) daireleri ve puslalarda m ık­


natıslı ibrenin tahavvülleriyle h er zam an uğ­
raşm ıştı.
K ıraliçenin iyi kabulüne rağmen, feylesof
biraz hayal kırıklığına uğruyor, bunu da Pren­
ses E lisabeth'ten gizlemiyor. 9 Ekim 1649 da
yazdığı m ektupta "K ıraliçenin, felsefeye dair
henüz b ir şey görüp görm ediğini bilm iyorum ;
bundan alacağı zevk hakkında da b ir hüküm
veremem; edebiyata, hususiyle Yunan diline
son derece m eraklı” diyor. Bu m erak hakkın-
daki kanaatini Kıraliçeye, sam im î olarak söy­
lüyor: ben de, çocukken, bu gibi havaiyatla
uğraşm aktan zevk alıyordum , fakat daha sağ­
lam b ir ilim den zevk alm aya başladıktan son­
ra, onları unuttum , buna da çok m em nunum ,
diyor. Kıraliçe bu sam im î ifadeye kızmıyor,
h attâ, kendisi için yeni olan bu m em lekete alı­
şabilm ek fırsatını verm ek için, h er gün saraya
gelmek külfetinden onu affediyor, ve ancak
kendisinin göstereceği saatlerde gelmesini söy­
lüyor. Descartes da böylece, "Kıraliçeye tâzi-
m atını arz etm ek için fazla zahm ete katlan­
m ak zorunda kalmıyor, bu da onun mizacına
daha uygun geliyor" O, bu lûtfu Freinshem i-
u s'a borçlu idi, kütüphaneci D escartes'a hiç de
kin bağlam am ıştı, çünkü, Kıraliçe, onun Üstün
iyi üzerine b ir nutkuna "Mösyö D escartes’ın
k an aatini” tercih etm işti, çünkü birincisi ko­
nuya sadece dokunarak geçmiş demişti.
56 DESCARTES

O halde feylesof ne ile uğraşacaktı? Eg-


m ond da 1648 kışında, havanın barom etre bo­
ru su nda değişen yüksekliği üzerine m üşahede­
ler yapm ıştı. Perier, dostu C hanut’ye Istok-
holm ’de de benzer m üşahedeler yapm asını yaz­
m ıştı. C hanut’nün yokluğunda 21 ekim den iti­
baren, şüphesiz babasının aralık sonunda dö­
nüşüne kadar, büyük oğlundan da yardım gö­
rerek, Descartes işi kendi üzerine aldı. Bu ara­
d a yalnız, elçinin evinde o tu ran lar arasında
bulunan, Augustinius tarik atın a m ensup, elçi­
lik papazı P. Viogue ile konuşuyordu. Şüphe­
siz aralarında birçok defa teoloji ve felsefe
üzerine görüşm eler olm uştu. Feylesof b ir defa­
sında, kilise adamiyle rekabet ederek, selâme­
timiz, kurtuluşum uz üzerine "güzel b ir n u tu k ”
verdi. M adame Chanut oğlunun bu toplantıda
bulunm am asına çok eseflendi.

Ve yine, yarı diplom at, yarı asker, bir


Fransız asilzadesinin, Comte de Bregy’nin, îs-
tokholm ’de bulunm ası, Descartes için iyi bir
fırsat oldu. Onunla çok iyi ahbap oldu. Sonra
ona 18 aralık 1649 ve 15 ocak 1650 de iki mek­
tu p yazdı. B unlar onun son m ektupları idi.
18 aralık m ektubu ile ona, ertesi gün 19
aralıkta, Istokholm ’da oynanacak baletin m an­
zum güftesini gönderiyordu. Bregy, Descar-
tcs’ın B alet’i yazdığını görm üştü, şüphesiz
manzumeye ilgi gösterm işti. Kıraliçe gerek
HAYATI 57

kendi doğum günü şenlikleri için (yirmi üç ya­


şm a giriyordu), gerek İsveç’in lehinde im zala­
nan Vestefalya sulhünün yıl dönüm ü bayram ­
ları için, ondan böyle b ir Balet yazm asını iste­
m işti. İsveçli okuyucuların gözle takibedebil-
m eleri için, m anzum e bastırılm ıştı. Baillet,
D escartes’ın, aynı vesile ile, b ir de b ir Komedi
yahut da K oru Masalı (Fable bocagere) yazdı­
ğını söylüyorsa da, bulunam am ıştır.
Chanut, birkaç gün sonra, 22 aralık ta Bü­
yük Elçi unvaniyle dönüyor. Kıraliçe kendisi­
ne. 23 te kabul ediyor. Bu ilk kabulde Descar-
tes da bulunuyor. M adame C hanut’nün, hem
kardeşinin, hem de kocasının dostu olan fey­
lesofa gösterdiği aynı dikkat ve itinayı, Chanut
de m isafirine gösterm ekte devam ediyor. Fey­
lesof, elçilikten epeyce uzak olan saraya, elçi­
liğin arabasiyle gidiyordu; fakat bu gidiş, İs­
veç’in sert iklimi altında, kışın tam ortasında,
sabahın beşinde oluyordu. Belki saraya sanıl­
dığı kadar sık gitm em işti, fakat ne de olsa sağ­
lığına zarar verecek kad ar sık gitm işti. İstok-
holm 'de bulunduğu ilk altı hafta içinde, vak­
tini istediği gibi kullanm akta hemen hemen
serbest bırakılm ıştı, bundan sonraki m eşguli­
yetleri de ancak felsefî idi. 18 ve 19 aralık şen­
liklerinden sonra, Kıraliçe Upsala’ya hareket
ediyor, 14 ocaka k ad ar orada kalıyor. Descar-
tes, 15 ocakta hiçbir ziyarette bulunm adığını,
keyfinin yerinde olm adığını yazıyor: "burada
58 D ESCARTES

kışın, insanların düşünceleri sular gibi donu­


y o r” diyor. Descartes hususiyle ocak ayının
ikinci yarısında, soğuğun en şiddetli olduğu b ir
zam anda, saraya gidiyor; bu sırada Chanut
hastalanıyor, fakat çabuk iyileşiyor. Descartes
ondan daha az talihli çıkıyor. 2 şubatta, aynı
hastalığa, yani pnömoniye yakalanıyor. Holân-
da'lı b ir hekim in, W ullen yahut W eulles'in te­
davisini reddediyor, yahut da çok geç kabul
ediyor. Hekim dostu değildi. Kan alm a teklif
etti: o da bunu "Fransız kanını koruyunuz”
diyerek reddetti. Son anlarında, P. Viogue ya­
nında bulunuyor. M etanetle, "Ey ruhum , gide­
lim ” diyor. Kocasına gösterdiği aynı dikkat ve
ihtim am la dokuz gün kendisine bakan M ada­
me C hanut’ye bilhassa m innet duygularını ifa­
de ediyor. 11 şubat 1650 de, elli üç yıl, on ay
ve on b ir gün yaşadıktan sonra, ölüyor.
Kıraliçe bu beklenm edik âkıbet karşısın­
da şaşırdı. H asta düştüğü günün arifesinde o-
nunla yine b ir konuşm ası olm uştu. Bu konuş­
m ada, Kıraliçeye, Istokholm 'de kurulm asını
arzu ettiği b ir akadem i tasarısı sunm uştu. Kı-
raliçe, feylesofa atfedilen, hayatını istediği ka­
dar uzatabileceğine d air dedikoduları im a ede­
rek "kehanetleri onu adam akıllı a ld attı” de­
m iştir. Fakat, derhal, K ırallarla kırallığın b ü ­
yüklerinin m ezarlarına tahsis edilen b ir kilise­
de, ona b ir m ezar yaptırm ağı teklif etti. Cha­
nut b ütün bu teklifleri reddetti: bunların, fey­
HAYATI 59

lesofun sadeliği ile olduğu k ad ar asîilliği ile de


b ağ d aşır şeyler olm adığını düşünüyordu. Böy-
lece, ölüsü kendi parası ile kaldırıldı. M era­
sim de pek basit oldu: tab u tu n u elçinin büyük
oğlu ile elçilik m ensupları taşıdı. Vaftizsiz ve­
y a erginlik yaşına gelmemiş çocuklara, yani
m âsum ölenlere, m ahsus mezarlığa gömüldü.
Chanut, yine sade b ir m ezar taşının d ö rt yü­
züne yazılmak üzere, D escartes’ın hayatı ile
eserini hulâsa eden, d ö rt Latince m ersiye ka­
lem e aldı.

Daha sonra, 1666 - 67 de, kem ikleri Fran­


sa’ya taşındı. F akat bu da arızasız olmadı: ta­
b u t, hem hareket, hem de seyahat sırasında
açıldı; feylesofun hayranları, m übarek kem ik­
leri aşırır gibi, kem iklerini aşırdılar. 24 hazi­
ran 1667 de, (bugün Saint - Etienne - du - Mont
olan) Sainte - Geneviève’de m uhteşem b ir me­
rasim le gömüldü. 1654 te, tahtından feragat
eden ve Katolikliğe ihtida eden Christine, şanlı
ihtidasının şerefini D escartes’a atfederek "eğer
h â lâ Kıraliçe olsaydım, İsveç’in elinden böyle
b ir hâzinenin alınm asına m üsaade etm ezdim ”
dem iştir.
Feylesofun kem ikleri bugün artık Saint -
E tienne’de değildir. 1792 de kilise kapandığı
zam an, ceset Geçici Müze'ye, yani Fransız Âbi­
delerinin Elysée Bahçesine taşındı, 1819 a ka­
d a r orada kaldı. Bu müze de bu tarih te dağı-
60 D ESCARTES

tıldığm dan, kem ikler, en yakında bulunan ki­


liseye, Saint Germ ain - des - Prés’ye götürül­
dü, şim di orada göm ülüdür. T abutunda da, ta ­
şınırken ne bulundu ise o vardır; iskelet tam
olm aktan pek uzaktır; ortad a birkaç kem ik­
ten başka b ir şey yoktur. K afatası, tab u t Fran­
sa’ya taşınırken açıldığı zam an, îsto k h o lm ’de
aşırılm ıştır. Bu arada birçok el değiştirm iş, ni­
hayet 1882 de Berzélius, Cuvier'ye gönderm iş­
tir, o da, Museum un koleksiyonları arasın a
koym uştur. Şimdi, daha lâyık b ir yer bekliye-
rek, orada durm aktadır. Bu yer, Millî Konvan­
siyon'un (Convention Nationale) 2 ve 4 ekim
1793 te verdiği ve hiçbir zam an yerine getiril-
miyen, iki kararının gösterdiği gibi Panthéon
m udur? Yahut da, Sorbenne’un içinde Riche­
lieu'nün mezarı bulunan Chapelle m idir? O da
bizim fikir Richelieu’müz değil m idir? Onu bu­
raya gömmek, her halde, XVII. yüzyılda denil­
diği gibi, "payitahtın en yüksek yerinde, F ran­
sa'nın birinci Üniversitesinin doruğunda, bü­
tü n F ransa’nın gözüne sunm ak olacaktır,,.
İK İN C İ BÖLÜM

ESER İ

I
KİTAPLARI

Dünya (Le Monde). — M etot Üzerine K o­


nuşm a ve bu M etodun Denemeleri (Discours
de la m éthode et Essais de cette Méthode). —
M etafizik Düşünceler (M éditations M étaphysi­
ques). — Felsefenin İlkeleri (Principes de la
Philosophie). — R uhun İhtirasları Les Passi­
ons de l’Ame).

DÜNYA
Descartes, İlmî ve felsefi eserini, Fransız­
ca b ir tek ciltte, Işık üzerine kita p ’ta. (Traité
de la Lumiere) izah edecekti. Bu ad altında
şunları topluyordu: "Işığın tabiatı; ışığın çık­
tığı Güneş ve Sabit Yıldızlar; ışığı nakleden
Gökler; ışığı aksettiren Gezeğenler (Seyyare­
ler), kuyruklu Yıldızlar ve Yer; renkli; şeffaf,
veya ışık veren bütü n yeryüzü cisimleri; niha­
yet bunların seyircisi olan İnsan,,. Böyle an-
62 DESCARTES

laşılınca, bu kitaba Dünya adı verilebilirdi.


Esasen Descartes da bu adı verm işti. F akat
elimizde ancak ölüm ünden sonra, 1664 ve 1667
de, basılan birkaç bahisten başka b ir şey kal­
m am ıştır. Descartes sağlığında felsefesini üç
k itap ta yayımladı. Bu üç kitap, üç ilk kavram
üzerine dayanıyor: "bu kavram lar b irtak ım
asıllar veya orijinallerdir ki b ü tü n öbür bilgi­
lerimizi onların örneği üzerine kuruyoruz: bi­
rincisi, yalnız ruh için, düşünce kavram ıdır
(D üşüncelerin konusu); İkincisi, yalnız beden
için uzam (étendue) kavram ıdır (bu b ü tün Fi-
zik'tir, buna Felsefenin İlkeleri de diyor);
üçüncüsü de, ruh ile bedenin ikisine birden ait
olan, insanda, ruh ile bedenin birleşm esi kav­
ram ıdır; bunun üzerine de Tarité des Passi­
ons = İhtiraslar üzerine kitap adlı eserinde
ufak b ir taslak bırakm ıştır. F akat 1637 de bu
üç kitabı yayım lam adan önce felsefesi hakkın­
da b ir fikir verm ek için, ulemanın dili olan
Lâtinceden ziyade halkın dili olan Fransızca
yazdığı b ir eserde felsefesinin b ir hulâsını ve­
riyor, böylece "ancak sâf, tabiî akıllarını kul­
lanan kim selerin, m em leketinin dilinde okuya­
cakları b ir kitapta, kanaatleri hakkında daha
iyi b ir hüküm verebileceklerini um uyor" Ka­
ESERt 63

d ın ların bile felsefesinden b ir şey anlam asını


istem iyor m u idi?

METOT VE DENEMELER
Descartes’ın, üstüne adını bile koymadığı,
b u 1637 yılı eseri, şu adı taşıyordu: M etot
Üzerine K onuşm a ve bu M etodun Denemeleri.
Sayısı üç olan bu Denemeler, aşağı yukarı
b ü tü n kitabı teşkil ediyor, K onuşm a sadece
b unlara b ir giriştir. Adları: D ioptrik, Geo­
m etri ve Meteorlar'dır.
Dioptrik, D escartes’ın Dünya’sına verdiği
adı: “Işık Üzerine K itap" ı (Traité de la Lu­
mière) hatırlatıyor. Orada, kendinin keşfet­
tiği kırılm a kanununu anlatıyor; hususiyle
son bahiste dürbün veya teleskop cam larını
yontm ak için b ir m akine teklif ediyor: cam ­
ların kürevi değil, hiperbolik olm asını teklif
ediyor. Kendisine bu bahsi yazdırm ak fırsatını
b u harikavî gözlüklerin verdiğini söylüyor. 13
kasım 1629 da yazdığı b ir m ektupta dediği
gibi, m ükem m elleştirilirse, belki de “ayda
hayvan bulunup bulunm adığını” görm ek m üm ­
kün olacağını söylemiyorsa da, yine "Bu
icatla, yıldızlarda, yeryüzünde gördüğümüz
şeyler k ad ar hususi şeyler görebileceğimizi”
üm idediyor.
Bu ilk eser b ir m atem atik ve fizik k ar­
m ası olduğu halde, ikinci Deneme yani M ete­
64 D ESCARTES

orlar yalnız fizik eseridir. Descartes bu kitap­


ta, okullarda bu ad altında okutulan dersten
bahsettikten sonra, asıl okuyucuları ilgilen­
dirm ek için onu iyi incelediği bahisle, gök
kuşağı ile (arc-en-ciel), 1629 da çok ilgi çek­
miş olan yalancı güneşlerin (parhélies) izahı
ile bitiriyor.
Son olarak üçüncü Deneme yalnız m ate­
m atikten bahsediyor: Geometri. Bunda, Pap-
pus meselesi büyük b ir yer tutuyor. Descar-
tes’m keşif veya icadını, ilme getirdiği yeniliği
asıl bu eserde görüyoruz: ilme büyük b ir in­
kılâp getiriyor: m atem atiği, bulundukları şey
ne olursa olsun, oran veya oran tıların ince­
lenmesine irca ediyor. Bu incelemeyi de çiz­
gilerin tetkikine, onu da, sonunda yeni b ir
(harfleme) notation sistem ine kavuşan cebire
irca ediyor.

F akat bugün, ilim lerin ilerlem esi ile aşıl­


mış olan bu üç D eneme’den ziyade, M etot
Üzerine K onuşm a hâlâ okunuyor, h er zaman
da okunacaktır. Gerçekten de, b ü tün Descar-
tes’ı onda buluyoruz. La Flèche’teki ilk tahsil
ve tetkikleri, ve niçin bu n lar düşünüşleri ile
araştırm alarının hareket noktası olm uştur (1.
Bölüm) M etodunun kaideleri (2. Bölüm): bun­
lar da, genişletilmiye m uhtaçtı ve 1627-28 de
kaleme aldığı b ir eserde. A klın İdaresi İçin
Kurallar'd a genişletilm işti. Birinci kaidesi de
ESERİ 65

(hiç değilse ilim lerde): "doğruluğunu apaçık


olarak bilmediği hiçbir şeyi doğru olarak ka­
bul etm em ek" ti. Ahlâk kaideleri (3. Bölüm):
bu n lar eğreti kaidelerdir, fakat, ayrı b ir eser­
de değilse de, ilkin Prenses E lisabeth’e.sonra
da, Kıraliçe K ristine’ye yazdığı m ektuplarda
tam am lıyacaktır. 4. Bölüm, m etafizikten, yani
ruh ile Tanrıdan, kısaca bahsediyor: bunun
için, aynı konuyu, D üşüncelerim de genişçe
anlatıyor. F akat bundan sonra 5. ve 6. Bö­
lüm leri okum am ak h ata olur. B urada fiziki­
nin, yahut kozmogonisinin, yahut da ancak b ir
im a bulunm asına rağm en kolayca anlaşılan
Galilei’nin m ahkûm iyetinin neşrine m âni ol­
duğu D ünyasının b ir hulâsası vardır. Bu 5.
bölüm de, m etodunun örneği olarak, yüreğin
hareketi ile kanın dolaşm ası üzerine fikrini
b ü tü n teferruatı ile açıklıyor. H arvey’in keş­
fini kabul ediyor. F akat b ü tün fikirlerine işti­
rak etm iyor. Gene 4. bölüm de, m akine - hay­
van nazariyesinin b ir taslağını veriyor: şüp­
hesiz bu ona h er tü rlü ipham ı b ertaraf etm ek
ve İskolastiğin sözde izahlarını (nebati veya
hayvani ruhu, sureti cismiyeyi) kati olarak
o rtad an kaldırm ak için biricik vasıta görünü­
yordu.
Son bölüm de, Descartes ilm in gaye ve he­
deflerinin neler olm ak gerektiğini açıkça gös­
teriyor: bunlardan biri "bizi tabiatın hâkim
ve sahibi kılm ak" tır. Öteki de "bizi birçok
66 D ESCARTES

hastalıklardan, h a ttâ ihtiyarlığın derm ansızlı­


ğından k urtarm ak" tır. Bu da hekim liğin ko­
nusudur. Oda belki "insanları şimdiye kad ar
olduğundan daha bilge ve daha becerikli b ir
yol bulm ak” im kânını sağlıyacaktır. Böylece
hekim lik ahlâkın unsurlarından (bir teki de­
ğilse de) biri olacaktır. Bu gaye ve hedefleri
yalnız gösterm ekle kalmıyor, gayeye ulaşm a
vasıtalarını da bildiriyor: bu da b ü tün âlim ­
lerin iş ortaklığı veya kollaborasyonudur: "böy­
lece sonuncular öncekilerin bitirdiği yerden
başlıyarak, b ir çoklarının da hayatı ve çalış­
m asını birbirine ekliyerek hep birlikte h er bi­
rim izin gidemiyeceğinden daha ileri gidebili­
riz" diyor. Kendine gelince, "tab iatın her za­
m anki gidişine göre, öm rünün kısa m üddeti
m üsaade ettiği ölçüde" elinden geleni yapa­
caktır: burada birkaç yüzyıllık b ir öm re gü­
venm ekten ne k ad ar uzaktı, halbuki bu ona
kolayca atfedilen b ir ihtiras veya iddiadır.
H alkın önüne bu şekilde adsız olarak çık­
tık tan sonra (çünkü adsızlık m üellifin adını
uzun zam an gizliyemedi), eserlerini imzaladığı
zaman artık meçhul b ir yazar olm ıyacaktır.
Kabiliyetini bu şekilde ispat ettikten ve en
yüksek meseleleri çözümlemeğe m uktedir ol­
ESERt 67

duğunu gösterdikten sonra artık b ir kredi ve


itib ar elde edebilecektir.

DÜŞÜNCELER
1637 de çıkan k itap tan sonra, D escartes’m
büyük felsefe eserlerinin birincisi D üşünceler­
dir. Bu, ilkönce, küçük b ir M etafizik Kitabı
(Traité de M étaphysique) idi. H olânda'ya va­
rır varmaz, üzerinde çalışm aya başlam ıştı. Ça­
lışm asını 18 temmuz 1629 da M ersenne’e "şim ­
di elimde b ir kitap var, onda bu konu üzerine
(yani ruh ve Tanrı üzerine) daha önce (1637)
yazdığımı anlatıyorum ” diyor. Gerçekten de,
K onuşm a'da yazdığını, kısalığı yüzünden, ka­
ranlık bulanlar olm uştu. Haksız da değillerdi.
Sayısı altıyı bulan bu Düşünceler’de bunları
ele alıyor: 1) kendilerinden şüphe edilen şey­
ler: insan, bu şeylerin kaynağından em in ol­
m adıkça (kim bilir, belki de "kurnaz ve kötü
b ir cin” bizi aldatm ak için b ü tü n zanaat ve
m aharetini kullanm aktadır), hiçbiri şüpheden
istisna edilmiyor; 2) insan ruhunun mahiyeti
ve onu bilm enin bedeni bilm eden daha kolay
olduğu: "düşünüyorum , öyle ise varım ”; 3)
T anrı ve T anrı’nm var olduğu; 4) doğru ve
yanlış; 5) m addi şeylerin özü ve b ir daha
T anrı’nın varlığı; 6) m addi şeylerin varlığı ve
insanın bedeniyle ruhu arasındaki gerçek fark.
K itabın ilk adı şöyle idi: "Düşünceler: bu
düşüncelerde Tanrının varlığı ve ruhun ölmez­
68 D ESCARTES

liği ispat edilm iştir.” Mersenne feylesofa öl­


mezlik üzerine b ir şey demediğini gösteriyor.
B unun üzerine Descartes ikinci baskıda kita­
bın adını değiştiriyor: "Düşünceler... bu dü­
şüncelerde T anrı'nın varlığı ve insanın ruhu
ile bedeni arasındaki gerçek ayrılık ispat edil­
m iştir”. Bu yeni adı verişi, ölm ezlikten şüphe
ettiği için değildi. Fakat, sam im î olarak şuna
inanıyordu ki, felsefenin yapabileceği biricik
şey b ir ayrılığı, yani ru h ile bedenin gerçek
farkını gösterm ekten ibaretti. Bu da ölmezliği
hiç olmazsa m üm kün ve h a ttâ m uhtem el kı­
lardı: m üm inlere tem inat verm ek dine dü­
şerdi. Zaten feylesofun dinî duygusu Üçüncü
Düşünce’nin sonunda T anrı’dan söz ederen
kendini gösteriyor: b ir an, b ir ham le yap­
m ak ve "b ir Sır üzerinde yükselm ek” için de­
ğil, fakat "tam olgun olan T an rıy ı tem aşa
etm ek, bu büyük ışığın ölçülmez güzelliğine,
hiç değilse karşısında gözleri kam aşan zihni­
nin gücü yettiği ölçüde, bakm ak, bayılmak
ve tapm ak için" duruyor.
D üşünceler'de, yalnız Tanrı ve ruh değil,
felsefede bilinebilen bütün şeyler söz konusu­
dur. ilkin M ersenne’e 28 ocak 1641 de, bu
küçük kitap "Fizikim in b ü tü n tem ellerini ih­
tiva ediyor, am a bunu kimseye söylemeyin”
diye yazıyor. Bununla berab er 1642 m ayısında
P. Dinet adında b ir cezvite yazdığı m ektupta
kendisi söylüyor. Ama Sorbonne’un tasvibini
ESERÎ 69

elde etm ek istediğinden, şim dilik eserin ancak


teolojik yanını takdim etm enin daha iyi ola­
cağını sanıyor.
Descartes kitabını H olânda’lı b ir ilâhiyat­
çının, Alckmar Başpapazı C aterus'un İtiraz-
lar’ı ve kendinin onlara verdiği Cevaplar’la b ir­
likte gönderm işti. Bu da, eserin Katolikliğe
bağlılığının sağlam b ir tem inatı değil m i idi?
M ersenne kendisine "sekiz gün sonra" başka
İtirazlar da gönderm ek va’dinde bulunuyor.
Feylesof buna şaşıyor: "K itapta yazılanı an­
lam ak ve eser hakkında b ir fikir ileri sürm ek
için daha fazla zam an lâzım dır" diyor. İlk­
önce bu itirazlardan birkaçını alıyor. Bunlar
"İkinci itirazlar" ı teşkil ediyor. D oktorlardan
(yani kelâm ülem asından), feylesoflardan ve
m atem atikçilerden de itirazlar beklediğini ve
bunlardan m em nun kalacağını söylüyor: ama
F erm at’nnı itirazlarını istem iyor: "odan hiç­
b ir şey göndermeyiniz, çünkü o iyi itirazlar
yapm aya en az kabiliyetli onlardan b irid ir”
diyor. Aksine Desargues'ın itiraz'larını istiyor!
"Ona üç İlâhiyatçıdan daha çok itim adım var­
d ır" diyor (24 aralık 1640).

İkinci itirazlar, gerçekten M ersenne’den


geliyordu. Nitekim, daha sonra, Voet’e yaz­
dığı b ir m ektupta bunu söylüyor. F akat Des­
cartes bunu bilm iyordu. O nların birtakım ilâ­
hiyatçılardan geldiğini sanıyordu: "yazdığım­
70 D ESCARTES

dan hiçbir şey anlam am ışa ve pek acele oku­


m uşa benziyorlar” diyordu (dostu hakkında
verdiği hüküm bu idi.)

B undan sonra aldığı Üçnücü İtirazlar b ir


İngiliz feylesofuna, H obbes’a aitti. M ersenne
eseri H obbes'a gösterm işti. Bu belki Descar-
tes'ın yapamıyacağı b ir şeydi: çünkü tam bu
şırada onunla D ioptrik üzerinde b ir m ünaka­
şası vardı. Ona sadece "İngiliz" diyordu.
Onun için, fazla açılm ak lüzum unu duymadan,
kısaca cevap veriyor, 21 nisan 1641 de "bu
İtirazlar bana pek az m uhtem el görünüyor,
uzunca b ir cevap vermek onları fazla değerlen­
dirm ek olurdu” diyor. Gerçekten de, Üçüncü
İtirazlar ile Cevaplar, ciltte en az yer tu tm ak ­
tadır. (A. T. VII. cildin 422 sahifesine karşı­
lık sadece 25 sahifedir.
Aksine, henüz İlâhiyat (Kelâm) doktoru
olmıyan, genç b ir ilâhiyatçıdan aldığı İtiraz­
ları (Dördüncüleri) m em nunlukla karşılıyor.
"B unlar, aldıklarım ın en iyisidir” diyor. Bun­
lara, iki defada 4 ve 18 m art 1641 de, m em­
nunlukla iki cevap veriyor. H attâ itirazcisının
hükm üne itib ar ettiğini gösterm ek için, m et­
ninden bazı şeyleri bile değiştiriyor. Cevabı­
nın sonunda "ilâhiyatçıların E ukahristia üze­
rine um um i kanaatlerinin kendi kanaati ka­
dar kilisenin doktrinine uygun olm adığını ya­
zacak kadar ileri bile gittiğini,, söylüyor Fa­
ESERİ 71

k at birinci baskıda, ilâhiyat ulem asını gücen­


dirm em ek için, M ersenne bu parçayı m etin­
den çıkarıyor.

B undan sonra Gassendi’nin yaptığı Beşinci


İtirazlar geliyor. Gassendi, M ersenne kendi­
sine Düşünceler'den bahsettiği zaman, Descar-
tes 1637 de M eteorlarında, kendinden bahset­
mediği için rahibe şikâyette bulunm uştu. Fey­
lesof 21 niasanda buna verdiği cevapta Gas­
sendi’nin açıklam asının hiçbir değeri olm adı­
ğını, esasen m üşahedenin de onun tarafından
yapılm adığını söylemişti. Bu yeni hasım , Mer-
senne’den Düşünceler’in m etnini alıyor: iti­
razlarını 1641 mayısında, Pierre de. Gassen­
d i’nin m ektubu şekli altında gönderiyor (bu
defa adının unutulm am asından em in olm ak is­
tiyor). Descartes 16 ve 23 haziranda cevap
veriyor. Gassendi artık bu defa şikâyet ede-
miyecektir: çünki Beşinci İtirazlar ile Cevap­
la r tek başına, cildin üçte birini teşkil ede­
cektir. H er ne kadar feylesof hasm ına "efen­
dice ve tatlıca,, muamele etm ek için elinden
geleni yapıyorsa da, rakibi, "kendini h o r gör­
dürm ek için feylesofa fazlaca fırsat veriyor;
çünkü sağduyudan m ahrum dur, asla aklı ile
m uhakem e etm esini bilmiyor,,. Bunun üzerine
Gassendi D escartes’a Ruh (Mens) lâkabını ta­
kıyor; o da buna, Gassendi’ye Cisim (Caro)
lâkabını takarak karşılık veriyor. H asm ına
72 DESCARTES

"budala m ahlûk,, demesi ayıplanıyor ; o da


alaylı b ir eda ile özür diliyor.
Altıncı îtira z la r’la Cevaplar birtakım m a­
tem atikçi ve ilâhiyatçılardandır. B urada her
birinin payını ayırt etm ek zordur. B ütün bu
itirazlar, Cevapları ile birlikte cildi epeyce
kabartıyor. Nerede ise beş m isline çıkarıyor.
B ereket versin, yedinciler de buna eklenemi­
yor: bunların meçhûl kalan müellifi, kendini
son savaşçı "hype raspistes,, olarak takdim
ediyor: Descartes buna uzunca b ir cevap ve­
riyor; fakat cilde eklem ek için çok geç kal­
mıştı. Baskı hem en hem en bitm işti. Onları
ancak m uhaberelerinde buluyoruz.
K itabın bu birinci baskısı P aris’te yapılı­
yor (28 ağustos 1641), fakat b ir tü rlü Holan-
da'ya gelemiyor. Descartes, A m sterdam ’lı Louis
Elzevier’e ikinci b ir basım yapm asını teklif
ediyor; bu basım da 1642 nisanı sonunda h a­
zır oluyor. Adı, yukarıda gördüğümüz gibi, de­
ğişiyor ve Sorborıne îlâhiyat Doktorlarının
(Ulemasının) tasvibiyle ibaresi çıkarılıyor. Çün-
ki üm it edilen tasvip elde edilememişti. Böy-
lece, ilkönce, çıkarılm ış olan, "Eucharistia,,
üzerine parça da yeniden m etne konuyor.
Fazla olarak da, 110 sahifelik uzun itiraz
ve cevaplar ekleniyor, bu itirazlar (Yedinciler)
P aris’te, Clerm ont Kollejinde bulunan b ir Ciz-
v i ilen, P. B ourdin’den geliyordu. Bu zat daha
ESERİ 73

önce, talebelerine yaptırdığı tezlerde D ioptrik’i


ten k id etttirm işti. Descartes İsa Cemiyetine
m ensup b ir papazdan gelmesi haysiyetiyle,
buna büyük b ir önem veriyor; ve nasıl cevap
serm ek gerektiğini anlam ak için, kendi harp
şurasını topladıktan sonra, noktası noktasına
cevap vermeğe k a ra r veriyor. Ayrıca da, Ciz-
'vitlerin Fransa m em leketi müm essili ve K ira­
lın hususi rahibi olan P. D inet’ye b ir m ek­
tubu da bastırıyor, Dinet'yi P. Bourdin ile
tartışm asında hakem yaptığı gibi; yukarıda
gördüğümüz gibi, H olanda’da b ir U trecht Üni­
versitesinde profesör olan G isbert Voet ile
tartışm asında da hakem seçiyor. “P rotestan
papazını Cizvitle nasıl birleştirdiğim görüldük­
ten sonra, m aksadım ın din üzerine tartışm a­
la ra girişm ek olmadığı görüleceğini üm it ede­
rim,, diyor. (26 nisan 1642). Esasen Jezevite
elden geldiği kadar kibar m uam ele ettiğini
söylüyor. "P aris’te, Yedinci İtirazlar hakkın­
da ne deniyor?,, diye soruyor (ekim 1642).
17 kasım da da, P. B ourdin’in İtirazlarına na­
sıl istem iyerek cevap verdiğini,, anlatıyor.
İlkönce ulem aya sunulm ak için Lâtince
yazılan D üşünceler'in Fransızca b ir tercüm esi
lâzımdı. Genç Luynes Dukası (1641 de 20 ya­
şında idi), altı Düşünce'nin tercüm esine giri-
şiylor. Clerselier de en ağır işi üzerine alıyor:
İtirazlar ile Cevapları tercüm e ediyor. Fakat
"bu arada Gassendi İtirazlarınm arzusu hilâ­
fın a basıldığından şikâyet etti: halbuki Des-
74 D ESCARTES

cartes’ın isteği üzerine, baskı sırasında, İti­


razların provaları kendisine gösterilm işti. 19
temmuz 1641 de, bu sefer kendine karşı dost
hareket edildiğini bile yazmıştı. Onun için,
D escartes'ın Cevapları m okuluktan sonra, 15
m a rt 1642 tarihini taşıyan, Miirafaalar ı (İns-
tances) kalem e aldı; bunların kopyeleri Pa­
ris’te ve F ransa’da m eraklıların elinde dolaşı­
yordu. Sorbiere vasıtasiyle h ab erd ar olan Des-
cartes, tam olarak neşredilm elerini istiyor ve
bunu Dirıet’ye m ektu p 'unda bildiriyor. Gas-
sendi b ir yıldan fazla tereddüdettikten sonra,
9 haziran 1643 te m etni Sorbiere’e veriyor.
O da, H olânda’da neşrini üzerine alıyor. E ser
1644 te Disquisitio m etaphsysica Dubitaliorıes
(artık itirazlar demiyor) et instantiae,, adı al­
tında in tişar ediyor. Bu, in-4° da 319 sahi-
felik oldukça kabarık b ir cilt oluyor. Descar-
tes ancak yüzüncü sahifeye k ad ar okuyor.
Geri kalanı okum aya sabrı yetm iyor (26 şubat
1644). B unlara cevap verme zorunda kalm ak
istem iyor. H attâ, "eğer dostlarım fikrim i de-
ğiştirtm ezlerse, Düşüncelerimi yeniden bastı­
rırken, onları 5. İtirazlar’m bütününden k u r­
taracağım , çünki hiçbir değerleri y oktur ve
sadece kitabın üçte birini dolduruyorlar,, di­
yor. D ostları yalnız Mürafaalar’m kısa b ir h u ­
lâsasını yapıyorlar, o da, Fransızca yazdığı
(20 aralık 1645 ve 12 ocak 1646) kısabir cevap
veriyor, bu da, Fransızca tercüm ede, 5. İ ti­
ESERİ 75

razlar ile Cevaplar m sonunda basılıdır (1647).


Çünki Clerselier bu itirazlar ile cevapların
tercüm esinin de basılm asını güçlükle sağla­
m ıştı; iki hasm ın m enfaatine olarak, kavga­
ların ın bazı ağır noktalarını hafifletm işti. Fey­
lesofa da bu yum uşatm aları kabul ettirm işti.
Şüphesiz her biri mevkiini m uhafaza ediyor­
du: Gassendi, Epikuros felsefesinin âşıkı ola­
rak, m addenin düşünm eğe gayrim uktedir ol­
m asını kabul edem iyordu; Descartes da tam
aksini, düşünceyi, ruh veya zihnin temelli b ir
kavram ı olarak alıyor, uzam ’ı da (etendue)
cism in tem el kavram ı olarak kabul ediyor,
ikisinin birleşm esini de insanın b ü tünü için
tem el b ir kavram olarak görüyordu.

FELSEFEN İN İLKELERİ
11 aralık 1640 ta, Descartes, M ersenne’e
D üşünceler’inin müsveddesini gönderirken:
"Bu pek az Metafizik, Fz'zıfc’im in b ü tü n ilke­
lerini ihtiva ediyor,, diyor. D üşünceler’in na­
sıl karşılandığını görmeden, F izik’ini neşret­
m ek niyetinde değildi, bununla beraber, onu
yazmak lüzum unu hissediyordu. 3 aralıkta
F ran sa’ya gitmeği tasarladığı zam an (1644 ten
önce gidemiyor): "Felsefemi yazm adan b u ra­
dan ayrılacağını sanm ıyorum ,, diyor. 31 ara­
lık ta da, bu yıl (1641 yılı) elimeden geldiği
k ad ar az eğlenmeğe çalışacağım, bunu yapa­
bilirsem çok iyi olacak, çünki bu yılımı Fel­
76 DESCARTES

sefemi yazmağa hasretm eğe k a ra r verdim ,


öyle b ir sıra ve düzenle yazmak istiyorum k i
kolayca okutulabilsin,, diye yazıyor, am a yılın
büyük b ir bölüm ü F ransa'dan aldığı itirazlara
cevap vermekle geçiyor. 31 ocak 1642 de Huy-
gens'e de bundan bahsederek: “Bana karşı
açılan bu iskolastik savaşları (yani U trecht ve
h a ttâ Paris savaşları) belki de D ü n ya m ın
yakında dünyaya gelmesine sebep olacaklar-
îlkin ona Lâtince konuşm asını öğreteceğim ,
adını da Sum m a Philosiphiae koyacağım, böy-
lece ¡skolastikten kim selerle kolayca konuşa­
bilecektir.,, diyor. Fakat 1642 şubatında, Re-
gius'a birçok şeyin kendini Felsefe'siyle uğ­
raşm aktan alıkoym asından şikâyet ediyor, bu­
nunla beraber bu yıl bitirm eğe k arar verdiğini
söylüyor. 7 aralık 1642 de, Villebressieu’ye,
çalışm ak için yanm a gelmek istediği zaman,
"Şim di olmaz, Felsefe m basılm adan h içb ir
tecrübe üzerinde durm ak istem iyorum ’’ diyor.
2 şubat 1643 te d "bu yaz bastırm aya başlı-
yacağım ” diyor. F akat bitirem iyor: 23 m a rtta
Gök’ün, hususiyle Gezeğenlerin tasviri bahsin-
dedir. 24 m ayısta Huygens’e m ıknatısın b ir
izahını gönderiyor. Bu izahı 1 ocak 1644 te
Pollot’ya gönderdiği b ir m ektupta tam am lıyor.
Paskalya’da m atbaacı, şekillerin baskısını bi­
tirdiği zam an, hepsi bitiyor. K ırk şekil vardı.
Bunları da 1637 de olduğu gibi, Schooten çiz­
m işti. Esasen D ioptrik ile M eteorların Lâtince
ESERt 77

b ir tercüm esi ile, b ir Protestan papazının, E ti­


enne de Courcelles, Lâtinceye çevirdiği K o­
nuşm a da, İlkeler ile aynı zam anda yayımla­
n acak tır. Böylece Felsefenin İlkeleri (Principia
Philosophiae) nin baskısı 10 tem m uz 1644 te
tam am lanm ış oldu.
Descartes bu iş için Dünya sim yeniden
ele alm ıştı: İlkeler, D ünyanın b ir tercüm esi
değildir. Ama gene D ünyanın özü, eşitsiz dört
bölüm de, İlk e le rd e anlatılm aktadır: ilk iki
bölüm , b ir arada eserin ancak d ö rtte birini
teşkil ettiği halde, üçüncü ve dördüncü bö­
lüm ler d ö rtte üçünü tutuyor.
îlk bölüm , eserin ancak sekizde biridir.
D üşüncelerin hem en hem en aynıdır, yalnız
başka b ir üslûpta yazılm ıştır. (Büyük A. T.
baskısında 74 sahife yerine 39 sahife tutuyor,
"VII ve V III. ciltler). Descartes, bu bölüm ü
okum akta fazlaca durm am ayı, yani gecikme-
meyi tavsiye ediyor. Bölüme şu adı veriyor:
"in san Bilgisinin İlkeleri”
“Maddi Şeylerin İlkelerine D air” başlıklı
ikinci bölüm de pep uzun değildir. Tanrı m ad­
deyi yaratm ış ve harekete koym uştur; şimdi
maddeyi koruyor, ve ona koyduğu hareketi
de olduğu gibi m uhafaza ediyor. Descartes bu
bölüm de kendi bulduğu hareket kanunlarını
bildiriyor (36-53. maddeler). B undan başka
ona göre m adde uzam veya m ekân olduğuna
78 D ESCARTES

göre, boşluğun varlığı b ir tenakuzu ihtiva edi­


yor: boş b ir m ekân, gerçek b ir şey olm ıyan
b ir şey oluyor (Nevvcastle’e, 1645 ekimi).

Üçüncü bölüm “Görünen Dünyaya D airr"


dir. Descartes buarada ışık üzerine açıklam a­
sını yeniden ele alıyor (madde 55 — ); dah a
sonra Güneşin lekelerini açıklıyor (94 — 118).
B unlar pek az önce P. Scheiner tarafın d an
keşfedilm işti. Esasen ona saygılarını sunuyor
(35); sonra K uyruklu Yıldızlar (119-138), Ge­
zegenler (139-148); Ay ve Yer (149 • 153); son­
ra Ju p p ite r’in gezegenleri üzerine b ir m adde:
d ö rt m üdür, yoksa dokuz m u? Fakat, bu üçün­
cü bölüm de hususi olarak, Yerin hareketi
üzerine kendi nazariyesini ortaya atıyor: o n a
göre bu nazariye, Tycho-Brache'ninkinden de,
C opernicus’unkinden de, hele "şim di bütün
Felesoflarca terkedilen Ptolem os’unkinden” da­
ha iyidir ( 1 7 -8 -9 ve 38-9). Ve daha başlan­
gıçta şunu da söylemeye dikkat ediyor: "b ü tü n
şeylerin insan için yaratıldığı, ve güttüğü m ak­
sat ve gayeyi bilmeğe asla teşebbüs etm em ek
gereken Tanrının da, şeyleri yaratırken başka
m aksat ve gayeler gütm ediği hiçbir suretle
m uhtem el değildir” (m adde 1, 2, 3).
D ördüncü bölüm "Yere D air” dir. Yer na­
sıl m eydana gelm iştir, nasıl bölünm üştür; Des-
cartes’ın anladığı m ânada unsurlar; cisim lerin
teşekkülü ve çeşitli tesirleri, Yerçekimi (mad­
ESERÎ 79

d e 20 - 27). Gene Işık (28), Isı veya H araret


(29-31); biraz ileride Hava (45-47), Su (48-
56), sonra deniz yükselm esi ve alçalm asının
(Med ve Cezir’in) izahı; Ateş (80-116) ve Ate­
şin etkileri (117 -123), Cam yapm a (dokuz m ad­
d e 124- 132); Descartes H olânda’da oldukça
bol olan cam im alâthanelerini ziyaret etm iş
olsa gerek; sonra M ıknatıs, onun m ahiyeti (on
iki m adde: 133- 144), özellikleri (kırk iki m ad­
de: 145 - 186), bu esnada m ıknatıs şiddetli b ir
tecessüs konusu idi: 29 ocak 1640 ta Mersen-
ne'e yazdığı b ir m ektupta: "Yazdığınız m ıkna­
tıs tecrübelerinin hepsini çoktandır öğrenmiş
bulunuyorum , ve Dünyamda, hepsinin sebebi­
ni kolayca verebilirim ” diyordu. Bu fizik eksik
Tcalıyor: çünkü cansız cisim leri inceliyor.
Rahip Picot,Fe/se/eyi veya Fiziki alır al­
maz tercümeye kovuluyor. îlk iki bölüm , Fran­
sa’ya gelmiş olan D escartes’ın H olânda’ya dön­
m esinden önce hazır oluyor: Descartes tercü­
meyi mükem m el buluyor. Daha iyisi de arzu
edilemezdi diyor (8 kasım 1644). 17 şubat 1645
te üçüncü bölüm ü aldığı zaman, Picot'ya te­
şekkür ediyor: "Son derece m em nun olduğu­
nu, fakat henüz hepsini okum adığını” bildiri­
y or. Dördüncü bölüm e gelince, o da, 1 haziran
1645 te tam am oluyor. Fakat Descartes b ü tü ­
nünü epey zaman yanında tutuyor. 17 şubat
1645 te harekete dair koyduğu kuralların güç-
lüksüz olm adığını kabul ediyor; ve 20 nisan
80 DESCARTES

1646 da, bunları aydınlatm ak için, bütün b ir


yıl içinde henüz b ir çeyrek saat bile bulam a­
dığından şikâyet ediyor: bunun için "Mösyö
Picot’ya tercüm esinin geri kalan kısm ını gön­
derem iyorum " diyor. Yalnız 23 kasım da, New­
castle m arkisine, İlkelerinin yakında Fransızca
olarak basılacağını haber veriyor. 6 haziran
1647 de Prenses E lisabeth’e baskının bittiğini
bildiriyor. Ithafnam enin b ir suretini gönderi­
yor. H oşlanm ıyacakları b ir şey varsa lütfen
bildirm elerini rica ediyor, ve bu yüzden b u n u n
en son basılacağını arzediyor. Prenses kendi­
sine mayıs ayında: “Asıl bu Fransızca kitabı
görm ek için sabırsızlanıyorum , çünkü, Lâtin-
cesinde olmıyan b ir şeyi ona eklemiş bulunu­
yorsunuz, bu da dördüncü kitap ta (4. bölüm)
olacak sanırım , zira öteki üçü bana kılınm ası
m üm kün olan derecede aydın ve açık geliyor”'
diye yazmıştı.
Feylesof hiç de bu fikirde değildi, ikinci
bölüm deki hareket kanunlarını açıklam ıştı,
bundan başka, üçüncü bölüm e birçok parça­
lar eklem işti, dördüncü bölüm e ekledikleri da­
ha da fazla idi. Ama daha da önem lisi var. Ter­
cüm enin ikinci nüshasında, üçüncü bölüm ün
kırk birinci m addesinin kenarında, Rahip Leg-
ra n d ’ın şu notları bulunuyor: "Tercüm e b u ra­
dan itibaren D escartes'ındır: biz böyle hükm e­
diyoruz, çünkü kendi eliyle yazdığı orijinal m e­
tin elimizdedir. Eğer bu tercüm e kendinin ol­
ESERİ 81

masaydı, birçok işin yükü altında olduğu hal­


de kendi eliyle yazm ak zahm etine katlanm ası
im kânsızdı,, diyor. Belki de Descartes ekleme­
lerin veya değiştirm elerin h er birini, ancak
kendinin koyabileceği, tam yerine koyabilm ek
için, Picot’nun tercüm esini yeniden yazm ıştır.
Bunun için de uzun zam an yanında tu tm u ştu r.
Ne olursa olsun 1647 de yapılan Fransızca te r­
cüm enin cildinde 486 sahile içinde, üçüncü
bölüm ün 41 inci m addesinden sonra, 334 sa­
hile yani eserin üçte ikisi bu m eyanda sayıl­
m aktadır.
Düşünceler için olduğu gibi, İlkeler için
de İtirazlar ve Cevaplar olm am ıştır. 6 m a rt
1646 da eserinde işaret ettiği yanlışları bildir­
mesini C hanut’den istiyordu: "zira henüz bu
işaretleri yapan birine rastgelm edim " diyor­
du. Ve bu yılın sönunda aralıkta E lisabeth’e
"Şuna m üteselliyim ki, birçoklarının beni ten-
kidetm ek arzusunda kusur etm ediklerinden
emin olm akla beraber, henüz sahneye çıkan
biri olmadı. H attâ sayın cezvit papazlarından
iltifatlar bile alıyorum.,, diye yazıyordu. Gas-
sendi, birçokları, Metafizik'mi de tenkide da­
vet ettikleri halde, hiç olmazsa alenî b ir yazı­
da tenkid etm ekten çekindi; zira, Rivet'ye yaz­
dığı hususi b ir m ektupta (28 ocak 1645) bunun
pek lüzumsuz olduğunu, eserin müllefinden
önce öleceğini söyledikten sonra, tenkidlerini
esirgem iyor: onu başından sonuna kad ar oku­
82 DESCARTES

m ak cesaretini gösterecek, ve en can sıkıcı ki­


tap lardan biri olarak görmeyecek, böyle b ir
dehada bu k ad ar iyi işlenmiş m ânasızlıklar
görm ekten şaşırıp kalm ıyacak b ir kim se göre­
m iyorum , diyor. B ununla beraber, hiç değilse
kendisine ith af edilen bu kitabı aldığı zaman,
(11 ağustos 1644) Prenses E lisabeth'in kendi­
sine gösterdiği iki güçlüğü h atırlam ak gerekir.
Üç itiraz da rahip Picot’dan geldi. Üçüncü bö­
lüm ün tercüm esini gönderdiği zam an, Descar-
te s’m vaktiyle belki P aris’te tanıdığı Mösyö
Le Conte adında birinin izahat talebine, Cler-
selier ile m utabık kalarak, Picot tek başına ce­
vap verdi: feylesof m üdahale etmedi, yahut da
p ek az m üdahale etti, m ünakaşada, taraflar
arasında, hâkim veya hakem kalm akla yetin­
di (temmuz, ağustos 1646).

Fakat belki de İlkeler in Fransızca tercü­


m esinde bizim için en önemli olan şey "m üel­
lifin, kitaba Önsöz yerini tutm ak üzere, m üter­
cime yazdığı m ektup'tur. (İlk baskıda 26 sahi-
fe. A. T. Baskısında, IX. cildin B bölüm ünde
20 sahife).
Descartes Prenses E lisabeth’e Tebehhur
{erudition) Üzerine K itap yazacağından bah­
setm iş, h attâ bunu yazmayı taah h ü t bile etm iş­
ti. Prenses, 5 aralık 1647 de, sözünü h atırlata­
rak, kitabı istiyor, o da, 31 ocak 1648 de, şim­
dilik vaktim yok, ama Fransızca tercüm enin
ESERİ 83

Önsözünde bazı şeylere dokundum , diye cevap


veriyor. Elisabeth 1647 yılından beri F ransa’­
da elde edilebilen kitabı henüz alm am ıştı. Alır
almaz Önsözü okuyor. Derhal birkaç açıklam a
istiyor. Descartes bu açıklam ayı verdi mi, bil­
miyoruz. Ama bu Önsözün bütün doktrinin
tam b ir açıklam ası olduğunu biliyoruz. Felse­
fesini b ir kıyaslam a ile hulâsa ettiği o m eşhur
cümle buradadır: "B ütün felsefe b ir ağaç gi­
bidir: kökleri Metafizik, gövdesi Fizik, bu göv­
deden çıkan dallar da öteki ilim lerdir, o n lar
da başlıca üçe irca edilebilir: Tıp, M ihanik ve
Ahlâk. B urada kastettiğim Ahlâk, öteki ilimle­
rin tam b ir bilgisini istiyen ve Bilgeliğin en son
basam ağı olan en yüksek ve en tam Ahlâktır.,,

RUHUN İHTİRASLARI
f

İlkeler, birinci bölüm de hulâsa ettiği Dü­


şüncelerin b ir devamı olduğu gibi, İhtiraslar
da, tam am lanm ış olsalardı. İlkeler in devamı
olacaktı. Fakat İlkeler tam am lanm am ıştı: on­
ları teşkil eden dört bölüm e b ir beşincisi ve
akıncısı da eklenecekti. Böylece eksik olan da
İhtiraslar Üzerine K itap’a b ir başlangıç veya
giriş olacaktı.
D escartes'ın H olânda’daki dostları .epey­
dir, bekledikleri Dünya yayımlanmazsa, İlk e ­
le rin in eksik kalacağından korkuyorlardı. Huy­
gens 5 ekim 1643 te: “Fizik'inizden birkaç p a r­
84 DESCARTES

çayı çıkaracak olursanız, geldiği zam an bana


ne diyecekler?” diye yazıyor. 23 kasım 'da da
"Polloti'yle, ben, Fizik'inizi yayımladığınız za­
m an, İnsan Üzerine bu bölüm ü kopararak ese­
rinizi sakatlam anıza ta ra fta r değiliz” diyor.
Descartes onları tatm in edemediği için özür
diliyor, sadece kısa b ir taslakla yetiniyor
(m adde 189 - 199). "B u k itab a başladığım za­
m an tasarladığım gibi, ona, biri Hayvanların
ve Nebatların tabiatı, öteki de İnsanın tabiatı
üzerine iki bölüm daha ekleseydim, Felsefenin
İlkelerinin bu dördüncü bölüm ünü burada
bitirirdim " (madde 188) diyor. Fakat, "Tec­
rübelerin eksikliği yüzünden”, bu beşinci ve
altıncı bölüm leri asla tam am lam ak im kânını
elde edemiyor. Ertesi yıl (1645) şöyle yazıyor:
"Ancak hayvanın fonksiyonları üzerine bilirim
sandığım şeyleri temize çekm ek istiyordum ,
çünkü teşekkülünün, m eydana gelişinin sebep­
lerini bulm ak üm idini kaybetm iştim . Fakat
bunun üzerine düşünürken, k ad ar yeni m em ­
leketler keşfettim ki, B ütün Fizik'i arzum a
göre bitireceğim den artık şüphe etm iyorum ”
Sonra b ir an ümitsizliğe düşüyor. C hanut’ye
b ir m ektubunda (6 m art 1646) altıgen b ir k ar
parçasınnı 1635 te m üşahede edilmesinin. Me­
teorlarında b ir bölüm ün yazılm asına sebep ol­
duğunu h atırlatarak diyor ki: "Fizik’im in geri
kalan kısm ı için, ihtiyacım olan b ü tü n tecrü­
b eler gökten düşebilseydi, onları tanım ak
ESERİ 85

için de ancak gözlere ihtiyacı olsaydı, o za­


m an onu az bir zamanda tam am lam ayı tasav­
vur edebilirdim . Fakat, o tecrübeleri yapm ak
için ellerde lâzım olduğundan, yapm aya elve­
rişli eller de bende bulunm adığından, bunlar,
üzerine daha fazla çalışm ak arzusunu b ü tün
bütüne kaybediyorum.
"Daha önce yapılm ası gereken bu incele­
me, İhtiraslara giriş olm ak bakım ından zaruri
idi. Bunu Prenses Elisabeth'e söylüyor ve bek­
lediği bu K itap için m ühlet istiyor: “Bu ih­
tirasları, ta rif edebilmem için, pek hususi b ir
şekilde incelemem lâzım dır,, diyor. (6 ekim
1645). "Bu da bana başka birine yazm aktan
daha kolay gelecektir. Zira Altesiniz, Hayvan­
ların Tabiatı Üzerine daha önce denediğim b ir
kitam ı okum ak zahm etinde bulundukları için,
hayvanların dim ağlarında çeşitli intihaların te­
şekkül tarzı hakkında ne düşündüğüm ü esasen
biliyorsunuz,,. Descartes b ü tün 1645-46 kışı
bu kitap üzerinde çalışm ıştır. Elisabeth 25 ni­
san 1646 da İhtiraslar Üzerine K itap’ı alıyor.
Bunun üzerine verdiği hüküm bizi hiç şaşırt­
mıyor: "bu Kitabın m ânevi (Morale) bölümü,
bugüne k ad ar söylenenlerin hepsini aşm ıştır,
bunu anlam am ak için insanın duygusuz olması
lâzımdır. Maddi veya cism ani (physique) bö­
lüm ü cahiller için açık ve aydın değildir,, di­
yor. Gerçekten de “bu fizik bölüm ,, yarım
yam alak bilineni, adam akıllı bilm iyorm uş gibi
86 D ESCARTES

farzederek izah ediyordu. Onun için, tercih


ettiği b ir inceleme olm asa bile, h er zam an
kendisini dinlendirm ek için ele aldığı bu ko­
nuyu, H olândaya vardıktan sonra yeniden in­
celemeye koyuluyor: 1629 da A m sterdam ’da
anotom i ile uğraşıyor, 1631-32 kışında ve
daha sonra S an tp o rt’da (20 şubat 1639 mek­
tubu) dissekasyonlar yapıyor. B unları 2 kasım
1646 da yazdığı b ir m ektupta hatırlıyarak hu­
lâsa ediyor: 1647 - kışında da bu incelemeyi
yeniden ele alıyor. 31 ocak 1648 de E lisabeth’e
yazdığı b ir m ektupta: "Şim di elim de başka b ir
yazı var: Hayvan ile İn san ’ın fonksiyonlarının
tasviri: zira on iki on üç yıl önce karalam ış
olduğum ve Altesinizin de görm üş olduğu yazı,
yanlış nakleden b ir çoklarının eline düştüğü
için, onu daha açık kılm ak, yani yeniden yaz­
m ak m ecburiyetinde kaldım , h a ttâ hayvanın
başlangıçtan itibaren nasıl teşekkül ettiğini
açıklam aya bile giriştim . F akat bunu yalnız
sekiz on gündür yapm aktayım ” diyor. Des-
cartes’ın el yazıları arasında bulunan bütün
bunlar, 1664 te İnsan Üzerine Kitap, ve İnsan
V ücudunun (yahut da cen in in teşekkülünün)
Tasviri adı altında neşredilm iştir.
R uhun İhtirasları Üzerine K itap’a gelelim.
D escartes’la m ektuplaşan H enri More (Mors),
5 m a rt 1649 da D escartes'tan ruhla bedenin
birleşm esi üzerine fikrini açıklam asını istiyor­
du. Cevap olarak feylesof yakında neşredeceği
ESERİ 87

b u kitabı okum asını tavsiye ediyor. Bu kitap


D escartes’ın D oktrini’nin b ütününü ihtiva edi­
yordu; ru h veya düşünce, cisim veya uzam ,
ye insanda ikisinin birleşm esi.
1 eylül 1645’te, E lisabeth’e yazdığı b ir
m ektupta, Descartes ih tiraslar üzerine de bir­
kaç şey söylüyor. Prenses 15 eylülde, iyi tanı­
m ak için onları ta rif etm esini istiyor. Feyle­
sof 6 ekim de "onları daha özel olarak ince­
lemem lâzım dır” diye cevap veriyor. 3 kasım ­
da da "T abiatlarını daha etraflıca inceliyebil-
mek için, son günlerde b ü tü n ih tirasların sayı
ve sıraları üzerinde düşündüm ; fakat bu ko­
nuda fikirlerim i henüz Altesinize yazmaya kal­
kacak derecede hazm etm iş değilim” diyordu.
Bu, 1645 - 46 kışında, incelem esinin konusu
olacaktır. 15 haziran 1646 da C hanut’ye yaz­
dığı m ektupta: "bu kış, R uhun İhtirasları
Üzerine, yayım lam ak niyetinde olm aksızın,
ufak b ir kitap kalem e aldım ” diyor. E serin
b ütününü değilse bile, hiç olm azsa yazdığı
kısmı: birinci bölüm ün elle yazılı b ir kopya­
sını, daha m a rt ayında E lisabeth'e verm işti.
Prenses 25 nisanda birkaç noktanın aydınlan­
m asını istiyor. Feylesof da 1646 m ayısında ver­
diği cevapta, itizar beyan ederek "bu daha
önce hiç incelemediğim ve sadece ilk taslağını
çizmekle yetindiğim b ir konudur" diyor. Daha
sonra, 20 kasım 1647 de "m uhafaza ettiği pek
karışık b ir m üsvedde üzerinden güçlükle nak­
88 D ESCARTES

ledebildiği b ir kopyasını”, Kıraliçe Christine'-


ye verilmek üzere, Chanut'e gönderiyor.
B ununla beraber, yayım lanm ası için ge­
rekli hazırlıklara da girişiliyor. Öyle görünü­
y o r ki Descartes ile Clerselier arasında değil
de, Rahip Picot arasında, 4 kasım , 4 aralık
1648 ve sonra 23 temmuz, 14 ağustos 1649 da,
önsöz yerini tutabilecek m ektuplar teati edili-
liyor. Feylesof yazısını yeniden gözden geçir­
m ek ve ona yeni şeyler eklem ekte gösterdiği
ihm al yüzünden m eydana gelen gecikmeden
dolayı özür diliyor: eklediği bölüm kitabı üçte
b ir arttırıyor. Esasen kitabın İsveç’e hareke­
tinden önce in tişar edebileceğine inanm ıyor.
Descartes, esasen başlangıçta kıraliçe için yaz­
madığı, bu kadar küçük b ir cildi. C hristine’e
ith af etm ekte tereddütler gösteriyor. Bu yüz­
den kitabın baskısı gecikiyor. Sonunda ithafa
cesaret edemiyor. Eser de Kasımda, o îstok-
holm ’da iken, yayımlanıyor. K itabın H olânda
ve F ransa’da tevzii işini karşılıklı olarak yine
Van Bergen ile Rahip Picot üzerlerine aldılar.
K itap A m sterdam ’da Elzevierler m atbaasında
basıldı. Bazı nüshalarda da, H enri Le Gras
à Paris, dam gası vardır. Sonra, Düşünceler
ile İlkeler Fransızcaya çevrildiği gibi, Elisa­
b eth için, Fransızca yazılmış olan İhtiraslar
da Lâtinceye tercüm e edildi: tercüm ede yal­
nız m ütercim in adının ilk harfleri vardı: H.
D. M. I. V. L. H enri Des M arets, licencié en
ESERİ 89

l ’un et l’autre droit lu ris Vlriusque Licenciatus.


(yani hem m edenî hukuk, hem de kilise huku­
kundan lisansiye). M ütercim, Groninguede
p ro fesö r ve M etot Üzerine K o n u şm a n ın Lâtince
m ütercim i, Etienne de Courcelles gibi, bir
P ro testan rahibi olan Samuel D esm arets'in
oğlu idi.
İhtiraslar Üzerine K itap’da üç bölüm var­
dır. Birinci bölüm , kitap ta hâkim olan zihni­
y eti pek iyi belirtiyor. Bu bölüm de, kısa bir
girişten sonra, şunlar bulunyor: Bedenin
fonksiyonları (madde 7-16); ruhun fonksiyon­
ları (madde 17-26); ihtirasların tarifi (27-29);
ru h ile bedenin birleşm esi (30-34); bu birleş­
m enin b ir neticesinin misali (35-40); ruhun
doğrudan doğruya (directe) veya dolayısiyle
(indirecte) tesiri (41-50).
İkinci bölüm de ilkin ih tirasların sayısını
tesbit ettikten sonra (1-68), ilk altı ihtirasın
ayrılm ası: hayranlık (70), aşk ve nefret (79),
arzu (86), neşe ve keder (91-93).
N ihayet üçüncü bölüm baştan başa âlice­
naplık (générosité) üzerinedir (153): bu, ih ti­
rasların bütün düzensizliklerine ve sapırtm a-
larına olduğu kadar (156), aşırılıklarına da
çare hizm etini görebilen (203) hâkim ih tirastır
(passion m aîtresse). Onun için Corneille’in
K ahram anı ile D escartes’in "Âlicenab” ı ara­
sında ince ve zekice b ir yaklaştırm a yapıl­
m ıştır.
90 D ESCARTES

Feylesofumuz yazılarında, yazdığı sa tırla r


k ad ar tecrübeler bulunduğunu söylüyor. Dene­
b ilir ki, İhtiraslar Üzerine Kitapla, anatom i
ve fizyoloji m üşahedeleri k ad ar b ir ahlâkçının
m üşahedeleri de bolca m evcuttur. B ütün in­
san ihtirasları üzerine çizdiği geniş tabloda sa­
dece karakteristik iki çizgiyi belirtm ek isteriz:
birincisi, ihtirasların kaynağına aittir: feyle­
sof bu çizgiyi orgaizm anın derinliğinde, h attâ
çocuğun doğum dan önceki hayatında buluyor:
bol gıda çocuğa neş’e verir, dolayısiyle verene
k arşı sevgi uyandırır; eksik gıda keder doğu­
ru r ve onu bu hale düşürenden nefret ettirir.
Hiç kimse, varlığım ızın derinliklerine kadar
inerek, bu derece ileriye nüfuz etm em işti. Öte
yandan da, yine kim se insan tabiatının, gös­
terdiği bu yüksekliğe kendiliğinden erişmeye
kabiliyetli olduğunu onun kad ar iyi ispat et­
m em iştir. 1 kasım 1646 da, C hanut’ye yazdığı
m ektupta hiddet ve iğbirar hakkında şöyle di­
yor: "ruhum uzu o kadar yükseğe çıkarm alı­
yız ki başkalarının bize yapabileceği tecavüz­
ler asla bize k ad ar erişem esm ”.
F akat yine, bu aynı hususi m ektupta, bil­
hassa ihtirasları inceledikçe, hem en hemen
hepsini iyi bulduğunu da söylüyor. K itap’inin
sonunda daha da ileri gidiyor: hepsinin ivi
olduğunu beyan ediyor. Eskiden, "sağduyu
dünyada en iyi paylaşılm ış şeydir’ ' dem işti,
fak at hem en arkasından "iyi düşünceli olmak
ESERİ 91

yetmez, iş onu iyi kullanm aktadır” demişti.


Aynı şekilde b urada da, şüphesiz ih tirasların
hepsi iyi olabilir, hiç değilse iyi hale getirile­
bilir, fakat bunun için, düzensizlik ve aşırılık­
tan kaçınm aları ve konularının da daim a iyi
•olması şarttır.
II

MEKTUPLAR
Mersene. — Beeckm an. — Balzac. — Fer-
rier. — Gibieııf. — Huygens. — Louvain İti­
razları. — Paris İtirazları. — Stam piöen
Waessenaer. — Utrecht, Grorıingue. Leyde. —
Cizvitler. — İngiliz muhabirler. — Carcavi. —
Prenses Elisabeth. — Chanut ve Kıraliçe Chris-
tine.
Descartes, 11 haziran 1649 da, Carcavi’ye
yazdığı b ir m ektupta: "M erhum P. M ersenne'in
sağlığında şöyle b ir kârım vardı: hiçbir şey
hakkında m alûm at istem esem de, ulem a ara­
sında olup biten bütün şeylere dair bana etraf­
lıca m alûm atı verirdi: bazan, bana, birtakım
sualler soruyordu, ama, cevaplarını pek cö­
m ertçe ödüyordu, kendisi ve başkalarının yap­
tığı b ütün tecrübeleri, bulunan veya aranan en
nadir icatları, itibarda olan b ü tün yeni kitap­
ları ve nihayet âlim ler arasında cereyan eden
b ü tü n m ünakaşaları bana hab er veriyordu”
diyor B ununla beraber hiç değilse Toricelli
tecrübesini bildirm ediğini ve feylesofun buna
gücendiğini ileri sürerek, M ersenne’in bu işte
ESERİ 93

k u su r etiğini söyliyebilir miyiz. Pek m uhtem el­


d ir ki M ersenne tecrübeyi kendisi tek rarla­
m ış, m uvaffak olam ayınca da D escartes’a bil­
dirm em iştir. F akat M ersenne, Huygens’in de­
diği gibi, kâinatın b ü tü n boşluğunu m ektup­
ları ile dolduruyordu. Onun sayesinde, hiç de­
ğilse F ransa’da, D escartes'ın fikirleri kitap­
lard a yayım lanm adan önce bilindi. Mersenne
m ektuplaştığı kim selerden aldığı m ektuplara
cevap yazarken, D escartes'm fikirlerini onlara
bildiriyordu. O nlardan aldıklarının kopyaları­
nı da, m üellifinin adını zikretm eksizin, Holân-
d a ’ya gönderiyordu : bun lar Sens hekim i (Vil-
liers), Lyon'dan (Meyssonnier), yahut da onun
gibi din adam ları idi, “sizin Blaye’li d in d ar”
(P. Lacombe), Rouen’dan P. Durelle, Chau-
m o n t’dan Frère Thibaut, daha sonra, Toulou-
se’da m inim e tarikatından P. Maignan, Lyon
cizviti P. Fabri. Yahut da m eraklılardı : Nî-
m es'li adam (Guiraud), G renoble’lu adam (Jac­
ques de Valois), B ergerac’tan Deschamps,
M ontpellier'den Bonnel. Şüphesiz bunlara
m atem atikçileri de eklemek gerekir : P aris’ten
Roberval, Etienne Pascal (Blaise’in babası).
Frénicle, Sainte-Croix, Toulouse'dan Ferm ât,
B lois’dan Debeaune. Lyon'dan Desargues. Böy-
lece D escartes'a F ransa’nın b ü tü n vilâyetlerin­
den ilim haberleri ulaşıyordu, fikirleri de aynı
kanaldan her yere dağılıyordu
94 D ESCARTES

Mersenne, m ektuplaştığı birçok kim selerle


feylesofumuz arasında m utavassıttık yapmaz­
dan önce feylesofun 1618 - 1619 da H olânda’da
Beekm an ve 1628 de F ransa'da Balzac ile çok
enteresan m ektuplaşm aları olm uştur.
Descartes, B reda'da garnizonda iken
Beekm an ile D escartes’ın birbirine gönderdiği
m ektupların kopyalarını Beekm an ju rn alın d a
m uhafaza etm iştir. B unlar ilim ler tarihine bü­
yük hizmeti dokunan genç b ir tarihçi, Cornelis
de W aard tarafından daha geçenlerde bulun­
m uştur. M ektuplar 1619 yılının ilk d ö rt ayı­
nın tarihini taşıyor. B unlar da feylesofun en
eski m ektuplarıdır. O zam an henüz yirm i ya­
şında bulunuyordu, incelem elerinden, tasarıla­
rından, buluşlarından tam b ir güvenle söz
ediyor. A rkadaşına borçlu olduklarını da açık­
ça söylüyor. F akat dostu, sözünü olduğu gibi
alarak, her şeyini kendine borçlu olduğunu ha­
yal ediyor. On yıl sonra yeniden buluştukları
zam an, bundan kendine b ir böbürlenm e payı
da çıkarıyor, Descartes buna kızıyor. Bazı
meselelerde orijinallik ve ilklik kendine ait ol­
duğunu söylüyor. Böylece, 1630 da yazdığı
m ektuplarının edası biraz sert ve acıdır (her
ne k adar Lâtince olsalar da) ve 1619 daki
dostluk tezahürleri ile zıdlık teşkil ediyor. Çok
şükür dargınlık fazla sürm üyor. Descartes ile
Beekm an barışarak, A m sterdam ’da birlikte ye­
m ek yiyorlar. Beekm an feylesofu yine girmeğe
ESERİ 95

geliyor. Ona k itap lar getiriyor. 1634 Galileei'-


nin kitabı ile geliyor. Hususiyle ışığın hızı
üzerine m eraklı tecrübeler yapıyorlar. Böylece
B eckm an D ordrecht’te 20 mayıs 1637 de öl­
düğü zam an m üşterek b ir dost, Calvius, Des-
cartes’ı dostunun ölüm ünden h ab erd ar ediyor.
Ç ünkü ilgisiz kalmıyacağmı biliyordu.
1627 de Balzac’ın M ektu p la rın ın altıncı
baskısı yapılıyor. K ardinal Richelieu’ye h ita­
beden, b ir Önsöz - M ektup da, Silhon, "m ek­
tu p lar ilk defa olarak b u rad a müelliflerice iti­
ra f edilm iştir" diyor. Descartes Balzac’ın bu
neşriyatı üzerine, ad vermese de, Silhon'a
gönderdiği anlaşılan Lâtince b ir m ektupta,
Balzac'ın neşriyatı hakkında b ir tenkid yazı­
yor. Balzac da ona, teşekkür yerine üç Risale
gönderiyor, (3 m art 1628). B unlar daha sonra
neşrediliyorsa da, o zam an feylesofun P aris'te
nasıl itibarda olduğunu gösteriyor. H olânda’da
inzivaya çekildiği zam an, Balzac oraya ken­
dini görmeğe gideceğinden bahsediyor, Des­
cartes onu fikrinden vazgeçirmek istem iyorsa
da, gelmesi için fazla ısrar da etm iyor. H attâ
A m sterdam ’da oturm anın İtalya'da ikam etten
daha iyi olduğunu yazarak H olânda’nın güzel­
liklerini bile öğüyor. 1637 de, M etot Üzerine
K o n u şm a n ın ilk nüshalarından birini ona gön-
gönderiyor. Böylece F ransa'dan ayrılm adan
önce "düşüncesinin tarih in i” yazmak husu­
sunda verdiği, Balzac'ın da 1631 de kendisine
96 DESCARTES

hatırlattığı, sözü yerine getirm iş oluyor. E rtesi


yıl, Huygens, D escartes’a Balzac'ın sükûtun­
dan şikâyet ediyor: "uğradığım büyük ailevî
ıstırabım ı bilmez değildir” diyor; o da, "fakat
bu kaybın (yani karısının ölüm ünün) sizi b u
derecede m üteessir ettiğini bilm edi" diyerek
dostunu m azur gösterm eğe çalışıyor. 1644 te
İlkeleri yayım ladıktan sonra, Balzac, Descar­
tes’a mevhum m ekânlarda b ü tü n b ir dünyayı
yeniden kuran b ir Demiurgos olarak, "tabia­
tın Daim on’u" adını veriyor, h a ttâ ona Büyük
Daimon bile diyor, çünkü küçük ru h lara gün­
de iki defa ders veriyor, diye ilâve ediyor
(24 ekim 1644). B ununla berab er ertesi yıl,
Cureau de La Cham bre İhtirasların Özellikleri­
nin ikinci cildini neşrettikten sonra, Balzac
onu çok m ethediyor: "insan düşüncesinin si­
zin nüfuz etmediğiniz ne b ir köşesi ne de gizli
b ir yeri kalm ıştır. “Büyük Daimon bile size
ancak kapıyı açm ıştır,, diyor. (15 eylül 1645).
Filhakika Descartes, R uhun İhtirasları Üzerine
K itap’ı ancak 1649 da yayım lıyacaktır.

1619 dan 1629 a kadar, D escartes’ın an­


cak kendi işleri üzerine bazı m ektupları eli­
mizdedir. Asıl m ektuplaşm ası, F raneker’e var­
m ası ile başlıyor. Birçok uzun m ektuplar da,
daha önce 1626 - 27 de P aris’te gözlükler üze­
rine çalıştırdığı ve yeniden idaresi altında ça­
ESERİ 97

lıştırm ak istediği, m ahir u sta Ferrier'yi yanm a


getirmeğe çalışıyor. H attâ onu cam ları oy­
m aya m ahsus b ir m akinenin modelini bile
gönderiyor. Bu modeli daha sonra D ioptrik’te
buluyoruz. Descartes el işlerinde b ir yardım ­
cıya m uhtaç olduğunu sam im iyetle itiraf edi­
yor: ellerim bu tü rlü işlere pek az yetiyor,
öyle ki elsizim desem daha doğru olacak, di­
yor. Şüphesiz bu daha ziyade tem rinsizlikten
ileri geliyor. Çünki, çocukluğunda elişlerinden
çok zevk aldığını ve oldukça iyi b ir zan aatk ar
olabileceğini de hikâye ediyor. Daha sonra,
hep aynı fikrin endişesi ile, zanaatkârlar için
b ir O kulun plânını bile çiziyor. Bunda, bu­
günkü Sanat ve Meslek O kulu'nun ilk örneğini
haklı olarak görenler bile olm uştur.
18 temmuz 1629 da, P. Gibieuf'e yazdığı
kısa m ektupta bize, bu esnada, küçük bir
"M etafizik Kitabı,, üzerine düşündüğünü öğre­
tiyor. M ütaakıp yıllarda, yine bu yüksek me­
seleler üzerinde, hususiyle "Ebedî Hakikat-
lar„ meselesi üzerinde duruyor. F akat bu yıl­
ları daha çok Dünya veya Işık üzerinden K itap
için harcam ıştı. M ersenne’e yazdığı m ektup­
larda kitabın hazırlanm asını bahis bahis takip
edebiliyoruz. 1630 başlangıcında eseri üç yılda,
yani 1633 te, tam am lıyacağım vadediyor. Son­
ra 1634 te, yılbaşı hediyesi olarak, sunacağını
söylüyor. Fakat Galillei’nin 22 haziran 1633 te
m ahkûm oluşunu aynı yılın Kasım ayında öğ­
98 DESCARTES

reniyor. Birşey neşretm em eye k arar veriyor.


B ununla beraber bazı bahisler kalıyor, ö lü ­
m ünden sonra neşrediliyor. B unları bu devir­
deki m ektuplarla olduğu gibi, daha sonra
M etot Üzerine Konuşm a'nın beşinci bölüm ün­
d e verdiği D ünyanın bü tü n hulâsası ve 1644
te çıkan Felsefenin İlke lerin in birçok bahis­
leri ile de karşılaştırabiliriz.

1634 ten 1637 ye k ad ar yazılan m ektuplar­


da hususiyle M etodun Denemeleri üzerine b ir­
çok şeyler öğreniyoruz: ilkönce D ioptrik’i ya­
zıyor. 1635 m artı sonu veya nisanı başında
bun u n birçok yerlerini Huygens’e okuyor;
sonra M eteorları, 1 kasım da bildirdiği gibi,
1635 te yazıyor; nihayet bu ikisi basılırken
de, 1636 da, G eom etriyi yazıyor; en son ola­
rak da, 1637 m artında bu üç denemeye giriş
hizm etini görebilecek olan, M etot Üzerine
K onuşm a’yı yazıyor. D escartes’la Huygens ara­
sında 1635 ten 1647 ye kad ar devam eden mek­
tuplaşm a, bilhassa D ioptrik ile M eteorlar üze­
rinde oluyor. Bunlar, kendi eliyle yazılmış 121
m ektuptur. Şimdiye kad ar eksik kopyaları ile
m alûm olan 33 tanesi geçenlerde bulunarak
1926 da Léon Roth tarafından Oxford'da neş­
redilm iştir.
B unlar feylesof üzerine birçok enteresan
hususiyetleri öğretm ekten başka, ayrıca da,
B annius ile Boesset’nin iki güftesini m ukayese
ESERÎ 99

eden hüküm lerini de ihtiva etm ektedir. Sonra


da hakiki b ir hid ro statik kitabı denebilecek
olan, az para ile durgun suları yükseltm ek
im kânları hakkında, b ir cevabını da ihtiva et­
m ektedir. Bu H olânda'da pek önemli b ir me­
sele idi. Huygens daha önce 26 ağustos 1639
da “değirm enlerim iz yapılışı, biçimi ve kul­
lanılışı bakım ından pahalı ve m asraflı m aki­
nelerdir,, diyerek, bunun üzerine M ersenne’in
fikrini de sorm uştu. M aksat suyu 10 yahut
12 kadem yükseğe çıkarm aktı. Descartes da
tecrübeleri için 12 kadem lik b ir boru y aptır­
m ıştı. H attâ Descartes, 11 m art 1640 ta yaz­
dığı m ektupta “B ir Ingiliz bu m em leket ba­
taklıklarını boşaltm ayı teklif ederek, gerekti­
ğinden fazlasını bile vadediyordu,, diye alay-
ediyor. Feylesofumuz dostunu 12 mayıs 1642
de sorduğu suale cevap verm ek için acele et­
miyor. 18 şubat 1642 de ona b ü tü n b ir naza­
riye gönderiyor. H attâ bunu 15 kasım da ta ­
mamlıyor. Esasen Descartes, 5 ekim 1637 de,
Huygens'e Makinaların izahı adını taşıyan
“mükem m el b ir m ihanik yazısı,, gönderm işti.
Huygens’in talebi üzerine gönderdiği bu izah,
zaten bu kabil yazılara karşı, dostunun işti-
hasını açm ıştı.

1637 de yayımladığı eseri hakkında, sayı­


ları oldukça kabarık, izahat talepleri, itirazlar.
100 DESCARTES

tenkidler b irbirini takip ediyor. Descartes


m em nunlukla cevap veriyor. İlkönce m aksadı
onları cevapları ile birlikte b ir arad a topla,
m ak, daha sonra Düşünceler'de yaptığı gibi,
eserin peşinden gelecek ikinci b ir baskı da ya­
yım lam aktı. F akat bu tasarı gerçekleşmedi.
İlkönce Üniversite profesörü ve dostu
Plem pius eliyle Louvain’den From ondus veya
Froidm ond’un itirazları geliyor. O da b ir Mete­
oroloji m üellifi idi: tartışm a b ir satranç oyu­
nuna benziyor. Oyun bittik ten sonra gene
dostça ayrılıyorlar. Sonra Plempius un kendi
itirazları geliyor. O da, hekim dir, yüreğin
hareketi hakkında itiraz ediyor: bu n lar da bir
dosttan gelen itirazlar. Sonra b ir cizvitin,
adını vermiyen P. Cierm ans’ın gökkuşağı (arc -
en - ciel) renkleri hakkında itirazları geliyor.
Descartes m em nunlukla cevap veriyor. Fel­
sefesinin bu büyük Üniversitede okutabilece­
ğini um uyor.
'La H aye’den b iri” de itirazlarda bulunu­
yor: bu da Pollot ile pek dostça m ünasebet­
lerin ve bütün b ir m ektuplaşm anın başlangı­
cı oluyor. Bu Piem ont’lu b ir asilzadedir. Ce­
nevre’ye iltica etm iş Protestan b ir aileye m en­
suptur. B ir kardeşi ile Orange Prensinin yanın­
da kendine bir mevki aram ak için gelmişti.
Plempius kitabın b ir nüshasını P. Four-
cizvitlerin Belçika'da baştem silcisi idi Descar-
ESERİ 101

tes, La Fleche’teki felsefe hocasını unutm am ış­


tı. Fakat P. Fournet pek az sonra 10 ocak 1638
de öldü. Eski talebesine cevap verecek zam anı
olm adı. Descartes La Fleche’e, kitabından bir
nüsha gönderm em işse de, oradakilerin çabuk
haberi oldu. Adını koym am ışsa da, gene ona
ait olduğunu öğrendiler. Profesör P. V atier de
kendisine iki m ektup gönderdi, pek m em nun
olduğunu söyledi.

Fakat itirazlar bilhassa P aris’ten geldi. Bi­


rincisi, Collège de France profesörlerinden
Jean - B aptiste M orin’in itirazları idi. Boylam­
la r (longitudes) üzerinde b ir eser neşretm işti.
Bu eser D escartes’ı da ilgilendirm işti (1634).
M orin iskolastik alanından çıkmıyor. Büyük
b ir hayret ve m em nunlukla görüyor ki, feyle­
sof da onu aynı alanda takibediyor. Uzun uzun
cevap verm ek zahm etine katlanıyor. Böylece
1637 ekimi ile 1638 ekimi arasında biribirine
yedi m ektup yazıyorlar.

H albuki başka b ir itirazcısına, Pierre Pe-


ti t’ye karşı, aynı muammeleyi yapmıyor. O da
kırılm alarla uğraşm ıştı. Daha sonra boşluk
üzerine başarılı tecrübeler de yapm ıştır. Fakat
fazla olarak feylesofun metafiziğine de hücum
etm iştir. Descartes ona ilkin istihfafla muam-
mele ediyor: "Isırm aya gücü yetmeden, d u r­
102 DESCARTES

maksızın arkam dan havlıyan böyle b ir köpek


eniğinin peşinden gidersem iyi b ir şey yapmış
olm am ” diyor. Bununla beraber D üşünceler’in
Önsözü’nde (28 ocak 1641) tenkidlerine im a
eder gibi oluyor. Demek ki tenkidler yavaş ya­
vaş tesir etmeğe başlam ıştı. 18 m a rtta Mersen-
n e’e yazdığı b ir m ektupta "Mösyö Petit, Meta-
fizikim den biraz zevk alm aya başladı; zira bi­
lirsiniz, cennette, günahından tövbe eden bir
günahkâr için günahında inad eden bin iyiden
daha fazla neşe v ard ır” diyor.
Hususiyle m atem atikçilerle işi oldu. Mer-
senne veya Beaugrand, Touluse’lu F erm at’ya
kitabın basılası verilen provalarını neşrinden
önce gösterm işlerdi. Ferm at ilkönce D ioptrik’e
hücum ediyor. Sonra D escartes’a De M aximis
et M inimis adlı eserini gönderiyor. Tartışm a
asıl bu konu üzerinde başlıyor. Toulouse'luyu
P aris’li m atem atikçiler, Roberval ile, Pascal’ın
babası, Pierre Pascal tutuyor; D escartes’tan
yana da P aris’te tanıdığı iki dostu Mydorge
ile H ardy bulunuyor. S tan tp o o rt’daki ikam eti
esnasında Descartes yeniden m atem atikçi olu­
yor ve bu tartışm a ile çok meşgul bulunuyor.

itirazlardan, ancak b ir faydası olabilecek­


leri m uhafaza ediyor. Ötekilere gelince; nasıl
sokaktan geçerken pencereye asılı b ir papağa­
nın küfürlerine aldırış etmezse, öylece onlara
da ehem miyet vermiyor. Bu yılki meşgaleleri­
ESERİ 103

ni 19 ağustos 1638 de Huygens’e yazdığı bir


m ektupta şöyle hülâsa ediyor:
Geometriden b ir şey anlam adan m atem a­
tikçi geçinen, fakat onu itibardan düşürm ek
için de h er tü rlü çareye başvuran birtakım
kim seler ortaya çıktı. Fakat, cevaplarım da,
söyledikleri şeylere dair hiçbir şey anlam adık­
larını gösterince de, bana hücum etm ek için
başka b ir icada başvurdular; "benim en az uğ­
raştığım ı sandıkları bazı konular üzerine b ir­
takım sorular ortaya attılar. Beni çalıştıracak
b ir şey bulam adılarsa da b ir korulukta din­
lenmek için gölgeye yatan b ir adam ın etrafın­
da uçuşan iki üç sinek bazen onu dinlenm ek­
ten alıkoyduğu gibi, onlar da beni oldukça
işim den alıkoydular” diyor.

Bu sorulardan biri B eaugrand'ın Geosta-


tik ’idir. Descartes ilkin onu tenkidetm ek zah­
m etine katlanıyor (28 haziran 1638); tenkidi
çok sert sözlerle bitiyor, öyle ki daha sonra o-
nun silinmesi veya kısaltılm asını istiyor (27
temmuz). B eaugrand’ın hilekârlığı sandığı b ir
şeyi hatırlıyarak, kalem inden kaçtığını söylü­
yor. Meselenin hallini üzerine alıyor, ufak b ir
S tatik kitabı yazıyor (13 temmuz), son olarak
buna b ir bent ekliyor, sonra da bunun silinm e­
sini tavsiye ediyor: "zannedersem onu yazar­
ken uyumaya başlam ıştım " diyor (15 kasım).
9 şubat 1639 da bu tavsiye üzerine ısra r bile
104 DESCARTES

ediyor. Gerçekten de m ektubu pek uzundu.


Üstelik de 12 eylül 1638 de devamını yazmıştı.
M eselelerden biri de, “Mösyö de Sainte -
Croix'nm sayılar üzerine soruları idi. 3 haziran
1638 de bunlara da uzun b ir cevap verdi O ka­
d a r uzun b ir cevap ki, “Kesirle ifade edilebilen
kısım lar üzerine olan 5 inci soruyu cevapsız
bırakıyor : "M übarek P. Révérend, size rica
ederim , yalvarırım , m erham et edin, bana bir
daha başka sorular göndermeyin, bu m ektubu
yazarken ellerim yorgunluktan işlemez oldu,,
diyor. Bununla beraber, sualini yine 13 tem ­
muz 1638 de ele alıyor; 15 kasım da gene on­
dan bahsediyor. Hem de nasıl b ir eda ile:
"H er kalem atışı ona bu konuda b ir teorem
öğretiyor.,,
Fakat gene peşini bırakm ıyorlar. Rober-
val tarafından olduğu kadar, Ferm ât tarafın ­
dan incelenen Rulet meselesi de aynı şekil­
de ona sunuluyor. Galilei’nin son eseri üze­
rinde fikrini söylemesi için de ısra r ediyor­
lar : 1632 de intişar eden M assimi sistem i üze­
rine değil de, biraz önce H olânda'da basılan
Dialoghi delle nuove Scieııze üzerine. Des-
cartes, gelişigüzel cevap veriyor: kendisinden
hiçbir şey esirgemediği M ersenne'e 11 ekim
1638 de, bunu yalnız siz göreceksiniz, diye ya­
zıyor. "Yoksa başka birinin yanlışlarım düzelt­
m ekle vakit geçirmezdim, mizacıma bundan
daha aykırı b ir şey yoktur,, diyor.
ESERt 105

Bazan da, kendisinin yetiştirdiği genç b ir


m atem atikçinin Jean Gillot’nun yardım ına
başvuruyordu: b ir ziyaretinden faydalanarak
ü ç giin yanında alıkoym uştu. Çalışmasını Pa­
ris ’e gönderdi. P aris’tekiler üstadın h er zam an
kendilerine cevap vermeğe tenezzül etm em e­
sine içerliyerek ona "D escartes’m talebesi,,
diyorlardı.
F ransa’da ta ra fta r ve dostları da yok de­
ğildi. M ersenne’e, 31 m art 1638 de “on beş
yıldır Geometriyi ihm al ettiğim i pek iyi bilir­
siniz,, diyor. 17 m a rtta da: "B astırdığım eser
b ir daha incelemek niyetinde olm adığım bu
ilim de b ir denem e için kâfi gelebilir,, diyor.
Bu beyanat bazılarını heyecana düşürüyor.
M ersenne Mösyö Desargues’ın "bu ilimde tet­
kiklerde bulunm ak istem em esine eseflendiğini,,
bildiriyor. Feylesofuhıuz, 27 temmuz 1638 de,
"mesele olarak tab iat hâdiselerinin izahlarını
ele alan başka tü rlü b ir geom etri ile uğraş­
m aya daha bol vakit bulabilm ek için, yalnız
m ücerret geom etriyi terk etmeğe k arar ver­
diğini,, bildirerek, endişeleri teskin ediyor.

M atem atikçi olduğu kadar, m im ar da olan


ve Lem ercier ile birlikte ilkin Palais - Cardinal
olan Palais - Royal’m inşasına çalışan G irard
Desargues, geom etrinin kendi sanatına tatb i­
kiyle iktifa etmedi; Richeliu’nün teveccühüne
güvenerek, her şeye gücü yeten nazırı, gözlük­
106 DESCARTES

lerin im ali meselesine de ilgilendirm ek istedi-


Descartes da kendisi olm aksızın bunlar üzerine
çalışılm asını istem iyordu; çalışm aları idare
etm ek için P aris’te bulunm ayı arzu ediyordu.
1639 da M ersenne, genç Pascal konikleri
A pollonius’dan daha iyi ispat etm ekle meşgul­
dür, diye haber veriyor. Feylesof buna, 25
aralıkta "gerçekten, koniklere dair başka şey­
ler de ileri sürülebilir, am a on altı yaşındaki
b ir çocuk onların içinden çıkm akta güçlük çe­
ker,, diyor (Pascal 1632 te doğm uştu); 11
m art 1640 ta Pascal’m çalışm asını henüz al­
mış değildir. Pascal’ın plakard halinde basılan
"K onikler Üzerine Deneme,, si, Paris, 1640'
tarihini taşıyor. Nihayet 1 nisanda, Descar-
tes eseri alıyor. "Daha eserin yarısını okum a­
dan önce, m üellifin bunu Mösyö Desargues’-
dan öğrendiğine hükm ettim . Bunu da bana,
biraz sonra, m üellifin bu husustaki itirafı
teeyyüt etm iş oldu.,, diyor. Gerçekten de
eserde: "Zam anım ızın en büyük zekâlarından
biri olan Lylon’lu Mösyö Desargues’ın icadet-
tiği b ir özelliği de ispat edeceğiz,, cümlesi
okunuyor.
Blois'lı m atem atikçi Florim ond Debea-
u ne’u da unutm ıyalım . O da, b ir zan aatk ar
gibi, kendi elleriyle, gözlükler üzerinde çalı­
şıyordu. D escartes'ı anlam akta en büyük ka­
biliyeti gösterm iş, h attâ G eom etrisine âli-
m ane tefsirler bile eklemişti. Kendisi de Lâ-
ESERİ 107

tinceye çevrilen bu G eom etrinin sonuna ekle­


diği bu tefsirlerin ancak Lâtince b ir tercüm e­
sini biliyordu. Fransızca m etin, Kısa Notlar,
geçenlerde L ondra’da bulunm uştur. Descartes
19 haziran 1639 da "Ben Mösyö de B eaune’da
kendim in kuvvetli b ir m üdafiini görüyorum .
Binlerce m uarızım ın sözünden çok onun sö­
züne inanm ak gerekir,, diyor.

Başka b ir m atem atikçiyi de hatırlıyalım :


Dounot. Descartes onu, gıyaben, şöhreti ile
tanıyordu. F akat çok tak d ir ediyordu, 1639 -40
ta, H olânda âlim lerini büyük b ir tartışm aya
tu tu ştu ran b ir sorunun uzun uzadıya çözüm
şeklini Mersenne vasıtasiyle ona gönderiyordu.
Bu âlim lerden biri, Stam pioen, başkalarına
meydan okum ak iç in ,' b ir mesele ortaya at­
m ıştı. Bunu ancak kendisinin yapabileceğini
söylüyordu, U trecht’te, D escartes’m destekle­
diği genç b ir m ühendis, W aessenaer, ilk ola­
rak çözümledi: iki çözüm hakkında hüküm
verm ek için hakem ler seçildi. B unların ara­
sında D escartes’m dostları Golius ile Schooten
de vardı. H üküm 27 mayıs 1640 ta, Waesse-
naer lehine olarak verildi. Stam pien lehine
de bazı noktalar belirtildi. Feylesof bunu bi­
raz fazla buldu. Stam pioen doğuştan b ir m a­
tem atikçi olm am akla beraber, iyi b ir m ate­
m a tik hocası idi, ve böyle şöhret bulm uştu:
108 DESCARTES

Prenses Stam pioen’e karşı, W aessenaer ta ra­


fını, yani Descartes tarafını, tutm akla bera­
ber, iki oğluna ilk dersleri verm ek için bu pro­
fesörü seçmişti. Belki de Descartes, Stam -
pioen’in şöhretinin, H olânda’da kendi geom et­
risine zarar verm esinden korkuyordu. Çünkü
profesörün Algebra (Nienıse Stel - Rezel) adlı
b ir eser neşrettiğini biliyordu. Bu tartışm aya
karşı şiddetli b ir alâka gösterm işti. 15 m art
1640 ta M ersenne’e yazdığı m ektupta: "B ir­
kaç ay sonra basılacak olan hikâyeyi ¿ize gön-
derebilm em için Flam ancayı anlam anızı iste­
rim ” diyor. Hikâye, ancak W aessenaer'in bir
kitabının önsözü olarak ekimde basılıyor.:
Den On-\vissen \Vis - Konstenaer I. I. Stam -
pioenius ontdeckt. Bu önsöz D escartes’m an­
lattığı hikâyenin Flam anca’ya tercüm esinden
b aşka b ir şey değildi. 31 temmuz 1640 ta,
hikâyeyi Huygens'e gösterm işti. O da tercü­
meyi gördükten sonra, D escartes’ı iyi b ir m ü­
tercim bulm asından dolayı tebrik ediyor. Bu­
nun da Mösyö Van Surck olacağını sanıyor.
K itap bütün işin tam olarak tanzim ve tasfi­
yesinden sonra, yani Stam pien'in, bahse girer­
ken şart koştuğu, 600 guldenin Leydc’de bir
hastahaneye hediyesinden sonra, 17 ekim
1640 ta in tişar etti.
Nasıl Huygens, Stam pioen aleyhinde ve
D escartes'ın lehinde konuştu ise, Descartes
da, Huygens ile Heinsius ve Saum aise ara­
ESERİ 109

sın d a patlıyan b ir tartışm ada, Huygens lehin­


d e fikir beyan etm iştir. Descartes, Huygens’in
Suam aise’e karşı Müdafaalarını çok beğendi.
H attâ onları kendi el yazısiyle kopyle bile etti.
B u kopye elimizdedir. O ana k ad ar feylesofa
ta ra fta r olan ve h a ttâ ona kitaplarını bile gön­
deren Saum aise de, kendine karşı aldığı bu
d urum u affetm edi ve hususi hayatı üzerine
d edikodular yapm aktan çekinmedi.
★★
*
Fakat F ransa’daki m uarızları, sadece Ho-
lân d a’ya itirazlar gönderm ekle yetinm ediler.
P aris’te, b ir Cizvit koleji olan, Clerm ont ko­
lejinde b ir profesör, P. Bourdin, okul egzer­
sizlerinde, talebelerine
t
D ioptrik aleyhinde
tezler m üdafaa ettiriyordu. Feylesof buna alı­
nıyor: dikkatle cevap veriyor ; fakat profesö­
rün hareket tarzından Kollejin R ektörü P.
H ayneuve’e şikâyet ediyor. Cizvitleriıı Fransa
müm essili ve vaktiyle La Fleche kolejinde fel­
sefe müzakerecisi olarak tanıdığını P. D inet’ye
başvuruyor. P aris'te P. Bourdin ile tartışm a­
sının hikâyesine, U trcht'te, üniversite profe­
sö rü b ir protestan rahibi ile, G isbert Voet ile
aralarında geçen daha ciddî b ir kavganın h i­
kâyesini de eklemişti.
110 DESCARTES

D escartes'm bu Üniversitenin profesörleri


arasında, Reneri'den daha az vefalı olmıyan,.
başka b ir ta ra ftarı daha vardı, o da, Henri
de Roy veya Regius idi. Voet, dinsizlikle it­
ham ettiği yeni felsefe aleyhinde talebelerine
tezler m üdafaa ettirdiği gibi, o da, Regius
da, sırası gelince, tam am iyle Karteziyen tez­
ler m üdafaa ettiriyordu. O nlan ilkin Descar-
tes'a gösteriyordu. O da bazı düzeltm eler ile
eklem eler teklif ediyor, Regius’da onları dik­
k at nazarına alıyordu. Böylece, 10 - 20 haziran
1640 için basılan tezlerde, görülen birçok
cüm leler tam am iyle D escartes’a aittir. H attâ
D escartes, bu tarih te henüz hayranı olan,
Mademoiselle de S churm an’ın tezinin m üda­
faasında dinleyici olarak bulunm ak için,
U trcht'e gitm ekten bile bahsediyor. F akat iş­
ler yavaş yavaş bozuluyor. Nihayet, Voet’in
hücum una uğrıyan Regius, aleni b ir cevap
hazırlıyor. Onu da gene D escartes’a gösteri­
yor. Descartes oldukça farklı birçok sahifeler
teklif ediyor, fakat neşredilm elerini de iste­
miyor. Ama Regius, 16 şubat 1642 de, in tişar
eden cevaplarında (Responsio), kendi sahife-
leriyle birlikte, D escartes'm teklif ettiği sahi-
feleri de neşrediyor. Voet 17 m artta, Akademi
Senatosu tarafından yeni doktrini m ahkûm
eden b ir hüküm çıkartıyor. Bu hüküm de bil­
hassa istihdaf edilen parçalarda, asıl Descar-
tes'a ait parçalar bulunuyor. F akat adı zik­
ESERİ 111

redilm iyor. Descartes da P. D inet’ye yazdığı


m ektupta, ne şahıslardan, ne üniversite'den
n e de h a ttâ U trecht şehrinden bahsediyor.

1642 nisanı sonunda Düşünceler in ikinci


baskısına ek olarak bu m ektubu neşrediyor.
B ununla iki işi birden görüyordu: b ir Cizvite
m ukabelesi, H olânda p ro testan lan n m hoşuna
gidebilirdi; öteyandan da b ir P rotestan rahi­
bine daha az sert olm ıyan m ukabelesi Fransa
cezvitlerinin hoşuna gitmez değildi. Huygens
m ektubu okuduğu zam an, "tatlı tatlı eğlendi­
ğini” söylüyor (26 mayıs 1642). Fakat Des­
cartes kendisine en hassas noktada dokunan
b u çift hücum un acısını uzun zam an yüreğinde
taşıdı. Aradan dört yıl geçtikten sonra bile,
1 kasım 1646 da, C hanut’ye yazdığı m ektupta:
"Şüphecilerin delillerini çü rü ttü m diye P. Bo-
u rd in adında biri, beni şüphecilikle itham
etm ek için kâfi delil bulduğunu sandı; Tan­
rının varlığını ispat etmeye çalıştığımı delil
olarak ortaya sürm ekten başka b ir delil gös-
terem iyen b ir P rotestan papazı da, beni Tan­
rısızlıkla itham e tti” diyor.
Mesele H olânda'da yalnız b urada bitm edi.
Voet fazla olarak, kendisi gibi b ir Protestan
papazı olan, Samuel D esm arets’e de hücum
etti. O da b ir Fransızdı, ve Boise Duc de, iki
dinî mezhebin paylaştığı b ir şehirde, Protes­
ta n ların N ötre - Dame da b ir katolik cemiye­
112 DESCARTES

tine katılm alarına m üsam aha ediyordu. Çünkî


teşekkül tam am iyle dinî b ir cemiyet değildi.
Bu daha ziyade b ir hayırsevenler cemiyeti idi.
Voet b ir kitapta buna hücum ediyor. Descar­
tes aleyhinde de b ir başka kitap hazırlıyor.
Bu işinde de Groningue Üniversitesinde p ro ­
fesör olan b ir talm in den, Schoock’tan yar­
dım görüyor. Bu kitap Philosophia Cartesiana
adı altında in tişar ediyor. Bu unvan da iki
m ânaya çekiyordu. Descartes basıldrkça alı­
yor, aynı zam anda Voet’in kendisine de hitap
eden b ir cevap hazırlıyor: "Yalnız şuna üzülü­
yorum ki b ir ilâhiyatçı olm ası beni onunla
alay etm ekten alıkoyuyor, bu ise cevabım ı
daha soğuk ve daha ciddî kılıyor” diyor (ocak
1643). 1643 mayısı sonunda cevabını neşredi­
yor: Epístola ad Celeberrimum Virum Gis-
bertum Voetium.
Huygens yine bu V oet’e m ektubun da ta­
dına doyamıyor. 6 haziran 1643 te: "b ir Hı­
ristiyan asilzadeyi lekelemek istiyen en kara
iftiraya karşı tatlı bir m üdafaa” diyor, Fey­
lesof Allahsızlıkla itham edilmiş ve Toulous’-
da diri diri yakılmış olan, Allahsızların şahı
V anius'a benzetilm işti. Huygens artık daha
ileri gidilmesine ta ra fta r değildi: "A rtık bu
çirkinliklerin sonu gelmelidir,, diyor. Colvius
da, D escartes'ın dinî duygularını hatırlatm ayı
vazife biliyor, çünkü feylesof hiçbir zam an bu
duygulardan ayrılm am ıştır. Prenses Elisabeth
ESERİ 113

de Colvius gibi düşünüyor. Aksine, o âna ka­


d ar feylosofa karşı iyi niyeti biraz şüpheli olan
ve ilkönce feylesof’un V oet’e karşı birtakım
dil aykırılıklarına kapılm asından korkan Sor-
biere, bu m ektuba o derece bayılıyor ki, bazı
parçaları ezbere öğrenm ek bile istiyor.
Fakat bu U trecht'te heyecan uyandırıyor,
ileri gelenlerden birinin Huygens’e söylediği ve
Huygens'in D escartes’a atfettiği b ir söze göre,
"birkaç kadıncıkla birkaç aptaldan başka sö­
züne aldırış eden olm asa da." Voet hâlâ ora­
da kuvvetli bulunm aktadır. Şehir Meclisi, ken­
di rahibini m üdafaa etm ektedir. Müdafana-
m e’nin (factum) satılm ası yasak ediliyor, m ü­
ellifi de V oet’e karşı sözlerini ispat etmeğe
davet ediliyor. Dgscartes Şimal H olând’sı
eyaletinde bulunuyordu (Egmond) du (H oef-
de idi.) Burası, U trecht’lilerin kaza sahasının
dışında bulunuyordu. M amafih mahkemeye
gelebilmek için, kendine b ir serbest giriş m ü­
saadesi verilm işti, Descartes böyle b ir izni
kullanm aktan sakınıyor. H attâ, iki eyalet ara­
sında b ir anlaşm adan sonra, tevkif edilm esin­
den, hud u t dışına çıkarılm aya m ahkûm edilip,
kitaplarının yakılm asından bile korkuyor.
Y ardım larına başvurduğu La-Haye’deki dost­
ları, Huygens, Pollot, Wilhelm, onlarla b ir­
likte Brasset, Graswinckel ve başkanları,
Orange Prensinin m üdahalesini sağlıyorlar.
114 DESCARTES

U trecht’ten kendisine: "Altesin, adı, bütün


fırtınayı durgunlaştırdı” diye hab er geliyor.
Fakat Descartes bununla yetinm iyor. Vo-
■et'in hükm etm ekte devam ettiği U trecht'te
hakkının tanm ım asım üm it etmediğinden,
V oet’in kendinin takm a b ir adı olduğunu is­
p a t etmedikçe, kitabın mesul m üellifi olan
S chook’un tedris ettiği Groningue Üniversite­
sine hitabediyor. Daha emin olm ak için, fey­
lesof Fransız Büyük Elçisi Thuillerie’nin şah­
sen m üdahalesine baş vuruyor. O da bunu
m em nunlukla yapıyor. Groningue eyaletinin
Devletlerine b ir m ektup yazıyor (22 ocak 1644).
Mesele birkaç zam an böyle uyuyor. Descartes
F ransa seyahatinden dönünce, yeniden uyanı-
nıyor. Desmarets de Groningue’de profesördü.
H attâ b ir yıl rek tö r bile olm uştu. Fakat artık
değildi.
Feylesofun b ir istidası, 17 şubat 1645 te,
Akademi Senatosuna sunuluyor. Senato, 20
nisanda hükm ünü veriyor. Bu hüküm Huy-
gens’in kanaatine göre D escartes’ı tamamiyle
tatm in etm ek gerekirdi. 7 tem m uz 1645 te,
artık G roningue’den "şanlı b ir b erat ilâmı"
aldınız diye yazıyor. Elisabeth de "G ronin­
gue Akademisinin size hak veren hükm ünü
büyük b ir sevinçle öğrendim ” diyor (22 hazi­
ran 1645).
ESERİ 115

Fakat Descartes U trect’in de buna iştirâk


etm esini arzu ediyor. Bu m aksatla hükm ün
ilâm ını oraya gönderiyor. Cevap, D escartes’ın
lehinde veya aleyhinde her hangi b ir yazıyı
satm ak veya basm ak yasağı oluyor. Bu yan-
danbir şey elde edemeyince, Utrecht hâkim ine
(Şehir Meclisini teşkil eden Belediye H âkim ­
leri Heyetine) M üdafa M ektubu, adiyle uzun
b ir m ektup gönderiyor (16 haziran 1645). Mek­
tu p Lâtince idi. Dinleyicilere tercüm e edildi.
O nlar da şüphesiz hepsini anlam adılar. Bunun
üzerine, Descartes 21 şubat 1648 de yeniden
Fransızca ve Flâm anca yazarak gönderdi. Bu
b ir nevi veda idi. Çünkü yazın F ran sa’ya gi­
decekti. Belki de b ir daha H olânda’ya gelmi-
yecekti.
F akat eski çömezi, dostu, h a ttâ b ir gün
dediği gibi, kardeşi, Regius’la arası açılm ıştı.
Regius 1646 da Fundam enta Physices adlı b ir
kitap neşretm işti. F akat feylesof bu kitaptan,
birçok defalar aynı ifade ile, şikâyet ediyor.
1647 de E lisabeth'e yazdığı m ektupta: “Fizik
veya hekim likle ilgili bü tün şeylerde, benim
kanaatlerim olduğunu sandığı şeyleri körü kö­
rüne takip ediyor, halbuki onları iyice anla­
m adığından, M etafizikle ilgili b ü tü n n oktalar­
da tenakuslara düşüyor, kendine bunun üze­
rine b ir şey yazm am asını söylemiştim. Çünkü
bu konuda yazacaklarının ancak kötü olabile­
ceğini kendisine tem in etm iştim ” diyor. Re-
116 DESCARTES

gius tarafından ilham edilen ve usulü daire­


sinde çok reklâm gören b ir p lakart, Descar-
tes’ın felsefesi aleyhinde tezleri ihtiva ediyor­
du. Descartes buna oldukça şiddetli b ir cevap
veriyor. D ostları bunu: N otaein Programma
adı altında bastırıyorlar. B ununla beraber,
daha sonraları İsveç’e gittiği zaman, öfkesi
sükûnet bulan feylesof, vaktiyle ilk ve olduk­
ça h atırı sayılır tilm izlerinden b iri olduğunu
hatırlıyarak, Regius’a karşı daha iyi duygular
gösteriyor. Bunu C hanut’ye söylüyor, Regi-
u s’un îstokholm ’de bulunan b ir dostu da bunu
kendisine bildiriyor.
Regius’un da daha sonra, bu dostluğu
hatırlıyarak, Feylesofla m uhaberelerini, kendi­
sinden rica eden Clerselier’ye vermesi gere­
kirdi: çünkü, Clerselier üç ciltlik Descaries'ın
M ektupları arasında bunları da neşretm ek is­
tiyordu, halbuki Regius’un reddi yüzünden,
ancak Feylesof öldükten sonra, kâğıtları ara­
sında bulunan hulâsalarla bazı parçaları neş­
retm ek m ecburiyetinde kaldı.

U trecht ve Groningue Üniversiteleri, Des-


cartes’m şikâyet ettiği biricik üniversiteler de­
ğildir. Leyde'de de ilâhiyatçılar tarafından
hücum a uğradı. Bununla beraber, feylesofun
Üniversitede ta ra ftarla rı da vardı. H attâ on­
lardan biri, belki biraz fazla gayretkeşi, Heere-
boord, talebelerine, yeni doktrin lehinde tez­
ESERİ 117

ler m üdafaa ettirdi, (aralık 1643, h a ttâ 8 ocak


ve 26 şubat 1644). Hususiyle ocak 1647 de,
tefelsüf etm e hürriyeti üzerine b ir nutuk bile
iradetti. Acaba bunda b ir nevi m eydan oku­
m a mı görüldü? 27 m a rt için ilân edilen,
sonra 6 n is a n a bırakılan. De Bîasphem ia Car-
tesii adını taşıyan tezler ortaya çıktı. Yine
hep aynı itham dı. Revius ve Triglandius adın­
da iki kelâmcı tarafınd an destekleniyordu.
Descartes bunu 19 nisanda hab er alıyor. 4 m a­
yısta üniversitenin m ütevellilerine (curateurs)
yazıyordu. O nlar da 20 m ayısta tezekkür edi­
yorlar.
Descartes tatm in edilmiyor, 27 m ayısta
itiraz ediyor. M ütevelliler de, bunu ancak 26
ağustosta okuyorlar. Yeni felsefenin lehinde
veya aleyhinde hiçbir şey söylenmemesini em­
rediyorlar: feylesofun adı bile telâffuz edil­
memeli diyorlar. F akat akadem ik m ünazara­
larda kolayca keşfediliyor. Talebeler de hoca­
larından biri veya ötekinin yanını tutuyorlar:
23 aralık 1647 de gürültülü b ir m ünazara ya­
pılıyor. H attâ 7 şubat 1648 de birbirine gi­
renler bile oluyor. E rtesi gün, m ütevelliler
yeni ihtarlarda bulunuyorlar. F akat buna al­
dırış eden olm uyor.
Yeni felsefenin öğretim ini yasak etm enin
daha m âkul olacağına hükm ediyorlar. F akat
Revius, Triglandius çatışm ayı alevlendirdikle­
118 DESCARTES

ri için, Orange Prensine m üdahalesi rica edi­


liyor. Böylece sus em ri alıyorlar. (27 temmuz
1648 m ektubu). 14 m artta ölen babasının ye­
rini alan genç II. Wilhelm feylesofa az taraf­
ta r değildi. Feylesofun da Üniversitede h ara­
retli ta ra ftarla rı vardı. M ütevellilerin kendile­
ri de, boşalan b ir kürsüye tanınm ış b ir Des-
cartes’çıyı tâyin etm ekte güçlük çıkarm adılar.
(13 eylül 1648). Bu da D escartes’ın büyük hay­
ranı ve bilâhare onu, H eereboord gibi, h ü r­
m etle anan Heydanus idi.
Bu arada, Descartes yine Fransız büyük­
elçisine başvurm ak zorunda kaldı (12 mayıs
1647). Bu esnada Abel Servien elçi idi. Leyde
Ü niversitesinin şefi olan, Orange Prensi ya­
nında, kendi lehinde teşebbüste bulunm asını
rica ediyordu. "Mütevelli Baylar, Ispanyol En­
gizisyonunu buradan koğm ak için kendilerinin
yardım ına koşan Fransızların döktüğü bu ka­
dar kandan sonra, vaktiyle aynı dâva uğrun­
da silâhına sarılm ış b ir Fransızın, şim di Hol­
lândalI P rotestan papazlarının engizisyonuna
uğram asını tasvip edem ezler” diyor. Biraz ile­
ride de: "bu m em lekette onlar bize hürriyet
borçludur. Çünkü Kıral F ransa’da benzerini
onlara veriyor” diyor. Bu 1647 yılının sonun­
da, 8 aralıkta Huygens'e yazıyor, içi yanm ı­
yor değil, ve h a ttâ görünüşe göre, hafif bir
itap ta bulunuyor: P aris’ten kendisine, b ir m a­
aştan (tevcih, pansiyon) başka, F ran sa’da kal­
ESERÎ 119

m ak isterse, başka av an tajlar da sağlanacağı


haberi geldiği b ir sırada: “bana öyle geliyor
ki, doğduğum ve bana oldukça itib ar gösteri­
len b ir m em lekette olm aktan ziyade, on do­
kuz yılda hiçbir yurttaşlık hakkı elde edeme­
diğim, ve zulüm ve tahakküm ü b erta raf et­
mek için, h er defasında Elçimiz hazretlerine
m üracaat etm ek zorunda kaldığım b ir m em­
lekette kalmayı istersem , şüphesiz akılsızca
bir harekette bulunm uş olurum " diyor.

D escartes’ın en yüksek meseleler üzerine


sam im î ve hakiki düşüncesi m ektuplarında
kendini gösteriyor. Huygens’e yazdığı m ektup­
lardan b ir ikisi bu bakım dan çok m ânalıdır:
biri, karısının ölüm ü üzerine gönderdiği te­
selli m ektubudur: bunda, gönülden gelen söz­
lere dimağı ile konuşan b ir feylesofun sözle­
ri de ekleniyor; öteki de, “sevgili ve biricik
kardeşini" kaybeden aynı Huygene’e yazdığı
ikinci m ektuptur: burada Descartes "ölenler
hakkında bizim kinden daha tatlı ve daha sa­
kin b ir hayata geçtiklerinden başka b ir şey
tasavvur edem iyor” (10 ekim 1642). Sonra, b ir
kardeşini kaybeden dostu Pollot’ya, daha ön­
ce yazdığı b ir m ektupta da: "Biliyorsunuz ki,
bu dünyada nam usu ile yaşıyan insanlara, bu
hayattan sonra korkulacak b ir şey bulundu­
ğunu gösterecek ne b ir akıl, ne de b ir im an
vardır. F akat aksine her ikisi de, onlara neşe­
120 DESCARTES

ler ve m ükâfat vadetm ektedir” diyor (ocak


1641). Feylesof hiç olmazsa birkaç zam an için
Prenses E lisabeth’in de aynı kanaatleri pay­
laşm asını sağlıyor. Fakat, titiz b ir K atolik olan
Clerselier bu m etinler üzerinde tedbirli ih ti­
raz kayıtları yazm aktan geri kalm ıyor

H attâ fazlasını bile yapıyor. D escartes’ın


daha ziyade kendi lehinde olan b ir cezvite, P.
M esland’a “E ukharistia” sırrını izah etmeyi
deniyen m ektubunu bile basm aya cesaret ede­
miyor. Alışılan felsefe bunun b ir izahını ve­
riyordu. Dolayısiyle Descartes da kendi iza­
hını vermek zorunda idi, çünkü okullarda
öğretilm ek istendiği zam an felsefesinde bir
boşluk bulunm am ak gerekirdi. Descartes, güç­
lüğü, kabul etm ek zorunda olduğum uz başka
b ir güçlüğe irca ediyor: o da ruhla bedenin
birleşm esidir. Yalnız burada beden "eukha-
ristik nevilerden” dir. "R uh da îsan m ru h u ­
dur. Bu görüş tam am iyle dinî görüşe uygun
mu idi? Tecessüs fazlası ile uyandırılm ıştı.
Bu m ektupların birçok kopyası elden ele do­
laştı; birisi, Clerselier’in orijinale göre tashih
ettiği b ir m etinle birlikte C hartres k ütüpha­
nesinde saklanm ıştı.
P. Mesland, feylesofumuzun m ektuplaştığı
biricik Cizvit değildir. P Charlet, P. Dineî,
kenidisi ile barıştığı, h a ttâ İlkeler’in kitapla­
rın ı m estaklaşlarına dağıtm ayı kendisine yük­
ESERİ 121

lediği, P. B ourdin b u n lar arasında idi. Mıkna­


tıs üzerinde m üşahadeler yapan P. Grandamy
de m ektuplarını alıyordu. O nların fikirlerini
soruyor, tavsiyelerini istiyordu. Fikir ve tav­
siyelerini takibe hazır olduğunu söylüyordu.
H attâ b ir defasında,kolejlerde okutulan felse­
fe dersini kendi felsefesi ile karşılaştırm ış bir
şekilde neşretm ek niyetinde olduğunu, böyle-
ce, öteki felsefeyi noktası noktasına inceliye-
rek, çürütebileceğini bile söylüyor. Fakat bu
b ir tasarıdan ibaret kalıyorsa, sonu gelmiyor.
Bunu belki de onları yeni felsefeyi okumaya
m ecbur etm ek için söylemişti. B ununla bera­
ber içlerinden birçoğu ondan yana idi. P. Va-
tier 1637 den itibaren, ona bu m ealde b ir m ek­
tup yazmıştı. Descartes da kendini okum ak
için vakit bulam ıyacak kad ar çok meşgul olan
P. Charlet'ye bunu, bildirm ekle pek bahtiyar
olm uştu. Başka biri, P. Noel, 1648 de basılan
b ir kitapta, onun lehinde olduğunu söylemek­
ten çekinmiyor. Bu da eski felsefeye pek sa­
dık m eslektaşları tarafından takbih bile edili­
yor. B ir üçüncüsü daha da iyi ediyor: H idro­
grafi adlı kitabında, M eteorlardan başlı başı­
na sahifeler alıyor, hem de m üellifin ismini
zikrediyor: bu da P. F ournier’d ir (1643).
Zaten Descartes, Cizvitlere fikirlerini açık­
ça söylüyor. Böylece, Katolikliğe sadıklığından
emin b ir insan olarak, aleni b ir yazıda, P. Di-
n e t’ye m ektupta: "hususiyle im an meseleleri-
122 DESCARTES

de kendisi ile aynı fikirde olmıyan hiçbir kim ­


seyi hor görm ediğini,,; tam aksine olarak,
"onunla (yani başlıca düşm anı Voét ile) aynı
dinde olan birtakım ilâhiyatçı ve vaizleri taziz,
ve tebcil bile ettiğini,, söylüyor. Descartes, b ir­
çok (multos) ilâhiyatçı dem işti; Clerselier bu­
nu birtakım (plusieurs) ile tercüm e e d iy o r:
şüphesiz bu kadarını kâfi, h a ttâ belki de fazla
bile buluyordu. Bu protestan papazları şunlar­
dı : A m sterdam ’da M etod ile Denemeler in
(Geometri hariç) m ütercim i Etienne de Cour-
celles; Leyde’den A braham de Mori ile Louis
de Dieu, bilhassa D ordrecht de Andreas Clo-
vius ve daha sonra da Sam uel Desmarets: so­
nuncusu, ilkin Bois-leDuc’te papaz iken son­
radan G roningue'de profesör oluyor. Oğluna,
İhtiraslar Üzerine Kitabı Lâtinceye tercüm e
ettiriyor. B unlardan başka Leyde Üniversite­
sinde gördüğümüz sadık dostları da unutm a­
m ak lâzımdır.

D escartes’la m ektuplaşanlar arasında, fey­


lesof H obbes’tan başka iki veya üç Ingiliz
daha vardır. B unlarda iki Cavendish kardeş­
lerdir. O nlardan biri Charles, gözlüklere karşı
olduğu kadar, Paris'te yapılan ve D escartes’ın
kendisinin de H olanda’da yaptığı sarkacın
uzunluğu ile orantılı ihtizazları üzerine yapı­
lan m eraklı tecrübelere de alâka gösteriyor-
ESERİ 123

S arkaça A ritm etik gibi b ir m atem atik naza­


riye de tatb ik ediliyor. Bu da R obervat'ın ye­
niden güreşe girm esine ve D escartes'la arala­
rın da yeni iltifatların teatisine fırsat veriyor.
Öteki Canvendish (William), sonradan
Newcastle m arkisi oluyor. Feylosoftan çok
zam an pozitif ve p ratik b ir k arak ter taşıyan,
p ek enteresan birtakım sualler soruyor. Bir
asilzade ve sporcu olarak m akine hayvan
meselesine b ir tü rlü inanam ıyordu: Descartes,
M eto t Üzerine K onuşm a d a ki delillerini daha
da açarak sırf onun için yeniden ele alıyor.
H ayatı uzatm ak meselesi de onu ilgilendiriyor;
fakat vatandaşı Digby gibi, feylesofa hekim li­
ğin ilerlem eleri sayesinde Adem veya Nuh ka­
d ar uzun yaşanabileceiğ fikrini atfetm iyor;
sadece, D escartes’m zikrettiği Tiberius’un bir
sözünü atfetm ekle iktifa ediyor: "herkes, otuz
yaşında kendi kendinin hekimi olacak kadar
kendini tanır,,. Newcastle m arkisi, yukarda
gördüğümüz gibi D escartes'ın 1647 Paris se­
yahatinde, Descartes ile Hobbes ve Gassendi'-
ye b ir barış ziyafeti çekiyor ve onları safra­
sında birleştiriyor.

Üçüncü Ingiliz, Cambridge hocalarından


biri olan H enri Mora (Morus) idi. ikisinin
Lâtince m ektuplaşm ası çok enteresandır. Fey­
lesof hayvanların ruhu hakkında kendisine
an latılan bütü n hikâyelere rağmen, m akina-
124 DESCARTES

hayvan tezini m üdafaa ediyor. Üstelik, m uha­


birinin, itiraflarını topladığı koca cadı k arı
larına (içlerinde -gençleri de vardı) inanışı ile
alay bile ediyor. F akat hususiyle, asıl itirazı
m ucip olan büyük güçlüğe cevap verm ekte
zorluk çekmiyor: bu da, Tanrının saf düşün­
ce olan T an rın ın , ancak m adde veya uzam
olan dünya üzerine tesiridir. Tanrının da bu­
nun için b ir uzamı olm ak gerekmez mi? Gene
h er zam an aynı güçlük, bize ruh ile bedenin
birleşm esi güçlüğü. Dünya ile Tanrının da
böyle b ir birleşm esi vard ır demeli mi?
★★★
D escartes’ın Paristeki başlıca m uhabiri P.
M ersenne, 1 eylül 1647 de öldükten sonra,
Carcavi adında b ir m atem atikçi onun yerini
alm ak teklifinde bulunuyor. Bu zat daha önce,
1637 den beri, kendisi gibi Parlâm ento âzası
olan Ferm at ile M ersenne ve daha sonra Des-
cartes arasında m ütevassıtlık etm iştir. Descar-
tes bunu unutm am ıştır. 7 şubat 1648 de şöyle
yazıyor: “Mösyö de Carsavi'nin kendine uygun
b ir işi olm asına sevindim; böylece tetkik için
boş zam an bulabilecektir,,. Carcavi Raguse’ye
kiralın daim î tem silcisi tâyin edilm işti (zaten
oraya da gitmedi). B ir çağdaş bu “güzel ve
zaruri olmıyan m üm essillikte felsefe yapm ak
ve m atem atiklerle uğraşm ak için Lol zaman
bulabilecektir, çünkü işlerin altında ezilmiye-
ceğinden emin olabilir,, diyor.
ESERİ 125

B urada m erakı m ucip olan b ir şey var:


D escartes 7 şubat m ektubundan sonra 21 şu
b a tta C hanut’ye "gelecek ay P aris’e gideceğim
(halbuki tem m uzda gidecekti) fakat şunu söy-
liyeyim ki beni düşüncem i işletm ekten alıko­
yacak ağır b ir istemem , am am sizin işinizin
düşünceyi işletm eden alıkoyan işlerden oldu­
ğunu sanm ıyorum " diye yazıyor. Ohalde Pa­
riste kendisine ne teklif edileceğini sanıyor?
Carcavi ve C hanut’nün işleri gibi, kendisine de
pek iyi yakışacak görünen, diplom atlıkta mı
gözü vardı. E lisabeth’in kardeşinin seçici
(elektör) prens olarak yeniden yerleşecek
P alatinat'da feylesof tek rar Prensesin yanında
bulunm aktan m esut olabilirdi.

Böylece Carcavi, gönüllü olarak m uhabir­


liği kabul ediyor. B irbirine yalnız d ö rt m ektup
yazıyorlar: 11 haziran, 9 temmuz, 17 ağustos,
24 eylül 1649. Puy-de-Dôme tecrübesinin b a­
şarısını, isteği üzerine, D escartes'a bildiren
Carcavi olm uştur. Fakat onu Roberval ile ye­
niden tartışm aya tu tu ştu rm ak istiyor. Bunu
da pek acemice yapıyor Böylece Descartes son
m ektubuna cevap bile vermiyor: bu esnada îs-
tokholm 'da bulunuyordu. M ektubu geç alm ış­
tı. Cevap vermek istese dahi, vakit bulabilir
miydi? Bu da meşkûk.
İki hasım dan hangisi haksızdı? Bu husus­
ta b ir hüküm m atem atikçilere düşer. Meslek
126 DESCARTES

dışından olanlar yalnız b ir noktayı kaydede­


bilirler: P. M ersenne’in ölüm ünden sonra Ro-
berval din adam ının hücresine giriyor; Des-
cartes'tan aldığı m ektupları aşırıyor. Sonra
bunları Clerselier’ye vermeyi reddediyor. O da,
feylesofun sakladığı m ektup m üsveddelerini
neşretm ek zorunda kalıyor. Gönderdiği orji-
nal m ektuplarla bu m üsveddeler arasında, şu­
rad a burada, bazı fark lar göze çarpıyor. Bu­
nunla beraber Roberval bu orijinal m ektupla­
rı yoketm em iştir: ölüm ünden sonra (1675),
Mösyö de La H ire’in eline düşm üşlerdir, o da
onları İlim ler Akademisi’ne hediye etm iştir.
M ektupların listesi iki defada tanzim edilmiş­
tir. Böylece bu m uhaberenin hem en hem en
b ü tünü tesbit edilebilmişti. Ancak hususi kol-
leksiyonlarda yavaş yavaş bulunm akta olan
birkaç ayrı parça kalm ıştır.

Bu m ektuplaşm anın, hiç değilse okuyucu­


ların büyük b ir kısm ı için, en enteresan tarafı
Prenses E lisabeth ile Kıraliçe K ristane’e yazı­
lan m ektuplarda bulunuyor. Bunun için, Cler-
selier. D escartes’ın m ektuplarının neşrine bun­
larla başlam ıştır. B unlar 1657 de neşredilen
birinci cildin m uhtevasını teşkil etm ektedir.
Öteki iki cilt 1659 ve 1666 da çıkm ıştır.
Descartes 1643 te, prensesin hem m eta­
fizik, hem de m atem atik b ir kafaya sahip ol­
ESERİ 127

duğunu gösterdikten sonra, ertesi yıl çıkan


İlkelerim prensese ithaf etm ekten çekinmiyor;
felsefesinin başlıca güçlüğünü, ruhun beden
üzerine tesiri ile ikisinin birleşm esini iyi ayır-
dettiğini teslim ettikten, kullanm asını bilece­
ğinden em in olduğu için, "C ebri’nin an ah tar­
larını,, verdikten sonra; 1645 ten 1649 a kadar
(49 dâhil) yazdığı m ektuplar, onun insan ve
feylesof yanını, hususiyle ahlâkçı yanını çok
iyi tanıtm aktadır.

İlkin insan yanı. Hekim olm adığını söy­


lemesine rağmen, E lisabeth’e, sağlığını yeni­
den kazanması, yahut da hiç olmazsa, korun­
m ası için, birtakım hakiki tıbbî tavsiyelerde
bulunuyor. Vücut hekim i olduğu gibi, ruh
hekimi de olduğunu gösteriyor: Prensesin ba­
şından geçen üç acıklı durum da, onu teselli
ediyor. Kendisine has sözlerle m âneviyatm ı
takviye ediyor. Bu acıklı durum lardan birin ­
cisi, kardeşlerinden birinin, E douard’ın, kato-
likliğe ihtidası idi: E lisabeth’in buna çok canı
sıkılm ıştı; İkincisi, başka b ir kardeşinin, kız
kardeşlerinin âşıkı olan, b ir Fransız asilzade­
sinin şahsında işlediği cinayet .veya katil fiili
idi; üçüncüsü de, dayıları olan Ingiltere K ıralı
I. Charles’in feci âkıbeti idi. Bunlar, 1645 te
E lisabeth’e yazdığı beş veya altı m ektupta izah
ettiği ahlâk kaidelerini tatbika koym ak için,
üç m ühim fırsat olm uştur.
128 DESCARTES

Hareket noktası, Seneca'nm De vita bsata


(Mesııt Hayata dair) kitabını inceleme ile bu
konuya dair prensesin düşünceleri olm uştu.
Pı enses bilhassa feylesofunun ilk çağın iki
büyük ahlâk görüşünü barıştırdığını görm ekle
seviniyor: Istoacıların faziletini kabul ediyor,
fakat bu, ona göre, anlayıştan ziyade iradenin
eseri olarak görünüyor (bu da emin b ir reh­
ber olabilmesi için, b ir irade k ararı ile h er
şeyi yaptıktan sonra, aklı takibetm ek için sağ­
lam ve kuvvetli b ir karardır); E pikuros’çula-
rın zevki veya şehvetini de reddetm iyor. Fa­
kat bu ona göre her zam an elinden geldiği ka­
d ar iyi olanı yapm aktan duyulan m em nunluk
ve hoşnutluk oluyor. Seneca’nm kıraatine,
E lisabeth’in talebi üzerine, M achiavelli’nin kı­
raatini de ilâve ediyor. Fakat, Elisabeth, belki
de “Prenslerin âlimi,, nin siyasi düsturları
hakkında üstadından daha sert görünüyor.
F akat feylesofun tam olarak kendini gös­
terdiği m ektup, ahlâkın tem eli olan esas ha­
kikatleri vazettiği yazıdır. îlkin bunlardan
başlıca üçü üzerinde duruyor: birincisi Tan­
rının, tam ve kâm il varlığın varolm asıdır; İkin­
cisi, ruh ile bedenin gerçek ayrılığıdır: bu,
ruhun ölmezliğini m üm kün, belki de m uhte­
mel kılm aktadır; üçüncüsü kâinatın uzam ının
genişliğidir: bu, bizi kendimizi dünyanın m er­
kezi sanm aktan ve her şeyi kendimize malet-
m ekten alıkoyuyor. B unlara dördüncü b ir ha­
ESERİ 129

kik at daha ekliyor, o da, daha az önemli de­


ğildir: insanın, eşyanın sonsuzluğu içinde kay­
bolm asından doğacak yalnızlıktan korkm asına
karşı b ir çare olarak görünüyor: insan yalnız
değildir, yalnız m evcut olamaz; o b ir b ü tünün
b ir bölüm üdür, bu b ü tü n de b ir tek değil, b ir
çoktur: aile, devlet, site, cemiyet ve nihayet
b ü tü n insan soyu. İm di, b ir bölüm daim a ken­
dini bütüne vakf ve feda etm elidir: hususi
m enfaat um um i m enfaatin önünde o rtad an
çekilmelidir.
îşte.D escartes’a göre, en yüksek ve en
tam ahlâk budur, bu ahlâkın dayandığı te­
melleri Fizik verm ektedir. Gerçekten de bu
Fizik nedir? Bu Felsefesine verdiği ad değil'
m idir? Bunu açıklıyan İlk e le rin b im ci bölü­
m ünde, ruh ile tanrıyı isp at ediyor; hususiyle
tavsiye ettiği, üçüncü bölüm de, kainatın geniş
uzam ını açıklıyor. Eserde eksik olan beşinci
ve altıncı bölüm ler hayvan ve insan üzerine
görüşlerini izah edecekti. İhtiraslar Üzerine
Kitap, eksik b ir şekilde bu boşluğu tam am la­
m aya çalışıyor. Descartes. bu kiapta, Üstün
İy i’nin tem ellerinin b ir bölüm ü bulunabilece­
ğini söyliyor: gerçekten ihtiraslarım ızla b ü tün
benzerlerim ize bağlanm ış ve birleşm iş değil
miyiz? Descartes, M etot Üzerine K o n u şm a da,,
kendi şahsi ihtiyacı için çizdiği kaideleri, yeni­
den hareket kaideleri olarak ele alıyor. Fakat,
bu defa, Elisabeth ile m ektuplaşm asında on­
130 DESCARTES

lara um um i b ir tatb ik sahası buluyor: yuka­


rıda söylenen prensiplere göre tatb ik edildik­
leri takdirde, herkese göre değeri olan ve her­
kesçe m akbul bulunan kaideler oluyorlar.
Bu m ektuplar yalnız prenses için yazıl­
m ıştı. Kendisi de suallerinin ve düşünceleri­
nin gizli kalm asını, başkalarına söylenmesini
istiyor. Prenses feylesofa H ipokratos’un he­
kim liğin sırları üzerine yem inini hatırlatıyor;
h a ttâ m ektuplarından bazılarının yakılm asını
bile tavsiye ediyor, F akat o hiçbirini yakm ı­
yor. Yalnız D escartes'm ölüm ünden sonra,
C hanut, hem cevapların iyi anlaşılm ası, hem
de Prensesi şereflendirm ek düşüncesi ile, m ek­
tu p ların neşrine m üsaade etm esini istediği za­
m an, Prenses reddediyor. Böylece Chanut,
Prensese m ektuplarını iade ediyor. B unların
kopyesi uzun zam an sonra bulunuyor: Fouc-
h e r de Careil 1879 da neşrediyor.

Kıraliçe Christine ile m uhaberesi da az


ehem m iyetli değildir. Bu ilkin Chanut ile b ir
m uhabere oluyor. Büyük elçi, aldığı m ektup­
la rı kıraliçeye gösteriyor. Onu D escartes’m
felsefesine, hususiyle feylesofun kendisine ve
şahsına ilgilendirm ek istiyor. B unda da pek
iyi m uvaffak oluyor: kıraliçe, yukarda gördü­
ğüm üz gibi, feylesofu Stokholm 'a getirtiyor.
ESERİ 131

Bu m uharebede en az üç şey göze çarpı­


y o r. îlkin, 1 şubat 1647 de yazılan uzun b ir
m ek tu p var; bu daha ziyade Aşk üzerine bir
konuşm adır, bunu: ikisi Chanut'ye, b iri de
C hristine’e ait olan üç soruya cevap olarak ka­
lem e alıyor. Kıraliçe bilhassa, söz arasında,
d a h a önce E lisabeth’i endişelendiren ve ondan
.daha vesveseli ve hassas olan şahsını şaşırtan
b ir noktaya işaret ediyor: kainatın bu pek
geniş uzamı, ona, H ıristiyanlık doğm aları ile,
hususiyetle tecessüt (încarnation) ile az b arı­
ş ır görünüyor ; îsânın, kainatın bu ufacık kö­
şesine, tabiatın sonsuzluğu içinde b ir nokta
olan bu yer yüzüne hususi olarak sırf böyle
b ir lütuf için gelmiş olm ası m uhtem el m idir?
Feylesofumuz Kelâm veya îlâhiyat işlerine ka­
rışm ak istem iyor: bununla berab er bu alanda
m ünakaşayı kabul ediyor. Onca, Tanrı tam ve
olgun varlıktır. Onun sonsuz olgunluğunu ve
Tır şeye yeter gücünü hatırlam ak ona kâfi geli­
yor.
Sonra kıraliçe kendiliğinden üstün iyi me­
selesini ortaya atıyor ve büyük elçi vasıtasiyle
feylesofun bu konudaki kanaatini soruyor. Des-
cartes 20 kasım 1647 tarihli m ektubunda, 18
ağustos ve 15 eylül 1645 te E lisabeth’e söyle­
diklerini yeniden ele alıyor, buna, vaktiyle
Prensese yazdığı altı m ektubu da ekliyor, bü­
yük elçiyi bunları kıraliçeye gösterip gösterm e­
m ekte serbest bırakıyor. Sonra bunlara İh ti­
132 DESCARTES

raslar Üzerine K itap’ı da ilâve ediyor. F ak at


feylesof ahlâk üzerine düşüncelerini söylemeyi
her zam an reddettiğini, fakat şimdi, kıraliçeyi
reddedemediği için, fikrini açığa vurduğunu
da hatırlatm ayı unutm uyor. M ektubunun baş­
kalarının eline düşürm em esini elçiden ayrıca
rica ediyor. “Size yazdıklarım ı ancak onunla
sizden başkasının görmiyeceğini um arım ” di­
yor.
Bu esnada, Düşünceler ile İlk e r’in iki ter­
cümesi de in tişar etm işti. Chanut, kıraliçeye,.
b ü tün allâmeliğine rağmen, onları Lâtince me­
tinden ziyade, Fransızca tercüm esinden okut­
mayı tercih ediyor. B undan başka, kıraliçe
de, kendine b ir izah veya tefsir hazırlanm asını
istiyor. Bu da bize 26 şubat 1649 tarihli "Fel­
sefenin İlkeleri kitabını okum ak için öğütler”
adını alabilecek pek önemli b ir m ektup kazan­
dırıyor. Descartes bu defa fizikinin anahtarını
veriyor: duyulur keyfiyetler (nitelikler) bizde
ancak duyum lardır; cisim lerde ancak m adde­
nin hareket ve şekilleri vardır, ru h a gelince,
o ancak düşüncedir, dolayısiyle ru h ile bede­
nin birleşm esi bu duyum ların biricik sebebidir..

Böylece, prenses Elisabeth ve (Chanut va-


sıtasiyle) kıraliçe Christine ile m ektuplaşm a
sayesinde, D escartes’ın felsefesi üzerine, bu
m uhabere olm aksızın bilemiyeceğimiz bazı şey­
leri öğrenm iş oluyoruz. Öyle görünüyor k i.
ESERİ 133

te k b ir defada, bu iki ulu m uhabirine açıldı­


ğından daha fazla açılm ıştır: o da, 16 nisan
1648 de. B urm an adında genç b ir delikanlı ile
yaptığı samimi konuşm adır; denebilir ki ora­
d a gerçekten açıktan açığa, sam im î olarak fi­
k irlerin i söylemiştir.
SONSÖZ

Eflâtun, felsefesinin eşiğinde, "G eom etri


bilmiyen içeri giremez" diyordu. Descartes d ar
aynı sözü, genişleterek yeniden ele alabilir ve:
"M atem atik ve fizik bilmiyen girem ez” diye­
bilirdi. Ona göre Fizik, h a ttâ m addi düriyaya
mânevi dünyayı da ekliyerek, b ü tü n tab iat il­
m ini ihtiva ediyordu. Gerçekten de felsefe yap­
m ak için, ilm î b ir disiplinin zaruri olduğunu
nihayet anlam aya başlıyan yeni feylesof nesil­
lerine, bütü n çalışm a hayatı bir ders olm ak
gerekir.
Şimdi, b ir eğlence kabilinden; Fransa:
E n stitüsü'nün beş Akademisi ve her birinin
bölüm leri ile onun zam anında m evcut oldu­
ğunu b ir an için farz edelim: girm ek iddiasın­
da bulunam ıyacağı, girince de şereflendirm i-
yeceği b ir tanesi v ar m ıdır?
İlkin hem en hem en b ü tü n bölüm leri ile,,
İlim ler Akadem isi'ni alalım:
M atem atikler. — En çok buraya lâyıktır;
ısrara lüzum yok.
ESERÎ 135

Mihanik. — H uygens’e gönderdiği "Maki-


n alan n izahı” ile, B eaugrand'ın Geostatik!ine
cevap olarak yazdığı küçük S ta tik Kitabı, Huy­
gens’e gönderdiği ve H olânda’da suların yük­
seltilm esine d air nazariye yeniden okunsun,
liyakatine şüphe kalm ıyacaktır.

Astronom i. — Tycho - Brahe'nin hipotezine


cevap olarak ileri sürdüğü Yerin hareketi üze­
rine hipotezi görülsün. Kendisi Göğü teles­
kopla m üşahede etm edi mi? 20 eylül 1642 de
Endegeest'te yapılan b ir m üşahedeyi not et­
m edi mi?

Coğrafya ve Denizcilik. — H olânda’da de­


nizciler için çok önemli olan boylam lara (tul
daireleri) daim a ilgi gösterm iştir. Onu, İsveç’e
götüren gemi kaptanını denizcilik üzerine il­
gisi ile hayrete düşürm üştü.

U m um i Fizik. — K ırılm a kanunu, ışığın


hızı, cisim lerin düşmesi kanunu, sark aç’ın sal­
lanm ası (ihtizaz), havanın basıncı altında boş
boruda cıvanın yükselmesi, pusulada m ıkna­
tıslı ibrenin ihtizazı: zam anında ortaya atılan
bü tü n bu sorular üzerinde kendi özel çözüm
şekillerini ileri sürm üştür.
136 DESCARTES

Kimya. — Hemen hem en hiçbir şey; çünkü


b u alan da ilim henüz teşekkül etm em iştir.

Botanik. — Endegeest’te, S antpoort'da her


iki Egm ond’da h er zam an b ir tecrübe bahçesi
vardı; birtakım m üşahedeler yapıyordu.

Anatom i ve Zooloji — H olânda’daki bü tü n


ikam eti esnasında, anatom i yapm aktan, dise-
kasyonla uğraşm aktan, h a ttâ diri hayvanlar
üzerinde denem elerde bulunm aktan geri kal­
m adı; bu konu üzerinde birçok n o tlar bile
b ırak tı, h a ttâ "Em bryogénie" ile dahi uğraştı.
F akat bilhassa yeni ve büyük b ir keşfin, kan
dolaşm asının ilk m üdafii olm uştur. U m ur iliği
soğanı bile bugün yeniden itib ar kazanm ıyor
m u? N ihayet hayvanların otom atizm ine varın-
cıya kadar bütü n bu yazılarda bugün dahi is­
tifade edilecek b ir şey yok m udur?

H ekim lik ve Cerrahlık. — H er ne kadar


hekim olm adığını söylemişse de gene dedesi­
nin torunu idi; dostları fikrini alıyor, h attâ on­
la ra tavsiyelerde bulunuyor, konsültasyonlar
bile veriyordu. Orange Prensini, h astalıkların­
dan iyi edeceğini söyliyen sözde b ir hekim in
(bir şarlatanın) unvanlarını tetkik etm ek için
kurulan resm î b ir komisyona âza olan dostla-
ESERİ 137

n n d a n birinin çocuğu için verdiği tavsiyeler bu


m eyandadır.
Öteki akadem ilere gelince, onlarda da,
h a ttâ Güzel S anatlarda bile, gene yabancı ola­
mazdı. Hiç değilse serbest akadem i âzaları bö­
lüm ünde b ir âzalık bulundu: M uhtasar M usiki
adlı kitabı, sonra, b ir Fransız kom pozitörü
B oesset ile H olândalı b ir am atö r arasındaki
m usiki m üsabakasında hakem olm ası, sonra
örneklik b ir epinet (Epinette) im ali için verdi­
ği talim at, güftesini yazdığı b ir baletin hazır­
lanm asına iştiraki ve "Fransız v ari” b ir bah­
çenin ta rh ı için verdiği kaideler: b ü tün bunlar
kâfi unvanlar (titre) değil mi?

Kitabeler ve Güzel Yazılar. — Bu akade­


m iyi b ir tarafa bırakalım , çünkü tebahhür
(erudition) onun işi değildi. Onu asla değerine
göre tak d ir etmedi. Bugün Saint-Germain-des-
Pres’nin b ir şapel (Chapelle) inde m ezar taşını
iki m ütebahhirin m ezar taşları arasında görün­
ce, insan biraz şaşırıyor: onlar da, M ontfaucon
ile M abillon’dur, hele sonuncunun b ü stü kendi
âbidesini aşm aktadır bile.
F akat M ânevi İlim ler A kadem isi’nin iki
holüm ü, Felsefe ve Ahlâk bölüm leri, onu ken­
138 DESCARTES

dilerinden saym akta yerden göğe k ad ar haklı


idiler: yeri orada olm ak gerekirdi. İlim ler Aka­
dem isindeki yerinden yüksek değilse bile hiç
olmazsa onun k adar yüksek b ir yer alm ası ge­
rekirdi.

N ihayet Fransız Akademisi. — H er ne ka­


d ar zam anının güzel ve ince zekâları, dilimiz­
de yazdığı eserler dolayısiyle b ir Cureau de la
C ham bre’ı ona tercih edebilirler idiyse de' şüp­
hesiz Balzac’ın, Chapelin'in, C onrart’ın ve Ad­
liye N azın Seguier’in, h a ttâ Richelieu’nün (ki
yeğeni m uhakkak feylesof lehine onu kazan­
dırdı) reylerini alabilirdi. B undan başka dışa­
rıda gençliğin sem patisi de onun lehine olur­
du: D üşünceleri tercüm e eden Luynes dukası
henüz yirm i yaşında idi, ve m üstakbel Estrees
kardinali de onu Gassendi ile barıştırdığı za­
m an aynı yaşta idi. Bunun içindir ki bugün
kubbenin altında D escartes’ın heykeli Akade­
m inin büyük toplantılarında hâkim mevkii iş­
gal etm ektedir.

Feylesof, yalnız İlim de veya daha ziyade


İlim ler Tarihinde önem li b ir mevkii işgal et­
miyor. Metafizik, zam anının Metafiziği kadar
ESERİ 139

bü tün çağların Metafiziği de, ona çok şeyler


borçludur. O, M etafizikte, Fizikin zaruri tem e­
lini gördü. Çünkü fizik, bu tem el olm aksızın
eskilerin ahlâkı gibi, m uhteşem ve heybetli b ir
bina olurdu am a sadece kum üzerine ku ru lu r­
du (onun gibi çam ur üzerine dem emek için bu
ifadeyi koyduk.) O, fizike m utlak b ir yakîn (ke­
sinlik veÿa pekinlik) verm ek istiyor, bunu da.
Tanrının kurduğu kanunlara dayanan sağlam
b ir temeli fizike garanti olarak verm edikçe ba­
şaracağını sanm ıyor. Onun belli başlı düşünce­
si, b ütü n bütüne m ekanik, b ü tü n bütüne m ate­
m atik olan fizikinin başarıya kavuşm ası idi.
Onun için, onu ancak en emin referanslarla ve
en yüksek otoritenin him ayesini sağladıktan
sonra takdim etm ek istiyor: bu n lar olm aksızın,
kendiliğinden elde edebileceği apaçıklığı kâfi
görmüyor.
Ahlâk için de böyle. O da d ö rt temelli ha­
kikat üzerine dayanıyor. îlk ikisi m etafizik te­
m ellerdir: T anrı'nın varlığı ve ruhun ölmezli­
ği. Öteki ikisi daha ziyade fizik tem ellerdir:
onlar da, h er tü rlü antro p o san trik hayal ya­
nılm asını giderecek olan kâinatın geniş uzamı
(étendue) ile, insan soyunun dayanışm asıdır
(tesanüt). Bu da bizim iyilik peşinde koşan fa­
140 DESCARTES

aliyetimize geniş b ir saha sunm aktadır: h er in­


san, elinden geldiği kadar başkalarının iyiliği­
ne çalışm ak zorundadır, kimseye faydalı olm a­
mak, asıl hiçbir işe yaram am aktır. Şüphesiz
bu iki hakikat biraz önce ilim hakikatlerinde
olduğu gibi, kendi kendine yetebilirdi. F akat
Descartes buna inanm ıyordu, onlardan ancak,
onları en sıkı ve sağlam m etafizik hakikatlere
bağladığı takdirde, emindi.

B urada yalnız feylesof olarak düşünüyor:


"bende bulunan b ir kusuru itiraf ediyorum:
h er ne k ad ar dinin bize öğrettiği h er şeye inan­
m ak istesek, h attâ sağlam olarak inandığımızı
sansak bile, gene bize pek açık tabiî delillerle
ispat edilen şeyler kadar tesir etm iyor.” (Huy-
gens’e m ektup, 10 ekim 1642.)

Onun gibi Pascal da, en iyi günlerinden


birinde, şöyle diyecektir: "b ü tü n asaletim iz
düşüncede dir. Öyle ise iyi düşünm eye çalışa­
lım: ahlâkın temeli işte b u d u r.” Zamanımız­
da da H enri Poincare, D escartes'm m utlak
olarak gördüğüne, izafi b ir vasıf atfetse de,
m uhteşem b ir dille şöyle diyor: "Düşünce an­
cak uzun b ir gece ortasında parlıyan b ir şim­
şektir: her şey işte bu şim şekten ibaı e ttir.”
ESERİ 141

Bununla beraber bü tün bu sebepler ne


k ad ar mükem m el olursa olsun, Descartes adı­
nın bu kadar m eşhur olması, Kartezyen me­
todun, katezyen düşüncenin h er an anılm ası
yalnız bu sebeplerden ö tü rü değildir. Asıl se­
bep şudur: o, görünüşe aykırı b ir hakikati
söylem ekten çekinmeksizin: sağduyu dünyada
en iyi paylaşılm ış şeydir, demek cesaretini
gösterm iştir. Hususiyle bizim mem leketim izde
h er zam an sağduyuya başvurm a (veya daha
ziyade başvurm aya çağırmaya) işte buradan
geliyor. Fakat, sözüne derhal şunu da ekle­
m ekten geri kalmadığı unutuluyor: "iyi düşün­
celi olm ak yetmez, iş düşünceyi iyi kullanm ak­
tadır". Hiç değilse, bu şart dahilinde, bütün
düşünceler ırk ve m illet farkı gözetmeksizin
öğretmeye elverişli değil m idir? M ontaigne'in
bu sözünü Descartes da tekzibetm iyecektir.
Şüphesiz, kanaatlerinde ve hesaplarında alda­
nan birçok kim seleri görmez değildir. H attâ
bunu "külli b ir hastalık" olarak görm ektedir.
B ununla beraber çaresi bulunm az b ir hastalık
da değildir. Ruhum uz aslında, esasında sağ ve
sağlam olduğuna göre, h er zam an h astalıktan
kurtulabilir.
Böylece, hiç değilse ilimlerde, bizde ve
bizim dışım ızda m evcut olan, h er tü rlü yanıl­
m a sebebini uzaklaştırm ış oluyor, bu suretle
de, insan düşüncesini, aşırı b ir şüpheciliğin
sürüklediği kendine güvensizlikten k u rtararak .
142 DESCARTES

ona kendine güvenmeyi öğretiyor. Dışımızda da


bu sebeple şu esaslı sebepte toplanıyor: kötü
cin, kötülük ruhu, aldatıcı İblis veya Şeytan
faraziyesi. O rtaçağ buna gerektiğinden fazla
inanıyordu, yeni b ir çağın gerçek habercisi
olan Descartes ise bu İblis veya Şeytanı insan
bilgisinden tam am iyle kovmak için b ü tü n kuv­
vetini kullanıyor. Bu büyük Aldatıcıya, yanıl­
m anın bu büyük Ü stadına m eydan okuyor:
haydi gel beni aldat, diyor; bunu söyleyebil­
m ek için, ona sadece bizde m evcut olan h ü rri­
yeti kullanm ak kâfi geliyor. Açık ve seçik
olarak doğru görünm iyeni kabul etm em ekte
h e r zam an h ü r değil miyiz? Şüphe götürm ez
şekilde doğru görüneni de, m ânen kendimizi
m ecbur hissetsek de, gene h ü r olarak kabul
ve tasdik ederiz.

Böylece, düşüncenin, hürlüğü, düşüncele­


rin eşitliği bütün insanlar arasında, kendinin
aşk ve ve şefkat dediği, kardeşliğin tem eli olan
dayanışm a (tesanüt) m odern Cemiyetin Büyük
Ş a rt'ı (Magna karta) olan b ü tü n bu şeyler on­
dan önce h a ttâ Rönesans devrinde bile, hiçbir
kim se tarafından bu kad ar yüksek b ir sesle
beyan ve ilân edilmem işti.

SON
Biyografi

No. 9393
TOPTAN SATIŞ
İstanbul Devlet K itapları Müdürlüğü
Ankara, İzmir, Adana, Samsun, Elazığ, Erzurum,
Trabzon ve Van Bölge Şeflikleri
PERAKENDE SATIŞ
Millî Eğitim Yayınevleri
ve Bakanlık Y ayınlan satıcısı kitapçılar

% 6 KDV DAHİL FİY A TI: 7.000 LİRA


(6.604 Lira+396 Lira)

You might also like