You are on page 1of 4

2- YUNAN DÜŞÜNCESİNİN KAYNAKLARI1

111

Yunan Medeniyeti, Eskiçağın önde gelen medeniyetlerinden biridir. MÖ. 1000 yıllarından
itibaren biçimlenmeye başlayan, 5. ve 4. yüzyıllarda doruğa ulaşan, 3. yüzyılda da dönüşerek
etkisizleşen Yunan Medeniyeti, Pers, Mısır, Sümer, Akad, Babil, Miken, Hitit gibi Doğu
Akdeniz medeniyetleri arasında sayılmaktadır. Söz konusu bölgede kurulan medeniyetler,
medeniyet olmak açısından ortak özellikler gösterdiği gibi, her birinin kendine has
nitelikleri de vardır. Doğu Akdeniz medeniyetleri doğrudan ya da dolaylı olarak
birbirlerinden beslenmişlerdir. Dolayısıyla sonra gelenler öncekilerin miraslarını
devralmışlardır. Yunan medeniyeti de miras açısından çok zengindir.

Yunan Medeniyeti, iktisadi-siyasi yapısı, inanç özellikleri, sanat anlayışı, teorik


düşünceleri sistemleştirmesi (felsefe) bakımından çok başarılı olmuştur. Atina merkezli
Yunan medeniyetinin, çok uzun süreli olmaması ve rakipleriyle yaptığı savaşları genellikle
kaybetmesine rağmen, ürettiklerinin etkisinin çok büyük olduğu genellikle kabul
edilmektedir. Söz konusu medeniyetin etkileri, öncelikle Helenistik dönemin oluşumunda
görülmektedir. Roma üzerindeki etkisi, Roma düşüncesinin teorik temellerinin oluşmasına
neden olmuştur. Özellikle Hıristiyanlık inancının temellendirilmesinde Yunan düşüncesinin
çok büyük katkılarının olduğu bilinmektedir. Ayrıca İslam medeniyetinin oluşmasında ve
teorik temellendirmelerinin geliştirilmesinde aynı kaynak etkilidir. Modern dönem düşünce
dünyasının oluşmasında da en etkili unsurlardan biridir.

Yunan medeniyetinin beslenme kaynakları arasında Doğu Akdeniz medeniyetlerinin


çok büyük etkilerinin olduğu artık kabul edilmektedir. MÖ. 8. ve 7. yüzyıllarda Yunan
dünyasında yoğun bir ithalatın olduğu, gezgin zanaatkarların çevredeki diğer medeniyetlerin
bilgi birikimlerini Yunan dünyasına taşıdıkları bilinmektedir (Burkert 2012, 19). Örneğin
Themistokles (524- 459), mümkün olduğu kadar çok insanın yerleşmesini sağlamak için
vergi muafiyeti uygulayarak zanaatkarları Atina’ya çekmiştir. Hareket halindeki zanaatkarlar
kültürlerin etkileşiminin en önemli kaynakları arasında kabul edilmektedir (Burkert 2012,
29-31). Yunan dünyasına yoğun bir şekilde ticari mal ihraç edildiği, özellikle de metal
işçiliği ve el sanatlarının aktarıldığı görülmektedir. Bronz rölyefler, tekstil ürünleri, mühürler
ve diğer ürünler, Doğu imge dünyasını Yunanlılara tanıtmıştır. Yunanlılar da bu ürünleri
ve imgeleri, Doğu etkisinin yarattığı devrim sürecinde büyük bir istekle almış ve
kendilerine uyarlamışlardır. Diğer zanaatkarlarla birlikte göçmen kahinler ve arınma ritüeli
rahipleri Yunan şehirlerine ulaşmıştır. Mezopotamya klasikleri erken Yunan edebiyatında
etkilidir. Yunan dünyasının Homeros Çağı, Doğu etkisinin yarattığı devrimi takip edebilme
imkanı vermektedir (Burkert 2012, 145-146). Ayrıca Semitik Doğu’nun etkisiyle Yunan
kültürü emsalsiz gelişimine başlamış ve kısa sürede Akdeniz’de kültürel bir egemenlik
kurmuştur (Burkert 2012, 13). Filolojik ve arkeolojik yöntemlerle tespit edilen bu ve
benzeri veriler, Yunan düşünce dünyasının kaynakları arasında bölge medeniyetlerin rolünü
göstermektedir.

Yalnızca Thales değil, Homeros’un da su ilkesini Mısır’dan aldığı düşünülmektedir


(Guthrie 2011, 72-73). Anaksimandros’un (MÖ 611-547) sayısal orantılarla ilgili görüşleri
ile yıldızların, ayın ve güneşin uzaklıklarını dünya kursunun dokuz, on sekiz ve yirmi yedi
katı olarak hesaplamasındaki düşüncelerde Babil etkisi önemli bir yer tutar. Pythagoras’ın
dik açılı üçgenlerle ilgili teoremi Mısırlılar tarafından bilinmekte ve uygulanmaktadır.
Ayrıca Babillilerin Pythagoras üçgenleriyle ilgili uzun tablolar hazırladıkları da bilinmektedir
1
Ayhan Bıçak, Felsefenin Kuruluşu (2017) adlı kitaptan alınmıştır (s 52-).

1
(Bernal 2008, 181-182), Herodotos, Yunan tanrısı Herakles’in Mısır kökenli olduğunu
bildirmektedir. (Herdotos 2007, II /43, 139). Yunan alfabesine kaynaklık eden Fenikelilerin
Sami dili konuştukları bilinmektedir (Bernal 1998, 24). Bunlar Yunan düşüncesindeki yabancı
etkisiyle ilgili örneklerden bazılarıdır. Aristoteles, Politika kitabında Mısır tarihine çeşitli
göndermeler yapmanın (Politika 1975, VII, 10; 212-213) yanında, Mısırlı hekimlerin, hasta
dört günde iyileşmezse, tedavi kitabının buyruklarının dışına çıkma izinleri vardır
(Politika 1975, III/15; 100) bilgisini de aktarmaktadır. Bu kısa bilgiler Yunan düşüncesi ile
yabancılar arasındaki ilişkinin derinliğini göstermesi açısından önemlidirler.

Herodotos, MÖ. 450’de yazdığı tahmin edilen tarihinde, Akdeniz bölgesi halkları
yanında, Trakya, Kuzey Karadeniz ve Sahra halkları hakkında geniş bilgiler vermiş ve
yer yer de bu halkların değerlerini birbirleriyle karşılaştırmıştır. Siyasi, dini, iktisadi konular
başta olmak üzere, coğrafya, iklim, evlilik, çocuk yetiştirme, ölüm törenleri, yönetim tarzları,
tarihleri, mimarlık anlayışları, yaşama tarzları, dilleri gibi olabildiğince çok konuda bilgi
aktarmaktadır. Özellikle, Persler, Babil ve Mısırlılar hakkında görüp anlayabildiği her şeyi
anlatmıştır. Herodotos’u okuyan her hangi bir Yunanlının zihnini meşgul eden sorunlarla
ilgili bilgilerden faydalanmaması için bir neden yoktu. İlgili konularda sadece Herodotos da
yazmamıştır. Çok sayıda kişi bölge halkları ve düşünceleri hakkında bilgi vermişlerdir.

Kitabını MÖ. 320’lerde yazan tarihçi Hekataios, veba nedeniyle Mısır’dan sürülen
yabancılardan bir kısmının, cesur ve bilge olan Musa adında birinin rehberliğinde Yahudiye
bölgesine göç ettiklerini bildirmektedir (Borgeaud 2008, 79). Hekataios Musa hakkında
şunları bildirmektedir: Kutsal hayatla ilgili ayin ve görevleri düzenledi; politik hayatı
düzenleyen yasalar koydu. On iki sayısı mükemmel olduğu için ve yılın ay sayısı on iki
olduğundan, halkını 12 kabileye böldü. Hiçbir Tanrı imgesi koymadı; çünkü tanrının insan
biçimine sahip olmadığını ve yeri kaplayan göğün her şeyin tek tanrısı ve efendisi
olduğunu düşünüyordu. Diğer halklarınkinden farklı kurbanlar ve dine giriş törenleri
getirdi. Mısır’dan kovulduğundan insanlara uzak ve yabancılara düşman bir hayat tarzını
tercih etti. Seçkin bir yönetici sınıf elde edebilmek için, akıllı kişileri rahip olarak
atadı.Kendisi kral olmadı; halkın yönetimi rahiplerin kralına verildi (Borgeaud 2008, 82).
Mısırlı bir rahip olan ve eserini 284-246 arasında yazan Manethon, Musa’yı Osarseph
adında Helieopolis kökenli Mısırlı bir rahip olarak tanıtır (Borgeaud 2008, 84). Bu bilgiler,
Yunan düşüncesinin kaynak zenginliğini göstermektedir.

Mısırlılara ilişkin en açık bilgilerden birini Platon vermektedir. Platon, Timaios


kitabında Mısır’la ilgili düşünceleri Solon üzerinden anlatmaktadır. Aktarılan bilgiye göre,
eğer Mısır’dan getirdiği hikayeyi bitirseydi, Homeros ve Hesiodos’u gölgede bırakacak bir
aşamaya ulaşacaktır (Timaios 1943, 21b-d). Mısırlı rahip, Solon’a Yunanlıların çocuk
olduklarını, hiç ihtiyarlarının olmadığını belirtmiştir. Kast ettiği şey geçmişte olan
büyük felaketler hakkında fazla bir şey bilmemeleridir. Sık olmasa da gök cisimlerinin
rotalarını değişmesine bağlı oluşan doğal felaketlerle toplumların yok olma aşamasına
geldiğini, Atina’nın başarılarını anlatmakta ve Solon bunları duydukça şaşırmaktadır.
Mısır ve Atina’yı aynı tanrıçanın (Mısırda adı Neith, Atina’da Athena) kurduğunu, dokuz
bin yıllık bir geçmişlerinin olduğunu bildirmektedir (Timaios 1943, 22b-23a). Son dönem
Mısır yasalarının dokuz bin yıl öncesi Atina’dan alındığı bildirilmektedir. Toplumsal
sınıflar ile onları biçimleyen yasaların ortak oldukları, savaşçıların savaş dışı bir şeyle
uğraşmamaları gerektiği, mızrak ve kalkan gibi silahların keşfi, bilgeliğin aynı tanrıça
tarafından verildiği, anlatılmaktadır (Timaios 1943, 24ab).

2
Rahibin anlattığına göre, bilgelik, yasanın başlangıcından bu yana dünya düzeninin
temelidir. Yasa, insanların yaşayışına faydası olan bütün hünerleri, kahinliği, sağlığı koruyan
hekimliği meydana getirmiştir. Tanrıçanın verdiği dirlik ve düzen budur. İklim şartlarının
üstün zekalı adamların yetişmesini sağladığı düşünülerek Atina yerleşim yeri olarak
seçilmiştir. Savaşı da bilgiyi da çok sevdiği için kendisine en çok benzeyen insanların
yetişmesi için o bölgeyi seçmiştir. Bu yasalar ve daha iyileriyle Atinalılar kendi kendilerini
yönetmiş, tanrı oğullarına ve çömezlerine yaraşacak şekilde, herkesi yararlılıkta geride
bırakmışlardır (Timaios 1943, 24b-d). Mısırlılar, Atinalıların hayranlık uyandıran büyük
başarılarından birçoğunu yazılı olarak saklamaktadırlar. Bunların biri de, büyüklük ve
kahramanlık bakımından herkesi geride bırakan Atlantis hikayesidir (Timaios 1943, 24de).
Atlantis’in Yunan ve Mısır’ı da içerecek şekilde genişleme isteğini Atina, Yunanlıların başına
geçerek durdurmuştur. Ancak bir gece ansızın Atlantis adası denize çökerek yok olurken
Yunanistan da bütün savaşçılarını kaybetmiştir (Timaios 1943, 25b-d). Solon’un Mısırlı
rahipten alıp anlattıkları, Platon’un da Timaios’da aktardıkları bunlardır.

Platon’un Phaidros kitabında, yazının kökeniyle ilgili anlattığı efsane de Mısır


kökenlidir. Mısır tanrısı Thoht, sayıyı, hesabı, geometriyi, astronomiyi, tavla oyununu,
zarları ve yazıyı bulmuştur (Phaidros 1990, 274 cd). Çokluk, sonsuz ve birlik arasındaki
araştırma yöntemi Mısır tanrısı Theut’la (Thoht) ilişkilendirilmektedir (Philebos 1989,
18b). Bu ifadelerin bir başka anlamı, Yunanlıların bu unsurları başka toplumlardan
aldıklarıdır. Platon’un Epinomis adlı kitabında da Mısır ve Babil kaynaklarına
değinilmektedir. Epinomis'de gök cisimleri hakkında Mısır ile Babillilerin gözlemlerinin çok
doğru olduğunu belirterek, bunların kanunlaştırılması gerektiğini ileri sürmüştür. Bazı
gökcisimleri hakkındaki bilgilerin, Yunanistan’a da buralardan geldiğini kabul etmiştir
(Epinomis 1943, 987 a b). Gök cisimlerinin tanrı adlarıyla örtüşmesinin Atina’da geç
kalmasının nedenini iklime bağlamıştır. Yunanistan’da hava, Mısır ile Babil’e göre daha
bulutlu olduğundan, gök cisimleri yeterince gözlemlenemez. Platon, yabancılardan gelen
kültürlerin oldukları gibi kalmadığının da farkındadır. Onları geliştirdiklerini bildirmiştir. Gök
cisimleri hakkındaki bilgilerin, Yunanistan’da gelişmesinin nedenini de, onların tanrıları,
korkuya kapılmadan tartışmalarında görmüştür (Epinomis 1943, 987de -988a). İsokrates ve
Platon Atina kurumlarının eski hallerine dönmesini sağlamak için Mısır’a bakılmasını
önermişlerdir (Bernal 1998, 176)

Solon’un (640-560) 590’larda Mısır’a gittiği ve yaklaşık iki yıl kaldığı sanılmaktadır.
Aynı dönem felsefenin de başladığı dönemdir. Solon çok tanınan biri olarak oradan geldikten
sonra herkes tarafından dinlendiği gibi düşüncelerini de yazmaya başlamış fakat
bitirememiştir. Dolayısıyla Mısır’da görüp öğrendiklerini anlatarak, Atinalı düşünürlerin
üzerinde çok etkili olduğu düşünülebilir. Kitap çalışması bitmiş olsaydı, Homeros ve
Hesiodos’tan çok daha ünlü olacağını Platon da söylemektedir. Platon üzerinde etkili olduğu
açıktır. Örneğin Kritias kitabında anlatılan Atlantis olayının kökeni Mısır olabilir. Ayrıca,
Platon’un Yasalar (677a) kitabında anlattığı tufan süreci ve sonucu, onun Mısırlı rahibin
anlattıklarından çok etkilendiği izlenimini vermektedir. Hekateios’un Yahudiler için
anlattıkları da göz önüne alındığında, Yunanlı düşünürlerin Mısır ve Yahudi medeniyetlerini
iyi tanıdıkları ortaya çıkmaktadır. Bu kadar derinden tanımadan dolayı ürettikleri
düşüncelerde onların da büyük etkilerinin olduğu kabul edilmelidir.

Yunan medeniyeti de, her medeniyetin yaptığı gibi, kendinden önce gelmiş olanların
ürettiklerini kullanarak gelişmiş ve kendi kimliğini oluşturmuştur. Yunanlılar, başka
medeniyetlerden aldıklarını teorileştirerek düşüncelerini ve medeniyetlerini geliştirmişlerdir.
Modern dönem tarihçileri diğer medeniyetlere haksızlık yapmışlardır. Tapınak yapımında,

3
piramitlerin inşasında, gemi inşaatında, çömlekçilik, demircilik vs alanlarda oluşan bilgilerin
teorik bir yanının olmadığını söylemek, teorik yaklaşımı çok dar sınırlar içine hapsetmek
anlamına gelir. Sıralanan bu örnekler ve insanın yapıp ettiği her şeyde, anlam, amaç, kurgu,
sonuçları öngörme, somutlaşmış halini tasavvur etme, bilginin denetlenmesi konularında,
teorik temellendirme içten içe kendini göstermektedir. Teorik olanın pratik olanda içkin
bulunması, bilgi üretiminin olmazsa olmaz şartları arasındadır. Dolayısıyla, teorik bilgi,
felsefe ile bilimin dar sınırları içinde değil, kültürel dünyanın üretilmesinin her aşamasında
gerçekleşen zihinsel bir faaliyettir. Yunan medeniyetinin ortaya koydukları, onun kimliğini
sergilemektedir. Yunan medeniyeti bir mucize değil, her medeniyet gibi tarihi sürecin bir
sonucudur.

You might also like