Professional Documents
Culture Documents
B O O K F O U R : Q U E ST E
Y a y in H aklari © A N G İE SAGE
“H A R P E R C O L L İN S C H I L D R E N ’S B O O K
H A R P E R C O L L IN S P U B L IS H E R S ”
AKÇALI TE LİF H AKLARI A JA N SI
A L T IN K İTA PLA R YAYI N EVİ
VE T İC A R E T AŞ
İ llüstratör M A R K ZU G
B as ki 1. BA SIM / ŞU BA T 2011
A K D E N İZ Y A Y IN C IL IK AŞ
G öztepe Mah. K azım Karabekir Cad.
N o : 32 Mahmutbey - Bağcılar / İstanbul
http://www.altinkitaplar.com.tr
info@altinkitaplar.com.tr
SEPTIMUS HEAP
DÖRDÜNCÜ KİTAP r+-
ANGIE SAGE
İLLÜSTRATÖR
M ark zug
TÜRÇESİ
ZELİHA İYİDOĞAN BABAYİĞİT
Yazarın Yay meyimizden Çıkan Kitapları
7
Angie Sage
8
Arayış
9
— > ~ S N O R R l ’NlN HARİTASI
& FORİKS E V İ
»u r v: . .*» v £ *• \ - —
■*£ 4 SARINA^. -> r f j '- , v - -■.. ■ ' - - -
û " . \ -•*. * * -* J? ' S i * * . .* t — -* - ' - o-"
. .. -¥ \ $ 4 '"' 7 ~ - y . 4 * ; . . r •; ,.?
° "f* \ ' ' ° c ‘- ' ” \ °4: ' 7 ° “BARINAK 4 ^ , ■/ o -
.o -* * .-: j î > '* • '£ . * ’ «<>. ->v i r f r •^ ■ "■ °
£ «?■ '* • • • .''< ► i .-ebARINA^
** * - + / * K * *£1* ^ K h W / > * »#
t«
'** o.- ..
BARINAK-' j f ' ,i
4 S »■■» t*
4 ş® " o - I U ' ^ 4 5*
’*?■ £*'
-, W
* _* *
u
7- --i.:
, v r • \ î
* A j v - t v '4 ''--
.i '^ v ? ' X ’% “■ % * iŞ * ' ’’ ^ ; f*s j|
•T; f ş f ; *şft.RiNA^'^ ! - f ş. _ş : * &; -J. Lt ^ ıv^/ı
4 ff * S if t* » ' f V
-a ‘ < ~ ; ° * “ . V -
o° •■ S . # Ji- - ' # °*.„ *?: -& ,1£. 9f # > ; -« 'T ■ - *
°/ ■ ■ f '■■ i ' f v - a - ' - - . ' !^
$■■iki.
i> v > ^ r‘ Jt -S J11.#W, f" i/ "
^
/& B M U N A K *> ^ - '- r * ' f: 4 #s, *.......
>Mİfe% t^ 4 « - f K'?
' W ''! # , '■
Ooo. . " ' » o 0 n. £%n #;
•'■X ^ T i j > -jf- «> 'f-' r ^ ^ -*•
Marcellofa teşekkür ederim ^ f ’' ^ ş- BAiUNAifr
Nicko &. Snorri
ÖNSÖZ:
NlCKO VE SNORRI
B
üyücü Yolu’nda haftalık pazar kurulmuş
tu. Bir kız ve bir erkek çocuk salamura
ringa balığı tezgâhının önünde durdu. Oğla
nın sarı saçları çok sonraları denizcilerin ba
zen yapacağı gibi bükülüp örülmüştü. Yeşil
gözlerinde ciddi, neredeyse üzgün bir ifade
vardı. Ona balık almasına izin verm esi için
kızı ikna etm eye çalışıyordu.
Kız da sarı saçlıydı, ama onunki beya
za daha yakındı. Uzun düz saçları, Kuzeyli
tüccarlar gibi deri bir bantla toplanmış
tı. Soluk mavi gözleriyle oğlana baktı.
“ Hayır,” dedi. “Yiyem em . Bana evi
mi hatırlatıyor.”
“Am a sen balık seversin.”
Tezgâhın başında kızınki gibi soluk mavi gözleri olan yaşlıca
bir kadın duruyordu. Bütün sabah tek bir balık bile satamamıştı ve
13
Angie Sage
14
Arayış
15
1 • + -
17 F:2
Angie Sage
18
Arayış
19
Angie Sage
hepsi için yer var - tabii çocuklar için de. Ve sonra küçük Septimus
var. Onca yıldır ayrıydık ve şimdi Büyücü Kulesi’nin tepesinde
Marda Overstrand’la oturmak zorunda. Bir de kalkmış bana Septi-
mus’u bu kadar çok görmekten memnun olup olm adığım ı soru
yor. Sanırım bunun bir tür şaka olduğunu düşünüyor, çünkü artık
onu neredeyse hiç görmüyorum . Aslında Nicko’dan beri...”
“Ah,” dedi Jannit, bu fırsatı değerlendirerek. “Nicko. Şey... ne
den burada olduğumu tahmin edebilirsiniz sanırım.”
“ Hayır,” dedi Sarah. Aslında tahmin edebiliyordu, ama bunu
düşünmek bile istemiyordu.
“Oh.” Jannit kucağındaki hasır şapkaya bakıp bilinçli bir şekil
de arkasındaki yığının üstüne koydu. Birden Sarah’nın yüreği hop
ladı. Neler olacağını biliyordu.
Jannit boğazını tem izleyip konuşmaya başladı. “ Bildiğiniz gibi
Nicko altı aydır ortalarda yok ve anladığım kadarıyla kimse onun
nerede olduğunu ya da ne zam an geri dön eceğini -tabi-
i eger dönerse- bilmiyor. Aslında bunu söylediğim için çok üzgü
nüm ama onun hiç geri dönm eyeceğini duydum.”
Birden Sarah’nın nefesi kesildi. Daha önce kimse bunu onun
yüzüne karşı söylem e cesaretini göstermemişti.
“ Buraya böyle geldigim için üzgünüm Bayan Heap, fakat...”
“ Lütfen bana Sarah de.”
“Sarah. Üzgünüm Sarah, ama Nicko olmadan daha fazla ida
re edemiyoruz. Gözüpek ahmakların denize açılıp birkaç balık ya
kalamaya çalışacağı yaz sezonu yaklaşıyor. Hepsi teknelerinin ha
zır olmasını istiyor. Üstelik bu ay yaşadığımız şiddetli fırtınadan
sonra liman teknesi onarım için yine geldi. Çok yoğun bir dönem
deyiz. Çok üzgünüm, ama Nicko hâlâ benim çırağım olarak görü
nürken, Tekne Yapımcıları Birliği eğitim yönetm eliğine -k i tam bir
20
Arayış
21
Angie Sage
22
Arayış
23
Angie Sage
24
ÖZGÜR!
26
Arayış
27
Angie Sage
sıra düşen kayalar veya çakıl taşlarıyla görüntüsü bozulan düz bir
yamaç vardı. Merrin, Şimşek’in görüş alanına girmesini sabırla
bekledi. Sabah soğuğuna karşı pelerinine sıkıca sarınmış olan Si
m on’un idaresindeki at patikada yavaşça yürüyordu. Boynunda
Lucy’nin atkısı vardı. Kız atkının bir ucunu da kendi boynuna do
lamıştı. Değerli mavi pelerinini takmış olan Lucy, Sim on’un arka
sına oturmuş, kollarını sıkıca beline dolamıştı.
Merrin atın çanakta sessizce ilerlemesini seyrederken sırıttı.
Kendi kendine onları araziden yollamakla iyi ettiğini söylüyordu.
Şimşek’in yavaş yürüyüşüne bakıp bütün bunları ayarladığı için
kendi kendini kutladı. Merrin birkaç hafta önce Lucy Gringe yanın
da sinir bozucu sıçanıyla birlikte geldiginde plan yapm aya
başlamıştı. Aradığı fırsat beklediğinden erken gelmişti. Lucy bir
yüzük istiyordu. Üstelik herhangi eski bir yüzük değildi istediği. El
mas b ir yüzük istiyordu.
Merrin, Simon’un pek çok konuda, hatta elmas yüzükler konu
sunda bile Lucy’yle aynı düşüncede olmasına şaşırmıştı. Bu fırsatı
değerlendiren Merrin, yüzük almak için limana gittiklerinde Göz
lem Evi’yle ilgilenebileceğini söylemişti. Simon bunu kabul etmişti,
çünkü sıçanın uzun uzun anlattığı Drago Mills’in depo satışını ziya
ret etmek istiyordu. Satış bir hafta önce depo sahibinin ölümüyle
başlamıştı. Duyduklarına göre çok şaşırtıcı fiyatlar vardı. Ama
Lucy’nin aklında başka bir şey vardı. Güzel bir yüzük almak istiyor
dum ve kesinlikle Drago Mills’in depo satışından alınmayacaktı.
Merrin’in sabrı, Şimşek’in iki yolcusunu çanağın kenarından
uzağa taşımasıyla ödüllendirilmiş oldu. Atın kuyruğu gözden kay
bolurken Merrin yüksek sesle bir sevinç çığlığı attı. Sonunda, -bü-
tün hayatı boyunca hep birileri ona ne yapması gerektigi söyledik
ten sonra- özgürdü!
28
KARANLIK REHBER
29
Angie Sage
30
Arayış
31
Angie Sage
32
Arayış
33 F:3
Angie Sage
34
Arayış
35
Angie Sage
36
Arayış
37
Angie Sage
Birden iyice uyanan Merrin ayağa fırladı. Çuvalı altüst etti. Yu
muşak, kaygan kemikler etrafa saçıldı. Yüzüğün takılı olduğu kü
çük, şişko kem ik metalik bir tıkırtı çıkardı. Merrin boş boş yüzüğe
baktı - şim di ne yapması gerekiyordu? Ayağının dibindeki kemik
seyirdi. Merrin bir çığlık attı. Kemikler kör solucanlar gibi hareket
etm eye başladı. Her kemik yanındakini arıyordu - yeniden b irle
miyorlardı.
Kemikli bir parmak kaburgalarını dürtünce Merrin bir çığlık
attı. DomDaniel, onu dürtüyordu. Ölecektiiiiiii! Karanlık Rehber
yüzünün önüne gelince Merrin rahatlayarak kemikli parmağın bir
Şey’e ait olduğunu fark etti. İtaatkâr bir şekilde Şey’in parmağının
işaret ettiği bölümü okudu:
38
Arayış
Sol eline
başparmağına
bandı tak...
İki yüzlü olan.
39
Angie Sage
aldı. İki Yüzlü Yüzük biraz sıkı olsa da -yalnızca orada olduğunu
hatırlatacak kadar sıkıydı- artık parmağına uygundu. Merrin haya
tı boyunca yüzüğün ona ait olacağını biliyordu ya da en azından
başparmağının hayatı boyunca.
Merrin K aranlık B u yü ’nün mutlaka uygulayanın tarafında
olması gerekm ediğini anlamaya başlamıştı. Am a artık duramazdı.
Kapana kısılmıştı ve büyünün son kısmına başlamalıydı - b i r baş
kasının kaderini karartacaktı. Ve bunun kalede yapılması gere
kiyordu, çünkü başkasının yaşadığı yer orasıydı. Bir zamanlar
kendisi gibi Büyücü Kulesi’nin tepesinde yaşıyordu. Merrin’in bir
zamanlar kullandığı adı kullanıyordu: Septimus Heap.
40
— >■ 4 ~4~‘
41
Angie Sage
42
Arayış
dı. Sonra da bütün gün buz gibi kayaların arasına kıvrılarak geçirir
lerdi.
On uzun, soğuk dakikanın ardından Merrin karşısındaki ka
yaların girintili çıkıntılı hatlarını daha açık bir şekilde görebildiğin
den emindi. Bakmaya devam ederken şafağın sökm eye yakın ol
duğunu fark etti - bir Toprak Solucanı tüneline geri dönüyordu.
Merrin sonu gelm ez gibi görünen silindir biçimindeki yaratığın va
dinin karşı tarafındaki yamaç yüzüne akışını seyretti. Vadinin ken
disinin bulunduğu tarafta kaç solucanın daha aynı şeyi yaptığını
merak etti -belki yalnızca birkaç adım uzagındaydılar, çünkü Top
rak Solucanları gece kadar sessizdiler. Gelişlerini haber veren tek
ses -e g er şanslıysanız- avlarına yaklaşırlarken oynattıkları taşların
sesi olurdu. Tam o anda Merrin’in üstündeki kayalardan aşağıya
küçük taşlar yağm aya başladı. Kalbi deli gibi çarparak geriye sıçra
dı. Yirmi altı Şey dom ino taşı gibi aynı şeyi yaptı.
Merrin dehşet içindeydi. Şey’lerden kaçmayı çok istese de gü
neşi görm eden ve güvende olduğundan emin olmadan dışarıya
çıkmamaya karar verdi. Am a güneş onu dinlemiyordu. Gökyüzü
hâlâ donuk griydi. Merrin bekledi... bekledi. Derken, tam güneşin
bütün dünya tarihi içinde hiç doğmayacağı tek günü seçtiğine ka
rar vermişken ıslak görünümlü beyaz disk kasvetli kayaların ara
sında yavaş yavaş yükseldi. Sonunda gitme vakti gelmişti.
Am a önce Şey’lerden kurtulması gerekiyordu. Merrin kaleye
peşinde uzun bir mutsuz Şey kuyruğuyla gidecek değildi. Asla. Sı
radaki ilk Şe_y’e döndü. “Pelerinimi Gözlem Evi’nde unuttum,” de
di. “Gidip getirir.”
Şey şaşırmış gibi bakıyordu. Pelerini efendisinin üstündeydi.
“Git getir!” diye bağırdı Merrin. “ Hepiniz - pelerin im i getirin]”
Hizmetkâr bir Şey asla efendisine itaatsizlik yapamazdı. Şey’
ler yüzlerinde mutsuz bir ifadeyle -M errin’in hizmetkâr Şey’leri
43
Angie Sage
44
Arayış
45
Angie Sage
Merrin toprak zem inde bir kedi gibi sessizce ilerledi. Saman
yığınlarının ve tahta kutuların yanından geçti. Am a bir kedinin
yapmayacağı bir şeyi yapıp bir tavuğun üstüne bastı. Yaşlı kör ta
vuk korkunç bir çığlıkla kanat çırparak havalandı. “Şişşttt!” diye tıs
ladı Merrin çaresizce. “Şişşttt, seni aptal kuş.” Yaşlı tavuk ona aldır
mayıp yan yan yürüyünce düzgünce bir kenara istiflenmiş fasulye
sırıklarına çarptı. Sırıklar Merrin’in o güne kadar duyduğu en bü
yük gürültüyle devrildi ve ardından gittikçe yaklaşan ayak sesleri
duydu.
Kapı eşiğinde iriyarı anaç bir kadın belirdi. Merrin kutuların
arkasına gizlendi. “Tavukçuk!” diye bağırdı kadın, Merrin’in birkaç
adım ötesinden geçerek. Loş odada ayağı tavuğa takıldı, hemen
eğilip hayvanı kucakladı. “Seni aptal tavuk. Hadi gel, kahvaltı saati
tatlım.”
Yani benim kahvaltı saatim, diye düşündü Merrin. Güve ye
miş yaşlı bir tavuğa sevgiyle kahvaltı sunulurken kendisinin gölge
lerin arasında aç bir şekilde gizlenm ek zorunda oluşuna sinirlen
mişti. Kadının tavuk yerine kendisine ayağı takılsa aynı şekilde
karşılanmayacağından emindi. Kadın tavukla birlikte yanından
geçerken nefesini tuttu. Koyu gri gözleriyle ön kapıdan güneş ışı
ğına çıkan kadını takip etti. Sonra hızla sobanın yanına gidip göm
leğinin kollarını ellerinin üstüne indirdi, sobanın kapağını açıp bü
yük somun ekm eği çıkardı.
“A... aah... aaah!” dedi yutkunarak. Dumanı tüten ekmeğin
nemli sıcaklığını hissederken ağırlığını bir ayağından diğerine veri
yordu. Somunu büyük ve sıcak bir patates gibi iki elinin arasında
atıp tutarken en yakın kapıdan dışarı fırladı. Çiftlik evinin arka
tarafına geçip kendini avluda buldu. Yolunu, ekmeğini aldığı kadın
tarafından beslenen tavuklar kapamıştı. Tavukların huzursuzluğu
nu fark eden kadın başını kaldırıp baktı.
46
Arayış
47
Angie Sage
48
Arayış
49
Angie Sage
50
— 5
Gr a t e f u l T u r b o t
51
Angie Sage
52
Arayış
53
Angie Sage
54
Arayış
55
Angie Sage
Olaf anlayışlı bir şekilde başını salladı. Oğlan zor bir hayat ge
çirmişti. Birisinin ona yardım etme zamanı gelmişti.
O lafın ilgisiyle cesaretlenen Merrin hikâyesini anlatmaya
başladı. “Daha önce bir keresinde kaçtım, ama bataklıklarda sıkı
şıp kaldım ve yaşlı, kaçık bir cadı beni yakalayıp yılan balığı ve la-
hanalı sandviç yedirdi.
“ Bu hiç iyi değil,” diye mırıldandı Olaf.
“ İğrençti. Am a ondan kaçmak için Simon Heap’in yanında
çalışmaya başladım ve bu daha da kötüydü. Kendimi yine büyü
düğüm o korkunç yerde buldum. Buna inanamadım. Birkaç hafta
öncesine kadar sonsuza dek yaşlı Heap ve kemik torbalarıyla kala
kaldığımı düşünüyordum.”
“Kem ik torbalan mı?” diye sordu Olaf, tam olarak anlamadı
ğını düşünerek.
“Simon’un -v e ben im - eski patronunun kemikleri. DomDa
niel. Ben dün gece onu dökene kadar bir çuvalda yaşıyordu.”
“ Dökm ek mi?” Olaf artık hiçbir şey anlamadığından emindi.
“Evet. Yüzüğünü aldım, görm ek ister misin?”
Merrin cevabı beklem eden yüzüklü parmağını hayaletin yü
züne doğru uzattı. “Artık benim ,” dedi. “ Ben kazandım. Bütün o
kemikleri karıştırmak hiç hoş değildi. Bazılarının üstünde kıkırdak
gibi bir şeyler var. Ve kaygan şeyler. Ve esnektiler. Iggg! Am a par
mağından aldım. Parmağı kestim, ha ha. Böylece dersini aldı. Bilir
sin, başparmak kemikleri ayak parmağı kemikleri gibidir.”
Olaf tedirginlikle başını salladı. Bu oğlan beklediği gibi çıkmı
yordu; daha önceki teklifine pişman olmak üzereydi. Canlılar ko
nusunda söylenenler doğruydu - bazıları çok garip davranıyor
lardı. Görünmeyi ilk kez seçtiği kişi seçimi konusunda ona güve
nebilirdiniz! Garsonun Merrin’in yem eğini getirmesiyle kemikleri
56
Arayış
57
6
KALEYE DOĞRU
58
Arayış
59
Angie Sage
60
Arayış
61
Angie Sage
62
Arayış
sıçanı olarak sarayın her yerini avucunun içi gibi biliyordu. Sınav
lar için bunu öğrenm ek zorunda kalmıştı. Ona doğru kılıç savuran
nöbetteki yaşlı bir şövalye hayaletinden kaçarak çifte kapının ya
nındaki goblenlere tırmandı. Kirişteki örüm cek agı kaplı sıçan de
liğinden geçip karşı taraftan aşağıya baktı. Oldukça yüksekti. Stan
ley bir an bekleyip atlayış için cesaretini topladı. Çok aşağıda, ate
şin yanında kalenin vârisi olan Prenses Jenna Heap oturuyordu.
Yanında Stanley’in uzaktan okuyamadığı bir not duruyordu. Jenna
bu notu ezbere biliyordu. Notta şunlar yazılıydı:
Sevgili Jen,
Benim le bugün öğle saatinde M arcellus’un yerinde buluşabi
lir misin? Ondan bir n o t aldım ! Gerçekten çok iyi. Sanırım sonun
da bir şeyler hatırladı. Elinde N ick o’ya ait olan bazı eşyalar varmış
ve onun g eri gelm esinin bir yolu olabileceğini söylüyor!!! Görüşü
rüz.
Sevgiler,
Septimus xxxx
63
Angie Sage
64
Arayış
65 F:5
Angie Sage
66
7
İŞBAŞINDA
B
üyülü Elyazmaları Merkezi ve
Büyü D en etim cileri A n on im Şir-
keti’nin m ekânı olan Büyücü Yolu On
Üç N um ara’da Ön Büro v e İn celem e Kâti
bi Beetle iyi bir gün geçirm iyordu . Rüz
gârlı ve yağm u rlu bir pazartesi sabahıy
dı. Başbüyü Yazıcısı Jillie Djinn
bir saatliğine bütün sorum luluğu
ona bırakmıştı. Beetle başta çok se
vinm işti. Bu büyük bir onurdu, çünkü
bir saatliğine bile olsa Bayan Jillie Djinn
bu iş için en iyi yardım cılarını seçerdi
ve işi gen ellik le en kıdem li olanına v e
rirdi. A m a o sabah B eetle’a rahatsız edi
ci bakışlarını dikm iş -b ö y le olduğu n
da Beetle h em en neyi yan
mj? -
lış yaptığını m erak e d e rd i- ve
67
Angie Sage
şöyle dem işti: “Beetle, sorum lu sensin. Herkes işe gelin ce form ları
doldursun. Bu öğled en sonra g örecegim . Bir saat sonra dönerim .
Daha ön ce ya da sonra değil.” Sonra da kapıdan çıkıp gitmişti.
Beetle rüzgâra karşı kapıyı kapatıp uzun, alçak sesli bir ıslık
koyuverm işti. “ Benim , hepsi b e n im !” gibi haykırarak deli gibi koş
m a isteğine d iren erek Elyazm aları O dası’na bir g ö z atm ış v e her
şeyin yolu nda gittigini görm üştü. Yirm i yazıcı -n o rm a ld e n bir tane
ek sik - yirm i loş ışık havuzunun altında yüksek m asalarına tüne
miş, kalem leri gıcırdayarak çeşitli büyüleri, form ülleri, tılsımları,
izinleri, lisansları v e büyücülerin - y a da kaledeki harcayacak bir
kaç kuruşu olan h erk esin - ihtiyaç duyduğu her şeyi yazıyorlardı.
Beetle koltuğunda d ön erek -k i n orm alde buna izin v e rilm e z
d i- gözlerin d e işbaşında ben varım bakışıyla geçici terfisinin tadı
nı çıkarm aya başladı. Baş döndürücü beş dakika için her şey m ü
k em m eldi. Sonra her şey kötü ye g itm e y e başlamıştı.
Kısa süre içerisinde art arda yaşanan zorluklar B eetle şaşırt
mıştı. Her şey p ejm ü rde siyah bir tunik v e lekeli bir pelerin giym iş
uzun boylu, za y ıf bir çocuğun ön büroya gelip Jillie Djinn’in yeni
- v e son d erece sinir b o zu c u - Sıra Butonu’nu tıklayıp üç num ara
ya getirm esi v e başbüyü yazıcısını g ö rm ek istem esiyle başlamıştı.
“ Dışarıda,” dem işti B eetle sinirli bir şekilde. Bu çocuğun g ö
rüntüsünden hiç hoşlanm am ıştı. “ Ben işbaşındayım .”
O ğlan B eetle’ı baştan aşağı şöyle bir süzüp pis pis gülmüştü.
“Oh, öyle mi? Hiç san m ıyoru m .”
“Ö yle görü n ü yor,” d iy e cevap verm işti Beetle. Bir an için Mar
d a O verstrand’e olağanüstü bir şekilde b en zediğin i düşünüp şaşır
mıştı. Elyazm aları O dası’nın her zam an m ed en i olm ası gerektigini
biraz g e ç hatırlayan B eetle a celeyle sormuştu, “ Şey, sana nasıl yar
dım ed eb ilirim ?”
68
Arayış
69
Angie Sage
“ Septim us H eap.”
“ Aptal olm a,” dedi Beetle.
“ Kim se bana aptal d iy e m e z!” diye bağırdı oğlan. “Hiç kimse.
Anladın m ı?”
“Tam am , tam am ,” ded i Beetle. “ A m a sen Septim us Heap de
ğilsin.”
“ N ered en biliyorsun?” d iye sordu oğlan alaycı bir sırıtışla.
“ Çünkü Septim us H eap’i tanıyorum . V e o sen değilsin. M üm
kün değil.”
O ğlanın karanlık gözleri ö fk eyle parladı. “ Burada yan ılıyor
sun. Ben kim olduğum u biliyorum . Sen bilm iyorsun. Bu yüzden
şu form daki ‘isim ’ hanesine ‘Septim us H eap’ yazabilirsin.”
“ Hayır.”
Beetle v e oğlan birbirine dik dik baktı. Bakışlarını ilk oğlan ka
çırdı. “Ya, şey,” dedi. “ Bir zam anlar adım öyleyd i.”
Beetle birden keçileri kaçırıverir d iye oğlanın suyuna gitm eye
karar verdi - gerçi kavgadan korkuyor değildi. O ğlan kendisinden
biraz uzun olsa da zayıf görünüyordu, oysa Beetle sağlam ve güç-
lüydü. A m a Beetle ön büronun talan olm asını istem iyordu, özellik
le de şu an sorum lu kişi kendisiyken. “ Peki, şim di adın ne?” diye
sordu sessizce.
O ğlan h em en cevap verm edi. B eetle’ın içinde yeşil benekler
olduğunu gördü gü siyah gözleri bir kertenkeleninkiler gibi titreşi
yordu. Beetle, onun yen i bir isim uydurduğunu düşündü.
Beetle haklıydı. M errin’in h em en bir isim bulm ası gerek iyor
du v e özel bir isim olsun istiyordu. M errin M eredith olm ayı sevm i
yordu; o zam an kendisi gibi hissetm iyordu. H em çok aptalca bir
isimdi. M eredith kız ism iydi v e M errin’in de aptalca olduğunu dü
şünüyordu. O nun ürkütücü bir şeye ihtiyacı vardı. Hızla hayatta ta
nıdığı en ürkütücü iki insanı seçti - D om D aniel v e Hunter.”
70
Arayış
71
Angie Sage
72
Arayış
73
►+8 4-
MAHZEN
74
Arayış
75
Angie Sage
76
Arayış
Yanıt B eetle’a çok ilginç gelm işti: Evet vardı!! (Kitapta bir sürü
ki olsa da iyi biri değildi! (Unutmayın çocuklar, iyi olmak zeki ol
77
Angie Sage
78
Arayış
le, Tertius F u m e’un etkisiz hale getirilen bir grup yazıcı tarafından
suikasta kurban gittigine dair hikâyede gerçek payı olduğunu dü
şü nm eye başlamıştı.
“ Pekâlâ,” dedi Marcia. “ Bana şifreyi geçersiz h ale getirm ek
ten başka bir çare bırakm ıyorsun. Geri çekil Beetle.”
“Ah. Yalnızca sizi d en iyord u m ,” dedi Tertius Füm e telaşlı bir
şekilde. “ Geçtiniz. İçeri girin v e hiçbir şeyi karıştırm ayın.”
“ Salak,” dedi Marcia dişlerinin arasından.
Beetle kapının dışındaki raftan iki lam ba alıp yaktı. Marcia ka
pıya öfkeli bir şekilde om u z attı. Kapı aralandı, nem li toprak ve
küflü kâğıt kokusu m erd iven lere doldu. D eh lize girince Marcia ka
pıyı kilitleyip alarm koydu. Tertius Füm e kapıya yaklaşıp onları
d in lem ek isterse Marcia onu u yarm ak istiyordu.
Marcia hâlâ hayalet yü zü nden öfkeli. “ Kadınlardan hoşlanm ı
yor, sıkıntısı bu,” d edi B eetle’a. “ Bunu A lther’e hiç yapm az, am a
y ön etim e geçtigim d en beri b öyle yapıyor. H em d e her seferinde.
Beni deli ed iyor.”
“ Biz on a Yaşlı K eçi Surat diyoru z,” d edi Beetle.
“Ö yle m i?” d iy e güldü Marcia. “ Bundan hoşlanacağını sanm ı
yorum . Beetle, şim di Altta Yatarım Canlı Planı’nı istiyorum , lü tfen.”
“ Oh, tam am .” Beetle şaşırmıştı. “ Size oturacak bir y er bula
y ım .” Beetle lambaları taştan oyu lm u ş gibi duran büyük m asaya
bıraktı. Yanındaki eski koltuğun tozunu g öm leg in in koluyla sildi.
Marcia hapşırdı. Oturup m ah zenin nem li havasına karşı m or pele
rinine sıkıca sarıldı. “ Oh, Beetle - en yakın d ö n em d ek i Olağanüs
tü Büyücü Çırağı Ç ö m legi’ni getirir m isin?”
“Sorun değil. H em en d ö n erim .”
Beetle, m ah zen in en uzak köşesine giderk en Marcia, B eetle’ın
lam basının alevinin antika havalandırm a sistem inde dalgalanışını
79
Angie Sage
80
Arayış
81 F:6
Angie Sage
82
Arayış
raz fazla karm aşık olsa da büyük geniş v e kendin den em indi. D oğ
ru çö m leği aldığından em in olan Marcia sözleşm eyi yerin e koydu.
Olağanüstü Büyücü K e m eri’nden güzel, m in ik altın v e güm üş ren
gi bir kem er çıkardı. Bir an için oku elin de tutarken B eetle’la birlik
te ona baktı.
“ Sep’in Boyu Çubuğu,” dedi Beetle nefesini tutarak.
“Yarı doğru sayılır,” d iy e düzeltti Marcia. “ Gerçekten Büyü
Çubuğu, am a Septim us’a ait değil. Büyü Çubuğu antik büyüler
den biridir; k im seye ait değildir.” Bunu söyledikten sonra aleti
çöm leğin derinliklerin e bıraktı.
“O h !” dedi Beetle. “Şey... bunu yap m ayı istediniz m i?”
“ Kesinlikle istedim ,” dedi Marcia. “ Septim us’un oturup işiyle
ilgilenm esi gerekiyor. Kısa bir süre önce etrafta koşturuyordu - sa
nırım Büyü Çubugu’na sahip olm anın etkilerin den biri bu. İnsan
lar her zam an hareket halinde olm ak istiyor. Tabii annesini g ö rd ü
ğün ü söylüyor, am a Sarah uzun zam andır Septim us’u g ö rm ed iğ i
ni söylüyor v e ben, ona inanıyorum . Septim us kullanm asını öğre
nene kadar Büyü Çubuğu burada kalabilir. Bu oyuncak değil. Ar
tık yen id en m ühürleyebilirsin Beetle.”
B eetle’ın M ü svedde O dası’nda öğren d iği şeylerden biri de ne
zam an nerede ne söyleyeceğin i bilm esiydi. Bu anında öyle za
m anlardan biri olduğunu hissetmişti. Lam badaki m um u alıp üze
rinde minik, pirinçten bir kabın olduğu üç ayaklı şeyin altına koy
du. Masasının çekm ecesin den bir bıçak v e büyük bir parça m or
m ühür alıp ince m ühür parçaları k esm eye başladı. Parçalar tava
nın içine düştü. Marcia ve Beetle balm um unun yavaşça eriyip ko
yu m or bir birikinti halini alm asını seyretti. Beetle dikkatlice bal
m um unun yarısını planın bir ucuna, kalanını da çöm leğin üst kıs
m ıyla altın kapağı arasındaki boşluğu kapatacak şekilde döktü.
83
Angie Sage
84
t ^ ^ .. 4
MANZARALI O D A
85
Angie Sage
yiyordu. İlk kez y ed iği şekerin tadına varm aya çalışıyordu. Müs
ve d d e O dası’nda B eetle’la yaptığı tartışmadan sonra R am blings’e
geri dönm üş, kalenin uzak bir köşesinde gizlen m iş olan Ma Cus-
tard’ın Gece Gündüz Açık Şekerci Dükkânı’nı keşfetmişti. Şey ke
m ik çuvalıyla birlikte dışarıda beklerken d iğer m üşterileri kaçıran
gergin bir hava yaratıyordu, am a M errin’in şekerlere bakması yıl
lar alıyordu, lim on toplarıyla gazlı içecekler arasında saatlerce dü
şünen m üşterilere alışık olan Ma Custard, M errin’i rahat bırakıyor
du. Sonunda M errin m eyan kökünden yap ılm a yılan biçim indeki
şekerlem eyi seçmişti, çünkü ona Sim on H eap’in siyah yılanını ha
tırlatıyordu. H em M errin bir yılanın tadının nasıl olduğunu m erak
ederdi.
A ğız dolusu yapışkan şekerin son lokm asının tadını çıkarır
ken uzun, alçak ve pürüzsüz bir bina olan saray boyu nca uzanan
pen cerelere baktı v e saym aya başladı. O zam an aklına bir fikir gel
di. N ed en parasını oda kiralayarak harcıyordu ki? Bir haftalık kiray
la ne kadar şeker alabileceğini düşündü. H em zaten o saraya aitti
- istediği y erd e yaşam ak onun hakkıydı. O da böyle yapacaktı işte.
Saraydan daha iyi neresi olabilirdi ki? Merrin kararlı bir h am leyle
yılanın kuyruğunu yuttu. Sorun çözülmüştü.
M errin bir yerlere girm e d e çok iyiydi, özellikle d e bulunm a
ması gerek en yerlere. Bu yü zd en sarayın m utfak bahçesinin duva
rındaki küçük kapıya giden saray bahçelerinin dışından dolaşan
yüksek duvarlı, dar ara sokakta fark ed ilm ed en yü rü m ek onun
için çok kolaydı. Kapı her zam anki gibi açıktı. Sarah Heap, arkada
şı Sally M ullin’in Çay Salonu’ndaki öğle y e m e ğ i telaşına geri dön
m ed en ön ce sabah sohbeti yap m aya uğraması için kapıyı açık bı
rakırdı.
Merrin, m utfak bahçelerini çok sevdi; bir düzen içinde oluşu
hoşuna gidiyordu. Sarah H eap ’in düzenli olduğu tek yer burasıydı.
86
Arayış
Bahçenin her tarafı yüksek kırm ızı tuğla duvarlarla çevriliydi. Sa-
rah’nın dikm ekte olduğu marul, bezelye, fasulye ve her türlü seb
ze yataklarının arasındaki yen i kesilm iş çim en lerle oldukça ba
kımlı bir bahçeydi. A m a M errin y e m e k bir yan a bu sebzeleri tanı
m ıyordu bile. Ç im enlerin arasındaki yollar ortadaki büyük kuyuya
gidiyordu. Sarah bitkilerine verdiği suyu buradan çekiyordu. Bah
çenin uzak köşesinde alçak tuğla bir kem er vardı. M errin bu k em e
rin üstü kapalı bir y ola açıldığını görebiliyordu.
Duvara yakın duran M errin dikkatlice çim en lik patikada yü
rüdü. Y en i dikilm iş marulları saym am ak için kendini zor tutuyor
du. K em ere yaklaşırken bu kadar şanslı olduğu na inanam ıyordu.
Üstü kapalı yolu n sonunda doğru ca sarayın içine giden yarı açık
bir kapı vardı. Y en i evi kendisini çağırıyordu.
Merrin işte tam bu sırada ensesinde bir soluk hissetti. Bir sü
redir takip edildiğinin farkındaydı. Bunu Grateful Tu rbot’nun dı
şında, Elyazm aları O dası’ndan çıktığında v e özellikle Ma Cus-
lard’ın yerin d e daha yoğu n hissetmişti. Bir şey onu bekliyordu
am a ne zam an arkasına dönse hiçbir şey görem iyordu . A m a artık
Merrin em indi. Birden arkasına dönün ce Ş e y ’i hazırlıksız yakaladı.
“ Seni yak ala d ım !” d iye bağırdı. Ve sonra dehşet içinde elini
ağzına kapadı. Birisi onu duyabilirdi. M errin v e Şey donu p kaldı,
birbirine bakıp ayak sesleri du ym ayı bekledi. A m a hiç ses yoktu.
“Seni aptal Şey. Sana pelerinim i aram am ı söylem iştim ,” diye
tısladı. “ Burada ne yapıyorsun?”
“ Size yardım e tm ey e g eld im efen d im ,” d iye cevap verd i Şey,
alçak, kederli sesiyle.
“ Yalnızca sen m i?” diye sordu M errin şüpheyle.
“Yalnızca ben, efen d im ,” d iye cevap verd i Şey üzüntülü bir
şekilde.
87
Angie Sage
88
Arayış
Şey öfk eyle Sarah’ya baktı, am a yap ab ileceği hiçbir şey yok
tu. K em ik çuvalını yü k len ip aşağıya indi. Sarah, Şey m utfak bah
çesinden çıkana kadar bekledi, sonra birden gördüklerinin ne
anlam a geldigin i fark etm eye başladı. Ethel’le oturm ak için titreye
rek içeri girdi.
Şey, Sarah sarayda kaybolana kadar bekledi, sonra tekrar
m utfak bahçesine döndü. Artık kem ikleri kendisine söylenen yere
koyam ayacağı için bahçe sundurm asını seçti. Çuvalı dikkatlice çi
çek saksılarının v e bahçe ıvır zıvırının altına yerleştirdi. Sonra sara
yın içine giren yarı açık kapıya gidip efendisinin çıkışını b ek lem ek
için sık yapraklı bir bitkinin altına kıvrıldı.
89
Angie Sage
90
Arayış
katına ulaştı. Eskiden, saray hizm etlilerle dolu yken kıdem li hiz
m etkârlar burada kalırlardı. A m a odalar artık boş v e kasvetliydi.
Şim di orada yaln ızca n ed im eler v e leydilerin sosyalleşm ekten hoş
lanm ayan hizm etçilerinin hayaletleri yaşıyordu. Çoğu saray haya
leti alt katları tercih ederdi. Orada eski dostlarla karşılaşma, eski
günlerin ne kadar iyi olduğu hakkında konuşm a v e eg e r şanslılar
sa yaşayan prensesi g ö rm e fırsatları daha fazlaydı.
Merrin ön taraftaki odalardan birini seçti. Burası küçüktü,
içeride bir yatak, masa, küçük bir dolapla hâlâ son yakılan ateşin
küllerinin bulunduğu bir şöm in e vardı. O daya kederli bir hava
hakimdi. Soluk gül kurusu duvar kâğıtları atm osferi daha da karar
tıyordu, am a burası ikisini da fark etm ey en M errin için uygundu.
A m a M errin odanın sahibi için uygun değildi. Prenseslerin
bütün n edim elerin in giydigi gibi etekleri kırm ızı çizgili uzun, gri
bir takım elbise giym iş olan n e d im e ayağa fırlamış, dehşet içinde
M errin’in kendi odasıym ış gibi değerli, özel odasında dolaşm asını
seyrediyordu. İki kez n ered eyse ayağının içinden geçiyordu -
onun zam anında m od a olan uzun, sivri ayakkabılar giydigi için bu
hiç de şaşırtıcı değildi. M errin yatağa oturup üç yaşında yaram az
bir çocuk gibi zıplayarak yayları test ed erken n edim en in içini bü
yük bir sıkıntı kaplamıştı. N ed im e odadan kaçarcasına çıkarken
geride dondurucu bir esinti bıraktı.
Merrin neden kapının birdenbire kapandığını m erak ed erken
sırt çantasını çıkarıp değerli eşyalarını büyüklük sırasına göre kü
çük pencerenin altındaki sehpaya d izm ey e başladı. Sonra kararını
değiştirip alfabe sırasına, am a sonunda ö n e m sırasına göre dizdi.
Biraz zam anını alsada sonunda soldan saga doğru şunlar yazılıydı:
91
Angie Sage
92
Arayış
M errin zam andan bihaber panik içinde uyandı. Cam dan dışa
rı baktı. Büyücü Y o lu ’nun sonundaki saat tam ir dükkânının üstün
deki ku lede büyük bir saat vardı. Rahatlayarak içini çekti. Sorun
yoktu. Mülakatına yarım saat vardı. Hızla Karanlık R eh ber i cebi
ne koyup küçük od ayı geçti, kapıyı çekti. Sıkışmıştı. Kapıyı bu kez
daha sert bir şekilde çekti. A çılm ıyordu.
Y irm i beş dakika sonra tam am en paniğe kapılm ış olan M errin
um utsuzca son bir kez daha kapıya asıldı. Kapı açıldı, M errin od a
nın ortasına fırladı. H em en toparlanıp odadan çıktı.
Kendisini kim in gördü gü n e ya da duydu ğun a aldırm adan
m erd iven lerd en koşarak indi. Bu şansını kaçırm ak istem iyordu.
Ne olursa olsun oraya zam anında varacaktı. V e yolu na kim çıkarsa
dikkatli olsa iyi olurdu.
93
— 10 4 —
EJDERHA YÖNETİMİ
94
Arayış
95
Angie Sage
yandalardan birine dayalı yeni inşa edilm iş tahta sundurm aya git
ti. Sonra Spit Fyre’ın geldigin i duyup aşırı heyecanlanm am ası
um uduyla sessizce kapıyı açıp içeri girdi.
Parm aklarını şaklattı. İki m um un alevi yandı. Sundurm anın
içindeki gri sabah havasını aydınlattı. İçeride o sabah getirilen üç
tekn e dolusu yulaf, bir fıçı yağı alınm ış süt, bir tekne elm a v e eski
bir çuvala tıkılm ış olan etli börek v e sosis arabasından artan börek
ler, sosisler vardı.
Septim us bunu günlerdir, haftalardır, bayram larda, yağm u r
da çam urda her gün yapan birinin pratikliğiyle işe girişti. Sundur
m anın dışından üzerinde çok renkli harflerle aşagıdakilerin yazılı
olduğu büyük bir tekneyi içeriye getirdi:
SPITFYRE
K ALDIRM AYIN
96
Arayış
97 F :7
Angie Sage
98
Arayış
99
Angie Sage
100
Arayış
101
Angie Sage
102
— h 11 - + —■
Ej d e r h a B a k ic is i
B
ay P o t!” diye bağırdı Marcia. Sa
ray bahçesinden hızla geçerken,
“ Bay P o tf
Billy Pot cevap verm edi;
büyük bir el arabasıyla ejd er
ha dışkısı taşıyordu v e ruh
hali p ek iyi değildi. Septi
mus, Spit F yre’ın dışkısını
toplam asına izin verd iği za
m an ne kadar sevindiğini ha
tırlam ıyordu. A m a bu, çim
b içm e m a k in esiyle saray
çim lerini b içm e gibi düzenli
bir işi olduğu eski güzel gün ler
de kalmıştı. Billy’nin çim biç
m e m akinesi doğaldı.
Angie Sage
Yani Billy kutuyu yavaş yavaş iterken içindeki yirm i aç çim kerten
kelesi çim en leri yiyordu.
Billy nehir kenarındaki kertenkele yuvalarında yü zlerce ker
tenkele saklıyordu. Kerten kele nüfusu artarken onları kontrol al
tında tutm akta zorlanıyordu. Ejderha dışkısı m u cizeler yaratm ıştı
- am a başlangıçta. Devasa bir kertenkelenin b ö lgelerin e girdiğin
den korkan çim kertenkeleleri h em en söz din ler olm uşlardı. A m a
bir süre sonra devasa kertenkele ortaya çıkm am ış, aptal olm ayan
çim kertenkeleleri bir şeyler olduğunu anlamıştı. Ve şim di d e her
zam anki gibi kontrol altında tutulam ıyorlardı v e büyük bir rakibi
dışladıkları için küstahlaşmış, Billy’nin ayak bileklerin e saldırm aya
başlamışlardı. Billy’nin çim kertenkeleleriyle işi bitmişti.
Bardağı taşıran son dam la, birkaç kez kertenkele değiştirerek
çim biçtiği uzun bir günün ardından daha ön ce Sim on H eap’in atı
ezdiği için hiçbir zam an eskisi gibi olm ayan çim b iç m e m akinesi
nin sonunda dağılm ası olmuştu. Sarah Heap bu fırsatı değerlen d ir
mişti. Saray bahçelerini kirleten büyük ejderha pisliği yığınların
dan tiksinen Sarah, m od ern bir çim b içm e m akinesi alm ası için Si-
las’ı lim ana gönderm işti. Silas sıra dışı bir şekilde verim li çalışmış
v e etkileyici bir m ak in eyle geri dönm üştü.
Billy bu durum dan n efret etmişti. Bu m akinenin içinde kerten
kele yerin e korkunç d ereced e keskin bıçaklar vardı v e bir at tarafın
dan çekiliyordu. Bili sürüngen insanıydı; atlardan hoşlanmazdı.
A m a bahçe ejderha dışkısıyla dolm aya d eva m ediyordu.
Sonunda insanlara ne yapm aları gerektigini s ö yle m ey e alışan
Sarah Heap, Billy’y e saray bahçelerinin yan ında büyük bir alan v e
rip ejderha dışkılarını hem en oraya taşımasını ve bitkileri d ik m eye
başlam asını söylem işti. Billy bundan hiç hoşlanm am ıştı. Sebzeler
d en d e hoşlanm azdı zaten.
104
Arayış
105
Angie Sage
“ İş tanım ını yap tım ,” dedi Marcia. Billy’y e bir kâğıt uzattı. Billy
kâğıda tereddütlü bir şekilde baktı. Billy kâğıtlardan da pek hoşlan-
m azdı, özellikle ü zerin de yazılar olan şık, kalın kâğıtlardan. Aslın
da Billy’nin hoşlanm adığı şey yazıyd ı - nasıl yazacağını nereden
başlayacağını bilm iyordu.
“Öteki taraftan,” dedi Marcia.
“O h.” Bir kâğıt parçası onu bir kere daha alt ed erken kızaran
Billy kâğıdı ters çevirdi. “Siz okuyun. G özlüklerim y o k ,” d iye m ırıl
dandı. Kâğıdı Marcia’ya uzattı. Marcia artık kenarlarında bulunan
yoğun, kirli parm ak izlerinden korunm ak için kâğıdı dikkatle işa-
retparm agıyla başparm ağının arasında tuttu.
“ Ejderha bakıcısında aradığım ız nitelikler,” d iye başladı Mar
cia. “ 1- Ejderha, ejderha bakıcısının evin d e ve ve y a işyerinde yaşa
yacak.”
“ N e?” d iye sordu Billy şaşırarak.
“Spit Fyre burada yaşayacak,” dedi Marcia.
“Burada m ı?’
“ Evet, burada. Sebze tarlası ideal.”
“Ya sebzeler ne olacak?” d iye sordu Bili, birden sebzeler için
en dişelendiğini fark ederek.
“ Ejderha seçici değildir, her şeyi y er.”
“ Beni rahatsız ed en d e bu,” d iye m ırıldandı Billy.
“ 2~ Ejderha bakıcısı ejderhanın bütün bakım ını üstlenir. 3 -
çırak yaln ız iki akşam da bir v e hafta sonları ejderhayı ziyaret ed e
bilir v e o zam anlarda da yaln ızca yarım saat görüşm esin e izin v e
rilir. 4 - Ücret görü şm eye tabiidir - am a şu anda saraydan aldığının
iki katını ön eriyo ru m .”
“ İki katı m ı?” diye yutkundu Billy şok geçirerek.
“Tam am tam am , üç katı olsun. A m a son teklifim bu. İşi alacak
m ısınız alm ayacak m ısınız?”
106
Arayış
107
+ 12 4
TERRY T a r s a l
108
Arayış
dı. Terry işini seviyordu. S evm ed iği şey dükkânının arka tarafında
m or renkli bir piton b eslem ek zorunda oluşuydu. A m a Marcia
Overstrand onun en iyi m üşterilerinden biriydi v e Marcia’nın Ola
ğanüstü Büyücü olduğu on yıl içinde Terry kendini zorlayıp yılana
bakmış v e Marcia yen i bir çift ayakkabı istediğinde yılanın döktü
ğü derileri toplamıştı.
O sabah Terry yılanı henüz beslem işti v e bu iş onun sinirini
bozuyordu. İlık bir bardak elm a şarabıyla ken din e g e lm ey e çalışır
ken dükkânının buzlu cam ından Marcia O verstrand’ın m or kafta
nını gördü. Bir süre sonra dükkânın kapısı -M a rc ia ’dan korkarak-
hızla açıldı.
Terry Tarsal ayağa kalkm a zah m etin e girm ed en , “ Günaydın
Bayan O verstrand,” dedikten sonra şarabından bir yu d u m daha al
dı. “Y en i ayakkabılarınız henüz hazır değil. İğrenç pitonun deri
dökm esini bekliyoru m hâlâ.”
“ Onlar için g e lm e d im ,” dedikten sonra Marcia topallayarak
içeri girdi. “ Bu acil bir durum .” Eğilip ayakkabısını çıkardı, kırık to
pukla birlikte tezgâha attı. “ Ö ylece kırılıverdi. Hiç uyarıda bulun
madan. A yağım kırılabilirdi.”
Terry suçlu ayakkabıyı aldı, kol boyu m esafed en baktı. “ Bir
şeye basm ışsınız,” dedi M arcia’yı suçlayarak.
“G erçekten mi? Ben de ayakkabıların bunun için olduğunu
sanıyordu m ,” dedi Marcia. “Yani bir şeylerin üstüne basm ak için.”
“ Üstüne evet. A m a içine değil. Neyse, sanırım fırçayla çıkar.
B eklem ek m i istiyorsunuz, sonra m ı geleceksiniz?”
“ Büyücü K ulesi’ne bütün yolu hoplayarak gitm eyi planlam ı
yorum , teşekkürler Bay Tarsal. B ek leyeceğim .”
“ K eyfin ize bakın. Size m em n u n iyetle her num araya uyan ga
loşlardan vereb ilirim .”
109
Angie Sage
“ Ben galoş g iy m e m ,” dedi Marcia buz gibi bir ifadeyle. “Ve her
num araya uyan galoşlardan kesinlikle g iym em , çok teşekkürler.”
Terry Tarsal ayakkabıları alıp dükkânın arkasında kayboldu.
Marcia tezgâhın yanındaki rahatsız tahta banka oturdu -T e rry
m üşterilerinin dükkânda fazla oyalanm asını is te m e zd i- v e etrafı
na bakınm aya başladı.
Marcia, Terry Tarsal’ın dükkânına yaptığı ziyaretlerden hoşla-
nırdı. Kim senin kendisini bulam ayacağı karanlık sokaktaki sessiz,
eski dükkânda oturm ayı seviyordu. Eger birisi tesadüfen orada
oturduğunu görürse, Olağanüstü B üyü cü nü n de kalede yaşayan
d iğer insanlar gibi ayakkabıcının dükkânındaki sarsak bankta otu
rup ayakkabısını beklem esi karşısında yü zlerin d e beliren şaşkın
bakışın keyfini sürüyordu.
Böylece Terry Tarsal ejderha pisliğini tem izleyip yen i topuk
ya p m a ya v e onu kaplayacak yılan derisi bu lm aya çalışırken M ar
cia m em n u n iyetle oturup alınm ayı b ekleyen ayakkabılara baktı.
Hepsi çeşit çeşitti. Çoğu kalın ipleri ve ağır deri topuklan olan kah
veren gi ya da siyah deriden yapılm a sıradan ayakkabılardı. Ram b-
lings’teki a tölyelerde v e küçük fabrikalarda çalışanların ayaklarını
korum ak için giydikleri kırm ızı v e yeşil işçi saboları vardı. Ayrıca
ku rdelelerle bağlı küçük p e m b e dans ayakkabıları, yağlı deriden
yap ılm a balıkçı çizm eleri -M a rcia dükkânı dolduran beziryagının
kaynağının bunlar olduğunu fark etm işti- v e M arcia’nın o güne
kadar gördü gü en garip, en uzun, en sivri burunlu bir çift ayakka
bı da dükkândaydı.
Meraklanan Marcia ayağa kalkıp bu garip ayakkabılara yakın
dan bakm ak için yanına gitti. Kendine karşı koyam adan ayakkabıla
rı eline aldı. Ayakkabılar çok güzeldi, yum uşak deriden yapılmış, de
rine işlenmiş altın yapraklarla süslenmişti. Ayakkabılar norm al boy
110
Arayış
lil
Angie Sage
raz daha fazla özgürlü ge ihtiyacı olacağı bir yaşa geldigin i söyle
mişti. Septim us’un dışarı çıkıp ne yaptığını kendisine sö yle m em e
si konusunda fazla sorun yaratm ayacaktı.
Terry Tarsal’ın sesi M arcia’nın iyi düşüncelerini böldü. “ Siz m i
ödeyeceksiniz?”
“ Kesinlikle hayır! Ve bunları gördü güm ü Septim us’un bilm e
sini de istem iyorum . Anlaşıldı m ı?”
Terry Tarsal o m u z silkti. “ Bu ayakkabıların n eyle ilgili olduğu
nu bilm iyorum . Çırağınızın da söylediği tam olarak buydu - Mar-
cia’nın bunları görm esin e izin verm e. Bu konuda çok açık konuş
tu.”
“ Ö yle olm ası gerekir,” dedi Marcia onaylarcasına.
“ Her neyse, ayakkabıları yarın teslim etm eliyim . A m a neden
gelip kendisinin alm adığını bilm iyoru m . Snake Slipway kilom etre
lerce uzakta değil ki.”
“Snake Slipvvay mi? Oranın konuyla ne ilgisi var?”
“ Orada yaşıyor,” dedi Terry sabırsızlıkla, Marcia bilerek ağır
dan alıyorm uş gibi. “ Şim di şu topuğa gelince...”
“ Kim orada yaşıyorm uş?”
“ Çırağınızla gelen o garip adam - ayakkabılar onun içinmiş.
Bakın, topuktaki tutkalın kuruması için en az bir saat gerekli ve...”
“Ayakkabılar onun için m iym iş?’
“Yani siz şim di...”
“ Bay Tarsal. Bana cevap verin. Bu ayakkabılar tam olarak ki
min için?”
“ Buna ceva p verem em . Gizli bilgi.”
“Saçm a!” d iye patladı Marcia. “ Bu yalnızca bir çift ayakkabı
tanrı aşkına. Çok gizli değil herhalde?”
Terry Tarsal teslim olm uyordu. “ Müşteri gizliligi.”
112
Arayış
113 F:8
Angie Sage
114
Arayış
115
->• 13
BÜYÜCÜ KIZAĞI
116
Arayış
117
Angie Sage
118
Arayış
119
Angie Sage
“ Ö yle mi? Bahse girerim o zam anlar şim dikinden daha da sı
caktır,” dedi Beetle. “Ah, işte geldik. Bak, eriyip yen id en donm uş.”
B eetle’ın m avi ışığı odanın eski girişini kaplayan buz kalıbını yaka
lamıştı. Üzeri buz billuruyla kaplı geri kalan buzların tersine bu
buz kalıbı şeffaftı, için de yü zlerce m inik kabarcık vardı. Septi
m us’un aklına B eetle’ın M eyveli K öpü k’lerden biri geld i - lim onlu
olanı p ek sevm ezdi.
“ Bu yeni buz,” d iye fısıldadı Septimus.
Beetle om u z silkti. “ Biliyorum. A m a en azından yen id en don
muş. M ührü kontrol ed eceğ im .” Beetle balm um u anahtarını bu
zun yan tarafındaki m etal diske soktu. “Gittikçe garipleşiyor. Bura
sı yeniden mühürlenmiş. Hadi Sep. Kontrol etm em iz gerek en bir
şey daha var - am a ön ce sana bir şey gösterm eliyim .”
Beş dakika sonra Beetle kızağını iki burgulu ters dönüşle buz
spreyi içinde durdurdu. Septim us y ere devrilip m a v i-b e y a z tüne
lin tavanına bakakaldı.
“ Hadi Sep,” dedi Beetle. Septim us’un ellerini tutup ayağa kal
dırdı. “Bunu geçen hafta buldum . Dar yollardan birinde bir kestir
m e buldum v e şunu görd ü m .” Buzdan çıkan m or renkli bir ipin
küçük bir parçasını işaret ediyordu.
Septim us yakından bakm ak için ellerinin v e dizlerinin üstüne
çöktü.
“ Burada renk yok,” diye açıkladı B eetle’a. “ Bu yü zden bir kilo
m etre uzaktan görünüyor. Kazm aya çalıştım, am a işe yaram adı;
buzun içine göm ülm üş. Buz bunu yapıyor. Bir keresinde şans atkı
mı düşürm üştüm , ertesi hafta on santim lik buzun içine göm ü ldü
ğünü gördüm . Bir süre gelip geçtikçe atkımı görebildim , am a git
tikçe derinlere çekildi v e günün birinde artık g ö rem ez oldum . Bu
120
Arayış
yüzden ipi hâlâ g öreb ilm en çok ilginç.” Beetle buzu çakısıyla kazı-
yıp ipi biraz daha ortaya çıkardı. “E... hadi,” dedi.
“ Hadi ne?” d iye sordu Beetle şaşkınlıkla.
“ İpi tutup çek. Benim için dışarı çıkm adı, am a senin için çıka
cağını düşünüyorum .”
“ N eden ben?”
“ E, sana ait d e ondan.”
“Ne bana ait?”
Beetle esrarengiz bir şekilde gülüm sedi. “ Biraz çekersen anla
yacaksın, tam am m ı?”
Septim us şaşkın bir gü lü m sem eyle başını iki yana sallayıp Be
etle k eyiflen dirm ek için lim e lim e olm uş ipi tuttu, çekti. Tutabile
ceği ip parçası çok uzun değildi, am a şaşırarak kalın m or ipin yen i
yağm ış kardan çıkar gibi kolayca çıktığını gördü.
“ G eliyor!” d iye bağırdı Beetle heyecanlı bir şekilde. “ Biliyor
dum. D evam et, S ep!”
Septim us’ un cesaretlen dirilm eye ihtiyacı yoktu. Sabit bir şe
kilde çek m eye d eva m etti v e buz dağılıp iki altın kızak ayağı yü ze
ye çıktı. H ayretler içinde kalan Septim us biraz daha asıldı v e o gü
ne kadar gördü gü en güzel kızak ortaya çıktı. “ Büyücü Kulesi Kıza
ğı,” dedi nefes nefese. “ Beetle, Büyücü Kulesi kızağını buldun.”
“ Evet,” dedi Beetle, Septim us’un uzun zam andır görm ed igi
kadar geniş bir gü lü m sem eyle. “ Güzel, değil m i?”
“ Güzel mi? Bu inanılmaz." Septim us buz kristallerini kızaktan
silkeleyip kızağı altın ayaklarının üstüne koydu. Kızak buzun üs
tünde sabırla bekliyordu. Kaygan, yüksek v e narin yapısıyla yarış
atına b en zeyen kızağın yan ında B eetle’ın kızağı bir eşek gibi duru
yordu. Karm aşık oym aları, içine işlenm iş lapis lazuli çizgileri Sep
timus dokunduğunda neredeyse sıcak gibiydi. Mor, m avi v e altın
121
Angie Sage
rengi B eetle’ın lam basının ışığında parlıyordu. îki kıvrık kızak aya
ğının arasındaki altın çubukta yeşil ku rdeleyle bağlı güm üş bir dü
dük asılıydı.
“N eden kaybettiklerine şaşm am ak gerek ,” dedi Beetle. “ Dü
düğü kızakta bırakmışlar. Burada.” Beetle düdüğü çözü p Septi-
m us’a uzattı. “ Düdüğü ne zam an çalarsan sana gelecektir. V e bu
na ihtiyacın olacak. Bu güçlü kızaklar kendi kendilerine dolaşm a
larıyla ünlü. Bahse girerim o zavallı çırak uzun süre aramıştır. Kâ
bus gibi olm alı.”
Septimus düdüğü tuniğinin cebine koydu. “Teşekkürler Beetle.
Bir sürü şey biliyorsun. H em de Marcia’nın bile bilm ediği şeyleri.”
“ Bunu b ile m em Sep. Marcia senin sandığından fazlasını bili
yor. Yaln ızca söylemek istem iyor o kadar.”
“Bana söylem ed iği kesin,” dedi Septimus.
“ Eee?” dedi Beetle h em en konuyu değiştirerek. M arcia’nın o
sabah kendisine oldukça fazla şey söylediğinin farkındaydı. “ Bine
cek misin? Sana ikili burgulu ters dönüşü ve hatta ege r istersen üç
lü burguyu gösterebilirim .”
“Şey, belki daha sonra, biraz daha alışınca.” Septim us dikkat
le kızağa otururken B eetle’ın kızağı gibi birden fırlamasını bekler
gibiydi. A m a kızak onun talimatlarını bekliyorm uş gibi sabırla al
tında oturuyordu. “ Bü şeyi nasıl çalıştırıyorsun?” diye sordu. Daha
ön ce B eetle’a kızağını yokuş yukarı ve aşağı nasıl çıkarıp indirdiği
ni ve istediklerini nasıl yaptırdığını hiç sorm adığını fark etti.
“Yalnızca yapm an ı istediğin şeyi düşünüyorsun v e kızak bu
nu yap ıyor - am a eger doğru kişiysen. Eger b en im kızağım a bin
m ey e çalışırsan sana aldırm ayacaktır.”
“Tam am , o zam an. Bir d e n ey e y im .” İçinden yavaş, çok yavaş
d iye düşündü. B öylece Büyücü Kulesi Kızağı, B eetle’ın kahkahala
rı arasında yavaşça yola çıktı.
122
Arayış
123
14
S n a k e S l i p w a y ’d e k İ E v
124
Arayış
125
Angie Sage
126
Arayış
127
Angie Sage
128
Arayış
129 F :9
Angie Sage
130
Arayış
131
1 5 ■+—
Ç a t i K a t in d a
/ | arcellus’u evin en
\ f * üst katındaki küçük
odaya kadar takip ettiler. Burası
eğim li saçakların altına yapılm ış,
tahta lam brilerle kaplı ve karanlık
bir odaydı. O dada eski bir masa,
iki bank v e duvar dibine dizilm iş
birkaç sandalye vardı. Hepsi
evin bir önceki sahibi W easal f, <
Van K la m p ff’a aitti. Masanın
ortasında o sabah kâhya tarafın
dan yakılan v e hâlâ yanar halde
olan m u m yığınları vardı.
Marcellus onları içeri alırken
Septim us’un zihnini bir tanım a his
si kapladı. Kısa bir süre öncesine ka-
132
Arayış
dar burası onun odasıydı. A m a gerçek olam ayacak kadar uzun za
man ön ce olduğunu biliyordu. M arcellus’un zamanındayken ilk
birkaç gece bir sim ya yazıcısının onun kaçm asını ö n le m ek için ka
pı eşiğinde yattığı od aydı bu. Kendi zamanına d ö n m ek için um ut
suzca planlar yaptığı oda; çok aşağıdaki sokaktan geçen tanıdık bir
yüz gö rm ek için saatlerce dışarıya baktığı oda. Bütün her şey dü
şünüldüğünde burası dünyada en sevdiği yer değildi - am a şim di
Beetle ve Jenna’yla birlikte y in e oradaydı. Bu hayal bile etm e y e c e
ği bir şeydi. Septim us birden kendini çok garip hissetti. Masanın
çevresindeki banklardan birine çöktü.
Beetle v e Jenna da yanına oturdu. Üçü beklentiyle Marcellus
Pye’a bakıyordu. M arcellus şaşkın bir halde bakışlarına karşılık
verdi. “Şimdi... n ed en buraya geldik?”
“ N ick o’yla ilgili. Hatırladın m ı?” d iye sordu Septim us umutla.
A m a Marcellus’un onları özellikle bu odaya n ed en çıkardığı konu
sunda hiçbir fikri yoktu.
“ Nicko m u?” d iye boş bir ifadeyle sordu Marcellus.
“ Nicko. Kardeşim. Senin zamanında kısılıp kaldı. Onu hatırlı
yor olmalısın,” dedi Septimus, çaresizlik hissiyle. Aylarca bu görüş
m e için uğraşmıştı v e şim di M arcellus yin e her şeyi unutuyor gi
biydi.
“ Ah, hatırlıyorum ,” dedi Marcellus. Septim u s’un keyfi yerin e
geldi. “ Konu gözlü gü m . G özlü ğü m e hâlâ ihtiyacım var; bu çok si
nir bozucu. Şimdi, n erede şu gözlü gü m ?”
“ Başının üstünde,” dedi Septim us yorgu n bir sesle.
“ Gerçekten, buradaym ış.” M arcellus gözlü gü n e uzanıp bur
nunun üstüne koydu. “ Güzel. N ick o’ nun kâğıtları için buna ihtiya
cım vardı.”
Septim us heyecanlandı. îşte şim di bir y e re varıyorlardı. Jen-
na’ya gülüm sedi. N ick o’nun adı geçin ce Jenna’nın gözleri b ö yle
şüpheli bir şekilde parlak görünürdü.
133
Angie Sage
134
Arayış
adam asmaca, anlam adığı bazı şeyler v e bir sürü liste vardı. A m a
nedense bunlar kendini N ick o’ya yakın hissetm esini sağlam ak y e
rine, yazısının bu kadar eski, kırılgan kâğıtların üstünde g ö rm ek
kendini ondan daha da uzak hissetm esine yol açmıştı. Jenna uzun,
lııce kâğıtlara bakarken gözlerin d e yaşlar birikti.
“ Ne diyor, Jen?” d iye sordu Septimus.
“O... o bir liste yap m ış.”
“Tipik N icko,” dedi Septimus. “ D evam et Jen. Oku b ize.”
“ Oh. Tam am . Şöyle diyor:
135
Angie Sage
136
16 ~4~‘
SNORRI’NİN HARİTASI
137
Angie Sage
138
Arayış
inanlarına gitm ek için planlar yap m aya başladılar. Ells hala onlara
orada Bütün Zam anların Buluştuğu bir yer olduğunu söylem iş. Y e
rin adı Foriks Evi.”
Herkes duyduklarını sin dirm eye çalışırken m asada bir sessiz
lik oldu. Uzakta bir g ö k gürültüsü hom urtusu duyuldu v e rüzgâr
camları sarstı.
“ Foriks - bunlar yalnızca m asallarda vardır, aslında yoklar,”
dedi Septimus.
“ Kim bilir? Ben d e eskiden pek çok şeyin y o k olduğunu düşü
nüyordum , am a artık o kadar em in d eğilim .”
“ Biz çpk küçükken Nicko, Foriks’miş gibi yapardı,” dedi Jenna
özlem le. “Tuniğini başının üstüne geçirir v e korkunç hom urtular
çıkarırdı. Foriks sürülerinin nasıl hiç durm adan koştuklarına, y o l
larına çıkan her şeyi nasıl yed iklerin e -b u n a kızlar da d â h ild i- da
ir hikâyeler anlatıp beni korkutm aya çalışırdı. Yolu geçerken beni
atlara ve arabalara - v e Foriks’e - karşı çok dikkatli olm ak zorunda
bırakırdı.” Bir kahkaha attı. “ N e korkunçm uş değil m i?”
Septim us da büyük özlem duyuyordu. Jenna ne zam an bütün
Heap’lerin bir arada olduğu R am blin gs’teki eski gü n lerden söz et
se, aklına hep kaçırdığı şeyler gelirdi. O zam anlar kendini kötü
hissediyordu. Konuyu değiştirdi. “ Peki ya Ells hala - o nasıl senin
zam anında olabilir Marcellus?”
“Snorri’nin anlattığı bir şeyi şim di hatırlıyorum ,” dedi Jenna.
“ Ells halası gen çken aynadan düşmüş. Bir daha kim se onu g ö rm e
miş.”
“ Sanırım b öyle olm u ş,” dedi Marcellus. “Snorri, halasının a y
nanın içinde kaybolduğu ve Foriks Evi’nde çıktığını söyledi. Görü
nüşe g ö re rüya gibi bir yerm iş, çoğu insan oradan ayrılm ayı iste
m ezm iş - am a Ells hala kararlı bir çocukm uş v e m ü m k ü n olur ol
m az oradan ayrılm ak v e evin e g itm ek istiyormuş. Dışarı çıkm ayı
139
Angie Sage
140
Arayış
141
Angie Sage
lı bir adam ı kırm adı ve biraz içki içip sohbet ettik. Sanırım başına
gelenleri anlattığında ona deli d em ey en birisiyle konuşm ak hoşu
na gitmişti. Sessiz bir orm an da kaybolduğunu ve saldırgan Foriks
sürüsünden -a y n e n böyle sö y le d i- kaçarken Bütün Zam anların
Buluştuğu Y e r’e sığınm ış. Buraya o da Foriks Evi diyordu.”
Jenna soru sorm aya cesaret edem iyordu . “ Ona... D em elza ’ya
N ick o’yu görüp göm ed igin i sordun m u?”
“Sordum .”
Jenna ve Septim us heyecanlı bir şekilde birbirine baktı.
“Ve?...” diye sordu Septim us heyecanla.
Marcellus gülüm sedi. “Onu g örm ek le kalm am ış - onunla ko
nuşmuş bile. N ick o’nun b ü y ü k -b ü y ü k -b ü y ü k -b ü y ü k -b ü yü k -b ü -
y ü k -b ü y ü k -b ü y ü k halası olduğunu düşünüyordu. B öylece sonun
da onlara ne olduğunu öğren d im .”
“ Nicko, Foriks Evi’ne varm ış m ı?”
“Ö yle görün üyor,” dedi Marcellus.
“O zam an buraya geri dön eb ilir!”
“Y üz yıl içinde belki, bu yü zden onu zaten g ö rem ey e ceğ iz,”
dedi Septim us üzgün bir şekilde. “ Bu yü zden belki yü z yıl önce g e
ri gelm iş olabilir v e o şim di...”
Jenna onu durdurdu. “ Sep... yap m a! Lütfen, yapm a...”
“Çırak, yeter,” d iye çıkıştı Marcellus. “Zam an zam an zihnin
mutsuz bir hal alıyor,” diye çıkıştı Marcellus. Foriks Evi’nin Kuralı
nı h em en anladıklarını um alım . Zavallı D em elza çok geç olana ka
dar bu kuralı anlayam am ış.”
“ Hangi kuralı?” diye sordu Jenna.
“ D em elza kendi zamanından biri geld igin de dışarı çıkması
gerektigini fark etm em iş. Gelenler evin dışında kalm ak zorunday
mış - içeri girem ezler. Eşikten geçtiğin zam an hiçbir zamana ait
olm azsın.”
142
Arayış
143
Angie Sage
144
Arayış
145 F : 10
Angie Sage
146
1
—^ 1 7 ^ —1
Be l a
147
Angie Sage
karşıya gelm işti; her zam an serinkanlı ve kibar olm anın en iyi şey
olduğunu biliyordu - nasıl kışkırtılırsa kışkırtılsın. V e şu anda hol
de m or pelerininden sular dam layan, yeşil gözlerin den öfkeli parıl
tılar yansıyan M arcia’ya bakarken Marcellus bol m iktarda kışkırt
m ayla karşı karşıya kalacağının farkındaydı.
M arcellus’un kendi zamanında yaşıyor olm am asının neden
olduğu bütün güvensizliği birden kaybolm uştu. Hayattaki bazı
şeylerin zamanı yoktu v e Olağanüstü Büyücü de onlardan biriydi.
M arcellus son derece rahat bir tavırla, “ U ğram anız ne büyük neza
ket. Size içecek bir şey ikram edebilir m iyim ?” dedi.
“ Hayır,” diye parladı Marcia.
“Edem ezsin.”
“Ah,” diye m ırıldandı Marcellus. Bu en zor görü şm elerden bi
ri olacaktı.
Marcia bakışlarını bir yılanın avına baktığı gibi Septim us’a
dikti. “Septim us,” dedi buz gibi bir sesle. “ Belki beni... arkadaşınla
tanıştırm ak istersin.”
Septim us um utsuzca başka bir yerd e olabilm eyi diledi. Her
hangi bir yerd e olabilirdi. Hatta orm andaki W olverin Çukuru bile
şu anda çok uygun olurdu. “Şey,” dedi.
“Evet?” Marcia sag ayak ucunu yere vuruyordu. Mor piton de
risiyle kaplı sivri burunlu ayakkabısı yeni yeşil taşlarla kaplanmıştı.
Septim us derin bir soluk aldı. “ Marcia, bu Marcellus Pye. Mar
cellus, bu Olağanüstü Büyücü Marcia O verstrand.”
“Teşekkürler Septim us,” dedi Marcia. “ Ben de tam öyle oldu
ğunu düşünm üştüm . Bay Pye, çırağım artık başınıza bela olm aya
cak. Bir daha geri g e lm ey e cek v e son birkaç aydır başınıza açtığı
dertler yüzü nden özür dilerim . Gel Septim us.” Marcia kapıya y ö
neldi, am a Marcellus ondan önce gidip önünü kesti.
148
Arayış
149
Angie Sage
150
Arayış
151
Angie Sage
152
Arayış
Marcia, Septim us’un aniden balık tutm akla ilgilen m eye başla
dığı d ö n em i hatırlıyordu. Şim di her şey anlam lı g e lm e y e başlam ış
tı - ş e y aslında her şey değil. “Büyü Çubuğu onda ne arıyordu?”
“Benden almıştı. A m a geri v e rece ğ in e söz verm işti. A m a zaten
aldığını ile bilm iyordu .”
“ /Ve?”
“ Biraz karmaşık. Şey, Marcia...”
“ Evet?” M arcia’nın rengi biraz solmuştu.
“Büyü Çubugu’nu geri alabilir m iyim artık? Lütfen. Onunla
oyn am ayacağım artık, söz veriyo ru m .”
M arcia’ nın cevabı Septim us’un b eklediği gibiydi. “ Hayır, ala
m azsın.”
Büyücü v e çırak, Büyücü Y o lu ’nun geri kalanını sessizlik için
de yürüdü, am a Büyücü Kulesi avlusunu geçerlerk en M arcia’nın
yeni yeşil taş kaplı piton derisi ayakkabıları ejderha artığına ben zer
bir şeyd e kaydı. Bu bardağı taşıran son dam la oldu. “ Septim us,” di
y e parladı Marcia. “ O ejderha gidiyor. Bu avlunun kirlenm esin e bir
dakika daha izin v e rm e y e c e ğ im .”
“Am a...”
“Am ası m am ası yok. H er şey ayarlandı. Bay Pot sarayın yan ın
daki büyük sahada ona bakacak.”
“ Billy Pot mu? Ama...”
“A m a y o k dedim . Bay Pot kertenkeleler konusunda çok d en e
yim li v e em in im davranıp sorunu olan m u azzam büyüklükteki bir
kertenkeleden başka bir şey olm ayan ejderhana rahatlıkla bakabi
lir. Y ağm u r yağıyor; daha da şid d etlen m ed en ejderhanı oraya g ö
türebilirsin h e m e n .”
“A m a Spit Fyre hâlâ uyuyor,” diye itiraz etti Septimus. “ Onu
uyandırırsak ne olacağını biliyorsun.”
153
Angie Sage
Spit Fyre ilk kez sorunsuz uyandı. Septim us’un tırm a n ıp ‘her
zam anki yerine, en sesindeki boşluğa oturm asına izin verdi. Son
zam anlarda Septim us üstüne tırm anırken çıkardığı hom urtular
dan ve kuyruk savurm alardan hiçbirini yapm adı. Bugün Spit Fyre
n eredeyse uysal sayılırdı, yanlarından geçen C atchpole’un peleri
nine yönelttiği yakıcı ateş hariç. Ortalığı iğrenç bir yan m ış yün ko
kusu sardı.
Büyücüler Spit F yre’ı son kez bu kadar yakından havalanır
ken göreceklerdir. Septim us’un, “Spit Fyre, havalan,” em ri üzerine
ejderha kanatlarını yavaşça v e güçlü bir şekilde çırptı, avluyu şid
detli bir esinti kapladı. M ü kem m el bir havalanm aydı bu. Septimus,
Spit F yre’ı her kattan yavaşça geçirdi, kuleye cesaret edebildiği ka
dar yaklaştı. Pen cereler açıldı, m avi kaftanlı büyücüler heyecan
içerisinde dışarı eğilirken kuleden alkış sesleri koptu. Ejderha yir-
154
Arayış
ıninci kata ulaştığında büyük bir pen cere açıldı v e Septim us o ka
dar da takdir edici olm ayan bir tepki aldı.
“ Elli dakika!” d iye bağıran Marcia cam ı sertçe kapattı. Spit
i:yre şaşkınlık içerisinde kuleden uzaklaştı, am a Septim us onu g e
ri getirdi. T e p e ye varınca şans getirm esi için altın piram idin etra
fında bir kez dönüp tekrar yola çıktılar. Fırtına geçm işti. Lim anın
üstündeki açık gökyü zü d iğer taraflara da yayılıyordu. Güneş bu
lutların arasından çıkıyor, çok aşağılardaki çatılar yağm u rd a parlı
yor, sokaktaki su birikintilerinden parıltılar yayılıyordu. Altı aylık
düzenli ejderha uçuşu ve ondan ön c e A lther M ella’yla uçuş eğitim
leri sonucunda Septim us’un u çm a konusunda kendin e güveni
lamdı. Uzunca bir süre boyunca son uçuşu olacağı için saraya gi
den uzun yolu seçti.
Septimus, Spit Fyre’ı K u zey Kapısı’nın üstünden geçirip kale
nin en sevdiği kısm ının, R am blings’in üstüne getirdi. Aşağıdaki in
san sayısıyla bü yülenen Septimus, Spit F yre’ın kendi yolu nu seç
m esine izin verdi. İnsanların fırtınadan sonra dışarı çıktıklarını, ça
maşırlarını astıklarını, çatıdaki bahçeleriyle ilgilendiklerini ve y a
Çiftlikler’in h em en üstünde beliren gökkuşagını seyrettiklerini
gördü. İnsanlar çok yukarıda kanat çırpan ejderhanın sesi üzerine
durup el sallıyor y a da hayretle bakakalıyorlardı. Güneşte oyna
m ak için sıkışık odalarından çıkarılan çocuklar R am blin gs’in açık
yürüyüş yolu boyu nca koşturuyordu. Septimus, çocukların h e ye
canlı bir şekilde bağırdıklarını duyabiliyordu. “ Ejderha, ejderha!”
A m a M arcia’nın sesi kulaklarında çınlayan Septim us fazla zam anı
nın kalm adığını biliyordu. Gönülsüzce Spit F yre’ın yönünü saraya
doğru çevirdi. Kısa süre sonra Billy Pot’un sebze bahçesine yaklaş
mıştı.
Septim us iyi bir iniş yaptığını düşünüyordu, am a Billy Pot ay
nı fikirde değildi.
155
Angie Sage
156
18
Pa ra m pa rça
157
Angie Sage
158
Arayış
159
Angie Sage
160
Arayış
161 F: 11
+ 19 4
BAY EPHANIAH GREBE
163
Angie Sage
164
Arayış
165
Angie Sage
“ Aahh h!” diye bağırdı Jenna. Çığlığını bastırm ak için çok geç
kalmıştı, am a eli dehşet içinde ağzına gitti. A dam ın yüzünün yarı
sı fareydi. Sıçan burnu, sıçan bıyıkları ve iki uzun, sarı kem irgen di
şi vardı. Sıçanın ağzı hayretle açılmış, p em b e sivri dişi ortaya çık
mıştı. Sıçan yüzlü adam yüzünün alt tarafını gevşeyip boynuna
düşm üş olan uzun, beyaz ipek bir kum aşla örttü. Örtüsünü düzel
tip ipek kumaş sivri burnunu örtene kadar sarm aya d eva m etti.
“ Oh,” diye yutkundu Beetle. Jenna’yı bu konuda uyarm ası g e
rektiğini yen i fark etmişti.
Ephaniah Grebe başını sallayıp cıyaklarcasına bir şey söyledi.
Sonra şişe dibi kadar kalın gözlügünü başının üstüne kaldırdı. Jen
na gözlüklerin altında bir çift parlak, kesinlikle insana ait yeşil g ö z
ler görüp rahatladı. Beetle bir kez daha özür d ile m e y e çalıştı, am a
Ephaniah G rebe elini kaldırıp onu durdurdu, taburesinden inip
Jenna’yı selam ladı. Sonra cebin d en uzun, güm üş bir kutu çıkardı.
Kutunun içinde yü zlerce küçük beyaz kart vardı. Ephaniah
hepsini hızla tarayıp bir kart aldı, m asaya koydu. Jenna v e B eetle’a
ön e gelm elerin i işaret etti. Ü zerin de bol kullanıldığını gösteren
parm ak izleri bulunan kartta: K O R KM AYIN . BEN İNSANIM yazıyor
du.
“Oh. Ne... oldu peki?” diye sordu Jenna.
Aynı şekilde fazla kullanılmış başka bir kart diğerinin yerini
aldı: K A LIC I SIÇAN BÜYÜSÜ. 14 YAŞ IN D A VAHŞİ KİTAP DEPO-
SU’N D A K A R A N L IK B Ü Y Ü GÜNLÜĞÜ VE K A R A N L IK SIÇAN BUL
M A C A S I TAR AFIND AN PUSUYA DÜŞÜRÜLDÜM.
Beetle yutkundu. Ephaniah’a ne olduğunu hiç sorm am ıştı,
am a buna şaşırmamıştı. H er zam an iki k aran lık kitabın bir araya
gelip kendisine saldırsa ne olacağını m erak ederdi.
Başka bir kart çıktı: CADI A N A M O R W E N N A BENİ KURTARDI.
A R TIK YALN IZC A KISMEN SIÇANIM. İnsan tarafındaki elini uzattı.
166
Arayış
Jenna garip bir şekilde uzun v e ince tırnakların biraz sıçan p en çe
lerine ben zediğin i düşündü.
Beetle, Jenna’yı tanıştırm adığını fark etti. “ Ephaniah, bu Pren
ses Jenna,” dedi.
Ephaniah G rebe başıyla selam verip kartları deli gibi karıştır
dıktan sonra hiç kullanılm am ış, tem iz bir kartı m asaya koydu:
HOŞ GELDİNİZ MAJESTELERİ.
A rdından y in e kullanılm ış bir kart geldi: SİZİN İÇİN NE Y A P A
BİLİRİM?
B eetle yanıt olarak ipek keseyi m asaya koyu p açtı. İpeğin kat
ları arasında duran ıslak kâğıt lapasına inleyerek, dehşet içinde
baktı. Jenna’y ı rahatlatmakla o kadar m eşguldü ki yalnızca çarpış
ma değil, suyun da n eden olduğu m u azzam hasarı pek iyi anlaya
mamıştı. M ürekkep akmış, kurşunkalem izlerinin çoğu silinmiş ve
narin parçaların çoğu birbirine yapışm ıştı. B eetle’a eskiden kreşte
oynadığı ham ur karışım ını hatırlatıyordu.
Ephaniah G rebe uzun bir aaah sesi çıkardı. Beetle bu sesin sı
çandan çok endişeli bir koyunun sesine b en zed iğin i düşündü. K o
ruma Yazıcısı gözlügünü tekrar uzun burnunun üstüne koyup
önündeki felakete baktı. Az sonra m asaya başka bir kâğıt kondu:
BU NE?
Beetle elin den geld igin ce bunun ne anlam a geld igin i v e kâğıt
ların nasıl bu kadar yıpranm ış olduğunu da açıkladı. Beetle açıklar
ken Jenna kendini daha da huzursuz h issetm eye başladı. Sonunda
dayanam adı. “ Lütfen, Bay Grebe. Lütfen bunları bir araya getirebi
leceğinizi söyleyin. Lütfen.”
Masaya başka bir kart kondu: ZOR.
Sonra Jenna’nın yüzünün düştüğünü görü n ce ekledi: İM K Â N
SIZ DEĞİL.
“ Bu kâğıtlar kardeşim i gö reb ilm e m in tek yolu ,” dedi Jenna.
167
Angie Sage
168
—k 20
YENİDEN BİRLEŞME
169
Angie Sage
g e ” bir köşede belirir, küçük bir “süs” eşyası ulaşılam ayacak kadar
yüksekteki bir pencere pervazına konur veya dolaba yeni bir “ pe
lerin” asılırdı. İlkyansıtma sırasında kuleyi büyük bir heyecan ha
vası sarar, tam am en farklı bir şey yapıyorm u ş gibi görünen büyü
cüler her türlü şüpheli nesneyi kurcalar, hangisinin çırağın y ansıt
ması olduğunu bulm aya çalışırlardı.
Septim us yansıtm a odasına kapatıldıktan sonra Marcia, bah
çeden Spit Fyre’ın izlerini kaldırtm aya başladı - daha doğrusu
C atchpole’a kaldırttı. Ancak o akşam Catchpole kendini Eski Bü
y ü le r D olabı’na kilitlem iş oradan çıkm ıyordu. Sabırsızlanan Mar
cia, sarayın kapısında nöbet tutan Sıradan Büyücü H ildegarde’a
h em en Büyücü Kulesi’ne gelm esi için m esaj gönderdi.
Büyücü Yolu boyunca koşan H ildegarde saçı başı dağınık ve
nefes nefese bir halde geldi. Sonunda Büyücü Kulesi’nden uzun
süredir beklediği çağrıyı almıştı. A m a o Sıradan Büyücü olarak bir
görev verilm esini beklerken, elin e büyük bir süpürge v e kova v e
rildi. Her zam anki gibi kararlı olan Hildegarde, kendi kendine Bü
yücü Kulesi’ndeki her işin kendisini hayaline bir adım daha yak
laştırdığını söyleyip kollarını sıvayarak işe girişti. Ertesi sabah Hil
degarde, bir çift su geçirm ez çizm e alm ak için Terry Tarsal’ın ilk
müşterisiydi.
Kartal bakışlı H ildegarde saraydan gittikten sonra Merrin küs
tahlaşm aya başladı. Artık koridorlarda gizlice değil gögsünü kabar
tarak geziyordu. İki kez köşeyi dönerken bek len m ed ik bir şekilde
karşısına çıkan Jenna’yla n eredeyse yü z yü ze geliyordu. İkinci se
ferinde onun yanından geçip kendisini fark ed ip etm eyeceğin i
gö rm ek istedi, am a son dakikada bunun iyi bir fikir olm adığına ka
rar verip perden in arkasına saklandı.
170
Arayış
171
Angie Sage
172
Arayış
(iegil, öyle değil mi? Em inim kayıp parça o tekne resim lerin den bi
ridir, onlardan bir sürü vardı. Kayıp parçanın ön em li değil d e yal
nızca bir karalam a olm ası olasılığı büyük.”
Jenna, N ick o’nun yazdıklarının hepsinin kendisi için ön em li
olduğunu sö ylem ek ü zereyken Ephaniah önlerine başka bir kâğıt
koydu: Bütün kâğıtları güçlendirdim, ama gelecekte daha
Iv l korumak için ciltlemek istiyorum, izniniz var mı?
Jenna başını e v e t anlam ında salladı.
Ephaniah’ın gözleri parladı - bu onun sevdiği bir işti. Masanın
çekm ecesin den iki kart parçası çıkardı. Kartlar Jillie Djinn’in yeni,
kırm ızım sı m or Elyazm aları Odası kum aşıyla kaplıydı. D elm e ale
tini çıkarıp her kartta beş delik açtı, birleştirdiği kâğıtları alıp iki
kartın arasına koydu. Uzun, koyu m avi bir kurdele alıp kapakları
becerikli bir şekilde birbirine bağladı. B öylece N ick o’nun notlan
kalın, kırm ızı kartonların arasında gü ven ceye alınm ış oldu. Ardın
dan Koruma Yazıcısı köşeleri yen i bir kurdeleyle bağladı; sonra
son bir hareketle bü yük bir pul çıkarıp kum aşın üzerine yapıştırdı.
Pulun Ü zerinde kırm ızı üzerine altın harflerle EPHANİAH GREBE
TARAFIND AN KORUNM UŞ, K O N T R O L EDİLMİŞ VE G ARANTİ A L
TINA ALINM IŞTIR, yazıyordu.
Beyaz örtünün, altından sıçan bıyıkları gü lü m sem eyle kıpırdı-
yorm uş gibi kırışırken Koruma Yazıcısı g ü zelce ciltlenm iş kâğıt
ları Jenna’ya verdi. “ Oh... teşekkür ederim,” d edi nefesi kesilerek.
Sonunda N ick o’nun yazdıkları yen id en elin deydi; Jenna derin bir
rahatlama hissi duydu. Her şey yoluna girecekti. Gidip S ep’i g ö re
cekti. Haritaya birlikte bakacak v e Foriks Evi’ne nasıl gideceklerini
bulacaklardı. Sonra da gidip N ick o’yu geri getireceklerdi. Hızla dü
şü n m eye çalışan Jenna, Beetle için Jillie D jinn’den izin alıp ala
m ayacağını m erak etti. Beetle da onlarla gelebilse harika olurdu.
173
Angie Sage
Jillie Djinn, B eetle’ın gitm esi için izin verm eyin ce ona ne söyleye
ceğini düşünürken B eetle’ın sesi düşüncelerini böldü.
“ N eyin eksik olduğunu gördü n m ü?” d iye sordu endişe
içinde.
“ Eksik m i?” Jenna birden kendine geldi.
“ O h.” Ephaniah’m gü zelce ciltlediği kitabı açıp sayfalan çevir
m ey e başladı. Yazılar açık v e tem izdi, ayrıca hiç birleştirm ek için
izin yoktu. Koruma Yazıcısı harika bir iş çıkarmıştı. Jenna’nın
görm ed igi bir sürü şey vardı -erza k listesi, giysi, iki seyahat izni
için başvuru form u, çok sayıda yapılacaklar listesi, birkaç tane acil
yapılacaklar listesi. Sonra Marcellus’un tavan arasında gördügünü
hatırladığı şeyler v a rd ı- tekne karalamaları, dü ğüm çizim leri, kış
pazarı listesi, Nicko v e Snorri’nin oynadığı oyunlar. Bir şey hariç
hepsi oradaydı. Eksik olan haritaydı.
Jenna masanın üstündeki karışıklığa üzüntüyle baktı. Nic-
k o’yu bulm aları için gerek en anahtarın m asada binlerce parça ha
linde yattığını görünce gözleri yaşardı. Yanında Ephaniah’m güzel
elyazısıyla: Tamamlanmadı yazıyordu. -
Ephaniah, Jenna’nın ifadesini görm üş, a celeyle bir şeyler ya
zıyordu: Hepsi kayıp değil. Kayıp parça için A R A yapılabilir.
O İ/B ’e soracağım.
“OÜB kim ?”
Ephaniah kalem ini yen id en aldı, am a Beetle, “Olağanüstü Bü
yücü. Burada kısaca b öyle diyoruz. Başbüyücü Yazıcısı’na BY, ba
na GÖBVİK diyoruz. A m a bunu artık kim se kullanm ıyor, çünkü
Beetle d em ek daha kolay.”
“ GÖBVTK ne?”
“ Genel Ön Büro v e İn celem e Kâtibi.”
174
Arayış
175
+ 21
T e r t iu s füm e
enna ve Beetle,
1 Ephaniah’ ın ça
lıştığı parlak alan
dan çıkıp bodrum u
nun karanlığına g ö
müldüler.
“ M ahzenlerin gü
venli olup olm adığı
nı kontrol etm eli ve
kilitlem e yap m a
lıyım , am a uzun sür
m ez,” dedi Beetle.
Jenna koşup Marcia’
yı bulm ak için sabırsızlanı
yordu, am a B eetle’ın yap m a
sı gerek en işleri olduğunun
176
Arayış
177 F : 12
Angie Sage
“Şey?'
“Yani Karanlık Büyü. Birisine yaptım , am a işe yaradığını
sanm ıyorum . Şim diye kadar başına bir şey gelm ed i, gelseydi du
yard ım .”
Tertius Füm e eğlen iyor ve alay ed iyor gibiydi. “ D em ek Bir
Başkasının Kaderini Karartma Buyüsü’nü denedin, öyle m i?” di
y e sordu. “ Peki, neden senin gibi gen ç bir yılan b ö yle k aran lık bir
yolculuğa çıkm ak istiyor? Senin yaşındayken ben şansımı ön ce bı
çak b ilem ed e denerdim . Çok daha tatmin edicidir.” Hayalet güzel
anılarını yen id e yaşıyorm uş gibi güldü.
Yeni yazıcı şaşırmıştı. “Oh. Şey, ben bıçaklardan pek hoşlan
m am .”
178
Arayış
179
Angie Sage
180
Arayış
181
Angie Sage
“ Evet.”
“Çok gü zel.” Hayalet ellerini beklentiyle ovuşturdu. “ Şimdi,
sözleşmenin seni bağlam ası için Ş e y in e sana verdiği h izm etlere
bir teşekkür olarak değerli bir şey verm en gerekiyor, sözleşmenin
sem bolü olarak takacağı bir şey. Gerçek olanın kötü bir kopyası ol
sa da parm ağındaki şu yüzüğü verebilirsin .”
“ A m a bu...” Merrin durup sö ylem ek üzere olduğu şeyden da
ha iyi bir şey düşündü. “ Ç ıkm ıyor.”
Tertius Füm e haince gülüm sedi. “ Eger hâlâ bıçak kullanabili-
yorsam çıkar.”
M errin’in rengi soldu.
“ Bu yü zden ben d e n em e y e kalkm adan başka bir şey bul ço
cuk.”
Merrin panik halde ceplerini karıştırdı. Dedektifi ve rm e k üze
reyken son yılan şekerlem esini buldu. “ İşte bu !” dedi yılanı zaferle
uzatarak.
182
Arayış
“A m a şu hayalet...”
“Çok sessiz olurum . Bir şey anlam az. Bir saniye sonra geli
rim.”
Jenna geçidin soğu k tuğla duvarına dayanıp B eetle’ın ayak
seslerinin m ah zen d e uzaklaşmasını dinledi. B eetle’ın gü ven veren
varlığı olm adan m u m ışığıyla aydınlanan geçit Jenna’yı ürkütüyor
du. Ullr’a biraz daha sarıldı. Ullr öfkeli bir şekilde m iyavlarken Jen-
na kedinin titrediğini hissetti. Ullr birden beden in i çevirip hafifçe
önüne geçti. Jenna bir an için onun B eetle’ı takip edip kendilerini
ele vereceğin i düşündü. A m a sonra ne olduğunu anladı. Güneş
batmıştı. Ullr dönüşüyordu.
Jenna, Ullr’un dönüştüğünü defalarca görm üş olsa da hâlâ
büyüleniyordu. N ered eyse büyük bir hayranlıkla küçük turuncu
kedinin kuyruğundaki siyah kısm ın büyüdüğünü gördü. Derisinin
altındaki kaslar kalınlaşıp güçlenirken kürkü dalgalanıyordu. Şim
di küçük kedi hızla büyüyordu. Kuyruğundaki siyahlık, güneş tu
tulmasının gölgesinin dünyaya inişi gibi vücu du na yayılırken b e
nekli turuncu kürk kaygan, parlak siyaha v e sonunda m avi gözleri
parlak yeşile dönüştü. Kırk saniye içinde GündüzUllr’u G eceU llr’u
oldu. Artık Jenna’ya geçitte eşlik ed ecek -u cu turuncu ku yruklu-
bir panteri vardı.
183
Angie Sage
“ Bu... şey ne?” d iye sordu Tertius Füm e alaycı bir tavırla.
“ Yılan. Sonuncusu.” O ğlanın sesi öfkeli çıkıyordu.
Beetle elin de olm adan onlara doğru aceleyle baktı. Y en i yazı
cı, yılanı halka halinde bağlam aya çalışıyordu. “ Bak,” dedi panik
içinde. “ Daha küçültebiliyorum . O zam an yüzük olabilir, çok güzel
bir yüzük.” Beetle, oğlanın gözlerini kapatıp Küçültme Büyüsü
yaptığını gördü. İşe yaradığını görü n ce çok şaşırdı. Yılan küçük bir
dum an bulutunda kayboldu v e oğlan Tertius F u m e’a gösterm ek
için elini uzattı.
“ Olsun bakalım ,” dedi hayalet. “Ş e y ’e yüzüğü ver v e işim ize
bakalım .”
Beetle daha fazla kalm ak istem edi. Jenna’y ı uzun bir süre yal
nız bırakmıştı. Kıvrılan geçitten hızla geçip sona yaklaşırken kalbi
korkudan hopladı. Jenna’yı bıraktığı yerd e iki küçük g ö z ona bakı
yordu.
“Jenna?” diye fısıldadı. N eler olduğu konusunda bir tahm inde
bulunm ak istem iyordu.
Jenna duvarların yanındaki gölgelerin arasından çıktı. “ Bul
dun m u?” d iye sordu endişeyle.
“Şişşttt,” d edi Beetle. “ K ıpırdam a.”
“ Neden? Oh Beetle, orada değil m iydi?”
“Yalnızca... kıpırdama... tam am m ı?”
Jenna donup kaldı. Bir şeyler ters gidiyordu. Beetle gölgelerin
arasında kalarak duvar boyu nca sessizce ilerledi. Ullr’dan alçak
sesli bir hırıltı yükseldi. “ Ullr, şişttt,” d iye fısıldadı Jenna.
Beetle ileri atıldı.
Ullr hırladı.
“ Hayır! Dur! Beetle, o Ullr. Ullr, bırak on u !” Beetle kolunu Ull-
r’un dişlerinin arasından kurtarırken Jenna, Ullr’u çekti. “ Hayır,
184
(
Arayış
185
-+ 2 2 + -
İŞTEN KOVULAN
186
Arayış
187
Angie Sage
Beetle hafifçe inledi.
“Yeni yazıcım Daniel Hunter, Bay Fox’la yaptığınız konuşma
ya kulak misafiri olmuş. Anladığım kadarıyla iki gün önce Bay
Fox’u, uygun şekilde bağlamayı ihmal ettiğiniz İncelem e Kızagı’nı
geri getirmesi için izinsiz bir şekilde Buz Tünelleri’ne göndermişsi
niz. Bay Fox, Buz Perisiyle karşılaştığı için günün geri kalanını re
virde geçirm ek zorunda kalmış. Bu yüzden o öğleden sonrayı yine
bir yazıcı eksik geçirdik. Doğru mu?”
Beetle perişan şekilde başıyla onayladı.
“ Bana cevap ver!”
“Evet. Doğru,” diye mırıldandı Beetle. Jenna, Beetle’a üzülerek
baktı, ama mutsuz bir şekilde çizmelerine bakan Beetle bunu fark
etmedi.
Ne yazık ki Jillie Djinn henüz işini bitirmemişti. “ Normalde ya
zılı bir özür ve Elyazmaları Odası’nın bütün kurallarına her zaman
uyacağınızı gösteren bir dilekçeyle bu davranışları görm ezden ge
lebilirdim.”
Beetle başını kaldırıp Jillie Djinn’e baktı, ama onun bakışları
Beetle’ı delip geçiyordu. Beetle’ın rengi pencereden giren kırmızı
ışıkta bile solgun görünüyordu. Bu noktada bir “ Fakat” sözcüğü
nün gelecegini biliyordu. Hem de büyük bir “ Fakat” .
Ve geldi.
“Fakat,” dedi Jillie Djinn. “İncelem e kâtibimin bir kapağın
mührünün açılması ve sonra da anladığım kadarıyla o kapaktan
gizli bölgeye girilmesi işine ortaklık etmesini görm ezden gele
m em .”
Beetle midesinin bulandığını hissediyordu. Jillie Djinn öğren
mişti - tam kendisinin tahmin ettiği gibi.
Jillie Djinn bulunduğu yüksek yerden ona bakmaya devam
ediyordu. Masadan inmeyi istiyor gibi görünmüyordu -Jenna bu
188
Arayış
189
Angie Sage
Bundan sonra başbüyücü yazıcısı bir şey söylem edi -çünkü
GeceUllr’unun gölgelerin arasında Jenna’nın peşinden gittigini
görmüştü. Jillie Djinn’in vahşi hayvanlardan ödü kopardı. Partrid-
g e ’in masasında saat gece yarısını geçene kadar hareketsiz kaldı,
sonunda cesaretini toplayıp üst kattaki odasının güvenligine koştu.
Jenna, Beetle’ın yürümesine yardım ederek -Beetle uykuday
mış gibi hareket ediyordu- ön ofise soktu, öfkeli bir şekilde kapıyı
çarptı. Beetle’a şöyle bir bakınca masasını toplamak için hiçbir şey
yapmayacağı anlaşılıyordu. Beetle yalnızca dikilip ofisine bakıyor,
sevdiği her şeyi içine zihnine kazımaya çalışıyordu: pencere perva
zına dizilmiş kâğıt istifleri, kitap yığınları, masası, döner sandalye
si, Foxy’nin o sabah ona getirdigi ve yem eyi unuttuğu sosisli sand
viç -hatta Vahşi Kitap Deposu’nun kapısı. Beetle baktığı bütün bu
şeyleri bir daha aynı şekilde görm eyeceğini biliyordu. Bir daha
Elyazmaları Odası’na girm eye cesaret etse bile -k i bunun olmaya
cağını biliyordu- hiçbir şey aynı olmayacaktı.
“Yanına almak istediğin bir şey var mı?” diye sordu Jenna.
Beetle başını iki yana salladı.
Jenna, Beetle’ın masasına baktı. Beetle gün biterken masayı
derleyip toplamıştı. Elyazmaları Odası kalemi diğerleriyle birlikte
hokkasında duruyordu. “ Kalemini alacağım. Onu bırakmak zorun
da değilsin.”
Am a Beetle kendisine orayı hatırlatacak bir şey istemiyordu.
“Foxy,” dedi çatlak sesle. “ Foxy’ye ver.”
“Tamam.”
Jenna hızla Foxy’ye kısa bir not yazıp bulduğu Büyü B a ğ la
ma ipiyle Beetle’ın Elyazmaları Odası kalemine bağladı. Siyah
oniksten yapılma güzel kalem yeşim yeşiliydi ve eger yakından ba
karsanız içindeki karmaşık yuvarlak desenlerle BEETLE yazılı ol-
190
Arayış
191
— 23 4 -
YANSITMA
B
üyücü Yolu’nun sonunda
ki gümüş meşale direkle
rinde kalan son meşaleler de rü
gâra karşı direnm eye çalışıy
alevleri fırtınada ıslak bez gibi
savruluyordu.
“Hadi Beetle, bununla mü
cadele etmelisin!” diye bağırdı
Jenna rüzgârın uğultusunu bas
tırm ak için. Büyük K em er’e
yaklaşıyorlardı. “Seni böyle fırla
tıp atamaz. Bekle -Marcia, bu ko
nuyu duyduğunda Jillie Djinn’in hiç
şansı kalmayacak.”
Beetle’ın cevap verecek enerjisi
yoktu. Jenna onu kemerden geçirip
Arayış
193 F : 13
Angie Sage
rekiyor. Yakında bitecek ve sonunda hepimiz ne olduğunu öğrene
ceğiz. Belli ki çırak bu konuda çok iyi, çünkü kimse ne olduğunu
tahmin edemedi, ama...” Hildegarde’ın sesinde onaylamayan bir
ton belirdi. “Yaşlı büyücülerden bazıları bahse giriyor.”
“Oh, çok şükür,” diye derin bir nefes aldı Jenna. “ Bir an için
çok geç kaldığımızı sandım.”
“Çok geç mi? Hayır, sanırım sona ulaşması için on dakikası
var.”
“Son mu?”
“Yansıtmanın sonu. Büyük salonu denem enizi öneririm. Es
ki Büyü Dolabı’nda her şeyin yerinde olmadığını düşünüyorum.”
Hildegarde işbirlikçi bir şekilde göz kırptı. “Ama lütfen beni bağış
layın, bunları yerine kaldırmalıyım. Sonra size katılırım.” Yanların
dan hızla yürüyüp gitti.
Jenna ve Beetle, Büyücü Kulesi’nin büyük gümüş kapılarına
giden merdivenlere çıktılar. Jenna, şifreyi söyleyince kapılar sessiz
ce açıldı. Büyük salona girerlerken çok renkli, titreşen harflerle
HOŞ GELDİNİZ PRENSES sözleri yazıldı. Geçmişte olduğu gibi HOŞ
GELDİNİZ İNCELEME KÂTİBİ sözlerinin bulunmaması Beetle’ın
dikkatinden kaçmadı. Beetle, Büyücü Kulesi’nin bu durumu nere
den öğrendiğini merak etti. Bu mümkün olsa kendini daha da kö
tü hissedebilirdi. Durum her nasılsa resmi hale getirilmişti.
Büyük salonda beklentili bir uğultu vardı. Büyücü kalabalığı
ortalıkta dolaşıyor, bazıları sohbet ediyor veya büyük salona çok
önemli bir iş için tesadüfen gelmiş gibi görünm eye çalışıyorlardı.
Jenna, daha önce hiç bu kadar çok büyücüyü bir arada görm em iş
ti. Renkli bir sahneydi; Sıradan Büyücü kaftanı mavisi, Büyücü Ku
lesi’nin geçmişindeki önemli anları gösteren duvardaki hareketli
resimlerin parlak, değişken arka planından yansıyordu.
194
Arayış
195
Angie Sage
seldi. “Bu telaşı onaylamıyorum,” diye devam etti Marcia. “Açıkça
sı hepinizin yapacak daha iyi işleri olduğunu umardım. Am a ne
yazık ki bu bir gelenek haline geldi -aslında bir süre önce aynı şe
yin bana da olduğunu hatırlıyorum. Hepiniz buraya toplandığınıza
göre yansıtmanın buraya yapılacağını düşünüyor olmalısınız.”
Genel bir uğultunun ardından cesur bir büyücü bağırdı. “Bize
bir ipucu verin, Olağanüstü Büyücü.”
“Ben de sizden fazlasını bilmiyorum ,” diye cevap verdi Mar
cia. “Çırağım neyi yansıtacağına kendi karar verdi. Bana kararını
bildirmedi.”
Büyücüler Septimus’un neyi yan sıtacağı konusunda kendi
teorilerini ileri sürerken heyecanlı mırıltılar yükseldi. Marcia sesini
yükseltti. “ Bununla birlikte... affedersiniz, sessizlik lütfen! Evet! Te
şekkür ederim. Israr etm em gereken bazı şeyler var. Bir: Yansıt
ma bitene kadar lütfen gerekenden fazla hareket etmeyin. İki:
Yansıtma tamamlandığında eger yan sıtılan şey hem en görün
mezse onu aramak için kulede koşturmanızı istemiyorum. Eger
şimdiye kadar görm ediyseniz kaybolduktan sonra görecek haliniz
yok, değil mi?”
Kalabalık itaatkâr şekilde başını salladı.
“Ve üç -bahse girm ek yok.”
Büyücüler uğultularını bastırmaya çalıştı. Jenna’ nm daha ön
ce gördügü pem be kâğıtlar telaşla ceplere tıkıştırıldı.
“Şimdi yansıtmanın sonu için geriye sayımı başlatıyorum.
Beş... dört... üç...”
Eski Büyü Dolabı’ndan bir çatırtı yükseldi. Catchpole büyük,
tangırdayan bir çöp tenekesiyle sendeleyerek dışarı çıktı. Teneke
zavallı Catchpole’u büyük salonda takip ederken kalabalık çok eğ
leniyordu. Marcia inanamayarak olanları seyrediyordu -e g e r bu
196
Arayış
yansıtmaysa daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Hem ses,
hem maddenin yansıtılm asının mümkün olmadığı düşünülü
yordu. Marcia genç bir çırakken y a n sıttığ ı dans eden koyun gru
bundan Alther’in doğum günü için espri olsun diye minik bir m ee
sesi çıkartmayı başarmıştı, ama kısa ve belli belirsiz bir m ee’ydi.
Kulakları ağır işitmeye başlamış olan Alther hiç duymamıştı bile. ■
“Eski teneke kutusundan neden bu kadar korkuyor?” diye
sordu Jenna, Beetle’a, heyecanlı gürültünün arasında.
“Galiba Sep duble blöf yaptı,” dedi Beetle.
“Ne yaptı?”
“Biz çöp tenekesi görüyoruz. Am a Catchpole başka bir şey gö
rüyor.”
“Ne gibi?”
“Herhalde en çok korktuğu şeydir. Genellikle işe yarar. Ve bu
demektir ki Sep, Catchpole’un ne gördügüne karar vermesi gerek-
memiştir -Catchpole bunu onun yerine yapıyor.” Jenna, Beetle’a
hayranlıkla baktı. Bütün bunları nereden biliyordu? Beetle bu ba
kışı yakalayıp kızardı.
Eski patronu Hunter tarafından kovalandığını sanan Catchpo
le tekrar Eski Büyü Dolabı’na dalıp kapıyı çarptı, çöp tenekesi dışa
rıda kaldı. Çöp tenekesi-Hunter bacaklarını çekti, kapağını düzelt
ti, küçük, kıllı kollarını kavuşturup kapının dışına yerleşti. Çöp top
lanması için konan çöp tenekelerinden biri gibi duruyordu artık.
Bu heyecanın arasında hiç kimse merdivenlerin acil duruma
göre hızlandığını ve parlak yeşil bir şeyin hızla aşağıya indiğini fark
etmedi. Birkaç saniye sonra Septimus m ükem m el bir zamanla
mayla m erdivenlerden atlayıp Marcia’nın yanında kayarak durdu.
İLK BAŞARILI YANSITMANIZA TEBRİKLER ÇIRAK yazısı ayakları
nın dibinde dönüyordu.
197
Angie Sage
Septimus’un gelişi alkışlarla karşılandı. Septimus mutlulukla
sırıtıyordu. Tenekeyi işaret edip parmaklarını şaklattı. Teneke se
vinçli b;r ooooooh çığlıkları arasında yeşil bir duman ve gürültüy
le gözden kayboldu.
Marcia pek m emnun değildi. “ Buna gerek yoktu Septimus.
Burada ucuz biryü gösterisi yapmıyoruz. Bu ciddi bir iş.”
Marcia sözlerinin ne kadar doğru olduğunu bilmiyordu. Tam
o anda Büyücü Kulesi’nin kapıları savrularak açıldı ve Tertius Fu
m e’un silueti kör edici bir şimşekle birlikte içeri girdi.
198
24
TOPLULUK
eyecanh şamata
n
lik aldı.
nın yerini
ürkütücü bir sessiz
199
Angie Sage
şüphe pırıltısı geçerken Septimus’a mırıldandı. “Bu hâlâ seninyan-
sıtman değil, değil mi?”
“ Hayır, değil,” diye cevap verdi Septimus. Keşke olsaydı, diye
düşünüyordu. Tertius Füme konusunda kötü şeyler hissediyordu.
Büyücü Kulesi’nin eşiğinde duran Tertius Füme, Marcia’ya
alaycı bir şekilde baktı. “Ee,” dedi. “Bizi içeri davet etm eyecek mi
sin? Bu âdettir, biliyorsun. Aslında zorunlu olduğunu biliyorum.”
“Zorunlu mu?” dedi Marcia. Hayaletin arkasındaki karanlığa
bakıp neden biz ifadesini kullandığını merak etti. Sonra nedenini
gördü. Tertius Fume’un arkasında bir mor denizi vardı. Beyaz mer
mer merdivenleri kaplamış yüzlerce Olağanüstü Büyücü hayaleti
loş ışıkta su gibi dalgalanıyordu. Marcia’nın rengi soldu. “Oh,” diye
fısıldadı.
“Gerçekten oh.” Tertius Füme sırıttı.
Marcia şok geçirirken bunun ne anlama geldigini fark etti -
Hayaletler Topluluğuydu bu. Septimus’un çıraklığının son gü
nüne kadar görm eyi beklem ediği bir şeydi. O gün topluluk geldi
ğinde çırağın A rayış Ç öm legi’inden bir taş çekmesi gerekiyordu.
Bu korkunç bir andı. Herkes biliyordu ki eger çırak A rayış Taşla-
r ı ’ndan birini çekerse A r a y ış a hemen gönderilirdi - ve hiçbiri
asla geri dönmezdi. Ondan önceki bütün Olağanüstü Büyücüler
-çırağının cezasını alması için sabırsızlanan DomDaniel hariç- gi
bi Marcia da o günden korkuyordu; aslında Marcia bu yüzden yıl
lardır bir çırak almakta tereddüt etmişti.
Marcia daha önceki bütün Olağanüstü Büyücüler’in hayalet
lerinden oluşan topluluğun Büyücü Kulesi’ne her zaman kabul
edilmesi gerektigini biliyordu. Aynı zamanda, yalnızca tehlike an
larında Yaşayan Olağanüstü Büyücüye kendisinden öncekilerin
kolektif bilgeligini verm ek için beklenmedik şekilde ortaya ç ık
tık larım da biliyordu. Olağanüstü Büyücü hayaletlerinden olu
200
Arayış
201
Angie Sage
Marcia ne söyleyeceğini biliyordu. Olağanüstü Büyücülüğe
aniden atandıktan sonraki birkaç gün içinde deli gibi ezberlem eye
çalıştığı çok sayıdaki davranış kurallarından biriydi bu. Am a söyle
mek istemiyordu. Tertius Füme da bunu çok iyi biliyordu. Ve Mar
cia da onun bildiğini biliyordu. Alaycı gülümsemesinden ve kolla
rını kavuşturma şeklinden anlaşılıyordu.
Marcia derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. Asi denecek ka
dar kendine güvenli sesi büyük salonu doldurdu. “Olağanüstü Bü
yücü olarak topluluğu Büyücü Kulesi’ne davet ediyorum. Sizin ge
lişinizle Olağanüstü Büyücü olarak yetkilerimi bırakıp kalabalığın
arasında bir ses olacağımı bildiriyorum. Burada hepimiz eşitiz.”
“ Bu daha iyi,” dedi Tertius Füme. Eşiği geçip parmağını Mar-
cia’ya doğru oynattı. “ Unutma, kalabalığın arasında bir ses. Artık
yalnızca busun.” Hayalet içeri girip sahibiymiş gibi büyük salona
baktı.
Herkesin dikkatinin Tertius Fume’un üzerinde olmasından
yararlanan Septimus, Marcia’nın yanından uzaklaştı, büyük salo
nun gölgelerine karıştı. Kapıdan geçince Jenna ve Beetle’ı fark etti.
“Merhaba Jen, Beetle,” diye fısıldadı.
“Oh, Sep,” dedi Jenna. “Çok şükür iyisin. Tertius Füme...”
“Şişttt...” Septimus parmağını dudaklarına götürdü.
“Am a o...”
“Şişşttt! Dikkatimi yogunlaştırmalıyım Jen.” Septimus o kadar
haşindi ki Jenna devam etm eye cesaret edemedi.
Septimus, hafızasındaki Olağanüstü Büyücü olmanın bütün
yönlerini içeren devasa Kural Kitabı’nı hızla taradı. Marcia her gün
Septimus’a kitabın bir bölümünü okutmuştu ve Septimus Gebble-
gons: Sağlık ve Güvenlik Düzenlemeleri bölüm i/ye gelmişti. Bü
yücü Kulesi’ne doluşan m or renkli hayalet denizini seyrederken
202
Arayış
203
Angie Sage
hayalet gerektigini hesaplamıştı. Bu yüzden hayaletler içeri dolu
şurken Septimus kısa sürede salonun karşısında duran Marcia’yı
gözden kaybetmişti, ama teker teker içeri giren hayaletlerin hiçbi
rini gözden kaçırmamaya dikkat ediyordu. Özellikle iki tanesini
arıyordu -b ir tane görm ek istediği, bir tanede görm ek istemediği
vardı.
Kapıda meydana gelen birikme yüzünden işi daha kolaylaştı.
Hem en hem en her hayalet bir an durup uzun zaman önce ayrıldı
ğı yere bakıyordu. Merdivenlerde uzun bir kuyruk oluşmuştu, ama
en sonunda bütün hayaletler kapıdan geçti ve etrafına bakınıp
kendilerine uygun bir yer seçtiler. Son hayalet Septimus’un gör
meyi istediği Alther Mella’ydı. Uzun boylu, yeni hayalet Alther
açıkça seçiliyordu. Kaftanı hâlâ parlak görünüyordu ve kararlı bir
hareket tarzı vardı. Canlıyken olduğundan daha bakımlıydı.
Bakımlı olmanın her zaman daha kolay olduğuna dair espri
yapardı. Saçları güzelce toplanıp atkuyruğu yapılmıştı, sakalı ma
kul bir uzunluktaydı ve artık üzerine yapışmış yiyecekler yoktu.
Alther Büyücü Kulesi’ne neredeyse gönülsüzce girdi.
“Alther!” diye fısıldadı Septimus.
Alther’in yüzü aydınlandı. “Septimus!” Sonra yüz ifadesi ka
rardı. “ Bu olayın neyle ilgili olduğunu biliyor musun?”
Septimus başını salladı.
Büyük salona sessizlik çökmüş, gümüş kapılar yavaş yavaş
kapanıyordu. Marcia topluluğa yukarıdan bakabilmek için dur
durulmuş döner merdivenlerin ilk birkaç basamağına çıktı. Ağzı
kurumuştu, elleri titriyordu; ellerini ceplerine sokarken yüzünde
korkusuz bir ifade olmasına dikkat etti.
Kuleye ciddi, beklentili bir atmosfer hakim olurken bütün
gözler Olağanüstü Büyücü’deydi. Marcia m or denizi tarayıp Septi-
204
Arayış
205
Angie Sage
“ Evet.”
“Çok şükür. O kadar endişelendim ki. Şu yüzük -İki Yüzlü Yü
zük. Tanımlamayı bitirdikten sonra çamurdan hiç çıkarmadığımı
biliyorsun. Derin tem izlikten sonra onu aradım, yoktu, bu yüz
den sorun olmadığını düşündüm. Am a bazen orada olmamasının
nedeninin, yüzüğün onu tekrar bir araya getirmesi ve kaçmasını
sağlaması olup olmadığını merak ediyorum .”
“Am a yalnızca bir çamur yığını haline gelmişti,” dedi Septi
mus. “Ve her yere yayılmıştı. O haldeyken sonra nasıl yeniden bir
araya gelebilir ki?”
“Ee... bunu hiç bilemezsin. O yüzük çok güçlü. Bataklık Brow-
nileri onu yedikten sonra yeniden bir araya getirmiştir. Her neyse,
buraya gelip gelm edigine bakıyordum, ama buradan anlayamıyo
rum. Hepsi aynı görünüyor.”
“O aynı görünm ez.”
“ Evet. Haklısın. O korkunç, eski şapkası - onu giyer, değil
mi?”
Septimus sırıttı. “ Herhalde.”
Marcia, uçarcasına adımlarla Tertius Fume’a yaklaştı. “Çı
rağımla konuşmak için izne ihtiyacım yok,” dedi hayalet.
Tertius Füme gülümsedi. “ Burada yanılıyorsunuz Bayan
Overstrand. Çünkü artık kendi bölgenizin efendisi değilsiniz.”
“Öyle mi?” Marcia, hayaletin söyledikleri hoşuna gitmiş gibi
kaşlarını kaldırdı.
“Gerçekten Bayan Overstrand. Bunlar kurallardır. Topluluk
Büyücü Kulesi’ne geldikten sonra senin de haklı bir şekilde söyle
diğin gibi herkes eşittir.”
“ Kuralları çok iyi anlıyorum Bay Füme. Anlamayan sensin.
Büyücü Kulesi’nde bir topluluk yok. Prosedüre bu kadar önem
206
Arayış
verdiğine göre bir topluluğun var olması için eksiksiz olması ge
rektiğini bilirsin. Bu topluluk eksiksiz değil.”
“ Elbette eksiksiz.”
“ Değil.”
“ Kanıtla.”
“ DomDaniel burada değil.”
Sıradan Büyücüler’in oluşturduğu mavi hattan zayıf bir sevinç
çığlığı yükseldi. Tertius Füme öfkeden deliye dönmüş gibiydi.”
“Ve Bay Füme, DomDaniel hiçbir zaman gelm eyecek. Onu
geçen yıl derin temizledim. Topluluk ek siksiz değil - ve hiçbir
zaman da tam olmayacak. Bu yüzden size bütün bu Olağanüstü
Büyücülerinizi alıp -k i sizi görm ek harikaydı, bu havada buraya
gelmeniz büyük nezaket- bu akşam için yapacak daha ilginç şey
ler bulmanızı öneriyorum. Hepinize iyi geceler.”
207
Angie Sage
“Yolumdan çekil çırak. Bunu sana kaç kere söylemek zorundayım,
çocuk?”
Dehşete kapılan Merrin çömleği bırakıverince ayaklarına düş
tü. “Ahh!” diye bağırdı. Ayağını tutup dehşet verici sesin nereden
geldigini anlamak için panik içinde etrafına bakındı - neredeydi
bu? Ve sonra, çok yavaş bir şekilde bedensiz ses görünmeye baş
ladı. Merrin çığlık attı. Buna inanamıyordu -siyah silindir şapka...
domuzu andıran siyah gözler. Kusacağını düşündü -en kötü kâ
busları gerçekleşmişti. DomDaniel onu ziyarete gelmişti.”
Merrin hızla ellerini ceplerine soktu. Eski efendisinin İki Yüz
lü Yüzük’ü görmesini istemiyordu.
“ Ellerini ceplerinden çıkarıp ayağa kalk,” diye gürledi hayalet.
“Sen bir yüz karasısın.” DomDaniel’ın hayaleti bunları söyledikten
sonra dengesiz hareketlerine devam edip avluda tehlikeli bir şekil
de yükseldi, yalpalayarak Büyücü Kulesi’nin merdivenlerini çıktı.
DomDaniel üst m erdivene ulaşırken Merrin, gümüş kapıların açı
lıp büyük salondan yayılan parlak ışığın beyaz m erm er basamak
ları aydınlattığını gördü. Merrin bulunduğu yerden bile kulenin
içinden hep bir ağızdan yükselen şaşkınlık içindeki yutkunmasını
duyabiliyordu. Kapıların yavaşça kapanmasını seyredip gülümse
di -şu anda içerideki Septimus Heap olmak istemezdi. Asla.
Merrin cebindeki küçük para kesesini avuçladı - Elyazmaları
Odası’ndaki ilk haftalığının avansıydı bu. Biraz neşelendi -harçlığı
Ma Custard’dan otuz dokuz yılan şekerlemesi almasına yeterdi. Ma
Custard’ın davetkâr şekerci dükkânının ve Merrin ilk şekerlemesi
ni seçerken kadının ona nazik bir şekilde gülümsemesinin hatıra
sı birden mutlu olmasını sağladı. Neden istenmediği bir yerde
kalsındı ki?
Merrin, Tertius Fume’a tamamen itaatsizlik yapacak kadar ce
sur değildi, bu yüzden büyük bir gayretle çöm leği kaldırıp m erm er
208
Arayış
209 F : 14
-> 25^
Kuşatm a
210
Arayış
211
Angie Sage
me. Benim çırağım Septimus Heap daha üçüncü yılına yeni başlı
yor - bu yüzden A rayış Çekilişi ona uygun değil.”
Tertius Füme bir kahkaha attı. “Çekilişin çıraklığın sonunda
yapılması yalnızca bir gelenek. Çekiliş her zaman yapılabilir.” Ha
yalet sesini yükseltip kapıların şifresini söyledi. Sıradan Büyücü-
ler’den kederli bir ses yükseldi. Kimse Büyücü Kulesi’nin şifresini
bağırarak söylememişti - bunun şanssızlık getirdigi ve son derece
kaba olduğu düşünülürdü. Am a Büyücü Kulesi’nin kapılarında bü
yücülerin hassasiyeti yoktu. Kapılar itaatkâr bir şekilde açılınca or
taya terk edilmiş A rayış Çömleği çıktı. Tertius Füme şaşkınlıkla
çöm leğin son konukmuş gibi merdivenlerin tepesinde durduğunu
gördü. Genç Sıradan Büyücüler kıkırdaşmaları bastırmaya çalıştı.
Mahzen Hayaleti çömleğin orada tek başına ne yaptığını me
rak etti. O salak yazıcı neredeydi?
Tertius Füme, canlıyken hayatta cesaret edem eyeceği atletik
bir sıçrayışla merdivenlerden atladı. Topluluğun arasından geçip
büyük salonun ortasına yerleşti. “Sen!” diye gürledi kapıya en ya
kın olan Hildegarde’a. “A rayış Çömlegi’ni getir!”
“O kadar çabuk değil, Füme,” dedi Marcia. “Bir şeyi unutuyor
sun - kalabalığın içinde tek bir ses. Sesin son derece yüksek olabi
lir, ama yine de tek bir ses. Ya çok sayıda sese ne diyorsun? Toplu
lu k ne diyor?”
Tertius Füme yüksek sesle içini çekip isteksizce kalabalığa hi
tap etti. “Burada toplanan bütün hayaletler - siz de A rayış Çöm-
l e g i ’nin getirilmesini istiyor musunuz?”
Yedi yüz elli hayalet, rüzgârlı bir akşamda -hayaletler böyle
akşamlarda zorlanırdı- sıcak evlerinden bir hiç uğruna çıkmamış
lardı. Yalnızca yirmi bir kişi -çıraklarını A rayış’ta kaybeden on
dokuz Olağanüstü Büyücü, Alther Mella ve Marcia- karşıydı. Oyla
rın çoğunluğu çömleğin getirilmesi yönündeydi.
212
Arayış
213
Angie Sage
“Sorun çıkmayacak.” Septimus, M ardaya gülümsedi. “ Eger
bunu yapmazsam bu kalabalıktan asla kurtulamayacağız.” Septi
mus onun cevabını beklem eden saygıdeger bir şekilde aralanan
hayalet kalabalığının arasına daldı. Septimus A rayış Çömleğine
yaklaşırken yüzünün yan tarafında kan lekeleri olan bir hayalet
geçmesini engellercesine kolunu uzattı. Septimus hayaletin için
den geçm eyi istemeyerek durdu.
“ Çırak,” diye fısıldadı kan lekeli hayalet. “ Korkarım bu Ara-
y ış ’dan kaçamayacaksın. Am a şuna dikkat et: Taşı çektiğinde A ra
y ış M u h a fızların d an kaç, o zaman en kötü tehlikeden kurtulur
sun. Sana iyi şanslar dilerim.” Hayalet geçm esine izin verdi.
“Oh,” diye fısıldadı Septimus. Durumun tehlikesi kafasına ye
ni dank ediyordu. “ Hımm... teşekkür ederim .”
“ Bunu ona söylem em eliydin Maurice,” dedi yanındaki haya
let. Septimus bu kez tereddütlü bir şekilde A rayış Çöm leğine
doğru yürüdü.
Üç yüz yıl önce Olağanüstü Büyücü olan ve çok sevdiği çırağı
nı A rayış ta kaybeden Maurice McMohan om uz silkti. “Neden
söylem eyeyim mi? Burada çok fazla sır var. Zamanında bilseydim
benim Çırağıma da söylerdim. Oğlana mücadele şansı ver.”
“Kendi kafana göre konuşuyorsun,” dedi yanındaki hayalet.
“Oh, özür dilerim Maurice. Öyle dem ek istemedim.” Maurice
McMohan Büyücü Kulesinin on sekizinci katından düşen bir şam
danın kafasında çok derin bir yarık açmasıyla ölmüştü.
Septimus artık sessizleşen hayaletlerin arasından geçerken
Alther yanında belirip ona A rayış hakkında anlatabileceklerini
anlattı - çünkü Septimus A rayjş T aşı’nı çekerse neler olacağını o
da biliyordu. O zaman konuşacak zaman olmayacaktı.
Septimus ve Alther A rayış Çömletji’ne doğru ilerlerken nor
malde Büyücü Kulesi’nin hayatındaki yüreklendirici önemli olay
214
Arayış
215
Angie Sage
“ Hile yapan ben değilim ,” dedi Septimus. Şok olmuş kalabalı
ğın arasında sesi kolayca duyuluyordu. “A rayış T aşı’nı elim e koy
mak için bekleyen Şey’i çömlegîn içine koyan ben değilim .”
Tertius Füme öfkeden neredeyse konuşamıyordu. “ Bu ne cü
ret? Bunu telafi etm en için sana son bir şans veriyorum. Kapağı
kaldır ve çekilişi... yapf’
“Yapmayacağım.”
“Yapacaksın!” Tertius Füme öfkeden patlayacak gibiydi.
“Yapmayacak.” Marcia’nm sesi çırağının arkasından geliyordu.
“Sen ve çırağının topluluğun kuralını reddettiğini mi söylü
yorsun?” diye sordu Tertius buna inanamayarak.
“Çırağımın çekilişi yapmayacağını söylüyorum. Eger bu aynı
zamanda topluluğun kuralını reddettiğimiz anlamına geliyorsa,
öyle olsun bakalım.”
Büyük salonda yüksek sesli bir mırıltı oldu. Böyle bir şey da
ha önce olmuş muydu? Kimse sanmıyordu. Çoğu hayalet Marci-
a’yı anlıyordu, ama kurallara bağlı ve deliye dönmüş hayaletler de
vardı. Mırıltılar şiddetli tartışmalara dönüştü.
“Sessizlik!” diye bağırdı Tertius Füme. Septimus’a baktı. “Top
luluğun kuralını kabul etmen için sana son bir şans veriyorum,
yoksa bunun ciddi sonuçları olacak,” dedi. “Çekilişi... Yapf
Septimus tereddüt etti. Belki de çekilişi yapmalıydı. Eger yap
mazsa herkesi tehlikeye mi atmış olurdu? Sonra Marcia’nın om zu
sun sıkıp, “Hayır. Yapma," diye fısıldadığını duydu.
“ Hayır,” dedi Septimus. “Yapmayacağım.”
Tertius Fume’un kısa süren şaşkın bakışlarının yerini öfke al
dı. “O zaman topluluğun kuralını kabul edene dek Büyücü Kule-
si’ni kuşatma altına almaktan başka seçeneğim kalmıyor,” diye
gürledi.
216
Arayış
217
Angie Sage
onlar için hem en bir yol açıldı. Hatta Ullr için daha da hızlı açıldı
yol. Septimus Ejderha Yüzügü’nün ışığıyla Buz Tünelleri’ne açılan
gizli kapıyı kolayca buldu. Kapıyı iterken şaşkınlıkla gördü ki Hil-
degarde oradaydı. Bir şeyler söyleyip eline bir şey sıkıştırdı. “Gü
venlik tılsım ım ı al.”
“Teşekkür ederim,” diye mırıldandı Septimus. Cebine sokup
kapıya koştu. Jenna, Ullr ve Beetle arkasındaydı. Buz Tünelleri’nin
soğuk havası onlara çarparken Tertius Füme zafer dolu bir şekilde
kükredi. “Kuşatma/”
Buz Tünelleri’nin kapısı arkalarından kapanırken kilitlenen
kapının sesini duydular. Büyük salonu dolduranlar da tam o anda
Büyücü Kulesi’nin kapılarının içindeki devasa sürgülerin çekilip
onları mahkûm haline getirmesini dinliyordu. Derken, bütün bü
y ü lü ışıklar ve Büyücü Kulesi’nin sesi sönerken kederli, boğuk bir
ağıt duydular.
Kuşatma başlamıştı.
218
'~ - K 26
KAÇIŞ
B
eetle kendi bölgesine geri dönmüştü ve ne yapacağını bili
yordu - kav kutusunu çıkarıp tünelin içindeki lambayı yak
tı. Mavi ışık buza oyulmuş dik merdivenlerin karanlıkta kayboldu
ğunu gösteriyordu. Beetle ve Septimus -m erdivenleri ikisi de bili
yordu- aşağıya doğru inm eye başladı, ama Jenna ve Ullr geride
durdu.
“Am a bu nereye - nereye gidiyor?” diye sordu Jenna.
Septimus, Jenna’ya Buz Tünelleri’ni o kadar çok anlatmıştı ki
aslında Jenna’nın daha önce oraya hiç gelm edigini unutmuştu. As
lında başta Jenna’yı oranın varlığına ikna etmesi çok zor olmuştu.
219
Angie Sage
Ne zaman Buz Tünelleri’nden söz etse Je n n a ’nm kendisine inan
madığı hissine kapılıyordu. Elini tutması için Jenna’ya uzatırken
oranın gerçek olması karşısında Jenna’nın yüzünde beliren şaşkın
bakışı görebiliyordu.
Jenna onun uzattığı eli tuttu, arkasında Ullr’la Septimus’u ta
kip etti. Yeni buzla kaplı merdivenler sandığı kadar kaygan değil
di. Merdivenlerin sonunda uzun, sivri bir kemere geldiler. Normal
de yaşlı bir Olağanüstü Büyücü’nün hayaleti buranın girişinde otu
rup nöbet tutardı, ama şimdi yukarıdaki kuledeydi. Septimus
-onun en zeki çırak olmadığı fikrine kapılıp sinirini bozan- haya
lete açıklama yapmak zorunda olmayışına memnun olarak Beet-
le’ın peşinden kemerden geçip Büyücü Kulesi’nden uzaklaşan tü
nele girdi. Beetle’ın mavi lambası uzun tünelde parlıyor, milyarlar
ca buz kristalinden oluşan parlak yüzeyi aydınlatıyordu. Septimus,
Jenna’nın fısıltısını duydu, “Vay canına.”
Sırıttı. “Çok güzel olduğunu söylemiştim.”
“Ama böyle değil. Hiçbir fikrim yoktu. Ne kadar çok buz var.
Çok garip. Ve buz gibi.” Solukları dondurucu havada büyük, beyaz
bulutlar halinde havada asılı duruyordu. Jenna hiç bu kadar üşü
düğünü hatırlamıyordu. Aslında üşümüştü, ama şimdi aklına gel
miyordu.
Buz Tünelleri’nde Jenna’nın tüylerini diken diken bir şey var
dı, ama bu yalnızca acı soğuk değildi. Uzaklarda bir yerde belli be
lirsiz bir iniltinin yankısını duyduğundan emindi. Beetle’ın lamba
sından yayılan mavi ışık da ürpermesine neden oluyordu. Yüzleri
ne ölümcül bir mavi veriyor, gözlerinin karanlık ve ürkek görün
mesine neden oluyordu.
“ Ullr,” diye fısıldadı. “Gel, Ullr.” Elini büyük kedinin nemli tüy
lerinde gezdirdi. Onun tüyleri de dikilmişti. Jenna onun da tetikte
olduğunu hissedebiliyordu. Peki çıkış yolu nerede?” diye sordu.
220
Arayış
221
Angie Sage
Jenna, Ullr, Beetle ve Septimus kemerin arkasından çıktı.
“ Korkunçtu,” diye fısıldadı Jenna.
“ Hilda iyidir, gerçekten,” dedi Beetle havalı bir şekilde. “Alışır
sınız. Am a başta bir şok yaşatır. Oh, bak, işte şurada.” Beetle lam
basını tünele doğrulttu, altın parıltısı mavi ışıkla buluştu. Büyücü
Kulesi Kızağı tünelde sessizce onlara doğru geliyordu. Kızak yu
muşak bir sesle önlerine gelip sadık bir köpek gibi Septimus’un di
zine sokuldu.
“Bu çok güzel,” dedi Jenna nefesi kesilerek. Son zamanlarda
ince işlenmiş altına karşı bir zevk geliştirmişti.
“ Değil mi?” dedi Septimus gururla, mor ipi tutarak. “Benim kı
zağım -şey, çırakken benim. Artık ne kadar süreyle çırak olacak
sam.”
“Saçmalama Sep. Yıllarca çırak olacaksın,” dedi Jenna. Kızak
geldigi için sesi artık daha neşeli çıkıyordu.
“ Bir şeyin ne kadar süreceğini asla bilemezsin,” dedi Beetle
hüzünlü bir şekilde. Yıpranmış eski İncelem e Kızagı’nı ne kadar
özleyeceğini düşünüyordu -ikili ters dönüşlerini daha da çok özle
yecekti.
“Oh Beetle, üzgünüm,” dedi Jenna. “Öyle dem ek istemedim...”
“Önem li değil,” diye mırıldandı Beetle.
“Ne önemli değil?” diye sordu Septimus.
“Hiçbir şey. Sonra anlatırım,” dedi Beetle hırçın bir şekilde, i
“ Hadi Sep, şu şeyi kullanacak mısın yoksa öyle bakacak mıyız?”
“Sıkı tutun Beetle. Şimdi kullanıyorum.” Septimus dikkatlice
kızağın önüne otururken birden roket gibi ileri atılmasını bekler gi- i
biydi. Am a Jenna ve Beetle bindikten sonra arkaya geçerek Ullr’un :
takip edip etm ediğinden emin olmak için arkaya geçti bu süre !
içinde kızak sabırla bekledi. Panter bir kenara, kızağa üç kişi zor j
sığdı.
222
Arayış
223
Angie Sage
"Sakin ol Sep,” dedi Jenna. “Beetle gerçekten üzgün. Jillie
Djinn onu bugün öğleden sonra işten attı.”
“Ne?’ Septimus dehşet içindeydi. “İnanmıyorum. Bunu yapa
maz. Neden böyle aptalca bir şey yaptı ki?”
“ Bence de. Am a yaptı işte. Korkunç yaşlı inek.”
“Am a neden bana daha önce söylemediniz?”
Beetle omuz silkti.
“ Bu konuda konuşmak istemiyor,” dedi Jenna.
“Oh. Anlıyorum. Gerçekten çok üzgünüm, Beetle.”
“ Önemli değil. Hadi yola devam edelim .”
Jenna derin bir nefes aldı. Bu anın gelm esinden korkuyordu.
“ Hımm, Sep. Şey, şu harita...”
“Oh evet. Almak için saraya gitm em iz gerekiyor, değil mi?”
“ Hayır,” dedi Jenna perişan bir halde. “ Bilmediğin bir şey
var...”
224
Arayış
nun turuncu ucu titriyor, parlak yeşil gözlerini bir saniye bile Ep
haniah Grebe’in üzerinden ayırmıyordu.
Karşılaşmak zorunda olduğu en büyük kedi tarafından gözet
lendiğinin farkında olan Ephaniah, herkes bir zamanlar Snorri’nin
haritası olan konfeti yığınının etrafında toplanmışken o, dikkatini
toplamak için elinden geleni yapıyordu.
“Gör işe yaramadı,” dedi Septimus mutsuz bir şekilde. “ Kayıp
parçayı hiçbir yerde göremiyorum.”
“ Emin misin?” diye sordu Jenna.
“ Elbette eminim. Aradığım şeyin nerede olduğunu zihnimde
açıkça görüyorum. Geçen hafta ara yaptım ve çoraplarımdan biri
ni kahve fincanın içinde buldum. Çorabımdan kahve damladığına
inanamadım, ama baktığımda orada buldum. A ra büyüm her za
man işe yarar Jen. Gerçekten.”
Jenna içini çekti. “Yaradığını biliyorum. Yalnızca umuyordum
ki -şey, bulacağından emindim.”
Ephaniah’ın önünde her zamanki kalem kâğıdı duruyordu.
Ara büyünün menzili nedir?
Septimus kalemi alıp yazmaya başladı, ama Jenna onu dur
durdu. “Bay Grebe, seni duyabiliyor. Yalnızca konuşamıyor.”
“Oh,” dedi Septimus mahcup bir tavırla. “Özür dilerim. Düşü
nem edim .”
Ephaniah Grebe, Septimus’un önüne kenarları kıvrılmış bir
kart koydu: MERAK ETME. BU HERKESİN YAPTIĞI BİR HATA.
Septimus gülümsedi. Karşılığında Ephaniah’ın yeşil gözleri
nin parlayıp beyaz ipeğin hışırdadığını fark etti. “Bir kilometre ka
dar,” diye cevap verdi.
Yani h a rita sizin elinizdeyken g it t iğ i yere uzanabili
yorsun?
225 F: 15
Angie Sage
“ Evet. Kesinlikle.”
O zaman parçalardan b irf kayıp. B elki b ir kuş yuvasına
götürmüştür. Y a da rü zgâr nehre uçurmuştur. Kim b ilir?
“ Ephaniah,” dedi Jenna. “ Haritayı o parça olmadan birleştire-
m ez misin? En azından çoğu kısmı elim izde olur.”
E ksik b ir yeniden birleştirm e fa z la ısı çık arır. Parçala
rın tutuşma risk i var.”
“Denem eye değer,” dedi Jenna, Septimus ve Beetle’a bakarak.
Başlarıyla onayladılar.
Ephaniah’ın gözleri gülümserken Jenna’ya hafifçe selam ver
di. Zor İşleri severdi. Bütün parçaları birleşme sıv ısıy la k ap la
y ıp kenarlarına özen gösterdim. Şimdi tılsım ları seçeceğim.
Büyük cam bir şişenin mantarını çıkardı; içinde sarı ve siyah çizgi
li diskler vardı. Jenna bunların tılsım lar olduğunu hem en anladı.
Geriye çekilin lütfen.
Kapıya doğru çekilip beklediler. Koruma Yazıcısı uzun tır
naklarını arasında birer diskle kâğıt parçalarının üstünde gezdirdi.
Masanın üstünde donuk sarı bir pus belirip yumuşak bir sis örtüsü
gibi parçaların üstüne çöktü. Sonra Ephaniah görünm eyen bir or
kestrayı yönetiyormuş gibi kollarını kaldırıp uzun, buruşuk ellerini
avuçları masaya gelecek şekilde açtı. Tılsım lar iki iri, eşek arısı gi
bi aşağıya süzülüp sisin üstünde ters yöne doğru dönm eye başladı.
Ephaniah parçaların üstünde uzun, ağır toplama hareketleri yapı
yordu. Sıcak kâğıdın kokusu havayı doldururken Jenna gözlerini
kapadı. Eger harita alevler içinde kalırsa bunu görm ek istemiyordu.
Ephaniah birden yüksek sesle bir çığlık koyuverdi, Septimus
ve Beetle alkışladı. Jenna gözlerini açarken sarı örtü kalkıyor, altın
daki büyük kâğıt parçası ortaya çıkıyordu - harita yeniden birleş
mişti.
226
Arayış
227
+ 27 ^
MESAJ SIÇANI
228
Arayış
EN İYİ MAAŞLAR
LİMANDAKİ MAAŞLARIN İKİ KATINI VERİYORUZ!
BU HARİKA FIRSATI KAÇIRMAYIN!!
Ve üçüncüsü:
BEDAVA YEMEK!!!!!!
229
Angie Sage
tudan Gizli Sıçan Defteri’ni, Günlüğü, Patent Sıçanı Yolculuk Prog-
ramı’nı ve Fiyatlandırma Cetveli’ni bulmuştu. Artık her şey yerli
yerindeydi, hazır bekliyordu, ama büyük bir sorun vardı - hiç sı
çan yoktu. Stanley ne kadar uğraşırsa uğraşsın kalede tek bir sıçan
bile bulamıyordu.
Am a o gece sıra dışı bir kombinasyonla, yani dolu bir karın ve
kasvet hissiyle yalnız masasına otururken birden sevinçle bir sıçan
kokusu aldı. Stanley heyecanlı bir şekilde havayı kokladı. Çok güç
lü bir sıçan kokuşuydu bu - birden fazla sıçan olmalıydı, bu kesin
di. En azından bir düzine diye düşünüyordu. Ve hepsi de onun ila
nına cevap verm eye geliyordu. Ne şans.
Kapının tıklamasıyla Stanley koşup açmamak için kendini zor
tuttu. Kalemini alıp Mesaj Defteri’ni açtı ve telaşlı bir günün rapor
larını yetiştirmeye çalışıyormuş görüntüsünü verm eye çalıştı. Son
ra sesine heyecandan çok meşgul ve dalgın tonu vererek, “ İçeri gi
rin,” dedi.
Kapı hızla açıldı ve Stanley’in hayatında hiç görm edigi kadar
büyük bir sıçan içeri girdi. Stanley birden sandalyesinden düştü.
Ephaniah Grebe sabırla Stanley’in becerebildiği kadar onurlu
bir şekilde yerden kalkıp sandalyesine tırmanmasını bekledi. “Yal
nızca test ediyordum ,” diye mırıldandı. “Sıçanlarımızın kolay etki
lenm emesini isteriz. Geçtin. Ne zaman başlayabilirsin?”
“İş için gelm edim ,” dedi Ephaniah. Sonunda kendisini anla
yan biriyle yüksek sesle konuşabildiği için memnundu.
Stanley büyük düş kırıklığı içindeydi. “Emin misin? Başta ya
rım gün mesajcılıga ne dersin? Yalnız bu hafta yarım gün için ele
man alacağız. İstediğin zaman başlayabilirsin. Büyük fırsat.”
“Öyle olduğuna şüphem yok, ama benim zaten işim var, te
şekkür ederim. Ben bir mesaj gönderm ek için geldim .”
230
Arayış
231
Angie Sage
“Yalnızca saraydan gönderilen ve bir kişi adına olan mesajlar
için geçerli,” dedi Stanley kısaca. “Diğerleri için normal fiyat geçer
li. Şimdi, mesaj iki yönlü mü, tek yönlü mü?”
232
Arayış
233
—28
A R A Y IŞ GEMİSİ
234
Arayış
235
Angie Sage
Septimus kendini sert döşeğe atıp Elyazmaları Odası’nda acil
durumlarda kullanılan ince battaniyeyi üstüne çekti. A rayış Taşı’
nı zihninden silmeye çalıştıysa da silemedi. Alther’in diğer sözleri
ni hatırlamaya başladı - taşlar büyülüydü ve araştırm acı hede
fine yaklaştığında rengi değişirdi. A ra y ış’ın sonunda rengi koyu-
laşırdı, hatta o kadar koyulaşırdı ki siyah gibi görünürdü - dolu
nay hariç. Alther mümkün olduğunca fazla bilgi verebilm ek için
bir tekerleme söylemişti, ama Septimus o zaman bunu düşünmek
bile istemiyordu. Buna gerek olmadığına karar vermişti. A ra y ış’a
gitmeyecekti. Gözlerini kapayıp uyumaya çalıştı - ama çok başarı
lı olamadı.
Bir saat kadar sonra deponun arka taraflarında Ephaniah UU-
r’un değişmesini seyrediyordu. Panter uyurken Ephaniah, kuyruk
taki turuncu ucun genişleyip büyüdüğünü, parlak rengin tıpkı gü
neşin gölgeleri kovması gibi yaratığın üstünde yayıldığını gördü.
Turuncu büyürken kaygan panter kürkü benekli tekir kedi tüyüne
dönüştü, kaslı bedeni o kadar hızlı küçüldü ki Ephaniah, Ullr’un ta
mamen yok olduğunu düşündü. Dönüşüm tamamlandığında kedi
neredeyse yok olmuş gibiydi. GündüzUllr’u küçük, sıska bir kediy
di. Gerçek bir yem ek ona iyi gelecek gibiydi. Geceleri büründüğü
kılığı hatırlatan tek şey, güneşin batacağı anı bekleyen kuyruğu
nun ucundaki siyah noktaydı.
Artık depo yalnızca küçük bir kedi tarafından korunduğu için
Ephaniah depoda uyuyanları uyandırmaya cesaret edebilirdi. Uy
kulu Jenna, Septimus ve Beetle şiltelerini yuvarlayıp raflara koydu.
Sonra Ephaniah’ın ısrarı üzerine birinci kilerdeki büyük masanın
başına toplanıp genellikle tutkal eritmek için kullandığı küçük oca
ğın üstünde pişirdiği yulaf ezmesini yediler. Ullr, Jenna’nın kendi
sini ikna etmesinden sonra Ephaniah’ın sunduğu bir kâse sütü iç
m eyi kabul etti.
236
Arayış
237
Angie Sage
Ephaniah Grebe, Elyazmaları Odası’nın kayıkhanesine giden
Lichen Twi£ten adındaki uzun, nemli ve soğuk ara sokakta yolu
gösteriyordu. Kayıkhane, hendeğin gizli bir koyundan birkaç met
re ötedeki yıkık dökük bir sundurmadan ibaretti. İçeride Elyazma-
ları Odasfnın feribotu, çok az kullanılmış ve Jillie Djinn’in yeni
renklerinden nasibini almamış olan bir sandal vardı. Septimus ve
Beetle kürek çekm eyi teklif etti, ama Ephaniah kürekleri kendisi
almakta ısrar etti. Gençlik günlerinde yarı sıçan yarı insan olm a
dan önce kürek çekmekten hoşlanırdı ve bir sandala binmeyeli
uzun zaman olmuştu.
Soğuk, rüzgârlı bir sabahtı, en azından açık havada olmak gü
zeldi. Ephaniah kürek çekm e becerilerini kaybetmemişti ve sanda
la kolayca manevra yaptırabiliyordu. Am a hendeğin dalgalı, gri su
larında kürek çekerken beklenmedik bir manzarayla karşılaştılar
-eski Büyücü Kulesi’nin rıhtımına egzotik, üç direkli bir yelkenli
demirlemişti. Olağanüstü Büyücüler’in denizcilik günleri geçmişte
kalırken rıhtım çürümüştü, ama gem i geriye kalan altın ve lapis
kaplı direklerden birine bağlanmıştı. Gemi küçük hendek dalgala
rında hafifçe yükselip alçalıyor, yükselen sular Elyazmaları Odası’
nın sandalını Ephaniah’ın bütün çabalarına rağmen gem iye yak
laştırırken gövdesinin soluk mavi ve altın rengini, yıpranmış mavi
halatlarını, bir zamanlar güneş gibi parladığı belli olan soyulmuş
altın direkleri görebiliyorlardı.
Am a geminin etrafını saran büyülü mor sisi yalnızca Septi
mus görebiliyordu. Ani bir girdap Ephaniah’ın küreğini elinden çe
kip sandalı dönerek yelkenli geminin soyulan mavi gövdesine
doğru itince pruvada altın harflerle yazılı soluk ismi görebildi:
ARAYIŞ.
Beetle, Ephaniah’ın kayıp küreğini suyun içinde kaybolma
dan hem en önce yakaladı. Ephaniah cıyaklayarak ona teşekkür et
238
Arayış
ti. Beetle’a yer açmak için ilerledi ve ikisi birlikte sandalı tekrar
kontrol altına aldı. Am a yine de sandalın Arayış ın gövdesine tok
bir sesle çarpmasına engel olamadılar.
Beetle ve Ephaniah deli gibi A rayış G em isi’nden uzaklaşma
ya çalışırken Arayışın güvertesinde koşan ayak sesleri duyuldu.
Jenna hızla kırmızı pelerinini çıkarıp Septimus’un üstüne örtüp be
lirgin sarı saçlarını ve yeşil tuniğini gizledi. Böylece gem iden aşağı
ya bakan A rayış M u h afızları, yalnızca korumacı bir şekilde iki
büklüm olan yaşlı bir kadına sarılmış titreyen bir prensesin hen
dekte sandalla taşındığını gördüler. Prensesin yaşlı kadınla nereye
gittigi muhafızları ilgilendirmezdi; onlar son araştırm acıya ne ol
duğuyla ilgileniyorlardı.
Son araştırm acı sandaldan inince riske girerek araştırmaya
şöyle bir baktı. Kötü bir gem i değil, diye düşündü. Hızlı ve m anev
ra kabiliyeti yüksek gibi görünüyordu. Nicko’nun seveceği türde
bir gemiydi. Nicko’yu düşünmek kendi sıkıntılarını unutmasını
sağladı.
Ephaniah kıyı boyunca yolu gösterip küçük pencerelerinde
sabah mumlarının yandığı reviri geçti -içeride hâlâ hastalığın etki
lerinden kurtulmaya çalışan birkaç yaşlı kurban vardı. Revirin ar
kasından dolaşıp sonunda A rayış Gemfsi’nin görüş açısından çık
tılar. Rahatlayan Septimus, ufak tefek yaşlı kadın havasından çıkıp
Jenna’ya pelerinini geri verdi. Jenna pelerini tekrar Nicko’nun de
ğerli altın iğnesiyle iğneledi.
Revirin arkasında otları aşırı büyümüş, iki derin kıyı arasına
çökmüş bir patika vardı. Burası uzun zaman önce kömürcüler ta
rafından çok kullanılıyordu. Eski patikayı kaplayan egreltiotları ve
yaprak birikintilerinin arasından topallayarak yürüyen Ephaniah’ı
takip ettiler. Kısa süre sonra yollarını kapatan alçak, dik bir kayaya
239
Angie Sage
rastladılar. Ephaniah dönüp kayanın üstündeki dar bir gedigi işa
ret etti. Sıçan-adam biraz zorlanarak (on dört yaşında bu yolculu
ğu son yaptığında daha zayıftı), Septimus, Beetle, Jenna ve Ullr ko
layca geçti.
Önlerindeki kayaların arasında açılmış derin ve dar geçidi çok
yüksekteki ağaçlar gölgeliyordu.
“ Kömürcü kanalı,” diye cıyakladı Ephaniah gururlu bir şekil
de. Bunca yıl sonra yolu bulabildiği için memnundu. “Ormana gi
den en iyi yol.”
“ Keşke Stanley de burada olsaydı,” dedi Jenna. “ Bize Ephani-
ah’ın ne dediğini söylerdi.”
“Sonunda söylerdi herhalde,” diye sırıttı Septimus. “Am a ön
ce iki kuşak öteden kuzeni olan bir sıçanın dev bir sıçanı ormanda
takip ettiğini ve bir daha hiç görülmediğini, sonra da bir keresinde
Davvnie’yle kendisinin neler yaptığını anlatırdı...”
“Tamam tamam,” diye güldü Jenna. “ Belki de Stanley burada
olmadığı için memnun olm alıyım .”
240
29
SlLAS’IN ARAŞTIRMASI
241 F: 16
Angie Sage
ve koyunları sayarak -daha da büyük bir hata- uyumaya çalışmış
tı, ama koyunlar kokuşmuş keçilere dönüşerek ilahi söylem eye
başlamıştı. Bir süre sonra Silas ilahinin aslında cadıların kamp ate
şinin etrafında söyledikleri ilahi olduğunu fark etmişti. Sinirlene
rek iğrenç kokulu keçi postlarını başına örtüp gürültüyü bastırma
ya çalışmış ve sonunda uykuya dalmıştı.
Silas uzanmış kırmızı gözlerle çadırın tepesine bakarken genç
bir cadı başını çadırın kapağından uzatıp, “ Cadı Ana kahvaltıya ka
tılmanızı bekliyor,” dedi.
Silas doğrulmaya çalışırken genç cadı kıkırtısını bastırdı. Si-
las’ın saman sarısı saçları kuş yuvasına -am a hijyen sorunu olan
büyük ve dağınık bir kuşun- benziyordu. Yuvanın ortasından Si-
las’ın yeşil gözleri bakıyor, genç cadıya odaklanmaya çalışıyordu.
“ Hımm, teşekkür ederim. Lütfen ona m em nuniyetle katılacağımı
söyle.” Silas bütün geceyi kafasında oturan ıslak bir keçiyle geçir
miş gibi hissetse de Cadı Ana’nın davetlerinin her zaman saygı ve
hürmetle karşılanması gerektigini bilirdi.
Birkaç dakika sonra Silas ve Maxie kamp ateşinin başında otu
ruyordu. Sıcaktan Silas’ın Sıradan Büyücü kaftanının buharı tüter
ken, güçlü bir ıslak köpek kokusunun yanı sıra fazla temiz olm a
yan belli belirsiz yün kokusu havayı doldurdu. Silas’ı uyandıran ar
kasındaki genç cadı, fazla derin nefes almamaya çalışarak bir fin
can sıcak cadı birası doldurdu.
Silas’ın karşısında oturan Cadı Ana Morvvenna, delici mavi
gözleriyle, yeşil saç bandıyla tutturulmuş uzun, kır saçlarıyla iriyarı
bir kadındı. Morvvenna, W endron Cadıları’nın yeşil yaz tuniğini
giymiş ve Cadı Ana olarak kalın beline geniş, beyaz bir kuşak sar
mıştı.
Genç cadı, bir fincan cadı birasını Silas’a uzattı. Silas dikkatlice
bir yudum aldı. Korktuğu gibi iğrençti - ama aynı zamanda garip
242
Arayış
243
Angie Sage
“ Dalgın görünüyorsun Silas Heap,” dedi Morwenna.
“ Ee, şey,” dedi Silas. Son tırtıl istilasıyla kendinden geçmişti.
“Teşekkür ederim, Marissa, artık gidebilirsin,” dedi Morvven-
na, genç cadıyı uzaklaştırarak. Silas’ın kâsesini gülümseyerek on
dan alıp minnettar kalan Maxie’ye verdi. “ Bu kadar tırtıl çok gele
bilir,” dedi,
“Ama, şey, çok... olağanüstü tırtıllar. Kendimi çok daha iyi his
sediyorum, teşekkürler.” Bu gerçekti. Silas birden kendini daha iyi
hissetmeye başlamıştı. Aslında kendini çok iyi hissediyordu. Zihni
açık, güçlü ve güne hazırdı.
“Nicko’nun kaybolduğunu duyduğumdan beri seni bekliyor
dum,” dedi Morvvenna.
Silas şaşırmıştı. “Oh. Oh, Morvvenna. Nicko’nun ormanda ol
duğunu biliyorum. Am a nerede olduğunu bilmiyorum.”
“Ve ben de ormanda olmadığını biliyorum ,” dedi Morvvenna.
“Emin misin?” diye sordu Silas. Morwenna’nın bilgisine bü
yük saygı duyardı.
Morvvenna öne doğru eğilip şaşırtıcı derecede narin olan elini
Silas’m koluna koydu. Yumuşak bir şekilde, “Silas, sana Nicko’nun
bu dünyada olmadığını söylem ek zorundayım.”
Silas’ın rengi soldu, etrafındaki çadırlar dönm eye başladı. Ku
sacak gibiydi. “Yani öldü mü?”
Morvvenna aceleyle, “ Hayır,” dedi. “ Henüz doğm am ış olanlar
dan daha ölü değil.”
Silas başını ellerinin arasına aldı. Sarah Heap’in kırıcı bir şekil
de cadı konuşması dediği şeyleri Silas en iyi zamanlarda bile zor
bulurdu ve şimdi kesinlikle iyi bir zamanlama değildi. Babasıyla
konuşması gerekiyordu. Silas’ın babası pratik bir adamdı - şu an
da ormanda bir agaç olarak yaşayan, iyi, dürüst bir Biçim Değişti
ren Büyücüydü. O, ne yapılacağını bilirdi.
244
Arayış
245
Angie Sage
Silas konuşamıyordu. Son yirm i beş yılını babasını arayarak
geçirmişti ve bütün bu süre içerisinde Morwenna onun nerede ol
duğunu biliyordu.
“Çok sessizsin Silas. Belki de babanı görm ek istemiyorsun-
dur?”
“Oh... hayır, istiyorum. Gerçekten istiyorum.”
246
Arayış
vermiyordu. Silas dalları itip çekti, hatta içinden hakaret etti, ama
geçmesine izin vermiyorlardı. Eline, pelerinine yapışan etkileyici
miktarda dikenden ve iki yapışkan kurbağadan başka bir şey geç
medi. Silas, Morwenna adını seslenme isteğine karşı direniyordu,
çünkü ormanda insan sesi gündüzleri bile bir insanın istem eyece
ği kadar dikkat çekerdi. Bu yüzden Morvvenna’nın kısa sürede
onun yokluğunu fark etmesini umarak beklem eye başladı. Maxie
müteşekkir bir şekilde yanına uzanıp patilerini yalamaya başladı,
ama Silas o kadar sabırlı değildi. Topuklarını yere vurdu, kafasını
kaşıdı, üç agaç böceğini yerinden oynattı, pelerinindeki yapışkan
kurbağaları yakındaki bir bitkinin dalına yapıştırdı, pelerinindeki
yirmi beş devasa dikeni teker teker koparıp egreltiotlarına fırlattı.
Ama hâlâ Cadı Ana’dan bir iz yoktu.
Sonunda fısıldama riskine girm eye karar verdi. “ Morvvenna...
Morwenna..."
Birkaç dakika sonra Morvvenna egreltiotlarırıın arasından çık
tı. “İşte buradasın. Hadi gel. Hızlan.” Bir kez daha egreltiotlarının
arasına daldı, ama Silas bu kez onu o kadar yakından takip ediyor
du ki neredeyse topuklarının dibinden ayrılmıyordu. Bitkinin kalın
saplan cadıya yol vermişti -a m a Silas’a vermiyordu. Morvvenna
geçer geçm ez dallar yine kapanmaya başlamıştı ki Silas ve Maxie
hızla ileri atılıp daralan boşluktan geçm ek zorunda kaldı. Morvven-
na’nın onlardan çok daha geniş olmasının onlar için bir şans oldu
ğunu düşündü Silas.
Egreltiotlarının arasından geçerlerken ışık solarak yeşil loşlu
ğa dönüştü. Sonunda dışarı çıkıp ağaçlardan oluşan büyük yeşil
katedrale geldiler -Silas’ın hayatında hiç görm edigi kadar uzun
ağaçlar ormanın yüzlerce metre yukarısında birleşerek zarif bir ke
mer oluşturuyordu. Silas beklenm edik bir huşu duygusuna kapıl
dı. Maxie inledi.
247
Angie Sage
“Baban burada,” dedi Morvvenna sessizce.
“Oh...”
“Şimdi seni yalnız bırakacağım Silas Heap,” dedi fısıldayarak
Morwenna. “Kış karargâhında işim var. Geri dönerken sana uğra
rım.”
Silas cevap vermedi. Böyle huzurlu bir yerden ayrıldığını dü-
şünemiyordu bile.
“Silas?” diye ısrar etti Morvvenna.
Silas trans halinden çıkıp cevap verdi. “Teşekkür ederim Mor
vvenna. Ama... burada bir süre kalmak istiyorum.”
Morwenna, Silas’ın gözlerindeki dalgın bakışı görünce ondan
mantıklı bir cevap alamayacağını anladı. “ Eh, kendine iyi bak,” de
di. Hava karardıktan sonra ormanda yerden uzak dur. Antik Koru
lar geceleri tehlikeli yerlerdir.”
Silas başını salladı.
“Tanrıça seninle olsun.”
“ Morvvenna?”
“ Evet, Silas Heap?”
“ Babam tam olarak nerede?”
Morvvenna, Silas’ın ayaklarının altındaki kıvrımlı, karmaşık
yosun tutmuş kökleri işaret etti.
“Ayak parmaklarının üstünde duruyorsun,” dedi gülümseye
rek. Ve birden kayboldu.
248
k 30 1
VAAT EDİLEN
ilas’ın ve ser
sem e dön
müş köpeğinin
jp l.Uy yavaşça Benjamin
Heap’in dallan-
; i
^ ■.nın arasında yük-
seldigini gören
Morvvenna doğ
ruca Eski Maden’e
yöneldi. Morvvenna’
dan önce gelen Cadı
Ana Madam Agaric,
W endron Cadılar Mecli-
si’ni ormanın derinliklerin
deki Eski Ocak’ın yüksek du
varlarının üstüne yerleşmiş olan
249
Angie Sage
büyük bir mağarada yönetirdi. Madam Agaric’in saltanatı, yaşlı ca
dı soğuk bir kış gecesinde dolunay sırasında mağaranın derinlikle
rindeki küflü yığınların arasında bulduğu kurtadamı dondurmada
bir saniye gecikince beklenm edik -v e genellikle sızlanmadan ka
bul edilen - bir şekilde sona ermişti.
Cadı Ana olduğunda M orwenna’nın yaptığı ilk şey tepedeki
Cadıların Yaz Toplantısı’nı başlatmak olmuştu. Bu, cadılar arasında
salgın hale gelen ve maden ocağındaki boğucu hayatın teşvik etti
ği kan davaları ve kişisel büyülere son vermişti. Morwenna taşın
manın bütün ayrıntılarını denetlem ek istiyordu. Bu ayrıntılardan
biri de ocağı Güz Dönümü’ndeki geri dönüşleri için güvenli ve da
vetkâr olarak bırakmaktı.
Morwenna Eski Ocak’a giden kestirme yola girdi - burası baş
ka hiçbir yerde büyümeyen Mavi Yıldız Köknarı adındaki gizli va
diye inen gizli bir patikaydı. Vadiye girerken baş döndürücü bir
mavi Köknar reçinesi kokusu havayı doldurdu. Hazırlıklı olmayan
yolcuları uykulu ve köknarların yüksek dallarını istila eden mavi
yılanlar için kolay av haline getiren bir kokuydu bu. Am a Morvven
na fazlasıyla hazırlıklıydı. Yeşil benekli mendilini çıkarıp üzerine
birkaç damla nane yağı damlattı ve burnuna bastırdı. Morvvenna
vadiden çıkıp bir süre Yeşil Havuz’da -orm anın taş zemininin de
rinliklerine oyulmuş antik bir havuz- durdu. Çömelip ellerini so
ğuk suya daldırarak avucuna doldurup içti. Küçük bir su şişesini
doldurup yoluna devam etti.
Yarım saat kadar sonra Morvvenna, Eski Ocak’a giden kayalık
patikadan aşağıya doğru iniyordu. Çevik bir hareketle son kayadan
aşağıya atlayıp pürüzsüz zem ine indi. Soluklarını düzenlem ek için
bir an durup önünde yükselen kayaya baktı. Eski ocak yarım dai
re şeklindeydi. Kaledeki eski evlerin çoğu hatta saray soluk sarı taş
250
Arayış
251
Angie Sage
ken ani beyaz bir parıltı gözüne takıldı. Nefesini tuttu - neydi bu?
Mağaranın içinde hangi büyük beyaz yaratık vardı?
Morvvenna beyaz şeyin mağaranın önüne doğru geldigini gör
dü. Hızla Güvenlik K alkanı Büyüsü yaptı. Yaratığı açıkça görür
görm ez Dondurma Büyüsü yapmak istiyordu, am a yaratık tökez
leyip neredeyse mağaradan düşüyordu. Morvvenna yutkunup Gü
venlik K alkam ’nı indirdi.
“Ephaniah!” diye bağırdı. “Ephaniahf Sıçan-adamı uzaktan
bile tanımamak mümkün değildi.
Ephaniah Grebe durup ışığa gözlerini kırparak baktı. Adını
duyunca irkildi, ama sesi hem en tanıdı. “ Morvvenna!” diye cıyakla
dı heyecanlı bir şekilde. “Seni bulmayı umuyordum. Ve işte bura
dasın!” Topallayarak cadıya doğru yürüdü.
Yarı yolda buluştular. Morvvenna, Ephaniah’ı öyle bir kucakla- ;
dı ki sıçan adam öksürdü, küçük sıçan ciğerleri cadının sarılmasıy
la ezildi.
Morvvenna geri çekilip Ephaniah’ı baştan aşağı süzdü. “Topal
lıyorsun,” dedi endişeli bir şekilde.
“Oh, yalnızca ayağım şiş,” diye mırıldandı Ephaniah.
Morvvenna, cadıların çoğu gibi Sıçan ve kedi konuşmasını an- !
lıyordu. “Topluluğumuza gel. Sana kompres yapayım .” ;
Ephaniah’ın gözleri gülümsedi, am a başını üzüntüyle iki yana !
salladı. “ Ne yazık ki kalamam. İlgilenm em gereken küçük bir yü- i
küm var.”
Morvvenna kaşlarını kaldırdı. “Öyle mi?” Şaşırmış görünüyor
du.
Ephaniah aceleyle düzeltti. “Hayır, hayır. Benim kendi çocuk- î
larım değil. Hayır, Büyücü Kulesi’nde bir şey oldu. A r a y ış ’tan ka
çan Olağanüstü Büyücü’nün çırağı benimle birlikte.”
252
Arayış
253
Angie Sage
“O zaman fiyatı artırmış oluyorsun.”
“Morvvenna -lütfen.”
Morvvenna biraz mesafeli bir şekilde gülümsedi. “ Ephaniah,
yeter,” dedi. “Topluluğumuzda bir gün geçir. Ayağınla ilgileneyim,
sonra konuşuruz. Tamam mı?”
254
Arayış
255
Angie Sage
Ephaniah pervasızca sorusunu yineledi. “Am a Morvvenna, bi
ze orman yolunu göstermen için sana yalvarıyorum. Benim için
bunu yapabilirsin, değil mi?”
Septimus cıyaklamaların anlamını kavrayamamıştı, ama ce
vap yeterince açıktı.
“Senin için zaten yeterince şey yapm adım mı?” diye çıkıştı
Morvvenna.
Ephaniah çok şaşırmış ve incinmişti. “Evet,” diye cıyakladı.
“Benim için çok şey yaptın. Sana bunları asla ödeyem em . Asla.”
Morwenna’nın cadı mavisi gözleri karanlığı delercesine baktı.
“Senden asla ödem e istemedim Ephaniah,” dedi. “Benim olanı sa
na bedava verdim. Am a istediğin bilgi benim değil. Ben yalnızca
orman yolunun muhafızıyım. Bu yüzden bir fiyat verm eliyim .”
“Ne istersen ödeyeceğim ,” dedi Ephaniah pervasızca.
Morvvenna şaşırmıştı. “ Pekâlâ. Fiyatı sabah söyleyeceğim . Ve
istediğim zaman vermek zorundasın.”
Ephaniah ciddi bir şekilde başını salladı. “Anlıyorum.”
Bunun üzerine Cadı Ana kalktı ve bütün topluluk sessizce onu
takip etti. Akşam böyle sona ermişti.
Septimus doğrulup oturdu, üzerindeki iğrenç keçi derisini at
tı. Keçilere alerjisi olduğuna karar vermişti -özellikle de iğrenç ko
kulu olanlara. Beetle’ı uyandırmadan kendi keçi postuyla onun
battaniyesini değiş tokuş edip edem eyeceğini merak etti.
“Uyanık mısın Sep?” Beetle’ın fısıltısı çadırın öteki tarafından
geliyordu.
“Hayır. Ben hep oturarak uyurum.”
“Gerçekten mi?”
“ Elbette uyanığım Beetle. Sen de mi uyanıksın?”
“Yok. Derin uykudayım.”
“Ha ha. Hey... o da neydi?” Çadırın yan tarafında uzun boylu,
çarpık gölgeler belirmişti. Aceleyle bastırılmaya çalışılan kıkırda
256
Arayış
malar kimin geldigini gösterdi. Bir grup genç cadı çadırın diğer ta
rafı ndaydı.
“Hayır... sıçan-adamdan gerçekten bunu mu isteyecek?” diye
sordu bir tanesi inanamayarak.
“Öyle söyledi. Yatmasına yardım ederken bana hep bir şeyler
anlatır. Biraz gevşeyip olanlardan bahsetmek hoşuna gider.”
“Dikkat etmezsen Cadı Ana’nın nedimesi olacaksın Marissa.”
“Oh, ha ha. Hiç sanmıyorum.”
Samimi bir ses araya girdi. “Am a sıçan-adam da onun isteye
ceği şey yok, değil mi?”
“Var. Anlaşmayı kabul etti, değil mi?”
Yeni bir ses, “Sıçan adam yalnızca cıyakladı,” dedi. “ Bu her
anlama gelebilir. Ayağımın üstünden çekil seni şişko bile olabilir.”
“Şişştt. Cadı Ana’ya şişko dediğin için delisin sen. Kilosu konu
sunda ne kadar hassas olduğunu biliyorsun. Bir gün bir kurbağaya
ya da daha kötü bir şeye dönüşebilirsin.”
Samimi ses tekrar araya girdi. “Ama prensesi neden istesin
ki?"
Septimus ve Beetle’ın gözleri kocaman açıldı. İkisi de söyle
nenleri duymak için kulaklarını dört açtı.
“Panteri istiyor.” Bu Marissa’ydı. “ Morvvenna her zaman Gece
ve Gündüz değişen bir şey istemiştir.”
“Neden yalnızca panteri istemiyor?”
“ Bir fiyatına iki tane,” diye kıkırdadı Marissa. “Eger panteri is
terse bir tek onu alır. Am a eger prensesi isterse panter de gelir. Ze
kice, değil mi?”
“ Evet...”
“Ve prensesi almak onu çok güçlü hale getirir, öyle değil mi?
Morvvenna sarayın bir sürü eski büyüyle dolu olduğunu söyler.
Kraliçe bunları bizden esirgemiş. Bizim hakkımız olan şeyleri geri
istiyor.”
257 F : 17
Angie Sage
“Yani gerçekten prensesi mi isteyecek?”
“Evet. Yarın sabah ilk iş olarak. Yani küçük Bayan Kraliyet
Mızmızı ve sıska kedisi burada yaşayacak. Yakında öğrenir.
H o-ho?”
Bir iki kıkırdama daha duyuldu -bu kez daha çirkindi- ve
Septimus dehşet içinde tekrar hapşıracağını hissetti. Burnunu sı
kıp nefesini tuttu. Hapşırmamalıydı. Hap... hap...hapşırmamalıydı.
Beetle olacakları gördü. Fırlayıp elini Septimus’un burnuna kapadı
ve Septimus birden artık hapşırmak istemediğini fark etti. Yalnız
ca nefes almak istiyordu.
Genç cadılar birilerinin onları dinlediğini fark etm eden soh
bet etm eye devam ettiler. Şimdi Marissa konuşuyordu. Sabırsız gi
biydi. “Sam yakında burada olacak. Yolda yaklaşan fenerini göre
biliyorum. Bryony için daha fazla bekleyem eyiz.”
“Ona birkaç dakika daha ver Marissa. Yem ek tenceresini te
mizlemesi gerekiyor. Bu sabah senin yaptığından fazlasını yapıyor.
İğrençti.”
“ Eh, tencere temizlemekten nefret ediyorum. Kimse W olwe-
rin güvecinde sabah kahvaltısından kalanları fark etmez. Oh, bek
lemekten sıkıldım. Gidip getirecegim onu. Ya şimdi gelir ya da
unutun gitsin.
“Tamam. Biz de seninle geliyoruz.” En uzun boylu gölge grup
tan ayrılırken diğer gölgeler hızla onu takip etti.
Beetle ve Septimus irileşmiş gözlerle birbirine baktı. “ Duydun
mu?” dedi Beetle ses çıkarmadan ağzını oynatarak.
Septimus başını salladı. “Jen’i buradan götürmeliyiz,” diye fı
sıldadı.
258
ı _ 3 1 '1
HEAP KAMPI
259
Angie Sage
“Am a neden? Çok yorgunum Sep.”
“ Bu çok kötü Jen. Burada kalamazsın. Hadi.”
“Am a nereye? Gece ormana girm em ben. Asla.”
“ Hadi Jen.” Septimus, Beetle’a bir bakış attı -ikisi Jen’in birer
kolundan tutup havaya kaldırdı.
“H ey!” diye itiraz etti Jenna.
“Şişşttt...” Septimus ve Beetle aynı anda tısladı.
“ Beni... yere... indirin,” diye fısıldadı Jenna. Sonra prenseslere
özgü kararlı bir ses tonuyla, “Hem en," dedi. Beetle ve Septimus,
Jenna’yı yere indirdi.
“ Hadi Jen,” diye yalvardı Septimus. “Bize güvenmelisin. Lüt
fen.”
Jenna, Septimus’a tamamen güveniyordu, ama gece ormana
güvenmiyordu. İsteksizce Septimus ve Beetle’la birlikte tepeden
aşağıya indi. Kamp ateşinin sıcaklığını ve tepede ters dönmüş sarı
koniler gibi duran aydınlık çadırların oluşturduğu halkayı geride
bıraktılar. Yanındaki GeceUllr’una rağmen korkuyordu -v e birden
çok daha fazla korkmasına neden olan bir şey gördü. Çok aşağılar
da, ağaçlarla yarı gizlenmiş şekilde titreşen bir alev onların gittigi
noktaya doğru gidiyordu. Jenna durup öfkeyle Septimus ve Beet
le’a baktı. “ İşte Orman Perisi,” diye fısıldadı. “ Doğruca bize geli
yor.”
“Bu Orman Perisi değil, Jen.” Ay ışığı Septimus’un sırıtışını ay
dınlattı. Jenna yeşil gözlerin parladığını gördü. “ Bu Sam.”
260
Arayış
“ Ben değilim ,” dedi Sam. “ Beni bütün gece uyanık tutan o ca
dı kıkırdamalarından bıktım artık. Tam bir baş belası bu cadılar.
Jo-Jo, Edd ve Erik onlarda ne buluyor anlamıyorum.”
Beetle bunu bildiğini düşündü, ama bir şey söylemedi. Hız
lanmakla meşguldü. Sam hızlı gidiyordu. Katrana batırılmış güçlü
bir alevle yanan uzun bir m eşe dalı taşıyordu. Beetle da ona olabil
diğince yakın olmak istiyordu. Yol daralıyor, oldukça karanlık bir
alana giriyordu. Grup tek sıra halinde yürümek zorundaydı ve Be
etle en sondaydı. W olw erin’lerin en güçsüz takipçiyi yakaladığı hi
kâyeler zihninde dolaşıp duruyordu. Sırayı kaybettiğine dair en
ufak bir izlenim verm ek istemiyordu.
Sam güvenilir bir liderdi. Sabit bir şekilde yürüyordu. Yalnız
ca önlerindeki karanlıktan uzun bir homurtu gelince yavaşladı.
Ullr’un cevap veren hırıltısına rağmen homurtu devam etti ve Be
etle önlerindeki patikada iki çift gözün sarı parıltısını gördü. Sam
birden fenerini karanlığa doğrulttu -keskin bir çığlığı tütsülenmiş
tüy kokusu takip etti. Hızla yürüm eye devam ettiler. Beetle geride
kalmamak için Septimus’un dibinden ayrılmıyordu. Sarı gözler
şanslarını bir daha denem eye kalkarlar diye durmadan arkasına
bakıyordu.
Birkaç dakika sonra yol genişledi ve Beetle kendini çok daha
iyi hissetti -ağaçların arasında kamp ateşinin dans eden alevlerini
görünce Heap kampına yaklaştıklarını anladı. Sam’i geniş bir m ey
dana kadar takip ederlerken ateşin başında gevşeyen üç kişi ayağa
fırlayıp onları karşılamak için koştu.
Septimus ormanda yaşayan kardeşleri hakkında her şeyi an-
lattıysa da Beetle, onlarla hiç tanışmamıştı. Beetle şaşırmıştı; Septi
mus’un daha iri modellerini bekliyordu, ama hepsi uzun boylu, za
yıf ve gözlerinde vahşi bakışlar olan genç adamlardı. Çeşitli kürk
261
Angie Sage
ler ve onlara hayranlık duyan genç cadılar tarafından örülmüş
renkli tunikler giymişlerdi. Beetle bunların ormana cadılardan da
ha fazla ait olduğunu düşünüyordu. Septimus ve kardeşleri arasın
daki tek benzerlik büyülü yeşil gözleri ve Heap saçlarıydı -am a
saman sarısı lüleler Orman Heap’lerinde uzun, kirli sıçan kuyruk
larına dönüşmüştü.
“Çok çabuk geldiniz,” dedi sıçan kuyruğuna tüyler sokmuş
olan biri.
“Evet,” dedi Sam. “ Her zamankinden daha çabuk.”
“ Marissa... Marissa7' Sıçan kuyruklarının etrafına örgülü deri
bantlar takmış olan başka bir Heap, Sam’in arkasındaki gruba bak
tı. “ Hey, bir sürü çocuk getirmiş. Marissa nerede?”
“ Bilgin olsun diye söylüyorum Jo, bu çocuklar senin kız ve er
kek kardeşlerin, kız kardeşinin panterinden bahsetmiyorum bile.”
Sam elini gölgelerin arasında neredeyse görünm eyen Ullr’a doğru
salladı. “Oh...” Sam, Septimus’un siyah saçlı büyük oğlana ne dedi
ğini hatırlamaya çalıştı. “Oh evet, işte hamamböceği de gelmiş.”
“Hayır, aslında Bee...” Am a Beetle’ın itirazları Jo-Jo ve Sam’in
arasında hızla gelişen tartışmada kayboldu.
Jo-Jo öfkeli görünüyordu. “Dem ek Marissa’yı getirmedin?”
“Hayır.”
“ Domuz Sam. Çok uzun zaman oldu. Babamın burada kaldı
ğı onca zamandır Marissa’yı görem edim , sonra babam cadıların
yanına gitti, onu yine görem edim ve şimdi babam gitti, ben Maris-
sa’yı görebilirim ve sen onu geçirmemişsin."
“O zaman gidip sen getir onu,” dedi Sam, meşaleyi Jo-Jo’nun
eline tutuşturdu. “Bütün gece işlerini yapmaktan bıktım zaten. Sen
yapabilirsin.”
“Tamam o zaman, ben getiririm. Jo-Jo elinde meşe dalıyla
uzaklaşırken Sam arkasından şaşkın şaşkın bakarak onu izledi.
262
Arayış
263
Angie Sage
“Ya Ephaniah?” diye sordu Jenna birden.
“Anlayacaktır,” dedi Septimus,
“Anlamayacak. Yalnızca bizim kaçtığımızı sanacak.”
“Gitmek zorundaydık Jen. Yoksa en sonunda W endron Cadı
larından biri olacaksın.” Jenna inanamayarak güldü. “Am a öyle
Jen.”
Jenna içini çekti. O da bir dal alıp ateşi öfkeli bir şekilde karış
tırdı. Nicko’nun sonsuza dek ellerinden kayıp gittigini hissediyor
du. Ve bunun nedeni bir şekilde hep kendisi oluyordu,
“ Balık ister misiniz?” diye sordu Sam. Kamp ateşinin etrafın
da huzuru sağlama konusunda balıkların gücüne karşı çok büyük
bir inancı vardı. Kimse W olwerin güvecinden sonra aç olduğunu
hissetmiyordu, ama yine de evet anlamında başlarını salladılar.
Sam balığı yeni bir sistemle pişiriyordu. Her birini nemli dal
dan yapılma ince bir şişe geçiriyor, Sam Heap Balık-Pişiricisi’nin
hiç beklenm edik bir anda çökm e alışkanlığı olan üç ayaklı sarsak
m etal- üstüne yerleştiriyordu. Sam en iyi üç balığı seçip Jenna,
Septimus ve Beetle’a uzattı. Beetle şişte balığı biraz isteksizce aldı;
hiçbir zaman fazla balık düşkünü olmamıştı ve balığı suçlarcasına
ona bakıyor gibi durması da durumu düzeltmiyordu. Beetle balığa
bakıp bir lokma almak için kendini zorladı.
“ Balığının bir şeyi mi var hamamböceği?” diye sordu Sam.
“ Hamamböceği değil Sam,” dedi Septimus, ağzı dolu olarak.
Aslında balık gerçekten çok güzeldi. “O Bee...” Arkalarındaki ağaç
ların arasından ani bir çatırtı yükseldi. Ormanda reflekslerini geliş
miş olan Sam, Edd ve Erik ellerinde sopalarıyla ayağa fırladılar. Kü
çük bir leopar ağaçların arasından fırlayıp kör bir panikle doğruca
kamp ateşine koştu. Am a birden ateşten -v e Ullr’dan- uzaklaş
mak için dönüp ormanın karşı tarafında gözden kayboldu.
264
Arayış
265
Angie Sage
“Geri m i?’ diye sordu Jo-Jo inanamayarak.
“Evet. Geri. Beni geri götür Joby-Jo.”
Jo-Jo sersemlemiş gibiydi. “Ne - şimdi m il”
“Şimdi.” Marissa alt dudağını küskün bir şekilde uzattı, cadı ■
mavisi gözleri ateşin ışığında parladı.
“Ama...”
Jo-Jo’nun itirazlarını Sam böldü. “Jo-Jo bu gece hiçbir yere
gitmiyor. Çok tehlikeli. Vakit gece yarısını geçti ve yatma zamanı
geldi.” Jo-Jo, Sam’e minnettar bir şekilde baktı, ama Sam ona aldır
madan ayağa kalktı. “Sep, Jenna ve hamamböceği, Kurt Çocuk’un
eski yatağını alabilir. Hadi gelin çocuklar,” dedi onlara doğru baka
rak. “Size nerede olduğunu göstereyim.”
Septimus, Sam’e buna gerek olmadığını, nerede olduğunu
hatırladığını söylem ek üzereyken Sam’in anlamlı bakışı dikkatini
çekti. “Evet. Tamam,” diye mırıldandı. ;
Kamp ateşinin başındakilerin duymayacağı bir yere vardıkla- i
rında Sam sessizce, “Yarın şafakta yola çıkmalısınız,” dedi. “ Maris- ;
sa doğruca Morvvenna’ya gidecektir. Bundan emin olabilirsin. Eger j
Morvvenna, Jen’in meclise katılmasını istiyorsa onu öyle ya da böy- \
le alacaktır.”
“Hayır, almayacak!” dedi Beetle hararetle. “ Ben ve Sep bura- ;
dayken alamaz.” ?
“Bak. Ham amböceği,” dedi Sam sabırla. “Cadı Ana’ya karşı siz :
ikinizin hiçbir şansı yok, inanın bana. Cadılar sizin gittiginizi fark i
etm eden buradan uzaklaşmanız gerek.” i
“Sanırım liman mavnasına binm em iz gerekiyor,” dedi Septi
mus şüpheyle. “Am a genellikle ormanda durmaz.”
“Neden bunu yapasınız ki?” diye sordu Sam şaşırarak. “Or- ,
man yolundan gideceğinizi sanıyordum.”
266
Arayış
267
+ 32+-
GECE YOLCULUĞU
268
Arayış
269
Angie S ağe
muştu - çoğuna inanmıyordu, ama bazılarının doğru olduğunu bi
liyordu. Kardeşi Rupert, Simon’un Septimus, Nicko ve Jenna’ya
Bayıltan Şimşek’i gönderdiğini gördügünü söylemişti - ve Lucy
Rupert’ın yalan söylemediğini biliyordu. Ve başka hikâyeler de
vardı: Simon, DomDaniel’ın kemiklerini kullanarak M ard aya kor
kunç bir büyü yapmış ve neredeyse başarılı olmuştu. Marcia, eger
Simon kaleye bir daha ayak basarsa onu sonsuza dek hapse tıka
cağını söylemişti.
Lucy güzel yüzüğüne -kesinlikle Drago Mill’in depo satışın
dan alınmamıştı- bakıp içini çekti. Neden o ve Simon normal ola
mıyordu? Bütün istediği herkes gibi olmalarıydı. Evlilik planları
yapmayı, yaşayacak bir yer aramayı -Ram blings’te bir oda yeter
d i- isterdi. Neden Sim on’u anne ve babasına götüremiyor, Ru-
pert’la arkadaş olmasını saglayamıyordu? Neden? Bu haksızlıktı.
Haksızlık.
Tekne, Sally Mullin’in Çay ve Bira Salonu’nun hem en aşağı
sındaki rıhtıma yanaştı. Şally’nin çok sayıdaki yeğenlerinden biri
olan tekne kaptanı Micky Mullin rahatlayarak tekneyi bağladıktan
sonra ıslak yolcularına iyi geceler dedi. Nereye bakacağınızı bilirse
niz üzerinde bütün gece açık olan küçük bir kapının bulunduğu
Güney Kapısı’na doğru sendeleyerek yürümelerini seyrederken
neyin peşinde olduklarını merak etti. Simon başlığını yüzüne iyice
indirmiş olmasına rağmen Micky ondaki belirgin Heap hatlarını
fark etmişti. Artık yirmili yaşların başında olan Simon, babası Si-
las’ın genç haliydi. Micky ertesi sabah gidip halasını görm eye karar
verdi; halası dedikoduyu severdi ve güzel pasta yapardı.
Boş caddelerde yürüyüp rüzgârın en kötü halinden korunur
ken Lucy hâlâ olağandışı şekilde sessizdi.
“İyi misin Luce?” diye sordu Simon.
“Keşke buraya dönmeseydik,” dedi Lucy. “Seni bulup hapset
melerinden korkuyorum.”
270
Arayış
Sevgili Simon,
Gittiğimi fark ettiğini tahmin ediyorum.
Başka şeyin gittiğini de fark etmiş olabilirsin. Sletuh
Slhue t Sleuth ’u buldum ve artık BENİM. Benimle olmayı
seviyor.
Eger onu bulmaya gelirsen birinin seni bulmasını
sağlarım.
Bu kâğıttan anlayabileceğin gibi ycteklcrim y ete-
neklerim sonunda kabul edildi, çünkü burada çok iyi bir
işim var. Senin yanındaki işimden çok daha iyi.
Ben artık ait olduğum yerdeyim, ama kimse seni ge-
ri almayacaktır. Bir mtilon milyon geçse bile olmaz. Ha ha.
Eski oabık sadik sadık hizmetkârın,
Merrin Meredith/Daniel Hunter/Septimus Heap
271
Angie Sage
Lucy başını iki yana salladı. Bu oğlanların kavgayla zoru ney
di böyle? “Sırf topunu almaya gelm ek için uzun bir yoldu,” dedi.
272
Arayış
273 F : 18
Angie Sage
Simon parmak uçlarında onun yanından geçerken bir tavşa
nın olduğu yerde kalm ası gibi Merrin de eski patronuna baka-
kalmıştı. Gözlerine inanamıyordu. Simon onun izini nasıl sürmüş
tü -nereden biliyordu? Başını çevirm eye bile cesaret edem eden Si
m on’un merdivenlerden inişini, saraydaki ilk gününde kendisinin
yaptığı gibi dikkatlice yürüyüşünü seyretti.
Simon yan kapıdan çıkıp sarayın yanındaki ara sokağa yönel
di. Kısa süre sonra Büyücü Yolu’nda, Büyücü Kulesi’nin olduğunu
bildiği karanlığa doğru gidiyordu. Yaptığı onca şeye rağmen -ki
şimdi bunlara inanamıyordu, ne düşünüyordu ki?- Büyücü Kule-
si’yle çok ilgileniyordu. Derinlerde bir yerde hâlâ Olağanüstü Büyü
cü olmayı istiyordu. Am a artık bunu k aran lık yoldan istemiyordu.
Bunun hile olduğunu düşünüyordu. Bu işi gerektigi gibi, adil bir şe
kilde yapmak istiyordu, böylece Lucy onunla gurur duyacaktı.
Simon bunun bir rüya olduğunu biliyordu. Am a bu onun Bü
yücü Kulesi’ne doğru çekilmesine ve orada neler olduğunu öğren
mek istemesine engel olamıyordu.
Avlunun girişindeki Büyük K em er’e yaklaşırken dışarıda top
lanmış, büyük, ama bastırılmış bir kalabalık gördü. Kalabalık alçak,
endişeli sesle konuşuyordu. Anlaşılan büyülü ışıkların sönük oldu
ğunu tek fark eden kendisi değildi. Simon pelerininin başlığını ta
kıp itirazlara aldırmadan kalabalığın ön tarafına doğru ilerledi. Ora
da etrafları büyülü pusla kuşatılmış, uzun boylu iki figürle yüz yü
ze geldi. O bunu bilmese de bunlar çırağın A ra y ış a gidişinde ona
eşlik edecek olan yedi A rayış M u h a fız ı’ndan ikisiydi. Simon’un
kararlı yaklaşımıyla silahlı m u h afızlar mızraklarını önlerine doğ
ru eğip kemere girişi kapattılar. “ Dur!” dediler. Simon durdu.
Cesaretini toplayan Simon, “Neler oluyor?” diye sordu.
“Kuşatma,” diye kısa bir cevap geldi.
Simon’un arkasındaki kalabalıkta endişeli bir mırıltı yayıldı.
274
Arayış
275
— 33 ■+-‘
KAHVALTI
276
Arayış
277
Angie Sage
zaman keyfini süreceği bir andı. M ard ayı bulup topluluğun artık
geçerli olmadığını söylediği sonraki birkaç dakika da buna dâhildi.
Marcia da son topluluğun sonunun tadını iyice çıkarıyordu.
Özellikle Tertius Fume’u zafer dolu bir ifadeyle kanepesinden kov
duktan sonra hayaletin yüzünde beliren ifadenin keyfini sürüyor
du. Ona topluluğun artık geçerli olmadığını ve bir daha asla bir
topluluk olamayacağını söylemiş ve hem en odasından çıkmasını
istemişti. Alther, onu destekleyene dek Tertius Füme ona inanma
yı reddetmişti. Marcia’nın Beetle’a söylediği doğruydu - Tertius
Fume’un kadınlara saygısı yoktu.
Tertius Füme, kuşatm ayı Septimus’u çekilişe ikna etm ek
için yapmıştı. Septimus’un kaybolduğunu fark ettikten sonra, Mar
cia çırağının nerede olduğunu söyleyene kadar eger gerekirse ku
şatmayı sonsuza dek sürdüreceğine yem in etmişti. Çırağın Büyü
cü Kulesi’nde bir yerlere sak lan dığım düşünüyordu. Am a şimdi
arkasında topluluğun gücü olmadan kuşatm ayı sürdürmesinin
yolu yoktu. Kuşatma sona ermişti.
Marcia hiç vakit kaybetmedi. Catchpole’dan Tertius Fume’u
bölgeden onur kırıcı bir şekilde çıkartmasını istedi. Büyücü Kule
si’ne büyü tekrar geri gelirken kapıda dikilip sıkılı dişlerinin ara
sından gülümsedi.
“Güle güle, güle güle. Geldiğin için çok teşekkürler,” dedi şaş
kın topluluk uçarak uzaklaştı.
278
Arayış
279
Angie Sage
“Söyle Bryony. H em en.”
“Şey, Heap’terin çadırına gitti.”
“ Ben ona izin verm edim . Buna pişman olacak. Sen onun yeri
ni alacaksın.”
“Ben mi? Oh, ama ben düşünmedim...”
“Düşünmek zorunda değilsin, kızım. Yalnızca sana söyleneni
yap. Prenses ve hayvanı için bir çadır hazırlanmasını istiyorum. Sa
baha ihtiyacımız olacak.”
“Oh. O halde prenses gerçekten...”
“ Lafı eveleyip gevelem eyi bırak. Ve çadırın gü ven li olmasını
sağla.”
Bryony garip bir şekilde selam verip hızla uzaklaştı. Bir çadır
nasıl güvenli hale getirilir ki, diye merak etti. Nasıl?
Ephaniah midesinin bulandığını hissetti -artık Morwenna’nın
ertesi sabah ne isteyeceğini biliyordu. Gece içkisinin -Morvvenna
öyle dem işti- sabah olduğunda onun sessiz ve uysal olmasını sağ
lamak için verildiğini anlamıştı. Ephaniah bu kadar kolay kandırı
lan bir aptal olduğu ve verem eyeceği bir şey için söz verdiği için
kendine küfretti. Gizlice diğer konuk çadırlarına giderken başı dö
nüyordu. Onlara ne diyecekti?
Ephaniah, Jenna, Septimus ve Beetle’ın çadırlarının boş oldu
ğunu görünce rahatladı -am a bu uzun sürmedi. Endişelenmeye
başladı. Nereye gitmişlerdi? Neden ona söylememişlerdi? Ona gü
venm em işler miydi? Onların yardım çağrısı boyunca uyumuş
muydu? Ephaniah sersemlemiş bir şekilde topallayarak Yaz Toplu-
lugu’ndan uzaklaşırken beyaz kaftanı ay ışığında parlıyordu. Bry
ony onun gittigini gördü, ama Cadı Ana’yı kızdırmamak için bir
şey söylem eye cesaret edemedi. Ephaniah’ın ormanda gözden
kayboluşunu seyretti. Sendeleyerek kaleye gidiyordu.
280
Arayış
281
Angie Sage
Ve birden konuşamadığına m emnun oldu. Çünkü Ephaniah
üzüntüyle oğlanın çizmelerine bakarken Merrin’in sag topuğuna
yapışmış küçük, yuvarlak bir kâğıt parçası gördü. Yıllarca kâğıtları
bir araya getirmesi sonucunda gelişen içgüdüleri ona bu parçanın
bir yere ait olduğunu söylüyordu. Ve nereye ait olduğundan
emindi. Oğlanın botlarına yaklaşırken Merrin’in yüzünden bir kor
ku ifadesi geçti - bu sıçan-adam ne yapıyordu? Ve Ephaniah şim
şek gibi -bir tavşanın peşindeki sıçan gib i- ezilmiş kâğıt parçasını
eline alınca Merrin ayağa kalkıp bağırmaya başladı. “ Uzak dur ben
den, garip şey!”
Ephaniah, ön ofis kâtibini yılanın geri kalanını öksürür halde
bırakarak bodruma koştu. Yeşil çuha kapıyı kapatıp kilitledi. Bul
duğu şeyi incelerken büyük bir sevinç duydu. Bu, haritanın kayıp
parçasıydı.
Ephaniah sonraki bir saati kırılgan kâğıt parçasını yen id en
sak lay ara k geçirdi. İş iyi gitti. Kısa süre sonra önündeki küçük,
yuvarlak kâğıtta ayrıntılı bir şekilde çizilmiş, etrafını bir yılanın ku
şattığı sekizgen bina açıkça görünüyordu. Ortada bir anahtar var
dı. Ephaniah değerli kâğıt parçasını tuniğinin altındaki gizli cebe
koydu. Gözlüklerini alnına kaldırıp içini çekerek arkasına yaslandı.
Başarmıştı. En zorlu -v e belki de en ö n em li-y en id en saklam a işi
ni bitirmişti.
Şimdi en zor kısmı gelmişti - yeniden birleştirme.
282
Arayış
283
—
^ 34 ■+-
ORMAN YOLU
ır\
■ w antermı unutuyor-
P sun,” diye fısıldadı
Sam.
Jenna, Septimus ve
Beetle, Kurt Çocuk’un ça
dırının dışında, orman şa
fağının gri-yeşil ışığında
gözlerini kırpıştırarak uyku
yu kovm aya çalışıyorlardı.
Sam ’in gördügü kadarıyla
panteri geride bırakmışlardı.
Konuşam ayacak kadar
uykulu olan Jenna, pelerini
nin altındaki Ullr’u çıkarıp
Sam’e küçük turuncu kediyi
gösterdi. Sam bir an için şa
şırmış göründü, sonra kaşları-
Arayış
285
Angie Sage
memnun oldular. Sam çöm elip kayaya vurdu. Kaya tok, çana ben
zer bir ses çıkardı. Sam tatmin olarak başını salladı, sonra ayağa fır
layıp ince, pürüzsüz gövdeleri olan birbirine yakın bir grup oluştu
ran ağaçların arasına daldı.
Sam yalnızca kendisinin görebildigi bir yolu takip ederek or
manda ilerlem eye devam etti. Septimus, Beetle, Jenna ve Ullr tek
sıra halindeydi artık. Ağaçların kabuklarıyla kolayca karışan ma-
vi-kahverengi pelerinini gözden kaybetm em eye çalışarak dikkat
lerini yoğunlaştırmış onu izliyorlardı.
Sam birden durdu. “Geldik - kapıdayız,” dedi kocaman sırıta
rak. “Tekrar bulabileceğimi düşünmüştüm.”
“Yalnızca düşünmüş müydün?” diye sordu Septimus.
“Evet,” dedi Sam. “Am a bir orman düşüncesiydi. Her zaman
doğrudur. Yalnızca ağabeyine güvenm en gerek, küçük kardeş. Ta
mam, şimdi buradan geçmeliyiz. Orman koktuğum için geçm em e
izin vereceklerdir. Am a siz kale kokuyorsunuz. Burada kaleyi sev
mezler. Pelerinlerinizi giyseniz iyi olur - hepsi sırt çantalarınızda.”
W olwerin derisi pelerinlerini çıkardılar. Jenna pelerinini omuz
larına atarken Ullr tısladı.
“ Igghh!” diye yutkundu Jenna. “Çok kötü kokuyor. Ve hâlâ ba
cakları var.”
“ İyi yanı kokması, küçük kardeş,” dedi Sam. “ Kokman gereki
yor zaten. Ve bacaklar da pelerini bağlamak için işe yarıyor. Gör
dün mü?” Sam, Jenna’nın pelerininin bacaklarını, tıpkı küçükken
yaptığı gibi çenesinin altında bağladı. “O pelerinde iki W olwerin
var,” dedi Sam. “Üstteki W olverin’in ön bacaklarını, alttakinin kuy
ruğunu açıkta bırakıyorsun. Bir orman gelenegi.” Jenna aşağıya ba
kınca pelerininin eteğinden sarkan kirli görünümlü W olwerin kuy
ruğunu gördü.
286
Arayış
287
Angie Sage
çatırtıyla yere düşüp gülmekten sarsılana kadar. Am a Sam hâlâ kı
pırdamıyordu.
En sonunda Jenna, Sam’in her şeyi uydurup uydurmadığını
merak ederken yollarını kapatan dallar yavaş yavaş yukarı kalk
maya başladı. Yollarındaki diğer bütün ağaçlar da genişleyen bir
dalga gibi onları takip etti. Sam gruba ilerlemelerini işaret etti,
ağaçların arasında yeni açılan yolda onu sessizce takip ettiler. On
lar geçtikçe ağaçların dalları arkalarından bir kez daha kapandı.
Üç büyük, dağınık odun yığınının bulunduğu küçük bir m ey
dana geldiler. Yığınların her biri yosunla kaplıydı ve üzerlerinde
eğreti bir kapı vardı.
“Eski kömür ocağı fırınları,” dedi Septimus. “Genç Ordu’da
bunları çok severdik. Geceleri çok güvenli ve sıcaktır.”
Sam, Septimus’a bir kez daha saygı duydu. “ Bazen Genç Or
du’da olduğunu unutuyorum,” dedi. “Ormanı sen de tanıyorsun.”
“Farklı şekilde,” dedi Septimus. “ Biz her zaman ormana kar
şıydık. Am a sen ormanla birliktesin.”
Sam başını salladı. Septimus’u tanıdıkça daha çok seviyordu.
Septimus onları anlıyordu -on a açıklama yapm ak zorunda değil
diniz; biliyordu o kadar.
“Aslında bunlar gerçek kömür ocağı fırını değil. Bunlar orman
yolları. Her biri farklı bir ormana gidiyor - yani öyle diyorlar.”
Jenna odun yığınlarına kederle baktı. Karşılarında bir orman
seçeneği olacağını düşünmemişti. “Am a hangisinin bizim istediği
m iz orman olduğunu nereden bileceğiz?”
“Galiba kapılarını açıp bakacağız,” dedi Sam.
“Gerçekten mi? İçine girm ek zorunda değil miyiz?”
“ Hayır, neden olalım ki? Ormanda kurallar yoktur, bilirsin.”
Beetle bundan o kadar emin değildi. Ona göre bir sürü kural
vardı -kokulu W olwerin derisi giym e kuralı, sessiz olm a kuralı
288
Arayış
289 F : 19
Angie Sage
düşmüş bir yolcuyu kendi ormanına yönlendirmesi başka şey kar
deşlerini bilinm eyene göndermesi başka bir şeydi. “Sizinle gele
yim ,” dedi.
Septimus başını iki yana salladı. Bu işi ağabeyi olmadan tek
başına halletmek istiyordu. “ Hayır, Sam. Bize bir şey olmayacak.”
“ Emin misin?”
“Gerçekten Sam,” dedi Jenna. “Ve yakında Nicko’yla birlikte
geri döneceğiz.”
“Ve Snorri’yle,” diye ekledi Septimus.
Yeni bir kar esintisi geldi. Sam boynuna sardığı kırmızı m en
dili çözdü. Sopaya bağlayıp Septimus’a verdi. “Geldiğiniz yeri işa
retlemek için bunu kullan. Oraya bir kez girdikten sonra geldigin
yönü anlamanın zor olduğunu duymuştum.”
“Teşekkürler,” dedi Septimus.
“Bir şey değil.”
“Oh, Sam.” Jenna, ona sıkıca sarıldı. “Çok, çok teşekkür ede
rim.”
“Tamam.”
Kapıdan girince ayak bileklerine kadar kara gömüldüler.
Sam onlara el salladı. “Güle güle. Güle güle Jen, Sep, hamam
böceği. Kendinize iyi bakın.” Ve kapıyı kapattı.
290
■->- 35
KAR
291
Angie Sage
iniyordu. Jenna kirpiklerindeki kar tanelerini silip yukarı baktı.
Ağaçların gövdeleri ince ve pürüzsüzdü. Ağaçların en tepesindeki
dallar, güneş şemsiyesi gibi geniş ve düz bir şekilde yayılıyordu.
Jenna hepsinin kendilerini bir patikada bulmayı bekledikleri
ni fark etti. Am a hiçbir özelliği olmayan, her yöne doğru yayılan
yabani ağaçlardan başka bir şey yoktu. Bulundukları yöne gelen
ayak izleri yoktu, hangi yönün ileri, hangisinin geri olduğunu bil
m ek mümkün değildi. Dev bir kuş tarafından ormanın ortasına bı
rakılmış gibiydiler.
“ Haritaya bakalım Jen,” diye fısıldadı Septimus.
Jenna sırt çantasını indirip Nicko’nun defterini çıkardı. Güzel
ce katlanmış haritayı açtı. Septimus haritayı ilk kez eline alıyordu.
Yeniden koruma sıvısı çatırdadı, ama yine de harita esnek ve güç-
lüydü. Septimus haritaları severdi; Genç Ordu’daki günlerinden
harita kullanmaya alışıktı ve iyi bir harita okuyucusuydu. Ama
Snorri’nin ince ayrıntılı kalem izlerine bakarken bir şeye hiçbir za
man fazla önem verm ediğini fark etti -daha önce harita okurken
kendisinin nerede olduğunu hep bilirdi.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordu Beetle, omzunun üstünden
geriye bakarak.
“İyi soru,” dedi Septimus. “ Herhangi bir yerde olabiliriz. Hiç
bir işaret yok.” Parmağını haritanın ortasındaki deliğe soktu. “ Bu
rada bile olabiliriz.”
“Hayır, olamayız,” diye itiraz etti Jenna. “Burası Foriks Evi.”
“Biz öyle düşünüyoruz,” dedi Septimus. “Am a kayıp parçada
ne olduğunu kesin olarak bilmiyoruz, değil mi?”
Jenna cevap vermedi. Nicko ve Foriks Evi’ne gitmediklerini
bir an bile düşünmek istemiyordu. Kırmızı yünlü tuniğinin kenar
ları ipek cebini karıştırırken bir kez olsun yanında işe yarar bir şey
taşımış olduğunu umuyordu. Gerçek babası Milo bir kez daha de
292
Arayış
293
Angie Sage
Septimus başını salladı.
“Ama gittigimiz bölüm olmadan bunu nasıl yapacaksın?” diye
sordu Beetle, haritanın ortasındaki deliği işaret ederek.
“Belki bizi deliğin kenarına kadar götürebilirim diye düşünü
yordum,” dedi Septimus. “Ve sonra kim bilir belki oradan Foriks
Evi’ni görebiliriz diye düşündüm.”
“Ya. Şey, denem eye değer -şu ibrenin böyle deli gibi dönm e
sini önleyecek her şey olur. Beni ürkütüyor.”
Septimus belindeki çırak kemerinden ince bir tel çıkarıp bü
külen kısmını düzeltti, pusulanın üstüne koydu. Jenna ve Beetle
omzunun üstünden geriye baktı. Pusulanın ibresi dönm eye de
vam ediyordu.
“ İşe yaramadı,” dedi Jenna endişeyle.
“ Bize bir saniye ver,” diye mırıldandı Septimus. “Şeyin ne ol
duğunu hatırlamalıyım.”
“Şey derken?”
“ Bu teknik bir terim Jen.”
“Oh, ha-ha.”
Septimus parmağını çarpının üstüne koyup gözlerini kapata
rak mırıldandı. “X noktayı gösterecek.” Sonra ince teli pusulanın
üstünden alıp haritanın ortasındaki deliğin kenarına koydu.
“Buraya mı?” diye sordu. Jenna ve Beetle başını salladı. Par
mağını tel çarpının üstünde tutup söyledi:
294
Arayış
295
Angie Sage
Tepeye çıkarlarken ağaçlar o kadar sıklaşmıştı ki tek bir sıra
halinde yürümek zorundaydılar. Jenna birden ormanın beyazlığı
nın loş hale geldigini fark etti. Haritaya baktı, ama loş ışıkta Snor
ri’nin hassas kalem çizgilerini seçm ede zorlanıyordu. “Hey Beetle,
saat kaç?” diye sordu.
Beetle zaman ölçerine baktı, bu ışıkta rakamları göremiyordu.
“ İki buçuk.”
“Peki, neden hava kararıyor?”
Beetle şaşırarak etrafına bakındı. Jenna haklıydı -hava kararı
yordu. Alacakaranlık olmuştu.
“ Belki zaman ölçerin yanlıştır,” dedi Septimus omzunun üs
tünden. Hızını artırdı. Tepeye bir an önce varmak istiyordu.
“ Havayı karartan benim zaman ölçerim değil, öyle değil mi?”
diye pofladı Beetle, onun hızına yetişm eye çalışarak. “Güneş bat
ması buna neden oluyor.”
“ Fırtına yaklaşıyor olabilir,” diye arkaya seslendi Septimus.
“ Kar fırtınası. Hava yeterince soğuk.”
Jenna durdu. Ullr’un artık yanında olmadığını fark etmişti.
“ Kar fırtınası değil,” dedi ifadesiz bir sesle. “Güneş batıyor. Aslında
battı bile. Bakın.” Ağaçların arasından, rengi agaç gövdeleriyle ka
rışan, pençeleri karda çarpıcı bir belirginlik kazanan GeceUllr’u on
lara doğru geliyordu.
“Oh,” dedi Beetle. “Tüh ya.”
“ Hadi Beetle,” dedi Jenna, elini tutarak. “Sep’e yetişelim.”
Beetle gülümsedi. Birden ormanda bir gece geçirm ek o kadar
da kötü görünm em eye başladı.
Septimus tepede durup Beetle ve Jenna’nın kendisine yetiş
mesini bekledi. Aşağıya bakmaya cesaret edemiyordu. Marcia’nın
hiç onaylamadığı cadılara has iyi şanslar mantrasını mırıldanarak
kendini aşağıya bakmaya zorladı. Önünde ağaçların seyrek bir şe
296
Arayış
297
Angie Sage
Yaklaştıkça ışığın gerçekten de Snorri’nin çizdiği gibi küçük,
ahşap bir kulübeden geldigini gördüler. Kapının üstündeki minik
pencereye yerleştirilmiş fener, kulübeyle aralarında bulunan bir
kaç ağacın gölgesini kara düşürüyordu.
Birkaç dakika sonra kulübenin kapısını açıyorlardı. İçeri girer
lerken garip, doğaüstü bir uluma duyuldu.
Beetle kapıyı hızla çarptı, Jenna kapıyı sürgüledi.
“Büyük sürgüleri var,” dedi Septimus. “Neden acaba?”
“Yapma,” dedi Beetle. “Sakın yapm a.”
298
— 36 '
KULÜBE
299
Angie Sage
Septimus ve Beetle, sobayı yakmaya girişti ve kısa sürede kü
tükler alev aldı. Sobanın kapağını açık bırakıp üçü birlikte ateşin
başına toplandılar. Ellerini ısıtmaya çalışırken W olwerin derilerin
den sular süzülüp toprak zem inde birikiyordu. Ellerinin buzu çö
züldükten sonra sırt çantalarının tokalarını açıp çıkardılar. Her şey
yapraklarla güzelce sarılmış, asma sarmaşıklarıyla sarılmıştı. Bü
yük bir coşkuyla her şeyi masaya koydular.
Ullr umutlu bir şekilde hırladı - balık kokusu alıyordu. Ullr’un
içindeki panter bile balık tadını seviyordu.
“Sam bütün gece uyanık kalıp bunları yapmış olmalı,” dedi
Jenna, masada yığılan hâzineye bakarak. Doğum günüymüş gibi
heyecanlanmıştı.
Septimus, Jenna’nın bütün paketleri hem en açmak istediğini
anlayabiliyordu. “ Bir kerede yalnızca birkaç taneyi açmalıyız,” de
di. “Yapraklar yiyecekleri koruyor olmalı... ne kadar süre burada
kalacağımızı bilmiyoruz, değil mi? Aylarca bile kalabiliriz.”
“Bazen yaşlı, mutsuz biri gibi konuşabiliyorsun Sep,” dedi Jen
na. “ Peki, hangilerini açacağız?”
İki paket açmaya karar verdiler, böylece dört balık, bir paket
yaprak ve Heap ateşinde piştiği belli olan külle kaplı bir ekmekleri
oldu.
“ Bir tane daha açabiliriz," dedi Jenna, hâlâ açılmamış olan pa
ketlere bakarak.
“Tamam, ama yalnızca bir tane daha,” dedi Septimus homur
danarak.
Bir balık ve bir ekm ek daha vardı, ama ödülü çeken Beetle ol
du -kalın bir parça karamela. Ma Custard’ın stoklarını getiren tek
ne, Sam’in balık tuttuğu nehir kıyısında kıyıya oturmuştu. Kaptan,
Sam’in tekneyi itmesine memnun olmuştu.
300
Arayış
301
Angie Sage
Jenna’nın cevap verm esi biraz zaman aldı. “ Milo,” dedi. “ Bana
yolculukları hakkında her şeyi anlatırdı. Onun da zaman ölçeri var
dı. Ben dogmadan önce zaman ölçeri hep ‘ev zamanına’ göre ayar
larmış, böylece annemin o anda... ne yaptığını bilirmiş. Doğuya git
tiğinde zaman ölçerine göre güneşin gittikçe daha erken battığını
görmüş - ama öyle hissetmiyormuş. Ve Snorri demişti ki Uzun Ge
celer Ülkeleri’nin yaz günleri o kadar uzunmuş ki güneş hiç bat
mazmış.”
Septimus bunu bir an düşündü. “Eger en doğudaysak bu iyi
bir şey. Foriks Evi orada değil mi?”
“ Bakalım Nicko ne diyormuş.” Jenna, Ephaniah’ın bir kitap
haline getirdigi notları çıkardı. Nicko’nun elyazısının kayıp bir ka
rınca gibi dağılma eğilimi vardı, ama Ephaniah bu yazıları daha
okunur hale getirmişti. Jenna ilk kez Nicko’nun yazılarından bir
anlam çıkarabiliyordu. “Foriks Evi... Foriks Evi,” diye mırıldandı
Jenna, sayfaları tarayarak. “ İşte bir şey buldum. Snorri’den Nic
ko’ya yazılmış bir not var - ‘Nicko, bu senin için. Ells hala bizim di
limizde konuştuğunda kaçırdığın kısımlar. Snorri x.’ Galiba bu Ells
halanın onlara anlattığı şeyler.”
“ Devam et, Jen. Oku bize.” Yatak masallarını bekleyen iki ço
cuk gibi beklentiyle Jenna’ya bakıyorlardı.
Jenna güldü. “Tamam. Am a Ells halanın sesini yapmayaca-
ğ ım .”
Çocuklardan düş kırıklığını yansıtan sesler yükseldi.
“Eh, yapmayacağım işte. ‘Dokuz yaşındaydım. Büyükanne
min evinde kız kardeşimle oynuyordum. Kavga ettik. Ben onu it
tim, o beni itti ve aynadan geçtim. Bunu şimdi biliyorum, ama o
zaman bilmiyordum. Bütün bildiğim artık büyükannemin denizin
yanındaki küçük evinde olmadıgımdı. Karanlık, ağır mobilyalarla
dolu sekizgen bir evdeydim. Dehşet içindeydim.
302
Arayış
303
Angie Sage
başlarken bana sunulan bu fırsatı değerlendirip dışarı kaçarak
hepsini şaşırttım.
‘“ Şimdi fark ediyorum ki çok şanslıydım. Yeni annem ve ba
bamın Foriks Evi’ne neden geldiklerini bilmiyorum; bunu hiç söy
lemediler. Daha sonra büyük bir çukurun üstünde rüzgârda salla
nan dar bir köprünün üstünde olduğumu hatırlıyorum. Yeni ba
bam, yeni annemin önünde oturduğum atı yürütüyordu. Daha
sonra annem köprüden geçerken dehşet içinde gözlerini kapattığı
nı söyledi, ama benim gözlerim heyecandan kocaman olmuştu.
Altımızdaki sislerin arasından dolunay yükseliyordu, o kadar yük
selmişti ki yıldızların arasında uçuyormuş gibi sanıyordum. Beni
buraya kaleye getirdiler. Onları kendi annemi ve babamı sevece
ğim kadar sevdim, ama aklımda her zaman şu soru vardı. Bana ne
oldu?
“ ‘Yıllarca başka bir zamanda olduğumu anlamadım. Sonun
da hikâye anlatan bir seyyah Foriks Evi’yle ilgili bir hikâye anlattı.
Gerçeği anlattığını biliyordum. Onu bulup kendi hikâyemi anlat
tım. Bana Foriks Evi’nin, Bütün Zamanların Birleştiği Yer olduğunu
söyledi. Oradan ancak birisi geldiğinde çıkabilirmişsin ve onların
zamanına girm ek zorundaymışsın. Böylece ben Foriks Evi’nden
kaçtığımda yeni anne babamın zamanına girdim.
“‘Kendi zamanına dönm ek için tek şansının Foriks Evi’ni bul
mak ve kendi zamanından birinin gelmesi için dua etmek oldu
ğuna inanıyorum. Çocukken kendi zamanıma dönm ek isterdim,
ama sonunda ne olduğunu anladığımda sevgili kocamla zaten ta
nışmıştım, üvey anne ve babam yaşlanmıştı ve ben de geri dön
m ek istemedim. Bu yaşamak için iyi bir zaman -çok daha kötü
olabilirdi. Am a sen daha gençsin ve bunu deneyecek kadar cesur
olduğunu görüyorum. Odin ve Skadi senin rehberlerin olsun.’ Ve
sonra Nik şöyle yazmış... ‘Foriks Evi-işte geldik.’”
304
s
Arayış
305 F : 20
Angie Sage
Septimus iyice uyanarak ranzasından fırladı. İki elini de kapı
ya koyup tekrar Güvenil Kalkan Büyüsü’nü yaptı. Gıcırt sesleri
devam ediyordu. Neden büyü işe yaramıyordu? Kızaran Septimus
Karanlık Karşıtı B ü yü yü denedi. Bunun üzerine gıcırtı kesildi.
Jenna ve Septimus nefes almaktan korkarak ortalığı dinledi.
Dışarıdaki ağaçlar dallarını uzun, sabırsız parmaklar gibi çatıya vu
ruyordu, ama kapıda gıcırtı yoktu. Beetle kıpırdanıp uykusunda,
“ Dikkat et Foxy,” gibi bir şey mırıldandı. Ranzası sürekli gıcırdar
ken dönüp tekrar uyudu. Ullr kapıya doğru pozisyon alıp yeniden
uzandı.
“Gitti,” diye fısıldadı Septimus.
“Teşekkürler Sep,” diye fısıldadı Jenna. Sert battaniyelerin ve
Wolwerin derisinin altına sokulup kısa sürede uykuya daldı.
Am a Septimus uyanıktı. Uykusunu kaçıran şey rüzgârın uğul
tusu ya da çatıya vuran dallar, hatta kapıya gelen k aran lık şeyin
ne olduğunu merak etmesi bile değildi. Septimus’u uyanık tutan
şey üzerinde altın A harfi olan lapis lazuli taştı. Ne zaman rahatla
maya çalışsa iğrenç şey bir şekilde içine giriyordu. Sinirlenerek eli
ni tuniğinin cebine soktu, taşı çıkardı. Avucunda sıcak ve ağırdı.
Garip, diye düşündü. Fenerin ışığı taşın yeşil görünmesine neden
oluyordu, am a başka bir şeyde bu değişikliği yaratmıyordu. Der
ken korkunç bir his bıçak gibi içine işledi. Bu ışığın hilesi değildi -
taşın kendisiydi. A rayış Taşı yeşile dönüşmüştü.
Septimus büyülenmiş bir tavşan gibi taşa baktı. Alther’in
topluluktaki aceleci fısıltısı zihninde korkunç bir çocukluk teker
lemesi gibi dönüp duruyordu:
306
Arayış
Harın içinde.
Turuncu seni uyarır
Üstünden geç.
Kırmızı son ışık olacak.
Şimdi Siyah’ı ara; geri dönüşün olmayacak.
307
— ►- 37 ■
DAVETİYE
308
Arayış
309
Angie Sage
Büyük K e m er’in altına bırakılan büyük kirli yığınına tiksintiy
le baktı. Bunun bir bahanesi olam az, diye düşündü, çünkü büyü
cülerin kirli cüppelerini Büyücü Kulesi’ nin avlusunun girişine bı
rakmaları gerekiyordu. İnsanlar ne düşünecekti? Hoşnutsuz bir
ifad eyle cüppenin kenarından tutup isim etiketine baktı. Bütün
büyücüler cü ppelerin e isim etiketi dik m ek zorundaydı, b ö ylece
kulenin çam aşırhanesi tem izlen en cüppeleri sahibine iade ed eb ili
yordu. A m a bu her zam an işe yaram ıyordu. Bir keresinde yanlış
lıkla Marcus O verland isimli Sıradan Büyücü’y e Marcia’nın cü ppe
si gitmişti. Adam , M arcia’nm cü ppesiyle üç gün boyunca kalede
dolaşıp kabul ed ilem ez davranışlarda bulunmuştu, ta ki Marcia
onu köşeye sıkıştırana kadar. Kısa süre sonra da Marcus kaleden
ayrılmıştı.
A m a Marcia buruşuk m avi cü ppeyi kaldırırken birden içinde
bir b eden olduğunu fark etti. “ H ildegarde!” diye yutkundu. Marci-
a Alt Büyücü’nün yüzünü örten başlığı hızla geri çekti. Hildegar-
d e ’ın rengi kül gibiydi, am a hâlâ nefes alıyordu. Marcia on a biraz
canlandırma ü fle d i v e H ildegarde’ın yanaklarına renk geldi. Hil
d egarde inledi.
“ Hildegarde... neler oldu?”
H ildegarde büyük bir gayretle doğruldu. “Şey... ben... Sep... ti-
mus...”
“Septimus m u?'
“ Gitti. Arayış.”
“ Hayal görüyorsun H ildegarde,” dedi sertçe. “ Septimus Ara-
y ı ş ’a gitm edi. Sen burada bekle, ben gidip birini getireyim ...”
“ H ayır!” H ildegarde oturm ak için çabaladı. Gözleri Marcia’ya
sabitlenmişti. Oldukça aklı başında bir şekilde, “ Bir Şey içime g i r
di. Ben... Septim us’a A rayış Taşı’nı verdim . Kabul etti. Teşekkür
310
Arayış
311
Angie Sage
“ Burada d eğil.”
“ Biliyorum. Bay Pye gerçekten konuşm am ız lazım .”
“ Kapı biraz daha açıldı ve Marcellus en dişeyle dışarı sarktı.
Kâhyası o gün izinliydi v e kapıya bakm ayı öğren m esi gerektigini
söylem işti. Marcia’nın kapıyı ilk iki çalışına aldırm am ış, üçüncü
kez çalarsa bakacağını söylem işti. Marcellus başına nasıl bir bela
aldığını m erak ed erek kapıyı açtı. “ İçeri girin, Bayan Marcia.”
“Teşekkür ederim , Bay Pye. Yalnızca Marcia d e m en iz yeterli,”
dedi karanlık, dar salona girerken.
“ Marcellus da yeterli,” diye cevap verdi M arcellus selam ve re
rek. “Sizin için ne yapabilirim ?”
Marcia etrafına bakındı. Birden birilerinin kendilerini dinle
m esinden korkmuştu. Evin Buz Tünelleri yolu yla Elyazmaları
O dası’na bağlı olduğunu v e kapağın da büyük olasılıkla mühürsüz
olduğunu biliyordu. Birisi onları din liyor olabilirdi - v e bu birisine
Tertius Füm e da dahildi. Güvenli bir yere ihtiyacı vardı.
“ Belki bana çaya g elm e k istersiniz. Büyücü Kulesi’ne. Yarım
saat sonra.”
“Çay mı?” diye sordu Marcellus gözlerini kırpıştırarak.
“ Benim odam da. Kapıya geleceğin izi bildireceğim . Sizi sabır
sızlıkla b ek leyeceğim Bay Pye -şe y , Marcellus. Yarım saat.”
“ Oh. Evet. Ben de... sabırsızlıkla bekliyorum . Yarım saat son
ra. Görüşürüz.”
“Görüşürüz Marcellus.”
M arcellus Pye onu selam larken Marcia gitmişti. Yüksek sesle
iç çekip kapıyı kapattı, destek alm ak için kapıya yaslandı. N eler
oluyordu? Ve en iyi ayakkabılarını nereye koymuştu?
312
Arayış
313
Angie Sage
nuna bir yum ruk attı -o n u n hayalet olduğunu unutm uştu- ve bir
sevinç çığlığı yükseldi. Füm e öfk elen ip kuleyi yirm i dört saat bo
yunca kuşatma altına aldı v e bu süre içinde d e Syrah gitti. Y ed i
m uhafız tarafından sürüklenerek A rayış Gemisi’ne götürüldü
-on la ra da birkaç yu m ru k indirdi.” Marcellus başını iki yan a salla
dı. “ Korkunç bir şeydi.”
“Julius yıllarca başka bir çırak almadı. Bir kez daha çekiliş za
m anı gelin ce artık yaşlı bir adamdı. Çırağı yin e taşı çekince kim se
ona inanamadı. Bu, Julius’u bitirdi. Birkaç ay sonra öldü. Ve şüphe
siz çırak -ç o k hoş gen ç bir adam dı, çok sessizdi- bir daha asla geri
gelm edi. H ep Fu m e’un bunu julius’u kızdırm ak için yaptığını dü
şünmüşümdür. Aslında kim in patron olduğunu gösterm ek için.”
“Yani kim in taşı çek eceğin e Tertius Füm e m u karar veriyor?”
M arcellus kalan çayını bitirdi. “ Ben öyle olduğuna inanıyo
rum. Bir şekilde A ra y ış’ın kontrolünü ele geçirdi. Syrah’dan son
ra Julius, A rayış hakkında olabildiğin ce çok şey ö ğ ren m e ye çalış
tı, am a eski kitaplar v e kurallar kaybolm uştu. F u m e’un hepsini yo k
ettiği söyleniyordu, çünkü bunlar F u m e’dan çok farklı hikâyeler
anlatıyordu. A ra y ış’ın yetenekli çırakları onurlandırm ak için bir
ödül olarak konduğunu bile duym uştum .” Marcellus içini çekti.
“A m a heyhat b ö yle bir durum hiç olm adı, hatta tam tersi oldu. Gi
d en ler hiç geri d ö n m ed i.”
Marcia sessizdi. D uym ayı istediği şey bu değildi. “A m a Septi
m us taşı çekm ed i ki. Yan i A ra y ış’ta olam az, değil m i?”
Marcellus başını iki yan a salladı. “Çekiliş yalnızca bir form ali
te. Bana sorarsan kabul ed ilem eye n i törenleştirm enin bir yolu.
Ö n em li an, çırağın taşı kabul etm esidir. Çırak çekilişi yaparak ta
şı kabul eder. Korkarım Septimus, kalede yaşayan bir büyücüden
alıp “ teşekkür ed erek ” kabul etm iş oldu. Ve şim di de A ra y ış’ta,
314
Arayış
onu bu yü zden bulam ıyorsun. Denir ki, ‘Taşı kabul ettikten sonra,
İraden artık senin değildir.’”
Marcia huzursuzlanarak kalkıp odada dolaşm aya başladı.
Marcellus da ayağa fırladı, çünkü onun zamanında Olağanüstü
Büyücü ayaktayken oturm ak çok büyük kabalıktı.
“ Bu çok korkunç,” dedi Marcia, halının üstünde bir ileri bir g e
ri gidip gelirken. “ Septim us yaln ızca on iki yaşında. Nasıl başara
cak? Daha da kötüsü Jenna da onunla birlikte gibi görü n üyor.”
“ Bu beni şaşırtmaz. O çok kararlı bir kız. Bana sevgili kız kar
deşim i hatırlatıyor, am a o daha az çığlık atm a eğilim in d e.”
“K ız kardeşin mi? Oh. Evet, elbette. Senin kraliçenin oğlu ol
duğunu unutuyorum .”
“ N e yazık ki iyi bir kraliçe değildi. Bence Prenses Jenna daha
iyi bir kraliçe olacak. Doğru zaman g eld iğin d e.”
“ Onları geri getirem ezsek hiçbir zam an doğru olm ayacak, ö y
le değil m i?”
Marcellus dü şü n m eden elini M arcia’nın koluna koydu. “ Mar
cia,” dedi ciddi bir şekilde. “Şunu anlamalısın. Hiç kimse bir çırağı
A r a y ış ’tan geri getirem ez.”
“ Saçm alık,” dedi Marcia.
315
1—
^ 38 ■
İZİ SÜRÜLEN
S
yordu.
sırada M errin yılan şeklin
deki şekerlem enin kafasını dişli
316
Arayış
317
Angie Sage
Sim on kıpırdayam ıyordu. “ H ım m ,” diyebildi.
“ Evet?”
“ H ım m , şey. Topu m u geri alabilir m iyim , lütfen?”
“ Hayır. Şimdi git.”
Sim on tereddüt etti, am a ege r hapse girerse Lu cy’nin -a n n e
sini hesaba katm ıyordu b ile - ne kadar üzüleceğini düşünerek ora
dan kaçtı.
Marcia, peşinde M arcellus’la birlikte Elyazm aları Odası’na gir
di. Bütün yazıcılar titizlikle çalışmalarını yürütüyorlardı, am a bir
tek Partridge başını kaldırıp baktı. İşine bir anlık ara verd iği için
m em n u n olmuştu. “ Size yardım edebilir m iyim Bayan Marcia?” di
y e sordu, masasından y ere atlayarak.
“Teşekkürler, Bay Partridge,” dedi Marcia. “ Bana m ah zenlere
kadar eşlik edebilirsiniz.”
D iğer iki yazıcı birbirlerine bakarak kaşlarını kaldırdı. O lağa
nüstü Büyücü m ah zenleri bir haftada ikinci kez ziyaret ediyordu -
neler oluyordu acaba?
Gürültülü bir ipek hışırtısı yazıcıların tekrar işlerine d ö n m ele
rine neden oldu. Jillie Djinn, hızla Büyü O dası’na giden geçitten çı
kageldi. Evet?” dedi kaba bir şekilde.
Marcia kaşlarını çatarak Jillie Djinn’e baktı. Hiçbir zam an ki
bar biri olm am ıştı am a gittikçe daha kabalaşıyordu. “ M ahzenlere
kadar bize eşlik edilm esin i istiyoruz.”
“ U ygun bir zam an değil,” d iye cevap verdi Jillie Djinn, M arcel
lus P y e ’a şüpheyle bakarak. “ Bütün yazıcılarım m eşgu l.”
“ Ben gid erim !” dedi Partridge.
Jillie Djinn ö fk eyle ona baktı. “ G itm eyeceksin. H esaplam aları
nı bitireceksin.”
Partridge derin bir iç çekip kalem ini aldı.
318
Arayış
“ Eger yen i ön büro kâtibim den randevu alm a zah m etin e gi
rerseniz, gele cek hafta içerisinde size d e bir gün ayarlayabilirim .”
“Y en i ön büro kâtibi mi? Beetle nerede?”
“Artık burada çalışm ıyor.”
“ Ne? N edenT
“ Davranışları kabul edilebilir değildi. Size dışarıya kadar eşlik
ed eyim .”
Marcia konuşam ayacak kadar öfkeli bir şekilde M arcellus’la
birlikte dışarı çıkarıldı. Eger başbüyü yazıcısı m ah zen lere girm ele
rini reddediyorsa M arcia’nın yapabileceği bir şey yoktu. Jillie Djinn
kendi küçük bölgesi içinde, Olağanüstü Büyücü’nün Büyücü Kule-
si’nde yaptığı gibi gücünü kullanabilirdi. Ve Jillie Djinn de bunu bi
liyordu.
Jillie Djinn kapıyı arkasından sertçe kapatıp yen i yardım cısına
döndü. “Simyacı cüppesi giym iş birisinin m ah zen lere inm esine
izin ve receğ im i sanıyorsa aklını kaybetm iş dem ektir.”
Merrin, Jillie D jinn’in söylediklerini anlam ış ve kendisi de ay
nı şeyi yaparm ış gibi bilgece başını salladı. Sonra ayaklarını m asa
ya dayayıp başını yan a eğdi, bütün bir yılan şekerlem esin i bir ke
rede ağzına tıkm aya çalıştı.
319
Angie Sage
Marcia halkın arasında büyü yapm aktan hoşlanm azdı. Bu
nun gösteriş olduğunu düşünür v e insanların durup seyretm esini
istem ezdi. A m a bazen bu gerekiyordu. Bu yü zden Marcellus P y e ’ın
ve ayakkabılarının etkisinden yen i kurtulmuş olanlar şim di de
Olağanüstü Büyücüler’inin Büyücü Y o lu n u n tam ortasında Bul
Büyüsü yaptığı şaşırtıcı gösteriyle karşı karşıyaydı. Durup hayret
le Marcia’ya baktılar. Marcia hareketsiz bir şekilde durmuş, içinden
bir şeyler söylerken etrafını m or bir sis sardı v e yavaşça ortadan
kayboldu. Cesur bir çocuk gerçek olup olm adığın ı g ö rm ek için
M arcia’nın yanına koştu, am a küçük kız ona yetişen e dek M arcia’
dan g eriy e kalan tek şey titreşen m or bir g ö lg e oldu. Çocuk gözyaş
ları içinde kalırken annesi şikâyette bulunm ak için Büyücü Kule
si’ne yöneldi.
320
Arayış
“ Oh,” d edi Sim on, çok özled iği İz Bulucu T o p u ’na bakarak. Bir
şey Marcia’nm onu kendisine ve rm e y e c e ğ in i söylüyordu.
“Galiba bu İz Bulucu Top?” d ed i Marcia.
“ Evet. Evet öyle. Adı Sleuth. Ben k en d im eğittim .”
“Ö yle mi? Çok güzel. G erçekten çok gü zel.”
Sim on gülüm sedi. O da çok güzel olduğunu düşünüyordu.
“ Septim us’u bulm ak istiyorum . T o p a talim at ve rm e n i istiyo
rum .”
S im on ’un yüzü düştü. H er şey Septim us’la ilgili olm a k zoru n
daydı, değil mi? Hiç kendisiyle ilgili bir şey olm uyordu.
Marcia, S im on ’un asılan suratına aldırm adan d eva m etti. “Si
m on, bu İz Bulucu T o p u ’n Jenna’yla baflr olduğunu biliyorum .
Jenna, Septim us’un yan ında ve ben senin bu b a ğ ı izlem ek için ta-
limat verm en i istiyorum .”
“Y ap am a m ,” dedi Sim on som urtkan bir ifadeyle.
“Y apam az mısın, y ap m az m ısın?” d iy e sordu Marcia buz gibi
bir sesle.
“Sim on kaba olm a ,” d edi Lucy. “Lütfen. Yap. N eyin var se
nin?”
“Luce, yap am a m -d a h a doğrusu Sleuth y ap m az.” Simon,
Marcia’ya döndü. “Ç ok üzgünüm Bayan Marcia, am a Sleuth’un ar
tık je n n a ’yla b a ğ ı yok, bu yü zd en onu bu lam az.”
“ Seni u yarıyorum Sim on. Bana yalan sö y le m e,” d iye parladı
Marcia.
“ S i-m o n !” d iye yalvardı Lucy.
“ Şişşttt, Luce. Marcia, yalan s ö y - le - m i-y o -r u m . Gerçekten.
Evet, Sleuth’un je n n a ’yla b a ğ ı vardı, am a artık yok. Bütün izler
kayboldu. Sleuth’u y en id en program ladım , çünkü... şey, birkaç ay
önce korkunç bir şey oldu. K aranlık bir şey p eşim e düştü. Artık
321
F : 21
Angie Sage
k a ran lık la ilgili bir şey yap m ak istem iyoru m - k aran lık sadece
sizi kullanıp bitiriyor ve bir kenara atıyor. Çok korkunç. V e Sleuth’
da pek çok k aran lık vardı, bu yü zden ben d e tam bir tem izlik
yaptım . O küçük kene aldığı sırada Sleuth’u şarj olm aya bırakm ış
tım. Üzgünüm . Elim den gelse yardım ederdim . Gerçekten ed er
d im .” Sim on n eredeyse yalvarıyor gibiydi.
Marcia içini çekti. S im on ’un doğruyu söylediğini göreb iliyor
du. Tam bir Karanlık Büyü uygulayıcısının yardım ın a ihtiyaç
duym uşken onun d eğ işm ey e karar verm esi Marcia’nın şansıydı.
Marcia, Lucy v e S im on ’un gitm esin e izin verdi. Feribot onları
nehrin uzak kıyısına taşırken Lucy v e S im on ’u n eyin beklediğini
m erak etm ed en yapam adı. Daha da önem lisi Septim us’u neler
bekliyordu?
Jenna, ertesi sabah binlerce kilom etre öted eki küçük kulübe
de uyandığında Ullr’u gündüz görüntüsüyle sobanın üstünde otu
rurken buldu. D onuk gri bir ışık kulübeyi dolduruyordu. Hava so
ğumuştu. Sert battaniyeyi üstüne çekip fısıldadı. “ Ullr, gel, Ullr.”
Kedinin kuyruğu titredi. Jenna’ya baktı. Sıcak yerini terk m i etsin,
yoksa çağrıya kulak m ı versin, karar verem iyordu . Karşısındaki bir
kedi bile olsa kendisine itaat ed ilm em esin d en hoşlanm ayan Jenna
ranzasından inip Ullr’u kucakladı, tekrar yatağa girdi.
“ O o fff,” diye hom urdandı Septimus, aşağıdaki ranzadan. “Kal
kıyorum Marcia. G erçekten.”
“Sorun yok, Sep.” Jenna güldü. “ Ben Marcia d eğilim .”
Septim us gözlerin i açıp birkaç santim yukarısındaki Jen-
na’nın yatağına baktı. N ered e olduğunu hatırlayıp h em en doğru
lunca başını üstteki platform a vurdu. “ Ahh.”
“ Ateş sönmüş. Yakabilir misin, Sep? Burası buz gibi.”
322
Arayış
323
Angie Sage
“ Kar yüzü n den ,” dedi Beetle. “ P en cerede ne kadar birikmiş,
baksanıza. Kar yüzü nden burada m ahsur kaldık.” Kapıyı bir kez-
daha itti, “ O ff! işe yaram ıyor. Açılm ıyor. Burada kaldık.”
“ Ben d en ey e yim ,” d ed i Jenna. /
“Tam am , gel bize yardım et, Jen. A m a bunun bir fark yarata
cağını sanm ıyorum ,” dedi Septimus,
“ Ben kendim d en eyeceğim , Sep, teşekkürler.” I
“ Kendin mi?”
“ Evet, kendim . T am am m ı?”
“T am am .” Septim us v e Beetle om u z silkip kenara çekildiler.
Jenna kilidi tutup kapıyı açtı. Rüzgâr ve kar içeri doluştu. Jen
na sırıttı. “ İçeriye doğru açılıyor,” dedi.
324
•“h 3 9 '
K A R ALTINDA
325
Angie Sage I
Septimus, Jenna’nm haklı olduğunu biliyordu. Marcia, ona in- j
san kalbinin sesini dinlemeyi öğretm işti, yaln ızca Jenna v e Be- |
etle’ınkini duyabiliyordu -ikisininki de hızlı atıyordu. A m a sobaya ;j
bir odun daha atıp odayı biraz daha ısıtırken, dinlemenin sıçan - J
insan sesi için de geçerli olup olm adığını m erak etti. O sırada bu- j
nu sorm ak aklına gelm em işti. j
Jenna, Ephaniah’a üzüntüyle baktı. Gözlükleri kayıp, gözleri |
kapalıydı. Uzun siyah kirpikleri üzerlerinde buz taneleriyle birbiri-1
ne yapışm ıştı. İnsan tarafının görün ebilen kısm ındaki derisi m a- f
vim si beyazdı v e kısa, kahverengi saçları karla kaplanıp şaşırtıcı |
d ereced e insan şekline b en zeyen kafa derisine yapışm ıştı, jen na, |
Ephaniah’ın ağzındaki örtüyü kaldırıp nefesini kontrol etm ek için j
elini gögsü n e koym ası gerektigini biliyordu. A m a sıçan -ad am a do- j
kunm ayı hiç istem iyordu. Bunun neden inin sıçan -ad am ın bütün i
garipligi için de kendisine bu kadar yakın olm ası diye düşündü. Ep- :
haniah’ın bilinci yerin d eyk en insan tarafı belirgindi v e Jenna onun
içindeki sıçanı p ek fark etm iyordu bile -a m a şim di sıçanın içinde
ki insanı g ö rm ed e zorlanıyordu. Başını kaldırıp B eetle’a baktı; kapı j
eşiğinde durm uş Ephaniah’a bakıyordu. “ Sence hâlâ yaşıyor m u?”
diye sordu fısıldayarak.
Beetle yavaşça başını salladı. “ Evet...” dedi, zam an ölçerini bir
elin den diğerin e geçirirken -en d işeliyk en yaptığı bir alışkanlıktı j
bu. S ıçan-adam ın gözlerinin bir an için titreştiğini düşündü, a m a ;i
bir şey söylem edi.
Sobadaki ateş alev alevdi artık. Ephaniah’ın kaftanından bu
har yükseliyor, küflü, nahoş bir koku odayı dolduruyordu.
“ Bizi takip etm iş olm alı,” dedi Septimus, Ephaniah’a bakarak.
“ Benim gördü gü m o olm alı...”
“ Sen, onu gördü n m ü?” diye sordu Jenna. “ N ed en sö ylem e
din?”
326
Arayış
"Şey... em in d eğild im .”
“Zavallı Ephaniah,” dedi Jenna. “ Uzun G eceler Ülkesi’ndeki
kar tilkileri gibi kam uflaj yap m ış.”
“ Evet. Şey, ö yle değil. S öylem ek istem edim , çünkü... Karan
lık bir şey hissettim .”
“ Ephaniah’ı k aran lık mı hissettin?”
Septimus o m u z silkti. “Şey, ben...”
Beetle dikkatlice Ephaniah’a bakıyordu. “ Sep.”
B eetle’ın sesinde Septim us’un tüylerini diken diken ed en bir
şey vardı. “ Ne?” diye fısıldadı.
Beetle sessizce sol elinin küçük parm ağını uzatıp birinci ve
ikinci parm ağını üst üste bindirdi. Yazıcıların k a ra n lık için kul
landığı işaretti bu. Septim us anlam ıştı -a m a Jenna anlam ıyordu.
Ürkerek Septim us’a baktı. Septim us ses çıkarm adan dudaklarıyla,
“Dışarı çık,” dedi.
“ N ed en ?” diye sordu Jenna. Sessizlikte sesi korkunç d e reced e
yüksek çıktı.
K im se cevap verm ed i. Bir süre sonra Septim us yanına geldi
ve Jenna hiçbir şey anlam adan kendini karların üstünde buldu.
“Am a...” Jenna boş yere itiraz etti.
“ Şişşttt!” d iye tısladı Septimus. “ Uyandıracaksın.”
“Neyi uyandıracağım ?”
B eetle sessiz ve hızlı bir şekilde kapıyı kapattı. Jenna, Septi
m us’un bir g ec e ön ce yaptığı gibi iki elini kapıya koyup içinden bir
şeyler m ırıldandığını gördü. Sonra zafer işaretiyle başparm aklarını
havaya kaldırıp karda em ekledi. Bir süre sonra Jenna, Septim us ve
Beetle tarafından yakalanıp peşlerin de Ullr’la birlikte yan ıyorm u ş
gibi kulübeden kaçm aya başladılar.
V adiden hızla aşağı inerken karın üstünden atlıyor, ürkmüş
üç geyik gibi ağaçlardan kaçarak koşuyorlardı. Sag taraflarındaki
327
Angie Sage
dik bir yam aç ağaçların üstünde yükseliyordu. Yam acın dibine
vardıklarında soluklarını dü zene sokm ak için durdular. Tekrar va
d iye bakıp kulübeyi g ö rm e y e çalıştılar. Ağaçların arasında tem b el
tem bel yükselen odun dum anı olm asa kulübeyi g ö rm ek m üm kün
olm ayabilirdi. »:
“T am am ,” dedi Beetle. “ G örebiliyorum . Ağaçların arasında
gizlen iyor olabilir, am a sanm ıyorum .”
“ Kim ?” diye sordu Jenna. "N e d e m e k istiyorsunuz -k u lü b e bi
zi m i takip ediyor? Deli m isiniz siz?”
“ Ephaniah’ı diyoru m ,” dedi Beetle. “ O Ephaniah d e ğ il . ”
“ N e değil?” diye sordu Jenna.
“O Ephaniah değil,” dedi Beetle. “O bir Şey.”
“Şey m i?”
“ Evet. Elyazmaları O dası’ndaki. Çocukla gelip beni kovdura
rak işim i alan Şey.”
“ Hayır. Hayır, ben buna inanm ıyorum . O Ephaniah.”
Septim us en dişeyle vadiden yukarı baktı. “Hadi, aramıza bi
raz m esafe koyalım .”
Tekrar yola çıkıp aşağıya inen vadiyi .izlem eye başladılar. O n
ları kulübeden uzaklaştıran her adım , Jenna’nın Ephaniah’a ihanet
ettiklerini hissetm esine neden oluyordu. Sonunda buna daha faz
la dayanam adı. “ Durun,” dedi em ir veren bir ses tonuyla. “ Daha
fazla yü rü m eyeceğim . Geri dönm ek zorundayız.”
Septim us v e Beetle durdu. “ A m a Jen,” diye ikisi d e itiraz etti.
Jenna, kraliyet peleriniym iş gibi W olw erin derisine sarınıp çe-ı
nesini inatla havaya kaldırdı. Danışm anları nadir de olsa ona karşı
çıktıklarında annesi d e b öyle yapardı. “Ya ikiniz bana neler oldu-,
gunu söylersiniz ya da ben doğruca kulübeye giderim . H em en,”
dedi.
328
Arayış
329
Angie Sage
“Hayır - am a nasıl olur?”
“Tek olası açıklama Şey’in Ephaniah’ın içine girmesi olabilir.
Çünkü Şey nasıl bir biçim e girerse girsen karanlık yüzük aynı kalır.”
“ Ben yüzük g ö rm e d im ,” dedi Jenna inada.
“ Sen bakm ıyordun Jen,” dedi Septimus.
Jenna inanam ayarak başını salladı. Ephaniah’ın terk edilm iş
bir şekilde kulübede bırakılması düşüncesinden kurtulamıyordu.
“ Ben - ben buna inanam ıyorum . Zavallı Ephaniah. Korkunç or
m anda bizi takip etm iş olm alı. A m a öyle topallarken bize yetişm e
si m üm kün değil. V e bağıram adı, değil mi? Peki biz ne yaptık? İçe
ri g e lm e k için yalvarmasına rağm en bütün gece dışarıda bıraktık.
Şim di d e donarak ölm esi için kulübede terk ettik. Siz bunun
ön em li olm adığını düşünüyor olabilirsiniz, am a ben sizin gibi dü
şü nm ü yoru m .”
“A m a Jen..." diye itiraz etti Septimus, peşinde Ullr’la Jenna
ayak izlerini takip ed erek geriye doğru koşm aya başlamıştı bile.
“Jen! Dur!” d iye bağırdı Septimus.
“ Ben olsam b agırm azdım ,” dedi Beetle. “ N eyin beklediğini bi
lem ezsin. Hadi Sep, ona Ş e y ’den ön ce y etişm em iz lazım .”
A m a her zam an hızlı koşan Jen aralarına uzun bir m esafe koy
muştu bile.
330
Arayış
“ Güzel.”
“Ama... nasıl? Baygındı.”
B eetle başını iki yan a salladı. “ Bir an için gözlerin i açtığını gör
düm. Bana baktı. Baygın olsan bunu yapam azsın.”
“A m a nasıl bu kadar hızlı gidebildi? Ephaniah doğru dürüst
yürüyemiyor bile.”
“ Kim in içine g ir d ik le r i o kadar ön em li d eğil,” dedi Beetle.
Jenna, B eetle’ın gözlerin e baktı. “ Gerçekten d e birinin Ephani-
ah’ın - n e diyordu nu z?- içine g ir d iğ in i düşünüyorsun, değil m i?”
Beetle ciddi bir şekilde başını salladı.
“V e yılan yü zü ğü parm ağında gerçekten gördün, öyle m i?”
“ Evet. Sol elinin serçe parm agındaydı. H ep oraya takarlar.”
“T a m am ,” d edi Jenna isteksizce. “Artık inanıyoru m .”
Beetle rahatlayarak gülüm sedi. Jenna onu dinlem işti. Bu çok
güzel bir histi.
Septim us nefes n efese geldi. “O nu tep ed e gördü m . Uzaklaşı
yordu.”
“ Güzel,” dedi Beetle.
Jenna’nın sö ylem ek istediği bir şey vardı. “ Beetle, sana inan
m adığım için özür d ilerim .”
“Ö n em li d eğil.” Beetle om u z silkti.
“ İnanm am gerektigini biliyoru m .”
“ N ed en inanasın ki -b u çok garip bir durum du. N ed en inan
m an gerekiyor?”
“ Çünkü o çocuğun kim olduğunu biliyorum . Daniel Hunter
denen şu çocuk.”
“ Biliyor m usun?”
“ D om D a n ierın çırağıydı. Hatırlıyor m usun Sep? Çok değiştiği
ni biliyoru m -b o y u uzamış, cildi kötüleşm iş ve saçları ço k uzayıp
korkunç o lm u ş - am a oydu, değil m i?”
331
■i
Angie Sage |
Septim us yüzleri çok iyi hatırlayamazdı. A m a Jenna söylediği- j
ne göre doğru olduğunu biliyordu. “Dem ek bu yü zd en ben o ld u - ;
gum u söyledi -çü n k ü on yıl boyunca öyleydi. Y a da o öyle sandı. '
Zavallı çocuk.” -b'j
Beetle şaşırmış görünüyordu. “ Sana daha sonra anlatırım ,” !
dedi Septimus. “A m a yola devam etm eliyiz.” Pusulayı uzattı. İbreJ
hâlâ aynı yönü gösteriyordu -a m a um duğu yön ü değil. “ Kahret- i
sin. Ş e y’in gittigi yön ü gösteriyor.” j
“Onu takip etm ek zorundayız,” dedi Jenna. ?>Jj
“ Hayır Jen. Bu çok tehlikeli,” d iye itiraz etti Septimus. '{
Jenna inatla alt dudağını ısırdı. “U m urum da değil, Sep. E ğeri
Foriks Evi o yön d eyse o tarafa gid ecegiz.” ;
Septimus, B eetle’a baktı. “Şey’i takip etm ek delilik. Sen de ba- j
na katılıyor musun Beetle?” i
“Şey...” Beetle tereddüt etti. -j
“Beetle,” diye itiraz etti Septimus. i
“ Eger doğru y ö n d e gidiyorsa onu takip etm e m e m iz daha bü
yük bir yanlış olur. Onu izlersek gözaltında tutarız. Bir Şey’in önün
de olması, ne yaptığını g ö rem eye ceğin arkanda olm asından daha
iyidir.” :i
“ Evet,” dedi Jenna hızla. “Ben de b öyle düşünüyordum .”
“ Biliyorsun Jen,” dedi Septimus, Şey’in izlerini takibe başlar
larken. “ Bazen bana gerçekten M arcia’yı hatırlatıyorsun.”
332
40 -4-
Uçu ru m u n kenari
333
Angie Sage
şekilde soğuktu. Buz v e bataklık çam urunun karışımı ayaklarının
altında çatırdıyor, yüksek, siyah sazlar karların arasından yükselip
W o lw erin derisi pelerinlerin e takılıyordu. Bayır aşağı in m eye de
vam ederlerken bataklık, geniş, donm uş bir akıntıya dönüştü. Şey ,
uzun, sürünen adım larla ilerlem işti. Jenna, Ullr’u kucaklayıp sırt
çantasının üstüne koydu. Kedi çantanın üstüne tehlikeli bir şekil- ■
d e yerleşip etrafı onaylam ayan bakışlarla taradı. Karda düşe kalka,
ilerlem eye d eva m ettiler. Sonunda sabit bir kaym a ritm i tutturup
pürüzsüz buz y ü zeyd e hızlandılar.
Akıntı hızlandı, vadin in aşağı tarafına vardılar. Ö nden giden ;
Septim us birden yükselen devasa, yoğun , b eyaz bir sis bulutu gör- :
dü. Kayarak durunca Beetle ona, yakından takip ed en Jenna da Be
etle’a çarptı, Ullr yüksek sesli bir m iyavlam ayla yere uçtu.
“A hh,” dedi Beetle, üzerini silkeleyip ayağa kalkm aya çalışır- ;
ken. “ Fren yaptığını bize söyleyebilirdin .”
“Zam anım olm adı,” dedi Septimus. “ Bakın.” Sisi işaret etti.
Beetle dişlerinin arasından bir ıslık çaldı. “ Bu da nereden çıktı?”
“ Ben gördü m , am a kar sandım ,” dedi Jenna.
Bu doğru ydu - sis de karla aynı renkteydi. Göz alabildiğine
soldan saga uzanıyor, karla kaplı g ri-b e y a z gökyü zü yle karışıyor
du. Jenna sisi sevm iyordu ; ona M arram Bataklıklarında bu_yulu
bir sisin içinde m ahsur kaldığı, birkaç adım ötesinde kalbine nişan
alm ış olan tabancanın klik sesini duyduğu zam anı hatırlatıyordu.
“Sizce Şey onun içinde bizi m i bekliyor?”
“ Hayır,” dedi Beetle. “ Bak ~Şe_y sisi bizden ön ce görm üş. İzle
ri burada.” Düzensiz izler donm uş akıntıdan ayrılm ış, kendi üzer
lerine dönm üş v e tep eye doğru gidip ağaçların arasında kaybol
muştu.
Yolları tararken uzun, alçak sesli bir hom urtu yeri sarsm aya
başladı. Sisin derinliklerin den bir şey geliyordu.
334
Arayış
Çok uzakta olm ayan tepenin başındaki Şey durup sisin kıyı
sında tereddütlü bir şekilde dikilen üç figü re baktı. Yüzünü buruş
turup Ephaniah’ın sıçan dudaklarında çirkin bir gü lü m sem e belir
di. Yalnızca birkaç dikkatsiz adım la işini tam am lam ış olacaktı.
A m a ön em li değildi - Foriks Evi’ne gitm elerin e izin verecekti. Ve
eger Foriks’i kaçırırlarsa yen i efendisinin verd iği talim atı yerin e ge
tirecekti. Şey yen i efen d isin e saygı duyuyordu. Kullanışsız b e d e
ninden iyice sıkılmış, yavaş v e hantal bir şekilde dönü p karda yü
rüm eye d eva m etti.
335
Angie Sage
n eredeyse berrak olan sis sürekli değişiyordu. İşte bu berrak nok
talardan birinde Beetle yalnızca birkaç adım öted e don m uş akıntı
nın buz şelalesine dönüştüğünü, uçurum un kenarından aşağıya
döküldüğünü görmüştü.
“ Oh...” Septim us se n d e le y ip g ö zle rin i kapadı. Y ü k seklik
korkusu topuklarından yukarı doğru hücum ed ip başının d ö n m e
sine yol açtı.
Beetle v e Jenna ö n e doğru em ek ley ip dikkatlice aşağıya bak
tı. A yak bileklerini sarıp iliklerine kadar donm alarına neden olan
sis yükseldi. Beetle kenara biraz daha yaklaştı; şelalenin yanındaki
taş yığınından bir taş alıp uçurum a doğru fırlattı. Taşın dipte yan
kılanm asını bekleyerek birkaç saniye saydı, am a bir dakika geçm iş
olm asına rağm en hâlâ hiçbir şey duym am ışlardı. Ani bir rüzgâr
B eetle’ın pelerinini yakalayıp gürültülü bir şekilde çırptı.
“ B eetle!” diye yutkundu Jenna, onun kolunu yakalayarak.
“Çok yakınsın. Geri gel.” Bu tam B eetle'ın annesinin yapacağı bir
hareketti. Eger annesi olsaydı Beetle sinirlenir v e kenara biraz da
ha yaklaşırdı -a m a Jenna için b ö yle bir şey söz konusu değildi. Jen-
na’ya hiç kızm ayan Beetle, onun kendisini çekm esin e izin verdi.
Bu arada Septim us’un kenara yaklaşm ak gibi bir niyeti yoktu.
Güvenli bir m esafede güzel, sağlam bir agaç bulmuştu. Başı hâlâ
dön erek ağaca yaslandı. Uzun zam andır böyle bir baş dön m esi his
setm em işti - Büyü Ç u b u gu ’nun elin de olduğu zam anlarda hiç
hissetm iyordu. Şu anda Büyü Ç u b u gu ’nun yanında olm asını ne
kadar isterdi. Bu yolculuğu çok kolaylaştıracak olan tek şeyi elin
den aldığı için M a r d a y a m innettardı. Derin bir nefes aldı. Birkaç
adım ötesinde hiç görm ed igi kadar derin bir uçurum vardı. Septi
m us’un bunu bilm ek için kenara yaklaşm ası gerek m iyord u - bu
nu bütün b ed en iyle hissedebiliyordu v e biliyordu.
336
Arayış
Genç O rdu ’da söylenen bir sözü hatırladı: Kenara gelince, dur
ve düşün. Artık biraz daha büyüdüğü için papağan gibi ezb erled i
ği tekerlem eler, daha ön ce olm adığı kadar anlam lı g e lm ey e başla
mıştı ona. Bu yü zd en ağaca dayanm ış olarak -u çu ru m un kıyısına
en fazla bu kadar yaklaşabilirdi- d ü şü n m eye başladı. A r a y ı ş ı dü
şünüyordu, je n n a v e B eetle’a A r a y ış T a ş ı’nı anlatması gerek iyor
du. Onlara kendisi olm adan yola d eva m etm elerin i söyleyecekti.
Kendisi d e A r a y ış ’ı gerçekleştirm eliydi. A m a sonra Jenna v e Beet-
le’dan ayrıldığını, N ick o’yu bulm aları için onları yalnız bıraktığını
düşündü v e bunu yapam ayacağını anladı -b u n u yapam azdı.
Jenna’nın sesi düşüncelerini böldü. “ Bak, Sep,” dedi, haritayı
ağacın altına sererek. “ Hayır, Ullr, git başka bir yere otur,” dedi, ke
diyi yum u şak bir şekilde haritanın üstünden iterek. Ullr etk ilen m e
miş görünüyordu. Kara oturup patilerini yalam aya başladı. Jenna
çö m elip parm ağını kayıp parçanın olm ası gerektigi yerdeki boşlu
ğun etrafında gezdirdi. “ Haritadaki deliğin kenarının uçurum un
kenarı olm ası ço k garip,” dedi. “ Sanki gerçek bir delikm iş gibi. N e
d e m ek istediğim i anlıyor musun? Foriks Evi’nin şurada olduğunu
düşünüyorum .” Sisi işaret etti. “ Şim di anlaşılıyor. Burası Ells hala
nın büyük çukur ded iği yer olm alı.”
Beetle birden, “ Bakın!” dedi. “ Bir köprü var.” Bir ıslık çaldı.
“N e köprü am a.”
Uzakta, sol taraflarında havaya doğru yükselen ve sisin içinde
kaybolan uzun, ince yapıyı görebiliyorlardı. Çok güzel görünüyordu
-in c e halatları boşlukta asılı duran örü m cek ağlarını andırıyordu.
“ İşte bu !” d edi Jenna heyecanla. “ Bütün y a p m am ız gerek en
köprüyü geçm ek. Sonra Foriks Evi’ne varacağız. Bu harika değil
m i?”
“ Harika,” dedi Septimus, m idesin d e başlayıp ayaklarına kadar
inen kötü hisle. “ G erçekten harika.”
337 F : 22
Angie Sage
Uçurum un kenarını, Septim us’un ısrarı ü zerin e uygun bir
m esafeden takip ed erek köprüye doğru yola çıktılar. Bir süre son
ra bu garip yerd e ilk kez bir yolu gerçekten izlediklerini fark ettiler.
Kar insanlardan çok hayvanlar tarafından karıştırılmışa ben ziyor
du. Septim us elin de olm adan bunların ne tür hayvanlar olduğunu
m erak etti.
Sabah ilerledikçe güneş sisin üstüne yükseldi v e ağır kar bu
lutları açılm aya başladı. A m a sis hâlâ varlığını sürdürüyor, yanla
rındaki büyük bir yaratık gibi değişip hareket ediyordu. Septimus
bazen aşağıdan, sisin derinliklerinden gelen sesler duyduğunu dü
şünüyordu. Jenna bir keresinde birisinin bağırdığından em in bir
şekilde durdu.
Yakında köprüye adım atacakları v e bu değişen sis küm esinin
içine girecekleri düşüncesi üçünü, özellikle de Septim us’u rahatsız
ediyordu. O geride kalırken Jenna v e Beetle yola d eva m etti. W ol-
w erin derili iki figürü takip ederken başka bir şey daha Septi
m us’un zihnini m eşgul etm ey e başladı. Çok isteksiz bir şekilde,
am a isteğine d iren em ed en elini tuniğinin cebin e sokup A rayış
Taşı’nı çıkardı. Bakm aya cesaret e d em ey e re k gözlerini kapadı,
am a sonra uçurum un kenarına ne kadar yakın olduğunu hatırla
yarak gözlerin i tekrar açtı. Taş sarıydı. Sarı seni kardan geçirir, di
y e düşündü içini kaplayan kötü bir hisle.
Jenna dönüp birdenbire, “ H ey Sep. İyi misin?” diye sordu.
Septim us hızla elini cebine soktu. “ Evet, iyiyim ,” dedi.
338
Arayış
d en ecek şekilde güzel sütun çifti, hafifçe geriy e yatm ış, sisin ne
m iyle parlıyordu. Uca doğru sivriliyor, aşağıdaki uçurum dan yük
selen siste kayboluyorlardı. Septim us bir korku hissiyle geldikleri
ni anladı.
“Vay canına...” dedi Beetle. “Şuna bakın.”
Septim us bakm am ayı tercih ediyordu.
Köprü, kavisli bir şekilde gökyü zü ne doğru yükselen ve sisin
arasında gözd en kaybolan iki kalın kablonun arasına yerleştirilm iş
tahta kalaslardan oluşuyordu. Uzunluğunu m erak etti. Yalnızca
birkaç m etre m i yoksa k ilom etreler boyunca m ı uzanıyordu? Sep
timus ikinci olasılığın doğru olduğunu hissetti. Garip bir yapıydı;
sütunların tepesinden dört kablo aşağıya sarkıyordu. Kabloların
ikisi g eriye uzanıyor, karın içine göm ülü yordu. Diğer ikisi köprü
nün kavisini takip ediyor, sisin içinde kayboluyordu. Septimus “ ke
nar” ya da “ korkuluk” gibi bir şey arıyordu, am a bütün gördügü
birkaç tane ipti. Septim us bu tip köprüler konusunda kâbuslar g ö
rüyordu -a m a hiçbiri bu kadar kötü değildi.
Septimus, Jenna ve B eetle’a baktı. Onların da bu köprü konu
sunda mutlu olm adıklarını görüp m em n u n oldu. Varacakları anı
m üm kün olduğu nca erteleyeb ilm ek için Sam ’in balıklarından y e
m eyi ön erm ek ü zereydi ki arkalarındaki ağaçtan gelen bir kıpır
danm ayla irkildi.
“ Bu sana pahalıya mal olacak,” dedi yukarıdan gelen boğuk
bir ses.
Sam onlara ve d a ettiğinden beri duydukları ilk insan sesiyle
hepsi birden yerlerin d en sıçradılar.
“ Sana pahalıya m al olacak d e d im ,” d iye tekrarladı ses.
Septim us başını kaldırdı. “ N eredesin?” diye sordu.
“ Ağacın üstünde. V e şim di aşağıya in iyoru m .”
339
- > • 41 ■ + -
KÖPRÜ BEKÇİSİ
340
Arayış
341
Angie Sage
Jenna’nın kalbi sıkışmıştı, tacı alm ak için uzandı. Bu yalnızca
bir eşya, d iye düşündü. N icko b en im için altından daha değerli.
H em de çok daha değerli. A m a bekçi onu görm edi, B eetle’a bakı
yordu. “ Sen, çocuk -za m a n ölçerini istiyorum .”
Beetle şok geçiriyordu. “Zam an ölçerim olduğunu n ereden bi
liyorsun?”
A dam durakladı. “Tıkladığını duyabiliyorum . Kulaklarım iyi
duyar.”
Beetle kaşlarını çattı. Septim us’a bir bakış attı, o da başını ha
fifçe ön e doğru sallayarak karşılık verdi. “Ve sen çocuk,” dedi K öp
rü Bekçisi, Septim us’a dönerek. “ Ü zerin de altın taneleri olan güzel,
güm üş bir kem erin var. Bana yeter. İçindeki küçük ıvır zıvırı da alı
rım .” A dam onlara parlak sarı gü lü m sem esiyle baktı. “Görüyorsu
nuz -b e n adil bir adam ım . Elinizde olm ayanı istem iyoru m .” Ce
binden, tahta bir halkadan sarkan büyük kadife bir çanta çıkardı.
Hızlı bir hareketle halkayı açtı ve çanta boş bir çorap gibi asılı kal
dı. O rg çalan m aym u n a b e n zeyen Köprü Bekçisi çantayı Septi
m u s’a doğru itti. “ İlk sen geçeceksin çocuk. K em erin i şuraya koy.”
Septimus, dişlerini beklentiyle yalayan Köprü Bekçisi’nin kar
tal bakışları altında, yavaşça çırak kem erini açtı. “A cele et, çocuk.
Bu hızla gidersen gün ışığında geçem eyecek sin .” Septimus, zam a
na ihtiyacı olduğunu düşünerek ağır hareket ediyordu. Genç Or
du ’da sıkça söyledikleri bir sözü hatırladı. Savaşı kazanmak için
doğru zamanın gelmesi gerek. Doğru zam an, diye düşündü, dişle
rini sıkıp, doğru... zaman1”
K em er sonunda klik sesiyle açıldı v e Köprü Bekçisi çantasıyla
birlikte ön e eğildi. O anda Septimus, Jenna’nın şaşkın bakışları al
tında adam ın üstüne atılıp y ere devirdi. A dam bir kar yığınının içi
ne düştü. Septim us’u üzerinden atm aya fırsat bulam adan Beet-
342
Arayış
343
Angie Sage
Artık Köprü Bekçisi’nin ölm esin e aldırm ayan Jenna, adam a
bir yu m ru k savurup onu hazırlıksız yakaladı. A dam yüzüstü karın
içine düşerken tok bir ses duyuldu. Sersem lem iş bir şekilde karda
sürünüp düşen altın dişini aradı.
Jenna göreceklerinden korkarak yüzü b em b eya z olm uş bir
şekilde uçurum un kenarından baktı. “Elimi tut Sep. Çabuk ol.”
“ Hayır Jen. Seni de aşağıya çekerim .”
Jenna çok öfkeliydi. “ D ediğim i yap Septim us!” diye bağırdı.
Septim us dediğini yaptı. Jenna’nın elini tuttu v e o kadar kolay
yukarı çıktı ki ikisi birden şaşkınlıkla kara yuvarlandı.
Bu arada Köprü Bekçisi’nin dişini bulmuştu, am a kan lekeli
altın parçasını alınca yü zü nde öfkeli bir ifade belirdi v e dişi tiksin
tiyle fırlattı. Buraya bunun için gelm em işti -b u rad a n e yapıyordu?
A m a kendi sorusuna cevap bulam adan iki am ansız kuvvet onunla
buluşup kenardan aşağı yuvarladı.
Jenna şok geçirerek yaptıkları şeye baktı. “Gitti,” diyebildi bir
tek.
Septim us o kadar em in değildi. Kontrol etm ek için uçurum un
kenarından aşağıya baktı. Birden eldivenli bir el sisin arasından fır
layıp Septim us’un pelerinini yakaladı. Septim us g eriy e doğru sen
d eleyip pelerinini kurtardı - Köprü Bekçisi, Septim us’un tutundu
ğu direğe asılmıştı. Ö fkeli gözleriyle Septim us’a bakıyordu. “ Kaçış
yok, çırak,” d iye gürledi. “Karartma yapıldı.”
“Kim... nesin sen?” diye sordu Septimus.
Köprü Bekçisi güldü. Elini m etal direkte donm uş olan eldi
ven d en çekti, Septim us’a bir ham le daha yaptı. Septimus, adam ın
bileğini havada yakaladı. Köprü Bekçisi’nin bileğin de tam bulm ayı
beklediği şeyi gördü: küçük, siyah yılan şekerlem esi.
“Bunu ben alayım ,” dedi Septimus. Bandı Köprü Bekçisi’nin
344
Arayış
345
Angie Sage
“Jen -bak. Bu kendini daha iyi hissetm eni sağlar m ı?” diye
sordu Septim us sessizce. Küçük yılan şekerlem esin den yapılm a
yüzüğü gösteriyordu.
“O h.”
“Sol parm agındaydı. O Ş e y ’di Jen. Ya o ölecekti ya biz. O öl
m ek zorundaydı -b u n u biliyorsun.”
“A m a o aynı zam anda Köprü Bekçisi’y d i.”
“ Evet. B iliyorum .”
Septim us yavaşça ayağa kalktı, yavaşça uçurum un kenarına
yaklaştı. Cesaret ed eb ileceği kadar yakında durup k aran lık k a r
şıtı ilahiyi m ırıldanıp şekerlem e yüzüğü parm aklarının arasında
ezip boşluğa attı.
Arkasından alçak sesli bir inilti yükseldi. Jenna ayağa fırladı.
“ B eetle!”
“ Aahhhhh...” d iye cevap geldi.
346
42 ■
YENİDEN BİRLEŞME
347
Angie Sage
Septimus, Jenna’mn neyi sorduğunu biliyordu. İnsan tara
fın d a k i kalbinin sesini duym ak için kulak kabarttı. “ Sanm ıyo
rum ,” dedi. Sonra Jenna’nın yü z ifadesini görüp aceleyle ekledi.
“A m a sanırım bunun neden i daha çok sıçan olması. Bütün duydu
ğum çok yavaş olan B eetle’ın kalp atışı v e oldukça hızlı olan senin
kalp atışın.”
“O h,” dedi Jenna şaşırarak. “Ö zür dilerim . Y a seninki?”
“ Kendi kalp sesini asla d u y a m a zs ın / ’ dedi Septimus. Bir an
düşündü. “ Eski usul yapacağız,” dedi.
Septimus, Ephaniah’ın yanına çö m e lip cebin d en sim ya kutu
sunu çıkardı. T en ek e kutuda je n n a ’nın, Septim us’un bunları ne
den isteyebileceğin e dair hiçbir fikrinin olm adığı bir sürü ıvır zıvır
vardı. Septim us kutunun içinden küçük bir ayna bulup Ephani-
ah’ ın iki ince, uzun dişin sarktığı h a fif aralık ağzına tuttu. Aynanın
üstünde h a fif bir sis belirdi. “ Hâlâ nefes alıyor.”
“Oh, Sep, bu harika.” Jenna yavaşça sıçanın burnunu okşadı.
İnsan hatlarının sıçan kürküyle bu kadar güzel birleşm esi onu bü
yütüyordu. Kürkü okşarken Ephaniah’ın kirpikleri kışa bir an için
titreşti. “Beni gördü ,” dedi Jenna. “ Gözleri gülüm sedi. O iyi. İyi ol
duğunu biliyorum.”
“ Bundan em in olm ak için biraz zam an gerek li,” dedi, hiçbir
şeyin kesin olm adığını bilecek kadar sim ya bilen Septimus. “A m a
en azından bir şansı var.”
348
Arayış
üstünde asılı duran eski bir tavayı alıp ağaçtan aşağıya indi, tavaya
biraz kar doldurdu. Tekrar agaç evin güven ilir ortam ına d ö n m ek
ü zereyken bir an durup etrafı dinledi. Kanı donduran bir u lum a
-b ir ge c e ön c e duyduklarıyla a y n ıy d ı- havayı deldi ve Septimus
ayaklarının altındaki yerin titrediğini hissetti.
İrkilerek başını kaldırıp bakınca uzun, koyu renk bir şey uçu
rumun etrafındaki patikada durduğunu gördü. O na doğru geliy o r
du - h em d e hızla. Septim us birden bunun - v e daha erken saatler
de sisin içinde yanlarından gele n ş e y in - ne olduğunu anladı. Hiç
zam an kaybetm edi: tavayı atıp hızla ip m erd iven d en yukarı fırladı.
Kendini agaç evin içine atarken bütün agaç titrem eye başladı.
“ D ep rem !” d iy e bağırdı Jenna.
Septimus başını iki yan a salladı. “ Hayır,” dedi. “ Foriks!”
Jenna aynı anda hem korkuya kapılıp, h em d e bü yü lenerek
girişteki posttan dışarı baktı. Bir Foriks sürüsü karda hızla ilerliyor
du. O kadar hızla ilerliyordu ki Jenna’nın gördü gü tek şey dörtnala
giden uzun kırm ızı bir post çizgisi v e dişlerdi.
“ G erçekler!” d ed i Jenna.
“Fazla gerçek ler,” dedi Septimus.
Birkaç dakika sonra agaç evin duvarlarını işaret ed en Jenna,
“ Bunun ne kürkü olduğunu biliyorsun, d eğil m i?” diye sordu.
“ Foriks,” d edi Septim us yüzünü buruşturarak.
Jenna gülüm sedi. “ Bu da d e m e k olu yor ki, şu anda Foriks
Evi’n d eyiz.”
“ Eh, keşke Nik d e burada olsaydı,” dedi Septim us hüzünlü bir
ses tonuyla.
“ Bence de.
349
Angie Sage
tem iz bir yerd en alm aya dikkat et. Akşam y em e ğ i için Foriks sal
yası y e m e k istem eyiz.”
Septim us rekor sayılabilecek bir sürede kar alıp geldi. Jenna
biraz cadı içkisi hazırlarken Septimus, B eetle’ın yan ına oturup bek
len tiyle Sim ya Kutusu’na baktı. Sonunda sim ya bilgisini gerçek bir
hasta üzerinde d e n em e fırsatı bulmuştu. Beetle her şeyden haber
siz yan ında huzurlu bir şekilde uyurken solgun görünüyordu, am a
düzenli bir şekilde nefes alm aya deva m ediyordu. Sobanın koyu
sarı alevi agaç eve huzurlu bir aydınlık verirken, yayd ığı ısı içerisi
ni Foriks derisinin iğrenç kokusuyla doldurdu. Septimus, B eetle’ı
uyandırm anın v e biraz cadı birası içm e zam anının geld igin e karar
verdi. Ü zerin de Sal Volatile yazan küçük bir şişeyi çıkarıp yen i has
tasının burnuna tutm ak üzereyken Beetle birden gözlerin i açtı. Fo
riks derisi kokusu Sal Volatile kokusu kadar etkiliydi.
B eetle’ın sag kulağının arkasında çirkin bir kesik vardı v e ar
tık Beetle ısınm aya başladığı için yarası zonklam aya başlamıştı.
“A h h h !” diye itiraz etti Septimus, kurum uş kanı antibiyotiğe batı
rılm ış yosunla tem izlerken.
Jenna kaynayan suya karam ela atarken onlara baktı. “ Beet-
le’m rengini m ora çevirdin Sep,” d iye kahkaha attı.
“ Mor m u?” dedi Beetle. “ N e yapıyorsun sen Sep?”
“ Bu Kantaron M enekşesi,” d iye açıklam ada bulundu Septi
mus. “ Kesiğin m ikrop kapm asını engeller. A m a yarayı birleştirm e
m iz gerekiyor. Bir dakika, burada bir şeyim var.” Septim us büyük
bir iğn e çıkardı.
“ O ne için?” diye sordu Beetle şüpheyle.
“ Oh, bu mu? Ben sim ya öğrenirken Marcellus, beni bir cerra
hın çalışm asını seyretm eye götürmüştü. Birisi derin bir kesikle gel
mişti v e doktor kesikleri dikiyordu.”
Arayış
351
Angie Sage
Marcia öyle düşünm üyor.”
“ Ö yle bir şey söylem ed i.”
“ Hayır. A m a ö y le düşündüğünü biliyorum . Benim yaln ızca
dalga geçtigim i düşünüyor. Bu doğru, gerçekten. Ben... ben ger
çekten büyücü olm ak istediğim i sanm ıyorum Jen.”
Jenna başını salladı. “ Bazen ben de kraliçe olm ak istem ediği
m i düşünüyorum . Bir şey olm ak zorunda olm ak çok korkunç. En
azından sen eger istem ezsen büyücü olm am aya karar verebilir
sin.”
Septim us bir şey söylem edi. Elini cebin e sokup A rayış Taşı’
na dokundu. Zaten bir şeye karar ve rm e konusunda fazla bir şan
sı olacağını sanm ıyordu. “Jen,” dedi.
“ N e oldu Sep?” Jenna endişeliydi.
“ Oh... önem li d eğil.” Söyleyem iyordu.
Gece çöküp herkes huzurlu bir şekilde uyurken, Septimus
cebin den A rayış T a ş ı’nı çıkarıp elin e aldı. Jenna yattığı yerd e
hafifçe kıpırdanınca taşı h em en ceb in e geri koydu -a m a sarı ışığın
donuk turuncuya dönüştüğünü fark edebilm işti: “Turuncu geçece-
gin konusunda seni uyarıyor.” Septim us bunun ne anlam a geld igi
ni çok iyi biliyordu.
352
Arayış
353 F : 23
Angie Sage
v en d e olacaktı -aslın d a onların gid ecegi yerd en daha güvenilir
olacaktı.
Jenna sıçan -ad am ın yan ına eğilip üzerini W o lw e rin derileriy
le örttü, onu rahat ettirm eye çalıştı. “ Hoşça kal Ephaniah,” dedi.
“ Gitm eliyiz, am a yakında geri d ö n eceğiz.” Ephaniah’ın bıyıkları tit
reşti, Jenna alnını okşadı. “ İyi olacaksın,” dedi. Ephaniah bir gözü
nü aralayarak baktı. “ U yan ıyor!” d edi Jenna şaşkınlıkla.
Ephaniah dikkatini Jenna’ya v e rm e y e çalışıyordu. İnleyip eli
ni huzursuzca kaldırdı. Jenna elini tutup gögsü n e koydu, am a Ep
haniah direndi. Jenna elini bırakınca Ephaniah’ın uzun, kem ikli
parm akları boyn un daki kaftanının katlarının arasına girdi. “ N e
var? Boynun m u ağrıyor?”
Ephaniah cevap olarak gizli cebin den bir şey çıkarıp Jen-
na’nın elin e sokuşturdu. Sonra iç çekerek derin bir uykuya daldı.
Jenna elin e baktı. Ayrıntılı çizgilerin bulunduğu yuvarlak bir
kâğıt parçasıydı bu. Jenna bir an için bunun ne olabileceğini dü
şündü, am a yalnızca bir an için. Sonra ne olduğunu anladı - bu ha
ritanın kayıp parçasıydı. Foriks Evi’ni gösteriyordu.
354
— 43
KÖPRÜ
355
Angie Sage
döndü, bir bu yöne, ardından, “Yaşasın!” çığlıkları arasında yerin e
oturdu. Snorri’nin haritası bir kez daha bütündü.
“ Bu çok şaşırtıcı,” dedi Jenna. “ Ek yeri bile görü n m ü yor.”
Beetle haritayı profesyon elce inceledi. “ Güzel çalışm a.”
Septimus, Çırak K em eri’nden Büyütm e Aynası’nı alıp harita
nın ortasına tuttu. Snorri’nin güzel elyazısıyla düştüğü notlar orta
ya çıktı. Griyle gölgelen m iş sekizgen binayı gördüler. Grinin üze
rinde kalın harflerle FORİKS EVİ yazıyordu. Sekizgenin ortasına bir
anahtar, etrafına devasa bir yılan çizmişti. Foriks Evi ada gibi görü
nen bir şeyin üstündeydi, karaya örü m cek ağına ben zer bir köp
rüyle bağlanıyordu. Köprünün yan ında bir agaç vardı, küçük bir fi
gür okla evi gösteriyordu. Snorri m inik bir yazıyla KÖ PRÜ BEKÇİ
Sİ D İKK AT yazm ıştı. Köprünün üzerinde uzandığı boşluğa DİPSİZ
ÇUKUR yazm ıştı, am a bu Septim us’un um urunda değildi. Ara-
y ı ş ’ın Foriks Evi’ni ellerin den alm am ası karşısında o kadar rahat
lamıştı ki ege r gerekirse yü z tane dipsiz çukurun üstünden yürü
yebilirdi -a m a bunu tercih etm ezdi. Bir tanesi yeterliydi.
356
Arayış
357
Angie Sage
biçim de değişm ed en duruyordu - ön lerin de hep birkaç adım lık
köprü vardı. Yavaşça yukarıya doğru m eyilleşiyor v e sonra gö zd en
kayboluyordu. Bazen rüzgâr sisi dağıtıyor, önlerini daha net g ö re
biliyorlardı, am a Septim us bunu görm üyordu , çünkü sallantı g eç e
ne kadar gözlerin i açm ıyordu.
A m a gözlerini kapaması, dipsiz uçurum dan gelen korkunç
iniltileri v e kederli çığlıkları y o k etm iyordu . D onm uş parm aklarıy
la buz gibi tellere tutunarak sallanan kalaslarda yü rü m eye devam
ederlerken, çığlıklar gittikçe daha şiddetli v e um utsuz hale geliyor
du. Bu B eetle’ı köprüden daha fazla rahatsız ediyordu. Sesleri bas
tırm ak için deton e bir şekilde şarkı sö ylem eye başladı, am a Septi
mus ilk kez ona itiraz etm edi.
Böylece Beetle’ın şarkısı -k i zam an zam an aşağıdaki iniltilerden
ayırt etm ek zor olu yordu - eşliğinde bir ayaklarını diğerinin önüne
atarak durmadan yükselen köprüde ilerlem eye devam ettiler. On
beş dakikadır köprüde olm alıydılar ki Jenna, “ Düzleşiyor,” dedi. “ His
sedebiliyor musunuz? N eredeyse tepeye varm ış olm alıyız.”
“T e p e ” sözcüğünü duyan Septim us’un zihninde aniden boş
luğun ortasında havada durdukları hayali belirdi. Ayaklarının altın
da karanın olm am ası başını döndürüyordu. İleri geri sallandı. Be
etle onu yakalayıp şarkısına son verdi. “ Hey, sakin ol, Sep.”
Septim us kıpırdayam ıyordu. Telleri kavrayan parm ak ek lem
leri bem beyazdı. Jenna, onun korkusunun kendisine de bulaştığı
nı hissediyordu. Uçurum dan uzun, m utsuz bir inilti yükseldi. Siste
yaşayan kayıp ruhların yalnız hikâyesini anlatıyorm uş gibi yükse
lip alçalıyordu. Septim us büyülenm iş gibi iniltiyi dinledi. Yum uşak
sis yastığına kendini bırakm ak ve aşağıdaki seslere katılm ak için ;■
dayanılm az bir istek duyuyordu. Ellerini gevşetti. Bir süre sonra sis
kalktı v e Jenna büyük siyah bir kuşun ü zerlerine doğru geldiğin i
gördü. Şaşkınlıkla yutkundu. \
358
Arayış
359
Angie Sage
B eetle’ın gelincik şarkısının yirm i birinci versiyon u yla bir kez
daha hareketlenen Septim us sonunda köprünün ucuna varmıştı.
Büyük bir mutlulukla -b a şa rm ıştı- son kalasın üstünden atlayıp
Büyü Ç ubuğun u unuttu. Ayakları ağırlaşm aya başlamıştı yürü
m ek te zorlanıyordu. Tel korkuluklara tutunan parm aklarını acıyla
açm aya çalıştı, am a soğuktan parm aklarını oynatam ıyordu. D on
muş ellerini tuniğinin ceplerin e soktu, A ra yış Taşı sag elin e kayıp
avucuna yerleşti. “ Sıcak!” dedi yutkunarak.
“ N ed en bahsediyorsun sen? H ava çok soğuk,” dedi Jenna.
Septim us cevap verm edi.
Jenna, Septim us’u yum uşak bir şekilde tutup uçurum un ke
narından uzaklaştırdı. “ Gel Sep,” dedi. “ G idelim .”
A m a Septim us’un söylem esi gerek en bir şey vardı v e nereden
başlayacağını bilm iyordu. Bu yü zden elini cebinden çıkardı, A ra
y ış Taşı avucunda duruyordu. Artık parlak turu ncu -kırm ızı parlı
yor, beyaz ortam da işaret ışığı gibi yanıyordu.
“ N e o?” diye sordu Beetle şüpheyle.
“ Hah,” dedi Jenna. “Büyülü el ısıtıcı. Bize söyleyebilirdin Sep,
biz d e kullanırdık.”
“ El ısıtıcı değil,” diye m ırıldandı Septimus.
“ Evet değil, öyle değil m i Sep?” dedi Beetle, taşa bakarak. “ Bu
nu bizden gizledin Sep.”
“ N eyi gizledin?” d iye sordu Jenna.
“A ra yış Taşı’nı,” dedi Beetle. “A rayış Taşı onda. Sep - n e
den bir şey söylem edin ?”
“ Çünkü N ik ve Snorri’yi arıyorduk bizim için o daha ön em liy
di. V e şey, başta ön em li olduğunu dü şü n m edim .”
“A ra yış Taşı’nı aldın v e bunun önemli olmadığını düşündün
değil m i?” Beetle dehşete düşm üş gibiydi.
“ Beni rahat bırak Beetle. Bunun A rayış Taşı olduğunu bilm i
yordu m , eger bilseydim alm azdım . Büyücü Kulesi’nden kaçm a
360
Arayış
361
Angie Sage
v e her şey yolu n da görünüyordu, bu yü zd en düşündüm ki...” Sep
timus ne d iyeceğin i bilm iyordu. En yakın arkadaşlarına ihanet et
miş gibi kendini korkunç hissediyordu.
“ A m a Sep, bu ön em li değil. Hâlâ N ik’i kurtaracağız, değil m i?”
dedi Jenna.
“ Hayır,” diye parladı Beetle birden. “ Bu artık N ick o’yla ilgili
değil. Şu anda S ep’le birlikteyiz v e Sep d e A ra y ış’ta. Seçen eği yok.
Taşı Bir Kez Kabul Ettikten Sonra, İraden Artık Senin Değildir. Ö y
le değil m i Sep?”
Septim us perişan bir halde başını salladı.
Jenna inanam ayarak başını iki yan a salladı. “ Hayır! Asla. Biz
N ik’ i arıyoruz. V e bakın neler başardık.” Sisin arasından görü n en
büyük sekizgen kuleleri işaret etti. “ İşte Foriks Kulesi.”
Beetle vazgeçm iyordu . “ Bunu bilm iyoruz. Artık hiçbir şey bil
m iyoruz. D ed iğim gibi kesin olarak bild iğim iz tek şey Sep’le birlik
te old u ğu m u z v e Sep’in d e A ra y ış’ta olduğu. Oh ev et - v e bir ay
rıntı daha var...”
“ N eym iş o?” d iy e sordu Jenna sessizce. B eetle’ın öfkeli sözle
rine şaşırmıştı.
“ A r a y ış t a n geri d ön en olm am ıştır.”
Büyük bir sessizlik oldu.
Septim us kendini berbat hissediyordu. “ Ben... ben çok üzgü
nü m ,” d iye m ırıldandı. “ G erçekten.”
G ökyüzünden birkaç kar tanesi düştü. Jenna yü zü n e düşen
kar tanelerini ö fk eyle sildi. Sisin arasından yükselen büyük granit
kaleyi seyrederk en N ick o’nun gerçekten orada olduğunu gösteren
bir ipucu bulm ayı um uyordu. P en cerelere bakarken kulelerden bi
rinden birkaç kuzgun uçtu. Jenna ürperip pelerinine sıkıca sarıldı.
Ullr m utsuz bir şekilde m iy a v la ya ra k je n n a ’nın bacaklarına sürün
dü, sırtındaki tüyler kabardı.
Sonunda Jenna konuşm aya başladı. “ Eger aptal bir A ra y ış’
taysak, tam am . Y ap acağız v e geri d ö n eceğiz - N ik ’le birlikte.” Jen-
362
Arayış
363
Angie Sage
Bir kez daha yollarına devam ettiler, am a bir süre sonra pati
ka daraldı ve tek sıra halinde yü rü m ek zorunda kaldılar. Patika
dikleşiyor, kayaların arasına girip çıkıyor ve tırm andıkça hava so
ğuyordu. Beetle tep eye vardıklarını h issetm eye başladı. Kendini
Snorri’nin evin etrafına çizdiği yılanı g ö rm e y e hazırladı.
Çok büyük olm alı, diye düşündü. N e yed iğin i m erak etti - ve
sonra m erak etm eyi bıraktı. Bu kendini kötü hissetm esine yol açı
yordu.
Artık patika daralıyor v e d ü zleşm eye başlıyordu. Botları ince
çakıl taşlarını ezerken Foriks Evi’ni çevreleyen geniş terastaki pü
rüzsüz beyaz m erm ere yaklaştılar. Terasta durup soluklarını dü
ze n le m e y e çalıştılar. Ö n lerin de bir sis bulutu yükseliyor, karla bir
likte dönüp duruyordu. Sisin arkasında gri granitten Foriks Evi’ni
görebildiler. Birbirlerine baktılar. Yılan neredeydi?
Terasta sinsice ilerlerken ayakları m erm erin nem li pürüzsüz
lü ğü nde kayıyordu. Septimus, A rayış T a ş ı’nı uzattı. Taş onları bir
işaret ışığı gibi yön len dirip geniş, beyaz m erd iven lere götürdü.
“ Burada bekleyin ,” diye fısıldadı Septimus. “ Gidip yılanı kon
trol e d e y im .”
“ Hayır,” dedi Jenna. “ H ep im iz birlikte gidecegiz. Ö yle değil mi
Beetle?”
Beetle gönülsüzce başını salladı. Yılanlardan nefret ederdi. “Ta
m am ,” dedi.
K en dilerin e rehberlik eden A rayış Taşı, Septim us’un elinde,
dikkatlice m erdiven leri çıkıyorlardı. “Yılan yok,” dedi Septim us si
sin arasından. “Yaln ızca üzerine bir sürü garip oym an ın yapıldığı
büyük bir kapı var.”
“Yılan y o k m u?” d iye sordu Beetle, em in olm ak için.
“Yılan yok ,” dedi Septimus. “ M inik şekerlem esi bile yok.”
364
—
y- 44 ~4ı
~
KAPICI
....
ir *
■ oriks Evi’nin büyük kapısı neredeyse Büyücü Kulesi’nin
P kapıları kadar yüksekti. Kararm ış d em ir çubuklarla v e
uzun bir perçin” dizisiyle tutturulmuş bü yük abanoz parçalardan
yapılm ıştı. Kapının etrafındaki çe rçev ey e oyu lm u ş canavarlar ve
her türlü yaratık onlara bakıyordu. Kar W o lw e rin pelerin lerin e dü
şerken, kapının yanındaki granitten çıkan d e m ir ejderhanın agzm -
(*) İki veya daha çok levhayı birbirine bağlamak için geçirilen çivinin ezilerek baş
durum un a getirilen ucu.
365
Angie Sage
da asılı duran uzun çanı çalm ak için cesaretlerini toplam aya çalışı
yorlardı.
“ N ey e karar verdiğim izi hatırlıyor m usunuz?” d iye B eetle’a
sordu Septimus.
“Evet. Siz ve Jen giriyorsunuz, ben burada bekliyorum . Size za
m an ölçere göre üç saat veriyorum , sonra zili çalıyorum . Eger g el
m ezseniz siz gelen e kadar her saat başı çalm aya d eva m ed iyoru m .”
“ Harika,” dedi Septim us başparm aklarını kaldırarak.
Jenna uzanıp çanı sertçe çaldı. Foriks Evi’nin derinliklerin de
çan sesi duyuldu. Yavaş yavaş yağan karm altında sessizce durup
beklediler... beklediler.
Saatler gibi gelen bir süreden sonra kapı ağır ağır açıldı. Ufak
tefek, iki büklüm biri baktı. “ Eveeeeeeet?’ dedi.
Jenna, K a p ıc fy a baktı. Silas’ın masal kitabının üstünden eği
lip R ’leri V gibi sö yleyerek suratında garip şekillerle ona ve kardeş
lerine baktığını hatırladı. Ani bir kıkırdam a isteği duydu.
Kapıcı, Jenna’nın gülüşüyle biraz gücenm iş gibi baktı. G enel
likle Foriks Evi’ne gelen kim se gülm ezdi. Kapıcı, Jenna’ya kahve
rengi yarasayı hatırlatıyordu. M inik gözleri, kafasına iyice oturan
köstebek derisi kepi ve uzun kahverengi pelerin iyle ufak tefek bir
adam dı. Kapı tokm ağına kaçm asından korkarcasına sıkıca yapış
mıştı.
“ Im m , içeri gelebilir m iyiz lütfen?” diye sordu Jenna.
“ R andevunuz vaaaaaaaaaar m ı?” diye sordu adam , kapıdaki
aralığı kapatarak.
“ Randevu m u?” diye sordu Jenna. “ Hayır, ama...”
“ Randevusuuuuuuuuuuu olm ayan kim se eve girem ez.” Ka
pıcı bunu yarasa cıyaklam asını andıran bir sesle söylüyordu. Bon
cuk gibi küçük gözleriyle Jenna’ya çıkışırcasına baktı.
366
Arayış
367
Angie Sage
yal etti. Bu dayanılm az bir şey olurdu. Um utsuzca Silas’ın m asalı
nın geri kalanını hatırlam aya çalıştı. “ B ilm ece Hakkı talep ed iy o
ruz,” dedi.
Kapıcı bir an şaşkınlıkla baktı ona. “Siz ne?”
jen n a, Septim us v e B eetle’ ın delirm iş gibi kendisine baktığı
nın farkında olarak tekrarladı. “ B ilm ece Hakkı istiyoruz.”
“ B ilm ece Hakkı m ı?”
“ Evet,” dedi Jenna kararlı bir sesle. B eetle’ın ağzından kaçan
küçük kıkırtıya rağm en yüzü nden bir şey belli e tm e m e y e çalışı
yordu.
“Çok gü zel,” dedi Kapıcı hom urdanarak.
“ Hadi o zam an,” d iye zorladı Jenna.
Kapıcı içini çekip tiz sesiyle konuşm aya başladı.
“Beykın g i b i tüküvUvüm,
Yumuvtadan yapılıvım ,
B iv stivü omuvgam vavdır, ama bacağım yok tu v,
Soğan g i b i soyuluvum, ama y in e de bütün kalıvım ,
Divek g i b i uzunum, ama biv deliğe sığavım ,
Neyim ben?”
368
Arayış
369 F : 24
Angie Sage
“ Bir...”
“G ölge!”
Kapıcı öfk eyle ona baktı. Hiçbir şey söylem edi, am a kapı
onun yerin e konuştu. Kapıyı büyük gıcırtılarla açtı, Septimus eşik
ten girdi. A m a Jenna onu takip etm ek ü zereyken Kapıcı kapıyı it
m e y e başladı.
“ H ayır!” diye bağırdı Beetle. “ Bırak Jenna girsin.” İleri atılıp ka
pıya çarptı. Kapıcı geriye doğru sersem ledi, kapı açıldı v e Jenna,
Beetle ve Septimus Foriks Evi’ne düştü.
Kapı arkalarından gürültüyle kapandı.
“Oh hayır!” diye yutkundu Beetle. Birden hatasını fark etm iş
ti.” Beni çıkarın, beni dışarı çıkarın!”
Artık çok geçti. Zam an askıya alınmıştı.
370
45
FORİKS EVİ
371
Angie Sage
Jenna büyük bir düş kırıklığı hissediyordu. N ick o’nun Ells hala gi
bi bu sandalyede oturup kendisini bekliyor olm asını bekliyordu,
am a orada değildi.
“ Çantalarınızı burada bırakın,” dedi Kapıcı, büyük dolabı işa
ret ederek.
Jenna’nın Ullr’u sırt çantasından çıkarıp kolunun altına sıkış
tırması K a p ıc ıy ı çok şaşırtmıştı. Çantalarını dolaba atıp yen i gelen
lere bakm ak için döndü.
Ö nlerin de Büyücü Kulesi’ndekilerin küçük bir m odeli olan
bir çift güm üş kapı vardı, am a ondan daha süslüydü ve h iyeroglif
lerle kaplıydı. Kapıcı kapıları itip Jenna, Septim us v e B eetle’ı Foriks
Evi’ne kabul etti. Üç figür, devasa iki m erm er sütun arasında küçü
cük görünüyordu. Ç izm elerindeki kar sıcakta eriyor, beyaz m er
m er zem in d e birikiyordu. Ö n lerin de binlerce m um u n aydınlattığı,
am a yin e de gölgeli v e loş olan büyük bir alan uzanıyordu.
Jenna, sisli, sessiz bir panayırdaki dön er atlıkarıncanın kena
rında kendi sırasının dönüşünü bekliyorm uş gibi başının dön dü
ğünü hissediyordu. Septim us’un aklına Büyücü Kulesi geldi. Bura
sı, eşyaların olduğu gibi görü n m ediği, odaklanm aya çalıştıkça d e
ğiştiği, ne kadar bakarsan o kadar az şey gördü gü hissini ve riyo r
du. Beetle da bir şey hatırladı - Elyazm aları O dası’nın bahçesinde
ki Tehlikeli Kutu’ nun içini. Bir keresinde cesaret gösterip kapağı
açm ış ve Foxy kendisini çekip kurtarmasa içine dalıp sonsuza dek
y ü zm ek istediği derin, sisli bir girdap görm üştü.
Kapıcı yü z ifadelerin e eğlen erek bakıyordu. Her şeyle eglen-
m e m e y e özen gösterirdi, am a yen i gelen lerin zamanın etkilerini
anlam aya çalışırken takındıkları yüz ifadeleri onun için bir istis
naydı. Birkaç dakika sonra o günlük -hatta sonraki birkaç a ylık -
eg len m e kapasitesini doldurunca Jenna’nın yanındaki sütunda
bulunan m inik, yaldızlı kapıdan geçip kapıyı kapattı.
372
Arayış
373
Angie Sage
Jenna ve Septimus, N icko’nun sarı lülelerini, Snorri’nin beya
za yakın sarı saçlarını g örm eyi um arak kalabalığı tarıyordu. K endi
lerinin de görünür hale geldiklerini v e özellikle A rayış Taşr’mn
büyük dikkat çektiğini fark etm ey e başladılar.
Birden kalabalık dağıldı v e yıpranm ış yeşil pelerinli g en ç bir
kadın ön tarafa, doğruca Septim us’a yaklaştı. Şaşırtıcı d ereced e
parlak yeşil gözlerini Septim us’a dikip uzun, narin parm ağıyla ta
şı işaret etti.
Septim us başını salladı.
“Peki, adın ne?”
“ Hım m . Septimus. Septim us H eap.”
Kız şaşkın bir ifadeyle Septim us’a baktı. “ Septim us Heap, sen
çok... kısasın,” dedi doğru sözcükleri bulm aya çalışarak.
“Kısa m ı” diye sordu Septimus öfkeyle.
“Yani... gençsin. Çok gençsin. Çıraklığını bitirm iş olam azsın.”
“ Hayır... bitirm edim ,” dedi Septim us şaşırarak.
“ Peki, A rayış ta ne arıyorsun o zam an?” d iye sordu, biraz
Marcia gibi konuşarak.
“ B en -b en aslında A ra y ış’ta d eğilim ,” diye kekeledi Septi
mus. “Y a da daha çok... yani A rayış’a çıkm ak istem edim . Birisi ba
na taşı verdi v e ben d e yanlışlıkla aldım .”
“Yanlışlıkla m ı?’ Kız artık tam Marcia gibi konuşuyordu. Ne
kadar aptalca. Yine de seçim yap m a şansım ız yok. Efendim senin
le idare etm ek zorunda. Harika şeyler bekliyorduk, am a şim di...”
Kız onu, söz konusu Septim us olunca büyük beklentiler bir yana
hiç beklentisi olam azm ış gibi bir ifadeyle baştan aşağı süzdü.
Jenna, kıza N ick o’yu görüp görm edigin i sorabilm ek için fırsat
bekliyordu, am a ağzını açtığı sırada uzun boylu, ön em li görü n ü m
lü bir kadın yanlarına geldi. Koyu mavi, kenarları kürklü bir kaftan
giym işti ve uzun yüzü B eetle’a eskiden okula giderken y old a el
374
Arayış
375
Angie Sage
“Onu ben getirmedim,” dedi Septim us sabırsızlanarak. “ Bu
onun fikriydi. Kardeşim izi arıyoruz v e burada olduğunu düşünü
yoru z.”
Antik çırak şok geçiriyorm u ş gibi bakıyordu. “ Sen prenssin.
Bağışla beni.” Yine selam verdi.
“ H ayır - hayır, ben prens d e ğ ilim ,” dedi Septim us hem en.
Çırak selam ını yarıda kesti. “ Beni takip ed in,” dedi kısaca. Ka
labalığın arasından ken din e yol açarken peşinde üç yavrusu olan
anne ö rd e ğ e benziyordu. Kalabalık g eç m e lerin e izin verip geçer
lerken onlara dikkatlice bakıyordu.
Geniş m erd iven lerd e anne ördeği takip edip, hiç durm adan
yukarı çıktılar. Sonunda salonun üstünde asılı duran balm um u
kaplı m u m du m an çok aşağıda kaldı. D um anın için de öksüre tık
sıra duvarlarında m erm er bankların sıralandığı, için de yü zlerce
m in ik m u m u n bulunduğu geniş bir sahanlığa geldiler. Artık kala
balıktan uzak oldukları için antik çırak biraz rahatlam ış gibiydi.
Durup tur rehberi gibi onlara doğru döndü. Bulanıklığı işaret e d e
rek, “ Burada dört m erd iven görüyorsunuz. Her biri ku leye çıkıyor.
H er ku lede antik bir ayna var.”
Septimus, Jenna’ya baktı - işte şim di bir y e re varıyorlardı. “ Ne
tür ayna?”
“S öylem eyeceğim . Bunu anlayam ayacak kadar gençsin.” Y i
ne Marcia gibi konuşuyordu. Kız, is lek eleriyle kaplı beyaz m erm er
duvarlarda gizli bir kapıyı açtı. “ Bir m u m alın,” dedi. Kapının ya
nındaki girintide bulunan pirinç şam danlardaki m um ları işaret
ederek. Kendisi d e bir tane alıp kapıdan geçti.
M um larını alıp m erm er duvarda açılmış, başlarının h em en
üstünde biten dar geçitten g eçerek kızı takip ettiler. Geçit h a fif m e
yilliydi v e kızın bildik adım larla ilerlerken pürüzsüz m erm er yü
z e y d e du rm adan kayıyorlardı.
376
Arayış
377
Angie Sage
yorum , am a kaleye dönüşte size iyi yolculuklar v e doğru zamanı
bulm ada iyi şanslar diliyorum . Şanslısınız, sizde bu evin anahtarı
var. Ö zgürlüğünüz sizi dilediğin iz y e re götürsün. H oşça kalın.” Kız
selam verdi; sonra herkesi şaşırtarak Septim us’u içeri itti, peşinden
içeri koşarak kapıyı Jenna ve B eetle’ın suratına kapadı.
Şok geçiren Jenna v e Beetle birbirine bakarken kapının k ilit
lendiğini duydular.
“ Oh kahretsin,” dedi Beetle. “ Kahretsin kahretsin kahretsin.”
378
— 46 ~
4—c
ULLR’UN MACERASI
379
Angie Sage
Jenna bakışlarına karşılık verdi. B eetle’ın söylediklerinde sa
m im i olduğunu biliyordu. “T am am ,” dedi.
M erm er geçitte y ü rü m eye başladılar. Beetle ayrıldıklarını b e
lirtm ek için bağırdı. “ Geri d ö n ec eğ iz!” Kapı vu rd u m du ym az bir şe
kilde arkalarından bakıyordu.
M um la dolu sahanlıktaki bankların birinde at suratlı Gardiyan
bekliyordu. Jenna gizli kapıdan geçerken Gardiyan ayağa fırladı.
“ Prenses,” dedi Jenna’nın önüne atlayarak.
“ Evet?” diye parladı Jenna.
Gardiyan gülüm sedi. Yüzü ndeki halinden m em n u n ifade Jen-
na’nın sinirine dokunuyordu. “ N ereye gidiyorsunuz?”
“ Bir balta bu lm aya,” dedi Jenna sertçe - v e h em en pişm an ol
du.
A m a Gardiyan tepki verm edi. “ Seninle biraz işim var,” dedi.
“ İstediğiniz şeyi bulm ası için hizm etkârınızı gönderebilirsiniz.”
“ H izm etkârım ı m ı?”
Gardiyan elini, geçitte Ullr’la uğraşm akta olan B eetle’a doğru
salladı.
Jenna öfkeyle. “O ben im hizm etkârım değil.”
“ N e o zam an?”
“O ne değil, kim? V e bu sizi ilgilendirm ez. G eçm em e izin v e
rir m isiniz lütfen? Yapacak işlerim iz var.” Jenna, Gardiyan’ın yanın
dan g e ç m e y e çalıştı, am a yolu bir kez daha kapanmıştı.
“ N e yap m ak istiyorsanız, telaşa gerek yok. Bunu yap m ak için
Sonsuza d ek zam anınız var. Artık zamanın eşek arabasında d eğil
siniz.”
“Teşekkür ed erim ,” dedi Jenna buz gibi bir sesle. “ A m a ben
eşek arabasını seviyorum . En azından seni bir y e re götürüyor. Şim
di bağışlayın.”
380
Arayış
381
Angie Sage
Bu tip heyecana alışık olm ayan Gardiyan banktaki yerini alıp
b e k le m e y e başladı. Foriks Evi’ndeki her şeyin b ek leyen lere geldi- •
gini biliyordu. j
Kule m erdiven leri dik, dar v e b itm ek b ilm ez gibi görü n ü yor- )
du. Jenna ve Beetle, Ullr’un peşinden koşarken küçük, taş kem er- J
d e durdu. M erdiven ler yukarıya doğru uzanıyordu, am a Jenna ke
m erd en bakınca birkaç m u m la aydınlanan uzun, karanlık bir k o ri-;;
dor gördü. Durup nefesini d ü zen le m e ye çalıştı. Ullr hangi y ö n e g it - ;
mişti? \
Beetle da yan m a geldi. “ G örebiliyor m usun?” d iye sordu Jen- j
na nefes nefese. ;
Konuşam ayacak kadar nefessiz kalm ış olan Beetle başını iki î
yan a salladı. Sonra koridorun sonundaki son m u m ışığında Ullr’un ,;i
kuyruğunun turuncu ucunu gördü. “ İşte!” !
Jenna uzun tuniğini kaldırıp arkasında B eetle’la k o rid o rd a ;
koşm aya başladı. K oridor sekizgen kulenin biçim indeydi. 135 d e
recelik dönüşler bir sonraki d ö n em eç te ne olduğunu g ö r m e n i;
engelliyordu . Kule, Foriks Evi’nin ana girişindeki ihtişam dan y o k
sundu. Koşarken ayakları taşlarda yankı yapıyordu. Jenna ve Beet
le, dikkatlerini Ullr’u yakalam aya o d erece verm işlerd i ki koridora
açılan küçük odalar dikkatlerinden kaçmıştı. Her biri tek bir m u m
la aydınlatılm ıştı v e içeride bazılarının bin yıldır tekrarladıkları
gü n delik rutinlerini yapan gölgeli figürler vardı.
Jenna ve Beetle her bir köşeyi dön erken Ullr’un kuyruğunun
bir sonraki köşede kaybolduğunu görüyorlardı. K u lede yaşayan
lardan bazıları başlarını kaldırıp bakınca ön ce bir panter, ardından
a celeyle koşan Jenna v e B eetle’ı görüyordu. A m a hiçbiri bunlara
fazla ö n e m verm iyord u.
Bir köşeyi daha dönerlerken Jenna artık U llr’un kuyruğunu
görm edik lerin i fark etti. N efes alm ak için durdu. “ Onu g ö re m iy o
rum .” Beetle yanına gele n e kadar birkaç saniye soluklandı. “ Gitti.”
382
Arayış
383
Angie Sage
“Kapan m ıT
Kız içini çekti. “ H erhalde b ecerem eyecek sin .”
Septim us bir şey söylem edi. “ Kız, ona Lucy G ringe’i hatırlatı
yordu - am a bu çok daha sinir bozucuydu. Mantıklı bir konuşm a
yap m a um udunu yitirip dikkatini etrafına v e rm e y e çalıştı. Devasa
sekizgen bir odadaydı. Tepesindeki güzel cam ku bbeden gün batı-
m ının son p em b e ışınlarıyla dolu kararan gökyü zünü göreb iliyo r
du. Foriks Evi’nin en tepesinde olduğunu tahm in etti. Antik ç ıra
ğ ın kartalı andıran bakışları altında odada dolaştı. Burası büyük
bir yerd i ve m obilyalar -k ilim ler, lapis sandıklar, gösterişli g ob len
le r - ona Marcia’nın odasını hatırlatıyordu. A m a bu Septim u s’un
hissettiği garip b içim d e aşinalık hissini açıklam ıyordu. Başka bir
şey daha vardı... daha ön em li bir şey - B ü y ü kokusu.
“ Burası neresi?” d iye sordu Septim us huysuz çırağa.
“ Foriks Evi.”
“ Bunu biliyoru m ,” dedi sabırlı davranm aya çalışarak. “ Burası
nı kastediyorum . Bu odayı - burası neresi?”
“Yakında öğrenirsin.”
Septim us içini çekti. Son bir soru sordu. “ Sen kim sin?”
Kız, onu şaşırtarak sorusuna cevap verdi. “Talm ar.”
Talmar. Bu isim tanıdık geliyordu. Septim us bunun nedenini
hatırlam aya çalıştı - v e hatırladı. Birden kendini çok garip hissetti.
“ Hayır... Talm ar Ray Bell m i?”
Kızın yü zü n de bir şaşkınlık belirdi. “ N ered en biliyorsun?”
Septim us sırıttı. Sorusunun etkisi onu m em n u n etmişti.
Uzaktan bir yerd en çanın berrak sesi duyuldu. Tam lan bir kez
daha üstünlük havasına bürünüp, “ Efendim hazır,” dedi. “ Beni ta
kip et Septim us H eap.”
Güneşin batm asıyla cam kubbe karardı. Septimus, Talm ar’ı ta
kip ederken m um lar yollarını aydınlatm ak için teker teker yanıyor
386
Arayış
du. Talmar odanın uzak köşesindeki perdeleri yavaş yavaş açtı. Ate
şin karşısında, Marcia’nın odasındakine benzer ve Marcia’nın her za
man oturması için ısrar ettiği koltukta oturan bir figür görürdü.
Talmar, Septim us’u içeriye çağırdı. Perded en geçti, dalgalı, be
yaz saçlarını Olağanüstü Büyücü bandıyla toplam ış olan yaşlı, güç
süz bir adam başını kaldırıp ona baktı. M um un ışığı parlak yeşil
gözlerin de parlıyor, gözleri n eredeyse alev alm ış gibi görünüyordu.
“ Bu A ra y ış’çı Septim us H eap,” dedi Talmar.
“ Hoş geld in A ra y ış’çı,” dedi yaşlı adam gülüm seyerek. A ya
ğa kalkm aya çalışınca Talm ar yard ım etm ek için yan ına koştu. Bi
raz eğik v e den gesiz bir şekilde ayakta dururken Septim us onun
Eski Olağanüstü Büyücü kaftanı giym iş olduğunu gördü. Eski kaf
tanlarda altın ipliklerle h iyeroglifler vardı. Talm ar’ın koluna yasla
narak Septim us’a doğru yürüdü.
“ Eskiden y en iy e ,” diye m ırıldandı Septim u s’un daha ön ce hiç
du ym adığı bir aksanla. “ Selam lar.”
“ Selam lar,” d iy e cevap verdi Septimus, adam ın zayıf, yaşlı eli
ni tutarak.
Yaşlı adam , Septim us’un sag elin e baktı. Septim us onun ba
kışlarını takip ed in ce Ejderha Y ü zü gü ’nü gördü. Yüzü k daha ön ce
hiç gö rm ed ig i kadar parlaktı, hatta sag işaretparm agında m in ik bir
lam ba gibi olm uştu. “Y ü zü ğü m sende,” d iy e m ırıldandı Antik
Olağanüstü Bü_yücü.
“Sizin yü zü ğü n ü z m ü?” d edi Septimus. “ A m a ben bunun yal
nızca şeye ait olduğunu sanıyordum ... Oh oh, elb ette.”
“Ah. K im olduğu m u biliyor m usun?”
Septim us başını salladı. Şimdi anlıyordu. “ Siz H o te p -R a ’sınız.
387
Angie Sage
şısına yerleştirdiği uzun, alçak m asada beliren lezzetli yiyecekleri
yiyordu. Talm ar renkli üç küçük bardağa nane çayı doldurdu.
H o tep -R a kadehini kaldırıp, “A ra y ışın sonunu kutlayalım ,”
dedi. Çayını bir yu d u m d a içti, Septim us v e Talm ar da onu takip et
ti.
“A ra y ış’ın bitm esinden ön ce yapm an gerek en bir şey daha
var.”
“Oh?” Septim us en kötüsünden korkuyordu.
“ Bana A rayış Taşı’nı verm elisin .”
Septim us gülüm sedi - bundan daha çok isteyebileceği bir şey
yoktu. Ateş kırm ızısı şeyi cebinden çıkardı.
Taştan kurtulduğuna m em nu n olan Septimus taşı uzattı. Ho
tep -R a taşın üzerine elin e koydu. Septimus parlak ışığın yaşlı ada
m ın elinden geçip derinin altında parlak, kırm ızı gölgeler gibi görü
nen kem ikleri ortaya çıkarmasını izledi. Sonra ışık sö n m eye başla
dı ve H o tep -R a ’mn elleri bir kez daha saydamlaştı. Ellerini açtı,
A rayış Taşı şim di simsiyahtı. “A rayış’ı tam am ladın.” H otep -R a
Septim us’a gülüm sedi. “ Şim di seni bunca yoldan getirm em in ne
deni: yan ım a gel ve benim yoklu ğum da kalede olanları anlat.”
“Hepsini m i?' Septim us bunları nasıl bilm esi gerektigini m e
rak ediyordu.
“Çırak olarak sen b ö yle şeyleri bilirsin. Şim di, sen anlatm aya
başlam adan ön ce taşın üzerine işaretimi koyacağım v e yolculuğu
nun anısı olarak saklayacağım .”
Septim us yolculuğunun hatırlanm asını istediğini sanm ıyor
du, am a bir şey söylem edi. H o te p -R a taşı çevirdi v e yü z ifadesi bu
lutlandı.
“ N e oldu Efendim ?” d iye sordu Talmar.
“A n lam ıyoru m . Bu ta ş la n g i z li bir çeteleyle num aralandır
dım . Her biri çekildikçe num ara görünüyordu. Bu yirmi bir num a
ra. Bu son taş,” d iye mırıldandı.
388
Arayış
“ Bir şeylerin yolu nda olm adığını anlam ıştım ,” dedi Talmar,
Septim us’a ö fk ey le bakarak. “ Bu çok genç. Daha çıraklığını bile bi
tirm em iş.”
“ Ö yle m i?” dedi H o te p -R a şaşkınlıkla. “ A m a bu A rayış çırak
lığın son günü için saklanan bir onurdur.”
“ Kesinlikle. Çalmış olm alı. O yalnızca sıradan bir hırsız.”
Septimus, Talm ar’ın kabalığından sıkılmıştı artık. Ö fk eyle pat
ladı. “ N e cüretle bana hırsız dersini H em birisi bu taşı niye çalm ak
istesin ki?” d iye sordu. “ Beladan başka bir şey değil. V e b en im son
A ra y ış’çı old u ğu m u sö yleyebilirim - bu çömlekteki son taştı.
Size başka bir şey daha sö yleyebilirim - A ra y ış’a gid en başka hiç
kim se geri d ön m edi. Bu bir onur değil - lanet. Her çırak bu yü zden
çıraklığının son gün ün den korkuyor. V e Tertius Füm e...”
“Tertius Füm e m u?” dedi H o te p -R a şaşkınlıkla. “O yalancı,
sahtekâr, iki yüzlü solucan geri m i döndü?”
“ Eh, hayaleti döndü .”
“Hayaleti m i?Ha! En azından artık canlı değil. A m a ne yüzsüz
lük - Ben onun kaleye girm esini y asak lad ım v e ben gider gitm ez
gizlice geri dönüyor. Bu ne zam an oldu?”
“ Uzun zam an önce. Artık çok yaşlı.”
“ N e kadar yaşlı?”
“ B en -b en bilm iyoru m . K aledeki en yaşlılardan biri.”
“En yaşlılardan biri...” H o te p -R a bir süre sessiz kaldı. N e Tal
m ar ne d e Septim us konuşm aya cesaret ed em iyordu . Sonunda
Yaşlı Olağanüstü Büyücü kötü bir haber bekliyorm uş gibi kısık
sesle sordu. “ Söyle bana çırak - Talm ar v e ben kaleden ayrıldığı
m ızd an beri kaç tane Olağanüstü Büyücü oldu?”
“Y edi yü z yetm iş iki,” dedi Septimus.
“Dalga geçiyorsunf dedi H o te p -R a heyecanla.
389
Angie Sage
“ Hayır. İlk çırak olduğu m da bunu öğren m ek zorundaydım .
Olağanüstü Büyücüm yazıp duvara astı. H em geçen hafta hepsini
saym ak zorunda kaldım .”
H otep -R a güçlükle yutkundu. “ En fazla beş ya da altı olduğu
nu sanıyordum ,” dedi sessizce. “ İşler olm ası gerektigi gibi değil.”
“ Nasıl - nasıl olm ası gerekiyor?” diye sordu Septimus.
H otep -R a içini çekti. “Ye, Ejderha Efendisi,” dedi. “ Bana Ara-
y ı ş ’ını anlat. Ben de sana benim kini anlatayım .”
Böylece Septimus ay ışığıyla aydınlanan kubbenin altına otu
rup H o tep -R a ’ya Foriks Evi’ne nasıl geldiğini anlattı. Sonra lezzet
li m eyvelerden, baharatlı etlerden ve balıklardan yiyip nane çayını
içerken kalenin ilk Olağanüstü Büyücü’sünün yumuşak, melodik,
zayıf sesini dinledi.
“Ben genç bir adam ken,” dedi H otep-R a. “Ö yle bakma, ben
de bir zam anlar gençtim , neyse o zam anlar zamanla oynam ak ya
saktı. A m a pek çok gen ç adam gibi ben de kurallara her zam an uy
m azdım . V e zamanı askıya alm a sırrını keşfettiğim de, sırrımı giz
leyecek v e işe yaram asını sağlayacak bir yere ihtiyacım olduğunu
anlamıştım. Uzaklara yolculuk yaptım v e ortasında uçurum olan
güzel bir orm an buldum. Bu uçurumun ortasında yüksek bir kaya
vardı. Onu gördü ğü m d e gizli Zam an Evi’mi inşaa ed ecek m ü k em
m el bir yer bulduğum u biliyordum .
“ B öylece işe giriştim. Ö nce bir köprünün olm asını sağladım
- güzel bir köprü, değil m i?”
Septimus başını salladı. H otep -R a gerçeği söylüyordu: köprü
çok güzeldi.
H otep -R a gülüm sedi. “Güzel, am a korkutucu. Şimdi, büyücü
lerde yüksekten korkm ak gibi talihsiz bir eğilim var. Kabul em ek
zorundayım , arkadaşım olan büyücüleri Zam an Evi’m den uzak
390
Arayış
391
Angie Sage
392
Arayış
393
Angie Sage
394
Arayış
395
-f- 48
KAPIDAN KAPIYA
396
Arayış
“ N e öyle m i?”
“ Espri anlayışın bu mu? Kapıları çizm eye bayıldığını biliyorum.
Catchpole birden anlamıştı. “Oh, hayır. Ben değilim , gerçek
ten. Kesinlikle hayır. D oğruyu söylüyorum , ben d eğild im .”
Marcia içini çekti. O na inanıyordu. Garip karalam alar Catch
pole için fazla karışıktı. “ Bir kova v e tem izlik fırçası al. H epsinin te
m izlen m esin i istiyorum . Şim di Sarah H eap’e gid iyoru m v e geri d ö
nene kadar tem iz, güzel bir kapı istiyorum. Anlaşıldı m ı?”
“Anlaşıldı, Bayan Marcia. Y ap arım .” Cezadan kurtulan Catch
pole bir kova v e tem izlik fırçası bulm ak için koşturdu.
Catchpole bir çığlık atıp sabunlu sıcak suyla dolu kovayı aya
ğına bırakıverdi. Onun bakışları altında kapıya kocam an, kıvrık
harflerle bir şeyler yazılıyordu. Kapı şim di onun tem izle m e y e baş
ladığı zam an kin den daha kötüydü - Marcia ne diyecekti? Catchpo
le tem izlik fırçasını alıp tekrar işe girişti, am a o fırçalarken tem izle
diği yerlerd e yen i sözcükler beliriyordu. Birden Catchpole neler ol
duğunu anladı - bu bir testti. Marcia, onun eskiden olduğu gibi bü
yücü yardım cısı pozisyonuna yen id en gelm esi için yeterin ce iyi ol
duğunu kanıtlaması için bu tuzağı kurmuştu. Catchpole başarısız
olm am aya kararlıydı. DUR! BU ACİL BİR MESAJDIR! yazan sözcük
397
Angie Sage
398
Arayış
399
Angie Sage
400
— 49 +
ZAMANIN İÇİNDE
401
F : 26
Angie Sage
402
Arayış
403
Angie Sage
404
Arayış
405
Angie Sage
406
Arayış
407
Angie Sage
Septim us bir sevinç çığlığı attı. Çalışan zile aldırm ayıp kapı
tokm ağın a b öyle saldıran tek bir kişi olabilirdi. Foriks Evi’nin kapı
sını hızla açtı.
“ Eee?” dedi Marcia, kocam an bir gü lü m sem eyle. “ Beni içeri
alm ayacak m ısınız?”
“Asla,” dedi Septimus. “ Biz dışarı çıkıyoruz.”
SON
408
BİTİŞLER VE BAŞLANGIÇLAR.
a l ic e v e a l t h e r
409
Angie Sage
Jenna bunu bilse d e Alther ve A lice’in bütün bir yılı v e bir günü sa
rayın iskelesinin etrafında dolaşarak geçirm eleri fikri hiç hoşuna
gitm em işti. Bu yü zd en Billy Pot’dan kendisine yard ım etm esini is
teyip tam A lice’in vurulduğu yere k ırm ızı-b ey a z çizgili bir çadır
kurmuştu.
Jenna buna m em nu ndu . O yıl oldukça şiddetli fırtınalar yaşa
mışlardı, am a çadırın içi her zam an sakindi. Jenna, A lice’in ve Alt-
h er’in kendini evin d eym iş gibi hissetm esini sağlam aya çalışıyor
du. İskelenin tahtalarına saraydan getirilen kalın, desenli kilim ler
atılmıştı. Çadırın içi m obilyalar, m inderler, kitaplar v e çeşitli hatıra
larla doluydu. Kakm alı sandığın açık kapağından A lice’in evin den
getirilen en sevdiği hâzineleri -taşlarını gem ilerin oluşturduğu
m erm er satranç tahtası, yeğen lerin den birinin ördüğü eşarp, Alt-
h er’in yazdığı ve kırm ızı ku rdeleyle bağlanm ış m ektuplar ve yıllar
ön cesin den kalm a yargıç p e ru ğ u - ortaya seriyordu. Alther’in en
sevdiği koltuk da oradaydı. Jenna gü ve yem iş eski deri koltuğu Sa
rah H eap’in oturm a odasından alıp bir köşeye, Sarah’nın A lice’in
seveceği konusunda çok ısrarlı olduğu p e m b e v e altın rengi üstü
dolu kanepenin yan ına koym uştu. A lice kan epeye bayılm am ıştı,
am a zevksiz kanepe artık onun için eskiden olacağı kadar önem li
değildi.
Alther ve A lice’in pek çok ziyaretçisi olacağını bilen Jenna bir
sehpanın üzerine canlılar için m e y v e suyu sürahisi, bisküviler ve
m ey veler koym uştu.
En düzenli ziyaretçiler Jenna v e Silas H eap’di. Silas artık Sa-
rah’yla N icko hakkında konuşam ıyordu v e birisiyle konuşm aya ih
tiyacı vardı. Eski öğretm en i Alther, Silas’ı saatlerce dinliyordu. N ic
ko, zaman v e orm anlar hakkında saatlerce sohbet ediyorlardı. Si
las o g ece geç saatte uzun çim en lerin üstünde sen d eleyerek sara
410
Arayış
411
Angie Sage
BAYAN BEETLE
P am ela B eetle-G u rney, Brian B eetle’a çok uzun süre evli kal
mam ıştı. Evlendikten bir yıl sonra sim siyah saçlı, yaram azca gü
lü m seyen bir çocuk dünyaya getirm işti. Kale lim anında çalışıp li
m an m avnasını yü k leyip boşaltan Brian Beetle, egzotik m e y v e san
dığının altına çöreklenm iş olan bir yılan tarafından ısırıldıgında
daha çocuğunun kaydını bile yaptırm am ışlardı. Pam ela yıllar son
ra insanlara üzgün bir şekilde Brian’ın balon gibi şişip m aviye dön
düğünü anlatmıştı. Kim se onu kurtaram azdı.
Brian Beetle öldükten birkaç hafta sonra kayıt görevlisi Bayan
B eetle’ı ziyaret edip, çocuğun ism ini kaydettirm ek için son günün
geçtigini, kaydı h e m e n orada yaptırm ası gerektigini söylem işti. Ba
yan B eetle kötü durum daydı. Kendisi bütün gün, b eb ek d e bütün
g ece ağlam ıştı, Bayan B eetle’ın aklındaki son şey b e b e ğ e ne isim
vereceğiyd i. B öylece kayıt m em uru, isim defterini çıkarıp kalem i
ni m ü rekkebe batırıp Bayan B eetle’a yum u şak bir şekilde b e b e ğ e
ne isim vereceğin i sorduğunda Bayan B eetle’ın bütün yapabildiği,
“ Oh, Beetle... B eetlef diye ağlam ak olmuştu. Brian’a öyle diyordu
çünkü. B öylece b eb eğin ism i Beetle Beetle şeklinde oldu.
Brian B eetle’ın m aaşı k esild iğin d e Bayan Beetle, R am b-
lings’teki kirli bir koridorun sonunda iki küçük odaya taşınmıştı.
Ailesi - v e Brian’ınkiler d e - lim an da yaşıyordu v e hiç yard ım teklif
etm em işlerdi. Bayan Beetle tekrar lim ana taşınm ayı düşünmüştü,
am a R am blin gs’i seviyordu v e kom şuları ona ailesinden daha çok
yardım ediyorlardı. Bayan B eetle’ın oğlu için d e istekleri vardı. Ha
yatta lim an da çalışm aktan daha iyi şeyler başarm asını istiyordu ve
Kaledeki okullar iyi bir eğitim için lim andakilerin sağladığından
daha iyi olanaklar sağlıyordu.
412
Arayış
413
Angie Sage
414
Arayış
SİMON v e l u c y
415
Angie Sage
MERRİN
416
Arayış
417 F : 27
Angie Sage
STANLEY
418
Arayış
SYRAH SYARA
419
Angie Sage
MORVVENNA
420
Arayış
KÖPRÜ BEKÇİSİ
EPHANİAH grebe
421
Angie Sage
422
Arayış
BENJAMİN HEAP
423
Angie Sage
yükbaba Benji vardı. Ben Heap, bir kış günü Büyücü Kulesi’nin bü
yük salonunda Jenna Crackle’la (b eyaz cadı Betty Crackle’ın kız
kardeşi) evlendi. Yed i oğulları oldu. A lfred v e E dm ond hariç hepsi
nin çocukları oldu.
O rm an ağaçları her zam an dinliyordu. Ağaçların altında bulu
şanların fısıltılı sırları, rüzgârın getirdigi sesler, yolcuların konuş
m aları - orm an hepsini duyardı. O rm andaki yaprakların hışırtısı
nın neden i her zam an rüzgâr olm uyordu. Genellikle konuşan
ağaçlardı.
Benjam in Heap ailesiyle ilgili her şeyi b öyle öğreniyordu. En
küçük oğlu Silas’ı yakından takip ediyordu. Silas a ileye geç gelm iş
ti v e son beb eği olduğu nda Benjam in zaten kendini yorgu n hisse
diyordu. A gaç olm ak için çok beklem işti, am a Silas yirm i bir yaşı
na gelin ce daha fazla b e k le ye m ez olmuştu. Benjam in H eap hâlâ
sağlıklı bir ağaca dön ü şm e gücü varken bunu yapm ası gerektigini
biliyordu.
Silas, babasını çok özlüyordu. O rm anda haftalarca onu ara
mıştı, am a bulamam ıştı. Ve sonunda boşa çıkan aram alarının bi
rinde, orm an da ot toplayan g en ç v e çok gü zel Sarah W illo w ’la ta
nışmıştı. Silas, babasını yeterin ce aradığına karar verm iş v e Sarah
evlenm işti. Silas hızla büyüyen ailesine bakm ak için yerleşik haya
ta geçm işti artık bir evi vardı.
Benjam in Heap orm an dedikodularını din lediği için Silas’ın
yed i oğlu olduğunu öğrenm işti. On uzun yıl boyunca en küçük to
rununun kaybolduğunu ve Genç O rd u ’da olduğunu da biliyordu.
Silas’a Septim us’un n ered e olduğunu sö ylem eyi çok istiyordu,
am a Silas onu g ö rm e y e hiç gelm iyordu . Yap ab ileceği tek şey bü
tün orm an ağaçlarının tehlikeli Genç Ordu talim leri sırasında Sep
tim us’u g ü ven d e tutmalarını sağlamaktı. Ve b ö ylece Morvvenna,
424
Arayış
425
Angie Sage
SPİT fyre
Spit Fyre yeni evini ve Billy Pot’u çok seviyordu. Büyücü Ku-
lesi’y le ilgili olarak özlediği tek şey kahvaltılarıydı. K im se Septimus
gibi kahvaltı hazırlayam ıyordu. Doğal olarak Septimus, Spit Fyre’ın
n erede olduğunu m erak ediyordu, am a artık iyice büyüdüğü için
sahibini fazla görm esi gerekm iyordu.
Spit Fyre’ın, kılık değiştirm iş ejderha annesi -çü n k ü bazı ej
derha anneleri bunu y a p ıy o rd u - olduğundan şüphelendiği kişiyi
görm esi de gerekm iyordu. A m a m or giyen ve çok bağıran bu kadı
nın birdenbire onu görm esi gerekm işti.
A m a Spit Fyre m o r-ejd erh a annesinin yanında dört kova so
sis v e en sevdiği m uzlardan getirdigini görün ce kararını değiştir
mişti. M o r-ejd erh a annesi, sahibinin yerini aldığını v e ona ne söy
lenirse yapması gerektiğini söyleyin ce bunu um ursam adı bile.
Spit Fyre dört kova sosis ve m uz için her şeyi yapardı.
V e böylece Spit Fyre o güne kadarki en uzun yolculuğuna çıktı.
Y en i pilotu çok iyiydi, am a yön bulucusu -yeşilli za y ıf kadın -
çok bağırıyordu. Spit Fyre bu uçuştan hoşlanmışti; kanatlarını aç
ması gerekiyordu v e yolculuğun sonunda sahibiyle karşılaşması
da iyi bir şeydi. Bunu ayarlayan m o r-ejd erh a anne çok nazikti.
A m a onu getirdigi bu y er çok garipti - soğuk, ürkütücü ve sosis ve
m uzun olm adığı bir yer. V e birden yola çıkm ayı bekleyen bir sürü
insan ortaya çıkmıştı. Hepsi üzerine sıgam azdı v e m o r-ejd erh a an
nenin bağırm asının da bir anlam ı yoktu - bağırm ak bir şeyi hiçbir
sorunu halletm iyordu. Başka bir şey bulm aları gerekecekti. H em
akşam y e m e ğ i n erede kalmıştı?
426
Arayış
Y A Z A R : ANGİE SAGE
427
Arayış
429
s e p tim u s h e a p
-t- BİRİNCİ KlTAP + -
ANGİE SAGE
İL L Ü ST R A T Ö R
M ark zug
TÜ RÇESİ
Fe r h a n Er t ü r k
se p tim u s h e a p
İKİNCİ KİTAP
ANGİE SAGE
İLLÜ ST R A T Ö R
M ark zug
TÜ RÇESİ
Fe r h a n Er t ü r k
s e p tim u s h e a p
ÜÇÜNCÜ KİTAP
ANGİE SAGE
İL L Ü S T R A T Ö R
M ark zug
TÜR ÇESİ
Z E L İH A İY İD O Ğ A N B A B A Y İĞ İT