You are on page 1of 2

Kinikler Okulu ya da Kelbiler veya Kynikler Okulu olarak bilinen bu felsefe akımı, yaşamın biricik

ereğini hiçbir şeye gereksinme duymama ve kendi kendiyle yetinme, kısaca salt özgürlük olarak
erdemde bulan Sokratesçi Yunan felsefe okuludur.

Sokrates’in ölümünün hemen ardından öğrencileri bazı okullara ayrılmışlardır. Bu okullardan birisinin,
Kuzey Afrika’daki Kyrene kentinde, Aristoppos’un kurduğu Kyrene Okulu olmuştur. Bu okulun yanında
bir de yine Sokratesçi olan Atina’daki Antisthenes’in okulu bulunmaktadır. Bu okula Kynikler (Kelbiler)
Okulu denmektedir.

Antisthenes’in okulu Yunan bölgesi Kinosarges’te kurulduğu için adını buradan alarak Kynikler Okulu
diye anılmıştır. Başka bir kanıya göre de Kynik adı, kyon yani köpek sözcüğünden türemiştir. Bu
bağlamda Kynikler uygarlık değerlerini hor gördükleri ve yaşama biçimleri her türlü kuralın dışında
olduğu için bu adı almışlardır diye düşünümektedir.

Sokratesçilerin ilgilendikleri başlıca iki konu vardır: Sokrates’in öğrencileri öncelikle mutluluğun ne
olduğunu ve nerede bulunduğu bilmek istemişlerdir. Hepsinin gözünde hocaları Sokrates bilge ve
mutlu bir insan modelidir. Fakat Sokrates’in kendisinin yaşadığı yaşam biçimiyle ulaştığı bu
mutluluğun özelliği nedir? Sokratesçilerin birinci ana sorunu budur işte.

Sokratesçi okullardan Kynik Okul erdemi temel alan bir yaklaşımı benimsemiştir. Antisthenes, “iyi” ve
“mutlu” yaşamın, “doğru eylemin” yolunun haz karşısında bağımsızlaşmaktan geçtiğini düşünmüştür.
Bu bağımsızlaşmayı sağlayabilecek tek şey ise erdemdir. Burada erdem yine belirli özellikte bir
bilgidir. Bu bilgi ya da erdem, kazanılabilir, öğrenilebilir. Bu anlayış için erdem ya da bilgi en önemli
şeydir.

Öyle ki Antisthenes’e göre yalnızca etik amaçlara hizmet eden bilgi önemlidir. Filozofun araştırması
gereken de bu özellikteki bilgidir. Bunun dışında kalan veya bu amaca hizmet etmeyen bilgi
gereksizdir, hatta zararlıdır (Akarsu, 1982: 39). Kyniklerin, yalnızca erdemi iyi, hazzı ise kaçınılması
gereken şey olarak gören, doğru yaşamın ölçüsünü uç bir noktaya taşıyan ve kendi yaşama tarzıyla
bunu uygulayan temsilcisi, Sinoplu Diogenes’tir.

Bir fıçı içinde yaşadığı söylenen Diogenes, Kynik Okulun düşüncelerini en uç noktada uygulayan bir
örnektir. Ona göre bilgi, yalnızca insanın erdemli olmasına yardımcı olduğu için değerlidir. Bunun
dışında teorik bilginin hiçbir önemi yoktur. Mutlu ve iyi bir yaşam için besin ve barınma gibi temel
gereksinimlerin karşılanması yeterlidir. Bunun dışında kalan şeyler ve toplumun bağlayıcı kuralları
erdemli yaşamayı engelleyen şeylerdir (Gökberk, 1990: 53-54).

Son dönem Kynikler, bir çeşit Rousseauculuğu simgelerler. Bunlar, tıpkı Rousseau gibi, doğaya
dönmekten yanadırlar. Doğa ile birlikte olmanın iyiliklerinden söz ederler. Kültür ve uygarlığın
insanlar üzerindeki kötü etkilerine dikkat çekerler. Rousseau’nun gereğinden çok ince bir uygarlık
çocuğu olduğunu biliyoruz. Rousseau 18. yüzyıl Fransa’sının aşırı derecede incelmiş kültür ve
uygarlığına karşı çıkan bir düşünürdür. Bu aşırı uygarlaşmaya karşı çıkışlar yalnızca Rousseau’da değil,
kültür tarihimizin çeşitli dönemlerdeki düşünürlerinde de görüyoruz.

Bu çeşit karşı çıkışlara Rousseauculuk denilirse, bu akımın ilk işaretlerini Kyniklerde buluruz. Bunların
ortaya attığı doğallık ve basitlik idealine, Antisthenes’den itibaren hemen tüm İlk Çağ boyunca tanık
oluruz. Kynikler aslında gezici vaizlerdir. Çok basit yaşamları vardır. Paspal giysilerle dolaşırlar. Bunlara
vaiz dememizin nedeni, filozof olmaktan çok sürekli konuşmalarında dinsel temaları işlemeleridir. Bu
vaizlerin sonradan, özellikle Roma İmparatorluğu döneminde, yani Romanın olduğundan daha çok
uygarlaştığı bir dönemde yeniden sahneye çıktıklarını görüyoruz.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım

You might also like