You are on page 1of 21

Seyid Ezim Şirvânî

(Şamahı, 9 temmuz 1835 - Şamahı, 1 Haziran

XIX. yy. Azerbaycan divan şiirinin ön- Türklerin kendi haklarını elde etmeleri için de Rus
derlerinden biridir. 9 haziran 1835'te Şamahı şeh- dilini bilmelerini önemli gören Seyid Ezim, daha
rinde doğdu. Babası Seyid Mehemmed din ada- sonra bu okulda Rus dili dersleri de vermeye baş-
mıydı ve Şamahi'nm saygıdeğer şahıslarından lamıştı. 1887'de Seyid Ezim'in mektebinde bu-
sayılırdı. Ama babasını küçük yaşlarında kay- lunmuş Rus eğitim memurlarının biri şöyle di-
bettiğinden, Seyid Ezim, talim terbiyesini, ana ta- yordu: "Hacı Seyid Ezim on sekkiz ildir ki, bu
raftan dedesi olan Molla Hüseyn'in yanında, Da- mektebi idare eder. Dağıstan'da ve Arabistan'da
ğıstan'ın Yaksay köyünde almıştı. Burada tahsil almıştır, Fars ve Arap dillerini ve bir nece
dedesinin nezareti altında Arap ve Fars dillerini Dağıstan lehçelerini bilir. O, birinci dereceli şair
öğrenmiş, 1852'de Şamahı'ya dönerek orta de- gibi tanınmaktadır. "Şirvan Hanlığının Tarihi"
recede dinî tahsil veren şehir medresesini bi- adlı bir eser de yazmışdır ki, hele indiye kadar ya-
tirmişti. 1856Tda tahsilini tamamlamak için Ara- yınlanmamışdır. Hacı Seyid Ezim Rus dilinde oku-
bistan'a giden Seyid Ezim, önce Necef ve yub yazmağı başarır. Rus dilinde zorlukla ko-
Bağdad'da, daha sonra ise Suriye'nin Şam şeh- nuşur, lakin iyi anlayır. Hetta Rus Edebiyatı ile de
rinde, yüksek dinî medreselerinde okumuştu. ilgilenir. Puşkin'in bir kaç şiirini Fars diline ak-
Arabistan'da olduğu dönemde, Hac ziyaretini de tarmıştır. Onun okulunda öğrencilere Rus dili de
gerçekleştirmişti. Ziyareti süresinde birkaç ay Ka- talim edilir".
hire'de yaşayarak Arap âlimleri ve şairleriyle ta-
nışmıştı. Milletin yegâne kurtuluş yolunu eğitimde
1860 yılı başlarında vatanına dönen Seyid gören Seyid Ezim Şirvânî, yeni ders kitaplarının
Ezim, yüksek din eğitimi görmesine rağmen din yazılmasına da büyük önem verirdi. Bir taraftan
adamlığına ilgi göstermemiş, öğretmenlikle meş- Sadi'nin "Bostan" ve "Gülüstan" eserlerinden ve
gul olmayı tercih etmişti. Şamahı'da kendi pro- eğitici değeri olan diğer Fars kaynaklarında şiirleri
jesine uygun olarak, yeni usûlle ders okutulan bir Azerî Türkçesi'ne aktarır, Öbür taraftansa, kendisi
mektep açmıştı. Eski "mollahana"lardan farklı ola- bu tür şiirler yazardı. Sonraları bu şiirleri bir
rak, bu mektepte Azerî Türkçesi ve Fars dilleri öğ- antoloji haline getirmişse de, yayınlatamamıştı.
retilir, tarih, coğrafya, matematik ve başka bilimler Seyid Ezim Hoca'nm kaleminden çıkan; "Şeriet",
hakkında genel bilgi verilirdi. Kendisi de otuz ya- "Rcbiü'l-etfal" ("Uşakların baharı"), "Tacü'l-
şından sonra, Rus İmparatorluğu içerisinde Rus di- kütub" (Kitablarm tacı") adlı ders kitapları da ya-
lini bilmeden geçinmenin zorluğunu anlayan ve yınlanmamıştı.
Seyid Ezim Şirvânî 1874-1878'de Şamahı'da riyakâr din adamlarına çatan, dinî ve felsefî anlam
Baku vilayeti din işleri meclisinin okulunda, Azerî taşıyan gazellere rastgelmek mümkündür. Ga-
Türkçesi ve şeriat hocası olarak 1878'den hayatının zelleri dil, üslûp ve sanatkârlık açısından mü-
sonuna kadarsa aynı dersleri Şamahı şehir mek- kemmeldir.
tebinde okutmuştur. Onun öğrencileri içerisinde Seyid Ezim'in sanatında eğitici öğüt ve na-
Türk-İslâm dünyasının büyük mizah şairi Sâbir sihat verici şiirler, Ezop tarzında temsiller, bir çok
(1862-1911) de vardı. ibretli meseleyi açıklayan manzum hikayeler vb.
Şair, doğum yeri Şamahı'nm yalnız eğitim ha- tür ve konularda yazılmış eserler de önemli yer
yatında değil, kültürel ve edebî hayatında da tutmaktadır. O, aynı zamanda, XIX .yy. Azer-
önemli rol oynamıştı. XIX.yy. 60. yılların sonunda baycan şiirinde sosyal konuları ele alan mizahî şi-
Şamahı'da onun başkanlığıyla, "Beytü's-Sefa" adlı irin ilk örneklerini de ortaya koymuştur. O dö-
şairler meclisi geniş faaliyet gösterirdi. Şamahı ve neme kadar, daha çok şahsî karakter taşıyan ve
etraf bölgelerin şairlerini bünyesine alan "Beytü's- yazarın şahsî intikam hissinden doğan, onun dert
Sefa" Azerbaycan'ın diğer bölgelerindeki edebî ve şikayetlerini ifade eden şiir türü hiciv, Seyid
meclislerle sıkı ilişkiler kurmuştu ve o dönemde Ezim'in eserlerinde sosyal bir muhteva kazandı ve
Azerbaycan genelinde şiirin yaygınlaşmasına, şa- kamuoyunu düşündüren problemlerin eleş-
irlerin karşılıklı ilişkilerine destek veren medenî tirilmesine yöneldi.
birliklerden biriydi. Çağdaşlarının hatıralarına Şair, sanat hayatının en coşkun devrinde,
göre Scyid Ezim; "çok hazırcavab, hafizeli, revan 1888'de vefat etdi ve Şamahı'daki "Sahandan" me-
tebli, bilikli bir şair idi, meraklı ve tatlı sohbetleri zarlığında dcfnolundu.
ile hemişe meclisde iştirak edenlerin dikkatini Eserleri: Mecmue, Tiflis, 1895; Divan,
kendi üzerine çekir ve ekser nallarda şiir ya- Tebriz, 1895; Divan, Tebriz, 1897; Qezeliyyatı-
rışmalarında birincilik kazanırdı". Seyid Ezim Şirvanı, Bakı, 1902; Perişan, Tebriz,
Seyid Ezim 1875'te Hesenbey Zerdâbi'nin baş- 1912; Seçilmiş Eserleri, Bakı, 1930; Şiirler, Bakı,
yazarlığıyla Bakü'de neşre başlayan ilk Azer- 1937; Seçilmiş Şiirleri (Mekteb kitabxanası
baycan gazetesi "Ekinci" nin faaliyetine ilk ka- seriyası), Bakı, 1948; Eserleri, I-II cildler, Bakı,
tılanlar arasında olmuş, bu gazetede toplumu 1950-1953; Seçilmiş Eserleri, I-II cildler, Bakı,
kültüre ve eğitime davet eden, geriliği ve cahilliği 1960-1963; Qezeller, Bakı, 1960; Köpeye Ehsan,
eleştiren şiirlerini yayınlatmıştı. "Ekinci" ka- Bakı, 1965; Eserleri, 3 cildde, Bakı, 1967-1975;
patıldıktan sonra, "Ziya" ve "Keşkül" ga- İbret Güzgüsü, Bakı, 1971; Temsiller, Menzum
zetelerinde aynı yönde şiirlerini yayınlatmış, fa- Hekayeler ve Oydüler, Bakı, 1979; Sekkiz
natizme karşı mücadele vermişti. Temsil, Bakı, 1975; Uşaqlarm Be-harı, Bakı,
Şairlikle bir arada ilmî araştırmalara da ilgi 1985; Öydüler, Menzum Mektublar,
gösteren Şirvânî "Tarih-i Şirvan" adlı tarihî eserin Hekayeler ve Gezeller, Bakı, 1989; Seçilmiş
yamsıra, Azerî, Fars, Türk, Rus şairleri hakkında Eserleri, Bakı, 1990.
kısa bilgi ve onların eserlerinden örnekler veren Kaynakça: Firudinbey Köçerli. Azerbaycan
"Tezkire" nin müellifidir. Bu eserlerin hiç biri o dö- Edebiyatı, c.Il, Bakı, 1981, s.29-92; Kamil Mir-
nemde yayınlanmamıştır. bağırov. Seyid Ezim Şirvani, Bakı, 1959, Azer-
Seyid Ezim, Dîvan Edebiyatının bütün tür- baycan Edebiyatı Tarihi, c.II, Bakı, 1960, s.
lerinde şiirler yazmış, özellikle de Azerbaycan 291-317; Süleyman Rüstemzâde. Seyid Ezim
Edebiyatında, Fuzûli'den sonra gazelin ikinci Şir-vani'nin Eserlerinin Neşri Tarihinden.
büyük üstadı sayılmıştır. Gazelleri sayıca çok ve Seyid Azim Şirvani. Eserleri, c.I, Baxı, 1967,
konu açısından farklıdır. Burada aşkı ve şarabı kitabından, s.33. Sadık Hüseyinov, Seyid Azim
vasfeden, dinî hükümlere yer veren ve iki yüzlü Şir Vani'nin Yaradıcılıq Yolu, Baki-1977;
Feyzulla Qasim zade, XIX. Asır Azerbaycan
Edebiyatı, Tarihi, Bakı-1975, s.407-432.
ŞİİRLERİ:

(Seyid Ezim Şirvani, Eserleri, Bakı-1967, c.l, s .47)

GAZELLER

Xoşa ol âşiqc kim meclisinde yân ola, Eğlence meclisinde sevgilisi de olan âşık ne mut-
Visâl-i yârde fexende rûzigârı ola. ludur. Sevgilisine kavuşunca mutlu, mesut zamanı
olmalıdır.
Nece refîq-i müvâfiqle egleşib içe mey, Birçok uygun dostla eğlenip içki içmelidir. İçki
Ne kesri meclis-i meyden, ne intizârı ola. meclisinden ne kırgınlığı, ne de beklentisi ol-
malıdır.
Şerâbe olmasa da gerçi negd sîm ü zeri, Gerçi şaraba verecek altın veya gümüş parası ol-
Şerâbxânede bari bir e'tibârı ola. masa da meyhanede bir itibarî bari olmalıdır.
Bu güne doymaz idim zülfüve esîr olsun, Eğer ağlayan gönlümün yetkisinde olsaydı bu şe-
Eğer elimde dil-i zarın ixtiyârı ola. kilde zülfüne esir olmaya doymazdım.
İlâhi, bülbüle olsun hemişe gül hemdem, Ey Tanrım! Gül daima bülbüle dost olsun. O hasta
Müdâm o xestedilin gülşeni, bahân ola. gönüllü bülbülün daima gülbahçesi ve baharı
olsun.
Menim tek olmaya merhum gül'üzârmdan,
Ne qüsseden üregi qan, ne xâr xârı ola. Benim gibi gül yanaklı sevgilisinden mahrum ol-
masın. Ne üzüntüden yüreği kan, ne de gönül sı-
kıntısı olsun.
Behişte meyi elemez Seyyidin eğer, ey gül,
Yanında sen kimi bir yâr-ı gül'üzârı ola. Ey gül yüzlü sevgili! Eğer Seyyid'in yanında senin
gibi bir gül yanaklı sevgili olsaydı cennete mey-
letmezdi.
(c.l, s. 152)

Nişîmenin ki, senin bûriyâdır, ey vaiz, Ey vaiz! Senin oturduğun yer hasırdır. O vaize
Qesem ol vaize kim, bu riyadır, ey vaiz, yemin olsun ki, bu durum iki yüzlülüktür.

Xelâyiqi emele, xeyre de'vetin xoşdur, Ey vaiz Halkı hayırlı işler yapmaya çağırman gü-
Özünde yox bir emel, bu xetâdır, ey vaiz. zeldir. Ancak kendinde bir hayırlı iş yok, bu ha-
tadır.
Edib cehennemi övsâf, herdem ağlarsan, Cehennemi tasvir ederek her zaman ağlarsın. Ey
Bu ne fesâne, ne efsânedir, ey vaiz? vaiz! Bu ne biçim efsanedir, bu ne biçim yalandır?
Yetim mahna göz dikmeğin nedir dâim, Ey vaiz! Neden yetimlerin malına göz dikiyorsun?
Halâl kesb meğer nârevâdır, ey vaiz? Yoksa helâl kazanmak doğru değil midir?
Yoxundu Ke'be-yi rüxsâr-i yârden xeberin, Sevgilinin yanağının Kabe'sinden hiç haberin yok-
Bu vechdendir sözün bîsefâdır, ey vaiz. tur. Ey vaiz! Bu yüzden senin sözlerin gönüllere fe-
rahlık vermez.
Ümidvârsen öz tuttuğun emellere sen, Ey vaiz! Sen yaptığın işlerden, ibadetlerden dolayı
Bizim ümidimiz ehf-i Xudâ'dır, ey vaiz. ümitlisin. Ama bizim ümidimiz Allah'ın af-
fediciliğidir.
Mey içmeğin qıla Seyyid eğer nihân senden, Ey vaiz! Eğer Seyyid senden gizli içki içerse o da
Senin teki o da ehl-i riyadır, ey vaiz. senin gibi iki yüzlü olur.
(c.I,s.200)

Dedim: ey gül, niye etdin meni zülfünde esir? "Ey gül! Beni saçlarının kıvrımında neden tutsak
Dedi: divâne olan şexse gerekdir zencîr. ettin?" dedim. "Deli olan insanlara zincir gerektir"
dedi.
Dedim: ol türre-yi pürçinde nedir rüxsârın? "O büklüm büklüm saçlarında yanağın nedir?"
Dedi: bu sureti Çin içre qıhbdır tesxîr. dedim. "Bu yüz, Çin'de büyülenmiştir" dedi. (Çin;
ülke anlamı dışında saç kıvrımı anlamını da taşır)
Dedim: ol âriz-i zibâda nedir xett-i siyah? "O süslü yanaktaki siyah tüyler nedir?" dedim.
Dedi kim, müshef-i rüxsârıma düşmüş tefsir. "Yanağımın kitabına yazılmış tefsirdir" dedi.
Bu ümîd ile ki, qânımı töke qemzen oku, Ey gözümün sadakası olan sevgli! Gamzenin okları
Ey gözüm sedqesi, emden qılıram yüz teqîr. bu ümitle kanımı dökse ilaçtan yüz çeviririm.
Xâme-yi Seyyîd, eğer kim ola yüz mûyşikâf, Seyyid'in kalemi kılı, yüze yaran bir kalem olsa bile
Sifât-i mûy-i mîyânm edebilmez tehrîr. sevgilinin kıldan ince belini yazamaz.

(c.I,s.245)
Yâde saldıqda seni, dîde-yi xûnbâr ağlar, Seni hatırına getirdikçe kan saçan gözlerim ağlar.
Yâr hicrin çeken, elbette, ki nâçâr ağlar. Sevgilisinin hasretini çeken kişi elbette çaresiz kalıp
ağlar.
Bülbül-i bîdil elinden üzülüb dâmen-i gül, Âşık bülbül, gülün eteğinden elini çekip ayrı düş-
Geceler sübhc kimi nâle çekib zar ağlar. müş. Şimdi sabaha kadar âh çekip ağlıyor.
Şad iken veslin ilen könlüme qem çekdi hücum, Sana kavuşma mutluluğuna ermişken üzüntü,
Oldu min qûne gene derde giriftar ağlar. keder gönlüme hücum etti. Yine gönlüm bin türlü
derde tutulup ağlıyor.
Tâb-i teb, zülmet-i şeb, möhnet-i qürbet, qenvi yar Geceden sabaha kadar ağlamak benim için alış-
Eylemez tab bu möhnetlere qemxâr ağlar. kanlık oldu.
Bes ki, şeb tâ bâseher ağlamaq âdetdi mene, Kapılar duvarlar bana arkadaş olmuşlar, bir baştan
Hemden olmuş mene yekser der ü divar ağlar. bir başa ağlarlar.
Men ki, hicr ateşine yandı vücûdum vallah, Vallahi, benim vücudum ayrılık ateşiyle yandı.
Menim ehvâhma düzexde yanar, nâr ağlar. Benim bu hâlime cehennem de yanar, âteş de ağlar.

O qeder ağladı Seyyid qem-i hicran ile, Seyyid ayrılık üzüntüsüyle o kadar ağladı ki onun
Ki, onun halına bu çerx-i sitemkâr ağlar. hâlini gören zalim felek bile ağlar.

(c.l, s.268)
Yüz serv-i xurâman ola, köniüm seni İster, Salınarak yürüyen yüzlerce servi olsa da gönlüm
Yüz bağ-i gülüstân ola, köniüm seni ister. seni ister. Yüzlerce bağ ve gül bahçesi olsa da gön-
lüm seni ister.
Yüz zohrecebin, mâhiliga, mehr-i dilâra, Zühre yıldızı gibi alnı olan, yüzlerce ay yüzlü,
Yüz min meh-i tâbân ola, köniüm seni İster. gönül alan sevgili ve yüz bin parlak ışıklı ay olsa da
gönlüm seni ister.
Bu zülmet-i zülfünde lebin ab-i beqamız, Saçlarının karanlığında dudakların bize ebedî
Yüz çeşme-yi heyvan ola, köniüm seni ister. hayat veren su gibidir. Bu durumda yüz tane hayat
veren su olsa da gönlüm seni ister.
Ey xûblerin şâhi, könüldür sene âşiq, Ey güzellerin sultanı! Gönlüm sana âşıktır. Bütün
Âlem hamı xûban ola, könlüm seni ister. dünya güzellerle dolu olsa da gönlüm seni ister.
Ey dûst, bize hûri-yi qılmân ne gerekdir, Ey dost! Cennetteki huriler veya gılmânlar bize ge-
Yüz hûri-yi qılmân ola, könlüm seni ister. rekli değildir. Yüzlerce huri ve gılmân olsa da gön-
lüm seni ister.
Seyyîd degilcm bend olam her bir gül-i âle, Ey Seyyid! Ben her kırmızı güle bağlananlardan de-
Yüz qönçe-yi xendân ola, könîüm seni ister. ğiliıru Yüzlerce taze gonca olsa da benim gönlüm
seni ister.

(c.l, s. 352)

Ne bu gün bağde yârım, ne meyim var menim, Bugün benim ne bahçede sevgilim, ne de içkim var-
Seyr-i gülzâride bîhûde neyim var menim? dır? Gülbahçesini boş yere dolaşıyorum, orada
benim neyim var ki?
Sizi târı yetkin pîr-i xerâbata meni, Allah aşkına, beni ihtiyar meyhaneciye götürün.
Ki, bu gün sâqi elinden gileyim var menim. Çünkü bugün içki dağıtandan bir şikâyetim var.

Mene me'cun-i mey-i le'I-i devadır, sâqi, Ey içki dağıtan güzel! Ayrılık üzüntüsünden do-
Ki, qem-i hicr ile cismimde keyim var menim. layı benim bedenimde yaram vardır. Bu yüzden
bana sevgilinin lâl taşı gibi dudağının içkisinden
yapılan macun şifa olur.

Can senin, cisim senin, emr senin, fe'l senin, Canını, bedenim senindir. Emir vermek de yapmak
Cümle sensen, bu arada ne şeyim var menim? da senin elindedir. Her şey sensin. Benim bu dün-
yada neyim var ki?

Meni Seyyîd teki çek gûşe-yi meyxânelere, Beni Seyyid gibi meyhane köşelerine götür. Üzün-
Artırır qem dexi mescidde neyim var menim? tümü artıran mescitte benim ne isim var?

(c.l, s. 355)

Xoş ol zaman ki, ol şeh ile hemzebân olam, O güzeller şahıyla konuştuğum zamanlar çok hoş
Her sözde bir dilim tutulub nâtevân olam. geçer. Ancak her sözde bir defa dilim tutulur; güç-
süz, takatsiz düşerim.
Tâ sensiz özgeler üzünü görmesin gözüm, Gözlerini sen yokken başkalarının yüzünü gör-
Gözlerden isterem denenin tek nihân olam. mesinler. Bunun için gözlerimden senin ağzın gibi
gizli kapaklı olmasını isterim.
Gûyâ qefesde bülbül olur zâğe hemnefes, Sözde bülbül kafesteyken kargayla bile arkadaş
Sensiz eğer ki, hemdem-i hûr-i cihan olam. Olurmuş. Ben sensiz kalırsam, dünyânın güneşiyle
arkadaş olayım.
Bir zexm urub ötüşme seni târı, ey senem, Ey put kadar güzel sevgili! Allah aşkına, bana bir
Qorxum budur bu zerbet ile nîmcân olam. yara açıp gitme! Korkum, bu darbe ile yarı canlı ka-
lışım olacaktır.
Yâ Reb, nesîb qıl mene Seyyîd tek ol günü, Ya Rab! Bana da Seyyid gibi o günü nasip et de sev-
Kim, zövg-i tir-i qemze-yi yâre nişan olam. gilinin gamzesinin okuna zevkle nişan olayım.
(c.l, s. 376)

Şeb-i hicran o qeder nâle vü efgân etdim, Ayrılık gecesinde o kadar ağlayıp inledim ki fe-
Tâ ki, çeşm-i feleki hâlime giryân etdim. leğin gözlerini bile hâlime ağlattım.
Görcek ol sûret-i zibânı özümden gediben, O süslü yüzü görünce kendimi kaybettim ve bu
Sûret-i halıma suret kimi heyrân etdim. hâlime herkes resim gibi şaşıp kaldı.
Bu temennada idim kim, ola can qurbamn, Canımı sana kurban etmek istiyordum. Allah'a şü-
Şükr lillâh ki, âxır sene qurbân etdim. kürler olsun ki, sonunda sana kurban ettim.

Eyledim derd-i qeme, hicre ölümden çâre, Ayrılık derdine ve üzüntüsüne ölümle çâre bul-
Gör ne âsân bu qeder müşküle derman etdim. dum. Bu kadar zor bir şeye ne kadar kolay bir çare
bulduğumu görün.

Tâ dedim âşiqinem, qehr ile tökdün qanım, Ne zaman âşığınım dediysem bana kahır edip ka-
Âşiq oldum sene ey mâlı, meğer qân etdim? nımı döktün. Ey ay yüzlü sevgili! Sana âşık olmakla
meğer kan dökmüşüm.

Oldu qetlimde peşîmân, peşîmânem kim, Beni öldürmekten dolayı sevgili pişman oldu. Ben
Nâle ile özüm ol mâhı peşîmân etdim. de pişmanım, çünkü ağlayıp inleyerek o ay yüzlü
sevgiliyi pişman ettim.

O qeder ağladım ol mâh qeminden, Ey Seyyid! O ay yüzlü sevgili yüzünden o kadar


Seyyîd, Âqibet Nuh kimi âlemi tûfân etdim. ağladım ki sonunda Nuh Peygamber gibi bütün
dünyayı tufana çevirdim.

(c.I, s. 443)

Cifimden cân almağa ger olsa, fermanın senin, Ey dost! Eğer vücudumdan canımı almaya senin
Câne minnetdir olam, ey dost, qurbânm senin. fermanın varsa sana kurban olmak benim canıma
minnettir.

Ger tökesen, ey xelilim, qanımı, qem etmerem, Ey dostum! Eğer benim kanımı dökersen üzülmem.
Qem odur kim, ger bata ol qane damanın senin. Çünkü benim üzüntüm senin eteğinin o kana bu-
luşmasıdır.
Gelmişem can vermeğe, ey şeh, Minâ-yi kûyive, Ey güzeller padişahı! Senin Mina'ya benzeyen kö-
Qanımi tök câme kim, olsun bu ehsânm senin. yüne can vermeye geldim. Kanımı içki kadehine
dök de bu senin bağışın, hediyen olsun (Mina:
Hac'da kurban kesilen yer).
Bir gülüstandır ser-i kûyin, açılmış gülleri, Senin köyünün başı gülleri açılmış bir gül bah-
Qan ile gülberg olub gülberg-i xendâmn senin. çesidir. Senin gülen gül yaprağın, kanla bu hâle
gelmiştir.
Kesret içre tapmışam men dürr-i kenz-i vehdeti, Ben teklik, birlik kaynağının incisini çokluk içinde
Olmuşam herçend zülfün tek perişanın senin. buldum. Her zaman senin saçların gibi perişan
olmuş durumdayım.
Nefyden isbâte gel, ey dil ki, xâkc ness ede, Ey gönül! Senin al kanın "illellâh" harflerini damla
Qetre-qetre herfi "illellâh" al qânın senin. damla toprakta kesin olarak açıklasın. Böylece sen
de olumsuz düşüncelerinden doğru olana gel.
Seyyidâ, ger cânuvi canâne etmezsen feda, Ey Seyyid! Eğer canını sevgiline feda etmezsen o
Razı olmaz eşqde senden o cananın senin. sevgilinin aşkta rızası kalmaz.

(c.I, s. 459)

Keçen şeb bir mekânda bir nigâr-i sâde gördüm men, Geçen geee gamzesinin okuyla can almaya hazır bir
Xedeng-i qemzesin can almağa âmâde gördüm men. gösterişsiz, süssüz güzel gördüm.
Yığılmışdi o bezm-i cânfezâye hür ü qılmanlar, O gönüle ferahlık veren toplantıya huriler ve gıl-
Behişt-i Eden kim derler, onu dünyâde gördüm men. manlar toplanmıştı. Adn cenneti denilen şeyi ben
dünyada iken gördüm.
Xedeng-i qemzesindcn onların tîr-i nigârmdan, Onların bakış ve gamze oklarında benim gibi bir
Özüm tek ehl-i bezmi ser-be-ser üftâdc gördüm men. eğlence meclisinin devamlı müşterisi olanı baş-
tanbaşa düşkün ve çaresiz şekilde gördüm.
Yıxıldım, hûşden gctdim, tutuldu nitq, Mûse tek, Hz. Musa gibi yıkıldım, aklım başımdan gitti, dilim
Tecellâ nûrini çün vâdi-yi Sînâde gördüm men. tutuldu. Çünkü Sina vadisinde Allah'ın nurunu
gördüm.

Müselmanzâde idim, döndüm âxır bütperest oldum, Ben bir Müslüman oğluydum, ancak dönüp put-
Mehemmed nurunu çün ol büt-i zîbâde gördüm men. perest oldum. Çünkü Hz. Muhammed'in nurunu; o
süslü, put gibi olan sevgilide gördüm.

O bezmi bir de Seyyîd, görmek olmaz, ağlaram her gün, O toplantıyı bir de Seyyid görmek ister, ancak bu
Ki, qûyâ ol büsâtı dün gece rö'yâde gördüm men. mümkün olmaz. Ben de her gün ağlarım. Ama o
meclisi ben meğer dün geceki rüyamda görmüşüm.
(c.l, s. 533)

Mene zchmân idi ol serv-i xurâman bu gece, O salınarak yürüyen serviye benzeyen sevgili bu
Mehfilim olmuş idi rişk-i gülüstan bu gece. gece bana misafirdi. Bu gece gül bahçesinin çi-
menleri mekânım olmuştu.
HemdemJm hür idi, canımda serabım kövser, Huriler en yakın dostlarımdı. Şarabım ise cen-
Menzil olmuşdtı mene rövze-yi rizvân bu gece. netteki kevser suyu idi. Bu gece cennet bahçeleri
benim durağım olmuştu.
Zülmet-i zülfde gördüm dehcn-i yârı gene, Sevgilinin ağzını yine saçlarının karanlığında gör-
Xızra el vermiş idi çeşme-yi heyven bu gece. düm. Bu gece sanki hayat veren su, Hızır'a bil-
diklerini öğretmiş gibiydi.
Nisf-i şebde mene hembezm idi ol qaşı hilâl, O hilâl kaşlı sevgili gece yansında bana eğlence ar-
Bezmde durmuş idi san meh-i tâbân bu gece. kadaşlığı ediyordu. Sanki bu gece parlak ay, eğ-
lence meclisinde gibiydi.
Dehen-i yâr xeyâlı ile yox idi varım, Sevgilinin ağzını düşünmekten dolayı hiç bir var-
Var idi bezmde çox nükte-yi pünhân bu gece. lığım yoktu. Ancak bu gece eğlence meclisinde bir-
çok gizli nükte ve espri vardı.

Lehn-i Dâvud ile könlümü aldı ol şûx, O şuh, oynak sevgili Davudi sesiyle gönlümü aldı.
İltifat etmiş idi mûre Süleyman bu gece. Bu gece sanki Hz. Süleyman, karıncaya iltifat edi-
yor gibiydi.

O meyin qetresi yüz lel-i Bedexşâne değer, O içkinin bir damlası bile yüz tane Bedehşan'dan
Ki, değerdi ona berdem leb-i cânân bu gece. getirilmiş lal taşma bedeldir. Çünkü bu gecenin her
anında ona sevgilinin dudağı değmiştir.

Seyyid, ol Ke’be-yi hüsn ile ki, oldum hemdem, Ey Seyyid! O güzellik Kâbesiyle daima birlikte
Kaş olaydım, dolanıb başına qurban bu gece. oldum. Keşke bu gece onun başı etrafında dolanıp
canımı verevdim.

(c.l, s. 579)

Sensiz ey rûh-i revân, tende tevânım yox idi, Ey akıp giden ruhum, sevgilim! Sensizken vücû-
Ten-i zarımda tevân, cismde canım yox idi. dumda gücüm, takatim yoktu. İnleyen vücûdumda
takat, bedenimde ise canım yoktu.
Ölmeyib hicrde kim veslive yetdim, ey mâh, Ey ay yüzlü sevgili! Ayrılık sırasında ölmedim ve
Sextcân olduğuma böyle gürnânım yox idi. sana kavuştum. Böylece güçlü ve sağlam bir cana
sahip olduğum hususunda şüphe kalmadı.
Olmasa kimse qemimden menim agâh deyiben, Kimsenin benim üzüntümden haberdar ol-
Gerçi derdim çox idi, âh ü feğânım yox idi. mamasına bakmayın. Benim derdim çoktu, ama ağ-
layışım ve inleyişim yoktu.

Tâ seher zülf-i siyah ü denenin yâdı ile, Sabaha kadar siyah saçların ve ağzını hatırladım.
Yox idi şeb ki, menim sûz-i nihânım yox idi. Benim gizli ateşimin olmadığı hiç bir gece yoktur.

Kâkilin şövgi ile Seyyid-i sergcşte kimi, Sevgilinin saçlarının perçemlerine arzu duyan ser-
Dolanırdım o ser-i kûyde mekânım yox idi. sem Seyyid gibi onun köyünün başında dolanır du-
rurdum. Bu yüzden belirli bir yerim yoktu.

( c.I, s, 591)
Ey xoş ol günler ki, bezmimde nigânm var idi, Eğlence meclisinde sevgilinin de bulunduğu günler
Zövg-i dîdâr ile könlümde qerârım var idi. ne güzel günlerdi. Gönlüm o günlerde sevgilinin
yüzünü gördüğü için rahat ve huzurlu idi.
Getdi ol günler ki, zülfü ârizinden ol metlin, Şimdi o günler geçti. Ama o günlerde ay yüzlü sev-
Sünbülüm, müşküm, gülünı, bağım, baharım var idi. gilinin yanağının zülüflerinde sümbülüm, misk
kokum, gülüm, bağını ve baharım vardı.
Reşk edib dövr-i felek menden ayırdı âqibet, Sonunda felek kıskançlık yapıp sevgilimi benden
Derd ü qem define kim, bir qemküsârım var idi. ayırdı. Oysa dertlerimden ve üzüntülerimden kur-
tulmam için gam yiyen, üzüntümü alan bir sev-
gilim vardı.
Bârilâhî, bir de men görrem ola ol nigâri, Ey Tanrım! O sevgiliyi bir de ben göreyim de sev-
Kim, visâl-i yârde xoş rûzigârim var idi. giliye kavuşma duygusuyla zamanımı hoşça ge-
çireyim.
Seyyidâ, bir de görüb ölsem eğer, olmaz qemim, Ey Seyyid! Eğer bir kere görsem de ölsem üzülmem.
Ol zamâni kim, visâl-i gül'üzârim var idi. Çünkü o an gül yanaklı sevgiliye kavuşmuş olurum.

(c.l s. 593)

Zahidin ger güzeri bir düşe meyxâne sarı, Eğer , kaba sofunun yolu bir kere meyhaneden
Kâferem ger döne ol mescid-i virane sarı. yana düşse bir daha viran mescitten tarafa giderse
kâfir olayım.
Dustlar, eylemişem badeyi nâb ile vüzû, Ey dostlar! Saf içkiyle abdest aldım, seccademi de
Dönderin bes dexi seccademi bütxâne sarı. puthaneden tarafa döndürün, yeter.
Zâhidâ, sen meni meyxâne bilirsen, yoxsa, Ey kaba sofu! Yoksa sen beni meyhane mi sa-
O ne baxmaqdı heqâretle bu dîvâne sarı? nıyorsun? Bu deli, divaneden tarafa hakaret ederek
ne biçim bakıyorsun?
Eylemezdim bu qeder bâde-yi gülgûne heves, Eğer içki dağıtan güzelin yanağının yansıması ka-
Sâginin eks-i rüxü düşmese peymâne sarı. dehin üzerine düşmeseydi gül renkli içkiye bu
kadar heves etmezdim.

Beççe-yi bâde-fürûşun ki, göre rüxsârm, teki dağıtan yavrunun yanağını görüp de
Bir de divânedi Seyyid, baxa Qur'ân'e sarı. Kur'an'dan tarafa bakan Seyyid deli divanedir.
TERKİBBEND

(c.l, s. 697-698}

Ey xoş günler ki, bezmimde nigârım var idi, Eğlence meclisimde sevgilinin olduğu günler ne
Zövq-i dîdâr ile kÖnlümde qerârım var idi, güzel günlerdi. O günlerde gönlüm sevgilinin yü-
zünü görme zevkiyle tatmin olmuş durumdaydı.
Bir üzârı mâlı, zülfü müşkbârım var idi, Yanağı ay, zülüfleri misk kokulu, dudakları şeker,
Lebleri şekker, üzü gül, tâcdârım var idi, yüzü gül gibi bir sultanım vardı.
Bir cemâli reşk-i bâğ ü gül'üzânm var idi, Yüzünün güzelliğiyle bağları bahçeleri kıskandıran
Sünbülüm, servim, gülüm, bağım, baharım var idi, bir güzelim vardı. O benim sümbülüm, servim,
gülüm, bağım ve baharım idi.
Bir peri peyker, melek rüxsâr yârım vâr idi, Peri yüzlü ve melek yanaklı sevgilim vardı. Ka-
Kim herimi vesline busu kenarım vâr idi, vuşma odasında ben onu öpüp kucaklamak is-
terdim.
Yâr veslinden, qerez, xoş rûzigârım vâr idi, Sevgiliye kavuşmak isteyişim zamanımın hoş geç-
Eylemezdim meyl-i gül, ol gülü'zârim vâr idi. mesi içindir. Ben güle meyletmem, çünkü benim
gül yanaklı sevgilim var.
Reşk edib dövr-i zemâne saldı firqet, âqibet, Sonunda zamanın döşünü kıskançlık yapıp sev-
Qoydu ol mâh men-i nâlâni hesret, âqibet. giliden beni ayırdı. O ay yüzlü sevgili de devamlı
ağlayan beni sonunda kendine hasret bıraktı.

Ey dür-i yekta ki, yoxdur âlem içre qiymetin, Ey çok ender bulunan inci! Dünyada bir kıymetin
DilrübâİKjda tutub cümle-cahânı şöhretin, yoktur. Senin gönül alışın bütün dünyaya şöhret,
şan salmıştır.
Gerçi men çekdim reh-i eşqinde rene ü zehmetin, Ben senin aşkının yolunda çok eziyet ve sıkıntı çek-
Verdi her gün yüz mene yüz bin belâ vü möhnetin, tiysem de yine her gün senin yüz bin belâ ve sı-
kıntın beni buldu.
Oldu, ey gül, hem senin her xâre meyi ü ülfetin, Ey gül! Senin de her dikene eğilimin ve dostluğun
özgeler bezmin münevver qıldı mâh-i tel'etin, oldu. Sevgilinin yüzünün ayı, başkalarının eğlence
meclisini aydınlattı.
Elqerez kim oldu qismct qeyri xân-i vesletin, Sonunda sana kavuşma sofrası yabancılara kısmet
Qaldı men dilxesteye ancaq visâl-i xiffetin, oldu. Benim gibi bir hasta gönüllüye de sadece sev-
gilinin hafifliğine, hoppalığına ulaşmak kaldı.
Âh, yüz min ah, eğer könlümde qalsa hesretin, Âh, yüzbinlerce âh! Eğer sana olan hasretim gön-
Qe't eder serrişte-yi ömrümü tîğ-i firqetin lümde kalmaya devam ederse ayrılık kılıcı öm-
rümün ipini keser.
Billah örtülmez mezarım âh ü zarımdan menim, Vallahi, âh çekip inlememden dolayı benim me-
Baş çeker torpaqdan sûz-i eflâke şivenim menim. zarımın üzeri kapanmaz. Ağıtlarım topraktan gök-
yüzüne doğru yükselir.

Bcs ki, her şeb eylerem firqetinden çox âh ü zâr, Her gece senin ayrılığından çektiğim âh ve fer-
Halıma ağlar der ü dîvâr, yekser bîqerar, yatlar yeter. Duvarlar, kapılar bile kendilerini kay-
bedip benim hâlime ağlar.
Ze'f olub qâlib, meni dun xâb ahb biixtiyar, Zaaflarım galip geldi, elimde olmadan aşağılık uy-
Xâb tutcaq çeşmimi, gördüm seni ey gül'üzâr, kuya daldım. Ey gül yanaklı sevgili! Gözlerim uy-
kuya dalınca birden seni gördü.
Eyle bildim ki, değildir xâb, sandım, aşikâr, Uyku değildir deyip gerçek sandım. Yalvarıp elini
Yalvarıb öpdüm elini, düşdüm ayağe xaksâr, öptüm, yerle bir olup ayağına kapandım.
Eyledim hicran elinden çox şikayet, bîşümâr, Ayrılık yüzünden sayısız derecede şikâyetlerde bu-
Kim visâlmdan meni dur ctdi dövr-i rûzigâr, lundum. Çünkü zamanın çarkı, beni sana ka-
vuşmaktan uzak tutuyordu.
Eyler idin Seyyid'i hem vesline ümmidvâr, Seyyid'i kavuşma hususunda ümitlendiriyordun.
Nâgah oldum xâbden bîdâr, gördüm yoxdur yâr. Birden uykudan uyandım, ancak yârin olmadığını
gördüm.
Qüsseden tâ sübh olunca, zâr ü bîdâr ağladım, Üzüntümden sabah oluncaya kadar uyumadım ve
Oldu câri gözlerimden eşk-i gülnâr, ağladım. ağlayıp sızladım. Gül renkli yaşlar gözlerimden
aktı, ağladım.
MÜXEMMES
(c.I,s.717-718)

Guş qıl, ey ki bilirsen özünü vâgif-i kâr, Ey (insan) kulak ver ki kendini (her) işten haberdar
Ageh ol, gör ki, nedir nâle-yi ney, neğme-yi târ, sanırsın. Gör neydeki inleme, tarladaki ezgi, o kuru
Nedir ol xüşk olan çubde bu nâle-yi zâr, sopadaki ağlama iniltisi nedir bil ki; onun sesinden
Ki, sedasından onun qâret olur sebr ü qerâr, irade ve sabır yağmalanmaktadır. Her perdede yüz
Açma sen perdeni, her perdede var yüz esrar. esrar var, sen perdeyi açma.
Qoymaz ol târı müğenni niye âğuşiııden, Şarkıcı, ev yıkıcıların göğsünden düşmeyen o tan,
Düşmez ol xâneberendazlarm duşinden, neden kucağından bırakmaz; her kim ki aklıyla dü-
Hûş ile gûş ede her kim ki, geder hûşinden, şünse (duysa) aklı başından gider. Can kulağından
Penbe-yi qefleti çek sen dexi can gûşinden, uyku pamuğunu çek ki; gizli sırlara ulaşasın.
Ta ki, esrâr-i nihane olasan berxudâr.
Lehn-i Davudi ile könlüvü qıl xürrem sen, Sen Davudi ses ile gönlünü şenlendir; ezgini gök
Erş bâmine gözüm, neğmeni tut sellem sen, kubbeye ulaştır. Dedikodu ehli olma, iyi huy-
Olma qal ehli, qıl emden özüvü ebsem sen, lulardan ol. Eğer insansan, ilim, edep ve feyz
Kesb ele elm ü edeb feyzin eğer âdemsen, kazan. Musiki nedir, mukikâr nedir anla, gör. (Mu-
Fehrn qıl, gör ki, nedir musiqiy ü mûsiqâr. sikar: Rüzgar estikçe, gagasındaki deliklerden türlü
türlü ses çıktığına ve musiki sözünün de buradan
geldiği düşünülen efsanevi bir kuş).

Tut beraber dem-i İsaye müğenni demini, Şarkıcının nefesini, İsa'nın nefesiyle aynı tut, ken-
Qılıb ehya özüvi seyr ele ruh âlemini, dini ihya edip ruh alemini seyret; gam perdesi
Zir-i qem olma, eşit neğme-yi zil ü bemini, olma, enince ve en kaim tellerin ezgilerini duy.
Çekme, aqilsen eğer, dehr-i müxalif gemini, Eğer akıllıysan diğer dünyanın gamını çekme; şuri
Sure gel, neğme ile çek qem-i dünyaye hesar. makamına gel, nağmeyle dünya gamını bastır.

Musiqi meclisinin ehli gerek ehli-beser, Musiki meclisinin ehli seçkinler olmalıdır ki; esrar
Ta göre perde-yi esrarde yüz neqşü süver, perdesinde yüz nakış ve sure görebilsin. Kim ki,
Kim ki, zövq ehli değil, ani hesab eyle hecer, zevk ehli değilse onu taş hesap et; Davud'un sesi
Lehni-Davud elemez növi-cemadete eser, cansızlara tesir etmez ama erbabına kuş sesi yeter
Me'ni erbabı eder quş süxen, ey huşyâr. ey akıl sahibi.

Fehm qıl gör ki, nedir ceng ü def ü berbet ü ud, Gör anla ki; def, çeng, berbet ve ud nedir. On-
Nedir onlarda bu aheng ü bu lehn ü bu sürud? lardaki bu ahenk, bu ses ve bu ezgi nedir? Arif ol,
Arif ol, remz bil, ey mahesel-i qeyb ü şühud, rumuz bil, ey görünen ve görünmeyenlerin hü-
Ud her lehze gelib sure deyer, ya Me'bud, lasası olanı (insan), ud her an "Ya Mabud" der, tar
Tar her lehze gelib vecde deyer: ya Settâr. her an, vecde gelip "Ya Settar" der.
Zahida, Tanrı'ya bax, meclis-i ürfandır bu, Ey Zahid; Tanrı'ya bak, irfan meclisidir bu. Tara
Tara esbab-i menahi deme, bühtandır bu, (saza) haram deme, iftiradır bu. Şarabı gör, Kev-
Meyi gör, saqiye bax, Kövser ü qılmandır bu, serdir; içki sunan güzele bak, gılmandır bu. Hepsi,
Cümlesi pertöv-i rüxsare-yi sübhandır bu, Yaratan'm nurunun ahirleridir. Şarapta Hakk
Meyde heq nurunu gör, sehvine qıl istiğfar. nurunu gör, günaha tövbe et.
Ey könül, mehrem-i râz eyleme bigâneleri, Ey gönül, ilgisizleri sırrına mahrem eyleme. Bu
Verme naehl eline bu dolu peymaneleri, dolu kadehleri ehli olmayanların eline verme. Ru-
Çek rümûzât ile zülf-i süxene şâneleri, muzlar ile, söz zülfüne tarak çek. Ey Seyyid,
Seyyida, Mehdiye yalvar ki, bu dürdâneleri, Mehdi'ye yalvar ki; bu incileri Kerim şahın mec-
Eylesin meclis-i şehvâr-i Kerim begde nisâr. lisine saçsın.

MÜSEDDES

(c.J, s.720)

Xoş ol zaman ki, yar mene hemzebân idi, (Ey) zaman, hoş ol ki: sevgili benimle ağızbirliği
Bezmim cemal-i yar ile reşk-i cinân idi, yapmış, meclisim ise sevgilinin yüzünün gü-
Sultan idim ki, her yana hokmüm revân idi, zelliğiyle cennetleri kıskandırmada idi. Sultan idim
Dövlet qulam idi mene, bextim cavan idi, ki her yerde hükmüm geçiyordu, bahtım genç, zen-
Can-i hezine hemdem ü aram-i can idi, ginlik emrimde idi. Can hazinesi dost ve sevgili idi,
Demler p demler idi, zaman ol zaman idi. an o an, zaman o zaman idi.
Xurşîdgun şerâbla dolmuşdu camımız, Güneş renkli şarapla dolmuştu kadehimiz; o ay
Ol mah ile keçirdi bizim sübh ü samımız, (yüzlü sevgili) ile geçiyordu gündüz ve geceniz.
Dövr-ifelekde hâsıl olurdu meramımız, Feleğin çarkında meramımız hasıl olurdu. Kapının
Xak-i derinden özge yox idi rneqâmımiz, toprağından başka makamımız yoktu, O temiz av-
Bülbüllere o sâhet-i qüds âşiyan idi, lular bülbüllere yuva;an o an, zaman o zaman idi.
Demler o demler idi, zaman ol zaman idi.
Hicrin eğer ki, görmüş idim mübtelalarm, Müptelaların (aşıkların) ayrılığını görmüş, dilden
Dilden dile eşutmiş idim maceraların, dile dolaşan maceralarını işitmiştim ama; belalarını
Bunca tesevvür eylemezdim belâların, bu kadar düşünmemiştim. Ayrılık derdinin cefaları
Can çekmiş idi möhneti-hicran cefâların, can çıkarıyor; (oysa) kavuşma sarayında gönül
Xelvetsera-yi veslde dil kâmirân idi, mutlu an o an, zaman o zaman idi.
Demler o demler idi, zaman ol zaman idi.
Könîüm o mâhdan açılırdı kerem gorüb, Gönlüm, o ay yüzlüden kerem görüp açılırdı; ver-
Mehrin ziyâde, cövrü cefâsın kem görüb, diği çek, cevr ve cefası azdı. O gül (yüz)ün bana
Ol gül mene açıldığını dem be dem görüb, zaman zaman açıldığını görüp, kavuşma mec-
Bezm-i visalde özünü mohterem görüb, lisinde kendine hürmet ederdim. Kıskançlıkla
Reşk ile qönçe tek dil-i bedxâh qan idi. gonca gibi bedbaht gönlüm kan idi, an o an zaman
Demler ol demler idi, zaman ol zaman idi. o zaman idi.
Ol gül menimle hemdem idi her bahârde, O gül her bahar mevsiminde benimle dost idi;
Gah dâmen-i çemende, gâh lâlezârde, bazen çimenlerde, bazen lale bahçelerinde; bülbül
Bülbül teki işim yox idi ah ü zârde, gibi ah edip, incelemeye halim yok idi. Seyyid sev-
Seyyid ki, mesken etmiş idi ku-yi yârde, gilinin köyünü mesken etmiş; değerli, cennetmekân
E'zâz ile bir âdem-i cennetmekân idi, bir insan idi. An o an, zaman o zaman idi.
Demler o demler idi, zaman ol zaman idi.

MÜSTEZAD
(c.l, s.727)

Dünyâda cefâsız bize bir yâr tapılmaz, Bizim için, dünyada, cefasız bir yar, cefasız bir sev-
Dildâr tapılmaz. gili bulunmaz. Bilinen bir örnektir. "Dikensiz gül
Meşhur meseldir: gül-ibîxâr tapılmaz, bahçesi bulunmaz".
Gülzâr tapılmaz:
Sünbül necidir kim, ola ol zülfe beraber, Ey kırmızı lale, sümbül nedir ki, o zülüfle beraber
Ey lâle-yi ehmer. olsun; zülfün gibi bir tatar miski ve tar bulunmaz.
Zülfün kimi bir nâfe-yi Tatar tapılmaz,
Bir târ tapılmaz.
Qeddin kimi var bağde çox serv ü sentıber, Bağda (senin) boyun gibi çam fıstığı ağacı, ardıç ve
Şümşâd ile e'rer. selvi çok bulunur; ancak, onlarda sendeki yürüyüş
Onlarda veli sendeki reftâr tapılmaz, (salmış) ve tavırlar bulunmaz.
Etvâr tapılmaz.
Bu renc-i xumâr eyledi dilxûn meni, sâqi, Ey saki, bu sarhoşluk ağrısı benim gönlümü ka-
Yoxmu me-yi bâqî. nattı, sonsuzluk şarabı yok mu? Meğer kadehinde
Camında meğer bâde-yi gülnâr tapılmaz, nar çiçeği şarabı(ndan) eserler bulunmaz.
Asar tapılmaz.
Biz gövher-i pürqiymet-i qencîne-yi cânıq, Biz çan hazinesinin paha biçilmez mücevheri, gizli
Bir genci-nihânıg. bir hazineyiz; dünyada kaldık bize müşteri (olan
Qaldıq, bize dünyâde xirîdâr tapılmaz, bir kimse) ve pazar bulunmaz.
Bâzür tapılmaz.
Esrâr-i Xuda'den dil ü canımdı lebâleb, Gönlüm ve canım dopdolu, Hûda'nın sırlarından
Divân-ı ınüretteb. tertip edilmiş (bir) divandır; (ancak) onu şer-
Şerh etmeğe bir mehrem-i esrar tapılmaz, hedecek, sırların mahremi bir kimse bulunmaz.
Deyyâr tapılmaz.
Sövdâ-yi qemi-zülfde artırdı feğânm, Seyyid, (sevgilinin) zülfünün gamının sevdasıyla
Terk eyledi canın, canını terk edip, figanını arttırdı; böyle utanmaz ve
Seyyid kimi bir şâir-i bîâr tapılmaz, avare bir sair bulunmaz.
Bîkâr tapılmaz.

RÜBAİLER
(c.If s.671-672)

Ta menzilimiz bir nece gün şam oldu, Menzilimiz birkaç gün akşam oldu. Sadece içki,
Hemdem mene bir şux-i meyaşam oldu, içen güzel bana dost oldu. Yanağındaki zülfüne
Baxdım o qeder zülfüne, rüxsarinde, baktım; gördüm ki güneş batıp akşam oldu.
Gördüm ki, qürub edib gün, axşam oldu.
Tebrizde tebden ciğerim qan oldu, Tebriz'de sıtmadan ciğerim kan oldu;, kavuşma
Eyyam-i visal döndü hicran oldu, günleri bitti, ayrılık oldu. Sıtma nöbetine düştüm;
Teblerzeye düşdüm, ne tebib etdi elac, ne doktor ilaç verdi, ne de kimse derdime derman
Ne kimseden derdime derman oldu. oldu.
Mehrabe secde etdin âdet, ey şeyx, Ey şeyh, adet olduğu için mihraba secde edip; sa-
İzhar eledin sidq ü irâdet, ey şeyx, dakat ve bağlılığını gösterdin. Benim secdegâhım
Secdegahim âyine-yi ârizdi menim, (sevgilinin) yanağının aynasıdır (görüntüsüdür); ey
Sen daş arasında qıl ibâdet, ey şeyx. şeyh, sen taşlar arasında ibadet et!
Yarım gediben özgelere yar oldu, Sevgilim yabancılara yar oldu; parçalanan gönlüm
Sedpare könül hicre giriftar oldu, ayrılığa düştü. Gülün vefasızlığını yüz kez gör-
Yüz kez görüb ol gülün vefasızlığını, mesine rağmen; (gönlüm) ne şerefini düşündü ne
Ne qeyrete geldi, ne ona ar oldu. de utanç duydu.
Geldim, gördüm ki, bağde yarım yox, Geldim gördüm ki bağda dostum yok; gittim ve
Getdirn, bildim ki, onda dildanm yox, bildim ki orada sevgilim yok. ölsem de, o gülün
Öldüm, demedim sirr-i dehanın o gülün, sırrını kimseye söylemedim; dost var, ancak sırrıma
Var yar, veli mehrem-i esrarım yox. mahrem (olan bir kimse) yok.
MENZUM MEKTUBLAR
HESENBEY ZERDABİYE
(c.II, s. 117-119)
Ey Hesenbey, müellim-i dana, Ey Hesen Bey, bilgili hoca! Ey bütün insanlara can
Ey eden ehl-i âlemi ehyâ, veren!
Ey çatan âleme sefa senden, Ey dünyaya neşe ve mutluluk ulaştıran! Seyyid,
Eyleyir Seyyid iltica senden,
sana sığınmak ister.
Ki, bu mektub kim, xeyahmdır,
Ehli Qafqaz'e erz-i halimdir, Bu mektup benim düşüncelerimi taşıyor, Kafkasya
halkına hâlimi sunuşumdur.
Edesen çap, ey gözüm nûri,
Tâ ola rûzieâr meshûri. Ey gözümün nuru! Bu mektubu yayımla da za-
manımızda herkes tarafından bilinsin.

Essalâm, ey ahali-yi Qafqaz, Ey Kafkasya halkı! Ey şeref sahibi kişilerin başı


Ey reisân-i sahib'ül-e'zaz. olanlar! Size selâm olsun.
Esselâm, ey gürûh-i xeyr-eser, Ey hayır sahibi topluluk! Ey milletin uğrunda ça-
Milletin qeyretin çeken keşler. lışan kişiler! Size selâm olsun.
Kişide olmasa eğer qeyret, Eğer insanda çalışıp çabalama gayreti olmazsa el-
Ondan elbette, yaxşıdır övret. bette kadınlar onlardan üstündür.
Dad ü feryad, ey gürûh-i izam, Ey değerli ,şerefli topluluk! İmdat edip ağlayıp sız-
Oldu zâye bu millet-i İslâm. lıyorum. Bu İslâm ümmeti ortadan kayboldu.
Günü-günden zelil ü xâr olduq, Bir günümüz bir günümüzden aşağı ve kötü oldu.
Möhnct ü qüsseye düçâr olduq. Sıkıntı ve eziyet verici durumlara düştük.
Bu qeder derd kim olur haris, Bu kadar derde, hastalığa düşmenin sebebi bil-
Ona bîelmlik olur bâis, gisizliktir.
Bir belâdır bu derd-i nadanı, Cahillik derdi bir belâdır. Bunun dermanı ise bil-
Ki, onun elm olubdur dermâni. gidir, ilimdir.
Bu teeccübdür, ey gürûh-i beşer, Ey insan topluluğu! Bir kişi hasta olup yatarsa
Bir kişi yatsa, nâxoş olsa eğer,
Axtarıb bir tebib-i dânadil, Bilgili bir doktor arar ki, tekrar sağlığına ka-
Tâ ki, sehhet ona olsun hâsil. vuşabilsin.
İndi nâxoşdu millet-i İslâm, Şimdi de İslâm ümmeti hastadır. Ona son vermek
Ona lâzımdı eylemek encam. gerekir.
Derdimizdir bu derd-i nâdanlıq, Bu bilgisizlik derdi, hastalığımızdır. Bizi de bir piş-
Ki, tutubdur bizi peşîmânlıq. manlık duygusu kaplamıştır.
Qeyriler etdiler tereqqiyi tam, Başkaları ilerlemelerini tamamladılar. İslâm üm-
Qaldı zilletde firqe-yi İslâm. meti ise geride kaldı.
Kişinin olmadısa dünyası, İnsanın dünyası güzel olmadıysa bari ahireti iyi ol-
Bari lazımdır olsun üqbâsi. malıdır.

Bizde ne âxiret, ne dünya var, Bizde ise ne ahiret, ne de dünya var. Kötü bir
Olmuşuq bir yaman belâya düçâr. belâya düşmüş durumdayız.
Her vilayetde var beş-on kesebe, Her vilâyette beş on kasaba, elli bin seyyid ve hoca
Elli min seyyid ü axund, telebe. ile talebe vardır.
Elli derviş, elli mersiyexan, Elli tane derviş, elli de mersiye veya ağıt söyleyen
Hamının sözleri tamam yalan. vardır. Hepsinin söylediği sözler yalandır.
Elli min süxte, elli min sâil, Elli bin sakat, elli bin dilenci ile elli bin kabiliyetsiz
Elli min hoqqabaz-i nâqâbil. hokkabaz vardır.
Hamının fikri xelqi soymaqdır, Hepsinin düşüncesi halkı soymak ve onları kuru
Quru yerde bu xelqi qoymaqdır. yerde bırakmaktır.
Xelqe bunlar hamı qurublar dâm, Bunların hepsi halka tuzak kurmuşlardır. Ancak
Bir bunu anlamır bu qövm-i avam. bunu sadece halk anlamıyor.
Şîemiz sünniye edir töhmet, Şiî olanlarımız Sünnîleri suçlar. Sünnî olanlarımız
Sünnimiz şieden eder qiybet. da Şiîler hakkında ileri geri konuşur.
Bizi pûç etdi şie, sünni sözü, Şiî Sünnî gibi ayrımcı sözler bizi mahvetti. İslâm'a
Ehl-i İslârmn kur oldu gözü. inananların gözleri kör oldu.
Bize şâirler eyleyir töhmet, Başkaları bize suç bulmaktadır. Oysa her millet ileri
Çün tercqqi edibdir her millet, gitmiş durumdadır.
Gerçi var iş qanan kişi tek-tek, Her ne kadar bazı kişiler durumu anlayıp kavramışsa
Ekser-i xelq avamdır bışek. da halkın çoğunluğu daha cahil ve bilgisizdir.
Neylesin iş qananlar, ay qardaş? Ey kardeşim! Anlayışlı, bilgili olanlar ne yapsın?
Qurunun oduna hem yanar yaş. Kurunun yanında yaş da yanarmış.
Bâb-i elm olmayıbdır bize mesdûd, İlim kapısı bize kapalı değildir. Ancak ne fayda ki;
Kesb eden yoxdur ânı, ne sûd. onu alan, kazanmak isteyen yoktur.
Bundan evvel eğerçi kesb-i ulûm, Ey oğul! Bundan önce ilim tahsil etmek çok zordu.
Müşkül idi ve leyk, ey mexdûm,
İndi işler çıxıbdır âsâne, Ancak şimdi işler kolaylaştı. Dünyanın düzeni artık
Resm-i dünya düşübdür sahmâne, rahatlamış durumdadır.

Tapıb övza-i mesâi teğyîr, Yabancılar gökyüzüne çıkmak için bile tedbirler
Göye çıxmağa xelq edib tedbir. alıp çalışmalara başladılar.
Paroxod oldu geşti-yi yelkan, Yelkenli gemilerden vapura geçildi. Dünya halkı
Özge sahmane düşdü xelq-i cahan. başka bir rahata alıştı.
Leyk biz bilmenik göz açmağı, Ama biz gözümüzü açmayı bilmedik. Eski iş-
Köhne işlerde qalmışiq bâgı. lerimizde devam etmeyi uygun gördük.
Babamızdan ne görmüşük evvel, Önceleri babamızdan ne görmüşsek ondan baş-
Dexi ondan sevâyi olmaz emel. kasına itibar etmeyiz.
Bîxeber olmuşuq şerietden, Şeriattan habersiz kalıp felsefe, hikmet ilminden
Başımız çixmır elm-i hikmetden. başka şey göremez olduk.
Olmuşuq misl-i tenbel-i Bağdâd, Bağdat tembelleri gibi ölmüş, talihin elinden imdat
Edirik cümle bext elinden dâd... beklivoruz.
GAZETE NEDİR?

(c.II, s. 55-56)
Dün suâl ctdi bir nefer câhil, Dün cahil bir kişi "Bize gazeteden ne fayda var?"
Ki, gezetdcn nedir bize hâsil, diye sordu.
Ne isteyir bu I lesen Bey bizden, "Bu Hasan Bey- bizden ne istiyor? Dünyayı kuru
âlemi quru sözden. Doldurub sözle, boş lâfla doldurmuş.
Danışır gâh ekin, zirâctden, Bazen tarımdan, ziraattan bahseder. Bazen ma-
Gâh maşın, gâh özge senetden. kinelerden ve başka sanatlardan söz eder.

Şerli edir gâh süd qayırmağı, Bazen süt üretme şeklini açıklar. Böylece yoğurttan
Ki, qatıqdan bele çekin yağı. tereyağın nasıl elde edilebileceğini gösterir.
Pendiri öyredir ki, böyle tutun, Peynir mayalamayı öğretir ve saklayıp değeri ar-
Saxlayıb artıcaq bahaya satın. tınca satılmasını tavsiye eder.
Gâh Amerika'dan eyleyir kim yâd, Bazen değişik bir makinenin icat edildiğini haber
Bu sifet bir maşın olub icâd. verip Amerika'dan bahseder.

Neye lâzımdır bizlere maşın? Bize makine niye lâzımdır? Neden halkı al-
Ne üçün xelqin aldadır başın? datıyorlar?

Babamız görmemişdi maşın işi, Babalarımız işlerini makinelerle görmemişti. Bunlar


İngilis kimi tovlayır bu kişi. kısanları İngiliz gibi tavlayıp kandırıyorlar.

Dâd edir ki, gerekdir elm oqumaq, Çizme imâl etmek veya bez dokumak için ilim oku-
Çekme tikmek veya ki, bez toxumaq. mak gerekir, diyorlar.

Biz meğer bilmirik yağı tutmaq Sanki biz yağ üretmeyi ve peyniri saklayıp pahalı
Pendiri saxlayıb pula satmaq? satmayı bilmiyor muyuz?

Çölde her Övret-i Qarabâğî, Her Karabağlı kadın tarlada, bahçede ne güzel ya-
Nehrede çalxayır gözel yağı. yıkta yağ çalkıyorlar.

Biz meğer bilmirik taxıl biçmek, Sanki biz ekin biçmeyi bilmiyormuşuz gibi ma-
Neye lazımdı maşın öyrenmek? kineyi öğrenmek neyimize gerekir?

Şûma vâcibdi çünki beş cüt kel, Çift sürmek için beş çift manda yeterlidir. Ekin biç-
Biçine cin gerekdir, xırmana vel. mek için orak, harman için ise döven yeterlidir.

Ne gerekdir ki, yazıb ol sâde, "Amerika'da aygırlar savaşmış" diye yazmış,


Fehleler ceng edib Amrika'de. bundan bize ne?
Bilmemiş remzini bu dünyanın, Bu dünyanın sırlarını bilmiyor, kalkmış Ame-
Söyleyir hâlini Amrika'nın. rika'nın hâlinden bahsediyor.
Hiç doğru deyil bunun nefesi, Bunların hiçbir dediği doğru değildir. Bunlar ga-
Ne gezetdir? Tamam pul telesi. zete değil, para tuzağıdır" dedi.
Dedim: -Ey câhil-i kerihxitab, "Ey çirkin sözler söyleyen cahil kişi! Gerçi bil-
Gerçi nâdane yoxdur hiç cavab, gisizlere, cahillere cevap vermek doğru değildir.
Bu gezet kim olubdur cahanda bina, Gazeteler dünyada tesis edilmiştir, ama acaba bu
Bunu kim ixtira edib, aya? yepyeni şeyi kim ortaya çıkarmıştır?

Hansı millet bunu edib icâd, Bu gazeteyi hangi millet icat etmiştir. Hangi devlet
Hansı dövlet edib ona imdad? ondan yardım ummuştur?
Nedir ol milletin görek qerezi, O milletin amacı nedir, görelim: "Elbette, onların
"Hest elbette, der dileş merezi"* yüreğinde bir dert vardır"
Hamı milletde var gezetler çox, Bütün milletlerde bir çok gazete vardır. Bunların
Deme kim, bunda hiç fâide yox. hiç faydası yok, deme.
Gezetin çoxdu xelqe menfeeti, Gazetenin halka faydası çoktur. Bu marifeti yoktur
Ne bilir kim ki, yoxdu me'rifeti. diyenler nereden bilir?
Ne deyim, vehm-i âsimandır ol, Ne diyeyim? O gökyüzünün kuruntusudur, kor-
Leyk erbâb-i hal canıdır ol. kusudur. Ancak hâlden anlayan kişilerin de ru-
hudur, canıdır.
Ümmrül-exbâr, müxbir'ül-esrâr, Haberlerin anasıdır, sırlan haber verendir, gizlilikleri
Kâşif ür-Remz, vacib'ül-esrâr. keşfedendir, akıl ermeyen işlere gerekli olandır.
Layk vacibdi şerh edim halı, Bu durumu sana açıklamam gerekir. Seni en so-
Seni filetimle eyleyim hâli, nunda şüphesiz, evhamsız hâle getirmeliyim.
Râyiz-i mâlikan-i vadi-yi şövg, O, arzu vadisinin sahiplerinin seyisi; eğlence
Qâid-i sâkinan-i âlem-i zövq, âleminin devamlı müşterilerinden biridir.
Rehber-i rehneverdü rahnüma, Yolcuların rehberi ve kılavuzu; gönlü şen olanların
Cebreil-i emin-i ehl-i sefa. güvenilir Cebrail'i, yani haberci meleğidir.
Özüne eyleyib hemiyyeti ferz- Gazeteler kendilerine onur ve haysiyeti şiar edin-
Ki, ede âlem içre teyyül erz. mişlerdir. Yeryüzünü bir anda atlayıp geçerler.
Gâh olur esb-i telgrafe sevâr, Bazen telgraf atma biner ve doğudan batıya ha-
Şerqden Qerbe söyleyir exbâr. berler verir.
Gâh qılır poçtxanalerde meqam/ Bazen postahanelerde bulunur ve halka haberleri
Xelqe exbâr eyleyir e'lâm. duyurur.
Ne gezet, mâye-yi seadetdir, Gazete; mutluluk kaynağıdır. Gazete hikmet il-
Ne gezet, eyni elm-i hikmetdir. minin de kaynağıdır.
Xasse "Tiflisski Vestnik"in xeberi, Özellikle "Tiflisski Vestnik" gazetesinin haberleri,
Yetişir ehl-i âleme semeri. bütün dünyaya ulaşır.
Bir qezetdir ki, sadiq'ül-exbâr, Haberleri doğru olan gazetenin müşterisi, yıldızlar
Müşterisi nücûm tek büsyâr. kadar çok olur.

Xasse "Kavkaz" kim ehl-i Kafkaz'e, Özellikle "Kavkaz" gazetesi bütün Kafkasya hal-
Her zaman bir xeber verir taze. kına her zaman taze haberler verir.

Xasse ol "Ekinçi"yi dânâ Ayrıca bilgi dolu "Ekinci" gazetesi bütün Müs-
Ehl-i İslâmı eyleyib ehyâ, lümanlara taze can verir.

Gâh Petersburg'da olur gûyâ, Bazen St. Petersburg şehrinden haber verir. Bazen
Gâh olur Hind-i Şerq'den peyda. de Doğu Hindistan'dan ortaya çıkar.
Gâh Dunay'dan gezet verir xeberi, Gazeteler bazen Dunay şehrinden haber verir.
Gâh Paris'den gelir önün eseri Bazen de onun tesiri Paris'te bile görülür.
Keşf edir kârxanaden semeri, Bazen işyerlerinden verim alınmasını sağlar. Bazen
Söyleyir her kraldan xcberi. de her kraldan haber verir.
1877

"Elbette, ürevinde derdi var" (Farsça)


HİCİV

HESEN QARA HÂDİ'YE


(c. l, s. 35-40)
Ey olan hadi-yi erbab-i zelâlet, Hadi, Ey sefil hâle düşmüşlere doğru yolu gösteren Hadi!
Ey müzillini eden Heqqre hidâyet, Hadi, Ey insanları aşağüaştıranları Hak yoluna ka-
Eyledin sen ki, bu mehdiliye âdet, Hadi, vuşturan Hadi! Ey Hadi! Sen bu şekilde doğruluğa
Ele bes âleme tebliğ-i risâlet, Hadi. sevketmeyi âdet hâline getirmişsin. Ey Hadi! Sen
dünyaya peygamberliği tebliğ et.
İnşaallah, sabah-birgün yetişir mâh-i eza, İnşallah bir gün sabah eziyet ayı gelir. Kefen giy,
Gey kefen, yâr bâşuvİ, tök yâşuvi, bağla qara, başını döv, gözyaşını dök ve karalar bağla. Seni bu
Seni meydanda gören kimse desin, nâmxuda, şekilde meydanda görenler Allah yine dünyada bir
Eyleyibdir yene âlemde qiyâmet, Hadi. kıyamet koparmış, desin.

Elivü tutmadı bir kimse ki, qardaş senin, Ey Hadi kardeşim! Senin elinden hiç kimse tut-
Can senin, cisim senin, tiğ senin, baş senin, madı. Ruh, beden, kılıç ve baş da senindir. Sana
Cem ola baxmaq üçün sünni, qızübaş senin, bakmak için Sünni veya Kızılbaş herkes toplansın.
Baxıban onlara sen eyle fexâret, Hadi. Sen de onlara bakarak övün.

Bu deyil mi "qerezin başuvi sen çapmaqdan, Başını dövmekten kastın bu değil mi? Yani canımı
Ye'ni ki, canımı cânâne ederdim qurban. sevgiliye kurban ederdim, demek değil mi? Peki o
Maluvü bes ne üçün eylemiysen ehsân? hâlde neden malını mülkünü bağışla mıyorsun? Ey
Quru baş çapmağa sen etmisen âdet, Hadi. Hadi! Sen kuru başını çarpmayı âdet hâline ge-
tirmişsin.

Xaçperestler hamisi açdı gözün, düşdü qabaq, Haça tapan Hristiyanlarm hepsi gözlerini açıp ileri
Dalda qaldıq tökülüb cehl ile biz, ay sarsaq gitti. Ey ahmak! Biz cehalet yüzünden dökülüp ge-
Bes ne veqti bize qismet olacaq göz açmaq? ride kaldık. Peki, bize gözümüzü açmak ne zaman
Eqle gel, Tanrı'ya bax, besdi bu qeflet, Hadi. kısmet olacak? Ey Hadi! Tanrı'ya bak, aklını başına
topla, bu kadar gaflet yeter.
Bu hedisi ne zaman zikr qıhb peyğember, "Rus dilinde okuyan kişi kâfir olur" diye bir hadisi
Ki, olur Rus diliyle oxuyan kes kâfer? Hz. Peygamber ne zaman söylemiştir? Ey hilekâr
Allah, Allah, bu ne böhtândır, eyâ hiyletger, kişi! Bu ne biçim iftiradır, şaşıyorum. Ey Hadi! Dil-
İxtilâfât-i lisandır bize ne'met, Hadi. lerin farklı farklı oluşu bizim için bir nimettir.
Kim ki, bir dil bile, bir ne'mete ol vâsildir, Kim bir dil daha bilirse, bir niteme daha kavuşmuş
Kim ki, çox bilse, o çox ne'mete bes şâmildir, olur. Kim daha çok dil bilirse o kadar çok nimet elde
Leyk âlemde her ol kimse ki, meqebildir, etmiş. olur. Ey Hadi! Ancak dünyada her şeye karşı
Edecek qeyri lisanı o mezemmet, Hadi. olan kişiler başka dilleri de yerip aşağılayacaktır.
Kim deyer ağlama sen kerbübelâ serverine, Ey Hadi! Sana Kerbelâ'da şehit edilenlere ağlama
Canımız cümle feda olsun Ekber'ine, diyen kim? Onun büyüğüne hepimizin canı feda
Ağladı erz ü sema teşne olan Esğer'ine, olsun. Küçüğüne ise istekli olan bütün yeryüzü ve
Onu inkâr edenin zatına le'net, Hadi. gökyüzü ağladı. Onları inkâr edenlere lanet olsun.
(Burada Kerbelâ hadisesi ve Hz. Hasan ile Hü-
seyin'in şehid edilişine telmih vardır).
Merheba, mülk-i Qarabağ'm ezâdarlari, Merhaba, ey Karabağ ülkesinin eziyet çeken in-
Tanrı efzûn elesin siz teki dindarlari, sanları! Tanrı sizin gibi dindarları artırsın. Ey Sey-
Seyyidâ, besdi eğer görse bu efşarlari, yid! Eğer bu korkakları görseydi; Hadi tuttuğu yol-
Çekecek tutduğu kirdâre xecâlet Hadi. dan utanırdı.
'PEND-İ EFTÂL" KİTABINDAN

ALİMLERE HÖRMET HAQQINDA MOİZE

(c.ll, s. 392-393)

Cefer, ey nûr-i dide-yi Seyyid, Ey Seyyid'in gözünün nuru, yeni yetişmiş goncası
Qönçe-yi növreside-yi Seyyid, Cafer!
Ulemâ heqqini riâyet qıl, Bilginlerin hakkına riayet et. İlim sahiplerine daima
Ehl-i elme hemîşe hörmet qıl. saygı göster.
Deme bu kâfer, ol Müselmandır, Şu kâfir, bu Müslüman deme; kimin ilmi varsa o in-
Her kimin elmi var, o insandır. sandır.
Elmden oldu Hczret-i Loğman, Lokman Hekim ilim ve hikmet sebebiyle devrinin
Hikmet ile serâmed-i dövran, ileri gelenlerinden biri oldu.
Elm bir nur, cehl zülmetdir, İlim bir ışık, cehalet ise karanlıktır. Cehalet ce-
Cehl dûzexdir, elm cennetdir. hennem, ilim ise bir cennettir.
Ulemâ olmasa cananda yeqîn, Eğer dünyada ilim olmasa kesin olarak bil ki; hayrı
Olacaq pâyimal şe'r-i mübin. ve şerri ayıran şeriat ayaklar altına alınırdı.
Âlime kim ki, eylemez hörmet, Kim bilginlere saygı göstermezse peygamberin üm-
O deyildir peygembere ümmet. metinden sayılmaz.
Sene her kimse elm eder te'lim, Kim sana bir bilgi öğretirse ona saygı göstermek
Ona vâdbdir eylemek te'zim. gerekir.
Harda görsen, ona selâm eyle, Nerde görürsen onlara selâm ver. Köle gibi başını
Baş eyib qul tek ehtirâm eyle, eğerek saygı göster.
Qeyrini vesf qılma yanında, Onun yanımdayken başkalarından bahsetme. O ko-
Sen dur ol söyleyen zamanında. nuşurken sen sus.
İzinsiz etme xidmetinde cülus, Onun işlerini görürken izin almadan oturma. Ey
Olma zencirden, ey peser, me'yûs. oğlum! Zincirden dolayı da üzülme.
Adem ol, incime qirâetden, Adam ol ve okumaktan vazgeçme. Çünkü hocanın
Çûb-i molla çmbdı cennetden. değneği cennetten çıkmıştır.
Bil ki, ustâdm, ey reşid peser, Ey yetişkin oğlum! Senin manevî babanın hocan ol-
Sene rûhâniyetde oldu peder. duğunu bil.
Pederin bir menem, bir üstadın, Senin baban bir benim, bir de hocandır. Adının
Cehd qil yaxşı çıxmağa adın... iyiye çıkması için çalışıp gayret et.
'PEND-İ EFTAL" KİTABINDAN

ÂLİMLERE HÖRMET HAQQINDA MOİZE

(c.JI, s. 392-393)

Cefer, ey nûr-i dide-yi Seyyid, Ey Seyyid'in gözünün nuru, yeni yetişmiş goncası
Qönçe-yi növreside-yi Seyyid, Cafer!
Ulemâ heqqini riâyet qıl, Bilginlerin hakkına riayet et. İlim sahiplerine daima
Ehl-i elme hemîşe hormet qıl. saygı göster.
Deme bu kâfer, ol Müselmandır, Şu kâfir, bu Müslüman deme; kimin ilmi varsa o in-
Her kimin elmi var, o insandır. sandır.
Elmden oldu Hezret-j Loğman, Lokman Hekim ilim ve hikmet sebebiyle devrinin
Hikmet ile serâmed~i dövran, üeri gelenlerinden biri oldu.
Elm bir nûr, cehl zülmetdir, İlim bir ışık, cehalet ise karanlıktır. Cehalet ce-
Cehl dûzexdir, elm cennetdir. hennem, ilim ise bir cennettir.
Ulemâ olmasa cahanda yeqîn, Eğer dünyada ilim olmasa kesin olarak bil ki; hayrı
Olacaq pâyimal şe'r-i mübin. ve şerri ayıran şeriat ayaklar altına alınırdı.
Âlime kim ki, eylemez hormet, Kim bilginlere saygı göstermezse peygamberin üm-
O deyildir peygambere ümmet. metinden sayılmaz.
Sene her kimse elm eder te'lim, Kim sana bir bilgi Öğretirse ona saygı göstermek
Ona vâcibdir eylemek te'zim. gerekir.
Harda görsen, ona selâm eyle, Nerde görürsen onlara selâm ver. Köle gibi başım
Baş eyib qul tek ehtirâm eyle, eğerek saygı göster.
Qeyrini vesf qılma yanında, Onun yamndayken başkalarından bahsetme. O ko-
Sen dur ol söyleyen zamanında. nuşurken sen sus.
İzinsiz etme xidmetinde cülus, Onun işlerini görürken izin almadan oturma. Ey
Olma zencirden, ey peser, me'yûs. oğlum! Zincirden dolayı da üzülme.
Âdem ol, incime qirâetden, Adam ol ve okumaktan vazgeçme. Çünkü hocanın
Çûb-i molla çıxibdı cennetden. deyneği cennetten çıkmıştır.
Bil ki, üstadın, ey reşid peser, Ey yetişkin oğlum! Senin manevî babanın hocan ol-
Sene rûhâniyetde oldu peder. duğunu bil.
Pederin bir menem, bir üstadın, Senin baban bir benim, bir de hocandır. Adının
Cehd qıl yaxşı çıxmağa adın... iyiye çıkması için çalışıp gayret et.
HACI VE MOLLA EHVALATI

(Köpeye ehsân)
(c.IL s. 465-467)

Var idi Şahseven'de bir haci, Şahseven aşiretinde bir hacı vardı ve bütün Şah-
Şahseven'ler tamam möhtaci. sevenler ona muhtaçtı.

Sâhib-i dövlet idi çox ol kes, O kişi çok mal mülk sahibi idi. Çok atı ve sürüyle
Nâqevâ qûsfend ii çoxlu feres. koyunu vardı.

Vardı Bozlar adında bir köpeyi, Bozlar adında da bir köpeği vardır. Bu köpek ko-
Qoyunun pâsibâni, at kömeyi. yunlara çobanlık, ata da yardımcılık yapardı.

Ezgezâ, bir gün öldü Bozları, Bir gün kazayla Bozlar ölür. Hacı bunun üzerine
Oldu Haci onun ezâdâri. çok üzülür.

Ediben qüsl, hazır etdi kefen, Köpeği yıkayıp kefenler. Onu değerli bir şekilde
İzzet ile götürdü çox yerden. götürür.

Qazıb ehl-i qübûr içinde mezar, Mezarlıkta ona bir kabir kazarak Bozlar'ı defneder.
Oldu medfûn qebr ara Bozlar.

Verdi Bozlare yeddi gün xeyrat, Yedi gün süreyle Bozlar için hayırlar yapar. Onun
İstedi heqqden ona hesenât. için Allah'tan hayırlar diler.

Hâli olmuş bu hale bir molla, Bu durumdan bir molla haberdar olur. Feryat edip
Çekdi feryâd, qıldı vaveyla. sızlanarak;

Dedi: - Vâ milletâ, nedir bu xeta? "Ey Millet! Bu günah, bu suç nedir? Şeriat hü-
Zâye oldu şeriet-i qerra. kümleri kayboldu.

Dinden çıxdı bu gürûh-i evam, Bu halk dinden çıktı. İslâm'a saygı ortadan kalktı.
Berteref oldu hörmet-i İslâm.

İt nedir, defn ü kefn ü qebristan, Köpek nedir de yıkanıp kefenlenip kabire gö-
Getdi elden şcrîet ü Qur'an. mülüyor? Şeriat ve Kur'an elden gitti" dedi.

Mindi bir at molla, düşdü yola, Molla bir ata binip yola çıktı. Gidip halkı ayak-
Tâ gedtr meşher eylesin berpâ. landırmak istiyordu.

Çatmamışdı henüz o hiyletger, Henüz o hilekâr molla gelmeden Hacı'ya bu du-


Verdiler Haci'ye bu hâli xeber. rumu haber verdiler.

Ki, filan molla qîl ü-qâle gelir, "Filân molla dedikodu üzerine geliyor" derler.
Dedi: - Yok, özge bir xeyâle gelir "Yok! Başka bir düşünceyle geliyor" der.
Sürüden tez ayırdı elli goyun Hemen sürüden elli koyun ayırdı. "Bunları yolun
Dedi: - Siz bunları yol üste qoyun. üzerine koyun" dedi.

Özü çıxdi onun qabağme, Kendisi de mollayı karşılamaya çıktı ve onun sa-
Mollanın keçdi sol ü sağine. ğma soluna geçerek:

Dedi: -Ey nâib-i imârn-i zemân, "Ey devrimizin imâm vekili! Sana annem babam
Sene olsun atam, ananı qurban. kurban olsun.

Öldü Bozlar, ah, sındı belim, Bozlar öldü, belim büküldü. Keşke bütün dünya
Kaş gözünden bataydı cümle elim. onun kaşına gözüne kurban olaydı.

Nece Bozlar, o çâpükü lıûşyâr, Bozlar çok akıllı ve hızlıydı. Pençesi aslan gibi, ye-
Pençeden şir ü yelgeden kaftâr, lesi ise sırtlan gibiydi.

Canavar ondan öyle qorxardı, Kurtlar ondan öyle korkardı ki sesini duyunca ağ-
Ki, sedasın eşitcek ağlardı. larlardı.

Hâfiz ü xeyli pâsibân ü qeme, Gece gündüz olan korkulara karşı atları korur, ko-
Gece-gündüz olan şebân-i reme, yunlara çobanlık yapardı.

Sâhib-i dovîet ile malım idi, Mutlulukla sahiplendiğim malımdı. Zenginlik ve


Bâis-i servet ü celâlim idi. güç kaynağımdı.

Çox idi gerdenimde heqqi menim, Benim hayatımda hakkı çoktu. "Kefenim ipekten
Dedi: - Olsun herîrden kefenim. olsun" dedi.

Her vesiyyet ki, qıldi, etdim emel, Ne vasiyet ettiyse hepsini yaptım. Bir vasiyet de
Bir vesiyyet sizinçün etmiş ezel. sizin için etmişti.

Söyleyib siz cenâbe elli qoyun, Size elli koyun vermemi ve onları yolun üzerine bı-
Demişem onları yol üste qoyun. rakmamı söylemişti" dedi.

Qoyun adım eşitdi çün molla, Molla, koyun lâfını işitince "Allah'ın adına, bu işe
Dedi: - Ehsen bu hâle, nâmüxüda, bravo!

İt deme, o dexî bizim birimiz, Köpek deyip geçmeyin, o da aramızdan biridir.


Bele ölmüşlere feda dirimiz. Böyle ölülere bizim canımız feda olsun.

Rehmct-i Heqq'e ol düçâr olsun, Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun. Ashab-ı
Seg-i Eshâb-i Kehf'e yâr olsun. Kehf'in köpeğiyle dost olsun.

Oxuyub sidq ile ona yasin, Molla da bağlılıkla ona yasin okudu ve kendisi de
Özü de saxladı onun yasin. köpeğin yasını tutmaya başladı.

You might also like