Professional Documents
Culture Documents
Hazırlayan:
20046060
Tuna UYSAL
DANIŞMAN:
Yrd.Doç. Ozan BİLGİSEREN
İSTANBUL-2007
VI
ÖNSÖZ
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
ÖNSÖZ..................................................................................................VI
SUMMARY...........................................................................................IX
FOTOĞRAF LİSTESİ............................................................................X
1.GİRİŞ...................................................................................................1
6.SONUÇ...........................................................................................161
7.KAYNAKLAR ..............................................................................164
8.ÖZGEÇMİŞ ...................................................................................167
VIII
ÖZET
SUMMARY
From the beginning of their invention until today, there's always been
similarities, between photographic and cinematographic progress in both aestethic and
technological issues. From the day which first chemical photographic prodress has
been done, there has always been progress in the issue of speed which photographers
took its care by the invention of the shutter. There's another effective issue on the
thought of speed which named “Industrial Revolution”. And with the results of
“catching the speed of movement” there appears a lot of facts that influenced the
thoughts of scientists, artists and philosophers about the daily life.After the
questioning about the daily life , there has been extremely radical changes in classic
art, science and social life which basis of cinematographic progress has been aranged
on.
In the final , I have tried to prove my thesis with the best example which I ever
thought.German director Wim Wender's film “Paris-Texas” is the best example which
we can ever find, when we try to look for a analogy between the photography and
cinematography.
FOTOĞRAF LİSTESİ
Sayfa No
4.1.1.3 “Üçüncü Adam” filminden bir görüntü- Carol Reed 1949 ......................77
4.1.2.7 “Üçüncü Kattaki Yabancı” filminden bir görüntü -Boris Ingster 1940 .....83
4.2.6 “Jan Dark'ın Çilesi” filminden bir görüntü – Theodor Dreyer 1928............92
4.3.1.1 “ Güneş Sistemi Etrafında Ders Veren Filozof -Joseph of Derry ............98
4.4.1.1 “Bay Lange'nin Suçu” filminden bir görüntü – Jean Renoir 1936 ..........106
4.4.1.2 “ Yaban Çilekleri” filminden bir görüntü – Ingmar Bergman 1957 .......106
4.4.1.10 “ Şeytanın Dokuşu” filminden bir görüntü -Orson Welles 1958 ...........111
4.4.2.1.2 “Sakın Şimdi Bakma” filminden bir görüntü -Nicholas Roeg 1973.....114
4.4.2.1.3 “His Girl Friday” filminden bir görüntü – Howard Hawks 1940 .........115
4.4.2.1.8 “Son Kadın” filminden bir görüntü- Marco Ferreri 1976 ....................118
4.4.2.2.2 “Yurttaş Kane” filminden bir görüntü- Orson Welles 1941 ................121
4.4.4.1 “Lastik Kafalı Adam” filminden bir görüntü- George Meliés 1901.......128
5.1.1 Wim Wenders'in “Written in the West” serisinden bir fotoğraf ...............153
Ancak bunun da gelişimi fazla zaman almadı.Henry Fox Talbot3 isimli bir
fotoğrafçı birkaç ay sonra negatif görüntüden pozitif görüntüler çoğaltmayı başardı.En
son aşama ise, Talbot 'un kullandığı kağıt negatif yüzeyini, jelatin yüzey ile değiştiren
Frederick Scott Archer isimli bir mucit tarafından gerçekleştirildi. 1851'de bulduğu
yönteme ıslak kolodyon yöntemi 4 adını veren Archer, hem Talbot'un kağıt negatif
teknolojisine son vermişti hem de görüntüleri tam ve kayıpsız olarak kaydedip, onları
çoğaltabilen modern fotoğraf teknolojisinin de temellerini atmıştı. Takibeden yıllarda
Richard Leach Maddox tarafından geliştirilen, kuru plaka5, fotoğraf malzeme
teknolojisine pratik bir çözüm sunmuş ve ıslak kolodyon yönteminin kullanımına son
vermiştir.
1
Pozitif ; renkli ve siyah-beyaz görüntüleri, renk ve ton değerlerinin insan gözünün algılama
gerçekliğine yakın koşullarda gözükmeleri durumudur.Yukarıda Daguerrotype'ın kopyalanamama
durumu için kullanılmıştır.Daguerrotype opak ve metalik bir yüzeye uygulandığından tekil ve
kopyalanamazdır.
2
Daguerrotype ; Ayna görüntüsünün tersinin elde edildiği bu yöntemde; bir gümüş levhanın iyot
buharına tutulmasıyla yüzeyinde gümüş iyodürden oluşan bir tabaka elde edilir. Karanlık kutu içine
yerleştirilen bu duyarlı yüzey yeterince ışıklandırıldıktan sonra üzerinde oluşan gizli görüntü civa
buharıyla geliştirilir.
3
.Henry Fox Talbot; negatif/pozitif işlemlerini içeren “Calotype” adını verdiği yönteminde; gümüş
tuzlarına batırılmış bir kağıt kullanarak elde edilen negatif görüntülerden, yine aynı teknikle
hazırlanmış kağıtlara istenilen sayıda pozitif fotoğraf basmayı başaran,negatif kopyalamayı geliştiren
İngiliz fotoğrafçı.
4
.Islak Kolodyon Yöntemi; Bu yöntemde Kolodyon, gümüş nitratın cam yüzeyde homojen bir
biçimde tutunmasını sağlayan ışığa duyarlı bir emülsiyon oluşturur. Bu emülsiyon fotoğraf makinesi
ile pozlanır.
5
.Kuru Plaka: Islak kolodyon yöntemindeki gibi duyarlı yüzeyi taşıyan malzemenin jelatin ile
birleştirilmesi ile elde edilmiş bir levhadır.
5
6
. Sümerler ; Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan,Mezopotamya bölgesinde M.Ö 3500-2000
yıllarında varolmuş bir uygarlık
7
. Susan SONTAG , Fotoğraf Üzerine , Altıkırkbeş Yayınları, Sayfa 19
6
8
. Umberto ECO , Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik Kavramı , Can Yayınları , Sayfa 74 –75.
7
9
. Giovanni Battista della Porta, Magiea Naturalis : Libri IV, 1553.
10
.”Herhangi bir verili anda görünümler,daha önce görünmüş olan her şeyin enkazından inşa edilen
yorumlardır.” John Berger, O Ana Adanmış, Metis Yayınları, Sayfa 9
11
. Camera Obscura; Latince Camera kelimesi ”Oda”,Obscura kelimesi ise ”Karanlık” anlamına gelir
iki kelime birleşerek”Karanlık Oda” terimini oluştururlar.Fotoğraf makinasının ilk haline verilen
isimdir.
8
değiştirdiği bilgisi dışında duyarlı malzeme hakkında ciddi bir bilgi yoktur.Ama
Schulze ve Scheele'den sonra gelen Jean Sebenier'in, Güneş Tayfı'nın gümüş tuzlarını
etkileme sürelerini hesaplaması oldukça önemli bir gelişmedir ve fotoğraf teknolojisini
geliştirenler için önemli bir bulgudur. Thomas Wedgwood'un porselen üzerine görüntü
sabitlemesi ise kimyasal yoldan görüntü oluşturmak isteyenler için gelişmeyi bir
basamak yukarı taşımış ve Niepce'in ve onun takipçilerinin önünün açmıştır.
12
. Endüstri Devrimi ; Diğer adı ile “Sanayi Devrimi” , 18.yy'ın 2.yarısından başlayıp, varlığını 19.yy
ortalarında, sosyal yapıda,ekonomi,politika ve sanatta gösteren toplumsal hareket.Üretim
makinalaşmaya başlamış ve büyük şehir anlayışı gelişmiş,günümüz modern yaşamının temelleri
atılmıştır.
13
. Nazif TOPÇUOĞLU, İyi Fotoğraf Nasıl Oluyor Yani?, Yapı Kredi Yayınları, Sayfa 45-46
9
14
.Stereoskopik ; Görüntüleri üç boyutlu veya derinlik alan derinliği içeren biçimde kaydetme
yöntemi
15
. Ozan BİLGİSEREN, Fotoğrafta Zaman ve Hareket , MSGSÜ-SBE,Fotoğraf Programı,Sanatta
Yeterlilik Tezi, Sayfa 6.
10
Daha önce de devlet için çalışmış olan Muybridge ,1873 yılının ilk aylarında
zamanın Kaliforniya valisi Leland Stanford'un “Occident” isimli yarış atını
fotoğraflamak üzere aldığı daveti kabul etmiştir.Valinin esas amacı her zamanki gibi
atı 'tırıs'16 denilen koşu biçiminde resmetmektir ve bunu doğru bir biçimde yapabilmek
için fotoğraftan, dolayısıyla Muybridge'den yardım istenir.Ressamlar saniyede 11
metre hızla giden bir atı böylesi bir biçimde görüntülemenin imkansız olduğunu
söylemekteydiler. Ancak Muybridge atı görüntülemek amacıyla kurduğu düzenekle,
yavaşta olsa sonuç almaya başlamıştır.Atın bulunduğu ahırın zemini beyaz kağıtlarla
kaplanmış ve konu ışık yansıtılarak aydınlatılmıştır.Occident burda yürümesi için
eğitildikten sonra ilk çekimler yapılmaya başlanır .Başlangıçta hiç bir görüntü elde
edilememiştir, ancak daha sonra sadece atın kötü bir silüeti
yakalanabilmiştir.Muybridge henüz atın görüntüsünü yalkalayabilecek mekanizmayı
tamamlayamamıştır fakat yöntemlerini ilerletmek için çalışmalarına devam eder.
1877 yılına gelindiğinde artık tek makinadan elde edilen sonucun yeterli ve
güvenli olmadığı sonucu ortaya çıkmıştır.Artık çoklu makina sistemi kullanılmaya
başlanmıştır.Atın koştuğu parkurun kenarına dizilen oniki adet kameranın içine,
yaklaşık olarak saniyenin ikibinde birinde çalışan perdeler konmuştur.Bu perde hızını
sağlayabilmek için hint lastiğinden yapılma bir yay düzeneğinden faydalanılmıştır.Yay
düzeneği kurulduktan sonra serbest bırakılır, ve serbest kalan iki parçalı perde,
aralarında beş santimetrelik bir boşluk bırakarak lens'in önünden hızla geçer. Bunun
sonucunda saniyenin ikibinde biri gibi oldukça kısa bir sürede film pozlanır. Elektrik
düğmelerine bağlı ipler parkur boyunca dizilmiştir ve at hızla geçerken sırasıyla tüm
ipleri göğüslüyerek onları koparmıştır.Bunun sonucunda elektromanyetik bir kontrol
ünitesi tarafından serbest bırakılan perde düzenekleri pozlandırma yapmayı
başarmışlardır ve birbirini takip eden hareketlerden oluşan bir dizi negatif elde
edilmiştir.Ortaya çıkan sonuç şaşırtıcıdır.Fotoğraflarda ancak atın silüetleri
görülebiliyordur, ama aynı zamanda atın koşu esnasındaki hareketlerinin evreleri de
açıkça algılanabiliyordur.Örneğin; fotoğraflardan birinde atın ayaklarının tamamen
havada olduğu evre görüntülenmiştir.Bir diğerinde ise ayakları nerdeyse karnının
altına toplanmıştır; ” Fotoğraflanan serinin hiçbirinde o güne dek yapılmış klasik at
tablolarında sıkça betimlenen “hobbyhorse”17 figürüne rastlanmadı.Fotoğraflar
yadırgatıcıydı, hatta gülünç görünüyorlardı.”18 Gülünç ve yadırgatıcı olarak
nitelendirilmesinin sebebi açıktı; bu fotoğraflar o güne kadar betimlenmiş tüm hareket
evreleri kopyalarından farklıydı ve alışılagelmişin dışındaydı.Fakat tamamen
doğruydu, çünkü nesnenin birebir kendi suretini direkt olarak kopyalıyordu.
2.2.2.3- “Epsom
At Yarışları”,
Gericault,
1820,Paris,Louvre.
“Hobbyhorse”
figürü ressamların
kısıtlı
gözlemleriyle
ortaya çıkmıştır.
17
. Hobbyhorse ; Oyuncak at ; ön bacaklar öne uzanmış ve arka bacaklar da arkaya doğru uzanmış at
figürü
18
. Ozan BİLGİSEREN, Fotoğrafta Zaman ve Hareket , MSGSÜ-SBE,Fotoğraf Programı,Sanatta
Yeterlilik Tezi, Sayfa 14.
13
2.2.2.4- Aynı
yarışların fotoğraf ile
görüntülenmiş
versiyonu,kaynak
“Sanatın
Öyküsü”,E.Gombrich
,1972.
Bu görüntülerin elde
edilmesiyle ressamlar
“Hobbyhorse”
figürünü çizmekten
vazgeçmişlerdir.
19
. Scientific American ; 1845'ten günümüze kadar yayınlanmış , Amerikan popüler bilim dergisi.
20
. Zoetrope; Yunanca , Zoe “Hayat”, Trope “Dönmek”, “Yaşam Çarkı” anlamındadır.
21
. Ozan BİLGİSEREN, Fotoğrafta Zaman ve Hareket , MSGSÜ-SBE,Fotoğraf Programı,Sanatta
Yeterlilik Tezi, Sayfa 15.
15
Fransız bilim adamı Etienne Jules Marey23, ardı ardına, birbirini izleyen
tempolu hareketlerin incelenmesinde Muybridge'in yaptığı çalışmalardan
yararlanmıştır. Marey'in yöntemi, Muybridge'nin yönteminde olduğu gibi birden çok
levhanın üzerine hareketin birçok evresini kaydetmek değil, tek bir duyarlı levhanın
üstüne birden fazla pozlama yaparak hareketin evrelerini kaydetmektir. Işığa duyarlı
levhanın üzerine birbiri ardına eş zaman diliminde aralıklarla pozlamalar yapar ve
kameraya paralel hareket eden modelin hareketleriyle duyarlı malzeme üzerinde kayıt
oluşur. Bu görüntüler hareket konusunda yeni bilgiler sağlamıştır. Kuşkusuz bu
çalışmalar sinemanın gelişiminden çok, Marey'in hizmet ettiği bilim olan fizyolojiye
hizmet etmiştir. Bunun yanısıra fotoğrafa da bir ivme kazandırmıştır. Ancak bundan
sonra, her pozlaması ayrı bir görüntü oluşturacak şekilde, birbiri ardına farklı
levhaların üzerine pozlama yapabilen bir kamera tasarlamasıyla, seri çekim
yapabilecek kameralar tasarlanmasına zemin hazırladığı gibi ,sinemanın da gelişimine
katkıda bulunmuştur.
. Etienne Jules Marey ; Anatomi ve fizyoloji alanlarında çalışan bir bilim adamı olan Marey , bu
23
24
. Kronofotografi ; yüksek hızda çekilmiş ve üstüste pozlanmış , hareket gözlemlemek amaçlı,
fotoğraf kayıtları.
25
. Ozan BİLGİSEREN, Fotoğrafta Zaman ve Hareket , MSGSÜ-SBE,Fotoğraf Programı,Sanatta
Yeterlilik Tezi, Sayfa 16.
18
Sinemanın icadı sadece birkaç kişiye mal edilebilicek bir gelişme değildir. Bu
teknolojinin gelişimi yolunda keşfedilen sayısız cihaz ve bu yolda uğraş veren sayısız
bilimadamı ve sanatçı gözönüne alındığında bahsedilen şey daha kolay anlaşılır.Tüm
bu çaba ve üretimler aynı zamanda düşünsel yönden de insanları geliştirmiştir.Yani,
makinaların küçülmesi, kimyasalların duyarlılığının artması, perde sistemlerinin
gelişimi ve gösterim cihazlarının gelişimi, teknik ilelemeleri izleyen insanların
birtakım öngörülerde bulunmasına yol açmıştı:”... Sir John F.W. Herschel (1792-
1871) 1860'da teknik gelişmeleri önceden görmüştü: “Günün birinde ,içine saniyenin
onda ikisi veya üçünde seri halde film plakası konulup pozlandıktan sonra da hızla
çıkarılabilen, odak ayarı yapan, çekilen görseli numaralayabilen, pozlanan plakaları
karanlıkta güvenle saklayabilen ve saniyenin onda birinde bir çekim yapmayı
mümkün kılabilecek bir mekanizmanın icad edilmesi kadar doğal birşey olamaz.”26
sonra, karanlık bir kutu içinde, diğer pozlananlarla beraber saklanması şeklinde
gelmişti. Bu teknoloji ile çekilen ilk filmin gösterimini yapan kişi Thomas Alva
Edison'dur. Edison bu buluşa “kinetoscope” adını vermiştir. Mekanizma küçük bir
dolap içinde çalışıyordu.İzleyici bu dolabın üzerindeki küçük ve sabit bir bakaçtan
bakarak içerde saniyede 48 kare hızında dönen ve bir ampul yardımıyla aydınlatılan
35 mm film bobininin üzerindeki görüntüleri ardışık bir biçimde izleyebiliyordu.Bu
ardışık görüntüleri hızla izleyen seyircilerin beyninde görüntü birleşiyor ve hareket
illüzyonu yaratıyorlardı.1894 yılında Amerika ve Avrupa'nın çeşitli kentlerinde
kinetoscope salonları açılmıştı.Buluş etkileyiciydi, fakat gerçek anlamda bir
sinematografi değildi.Çünkü görüntüler küçüktü ve bir gösterim sadece bir kişi
tarafından izlenebiliyordu.
2.2.5.1-“Sinematograf” ,
Lumiére
kardeşler,1895,“Victorian
Cinema” arşivinden.
Lumiére kardeşlerin
geliştirdiği ilk
sinematograf, yandan
çevrilen bir kolun,
mekanizmayı
çalıştırmasıyla görüntüleri
alıyordu.
21
2.2.5.2- Sinematografın iç
kesidi, “Victorian Cinema”
arşivinden.
Görüldüğü üzere elle çevrilen
film mekanizması pozlanmamış
film kutusundan pozlanmış film
kutusuna geçirerek saklıyor
aradaki kısa zamanda da
pozluyordu. Mekanizma el ile
çevrilen bir kol ile çalışıyordu.
2.2.5.3- “Le
Jardinier”,Louis
Lumiére, 10 Haziran
1895,Fransa,Amerika
n Kongre Kütüphane
arşivinden.
konusunda herkes hemfikir oldu. Çok ortaklı ve çok elemanlı şirketler ile çok büyük
yatırımlar gerektiren, aynı zamanda çok büyük getirisi olan bir endüstri olma yolunda
ilerlemeye başladı.Her ne kadar teknolojik gelişmeler anlatım gücünü arttırıp sinemayı
resim ve fotoğraftan uzaklaştırdıysa da hiçbir zaman bağını koparmadı. Sinemanın
ortaya çıkışı , görsel sanatlarda köklü bir değişimin habercisi olmuştur.
Fotoğrafın icadından kısa bir süre önce resim sanatında köklü değişimlerin
temelleri atılıyordu.1657 yılında ünlü İspanyol ressam Velazquez ,“Yün Eğirenler”
(Las Hilendras) adlı eserini yaptığında henüz fotoğraf icat edilmemişti. Veya mevcut
“camera obscura” tasarımları hareket konusunda sanatçılara fikir verecek düzeyde
değildi. Ancak tüm bunlara rağmen Velazquez bu resminde , yün eğirilen çıkrığın
dairesel formdaki dönen kısmını fotoğrafta uzun pozdan kaynaklanan “hareket
netsizliği”27 adıyla tanımlanan efekte yakın bir biçimde resmetmiştir.O zamana kadar
. Hareket Netsizliği; Konunun hareketli olmasına bağlı olarak , obtüratörün hareketi donduracak
27
benzer konuyu işleyen pekçok ressam hareketi bir fotoğraf karesiyle dondurulmuş gibi
sabit ve net biçimde resmişti. Bu farklı yorumlar pekçok sanat dalında olduğu gibi
resimde de, etrafımızdaki dünyanın devinim halinde olduğu, ortaya konulan eserin ise
durağan bir düzlemde varolduğu düşüncesinden kaynaklanıyordu.Ancak Velazquez,
hareket konusundaki farklı yorumuyla ilk kez durağanlık yerine devamlılık olgusunu
ele almıştır.Bu hareket konusunda kaygı gözeten ilk denemedir.28
28
.Ozan BİLGİSEREN, Fotoğrafta Zaman ve Hareket , MSGSÜ-SBE,Fotoğraf Programı,Sanatta
Yeterlilik Tezi, Sayfa 1.
29
. Pictorial Photography; Resimsel Fotoğraf; 19.yy'ın sonlarında , estetik yapılanmasını resimden
alan, resimsel kompozisyonları fotoğrafın konusu kabul eden akımdır.Belirgin görsel
özellikleri;fotoğrafların geneline hakim siyah-beyaz ve sepia tonlar , yumuşak ,keskinliği olmayan
objektiflerdir.
24
. James MONACO ; Bir Film Nasıl Okunur?, Oğlak Yayınları, Sayfa 44.
30
25
2.3.1.5- “St.Lazzare
Garı”, Claude-Oscar
Monet, 1877, Louvre
Paris
.A.g.e
31
26
Bir yandan fotoğrafın portre ve peyzaj üretiminde resmin yerini alması ,öte
yandan fotoğrafın hızlı gelişimi ve sinemanın doğuşuna zemin hazırlaması, resmin
geleneksel gerçeklik arayışından kopup kendi sanatının yapısını daha analitik ve daha
derinden tekrar inceleme altına almasına neden olmuştur. Bunda sadece fotoğrafın,
resmin işlediği birtakım konuları ele almasının etkisi yoktur.Aynı zamanda fotoğraf
teknolojisinin, resim sanatının işlediği bazı konularda, özellikle hareketin tasviri ile
ilgili konularda yaptığı hataları gözler önüne sermesinin, resmin kendi sanatını
sorgulamaya gitmesinde,böylelikle zaman, hareket ve algı konularını kendi izleğinde
daha detaylı olarak incelemesinde büyük etkisi vardır. Özellikle Muybridge ve
Marey'in bu konuda yaptığı çalışmaların etkisinden bahsetmiştik. Muybridge'in çeşitli
hayvan ve insan figürleriyle yaptığı çalışmalar resmin harekete olan yaklaşımındaki
hataları ortaya koymuştur.Her ne kadar birçok ressam tarafından yadırganıp gerçekliği
konusunda tartışmalar açılmışsa da ,bu fotoğraflar Muybridge'nin yılmadan yaptığı
yoğun çalışmalarla doğruluğunu ispatlamıştır.Artık ressamlar fotoğrafı gerçekliğin
doğru ve anlık kaydı olarak kabul etmiştir ve birçok işlevini de fotoğrafa bırakmaya
hazırdır.Ancak resim, kendi alanında yaptığı analitik araştırmaları ve hareketi
algılama anlayışındaki gelişmeleri devam ettirecek bir zemin arıyordu. Bu noktada
Marey'in yaptığı çalışmaların ve dolayısıyla sinemadaki gelişmelerin devreye girdiğini
söyleyebiliriz.Özellikle Marchel Duchamp'ın yaptığı sadece hareket konulu,ünlü
“Trendeki hüzünlü Genç Adam” tablosunun, Marey'in kronofotografisini esas aldığı
apaçık ortadadır.Eser, trenin hareketi esnasında vagonda yürüyen figürün , birbirinin
27
peşi sıra gelen farklı hareket evrelerinin bir yüzey üzerine resmedilmesinden
oluşmuştur. Marcel Duchamp'ın aynı şekilde “ Merdivenden İnen Çıplak” resminde
de Marey'in deneylerinden faydalandığı görülebilir ancak bir yandan da bazı sinema
kuramcıları tarafından yönetmen Edwin S. Porter'in “Büyük Tren Soygunu” 32(1903)
filminden sonra yapılması ilginç bir rastlantı olarak görülür.Aslında bu çok doğal bir
durumdur, çünkü zaten sinema sanatı Muybridge ve Marey gibi hareketi kaydetmek
için olağanüstü uğraşlar veren mucitler tarafından temellendirilmiştir.
2.3.1.7-
“Merdivenden
İnen Çıplak”,
Marcel Duchamp,
1912,Philedelphia
Sanat
Müzesi,Louis ve
Walter Arensberg
Kolleksiyonu
2.3.1.8- “Gitarlı
Kadın”, George
Braque,1913,
Ulusal Modern
Sanatlar Müzesi,
George
Pompidou
Merkezi,Paris.
Film yapımında en önemli rol kameramana düşer. Çünkü filmin diğer tüm
çalışanlarının, dekor tasarımcısının, kostüm tasarımcısının, makyözün / makyörün,
sesçinin, senaristin, oyuncuların ve yönetmenin tüm çabası beyaz perdede oynatacak
bir film elde etmektir.Bunun tek yolu kameramanın iyi olmasından geçer. Ünlü
Hollywood yönetmeni Howard Hawks'un37 “İyi bir kameraman seçmediyseniz iyi
bir film yapma şansınız yok demektir” sözü bunu kanıtlar gibidir. Flaherty'nin38
sinemanın erken dönemlerinde çektiği “Nanook Of The North”(1920) adlı filminde
projenin kameramanı olduğu gibi, filmin herşeyi, yapımcısı, yönetmeni, kurgucusu vs.
de olabilir. Ancak günümüz üretimindeki uzmanlık anlayışı tüm bu şartları
değiştirmiştir.
.Howard HAWKS; “Rio Bravo”, “Büyük Uyku” gibi önemli Hollywood yapımlarının yönetmeni.
37
bölümü yoktur , yönetmen kameramandı ,ayrıca yönetmen oyuncuların değil filmin yönetmeniydi.
32
uzaklıklı bir optikle, göz hizasının oldukça altından yaklaşarak karaktere karşı
hissedilen korku veya yüceltme,büyük görme hissiyatı ön plana çıkarılabilir.Veya tam
tersi şekilde, göz hizasının üzerine çıkıp tepeden bakarak,figürü sanki cüceymiş gibi
görüp, acıma, küçük görme veya aşağılama hissiyatı ön plana çıkarılabilir.Bu
kullanıma örnek olarak Karl Freund'un görüntü yönetmenliğini yaptığı “Son
Kahkaha”(Last Laugh,Yön:F.W.Murnau,1925) adlı filmde yaşlanıp çaptan düşen,
eski günlerinin ihtişamını kaybeden bir otel kapıcısının , tuvalet görevlisi olmadan
önceki hali, pırıl pırıl, tertemiz ve gösterişli kıyafetiyle gözün biraz alt seviyesinden
çekilir ve onun saygı duyulacak günleri bize gösterilir.Daha sonra tuvalet görevlisi
olduğunda ve mevcut itibarını yitirdiğinde, gözün biraz üstünde bir seviyeden
çekilerek, yaşadığı düşüş, umutsuzluk, acınası hal başarılı bir şekilde vurgulanmıştır.
Sinemanın gelişim tarihi içinde , ilk dönemlerde, makina bir sehpa üzerinde
duruyordu ve öykü tamamıyla mekanın yapılanmasıyla ve figürün eylemi ile
anlatılıyordu. Kamera yalnızca önünde olup biteni kaydediyordu .
Nesneler tek başına , bir düzenleme içinde bulunmazken daha basit evrensel
anlamlara sahiptirler.Dolayısıyla sinema görüntüsü içinde nesneler kendi ifade ettikleri
anlamın üstünde farklı bir anlam kazanırlar ki burda o mevcut evrensel anlamlarını
yitirmeye başlarlar. Bir görüşe göre bu evrensellik problemi anlatılanların farklı
anlaşılmasından kaynaklanan birşey değildir, sadece anlatılanın eksik, yanlış ya da ters
anlaşılmasından kaynaklamaktadır; “Örneğin, gerçeğin fotoğrafik bölünmesine
karşı olan Çinliler sinemada yakın çekimi pek kullanmazlar.Yüzyılların okuma
alışkanlıklarına bağlı olarak çoğunlukla Japon yönetmenleri çevrinmelerini, batılı
yönetmenlerin aksine , sağdan sola doğru yapma eğiliminde oldukları
gözlemlenmektedir.Bu farklılıklar anlatılmak istenenin anlamının değişmesine
değil olsa olsa batılı izleyicinin yadırgamasına yol açmakla kalırlar.”40 Bu
farklılıklar sinema dilinde farklı lehçeler ortaya çıkarırlar.Bu aşılması güç bir problem
olarak görülmemelidir. Ancak sinema filminin entellektüel seviyesi ve bilgi akışı
arttıkça görüntünün dili karmaşıklaşır.Dolayısıyla bu lehçeler arasındaki telaffuz
farkları da o kadar derinleşir. Sinemacı ile izleyici arasındaki iletişim şansı da gittikçe
azalmaya başlar.
Görüntü, hiçbir zaman filmin tamamı olamaz . „Film Dili“ terimi filmin
biçimini anlatmak için kullanılabilir ve her zaman görüntü dilinin üstündedir.Çünkü
her zaman için film birbirinden farklı öğelerin toplamından meydana gelir. Görüntü
ise bu toplamın bir öğesidir.Bu yönden filmi konuşma dili olarak kabul edenler
olduğu gibi görsel imla kuralları sistemi olarak kabul edenler de vardır. Konuşma dili
olarak kabul edenler çoğunlukla bunun için kurguyu örnek gösterirler.Çünkü aynı
konuşma dilinde olduğu şekilde,çerçeve içindeki imler ve çekim parçaları da ,
sözcüklerin cümleleri oluştururken bir araya geldikleri gibi, biraraya gelip filmi
oluştururlar. Filmi bir anlam bütünlüğü içinde tamamlayabilmek için cümle kurarken
yaptığımız gibi , filmi de anlamlı bir bütün haline gelecek şekilde kurgulamalıyız.
Dolayısıyla bu görüşe göre film dili kurgudur.
Öte yandan bir başka görüşe göre , kurgunun oluşturulan filmin sözcüklerini
ve tümcelerini biraraya getiren kurallar dizisi olduğu görüşü geçerli değildir. Ünlü film
kuramcısı James Monaco'ya42 göre herhangi bir iletişim sistemi bir 'dil' dir. Sinema da
bir tür dil olabilir ama dil sistemi değildir.Ancak İngilizce , Fransızca ya da Almanca
birer dil sistemi olabilir.
.Enformasyon; Bilgilendirme
41
Fakat tüm film kuramcılarının gittikçe üstünde yoğunlaştıkları bir başka görüş
daha vardır: İletişim ağı vasıtasıyla görsel açıdan birbirine yaklaşan kültürler – daha
doğrusu birbirinin hakkında daha fazla bilgi edinen uygarlıklar – arasında bulunan
entellektüel birikim farkları gittikçe azalmaktadır, en azından görüntünün içerdiği
enformasyon hakkında daha fazla şey bilinmeye başlanmıştır.
Bu tartışmalar bir yana dursun, bizim asıl ele almamız gereken sinemanın asıl
malzemesi olan görüntü ve görüntünün nasıl oluştuğudur.Görüntünün içeriği ya da
oluşturulma biçimi üsluba göre değişir fakat değişmeyen tek şey üstünlüğüdür.
Yönetmen seyirciyi anlatmak istediği hikayenin içine çekmek için mutlaka görüntüye
hakim olmalıdır . Yönetmen hikayesini görüntüye çevirebilmek için görüntü
yönetmenine başvurur.O da sözcükleri simgeler haline getirebilmek için görüntünün
bazı işlevlerini kullanır. Bunlar Millerson için, gerçeksel (öykü doğrudan doğruya
belgesel tavrında,olayların içinde anlatılır ), çevresel (bazı durumlar ve öykünün temel
öğeleri mekan ile simgelenir) , yorumlayıcı (öykü ile ilgili detaylar gösterilir,
.A.g.e
43
45
.A.g.e. Sayfa 21.
46
.A.g.e Sayfa 23.
47
.Katharsis ; Sanatın hisleri durulaştırma etkisi, arınma.
40
Görüntü yönetmenlerinin dediği gibi “iyi film kötü görüntü ya da kötü film
iyi görüntü olmaz; ikisi aynı şeydir”49. Sinema görüntüsünden ayrılamaz ,
değerlendirilmesi onun üzerinden olur, görüntü ve görüntünün mesajı aynı ve
birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
.Şefik GÜNGÖR, Sinemada Görüntü Yönetimi, Kitle Yayınları, Sayfa 25.
48
Sinemanın ilk yıllarında yapım ekibi veya çekim ekibi gibi çok elemanlı bir
ekibin, kollektif çalışmasından bahsedilemezdi.Çünkü kameraman fotoğrafçı gibi – ki
o yıllarda tüm kameramanlar eski birer fotoğrafçıydılar – kamerasını yükleniyor ve
ekip olmaksızın çekimini yapabiliyordu.Yapılan, sadece hareketli ve canlı
fotoğraflar çekmekti.En azından Lumiére kardeşlerin 1895'te Grand Cafe'de
gösterimini yaptıkları ilk filmler böyle idi.Daha sonra içinde mizansen bulunan , bir
yapım ve çekim ekibi gerektiren filmler Meliés tarafından çekildi. Yönetmen, 1896'da
çektiği „Une Partie des Cartes“ (Bir İskambil Partisi,1896) adlı filminde olduğu
gibi, birçok filminde kamera önünde oyuncu olarak bulunmuştu. Dolayısıyla bu
filmlerden kameramanın ayrı olarak görev aldığı ilk filmler olarak
bahsedebiliriz.Ancak yine de görevlerin ve işlevlerin kesin bir şekilde bölümlere
ayrıldığı bir ekipten bahsedemeyiz. Bunun yanı sıra hem Lumiere kardeşlerin hem de
Meliés 'in o tarihlerde filmin öyküsü ile değil daha çok plastik yanıyla, yani sadece
görüntünün kalitesiyle uğraştıklarını söyleyebiliriz.Görüntü, her iki öncüde
sinemacıda birinci plandaydı ve film fotoğrafa tiyatrodan daha yakındı.
oranlama ile büyüklük izlenimi verme , karartma yoluyla varolan görüntyü silerek
veya belli belirsiz hale getirerek yeni bir çekimle açılışı sağlama , üstüste bindirme ile
bir nesnenin başka nesneye dönüşmesini sağlama Meliés'in bulduğu başlıca
efektlerden birkaçıdır.
İç mekan çekimleriyse, yine aynı şekilde gün ışığı ve bunun yanısıra içindeki
cıva buharlı lambalarla kuvvetlendirilmiş olan yansıtıcılarla aydınlatılıyordu.Mekanlar
çatısız ve prefabrikti.Işık yalnızca tepeden gelebildiği için duvarlar ve onun mimari
öğeleri iki boyutlu olarak tuval üzerine boyanıyordu.Sadece ona asılmış duran objeler
üç boyutlu olabiliyordu.Daha sonra bahsedeceğimiz üzere henüz ark ışıkları ve
projektörler yoktu. Bu da Alman sinematograflar tarafından daha sonra ihtiyaç
doğrultusunda keşfedilip kullanılmaya başlanacaktı. Toparlamak gerekirse, henüz
kuvvetli ışık kaynakları yoktu ve herşey gün ışığında çekiliyordu,birkaç yönden
aydınlatma olmadığından dolayı ise objeleri fondan ayırmak mümkün olamıyordu,
çünkü iki boyutlu tuval üzerine boyanmış dekorlar kullanılıyordu.
sahnelerde göğü çok ağır bir tonda fotoğrafladı;bu,yalnızca güçlü kontrastlar değil
aynı zamanda çok bunaltıcı bir atmosfer duygusu da yarattı.
Avrupa haritasının geniş çekimi ile onun üstünü gölgeyle kaplayan aç gözlü
Napolyonun elinin gölgesi, simgesel anlatımın ışık yoluyla uygulanışına en güzel
örneklerden birini oluşturur52.
Bu tür doğrudan ve tek ana ışık ile yapılan aydınlatmalarda sert ışık konunun
ana konturlarını keskin bir biçimde ortaya çıkarır ve ve çizgisel perspektifi vurgular.
Diğer taraftan, basit, düz ve monotonluğa eğilimli bir görüntü verir.Bu sebeple
kameraman yardımcı ışıkları devreye sokar.Konuyu fondan ayırabilmek ve sahneye
derinlik kazandırmak amaçlı bir fon ışığı, yine konuya bir hacim kazandırmak
amacıyla iki arka yan taraftan ana ışığı yumuştarak destekleyen ışık, ana ışığın
yarattığı kontrastı ve gölgeli aydınlatmayı yumuşatmak için önden ve ana ışığın ters
tarafından bir adet dolgu ışığı veya yansıtıcı kullanılabilir.
.Ö.Saydam UYSAL, Klasik Görüntü Estetiği, MÜ-SBE, STV Prog, Doktora Tezi, Sayfa 117-118.
52
.E. LİNDGREN, The Art Of The Film, George Allen and Unwin,Sayfa 126.
53
48
İyi bir aydınlatmayla bir figür genç ya da yaşlı, daha güzel ya da daha çirkin,
daha korkutucu ya da sevimli gösterilebilir.Aynı şey bir mekanın sıcak ve rahat
olmasını veya soğuk ve kasvetli olmasını,büyük veya küçük gözükmesini
sağlayabilir.Ayrıca film içinde tıpkı fotoğraftaki gibi nesnelerin parlaklığı ve dokusu
- madde illüzyonu - kaybetmeden verilebilmelidir.Sinema kuramcısı Rudolph
Arnheim'ın da dediği gibi; “Eğer ışık doğru kullanılırsa gösterilen şeyin şeklini
netleştirmeye devam eder.”54
.
3.2.3.1- “Seven/Yedi” filminden bir görüntü, David Fincher,
1995, ABD.
Günışığı kullanımı, dış çekimler ve üstü açık stüdyolar ile, sinemacılar için
oldukça kullanışlı bir yöntem idi. Işık şiddeti yüksekti ve devamlı mevcuttu.Ayrıca
henüz yapay bir ışık kaynağına ihtiyaç duyulmamıştı.Hatta Amerikalı görüntü
yönetmenleri gece sahnelerini bile gündüz çekiyor, kamera merceğinin önüne taktıkları
koyu bir filtre ile sahneye gece efekti veriyorlardı. Bu filtreye “Koyu Mavi Filtre”55
( Day for Night Filter) deniyordu.
.Koyu Mavi Filtre; Filtre sadece kendi koyu rengini geçirdiğinde çevre gece mavisi tonlarında
55
Aynı zamanlarda Avrupa'da , Amerika gibi ışık şartlarının pek de iyi olmadığı
bir coğrafyada, Alman sineması zorunluluktan dolayı yapay ışıklar -ark ışığı-56
kullanmaya başlamıştı. Ark ışıklarının kontrol edilmesi, Güneş ışınlarını kontrol
etmekten daha kolaydı.Işığın kontrastı , sertliği , parlaklığı, loşluğu ve aydınlığı
kontrol edilebiliyor, çekim platosu isteğe bağlı şekilde düzenlenebiliyordu. Ark
ışıkları müthiş bir özgürlük ve aydınlatma üzerinde egemenlik getirmişti. Alman
Dışavurumcu sinemasının başarısı yapay ışığın kullanımını artık neredeyse rakipsiz
kılmıştı.Bu durum, ışık kullanımı ile sinema görüntüsünde anlam oluşturma
düşüncelerini temelden değiştirdi.Çünkü görüntü artık sadece yansıtma veya görünür
kılma aracı olmaktan çıkmıştı. Düşüncesini doğru ve net ifade eder hale gelmiş,
estetik açıdan kaliteli bir biçimde işlenmeye başlamış, dolayısıyla anlamlı ve kendi
görsel dili daha da ilerlemiş bir hal almıştır.Bu akım, gerçekçiliğin olduğu gibi
kaydına karşı çıkışıyla sinema tarihinin akışını değiştirmiştir.Çünkü, kompozisyonun
ve ışığın,görüntü ile aktarılmak istenen düşünceye nasıl hizmet ettiğini göstermiş ve
bunları düzenleyen görüntü yönetmeninin, öneminin altını çizmiştir.
Ark Işığı ; Günışığının renk sıcaklığında ışık üreten yapay ışık kaynakları.
56
51
3.2.4.2- “Metropolis”
filminden bir görüntü
Fritz Lang,
1927,Almanya.
İkinci Dünya savaşı sonrasında gelişen İtalyan Yeni Gerçekçi akımı ise, bu
savaşın,sanata ve topluma vurduğu darbe sonucu meydana gelen yıkımdan ivme
kazanmıştı. Ülkenin tamamı gibi sinema endüstrisi de yerle bir olmuştu.Dolayısıyla ne
stüdyo ne de laboratuar olarak elde pek birşey kalmamıştı. Bunları onaracak bir
sermaye de henüz mevcut değildi. Bu durum film yapımcılarını zorunlu olarak stüdyo
dışına itmişti. Aynı zamanda teknolojik yetersizlik yapımcıları büyük ölçüde kısıtlıyor,
film ekibi sorunları çözmek için değişik yöntemler kullanıyordu. Bu yokluk ve
kısıtlamalar sonucu oluşan stüdyo dışında doğal ortama yöneliş ile, ülkenin çektiği
yokluk ve üzerine çökmüş olan koyu karanlık tonlar birbirleriyle örtüştü. Bunu çok
aşırıya kaçmadan işlemek isteyen kameramanlar, yeni ifade biçimlerini yarattılar.
Sonuç olarak kameralarını doğal bir biçimde, bu yıkılmış manzaraların arasına onları
istismar etmeden sokmayı başardılar.
estetik sinema değerleri terk edilmişti.Bunun sebebi yokluk olduğu gibi aynı zamanda,
yıkımın getirdiği karamsarlık ve mevcut değerlere karşı inançsızlıktır .Artık parlak
ışıklar, mükemmel dekorlar, kusursuzsuzluk, bir hikayeyi anlatmak için ya da konuya
uyumlu görsellik yaratmak için yeterli değildi. Bundan sonra kameraman,
malzemesini, ifade etmek istediği düşünceye uygun seçip şekillendirmek zorundaydı.
57
.Auteur; “Yazar” anlamına gelir.Sinema da kullanımı “usta” anlamına gelir.Auteur sinemasında film
tamamen yönetmenin elinden çıkar.
58
. Nestor Almendros, Kameralı Bir Adam, es yayınları, Sayfa 11.
54
(La Terra Trema,Yön:Visconti, 1957 ) filmini çekmesini istedi. İşe fotoğraf çekerek
başladığı için aydınlatma, pozlandırma ve çerçeveleme konusunda bilgiliydi. Ayrıca
sahne üzerinde hareketli figürlerle çalışması ona avantaj sağlıyordu.Dolayısıyla
dönemin teknolojik ve ekonomik sıkıntıları içinde, stüdyo çalışmasını bir kenara itmiş
dönemdaşları gibi zorunlu olarak doğal setlere yönelmemişti.Bu onun ifade biçiminde
yaratmak istediği yenilikten kaynaklanmıştı. Gerçekçi tarzı ön planda tutuyordu.
Çağdaş ve gerçekçi anlayışta çekmiş olduğu, Umberto D.(Yön:Vittorio de sica,1952),
Bataklık Üstünde Gökyüzü (Ciello Sulla Palude,Yön:Agusto Genina, 1951), isimli
filmlerinin fotoğraflama tarzı bunlara örnektir. Ayrıca yine Nestor Almendros'un
belirttiği üzere, G.R. Aldo'nun tek başına tamamlama şansına erişemediği filmi
Günahkar Gönüller( Senso,Yön:Visconti, 1954) Günümüz renkli sinemasının çıkış
noktasını oluşturan ilk örnektir59.
3.2.5.1- “Umberto D”
filminden bir görüntü,
Vittorio de Sica,
1952,İtalya.
3.2.5.1.3- “Jules et
Jim/Jules ve Jim”
filminden bir
görüntü, François
Truffaut,1962,Fra
nsa.
3.2.5.2.1-
“Apolcalypse
Now/Kıyamet
” filminden bir
görüntü,
Francis Ford
Coppola,1979,
ABD.
3.2.5.2.2-”Taksi
Şoförü”
filminden bir
görüntü , Martin
Scorcese,
1978,ABD
başlıca nedenleri olarak , İkinci Dünya savaşının getirdiği yokluk ortamı , geleneğe
olan inançsızlık ve en önemlisi savaş sonrası Avrupa sinemacılarının Amerika'ya olan
akını gösterilebilir. İleriki bölümlerde detaylı biçimde değineceğimiz bu tarz günümüz
Hollywood sinemasının şekillenmesinde ve ışık ile anlam yaratma yöntemlerinin
gelişmesinde önemli rol oynar.
3.2.5.3.1-
“İsimsiz” ,
Weege, tarih
bilinmiyor,
Aperture Masters
of Photography,
Könemann,1997.
3.2.5.3.2- “Hell's
Kitchen'da Cinayet”,
Weege , tarih
bilinmiyor,Aperture
Masters of
Photography,
Könemann,1997.
.Cinema Verite; Sinema Gerçek-Gerçekçi Sinema,60'lı yılların , elde taşınan kamerayla çekilen,
64
görsellik açısından zengin ve eski ile yeni sinemanın sentezi olan yeni bir
sinematografik tarz modern sinematografiye hakim olmuştur.
Kamera ses geçirmeyen portatif bir kutu içine konup ray üzerine oturtulunca
tekrar hareket etmesi mümkün oldu. Tabii ki oyuncularla birlikte ve oyuncular
karşısında hareket eden kamera çok daha canlı bir anlatımı beraberinde
getiriyordu.Sesin hegemonyası 40'lı yıllara kadar sürmüştür.
. A.g.e
66
63
Film duyarkatının renklenmesi ise daha sonraki tarihlerde , 50'li, 60'lı yıllarda
başlamıştır.Renkli film, görüntü yönetiminin tamamen kontrolü dışında bir gelişmeydi.
Siyah/beyaz'dan renkli filme daha gerçekçi görüntüler elde etmek amacıyla geçildi.
Ancak Rudolph Arnheim'e göre siyah/beyaz film, dış dünyayı , kimyasal
67
. Ortokromatik film; Işık tayfının kırmızı kısmına daha az duyarlı,mavi kısmına daha çok duyarlı
siyah-beyaz film tipi.
68
. Pankromatik film;Işık tayfının her bölgesine yaklaşık olarak aynı duyarlıkta olan siyah-beyaz film
tipi
64
yeteneklerine bağlı olarak,insan gözünün gördüğünden farklı olarak gri tonlar halinde
kayıt ediyordu.Bu da filme sanatsal bir hava katıyordu.Rengin gelişini işi
basitleştirmek,bayağılaştırmak gibi görüyordu69.
3.4.1- “Cyranno de
Bergerac”filminden bir görüntü ,
Augusto Genina, 1925,
Fransa,İspanya, ABD ortak
Yapımı.
Bu film renk denemelerinin erken
zamanları ve siyah-beyazdan
renkliye geçişte önemli bir yer
tutar.
.Kelvin; Sıcak olduğu için ışıyan bir cismin verdiği ışığın rengini tanımlayan birim;1 kelvin=1
70
derecedir.Kelvin derecesi -273 C'den başlar.Bu mutlak sıfır olarak tanımlanır.Bu sıcaklıkta molekül
hareketi durduğundan, ışıma dolayısıyla renk yoktur.(M. Bayhan ders notları;YTÜ-MYO,Fot.Prog.)
65
.Sinemaskop; Sinema kamerasının ve buna bağlı olarak sinema perdesinin yatay eksende daha geniş
74
Daha önce bahsettiğimiz gibi kameranın konuya olan mesafesi, göz hizasında
olup olmadığı, konunun kadraj içindeki hareketi , çerçeve içindeki kompozisyonun
estetik değerlerini kontrol edebilmemizi sağlayan faktörlerdi.Bunların yanısıra görüntü
69
yönetmeninin seçeceği objektifin fiziksel özellikleri de, yani seçilen objektifin odak
uzaklığı , diyafram açıklığı, zoom75 özelliği , çerçevenin içini doldururken dikkat
edeceği konulardır.Bakış seviyesinin değişimine bağlı olarak değişen anlatım
(yüceltme/ acıma ) , kameranın konuya olan mesafesi (çevrinme içinde kameranın
konuyu yakın hareketli,ya da uzak ve geniş planlarla anlatması) ,düşük ışık koşulları
altında diyaframı açarak hareketi algılaması, hepsi optik seçiminin sonucunda
şekillenecek anlatım biçimleridir.
Genel çekimle detay çekim arasında kadrajı değiştirebilmek için, konu ile
aramızdaki mesafeyi değiştirebileceğimiz gibi, değişik odak uzaklıkları olan
objektifler kullanıp, kamera-obje mesafesini değiştirirken meydana gelen etkiyi elde
edebiliriz.Hatta zoom objektiflerle , objektif veya konuyla olan mesafemizi
değiştirmeden kadrajı değiştirebiliriz.
Ancak standart objektifimiz dışındaki objektifler, kısa veya uzun odak uzaklıklı
objektifler, görüntüyü deforme edebilir.Uzun odak uzaklıklı objektifler planları
üstüste bindirirken, kısa odak uzaklıklı objektifler, perspektifte ve objenin formunda
deformasyonlara yol açar.Fakat bu şekilde hata gibi görünen bazı sonuçları, zaman
zaman anlatımımıza destek olacak şekilde, işlevsel bir biçimde
kullanabiliriz.Boyutları, oranları abartmak,kamera kaynaklı hareketleri abartmak için
kısa odak uzunluğuna sahip objektifleri, geri planı yok etmek, silmek için ise uzun
odak uzunluğuna sahip objektifleri kullanmak ifade biçimine zenginlik katabilir.
. Zoom;Farklı mercek dizilimleri sayesinde , değişebilir odak uzaklığına sahip olan objektif çeşidi.
75
70
arkasındaki memurları ise daha küçük, ezik ve de silik göstermek suretiyle, soyut bir
kavram olan eşitsizliği, görsel bir eşitsizlik imgesine çevirerek mesajını vermeyi
başarmıştır.
.
3.6.1- “Que Viva Mexico/Yaşa
Meksika”filminden bir görüntü,Sergey
Eisenstein, 1932, SSCB
Netliğin değişimi de aynı zamanda çok iyi bir yardımcıdır.Uzun sürelerde ifade
edemeyeceğiniz birtakım düşünceleri görsel olarak birkaç saniyede
anlatabiliriz.Ayılma , uyanma, ağlama ,karakterin gözlüğünü takıp yeniden görmeye
başlaması gibi durumlar rahatça anlatılabilir.Netlik alanındaki değişim, uzun
konuşmalardan daha kısa ve daha etkili bir ifade yöntemidir.
Son olarak, objektifin önüne takılan filtreler veya onların üzerine sürülen yağ
ya da vazelin görüntünün flulaşmasına, görüntünün fotoğraftaki gibi hareketi anlatacak
biçimde üstüste pozlanmasına yardımcı olması , objektif teknolojisini anlam yaratma
adına kullanma konusuna iyi bir örnek olur.
77
. Vinç; Standart vinç sisteminin oranlı olarak küçültülmüş ve sinema kamerasını seri biçimde
dolaştırabilecek biçimde tasarlanmış olanı.
78
. Dolly; Kamera sehpasının altına takılan üç tekerlekli sistem .
79
. Steadicam; İçinde stabilite sağlamaya yarayan , ağırlık merkezinin hızla değişimini dengeleyen
taşıma sistemi .
80
. Louma; Vinç sisteminin uzaktan kumandalı versiyonu.
81
. Tripod; Üç ayaklı kamera sehpası.
73
Her ne kadar sonuç ile ilgili olup, konumuzdan uzak görünse de, perde gelişimi
görüntüye ve anlatıma etki eden bir elemandır.Çünkü en başta belirttiğimiz gibi
esasında görüntü yönetmeni tek bir amaç için uğraşır. O da perde üzerinde yansıtacak
doğru bir görüntü elde etmek.
74
Ritmik kurguya uygun olmayan geniş perde, bu özelliği ile uzun çekimler için
yönetmenleri cesaretlendirmiştir. Geniş perdenin çerçeve üzerindeki etkisi
büyüktür.Onu büyütür ve derinlik kazandırır.Belli bir uzaklığa kadar çerçeve içindeki
herşeyi önden arkaya, aynı netlik ve seçiklikle gösterir.Bu tür uygulamalar net olarak
algılama için perdede yeterince uzun süre kalmalıdır.Uzun süreyle aynı görüntünün
perde üzerinde kalmasının , seyircinin dikkatini yoğunlaştırmak veya detayların
seçilebilmesine yardımcı olmak gibi faydalı işlevleri vardır. Artık seyircinin
algılamasında tıpkı fotoğraftaki gibi uzun süreli, durağan, sabit görüntüler etkilidir ve
kurgu önemsizdir.Uzun çekimle bağlantılı olarak ele alınan bu işlemler aslında
gerçeğin daha tam ve daha bütün halinde, parçalanmamış,değiştirilmemiş biçimde
yansıtılmasına yönelik bir eğilime geri dönerler.
BİRLİK
Birlik ilkesi düzenlenen görselin kendi içinde bütün halinde olması ,yeterli ve
eksiksiz olması anlamına gelir.Bu kural bozulsa bile bilinçli bozulur ve anlatımı
desteklemek içindir. Işıklı alanlar ve koyu alanlar birbirini tamamlar ve eksiksiz bir
sahne oluştururlar.
DENGE
Bir görsel kompozisyonda her bir öğenin ayrı bir ağırlığı vardır. Bu öğeler
çerçeve içinde yine bilinçli ve anlatımı destekleyecek bir şekilde dengeli veya
dengesiz biçimde düzenlenebilir. Bir cismin görsel ağırlığına boyutlarıyla beraber ,
77
rengi, durduğu yer ve hikaye içindeki önemi de etki eder.Denge unsurunu kurabilecek
veya bozabilecek sayısız etken bulunabilir.
GÖRSEL GERİLİM
Çerçeve içindeki unsurların aşırı kusursuz bir denge içinde olmasının
yaratacağı monotonluğu önlemek amacıyla, öğelerin bulundukları yerleri ve duruşları
düzenleme sırasında göz önünde bulundurulan temel ilkedir. Dengelenmiş ya da
dengelenmemiş kompozisyonda öğeler arasındaki canlılığı korumaya yöneliktir.
RİTİM
Belli bir aralıkta tekrarlanan benzer unsurlar çerçevenin içinde bir doku veya
motif oluşturabilirler.Mekana ya da sahnenin ağırlığına olan vurguyu arttırır,ve
sahneyi düzenler.
78
ORANTI
Güzel sanatların tüm dallarında olduğu gibi sinematografide de orantı temel bir
ilkedir.Cisimlerin kendi içlerinde ya da birbirlerinin arasında çerçeve içinde durdukları
yer ve kapladıkları alan göz önünde bulundurularak değerlendirilen bu ilke, evrendeki
herşeyin arasında matematiksel bir denge bulunduğunu söyleyen Klasik Yunan
felsefesinden yola çıkar.
KONTRAST
Kontrast çerçeve içindeki öğelerin, aydınlanma derecelerine göre değişen
niteliğidir.Bu derecelendirmeyle, cisimlerin renk ,doku, açık/koyu değerleri değişir.
Değişen bu değerlerle öğelerin kompozisyon içindeki önemi ve daha geniş ölçekte
çerçevenin kendi içindeki yapılanması etkilenir. Derinlik ve mekansal ilişkilerin
düzenlenmesinde önemlidir.Duygu ve öykü anlatımında da belirleyicidir. Kontrastı
yüksek bir sahne düşük bir sahneye göre adrenalini daha fazla yükselten, korku ,
aksiyon veya sevinç, neşe, mutluluk gibi aşkın duyguların temsil eden bir niteliğe
sahiptir.
Kontrastın düşük olduğu bir sahne ise olumlu duygular içerse bile çoğunlukla
daha dingin bir atmosfer yaratır.Ancak tüm bu değerlendirmeler, anlatımda bir kontrast
yaratmak ve izleyiciyi sahneye yabancılaştırarak , sahnenin gerilimi üzerinde
oynamalar yapmak amacıyla tersine de kullanılabilir.
DOKU
Doku sadece doğada bulunan cisimlerin kendisine has bir özellik olduğundan,
iki boyutlu dünyadaki varlığı da cismi gerçeğe yakın kılmanın bir başka
yoludur.Cisimlerin dokusu, onun gerçekliğini, yakınlığını-uzaklığını ,
değerlendirmemizde bize yardımcı olur.
YÖNLÜLÜK
Yönlülük çerçeve içindeki figürün duruşunu veya hareket yönünü belirler.Bu
kadraj içindeki diğer nesnelerin durumunu ve kompozisyonu etkiler.Simetrik olmayan
herşey yönlüdür ve herşeyde bir yönlülük durumu vardır.
DERİNLİK
Üçüncü boyutu perdeye aktarırken dikkat edilmesi gereken en temel unsur ,
onun üzerinde derinlik hissiyatı yaratmaktır.Bunun tersi de geçerli olabilir.Yani
yassıltma dediğimiz,boyutsuzlaştırmayı da anlatımımıza efektif bir biçimde dahil
edebiliriz. Derinlik katabilmek için kullanılan birkaç yöntem vardır;
Göreli Boyut
İnsan algısındaki birtakım yanılsamalardan faydalanmak suretiyle, cisimlerin
göreceli olarak sıralanması derinlik hissiyatını kuvvetlendirir.Boyutlar arasında orantı
kurma birçok görsel yanılsamanın temel malzemesidir. Bu kompozisyon aracı ile
cismin derinlik hissiyatı seyircide bilinçsiz bir şekilde oluşur.
81
Dikey Konumlandırma
Cisimlerin algılanmasında yerçekimi önemli bir etkendir.Cisimlerin boylarına
göre çerçeve düzenlenmesi derinlik için bir ipucudur. Özellikle Batı uygarlığının
çizgisel perspektifine dayanmayan Asya sanatında bu önemli bir yer tutar.
Sol/Sağ
Özellikle Batı dünyasının kültürel koşullanmasına dayalı olarak -özellikle
okuma alışkanlıklarından kaynaklanan bir şekilde- bir çerçevenin okumasına
başlarken izleyicinin sol taraftan sağ tarafa doğru tarama yapması doğaldır.Bu unsur
çerçeve içine dizilmiş öğelerin görsel ağırlığına ve vurgusuna etki eder.Gözün
çerçeveyi nasıl taradığı ve nasıl sıralama yaptığı ,ve ardından gelen kompozisyondaki
82
Çizgisel Perspektif
Rönesansın sanata kazandırığı “Çizgisel Perspektif” Batı dünyasına özgü bir
unsurdur.Kurallarını ilk olarak Brunelleschi'nin gözlemlerini inceleyen mimar ve
ressam Leon Battista Alberti (1406-1472) koydu.Film yapımcıları için teknik
detaylarını bilmek gerekmese de, kadraj içinde derinlik hissiyatını kontrol edebilmek
amacıyla temel prensiplerini bilmek gereklidir.
Boy Kısaltma
Boy kısaltması, cismin gözle olan mesafesinden kaynaklanan bir optik
olgudur.Yakın duran objeler büyük uzak duran objeler küçük durduğundan dolayı,
cismin bir parçası gözümüze geri kalanından daha yakında durduğunda aradaki boyut
farkı derinlik algısı oluşturur, boyut hakkında fikir verir.
Atmosferik Perspektif
Hava perspektifi de denen bu derinlik düzenleyici unsur , havanın içindeki
mevcut su buharının yarattığı netsizlik ve kontrast düşüklüğü ile derinlik konusunda
bize fikir vermesidir.Gerçekliğe daha fazla yaklaşmak mümkündür.Uzak mesafedeki
cisimlerin detayları az ve renkleri solgundur. Daha yakındakilerin ise detayları gittikçe
artar ve renkleri daha canlı gözükür.Bunun nedeni, su buharının daha uzun dalga
boyundaki ışınları emmesi, daha kısa dalga boyundaki ışınları ise
geçirmesidir.Dolayısıyla renk tonları ve detayların inceliğinden cismin bize olan
uzaklığı belirlenebilir ve derinlik algısı oluşur.
4.1.2.8- “La Site de Enfants
Perdus/Kayıp Çocuklar
Kenti”filminden bir
görüntü,Jean Pierre
Jeuneut,1995.
Hüzün ve yalnızlığı ,duman ve
sis ile daha da kuvvetlendiren
görüntü yönetmeni istediği
etkiyi almıştır.
ÇİZGİ
Çizgi açık veya kapalı görsel düzenlemenin değişmezidir.Etkisi güçlü ve
kullanımı çok yönlüdür.Çok basit birkaç çizgi ile mekan ve görüntü göz tarafından
algılanabilecek hale getirilebilir. Çizgiler çok çeşitlidir.
Çeşitli kompozisyon çizgilerinin yorumlanışı şu şekildedir;
-Düz çizgiler erkeksilik, kudret ifadesidir,
-Yumuşak nitelikli çizgiler dişilik,narin nitelikler ifadesidir,
-Keskin kavisli çizgiler devinim ve canlılık ifadesidir,
-Gittikçe incelen uçları olan uzun dikey kavisler asil bir güzellik ve melankoli
ifadesidir,
-Uzun yatay çizgiler sükunet ve huzur ifadesidir,işin ilginç yanı , bu çizgiler
hız da anlatabilir,çünkü iki nokta arasında en kısa yol düz bir çizgidir,
-Uzun dikey çizgiler kudret ve ağırbaşlılık ifadesidir,
85
-Kıvrımlı çizgi; ters “S” biçiminde olan bu çizgi çeşidi,içsel bir uyumu ve
dengeyi temsil eder.Görsel sanatlarda Klasik Yunan'dan beri kullanılır .
FORM
Tüm nesnelerin bir formu vardır.Fiziksel formlar tanınabilir ama izleyicinin
gözünün hareket ederek ,bir cisimden diğerine gitmesiyle oluşan formlar,kolayca fark
edilmezler.Pekçok soyut form izleyicinin zihninde birkaç fiziksel nesne tarafından
yaratılan uzam içinde var olur.Bir kişi ya da nesneden diğerine yapılan göz hareketi bir
üçgen bir daire vs. formları tanımlayabilir.Birçok tecrübeli kameraman bilinçaltından
belirli kompozisyon formlarını hiç çözümlemeden kullanır.
“L” biçiminde formlar resmiyetten uzaktır. Tabanla dik bölümü bir arada
verdiklerinden çok esnektirler. “L” şekli tabanı ile sükunet, çerçevede yükselen kişi,
ya da nesnenin kullanımı yolu ile de ağırbaşlılık sağlayabilir.En güçlü „L“
kompozisyonu dikey kısmı çerçeveyi sağdan veya soldan dikey olarak 1/3'e bölen
çizgi ile çakıştığında olur.
Üçte bir kuralı , herhangi bir kompozisyon gruplamasına başlarken, ilk adımın,
sahnedeki en önemli ilgi odağını , iç çizgilerin kesiştiği dört noktadan birine
yerleştirmek olduğunu ileri sürer.
Baş Boşluğu
Karakterin başının üstünden , çerçevenin kenarına kadar olan boşluğun
büyüklüğü ile ilgilidir. Bu boşluk bilgi aktarmaz , dolayısıyla kayıp olarak görülür ,
ancak yakın plan portre çekimleri dışında başın üstü kesilmemelidir.Dolayısıyla
mümkün olan en küçük boşluğu bırakmak en iyi yoldur.Sadece çok yakın plan
-close up-85 çekimlerde başın üstü ve çeneye kadar kesim yapılabilir .Bu vurguyu
arttıran bir unsurdur.O zaman boşluğa gerek yoktur,çünkü vurgu yüzdedir.
Burun Boşluğu
Burun boşluğu ise karakterin bakış yönüyle ilgilidir. Karakterin döndüğü yöne
doğru oluşan bakış yönünün bir ağırlığı vardır.Negatif bir uzam yaratır.Gösterilmeyeni
de tarif eden güçlü bir anlamı vardır.Bu yolla çerçeve içindeki denge kurulur, ötekine
vurgu yapılır.Anlatılmayana veya sır olana işaret eder.Dolayısıyla karakter başını bir
yöne doğru ne kadar çevirirse o yöne doğru o kadar boşluk bırakmak gerekir.
Ayrıca “boy çekimi” denilen geniş planlar, “amerikan planı” denilen bel
hizasının aşağısından bakış seviyesine sahip boy çekimi, “büst çekimi” denilen orta
plan çekim ve “yakın çekim” denilen konuya en yakın bakış noktasında duran ve onun
sahip olduğu tüm detayları kaydeden çerçeveleme tarzları, yukarıdaki tüm öğelerin
birleşiminden ortaya çıkarak daha sonra kalıplaşmışlardır.
91
*Yukarıdaki tüm örnekler Carol Reed'in yönetmiş olduğu “The Third Man/Üçüncü
Adam”(1949/ABD) filminden alınmıştır.
Çerçevenin işlevleri
Çerçeveleme filmin biçimini oluşturma sırasında belirleyicidir ve birtakım
kurallara bağlıdır.Fakat bunlar kesin kurallar değildir.Çünkü diğer sinematografik
unsurlar gibi , çerçevenin özellikleri de ifade etmek istediğimiz düşünceye göre
değişir.Örneğin; aşağıdan yukarıya doğru yapılan çerçeve her zaman için konuyu
yüceltme anlamına gelmez. Bir karakterin ya da mekanın hantallığını göstermek,
harabe ,yıkıntı, ya da terkedilmişlik duygusunu verebilmek için de
kullanılabilir.Konuya olan bakış açısı yukarıdan aşağıya doğru düzenlendiğinde ise,
genellikle izleyicide çerçeve içindeki karaktere karşı bir acıma duygusu
uyandırır.Ancak yukarıdan aşağıya bakış da, her zaman acıma değildir. Bazı
92
zamanlarda bir yükseklik anlatımı olarak da kullanılabilir. Genel tanıtma planı veya
Uzak Doğu estetik anlayışında perspektif düzenlemesinin bir yolu da olabilir.86
Son olarak, bakış açısının tüm niteliklerini bir karakterin fiziksel özelliklerine
göre düzenleyen, olayları onun gözünden değerlendiren “Karakterin Görüş Açısı”
. Bkz,”Dikey Konumlandırma”,S/81
86
( Point of View)88 vardır.Bu bakış açısı bize mekanı ya da olayları, film karakterinin
tüm fiziksel özelliklerine göre - boy, duruş yüksekliği, bilinç durumu, mesafe, vs.-
anlatır.
Kenarların Gücü
. A.g.e.
88
94
Durağan Çerçeve
Durağan çerçeve sahne önü bakışıdır.Burda bir tiyatro sahnesindeymişiz gibi
oyuncularla aramızda herhangi bir engel yokmuşçasına karşı karşıya kalırız.Biz
gözlemci üçüncü şahıs oluruz; standart optik89 kullanılmışsa , bakış seviyesi düz ve
göz hizasındaysa, kamera da sabit ise bu durağan çerçevedir.Durağan çerçeveye de
diğer çerçevelemeler gibi birçok anlam yüklenebilir.Sadeliğinden dolayı anlatımda
zayıf değildir, tersine yüklüdür.Bakış açısı ve dünya görüşü açısından imalar
taşıyabilir90.
89
.Standart Optik; Filmin bir karesinin diagonaline eşit uzunluk standart optik'in odak uzaklığını
verir.35mm fotoğraf filminde 50mm odak uzaklığına sahip bir objektife,35mm sinema filminde ise
24mm odak uzaklığına sahip bir objektife denk gelir.Deformasyon veya planları üstüste bindirme
yoktur.
90
.Blain BROWN, Sinematografi:Kuram ve Uygulama, Hil Yayınları, Sayfa 54.
95
Eğik Çerçeve
Planların birçoğunda kameranın terazide91 olması tercih edilen bir durumdur.Bu
önemli bir durumdur ,çünkü insan gözü yatayların yatay olmasından çok dikeylerin
dikey olmamasından sıkıntı duyar.Kamera teraziden çıkarsa tüm dikey çizgiler
bozulmaya başlar.
4.2.1.2-”The Third
Man/Üçüncü Adam”,Carol
Reed,1949,ABD.
Görüntü yönetmeni
tekinsiz olmayan durumu
eğik kadrajla vermeye
çalışmıştır.
.Terazide olma;dengede durma; stabil olurken, aynı zamanda ufuk çizgisinin çerçevenin alt kenarına
91
4.3 Aydınlatma
4.3.1.1- “Güneş
Sistemi Etrafında
Ders Veren
Filozof”, Joseph
of Derry ,Derry
Müzesi , İngiltere.
. Sir Isaac NEWTON; Fizik alanında çalışan ve yerçekimi kanunlarını açıklayan bilim adamı.
93
99
4.3.1.2-“Aziz Matta'nın
Çağrılışı”,Michelangelo
Merisi da Caravaggio,
Contarelli Şapeli, San
Luigi dei Francesi
Kilisesi, Roma.
. A.g.e.
99
104
Bir görüntü grinin tüm değerlerini içerebileceği gibi aynı zamanda yüksek
kontrastlı, detaysız siyah ve beyaz da olabilir.Renklerin dizilimi de, ifade biçiminin
yerleşmiş standartlarını ve mevcut teknolojisini kullandığı için,en az siyah-beyaz
dönemdeki ton dizilimi kadar zordur. Dokular ve detaylar açıkça görülebilir veya
tam tersi şekilde pusun içinde kayıp olabilir. Yönetmen, tüm bunları film duyarkatının
üzerinde , pozlandırma ya da yıkama sırasında manipülasyonlar yaparak elde
edebilir.
İnsanın görmesi , renge , forma, dokuya veya diğer resimsel değerlere karşı
çok hassastır. Bu sebepten dolayı kontrastın düzenlenmesi, görüntü yönetmeninin
izleyiciye çerçevenin işaret etmek istediği yerini göstermesinde büyük yardımcıdır.
Görüntü yönetmeni, kontrastı çeşitli yollarla kontrol eder. Genellikle duyarlılığı
düşük, yavaş filmler, kontrast görüntü verirler. Aynı şekilde duyarlı ve hızlı filmler ise
daha düşük kontrastlıdır ve daha yumuşak görüntü veren filmlerdir100. Çekim
esnasında sette kullanılan ışık miktarı ve bunun sahneye dağılımı kontrasta etki eden
unsurlardan biridir. Işık kaynaklarının önüne konulan yumuşatıcı filtreler veya
toplayıcı ve ışığı sert karakterli hale getiren spotlar, ışığın direkt sahneye düşmesi ile
tavandan yansıyarak sahneye düşmesi arasındaki fark, ışığın set içinde dizilimi ve
kullanılan yansıtıcılar, sahnenin, daha sonra da filmin genel kontrastını düzenleyen
öğelerdir. Görüntü yönetmeni ayrıca kontrastı artırmak için klasik banyo prosedüründe
de birtakım değişiklikler yapabilir. Banyonun gücünde, ısısında ve süresinde
oynayarak benzer sonuçları elde edebilirler.
şiddeti karşısında pozlanması için gereken sürenin uzayıp kısalmasını belirleyen değerdir.
106
bir film kullanılmıştır- , hem fazla pozlamaya, hem de yıkama esnasındaki oynamalara
bağlı olarak elde edilebilir.
4.4.1.1-”Crime of Mr.Lange/Bay
Lange'ın Suçu” filminden bir
görüntü, Jean Renoir,1936,
Fransa.
4.4.1.2-”Wild Strawberries/Yaban
Çilekleri” filminden bir görüntü ,
Ingmar Bergman,1957,İsveç.
Değişik film türleri , geniş ölçüde kontrast elde etmeye yardımcı olur. Mesela
Technicolor markası diğer filmlerden keskin ayırma gücü ile belirgin ve yoğun
rengiyle ayrılır.”Meet Me In Saint Louis” (Sen Luiz'de
Buluşalım,1944,Yön:Vincente Minelli,Gör.Yön:George Folsey) filmi bunun güzel
örneklerinden biridir.Görüntü yönetmeni George Folsey, dönemin illüstratif renk
kullanımı tarzına yakın duran bu efekti filmin neşeli ve eğlenceli havasını
tamamlayan bir görsel unsur olarak kullanmıştır. Technicolor'dan doğru görüntü elde
edilmesi ancak özel üretim kameralarla ve karmaşık baskı yöntemleri ile mümkün
olabiliyordu102.Bir başka örnekse, Sovyet film yapımcılarının , özellikle düşük
kontrastlı, soğuk mavi tonlarda filmleri kullanmış olmalarıdır . Örneğin; Andrei
Tarkovsky bu tekniği , “Stalker” (İzci,1979,Yön:Andrei Tarkovsky,Görüntü
Yönetmenleri;Aleksandr Knyazhinsky,Georgi Rerberg) isimli filminde kullanmış,ve
filmin sürrealist atmosferini ve koruma altındaki, mistik bir mekanı bu “monokrom”
renk düzenlemesiyle başarmış, filme su altında geçiyormuş havası vermiştir103.
. A.g.e,Sayfa 212.
102
.A.g.e.
103
108
4.4.1.4- “Meet Me in
St.Louis/St.Louis'de
Bulışalım”filminden bir görüntü,
Vincente Minelli, 1944,ABD.
Canlı ve parlak renklerin kullanımı
ile filmin neşeli havası
destekleniyor.
4.4.1.5-”Stalker/İz
Sürücü”filminden bir görüntü,
Andrei Tarkovsky,1979,SSCB.
Filmin mavi ve koyu tonu ,basık ve
sıkıntılı atmosferi ve su diyarını
vurgulu bir biçimde anlatmaya
yardımcı olur.
4.4.1.6-”Cenere” filminden
bir görüntü, Arturo
Ambrosio,1916,İtalya.
.A.g.e.
105
110
Renk eklemenin az kullanılan ve de zahmetli bir başka metodu ise “el ile
renklendirme”dir.Filmin her parçası kare kare el ile renklendirilir. Eisenstein'ın
“Potemkin Zırhlısı”( Yön : Sergey M. Eisenstein , 1925 , Görüntü Yönetmenleri;
Vladimir Popov, Eduard Tisse) filminde mavi gökyüzüne karşı kırmızı bayrak
görüntüsü bu şekilde elde edilmiştir.Bu yöntemin uygulamasının çağdaş bir versiyonu
da Steven Spielberg'ün yönettiği 1993 tarihli “Schindler'in Listesi” (Schindler's
List,1993,Yön:Steven Spielberg,Gör.Yön;Janusz Kaminski) adlı filmde görülür.Bu
filmde naziler tarafından götürülen küçük bir kızın paltosu kırmızı renge
boyanmıştır.Burada görüntü yönetmeni Januzs Kaminski kızı kurtuluş ümidinin
temsili olarak görmüştür ki ona yaşamın rengi olan capcanlı bir kırmızı rengi vermiştir.
4.4.1.9- “Schindler's
List/Schindler'in Listesi” filminden
bir görüntü, Steven
Spielberg,1993,ABD.
4.4.1.10- “Touch of
Evil/Şeytanın Dokunuşu”,
Orson Welles,1958,ABD.
Pozlandırma kamera veya ışıkların önüne konan cam veya jelatin filtrelerle de
değiştirilebilir.Filtre ile tonlarda yapılan değişiklik oldukça keskin ve radikal sonuçlar
doğurur.Filtre ışığın bir kısmını emdiği için aydınlatma şiddetini de değiştirebilir; o
112
kadar ki filtre ile gündüz çekilen bir sahneyi gece çekilmiş gibi gösterebilir.Bu filtre
“Gece Filtresi”107 adını alır.Aynı zamanda Hollywood'da 20'li yıllarda “Göz
Kamaştırıcı”(glamorous) tabir edilen görüntüyü yaratmak için özellikle
aktrislere,ışığı dağıtıcı ,yumuşatıcı etkisi olan filtreler de kullanılırdı.
. Gri Kart; Film pozlandırmasında yansıyan ışık için kabul edilen referans kartıdır.
108
113
Yakın objelerin büyük uzaktaki objelerin ise küçük görünmesi şeklinde basitçe
anlatılabilen perspektif kuralı, gözün mercek sisteminin cisimlerden gelen ışığı
kaydetmesi, boyutlar, oranlar hakkında bilgi vermesi ve cisimler arasındaki uzamsal
bağı oluşturması yoluyla çalışır.
sıkışır, alan derinliği azalır objektif aksı yönündeki hareketleri yavaşlatır (üstüne doğru
gelen objeleri oldukları yerdeymiş gibi gösterir). Görüntüler dürbün ya da teleskoptan
bakılınca olduğu gibi üstüste biner.
Uzun odak uzaklığının bir sonucu olan , sınırlı alan derinliği bir karakteri
mekanda tek başına vurgulamak için kullanılabilir.Ön ve arka planlardaki cisimler
birbirlerine yakın gibi dursalar da odağın dışında kalırlar.Plan ilgisiz üçüncü şahıs
bakış açısı havası kazanabilir.Bu ilgisizlik , uzayın sıkıştırılması ile , gerçek dünyanın
derinliksiz bir yüzeye yansıtıldığı duygusunu elle tutulur hale getirir,hatta bu hissiyatı
daha da güçlendirir.
Telefoto, sinemada özel ifadeler için de kullanılır. Bir örneğini yine Godfrey
Reggio'nun “Koyaanisqatsi”( 1982 , Yönetmen : Godfrey Reggio , Görüntü
Yönetmeni ; Ron Fricke ) filminde görürüz.Şehrin içinden havaalanına yöneltilmiş
lens, fonda piste inen uçağı otoyola iniyormuş gibi göstererek,şehir hayatının karmaşık
yapısına, içiçeliğine ve endüstriyelleşmesine vurgu yapmak amacındadır.
4.4.2.1.4-”Koyaanisqatsi” filminden
bir görüntü , Godfrey Reggio, 1982,
ABD.
117
Bir başka kullanım ise daha önce geniş açının yakaladığı , figürler arasındaki
derinliği koruma etkisinin tam tersidir. Bu efekt figürler arasında bir mesafe yokmuş
gibi algılanmasına yol açar.Figürler eşit boyutta ve birbirlerine yakın dururlar.Örneğin
Akira Kurosawa'nın “Kızıl Sakal” (Red Beard , 1965 , Yön : Akira Kurosawa,
Gör.Yön; Asakazu Nakai) filminde , görüntü yönetmeni Asakazu Nakai , Asya
perspektif anlayışına göre derinliği kaybetmek amaçlı böyle bir efekt kullanmıştır.
118
4.4.2.1.9-”Görüşme/Conversation“ 4.4.2.1.10-”Görüşme/Conversation“
filminden bir görüntü,,Francis Ford filminden bir görüntü,,Francis Ford
Coppola,1974 ,ABD. Coppola,1974 ,ABD.
Önce karakterler geniş açılı optikle Daha sonra „zoom“ özelliği kullanılan
bakılır. optik tele konumuna geçer.
120
1940 'larda , Hollywood'da , seçici netlik ile yapılan yakın plan çekimleri
popülerdi.Öndeki yüzler çok keskin arka plan ise oldukça flu
gözüküyordu.Günümüzde objektiflerin gelişimi ile planlar arasında bir seçim
yapabilmemiz mümkün olmuştur.Özellikle uzun odak uzaklıklı objektiflerde,
kameramanlar, sınırlı alan derinliğinden faydalanırlar. “Baba” (The Godfather,1972,
Yön:Francis Ford Coppola,Gör.Yön:Gordon Willis) filminde görüntü yönetmeni
Gordon Willis,vurguyu arttırabilmek için ön ve arka planı netsiz, orta planı da net
121
bırakır.Aynı zamanda tabanca ile ateş etmesi esnasında, vurguyu Michael Corleone
karakterini oynayan Al Pacino'nun sıkıntılı yüz mimiklerine kaydırırken, alan
derinliğinden faydalanır.
4.4.2.2.2-“Yurttaş Kane/Citizen
Kane“ filminden bir görüntü ,
Orson Welles , 1941 , ABD.
Bu fotoğrafta en önden en
arkaya kadar üç plan vardır.
.Deep Focus-Sonsuz Netlik; Kadraj içinde objektifin ekseninde dizilmiş tüm katmanların, en önden
109
4.4.2.2.5- “Paris'te Son Tango/Last Tango in 4.4.2.2.6- “Paris'te Son Tango/Last Tango in
Paris“ filminden bir görüntü , Bernardo Paris“ filminden bir görüntü , Bernardo
Bertolucci,1972,İtalya,Fransa. Bertolucci,1972,İtalya,Fransa.
İlk karede dikkatler ve vurgu ön planda erkek İkinci karede ise dikkatler erkek karakterin
karakterin üzerindedir. dikkatini çektiği kadın karaktere geçer.
.Seçmeli Netlik; Alan derinliğinin kaldırılıp netliğin bir düzlemle sınırlı tutulmasıdır.
110
124
Birbirine çok uzak , aynı anda net olamayacak iki figür arasında tercihte
bulunularak , birinden birine , konudaki ağırlığına göre netlik yapılır. Farklı şekilde ,
birbirine çok yakın duran iki figür söz konusuysa birinci kamera asistanı ara bir
noktaya netlik yapar ve netliği ileri geri kaydırır.Tüm bunlar seçmeli netliğin farklı
uygulama yollarıdır.
ötekine geçmesidir.(bkz,resim:4.4.2.2.5/4.4.2.2.6,sayfa123)
125
Üst Açı
Kameranın göz hizasından yukarıda olması ile ilgilidir. Konunun üzerine
basılmıştır. Boyutları küçülmüş,önemi azalmıştır. Ama konu çok büyük bir alana
yayılmış ise konunun önemi azalmaz. Daha çok bu mekanın ve onun içeriğinin tanıtma
planı olur.
Üst açı doğası gereği nesneldir. Dikey düzlemde karakterden uzaklaşan kamera
nesnelleşir ve bir üçüncü şahıs bakış açısına dönüşür.Çok yüksek bir bakış açısı ise
“Tanrının Bakış Açısı”dır. Sahnedeki olan biteni görür herşeyin üstünde,herşeye
hakim felsefi bir bakıştır.
4.4.2.3.1-“North by
Northwest/ Kuzey ,
Kuzeybatı” filminden bir
görüntü , Alfred Hitchcock,
1959 , ABD.
126
Alt Açı
Alt açıda ise , sadece karakterin gördüğü ve bildiği ile yetiniriz.Ondan daha
geniş görme ve bilgi edinme şansımız yoktur.Karakterin yaşadığı şaşkınlık ve
esrarengizlik duygusunu paylaşır, daha sonra yaşayacağı şok ya da gerilim duygusuna
hazırlık yaparız.Karakterle bütünleşen açı alt açı ise , onun sezgilerini ve olacakları
bilmemesinden kaynaklı endişelerini hissederiz.
Alt açıda , üst açıda olduğu gibi insanın göz seviyesinden uzaklaşınca,
karakterlerle özdeşleşme imkanı azalsa da, yine de üst açıdan daha fazla öznel bir
bakış açısına sahiptir.Bunun nedeni daha yükseğe doğal yollardan ulaşamamamız hep
bir yardımcı öğeye ihtiyacımız olduğunu bilmemizdir. Oysa ki aşağı inmek için
herhangi bir destek gerekmez çünkü yerçekimi bize yardımcı olmaktadır.
Bir planın öznellik derecesi, hakkında bilgimiz olan şeylerle ilişkisine göre
değişir; çok alçak bir açı bir köpeğin , göz seviyesinde bir açı peşimizde olan birinin ,
2 ya da 3 metre yüksekteki bir açının, bir devin ya da bir robotun bakış açısı olması söz
konusu olabilir.Bunlardan başka bilgimiz yoksa artık bu plan öznel değil nesnel bir
plandır.
Bir başka yöntem ise sessiz sinema döneminde kullanılan , “cam fon üzerine
yansıtma”112 yöntemidir.Cam üzerine çizilen dekor içinde beliren figürler, sanki o
dekorun içindeymiş gibi filme alınmışlardır.
. “Superimposition”; A.g.e
113
128
114
. “Projection Process”; A.g.e
115
. “Matte Process” ; A.g.e
116
. “Rear Projection” ; A.g.e
129
4.4.4.3-“North
byNorthwest/Kuzey,Kuzeybatı”
filminden bir görüntü ,Alfred
Hitchcock,1959,ABD.
Başrol oyuncusu Cary Grant 'in
uçak ile kovalamaca sahnesi
“Arka projeksiyon” yöntemi ile
çekilmiştir.
117
. “Front Projection” ; A.g.e
130
4.4.4.9-“Yüzüklerin
Efendisi/Lord of the
Rings”filminden bir görüntü,
2001,Peter Jackson,Amerika ,
Yeni Zelanda.
direkt kullanarak oluşturduğu bir ifade yöntemi vardır.Tüm bunların atası olarak
sinemanın varoluşundan çok önce teknoloji geliştiren hatta ona zemin hazırlayan bir
isim vardır: Eadweard Muybridge. Kendisi birinci bölümde geçtiği üzere , yarış
sahasında düz çizgide koşan bir atın hareketini ,yanyana dizilmiş bir kamera düzeneği
ile görüntülemiştir.Bütün kameraların perde sistemleri hipodromun zeminine gerilmiş
iplere bağlanmıştır ve at bu iplerden herbirini koparışında, bağlı olduğu kamera
harekete geçirmiştir ve atın fotoğrafını çekmiştir. Daha sonra Muybridge bu
görüntüleri bir cam disk üzerinde yanyana getirir. Işığa doğru tutulup çevrildiğinde ,
basit, ilkel bir animasyon üreten “Zoetrope”u120 kullanmıştır.Bunun üzerine
Zoopraxiscope121'u geliştirmiştir. Bu keşif Thomas Edison'dan, Lumiére kardeşlere
kadar birçok kaşifi etkilemiştir.Sinema kamerasının icadından sonra da,filmin akma
hızı bu yöntemle anlam yaratmak isteyen sinemacıların uğraş alanı olmuştur.Bunların
belli başlıları, ağır çekim, mermi hızı/askıda kalan hareket , time lapse ve durağan
(fotoğrafik/stop-motion ) animasyondur.
Hareketin hızı üzerinde oynamayı sağlayan sahnenin çekilme hızı ile oynatma
hızı arasındaki bağıntıdır.İki parametre de saniye başına düşen kare hesabıyla
yapılır.Sessiz sinema döneminde bu saniyede 16 ile 20 kare arasındaki hızlarda
yapılmaktaydı.1920 ortalarına doğru kare sayısı arttı, ancak 1920 lerin sonlarına doğru
120
. Bkz,bölüm 2.2.2, Sayfa 14.
121
. Bkz.bölüm 2.2.2 ,Sayfa 14.
134
sesin sinemaya girişiyle , görüntü ile sesi senkronize etmek amacıyla görüntüleme hızı,
hem çekim sırasında hem de oynatma sırasında saniyede 24 kareye sabitlendi.
Kaydedilmiş hareketin doğru hızda akması için çekim hızıyla gösterim hızının
birbirine eşit olması gerekir.Örneğin; saniyede 16 ila 20 kare arasında çekilmiş sessiz
film görüntülerini saniyede 24 kare oynatan bir projeksiyon aleti ile gösterince bir
takım hareketler olduğundan daha hızlı görünür.Bu yüzden o filmleri normal devinim
hızıyla izlemek için saniyede 16-20 kare gösteren projektörlerle oynatmak
gerekmektedir.
4.5.1.2-“Nosferatu”,F.W
Murnau,1922,Almanya.
Vampirin hızla ilgili süper güçlerini
irdelemek için düşük kare
çekiliyor,daha sonra normal hızda
oynatıldığında karakter hızlı yer
değiştiriyormuş gibi gözükür.
4.5.1.3-”Koyaanisqatsi”,
Godfrey
Reggio,1982,ABD.
4.5.1.1.1- “Slow-Motion/Ağır
Çekim” yöntemini analog
biçimde gösteren şema.
İkinci yöntem ise, dijital ortamda ağır çekim de denilen “kare arasına kare
ekleme yöntemi”dir.Bu yöntemde , film baskıya gitmeden önce , istenilen görüntünün
yavaşlatılması için , aynı sahneden alınmış , hareketin benzer görüntüleri,diğerlerinin
arasına eklenerek hareket yavaşlatılır.Böylelikle saniyede akan kare sayısı yine
artacak ve yine gösterim hızının normal sayısının üstünde kare aktığı için görüntü
yavaşlamış gibi görünecektir.
Askıda kalan hareket, ağır çekim tekniğinin , bilgisayar destekli tasarımla daha
ileri ve daha kapsamlı bir teknik olarak günümüz filmlerine uygulanmış
şeklidir.Tekniği tanımlayan belli başlı özellikleri olarak; çıplak gözle görülemeyen
veya filme kaydedilemeyecek hızlarda gerçekleşen olayları (havada hareket eden
mermiler) ağır çekimde kaydedilebilecek hıza indirgemesidir.Ayrıca bu sinematografik
özelliğin kamera açısından doğan avantajıyla - izleyenin bakış açısından , setin veya
mekanın çevresinden dolanarak - meydana gelen hareketi, detaylı bir biçimde
kaydedebilecek özelliklere sahip olduğunu söyleyebiliriz.
123
. Perde Hızı; Fotoğraf makinasının obtüratör hızı.
139
Bu görüntüde fonda duran “Green Box” 'ın (Yeşil Kutu) amacı daha sonra
125
CGI yardımıyla, üzeri doldurularak figürün içinde bulunduğu mekanı oluşturacak
olmasıdır.Daha önce bahsi geçen çizim yönteminin, bilgisayar teknolojisi ve
programlamanın yardımıyla gelişmiş halidir.Bu görüntünün çekim aşamasında fonu
oluşturan green box fon,hem fotoğraf makinalarının ardına saklandığı bir fon , hem de
daha sonra CGI desteğiyle,karakterin içinde bulunduğu mekanı oluşturan görüntünün
üzerine yerleştirileceği bir satıh oluşturur .Daha önce bahsi geçen çizim yönteminin
bilgisayar desteğiyle daha ileri götürülmüş halidir.Bu noktada adı geçen filmin görüntü
124
. Gecikme Hızı; Fotoğraf makinaları bu düzende çalışırken peşi sıra çalışmak zorundadırlar.Çünkü
hepsi aynı anda çalışaydı aynı görüntünün ,yani tek bir anın farklı açılardan birçok görünümü
elimizde olacaktı.
125
. CGI; bölüm 3.4.5, Sayfa 116 .
140
yönetmeni Bill Pope kadar görsel efekt uzmanı John Gaeta'da atmosferin oluşmasında
ve görsel ifadenin yakalanmasında söz sahibidir.
Vücut hatlarının detayları açık seçik belli olan ,eklemleri hareket ettirilebilen
ve hareketleri sabitlenebilen kuklaların kullanıldığı bu görüntüleme yönteminde , figür
eklemlerinden hareket ettirilir.Tüm hareketler birbirini takip eder.Sonuçta elde edilen
görüntüler ardısıra oynatılınca , hareketli görüntü oluşutururlar. Gerçek görünümlü
kuklalar uygulamanın merkezindedir. Başlı başına bir animasyon film türü olarak
birçok örneği vardır.1993 yapımı proje tasarımını Tim Burton'un , yönetmeliğini
Henry Selick 'in üstlendiği “The Nightmare Before Christmas” (Noel'den Önce
Kabus,1993,Yön:Henry Sellick,Görüntü Yönetmeni ; Pete Kozachik) filmi bu türe
en iyi örneklerden biridir. Bu filmde “Halloweentown” adındaki fantastik şehrin
sakini Jack Skellington'un Halloween kutlamalarından canı sıkılarak Noel'i kutlamak
istemesi ve "Christmastown" adlı fantastik şehre geçişi ve bu fantastik şehirde
yaşayan küçük çocuklara korkutucu hediyeler verme hikayesi anlatılır. Tahmin
edilebileceği üzere fantastik şehirlerde geçen bu fantastik çocuk masalında
karakterlerin ve görsel havanın yaratılması için kukla ve stop-motion animasyon
tekniğinden faydalanılmıştır.Diğer önemli örnekler arasında yine Henry Sellick'e ait,
canlı karakterleri de içeren, “James ve Dev Şeftali”(James and the Giant
Peach,1996,Yön:Henry Sellick,Gör.Yön:Pete Kozachik-Animasyon-,Hiro Narita-
Canlı Kamera), 2005 tarihli yönetmenliğini Tim Burton'un yaptığı “Ölü Gelin” (The
Corpse Bride,2005,Yön:Tim Burton,GörYön:Pete Kozachik), ünlü stop motion
animasyoncu Nick Park'a ait,Wallace ve Groomit serileri ( Wallace and
Groomit,1995-2005) , ve aynı yönetmene ait, ülkemizde “Tavuklar Firarda”
(Chicken Run,2000,Yön:Nick Park,Gör.Yön:Tristan Oliver) filmleri gösterilebilir.
143
4.5.1.3.3-”Corpse
Bride/Ölü Gelin” ,
(2005,Tim Burton)
filminin çekim aşamaları.
126
. Bkz,bölüm 4.5.1.3, Sayfa 142.
145
127
. Pixilation; Stop-Motion animasyonlarının canlı aktörlerle yapılan versiyonudur.Tüm teknik
uygulama aynıdır.Ancak sadece kuklalar yerine canlı insanlar vardır.
128
. Aardman ;(Aardman Studios) Bristol/İngiltere kökenli,Oscar sahibi , bağımsız, stop-motion
firması.Wallace ve Groomit ve Chicken Run gibi filmleri yapmışlardır.
146
gerçekleşen olayları birkaç saniyede oluyormuş izlenimi ile yansıtır.Burda çok düşük
çekim hızı geçerlidir.İki kare arasındaki çekim süresi bir saniyeden başlayıp bir aya
kadar vardığı yöntemde,çekilen kareler normal hızda yani saniyede 24 kareye denk
gelen hızda oynatılır.Bundan dolayı biz , görüntülenen hareketi normalden onlarca kat
daha hızlı görürüz,çünkü iki hareketin birbirine en yakın evresi ancak birkaç saniye
sonradır. Birçok fotoğraf makinası ve kamera time-lapse için müsaittir.
Aslında prensip sessiz sinema dönemindeki gibi saniyede 24 kare gösterim hızı
olan projektöre saniyede 16-20 kare gösterebilecek bir filmin takılmasıdır.Kare sayısı
az sayıda tutulmuş olan kayıt,fotoğraf makinasıyla tutulmakta ve peşpeşe dizildikten
sonra , normal hızda gösterilmektedir.Dijital fotoğrafın gelişimi bu teknolojiyi
kullanan yapımcılara çok büyük olanaklar sağlamıştır.
Obtüratör açısı doksan derecenin de ötesinde daralırsa o zaman başka bir etki
ortaya çıkar.Obtüratör açık olduğu süreden daha fazla kapalı kaldığından dolayı
hareketli cisim iki pozlama arasında yer değiştirir.Bunun sonucunda “kekeme” hareket
denilen “strobo” etkisi oluşur.
Aynı zamanda iyi bir fotoğraf sanatçısı olan Wim Wenders, bir sonraki
bölümde fotoğrafik değerlendirmesini yapmaya çalışacağımız „Paris-Texas“
(1984,Yön:Wim Wenders,GörYön:Robby Müller) filminin görüntülerini Robby
Müller ile oluştururlarken, daha önce mekan araştırması için çektiği fotoğraflardan
faydalanmış , hatta bunları 1983 tarihli „Written in the West“ (Batı'da
Yazılmış,1983) adlı fotoğraf albümünde toplamıştır.Daha sonra Amerikanın batısında
çektiği tüm fotoğraflarını topladığı 1993 tarihli „Once“(Bir Zamanlar...,1993) adlı
fotoğraf albümünü yayınlamıştır.
5.1-Wim Wenders ; “Once” serisinden bir 5.2-Wim Wenders ; “Once” serisinden bir
fotoğraf. fotoğraf.
Sanatçı çöl gibi büyük arazilere olan
ilgisini fotoğrafa da taşımış.
Sonuç olarak Wenders sadece yol filmi olan bir sinemacı değildir. Ancak onun
sinemasının en iyi örnekleri de bu türden çıkmışlardır.Yol hikayelerinin insanı en iyi
biçimde tarif ettiğinden mi yoksa varılan yerin değil sadece gidilen yolun bir anlam
ifade ettiğini düşündüğünden mi bilinmez , en iyi karakter incelemeleri, en iyi
senaryoları ve de en önemlisi ,en iyi fotoğrafları bu filmlerden çıkar
130
. H.ARSLAN, E.OLCAY, Ş.ERDOĞAN, Bir Wim Wenders Kitabı, Sayfa 11-17.
153
yönetmenin.Dolayısıyla bir sonraki bölümde biz de onun en iyi yol filmi olduğunu
düşündüğümüz „Paris-Texas“ı fotoğrafik bakımdan ele alacağız.
131
. Bkz, bölüm 3.2.4 , Sayfa 51 .
154
Filmin açılış sahnesi , çölde devam eden uzun bir yürüyüş sekansı ile
başlar. Bu sahnede Travis Henderson ( Harry Dean Stanton) karakteri elinde beyaz
bir su şisesi ,üzerinde bir takım elbise, kafasında da kırmızı bir şapka ile çöldedir. Bir
istasyona girer ve buzdolabındaki tüm buzları büyük bir açlıkla yemeye başlar.Burada
kendinden geçer ve doktorun yanında uyanır. Bu noktada aslında Travis karakterinin
başka bir hayatı olduğunu ve bu hayatını ansızın terkederek bu hale geldiğini anlarız,
çünkü doktor üzerinde bulduğu bir kağıtta yazan numaradan kardeşine, Walt
Henderson(Dean Stockwell) karakterine ulaşır. Bunu duyan Walt onu almak için hiç
tereddütsüz çöle gider . Burada ve daha sonra beraber kalacakları otel odasında,
birkaç ufak kovalamacadan sonra, Los Angeles'e gelmeyi kabul eden Travis , uçağa
binmek istemediğinden dolayı, araba ile gitmeye karar verirler ve yol hikayesi başlar.
5.1.4- “Paris-Texas”
filminden bir görüntü;
Travis kardeşiyle
otobanda arabayla
ilerliyor.
5.1.5-”Once”
fotoğraf serisinden
bir görüntü.
Tüm bunlar devam ederken, Travis'in kardeşinin dev reklam panoları ile ilgili
bir işte çalışması ve yüksek geliri sayesinde bütün şehri tepeden izleyen bir villa'ya
sahip olması ile beraber fondaki uçak görüntüleri, yönetmenin vurgulamak istediği
modern hayat ile Travis'in yaşadığı münzevi hayatının arasındaki kontrasttır. Aynı
157
zamanda Travis'in yanında taşıdığı, ortasında sadece bir tabeladan başka birşey
bulunmayan bir çöl fotoğrafı, Travis'in hayalini kurduğu yer ile bulunduğu yer
arasındaki kontrastı arttıtrıcı bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Ayrıca Travis'in yolculuk öncesinde ve yolculuk sırasında oğlu Hunter ile olan
ilişkisini yoluna koymaya çalışması yine birtakım görsel ifadelerle güçlendirilmiştir.
Yolculuk öncesinde oğlu Hunter'la iletişim kurmak için onu okuldan almaya çalışması
ve ikisinin de başta gösterdiği çekingen davranışlar , daha sonra aydınlık bir yola
doğru beraber elele gitmeleri , ilişkilerinin biraz olsun iyiye gittiğini görsel açıdan
destekler.
5.1.10-”Paris-Texas”
filminden bir görüntü ;
Travis ile oğlu Hunter bir süre
sonra anlaşmaya
başlarlar.Burada güneşe
doğru giden ikiliyi güzel
günlerin beklediğini ya da o
kavuşma anının güzelliğini
düşünebiliriz.
158
Travis ile Hunter diyalog kurabildikleri ikinci önemli sahne ise, otobanda,
köprü altında , kamyonetin bagajında oturdukları sahnedir.Kamyonet bir otobanın
kenarında bir köprünün altındadır.Yine bir modern yaşam simgesinin altındadırlar ,
ancak bu sefer mekanın amacı kontrast değil uyumdur.Çünkü aslında ne kadar mutlu
da olsalar hayatın birtakım gerçeklerinden dolayı -Travis'in modern yaşama uyum
sağlayamamasından dolayı- yolları bir olmayacaktır. Kavisli çizgiler sahneye
dinginlik verirken aynı zamanda bir farklılıkta söz konusudur. Bir iletişim ve anlaşma,
sükunet havası sahnenin geneline hakimdir.
Daha sonra oğlu ile beraber eşinin yaşadığı şehire gelen Travis onu takip
ederek nerede çalıştığını öğrenir.Karısı „peep-show“(Dikizleme Gösterisi) denen bir
çeşit striptiz evinde çalışıyordur.Burada çalışanlar tek taraflı bir aynanın arkasındaki
bir odanın içinde soyunuyorlar, müşteri de onları aynanın arkasından izliyordur (ayna
sistemi klasik polisiye filmlerindeki „sorgu odası“ aynası gibi işler , aydınlık taraf
aynada sadece kendini görürken, karanlık taraf aynanın aksi tarafını görür).
Gördüklerini kaldıramayan Travis bir bara gider ve alkol alarak sarhoş olur.
Filmin son uzun planında, kendini toparlayan Travis karısının çalıştığı mekana
gider ve onunla bir müşteri gibi konuşmaya başlar. Bundan sonrasında Wim
Wenders'ın Robby Müller ile yaptığı harika işbirliğinden ortaya çıkan görüntüler
vardır.Bu sahnede odaya giren Travis önce kendini aynada görür daha sonra ışıkları
159
Filmin final sahnesine girerken Travis , karısı Jane'e oğlu Hunter'ın nerede
olduğunu söyler ve tekrar arabasına binerek gözden kaybolur. Jane otel odasında
kocasını tekrar kaybetmiş fakat oğlu ile buluşmuştur.Ancak filmin final sahnesinin
görüntüleri , izleyiciyi ucu açık ve fikir yürütmeye uygun bir final ile başbaşa bırakır:
Acaba Travis bindiği otomobilin arka penceresinden görünen şehre yine sırtını dönüp
tüm bu modern yaşamadan kurtulabileceği bir hayatı mı seçecek? Ya da , Jane oğlu
Hunter'ı tekrar Travis'in kardeşi Walter'a bırakıp eski yaşamına mı dönecek? Tüm bu
sorular izleyicinin hayalgücüne bırakılmış , filmin final görüntüleriyle bağdaşan
tartışmalardır.
160
Bunların dışında John Ford 'un otuzlu yılların çiftlik insanlarının ekonomik
bunalımla beraber yaşadıklarını anlattığı filmi „Gazap Üzümleri“ nin132 görsellerini
132
. “Gazap Üzümleri” ; Aslında aynı dönemin yazarı , John Steinbeck'in romanı olan ,filminde
senaryosunu oluşturan “Gazap Üzümleri” çiftlik koruma projesinin paralelinde giden bir çalışmadır.
162
Fotoğraf 6.2 ,“Taxi Driver “ filminin “Travis Bickle” karakterinin (yukarıda ,ortada) ve
6.3,”Rumble Fish” filminin “Rusty James” karakterinin (yukarıda ,sayfanın sağında) ,
fotoğraf 6.1'deki Larry Clark karelerinden esinlenildiği her iki yönetmenle yapılan
röportajlarda telaffuz edilmiştir.(yukarıda, sayfanın solunda) .
7.KAYNAKLAR
a) Kitaplar:
b)Süreli Yayınlar
c)İnternet
d)Belgesel Kayıtlar
8.ÖZGEÇMİŞ
Sergiler,Çalışmalar:
İletişim: