Professional Documents
Culture Documents
Muzaffer Doğan & Ömer İşbilir & Mesut Aydıner & Recep Ahıshalı & Mehmet Topal - Osmanlı Türkçesi Metinleri 2. Cilt
Muzaffer Doğan & Ömer İşbilir & Mesut Aydıner & Recep Ahıshalı & Mehmet Topal - Osmanlı Türkçesi Metinleri 2. Cilt
Yazarlar
Prof.Dr. Muzaffer DOĞAN (Ünite 1, 3)
Doç.Dr. Ömer İŞBİLİR (Ünite 2)
Doç.Dr. Mesut AYDINER (Ünite 4)
Yrd.Doç.Dr. Recep AHISHALI (Ünite 5, 6)
Yrd.Doç.Dr. Mehmet TOPAL (Ünite 7, 8)
Editör
Yrd.Doç.Dr. Recep AHISHALI
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Genel Koordinatör
Doç.Dr. Müjgan Bozkaya
Öğretim Tasarımcıları
Yrd.Doç.Dr. Alper Tolga Kumtepe
Öğr.Gör. Orkun Şen
Kapak Düzeni
Prof. Tevfik Fikret Uçar
Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız
Dizgi
Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi
ISBN
978-975-06-1649-5
1. Baskı
İçindekiler
Önsöz .................................................................................................................... vii
Önsöz
Sevgili öğrenciler,
Önceki dönemde, Osmanlı Türkçesi Metinleri’nde basılı kitap yazısı ve el yazması ki-
taplarda yaygın olarak kullanılan bazı yazı türlerini görmüştünüz. Bu kitapta ise Osman-
lı tarihinin temel kaynaklarından olan arşiv belgelerinde kullanılan yazı türlerinin en
önemlilerinden üç tanesi ile oluşturulmuş belgeleri okumayı öğreneceksiniz. Belgelerde
çok sık yer alan yazı türlerinin başlıcaları, dîvânî, nesih, ta’lîk, siyâkat ve rik‘adır. Bu yazı
türlerinden dîvânî ve siyâkat yazılarının okunması diğerlerine göre daha fazla tecrübe is-
ter. Bu nedenle öncelikle okunması daha kolay ve yaygın olan nesih, rik‘a ve ta‘lîk yazıla-
rıyla oluşturulmuş belgeleri göreceksiniz. Belge okuma konusunda tecrübe kazandıktan
sonra, önümüzdeki dönemlerde diğer yazı türlerinin kullanıldığı belgelerin okunmasını
da öğreneceksiniz.
Kitabınızdaki üniteler, öncelikle yazı türüne göre, ikinci olarak da diplomatik farklar
taşımaları nedeniyle defter-evrak ayırımına dayalı olarak hazırlanmıştır. I ve II. üniteler-
de nesih yazısı ile düzenlenmiş defterlerden örnekler; III. ve IV. ünitelerde nesih yazısı ile
oluşturulmuş evrak örnekleri işlenmiştir. V. ve VI. üniteler rik‘a yazısı ile tutulmuş defter
ve evrak örneklerinden oluşmaktadır. VII. ve VIII. ünitelerde ise ta‘lîk yazısının yer aldığı
defter ve belge örnekleri konu edilmiştir.
Ünitelerde belge metinlerinin resimleri verilmiş, ardından bunların Lâtin alfabesi ile
okunuşları gösterilmiştir. Daha sonra, metinlerde geçen, anlamını bilmediğiniz ve günü-
müzde kullanılmayan kelimeler için sözlükler hazırlanmıştır. Bu sözlükler, ünitenin sonu-
na değil, her metnin arkasına ayrı ayrı konulmuştur. Böylece belgelerde sık sık geçen ve
sürekli tekrar eden kelimeleri ve kalıpları görüp tekrar ederek, kolayca öğrenenebileceksi-
niz.Özel terimlerin yoğun olduğu parçalar için ayrı bir terim sözlüğü oluşturulmuş, az ol-
duğu parçalardaki terimler sözlükle birlikte verilmiştir. Bundan sonra ise metinlerin şim-
diki Türkçe’ye çevirisi verilmiştir.
Bir belgenin iyi okunup doğru anlaşılabilmesi için yazı kadar belgenin diplomatik
özelliklerinin de iyi bilinmesi gerekmektedir. Belgeler işlenirken, bazı diplomatik unsur-
lar hakkında sözlük ve terim sözlükleri kısmında bilgiler verilmiştir. Ünitelerde işlenen
belgeler mümkün olduğu kadar okunaklı yazıya sahip metinlerden seçilmiştir. Bu neden-
le okumaya alışmakta zorluk çekmeyeceksiniz.
Osmanlı Türkçesi ile yazılmış belgeleri okuyup anlamak, düzenli ve sürekli bir çalışma
gerektirmektedir. Burada verilen belgelerle yetinmeyip, çeşitli eserlerde neşredilen belgele-
ri de incelemek, bu kitapta edindiğiniz tecrübeleri o belgeler üzerinde test etmek daha hızlı
öğrenmenizi, öğrenmiş olduğunuz bilgilerin daha kalıcı olmasını sağlayacaktır. Bu yolla, za-
man içerisinde zengin bir birikim elde edeceksiniz. Arşiv belgelerinde kullanılan diğer yazı
türlerini ve belgelerdeki çeşitli diplomatik özellikleri de öğrendiğinizde, artık arşiv belgele-
rinden çeşitli bilgiler çıkarıp değerlendirebilme becerisini kazanmış olacaksınız. Elinizdeki
kitabın, bu amacın oluşmasında size yararlı olacağını umar, başarılar dilerim.
Bu kitabın oluşturulmasında değerli katkılarda bulunan Prof.Dr. Muzaffer Doğan,
Doç.Dr. Ömer İşbilir, Doç.Dr. Mesut Aydıner ve Yrd.Doç.Dr. Mehmet Topal’a şükranları-
mı sunarım. Çeşitli aşamalarda emeği geçen Açıköğretim Fakültesi personeline de teşek-
kür ederim.
Editör
Yrd.Doç.Dr. Recep AHISHALI
1
OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ-II
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Nesih yazı türünü tanıyabilecek,
Arşiv defterlerinden bir kısmını tanıyabilecek,
Defterlerdeki yazıları okuyabilecek
Defterlerdeki konulardan bir bölüm,ünü ve bazı terimleri açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
İçindekiler
• METİN 1
Nesih Yazısı ile Metinler:
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II • METİN 2
Defterlerden Örnekler-I • METİN 3
Nesih Yazısı ile Metinler:
Defterlerden Örnekler-I
GİRİŞ
Ünitenin I, II ve III. metinleri Osmanlı Devlet Arşivlerin’de araştırmaya açık olan Teşri-
fat defterlerinden seçilmiştir. Teşrifat defterleri devletin resmi olarak belirlenmiş tören
ve uygulamalarının kayıtlı bulunduğu defterlerdir. Dolayısıyla devletin işleyişinin tören
ve protokol kısımlarını bu defterlerden takip etmek ve tanımak mümkündür. Bu kayıtlar
diğer belgelerin yetersiz kaldığı durumlarda, tarihçiler için önemli birer kaynak haline
gelmektedir. Tarih Bölümü öğrencileri olarak bu defter türünü tanımanız ve genel bir fikir
sahibi olmanız hedeflenmiştir.
Ünitemizde temel olarak arşiv vesikalarının yazı türlerinden nesih yazı türüne ait def-
terlerden örnekler sunmak amaçlanmıştır. Defter türleri çok farklı yazı stilleriyle kaleme
alındığından biz nesih yazı örnekleri barındıran Teşrifât Kalemi defterlerinden seçim yap-
tık. Teşrifat defterleri özellikleri itibarıyla, kurumlar, memuriyet isimleri ve bunlarla ilgili
terimlerin sık sık kullanıldığı kaynaklardır. Yazı olarak okuma alışkanlığı kazanırken, aynı
zamanda kelime ve terim bilgisine de çok katkı yapacak metinler olması düşünülmüştür.
Nesih yazı türü yazarken kolay yazılması ve işlekliği dolayısıyla genelde kitap yazıla-
rında kullanılmıştır. Nesihte harfler teknik olarak kendine has şekiller alır. Fakat okumayı
kolaylaştıran bir yapısı vardır. Burada harflerin tek tek özelliklerine girmeye yer ve gerek
yoktur. El yazılarında temel olarak okumayı harflerin tek tek durumu belirlemekle be-
raber etkin öğrenmenin bir yolu da kelimeleri bütün olarak hafızada tutmak ve kelime
hazinesinin geniş olmasını sağlamaktır. Kelime bilgisi yanında tarihî terimler ve bilgi de
okumayı kolaylaştıran diğer etkenlerdir.
Ünite içerisindeki her üç metinde de farklı olaylar örnek olarak ele alınmaya çalışıl-
mıştır. Ayrıca “sıra sizde” bölümlerinde de olayların devamı veya başka kısa olaylar ele alı-
narak kendi başınıza çalışmanız hedeflenmiştir. Defterlerin içeriğini oluşturan konulara
âşina olmanız, kendi başınıza bir okuma yaptığınızda işinizi kolaylaştıracaktır.
Elinizdeki bu kitapta birçok defter ve belge örneği göreceksiniz. Şüphesiz bunları oku-
mak size önemli katkılar yapacaktır. Ancak arşiv defterleri ve belgeleri üzerinde etkin bir
öğrenim çok daha fazla miktarda belge örneği görmekle mümkündür. Bu bakımdan belge
çevrileriyle ilgili kitapları, yazı türleriyle ilgili hazırlanmış kitapları takip etmeniz önem-
lidir. Belgeleri anlama açısından da kelime bilginizi geliştirme yanında tarihî terimlere ve
kavramlara ayrı bir önem vermeniz gerekmektedir. Çalıştığınız bütün metinleri bir sözlük
yardımıyla ve tarih terimleri sözlüğüyle beraber çalışmanız size yardımcı olacaktır. Bu
sözlüklerin künyelerini kaynakça bölümlerinden bulabilirsiniz.
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
4
METİN 1
(Metin 1.1)
1. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler: Defterlerden Örnekler-I
5
(Metin 1.2)
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
6
(Metin 1.3)
METİN 1
/Metin 1.1/ Mesfûr Moskov ilçisinin Dîvân-ı hümâyûn’a getürülmesi, fî 6 R sene 173.
Yevm-i mezbûrda tebrîk-i cülûs-ı hümâyûn-ı husrevânîyi hâvî nâme ile vürûd iden
Moskov orta ilçisi bilâ-hediye yalnız sâde tebrîk-nâme ile gelüp ve bu misillü düvel-i sâ’ire
tarafından sâde tebrîk-nâme teslîm iden balyoslar kendü atlarıyla bilâ-resm Bâb-ı âsafî’ye
gelüp vürûd iden tebrîk-nâmeyi cenâb-ı sadâret-penâhîye teslîm iderdi. Lâkin bundan ak-
dem taraf-ı hümâyûn-ı husrevânîden tahrîr buyurılan tebşîr-nâme-i şehen-şâhî Âstâne’de
mukīm kapu kethudâsına virilmeyüp hâcegân-ı dîvâniyyeden Şehrî Osman Efendi
sefâretiyle Moskov kraliçesine irsâl olunduğundan başka hâlâ Âstâne-i sa‘âdetde mukīm
kapu kethûdasının bu def ‘a dahi kemâkân kapu kethudâlıkda ibkā takrîrini mutazammın
rikâb-ı hümâyûna başka bir kıt‘a nâmesi olup ikisini birden rikâb-ı kâmyâb-ı husrevânîye
teslîm ve ol takrîb ile ilçi-i mesfûr ile kapu kethudâsı ma‘an dîvân-ı hümâyûna getürül-
mek irâde buyurulmağla ilçi-i mesfûr süvâr olmak içün dîvân rahtlu ve âbâyîlü iki re’s ve
etbâ‘ları-çün kırk re’s atlar beratasız yedekciler ile Kireç İskelesi’ne /Metin 1.2/ irsâl ve ça-
vuşbaşı ağa esvâb-ı dîvânî ve çavuşlar kâtibi ve emîni otuz nefer mıkdârı çavuşân-ı dîvân ile
Kireç İskelesi’ne varup süvâr olduklarında çavuşbaşı ağa sağda ve ilçi solda kapu kethudâsı
girüde Alayköşki altına gelüp saff-beste tevakkuf u ârâm ve re’fetlü sadr-ı a‘zam hazretle-
rinin dîvân-ı hümâyûna teşrîflerin seyr ü temâşâdan sonra Bâb-ı hümâyûn’dan duhûl ve
orta kapuda nüzûl ve feth-i şerîf kırâ’ati hitâmına dek meks ü ârâm idüp yeniçeriler şor-
baya segirtdikleri vakt orta kapudan idhâl olunup kubbe-i hümâyûna gelürken re’fetlü
sadr-ı a‘zam hazretleri sadr-ı ahkâmdan kalkup devât odasına teşrîf eyledikden sonra ilçi-
ler kubbe-i hümâyûna idhâl ve nişancı paşa hazretlerinin alt yanında vaz‘ olunan iskem-
lelere ik‘âd olundığı gibi re’fetlü sadr-ı a‘zam hazretleri devât odasından kalkup kubbe-i
hümâyûna teşrîf buyurduklarında bi’l-cümle erbâb-ı dîvân kıyâm ve sadr-ı ahkâma ku‘ûd
buyurup ilçinin hâtırı dîvân tercemânı vesâtatıyla isti‘lâm olundığı gibi re’îsü’l-küttâb
telhîs kîsesini getürüp mahalline vaz‘ eylediği gibi dîvân kurılup masâlih-i ibâd rü’yet ve
hitâm buldığı gibi re’îsü’l-küttâb efendi gelüp arz istîzânını hâvî telhîs huzûr-ı âsafîde bağ-
lanup mühr-i hümâyûn ile mühürlenürken bi’l-cümle kıyâm ve ba‘de’t-temhîr kethudâ-yı
bevvâbîn-i şehriyârî ile rikâb-ı hümâyûna irsâl ve vürûdına intizâren tevakkuf olunup ve
1. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler: Defterlerden Örnekler-I
7
geldikde re’fetlü sadr-ı a‘zam hazretleri kubbe-i hümâyûn kapusunda istikbâl ve takbîl ve
alup makāmlarına geldikde kıyâmen feth ve ihfâ’en kırâ’et ve tekrâr telsîm ve koyunlarına
koyup ku‘ûd buyurdukları gibi ta‘âm gelmekle ilçi-i mesfûr yalnız sadr-ı a‘zam sofrasında
ve kapu kethudâsı-i mesfûr mu‘tâd üzre nişancı paşa hazretleri sofrasında yalnızca ve sâ’ir
beyzâdegân defterdâr efendi sofrasında ve kusûr etbâ‘ları mermer sütûnlar altında ta‘âm
ve ba‘de’t-ta‘âm teşrîfâtî ile matbah emîni kubbe-nişînâna gelüp ve buhûr virir iken vekîl-i
harc-ı hâssa ve refîki mesfûrlara gelüp ve buhûr virüp /Metin 1.3/ve cüz’îce tevakkufdan
sonra mesfûrları bi’l-istîzân teşrîfâtî efendi kaldırup dîvân-hâne-i atîk pîşgâhında ilçiye ve
kapu kethudâsına hâssü’l-hâss iki sevb hıl‘atler ilbâs ve etbâ‘larına dahi büyük rûznâmçe
kaydı mûcebince hıl‘atler giydirilüp ve mecmû‘ı ma‘-ilçiyân onbir nefer beyzâdegân ve ser-
kâtibleriyle arza duhûl ve arzdan çıkdıkları gibi doğrı orta kapuya gidüp hâss furûn önün-
de süvâren ârâm ve bi’l-cümle erbâb-ı dîvân çıkup tamâm oldukdan sonra avdet itdirilüp
ancak kānûn olmadığı ecilden avdetde çavuşbaşı ağa gitmeyüp çavuşlar kâtibi ve emîni ve
çavuşân-ı dîvân ile i‘âde olundu.
METİN 2
(Metin 2.1)
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
12
(Metin 2.2)
(Metin 2.3)
1. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler: Defterlerden Örnekler-I
13
(Metin 2.4)
METİN 2
/Metin 2.1/ Hudâvendigâr-ı sâbık Sultân Ahmed Han-ı sâlis hazretlerinin vefâtına
dâ’ir resmdir:
Hudâvendigâr-ı sâbık Sultân Ahmed Han-ı sâlis hazretlerinin bi-emri’llâhi te‘âlâ
sağ taraflarına nâzile isâbet ve iki üç gün mürûrunda ol illet-i gayr-i mümkinü’d-devâ
ile âhirete rıhlet itmeleriyle ber-mûceb-i de’b-i kadîm semâhatlü şeyhü’l-islâm efen-
di hazretleri örf ve beyâz sof ferâce ve sadreyn-i muhteremeyn ve ma‘zûl ve pâyelileri
ve Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvere ma‘zûlleri efendiler hazerâtı bi’l-cümle
örf ve üstleriyle Paşa Kapusu’na gelmek üzere tezkireler ile da‘vet olunup geldiklerinde
hevâda gāyet vehâmet olmağla şeyhü’l-islâm efendi hazretleri izn ü ruhsat virmeleriyle
ulemâ efendiler hazerâtı üst kürklerin çıkarup örf ile ferâce giydiler. Resm-i kadîme göre
üst iktizâ itmez idi. Kapucı-başı ağalar ve defterdâr efendi ve tevkī‘î ve şıkk-ı sânî ve defter
emîni vekîlleri ve sekbân-başı ağa bi’l-cümle selîmî ve ferâce ve dîvân bisâtlu atlarıyla ve
cebeci ve topcı ve top arabacı-başıları vekîlleri ve ocakları kethudâları dahi mücevveze
ve kemer rahtlu atlarıyla Paşa Kapusu’na gelüp müctemi‘ /Metin 2.2/ oldılar. O esnâda
defterdâr vekîli efendi şehr-emîni ve mi‘mâr ağa tahfîr-i kabr içün Vâlide-i Cedîd Câmi‘-i
şerîfine gidüp ba‘de’l-keşf defterdâr efendi avdet ve şehr-emîni ile mi‘mâr ağa tahfîr-i kabr
ile meşgūl oldılar. Ba‘dehû Haseki Ağa zikr olunan ricâlin sarây-ı hümâyûnda mevcûd
olmaları bâbında şeref-sudûr iden emr-i hümâyûnı teblîğ içün kapuya geldikde cümlesi
kalkup sarây-ı hümâyûna azîmet ve akablerince dahi kā’im-makām paşa efendimiz haz-
retleri kallâvî ve sof ferâce ve dîvân bisâtlu at ve önlerince re’îsü’l-küttâb vekîli efendi ve
çavuşbaşı vekîli ağa selîmî ve ferâce ve dîvân bisâtlu atları ve kapucılar kethudâsı ve selâm
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
14
ağası ve çavuşlar kâtibi ve emîni ve çavuşân mücevvezeleri ve müşârün-ileyh efendimizin
akablerince dahi tezkireci ve mektûbî vekîlleri efendiler mücevvezeleri ve muhzır ağa ve
bostancılar odabaşısı vekîlleri balıkçın ve külâh ve sâ’ir ağayân dahi mücevvezeleriyle bu
tertîb üzre Sarây-ı hümâyûn’a gitdiler. Ve semâhatlü şeyhü’l-islâm efendi hazretleri dahi
illet-i mizâclarından nâşî müşârün-ileyh efendimiz hazretlerini ta‘kīb iderek gerdûne ile
Sarây-ı hümâyûn’a azîmet ve arabadan inmeksizin doğrı orta kapudan duhûl ve devletlü
dârü’s-sa‘âdeti’ş-şerîfe ağası hazretleri ile müşârün-ileyh efendimiz hazretleri Harem’in
kapusı yanında vâkı‘ tahta üzerinde oturmalarıyla mevlânâ-yı müşârün-ileyh hazretleri
dahi mahall-i mezbûra varup müşârün-ileyhümâ hazerâtıyla mücâleset eyledi. Merhûm
ve mağfûrün-leh cenâzeleri bâb-ı merkūmun karşusunda vâkı‘ sakf altında gasl olunmak
üzre /Metin 2.3/ olmağla gerek şeyhü’l-islâm efendi ve gerek kā’im-makām paşa ve sâ’ir
ulemâ efendiler hazerâtı ve gerek ocaklar ağaları ve kethudâları ve defterdâr efendi ve re’îs
efendi ve çavuşbaşı ağa ve ba‘zı irâ’ati münâsib görilen kimesneler dahi mahall-i mağsile
varup rü’yet ü müşâhede itdikden sonra berüye gelüp gasle mübâşeret olundı. Ve gasl
tamâm olunca semâhatlü şeyhü’l-islâm efendi hazretlerinin ayaklarında illetleri olmağla
kubbe-i hümâyûn önünde bir mahalde tevakkuf idüp istirâhat buyurdılar. Ve sa‘âdetlü
kā’im-makām paşa ve sudûr-ı kirâm efendiler hazerâtı ve sekban-başı ağa ve dahi ba‘zı ricâl
ağa-yı müşârün-ileyh hazretlerinin dîvân eyledikleri odada ve re’îs efendi ve çavuşbaşı ağa
ve tezkireci ve mektûbî efendiler ve ocaklar ağaları ve sâ’irlerden ba‘zıları oda-i mezbûrun
önündeki sofada ve bunlardan mâ‘adâsı dahi münâsib olan mahallerde tevakkuf eylediler.
Ba‘dehû gasl tamâm olup hâzır oldığı haber virildikde kā’im-makām paşa hazretleri ve
sudûr-ı kirâm ve sâ’ir ricâl bi’l-cümle varup merhûmun na‘aşını elleri üzerinde Bâbü’s-
sa‘âde pîşgâhında vaz‘ olunan musallâya nakl itdiler. Semâhatlü şeyhü’l-islâm efendi
alîlü’l-mizâc olmalarıyla merhûmı musallâya nakl hıdmetinde bulunamamışlardır ve böy-
le selâtîn ve şehzâdegân hazerâtının salât-ı cenâzelerinde şeyhü’l-islâm efendiler hazerâtı
imâmet ide-gelmişler iken mevlânâ-yı müşârün-ileyh hazretlerinin mâni‘-i imâmet olur
özr-i şer‘îleri oldığına binâ’en imâmeti hâlâ imâm-ı evvel-i /Metin 2.4/ sultânî olup sâbıkā
Anadolı kādî-askeri olan fazîletlü Mehmed Sâhib Efendi hazretlerine tefvîz itmeleriyle
anlar imâmet idüp salât-ı cenâzeyi mevcûd olan ricâl bi’l-cümle ol-mahalde ve şevketlü
hünkârımız hazretleri dahi arz odası önünde edâ eylediler. Ba‘dehû şeyhü’l-islâm efendi
hazretleri ve dârü’s-sa‘âde ağası ve kā’im-makām paşa hazerâtı ve sâ’ir mevcûd olan ricâl
na‘aşı musallâdan elleri üzerine alup önlerince mü’ezzinîn-i hâssa savt-ı a‘lâ ile mü’ezzinlik
iderek orta kapuya dek götürdiler. O esnâda sekbân-başı ağa ve sâ’ir ocaklar ağaları ilerüye
gidüp Yeni Câmi‘’de mevcûd ve müterakkıb olmuşlardır. Ba‘dehû orta kapu hâricinde her-
kes atlarına süvâr olup alay ile na‘aşın önünce gitdiler. Ancak şeyhü’l-islâm efendi hazret-
leri araba ile olduklarından kā’im-makām paşa hazretlerinin önünce ve dârü’s-sa‘âde ağası
hazretleri dahi mü’ezzinîn-i hâssa ile vezîr-i müşârün-ileyhin ardınca ki na‘aşın önünce
gidüp bu vechile Yeni Cami‘ havlısına vardıklarında gerek şeyhü’l-islâm efendi ve gerek
kā’im-makām paşa hazerâtı ve gerek sâ’ir ricâl atlarından inüp na‘aşı istikbâl ve alup kabr-i
şerîfe nakl ve defn tamâmında herkes dağılup gitdikden-sonra semâhatlü şeyhü’l-islâm
efendi hazretleri dahi paşa kapusunı teşrîf idüp kā’im-makām paşa hazretleriyle oturur
iken taraf-ı pâdişâhîden Yalı Köşkü’ne da‘vet olunmalarıyla kalkup huzûr-ı hümâyûna
gitmişler. Ve rikâb-ı hümâyûn ağaları dahi mücevvezeleriyle mevcûd, gaflet olunmaya.
Ve ulemâ efendilere üst kürk giymek iktizâ itmez ferâce ve örf giyerler. Resm-i kadîm
böyledir.
1. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler: Defterlerden Örnekler-I
15
Metne Âit Sözlük
ağayân: Osmanlı askerî sınıfında rütbe sahibi görevliler. Askerî sınıfa ait bir
rütbe.
akab: Topuk, ökçe, arka, an.
alîlü’l-mizâc: Sağlığın bozulması. Hasta olmak.
arz odası: Divan toplantılarından sonra padişaha bilgi sunulan yer.
azîmet: Yönelme, niyyet.
balıkçın: Balıkçıl kuşundan elde edilen uzun ve kıymetli bir tüy olup yeniçeri
ocağına mensup bazı kimseler takma hakkına sahiptiler.
bi-emrillâh: Allâh’ın emri ile.
çavuşân: Dîvân-ı hümâyûn toplantılarında, dîvânın düzeni ve güvenliği ile ilgi
li çeşitli görevleri yerine getiren sınıf.
çavuşbaşı: Dîvân ve Bâb-ı âlî’nin güvenliğinden sorumlu, buralarda görev ya
pan çavuşların başı, adlî işlerin takibinden sorumlu görevlilerin başı.
dârüssaade
ağası: Sarayda bulunan haremağalarının başı ve en büyük amiri. Haremeyn
evkafının idarecisi.
de’b-i kadîm: Eskiden beri yapılagelen uygulama, eski gelenek.
defter emîni: Arazî kayıtları ve arazîye dayalı işlemleri yürüten, muhâfaza eden bü
ronun başındaki memur.
devâ: İlaç, çâre, tedbir.
dîvân bisâtı: Dîvân törenlerine mahsus kullanılan ve atları süslemek için kullanı
lan örtü.
duhûl: Giriş, giriş yapma, dâhil olma.
gasl: Ölüyü yıkama, temizleme, yıkama, yıkanma.
gerdûn: Dönen, dönücü, dünyâ, felek.
gerdûne: Araba.
hazerât: Hazret’in çoğulu. Efendiler, sahipler, saygı duyulan kimseler.
hudâvendigâr: Âmir, hükümdar. Osmanlı pâdişâhlarından I. Murad’ın ünvânı.
huzûr-ı
hümâyûn: Pâdişâhın huzuru.
hümâyûn: Mübârek, kutlu, pâdişâhlara ait.
iktizâ: Gereklilik, lazım olma hali, ihtiyaç derecesinde olma.
illet: Hastalık, rahatsızlık.
illet-i mizâc: Sağlığın bozulması, vücudun hastalanması.
imâmet: İmamlık yapma, bir gruba, zümreye, devlete başkanlık etmek.
imâm-ı evvel: Pâdişâh imamı, Topkapı Sarayı’nda hizmet veren birinci imam.
irâ’ât: Göstermeler, tayin etmeler.
istikbâl: Gelecek, karşılama.
kaimmakam
paşa: Sadrazam İstanbul’da bulunmadığı zamanlarda onun görevine bakan kişi.
kallâvî: Vezirlere mahsus üst tarafı dar telli kavuk.
kapu: Hükümet merkezi, önceleri dîvân-ı hümâyûn daha sonra Bâbıâlî için
kullanılan terim.
ma‘zûl: Azl edilmiş, görevden el çektirilmiş.
mağfûrün-leh: Kendisine mağfiret olunmuş.
mağsil: Gasilhane, ölü yıkanan yer.
mektûbî: Sadâret bünyesinde oluşan mektûbcu kaleminin reisi. Ayrıca çeşitli
birimlerin de kendilerine mahsus mektubcuları bulunurdu.
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
16
mevlânâ: Efendimiz anlamına kullanılır. Bazı ilmiye mensuplarının ve şeyhle
rin lâkabı olarak da kullanılır.
mezbûr: Dile getirilmiş, anılmış.
mi‘mâr ağa: Mimarbaşılar için kullanılan bir tabirdir. Mimarbaşı resmî binaların
tamir ve inşâsıyla meşgul olan mimarların âmiriydi.
mizâc: Huy, tabiat, sıhhat.
muhterem: İhtiram olunmuş saygıdeğer, sayın.
muhzır ağa: Yeniçeri ocağının ileri gelen zâbitlerinden birisi. Bâbıâlî ile yeniçeri
ocağı arasındaki ilişkileri düzenleyen kişi.
musallâ: Namaz kılmağa mahsus açık yer, cami civarında cenaze namazı kılı
nan yer.
mübâşeret: Bir işe girişmek, başlamak.
mücâleset: Birlikte, berâber oturma.
mücevveze: Başa giyilen üstü bombeli bir çeşit kavuk, büyük sarık.
müctemi‘: İctima eden, toplanan, toplanmış, toplu, birikmiş, birleşmiş.
mürûr: Geçme, bir yerden bir yere geçme, geçip gitme.
müşâhede: Gözlem, şahit olma olayı, görerek yaşayarak tesbitte bulunma.
müşârün-
ileyh: Kendisine işaret olunmuş olan, adı daha önce geçmiş olan.
müşârün-
ileyhümâ: Kendilerine işâret olunanlar, daha önce zikredilmişler.
müterakkıb: Bekleyen, gözleyen, uman.
na‘aş: İçinde ölü bulunan tabut, cenaze, kefene sarılıp tabuta konmuş ölü.
nâşî: Neşet eden, edici, ileri gelen, ötürü, dolayı, sebebiyle.
nâzile: Belâ, sıkıntı, inme, nezle.
Ortakapu: Topkapı Sarayı’nın Bâbüsselâm diye de anılan ikinci kapısı.
örf: Âdet, hüküm, gelenek, ulemânın giydikleri bir çeşit kavuk, ihsân.
özr-i şer‘î: Hukuki gerekçe, hukuki engel, hukukça kabul edilebilir mazeret.
Paşa Kapısı: Sadrazam’ın hükümet ettiği yer, Bâbıâlî için kullanılan bir isim.
pâye: Rütbe, derece, ilmiye sınıfının bir rütbesi.
pîşgâh: Ön, ön taraf.
raht: Divân törenlerinde kullanılan atlara giydirilen takım.
reisülküttab: Divân-ı hümâyûn ve Bâbıâlî’de kâtiblerin en yüksek amiri ve devle
tin dışişlerinden sorumlu görevlisine verilen isim.
resm-i kadîm: Eskiden beri uygulanan merâsim, kökleri eskiye uzanan gelenek.
rıhlet:(rihlet): Göç, göçme, ölme.
ricâl-i bâb: Kapı ricâli; Bâbıâlî görevlileri için kullanılan bir tabir.
rikâb-ı
hümâyûn: Törenlerde padişahın etrafında bulunan maiyeti. Sefer zamanlarında
padişahın bulunduğu yerde icra görevi yapan kadrolar.
rü’yet: Görme, bakma, görülme, iş görme, iş bitirme.
sâbık: Geçici, geçen, geçmiş.
sadreyn: Rumeli ve Anadolu kazaskerleri. 1845’ten sonra Anadolu ve Rumeli
kazaskerlerinin müsteşarı.
sakf: Tavan, çatı, dam.
salât: Namaz.
sâlis: Üçüncü.
savt: Ses.
savt-ı a‘lâ: Yüksek ses.
1. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler: Defterlerden Örnekler-I
17
selâtîn: Sultân’ın çoğulu, sultânlar, pâdişâhlar.
selîmî: Bir çeşit başlık (Yavuz Sultan Selim’e nisbetle bu ismi almıştır).
semâhat: Cömertlik, el açıklığı, iyilikseverlik.
sof ferâce: İnce keçi kılından şal gibi dokunan bir çeşit kumaştan yapılan giysi.
sudûr-ı kirâm: Rumeli ve Anadolu kazaskerleri.
süvâr: Ata binmiş, binici.
şehr-emîni: Belediye işleriyle ilgilenen sorumlu. İstanbul’un beledî işlerinin ba
şında bulunan kişi.
şeref-sudûr: Şerefle çıkan, şerefle çıkaran, (pâdişâh emri).
şıkk-ı sânî
(defterdârlığı): 16. yüzyıl ortalarında Rumeli ve Anadolu defterdarlıklarına ba
ğlı sahil bölgeleri ayrılıp, İstanbul’daki mukataalar da bunlarla
birleştirilmek suretiyle devlet merkezinde kurulan defterdarlığa ve
rilen isim. Başındaki defterdâra da şıkk-ı sânî efendi denilirdi.
tahfîr: Çukur kazma.
teblîğ: Yetiştirme, eriştirme, bitiştirme, götürme, taşıma.
tefvîz: İhâle, sipâriş etme, edilme, dağıtım.
tertîb: Dizme, sıralama, düzene koyma, sıra, dizi, düzen.
teşrîf: Şereflendirme, şereflendirilme, şeref verme, gelmesiyle bir yere şe
ref verme.
tevakkuf: Durma, eğlenme, bekleme, bir şeye bağlı olma.
tevkī‘î: Nişancının bir diğer ismi.
tezkire: Tezkere, pusula, hükümetten alınan izin kâğıdı, bazı meslek sahi
bi kimseler için yazılan biyografi.
ulemâ: Âlimler, ilmiye sınıfı mensupları, medrese mezunu ve mensubu
ilim adamları ve devlet görevlilerinin mensup oldukları zümreye
verilen isim.
vech: Yüz, şekil, sûret.
vehâmet: Korkulacak vaziyet, şüpheli durum, tereddüt hâlinde olma.
(Metin 3.1)
1. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler: Defterlerden Örnekler-I
21
(Metin 3.2)
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
22
(Metin 3.3)
1. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler: Defterlerden Örnekler-I
23
METİN 3
/Metin 3.1/ Şürût-ı Cumhûr-ı Müctemi‘a-i Cezâyir-i Seb‘a:
Bu def ‘a bâ-avn-i inâyet-i cenâb-ı hayrü’n-nâsırîn kabz ve teshîr olunan Venedik’den
münfekk Korfu ve Zanta ve Kefalonya ve Ayamavra ve Pakso ve İtaki ve Çuka ve bunla-
rın muzâfât u mülhakātından meskûn ve gayr-ı meskûn ne-kadar adalar var ise taraf-ı
Devlet-i aliyye’den karîn-i kabûl ve tasdîk olan sûret-i hükûmet-i dâhiliyeleriyle (metin-
de yanlış yazılmış) idâre olunmaları üzre Cezâyir-i Seb‘a Müctemi‘a-i Cumhûrı nâmıyla
saltanat-ı seniyyenin cizye-güzârı ve tâbi‘ ve mahkûm ve mahmîler olup ancak Cezâyir-i
mezkûrenin vücûh ve asil-zâdegân ve sergerdelerinin kadr ü i‘tibârı tezâyüdi içün lâzım
gelen vesâ’ilin istikmâli emirlerine müsâ‘ade-i seniyye tecvîzi şi‘âr-ı saltanat-ı seniyyeden
idüği zâhir oldığından dâhilî nizâmları kā‘idesi üzre ahâlîden olarak ârâ ile müntehab olan
yerlü sergerdeleri hakkında fîmâ-ba‘d kinez ve sâ’ir sergerde olan asil-zâdegân hakların-
da beyler ta‘bîri isti‘mâl olunmak ve taraf-ı Devlet-i aliyye’den ol-havâlî mâddelerine dâ’ir
şeref-rîz-i sudûr olan bi’l-cümle ahkâm ve evâmir-i seniyyede bu vechile yazılmak ya‘ni
“… kinezi ve beyleri” deyu elkāb tahrîr olunmak ve cemî‘ me’mûrîn-i saltanat-ı seniyye ta-
rafından bu unvân ile tesmiye olunmak ve cumhûr-ı mezkûrun mevâdd ve masâlihini
rü’yet ü tanzîm içün Dubrovnik konsolosı gibi konsolosı olarak yerlü bey-zâdelerinden bir
nefer bey-zâdenin Âstâne-i /Metin 3.2/ sa‘âdet’de ikāmet ü istihdâmı câ’iz ola. Cumhûr-ı
mezkûr re‘âyâsı haklarında şefkat ü merhamet-i tâcdârâne erzânî buyurılup her hâlde
esbâb-ı refâhiyyetleri istihsâlinde müsâ‘ade-i seniyye-i husrevâne derkâr oldığına binâ’en
li-ecli’l-imtiyâz maktû‘an tahsîs olunan yirmibeş bin guruş cizyelerin sikke-i hasene-i
pâdişâhîye tatbîkan üç senede bir kerre müctemi‘an ya‘ni nişân-ı hümâyûn târîhi olan bi-
nikiyüz ondört senesi zilkadesinin sekizinci gününden (4 Nisan 1800) i‘tibâr ile be-her
üç senede yetmişbeş bin guruş olarak kendi ilçileriyle veyâhûd Âstânede mukīm kon-
solosı olan bey-zâdeleri vâsıtasıyla teslîm-i hazîne-i âmire eyleyeler. Ve bu bâbda Dub-
rovniklü haklarında müsâ‘ade buyurılan rüsûm ne ise mezkûrü’l-mikdâr cizyelerini
teslîme me’mûr olacak ilçileri hakkında aynıyla icrâsına müsâ‘ade-i seniyye tecvîz oluna.
Ve saltanat-ı seniyyenin tecrübe-güzâr ve ubûdiyyet-kârı olan cumhûr-ı mezkûr re‘âyâsı
farîza-i zimmet ve teba‘iyyet ve mahkûmiyyetleri olan sadâkat ü itâ‘at merâsimini gere-
ği gibi îkā itdikce beher-hâl revâbıt-ı dâhiliyye ve hâriciyyelerinde Dubrovnik Cumhûrı
haklarında ez-kadîm cârî olan istihkāk ve imtiyâzâtının cümlesiyle kâmyâb olalar. Ve
Dubrovniklünün gerek kendi nefsleri /Metin 3.3/ ve gerek emvâl ve eşyâları haklarında
Memâlik-i mahrûse’de cârî olan kavâ‘id her ne ise cumhûr-ı mezkûr hakkında dahi aynıy-
le icrâ oluna deyu bu def ‘a cânib-i seniyyü’l-menâkıb-ı tâcdârîden bâlâsı hatt-ı hümâyûn-ı
inâyet-makrûn ile müveşşahan inâyet ü ihsân buyurılan nişân-ı şerîf-i âlî-şânda mevâdd-ı
sâ’ire ile münderic ü mastûr olup ancak el-hâletü hâzihî Der-aliyye’de mukīm cumhûr-ı
mezkûrun vekîlleri nişân-ı hümâyûn teslîm zımnında Bâb-ı âlî’ye da‘vet olunmuş olma-
larıyla çend nefer mersûmların Bâb-ı âlî’ye vürûdları-çün bu hengâmda îcâb iden res-
min icrâsına müsâ‘ade-i hazret-i zıllullâhî der-kâr ise dahi işbu resm hâric ez-âde oldı-
ğı bedîdâr olup ya‘ni rüsûm-ı mezkûre fîmâ-ba‘dına sirâyet itmemek ve bir vakitde misl
ittihâz olunmamak ve teslîm-i nişân-ı hümâyûnda şu vechile icrâ-yı rüsûm olundı deyu
ba‘de-ezîn iddi‘â olunmamak ve mülgā ani’l-amel olarak terk ile bir vakitde mürâca‘at
iktizâ itmediği bedîhî ve nümûdâr olup kaldı ki “bundan böyle cumhûr-ı mezkûr tarafın-
dan her üç senede bir def ‘a cizye-i mezkûrelerini teslîm içün vürûd idecek ilçileri (me-
tinde “lam” harfi yeterince gösterilmemiş) haklarında gerek ber-mu‘tâd Bâb-ı âlî’de ve ge-
rek dîvân-ı hümâyûnda Dubrovniklüye ez-kadîm ne-vechile icrâ-yı resm oluna-gelmiş
ise kadîmîsi üzre zikr olunan ilçileri haklarında dahi aynıyla icrâ olunmak bâlâda mezkûr
nişân-ı hümâyûn şerâ’iti muktezâsından olmağla vakten mine’l-evkāt ve sebeben mine’l-
esbâb Dubrovniklünün an-asl haklarında icrâ olunu-gelen rüsûmı bu vechile tecâvüz it-
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
24
memek husûsuna gereği gibi dikkat ve ilâ mâşâllâhu te‘âlâ düstûrü’l-amel tutulmak ve
defter-i teşrîfâta kayd itdirilmek husûsı menût-ı re’y-i sâmîleri ise emr ü fermân hazret-i
men lelü’l-emrindir” deyu yazılan takrîrin üzerine tahrîr olunan sûret-i buyuruldı işbu
takrîrde mastûr mevâdd fîmâ-ba‘d düstûrü’l-amel tutulmak içün defter-i teşrîfâta kayd ü
sebt oluna deyu fî 5 C sene [1]215 târîhinde (24 Ekim 1800) fermân-ı âlî sâdır olmağın
mûcebince defter-i teşrîfâta kayd olundı.
Özet
Nesih yazı türünü tanıyabilmek Defterlerdeki yazıları okuyabilmek
1 3
Osmanlı tarih kaynaklarını oluşturan belge ve defter- Ünite içerisindeki her üç metinde de farklı olaylar
lerin bir kısmı nesih adı verilen yazı türüyle kaleme örnek olarak ele alınmaya çalışılmıştır. Ayrıca “sıra
alınmıştır. Ünitemizde seçilen metinlerin de ağırlıklı sizde” bölümlerinde de olayların devamı veya başka
olarak nesih yazısıyla yazılanlardan olmasına dikkat kısa olaylar ele alınarak kendi başınıza çalışmanız he-
edilmiştir. Burada amaçlanan; bir belge veya defter deflenmiştir. Defterlerin içeriğini oluşturan konulara
gördüğünüzde bunun nesih yazısıyla yazıldığını ta- âşina olmanız, kendi başınıza bir okuma yaptığınız-
nıyabilmenizdir. Ayrıca bu yazı türüne alışkanlık ka- da işinizi kolaylaştıracaktır. Okuma ve çalışmalardan
zandığınızdan daha rahat okuyabilmenizdir. Ancak sonra beklenen bir defteri gördüğünüzde onun teşri-
çoğu arşiv belgesinde olduğu gibi bunlarda da orijinal fat defteri olduğunu anlayabilmenizdir.
nesih yazı karakteri kullanılmamıştır. Daha çok nesih
kırması türü kullanılmıştır. Defterlerdeki konulardan bir bölümünü ve bazı terim-
4 leri açıklayabilmek
Arşiv defterlerinden bir kısmını tanıyabilmek Teşrifat defterleri, saray törenleri, Bâbıâlî törenleri,
2
Ünitenin I, II ve III. metinleri Osmanlı Devlet askerî, dînî vs. birçok törenin ve protokol kuralları-
Arşivi’nde araştırmaya açık olan teşrifat defterle- nın, hattâ bunlara dair masrafların kaydedildiği def-
rinden seçilmiştir. Teşrifat defterleri devletin resmi terlerdir. Dolayısıyla bütün konuları bir ünite içeri-
olarak belirlenmiş tören ve uygulamalarının kayıtlı sine sığdırmak mümkün değildir. Seçilen metinlerde
bulunduğu defterlerdir. Dolayısıyla devletin işleyişi- devlet görevlilerin isimlerinin, makamlarının ve bun-
nin tören ve protokol kısımlarını bu defterlerden ta- lara dair terimlerin, kavramların sık geçmesine dikkat
kip etmek ve tanımak mümkündür. Bu kayıtlar diğer edilmiştir. Bu isim ve kavramları birer araştırma öde-
belgelerin yetersiz kaldığı durumlarda, tarihçiler için vi konusu yaparak bütün devlet yönetimi ve teşkilatı
önemli birer kaynak haline gelmektedir. Tarih Bölü- hakkında detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz. Burada bazı
mü öğrencileri olarak bu defter türünü tanımanız ve metinlerin işlenmesinde veya “sıra sizde” bölümlerin-
genel bir fikir sahibi olmanız hedeflenmiştir. de bu çalışmaları ne şekilde yapabileceğinize dair ör-
nekler sunulmaya çalışılmıştır.
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
30
Kendimizi Sınayalım
Okuma Parçası
1. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler: Defterlerden Örnekler-I
33
Âstâne-i sa‘âdet’e vürûdlarında icrâ olunan resimdir. Fî 14 üzre iken şevketlü kerâmetlü mehâbetlü pâdişâh-ı âlem-
Receb sene 1180. penâh efendimiz hazretlerinin teşrîf-i hümâyûnları haberi
Vezîr-i müşârün-ileyh hazretlerine bundan akdem deryâ ka- vürûd eyledikde tezkire-i evvel ve sânî ve mektûbî efendiler
pudanlığı tevcîh ve ihsân ve donanma-yı hümâyûn ile Der- ve teşrîfâtî ve başbâkikulı ağa ve mâliye tezkirecisi efendi ve
aliyye’ye müteveccih olmaları fermân buyurulmağın eyyâm cizye başbâkikulı ağa ve sadr-ı a‘zam kapucılar kethudâsı ve
müsâdefe itmeyüp rûz-ı Kasım’dan otuzdört gün mürûrunda selâm ağası sa‘âdetlü Dârü’s-sa‘âde ağası binek taşı semtinde
bi-inâyeti’llâhi te‘âlâ kapudâne-i hümâyûn kalyonı ile Kur- büyük tezkireci efendi çemen-sofa tarafında alâ-merâtibihim
şunlı Mahzen önüne lenger-endâz olup ahşâm karîb olmağ- ve selâm ağası seng-i rikâb tarafında vakfe-gîr-i selâm olup
la irtesi güni devletlü sadr-ı a‘zam hazretleri taraflarından defterdâr efendi ve re’îsü’l-küttâb efendi ve çavuşbaşı ağa
âdiyeten mu‘tâd üzre bir re’s donanmış esb ve ikrâmen ye- sarây-ı hümâyûn timur kapusunda ve semâhatlü şeyhü’l-
dek içün bir re’s bârgîr ve yirmi nefer çukadâr ve on nefer islâm efendi binek taşı yanında vakfe-gîr-i makam-ı selâm
mehterler dahi Kireç İskelesi’ne îsâl ve sadr-ı a‘zam kapucılar olup şevketlü kerâmetlü pâdişâhımız hazretleri bâb-ı merku-
kethudâsı ağa taraf-ı Âsafî’den mukaddemce da‘vete gidüp ma tekarrüb eylediklerinde defterdâr efendi ve re’îsü’l-küttâb
vezîr-i müşârün-ileyh dahi kendülerine mahsûs olan kayığa efendi ve çavuşbaşı ağa kapu derûnundan ilerücede rikâb-ı
süvâr ve iskele-i merkuma çıkdıklarında kapucılar kethudâsı hümâyûn ağalarıyla ma‘an istikbâl ve zemîn-bûs idüp pîş-i
ağa önlerince Bâb-ı âsafî’ye geldiklerinde sa‘âdetlü kethudâ hümâyûnda devân olup ba‘dehu devletlü sadr-ı a‘zam hazret-
bey ve re’îsü’l-küttâb efendi ve çavuşbaşı ağa ve tezkire-i ev- leri seng-i rikâbda muntazır olmalarıyla şevketlü mehâbetlü
vel ve sânî ve mektûbî ve teşrîfâtî efendiler nerdübân başında efendimiz Yalı Köşki kapusundan teşrîf ve alkış olundığı
istikbâl ve huzûr-ı sadr-ı a‘zamîye varıldıkda sâhib-i devlet gibi seng-i rikâb tarafından hareket ve sür‘atlice reftâr ile
hazretleri dahi vasat-ı odaya karîb istikbâl buyurduklarında çakıl ferşîde olunmuş tarîkın vasatından ilerücede istikbâl
kapudân-ı müşârün-ileyh dâmen-bûs-ı Âsafî birle ik‘âd olu- ve zemîn-bûs eylediklerinde tekrâr alkış olunup pîşgâh-ı
nup merâsim icrâsından sonra bir mikdâr sohbet ba‘dehu hümâyûnda yürüyerek seng-i rikâb mübârek kadem-i feyz-
avdetlerinde yine müstakbilîn-i mûmâ-ileyhüm nerdübân mukaddem-i şehen-şâhî ile behcet-yâb oldukda semâhatlü…
başında teşyî‘ ve seng-i rikâb-ı sadr-ı a‘zamîden geldiği
esbe süvâ[r] ve yine Kirec İskelesi’nden kayıklarına binüp
donanma-yı hümâyûna teşrîf eylediler. Bu günde at ve kürk Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
virilmedi. Ve matharacı ve tüfengci takımı dahi iskeleye git- 1. d Yanıtınız yanlış ise "Metin 1’in" konusunu yeniden
medi. Ancak çukadâr ve mehterler îsâl olundı. gözden geçiriniz.
Bi-inâyeti’llâhi te‘âlâ donanma-yı hümâyûn Bahr-ı 2. c Yanıtınız yanlış ise "Metin 1’in" konusunu yeniden
sefîdden gelüp Yalı Köşki önünden imrârı fermân-ı gözden geçiriniz.
hümâyûn buyuruldukda ber-mûcib-i teşrîfât icrâ olunan 3. e Yanıtınız yanlış ise "Metin 2-1’in" konusunu yeniden
resm-i mu‘tâdedir. Fî 5 Receb sene (1)180 (8Aralık 1766). gözden geçiriniz.
Der-yevm-i pencşenbih. 4. b Yanıtınız yanlış ise "Metin 3-2’nin" konusunu yeni-
Bi-mennihi te‘âlâ donanma-yı hümâyûn gelüp Yalı Köş- den gözden geçiriniz.
ki sâhilinden mürûrı fermân-ı hümâyûn buyuruldukda bir 5. a Yanıtınız yanlış ise "Metin 3-1’in" konusunu yeniden
gün akdem semâhatlü şeyhü’l-islâm efendi hazretleri ve gözden geçiriniz.
defterdâr efendi da‘vet olunup yevm-i mezkûrda ta‘yîn olu- 6. e Yanıtınız yanlış ise "Metin 2-1’in" konusunu yeniden
nan vakitde re’îsü’l-küttâb [Diğer sahife] efendi müşârün- gözden geçiriniz.
ileyh şeyhü’l-islâm efendi hazretlerini Bâb-ı âsafî’ye getürüp 7. d Yanıtınız yanlış ise "Metin 3-1’in" konusunu yeniden
ber-vech-i mu‘tâd istikbâl ve bir mikdâr istirâhat eyledikle- gözden geçiriniz.
rinden sonra devletlü sadr-ı a‘zam hazretleriyle bi’l-ma‘iyye 8. b Yanıtınız yanlış ise "Metin 1’in Kelimeler” konusunu
Yalı Köşkü’ne teşrîf buyurılur. Yâhûd murâd-ı âlî buyurılur yeniden gözden geçiriniz.
ise semâhatlü efendi hazretlerinin semtlerine münâsib olan 9. a Yanıtınız yanlış ise "Metin 2’nin Kelimeler” konusu-
iskeleden re’îsü’l-küttâb efendi ile kayıklarına süvâr ve doğ- nu yeniden gözden geçiriniz.
rı Yalı Köşkü’ne gelüp teşrîfâtî efendi re’îsü’l-küttâb efendi 10. c Yanıtınız yanlış ise "Metin 3’ün Kelimeler” konusu-
ile ma‘an karşulayup Dârü’s-sa‘âdeti’ş-şerîfe ağası mevki‘ine nu yeniden gözden geçiriniz.
ik‘âd etdirilüp anların teşrîfleri haberi kapuya geldikde dev-
letlü sadr-ı a‘zam hazretleri dahi takım ile teşrîf buyurup an-
lar dahi ağa-yı müşârün-ileyh hazretleri mevkıflarında ârâm
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
34
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Nesih ve rik῾a yazılı arşiv belgelerini okuyup anlayabilecek,
XVIII. Yüzyıl Osmanlı arşiv belgelerinin dil özelliklerini açıklayabilecek,
Kelime hazinenizi geliştirebilecek,
Osmanlı arşiv belgelerinden değişik vesika türlerini ve üslûp özelliklerini açık-
layabilecek,
Arşiv belgelerinde geçen bazı ıstılahları kavrayacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Nesih Yazısı • XVIII. Yüzyıl Osmanlı Arşiv
• Arşiv Vesikaları Vesikaları
İçindekiler
• GİRİŞ
Nesih Yazısı ile Metinler 2: • METİNLER 1
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II Defterlerden Örnekler-II • METİNLER 2
• METİNLER 3
Nesih Yazısı ile Metinler 2:
Defterlerden Örnekler-II
GİRİŞ
Bu ünitede Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki değişik defter türlerinde yer alan belgeler
bulunmaktadır. Bu belgeler üzerinde çalışarak vesika okuma becerinizi geliştireceksiniz.
Ünitede yer alan belgeler on sekizinci yüzyılın değişik dönemlerinden seçilmiştir. Ayrıca
belgelerin, mahiyet ve muhteva bakımından da farklı türlerden olmasına dikkat edilmiş-
tir. Dolayısıyla bu yüzyıl defterlerinde yer alan değişik arşiv belgelerinin dil, üslup, yazı ve
muhteva özelliklerini kavramanız hedeflenmiştir.
Üniteye alınan vesikaların seçildiği defterlerden ikisi Başbakanlık Osmanlı Arşivi Ka-
mil Kepeci Tasnifinde 2847 ve 1679 numara ile kayıtlı ahkâm defterleridir. Bu tür ahkâm
defterlerinde çok değişik konular yer alabilmektedir.
Ünitemize, yine Başbakanlık Osmanlı Arşivi Maliyeden Müdevver Defterler (MAD)
serisinden metinler alınmıştır. Bu seride yer alan defterlerde mali konuların yanında bir-
çok konuda belgeler bulmak mümkündür.
Ünitemizde yer alan bir başka defter serisi, Ruus Kalemi Defterleridir. Bu defterlerde
devletin çeşitli kademelerinde görev alan kişilerin atamalarıyla ilgili kayıtlar bulunmaktadır.
Başmuhasebe Kalemi, Bina Eminliği defterlerinde ise, genel olarak çeşitli kamu bina-
larının yapımı ve mevcut binalardan tamire ihtiyacı olanlarının tamirleriyle ilgili hüküm-
ler ve bu yapılara ait keşif raporları yer almaktadır.
Bu ünitede biri Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden, diğeri Tapu ve Kadastro Genel Mü-
dürlüğü Kuyud-ı Kadîme Arşivi’nden iki adet tahrir defterine yer verilmiştir. Bilindiği gibi
tahrir, fethedilen bölgelerin, iktisadî ve sosyal vaziyetini, mülkiyet ve tasarruf sistemini, de-
mografik yapısını, vergiye esas olacak zenginlik durumunu tesbit etmek için yapılan sayım
ve kayıt işlemini ifade eder. Bunların kaydedildiği defterlere de tahrir defterleri denir.
Ünitemize alınan bir diğer defter türü de Bâb-ı âlî Evrak Odası Sadaret Defterleridir.
Çok çeşitleri olan bu defterlerin burada yer verilenleri teşrifatla alakalı kayıtların bulun-
duğu defterlerdir.
Ünitede yer alan vesikalar üç gruba ayrılmış ve her vesika grubunun sonuna, belgeler-
de geçen bilinmeyen kelimeler için bir lügatçe konulmuş; bunun akabinde ise belgelerin
günümüz Türkçesine aktarımı yapılmıştır. Ünitemizdeki belgelere çalışırken bu lügatçeye
bakmak istifadeyi kolaylaştıracaktır.
Ünitedeki belgelerde lügatlerin haricinde bazı terimler ve tabirler de geçmektedir. Bu
terimlerin açıklamaları, lügatler gibi vesika öbeklerine göre değil, harf sırasına göre dü-
zenlenmiş ve ünitenin arkasına ilave edilmiştir. Belgeler üzerinde çalışırken sadece lü-
gatlere bakmakla yetinilmemeli, gerektiğinde terimlerin açıklamalarına da bakılmalıdır.
38 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Bu üniteye aldığımız belgeler, Ruus defterleri istisna edilirse nesih hatla kaleme alın-
mışlardır. Nesih yazısı, arşiv belgeleri içinde en kolay okunan yazı çeşididir. Bu ismin veri-
liş sebebi, sülüs hattıyla olan irtibatındandır. Şekil itibarıyla sülüs yazısına çok benzer. An-
cak, nesih kalemi sülüs kaleminin üçte biri kadardır. Yani, nesih yazısı, sülüs yazısından
üçte bir oranında daha küçüktür. İşte sülüsün üçte ikisi çıkarılarak yazıldığı için bu hatta
nesih denmiştir. Çok kolay okunduğu için genelde bütün Kur’ânlar ve matbu kitaplar ne-
sih yazısıyla yazılırlar. Nesih yazısı , Arap yazısının tekâmülü neticesinde ortaya çıkan,
bir kısmı birbiriyle tamamen farklı, bir kısmı ise sadece kalınlık incelik olarak farklılık
gösteren “aklâm-ı sitte”den birisidir.
METİNLER 1
(KK, nr. 2847, s. 111)
2. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 2: Defterden Örnekler-II 39
(D.BŞM.BNE, nr.
15964)
44 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
METİNLER 1
(BOA, KK, nr. 2847, s. 111)
Arz-ı bende-i bî-mikdâr budur ki,
Yüz yiğirmi sekiz senesinde Belgrad Kal‛asına gelecek mübâya‛a zahîresinden memlû
zehâyir sefînelerin Temürkapu ve Tahtalu girdâblarından tesyîri içün sâbıkā Çavuşbaşı
İsmâ‛îl Ağa kullarının cerehorlara virdüğü ücretlerinin hisâbıdır.
Mevkūfâtdan hisâb olunduğu üzre beş bin guruş îrâdı olup mesârifi görüldükde
hucec-i şer‛iyyeleri mûcebince Ruscuk ve Ziştovi ve Vidin iskelelerinden girdâbları mürûr
idince cerahor ücretleri içün beş bin iki yüz doksan üç guruş mesârifi olmağın bu takdîrce
iki yüz doksan üç guruş ziyâdesi olduğu ma‛lûm-ı devletleri buyuruldukda nısfı tenzîl ve
nısf-ı âharı olan yüz kırk altı buçuk guruşa kā’imesi ve sûret-i muhâsebe virilmek bâbında
fermân devletlü, sa‛âdetlü sultânım hazretlerinindir.
Sahh.
Telhîs mûcebince kā’imesi ve sûret-i muhâsebesi virilmek buyuruldu. 4 Ra(Rebî‛ulevvel)
sene 129.
Sûret-i muhâsebe ve kā’ime dâde. Fî 7 Ra(Rebî‛ulevvel) sene 1129.
Sahh
Telhîs mûcebince Mevkūfâta kayd ve sûret virilmek buyuruldu. 21 Ş(Şa‛bân) sene 131.
Sahh
Sûret-i muhâsebe dâde, fî 6 N(Ramazan) sene 1131.
Sahh
Telhîs mûcebince mahalline kayd ve sûret virilmek buyuruldu. 8 L(Şevvâl) sene 128.
Suret-i muhâsebe dâde, fî 12 L(Şevvâl) sene 1128.
Sahh
Telhîs mûcebince temessükâtı Mevkūfâtda hıfz ve sûret-i muhâsebesi virilmek buyurul-
du. 4 Receb sene 132.
Sûret-i muhâsebe dâde, fî 4 Receb sene 132.
giyâh mesârifi olmağın giyâh-ı mezbûrdan Çorlu Kādîsı keşf hücceti mûcebince çürük ve
ekle sâlih olmayan yiğirmi bir buçuk araba giyâhdan mâ‛adâ zimmetinde îcâb iden kırk
iki kile şa‛îr ve iki yüz iki buçuk kile dakīk ve kırk iki buçuk kantâr saman ve yiğirmi yedi
buçuk araba giyâh bahâlarından yiğirmi bin sekiz yüz on altı akçe ve ihrâcâtından tenzîl
olunan bin altı yüz yiğirmi sekiz akçe mübâşir-i mezbûrun matlûbundan aşağı varıldık-
da elli bin dört yüz yiğirmi dört akçe matlûbu olduğu ma‛lûm-ı devletleri buyurulduk-
da meblağ-ı mezbûra kā’imesi ve sûret-i muhâsebe virilmek bâbında fermân devletlü,
sa‛âdetlü sultânım hazretlerinindir.
Telhîs mûcebince kā’imesi ve sûret-i muhâsebe virilmek buyuruldu, 5 B(Receb) sene 128.
Kā’ime ve sûret dâde, fî 5 Receb sene 128.
Mevkufattan hesap olunduğu üzre beşbin guruş geliri olup masrafları görüldüğünde,
şer‛î senedleri gereğince Ruscuk, Ziştovi ve Vidin iskelerinden girdapları geçinceye kadar
cerehor ücretleri için beşbin ikiyüz doksanüç guruş masrafı olduğundan, buna göre ikiyüz
doksanüç guruş fazlası olduğu tarafınızdan bilindiğinde yarısı indirilip diğer yarısı olan
yüz kırkaltı buçuk guruşa kaimesi ve muhasebe kopyası verilmesi hususunda buyruk dev-
letli, saadetli sultanım hazretlerinindir.
Sahh (doğru)
Telhis gereğince kaimesinin ve hesap kopyasının verilmesi buyuruldu. 4 Rebiülevvel sene 1129.
Muhasebe kopyası ve kaime verildi. 7 Rebiülevvel 1129.
Sahh (doğru)
Telhis gereğince Mevkufata kaydedilmesi ve kopya verilmesi buyruldu.21 Şaban sene 1131.
Sahh (doğru)
Muhasebe sureti verildi. 6 Ramazan sene 1131.
Sahh (doğru)
Telhis gereğince ilgili yerine kayd ve suret verilmesi buyruldu. 8 Şevval sene 1128.
Muhasebe sureti verildi. 12 Şevval sene 1128’de.
(BOA, KK, nr. 1679, s. 156)
Kıymetsiz kulunuzun arzı budur ki,
Bin yüz yirmi sekiz senesinde sefer ve Azak kalesindeki askerler için vefat etmiş bulu-
nan Haydar Ağa vasıtasıyla bazı kazalardan satın alınması ve Burgos, Mankalya, Balçık ve
Varna iskelelerine nakli ferman buyurulan zahirelerin muhasebesi özetidir.
Mevkufattan ve Hazinenin günlük defterlerinden karşılaştırılıp hesap olunduğu üzre
yüz onbeşbin beşyüz otuz kile arpa ve yetmişüçbin yüz seksen kile un ve yirmiyedibin
kile buğday bedellerinden dokuzmilyon dokuzyüz kırkbin sekizyüz yetmişyedi akçe ge-
liri olup masrafları görüldüğünde, harcamaları gelirinden düşüldüğünde zimmet gere-
ken arpa bedeliyle ikimilyon yediyüz otuzikibin yüz elli akçe zimmeti olup anılan tutar-
dan bundan önce hazineye teslim olunan ikimilyon ikiyüz yirmibin akçesi düşülmüş ve
beşyüz onikibin yüz elli akçe zimmeti olduğundan fazlası olan buğday unu bedelinden in-
dirimden başka yüz yetmişbin akçe zimmetinden düşüldüğünde, üçyüz kırkikibinyüz elli
akçe zimmeti olduğu tarafınızın malumu olduğunda, Hazine-i amireye tamamen teslim
eyledikten sonra senetlerinin Mevkufâtta saklanması ve muhasebe sureti verilmesi konu-
sunda ferman devletli, saadetli Sultanım hazretlerinindir.
Sahh (doğru)
Telhis gereğince senetlerinin Mevkufatta saklanması ve muhasebe suretinin verilmesi
buyruldu. 4 Receb sene 1132.
Muhasebe sureti verildi, 4 Receb sene 1132’de.
(BOA, MAD, nr.3373, s.14)
Kıymetsiz kulunuzun arzı budur ki,
Bu mübarek senede sefere gidişte Çorlu konağı mübaşiri Abdullah Ağa kulunuzun
muhasebesinin özetidir.
Mevkufattan karşılaştırılıp hesaplandığı üzre zahire bedeli için ikibin üçyüz doksanbir
buçuk ve üçte bir guruş ve altıbin dokuzyüz yirmibeş kile arpa, bin dörtyüz kırkbeş kile
un, yüz otuzyedi buçuk kile has un, bin dokuzyüz otuz kantar saman, yüz araba taze ot ve
ikiyüz elliyedi buçuk araba odun geliri olup masrafları yoklandığında satın alma zahiresi
bedelinden harcamalarıyla üçyüz ellidokuzbin sekizyüz seksensekiz akçe ve Nüzül emini
senedi icabınca ve gerektiği anda mal olarak ya da bedeli tahsil olunmak üzre Çorlu ileri
gelenlerinden Mustafa Ağa’ya senedi gereğince verdiği yüz altmışyedi kile un ile yüz otuz-
yedi buçuk kile has un, bin ikiyüz kırkiki buçuk kile orta kalite un, altıbin sekizyüz sek-
senüç kile arpa, bin sekizyüz seksenyedi buçuk kantar saman, ikiyüz elliyedi buçuk araba
odun ve elli altı araba taze ot masrafları olduğundan, adı geçen taze ottan Çorlu kadısının
keşif senedi gereğince çürük ve yemeye elverişli olmayan yirmibir buçuk araba taze ottan
başka zimmetinde yerine getirmesi gereken kırkiki kile arpa, ikiyüz iki buçuk kile un, kır-
kiki buçuk kantar saman, yirmiyedi buçuk araba taze ot bedellerinden yirmibin sekizyüz
onaltı akçe ve harcamalarından indirilen bin altıyüz yirmisekiz akçe adı geçen mübaşirin
istediğinden düşüldüğünde ellibin dörtyüz yirmidört akçe isteği olduğu tarafınızın malu-
mu olduğunda anılan tutara faturası ve muhasebe sureti verilmesi konusunda ferman dev-
letli, saadetli Sultanım hazretlerinindir.
Telhis gereğince faturası ve muhasebe sureti verilmesi buyruldu, 5 Receb sene 1128.
Fatura ve suret verildi, 5 Receb sene 1128’de.
(BOA, D.BŞM BNE d, nr. 15964, s. 2)
Kulunuzun arzıdır ki,
Yüce Allâh’ın dilemesiyle meydana gelen zelzele sebebiyleMercan Ağa Cami-i şerifi
yakınında Örücüler çarşısının yıkılmış ve tamire ihtiyacı olan çarşı kemerleri ve diğer
devlete ait binaları, Bina emini ve şu anda Anadolu muhasebecisi olan Atıf Efendi-zade
Hacı Ömer Vahid Efendi kulunuz vasıtasıyla tamamlandıktan sonra çıkan yüce fermanı-
2. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 2: Defterden Örnekler-II 51
nız gereğince bu köleniz tarafından tayin olunan Mehmed Efendi ve Başmuhasebe katip-
lerinden memur kılınan Seyyid Mehmed Emin Efendi ve İstanbul kadısı faziletli Efendi
duacınız tarafından tayin olunan keşif naibi ve daha önce mimar olan kulunuz tarafından
tayin olunan Mimar kalfası vasıtasıyla güzel bir şekilde araştırılıp incelenerek, adı geçe-
nin yapıp tamir ettiği yerlerin keşf ve görülüp ve ölçülerek deftere yazıldıktan sonra bü-
tün Mimar kalfalarının ittifaklarıyla yer yer mevcud buldukları binaların sayı, mikdar,
cins ve çeşitlerinin tahammüllerine göre, mimarların yürürlükte olan usulleri üzre konu-
lan fiyat ile tamirat masraflarını, adı geçen daha önceki mimar hesap ettiğinde, masrafları
devlet tarafından gereken yerlerin tamamı, yalnız altıbin yediyüz yedi buçuk kuruşa ulaş-
tığını içeren adı geçen eski mimarın verdiği mühürlü ve imzalı defterdir. Köleniz tarafın-
dan yazılan kulluk takriri ile yüce huzurunuza arz edildikten sonra, adı geçen Bina emi-
ninin Enderun-ı humayun hazinesinden yapı masrafları için senediyle hesap üzere mak-
buzu olan yedibin beşyüz kuruş olmakla, defter gereğince masrafları Başmuhasebeden
hesap ettirildiğinde, yanılmadan başka toplam altıbin yediyüz dört buçuk kuruş gerek-
mekle, makbuzu olan yedibin beşyüz kuruşdan hesap edilerek düşüldükten sonra yediyüz
doksanbeş buçuk kuruş zimmeti ortaya çıktığı tarafınızca malum olduğunda çıkan yüce
fermanınız gereğince, adı geçenin yazıldığı üzre Enderun-ı humayun hazinesinden yapı
masrafları için borç senediyle makbuzu olan yedibin beşyüz kuruştan işbu keşf defteri ve
hesap olunduğu üzre gereken altıbin yediyüz dört buçuk kuruş masrafı hesap edildikten
sonra zimmeti gereken yediyüz doksanbeş buçuk kuruşu Enderun-ı humayun hazinesine
iade ve teslim ve saadetli Hazine kethudası ağa hazretlerinden teslim ettiğini gösteren de-
kont aldıktan sonra Başmuhasebe’ye kayd olunup borç senedi geri verilmek üzre muhase-
be sureti verilmesi konusunda emir ve ferman devletli, inayetli Sultanım hazretlerinindir.
Telhisi gereğince, adı geçen zimmetin teslim ediimesi ve teslimini gösteren senedini aldık-
tan sonra Başmuhasebe’ye kayd olunup borç senedi geri verilmek üzre muhasebe sureti veril-
mesi buyruldu. 26 Zilka‛de sene 1180.
Doğrudur.
Suret verildi, 15 Rebiülahır sene 1182.
METİNLER 2
(A.RSK.d, nr. 1698, s. 44-47, 54-55, 70-74, 76-79)
(s. 44-45)
(s. 46-47)
2. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 2: Defterden Örnekler-II 53
(s. 54-55)
(s. 70-71)
(s. 72-73)
54 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
(s. 74)
(s. 76-77)
(s. 78-79)
2. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 2: Defterden Örnekler-II 55
METİNLER 2
(BOA, A.RSK d nr. 1698, s. 44)
Mevkūfâtcılık:
Muhâsebe-i evvel-i esbak Selîm Ağa-zâde Mehemmed Emîn Efendi’ye tevcîh, 4
L(Şevvâl) sene 213.
Sâbıkā Sipâh Kâtibi Lala Mehemmed Efendi’ye tevcîh, 3 L(Şevvâl) sene 214.
Sâbıkā Topçular kâtibi vekîli Ahmed Rif‛at Beg Efendi’ye bin iki yüz on beş senesi
Şevvâlinde vâkı‛ tevcîhâtda zabt eylemek şartıyla tevcîh, 18 R(Rebî‛ulâhır) sene 215.
Sâbıkā Çukadâr Ağa olan Haremeyn Muhâsebecisi esbak Dervîş Efendi-zâde Mustafa
Beg’e tevcîh, 3 L(Şevvâl) sene 215.
(Vekâleti Sârım Paşa-zâde Mîr-i mûmâ-ileyhe tevcîh, 18 R(Rebî‛ulâhır) sene 215).
Mektûbî Üçüncü halîfesi İstanbul mukāta‛acısı sâbık Seyyid Sa‛îd Şehdî Efendi['ye]
tevcîh, 3 L(Şevvâl) sene 214.
Mektûbî hulefâsından sâbık Sergi nâzırı vekîli Moravî Ahmed Paşa yeğeni Âkif Beg’e
tevcîh, 3 L(Şevvâl) sene 215.
mahalline kayd ve yüz yiğirmi bir Martı ibtidâsından tashîh olunmak bâbında sâdır olan
fermân-ı âlî Başmuhâsebe’de ve bâ-fermân-ı şerîf Hâslar kalemine dahi kayd içün işbu ilm
ü haber kā’imesi virildi.
Fî 8 Receb sene 1120.
METİNLER 3
(TKTD, nr, 118, s. 48-49)
2. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 2: Defterden Örnekler-II 65
METİNLER 3
(Tapu Kadastro Arşivi, TD, nr. 118, s. 48-49)
Arz-ı bendeleri budur ki,
Bahr-i sefîd’de vakı‛ Para cezîresinin ru’us cizye ve harâc-ı arâzîleri maktû‛ olup
lâkin dört beş seneden berü hastalık isâbeti ile cezîre-i mezbûreden beş yüz neferden
izdiyâd re‛âyâ helâk ve bir mikdârı dahi firâr ve tasarruflarında olan tarlaları harâb u
yebâb olmuşiken sancak mutasarrıfları mâl-ı maktû‛ların temâmen taleb eylemele-
ri ile edâya adem-i iktidârlarından nâşî bakıyye kalan re‛âyâsı dahi perîşân olduğun-
dan cezîre-i mezbûr müceddeden tahrîr olunmak recâsına re‛âyâsı mukaddemâ huzûr-ı
âlîlerine arz-ı hâl ve istid‛â-yı inâyet eylediklerinde hâllerine merhameten tahrîri içün
Defterhâne-i âmireden mahsûs kâtib ve bir muharrir ta‛yîn ve cezîre-i mezbûrede vâkı‛
bi’l-cümle kurâ ve re‛âyâ ve rüsûmâtların ta‛dîl ve tesviye vechi üzre gereği gibi dikkat ü
ihtimâm iderek müfredâtı ile tahrîr ve defter eylemek içün yüz otuz iki senesinde emr-i
şerîf virilmiş idi. Ta‛yîn olunan kâtib ve muharrir kullarının getürdüğü işbu tahrîr defte-
ri mûcebince bi’l-cümle mahsûlâtları maktû‛u dört yük altmış dört bin beş yüz akçe ve
beher hâneleri üçer yüz altmışar akçeden altı yüz bir hâne ru’us cizyeleri maktû‛u dahi
iki bin yüz üç buçuk guruşa bâliğ olup Hazîne-i âmire defterlerinde mukayyed olan asl-ı
mâl-ı maktû‛larıyla tatbîk itdirildikde mahsûlâtları maktû‛undan bir yük altmış altı bin
dört yüz iki akçe ve ru’us cizyeleri maktû‛undan dahi bin yüz yiğirmi beş guruş kesrle-
ri iktizâ eylediği hisâb ve der-kenâr olunmuşdur. Cezîre-i mezbûre re‛âyâsının keyfiyye-
ti sa‛âdetlü Vezîr-i mükerrem Kapudan Paşa Hazretleri ile istişâre ve kezâlik sâ’ir vukūfu
olanlardan dahi su’âl olundukda fî nefsi’l-emr bâlâda şerh olunduğu üzre birkaç seneden
berü cezîre-i mezbûre re‛âyâsı perîşân olup nizâm-ı hâllerine za‛af târî ve işbu tahrîr olu-
nan mâlı dahi edâya adem-i kudretleri olup ahvâllerine merhamet olunmaz ise bakıyye
kalanları dahi perîşân olurlar deyü Vezîr-i muşârun-ileyh hazretleri ve sâ’ir vukūfu olan-
lar haber virirler. Bu sûretde Ada-i mezbûr re‛âyâsına şimdilik işbu tahrîr mûcebince
olan kesrlerine müsâ‛ade olunmak iktizâ eylediği ma‛lûm-ı devletleri buyuruldukda işbu
tahrîr defteri mahallinde hıfz ve bu vechile mâl-ı maktû‛ ve cizyeleri tahsîl ve inşâ’allâhü
te‛âlâ bundan böyle yine Vezîr-i mükerrem Kapudan Paşa hazretleri ma‛rifetleri ile yok-
laşdırılup Ada-i mezbûr re‛âyâsından perîşân olanlardan yerlerine gelüp nizâm bulduk-
ça kesr kalan meblağ-ı mezbûr yine tedrîc ile iktizâsına göre sene be-sene zammolun-
mak şartıyla işbu tahrîr defteri Defterhâne-i âmire’ye kayd ve hıfz olunup Başmuhasebe
ve Hâslar kalemine dahi kayd içün icmâl üzre sûreti virilmek bâbında fermân devletlü,
sa‛âdetlü Sultânım hazretlerinindir.
Sahh
İşbu defter, Defterhâne-i âmireye kayd ve hıfz olunup, Başmuhâsebe ve Hâslar kalemle-
rine kayd içün icmâl üzre sûretleri virilmek buyuruldu.
13 R(Rebî‛u’l-evvel) sene 134.
yılmayup koyun başına birer akçe virürler. Ve kānûn üzre resm-i ağıl virürler. Ve bağların-
dan vâkı‛ olan mahsûllerinden öşr virürler. Ve hâsıl olan şıra içün kānûn üzre monapolya
tutulur. Ve bid‛at-i hınzîr iki canavardan bir akçe virürler. Ve resm-i besâtîn ve sîr ve piyâz
ve bâkī bunlara benzer ne varısa öşr virürler. Ve Cezîre-i mezbûreden taşra koyun geçe,
koyun başına bir akçe ve iki kuzuya bir akçe gümrük virürler. Ve Cezîre-i mezbûreye ya-
bandan kimesne koyun ve kuzu getürüp satsa, koyun başına bir akçe ve iki kuzuya bir akçe
gümrük virürler. Ve eğer satmayup birkaç gün eŋer az ve eŋer çok durup dahi alup âhar
yere gitse, cezîrede satmayup âhar yere gitdiğiyçün iki koyuna bir akçe ve dört kuzuya bir
akçe gümrük virürler. Ve cezîreden yabana giden şıralarından resm-i gümrük deyü fuçı
başına on ikişer akçe virürler. Ve cezîreden taşra at ve katır ve sığır geçse davar başına on
ikişer akçe resm-i gümrük virürler. Ve yabandan gelen davardan, kendü hâcetleri içün ge-
türür ise resm-i gümrük virmezler. Eğer satmak içün getürürler ise on ikişer akçe resm-i
gümrük virürler. Ve sekiz baş peynire bir akçe gümrük virürler. Ve tulum peyniri olıcak,
eğer büyük olsun eğer küçük her tulum başına üç akçe gümrük alınur. Yağ ve bal tulumu
dahi böyledir. Ve taşra giden kepeden birer akçe gümrük alınır. Ve turşu balıkı gelür ise
bir kabakulakdan dört akçe ve yabandan gelen sığır derisinden bir akçe ve su sığırı deri-
sinden üç akçe. Bu mezkûrâtdan gayrı yabandan her ne gelür ise, eğer biber ve zağferân
ve gayrı, bahâları hisâb olunup yüz akçede dört akçe gümrük alınur. Ve cezîre-i mezbûre
halkı zikr olunan hukūk-ı şer‛iyyelerin ve rüsûm-ı örfiyye[lerin] bî-kusûr edâ itdiklerin-
den sonra ber-mûceb-i emr-i âlî avârız-ı dîvâniyyeden ve tekâlîf-i örfiyyeden mu‛âf olmak
üzre defter-i cedîd-i sultânîye sebt olundu.
tevdî‛ ve gerek muşârun-ileyh Kapudan Paşa hazarâtı olsun gerek vüzerâ-yı sâ’ire bulun-
sun tebdîlen teşrîflerinde Kapucular kethudâsı ve Selâm Ağası ve Teşrîfâtî ve Kîsedârı ve
halîfesi istikbâl ve teşyî‛ eyledikleri mâ‛adâ ricâl-i Bâb-ı âlî bu tekellüfden ma‛zûr idüğü
rüsûm-ı kadîme-i devlet olduğuna binâ’en hâtır-nişân-ı ihvân olmak içün zabt-ı cerîde
kılındı.
Doğrudur.
Bu defterin, Defterhane-i amireye kaydedilip saklanması, Başmuhasebe ve Haslar ka-
lemlerine de özet bir şekilde suretlerinin verilmesi buyruldu.
13 Rebiülevvel sene 1134.
vergisi verirler. Ve bağlarından olan ürünlerdenöşür verirler. Ve üretilen şıra için mona-
polya tutulur. Ve bid‛at-i hınzır iki canavardan bir akçe verirler. Ve bostan vergisi, sarım-
sak, fasulye ve geriye kalan bunlara benzer ne varsa öşür verirler. Ve adı geçen adadan dı-
şaruya koyun geçse, koyun başına bir akçe ve iki kuzuya bir akçe gümrük verirler. Ve anı-
lan adaya yabandan bir kimse koyun ve kuzu getirip satsa, koyun başına bir akçe ve iki ku-
zuya bir akçe gümrük verirler. Ve eğer satmayıp birkaç günden az veya çok durup ve son-
ra alıp başka yere gitse, adada satmayıp başka yere gittiği için iki koyuna bir akçe ve dört
kuzuya bir akçe gümrük verirler. Ve adadan yabana giden şıralardan, gümrük vergisi ola-
rak fıçı başına on ikişer akçe verirler. Ve adadan dışarıya at, katır ve sığır geçse, davar ba-
şına on ikişer akçe gümrük vergisi verirler. Ve kendi ihtiyaçları için dışardan davar getirir-
lerse gümrük vergisi vermezler. Eğer satmak içün getirirlerse on ikişer akçe gümrük vergi-
si verirler. Ve sekiz baş peynire bir akçe gümrük verirler. Ve tulum peyniri olduğunda, is-
ter büyük ister küçük, her tulum başına üç akçe gümrük alınır. Yağ ve bal tulumu da böy-
ledir. Ve dışarı giden hasır otundan birer akçe gümrük alınır. Ve turşu balığı gelirse bir ka-
bakulaktan dört akçe ve yabandan gelen sığır derisinden bir akçe ve su sığırı derisinden
üç akçe. Bu sayılanlardan başka yabandan her ne gelirse, ister biber, zağferan ve diğerle-
ri, tutarları hesaplanıp yüz akçede dört akçe gümrük alınır. Ve adı geçen ada halkı, anılan
şer‛î haklarını ve örfî vergilerini eksiksiz yerine getirdikten sonra Padişahın yüce emri ge-
reğince olağanüstü vergilerden ve diğer örfî vergilerden bağışlanmış olmak üzre sultana
ait yeni deftere kaydolundu.
dir. Gerek adı geçen Kaptan Paşa hazretleri, gerekse diğer vezirler, kıyafet değişikliğiyle
geldiklerinde Kapıcılar kethudası, Selam Ağası, Teşrifatî ile Kisedarı ve halîfesi karşılayıp
uğurladıkları, geriye kalan Bâb-ı âlî ricali bu zahmete katlanmaktan mazur oldukları dev-
letin çok eski usullerinden olduğuna binaen kardeşlerimin hatırlarında bir nişan olmak
üzere bu tutanağa yazıldı.
Terim Sözlüğü
Âdet-i ağnâm: Resm-i ganem ve ağnam resmi de denilen ve Osmanlı Devleti’nde küçük-
baş hayvanlardan alınan şer‛î bir vergidir. Bu vergi, koyun ve keçiler yavruladıktan sonra
genellikle Nisan ayında, kuzular ve oğlaklar da sayılmak suretiyle alınırdı. Devirlere ve
bölgelere göre değişiklik göstermekle beraber ortalama olarak iki koyuna bir akçe alın-
maktaydı. (Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü[bundan
82 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Cizye: İslam devletinde, devletin tebeası olan gayr-ı müslim reayanın büluğ çağına
ermiş, genellikle 14-75 yaş arası, aklî ve bedenî her hangi bir kusuru olmayan hür er-
keklerinden alınan baş vergisidir. Bu vergiyi ödeyen gayr-ı müslim halk, devletin mutlak
himayesinde olarak her türlü zıraat, ticaret ve san‛at faaliyetinde bulunur, ibadet, adet ve
günlük yaşayışlarını serbestçe ifa ederlerdi. Maddi durumu elverişli olmayanlardan bu
vergi talep edilmez, diğerleri ise yine refah seviyelerine göre a‛lâ, evsat ve ednâ olmak üze-
re üç sınıfa ayrılarak cizye vergileri tahsil edilirdi. Islahat fermanından sonra cizye vergisi
kaldırılmıştır. (DİA, Cizye md.)
Cürm ü Cinâyet: Devlete ait toprakları vakıf veya dirlik suretinde kullanan hakiki veya
hükmî şahıslardan, bu topraklar içindeki halktan işlenen suçlara, suçluların kovalanması-
na ve cezalandırılmalarına karşılık olarak alınan bir tür vergi olup miktarı bölgelere göre
değişiklik arz etmekteydi. Serbest timarlarla serbest vakıflarda, zeamet ve haslarda cürm
ü cinayet resmi, sipahiye veya vakıf sahibine; öbür toprak dirliklerinde ise sancak beyine
veya subaşıya aitti. (OTL, s. 68; OTS, s. 101)
Çukadar: Enderun odalarından en muteberi olan Has odaya mensup en yüksek ağa-
lardan üçüncüsü. Silahdardan sonra ve Rikabdardan evvel gelirdi. Çukadarlık, Çelebi
Sultan Mehmed zamanında ihdas edilmiştir. Alaylarda ata binerek padişahın arkasından
gider ve yağmurluğunu taşırdı. Hükümdarın kaftanlarına ve kürklerine bakmak da bunun
vazifesiydi. Bayramlarda hükümdar camiye giderken ve diğer merasimlerde halka para
serpmek de görevleri arasındaydı. Silahdar bulunmadığı zaman ona vekalet eder, terfi etti-
ğinde silahdar olurdu. Saray dışında bir hizmete tayin edildiğinde kendisine Beylerbeyilik
verilirdi. (OTL, s. 77; OTS, s. 117-118)
Enderun-ı Humâyûn: Topkapı Sarayı’nın üçüncü kapısı olan Babüssaade veya Aka-
ğalar kapısından sonra başlayan kısma verilen isim. Osmanlı Devleti’nde idarî ve askerî
kadronun yetiştirilmesi için teşkil edilen saray eğitim kurumu. XV. Yüzyıldan itibaren
medrese dışında en önemli eğitim kurumu niteliğini taşır. Enderunda eğitim gören kişiler
devşirme usulüyle temin edilir. Devşirilen çocuklar, bir müddet Türk ailelerin yanında
kalarak Türkçeyi, İslami esasları ve Türk örf ve adetlerini, adabı öğrenirler. Daha sonra
Edirne, Galatasaray ve İbrahim Paşa sarayı mekteplerinde eğitilirler. Bunlara acemi oğlanı
denirdi. Bu saray mekteplerinden mezun olan acemi oğlanları çeşitli askerî birliklere dağı-
tılırlar, içlerinde üstün kabiliyetli olanlar ise Enderun mektebine alınır, burada daha yük-
sek bir eğitime tabi tutulurlardı. Enderun’daki eğitim her birine oda ve koğuş tabir edilen
yedi kademede gerçekleşirdi. Bunlar sırasıyla, Büyük ve Küçük odalar, Doğancı Koğuşu,
Seferli Koğuşu, Kiler Odası, Hazine Odası ve Has Oda idi. Buradaki eğitimi sonuna kadar
götüremeyen acemi oğlanları yine ara sınıflardan çıkma adıyla ayrılarak çeşitli askerî bir-
liklere katılırlardı. (DİA, Enderun md.; OTL, s. 98; OTS, s. 160)
Fermân: Dîvân-ı Humâyûn veya Paşakapısı’ndaki dîvânlarda alınan kararlara uygun
olarak yazılan ve üzerinde tuğra bulunan padişah emirlerine verilen addır. Ferman keli-
mesi tek başına kullanılmaz, padişaha ait olduğunu gösteren bir takım ibarelerle birlikte
kullanılırdı. Bunlar, fermân-ı âlî-şân, fermân-ı humâyûn, fermân-ı pâdişâhî, fermân-ı şerîf
vb idi. Fermanlarda mutlaka fermân kelimesi kullanılırdı. (Diplomatik, s. 99-100)
Gedikli Ağalar: Sadrazam, vezir, beylerbeyi ve ilmiye sınıfından olan devlet erkânının
kapısında, sivil ve resmî her türlü işlerinde hizmet eden adamlarına genel olarak kapı halkı
adı verilmekteydi. Hüddâm ve tevâbi‛ de denilen Gedikli Ağalar, beş kısım olan sadra-
zamların kapı halkının üçüncü kısmını oluşturmaktaydı. Kapı halkının ilk dört kısmının
amiri, aynı zamanda Gedikli ağaların da amiri olan Silahdar ağa idi. Gedikli ağalara, Dış
ağalar ve Bıyıklı ağalar da denirdi. (OTL, s. 174; OTS, s. 314)
Gedikli Çavuş: Dîvân-ı humâyûn çavuşlarının kıdemlileri. Dîvân-ı humâyûn çavuş-
larının asıl vazifeleri, dîvân günlerinde hizmet, mübaşirlik ve icra kuvvetlerine yardım
84 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
etmektir. Bunların bir kısmı ulufeli bir kısmı da timarlı ve zeametli olurlardı. Gedikli Ça-
vuşlar, işte bu ikinci kısma denirdi. Gedikli çavuşlar, bazan mühim bir fermanı eyaletlere
götürmek, büyük bir devlet memurunu katl veya sürgün etmek gibi vazifeleri icra ederler,
bazan da elçilikle yabancı devletlere gönderilirlerdi. Padişahlar şehirde alayla gezerken
veya camiye giderken, Dîvân-ı humâyûn çavuşları önde yürürler ve “savulun” diye ba-
ğırarak yol açarlar, sefer zamanı padişahla birlikte harbe giderler, cüluslarda ve bayram
tebriklerinde alkış tutarlardı. (OTL, s. 87-88; OTS, s. 195)
Harâc: İslam hukukuna göre müslüman olmayanların ödemekle yükümlü oldukları
vergi. Osmanlı uygulamasında, hem haracî araziden ve mahsulâtından hem de müslüman
olmayan şahıslardan kişi başına alınan vergi demektir. Şahıslardan alınanlarına harâc-ı
ruus (diğer adıyla cizye), topraktan alınana harâc-ı arazî denirdi. Arazi haracı da iki kısma
ayrılır. Birisine, harâc-ı mukāseme adı verilir ve topraktan elde edilen mahsulün mikda-
rına göre alınırdı. Diğerine ise harâc-ı muvazzafa denilir ve toprağın verim durumu göz
önünde bulundurulmakla beraber arazinin yüz ölçümüne göre alınırdı. (DİA, Harâc md.;
OTL, s. 134; OTS, s. 218-219)
Hâce: Aslı Farsça olan kelime, Türkçede daha ziyade hoca şeklinde kullanılır. Osman-
lı döneminde özellikle sıbyan mektebi muallimleri ve medrese uleması bu unvanla anıl-
mıştır. Ayrıca şehzade muallimlerine de hoca tabir edilirdi. Kelimenin çoğulu, Osmanlı
Devleti’nde Farsça aslına uygun olarak hâcegân şeklinde telaffuz edilmiş ve farklı manada
kullanılmıştır. Bu şekliyle bürokraside çalışan memurları ve kâtipleri ifade etmekteydi.
Hâcegân-ı Dîvân-ı humâyûn denilen bu memurlar, Dîvân-ı humâyûn ve Paşa kapısında
bulunan kalem şefleri, maliye ve kapıkulu ocakları kâtipleri, tersane emini, şehremini,
darphane emini, teşrifatçı, tophane, baruthane müdür ve nazırlarından ve buna benzer
memurlardan oluşmaktaydı.
Haremeyn Muhâsebecisi: Haremeyn denilen Mekke ve Medine’de bulunan mukaddes
mekanlar ve yine buradaki diğer hayır eserlerinin masraflarını karşılamak üzere kurulmuş
olan Haremeyn vakıflarının muhasebe işlerini yürüten kalem(büro) amirine verilen isim.
(OTS, s. 223)
Haremeyn Mukāta‛acısı: Haremeyn vakıflarına ait mukāta‛a ve gelirlerin ve Mekke-
Medine’ye gönderilen surrelerin kayıtlarını tutan, bunlarla ilgili muameleleri yürüten ka-
lemin başındaki amir. (OTS, s. 223; OTL, s. 138)
Hüccet: Delil, vesika, sened manalarına gelir. Osmanlı diplomatiğinde ise şer‛î mah-
kemeler tarafından verilen, ilamdan farklı olarak hüküm ihtiva etmeyen; sadece kadı hu-
zurunda iki tarafın anlaşmaya vardıklarına dair kadının tasdikini ihtiva eden bir belgedir.
Hüccetler çok çeşitli hususlar için tertib edilmiş olup kadılar tarafından tanzim edilen bir
nevi noterlik belgeleri olarak kabul edilebilir. Hüccetler, kadı huzurunda tesbiti yaptıran
şahsın eline verildikten başka şer‛iyye sicillerine de işlenirdi. Bunlarda yapılan tesbitlere
göre, alım-satım, kira, nafaka, vekâlet, vasiyet, kefâlet, şehâdet, ferağ, borç, hibe, rüşdün
isbatı, nezir, keşif, sulh, irsaliye vs konularda hüccetler bulunmaktadır. (Diplomatik, s. 350)
Istabl-ı Âmire: Saraya ait binek ve yük hayvanlarının barındırıldığı yer, saray ahırı.
Mirâhur-ı evvel ve mirâhur-ı sânî adlı iki amiri ve emrinde çalışan birçok görevli ve hiz-
metli vardır. 19. yüzyılda Istabl-ı âmire müdürlüğü olmuştur. (OTS, s. 260)
İ‛lâm: İlim kökünden gelen i‛lâmın manası “bildirme, anlatma” demektir. Hukuk te-
rimi olarak i‛lâm, bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren belge-
yi ifade etmektedir. Ancak, Osmanlı diplomatiğinde kadıların şer‛î mahkemeye intikal
eden bir davanın kararının tasdikini temin maksadıyla şeyhülislamlığa; veya her hangi
bir konuda bilgi vermek üzere üst makamlara yazdıkları resmî yazılar için de i‛lâm tabiri
kullanılmıştır. (Diplomatik, s. 345)
2. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 2: Defterden Örnekler-II 85
İlmühaber: Bir daireden diğer daire veya dairelere, her hangi bir husus, bir karar veya
bir hükmü bildirmek üzere yazılan belgelere “ilmühaber” adı verilir. İlmühaberlerde elkab
bulunmaz. Çok kere bir irade, bir buyruldu veya arzuhalden bahisle doğrudan doğruya
konuya girilir. İlmühaberin yazılış sebebine göre metin kısa veya uzun olabilir. (Diploma-
tik, s. 295)
İrâde: Arapça bir kelime olan irade, “dileme, isteme, meram, emir, ferman” manala-
rına gelmektedir. İrâde-i seniyye ise padişah emri manasına gelmekte ve sözlü ve yazılı
olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Sözlü irâde-i seniyye, padişahın sadrazama bizzat tebliğ
ettiği emir karşılığı kullanılan bir tabirdir. Osmanlı diplomatiğinde irâde-i seniyye veya
çok kere kullanıldığı gibi kısaca irâde terimiyle özel bir belge türü kasd edilmektedir. Bu
da, padişahın emrinin mâbeyn başkâtibi tarafından sadrazama bildirildiği belgedir. (Dip-
lomatik, s. 183)
İspençe: Osmanlılarda tarımla uğraşan gayr-ı müslimlerden alınan bir çeşit örfî vergi.
Çift resminin karşılığı bir çeşit baş vergisi mahiyetini taşır. Muhtemelen köylünün timarlı
sipahiye karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu bazı hizmetlerin paraya çevrilmesiyle
ortaya çıkmıştır. (DİA, İspençe md.; OTS, s. 286)
Kā’ime: Arapça asıllı bir kelime olup 1. ayakta duran, 2. bir şeyin yerine geçen manala-
rını ifade eden kā’im kelimesinden gelmektedir. Belge bahis konusu olduğunda ikinci ma-
nası geçerlidir. Osmanlı diplomatiğinde kā’ime terimi, iki ayrı tür belge için kullanılmıştır:
arîza yerine geçen kā’imeler ve tezkire yerine geçen kā’imeler. Arîza yerine geçen kaimeler:
Arîzaların alt makamdan üst makama yazılmasına karşılık kaimeler üst makamdan alt
makama yazılırlar. Tezkire yerine geçen kaimeler: Bunlar hazine tezkiresi hazırlanmasını
temin için yazılırlardı. Maliyenin ruznamçe ve başmuhasebe kalemleri dışındaki muka-
taa, mevkufat, cizye vs. kalemlerinde hazırlanırlardı. (Diplomatik, s. 275-277)
Kapan: 1.Kamuya ait yerlerde kullanılan büyük tartı aleti. 2. Büyük şehirlerde zahire
ve erzak türünden ihtiyaç maddelerinin tartılıp vergilerin toplanması için bu tartı aletinin
konduğu çarşı. Burada ticaret yapan kişilere kapan taciri, kapan tüccarı veya kapan hacı-
ları denirdi. (OTS, s. 313)
Kapıcılar Kethudası: Topkapı Sarayı’nda bulunan her çeşit kapıcının en büyük amiri.
Kethudâ-yı bevvâbîn de denirdi. Dîvân-ı humâyûn’da hizmet eder, padişahla sadrazam
arasındaki sözlü veya yazılı haberleşmeyi kapı ağası ile birlikte sağlardı. Padişahların dı-
şarı çıkışlarında onlara refakat eder, her zaman hizmetine hazır olarak beklerdi. Cuma ve
bayram alaylarında hükümdara sunulan dilekçeleri toplardı. (OTL, s. 174; OTS, s. 316)
Kethudâ Bey: Diğer adı kethudâ-yı sadr-ı âlî yada sadaret kethudâsıdır. Sadrazamın
dahiliye nazırı derecesindeki yardımcısıdır. Sadaret makamından çıkan siyasî, askerî, malî
ve idarî bütün işler bunun elinden geçerdi. Sadaret makamına takdim edilen evrak üze-
rine sadrazamın pençe denilen işaretini ve buyruldu şifresini yazar, sadrazam buna göre
evrak üzerinde işlem yapardı. Bunların müstakil daireleri ve kalem katipleri vardı. 1835
yılında mülkiye nezaretine, 1837 yılında da dahiliye nezaretine çevrilmiştir. (OTS, s. 340)
Kîsedâr: 1-Osmanlı Devleti’nde Dîvân, sadaret ve maliye kalemleri gibi resmî daire-
lerdeki evrak memuru. Bazan bir kalem bunların idaresinde de olabilirdi. Mesela tahvil
kaleminin amirine tahvil kesedarı, ruus kaleminin amirine de ruus kesedarı denirdi. Kise-
dar efendiye halk arsında kesed efendi denirdi. 2- Saraylıların paralarının hesabını tutan
ve saklayan kalfalar. (OTL, s. 182; OTS, s. 351)
Mehterhâne: Osmanlı Devleti’nin resmî, askerî mızıka takımı. Sultanlık ve hakimi-
yet göstergesi olarak günde üç defa nevbet adıyla müzik icra ederlerdi. Mehterhâne-i Âl-i
Osman, tabl-ı Osmânî, tabl-ı Âl-i Osmân, mehterân-ı tabl u alem-i hassa adlarıyla anılan
padişah mehterhanesi saltanat sancaklarını taşımak ve korumakla görevli alemdarlar ile
musiki icrasını gerçekleştiren tabl mehterleri olmak üzere iki bölükten oluşur, 187-237
86 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
arasında değişen sayıları ise savaş zamanlarında iki katına çıkardı. Bir diğer mehterhane
ise, çadır ve çadır malzemeleri imal eden yerdir ki buna da mehterân-ı hayme denilmekte
idi. (OTL, s. 215; Ots, s. 411)
Mektûbî: Büyük devlet adamlarının özel kalem müdürleri. Bunlar bağlı oldukları yere
ve daireye göre mektûbî-i sadr-ı âlî, mektûbî-i nezâret, mektûbî-i vilâyet vs. şeklinde adlan-
dırılırlardı. (OTS, s. 415)
Mevkūfât: 1-Herhangi bir masraf veya tahsisten arta kalanlar ile boş kalan memuriyet
veya timar dirliklerinden devlete intikal eden gelirler. Buna mevkuf akçe de denirdi. 2-
Vakfedilmiş mallar. 3- Belli bir süre bekletilmiş mal veya para. Bu tür işlere, bâb-ı defterî
kalemlerinden başdefterdarlığa bağlı mevkūfât kalemi bakardı. Mevkufat kaleminin, mev-
kuf akçenin hazineye intikali işlemlerini yapmak, arazi tahriri yapıldıkça defter harici ola-
rak ortaya çıkan araziyi hazine namına zabt etmek gibi görevleri vardı. Bundan başka, ava-
rız hanelerinin tahrir ve tesbiti ve buralardan yapılacak miri mübaya‛a ve nakliye işlemleri
de yine mevkufat kaleminin görevlerindendi. (OTL, s. 223; OTS, s. 428)
Mirâhûr-ı Evvel: Saraya ve özellikle padişaha ait hayvanlarla ilgilenen Istabl-ı âmire
teşkilatının başı. Büyük mirahur da denilen mirahur-ı evvel, özengi veya rikab ağaların-
dandı. Mirahur-ı evvel ayrıca has ahıra ait çayır ve koruların da idarecisi idi. (OTL, s. 161;
OTS, s. 437)
Muhassıl: Devlete ait cizye, aşar, adet-i ağnam, imdad-ı seferiyye ve imdad-ı hazeriyye,
salariyye, mukabele, bedel-i nüzül, avarız, ispençe vb. vergilerin tahsilini yapan görevliler.
Muhassılın unvan ve yetkileri dönemlere göre değişiklik göstermiş olup vergi toplamanın
yanı sıra idari görevler de üstlenmişlerdir. Genellikle büyük haslar ve zeametlerin vergi
gelirlerini toplayan bu görevliler, taşrada yerinde tesbit edilirdi. Muhassıllar, zamanla ken-
di bölgelerinde nüfuzlu kişiler haline gelerek mahalli idarede yeni bir sosyal sınıfın ortaya
çıkmasına zemin hazırladılar. (DİA, muhassıl md.; OTS, s. 451)
Muhzır: Mahkemelerde davalı ve davacıyı mahkeme huzuruna getiren görevli, mü-
başir. Bunların sayıları mahkemenin büyüklüğüne göre-kazasker mahkemesi gibi-birden
fazla olabilirdi. Başlarındakine de muhzırbaşı denirdi. (OTS, s. 454)
Mukāta‛a: Osmanlı maliyesinde vergi gelir birimini ifade eden bir terim. Arapça “kes-
mek” manasına gelen kat‛ kökünden türeyen mukata‛a, kesişmek demektir. Başlangıçta
vergilerin belirli bir meblağ karşılığında iltizama verilmesi anlamında mukataaya vermek,
mukataaya almak, mukataaya tutmak veya sadece mukataa tabirleriyle kullanılmıştır. Za-
manla iltizam konusu olan vergi birimi anlamına doğru kaymış, 16. yüzyıldan neredeyse
20. yüzyıla kadar Osmanlı malî metinlerinde mukataa kelimesi “hazineye ait bir kısım
vergilerden oluşturulmuş birer malî birim” mahiyetini kazanarak bu manada kullanılmış-
tır. (DİA, Mukata‛a md.; OTS, s. 456)
Monapolya/Monopolye: Tekel. Osmanlı Devleti’nin şarap ve şırada uyguladığı tekelci-
lik. Gayr-ı müslimlerin şarap ürettiği yerlerde uygulanırdı. Üretilen şarabın 1/10’u timar
sahibine verilirdi. Timar sahibi topladığı şarapları satıncaya kadar iki ay üreticinin şarap
satması yasaktı. Bu nedenle fıçıları mühürlenirdi. Bu süre dolunca monopolye kalkar ve
üretici şarabını satardı. (OTS, s. 442)
Nüzül Emini: Osmanlı Devleti’nde savaş sırasında orduda ihtiyaç duyulan zahire hem
satın alma hem de avarız nevinden bir vergilendirme ile temin edilirdi. Özellikle un ve
arpadan başlangıçta aynî olarak daha sonra ise hem aynî hem de nakid olarak tahsil edi-
len bu vergiye nüzül ismi verilirdi. Gerek aynî olarak toplanan un ve arpa gerekse satın
alma suretiyle temin edilen un ve arpanın yanı sıra diğer yiyecek maddeleri sefer sırasında
orduda bulunan ve bu işlere nezaret eden nüzül emîni denilen görevliye teslim edilirdi.
(DİA, Nüzül md.; OTS, s. 507; OTL, s. 238)
2. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 2: Defterden Örnekler-II 87
Selam Ağası: Sadrazamın ve bazı vezirlerin maiyetinde bulunan bir memur. Vazife-
si teşrifatı/protokolü idare etmektir. Sadrazam ve vezirlerle görüşmeye gelenleri karşılar,
onların belli bir tertip ve sıra ile efendisinin huzuruna çıkmasını sağlardı. (OTL, s. 310;
OTS, s. 574)
Serbest Timar: Timarların biraz daha imtiyazlı sınıfı. Bulundukları bölgenin örfî ve
şer‛î bütün vergileri serbest timar sahibine ait olduğundan gelirleri diğerlerine göre daha
fazladır. Ayrıca serbest timar sahipleri sefer zamanı haricinde sancak beylerinin emrinde
sayılmazlar ve her ne olursa olsun timarlarına kimse giremezdi. O kadar ki, topraklarında
bir suçlu bulunsa, sancak beyinin adamları gelip takip edemezler ve tutuklayamazlardı.
Ancak timar sahibi kendisi yakalayıp teslim ederdi. (OTL, s. 312)
Solak: Yeniçeri cemaat ortalarının 60-63. Ortaları. Solak ortaları, solakan-ı hassa da
denirdi. Amirleri olan dört yaybaşıya da solakbaşı denirdi. Solaklar cesur, güçlü, kuvvetli,
terbiyeli yeniçerilerin aralarından seçilirler ve padişahın muhafız bölükleri görevini ya-
parlardı. Hükümdarın atının sağında giden dört solak başıdan ikisi ok ve yay kullanırken
hükümdara arkalarını dönmemek için oklarını sol el ile çektiklerinden kendilerine bu isim
verilmiştir. Bunların bir kısmı barış zamanında, padişah gezintilerinde ve Cuma selamlık-
larında süslü elbiseleriyle göstermelik olarak bulundurulurlardı. (OTS, s. 591; OTL, s. 137)
Tahrîr: Kelime manası, yazmak, kaydetmek demektir. Osmanlı tarih terimi olarak ise,
fethedilen bölgelerin, iktisadî ve sosyal vaziyetini, mülkiyet ve tasarruf sistemini, demog-
rafik yapısını, vergiye esas olacak zenginlik durumunu tesbit etmek için yapılan sayım ve
kayıt işlemini ifade eder. Fetihler haricinde de, aradan geçen süre içinde yukarda zikredi-
len hususlarda çeşitli sebeplerle meydana gelen değişiklikleri belirlemek maksadıyla yine
tahrir yapılırdı. Bu süre kanunda otuz sene olarak belirlenmişse de, daha uzun veya daha
kısa olabilirdi. Tahrir yapan memura muharrir veya ilyazıcı denirdi. Mufassal ve icmal
olmak üzere iki ayrı deftere kaydedilirdi. (OTL, s. 327; OTS, s. 618)
Takrîr: Arapça “karar”dan tef‛îl babından bir kelime olan “takrîr”, yerleştirme, sağlam-
laştırma, anlatma manalarına gelir. Diplomatik bakımından ise takrîr, bir işi yazılı olarak
ilgili merci‛e bildiren bir tür belge için kullanılmıştır. Bu merci‛, padişah ve sadrazam
olabileceği gibi daha alt kademede bir vazifeli de olabilirdi. Takrirlerde elkab bulunmaz.
(Diplomatik, s. 214)
Tekâlîf-i Örfiyye: Şer‛î vergilerin dışında kalan vergilerin tümü. Bunların çeşitleri ve
oranları eyaletlerin kanunnamelerinde belirtilmiştir. Bu vergilerin başlıcaları, mücerred,
raiyyet, çift, bennak, ispenç, bad-ı heva, cürm ü cinayet, arusiyye, ihtisab, çift bozan, tapu,
bağ-bağçe ve bostan, kovan, çift ve ağıl, yaylak ve kışlak, balta, yava ve kaçgun, gümrük
vergisi vs idi. (OTS, s. 637; OTL, s. 331)
Telhîs: Aslı Arapça olup “lahhasa” kökünden gelen telhîs, hulasa etmek, özetlemek de-
mektir. Osmanlı diplomatiğinde, genelde alt kademedeki vazifelinin, bir meselenin safha-
larıyla ilgili olarak üst kademedeki vazifeliye yazdığı özete de aynı ad verilmekle beraber
“telhîs” tabiriyle ilk akla gelen, sadrazam tarafından padişaha sunulan arzlardır. Sadraza-
mın Dîvân-ı humayun toplantılarından sonra arza girmek, yahud tebrik veya taziyede
bulunmak veya Paşa kapısı’nda yabancı devletler elçilerini kabul edeceğini bildirmek için
yolladığı yazıdan, ulufe dağıtılması için padişahın iznini almak yahut her hangi bir mesele
hakkında padişahın emrini istemek için kaleme alınan yazıya kadar padişaha gönderdiği
bütün kâğıtlar telhîs adını taşır. (Diplomatik, s. 206)
Temessük: Arapça “mesek” kökünden gelen kelimenin lügat manası tutunma, yapışma,
sarılma demektir. Diplomatik bakımdan temessük, bir borcun ödenmesinin kabul edil-
mesi, bir şeyin teslim alındığının gösterilmesi gibi hususlarda karşı tarafa verilen bir nevi
seneddir. Bunun için çok çeşitli konularda temessükler verilmiştir. Bazı hallerde temessük
karşılığı tahvîl de kullanılmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında temessük kelimesinin yerini
zamanla sened almıştır. İfade ettikleri mana bakımından fark yoktur. (Diplomatik, s. 281)
2. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 2: Defterden Örnekler-II 89
Teşrîfâtî: Kanunî döneminde ihdas edilmiştir. Sarayda, Dîvân’da ve Paşa Kapısı’nda ya-
pılan her türlü törende, elindeki deftere göre protokol işlerini yürüten memura verilen ad.
Ayrıca vezir ve beylerbeyileri ile diğer devlet erkânına ait vergi ve harc defterlerini tutardı.
Önceleri Dîvân-ı humayun’a bağlı iken III. Ahmed zamanında Paşa Kapısı’na nakl edilmiş
ve sadaret kethudalığına bağlanmıştır. (OTS, s. 647; OTL, s. 336)
Tezkire: Arapça “zikr” kökünden gelir. Manası “tezekküre vesile olan şey” demektir.
Diplomatik olarak ise, aynı beldedeki resmî daireler veya şahıslar arasındaki haberleş-
meleri temin eden belgeler için kullanılır. Tezkireler maksadı tam ve açık bir biçimde
anlatacak şekilde, fakat lüzumsuz teferruata kaçmadan sade bir dille kaleme alınırlardı.
Tezkirelerin, çıktıkları daireye veya veriliş sebeplerine göre pek çok çeşitleri vardı. (Dip-
lomatik, s. 245)
Özet
Nesih ve Rik‛a yazılı arşiv belgelerini okuyabilmek ve Osmanlı arşiv vesikalarının değişik vesika türlerini ve
1 anlayabilmek 4 üslup özelliklerini açıklayabilmek
Ünitemize alınan belgelerin ekseriyeti nesih ve bir kıs- Ünitemize Osmanlı Arşivi’nin değişik tasniflerinden
mı da rik‛a hat ile yazılmıştır. Nesih yazı matbu yazı- belgeler alınmıştır. Bu tasnifler ve kalemlerin kendi-
ya yakın bir yazı çeşidi olduğundan bu belgeleri oku- lerine has özellikleri ve belge türleri vardır. Kalemlere
makta güçlük çekmeyeceksiniz. Şu kadar var ki, bu- göre belgelerin muhtevaları da farklılık arzetmektedir.
radaki belgeler nesih kırması olduğundan nesih hat- Belgeleri okuyup anlayarak, diğer ünitelerin de yardı-
tın kaidelerine tam olarak uyulmadığı görülür. Veri- mıyla farklı belge türlerine ve bunların üslup özellik-
len belgeler çeviri yazılarıyla mukayese edilerek oku- lerine aşinalık kazanmış olacaksınız.
nursa bu zorluk da ortadan kalkar ve okuma meleke-
si kazanılır. Osmanlı arşiv belgelerinde geçen bazı ıstılahları açık-
5 layabilmek
Osmanlı arşiv belgelerinin dil özelliklerini açıklayabilmek Arşiv belgelerinde Osmanlı devlet teşkilatı ve diplo-
2
Ünitemize onsekizinci yüzyılın değişik dönemleri- matikasıyla alakalı birçok terimler geçmektedir. Üni-
ne ait farklı defterlerden arşiv belgeleri alınmıştır. Bu temizdeki belgelerde geçen terimler, ünite sonuna
münasebetle farklı kalemlerde kullanılan dil hakkın- konan terimler sözlüğüyle açıklanmaya çalışılmıştır.
da bilgi edinmiş olacaksınız. Belgeler incelenirken bu terimler sözlüğünden de
istifade ettiğiniz için hem Osmanlı belge dili (diplo-
Kelime hazinesini geliştirebilmek matika) hem de devlet teşkilatı hakkında bilgilerinizi
3
Belgelerde geçen Arapça ve Farsça kelimelerin mana- geliştirmiş olacaksınız.
ları, belge öbeklerinin sonuna ilave edilen sözlüklerde
verilmiştir. Metinler üzerinde çalışırken sık sık sözlü-
ğe müracaat ettiğiniz için kelime hazineniz gelişmiş
olacaktır. Yine bu sözlüklerden faydalanarak, belge-
lerden kendiniz seçtiğiniz değişik kısımları günümüz
Türkçesine aktarmaya çalışmanız ifade yeteneğinizin
gelişmesine vesile olacaktır.
2. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 2: Defterden Örnekler-II 91
Kendimizi Sınayalım
1. “gönderme, yollama” anlamına gelen kelime aşağıdaki- 7. Bir borcun ödenmesinin kabul edilmesi, bir şeyin teslim
lerden hangisidir? alındığının gösterilmesi gibi hususlarda karşı tarafa verilen
a. îrâd bir nevi sened olan belgeye ne ad verilir?
b. tesyîr a. Tezkire
c. tatbîk b. Temessük
d. i‛lâm c. Sahh
e. takrîb d. İrade
e. Buyuruldu
2. “odun” anlamına gelen kelime aşağıdakilerden hangisidir?
a. hınta 8. Kadıların şer‛î mahkemeye intikal eden bir davanın ka-
b. giyah rarının tasdikini temin maksadıyla Şeyhülislamlığa; veya her
c. tabh hangi bir konuda bilgi vermek üzere üst makamlara yazdık-
d. hatab ları resmî yazılara ne ad verilir?
e. kantar a. Hüccet
b. İrade
3. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi c. İ‛lam
yanlıştır? d. Tahrîr
a. nısf-yarım e. Arz
b. zabt-tutmak, kavramak
c. ibtidâ-başlangıç, baş 9. Sadrazam, vezir, defterdar, kazasker, kaptan paşa, bey-
d. şitâ-kış lerbeyi gibi yüksek rütbeli vazifelilerin, kendilerinden aşağı
e. nizâ‛-anlaşma, uyuşma mevkilerde bulunanlara gönderdikleri emirlere ne ad verilir?
a. Ferman
4. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi b. İrade
yanlıştır? c. Arzuhal
a. gurre-ayın son günü d. İ‛lam
b. kurâ-karyenin çoğulu, köyler e. Buyuruldu
c. atabe-eşik, basamak
d. cem‛-toplamak, bir araya getirmek 10. Resmî görevlilerin ve reayanın özel dilek ve şikâyetlerini
e. azîmet-gitme, gidiş dile getirdikleri ve üst makama sundukları belgelere ne ad
verilir?
5. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi a. Takrîr
yanlıştır? b. Telhîs
a. inân-dizgin c. Arz
b. irkâb-bindirme d. Arzuhal
c. tehyi’e-uğurlama e. Kā’ime
d. avn-yardım etmek
e. pîş-rev-önden giden
Sıra Sizde 3
a) Metnin yeni yazıya çevirisi
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
“Ve nakl-i humâyûn gününün ahşamı ba‛de salâte’l-mağrib
Sıra Sizde 1
sa‛âdetlü Bostancıbaşı Ağa, nakl-i humâyûn haberiyle
a- Metnin yeni yazıya çevirisi
Bâb-ı âlî’ye vürûd ve Teşrîfâtî ve Kîsedâr-ı teşrîfât efendiler
Arz-ı bende-i bî-mıkdâr budur ki,
nerdübân bâlâsında istikbâl ve doğru Kā’im-makām Paşa
Şevketlü ve kerâmetlü ve inâyetlü Pâdişâhım,
efendimizin yanlarına idhâl-i dâmen-bûs resminden sonra
Hâlâ Anadolu Kādîaskeri Hâmid Efendi’ye Rumili
peşkîr ve tatlu ve kahve ve bir mikdâr halvetden sonra şerbet
Kādîaskerliği ve sâbıkā İstanbul Kādîsı Abdurrahîm-zâde
ve buhûr ve gülâb ve hazîne-i Kā’im-makāmîden olmak üzre
Mehemmed Efendi’ye Anadolu Kādîaskerliği ve sâbıkā Ana-
mukaddem tehyi’e olunan kabur kakum kürkü dahi iksâ ve
dolu Kādîaskeri Dâmâd Mustafâ Efendi’ye ve sâbıkā Anado-
takbîl-i dâmenden sonra i‛âde olunduğu.”
lu Kādîaskeri Mustafâ Efendi’ye Rumili Kādîaskerliği pâyesi
inâyet ve ihsân buyurulmak bâbında fermân kerâmetlü b) Metnin günümüz Türkçesine aktarımı
Pâdişâhımındır. Ve Padişahın taşınması gününün akşamı, akşam namazın-
dan sonra mutluluk sahibi Bostancıbaşı Ağa, Padişahın ta-
b- Metnin günümüz Türkçesine aktarımı
şınması haberiyle Bâbıâlî’ye gelmiş ve Teşrifatçı ve Teşrifat
Değersiz kulun arzı budur ki,
Kesedarı efendiler merdiven üzerinde karşılayıp, doğruca
Ulu, cömerdlik sahibi ve yardımsever Padişahım,
Kaymakam Paşa efendimizin yanlarına sokmuşlar. Etek
Şu anda Anadolu Kazaskeri Hamid Efendi’ye Rumeli Kazas-
öpme töreninden sonra peşkir ve tatlı ve kahve ve bir mikdar
kerliği ve daha önce İstanbul Kadısı olan Abdurrahimzade
baş başa sohbeti müteakip şerbet ve tütsü ve gülsuyu ve kay-
Mehmed Efendi’ye Anadolu Kazaskerliği ve daha önce Ana-
makam hazinesinden olmak üzere önceden hazırlanan kabur
dolu Kazaskeri olan Damad Mustafa Efendi’ye ve yine daha
kakım kürkü dahi giydirilip etek öptürüldükten sonra geri
önce Anadolu Kazaskeri olan Mustafa Efendi’ye Rumeli ka-
gönderilmiştir.
zaskerliği payesi iyilik ve ihsanla verilmesi konusunda fer-
man cömerdlik sahibi Padişahımındır.
2. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 2: Defterden Örnekler-II 93
Yararlanılan Kaynaklar
Fehmi Yılmaz. (2010). Osmanlı Tarih Sözlüğü, İstanbul.
Ferit Devellioğlu. (1995). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
Lügat. Ankara.
İsmail Parlatır. (2011). Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Ankara.
James Redhouse. Turkish and English Lexicon
Mehmet Zeki Pakalın. (1983). Osmanlı Tarih Deyimleri ve
Terimleri Sözlüğü, I-III, İstanbul.
Mithat Sertoğlu. (1986). Osmanlı Tarih Lügatı, İstanbul.
Mübahat S. Kütükoğlu. (1994). Osmanlı Belgelerinin Dili-
Diplomatik.s İstanbul.
Şemseddin Sam. (1317-1318). Kamus-ı Türkî I-II. İstanbul.
Yılmaz Kurt, Muhammed Ceylan. (2012). Osmanlı Paleoğ-
rafyası ve Osmanlı Diplomatikası. Ankara.
3
OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ-II
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Nesih türü yazıyla yazılmış belgeleri tanıyabilecek,
Bazı arşiv belgelerini tanıyabilecek,
Belgelerde geçen eski kelime ve terimleri tanıyabilecek,
Sunulan belgeleri okuyabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Nesih Yazılı Belgeler • Okuma
• Tarih Terimleri • Anlama
• Arşiv Belgeleri
İçindekiler
• GİRİŞ
• METIN 1
• METIN 2
Nesih Yazısı ile Metinler 3: Evrak
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II • METIN 3
Örnekleri-I • METIN 4
• METIN 5
• METIN 6
Nesih Yazısı ile Metinler 3:
Evrak Örnekleri-I
GİRİŞ
Ünitenin I-VI. metinleri Osmanlı Devlet Arşivleri’nde araştırmaya açık olan belge tas-
niflerinden seçilmiştir. Belgeler çoğunlukla nesih yazı türüne örnek olmak üzere seçil-
mişlerdir. Ancak belgelerde genellikle hızlı yazma esas alındığı için orijinal nesih şekli
kaybolmuştur. Arşiv defter ve belgelerinde genellikle el yazısı çeşitlerinin kırma şekli kul-
lanıldığından bu belgelerin önemli bölümü de nesih kırması ile yazılmıştır.
Nesih yazı türü yazarken kolay yazılması ve işlekliği dolayasıyla genelde kitap yazım-
larında kullanılmıştır. Nesihte harfler teknik olarak kendine has şekiller alır. Fakat oku-
mayı kolaylaştıran bir yapısı vardır. Burada harflerin tek tek özelliklerine girmeye yer ve
gerek yoktur. El yazılarında temel olarak okumayı harflerin tek tek durumu belirlemekle
beraber etkin öğrenmenin bir yolu da kelimeleri bütün olarak hafızada tutmak ve kelime
hazinesinin geniş olmasını sağlamaktır. Kelime bilgisi yanında tarihî terimler ve bilgi de
okumayı kolaylaştıran diğer etkenlerdir.
Ünite içerisindeki 6 metinden bazıları konu olarak farklı seçilmiştir. Bir kısmı da konu
devamlılığı sâyesinde kolay okuyabilmeniz için benzer olarak seçilmiştir. Ayrıca “sıra siz-
de” bölümlerinde de olayların devamı veya başka kısa olaylar ele alınarak kendi başınıza
çalışmanız hedeflenmiştir.
Elinizdeki bu kitapta birçok defter ve belge örneği göreceksiniz. Şüphesiz bunları oku-
mak size önemli katkılar yapacaktır. Ancak arşiv defterleri ve belgeleri üzerinde etkin bir
öğrenim çok daha fazla miktarda belge örneği görmekle mümkündür. Bu bakımdan belge
çevrileriyle ilgili kitapları, yazı türleriyle ilgili hazırlanmış kitapları takip etmeniz önem-
lidir. Belgeleri anlama açısından da kelime bilginizi geliştirme yanında tarihî terimlere ve
kavramlara ayrı bir önem vermeniz gerekmektedir. Çalıştığınız bütün metinleri bir sözlük
yardımıyla ve tarih terimleri sözlüğüyle beraber ele almanız size yardımcı olacaktır. Bu
sözlüklerin künyelerini kaynakça bölümlerinden bulabilirsiniz.
96 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
METİN 1
(Metin 1.1)
3. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 3: Evrak Örnekleri-I 97
(Metin 1.2)
98 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
METİN 1
Bu def ‘a rütbe-i vâlâ-yı vezâretle deryâ kapudânlığı tevcîh ü inâyet buyurılan sa‘âdetlü
re’fetlü Hüseyin Paşa hazretlerinin kānûn-ı kadîm üzre Enderûn-ı hümâyûnda kallâvî
iktisâ buyurup cümle ile resm-i muvâda‘ayı icrâdan sonra takım ile Bâb-ı âsafî’ye ve andan
dahi Kireç İskelesi’nden kendülere mahsûs olan filikalarına süvâr olup Tersâne-i âmire’ye
gitdiklerinde iktizâ iden resmdir:
Yevm-i mezbûrda sâ‘at-i mu‘ayyen ma‘lûm oldukda kethudâ bey dîvân takımı ve ye-
şil üst ve çavuşbaşı ağa serâser üst ve dîvân takımıyla ve kâtib-i çavuşân ve emîn-i çavuşân
ve teşrîfâtî ve onbeş mıkdârı erkân semmûr kürkleriyle ağavât-ı Bâb-ı âsafî ve otuz-kırk
mıkdârı dîvân-ı hümâyûn çavuşları bu zikr olunanlar cümlesi giderken destâr-ı âdî ile
Enderûn-ı hümâyûna varup kubbe-i hümâyûn cenbinde hâcegân-ı dîvân-ı hümâyûna
mahsûs olan tûlânî sofada ku‘ûd iderler. Ve kethudâ bey bu def ‘a yalnız kendi takımlarıy-
la gidüp zâ’id takım iktizâ itmez. Müşârün-ileyh hazretlerinin kendi takımları şatır ve ma-
taracı ve tüfengci ve çukadârân bi’l-cümle mevcûd olmalarıyla mukaddemce Enderûn-ı
hümâyûna varup orta kapuda dîvân bisâtıyla müzeyyen esb ile ve yedekleriyle hâzır u
âmâde dururlar. Erbâb-ı alayın mezkûr tûlânî sofaya geldikleri müşârün-ileyhe ihbâr
olundukda nısf sâ‘at mürûrunda yeşil atlas üst kürkü ve kallâvî ile çıkup Bâbü’s-sa‘âde
mâ-beynine geldikde meydân imâmı du‘â idüp mü’ezzinîn savt-ı bülend ile “âmîn” de-
yüp müşârün-ileyh tarafından ağanın biri bir kîse çil pâre çıkarup önlerinde çemen-zâra
nisâr iderler. Hademe yağmada iken müşârün-ileyh yürüyüp bu esnâda erbâb-ı alay dahi
bi’l-cümle mücevvezelerin giyüp akağalar koltukda müşârün-ileyh gelür iken selâm taşın-
dan [metin 1-1] birkaç hatve mahalde kethudâ bey ve dahi ilerüce çavuşbaşı ağa ve dahi
ilerüde teşrîfâtî selamlayup önlerince yürüyerek kubbe-i hümâyûn yoluyla ortakapuya gi-
derler. Çıkıldıkda herkes süvâr olup müşârün-ileyh dahi kendi taraflarından âmâde olan
esblerine süvâr olurlar. Tertîb-i alay ibtidâ çavuşân-ı dîvân ba‘dehû ağayân-ı âsafî mücev-
veze ve erkânlarıyla ba‘dehû kâtib ve emîn mücevveze ve erkân ile ba‘dehû teşrîfâtî mücev-
veze ve üst kürküyle ba‘dehû çavaşbaşı ağa serâser üst ve dîvân takımı ve mücevvezesiyle
ba‘dehû kethudâ bey yeşil atlas üst ve mücevveze ve dîvân takımıyla ba‘dehû müşârün-
ileyh hazretleri kallâvî ve üst kürkü dîvân bisâtlu esbleriyle yürüyüp Bâb-ı âsafî’ye gelin-
dikde re’îsü’l-küttâb efendi selîmî ve sâ’ir ricâl-i bâb mücevveze ve erkân ile binek taşından
istikbâl idüp kapucılar kethudâsı selâm ağası koltuğa girüp arz odasına duhûl ve resm-i
âdî üzre mülâkātdan sonra kable’l-ku‘ûd işâret-i âsafî ile müşârün-ileyhin kallâvîleriyle
üst kürklerin alup âmâde olan destâr-ı âdîlerini ve erkân semmûr kürklerini iktisâ ve
ba‘dehû ku‘ûd buyururlar. Tatlu ve kahveden sonra bir mıkdâr mahfî sohbet ba‘dehû şer-
bet ve buhûr virilüp ilbâs-ı ferve ve erbâb-ı alayın ve çavuşbaşı ağanın ma‘an Tersâneye
dek gitmeleri resmleri icrâ olunmuş olmağla anlar iktizâ itmeyüp ve tekrâr esb keşîde
kılınmayup Bâb-ı âsafî’den avdetde hemân çavuşân-ı alay ve emîn-i çavuşân ve kâtib-i
çavuşân iskeleye dek berâber gidüp müşârün-ileyh hazretlerini râkiben selâmlayup av-
det iderler. Yevm-i mezbûrda çavuşân-ı dîvân ve ağavât-ı âsafî ve kapu kethudâları misil-
lü rikâb-ı müşârün-ileyhde bulunanlara iktizâ iden atâyâ re’y-i rezîn-i inâyet-karînlerine
menûtdur. (Şâkir kayd eyledi).
adamları tarafından hazır bekletilen atlarına binerler. Tören kıtası sıralı olarak önce Dîvân
çavuşları, sonra Bâbıâlî ağaları mücevveze sarıkları ve tören kürkleriyle; onların arkasında
çavuşlar kâtibi ve emîni sarık ve kürklerini giymiş olarak; onların arkasından teşrîfâtçı
efendi sarık ve üst kürkünü giymiş olarak; onun arkasında çavuşbaşı ağa serâser üst kıya-
feti ve yanında dîvân takımıyla sarığını giymiş olarak; onun arkasından kethüdâ bey yeşil
atlastan yapılmış üst kıyafeti, başında sarık ve dîvân takımıyla birlikte olarak; onun arka-
sından Kaptan Paşa hazretleri başlarında büyük sarık ve üst kürkü giymiş olarak, dîvân tö-
renlerine uygun süslenmiş atlarıyla birlikte Bâbıâlî’ye gelirler. Burada reisülküttâb efendi,
selîmî adı verilen sarığını giymiş olduğu halde ve diğer Bâbıâlî görevlileri mücevveze sarık
ve kürklü elbiseleriyle binek taşının olduğu yerde karşılarlar. Burada kapıcılar kethüdâsı
ve selâm ağası, (Kaptan Paşa’nın) sağ ve solunda yerlerini alarak Bâbıâlî’deki arz odasına
girerler. Her zaman yapılan uygulama üzere ayakta görüşme gerçekleştikten sonra, otur-
madan evvel sadrazamın işaretiyle Kaptan Paşa’nın başındaki kallâvî sarığıyla üst kürkleri
çıkartılır. Orada hazır bekletilen destâr-ı âdî adı verilen sarık ve geniş yenli tören kürkü
giydirildikten sonra otururlar. Tatlı ve kahve ikramından sonra bir müddet başbaşa sohbet
edilir. Daha sonra şerbet verilip tütsü yapılır ve (Bâbıâlî’den) dönüş başlar. Çıkışta her-
Derkenâr: Şâkir kayd eyledi. kes destâr-ı âdî sarıkları giymiş oldukları halde merdivenlere kadar uğurlama merasimini
(Teşrifât defterlerinden bu törene
dair eski kayıtları bulup çıkaran ve yerine getirirler. Diğer kürk giydirme töreni ile alay mensuplarının ve çavuşbaşı ağanın
pusula haline getiren kâtib, kendi birlikte tersâneye kadar gitmeleri töreni icrâ edildiğinden, onlar bundan sonraki kısımda
ismini metnin altında derkenâr
olarak yazmış). yer almazlar ve kendilerine at hazırlanmaz. Bâb-ı âsafî’den dönüş merasiminde sadece
alay çavuşları ve çavuşlar emîni ve kâtibi iskeleye dek birlikte giderler. Burada Kaptan Paşa
Okuduğumuz bu belgenin türü
pusuladır. Pusulalar umumiyetle hazretlerini at üzerinde selamladıktan sonra dönerler. Adı geçen tören gününde dîvân
bir uygulama hakkında geçmiş çavuşları, Bâbıâlî ağaları, kapı kethüdâları gibi Kaptan Paşa’nın yanında merâsimlere ka-
kayıtlarına bakarak bilgi vermek
amaçlı hazırlanan belgelerdir.
tılanlara gerekli bahşişlerin verilmesi konusu sizin görüşlerinize (inâyet edici değerli gö-
rüşünüze) bağlıdır.
METİN 2
104 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Hurmetlü sadâkatlü ra‘iyyetlü (rağbetlü olacak) dostumuz Hoca Simon kıbeline hulâsa-i
kelâm-ı mahabbet-fercâm iblâğıyla dostâne inhâ vü ifhâm olunur ki; bu def ‘a irsâl olunan
kā’imenin mefhûmunda Sayda Vâlîsi Cezzâr Ahmed Paşa hazretleri tarafından tarafımı-
za teslîmi iktizâ idüp Eflak kapu kethudâsı Nikolaki tarafından babası Dimitri’ye havâle
eylediği altıbin guruşı ol-tarafda Dimitri tarafına edâ itmediği tahrîr olunmuş. Husûs-ı
mezkûr bu tarafda Nikolaki’ye ifâde olundukda meblağ-ı mezbûrı ol-vakt mesfûr Dimit-
ri eğerçe kabûl itmeyüp ancak müşârün-ileyhin bu esnâda Dimitri’ye poliçesi gelmekle
meblağ-ı mezbûrı şimdiye dek edâ eylemişdir deyu ifâde ve bu vechile kelâmında ısrâr
idüp ve bundan mâ‘adâ Yanya ve kapudânlık câ’izeleri olan üçbin guruşı dahi bu tarafda
mesfûr Nikolaki tanzîm ve akçeyi ahz ve yine Der-aliyye’de tarafına irsâl ve teslîm olunmak
üzre üçbin guruşa bir kıt‘a deyn tahvîli i‘tâ itmekle tahvîl-i mezkûr dahi işbu kā’imemize
mevzû‘an tarafına irsâl olunmağla vusûlünde gerek mukaddem ve gerek bu def ‘a tarafına
havâle olunan cem‘an dokuzbin guruşı Dimitri’den ahz ve makbûzun oldığını müş‘ir bir
kıt‘a mektûb icâleten tarafımıza irsâl ve tesyîre ihtimâm ü dikkat eylemen içün mahsûs
kā’ime-i mahabbet tahrîr ve irsâl olunmuşdur. İnşâ’allâhü’l-mevlâ vusûlünde sâlifü’z-zikr
dokuzbin guruşı ahz u kabz ve haberini tarafımıza tahrîre mübâderet ve fîmâ-ba‘d dahi
tarafımızı da‘vât-ı hayriyye ile yâd ü tezkâra ihtimâm ü dikkat eyleyesin. Fî 17 L sene 202.
METİN 3
3. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 3: Evrak Örnekleri-I 107
METİN 3
Bu def ‘a der-bâr-ı utûfet-medâra vürûd iden Hind ilçileri sâbıkları üzre atabe-i ulyâya Teşrifat Kalemi görevlilerince
hazırlanmış pusula türü bir belge.
rû-mâl olmalarıçün dîvân-ı hümâyûna gelmeleri irâde-i aliyye buyuruldukda icrâ oluna- Pusula’nın tanımı için I. Metnin
cak resm: yana çıkmasına bakınız.
Süferâ-yı mûmâ-ileyhümün rükûbları-çün ıstabl-ı âmireden üç re’s müzeyyen donan-
mış esb ve önlerince gelmek içün on nefer çavuşân-ı dîvân ile çavuşlar kâtibi ve emîni
mücevvezeleriyle ale’s-seher konaklarına irsâl olunup mihmândârları delâletiyle vaktiyle
süvâr ve gelüp bâb-ı hümâyûn hâricinde sebîl pîşgâhında râkiben karâr ve re’fetlü sadr-ı
a‘zam hazretlerinin teşrîflerini temâşâ ve verâlarınca gelüp ortakapuda nüzûl ve tevkīf
olunup feth-i şerîf tilâvet ve du‘â olunup yeniçeri neferâtı çorbaya şitâb eyledikleri esnâda
ortakapudan idhâl ve kubbe-i hümâyûna îsâl ve kubbe-i hümâyûna kable’d-duhûl re’fetlü
sadr-ı a‘zam hazretleri devât odasına teşrîf itmeleriyle süferâ-i mûmâ-ileyhüm kubbe-i
hümâyûna idhâl ve nişâncı efendinin alt tarafına ale’t-tertîb ik‘âd itdirildikleri esnâda dev-
letlü sadr-ı a‘zam hazretleri kubbe-i hümâyûna teşrîf ve sadr-ı âlîlerine ku‘ûd ve ilçilerin
hâtırları su’âl buyurılur. Ba‘dehû dîvân kurılup masâlih-i ibâd rü’yet olunup hitâmında
mevâcib kîseleri nakl ve nısf oldukda arz istîzânını hâvî telhîs takdîmi ve hatt-ı hümâyûn
ile mu‘anven geldikde istikbâl resmi icrâ ve kîseler tevzî‘ ba‘dehu ta‘âm geldikde dört nefer
elçiler devletlü sadr-ı a‘zam hazretlerinin sofrasında it‘âm ile ikrâm olunup hıtâmında eski
dîvân-hâne önüne kaldırılup Bâb-ı âsafîde ilbâs olundığı üzre ilçi-i evvele ferâce-i semmûr
ve sânîye kontoş semmûr ve sâlise ferâce-i kakum ve râbi‘e kubûr kakum kürkler ilbâs ve
beş on nefer âdemlerine ve mihmândâra hıl‘atler ilbâs ve tevkīf olunur. Şevketlü kudretlü
mehâbetlü kerâmetlü pâdişâh-ı İslâm-penâh efendimiz hazretleri arz odasını teşrîf ve arza
duhûle izn ü ruhsat buyuruldukda ibtidâ yeniçeri ağası ba‘dehû sadreyn-i muhteremeyn
efendiler hazerâtı ba‘dehû devletlü sadr-ı a‘zam hazretleri ba‘dehû defterdâr efendi ve bu
def ‘a mansûbiyyetleri cedîd olmak hasebiyle arza girecek erbâb-ı manâsıb ba‘dehû bi-izn-i
âlî dört nefer ilçiler kapucı-başı ağalar delâletleriyle huzûr-ı lâmi‘ü’n-nûr-ı hazret-i cihân-
dârîye idhâl ve zemîn-bûs ve cüz’î tevkīf ile i‘âde olunduklarında doğrı ortakapuya gelüp
süvâr ve hâs furun önünde râkiben karâr idüp erbâb-ı dîvânı temâşâdan sonra geldikleri
vech üzre hânelerine ircâ‘ olunurlar.
Zikr olunan ilçilerden ilçi-i evvel Seyyid Gulâm Ali Han du‘âcıları muk‘ad olup bir
hatve meşy ü hırâm ve bir lahza ârâm u kıyâma adîmü’l-iktidâr idüği zâhir ü âşikâr olmağ-
la yevm-i merkūmda huzûr-ı fâ’izü’n-nûr-ı hazret-i cihândârîye duhûl ve pâye-i serîr-i
mu‘allâya rû-mâl ile nâ’il-i eşref-me’mûl olmasına irâde-i şehen-şâhî ta‘alluk eylediği
hâlde mûmâ-ileyh du‘âcılar kendü iskemlesiyle ve dört nefer âdemleri dutarak huzûr-ı
hümâyûna ol-vechile duhûle muhtâc idüği ma‘lûm-ı âlîleri buyuruldukda emr ü fermân
men lehü’l-emr hazretlerinindir.
cedîd: Yeni.
cihân-dârî: Hükümdâra, pâdişâha ait.
cüz’î: Az, pek az, az miktarda
defterdâr efendi: Osmanlı mâlî idaresinin en üst makamında bulunan görevli.
delâlet: Gösterme, yol gösterme, kılavuzluk, alâmet olma, iz, işaret.
der-bâr: Ev kapısı; kapı yeri.
Der-bâr-ı utûfet-
medâr: İstanbul.
devât odası
(divit odası): Sadrazamın dîvânhâne bitişiğinde bulunan özel kalem odası.
Dîvân-ı hümâyûn: 17. Yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı Devleti’nin bütün işlerinin
görüşülüp karara bağlandığı yer.
duhûl: İçeri girme, içine girme.
erbâb-ı manâsıb: Devlet memuriyetleri, idareci sınıf.
esb: At.
eşref-me’mûl: En şerefli istek, arzu.
fâ’izü’n-nûr: Nûrun artması, ışığın daha parlak hale gelmesi.
ferâce-i kakum: Kakum kürküyle süslenmiş bir çeşit üst elbisesi.
ferâce-i semmûr: Samur kürküyle süslenmiş bir çeşit üst elbisesi.
feth-i şerîf: Fetih sûresi.
hasb: Göre, nazaran, binâen, cihetiyle, gereğince.
hatt-ı hümâyûn: Pâdişâh yazısı, pâdişâhların emir ve görüşlerini, bazen telhis üzerine
bazen beyaz üzerine kendi el yazılarıyla yazdıkları belge türünün adı.
hatve: Adım.
hâvî: İhtivâ eden, içine alan, şâmil, kaplayan, toplayan.
hıl‘at: Törenlerde, merasimlerde ve atamalarda devlet memurlarının
giydikleri süslü elbise, kaftan.
hırâm: Salınma, salınarak edalı yürüme.
hitâm: Son, nihâyet, bitme, tükenme, mühürün basıldığı kağıtta kalan izi.
ıstabl-ı âmire: Saraya mahsus hayvanların bakıldığı yer. Pâdişâh sarayının ahırı.
idhâl: Dâhil etme, içeriye sokma.
ik‘âd: Oturtma.
İlbâs: Giydirme, giydirilme, örtme, örtülme.
ilçi-i evvel: Birinci dereceden elçi.
ilçi-i râbi‘: Dördüncü dereceden elçi.
ilçi-i sâlis: Üçüncü dereceden elçi.
ilçi-i sânî: İkinci dereceden elçi.
irâde-i aliyye: Pâdişâh iradesi, pâdişâh emri.
ircâ‘: Geri döndürme, eski haline çevirme.
irsâl: Gönderme, gönderilme, yollama, salıverme, koyuverme.
îsâl: Vusûl buldurma, buldurulma; vardırma, vardırılma, ulaştırma.
it‘âm: Yemek yedirme, yemek verme, verilme.
kable’d-duhûl: Girmeden önce, girişden önce.
kapucubaşı ağalar: Kapucubaşılık rütbesindeki ağalar.
kerâmet: Kerem, bağış, ikram, ağırlama, ermişçesine yapılan iş, hareket
veya söz.
kıyâm: Ayakta durma, ayaklanma.
kîse: Para konulan torba, belli miktarda parayı ifade eden para birimi.
kontoş semmûr: Dar kollu, kalçaya kadar inen, samur kürkü kaplı bir cins üst elbisesi.
3. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 3: Evrak Örnekleri-I 109
kubbe-i hümâyûn: Kubbealtı da denilen dîvân toplantılarının icrâ edildiği yer.
kubûr kakum: Dar kollu kakum kürkler hakkında kullanılır bir tabirdir.
lahza: Göz ucuyla bakış, gözucu ile bir kere bakıncaya kadar geçen zaman.
lâmi‘: Parlayan, parlak.
mansûbiyyet: Nasb olunmuşluk, atanmışlık, konulmuşluk.
masâlih: Maslahatın çoğulu, işler, güçler.
masâlih-i ibâd: Kamuoyunun işleri, insanların halledilmesi gereken işleri.
mehâbet: Azamet, ululuk, korkunçluk, büyük görünme.
men-lehü’l-emr: Emir verme yetkisi, selahiyeti olan.
meşy: Yürüme.
mevâcib: Maaşlar, aylıklar. Yeniçerilerin üç ayda bir aldıkları maaşları.
mihmândâr: Misafir ağırlayan, konuk ağırlayan kimse, ağırlaması için resmî
bir misafir yanına verilen kimse.
mu‘allâ: Yüce, yüksek, makamı, rütbesi yüksek.
mu‘anven: Ünvanlı, debdebeli, tantanalı.
muk‘ad: Kötürüm, yatalak, oturak hastalığı olan.
mûmâ-ileyhüm: Îmâ edilenler, adı geçenler, yukarıda anılanlar.
mücevveze: Başa giyilen, üstü bombeli bir çeşit kavuk, büyük sarık.
müzeyyen: Süslenmiş, süslü.
nâ’il: Murâdına eren, ermiş, ele geçiren. Erkek adı.
nişancı efendi: Dîvân-ı hümayun kalemlerinin bir dönem baş sorumlusu,
pâdişâhın fermânlarına tuğra çeken ve belgeleri hukuka uygun
lukları açısından kontrol eden önemli görevli.
nüzûl: Aşağı inme, konağa inme, konaklama, nüzul inme, felç.
ortakapu: Topkapı sarayının bâb-ı hümâyûn denilen giriş kapısından sonra
ki bâbüsselâm adı da verilen ikinci kapı.
pâye: Rütbe, derece, ilmiye sınıfının bir rütbesi.
penâh: Sığınma, sığınacak yer.
pîşgâh: Ön, ön taraf.
râkiben: Binmiş şekilde, ata binmiş olarak.
re’fet: Merhamet etmek, acımak, esirgemek.
re’s: Baş, kafa.
rû-mâl: Yüz süren, yüz sürücü.
rü’yet: Görme, bakma, görülme, iş görme, iş bitirme.
rükûb: Binme, bir vasıtaya binme.
sadreyn: Rumeli ve Anadolu kazaskerleri. 1845’ten sonra Anadolu ve Ru
meli kazaskerlerinin müsteşarı.
sadr-ı âlî: Sadrazam.
sebîl: Yol, büyük câdde, su dağıtılan yer, hayır olarak, parasız dağıtılan su.
serîr: Taht, yatacak yer.
süferâ: Sefirler, elçiler.
şehen-şâhî: Pâdişâha ait, hükümdârlıkla ilgili.
şitâb: Acele, sürat, çabukluk.
ta‘alluk: Asılı olma, asılma, ilişiği, ilgisi olma sevme, ait olma.
ta‘âm: Yemek, yiyecek.
telhîs: Özetleme, hulâsa etme, uzun bir yazıyı kısaltma. Sadrazamın
devlet işleriyle alâkalı pâdişaha sunduğu rapor.
temâşâ: Bakıp seyretme, gezme.
teşrîf: Şereflendirme, şereflendirilme, şeref verme, gelmesiyle bir yere
şeref verme.
110 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
METİN 4
3. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 3: Evrak Örnekleri-I 113
METİN 4
Arz-ı bendeleridir ki
Ordu-yı hümâyûnun vürûdunda Haydarpaşa sahrâsında vâkı‘ olan zıyâfet-i hümâyûn İşleyeceğimiz belge takrîr türü bir
belgedir. Takrirler daha çok üst
içün İstanbul ağası kulları altıyüz çeki hatab ve dörtbin üçyüz vakıyye kömür i‘tâ itdi- makamlara bir konu hakkında
ği beyânıyla ol-mikdâr odun ve kömürün bahâsını iddi‘â ve ol-mikdâr vakıyye kömür detaylı bilgi aktarmak için yazılan
makbûzı olup ancak odun vezn olunmadığından mikdârı ma‘lûm olmadığını matbah belgelerdir.
emîni efendi başka ve zıyâfet-i merkūmede sarf olunan hatab ber-vech-i tahmîn ancak üç- Buyuruldu: Sadrâzam,
yüz çeki mikdârı idüğüni ser-tabbâhîn-i hâssa başka i‘lâm itdiklerini şâmil takdîm-i hâk- Kaptan-ı Deryâ, vezir,
beylerbeyi gibi önemli devlet
pâ-yı devletleri kılınan işbu takrîr-i çâkerî bâlâsına sâdır olan fermân-ı âlîleri mûcebince adamlarının yazılı emirlerine
sâbıkları üzre dörtbin üçyüz vakıyye kömürün beher kıyyesi dörder akçeden ve yalnız üç- denilirdi. Sadrazamların kendi
selahiyetlerine giren işlerde
yüz çeki hatabın beher çekisi yetmişer pâreden îcâb iden bahâsı hesâb itdirildikde egerçe verdikleri talimatlar buyuruldu
altıyüz altmışsekiz guruşa bâliğ olup ancak ağa-yı mûmâ-ileyh kulları kömürün fi’yâtında formunda yazıldığında bu ismi
alırlar. Ayrıca eyâlet dîvânlarında
ve odunun çekisi mikdârında noksânıyyetini iddi‘â ve azîm zırıldı itdiğine binâ’en iddi‘â ve diğer işlerde beylerbeyilerin
ve zırıldısını kat‘ içün yüz otuziki guruş dahi zamm ile cem‘an sekizyüz guruşa ırzâ vü muhtelif konularda verdikleri
iskât olundığı ma‘lûm-ı devletleri buyuruldukda Başmuhâsebe’ye kayd olunup meblağ-ı emirlere de beylerbeyi
buyuruldusu denilirdi.
mezbûr sekizyüz guruşun tezkiresi virilmek bâbında emr ü fermân devletlü sa‘âdetlü
sultânım hazretlerinindir.
Buyuruldu kısmı: (Belgenin üst tarafındaki dîvânî yazıyla yazılmış olan bölüm. Divânî
yazı türü ile yazıldığından bu seviyede okumakla yükümlü değilsiniz).
Bu mâdde esnafça ahz ve i‘tâ kabîlinden olmağla mîrî kâtibi efendi huzurunda mat-
bah emîni efendi ile İstanbul Ağasını şer‘an terâfi‘ itdirüp tahkīk-ı mâdde ile sıhhat-i hâli
tekrâr telhîs eyleyesiz deyu buyuruldu. Fî 27 B (Receb) sene (1)217 (24 Kasım 1802).
Bu konu esnaf usulünce yapılan bir alış-veriş cinsinden olduğu için hazîne kâtibi
efendi huzurunda matbah emini efendi ile İstanbul ağasını hukuken karşı karşıya getirip
meselenin doğrusunu bulunuz. (Bunu gerçekleştirdikten sonra) durumun gerçek şeklini
tekrar bildirmen için bu buyuruldu yazısı yazıldı. 27 Recep sene 1217(24 Kasım 1802).
3. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 3: Evrak Örnekleri-I 115
METİN 5
116 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
METİN 5
Okuduğumuz bu belge Dîvân kitâbeti hıdmetlerinde oldığım İbrâil muhâfazasında olan vezîr-i mükerrem
takrir üzerine buyuruldudan
oluşmaktadır. Takrir ve buyuruldu
sa‘âdetlü Seyyid Yeğen Mehmed Paşa hazretlerinin dâ’iresi halkı ekmel ve belki İbrâil’de
hakkında bilgi için önceki olan akrânları dâ’irelerinden evfer olup el-yevm rûz-merre beşyüz seksenden mütecâviz
metinlerin “yana çıkma”larına ta‘yînât ile idâre eylemekde oldığı nümâyân ve bu def ‘a müşârün-ileyhe ta‘yîn buyurı-
bakınız.
lan üçyüz harc nısf ta‘yînine vefâ idecek rütbede oldığı vâreste-i kayd ü beyân oldığı ve
el-hâletü hâzihî İbrâil başbuğı vezîrin altıyüz ve muhâfız vezîrin beşyüz ta‘yînât-ı rûz-
merreleri olmağla müşârün-ileyhümâya kıyâsen müşârün-ileyhe dahi mikdâr-ı vâfî ve
sâlifü’l-beyân dâ’ireleri halkını idâreye kâfî olmak üzre ta‘yînâtı altıyüz harca iblâğ ve ol-
vechile emr-i şerîf-i âlî-şân ısdâr buyurılup zarûret-i cû‘îden vikāyete müsâ‘ade-i aliyyeleri
erzân buyurulmak bâbında emr ü fermân devletlü sa‘âdetlü sultânım hazretlerinindir. Fî
19 Safer sene 1205(28 Ekim 1790).
Müşârün-ileyhin yevmiyye ta‘yînâtı içün dörtyüz harc i‘tâsı-çün mu‘tâd üzre emr-i
şerîf ısdâr itdirdesiz deyu fermân-ı âlî buyuruldu.
Adı geçen vezirin günlük tayinâtı için dörtyüz kişilik harç verilmesi için her zaman
yapıldığı şekilde emir çıkartmanız için ferman buyuruldu.
METİN 6
METİN 6
İşleyeceğimiz bu metin bir telhis Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-ni‘metim efendim pâdişâhım !
üzerine hatt-ı hümayun belgesidir.
Hatt-ı hümâyûnlar padîşâhların
Ordu-yı hümâyûnda abd-i memlûkleri a‘dâ-yı dîn taraflarına dâ’imâ dikkat ve iktizâ
kendi el yazılarıyla yazdıkları iden mahallere asâkir ve zehâyir ve mühimmât irsâli ve vakt ü hâle göre ser-asker ve
emir veya görüş yazılarıdır. Daha me’mûrlara istimâlet ile meşgūl olup husûsan fîmâ-ba‘d düşmenin hareketi ve cünûd-ı
çok sadrazamların bir devlet
işi hakkında özet bilgi verdiği muvahhidînin küffârı mukābeleleri ve çâkerlerinin dahi işlerin gelişine göre müdâfa‘a-i
ve adına telhis denilen yazılar küffâra kıyâmım hengâmları olmağla masâlih-i seferiyyenin cümlesini ihâta-i hayta-i
üzerinde yer alır. Bunlara telhis
üzerine hatt-ı hümâyûn adı iktidâr-ı âcizânemden hâric ve kā’im-makām ve rikâb-ı hümâyûnlarında bulunan kulla-
verilir. Bazen de boş kâğıt üzerine rı umûr-ı me’mûrelerinde sâdıkāne sa‘y u ikdâm idecekleri her ne-kadar âşikâr ise dahi
pâdişâh emirlerini kendi yazısıyla
yazabilir. Bunlara da beyaz üzerine mütemmimât-ı seferden olan mevâdd-ı cüz’iyye ve külliyede ordu tarafından istîzân ve
hatt-ı hümâyûn ismi verilir. isticâzeye ta‘lîk eylemeleri ihtimâli melhûz oldığından bu def ‘a savb-ı bendegânemden
kā’im-makām paşa kullarına bir kıt‘a kā’ime tahrîr ve me’âlinde; “cümlemiz bir efendinin
kullarıyuz maksûd-ı aslî a‘dâdan ahz-ı intikām ve dînimize ve velî-ni‘metimize ve dünyâ
ve âhıretimize nâfi‘ hıdmet olmağla asâkir ve zehâyir ve levâzım ve muhassal umûr-ı gazâ
vü cihâda müte‘allık işlerde bir mâddeyi orduya yazalım cevâbı gelsün dimeyüp vech-i
münâsib ve lâyıkı mülâhaza ve atabe-i ulyâ-yı hazret-i husrevâneye arz ve rü’yetine
müsâra‘at idesin. Benim hâtırım ve gönlüm hoşdur. Hıdemât-ı saltanat-ı seniyyede ha-
yırlu olan ne ise ihtiyâr ve bu günki işi sabâha komayup idâre ve icrâ cümle üzerlerine
vâcibdir. Bizim tarafdan istîzâna tevkīf ile ifâte-i evkāt olunacak zamânlar değildir” deyu
te’kîd eyledim. Cenâb-ı adâlet-menâkıb-ı dâverânelerinden dahi bu mazmûnlar derciyle
müşârün-ileyhe hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûnları ısdârı bâ‘is-i gayret ü ihtimâmları
olacağı.
3. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 3: Evrak Örnekleri-I 119
Özet
Bazı arşiv belgelerini tanıyabilmek Belgelerde geçen eski kelime ve terimleri tanıyabilmek
1 3
Ünitenin I-VI. metinleri Osmanlı Devlet Arşivi’nde Ünite içerisinde seçilen belgelerde konu çeşitliliği-
araştırmaya açık olan belgelerden seçilmiştir. Metin- ne özen gösterilmiştir. Dolayısıyla okuduğunuz her
ler çeşitli devlet işlerinden örnekler sunmaktadır. Bel- belgede, dönemin kendine has kullanılan deyim ve
geler pusula, hattı- hümayun denilen padişah emirle- terimleriyle beraber bazı kelimeleri görmüş olacaksı-
ri, bilgi verici mahiyetteki takrirler ve buyuruldu gibi nız. Bunlar bir metni anlamada anahtar rolü oynarlar.
türlerlerden oluşmaktadır. Bu kayıtlar tarihçiler için Öğreneceğiniz her deyim, terim ve kelime sizin hem
önemli birer kaynak özelliği arzetmektedir. Belgelerin okumanızın sağlıklı olmasına yardım edecek hem de
seçiminde, Tarih Bölümü öğrencileri olarak yazı çe- anlamanızı kolaylaştıracaktır. Burada bazı metinlerin
şitlerini görmeniz yanında, bu tür belgeler hakkında işlenmesinde veya “sıra sizde” bölümlerinde bu çalış-
genel bir fikir sahibi olmanız da hedeflenmiştir. maları ne şekilde yapabileceğinize dair örnekler su-
nulmaya gayret edilmiştir.
Nesih türü yazıyla yazılmış belgeleri tanıyabilmek
2
Osmanlı tarih kaynaklarını oluşturan belge ve defter- Sunulan belgeleri okuyabilmek
4
lerin bir kısmı nesih adı verilen yazı türüyle kaleme Okuduğunuz ve üzerinde çalıştığınız her belge sizin
alınmıştır. Ünitemizde seçilen metinlerin de ağırlıklı bilgi ve tecrübenizi artırmaya katkı yapacaktır. Kita-
olarak nesih yazısıyla yazılanlardan olmasına dikkat bın diğer üniteleriyle birlikte bu metinleri de okudu-
edilmiştir. Burada amaçlanan; bir belge gördüğünüz- ğunuzda belli bir okuma seviyesine gelmeniz beklenir.
de bunun nesih yazısıyla yazıldığını tanıyabilmeniz- Ancak tam bir gelişim ve belgeleri araştırmalarda kul-
dir. Ayrıca bu yazı türüne alışkanlık kazanacağınız- lanabilme özelliğini kazanmak için sonraki sınıflarda
dan daha rahat okuyabilmenizdir. Ancak çoğu arşiv da çok daha fazla belge ve yazı çeşidi üzerinde çalış-
belgesinde olduğu gibi bunlarda da orijinal nesih yazı manız gerekecektir.
karakteri kullanılmamıştır. Daha çok nesih kırması
kullanılmıştır.
3. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 3: Evrak Örnekleri-I 123
Kendimizi Sınayalım
1. Yukarıdaki metnin tam ve doğru çevirisi aşağıdakilerden 4. Yukarıdaki metnin tam ve doğru çevirisi aşağıdakilerden
hangisidir? hangisidir?
a. Ba‘dehu müşârün-ileyh hazretleri kolay vâdest kürki a. … ve hâs furun önünde râkiben firâr idüp erbâbı dîv
ve dîvân bisâtlu esbleriyle yürüyüp… ânı temâşâdan sonra…
b. Ba‘dehu müşârün-ileyh hazretleri kolay ve üst küregi b. … vihâs furun önünde râkiben karâr idüp erbâbı
ve dîvân bisâtlu esbleriyle yürüyüp… deyu ânı temâşâdan sonra…
c. Ba‘dehu müşârün-ileyh hazretleri kallâvî ve üst kürki c. … vehâs furun önünde râkiben karâr idüp er bâb-ı
ve dîvân bisâtlu esbleriyle yürüyüp… dîv ânı temâşâdan sonra…
d. Ba‘dehu müşârün-ileyh hazretleri kallâvî ve oset kü- d. … vühâs furun önünde râkiben firâr idüp erbâb-ı
reği ve dîvân bisâtlu esbleriyle yürüyüp… dîvânı temâşâdan sonra…
e. Ba‘dehu müşârün-ileyh hazretleri kallâvî ve üst görki e. … ve hâss furun önünde râkiben karâr idüp erbâb-ı
vedyivan bisâtlu esbleriyle yürüyüp… dîvânı temâşâdan sonra…
2. Yukarıdaki metnin tam ve doğru çevirisi aşağıdakilerden 5. Yukarıdaki metnin tam ve doğru çevirisi aşağıdakilerden
hangisidir? hangisidir?
a. Tarafa ki irsâl olunmağla vusulünde gerek mukad- a. Ve nüzul emîni tarafından virilmek üzre ikiyüz harç
dem ve gerek budfia… tertîb ve ta‘yîn olunmuş olup…
b. Tarafına irsâl olunmağla vusulünde gerek mukad- b. Vünzel emîni tarafından virilmek üzre ikiyüz harç
dem ve gerek bu def ‘a… tertîb ve ta‘yîn olunmuş olup…
c. Tarafa ki er sal olunmağla vusulünde giren mukad- c. Ve nezel emîni tarafından virilmek üzre ikiyüz harç
dem ve gerek badfia… tertîb ve ta‘yîn olunmuş olup…
d. Taraf ne irsâl olunmağla ve solunda gerek mukaddem d. Venzil emîni tarafından virilmek üzre ikiyüz harç
ve gerek bu def ‘a… tertîb ve ta‘yîn olunmuş olup…
e. Tarafına irsâl olunmağla ve solunda giden mukad- e. Ve tezel emîni tarafından virilmek üzre ikiyüz harç
dem ve gerek budfia… tertîb ve ta‘yîn olunmuş olup…
müteferrikagân: Müteferrikalar, Enderun mektebinden takdîm: Öne geçirme, geçirilmi, öne alma, büyük
çıktıktan sonra büyük memuriyetlerde bir kimsenin huzuruna bir şey götürme,
görev almayı bekleyen ve bu arada devlet verme, sunma, birini bir başkasına tanıtma.
adına çok önemli işlerde kullanılan askerî teşrîfâtî: Osmanlı protokol ve merâsim kurallarını
grup. Bu zümre mensupları, sancakbeyli- uygulatan, muhafaza eden, kayıt altında
ği, beylerbeyilik, vezirlik ve sadrazamlığa tutan kişi.
kadar yükselme şansına sahipti. ümenâ: Güveniler kimseler, eminler, alay he-
nuzzâr: Nâzır ın çoğulu; bakanlar, görenler, nezâret saplarının veya sandık muamelelerinin
edenler. kendilerine bırakıldığı kimseler. Maliye
resîde: Erişmiş, yetişmiş, olgunlaşmış. işlerinden bazılarını emâneten yürüten
resîde-i hüsn-i görevliler.
hitâm: Güzel sonuca ulaşmış, sonu iyi biten iş. vakt-i asr: İkindi zamanı.
resm-i âdî: Sıradan, her zaman uygulanan merasim. yevm: Gün.
resm-i mu‘âyede: Bayramlaşma merasimi. yevm-i arefe: Arefe günü.
ricâl: Adamlar, devlet adamları. zâbitân: Subaylar.
ricâl-i bâb: Kapı ricâli; Bâbıâlî görevlileri için kulla- zilhicce: Arabî aylardan onikincisi.
nılan bir tabir. zü‘emâ: Zeâmet sâhipleri, zeâmet tasarruf edenler.
rikâb-ı hümâyûn: Padişâhın maiyeti, pâdişâhın yanında bu-
lunanlar.
rüsûm: Törenler, merâsimler; bazı durumlarda Sıra Sizde 4
vergiler için kullanılır. A) Arz-ı bendeleridir ki:
salâh: Düzelme, iyileşme, iyilik, rahatlık, barış, Dîger telhîs-i çâkerî bâlâsına sâdır olan fermân-ı âlîleri
dîne olan bağlılık. mûcebince işbu ikiyüzon senesine mahsuben sekiz ne-
selâtîn-i izâm: Büyük, ulu sultânlar, eski dönemlerin fer rikâb-ı hümâyûn solaklarına ber-mu‘tâd i‘tâsı iktizâ
önemli sultânları. idüp solak-başı ağa ma‘rifetiyle bundan akdem tanzîmine
semâhat: Cömertlik, el açıklığı, iyilikseverlik. mübâşeret olunan ıydiyye kisvelerini tanzîm itmekle îcâb
silahdâr: Merâsimlerde pâdişâhın kılıcını omu- iden masârıfının kemiyyet ü mikdârını mübeyyin ağa-yı
zunda taşıyan, sarayda da pâdişâhın her mûmâ-ileyhin takdim eylediği işbu memhûr müfredât def-
türlü silâhını muhafaza eden görevli. Si- teri ve der-kenâr olunan sâbıkı mûciblerince masârıf-ı
lahdar bölüğü ise kapıkulu süvari bölük- mezkûre hesâb itdirildikde binikiyüz altmışyedi guruşa
lerinden baştan ikincisi için kullanılan bâliğ olmağla sa‘yen li’l-mîrî meblağ-ı mezbûrun altmış-
bir isimdi. yedi guruşı tenzil olunup mâ‘adâ binikiyüz guruşı virilmek
sipâh: Kapıkulu süvarilerinin birinci bölüğüne üzre Başmuhâsebe’ye kayd ve tezkiresi i‘tâ olunmak bâbında
verilen isim. fermân devletlü sa‘âdetlü sultânımındır.
sudûr-ı kirâm: Rumeli ve Anadolu kazaskerleri. B) Metnin konusu: Sadrazamın telhisi üzerine yazılan
şehr: Ay. pâdişahın fermânı gereğince Hicrî 1210 senesine ait olmak
şerîfe: Şerîf kelimesinin dişili; şerefli, mübârek, üzere 8 adet rikâb-ı hümâyûn solaklarına mensup askere adet
soylu, temiz. olduğu üzere verilmesi gereken bayram elbiselerinin miktarı
şıkk-ı evvel ve masrafı hakkında kaleme alınmış bir yazı.
defterdârı: Osmanlı maliyesinin başındaki defterdâra
şıkk-ı evvel defterdârı da denilirdi. Aynı
zamanda Rumeli defterdarlığı da üzerinde
olurdu. Bundan başka, şıkk-ı sânî, şıkk-ı
sâlis ve şıkk-ı râbi‘ defterdârlıkları da vardı.
şikâr-ı hümâyûn: Padişâhın avlanması, pâdişâhın katıldığı
av merasimi.
şitâb: Acele, sürat, çabukluk.
128 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Yararlanılan Kaynaklar
B) Kelimeler Ferid Devellioğlu. (1970). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
âlî: Yüce, yüksek. Lugat, Ankara.
asâkir: Askerin çoğulu, askerler. Mehmet Zeki Pakalın. (2004). Osmanlı Tarih Deyimleri ve
hâvî: İhtivâ eden, içine alan, kapsayan. Terimleri Sözlüğü (I,II,III). Ankara.
hazret: Saygı sözü, büyüklere verilen unvan. Midhat Sertoğlu. (1986). Osmanlı Tarih Lügati. İstanbul.
hınta: Buğday Mübahat Kütükoğlu. (1994). Osmalı Belgelerinin Dili (Dip-
ib‘âs: Gönderme lomatik). İstanbul.
icâleten: Acele olarak, acele olmak üzere.
ifrâz: Bir bütünden parça ayırma, ayırma, ayrılma.
intihâb: Seçme, seçilme, seçim.
îsâl: Ulaştırma, vardırma, vardırılma.
istimâ‘: Dinleme, dinlenilme, işitme, işitilme.
kadr-i
kifâye: Yeterli ölçüde, yeterli miktarda.
keyl: Kile, tahıl ölçü birimi.
kıllet: Azlık, kıtlık.
men lehü’l
-emr: Emir sahibi olan, emretme yetkisi olan kimse.
mü’ekked: Tekrâr edilmiş, sağlamlaştırılmış.
ser-asker: Ordu kumandanı, baş kumandan.
tahmîl: Yükleme, yükletme, yükletilme.
tahrîr: Yazma, yazılma.
tombaz: Zahire ve kereste gibi eşyaları taşımaya yarayan
bir çeşit nehir gemisi.
4
OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ-II
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Nesih ve rik‛a yazılı arşiv belgelerini okuyup anlayabilecek,
XVIII. Yüzyıl Osmanlı arşiv belgelerinin dil özelliklerini anlayabilecek,
Kelime hazinenizi geliştirebilecek,
Osmanlı arşiv belgelerinden değişik vesika türlerini ve üslûp özelliklerini açık-
layabilecek,
Arşiv belgelerinde geçen bazı ıstılahları açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Nesih Yazısı • XVIII. Yüzyıl Osmanlı Arşiv
• Arşiv Vesikaları Vesikaları
İçindekiler
• GİRİŞ
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak • METİNLER 1
Örnekleri-II • METİNLER 2
• METİNLER 3
Nesih Yazısı ile Metinler 4:
Evrak Örnekleri-II
GİRİŞ
Bu ünitede Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki değişik belge türlerinde yer alan ve vesîka
olarak adlandırılan tarihî belgeler bulunmaktadır. Bu örnekler üzerinde çalışarak Osman-
lıca vesika okuma becerinizi geliştireceksiniz. Ünitede yer alan belgeler on sekizinci yüz-
yılın değişik dönemlerinden seçilmiştir. Ayrıca belgelerin, mâhiyet ve muhtevâ bakımın-
dan da farklı türlerden olmasına dikkat edilmiştir. Dolayısıyla bu yüzyıldaki değişik arşiv
belgelerinin dil, üslûp, yazı ve muhtevâ özelliklerini kavramanız hedeflenmiştir.
Üniteye alınan vesikaların seçildiği belgeler Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin değişik
fonlarında yer almaktadır. Bunlar arasında bizzat padişaha ait el yazılarını içeren Hatt-
Hümâyûn tasnifinden belgelerin yanı sıra devletin tımar, diplomasi, evkāf, askerî, dâhilî,
saray, eyâlet ve sadâret kurumlarındaki işleyişe dair bilgiler bulacaksınız. Böylece, birbi-
rinden değişik konuların yer aldığı bu belgelerde ilgili yüzyıldaki işleyişe dair ipuçları ya-
kalayacaksınız.
Ünitede yer alan vesikalar kabaca üç guruba ayrılmıştır. Her vesikanın sonuna, bel-
gelerde geçen ve günümüzde unutulmuş olabileceği düşünülen kelimeler için bir lügat-
çe konulmuş; bunun akabinde ise günümüz Türkçesine aktarımı yapılmıştır. Ünitemiz-
deki belgelere çalışırken sık sık bu lügatçeye bakmak orijinal tarihi kaynaklardan istifa-
deyi kolaylaştıracaktır.
Ünitedeki belgelerde kelimelerin haricinde bazı terimler, tabirler ve kurumlar da
geçmektedir. Bu terimlerin açıklamaları, kelimeler gibi vesika öbeklerine göre değil,
harf sırasına göre düzenlenmiş ve ünitenin arkasına ilave edilmiştir. Belgeler üzerinde
çalışırken sadece kelimelere bakmakla yetinilmemeli, gerektiğinde terimlerin açıklama-
larına da bakılmalıdır.
132 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
METİNLER 1
METİNLER 1
(BOA, HAT, nr. 35/1754)
Şevketlü, kerâmetlü, mehâbetlü, kudretlü, velî ni‛metim Efendim Pâdişâhım,
Bundan akdemce taraf-ı Hazret-i Cihân-dârîlerinden Rusya İmperatoruna irsâl buyu-
rulan nâme-i humâyûn-ı mahsûsaya cevâb olarak imperatorun küçük mührüyle memhûr
vârid olan nâmesini Rusya elçisi bu def‛a Re’îs Efendi kullarına irsâl idüp, derûnunda
Türkî tercemesi dahi olduğunu ifâde itmekle, takdîm-i atebe-i mülûkâneleri kılındı. Bun-
dan başka, mübârek rikâb-ı kamer-tâb-ı şâhânelerine imperatorun hediyesi olarak bir
sevb siyâh dilkü kürk irsâl eylediğini müş‛ir, kendi hattıyla pusulası dahi vâsıl olmuş olup,
birkaç gün zarfında hediye-i mezkûreyi mübârek rikâb-ı humâyûnlarına takdîm içün ge-
türen kurir ile re’îs efendi kulları tarafına ilçi-i mûmâ-ileyh irsâl ideceğini ifhâm itmekle,
hediye-i mezkûre kurir ile gelüp rikâb-ı humâyûnlarına takdîm olundukdan sonra, kurir-i
mesfûra münâsib atiyye ihsân olunacağı ma‛lûm-ı humâyûnları buyuruldukda emr ü
fermân Pâdişâhım hazretlerinindir.
(Manzûrum olmuşdur. Me’âli bir kâğıda yazılup arz oluna. Yarın kethudâyı ve re’îsi alup
ba‛de’z-zuhr gelesiniz.)
Kaftân Ağası Mısır üzerinden gitmek âdet iken birkaç sâl ihtilâl-i Mısır sebebi ile bah-
ren gidemedi. Hudâ-yı müte‛âl berren ve bahren kâffe-i ibâda selâmet ihsân eyleye, âmîn.
İsmâ‛îl Paşa’nın Mısr’a ik‛âdı Abdi(?) Paşa’nın ihrâcı haberi vürûd itmemişdir. İtdikde arz
oluna.
Hatt-ı Hümayûn: (Tarafımdan görülmüştür. İçeriği bir kağıda yazılıp arz olunsun. Ya-
rın öğleden sonra sadâret kethüdâsı ve reisülküttabı alıp gelin.)
nin, her yönü ile takviye edilip güçlendirilmesi ve mektubunuzda belirtilen hususların ve
öncelik verilmesi gereken isteklerinizin tam olarak hal yoluna koyulması, en önemli işle-
rimiz ve öncelikli emellerimizden olduğu, doğrudur. Bundan dolayı, İslam ülkesinin ser-
hadlerinden su-i kasd ihtimali olan mahallere ve özellikle Bağdad Kalesi’ne, lazım olan
her tür tertibat ve alet-edevat ile zafer kazanma adeti olan askerlerimizin teçhizatı için
meşgul olmaya başlanıldığı ve ne kadar hazine çıkarıp tarafınıza gönderildiği, önceki sa-
mimi mektuplarımızda tafsilatlı olarak ele alınmış ve bildirilmişti. Buna göre, o tarafla-
rın takviye sebeplerinin hazırlanmasına ihtimam gösterilip asla fasıla verilmeden (çalışıl-
malıdır). Durum ve şartların gerektirdiğine göre yardım edip gözetme, kuvvet ve gayreti
pazuda artırmada bir dakika bile vakit geçirilmeyeceği kararlaştırılmış olduğundan baş-
ka, kahramanlıkla çarpan bir yüreğe sahip zatınız, gerek şahsen gerekse soyunuzdan gelen
asaletle, ebedlere kadar devam edesi devletimizin sadık ve hayırlı ve yüce saltanatın, gay-
retli, doğru tavırlı (hizmetkarı) olduğunuza binaen.. şahsınızdaki gayret ve yaradılışınız-
daki doğruluğun gerektirdiği üzere, en güzel gayret ve istikāmet, artan sadakat ve iyi ni-
yetlerinizle, din ve yüce devletimize layık ve yüce saltanatın şanına uygun güzel hizmetler
ve mesai göstermeye, güç ve kuvvetinizi bu yolda sarf etmeye çalışmanız, hatırına melik-
lere yaraşır feyizler gelmiş padişahımızın tabii emelidir. Halen, o havalinin işlerini hallet-
mek ve Müslümanların düşmana yakın tehlikeli sınır bölgeleri ile serhadd boylarını koru-
makla görevli bulunmanız sebebiyle, o tarafların bütün işleri sizin güçlü ellerinize emanet
edilmiştir. Halkın idarecilik ipini iyi bir şekilde idare etmeniz sadece sizin ellerinize havale
ve teslim edilmiştir. Bundan dolayı, âlemin güneşi padişahımızın ışığı sizin için parıldadı
ve onun iyiliklerle dolup taşan denizi sizin için dalgalandı. Hal ve şanınızı, kadir ve kıyme-
tinizi daha da artırmaya vesile olmak, iktidar güç ve gayretinizi yükseltmeye sebep olacak
kuvvet ve kudreti kazandırmak için, padişahın özel hilatlerinden, sevinç artırıcı samurdan
dikilmiş, hakana ait güzellikler getiren bir kaftan.. ve padişaha ait, düşmanları helak edici,
her yeri açıcı fatih kılıçlardan bir kabza kılıç.. ve Hazîne-i âmireden yirmi bin guruş ile de
padişaha ait güzel bir hediye olarak yardım ve lütufta bulunuluyor. (Bunların) padişahımı-
zın yüce kapısında Baş kapıcıbaşı olup, Mîr-i alem-i şehriyârî olan Süleyman Ağa ile gön-
derildiğini müjde ve haber veriyorum. Zatınızda mevcut bulunan gayret ve hamiyet mad-
desi ile asalet ve himmet cevherini gösterip, doğruluk ve istikrara dikkat ederek ülke ve
memleketleri koruyup kollayarak.. eyaletinizdeki nizam ve intizamı ipini sımsıkı tutmaya
çalışarak.. o havalilerin zahire ihtiyacını kavrayıp, vakti gelmiş olan zahire toplama ve bi-
riktirme işine başlayarak taşradaki zahireyi biran önce parça parça kale içine nakledip de-
polamaya gayret ederek.. birlikte iş yaptığınız insanlar ile birlik ve dirlik içerisinde olmaya
dikkat ederek.. bunun gibi gerçekleşmesi gereken işleri hal yoluna koyma için fırsat kolla-
yıp dakika geçirmeden çalışacağınızı anladıktan sonra.. sizde var olan gayret ve hamiyeti
göstermeye çalışacağınıza.. Kürdistan emirlerinin gönülleri alınarak güzelce bir arada tu-
tulmalarına da dikkat buyurmanızı içeren padişaha ait sizin için şerefli bir emir yazıldı. Ve
sizin için iyilikler dileyen tarafımızdan da, gereği yapılmak üzere, alameti dostluk olan bir
mektup kaleme alınmakla, anılan ağa kulları ile tarafınıza gönderilmiştir. Önceden bu du-
rumu size bildirmek için özel olarak samimi bir mektup yazılmış ve anılan tatar kulunuz
ile size geri gönderilmiştir. İnşaallah size ulaştığında ve durum sizlerin de malumu oldu-
ğunda, padişahımızın sizin gibi hamiyetli şahıslardan istediği ve hakkınızda iyilik düşü-
nerek beklediği şey, her durumda gayret ve hamiyet ile merdane kahramanlık cevherinizi
ortaya koyacak tavırlar göstermeniz.. anılan kalenin zahîre ve asker toplama işini hall yo-
luna koymanız ve kaleyi güçlendirme sebepleri ile istihkam konusunda zât-ı âlîleri olarak
da bizzat işin yerine getirilmesine dikkatle çalışmaya başlamanız.. ve sizin kahraman şah-
sınızda toplanmış bütün sâir işler ile birlikte bağımsız ve yeterli yönetiminize tevdî edilmiş
olan önemli işleri görüp gözeterek tamamlamanız.. idarecisi olduğunuz memleketi koru-
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 143
yup kollamanız.. ebed-müddet devam edesi saltanatın namusunu korumaya güç ve kuv-
vetinizi harcamakla, padişahın bereketli rızasını kazanma yolunda himmetinizi sarf etme-
niz.. ve bundan böyle de akla hatıra gelecek durum ve eserleri bildirme ve işaret buyurma-
nız beklenir. 9 R (Rebî‛u’lâhır) sene (1)156.
METİNLER 2
(BOA, Bâb-ı Âsafî, A.AMD, nr. 12/69)
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 145
METİNLER 2
(BOA, Bâb-ı Âsafî, A.AMD, nr. 12/69)
Şevketlü, kerâmetlü, mehâbetlü, kudretlü veliyy-i ni‛metim Efendim Pâdişâhım,
Şeref-yâfte-i sudûr olan hatt-ı humâyûn-ı şevket-makrûnlarında yazıcılıkdan çıkma-
lar külliyyen me’yûs olmamak içün Halîl Efendi’ye bir orta mansıb ve Abdullâh Efendi’ye
bir aşağı mansıb virilmek nezd-i humâyûnlarında istisvâb buyurulmağla, Halîl Efendi’ye
Tophâne nezâreti mi olur yohsa âharı mı olur, mûmâ-ileyhimâya birer münâsib mansıb
tahrîr olunması fermân-ı humâyûnları buyurulmuş. Bu bâbda mübârek kalb-i enver-i
husrevânelerine lâyıh olan sûret-i inâyet mahzâ ilhâm-ı Sübhânî olduğunda iştibâh ol-
mamağla, hem-vâre mazhar-ı tecelliyât-ı inâyet-âyât-ı Rabbâniyye olmakdan hâlî olma-
yalar, âmîn. Çünki, Halîl Efendi sâbıkda âlî mansıblardan olan Defter emâneti ve Yeniçe-
146 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
ri kitâbetinden munfasıl olmağla şimdi orta mansıblardan olan mevkūfâtcılık ihsân buyu-
rulması ve Abdullâh Efendi kulları dahi Şehr emânetinden munfasıl bulunmağla mansıb-ı
mezbûrdan dokuz rütbe aşağı Kalyonlar kitâbeti virilmesi münâsib mülâhaza olunur. Yine
fermân şevketlü kerâmetlü efendimindir. Kaldı ki, Mevkūfâtcılık sâbıkā Mukābele-i süvârî
Nûrullâh Begefendi kullarına ve Kalyonlar kitâbeti Dâniş Efendi kullarına tevcîh olun-
mak üzre deftere yazılmışıdı. Halîl Efendi ile Abdullâh Efendi’ye virilecek atıyyenin üzeri-
ne birer mikdâr zamm ile Nûrullâh Beg’e ve Dâniş Efendi’ye bu def‛a atıyye virilse, hall-i
İlâhî zuhûrunda mansıb dahi ihsân buyurulacağı kendilere tefhîm olunarak, tatyîbleri
mümkin olur idi. Bundan mâ‛adâ Ali Paşa merhûmun silâhdârı Abaza kullarına begler-
begilik ihsân olunması husûsu iş‛âr buyurulmuş. Gerek mûmâ-ileyhin ve mûmâ-ileyh
misillü hidmet zuhûru me’mûl olanlara şimdiden beglerbegilik virilse, üzerlerinde olan
ze‛âmetleri âhara virilüp medâr-ı ma‛âşlarından dûr olacaklarından başka, beglerbegi-
lik takımı tedârükiyçün masrafa ve deyne mübtelâ olacakları ve ibtidâ mansıb oldukda
deyne giriftâr olanların sonra rutûbet tedârükü müşkil olduğu mücerrebâtdandır. Dâ’ire-i
Devlet-i aliyyelerinde bu makūle hidmet me’mûl olan kullarına hîn-i iktizâda beglerbegi-
lik virilse, takımını ve dâ’iresini tanzîmde dahi ziyâde suhûlet der-kârdır. Zîrâ, mu‛tâd üzre
bin nefer asker tahrîriyçün cânib-i mîrîden virilecek akçenin bir mikdârını takımına vi-
rir. Ve kusûruyla asker tahrîr ider. Gerek bu mâddenin ve gerek sâ’ir beglerbegilere voyvo-
dalıklar ihsânı mâddesinin tafsîli, bi-mennihî te‛âlâ huzûr-ı fa’izu’n-nûr-ı husrevânelerine
şifâhen arz u takdîm olunur. Bundan başka, Bosnevî Bahâdır’a silâhşörlük ihsân buyu-
rulduğu iş‛âr buyurulmuş. Mûmâ-ileyh kulları kişi-zâde ve erbâb-ı şecâ‛atden olmağla
isâbet-i mahz olan inâyet-i husrevânelerinden idüğü ma‛lûm-ı humâyûnları buyurulduk-
da, emr u fermân şevketlü, kerâmetlü, mehâbetlü, kudretlü veliyy-i ni‛metim Efendim
Pâdişâhım Hazretlerinindir.
Benim vezîrim, Abdullâh Efendi’ye Kalyonlar kitâbeti münâsib değildir. Dâniş-i hâli harâb,
müflis-i mendebûr. Barut-hâne nezâreti cümleden münâsibdir. Teveccühât-ı donanmanın do-
kuzu temâmında olsun. Halîl Efendi’ye, Abdullâh Efendi’ye akçe virilmek iktizâ itmez.
(BOA, Bâb-ı Âsafî, A.AMD, nr. 12/70)
Şevketlü, kerâmetlü, mehâbetlü, kudretlü veliyy-i ni‛metim Efendim Pâdişâhım,
Hâlâ Adana Vâlîsi Mehemmed Sa‛îd kullarının bundan akdemce vürûd iden bir kıt‛a
arzı ve mûcebince, defterdâr-ı sâbıkın telhîsinde zikr olunduğu üzre, Misis’den Antakya’ya
varınca mâ-beynde vâkı‛ turuk ve mesâlikin mazarrat-ı eşkıyâdan te’mîni şartıyla, havâlî-i
merkūmede vâkı‛ ifrâz-ı Zülkadriye mukāta‛ası bilâ-mu‛accele hâlâ Uzeyr Begi Ahmed
Beg kullarına tevcîh ve Misis ve Payas ve Beylan tevliyetlerinin kā’im-makāmlıkları dahi
mûmâ-ileyhe tefvîz ve nüfûz-ı kelâmına medâr olmak içün rütbe-i mîr-i mîrânî ihsân
buyurulması husûsu bundan akdem rikâb-ı humâyûn-ı cihân-dârîlerine arz olunduk-
da, husûs-ı merkūm mücerred Adana Vâlîsi Sa‛îd Paşa’nın iltimâsına müsâ‛ade sûretinde
bir ma‛nâ olmak mülâhaza-i humâyûn buyurulduğuna binâ’en, bu vakte dek alâ hâlihî
terk olunmuş idi. Lâkin, havâlî-i merkūmenin her ahvâl ve keyfiyyâtı iki sene Haleb ve
beş sene Rakka vâlîsi bulunduğum hasebiyle ma‛lûm-ı çâkerânem olduğuna binâ’en,
bu husûsa müsâ‛ade-i cihân-bânîleri erzânî buyurulması mahz-ı kerâmet kabîlinden ve
te’mîn-i turuk ve mesâlike müstakillen bir illet olduğu bî-iştibâh olup ve husûsan şimdiki
hâlde Haleb eyâletinde yalınız bir mütesellim bulunup, bu esnâda Haleb civârında kapu-
suz levend eşkıyâlarının zuhûru ve müdâfa‛aları keyfiyyeti ma‛lûm-ı hımâyûnları olmağ-
la, bu husûsun temşiyyeti Adana Vâlîsi kullarının arzına i‛tibâren murâd olunmayup, mü-
cerred memerr-i huccâc-ı müslimîn ve güzer-gâh-ı kârbân ve sâ’ir ebnâ-i sebîl olan tarîk-ı
merkūmun muhâfazası irâdesine ibtinâ’en ve şahs-ı merkūmun dahi bu makūle umûrun
idâresine iktidârı ve aşâyir ve kabâyil beynlerinde şöhret ve i‛tibârına binâen, şimdiki
hâlde Beylan ve Misis tevliyetleri kā’im-makāmlıklarından mâ‛adâsına müsâ‛ade-i aliyye-i
cihân-bânîleri erzânî buyurulur ise emr u fermân, şevketlü, kerâmetlü, mehâbetlü, kud-
retlü veliyy-i ni‛metim Efendim Pâdişâhım Hazretlerinindir.
Benim vezîrim, bu husûsu bu gice müzâkeresi oldu. Sizler[e] havâle olundu. Nice bilür-
sün öyle idesiz. İbrâhîm Efendi’nin şeylerini Topkapu’da olup doğru şimdi gönderesiz.
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 147
Hatt-ı Humâyûn: Benim vezirim, bu hususu bu gece konuştuk ve size havale ettik. Na-
sıl bilirseniz öyle olsun. İbrahim Efendi’nin şeyleri Topkapı’da olduğundan doğruca he-
men gönderin.
METİNLER 3
(BOA, Cevdet Saray, nr. 4531)
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 153
(BOA, Cevdet
Hâriciye, nr. 5322)
(BOA, Cevdet
Dâhiliye, nr. 8474)
154 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
METİNLER 3
(BOA, Cevdet Saray, nr. 4531)
Şevketlü, kerâmetlü, mehâbetlü, kudretlü veliyy-i ni‛metim Efendim Pâdişâhım,
Bu def‛a İspanya Kralına i‛tâ buyurulacak nâme-i humâyûnları müsveddesiyle arz
olunan takrîr-i çâkerânem bâlâsına şeref-yâfte-i sudûr olan mübârek hatt-ı humâyûn-ı
şevket-makrûnlarında, mülûk-i nasârâ taraflarından vârid olan nâmelerde hükûmetleri
olan mahaller zikr olundukdan sonra ism-i sâmî-i humâyûnları zikr olunmağla, bu müs-
veddede esmâ-i eyâlât ve büldân-ı memâlik-i mahrûsaları zikr olunmadığı ve ilçisine
ikrâm iktizâ itmeyüp ismiyle zikr olunmak kâfî idüğü ve müsveddede tatvîl-i kelâm ol-
mağla, çâkerlerinin müsvedde eylemesi emr-i humâyûnları buyurulmuş. Her hâlde emr
u fermân Şevketlü Efendimindir. Nâmelerde eyâlât ve büldân isimleri zikr olunmak ahid-
nâme ve tasdîk-nâmeler tahrîr olundukda yazılup, bu misillü mücerred ızhâr-ı dostî zım-
nında olan nâmelerde yazılmaya geldiği ve ilçilere öteden berü rütbelerine göre bu mi-
sillü elkāb yazılmak mu‛tâd-ı kadîm olmağla, terk olunsa ilçisini tahkīr olup, bu hâlet ise
kralına râci‛ olmağla mahzûniyyetine bâ‛is olacağı ve hattâ ilçilere yazılan elkāb misillü
Eflak ve Boğdan voyvodalarına dahi elkāb tahrîr oluna geldiği Dîvân-ı humâyûnları ka-
leminde mukayyeddir. Ve kral-ı muşârun-ileyh tarafından mukaddem ve mu’ahhar ge-
len iki kıt‛a nâmelerinin cevâbı bu def‛a yazılacak bir kıt‛a nâme-i humâyûnlarına derc
olunmak iktizâ eylediğine binâ’en tatvîl olunduğu, hattâ ziyâde tatvîl olmamak içün
ba‛zan tayy olunduğu mesbûk olduğuna binâ’en, ba‛z-ı mahalleri tayy olunmağla bu def‛a
kenâr-ı müsveddeye işâret olundu. Ve bundan mâ‛adâ, Hudâvendigâr-ı esbak cennet-
mekân, firdevs-âşiyân, vâlid-i mâcidleri Sultân Ahmed Han-ı Gāzî Hazretlerinin zemân-ı
saltanatlarında ba‛z-ı mülûk-i nasârâya yazılan nâme-i humâyûnları kaydları manzûr-ı
mülûkâne buyurulmak içün Dîvân-ı humâyûnları kaleminde mahfûz bir kıt‛a atîk nâme
cüz’ü kâğıtlarının kenârları bükülüp merfû‛-ı atabe-i ulyâ-yı mülûkâneleri kılınmışdır.
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 157
Müsvedde-i merkūmeyi kulları dahi kaleme alsam, sâbıklarına tatbîk ile yine bu mazmûn
üzre yazılacağı ma‛lûm-ı humâyûnları buyuruldukda yine tebyîz ve tahrîrinde ne vechile
irâde-i aliyye-i mülûkâneleri buyurulur ise emr u fermân şevketlü, kerâmetlü, mehâbetlü,
kudretlü veliyy-i ni‛metim Efendim Pâdişâhım Hazretlerinindir.
altı yüz altmış sekiz guruş bir parası girüye kalmamak şartıyla vezîr-i muşârun-ileyhden
tekmîlen tahsîl ve ahz ve hazîne-i humâyûn ve taraf-ı âlîlerine ve sâ’ir mu‛ayyen olanla-
rı dahi ashâbına teslîm içün Der-sa‛âdet’e nakl olunmak üzre Başmuhâsebe’ye kayd ve
sûret ve iktizâsına göre emr-i şerîf yazılmak içün Dîvân-ı humâyûn’a ilm ü haberi virilmek
bâbında fermân devletlü sa‛âdetlü sultânım hazretlerinindir.
Sahh.
Telhîs mûcebince Başmuhâsebe’ye kayd ve sûret ve iktizâsına göre emri tahrîriyçün
Dîvân-ı humâyûn’a ilm ü haberi virilmek buyuruldu. 7 B(Receb) sene 173.
İlm ü haber dâde. 9 B(Receb) sene 173.
Dîvân-ı humâyûn kalemi: Divan-ı hümayunda genelde Reisülküttaplık ile onun ma-
iyeti olan beylikçinin nezaretleri altında bulunan ve Os-
manlı Diplomasi ile yazışmaları idare eden bürolara verilen
genel isim. Ünite sonundaki açıklamalara bk.
emr-i humâyûn: Padişah emri
esmâ-i eyâlât: Eyaletlerin isimleri
firdevs-âşiyân: Cennetlik-merhum
hâlet: Hal, keyfiyet-suret
hatt-ı humâyûn-ı
şevket-makrûn: Şevketli padişah tarafından yazılan gönderilen emir-
ferman
hudâvendigâr-ı esbak: Geçmiş padişah-lar
ızhâr-ı dostî: Dostluk gösterme-izhar etme
i‛tâ: Verme
iktizâ: Gerektirme-gereklilik
irâde-i aliyye-i mülûkâne: Padişahın yüce iradesi
ism-i sâmî-i humâyûn: Padişahlara yaraşır yüce isim sahibi
mâ‛adâ: -dan başka
ma‛lûm-ı humâyûn: Padişahın bildiği-malumu olan
mahfûz: Gizli-özel
manzûr-ı mülûkâne: Padişah tarafından görülen
mazmûn: İçerik-mana-kavram
merfû‛-ı atabe-i ulyâ-yı
mülûkâne: Padişahın yüce sarayına ulaşmış
müsvedde-i merkūme: Adı geçmiş-yazılmış olan müsvedde
mu’ahhar: Sonraya-geriye bırakılmış, sonraki-ahir
mu‛tâd-ı kadîm: Eskiden beri adet olduğu-alışılageldiği üzere
mukaddem: Evvel, önce
mukayyed: Kayıtlı
muşârun-ileyh: Kendisine işaret edilen, adı geçen erkek
mücerred: Yalnız-sadece-bekar
mülûk-i nasârâ: Hristiyan melikler-krallar
râci‛: Dönük- münâsebeti, ilgisi olan -bir şahıstan kinaye olan
zamir
sâbık: Geçmiş, eski
şeref-yâfte-i sudûr: Şerefle meydana çıkan
tahrîr: Yazma-kaleme alma
takrîr-i çâkerâne: Köleniz tarafından kaleme alınan
tasdîk-nâme: Tasdik edilmiş, imza ve mühürlenmiş belge
tatvîl-i kelâm: Kelamı-sözü uzatma
tayy: Atlama, üzerinden geçme-uçma
mesbûk: Geçmiş
tebyîz ve tahrîr: Temize-beyaza çekme ve yazma
vâlid-i mâcid: Peder-baba,
vârid: Gelen nâme: Mektup-yazı-emir-ferman
voyvoda: Ünite sonundaki açıklamalara bk.
zemân-ı saltanat: Saltanat zamanı
zımnında: İçin-dolayısıyla
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 161
(BOA, Cevdet Hâriciye, nr. 5322)
âfitâb-ı âlem-tâb: Işığı alemi kaplayan-aydınlatan-parlatan
aktâr-ı arz: Arzın-dünyanın değişik tarafları
bâlâ: Yüksek, yüce
bâlâ-yı nâme: Namenin-emrin-mektubun baş tarafı, en önemli kısımları
büldân ve memâlik: Beldeler ve memleketler
dâhil-i memâlik-i
mahrûsa-i husrevânî: Padişah tarafından korunup gözetilen memleketlerin
dahili-içi
elkāb-ı sâmiye: Yüce lakaplar
esmâ-i memâlik ve büldân: Beldeler ve memleketlerin isimleri
fevkınde olmak: Üzerinde-ötesinde olmak
fimâ-ba‛d: Bundan sonra manasına gelebilecek Arapça bir söz
hatt-ı humâyûn: Padişah tarafından yazılan-yazdırılan emir, yazı
ism-i sâmî-i pâdişâhâne: Padişahlara yaraşır yüce isim sahibi
istifsâr-ı humâyûn: Padişah tarafından hal-hatır sorulması
ıtlâk: Koyuverme, salıverme,
ke’ş-şemsi fî vasati’n-nehâr: Gündüzün ortasında görülen güneş gibi apaçık ve za-
hir manasında Arapça meşhur bir söz
keşîde: Çekme-çekilmiş, yazıda bâzı harflerin üzerine çekilen
çizgi; sin, sın, vav.. gibi kuyruklu uzantılı harflerin ya-
zıda mahsus surette çekilmesi
ma‛lûm-ı humâyûn: Padişaha ait bilgi-malumat
mu‛teber: Saygın, itibarlı
mukaddem: Önce, daha evvel
mülûk ve selâtîn: Melikler-krallar ve sultanlar
mülûk-ı nasârâ: Hristiyan kralları-melikleri
müş‛ir: İşaret edilen
müzeyyen: Süslü
nâme: Yazılı şey, mektup, emir, ferman vd.
nâme-i humâyûn: Padişah tarafından yazdırılan emir, yazı
evâmir-i aliyye: Yüce buyruklar-emirler
nâm-ı nâmî-i husrevânîleri: Padişaha ait ünlü-yüce-güzel nâmlar
re’îs efendi: Reisülküttap, kâtiplerin reisi. Ünite sonundaki açıkla-
malara bk.
rikâb-ı müstetâb-ı mülûkâne:Padişahın hoş-güzel katı-yanı-önü
şeref-bahş-ı sudur: Gelişi-çıkışı ile şeref veren
şeref-yâfte-i sudur: Şerefle meydana çıkan
şerîf: Şerefli
takrîr-i çâkerâne: Köleniz tarafından kaleme alınan
taraf-ı çâkerî: Köleniz tarafı
taraf-ı humâyûn: Padişah tarafı
tasrîh: Açığa kavuşturma-açıklama
tahrîr: Yazma-kaleme alma
tenbîh: İçinde hafif korkutma da bulunan ikaz
vâkı‛: Olan, vuku bulan, meydana gelen
vârid: Gelen, vâsıl olan, erişen.
zâhir u âşikâr: Apaçık ortada ve görünür
zât-ı hılâfet-âyât-ı zıllu’llâhî: Allah’ın yeryüzündeki gölgesi hükmündeki zat
162 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
aksa’l-meârib-i hazret-i
şehriyârî: Padişahın öncelikli ve kutsal işleri arasında
alâ eyy-i hâlin: Her nasıl olursa olsun-mutlaka
bâis ü bâdî: Sebep ve başlangıç
bakāya: Arta kalan
bakāya-yı mezbûre: Zikredilen bakıyeler
başmuhasebe- kalemi: Unite sonundaki açıklamalara bkz.
bende: Kul, köle
bender-i süveyş: Süveyş Limanı
bezl-i cell-i himmet: Büyük çaba zarfetme
bi’t-temâm: Tamam olarak
bî-mikdâr: Önemsiz, kıymetsiz
buyuruldu: Sadrazam ve yüksek amirlerin emri-buyruğu
Der-sa‛âdet: Saadet yeri-evi
ecilden: Sebepten, Üzere
emr-i ehem: Ehemmiyetli-önemli emir
evâmir-i aliyye-i
vâcibetü’n-nefâz: Uyulması vacib-gerekli olan yüce emirler
fermân-ı âlî: Yüce ferman-emir
gılâl: Zahire-tahıl
gılâl-i Haremeyn: Haremeyn’e gönderilmesi gereken tahıllar-zahireler
gılâl-i mezkûr: Zikredilen tahıllar-zahireler
Haremeyn-i muhteremeyn: Mekke ve Medine’ye işaretle saygı ve sevgiye layık iki
belde
hidmet-i şeref-menkābet: İnsana şeref veren hizmet
hulâsa-i mefhûm: Özet olarak içerik-mana
husûs-ı mezkûr: Anılan konu
hutût-ı hümâyûn-ı
şevket-makrûn: Padişah tarafından gönderilmiş hattlar
ifâde vü inhâ: İfade etme ve bildirme
ihtimâm-ı azîm: Büyük gayret ve dikkat
ilm ü haber: Bilme ve haber verme
irdeb: Bir tahıl ölçü birimi
irsâl ü îsâl: Gönderilme ve ulaştırılma
irsâl ü tesyîr: Gönderme ve yollama-ulaştırma
îsâl ü teslîm: Gönderme ve teslim etme
işâret ü inbâ: İşaret ve bildirme
Kâhire-i Mısr: Mısır Kahire’si
kāime: Yazılı kağıt
kusûr: Arta kalan, küsürat
ma‛an: Birlikte
ma‛rifet: Kabiliyet ve bilgi
mahrûse: Korunmuş-korunan
mâye-i imti‛âş: Geçinme mayası
medâr-ı ma‛âş: Maaş vesilesi-geçinmeye yetecek maaş
memhûr: Mühürlenmiş
mevsîm-i deryâ: Denizin seyahate uygun olduğu dönem
mikdâr-ı zerre: Zerre mikdar
mu‛accelen: Acele bir şekilde
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 165
mu‛anven: Unvanlı
mûcebince: Gereğince
mukaddem: Evvel-önce
muktezâ-yı tahrîrât: Yazışmaların gerektirdiği şekilde
mutâdü’l-irsâl: Gönderilmesi adet-gelenek olan
Mutarrah-ı eşi‛‛a-i
envâr-ı kudsiyye: Kutsal nurların ışıltılarının bahçesi-çıktığı yer manasında
Mekke ve Medine’ye işaret eden sıfat
münhasır: Sınırlanmış- yalnız bir kimseye veya bir şeye mahsus
müşârünileyh: Adı geçen-anılan-yukarıda kendisine işaret edilen erkek
nakl ü tahvîl: Nakletme ve havale etme
nâşî: -dan dolayı
pey-der-pey: Kısım kısım
rızâ-yı hümâyûn-ı
hazret-i pâdişâhî: Padişah hazretlerinin rızası-arzusu
sâdır: Çıkmış
sarf-ı küll-i miknet: Bütün yapılacak şeyi yapma
sefâyin: Gemiler
sene-i cedîde: Yeni sene
sinîn-i mâziye: Geçmiş seneler
siyâdetlü: Mekke Şerifi’nin unvanlarından
sudûr: Çıkan
tahrîr: Yazma-kaleme alma
tahrîrât: Yazışmalar
tahsîl ü tekmîl: Ele getirme ve tamamlama
takdîm-birle: Öncelik verilerek
tâmmen ve kâmilen: Tam ve mükemmel olarak
tatmîn-i bâl: Gönüllerin, arzu ve isteklerin-ihtiyaçların tatmin olunması
te’diye vü tetmîm: Ödeme ve bir hesabı-şeyi tamamlama
tedâhül-i sinîn: Senelerin birbirine geçmesi, senelerce birikme
tehyîe vü tetmîm: Hazırlama ve tamamlama
temşiyet ü te’diye: Ödeme ve bir işin yürütülmesine çalışma
tenbîh ü te’kîd: İkaz ve kuvvetle hatırlatma
terfîh-i hâl: Hallerin rahata erdirilmesi
umûr-ı sâ’ire: Sair işler
ümerâ-yı Mısır: Mısır Emirleri
vârid: Gelen
vaz‛ u tahmîl: Yükleme ve birdirme
vürûd: Geliş-varma
zarûret ve muzâyaka: Fakirlik ve zorluk-zaruret
bilkülliye: Tamamen-büsbütün
cümle hâsılı: Bütün toplamı
çerâğ: Çırak, bir yolun-işin ilk basamağında görevli
Der-aliyye: Yüce ev- İstanbul’un isimlerinden
Dersa‛âdet: Mutluluk kapısı-evi, padişah makamı, İstanbul’un isim-
lerinden
eben an cedd: Babadan, büyük babadan, ‘dededen, kuşaktan kuşağa
ecilden: Sebepten, Üzere
egerçi: Her ne kadar, olsa da, ise de
evlâd-ı kesîre: Çok evlat-çocuk
füruht: Satım işi-satış
garîbü’d-diyâr: Bu diyarın garibi
gedik: Bir işi-mesleği yapabilme-kullanım hakkı
hâcegân-ı dîvân-ı hümâyûn: Divan-ı Hümayun kaleminin kıdemlileri-ustaları-
hocaları, ünite sonundaki açıklamalara bk.
halâs: Kurtulma, kurtuluş
ıyâl ve evlad: Evlatlar ve bakmakla yükümlü olunanlar
idhâl: Girme
ihsân: Hediye, lütuf, görülüp-gözetilme, bağışlanan şey
ilâ mâşâallah: Hayret ve memnunluk anlatır-sonuna kadar
istihdâm: Görevlendirme
istishâb: Yanına alma, yanına alınma
kat‛ı alâka: Alakayı kesmek
kayd-ı ta‛ayyüş-i ıyâl: Ailenin geçinme-yiyip-içme derdi-kaygısı
keremkâr-ı inâyet: Yardım ve kerem sahibi, cömert-eli açık
kimesne: Kimse
kitâbet: Yazmak, yazıcılık
kût u lâ-yemût: Ölmeyecek kadar yiyip-içme
mâ‛adâ: -dan başka
ma‛an: Birlikte
mahlûl: Boş
mâlik: Mülk sahibi
mebzûlü’l-âlem: Âleme saçılmış-dağılmış-çok
medâr-ı ma‛âş: Maaş vesilesi-vasıtası
merkum: Yazılmış, adı geçen
mesdûd: Kapalı
muhtâc-ı inâyet: Yardıma muhtaç
mutasarrıf: Tasarruf eden, yöneten, Osmanlı’da idari-mülki sıfatlardan
pâdişâh-ı âlem-penâh: Alemin sığınacağı-sığındığı padişah
penâh: [bir şeyin] sığınağı, koruyucusu, dayanağı mânâlarıyla
birleşik kelimeler yapar.
ref‛: Kaldırma
risâlet-penâh salli aleyhi
âlih aşkıyçün: Yakınlarına ve kendisine selam olsun, Hz. Muhammed
aşkı için
sadaka vü ihsân: Yardım ve hediye, lütuf, görülüp-gözetilme, bağışlanan şey
sâye-i hazret-i zıllullâhî: Allah’ın yeryüzündeki gölgesi hazretin koruyup gözet-
mesi, gölgesi
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 167
sâye-i mülûkâneleri: Padişahın sayesinde
şâyeste-i şefkā t ü merhamet: Şefkat ve merhamete layık-muhtaç
şevket ü ikbâl: Azamet, ululuk ve baht
tarîk: Yol
tavattun: Bir yeri vatan edinme-yerleşme
tazarru‛-ı efkār: Çok fakirlerin alçak gönülle yalvarıp-yakarması
tevcih: Görevlendirme-yönlendirme
vücûh: Yönler, yüzler, çehreler, suratlar, bir memleketin ileri
gelenleri
zaruret-i hâl: Zor durum
zât ü ecell ü a‛lâ rızâsıyçün: Büyük ve yüce zatın-Allah’ın rızası için
ze‛âmet: Osmanlılar devrinde spahilere verilen en büyük tımar
tuğrâ-yı humâyûnunuz altın ile çekildiğinden, her ne kadar mektup ismi konulsa dahi as-
lında bu padişahımızın fermanıdır. Ve padişahlığınızın yüce tuğraları ulu isminizin süslü
bir biçimde yazılması ile meydana gelmiş olup, bu Allah’ın yeryüzündeki gölgesi gibi olan
zatınızın, âlemi kaplayan ışığı gibi, cümle melik ve sultanların üzerinde olduğu.. dünya-
nın dört bir tarafında ne kadar kıymetli ve şerefli belde ve memleket var ise, cümlesinin
tarafınızdan koruyup kollanan memleketlere dahil olduğu.. gündüzün ortasında güneş ne
kadar belli ve görünür ise, aynen öyle herkes tarafından bilinmekte ve görülmekte olduğu
için.. bu zamana kadar tuğrâ-yı humâyûnlar namelerin en üst tarafına çekilmekle iktifa
olunmuş ve hatta köleniz tarafından Hristiyan krallarına yazılan mektupların kenarlarına
çekilen imzalarımda, kölenizin ismi dahi Hristiyan krallarının isimleri üzerinde kalmak-
tadır. Bu defa şerefle ortaya çıkan mübarek ve azametli hatt-ı humâyûnunuza binaen, bun-
dan sonra yalnız tuğrâ-yı humâyûn ile yetinmeyip, padişahlık tarafınızdan Hristiyan kral-
lara yazılacak nâme-i humâyûnlarda yüce saltanatınıza layık güzel lakablar ile güzel namlı
padişahlığınızın memleket ve beldelerinin isimlerinin de açıkça kaleme alınması için, re’îs
efendi kullarına tenbîh olunduğunun yüce zatınızca bilinmesi konusunda emir ve ferman.
sarf etmeleri ve bütün gerekenleri harcamaları için dîvân-ı hümâyûndan şerefli emir yazı-
lıp, başmuhasebeye de bilgi için bir örneği gönderilmesi konusunda, ferman fermân dev-
letli inâyetli sultânım hazretlerinindir.
Terim Sözlüğü
Arz: Bir büyüğe sunma, takdim, resmî bir evrakın padişaha sunulması manalarına gelir.
Osmanlı diplomatiğinde de hemen hemen aynı manada kullanılmıştır. Genelde resmî gö-
revlilerin bir konu hakkında bilgi vermek veya dilekte bulunmak üzere sundukları resmî
mahiyetteki belgeler arz adını alır. (Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili-
Diplomatik[bundan sonra, Diplomatik], s. 217.)
Arzuhâl: Resmî görevlilerin ve reayanın özel dilek ve şikâyetlerini dile getirdikleri ve
üst makama sundukları belgelere denilmektedir. Dilekçe, istid‘â. (Diplomatik, s. 217; OTS,
s. 38)
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 171
Bâb-ı âlî: Sadrazamların Divân-ı humâyûn’dan bağımsız bir yönetim merkezine ka-
vuşmaları üzerine18. yy sonlarından itibaren sadrazamlık dairesine veya paşa kapısına
verilen ad. 19. yüzyıldan itibaren hükûmet idaresinin merkezi ve hükûmetin resmî adı
olarak kullanılmıştır. (OTS, s. 51; OTL, s. 27)
Başmuhasebe Kalemi: Muhâsebe-i Evvel de denilen bu büro Osmanlı maliyesinin en
önemli kalemlerinden biridir. Önceleri tek bir muhasebeci varken muhtemelen XVII. yüz-
yılın başlarında malî işlerin artması dolayısıyla biri Rumeli’de, diğeri Anadolu’da olmak
üzere iki muhasebeci ortaya çıkması ile oluşmaya başlamıştır. Başmuhasebe Kalemi gelir
giderler, maliye ile ilgili kanun ve nizamlar, Enderun ve Has Ahur hazinelerinde bulu-
nan mücevherlerle her çeşit eşyanın kayıtlarını kontrol ederdi. Tophane, Tersane, Matbah,
Zahire, Haremeyn ve Maliye hazineleri yaptıkları işlere göre altı şubeye ayrılmış ve bu
kaleme bağlanmışlardı. Her şube hoca denilen başkâtipler tarafından idare edilmekteydi.
Hangi hazineye ait olursa olsun verilen senet suretleri mutlaka Başmuhasebe Kalemi’nden
geçerdi. Bu hazinelerin memurları değiştirildiği zaman hesaplan Başmuhasebe Kalemi ta-
rafından görülür, kayıtlarla karşılaştırıldıktan sonra zimmetlerinin bulunup bulunmadığı
tesbit edilirdi. Mühimmat, mukâtaat ve malikâneye ait kayıt defterleriyle hükümet adına
verilen sipariş ve girilen taahhütlerin hesapları ve muamelât kayıtları da Başmuhasebe
Kalemi tarafından tutulur ve saklanırdı. Muhâsebe-i Evvel veya Hisâbat Kalemi denen bu
büro baş-muhasebeci adı verilen bir müdür tarafından idare edilir, ona bağlı kâtiplerin
kıdemlisine de başhalife denirdi. Gelir giderleri denetlemek görevini yüklenen başmu-
hasebeci, bütçelerde yer alan bütün maliye kalemlerinin de yöneticisi durumundaydı.
Maliye kalemlerinin çalışmaları onun gözetimi altında gerçekleştirilirdi. Cizye, mukâtaa,
avarız, bedel-i nüzul gelirlerinin tahsili, mukâtaaların satışı, bunlarla ilgili muamelâta dair
emirler ve gerekli bazı ödemelerin yapılması için çıkan fermanların asılları ile maliye tara-
fından yazılan hükümler bu kalemde saklanır, ilgili kalemlerdeki defterlere kaydedilmek
üzere kâime ve ilmühaber verilirdi.
Buyuruldu: Türkçe buyurmak masdarından yapılmış bir isim olan buyuruldu, Os-
manlı diplomatiğinde sadrazam, vezir, defterdar, kazasker, kaptan paşa, beylerbeyi gibi
yüksek rütbeli vazifelilerin, kendilerinden aşağı mevkilerde bulunanlara gönderdikleri
emirler için kullanılan bir terimdir. Buyurulduları, 1- şekil bakımından, beyaz üzerine
buyuruldular ve telhîs/takrîr üzerine buyuruldular; 2- yazıldıkları yer bakımından mer-
kez ve taşrada yazılan buyuruldular olmak üzere sınıflandırmak mümkündür. (Diploma-
tik, s. 197-198)
Câize: Edebiyat ve sanattaki anlamından biraz farklı olarak bu terim, Osmanlı idari ve
mâlî teşkilatında özellikle yüksek makamlara tayin edilen kişiler tarafından verilmesi adet
olan aynî ve nakdî çeşitli hediye ve gelirleri ifade eder. Nitekim başta padişah ve sadrazam
olmak üzere tayinin yapılmasında etkili olanlara ve maiyetindeki memurlara rütbelerine-
uygun olarak hediyeler (câize-pîşkeş) verilmesi yerleşmiş bir usuldü. Padişahlara verilene
“Tûğ-ı Hümâyûn câizesi” denilirdi. Sadrazam dâhil pekçok devlet adamının aylık belirli
bir maaş yerine has, zeamet vb. isimlerle anılanyıllık gelirleri yanında böyle bir gelirden
de faydalanması günün şartlarına göre bir ihtiyaç belki de bir zaruretti. Tayinlerden başka
yüksek dereceli memurların bulundukları yerde göreve devam etmelerine dair çıkan ka-
rarlarda yani senelik ibkalarda da sadrazam ve sadaret kethüdası gibi yöneticilere para ya
da kürk ve kumaşlar gibi nakdî hediyeler gönderdikleri ve caizenin bazen hazine için de
kullanıldığı bilinmektedir. Vezirlerden tayin edildikleri hizmete göre çeşitli miktarlarda
“tuğ câizesi” ve “mansıb câizesi” adıyla iki tür vergi alınırdı. En yüksek caizesi olan yerler-
den biri ise Mısır Valiliği idi. Özellikle XVIII. yy. dan sonra caizenin bir makama tayin için
bir rüşvet haline geldiği ve rüşvetle eş anlamlı olarak kullanılmaya başlandığı görülmekte
ve eleştirilmekteydi. Sultan Abdülmecid zamanında sadrazamlara maaş bağlanmış ve cai-
ze alma usulü kaldırılmıştır. (DİA, câize md. c. 7, s. 29)
172 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Defterhâne-i Âmire: Bâb-ı Âsafî ile Bâb-ı Defterî’nin yanında devletin üçüncü ana dai-
resiydi. Başlı başına bir kurum olan defterhâne, bazı iş bölümleri ve kolları olmasına rağmen
Tanzimat’a kadar tek bir kalem olarak varlığını sürdürmüştü. “İdâre-i umûr-ı devlet ve ordu”
için son derece lüzumlu olan defterlerin saklandığı Defterhâne, “Devlet-i Aliyye’nin hazinesi
mesabesinde” bir ilgi ve alaka görürdü. Çünki burada devletin arazi kayıtlarını ihtiva eden,
has, zeamet, tımar, mülk, vakıf gibi arazi türlerini tayin ve tescil eden defterler saklanır ve
bu defterlerle ilgili günlük işlemler yapılırdı. Daha çok Defterhâne olarak bilinen bu kurum,
kaynaklarda Defterhâne-i Âmire ve Defter-i Hâkanî, Defter-i vilâyet, Defter-i dergâh-ı âlî
adları ile de geçer. Erhan Afyoncu, “Defterhâne”, DİA, c 9, s. 100-104; Feridun M. Emecen;
“Sefere Götürülen Defterlerin Defteri”, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, s. 253-254
Defter emini: Osmanlılarda Defterhane’nin amiri yani devletin mal, mülk ve arazî iş-
leriyle uğraşan büronun üst görevlisi, bu göreve kâtiplerden veya hacegândan tayin yapılır
ve altında geniş bir kâtip ve şâkird topluluğu çalışırdı. Bunlar daha çok defterhâne ile ilgili
işlerle ilgilenir, defter emini olan kişi ise bu işlere nezaret ederdi. (DİA, Defter Emini md.,
c 9, s. 91-92)
Enderûn-ı Humâyûn: Topkapı Sarayı’nın üçüncü kapısı olan Babüssaade veya Aka-
ğalar kapısından sonra başlayan kısma verilen isim. Osmanlı Devleti’nde idarî ve askerî
kadronun yetiştirilmesi için teşkil edilen saray eğitim kurumu. XV. Yüzyıldan itibaren
medrese dışında en önemli eğitim kurumu niteliğini taşır. Enderunda eğitim gören kişiler
devşirme usulüyle temin edilir. Devşirilen çocuklar, bir müddet Türk ailelerin yanında
kalarak Türkçeyi, İslami esasları ve Türk örf ve adetlerini, adabı öğrenirler. Daha sonra
Edirne, Galatasaray ve İbrahim Paşa sarayı mekteplerinde eğitilirler. Bunlara acami oğlanı
denirdi. Bu saray mekteplerinden mezun olan acami oğlanları çeşitli askerî birliklere dağı-
tılırlar, içlerinde üstün kabiliyetli olanlar ise Enderun mektebine alınır, burada daha yük-
sek bir eğitime tabi tutulurlardı. Enderun’daki eğitim her birine oda ve koğuş tabir edilen
yedi kademede gerçekleşirdi. Bunlar sırasıyla, Büyük ve Küçük odalar, Doğancı Koğuşu,
Seferli Koğuşu, Kiler Odası, Hazine Odası ve Has Oda idi. Buradaki eğitimi sonuna kadar
götüremeyen acemi oğlanları yine ara sınıflardan çıkma adıyla ayrılarak çeşitli askerî bir-
liklere katılırlardı. (DİA, Enderûn md.; OTL, s. 98; OTS, s. 160)
Fermân: Dîvân-ı Humâyûn veya Paşakapısı’ndaki dîvânlarda alınan kararlara uygun
olarak yazılan ve üzerinde tuğra bulunan padişah emirlerine verilen addır. Ferman keli-
mesi tek başına kullanılmaz, padişaha ait olduğunu gösteren bir takım ibarelerle birlikte
kullanılırdı. Bunlar, fermân-ı âlî-şân, fermân-ı humâyûn, fermân-ı pâdişâhî, fermân-ı şerîf
vb idi. Fermanlarda mutlaka fermân kelimesi kullanılırdı. (Diplomatik, s.99-100)
Hâce-hâcegân: Aslı Farsça olan kelime, Türkçede daha ziyade hoca şeklinde kulla-
nılır. Osmanlı döneminde özellikle sıbyan mektebi muallimleri ve medrese uleması bu
unvanla anılmıştır. Ayrıca şehzade muallimlerine de hoca tabir edilirdi. Kelimenin çoğu-
lu, Osmanlı Devleti’nde Farsça aslına uygun olarak hâcegân şeklinde telaffuz edilmiş ve
farklı manada kullanılmıştır. Bu şekliyle bürokraside çalışan memurları ve kâtipleri ifade
etmekteydi. Hâcegân-ı Dîvân-ı humâyûn denilen bu memurlar, Dîvân-ı humâyûn ve Paşa
kapısında bulunan kalem şefleri, maliye ve kapıkulu ocakları kâtipleri, tersane emini, şeh-
remini, darphane emini, teşrifatçı, tophane, baruthane müdür ve nazırlarından ve buna
benzer memurlardan oluşmaktaydı.
İ‛lâm: İlim kökünden gelen i‛lâmın manası “bildirme, anlatma” demektir. Hukuk te-
rimi olarak i‛lâm, bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren belge-
yi ifade etmektedir. Ancak, Osmanlı diplomatiğinde kadıların şer‛î mahkemeye intikal
eden bir davanın kararının tasdikini temin maksadıyla şeyhülislamlığa; veya her hangi
bir konuda bilgi vermek üzere üst makamlara yazdıkları resmî yazılar için de i‛lâm tabiri
kullanılmıştır. (Diplomatik, s. 345)
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 173
İlmühaber: Bir daireden diğer daire veya dairelere, her hangi bir husus, bir karar veya
bir hükmü bildirmek üzere yazılan belgelere “ilmühaber” adı verilir. İlmühaberlerde el-
kab bulunmaz. Çok kere bir irade, bir buyruldu veya arzuhalden bahisle doğrudan doğ-
ruya konuya girilir. İlmühaberin yazılış sebebine göre metin kısa veya uzun olabilir. (Dip-
lomatik, s. 295)
Kā᾽ime: Arapça asıllı bir kelime olup 1. ayakta duran, 2. bir şeyin yerine geçen mana-
larını ifade eden kā᾽im kelimesinden gelmektedir. Belge bahis konusu olduğunda ikinci
manası geçerlidir. Osmanlı diplomatiğinde kā᾽ime terimi, iki ayrı tür belge için kullanıl-
mıştır: arîza yerine geçen kā᾽imeler ve tezkire yerine geçen kā᾽imeler. Arîza yerine geçen
kaimeler: Arîzaların alt makamdan üst makama yazılmasına karşılık kaimeler üst ma-
kamdan alt makama yazılırlar. Tezkire yerine geçen kaimeler: Bunlar hazine tezkiresi ha-
zırlanmasını temin için yazılırlardı. Maliyenin ruznamçe ve başmuhasebe kalemleri dışın-
daki mukataa, mevkufat, cizye vs. kalemlerinde hazırlanırlardı. (Diplomatik, s. 275-277)
Kethudâ Bey: Diğer adı kethudâ-yı sadr-ı âlî yada sadaret kethudâsıdır. Sadrazamın
dahiliye nazırı derecesindeki yardımcısıdır. Sadaret makamından çıkan siyasî, askerî, malî
ve idarî bütün işler bunun elinden geçerdi. Sadaret makamına takdim edilen evrak üze-
rine sadrazamın pençe denilen işaretini ve buyruldu şifresini yazar, sadrazam buna göre
evrak üzerinde işlem yapardı. Bunların müstakil daireleri ve kalem katipleri vardı. 1835
yılında mülkiye nezaretine, 1837 yılında da dahiliye nezaretine çevrilmiştir. (OTS, s. 340)
Mevkūfât: 1-Herhangi bir masraf veya tahsisten arta kalanlar ile boş kalan memuriyet
veya timar dirliklerinden devlete intikal eden gelirler. Buna mevkuf akçe de denirdi. 2-
Vakfedilmiş mallar. 3- Belli bir süre bekletilmiş mal veya para. Bu tür işlere, bâb-ı defterî
kalemlerinden başdefterdarlığa bağlı mevkūfât kalemi bakardı. Mevkufat kaleminin, mev-
kuf akçenin hazineye intikali işlemlerini yapmak, arazi tahriri yapıldıkça defter harici ola-
rak ortaya çıkan araziyi hazine namına zabt etmek gibi görevleri vardı. Bundan başka, ava-
rız hanelerinin tahrir ve tesbiti ve buralardan yapılacak miri mübaya‛a ve nakliye işlemleri
de yine mevkufat kaleminin görevlerindendi. (OTL, s. 223; OTS, s. 428)
Mukabele-i süvârî: Bu vazife tımarların hasılatına göre birlikte atlı muharip götür-
meye mecbur olan sipahilerle zâimlerin kaydını tutan kalemin adıdır. Süvari ve piyade-
lerin bir bir taksimatını, adlarını, vefat, azil, nasb, veraset gibi muamelelerini kayıt ve ta-
kip ve miraslarını defterlere kaydetmek gibi işlerle uğraşırlardı. Bu görevin adına Atlu
Mukâbelesi de denirdi. Bkz. Mehmet Zeki PAKALIN, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terim-
leri Sözlüğü, II, 575.
Mukāta‛a: Osmanlı maliyesinde vergi gelir birimini ifade eden bir terim. Arapça “kes-
mek” manasına gelen kat‛ kökünden türeyen mukata‛a, kesişmek demektir. Başlangıçta
vergilerin belirli bir meblağ karşılığında iltizama verilmesi anlamında mukataaya vermek,
mukataaya almak, mukataaya tutmak veya sadece mukataa tabirleriyle kullanılmıştır. Za-
manla iltizam konusu olan vergi birimi anlamına doğru kaymış, 16. yüzyıldan neredeyse
20. yüzyıla kadar Osmanlı malî metinlerinde mukataa kelimesi “hazineye ait bir kısım
vergilerden oluşturulmuş birer malî birim” mahiyetini kazanarak bu manada kullanılmış-
tır. (DİA, Mukata‛a md.; OTS, s. 456)
Re’îs Efendi-Reisülküttap: Osmanlı bürokrasisinde yazı işlerini yürüten Divan
Kalemi’nin amiri. Reisülküttap, katiplerin reisi manasına gelip, Osmanlı bürokrasisinin ge-
nel anlamda idaresi reis efendinin başlıca görevleri arasındaydı. Osmanlı Devleti’nde daha
çok XVIII. yy.lın sonlarından itibaren içişleri ile ilgili bazı konular yanında özellikle dış
işlerinden sorumlu bakan seviyesinde üst düzey görev yapmış, II. Mahmud döneminden
itibaren kurum resmen Dışişleri bakanlığına çevrilmiştir. Reisefendiler devletin hertürlü
mahrem bilgisine sahip ve vâkıf olmaları sebebiyle zaman zaman paşalık-sadrazamlık gibi
174 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
daha üst görevlere de tayin edilirlerdi. Emri altında Beylik (Divan) şubesi, Tahvil (Nişan)
şubesi, Ruûs Şubesi ve Amedî Kalemi bulunurdu. (Recep Ahıshalı, DİA, Reisülküttap md.,
c. 34, s. 546-549)
Sahh: Doğrudur anlamındaki sahihtir kelimesinin kısaltması olan bir işaret. Ferman,
berat ve resmî belge ve kayıtların doğruluğunu temin için üzerine konurdu. Bu işaretin
yazılmasına sahh çekmek denirdi. Divanda resid muamelesi tamamlanmış, yani reisülküt-
tab tarafından incelenerek her şeyi yolunda olduğu görülen evrak, son olarak sadrazam
tarafından görülür ve bir daha incelendikten sonra sadrazam, ya kendi eliyle sahh işaretini
çeker ya da gözü önünde tezkireci tarafından bu işaret belge üzerine çekilir, bundan son-
ra fermanı yazılmak üzere divan kalemine gönderilirdi. Divan kaleminde yazılan ferman
daha sonra evrakıyla beraber nişancıya gelir ve onun da incelemesinden sonra tuğrası
çekilirdi. Üzerinde sahh işareti olmayan evrakın fermanı yazılmazdı. (OTS, s. 560)
Takrîr: Arapça “karar”dan tef‛îl babından bir kelime olan “takrîr”, yerleştirme, sağlam-
laştırma, anlatma manalarına gelir. Diplomatik bakımından ise takrîr, bir işi yazılı olarak
ilgili merci‛e bildiren bir tür belge için kullanılmıştır. Bu merci‛, padişah ve sadrazam
olabileceği gibi daha alt kademede bir vazifeli de olabilirdi. Takrirlerde elkab bulunmaz.
(Diplomatik, s. 214)
Tahrîr: Kelime manası, yazmak, kaydetmek demektir. Osmanlı tarih terimi olarak ise,
fethedilen bölgelerin, iktisadî ve sosyal vaziyetini, mülkiyet ve tasarruf sistemini, demog-
rafik yapısını, vergiye esas olacak zenginlik durumunu tesbit etmek için yapılan sayım ve
kayıt işlemini ifade eder. Fetihler haricinde de, aradan geçen süre içinde yukarda zikredi-
len hususlarda çeşitli sebeplerle meydana gelen değişiklikleri belirlemek maksadıyla yine
tahrir yapılırdı. Bu süre kanunda otuz sene olarak belirlenmişse de, daha uzun veya daha
kısa olabilirdi. Tahrir yapan memura muharrir veya ilyazıcı denirdi. Mufassal ve icmal
olmak üzere iki ayrı deftere kaydedilirdi. (OTL, s. 327; OTS, s. 618)
Telhîs: Aslı Arapça olup “lahhasa” kökünden gelen telhîs, hulasa etmek, özetlemek de-
mektir. Osmanlı diplomatiğinde, genelde alt kademedeki vazifelinin, bir meselenin safha-
larıyla ilgili olarak üst kademedeki vazifeliye yazdığı özete de aynı ad verilmekle beraber
“telhîs” tabiriyle ilk akla gelen, sadrazam tarafından padişaha sunulan arzlardır. Sadraza-
mın Dîvân-ı humayun toplantılarından sonra arza girmek, yahud tebrik veya taziyede
bulunmak, veya Paşa kapısı’nda yabancı devletler elçilerini kabul edeceğini bildirmek için
yolladığı yazıdan, ulufe dağıtılması için padişahın iznini almak yahut her hangi bir mesele
hakkında padişahın emrini istemek için kaleme alınan yazıya kadar padişaha gönderdiği
bütün kağıtlar telhîs adını taşır. (Diplomatik, s. 206)
Voyvoda: İslavca bir kelime olup, “yönetici, reis, vâli” vs. mânâlarına gelir. Klasik dö-
nemde özellikle Eflak ve Boğdan beyleri için kullanılırdı. Ancak 17. yüzyılın başından
îtibâren gelişen iltizam usûlü (devlet gelirlerini, birisinin, bedelini taksitle ödeyeceğini
kefil göstererek toplamak) içinde yaygınlaştı. Eyâlet vâlileri ve sancak mutasarrıfları ken-
dilerine tevcih olunan eyâlet ve sancakların kazâlarına kendi kapı halkından veya bölge-
nin ileri gelenlerinden birini voyvoda tâyin ederlerdi. Timar ve zeâmet üsûlünün geçerli
olduğu yerlerde voyvodalar yalnızca mukâtaat ve hass kısmının gelirlerini toplardı. Tan-
zimattan sonra voyvodalık kaldırılarak kazâlara kaymakamlar tâyin edilmeye başlandı.
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 175
Özet
Nesih ve rik‛a yazılı arşiv belgelerini okuyabilmek ve Osmanlı arşiv belgelerinden değişik vesika türlerini ve
1 anlayabilmek 4 üslûp özelliklerini açıklayabilmek
Ünitemize alınan belgelerin bazısı nesih ve bazısı rik‛a Ünitemize Osmanlı Arşivi’nin değişik tasniflerinden
bazısı ise kırık divânî gibi hat çeşitleri ile yazılmıştır. belgeler alınmıştır. Bu tasnifler ve kalemlerin kendi-
Nesih yazı matbu yazıya yakın bir yazı çeşidi oldu- lerine has özellikleri ve belge türleri vardır. Kalemlere
ğundan bu belgeleri okumakta güçlük çekmeyecek- göre belgelerin muhtevâları da farklılık arzetmektedir.
siniz. Şu kadar var ki, buradaki belgeler genelde kır- Belgeleri okuyup anlayarak, diğer ünitelerin de yardı-
ma tabir edilen çeşitte olduğundan genel olarak hat mıyla farklı belge türlerine ve bunların üslup özellik-
sanatının kaidelerine tam olarak uyulmadığı görülür. lerine aşinalık kazanmış olacaksınız.
Verilen belgeler çeviri yazılarıyla mukayese edilerek
okunursa bu zorluk da ortadan kalkar ve okuma me- Osmanlı arşiv belgelerinde geçen bazı ıstılahları açık-
lekesi kazanılır. 5 layabilmek
Arşiv belgelerinde Osmanlı devlet teşkilatı ve diplo-
XVIII. Yüzyıl Osmanlı arşiv belgelerinin dil özellikleri- matikasıyla alakalı birçok terim geçmektedir. Ünite-
2 ni açıklayabilmek mizdeki belgelerde geçen terimler, ünite sonuna ko-
Ünitemize onsekizinci yüzyılın değişik dönemlerine nan terimler sözlüğüyle açıklanmaya çalışılmıştır.
ait farklı fonlardan çeşitli arşiv belgeleri alınmıştır. Bu Belgeler incelenirken bu terimler sözlüğünden de is-
münasebetle farklı kalemlerde kullanılan dil hakkın- tifade ettiğiniz için hem Osmanlı belge dili (diploma-
da bilgi edinmiş olacaksınız. tika) hem de devlet teşkilatı hakkında bilgilerinizi ar-
tırmış olacaksınız.
Kelime hazinesini geliştirebilmek
3
Belgelerde geçen Arapça ve Farsça kelimelerin mana-
ları, belge çeviriyerinin sonuna ilave edilen sözlük-
lerde verilmiştir. Metinler üzerinde çalışırken sık sık
sözlüğe müracaat ederek kelime hazinenizi geliştirmiş
olacaksınız. Yine bu sözlüklerden faydalanarak, bel-
gelerden kendiniz seçtiğiniz değişik kısımları günü-
müz Türkçesine aktarmaya çalışmanız ifade yeteneği-
nizin gelişmesine vesile olacaktır.
4. Ünite - Nesih Yazısı ile Metinler 4: Evrak Örnekleri-II 177
Kendimizi Sınayalım
1. “varan-gelen” anlamına gelen kelime aşağıdakilerden 6. Aşağıdaki kelime gruplarının hangisinde “alışıla gelmiş,
hangisidir? adet edinilmiş” anlamına gelen bir kelime vardır?
a. tesyîr a. mu‘tâd-itmâm-iştirâ
b. vârid b. vürûd-vârid-tekmîl
c. tasdîk c. tasrîh-i‛lâm-şerh
d. i‛lâm d. istisvâb-nâşî-taharrî
e. takrîb e. iktizâ-mu‘cebince-ikmâl
2. “zahire-tahıl” anlamına gelen kelime aşağıdakilerden 7. Osmanlı idari ve mali teşkilatında özellikle yüksek ma-
hangisidir? kamlara tayin edilen kişiler tarafından verilmesi adet olan
a. hınta aynî ve nakdî çeşitli hediyelere ne ad verilir?
b. giyah a. Kāime
c. gılâl b. Sahh
d. zeneb c. Câize
e. kantara d. Buyuruldu
e. Arz
3. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi
yanlıştır? 8. Dîvân-ı Humâyûn veya Paşakapısı’ndaki dîvânlarda alı-
a. zâhir-görünen, açık nan kararlara uygun olarak yazılan ve üzerinde tuğra bulu-
b. tut-kıpti yılbaşı nan padişah emirlerine ne ad verilir?
c. ibtidâ-başlangıç, baş a. İlmühaber
d. i‘tâ-alma b. İrâde
e. nidâ-seslenme, çağırmama c. Emir
d. Fermân
4. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi e. Arzuhâl
yanlıştır?
a. vülât-valiler 9. Osmanlılarda devletin mal, mülk ve arazî işleriyle uğra-
b. karye- köy şan büronun amirine ne ad verilir?
c. büldân-beldeler a. Defter Emini
d. memâlik-memleketler b. Reis efendi
e. atıyye-gitme, gidiş c. Mevkūfâtçı
d. Hâcegân-ı Dîvân-ı humâyûn
5. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi e. Sadrazam
yanlıştır?
a. ik‘âd : oturtma, bir makama tayin etme 10. “Osmanlı bürokrasisinin genel anlamda idaresi ………….
b. mâlik : bindirme başlıca görevleri arasındaydı.” cümlesinde boş bırakılan yeri
c. tehyi᾽e : hazırlama aşağıdakilerden hangisi en uygun şekilde tamamlar?
d. derûn : iç, öz a. Katip Efendi
e. hem-vâr : daima, her zaman b. Reisülküttap
c. Voyvoda
d. Defter Emini
e. Kethüda Efendi
178 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Rik‘a yazı türüyle yazılmış belgeleri okuyabilecek,
Kelime dağarcığınızı zenginleştirebilecek,
Çeşitli terimleri açıklayabilecek,
Belgeleri okuyup anlayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Rik‘a Yazı Türü • Belge Dili
• Arşiv Belgeleri • Tarih Terimleri
İçindekiler
• GİRİŞ
Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: • METIN 1
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Defterlerden Örnekler • METIN 2
• METIN 3
Rik‘a Yazısı ile Metinler 1:
Defterlerden Örnekler
GİRİŞ
Bu ünite rik‘a yazı türüyle oluşturulmuş, özellikle defter türü ağırlıklı olmak üzere arşiv bel-
geleri işlenmiştir. Defterlerde evrakta kullanılan çeşitli özel işaretler, elkap vs. gibi diploma-
tik unsurlar fazla yer almadığından, okunması evrak türü belgelere oranla daha kolaydır.
Rik’a yazısı XV. yüzyılın ilk yarısında Dulkadırlılar tarafından kullanılmaktaydı. Os-
manlılarda XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren kullanılmaya başlanmış ve merkez bü-
rokrasisinde yaygın olarak kullanılan dîvânî yazısının yerini almaya başlamıştır. Diğer
birçok yazı türünün de önüne geçmiştir. XIX. yüzyılda, genellikle resmî yazışmalarda kul-
lanılan, “Bâbıâlî rik‘ası” adıyla bilinen rik‘anın bir alt türü gelişmiştir.
Rik‘a yazısı son dönemde, Latin alfabesine geçilene kadar, bürokrasinin yanısıra günde-
lik toplum hayatında da en yaygın kullanılan yazı türü hâline gelmiştir. Okullarda da öğre-
tilen temel yazı türlerindendi. Bu nedenle okuma yazma bilen herkes rik‘a yazısını rahatça
okuyup yazabiliyordu. Bu yazının gelişip yaygınlaşmasında, özellikle hızlı yazmaya elverişli
olması, okunmasının kolay olması, estetik olarak da güzel görünmesi etkili olmuştur.
Yazının hızlı yazılabilmesi için, birçok yazı türünde gösterilen sin, şın harflerinin diş kı-
sımları rik‘ada düz bir çizgi hâlindedir. İki ve üç noktalı harflerde noktalar birleştirilerek, bu
sayede bir nokta için eli kaldırmaya harcanan zamandan tasarruf edilir. Hatta kelime sonuna
gelen noktalı harflerin noktaları da el kaldırılmadan doğrudan harfin kuyruk kısmına iliştirilir.
Kelime sonunda birleşmeyen bazı harfler, el kaldırılmadan yazıldığı için, birleştirilerek yazılır.
Bu üniteyi çalışırken önce metni kendi kendinize okumayı deneyiniz. İlk belgelerde bi-
raz zorlanabilirsiniz. Yazı türlerini ilk kez okurken biraz zorlanmak oldukça normaldir. İler-
lerdikçe rik‘a yazısının yazım şekillerine gözünüz alışacak, daha iyi okuyacaksınız. Harflerin
rik‘adaki yazılışı, bitişmiş harf öbeklerinin şekilleri, metni okumaya çalışırken zamanla ha-
fızanıza yerleşecektir. Kelimeleri okurken, cümlenin anlamını da takip ederek, adım adım
okumaya çalışınız. Daha sonra doğru okuyup okumadığınızı görmek için, belge resminin
arkasından verilen metnin Lâtin alfabesiyle okunuşuna bakınız. Metni okurken karşılaştığı-
nız ve anlamını bilmediğiniz yabancı kelimelerin anlamını, metne ait sözlük kısmından öğ-
renebilirsiniz. Sözlükte bulamadığınız bir kelime varsa, bazı parçalar için ayrı düzenlenmiş
olan terim sözlüğüne de bakınız. Eğer burada da bulamıyorsanız muhtemelen kelimeyi yan-
lış okuyorsunuz. Doğru okunuşu için metnin Lâtin alfabesine çevirilmiş kısmına yeniden
bakınız. Bu şekilde cümleyi okuduktan ve yabancı kelimeler için sözlüklere baktıktan sonra
metni anlamaya çalışınız. Anladığınız cümlenin doğru olup olmadığını, sözlüklerden sonra
verilen, metnin bugünkü dile çevirisinden kontrol edebilirsiniz.
Ünite içerisinde 3 adet parça yer almaktadır. Bu parçalar hem yazıları bakımından, hem de
dil özellikleri açısından size yararlı olması için belirli bir seviye gözetilerek seçilmiştir. Buraya
seçilerek alınan yazılar, yaygın kullanılan, rik‘anın temel karakteristiğini gösteren özelliktedir.
Okuması kolay, sanat yönü daha ağır basan, ancak günlük kullanımı az olan metinlerin ör-
neklendirilmesinden kaçınılmış, aynı şekilde, çok hızlı kaleme alınıp biraz karışık, okunması
güç metin örneklerine de yer verilmemiştir. Metinlerin dili için de aynı yaygın kullanım usulü
dikkate alınmıştır. Anlaşılması güç, edebî yönü kuvvetli, ağdalı metinler veya son derece yalın
olup okunması ve anlaşılması basit olduğundan size çok yararı dokunmayacak metinler yeri-
ne, devrin resmî bürokrasi dilini yansıtır belgelerden örnekler gösterilmiştir.
182 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
METİN 1
METİN 1
(Nizâmât Defteri, nr. 32/30, s. 23, 36)
Karârnâme
Mehmed Vahîdüddîn
Birinci Mâdde: İ‘âşe Encümeni lağvedilmişdir. Encümenin bi’l-cümle nükūduyla
menkūl ve gayr-i menkūl emvâl ve eşyâsı ve matlûbât ve düyûn ve mukāvelâtı Mâliye
Nezâretine devr edilecek ve tasfiye mu‘âmelâtıyla düyûn-ı mütehakkıkası nezâret-i
müşârün-ileyhâca îfâ olunacakdır.
İkinci Mâdde: İdhâlât ve ihrâcâtda muvâzene te’mîni ve mesâ’il-i iktisâdiyye ve
ticâriyye ve i‘âşenin tanzîmi ve bunlara müte‘allık kavânîn ve nizâmât ve mukarrerâtın
tatbîk ve icrâsı içün tedâbîr ittihâzı zımnında ticâret nâzırının riyâseti altında nezâret-i
müşârün-ileyhâdan bir ve Mâliye Nezâreti’nden iki, Nâfi‘a Nezâreti’yle Şehremâneti’nden
müntehab birer a‘zâdan mürekkeb olmak üzere bir iktisâd hey’eti teşkîl olunacakdır.
Üçüncü Mâdde: Mevâdd-ı gıdâ’iyye hakkında kavânîn ve nizâmât-ı belediyye ile
mu‘ayyen vezâ’ifin îfâsıyla berâber inde’l-îcâb etmek gibi havâyic-i zarûriyye-i gıdâ’iyyeye
a‘zamî fî’ât vaz‘ı ve 23 Eylül sene 1293 târîhli Belediye Kānûnu’nun üçüncü mâddesinde
musarrah vezâ’ifin îfâsıyla etmek i‘mâl ve fürûhtunun murâkabesi ve ihtikârın men’î içün
muktazî her dürlü tedâbîr ve husûsât Şehremâneti’nce te’emmül ve icrâ edilecekdir.
Dördüncü Mâdde: Şehremâneti’nce havâyic-i zarûriyye-i gıdâ’iyyeye vaz‘ edilecek
fî’âta ri‘âyet etmedikleri inde’t-teftîş tebeyyün edeceklerin narha tâbi‘ mâlları belediye
me’mûrları tarafından tanzîm kılınacak zabt varakası üzerine belediye nâmına îrâd kayd
olunmak üzere Şehremâneti’nce zabt ve müsâdere edilür. Bu bâbda maznûn olanlar zîrdeki
ahkâm vechile Dîvân-ı Harb’e veyâ Cezâ Mahkemesi’ne tevdî‘ olunur. Her nev‘ mevâdd-ı
gıdâ’iyye ve havâyic-i zarûriyyenin keyfiyet ve kemiyetinde veyâ istihsâl ve i‘mâlinde ve
nakliyât ve tevzî‘âtında ve bey‘ ü şirâsında ve vesâ’it-i nakliye ucûrâtında her gûne ihtikâr
ve sû’-i isti‘mâlâtda bulunanlar derece-i fi‘l ve hareketlerine göre on liradan bin liraya ka-
dar cezâ-yı nakdî veyâ yirmi dört sâ‘atden bir seneye kadar habs ve yâhûd bu cezâların
her ikisiyle birden mücâzât olunurlar. Bunların tahkīk ve muhâkemesi idâre-i örfiye olan
mahallerde Dîvân-ı Harblere ve olmayan yerlerde mehâkim-i cezâ’iyyeye râci‘dir.
Beşinci Mâdde: Ba‘demâ acezeye etmek bedeli verileceği cihetle Muhtâcîn Ma‘âşı
Nizâmnâmesi mûcebince şerâ’it-i lâzimeyi hâ’iz olup da muhtâcîn tertîbinden muhas-
sas ma‘âşı bulunmayan erbâb-ı ihtiyâca nizâmnâme-i mezkûra tevfîkan tahsîs edilecek
ve mü’essesât-ı hayriyyeye i‘tâ edilmekde olan etmek bedeli Mâliye Nezâreti’nce tesviye
olunacakdır.
Altıncı Mâdde: İkinci mâddede mezkûr iktisâd hey’etinin mu‘âmelât-ı tahrîriyyesini
îfâ edecek ketebe ve me’mûrîn ma‘âş ve muhassesâtı karşılığı olarak Ticâret ve Zirâ‘at
Nezâreti büdcesinde açılacak fasl-ı mahsûsuna üç aylık olmak üzere altı yüz lira ve beşin-
ci mâddede muharrer ma‘âşât ile mü’essesât-ı hayriyyeye verilecek muhassesâta karşılık
olmak üzere Düyûn-ı Umûmiyye büdcesinde açılacak fasl-ı mahsûsa üç aylık olarak otuz
bin ve işbu karârnâme ile tevdî‘ olunan vezâ’ifden dolayı Şehremâneti’ne maktû‘an şehrî
dört yüz lira verilmek üzere Mâliye büdcesine fasl-ı mahsûs olarak bin altı yüz lira tahsîsât
vaz olunmuşdur.
Yedinci Mâdde: İ‘âşe hakkında 19 Haziran sene 1335 târîhli karârnâme mefsûhdur.
Sekizinci Mâdde: İşbu karârnâme 1 Haziran sene 1336 târîhinden mu‘teberdir.
Dokuzuncu Mâdde: İşbu karârnâmenin icrâ-yı ahkâmına Hey’et-i Vükelâ me’mûrdur.
Meclis-i Umûmî’nin ictimâ‘ında kānûniyeti teklîf olunmak üzere işbu karârnâmenin
mevki‘-i mer‘iyete vaz‘ını irâde eyledim.
Fî 8 Ramazân sene 1338, fî 27 Mayıs sene 1336.
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 185
Dokuzuncu Mâdde: 28 Nisan sene 1336 târîhinden i‘tibâren mer‘î olacak olan işbu
karârnâmenin icrâ-yı ahkâmına Hey’et-i Vükelâ me’mûrdur.
Meclis-i Umûmînin ictimâ‘ında kānûniyeti teklîf olunmak üzere işbu karârnâmenin
mevki‘-i mer‘iyyete vaz‘ını irâde eyledim.
Fî 16 Şa‘bân sene 1338, fî 6 Mayıs sene 1336.
Terim Sözlüğü
Dîvân-ı Harb:1870 tarihli Askeri Ceza Kanunu’yla kurulan mahkeme. Beş askeri hakim-
den oluşan bu mahkemede savcı ve savunma avukatı olmayıp duruşmalar gizli yapılırdı.
Düyûn-ı Umûmiye: Osmanlı Devleti’nin genel borçları için ayrılmış özel gelirlerin
yönetimi. 1857-1873 yılları arasında içeride ve dışarıda yüksek borçlanmalar yapılmış-
tı. Yabancı devletler İstanbul’daki alacaklı bankerlerle birlikte devlete baskı yaparak fa-
izleriyle birlikte alacalarının ödenmesi için sağlam kaynaklar istemişlerdir. 1879’daki ilk
sözleşmeden sonra, Osmanlı Hükümeti alacaklılar ile görüşmüş, 1881’de meşhur Muhar-
rem Kararnamesi yayımlanmıştır.5,5 milyar Frank tutarındaki borçlar için bir yönetim
kurulmuştur. Bu yönetim, borcun ödenmesi için rüsûm-ı sitte adı verilen tuz, içki, ipek,
damga, tütün ve balık avı vergilerine, alacaklılar adına el koymuştur. Başka gelirlerden de
pay almakla kalmamış,ekonomi ve siyaset üzerinde de hakimiyet sağlamaya çalışmıştır.
Hey’et-i Vükelâ: Vekiller Heyeti. Tanzimattan sonra Bakanlar Kurulu’na verilen isim.
1890’da Heyet-i Vükelâ’da Sadrazam, Şeyhülislâm, Şûrâ-yı Devlet Reisi, Serasker, Bahriye,
Dahiliye, Hariciye, Adliye, Maliye, Evkaf, Ticaret ve Nafia, Maarif Nazırları ile Sadaret
Müsteşarı vardı.
İâşe Encümeni: İaşe bedeli tespit kurulu.
irâde: İstek, arzu. Dilemek. Emir. Ferman. Kesin istek ve emir. Tanzimat döneminde
padişahların ve sadrıazamların emirlerine irâde adı verilirdi. Padişahın mâbeyn aracılı-
ğıyla ilgili yerlere ulaştırılan emrine irâde-i seniyye veya irâde-i şâhâne adı verilirdi. Sadrı-
azamların resmî konularla ilgili olarak yazılı veya sözlü emirlerine irâde-i aliyye denilirdi.
Yazılı olanlarına işârât-ı aliyye de ismi de kullanılırdı.
Meclis-i Umûmî: 1876 Kanun-ı Esâsîsi’ne göre Ayân ve Mebusan Meclislerinin ortak
toplantısıdır. Bu toplantılar Kasım ve Mart ayı başında yapılırdı. Toplantıların açılış ve
kapanışında padişahın irâdesi (fermanı) okunurdu.
Nâfi‘a Nezâreti: Osmanlı Devletinde Bayındırlık Bakanlığı için kullanılan isimdir.
Bayındırlık işleri önceleri eyalet ve sancak taşra teşkilatları tarafından yürütülürdü. II.
Mahmud’un reformları çerçevesinde bayındırlık işlerini merkezden yürütülmesi amacıyla
1848 yılında Nafia Nezareti kurulmuştur.
Sadâret: Sadrıâzamlık. Hükümet başkanlığı. Kazaskerlik için de bu isim kullanılırdı.
Şehremâneti: Şehir Eminliği. İstanbul şehrinin yönetimi. 1854 yılında İhtisap Nazır-
lığı kaldırılarak Şehremaneti kuruldu. Başlıca görevi belediye hizmetlerini yürütmekti.
Narh tespiti, yiyecek, giyecek maddelerinin sağlanması, yol ve kaldırım yapımı, şehir te-
mizliği, esnafın denetimi gibi işleri görmekteydi. Meclis-i Vâlâ’ya bağlıydı.
Şûrâ-yı Devlet: Danışma Kurulu. 1868’de kaldırılan Meclis-i Vâlâ’nın yerine Meclis-i
Ahkâm-ı Adliye ve Şûrâ-yı Devlet adıyla iki ayrı meclis oluşturulmuştu. Bu meclis Batı’daki
benzer yasa ve tüzükler çıkarmakla görevliydi. 1872’de Tanzimat, Muhakemât ve Dâhiliye
adıyla üç daireye ayrıldı. Daha sonra Muhakemât dairesi Ahkâm-ı Adliye’ye katıldı. Şurâ-
yı Devlet Dairesi adı ile anılan kurulda, Reis, Reis-i Sânî, Başkâtip, Tanzimat Dairesinde de
Dahiliye, Muhakemât, Muhâkeme-i İstinâ ve Temyiz adlı birimler vardı.
takrîr: Arapça “karâr” kelimesinden gelmektedir. “Yerleştirme, sağlamlaştırma, anlat-
ma” gibi anlamlar taşır. Bir işi yazılı olarak ilgili merci’e bildiren bir çeşit yazılı belgedir.
Padişah veya sadrıazama yazılabileceği gibi, alt makamlara da takrir yazılabilirdi. Tanzi-
mattan önce takrirler elkapsız, imzasız ve tarihsiz kaleme alınırdı. Daha sonra, bunlara
başlık, tarih ve imza konulmaya başlandı.
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 191
METİN 2
(BOA, Nizamat
Defterleri, nr. 34/32, s.
34-35).
(Metin 1.1)
(Metin 1.2)
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 195
(Metin 1.3)
196 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
(Metin 1.4)
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 197
METİN 2
(BOA, Nizamat Defterleri, nr. 34/32, s. 34-35)
Hazret-i Vâhibü’l-atâyânın tevfîkāt-ı celîle-i İlâhiyye ve te’yîdât-ı Samedâniyye-i lem-
yezeliyyesiyle mücerred te’sîs-i mebânî-i dîn ve teşyîd-i kavâ’im-i bünyân-ı şerî‘at-i
Seyyidü’l-mürselîn zımnında zât-ı kudsiyet-âyât-ı cenâb-ı şehinşâhînin asr-ı bâhirü’n-
nasr-ı mülûkânelerinde dâhil-i taht-ı nizâm ü intizâm olan berrî ve bahrî Asâkir-i
Muntazama-i Şâhâne’nin fünûn-ı harbiyyede tahsîl-i meleke eylemeleri husûsuna bi’z-zât
ihâle-i intizâr-ı mekârim-âsâr-ı hilâfet-penâhîleri masrûf ve sezâvâr.
Ve her bir sınıf içün müte‘addid mektebler inşâsına ibtidâr buyurulmuş ve buyurul-
makda ise de seyf ile tev’em olan hıdemât-ı aliyye-i kalemiyye henüz bir taht-ı zâbıta ve
nizâma idhâl olunamadığından el-hâletü hâzihi kalemlere alınmakda olan şâkirdân sekiz
on yaşına kadar mekteblerde yalnız ta‘lîm-i Kur’ân-ı Kerîm ederek fi’l-cümle sülüs ka-
ralayup Arabî ve Fârisî’ye dâ’ir hiçbir şey görmemiş ve umûr-ı dâhiliyye ve hâriciyyede
istihdâm olunacak ketebeye göre ta‘lîmi ehemm ü elzem olan ulûm-ı riyâziyye ve fenn-i
coğrafyanın belki ismini bile işitmemiş olduklarından ve kalemlerde dahi bunların tahsîli
mümkin olmadığından fakat devâm eylediği kalemin fenni ne ise alâ kadri isti‘dâdühüm
anı öğrenüp eğerçi içlerinden ba‘zı erbâb-ı akl ü nehâ mesâ‘î-i kesbiyelerine füyûzât-ı
vehbiyye-i İlâhiyye inzimâmıyla oldukça kâtib denilecek derecede kesb-i liyâkat etmek-
de iseler de anlar dahi “en-nâdir ke’l-ma‘dûm” kabîlinden olarak ekseri fenn-i kalemden
başka ilm ve hünerden bî-behre kalmakda olduklarından lede’l-hâce makām-ı saltanat-ı
seniyyede istihdâma lâyıkıyla adam bulunamadığı zâhir olmak hasebiyle ahd-i ebed-
peyvend-i cihândârîde ketebe-i aklâmın böyle yolsuz ve nizâmsız kalmaları nezd-i me‘âlî-
vefd-i mülûkânede tecvîz buyurulmayarak kemâl-i merâhim ü eşfâk-ı meşmûlü’l-âfâk-ı
şehinşâhîleri muktezâsı üzere bu husûs-ı hayret-mahsûs dahi şimdiye kadar sûret-yâb-ı
nizâm-ı süreyyâ-intizâm olan me’âsir-i mergūbe-i şehriyârîlerine ilâve-i fâ’ika olmak üzere
bir hüsn-i zâbıta ve nizâma rabtı mübârek hâtır-ı kerâmet-mezâhir-i mülûkânelerine lâyıh
ve ol vechile emr ü fermân-ı cihândârîleri sâdır u sânih buyurulduğuna mebnî maslahat-ı
hayriye-i mezkûrenin sûret-i nizâmı bu def ‘a etrâfıyla bi’l-mütâla‘a:
Bâbıâlî civârında bir mahall-i vâsı‘ tedârüküyle derûnuna edâ-yı salât-ı mefrûze içün
mescid şeklinde bir mahall ve Arabî ve Fârisî ve ilerüde Fransa lisânı ta‘lîmi zımnında
yüz kadar şâkirde kifâyet edecek altı aded ve dershâne ve kitâbhâne ve debboy ve ber-
vech-i tahmîn yüz nefer şâkirdânın beytûtetlerine kâfî koğuş şeklinde bir mahall ve zikr-i
âtî Arabî ve Fârisî hâcelerine ve Fransa lisânı mu‘allimine ve müdîr efendiye ikāmet ve
istirâhat içün odalar ve sülüs ve dîvânî ve rik‘a ve siyâkat hâcelerine yazu ta‘lîmi zımnında
münâsib mahaller ve şâkirdân içün teneffüs olunmağa ve kahve içmeğe kâfî oda ve mat-
bah inşâ ve tanzîm.
Ve işbu dershâneler derûnunda hâceler içün döşemelü yüksek birer mahall ve
mukābelelerine şâkirdân içün birbirinden yarımşar ve yâhûd birer zırâ‘ irtifâ‘ında üç kat
mukavvesü’ş-şekl nişîmenler ve her nişîmenin önüne derûnu çekmeceli rahleler tedârük
ve tetmîm olunup alınacak şâkirdler bulundukları hâl ve isti‘dâdlarına göre sınıf-ı evvel ve
sânî ve sâlis i‘tibârıyla ik‘âd olunmak.
Ve mekteb-i mezkûra mâhiyye dört bin guruş ma‘âş ve rütbe-i sâlise ricâlinden rüt-
besine mahsûs nişân-ı zîşân ile mücerrib ve müstakimü’l-etvâr bir müdîr ikişer bin guruş
ma‘âş ile ulemâdan afîf ve mütedeyyin ikişer nefer Arabî ve Fârisî ve bir nefer münâsib //
sülüs hâcesi ve Bâbıâlî aklâmından a‘lâ dîvânî ve rik‘a yazmağa ve oldukça fenn-i inşâya ve
Bâb-ı defterîden siyâkat ve kara cümle ve envâ‘-ı darb ve taksîm ve sâ’ir bu misillü şeylere
muktedir birer efendi ta‘yîn kılınarak Arabî hâceleri emsileden bed’ ile nihâyet Kâfiye’ye
ve Fârisî hâceleri dahi Vehbî Tuhfesi’nden Gülistân’a kadar cümle gûnlarından başka küllî
198 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
yevm ikişer ders verüp zikr olunan şâkirdler derslerini öğrendikden sonra boş durma-
yarak dîvânî ve rik‘a ve aralıkda dahi siyâkat karalamak ve rakam ta‘lîm etmek misillü
tahsîl-i ilm ve fünûn ile meşgūl olmaları.
Ve mekteb-i mezkûr şâkirdânının ale’d-devâm harekât ve sikâtına ve mektebin âdâb
ve şerâ’it-i nizâmiyesine ve vukū‘ bulacak masraflarının hüsn-i idâresiyle telef ü serfden
vikâyesi husûslarına kemâl-i i‘tinâ vü dikkatle nezâret müdîr-i mûmâ-ileyhin mütehattim-i
uhde-i me’mûriyyeti olması.
Ve müdîr-i mûmâ-ileyhe mu‘âvenet ve geceleri şâkirdân koğuşunda beytûtet eylemek
üzere beşer yüz guruş ma‘âş ile gāyet ehl-i ırz adamlar ve beş yüz guruş ma‘âş ile bir nefer
kahveci ve iki yüz elli guruş ma‘âş ile bir nefer kapucı ve mekteb-i mezkûru silüp süpür-
mek ve hâce ve şâkirdlerin sokakdan alacakları ba‘zı şeyleri getürmek içün yüzer guruş
ma‘âş ile yedi sekiz nefer hıdmetci ve yüz elli guruş ma‘âş ile bir aşcıbaşı ve yüz guruş ma‘âş
ile bir kalfa ve altmış guruş ma‘âş ile iki[si] çırak olarak dört nefer aşcı ta‘yîn kılınmak.
Ve ilm ü fünûna dâ’ir mekteb-i mezkûra lüzûmu olan kütüb ve tevârîh-i müte‘addide
hâcelerinin ifâde ve tensîb eyledikleri vechile mübâya‘a ve hâcelere teslîm ve müfredâtını
mübeyyin anların mühr ve imzâlarıyla bir kıt‘a defteri terkīm olunarak Dîvân-ı hümâyûn
kalemine ve Mâliye muhâsebesine kayd ile kütübhânede takım takım dolablara vaz‘ olu-
narak her birinin miftâhları hâceleri yedinde olarak kütüb-i mezkûrenin telefden vikāyesi
zımnında senede bir def ‘a kaydına tatbîkan yoklanup noksânı zuhûr eder ise hâcelerin
adem-i dikkatlerine haml ile tazmîn etdirilmek.
Ve el-hâletü hâzihi Bâbıâlî ve Bâb-ı defterî aklâmında mevcûd olan şâkirdân ile ricâl
ve hademe-i saltanat-ı seniyyeden hâhişger olanların evlâdları li-ecli’t-terbiye mekteb-i
mezkûra idhâl olunup orada tahsîl-i ma‘ârif ve fünûna sa‘y u gûşiş ederek ilerüde muktezâ-
yı tecellîleri üzere Bâbıâlî ve yâhûd Bâb-ı Defterî aklâmından kankısında istihdâmına
kesb-i liyâkat ederler ise hâcelerinin imtihân ve intihâbından sonra Bâbıâlî aklâmına
me’mûr kılınacak ise me’mûr olacağı kalemin zâbitânı ve bi’z-zât mesned-i hâriciyye
nâzırı bulunan müşîr-i mükerrem paşa hazretlerinin huzûrunda ba‘de’l-imtihân ol ka-
leme me’mûr ve Bâb-ı defterî aklâmında dahi usûl-i mezkûre üzere mâliye nâzırı müşîri
paşa hazretleri huzûrunda imtihân ve icrâ kılınmak.
Ve mekteb-i mezkûr makām-ı vâlâ-yı nezâret-i hâriciyye ve mâliyye aralarında bu-
lunacağına mebnî bundan böyle mekteb-i mezkûra şâkird olmaklığa hâhişger olanlar
nezâreteyn-i mezkûreteyn taraflarına arzuhâl takdîmiyle aslı ve nesli ve hâl ve haysiyeti
anlaşıldıkdan sonra verilecek rü’ûs-ı hümâyûn ile mekteb-i mezkûra idhâl olunmak.
Ve aklâm-ı mezkûreden mektebe gidecek şâkirdânın kalemlerinden muhassas olan
ma‘âşlarına halel gelmeyerek tamâmen te’diye kılınmak.
Ve Bâbıâlî ve Bâb-ı Defterî aklâmında şimdiki hâlde mevcûd olan ketebe ve şâkirdân
lüzûmundan zâ’id olarak üç beş sene hâricden adam alınmadığı hâlde umûrlarına sekte
gelmeyecek derecelerde idâresi mümkinâtdan ve mekteb-i mezkûr şâkirdânı boş durma-
yarak tahsîl-i ilm ve hünere sa‘y ü gayret edeceklerinden sâye-i ihsân-vâye-i hazret-i kîtî-
sitânîde sinîn-i merkūme zarfında okumuş ve yazmış ve ilm-i inşâ ve fünûn-ı sâ’ireyi olduk-
ça ele getürmüş hayli adam yetişeceği vâzihâtdan olmağla ba‘d-ezîn aklâm-ı merkūmeye
hâricden hiç ferdin çıraklığı tecvîz olunmayarak lüzûmu olan ketebe mekteb-i mezkûrda
bulunan şâkirdânın erbâb-ı isti‘dâdından ber-vech-i muharrer bi’l-imtihân alınmak.
Terim Sözlüğü
aklâm: Osmanlı merkez teşkilatında devletin bürokratik faaliyetlerini yürüten dairelere
kalem adı verilmekteydi. Aklâm kelimesi ise bunun çoğuludur.
Bâb-ı Defterî: Defterdar Kapısı anlamına gelmektedir. Devletin gelir ve giderlerini
tanzim etmekle yükümlüdür. Çeşitli zamanlarda sayısı değişmekle birlikte yaklaşık 30 ci-
varında daireden oluşmaktadır. Taşrada da çeşitli birimleri vardır. Yöneticisi bulunan def-
terdar Divan-ı hümayunun üyesidir. Divan toplantılarına katılarak Mali konularda rapor
verir, görüşlerini bildirirdi.
Bâb-ı Defterî aklâmı: Defterdar Kapısı olarak da adlandırılan Bâb-ı Defterî’ye bağlı
dairelerin genel adı olarak kullanılan bir terimdir. Bu dairelerin sayısı zamanla değişiklik
göstermektedir. XIX. yüzyıl başlarında 32 kalem, 700 civarında katip mevcuttu.
Bâbıâlî aklâmı: Osmanlı hükümetinin merkezi olan Bâbıâlî’de bulunan kalemleri ifa-
de eden bir tabirdir. Başlıca kalemler şunlardır: Beylik kalemi, Rüus kalemi, Tahvil kalemi,
Âmedî kalemi, Kethüdâ kitabeti, Mektubî kalemi, Teşrifat kalemi.
Bâbıâlî: XVII. yüzyıl ortalarından itibaren sadrıazamlara hükümet yönetiminde kul-
lanmaları amacıyla tahsis edilmiş konağa verilen isimdir. Önceleri “Paşa Kapısı” veya
“Bâb-ı Âsafî” adı verilmekteydi. XIX. yüzyılda “Bâbıâlî” adı bu isimlerin yerini almıştır.
Sadrıazamın yakın maiyetinde bulunan, sadaret kethüdası, reisülküttab, çavuşbaşı gibi
merkezî bürokrasinin büyük yöneticileri kendilerine bağlı bürolarla birlikte Bâbıâlî’de bu-
lunurdu. Bu nedenle binadan başka, padişah adına devleti yönetmekle yetkili sadrıazamın
etrafındaki bürokrasi de bu terimin kapsamı içerisindedir.
Dîvân-ı hümâyûn kalemi: Osmanlı merkez teşkilâtında Reisülküttâbın yönetiminde
olarak hizmet gören kalemdir. Dîvân-ı hümayundan çıkan fermanları kaleme almak, dev-
let görevlilerinin tayin belgelerini hazırlamak, timar, zeamet dağıtımı ile ilgili belgelerin
bir kısmını tutmak vs. gibi işlerle uğraşır. Bu işleri kendisine bağlı alt her biri yine “kalem”
adıyla anılan şubeler ile birlikte yürütürdü. Bunlar: Beylik kalemi, Tahvil kalemi, Rüus
kalemi ve sonradan eklenen Âmedî kalemidir.
dîvânî: Dîvân-ı hümayun bürokrasisi tarafından oluşturulan bir yazı türü olduğun-
dan, “dîvânî” adı verilmiştir. Hem hızlı yazı yazılmasına elverişli olması, hem de güzel
görünmesi nedeniyle çeşitli alt türleriyle birlikte yüzyıllarca Osmanlı bürokrasisinde kul-
lanılagelmiştir.
fenn-i inşâ: “İnşâ” tabiri nesir halinde güzel yazı yazmak veya güzel yazılmış nesir ha-
linde yazı anlamlarına gelmektedir. Osmanlı bürokrasisinde tanzim edilen belgeler, güzel
nesir yazabilen uzman kâtipler tarafından geliştirilmiş belirli kalıplarla oluşturulurdu. Bu
kalıpları yerinde, düzgün ve etkili bir şekilde kullanabilme veya yeni kalıplar oluşturabil-
me ilmine “fenn-i inşâ” adı verilirdi.
fenn-i kalem: Osmanlı bürokrasisini yürüten dairelere kalem adı verilmekteydi. Her
kalemin yaptığı işe göre belgeleri oluşturmak üzere kullandığı belirli teknik ve kalıplar
vardı. Yüzyıllardır uygulanan bu usul ve kalıpları ve onların inceliklerine “bürokrasi ilmi”
anlamında “fenn-i kalem” tabiri kullanılmaktaydı. Kalemlerde çalışan acemi katiplerin
kâtip olabilmeleri için bu ilmi iyi bilmeleri gerekirdi.
204 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Gülistân: Sadî-i Şirâzî’nin eseridir. 1258 yılında yazılmıştır. Nesir-nazım karışık bir
eser olmakla birlikte temeli nesirden oluşmaktadır. Sekiz bölüm halinde düzenlenmiştir.
Konusu daha çok ahlak ve terbiye üzerinedir. Anlatılmak istenen konular küçük hikaye-
ciklerle verilmiştir. Yüzyıllarca severek okunmuş, müslüman toplumların ahlak ve adabı
üzerinde tesiri olmuştur. Çeşitli medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş, bazı şairler
tarafından bu esere nazireler yazılmıştır.
Hâriciyye nâzırı: Dışişleri bakanı anlamına gelmektedir. Önceleri Reisülküttablık
adıyla anılırdı. 1836 yılında II. Mahmud’un reformları çerçevesinde Reisülküttâblık ma-
kamı “Umûr-ı Hâriciye Nezâreti”’ne dönüştürülünce Reisülküttâb ismi de değiştirilmiş ve
“Hâriciye nâzırı”na çevrilmiştir.
Kâfiye: İbn-i Hâcib’in Arapça cümle yapısını anlatan eseridir. Bu alanda en önem-
li eserlerdendir. Esere çeşitli şerhler de yapılmıştır. Çeşitli İslam ülkelerinde ve Osmanlı
medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.
Mâliye muhâsebesi: Osmanlı maliyesinin en önemli dairelerinden birisidir. Başdef-
terdara bağlıydı. Önceleri Başmuhasebe kalemi adıyla anılmaktaydı. 1834-35 yılında ismi
değiştirilerek Mâliye muhâsebesi adını almıştır. Kendisine bağlı alt şubeler ile birlikte dev-
letin bütün gelir ve giderlerinin kontrolü bu dairede yapılır, maliyeye ait kanun ve nizam-
lar burada saklanırdı.
Mâliye nâzırı:1838 tarihinde Hazine-i Âmire ve Mansure Hazinesinin birleştirilme-
siyle oluşturulan Mâliye nezâretinin yöneticisidir. Osmanlı Hükümetlerinde malî işlerden
sorumluydu.
müşîr: Tanzimattan sonra oluşturulan müşirlik Osmanlı askerî rütbelerinin en yük-
seğidir. Günümüzde Mareşallik rütbesine eşdeğerdir. Önceleri askerlik haricinde, mülki-
yede de kullanılmıştır. Mülkiyede vezirlik rütbesine denk gelmekteydi. Sonraları sadece
askerlikte kullanılan bu rütbe 1934 yılında çıkarılan bir kanunla kaldırılmıştır.
nişân-ı zîşân: Yaptığı yararlı bir iş nedeniyle bir kimseye devlet tarafından verilen res-
mi belge ile verilen madalya.
rik‘a: Divani yazısından çıkmış bir yazı türüdür. Osmanlı bürokrasisi tarafından oluş-
turulmuştur. Hızlı yazı yazmaya uygun bir yazı çeşididir. Bâbıâlî rik‘ası adı verilen alt türü,
19. yüzyıl Osmanlı belgelerinde yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Rik‘a yazısı daha ilk mek-
teplerde öğrencilere öğretilmekteydi.
rü’ûs-ı hümâyûn: Vezir, beylerbeyi, timar ve zeamet sahiplerinin dışındaki bütün
devlet hizmetleri ile hazine ve evkaftan maaş alan bütün devlet görevlilerinin tayin belge-
sidir. Ayrıca medreselerde eğitimini bitirip mülâzim olanlardan, yapılan sınav sonucunda
başarılı olanlara verilen berata da rü’ûs adı verilirdi.
rütbe-i sâlise ricâli: Rütbe, devlet görevlileri ve çeşitli hizmetleri dolayısıyla halktan
bazılarına verilen payedir. Önceleri kişilere verilen rütbeler 1832-33 yılında bir nizama
bağlanmıştır. Mülkiye için dört yüksek rütbe belirlenmiştir. Rütbe-i ulâ adı verilen ilk
rütbe defterdarlık, sadaret kethüdalığı, reisülküttâblık gibi yüksek makamlar; Rütbe-i
sâniye’de çavuşbaşılık, tersane eminliği, tophane eminliği; Rütbe-i sâlise beylikçilik,
sadâret mektupçuluğu, âmedcilik gibi memuriyetler; Zecriye, cizye muhassıllıkları gibi
görevliler rütbe-i râbi‘adan sayılmaktaydı. Daha sonra bunlara rütbe-i hâmise adıyla,
Divan-ı hümâyun hocaları ve kalemlerin önde gelen halifeleri için beşinci bir rütbe daha
ilave edilmiştir.
siyâkat: Siyakat, Osmanlı bürokrasisinde, Maliye, Defterhane ve Vakıf işleri ile ilgi-
li çeşitli dairelerde kullanılmış bir yazı türüdür. İlk olarak Irak’ta Abbasîler zamanında
kullanıldığı zannedilmektedir. Selçuklular ve İlhanlılar tarafından da kullanılmış, sonra
Osmanlı bürokrasisine girmiştir. Bu yazıda rakamlar kendine özel şekillerden oluşmak-
tadır. Dilinde de daha çok Farsça ibareler yoğun kullanıldığından okunması pek kolay
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 205
değildir. Öğrenimi özel çaba gerektirir. Bu nedenle taklit edilmesi çeşitli mali kayıplara
yol açabilecek olan hazine kayıtları, makbuzlar, timar kayıtları, maaş ödemeleri gibi mali
kayıtlar, timar, zeamet ve vakıf kayıtları vs. gibi belgelerin büyük bir kısmı bu yazı türünde
yazılmıştır.
sülüs: Aklâm-ı sitte adı verilen altı temel yazı türünden birisidir. Birçok yazı türü sü-
lüsten türemiştir. Bu nedenle hat sanatı öğrenimi de önce bu yazı türünün talimiyle başlar.
Çeşitli kitabeler, cami süslemeleri, mezar taşları vs. gibi görsel amacı öne çıkan güzel hat
örnekleri bu yazı ile oluşturulmuştur. Sanat özelliğinin yanında Osmanlı bürokrasisinde
de kullanılmıştır.
şâkird: Talebe, çırak anlamına gelmektedir. Divan-ı Hümayun kalemleri , defterdar-
lığa ve tersane eminliğine bağlı kalemlere kâtip yetiştirmek üzere stajyer olarak istihdam
edilen kâtip adayları şâkird olarak adlandırılmaktaydı. Bunların bir kısmı kadrolu idi. Be-
lirli bir yetişme sürecinden sonra kâtip olurlardı.
umûr-ı dâhiliye: Kelime olarak “iç işleri” anlamına gelmektedir. Osmanlı Devletinin
iç işleri ile ilgili yazışmalar ve ilişkiler önceleri kısmen sadrıazamın yakın maiyetinden
olan sadâret kethüdası ve ona bağlı bürokrasi tarafından yürütülmekteydi. II. Mahmud
döneminde yapılan bürokratik reformlar sırasında Sadaret kethüdalığı ismi değiştirilerek
Umûr-ı Mülkiye Nezareti adını almıştır.
umûr-ı hâriciye: “Dış işleri” anlamına gelmektedir. Osmanlı Devletinin dış işleriyle
ilgili yazışmaları önceleri re’isülküttâb ve ona bağlı bürolardaki kâtibler aracılığıyla yü-
rütülmekteydi. 1836 yılında II. Mahmud tarafından ismi Umûr-ı Hâriciye Nezâreti’ne
çevirilmiştir.
Vehbî Tuhfesi: 18. Yüzyıl şairlerinden Sünbülzâde Mehmed Vehbî’nin eseridir. Farsça-
Türkçe manzum bir lügattir. Yine manzum Arapça-Türkçe Nuhbe adında başka bir lügat
kitabı daha vardır.
zırâ‘: Dirsek ile orta parmak arasındaki uzunluğu gösteren bir ölçü birimidir. Buna
arşın da denilmektedir. İki türü vardır. Bunlardan birincisi “Mimar zıra‘ı veya arşını”dır.
Bunun değeri zamana göre değişir. Genellikle 0,758 m olarak kullanılmıştır. Diğeri ise
“Çarşı zıra‘ı veya arşını”dır. Bunun değeri de yer ve zamana göre biraz değişiklik göster-
mekle birlikte ortalama 68 cm olarak kullanılmıştır.
yok sayılır” sözüne uygun olarak, çoğu kalem ilminden başka ilim ve hünerden nasipsiz
kalmakta olduklarından, ihtiyaç halinde yüce saltanat makamında istihdam edilmeye la-
yıkıyla adam bulunamadığı açıktır. Bu nedenle, cihan hükümdarlığı ebede ulaşmış padi-
şah zamanında kalemlerin kâtiplerinin böyle yolsuz ve düzensiz kalmaları, hükümdarlara
yakışır yüceliğin zirvesi olan padişahın yanında uygun görülmemektedir. Onun ufukları
kuşatan şefkat ve merhametlerinin gereği olarak, bu özel hayret konusu dahi şimdiye ka-
dar, süreyya yıldızı gibi düzenli bir nizam şekli bulmuş olan, hükümdarların rağbet edilen
eserlerine üstün bir ilâve olmak üzere, güzel bir zabt ve nizama bağlanması padişaha ya-
kışır keramet gösteren mübârek hatırlarına aşikârdır. O şekilde, dünya hakimi olan pa-
dişahın emir ve ferman buyurmasıyla bu hayırlı işin düzenlenme şekli bu kez etraflıca
değerlendirilerek şunların yapılması uygun görülmüştür:
Babıali civarında bir geniş yer sağlanarak içine farz namazların edası için mescit şek-
linde bir yer; Arapça, Farsça ve ileride Fransızca öğrenimi amacıyla yüz kadar şakirde ye-
tecek altı adet, dershane, kitaphane, depo ve tahminen yüz kadar şakirdin gecelemelerine
yetecek koğuş şeklinde bir yeri, yukarıda adı geçen Arapça ve Farsça hocalarına ve Fran-
sızca öğretmenine, müdür efendiye ikamet etmesi ve dinlenmesi için odalar, sülüs, divanî,
rik‘a ve siyakat hocalarına yazı talimi amacıyla uygun yerler, öğrenciler için dinlenmeye,
kahve içmeye yeterli oda ve mutfak inşa ve tanzim edilmesi.
Bu dershanelerin içinde hocalar için döşemeli yüksek birer yer ve karşılarına şakirt-
ler için birbirinden yarımşar veya birer zira’ yüksekliğinde üç kat kavisli yapıda oturacak
yerler ve her oturacak yerin önüne içi çekmeceli rahleler sağlanıp, tamamlanıp, alınacak
şakirtlerin bulundukları hal ve yeteneklerine göre birinci, ikinci ve üçüncü sınıf itibarıyla
oturtulmaksı.
Bu okula aylık dört bin kuruş maaş ve üçüncü rütbeye sahip devlet adamlarından,
rütbesine mahsus şanlı nişan ile tecrübeli ve davranışları düzgün olan bir müdür, ikişer
bin kuruş maaşla ulemadan namuslu ve dinine bağlı ikişer kişi Arapça ve Farsça hocası
ve bir adet uygun sülüs hocası ve Babıâli kalemlerinden iyi dîvânî ve rik‘a yazmaya ve ol-
dukça güzel sanatlı yazı ilmine ve Defterdarlık’tan siyakat, dört işlem ve çarpma ve bölme
türleri v.b. gibi şeylere gücü yeter birer efendi tayin edilerek Arapça hocaları “Emsile”’den
başlayarak sonunda Kâfiye’ye; Farsça hocaları da Vehbî’nin Tuhfe’sinden Gülistân’a kadar
cümle çeşitlerinden başka her gün ikişer ders verip, bu öğrenciler derslerini öğrendikten
sonra boş durmayarak dîvânî, rik‘a ve bu arada da siyakat karalamaları yapmak ve rakam
çalışmak gibi ilim ve fen öğrenimi ile meşgul olmaları.
Bu mektebin öğrencilerinin sürekli, hareketlerine ve kendisine güvenilirliğine, mek-
tebin adab ve nizamı şartlarına, yapılacak olan masraflarının güzel idaresiyle gereksiz tü-
ketim ve israftan korunması konularına tam bir özen ve dikkatle nezaret etmek adı geçen
müdürün üzerindeki memuriyetin gereğinden olması.
Bu müdüre yardım etmek ve geceleri öğrencilerin koğuşunda gecelemek üzere beşer
yüz kuruş maaş ile oldukça namuslu adamlar, beş yüz kuruş maaş ile bir kişi kahveci, iki
yüz elli kuruş maaş ile bir kişi kapıcı, bu mektebi silip süpürmek, hoca ve öğrencilerin so-
kaktan alacakları bazı şeyleri getirmek için yüzer kuruş maaş ile yedi sekiz adet hizmetçi,
yüz elli kuruş maaş ile bir aşcıbaşı ve yüz kuruş maaş ile bir kalfa ve altmış kuruş maaş ile
iki[si] çırak olmak üzere dört adet aşcı tayin edilmesi.
İlim ve fenne dair bu okula gerekli olan kitaplar ve çeşitli tarih hocalarının belirttikleri
ve uygun gördükleri şekilde satın alınıp hocalara teslim ve ayrıntılarını bildirir, onların
mühür ve imzalarıyla bir adet defteri yazılarak Divan-ı hümayun kalemine ve Maliye mu-
hasebesine kayıt ile kütüphanede takım takım dolaplara konularak her birinin anahtarla-
rı hocaları elinde olarak bu kitapların yok olmaktan korunması amacıyla senede bir kez
kaydıyla karşılaştırarak yoklanıp eksiği ortaya çıkarsa hocaların dikkatsizliğine yorularak
zararı karşılattırılması.
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 207
Şu anda Babıali ve Babı Defterî kalemlerinde mevcut olan şakirtler ile rical ve yüce
saltanat hizmetçilerinden istekli olanların çocukları terbiye amacıyla bu mektebe soku-
lup orada hüner ve ilim tahsiline çabalayarak ileride kaderlerinin gereğine göre Babıâlî
veya Bâb-ı defterî kalemlerinden hangisinde çalıştırılmasına elverişlilik kazanırlarsa ho-
calarının sınav ve seçiminden sonra Babıâlî kalemlerinde görevlendirilecek ise görevlen-
dirileceği kalemin zabitleri ve bizzat Hariciye nazırı makamında bulunan saygıdeğer mü-
şir paşa hazretlerinin huzurunda yapılacak sınavdan sonra o kalemde görevlendirilmesi.
Bab-ı Defterî kalemlerinde de bu usul üzere Maliye nazırı müşiri olan paşa hazretleri hu-
zurunda sınav ve uygulama yapılması.
Bu okul Hariciye nezareti yüksek makamı ve Maliye aralarında bulunacağından bun-
dan böyle, anılan okula şakird olmağa istekli olanlar bu iki nezaret taraflarına arzuhal su-
nulmasıyla aslı ve nesli, durumu ve itibarı anlaşıldıktan sonra verilecek tayin belgesiyle bu
okula sokulması.
Bu kalemlerden okula gidecek şakirtlerin kalemlerinden, kendileri için belirlenmiş
olan maaşlarının zarar görmeden tamamen ödenmesi.
Bâbıâlî ve Bâbı Defterî kalemlerinde şu durumda mevcut olan katipler ve şakirtler ge-
reğinden fazladır. Üç beş sene dışarıdan adam alınmadığı halde bile işleri bozulmayacak
derecelerde idare edilmesi mümkündür. Bu okulun talebeleri boş durmayarak ilim öğren-
meye ve beceri kazanmaya çalışıp çabalayacaklarından, dünyaya sırf iyiliği nasip olan pa-
dişah hazretlerinin korumasında, anılan yıllar zarfında okumuş ve yazmış, güzel yazı yaz-
ma ilmi ve diğer ilimleri oldukça öğrenmiş, bir çok adam yetişeceği meydanda olmakla
bundan böyle anılan kalemlere dışarıdan hiç kimsenin çırak olarak girmesine onay veril-
meyerek gerekli olan kâtipler bu okulda bulunan şakirtlerin yeteneklilerinden yazıldığı şe-
kilde sınavla alınması.
METİN 3
(BOA. Y.PRK.EŞA. nr. 43/35, s. 1-5)
(Metin 3.1)
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 209
(Metin 3.2)
210 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
(Metin 3.3)
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 211
(Metin 3.4)
212 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
(Metin 3.5)
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 213
METİN 3
(BOA.Y.PRK.EŞA. nr. 43/35, s. 1-5)
Sefâret-i Kübrâ-yı Saltanat-ı Seniyye-i
Osmâniyye
Paris
İngilizlerin politikasında eser-i nısfet ve ulviyyet ve samîmiyet ve fütüvvet yokdur.
Düvel-i sâ’ireye karşu tavr ve mu‘âmeleleri İngiltere’nin îcâbât-ı husûsiyye-i mevkı‘iyyesine
ve menâfi‘-i ticâriyyesine göre menfa‘at-perestânedir.
Şöyle ki, İngiltere adası her ne kadar vüs‘atli ise de hâvî olduğu nüfûsa yetişecek dere-
cede mahsûl veremediğinden cebr noksan içün hâricden küllî erzâk celb ve tedârükile bi’l-
cümle ahâlînin nafakasını te’mîn lâzım geldiği gibi sanâyi‘in ta‘ammum ve tevessü‘ü hase-
biyle fabrikaları dahi ihtiyâcât-ı dâhiliyyeden kat kat fazla emti‘a ve eşyâ i‘mâl ve istihzâr
etmekte olduğundan bir yandan erzâk-ı ahâlînin noksânını ve sanâyi‘-i muhtelife-i mil-
liyelerine lüzûmu olup da memleketin yetişdiremediği mevâdd-ı asliye-i ibtidâ’iyyeyi eh-
ven sûretle tedârük etmek ve bir yandan da ma‘mûlât-ı sanâ‘iyyenin fazlasını kârile satup
istifâde eylemek içün müstemlekâta ve mahreclere ihtiyâc mübrem ve azîmi vardır. Ve
ta‘bîr-i âharla İngiltere’nin mâ-bihi’l-hayâtı müstemlekeler ve mahrec ticâretlerdir.
Ahâlîsinin refâh ve sa‘âdet ve serveti ve hükûmetin bekā-yı kudret ve şevketi bunla-
rın vücûduyla kā’imdir. Hindistan’daki cihânın en zengin ve en cesîm bir kıt‘ası ellerinde
olduğu ve sâ’ir taraflarda da daha büyük büyük müstemlekeleri bulunduğu hâlde esbâb-ı
mütenevvi‘a-i ma‘lûmeden dolayı İngiltere adasının nüfûsu yevmen fe-yevmen tekessür
eylediğinden ve ticâretin terakkīsi sebebiyle bir yandan yeni fabrikalar yapılup mahsûlât-ı
sanâ‘iyyeleri de artdığından eski müstemlekeleri bile ihtiyâcât-ı mezkûre içün kifâyet ede-
memekdedir. Kendüsünce mes’ele-i hayâtiyye olduğundan İngiltere’nin müstemlekâta ve
serbestî-i ticâret husûsuna kemâl-i mertebe ehemmiyet vermesi ve te’mîn-i mürâselât ve
münâkalâtına fevka’l-âde i‘tinâ eylemesi tabî‘îdir. Muhâfaza-i serbestî-i ticâret ve te’mîn-i
münâkalâta â’id tedâbîr cümlesinden olarak hem her tarafı denizle muhât olan İngilte-
re memleketinin sevâhilini ve hem menâbi‘-i servet ve bâzârgâh-ı ticâretini ihtivâ eden
müstemlekâtın ve bunlar ile münâkalâta hıdmet eden binlerce sefâyinin lede’l-hâce
ta‘arruzât-ı hâriciyyeden masûniyyeti içün vakten mine’l-evkāt kendüsüyle muhâsamaya
girişebilmeleri muhtemel olan devletlerin kuvve-i bahriyyelerine mu‘âdil donanma
vücûda getürmüş ise de işbu donanmanın vazîfe-i mevdû‘asını tamâmıyla ve matlûb vec-
hile îfâ edebilmesi başlıca geçid ve boğazların ya‘ni turuk-ı ticâret-i âleme hâkim nukāt-ı
mühimme-i bahriyesinde elde bulunmasına tevakkuf etdiğinden İngilizler öteden berü
bu mâddeye i‘tinâ ederek Cebelitârık, Malta ve Aden ve sâ’ir bir çok nukāt-ı mühimmeyi
peyderpey zabt ve işgāl eylemişlerdir.
/Metin 3.2/ Vâkı‘â İngilizlerin müstemleke ve mahrecleri ile olan yolları kesilüp
ticâretleri sektedâr edilse bir kısım ahâlî ile mikdârı milyonlara bâliğ olan birçok halk ve
amele içün aç kalup telef olmak tehlikesi muhakkakdır.
İngiltere işbu hâl ve mevki‘-i mahsûsu iktizâsınca geçen yirmi sene zarfında âtîde
arz olunacak iki sebebden dolayı telâş ve endîşeye düşmüş ve politika-i hâriciyyesinin
fa‘âliyetini eskisine nisbeten artırmışdır. Esbâb-ı mezkûrenin birincisi Almanya ve Fransa
ve İtalya ve Rusya’nın sanâyi‘-i dâhiliye ve gümrüklere müte‘allik nizâmâtı usûl-i himâyete
tevfîkan bi’t-tashîh yüksek ta‘rifeler vaz‘ıyla emti‘a-i dâhiliyyelerinin sürümüne hıdmet
ve İngiltere emti‘a ve eşyâsının duhûl ve revâcını tas‘îb etmeleri ve bundan nâşî İngiltere
menâfi‘-i ticâriyyesine memâlik-i mezkûrede gereği gibi halel ve noksân tareyân eylemesi
ve İngiltere sermâyedârânı ile erbâb-ı sanâyi‘ ve ticâretine bu yüzden terettüb eden zarar-
dan dolayısıyla ve tabî‘atıyla İngiltere hükûmetinin dahi müte’essir olmasıdır.
214 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
istihzâr: Huzura gelme, hazır etme, huzura dâvet etme. Hazırlama, bir
şeyi hatıra getirme.
iştigāl: Bir iş işlemek. Uğraşmak. Çalışmak. Meşgul olmak.
iştirâ: Satın almak. Mübayaa etmek.
ittihâz: Edinmek. Kabullenmek. “Öyle” diye bakmak. Kabul etmek.
iz‘âc: Rahatsız etmek. Bunaltmak. Yerinden koparıp ayırmak.
kā’im: Ayakta duran. Mevcut. Baki.
kâr: İş. Güç. Amel. Fiil. Kazanç.
kātıbe: Hepsi, tamamı. Bütün hâllerde.
kaziyye: Hüküm. Bir hükmü ifâde eden kelâm. Karar. Fikir. İfâde. Hak
veya bâtıl mâna ifade eden söz. Hükmeylemek. Hükümet.
kırâ’et: Okuma. Düzgün ve çabuk okuma. Okuma kitabı.
kifâyet: Lüzumlu kadar olmak. Yetişmek. Bir işe yetecek kadar olmak.
İktidar. Liyâkat. Yararlık.
kuvve-i bahriyye: Deniz kuvvetleri.
küllî: Umumi, bütün. Çok, ziyade, fazla.
lede’l-hâce: İhtiyaç görüldüğü zaman. İhtiyaç anında.
ma‘mûlât: İmal edilmiş, yapılmış şeyler. Makine veya elle işlenmiş eşya.
mâ-bihi’l-hayât: Yaşamaya sebep olan, hayata vesile olan.
magsûb: Zorla ve cebren alınmış. Gasbolunmuş.
mahrec: Çıkacak yer. Ses ve harflerin ağızdan çıktıkları yer. Payda. Özel
bir meslek için adam yetiştirmeğe mahsus mekteb ve dâire. Mev-
leviyet. Dahilde çıkarılan mahsulât ve emtianın sarfı için dış ül-
kede bulunan mahal.
makāsıd: Maksadlar, istekler, gayeler. Niyetler.
masûn: Korunan, mahfuz, emin, muhafaza olunan. Sâlim, sağlam.
matlûb: İstek, istenilen şey. Alacak. Ödünç verilmiş.
mebde’: Baş taraf. Başlangıç. Başlama. Kaynak. Kök. Temel. Esas.
mebhûs: Bahsolunan. Bahsolunmuş. Evvelce bahsi geçmiş.
memâlik: Memleketler.
Memâlik-i Şâhâne: Osmanlı ülkeleri. Osmanlı toprakları.
memât: Ölüm. Ahirete göç etmek.
memlûk: Köle. Kul. Esir. Hizmetkâr.
menâbi‘: Kaynaklar. Pınarlar. Her şeyin zâhir olduğu yerler.
menâfî‘: Menfaatler. Faydalar.
mesâbe: Derece. Menzile. Rütbe. Sevab yeri.
mesdûd: Seddedilmiş. Kapatılmış. Hududlanmış.
mevâdd: Uzayda, boşlukta yer kaplayan varlıklar. Maddeler. Cisimler. Kı-
sımlar. Kanunlar. Kaideler. İşler. Hususlar.
mevâni‘: Mâni’ler. Engeller. Mâni olanlar.
mevdu‘a: Emanet bırakılmış, tevdi olunmuş.
miftâh: Açan âlet. Anahtar. Kilidleri açan anahtar.
mu‘âdil: Müsâvi, eşit, denk.
mu‘âhede: Karşılıklı yeminleşme, anlaşma. Devletler arasında andlaşma.
mu‘ahhar: Sonraya bırakılmış, te’hir edilmiş, geriye bırakılmış. Sonradan.
muhâsama: Muhalefet. İki taraf arasındaki düşmanlık. Birbiri ile çekişmek.
Birbirine husumet etmek.
muhât: İhâta olunmuş. Etrafı çevrilmiş. Etrafı kuşatılan. Bir şey içinde
bulunan.
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 219
musaddak: Doğruluğu tasdik edilmiş. Sadakati ve doğruluğu tanınmış, isbat
edilmiş olan.
mübâh: Yapılmasında sevab ve günah olmayan şey.
mübâya‘a: Satın almak. Pazarlıkla bir şeyin değerini verip almak.
mübrem: Kaçınılmaz olan. Vazgeçilmez olan. Acele yapılması lüzumlu bulu-
nan. Elzem.
mülâhaza: Mütâlaa. Dikkatle bakmak. İyice düşünüp bir işin hakikatını tetkik
etmek. Tefekkür, düşünce.
mülâsık: İltisaklı. Bitişik. Yapışık. Yanyana bulunan.
münâkalât: Nakiller. Nakil işleri. Ulaştırma işleri.
münhasır: Yalnız bir kimseye veya bir şeye mahsus olan. Belli bir sınır içinde
kalıp dışarı çıkmayan, inhisar eden, her yanı çevrili.
müntehî: Sona eren. Son. Bir şeyi tamamlayan. Biten.
mürâselât: Mektuplaşmalar. Resmi mektuplar.
müstefîd: İstifade eden, fayda gören, faydalanan.
müstemleke: Başka bir devletin idaresi altında bulunan memleket. Sömürge.
müte‘allık: Alâkalı. İlişkin. Bir yere bağlı, bir şeye mensup.
müte’essir: Te’sir altında kalmış. Acımış yahut sevinmiş. Hissiyatına dokunmuş.
Üzüntülü.
mütemetti‘: Menfaatlenmiş, faydalanmış. Kazanan, kâr eden.
mütenevvi‘: Çeşit çeşit, muhtelif, çeşitli, değişik, türlü türlü.
müz‘ic: Usandıran, rahatsız eden, bunaltan.
nâşî: Neş’et eden, yeniden vücuda gelen, yetişen, yetişmiş. Dolayı, ötürü,
sebebiyle.
nemâdâr: Çoğalan, ziyadeleşen. Artan, büyüyen.
nısfet: İnsaf. Haklılık. Bir şeyin yarısını almak. Hakkaniyet.
nizâm: Sıra, dizi, düzen. Dizilmiş olan şey, sıralanmış. İcaba göre yapılan kanun.
nukāt: Noktalar.
nükûl: Vazgeçme, geri dönme, cayma.
pezîr: Kabul eden, olan, olabilen. “Söz dinleyici, emir tutan” mânasında
birleşik kelimeler yapılır.
revâc: Sürüm. Kıymet, değer, geçerlik, makbuliyet.
sa‘y: Çalışma, Çalışıp çabalama. Gayret sarfetme. Bir amaca ulaşmak için
elden geleni yapma. Cür’et etme. Ziyaret etme.
sâ’ika: Yıldırım. Ölüm, mevt. Nüzul ateşi. Semadan gelen şiddetli ses.
sahâbet: Sâhip olma, sahip çıkma. Sohbetinde bulunmuş olma. Yardım etme,
koruma, arka olma.
saky: Sulamak. Su içirmek. Bedende su toplamak.
sefâyin: Gemiler.
sektedâr: Susan, sesini kesen. Zarara uğramış olan. Aheng ve düzeni bozulmuş.
sevâhil: Sahiller, yalılar. Deniz veya ırmak kenarları.
sıyânet: Koruma veya korunma. Himaye veya muhafaza.
sudûr: Olma, meydana gelme. Sâdır olma.
sükūt: Susma. Konuşmama.
şehriyâr: Hükümdar, padişah.
şevket: Kudret ve kuvvetten doğma haşmet. Padişaha mahsus heybet ve sal-
tanat.
şürefâ: Şerifler. Hazret-i Hüseyin vasıtasiyle Peygamber soyundan gelenler.
Şerefliler.
220 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
ta‘alluk: Bağlılık. Münasebet. Alâkalı oluş. Ait olma. Dünya alâkası. Sevme.
ta‘ammüm: Genelleşme. Umumi olma.
ta‘arruzât: Şiddetle saldırmalar. Düşmana hücum etmeler. Sataşma, iliş-
meler.
ta‘mîm: Umumileştirme. Herkese bildirme.
tahattî: Bir şeyi atlayıp geçmek. Sınırı aşmak. Saldırış.
tahfîf: Hafifletme, yükünü azaltma. Kolaylaştırma.
taht: Alt. Aşağı.
takarrub: Yakınlaşma.
tareyân: Oluverme, geliverme, birdenbire çıkma.
tarîk: Yol. Tarz, usûl. Vâsıta. Meslek.
tas‘îb: Güçleştirmek.
tasaddî: Bir işe başlamak. Taarruz etmek. Yüz döndürmek. Tesadüf et-
mek. Vuku bulmak.
tashîh: Daha iyi ve daha doğru hale getirmek. Düzeltmek. Hastanın
ağrı ve acısını ilâçla gidermek.
tazammun: İhtiva etmek. İçine almak. İçinde başka şeyleri içermek. Muhit
olmak. Tazmini kabul etmek. Kefil olmak.
te’mîn: Güvenlik, emniyet hissi vermek. Sağlamlaştırma, şüphe bırak-
mama. Sağlamak. Elde etme. Kesin vaadde bulunmak.
tedâbîr: Tedbirler, çareler.
tedrîc: Azar azar, derece derece ilerlemek. Birisini bir şeye yavaş yavaş
vardırmak. Sıkıştırmak suretiyle çok güçsüz hâle koymak.
tehyi’e: Hazırlama, hazırlanma.
tekessür: Çoğalmak. Kesretli olmak. Adet miktarına adet ilâve olmak.
tekevvün: Vücuda gelmek. Meydana geliş. Şekillenmek. Var olmak.
teksîr: Çoğaltmak, artırmak, çoğaltılmak.
telef: Yok olmak. Ölmek. Zâyi olmak. Boş yere harcamak.
tenevvü‘: Çeşitlenmek, çeşit çeşit olmak.
terakkī: İlerleme. Yukarı çıkma, yükselme. Artma, çoğalma. Bilgi ve me-
deniyetçe yükseliş.
terettüb: Sıralanmak. Gerekmek. Lâzım gelmek. Netice olarak çıkmak.
Meydana gelmek.
tervîc: Değerini arttırmak. Uygun karşılamak. Kabul ettirip, geçerli
kılmak.
teshîl: Kolaylaştırma. Zorluğa âit şeyleri kaldırma.
tesviye: Seviyelendirme. Düzleme. Beraber etme. İki şeyi müsavi etme.
Bir sonuca bağlama.
tevakkuf: Durma. Eğlenip kalma. Duraklama.
tevessü‘: Genişleme, yayılma. Vüs’at bulma.
tevfîk: Uygun düşürme. Uydurma, uygun hâle getirme. Allah’ın kulu-
na yardım etmesi.
tevsî‘: Genişletme. Bollaştırma.
turuk: Yollar, tarikler. Meslekler. Usuller.
ulviyet: Ulvilik, yücelik, yükseklik, ululuk.
üssü’l-harekât: Askerî harekâtın başlangıcına esas olan yer.
vâkı‘â: Gerçi, her ne kadar ... ise de.
vakten mine’l-evkāt: Herhangi bir vakitte.
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 221
vaz‘: Koyma, konulma. Bırakmak. Atlamak. Tayin etme, belirtmek.
Duruş, hareket, tarz.
velî-ni‘met: Nimet veren. Nimeti muhafaza edip ihsan eden.
vesâ’il: Vesileler. Sebebler.
vilâyet-i mümtâze:
vukū‘ât: Vak’alar, hâdiseler. Kavga. Yaralama gibi polisi alâkalandıran
hâdise. Normal dışında olan hâdiseler.
vüs‘at: Genişlik. Bolluk. Fırsat. Kuvvet, güç. Varlık, zenginlik.
yevmen fe-yevmen: Günden güne, gittikçe.
zahîre: Anbarda saklanan yiyecek, hububat. Azık.
zift: Petrol. kara sakız, katrandan çıkarılan, kolay kınlan, az sıcakta
eriyen katı, siyah, parlak bir madde olup en çok gemi kalafatında
kullanılır.
ge hâline girmesi için mahirce entrikalar çevirmekte oldukları durumun okunması ve bazı
alınan haberlerle anlaşılmaktadır.
Bu havaliyi o şekilde Osmanlı Devleti’nden ayırmak istemelerinin başka önemli bir
malî ve ticarî sebebi de vardır. Şöyle ki, Necd, Arabistan ve Irak tarafları bugün çok verimli
değillerse de İngilizler oraları kendi hüküm ve nüfuzları altına alınca, zan ve iddialarına
göre yeni bilimsel usule göre ülkenin doğal servet kaynaklarını yani birçok madeni, pet-
rol, gaz kuyularını işletip, kanallar ve burgulu kuyularla sular getirip araziyi sulamakla
tarımı geliştirmek, vapurlar ve demiryolları ile ticari işlemleri ve nakliyatı kolaylaştıracak,
ülkenin emniyet ve asayişini sağlayacaklardır. Böylece buranın doğal servetinden İngiliz
sermaye sahipleri girişimci ve iş adamları yararlandırmakla halkının da ülkenin kalkınma
ve ilerlemesinden dolayı kazançları ve gelirleri artacak, ihtiyaçları çeşitlenip çoğalacak,
kazandıkları fazla para ile yine İngiltere’de yapılan birçok mal ve eşyayı satacaklarını, kı-
saca İngiliz milletinin iki şekilde, yani hem ülkeyi o şekilde işletmekle ve hem de İngiltere
malını satmakla kazanmış ve yararlanmış olacaklarını hesap ediyorlar.
İngilizlerin, Ermenilerin emel ve dileklerini karşılamak ve onları sahiplenme yolun-
da bir politika tutmalarının da sebebine gelince, bir Ermenistan meselesi icat edip, Av-
rupa kararıyla Rusya sınırı civarında bir Ermeni prensliği veya özerk vilayeti kurulacak
olursa Rusya Ermenilerinin de millî duyguları galeyana gelerek bu vilâyet veya prensli-
ğe katılmak isteyecekleri ve bunu başaramasalar bile Rusya hükümetini az çok rahatsız
edecek ve oyalayacakları ve bir gün olup Hindistan veya Uzakdoğu ya da başka bir tara-
fa ait bir işten dolayı Rusya ile İngiltere’nin arasında bir savaş ortaya çıktığı takdirde zaten
İngiltere’ye minnet duyan ve özel yetiştirmesi durumunda olacak olan bu Ermeni prens-
liği veya özerk vilâyetinin Rusya Ermenileriyle birlikte ayaklanarak Rus ordularından bir
ikisini olsun orada oyalamakla, yükünü hafifletmek şeklinde İngilizlere hizmet edecekle-
ri, kısaca Ermenilerin o şekilde Rusya tarafına sürekli rahatsızlık veren bir çıban olacak-
ları düşüncesidir.
Ancak bu niyetlerin elde edilmesi uğurunda çok kan dökülecekmiş ve birçok Ermeni
telef olacakmış diye düşünmek İngiliz diplomatlarının işi, görevi ve âdeti değildir. İngilte-
re çıkarlarını karşılamak için caiz ve mübah olmayan şey yoktur.
Her türlü durumda emir ve ferman, kimseye minnet duymayan, nimet veren padişa-
hımız, haşmetli efendimiz hazretlerinindir.
8 Cemaziyelevvel 1321 (hicrî) senesinde ve 22 Temmuz 1319 (Rumi) senesinde.
Padişahın kulu
Bern ile Brüksel ve Paris Büyükelçisi
Salih Münir
(imza)
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 225
Özet
Rik‘a yazı türüyle yazılmış belgeleri okuyabilmek Çeşitli terimleri açıklayabilmek
1 3
Rik‘a yazısı, Osmanlı bürokrasisi tarafından özellikle Ünitede işlenilen bazı belgelerde, çeşitli terimler geç-
XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren yoğun bir şekilde mektedir. Bunların bir kısmı, dönemin devlet kurum-
kullanılmış bir yazı türüdür. Özellikle “rik‘a kırması” larının ya da buralardaki görevlilerin isimleri veya
türü Bâbıâlî’deki kâtipler tarafından icad edilip geliş- çeşitli bürokratik terimlerden oluşmaktadır. Kelime
tirilmiştir. Bu ünitede, rik‘a yazısı ile oluşturulmuş sözlüklerinde anlamlarını bulamayacağınız veya çok
belgeler incelenecektir. Üniteyi bitirdiğinizde, diğer kısa şekliyle alabilecek bu terimler, kelime anlamla-
ünitelerle birlikte rik‘a yazısı ile oluşturulmuş belgele- rından bağımsız olarak daha geniş şekliyle ayrı bir bö-
ri okuyabilme becerisini kazanacaksınız. lümde anlatılmıştır. Bu terimlerin öğrenilmesi, belge-
leri daha iyi anlayıp değerlendirmemizi sağlayacaktır.
Kelime dağarcığını zenginleştirebilmek
2
Ünitede işlenilen belgeler, Osmanlı Türkçesinde sık- Belgeleri okuyup anlayabilmek
4
lıkla kullanılmış, mutlaka bilinmesi gerekli kelime- Osmanlı Türkçesi ile oluşturulmuş metinleri okuyup
leri içeren metinlerden seçilmiştir. Bu nedenle her anlayabilmek temel hedefimizdir. Bu ünite, özellikle
belgenin sonunda verilen sözlüklerdeki kelimeleri, geniş bir kullanım alanı olan rik‘a yazı türüne sahip
metinde geçtiği yere de bakılarak, öğrenilmesi kelime belgelerin okunmasında size rehberlik edecektir. Bu
haznemizi geliştirecektir. Bunlardan özellikle birçok yazı türünü öğrenirken, aynı zamanda belgeleri oku-
belgede tekrar eden kelimeler öncelikli olarak öğre- yup, sonlarına eklenen sözlük ve terim sözlüğünün
nilmelidir. Herhangi bir belge okunurken, bu kelime- yardımıyla onları anlayabileceksiniz. Metinlere ait
ler mutlaka karşımıza çıkacaktır. özlüklerden sonra verilen metinlerin bugünkü dile
çevirileri, cümlelerin nasıl anlaşılması gerektiği konu-
sunda kendinizi denemenizi sağlayacaktır.
5. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 227
Kendimizi Sınayalım
1. “Bu bâbda maznûn olanlar zîrdeki ahkâm vechile 6. “lâzım gelme, gerekme, lâzım, ihtiyaç” gibi anlamlara ge-
Dîvân-ı Harb’e veyâ Cezâ Mahkemesi’ne tevdî‘ olunur.” cüm- len kelimeler aşağıdakilerin hangisinde birlikte ve doğru ola-
lesinde “zîr” kelimesi hangi anlamda kullanılmıştır? rak verilmiştir?
a. satım, satış a. mevâni‘ – ittihâz – mu‘ahhar
b. alt, aşağı b. mülâhaza – tasaddî - nizâm
c. tarz, gidiş, yol c. ibtidâr – revâc – matlûb
d. tahrîr olunmuş, yazılmış, yazılı d. mûcib – iktizâ – terettüb
e. beraber, birlikte e. mübrem – masûn -ehven
2. “Eğerçi içlerinden ba‘zı erbâb-ı akl ü nehâ mesâ‘î-i kes- 7. “İngilizlerin müstemleke ve mahrecleri ile olan yolları
biyelerine füyûzât-ı vehbiyye-i İlâhiyye inzimâmıyla olduk- kesilüp ticâretleri sektedâr edilse bir kısım ahâlî ile mikdârı
ça kâtib denilecek derecede kesb-i liyâkat etmekde …” cüm- milyonlara bâliğ olan birçok halk ve amele içün aç kalup telef
lesinde “vehb” kelimesi hangi anlamda kullanılmıştır? olmak tehlikesi muhakkakdır.” cümlesinin günümüz Türkçe-
a. nasip, pay, hisse sine doğru çevirisi aşağıdakilerden hangisidir?
b. çıkan, meydana gelen a. İngilizlerin sömürge ve çıkış yerleri ile olan yolları
c. olduğu gibi, aynen kesilip, ticaretleri krize sokulsa, bir kısım halk ile sa-
d. hibe, bağış, vergi yısı milyonlara ulaşan birçok halk ve işçi için, açlık-
e. caiz görme, izin verme tan ölmek tehlikesi kesindir.
b. İngilizlerin sömürge ve dış pazarları ile olan yolları
3. Aşağıdaki kelimelerden hangisi “Yardımcılık, yardım, tea- kesilip, ticaretleri krize düşürülse, bir kısım halk ile
vün” gibi anlamlara gelen kelime aşağıdakilerden hangisidir? sayısı milyonları aşan birçok halk ve işçi için, açlıktan
a. mücerrib ölmek tehlikesi kesindir.
b. gûşiş c. İngilizlerin sömürge ve çıkış yerleri ile olan yolları
c. mu‘âvenet kesilip, ticaretleri zarara uğratılsa, bir kısım halk ile
d. mebnî sayısı milyonlarca olan birçok halk ve işçi için, açlık-
e. ta‘ammüm tan ölmek tehlikesi kesindir.
d. İngilizlerin sömürge ve dış pazarları ile olan yolları
4. Ve mekteb-i mezkûra …………… dört bin guruş ma‘âş kesilip, ticaretleri durdurulsa, halkın çoğu ile sayısı
ve rütbe-i sâlise ricâlinden rütbesine mahsûs nişân-ı zîşân ile milyonlara varan birçok halk ve işçi için, açlıktan öl-
mücerrib ve müstakimü’l-etvâr bir müdîr mek tehlikesi kesindir.
Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yeri aşağıdakilerden han- e. İngilizlerin sömürge ve dış pazarları ile olan yolları
gisi en uygun şekilde tamamlar? kesilip, ticaretleri zarara uğratılsa bir kısım halk ile
a. kesb sayısı milyonlara ulaşan birçok halk ve işçi için, aç-
b. nehâ lıktan ölmek tehlikesi kesindir.
c. mebnî
d. debboy
e. mâhiyye
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Rik‘a yazısı ile oluşturulan belgeleri okuyabilecek,
Çeşitli kalıpları ve terimleri kullanabilecek,
Arşiv belgelerini okuyup anlayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Rik‘a Yazısı • Tarihi Terimler
• Arşiv Belgeleri • Kelime Anlamları
İçindekiler
• GİRİŞ
Rik‘a Yazısı ile Metinler 2: Evrak • METİNLER 1
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Örnekleri • METİNLER 2
• METİNLER 3
Rik‘a Yazısı ile Metinler 2:
Evrak Örnekleri
GİRİŞ
Bir önceki ünite gibi bu ünitede de rik‘a yazısı ile oluşturulmuş belgeler incelenecektir. O
ünitedeki belgeler çeşitli defterlerden alınmış örneklerden oluşmaktaydı. Bu ünitede ise
evrak şeklinde düzenlenmiş arşiv belgelerinden seçilmiş metinler işlenmiştir. Bu şekilde
ayırım yapılmasının nedeni, defterlerde kullanılan diplomatik yazım formları ile evrak-
taki tarzın farklılık göstermesi nedeniyledir. Yazı bakımından böyle bir fark pek yoktur.
Defterler genellikle merkezde oluşturulup, sadece oluşturuldukları bürolar tarafından
kullanıldıklarından evrakta bulunan elkab, övgü, çeşitli edebî cümleler gibi unsurlar def-
terlerde fazla yer almaz. Evrakta ise diplomatik usul kalıplarından asla taviz verilmez,
önceden belirlenmiş alt ve üst makama yazılacak hitap ve saygı cümleleri eksiksiz yer alır-
dı. Hatta özellikle üst makamlara yazılan yazılarda, yazan kişi yazı sanatındaki yeteneğini
göstermek üzere söyleyeceklerini günlük konuşma dilinin ötesinde, edebî yönü ağır basan
kelime ve cümlelerle ifade ederlerdi.
Bu ünitede, sağlık, dışişleri, mâliye vs. gibi birbirlerinden oldukça farklı alanlarda oluş-
turulmuş metin örneklerine yer verilmiştir. Bu şekilde, çeşitli alanlarda sıkça kullanılan
cümle ve kelime kalıplarına ve tarih terimlerine aşina olmanız hedeflenmiştir. Metinler iş-
lenirken, önceki ünitedeki gibi, belgenin resmi konulmuş, sonra Lâtin alfabesiyle okunuşu
gösterilmiş, ardından metinde geçen çeşitli kelimeler için küçük bir sözlük konulmuştur.
İçerisinde terimin çok olduğu belgelerde, kelime sözlüğünün yanısıra bir de terim sözlüğü
eklenmiştir. Bundan sonra ise metnin bugünkü dile aktarılması yapılmıştır. Böylece, sıra-
sıyla metni okuyup, içerisindeki yabancı kelimeleri hemen sözlükten bakabilecek, sonra
da metni anlayıp anlamadığınızı kontrol etmek için bugünkü dile yapılan çeviriye bakarak
kendinizi değerlendirebileceksiniz.
Bazı kalıpların günümüz diline çevirilmesi oldukça güçtür veya çevirildiğinde günü-
müz anlayışına pek oturmaz. Bu şekildeki cümleler aslında, basit övgü sözcükleri olup,
metinden çıkarılsalar bile, yazının genel anlamını değiştirmemektedirler. Bunların günü-
müz dilindeki karşılıkları çok fazla önemli değildir. Ancak başka bir yönden önem taşırlar.
Belgenin içinde ismi geçmese bile, kimden kime, hangi makamdan nereye yazıldıkları
konusunda önemli ipuçları verirler. Bu nedenle, bunların kalıp halinde bilinmesinin, bel-
gelerin daha iyi okunup değerlendirilmesi üzerinde katkısı büyüktür. Meselâ, “vekâlet-
penâhi” tabirinden sadrıazamlık, “fetvâ-penâhî”, şeyhülislâmlık, “nezâret-penâhî”’den
nâzırlık makamı, “şehinşâhî, hümâyûn, mülûkâne, şâhâne ...”’ gibi övücü kelime ve sıfat-
lardan ise belgenin padişaha hitap ettiği veya sunulduğu anlaşılır. Tarih yazımında, belge-
lerin ne kadar doğru olduğunun tespiti son derece önemlidir. Bu gibi tabirler, belgelerin
kritik edilmesinde de işe yararlar.
234 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
METİNLER 1
(BOA, Hatt-ı Hümâyûn, nr. 516).
6. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 2: Evrak Örnekleri 235
Metinler 1
(BOA, Hatt-ı Hümâyûn, nr. 516).
İnâyetlü mürüvvetlü re’fetlü sâmî-himem efendim,
Anadolu ve Rûmili’de kâ’in vülât-ı izâm ve mutasarrıfîn-i kirâm ve sâ’ir a‘yân ve
voyvodagân dâ’irelerinde istihdâm olunmakda olan delîl ve hayta ve tüfenkci askeri
hîn-i iktizâ[da] ve bunlar bu nâmın altında oldukça işe yaramayacakları hasebiyle bun-
dan böyle anların yerine Asker-i Mansûre-i Şâhâne usûlünce piyâde ve süvârî yerlü asker
istihdâm olunması irâde-i kerâmet-âde-i şâhâne muktezâsından olarak ol vechile ba‘zı
vülât-ı izâm ve mahâll-i sâ’ireye fermân-ı âlî isdâr ve tesyâr buyurulmuş olduğundan
bu tertîb bi-tevfîkı’llahi te‘âlâ her mahallde karâr bulmakda ise de Haleb ve Adana ve
Mar‘aş ve Diyârbekir ve Rakka eyâletlerinin hâllerini ve etrâf ü enhâsının keyfiyyâtını
kıbel-i Devlet-i aliyyeye arz u beyâna hâcet olmayup bi’l-cümle erkân-ı saltanat-ı seniy-
ye ve evliyâ-yı umûr hazerâtının ve zât-ı âlîlerinin ra‘nâ ma‘lûmudur. İşbu eyâlât öteden
berü Osmanlu askerinin yatağı olup kapulu ve kapusuz dâ’imâ on binden mütecâviz as-
ker bulunmakda ve gelen vülât-ı izâm bi’z-zarûr ulûfe ve mânde mesârıflarını iltizâm
ile kullanmakda olarak hasbe’l-îcâb aşâyir ve urbân eşkıyâsının def ‘-i mekâyidi ve tu-
ruk ü mesâlikin emn ü selâmeti maslahatlarında istihdâm olunagelmeğin işbu Osmanlu
asâkirinin vülât-ı izâma vâkı‘ olan rahne ve bârgirân mesârıfları ve fukarâ gürûhuna ka-
pusuz gezenlerin ta‘addiyâtı haddini tecâvüz edüp, bunların istihdâmına herkes dilgîr ve
müteneffir olmuş ise dahi işbu eyâletler kemâliyle nizâm bulup Asker-i Mansûre-i Şâhâne
neferâtı tertîb ve teksîr ile her tarafda karârlaşıncaya kadar ve İhtisâb Nizâmı ve nizâmât-ı
sâ’ire el-hâsıl bu eyâletlere vaz‘ ve ikāmesi içün irâde-i seniyye sünûh edecek ne kadar
mâddeler var ise vakt vakt birleşüp netîce-pezîr oluncaya değin Osmânlu askerine ihtiyâc
mess edeceği ve bu eyâletlerin ahâlîsinden ve etrâf ü enhâsından bir vechile emniyyet
olmayup dâ’imâ hazm ü ihtiyâta ri‘âyet lâzime-i hâliyeden idüği âşikâr. Ma‘a-hazâ bu gün-
lerde Adana ve Haleb ve Rakka ve Diyarbekir taraflarında mevcûd olan Osmânlu askerine
i‘tibâr ve istihdâm olunmamak ve tard ü def ‘lerine ihtimâm kılınmak hasebiyle fevc fevc
çekilüp Mısr-ı Kāhire ve Bağdâd ve İrân taraflarına gitmekde olmalarıyla Osmanlu aske-
rinin istihdâm olunmaması vüzerâ-yı izâmın giriftâr oldukları mesârif-i vafîreden vâreste
olmalarını ve mahzûziyyetlerini mûcib idüği bedîdâr ise de böyle asker fevc fevc çekilüp
gittiği ve hâlî kaldığı takdîrce ma‘âza’llah bu eyâletlerin birinden bir hâdise zuhûr eylese
def ‘ ü ref ‘i ve asker tedârük ve celbi taht-ı imkânda olmayacağı ve âharına dahi sirâyet
edeceği mülâhazadan ba‘îd olmamağın hattâ Haleb vâlîsi sâbık atûfetlü Yûsuf Paşa haz-
retleri altı yedi bin işe yarar asker ile Haleb’de meskenet ve cesâreti meczûm iken Anza
urbânı Haleb’in civârında Bağdâd kârbânını urup gārât eylediler. Ve ana mümâsil birkaç
kârbân dahi yağma eylediler. Hulâsâ Asker-i Mansûre-i Şâhâne ve sâ’ir irâde-i seniyye
sünûh edecek nizâmât-ı mülkiyye karârlaşup kemâ-hüve hakkıhi netîce-pezîr oluncaya
değin hiç olmaz ise üç bin kadar Osmânlu askeri Haleb’de ve üç bin kadar Diyârbekir ve
Rakka’da ve iki bin mikdârı Adana’da ve ol mikdâr Mar‘aş’da ikāme ve istihdâm olunmak
lâzimeden ve şimdiki hâlde bu eyâletlerin Osmânlu askerinden hulüvvü mehâzîr-i adîdeyi
müstelzim olacağı lâyıhadan olmağla mahzâ ihtâr zımnında ifâdeye ibtidâr kılındı. Eğerçe
iktizâ eder ve münâsib olur ise Babıâlî’ye arz ve takdîm buyurmaları iktizâ etmez ise re’y
zât-ı âlîlerinin idüği beyânıyla terkīm-i rakīme-i musâdakat-vesîmeye mübâderet kılındı.
Bâkī re’y-i rezîn zât-ı mürüvvet-karînlerinindir efendim.
Fî 27 R. sene [1]243.
(Mühür)
236 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
mutasarrıf: Tasarruf hakkı ve yetkisi olan. Tasarruf eden. Bir işi kendi isteğine
göre idâre eden. Bir malın sahibi. Vilâyetten küçük olan Sancağın en
büyük idâre âmiri.
mülâhaza: Mütâlaa. Dikkatle bakmak. İyice düşünüp bir işin hakikatını tetkik
etmek. Tefekkür, düşünce.
mümâsil: Benzeyen, benzer. Gibi.
mürüvvet: İnsaniyet. İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Ana baba saadeti. Mert-
lik, yiğitlik.
müstelzim: Lüzumlu, gerektiren. Mucib ve sebep. Bais olan. Bir şeyin lüzumunu
deruhde eden.
mütecâviz: Hücum eden, tecüvüz eden. Haddi aşan, geçen. Sataşan, saldıran. Sar-
kıntılık eden. Çok, fazla.
müteneffir: Nefret eden, tiksinen, sevmeyen. Aslâ hazmetmeyip çekinip kaçınan.
netîce-pezîr: Son bulmuş, neticelenmiş.
nizâm: Sıra, dizi, düzen. Dizilmiş olan şey, sıralanmış. İcaba göre yapılan ka-
nun. Bir kaideye binaen tertib olunmak ve ona binaen tertib olunduk-
ları kaide. Bir işin sebat ve kıyamına medar, sebep olan şey ve hâlet.
ra‘nâ: İyi, güzel, hoş, lâtif. Pür ve revnak olan.
rahne: Gedik, yarık. Gemilerin bordalarında veya su kesimlerinin altında
mermi isabetiyle veya herhangi bir te’sirle açılan delikler, yarıklar.
Yara. Bozukluk. Zarar.
rakīme: Yazılmış kâğıt. Mektub.
re’fet: Merhamet, acımak. Yüce.
re’y: Görüş, görmek, rey. Hüküm ve itikad. Kıyas etmek. Bir iş hakkında
söylenen söz, fikir.
ref ‘: Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma. Lağvetme, hükümsüz bırakma.
rezîn: Vakarlı, temkinli, ağır başlı, sağlam.
sâmî: Yüksek, yüce.
seniyye: Yüksek. Çok mühim ve kıymetli, âli olan.
sirâyet: Yayılmak, bulaşmak, geçmek.
sünûh: Çok düşünmeden akla ve kalbe gelen mânâ. Zuhur etmek. Vaki ol-
mak. Sözü kinâye ve târiz ile söylemek. Kolay olmak. Birini güçlüğe
düşürmek.
ta‘addî: Saldırma. Düşmanlık. Ezme. Şeriattan ayrılma. Tecavüz etme. Zul-
metme. Örf âdet ve mukavelenin hilâfına hareket etme.
taht: Yağma, talan, soygun, çapul.
tard: Sürme, kovma, uzaklaştırma. Mektebden veya vazifeden uzaklaştır-
ma. Hizmetten çıkarma.
te‘âlâ: “Nâmı büyük” anlamında olup, Allah’ın kudsiyet ve büyüklüğü için
hürmeten söylenir.
tedârük: Ele geçirmek. Edinmek. Hazırlamak. Araştırıp bulmak. Ardı ardına
erişip katılmak.
teksîr: Çoğaltmak, artırmak, çoğaltılmak.
terkīm: Rakamlamak, rakam koymak. Yazma. Yarma.
tesyâr: Gönderme, gönderilme.
turuk: Yollar, tarikler. Meslekler. Usuller.
ulûfe: Yeniçerilere ve sipahilere dağıtılan maaş.
urbân: Çöl Arapları. Aşiretler.
6. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 2: Evrak Örnekleri 239
vâfir: Bir çok, bol, çok.
vâreste: Affedilmiş. Halâs bulmuş, kurtulmuş. Rahat, serbest.
vaz‘: Koyma, konulma. Bırakmak. Atlamak. Tayin etme, belirtmek. Duruş,
hareket, tarz.
vech: Yüz, çehre, surat. Tarz, üslub. Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan.
Satıh. Ön. Alın. Cephe. Tarih. Suret. Sebeb. Semt. Cihet. Münasebet.
vesîm: Güzel yüzlü. Güzel çehre. Damgalı.
voyvodagân: Voyvoda, “reis, subaşı, ağa” gibi çeşitli mânalara gelen bir tabirdir.
Voyvodagân ise onun çoğuludur. Voyvodalık Osmanlılarda XVII. yüz-
yılda başlamıştır. Eyalet valileri ve sancak mutasarrıfları kendilerine
tevcih olunan eyalet ve sancakların bağlı kazalarına halkın isteğiyle yer-
lilerin ileri gelenlerinden birini voyvoda tayin ederlerdi.
vülât: Vâliler. Sâhib çıkanlar. Koruyan, muhafaza edenler.
vüzerâ: Vezirler.
zarûr: Mecburiyetle İster istemez. İhtiyarî olmayan, mecburî olan.
zımn: İç taraf. Maksad, gaye. Açıktan söylenmeyip dolayısıyle anlatılan.
Yusuf Paşa hazretleri altı yedi bin işe yarar askerle Halep’te miskinlik içinde kalmakta ve
cesareti kesin iken, Anza Arapları, Halep civarında Bağdat kervanını vurup yağmaladılar.
Onun gibi birkaç kervan dahi yağma ettiler. Kısaca, Asker-i Mansûre-i Şâhâne ve diğer,
yüce irade ortaya çıkacak mülkî nizamlar kararlaştırılıp gereği gibi sonuç buluncaya dek
hiç olmazsa 3.000 kadar Osmanlı askeri Halep’te ve 3.000 kadar Diyarbekir ve Rakka’da,
2.000 kadarı Adana’da ve bir o kadar Maraş’ta yerleştirilip istihdam edilmek gereklidir. Bu
durumda bu eyaletlerin Osmanlı askeri tarafından boşaltılması, çok sayıda sakıncaya se-
bep olacağı tasavvur edilmiş olduğu için, sadece uyarı amacıyla ifadeye teşebbüs olundu.
Eğer gerek duyulur ve uygun olursa, Babıâlî’ye arz ve takdim buyurmaları gerekmezse se-
çim yüksek zatlarının olduğu, beyan edilmesiyle damgası dostluk olan mektubu yazmaya
teşebbüs olundu. Kalan, sağlam seçim, insanlıkla arkadaş olan zatlarınındır efendim.
27 R. 1243 yılında.
(Mühür)
niyât: Niyetler.
nüfûz: Sözü geçer olmak, sözü dinlenmek. Vücudundan işleyip geçmek. İçine
alan.
penâh: Sığınma. Sığınacak yer. Dayandığı nokta.
re‘âyâ: Bir kimsenin emri altında bulunanlar. Bir hükümdar idaresi altında bulu-
nan halk. Hristiyan tebaa. Bütün halk.
revâbıt: Râbıtalar, bağlılıklar. Münasebetler. Düzenler, sıralar, tertibler.
sâdık: Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.
safvet: Sâfilik, temizlik, pâklık. Hâlislik.
seniyye: Yüksek. Çok mühim ve kıymetli, âli olan.
serî‘an: Çabuk, tez elden, acele.
sıdk: Doğru söz. Gerçeğe uygun olan. Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olma-
sı. Sözünde sâbit olmak.
şâhâne: Şah gibi, şaha yakışır bir surette.
şehr: Ay. 30 günlük zaman. Bir şeyi izhar etmek. Teşhir etmek.
tanzîm: Sıraya koymak. Sıralamak. Dizmek. Düzenlemek. Tertiblemek. Islah et-
mek. Manzum veya mensur olarak yazmak.
tarafeyn: İki taraf. İki nihayet. Dâvada karşılıklı iki hasım. Her iki taraf.
tasrîh: Belirtmek. Açık açık anlatmak. Zâhir ve ayân kılmak.
te’bîd: Ebedileştirme, sonsuzlaştırma.
teblîğ: Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek.
terakkub: Bekleme, gözetleme, yol gözleme. Ümit etme. Muntazır olma.
teyakkun: İyiden iyiye araştırıp şüphesiz tam olarak bilmek. Tam yakınlık hâsıl etmek.
va‘d: Söz verme. Söz verilen şey.
vâkı‘: Olan, düşen, konan. Mevcud ve var olan. Geçmiş olan, geçen.
vâzıh: Açık, ayan, âşikâr. Besbelli. Kapalı olmayan. Bir okunuşta mânâsı anlaşılacak ifâde.
vesâ’il: Vesileler. Sebebler.
vürûd: Geliş. Gelme. Vârid olma. Gelip yetişme.
zâhir: Görünen, âşikâr olan. Açık, belli, meydanda olan. Görünüşe göre. Şüphe-
siz. Suret. Dış yüz. Görünüş. Anlaşılan. Meğer.
zâyi‘: Elden çıkan. Kaybolan. Yitik. Zarar, ziyan.
zımn: İç taraf. Maksad, gaye. Açıktan söylenmeyip dolayısıyle anlatılan.
zimmet: Himayeyi te’min eden ittifak. Borç. Alâkalı. Uhde. Vicdan. Mes’uliyet, so-
rumluluk. Üst. Üstte olan şey. Koruma zorunda kalma.
Terim Sözlüğü
cizye-güzâr: Cizye, gayri müslimlerden alınan baş vergisidir. Din adamları, kadınlar ve
çocuklar bu vergiden muaftı. Cizye-güzâr ise “cizye veren” anlamına gelmekte olup, cizye
vermekle yükümlü gayri müslimleri ifade ederdi.
Der-sa‘âdet/Der-aliyye: Başkent demektir. Pâdişahın bulunduğu yer olması nedeniyle
İstanbul’a çeşitli isim ve sıfatlar yakıştırılmış ve bunların bir kısmı İstanbul adı yerine kullanıl-
mıştır. Der-sa‘âdet (: Mutluluk kapısı), Der-aliyye (: Yücelik kapısı), Âsitâne, Dârü’l-hilâfe, Dârü’s-
saltana, Dergâh-ı Sa‘âdet, Südde-i sa‘âdet vs. gibi isimler yaygın olarak kullanılmaktaydı.
evâmir-i aliyye: “Emr-i âlî” kelimesinin çoğuludur. Emr-i âlî, “padişah emri” anlamın-
da olarak neşredilen fermanlar için kullanılmıştır.
hatt-ı hümâyûn/şerîf: Padişah emrini içeren el yazısı. Diğer yazılardan ayırmak ve
saygı ifadesi olmak üzere “hatt-ı hümâyûn” veya “hatt-ı şerîf ” adı verilirdi. II. Mahmud’dan
sonra padişahlar belgeler üzerine hatt-ı hümâyûn yazmayı bırakmış, kendisine sunulan
konular hakkındaki görüş, emir veya onaylarını Mâbeyn Başkâtipliği aracılığı ile bildir-
mekteydiler. Bu tür belgelere “irâde-i seniyye” denilirdi.
6. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 2: Evrak Örnekleri 245
Memleketeyn: Eflâk ve Boğdan’a Osmalılar tarafından verilen isimdir. Kelime manası
“iki ülke” demektir.
murahhas: Tam yetkili delege. Görevlendirildiği konuda, devleti adına diğer yetkili
murahhaslar ile görüşmelere katılıp istediği gibi oy kullanma yetkisine sahip diplomat.
riyâset: Kelime, “reislik, bir işi idarede başta bulunmak, başkanlık” gibi anlamlara gel-
mektedir. Ancak daha çok “re’îsülküttâblık” görevi için kullanılır. Reisülküttâblık, Divân-ı
hümâyûn kâtiplerinin başında bulunan görevliye verilen isimdir. Divan-ı Hümâyun’dan çı-
kan fermanların müsveddesini hazırlamak, kontrollerini yapmak, Divan toplantılarında tez-
kireci katılmadığında yerine Divana sunulan arzuhalleri okumak başlıca görevlerindendi.
Dış ilişkiler önem kazandıkça, dışişleriyle ilgili görevleri daha çok ortaya çıkmıştır. Elçilerle
reisülküttabın temasta bulunması sebebiyle makamın önemi çok artmış ve 1836 yılında ya-
pılan bürokratik reformlar çerçevesinde ismi Hariciye Nâzırlığına dönüştürülmüştür.
sene-i Îseviyye: Batı’da kullanılan bugünkü kullandığımız Milâdî takvim sistemidir. Osmanlı
Devletinde resmî işlemler için iki takvim kullanılırdı. Biri ayın hareketlerini esas alan hicrî tak-
vim, diğeri ise güneş hareketlerine bağlı Rûmî/Mâlî takvimdir. Batı kaynaklı, anlaşma metinleri,
raporlar, mektuplar vs. gibi bazı belgelerde günün tarihi Milâdî takvimle de gösterilebiliyordu.
takrîr: Arapça “karâr” kelimesinden gelmektedir. “Yerleştirme, sağlamlaştırma, anlat-
ma” gibi anlamlar taşır. Bir işi yazılı olarak ilgili merci’e bildiren bir çeşit yazılı belgedir.
Padişah veya sadrıazama yazılabileceği gibi, alt makamlara da takrir yazılabilirdi. Tanzi-
mattan önce takrirler elkapsız, imzasız ve tarihsiz kaleme alınırdı. Daha sonra, bunlara
başlık, tarih ve imza konulmaya başlandı.
Terim Sözlüğü
Devlet-i aliyye: Osmanlı Devleti.
kapucıbaşılık: Saray-ı Bâb-ı Hümâyûn adı verilen dış kapısı ile orta kapısını bekleyen
kapı muhafızlarının âmirleridir. Bunların muhafaza görevinden başka protokol görevle-
ri de vardı. Sayıları devirlere göre değişmektedir. Fatih zamanında bir tane iken XVIII.
yüzyılda 150’yi bulmuştu. Bu kapıcılardan kıdem sırasına göre ilk 4 tanesi başkapıcıbaşı
rütbesinde idi. Başkapıcıbaşılardın da sayıları devirlere göre 2-9 arasında değişirdi.
kâşif: Mısır’da nâhiye veya kaza idarecilerine verilen ad.
Kölemen: Çerkes köleleri ve bunların neslinden Mısır’da ve Turablusgarb’ta oluşturu-
lan askerlerdir. Bunlar “Memlûk” adıyla da anılır.
küşefâ: Mısır’da nâhiye veya kaza idarecileri için kullanılan “kâşif” kelimesinin çoğulu. Kâşifler.
meclis-i mükâleme: Reisülküttab başta olmak üzere dışişleriyle ilgili Osmanlı Devleti temsil-
cileriyle yabancı devlet temsilcileri arasında yapılan resmî görüşmelerin yapıldığı toplantılardır.
serdâr-ı ekrem: Padişah adına ordunun komutanlığını üstlenerek sefere çıkan sad-
rıazama verilen ünvandır. Sonraları Osmanlı ordularını yöneten büyük başkomutanlara
serdar-ı ekrem denilmeye başlanmıştır.
sır kâtibi: Bâbıâli’den saraya gönderilen telhislerin mühürlerini açarak padişaha
takdim etmek, padişahın yazdığı hatt-ı hümâyunu mühr-i hümayunla mühürleyerek
Bâbıâlî’ye göndermekle görevli kişidir. Sonradan “Mâbeyn başkâtibi” adını almıştır.
silahşorluk: Silahşor, “silahla uğraşan” anlamına gelir. Önceleri bir sınıf silahlı askere,
çeşitli silahları kullanmaktaki ustalıkları sebebiyle verilen bir isimdi. Sonra yeniçeri ocağı
subaylarının bir kısmı için kullanılan tabir olmuştur. Padişahın yakın korumasını yapan
muhafızlar için için de kullanılmıştır.
METİNLER 2
la bu sûretde zâyi‘ olan mezkûr ilmühaber ba‘demâ yed-i âharda zuhûr eder ise amel ve
i‘tibâr olunmayarak battâlda hıfz olmak şartıyla merbût dîğer ilmühaber battâlda bi’l-hıfz
tevârîh-i merkūmeden i‘tibâren mûmâ-ileyh Beylikci Bey Efendi ve defterdârân hazerâtına
yevmî onar ve muhâsebeci-i mûmâ-ileyhim hazerâtına beşer kıyye gûşt ta‘yîn olundu-
ğunu mübeyyin Ağnâm Rûznâmçesi’yle Kurna Defterlerine ve Teşrîfât-ı Hümâyûn Def-
terlerine müceddeden ilmühaberleri tastîri iktizâ eylediği derkenâr olunarak mûcebince
Rûmili Mesârifât Muhâsebesine kayd olunup dîğer ilmühaberleri verilmekle ber-minvâl-i
muharrer keyfiyet ma‘lûm olmak içün Ağnâm Rûznâmçesi’ne dahi işbu ilmühaber verildi.
Fî 20 R. sene 1263.
(Mühür)
Terim Sözlüğü
ağnâm rûznâmçesi: İstanbul’da kesim için mezbahaya getirilen küçükbaş hayvanların ke-
sim ve dağıtım hesablarının tutulduğu daire.
âmedî hulefâsı: Bâbıâlî’de saray ile sadâret arasındaki yazışmaları yürüten büro olan
Âmedî kalemi veya odasında çalışan kâtiplere “halîfe” adı verilirdi. Bu kelimenin çoğulu
ise “hulefâ”’dır. Burada bulunan halîfeler Bâbıâlî’nin en tecrübeli ve yetişmişlerinden, özel-
likle de sadâret mektûbî kalemi halifelerinden seçilirdi.
âmedî odası: Bâbıâlî’de saray ile sadâret arasındaki yazışmaları yürüten büro. “Âmedî Ka-
lemi” adı da verilirdi. Âmirine Âmedî veya Âmedci denilirdi. Önceleri Reisülküttâb’a bağlıydı.
Reisülküttâblık, Hâriciye Nezâreti’ne çevrilince Âmedî ve Âmedî odası doğrudan sadrıazama
bağlandı. Burada bulunan kâtipler Bâbıâlî’nin en tecrübeli ve yetişmişlerinden seçilirdi.
Anadolu Defterdârı: XV. yüzyıla kadar bir başdefterdarlık varken, ülke toprakları
genişleyince, Rumeli ve Anadolu olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Rumeli defterdarı “baş-
defterdar” idi. Rumeli’deki haslar ve mukataalar başta olmak üzere buranın mâlî işleriyle
ilgileniyordu. Anadolu defterdârı da Anadolu’dakilere bakıyordu. Yavuz Sultan Selim za-
manında Arap ve Acem defterdarlığı kurulunca defterdar sayısı üçe çıktıysa da kısa bir
süre sonra kaldırılmıştır. XVI. yüzyılın ikinci yarısında bu eksikliği gidermek üzere Di-
yarbekir, Şam, Erzurum, Trablus ve Halep eyaletlerinin her biri için kenar defterdarlıkları
oluşturulmuştur. 1584 yılında Anadolu defterdarlığı Anadolu, Karaman ve Sivas kenar
defterdarlıklarına bölünmüştür. Rumeli defterdarı şıkk-ı evvel, Anadolu defterdarı şıkk-ı
sânî adıyla da anılırdı.
Anadolu mesârifât muhâsebesi: Tanzimatın ilanından sonra yeni getirilen vergi
sisteminin uygulanması için Mesarıfat Muhasebeciliğinde Tanzimat odası kurulmuştu.
İşlerin yoğunluğundan dolayı bu oda yeni bir düzenleme yapılarak Anadolu ve Rumeli
mesarifat muhasebeciliği olarak ikiye ayrılmıştı. Anadolu, Rumeli ve adalarda Tanzimatın
uygulandığı yerlerin memur, mazul maaş, masraf muhasebe ve evrakıyla ilgileniyordu.
Maliye Nâzırına bağlı olarak çalışırdı. Sonradan Tahsîlât odası adıyla bir oda oluşturula-
rak tahsilat görevinin bir kısmı buraya devredilmiştir.
Anadolu vâridât muhâsebesi: Tanzimatın ilanından sonra mâlî teşkilattada önemli
değişiklikler yapılmıştır. Maliye nezaretinin işlerinin yoğunluğu dolayısıyla işlerin hafifle-
tilmesi için nezarete bağlı olarak 1840 yılında Anadolu ve Rumeli için de ayrı ayrı vâridât
muhasebeciliği kurulmuştur. Maliye nazırının yürütmekte olduğu sancak ve eyaletlerden
gelen poliçelerin kabulü, nakitlerin hazineye teslimi, eski alacakların tahsili gibi işler bu
dairelere devredilmişti.
beylikçilik: Beylikçi, Divan-ı hümayun kaleminin âmiridir. Reisülküttaba bağlı olarak
çalışır. Divan-ı hümayundan çıkan maliye ile ilgili olmayan fermanlar burada kaleme alı-
nırdı. Çeşitli görev beratları ve dışişleri ile ilgili yazılar da beylikçinin idaresindeki Beylik
(Divan) kalemindeki katipler tarafından yazılır, beylikçinin kontrolünden geçerdi. Reisül-
küttablık Hariciye nezaretine çevrilince, beylikçilik doğrudan sadarete bağlanmıştı.
6. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 2: Evrak Örnekleri 257
derkenâr: Kenarda bulunan, şerh. Bir sayfanın kenarına çıkarılan yazı. Bir resmî ev-
rakta, çeşitli daireler tarafından, konu hakkında aynı evrağın boş kısımlarına, kendi daire-
lerindeki kayıtların özeti veya konu hakkındaki görüşlerini arz ettikleri ek açıklamalardır.
hâriciye müsteşârlığı: Reisülküttaplık 1836 yılında hariciye nezaretine çevrildiğinde
nazıra yardımcı olmak üzere müsteşarlık makamı kurulmuştur. Ancak 1842 yılında gerek-
sizliği düşünülerek lağvedildi. Hariciye nezaretinde iş yoğunluğu sebebiyle 1854 yılında
yeniden oluşturulmuştur.
ilmühaber: Bir daireden diğer daireye, her hangi bir konu, bir karar veya hükmü bil-
dirmek için yazılan belgelerdir. Kesin bir hükmü veya kararı, bir göreve yapılan tayini
bildirmek; ilgili dairenin ferman, mülkname, buyruldu, mektup vs. gibi bir belgeyi düzen-
lemesi için; kalemler arasında bir kalemden bir kaleme bilgi vermek amacıyla yazılırlardı.
Para, evrak vs. teslim olunduğunu gösteren ve bunları getiren adamın eline verilen pusu-
laya da ilmühaber adı verilirdi.
kıyye: bk. vukıyye.
kurna defterleri: İstanbul’da mezbahada kesimi yapılan küçükbaş hayvanların kayde-
dildiği defter.
Mâlikâne Muhâsebeciliği: Mâlikânelerin kayıtları ve işleri eshâm muhâsebeciliği ta-
rafından yürütülmekteydi. Tanzimatla birlikte Malikâne Muhâsebeciliği adıyla bir kalem
kurularak bu işler buraya devredilmişti. Ancak 1853 yılında Esham Muhâsebeciliği tekrar
kurulmuş ve bu kalem lağvedilmiştir.
mektûbî hulefâsı: Sadrıazamın yazışmalarını yürüten sadâret mektubî kalemindeki
kâtiplere halîfe adı verilirdi. “hulefâ” kelimesi ise “halîfe”nin çoğuludur. Sâdaret mektup-
çusunun idaresindeki bu hulefânın başında bulunan kıdemli kâtibe “baş halife” anlamın-
da “ser-halîfe” ismi verilirdi.
mektûbî ser-halîfesi: Sadrıazamın yazışmalarını yürüten sadâret mektubî kaleminde-
ki kâtip buraya alınırken Bâbıâlî’deki yetişmiş kâtiplerden seçilerek alınırdı. Bunlara halîfe
adı verilirdi. Sâdaret mektupçusunun idaresindeki bu kâtiplerin başında bulunan kıdemli
kâtibe “baş halife” anlamında “ser-halîfe” ismi verilirdi.
takrîr: Arapça “karâr” kelimesinden gelmektedir. “Yerleştirme, sağlamlaştırma, anlat-
ma” gibi anlamlar taşır. Bir işi yazılı olarak ilgili merci’e bildiren bir çeşit yazılı belgedir.
Padişah veya sadrıazama yazılabileceği gibi, alt makamlara da takrir yazılabilirdi. Tanzi-
mattan önce takrirler elkapsız, imzasız ve tarihsiz kaleme alınırdı. Daha sonra, bunlara
başlık, tarih ve imza konulmaya başlandı.
teşrîfât defterleri: Saray ve Bâbıâlî’de yapılan merâsimlere katılan devlet görevlileri
ve davetlilerin protokol sıraları ve uymak zorunda oldukları protokol kuralları teşrifat
defterleri adı verilen defterlerde yazılıydı. Bu defterlerin oluşturulması, saklanması ve me-
rasimlerde bunlara uyulmasınının sağlanması teşrifatî efendinin görevlerindendi.
teşrîfât: Resmî kabul ve ziyaretlerdeki kabul merasimi. Protokol. Resmî toplantı ve
törenlerde devlet ricâli ve görevlileri ve diğer davetlilerin bulunacakları sıra ve düzen. Bu
törenlerin organizasyonu teşrîfâtçı veya teşrîfatî adı verilen yüksek rütbeli bir görevli tara-
fından yapılırdı. Devlete ait bütün protokolü, elindeki bulunan kanun ve düzenlemelerin
bulunduğu defterlere göre yönetirdi.
teşrîfâtî odası: Bâbıâlî’de bulunan teşrîfâtçının idâresindeki kalemdir. Saray ve
Bâbıâlî’deki merasimlerin organizasyonu ve protokol kurallarına göre yürütülmesini teş-
rifatçı ve teşrifat odasındaki yardımcıları yürütürdü.
vukıyye: “Okka”, “kıyye”, “vakıyye” gibi adlarla da anılan bir ağırlık ölçüsüdür. Çeşitli
bölgelerde küçük farklılıklar olmakla birlikte genellikle 400 dirhem (1300 gram) ağırlı-
ğındaydı.
258 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
ramak: Hayat kalıntısı, ancak nefes alacak kadar vücutta kalan hayat. Pek az şey.
rû’yet: Görmek, bakmak. İdare etmek. Göz ile veya kalb gözü ile görmek.
Akıl ile müşahede derecesinde bilmek, idrak etmek, tefekkür etmek,
düşünmek. Araştırmak.
sâdır: Sudur eden, çıkan, meydana gelen.
sahîh: Gerçek, doğru. Hâlis, kusursuz, ayıpsız.
sâmî: Yüksek, yüce, refi’.
sarâhaten: Açık ve sarih olarak. Açıktan açığa.
sâye: Gölge. Himaye, sahip çıkma, koruma. Muavenet, yardım.
sedd-i ramak: Ölmeyecek kadar şeyle geçinme.
tab‘: Tabiat. Karakter. Damga basmak. Mühür basmak. Kitab basmak. Mühür.
tahaffuz: Korumak, sakınmak. Kendini muhafaza etmek. Barınmak.
tebeyyün: Belli olmak. Sabit olmak. Görünüp anlaşılmak.
tedârük: Ele geçirmek. Edinmek. Sağlamak. Hazırlamak. Araştırıp bulmak.
Ardı ardına erişip katılmak.
telef: Yok olmak. Ölmek. Zâyi olmak. Boş yere harcamak.
tesviye: Seviyelendirme. Düzleme. Beraber etme. Denkleştirme. Bir sonuca
bağlama.
tevârüd: Vârid olma, gelme. Yetişme, vâsıl olma. Arka arkaya gelmek.
tezkire: Pusula. Herhangi bir iş için izin verildiğini bildirmek üzere alınan
resmî belge. Bazı meslek sahipleri için yazılan, o şahsın şahsî ve
meslekî durumu hakkında bilgi. Biyografi.
vâye: Nasib, kısmet, behre.
vaz‘: Koyma, konulma. Bırakmak. Atlamak. Tayin etme, belirtmek. Duruş,
hareket, tarz.
veliyyü’l-emr: Âmir. Emir veren. Emir sahibi.
yed: El. Kuvvet, kudret, güç. Yardım. Vasıta. Mülk.
zâbit: Askere kumanda eden rütbeli asker. Kuvvetli, yavuz. Zabteden. Baş-
kalarını zabtedip idare etmeğe memur olan. Subay. Yönetici.
zuhûr: Meydana çıkmak. Ansızın meydana gelmek. Baş göstermek. Görünmek.
METİNLER 3
(BOA, Y.PRK.ŞH. nr. 3/66)
6. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 2: Evrak Örnekleri 265
(BOA, Y.PRK.ŞH. nr. 3/66)
Şehremaneti
Kâğıthâne mesîresindeki bataklığın imlâsı hakkında şeref-sâdır olan irâde-i seniyye-i
cenâb-ı hilâfet-penâhîleri mantûk-ı âlîsine tevfîkan derhal ameliyât-ı lâzimeye mübâderet
ve şoselerin ikmâl-i inşâ’âtı esbâbı istihzâr olunmakla berâber derenin tathîrâtına ve
kenâr divarlarının inşâ’âtına ve köprülerinin ta‘mîrâtına dahi mübâşeret edilmişdir. Dün-
ki gün bi’z-zât mahall-i mezkûra azîmetle nezâret-i muktaziye icra kılınmış ve Silahdâr
ve Hazret-i Hâlid tarikının mu‘âyenesinde ol tarafta evvelce mevcûd olan tarîk kâmilen
mahv olmuş bir dereceye geldiği ve hattâ Silahdarağa Köprüsü’ne mümted olan kaldırı-
mın ekser mahalli harâb olduğu gibi bir kısmını dahi derenin suları tahrîb ederek köprü-
ye yakın olan kısmı nâ-kābil-i ta‘mîr bir hâle vâsıl olduğu ve araba ile mürûr şöyle dur-
sun hayvanlar bile müşkilât-ı azîme ile mürûr eyledigi görülmüşdür. İşbu tarikın dahi der-
hal ta‘mîri ve îcâb eden mahallerinin tecdîdi esbâbına teşebbüs olunmuş ise de Silahda-
rağa Köprüsü’ne yakın olup suyun tahrîb eylediği yolun ne ta‘mîri ve ne de tecdîdi müm-
kin olmadığından tarîk-ı mezkûrun tebdîl-i istikāmetine fennen lüzûm-ı sahîh görülmüş
ve on metre arzında müceddeden inşâ olunacak tarikın çayır derûnuna isâbet edüp bu da
Hazîne-i Hâssa-i Şâhânelerine â’id bulunmuş olduğundan ve başka çâre ve imkân dahi bu-
lunamadığı gibi yapılacak tarîkin havâlîde pek çok bir şey olmadığından mezkûr çayırdan
tarîka kifâyet edecek mikdâr ihsân buyurulduğu takdîrde hemen inşâ’âta müsâra‘at kılına-
cağı ma‘rûzdur.
Fi 14 Şa‘bân sene [1]308
Abd-i Memlûkleri
Rıdvan
mantûk: Bir sözün nutuk hâlinde, söz sahasında üzerine delâlet ettiği şey. Söz,
nukut, mânâ, mefhum.
memlûk: Köle. Kul. Esir. Bende. Hizmetkâr. Birinin malı olan.
mezkûr: Zikri geçen. Zikredilmiş. Evvelce bahsi geçmiş olan.
muktazî: Lüzumlu olduğu taayyün etmiş, anlaşılmış. İktiza eden. Gerekli.
Lâzım.
mübâderet: Bir işe hemen girişme, başlama.
mübâşeret: Bir işe girişmek. Bir işe başlamak. Karşılaşmak. Başlamak ve devam
etmek. Temas etmek, dokunmak.
müceddeden: Yeni baştan. Yeni ve mücedded olarak.
mümted: Uzayan. Sürekli, devamlı. Uzanmış, çekilmiş, imtidâd etmiş.
mürûr: Geçmek, gitmek. Bir taraftan girip öteden çıkmak. Sona erme, nihâyet
bulma.
müsâra‘at: Teşebbüs, girişme. Sür’at ve acele etme.
müşkilât: Zorluklar, çetinlikler.
nâ-kābil: Mümkün olmayan. Kabil olmayan. Câhil, kabiliyetsiz.
penâh: Sığınma. Sığınacak yer. Dayandığı nokta.
sâdır: Sudur eden, çıkan, meydana gelen.
tarîk: Yol. Tarz, usûl. Vâsıta. Meslek.
tathîrât: Temizlikler.
tecdîd: Yenileme. Yenilenme. Tazelenme.
tevfîkan: Uygun olarak. Uyarak.
vâsıl: Ulaşan, erişen, kavuşan.
lar ise de küffârın verâsından üç beş tabur-ı imdâdî dahi görünmüş olduğundan bu def ‘a
bu kadar inâyet-i İlâhiyye’ye kanâ‘atle avdet olunması münâsib görüldüğünden Asâkir-i
Mansûrenin karye-i mezkûreye avdetine kadar müşârün-ileyhimâ hazerâtıyla mahall-i
ma‘rekede tevakkuf ve şühedâ ve yaralular arabalara irkâb ve ordu-yı hümâyûna gönderi-
lüp karye-i mezkûrenin istihkâmâtı dahi tanzîm birle ahşama karîb orduya avdet olunmuş-
dur. Yevm-i mezkûrede hâsıl olan sürûr-ı çâkerânem müddet-i ömrümde vukū‘ bulmuş
olmadığından sâye-i şâhânede himem-i aliyyeleriyle böyle hıdmet-i mûcibü’l-mefharetde
bulunduğumdan uhde-i rakīme-i farz-ı ayn olup me’lûf olduğum du‘avât-ı hayriye-i
hazret-i hilâfet-penâhînin tekrârına muvâzab olmuşdur. Hemân cenâb-ı Hayrü’n-Nâsırîn
ve Mucîbü’s-Sâ’ilîn Habîb-i Ekremi hürmetine ümmet-i Muhammed mansûr u muzaffer
ve Moskov keferesini makhûr u münhezim eyleye. Âmîn, bi-hürmeti Seyyidü’l-Mürselîn.
Muhârebe-i mezkûrede otuz kırk kadar şehîd ve yetmiş seksen kadar Asâkir-i Mansûre
ve sâ’ir sunûf-ı askeriyyeden dahi kezâlik yetmiş seksen kadarı mecrûh olmuş oldu-
ğu ve küffâr-ı hizlân-karînden helâk olan bi’l-müşâhede tahmîn-i çâkerânem üç yüzden
ziyâdedir. Ve bir top ve üç aded cebehâne arabası mühimmâtıyla ve on kadar esîr alınmış
idüği ma‘lûm-ı veliyyü’n-ni‘amîleri buyuruldukda fermân hazret-i men-lehü’l-emrindir.
Şühedâ ve yaralunun mikdârı tahmînî yazılmış ise de şimdiye kadar tahkīk olunan
şühedâ yüze ve yaralular ikiyüze ve esre giriftâr olanlar altmış nefere bâliğ olmuş oldu-
ğu ve yaralulardan yetmiş iki neferi Asâkir-i Mansûre’den mâ‘adâsı sünûf-ı sâ’ireden ve
sünûf-ı şühedânın dahi bundan böyle mikdârı ba‘de’t-tahkīk iş‘âr olunacağı ma‘lûm-ı
veliyyü’n-ni‘amîleri buyuruldukda fermân hazret-i men-lehü’l-emrindir.
Fî 8 S. sene [12]44.
(Mühür)
Özet
Rik‘a yazısı ile oluşturulan belgeleri okuyabilmek Arşiv belgelerini okuyup anlayabilmek
1 3
Son dönem Osmanlı arşiv belgelerinde büyük ölçü- Ünite içerisinde birbirinden farklı çeşitli belge örnek-
de rik‘a yazısı kullanılmıştır. Bu ünitede rik‘a ile yazıl- lerine yer verilmiştir. Bu örnekler Osmanlı arşiv bel-
mış çeşitli belgeler işlenmiştir. Üniteyi dikkatlice takip gelerinin şekil ve dil özellikleri hakkında sizi bilgilen-
edip yeterince çalıştığınızda rik‘a yazılı belgeleri oku- direcektir.
makta zorlanmayacaksınız.
Kendimizi Sınayalım
1. “Anza urbânı Haleb’in civârında Bağdâd kârbânını urup 6. “kuyûddan müstefâd olduğu üzere mûmâ-ileyh Rif ‘at
gārât eylediler. Ve ana ………… birkaç kârbân dahi yağma Bey hazretlerine altmış bir senesi Şubat ibtidâsından i‘tibâren
eylediler.” cümlesinde boş bırakılan yeri aşağıdakilerden yevmiye dört vukıyye lahm tahsîs buyurulmuş.” cümlesinin
hangisi en uygun şekilde tamamlar? günümüz Türkçesini tam ve doğru çevirisi aşağıdakilerden
a. vülât hangisidir?
b. mümâsil a. Kayıtlardan yararlanıldığına göre, merhametli Rif ‘at
c. tesyâr Bey hazretlerine [12]61 yılı ortasından itibaren gün-
d. rahne lük dört okka et ayrılmıştır.
e. sünûh b. Kayıtlardan yararlanıldığı üzere, yücelik sahibi Rif ‘at
Bey hazretlerine, [12]61 yılı Şubat ortasından itiba-
2. Aşağıdaki kelime-ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi ren günlük 4 okka et verilmiş.
yanlıştır? c. Kayıtların belirttiğine göre Rif ‘at Bey hazretlerine
a. ta‘addî: saldırma, düşmanlık, zulmetme [12]61 yılı Şubat başlarından itibaren günlük 4 okka
b. mess: yapışmak, değmek, dokunmak et ayrılmış.
c. zımn: yayılmak, bulaşmak, geçmek d. Kayıtlardan yararlanıldığı üzere Rif ‘at Bey hazretle-
d. vâfir: bol, birçok, çok rine [12]61 yılı Şubat başından beri günlüğü 4 okka
e. vesîm: güzel yüzlü, güzel çehre. damgalı olarak et tahsis buyurulmuştur.
e. Kayıtlardan yararlanıldığı üzere adı geçen Rif ’at Bey
3. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi hazretlerine [12]61 yılı Şubat başından itibaren gün-
yanlıştır? lük 4 okka et tahsis buyurulmuştur.
a. musarrah: açıklanmış, izah edilmliş, âşikâr
b. mürûr: geçmek, gitmek, sona erme, son bulma 7. “Yevm-i mezkûrede hâsıl olan sürûr-ı çâkerânem
c. kâffe: hep, bütün, cümle. müddet-i ömrümde vukū‘ bulmuş olmadığından sâye-i
d. müverrah: ebedîleştirme, sonsuzlaştırma şâhânede himem-i aliyyeleriyle böyle hıdmet-i mûcibü’l-
e. revâbıt: râbıtalar, bağlılıklar, münâsebetler mefharetde bulunduğumdan…” ifadesinin günümüz Türkçe-
sine tam ve doğru çevirisi aşağıdakilerden hangisidir?
4. “teshîr” kelimesinin anlamı aşağıdakilerin hangisinde a. Bu gün elde edilen, oldukça büyük sevincim, ömrüm
doğru olarak verilmiştir? boyunca meydana gelmiş olmadığından, padişahın
a. zabt etme, hâkim olma, zorla ele geçirme yüksek lütuflarıyla, böyle övünç gerektiren hizmette
b. belirtme, açıkca anlatma, ispat etme bulunduğumdan
c. satım, satış b. Belirtilen günde elde edilen kula yakışır sevincim,
d. istek, istenilen şey, alacak ömrüm süresince meydana gelmiş olmadığından,
e. daha önce, daha ileri, daha mühim padişahın korumasında, yüksek lütuflarıyla böyle
övünç gerektiren hizmette bulunduğumdan …
5. Aşağıdakilerin hangisinde kelimeler birlikte ve doğru c. Bu günde elde edilen eksiksiz sevincimi, ömrüm
olarak verilmiştir? boyunca yaşamadığımdan, padişahın korumasında,
a. bend – nezd yüksek lütuflarıyla böyle övünç gerektiren hizmette
b. ibtidâr – muharrer bulunduğumdan …
c. i‘tâ – iş‘âr d. Belirtilen günde elde edilen kula yakışır sevincim,
d. merkūm – mûmâ-ileyh ömrüm süresince meydana gelmediğinden, padişa-
e. müte‘allık – muktezâ hın yüce lütuflarıyla, böyle yüce bir hizmette bulun-
duğumdan …
e. Anılan günde yaşanılan büyük sevincim, ömrümde
meydana gelmiş olmadığından, padişahın koruma-
sında, yüksek lütuflarını kazanmak için onur verici
hizmette bulunduğumdan …
274 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
B) Metnin Bugünkü Dile Çevirisi iş‘âr: Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek.
Değersiz kullarının arzıdır ki, fecâyi’: Belâlar, musibetler, felaketler, facialar.
Yüce bilgilerine sunulduğu üzere, Avusturya Devleti tarafın- merkūmân: Yazılmışlar. Adı geçenler. Rakamla gösteril-
dan istenen hekimler ve eczacıların yol paralarıyla bazı ilaçla- mişler. Sayılmışlar.
rın parası 20919,5 ve Londra’dan Parise gelmiş olan Kimyager kesân: Adamlar. İnsanlar. Kişiler.
Derviş Efendi kullarının maaş ve diğer masrafları 9230 kuruş taharrî: Aramak. Araştırmak. İncelemek. Araştırılmak.
ki, toplam 30149,5 kuruşa ulaşmış olduğunu bildirmek üzere tevkîf: Alıkoyma, tutma. Hapis olarak bekletme.
gelen poliçeleri, kerameti bol padişah hazretlerinin görmesi Vakfetme.
için yüksek taraflarına gönderilmiştir. Bundan sonra dahi, muktezâ: Lâzım getirilmiş. Lüzumuna binaen isten-
adı geçen efendiye maaş olarak aydan aya 354 Frankın o taraf- miş. İcab eden. Lâzım gelen.
ta olan ortağı eliyle gönderilmesi konusu devletli Fethi Paşa ma‘delet: Adalet etmek. Hak ile hükmetmek. Adalet yeri.
hazretlerinin bu kez Eliyon adlı bezirgâna gelen mektubunda sudûr: Olma, meydana gelme. Çıkma. Sâdır olma.
bildirilmiştir. Bu meblağ sıradışı olmayan masraflardan ol- celîl: Celâlet ve celâdet sâhibi. Azîm, mertebesi
duğundan benzerleri gibi Mansure Hazinesi’nden verilmekle yüksek.
bu maaşın aydan aya o taraftan verilmesi şeklinin uygulan- veliyyü’l-emr: Âmir. Emir veren. Emir sahibi.
ması, dünyanın koruyucusu olan hükümdarın yüce iradesine C) Metnin Bugünkü Dile Çevirisi
uygun ise, gereken emri yazılıp, anılan maaş ilgili durumun Dün sabah Karaköy’den geçmekte olan İranlı bir kahveci
adı geçen bazergana tenbih edileceği konusu yüce bilgilerine ile Mari adlı kadının başlarına, paskalya münasebetiyle atı-
sunulduğunda emir ve ferman, hüküm sahibinindir. lan silahların kurşunlarının isabet etmesiyle her ikisinin de
yaralandığı ve bunlardan Mari’nin bu yara nedeniyle vefat
Sıra Sizde 2 ettiği kanun memurlarının jurnallerine dayanarak İstanbul
A) Merkez Kumandanlığından bildirilmiştir. Daha başka yer-
Dün sabâh Karaköy’den geçmekte olan İrânî bir kahveci ile lerde de böyle kurşunla silah atıldığı arzedilenler içerisinde-
Mari nam kadının başlarına paskalya münâsebetiyle atılan dir. Yortu vesilesiyle silah atılarak çeşitli facialara sebebiyet
silâhların kurşunları isâbet etmesiyle her ikisinin mecrûh verilmesi asla uygun görülmeyeceğinden adı geçenlerin ya-
olduğu ve bunlardan Mari’nin müte’essiren vefât eyledi- ralanması ve vefatına sebep olan kimselerin araştırılması ve
ği kānûn me’mûrlarının jurnallerine atfen ve Dersa‘âdet tutuklanmasıyla hak ve adaletin gereğinin yerine getirilmesi,
Merkez Kumandanlığından arz ve iş‘âr kılınmış ve daha çıkmakla şeref veren, hilâfetin sığınağı yüce padişah irade-
ba‘zı mahallerde böyle kurşunla silâh atıldığı dahi cümle-i sinin gereğindendir. O konuda emir ve ferman emir sahibi
ma‘rûzâtdan bulunmuş olup Yortu vesîlesiyle silâh atılarak hazretlerinindir.
bir takım fecâyi‘e sebebiyet verilmesi aslâ câ’iz olamayacağın- 22 Safer 1324, 3 Nisan 1322 senesinde (yazılmıştır).
dan merkūmânın mecrûhiyet ve vefâtına sebeb olan kesânın Ser-Kâtib-i Hazret-i Şehriyârî
taharrî ve tevkīfiyle muktezâ-yı hakk ve ma‘adeletin îfâsı Tahsin kulları.
şeref-sudûr buyurulan irâde-i seniyye-i hilâfet-penâhî îcâb-ı
celîlinden olmağla ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyü’l- Sıra Sizde 3
emrindir. A)
Fî 22 S. sene [1]324, Fî 3 Nisan sene [1]322. Amasya’da zuhûr iden kolera illetinden dolayı tedâbîr-i ta-
Ser-kâtib-i Hazret-i Şehriyârî haffuziyyeye ne vechile teşebbüs olunduğu ifâdesine dâ’ir
Bende vârid olan bir kıt‘a tahrîrâtınız ve ol bâbda olan i‘lâm-ı şer‘î
Tahsîn ve jurnal me’âlleri ma‘lûmumuz olarak keyfiyyet sa‘âdetlü
B) Metne Âit Sözlük: hekîmbaşı efendi hazretleriyle lede’l-muhâbere teşeb-
mecrûh: Yaralı. Yaralanmış. büs olunan usûl muvâfık-ı hâl ve maslahat olup mahall-i
müte’essir: Te’sir altında kalmış. Acımış yahut sevinmiş. mezkûrda üç nefer tabîb bulunduğu ve illet-i mezkûre dahi
Hissiyatına dokunmuş. Üzüntülü. hiffet bulmakda idüği müfâd-ı iş‘ârdan anlaşılarak dîğer tabîb
jurnal: önceleri gazete ve rapor mânasına kullanılır- i‘zâmına hâcet olmadığı cevâben iş‘âr olunmuş ve tedâbîr-i
ken sonradan “hükümete ihbar” gibi olan alay- îcabiyyenin icrâsına vâki‘ olan ikdâm ve gayretiniz vazîfe-i
lara denilmeğe başlandı. İhbar, şikâyet, polis zimmet-i me’mûriyyete muvâfık olarak mûcib-i mahzûziyyet
raporu. İnsanı kötüleyerek verilen haber veya olmuş olmağla ifâde-i hâl siyâkında şukka.
rapor.
6. Ünite - Rik‘a Yazısı ile Metinler 2: Evrak Örnekleri 277
B) Metne Âit Sözlük: bulunduğu ve adı geçen hastalığın da hafiflemekte olduğu
zuhûr: Meydana çıkmak. Ansızın meydana gel- ifade edilen yazıdan bildirimden başka tabip gönderilmesine
mek. Baş göstermek. Görünmek. ihtiyaç olmadığı cevap olarak bildirilmiştir. Gerekli önlem-
illet: Esas sebeb. Vesile. Hastalık, maraz, dert, lerin alınmasına, gösterilen çaba ve gayretiniz üzerinizdeki
sakatlık. Mûcib, maksad, gaye. memurluk görevine uygun olarak memnuniyete sebep olmuş
tahaffuz: Korumak, sakınmak. Kendini muhafaza olmakla durumun ifadesi konusunda tezkire.
etmek. Barınmak.
i‘lâm: Bildirmek. Belli etmek. Anlatmak. Mahke-
me hükmünü bildiren resmi karar yazısı. Yararlanılan Kaynaklar
jurnal: Önceleri gazete ve rapor mânasına kul- Ferid Devellioğlu. (1970). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
lanılırken sonradan “hükümete ihbar” Lugat, Ankara.
gibi olan hâdiselere denilmeğe başlandı. Mehmet Zeki Pakalın. (2004). Osmanlı Tarih Deyimleri ve
İhbar, şikâyet, polis raporu. İnsanı kötü- Terimleri Sözlüğü (I,II,III). Ankara.
leyerek verilen haber veya rapor. Mübahat S. Kütükoğlu. (1994). Osmalı Belgelerinin Dili
keyfiyyet: Bir şeyin esâsı ve iç yüzü. Nasıl olduğu ci- (Diplomatik). İstanbul.
heti. Kalite. Madde. Necdet Sakaoğlu. (1985). Tanzimattan Cumhuriyete Tarih
lede’l-muhâbere: aberleşme sırasında, haberleşmede. Sözlüğü (Deyimler-Terimler). İstanbul.
muvâfık: Uygun. Yerinde. Denk.
maslahat: İş, mes’ele. Sulh yolu. Fayda, maksad, key-
fiyet.
hiffet: Hafiflik. Onurlu ve vakarlı olmamak.
Temkinsizlik. Akılsızlık. Hoppalık.
mufâd: Sözün ifade ettiği mâna. İfade edilen. Her-
hangi bir vesile ile kazanılmış menfaat.
iş‘âr: Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek.
i‘zâm: Göndermek. Yollamak.
vâkı‘: Olan, düşen, konan. Mevcud ve var olan.
Geçmiş olan, geçen.
ikdâm: Gayret ve sebat ile çalışmak. İlerlemeye gay-
ret etmek. Devamlı çalışmak. İlerlemek.
zimmet: Himayeyi te’min eden ittifak. Borç.
Alâkalı. Uhde. Vicdan. Mes’uliyet. Üst.
Üstte olan şey. Koruma zorunda kalma.
muvâfık: Uygun. Yerinde. Denk.
mûcib: İcâb eden, lâzım gelen. Bir şeyin peydâ
olmasına vesile ve sebep olan. Gereken.
Gerektiren, lâzım gelen.
mahzûziyyet: Mahzuzluk, hoşlanma, hoşa gitme.
siyâk: Söz gelişi, ifade tarzı. Üslub, tarz, yol. Sür-
mek, sevk.
şukka: Parça. Kâğıt veya kumaş parçası. Küçük
tezkere.
C) Metnin Bugünkü Dile Çevirisi
Amasya’da ortaya çıkan kolera hastalığından dolayı koruma
önlemlerine ne şekilde girişimde bulunulduğunun ifadesine
dair gelen bir adet yazınız ve o konuda olan kadı ilâmı ve
jurnal mealleri malumumuz olmuştur. Durum saadetli he-
kimbaşı efendi hazretleriyle haberleşilerek, teşebbüs olunan
usul işe ve duruma uygun olup bu mahalde üç adet tabip
7
OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ-II
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Ta‘lik yazıyı ve bu yazı ile düzenlenen metinleri okuyabilecek,
Ta‘lik yazıyla kaleme alınan sicilleri okuyabilecek,
Osmanlı mahkemelerinin işleyiş tarzını açıklayabilecek,
Kelime haznenizi geliştirebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Ta‘lik Yazı • Arşiv Vesikaları
İçindekiler
• GİRİŞ
Ta‘lik Yazısı ile Metinler 1:
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II Defterlerden Örnekler • METİNLER 1
• METİNLER 2
Ta‘lik Yazısı ile Metinler 1:
Defterlerden Örnekler
GİRİŞ
Kitabınızın bu ünitesinde Osmanlı paleografyasında önemli bir yeri olan ta‘lik yazıyı ve
bu yazı ile düzenlenen kadı sicillerini tanıyacaksınız. Ta‘lik, İran kaynaklı bir yazı olup
İranlı ilim adamlarına göre tevkî, rika ve nesih yazılarının kaynaştırılmasıyla meydana ge-
tirilmiştir ve oluşumunda, yılankavî (Dolambaçlı, dolanarak giden). harflere sahip Pehlevî
ve Avestan alfabelerinin de rolü olmuştur. Bununla beraber, kûfî ile Pehlevî veya sülüs
ile kûfînin birleşiminden doğmuş olduğuna dair görüşler de vardır. Ta‘lik bazı yazarlarca
aklâm-ı sitteye (Arap yazısının gelişimi sonucunda ortaya çıkan aklâm-ı sitte, bir kısmı
birbirinden tamamen farklı karakterde, bir kısmı ise sadece kalınlık incelik farkı olan altı
cins yazıdan meydana gelmiştir. Bunların şekil özellikleri yanında kullanma alanları da
farklıdır.) katılarak yazı çeşidi yediye çıkarılmış, bazılarınca da tevkî kalemi sülüs ve nesi-
he bağlanarak yine altı kalem kabul edilmiştir.
XI. Yüzyılda ortaya çıkan bu yazıya, harflerinin asılı gibi görünüşü dolayısıyla “ta‘lik”
adı verildiği söylenir. Ta‘lik yazı İran’da yazışmalar, kitaplar ve divan kayıtlarında kullanıl-
mış; XIII. Yüzyılda nihai şeklini almıştır. Ta‘lik’in süratli yazılmasından şikeste ta‘lik doğ-
muş ancak XVI. Yüzyılda nesta‘likin ortaya çıkıp yayılışıyla bu yazı önemini kaybetmiştir.
“Nesh-i ta‘lik”, “nesh-ta‘lik”, fakat daha çok bunlardan bozma olarak “nesta‘lik” adlarıyla
anılan bu yazı, isminden de kolayca anlaşılacağı üzere nesih ve ta‘lik yazılarının birleşti-
rilmesiyle ortaya çıkmıştır.
Osmanlılar da bu yazıyı benimseyerek, kısaca “ta‘lik” demiş ve mükemmel örnek-
ler meydana getirmişlerdir. Ta‘lik Osmanlılarda, Fatih Sultan Mehmed devrinde İranlı
sanatkârların Osmanlı sarayına getirilmelerinden itibaren görülmeye başlamış ve en mü-
kemmel şeklini XIX. yüzyılda Yesâri-zâde Mustafa İzzet Efendi’nin elinde kazanmıştır.
Ta‘lik yazının bütün harfleri yuvarlağımsı olup düz harf yoktur; kalınlığı sülüs kalemi
kadardır. Elif ve lâm gibi harfler diğer yazılardan farklı olarak zülfe (Yazıların tepesindeki
püskül) almamışlardır. Bu yazının diğer yazılarda görülmeyen harf şekilleri yanında kale-
min seyrinin kendine has şekli vardır. Harfler hem sağ hem de sola bakarlar. Harflerde biri
düşey, diğeri yatay iki bakış mevcuttur. Yatay ve düşey hatların kesiştikleri yerde harf iki
eşit parçaya bölünür. Harfler 3-5 nokta kadar; keşideler (Arap yazısında kuyruklu ve uzan-
tılı harflerde baş kısım yazıldıktan sonra süs için çekilen uzatma) ise iki harf boyundadır.
Kalem, biri kelime, diğeri satıra aid olmak üzere iki satır çizgisi takip eder. Kelimeler satır
çizgisinin biraz üstünden başlayıp aşağı doğru meyille iner ve her kelime bir öncekinin
üstünden başlar ve aynı meyille devam eder. Böylece ta‘lik yazıda düşey yatay veya me-
yilli bütün hatlar kendi cinslerinden olanlara paraleldir. Hatlar ne kadar artarsa artsın bu
280 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
paralellik hiç bozulmaz. Satır sonlarındaki kelimelerin mıstarından biraz yukarıda olması
istisnai hallerdendir ve kaideyi bozmaz.
Ta‘lik’in her zaman olmamakla beraber bir yazılış özelliği de satırların kağıdın üst ke-
narına paralel değil meyilli yazılmasıdır. Bu yazı türünün ince (hurde, hafî) ve celî şekil-
leri vardır. Hafî olanı, nesih kalemi kalınlığındadır. Celîsiyle murakka, (Güzel yazı ör-
neklerinin bir araya getirilmesiyle hazırlanan albüm. Bir diğer anlamı da birkaç kağıdın
suları aksi yönde olmak üzere üst üste yapıştırılmasıyla elde edilen mukavvaya verilen
addır. Üzerine yazı sayfası yapıştırılır veya cilt kapağında kullanılır.) levha ve kitabeler
yazılmıştır. Celî ta‘lik, en mükemmel ve İranlıları dahi hayran bırakan şekline İstanbul’da
ulaşmıştır.
Ta‘lik arşivde bulunan yazılardandır. İlmiye sınıfı mensupları bu hattı tercih etmişler;
şeyhülislam fetvaları, kadı arzları, hüccetler ve şeriyye sicillerinde bu yazı çeşidi kullanıl-
mıştır. Ayrıca bazı name-i hümayunlarda metin arasına konulan beyitler ta‘lik hattı ile
yazılmışlardır. Ancak, arşivlerimizde görülen bu yazıların tamamı ta‘lik değil, bir kısmı
kırmadır.
Ünitede ta‘lik yazının yaygın kullanım sahası olan ve arşiv vesikaları arasında hukuk
tarihi, iktisat tarihi, askerî tarih, genel tarih ve kültür tarihçiliği bakımından çok değerli
bir yeri olan şer‘iyye sicillerinin daha seri ve doğru okunabilmesini sağlamak amacıyla
sicil örneklerine yer verilmiştir. Kadıların devlet merkezi ile yaptıkları resmî yazışmala-
rı, halkın şikayet ve dilekçelerini, mahallî idarelere ait hukukî düzenlemeler olarak kabul
edilen ferman ve hükümleri, en önemlisi de ait olduğu mahallin sosyal ve iktisadî hayatını
yansıtan mahkeme kararlarını ihtiva eden ve genellikle ta‘lik yazı türü ile kaleme alınan
bu siciller incelenmeden, Osmanlı Devleti’nin siyasî, idarî ve sosyal tarihini hakkıyla orta-
ya koymak mümkün değildir. Sicillerin her konuda tarihe temel kaynak olacağına şüphe
bulunmamakla birlikte özellikle şehir tarihleri ve mahallî hayata ait ilmî araştırmaların
birinci derecede kaynağıdırlar. Mahallî bir tarihin doğru yazılabilmesi için fertlerle fertler,
fertlerle devlet arasındaki bütün önemli olayların kaydedildiği şer’iyye sicillerinin ince-
lenmesi ilmî bir zarurettir.
Sicillerin genel tarihe katkıları, önemli tarihî olayların, tarihî şahsiyetlerin, mahallî
adların ve önemli tarihî müesseselerin bütün ayrıntılarıyla doğru olarak tespitinde birin-
ci derecede önem arz etmektedir. Ayrıca şeyhülislamlar, kazaskerler ve sadrazamlar gibi
büyük devlet adamlarının hayat hikayelerini bütün ayrıntıları ile ortaya çıkarabilmek için
sicillere müracaat etmek gerekir. Zira sicillerde kimin nereye tayin edildiği, hangi tarihte,
hangi vasıfla, nasıl bir devlet hizmeti ifa ettiği mutlaka kaydedilmektedir. Şer’iyye sicille-
ri, bütün Osmanlı ülkesinin yer isimlerini tespitte ve hatta mahalle isimlerinin bile tespit
edilmesinde mühim kaynaklardır.
7. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 281
METİNLER 1
(Üsküdar Mahkemesi Şer‘iyye Sicili No: 6/712)
(Metin 1.1.1)
282 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
(Metin 1.1.2)
7. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 283
METİNLER 1
(Üsküdar Mahkemesi Şer‘iyye Sicili No: 6/712)
(1. 1. 1) Bismillâhirrahmânirrahîm ve bihî neste‘în.
Yâ Allah, yâ Kerîm, yâ Razzâk, yâ Alîm, yâ Fettâh, yâ Halîm
Sadr-ı vâlâ-yı Anadolu semâhatlü Ali Sâtı‘ Efendi-zâde Kadri Beyefendi hazretleri-
nin zamân-ı devletlerinde vukû‘ bulan hücec-i şer‘iyye sicilidir. Fî gurre-i Zi’l-ka‘de sene
[1]293
mezkûre imam ve muhtarânı taraflarından yedime i‘tâ olunan bir kıt‘a memhûr ilmüha-
ber mantûklarınca karye-i mezkûrede Alemdağı Caddesi’nde vâki‘ etrâf-ı selâlesi karye-i
mezkûre Zabtiye Karakolhânesi matbahı ve berber Sâlih Ağa dükkânı ve bağçesi ve taraf-ı
râbi‘i tarîk-i âm ile mahdûd sekiz numara ile murakkam mâlike olduğum bir bâb mülk
na‘lband dükkânı arsasını Tahrir-i Emlâk Dâiresi’nden vürûd eden bir kıt‘a ruhsat tez-
kiresi mûcebince tarafeynden îcâb ve kabûlü hâvî şurût-ı müfside ve uhûd-ı mubtıladan
ârî bey‘-i bât-ı sahîh-i şer‘î ile merkûm Süleyman Ağa’ya altı bin yedi yüz elli kuruşa bey‘
ve teslim eylediğimde ol dahi ber-vech-i muharrer iştirâ ve temellük ve tesellüm ve kabz
ve kabul eyledikden sonra semeni olan meblağ-ı merkûm altı bin yedi yüz elli kuruşu
müşteri-i merkûm Süleyman Ağa tamamen ve kâmilen bana ref ‘ ve teslîm eylediğinde
ben dahi yedinden bi’t-tamam ve’l-kemal ahz u kabz eylediğimden sonra bey‘-i mezkûrun
/1.1.2/ tağrîr ve gabine müte‘allika da‘vâdan dahi tarafeynden her birimiz aharın zimme-
tini ibrâ-i sahih-i şer‘ ile ibrâ ve iskât ve her birimiz ber- vech-i muharrer âharın ibrâsını
kabûl eyledik. Ba‘del yevm arsa-i mahdûde-i mezkûre de benim aslan ve kat‘an alâka ve
medhalim kalmayub müşteri-i merkûm Süleyman Ağa’nın mülk-i müşterâsı ve hakk-ı
sarfı olmuştur dedikte gıbbet-tasdîki’ş-şer‘î ma vaka‘a bi’t-taleb ketb olundu.
Fi’l-yevmi’l-hâmis min Zi’l-ka‘deti’ş-şerîfe li-sene selâse ve tis‘în ve mi’eteyn ve elf
Şühûdü’l-hâl -----------------------------------------------------------------------------
Üsküdar da
Kısıklı
Murad Reis
Muhzır Karyesi’nde
Muhzır Muhtar Mahallesi’nde Ve
İsmail Ağa tütüncü El-
Ağa b. Mustafa Zenci Mehmed gayruhum
bin Mustafa Hâc Ağa ibn
Said Ağa ibn
Abdullah
Abdullah
Kâtibi Ref ‘et Efendi
İbrâ hücceti
Medîne-i Üsküdar’da Yeni Mahalle’de mütemekkine iş bu târîh-i vesîkadan üç sene
mukaddem fevt olan tebe‘a-i Devlet-i Aliyye’nin Ermeni milleti nisvânından Berayiyom
veled-i Kesurye veled-i Sihak’ın verâseti zevc-i metrûkü kahveci esnafından Artin veled-i
Artin ile sulbî kebir oğlu Manil ve sadriye-i kebîre kızı Patrisya’ya münhasıra ve tashîh-i
mes’ele-i mîrâsları dört sehmden olup sihâm-ı mezkûreden bir sehmi zevc-i merkûm
Artin’e ve iki sehmi ibn-i kebîr-i merkûm Manil’e ve bir sehmi bint-i kebîre-i merkûme
Patrisya’ya isabeti lede’ş-şer‘i’l-enver zâhir ve mütehakkık olduktan sonra verese-i
merkûmûndan ibn-i merkûm Manil meclis-i şer‘-i hatîr-i lâzımü’t-tevkîrde bint-i merkûme
Patrisya hâzıra olduğu hâlde zevc-i merkûm Artin muvâcehesinde ikrâr-ı tâm ve takrîr-i
kelâm idüp mûrisemiz müteveffât-ı merkûmenin hîn-i vefâtında terekesi ma‘rifetimiz ve
ma‘rifet-i şer‘le tahrir ve bey‘ ve esmânı hâsılasından ba‘de ihrâci’l-mesârifi’l-lâzıme üç
yüz doksan altı kuruşu ber-tashîh-i mezkûr ve ber-mûceb-i kassâm beynimizde tevzî‘
ve taksîm ve her birimiz hisse-i musîbemizi tamâmen ve kâmilen ahz u kabz ve istîfâ-yi
hak itmemizle mûrisemiz müteveffât-ı merkûme Berayiyom’un hâric-i ez-defter-i kassâm
ma‘lûm ve mechûl, kalîl ve kesîr, hafî ve celî, nukûd ve gayr-i nükûd bi’l-cümle terekesine
müte‘allika âmme-i de‘âvî ve mutâlebât ve kâffe-i eymân ve muhâsamâtdan her birimiz
âharın zimmetini ibrâ’-i âmm-i sahih-i şer‘î ile ibrâ ve iskât ve her birimiz ber-vech-i mu-
harrer âharın ibrâsını kabul eyledik deyü mukırr-ı ibn-i merkûm Manil’in ber-vech-i mu-
harrer takdir-i meşrûhunu bint-i hâzıra-i merkûme Patrisya ile zevc-i merkûm Artin’den
her biri vicâhen tahkîk ve şifâhen tasdîk etmeğin mâ-vaka‘a bi’t-taleb ketb olundu.
Fi’l-yevmi’l-hâmis min Zi’l-ka‘deti’ş-şerîfe li-sene selâse ve tis‘în ve mi’eteyn ve elf
Şühûdü’l-hâl -----------------------------------------------------------------------------
7. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 285
Millet-i
Muhzır Salih Muhzır başı
merkûmdan Çukadar Ve
Ağa bin Hasan Efendi
Kaspar veled-i Osman Ağa bin gayruhum
Abdullah bin Mehmed
Markir
Kâtibi, Mûmâ ileyh
Mübâya‘a-i eşya ve nefy-i mülk hücceti
Medîne-i Üsküdar da Gülfem Hatun Mahallesi’nde sakin asâkir-i şâhâne Birin-
ci Ordu-yı hümâyûn Süvari Dördüncü Alayı Birinci Bölüğü mülâzım-ı evvelliğinden
mütekâ‘id Mehmed Ağa ibn Ahmed meclis-i şer‘-i şerîf-i enverde mahalle-i mezkûrede
sâkin ordu-yı mezkûr süvari sağ kol ağalarından mezbûr Mehmed Ağa’nın hemşire-zâdesi
İbrahim Ağa ibn Raşid mahzarında ikrâr-ı tâm ve takrîr-i kelâm idüp mezbûr İbrahim
Ağa ile mahalle-i mezkûrede vâki‘ ma‘an sâkinler olduğumuz menzil derûnunda mevcûde
akd-i ati’z-zikrin sudûruna değin her biri yedimde malım olan yün memlû yatak ve yün
memlû bir şilte ve yün memlû bir bâb yasdığı ve penbe memlû bir yorgan ve bir tahta
sandık ve bir basma mişali koyun sağmatı tarafeynden îcâb ve kabûlü hâvî şurût-ı müf-
side ve muvâza‘adan ârî bey‘-i bât-ı sahih-i şer‘î ve safka-i vâhide ile mezbûr İbrahim
Ağa’ya beş yüz kuruşa bey‘ ve temlîk ve teslîm eylediğimde ol dahi ber-vech-i muharrer
iştirâ ve temellük ve tesellüm ve kabz ve kabûl eyledikten sonra semeni olan meblağ-ı
mezkûr beş yüz guruşun mutâlebesine müte‘allika da‘vâdan dahi mezbûr İbrahim Ağa’nın
kabûlünü hâvî zimmetini ibrâ’-i sahih-i şer‘î ile ibrâ ve iskât itmemle ba’del-yevm eşyâ-i
muharrere-i mezkûrede benim aslâ ve kat‘an alâka ve medhalim kalmayup mezbûr İb-
rahim Ağa’nın mülk-i müşterâsı ve hakk-ı sarfı olduğundan mâ‘adâ menzil-i mezkûr
derûnunda mevcûde bi’l-cümle melbûsât ve mefrûşât ve eşya ve evâni-i nuhâsiye ve gayr-i
nuhâsiyenin mecmû‘u mezbûr İbrahim Ağa’nın malı ve mülkü olup benim üzerime lâbis
olduğum bir kat köhne libâsımdan gayrı resm-i mâl ıtlâk olunur bir nesnem yoktur didik-
de gıbbe’t-tasdîki’ş-şer‘î mâ-vaka‘a bi’t-taleb ketb olundu.
Fi’l-yevmi’l-sâmin min Zi’l-ka‘deti’ş-şerîfe li-sene selâse ve tis‘în ve mi’eteyn ve elf.
Şühûdü’l-hâl -----------------------------------------------------------------------------
Muhzır başı
Çukadar Osman Muhzır Muhtar
Hasan Efendi bin Ve gayruhum
Ağa bin Abdullah Ağa bin Mustafa
Mehmed
Kâtibi Abdullah Efendi
Mübâya‘a-i eşyâ ve hîbe hücceti
Medîne-i Üsküdar’da Yeni Mahalle’de mütemekkin tebe‘a-i Devlet-i Aliyye’nin Rum
milletinden fermeneci Haci Kosti veled-i Andonaki meclis-i şer‘-i hatîr-i lâzımu’t-tevkîrde
merkûm Haci Kosti’nin sulbiye-i kebîre kızları olup her biri mahalle-i mezkûrede mütemek-
kineler tebe‘a-i saltanat-ı seniyyenin millet-i merkûmesi nisvânından işbu hâmilüyyü’r-
rakîm Amelya ve İrini taraflarından husûs-ı âti’l-beyânda tasdîka vekîl-i şer’îleri li-
ebeveyn er karındaşları kezâlik tebe‘a-i saltanat-ı seniyyenin millet-i merkûmesinden
duhancı esnafından Yorgi veledü’l-merkûm Haci Kosti mahzarında ikrâr-ı tâm ve takrîr-i
kelâm idüp hîbe-i âti’z-zikrin sudûruna değin yedimde malım olan altı adet sim yemek
kaşığımı müvekkilân-ı mezbûretân Amelya ve İrini’ye ale’s-seviyye hîbe-i sahîha-i şer‘iyye
ile hîbe ve temlîk …
286 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Terim Sözlüğü
Bey‘-i bât-ı sahîh-i şer‘î: Şerî hukuka göre satıcı ile alıcının vazgeçmeleri mümkün olma-
yan kesin satış.
Gabin: Gabin (gabn) kelimesi, İslâm hukuk terminolojisinde genelde iki taraflı akid-
lerde taraflar arasında, özelde ise alım satımda satılan şeyle fiyatı arasında değer yönünden
farklılık ve dengesizliği ifade eder. Buna göre bir mal değerinin çok üzerinde bir fiyata satın
alındığında müşteri, değerinin çok altında satıldığında ise satıcı gabne mâruz kalmış olur.
290 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Hadisenin şahitleri……………………………………………………………………….
Muhzır Mustafa oğlu İsmail Ağa
Muhzır Mustafa oğlu Muhtar Ağa
Üsküdar’da Murat Reis Mahallesi’nde Abdullah oğlu Zenci Mehmed Said Ağa
Kısıklı köyünde tütüncü Abdullah oğlu Hacı Ağa
Ve diğerleri.
Kâtib: Refet Efendi
Temize çıkarma, sağlamlaştırma belgesi
Üsküdar’da Yeni Mahalle’de oturan ve bu belgenin düzenleniş tarihinden üç sene evvel
vefat eden Osmanlı Devleti’nin Ermeni milleti kadınlarından Sihak’ın çocuğu Kesurye’nin
çocuğu Berayiyom’un mirası ayrıldığı eşi kahveci esnafından Artin çocuğu Artin ile on-
dan olma büyük oğlu Manil ve büyük kızı Patrisya’ya aittir. Ve miras meselelerinin detayı-
na bakıldığında dört hisseden ibaret olup, adı geçen hisselerin biri ayrıldığı kocası Artin’e,
ikisi büyük oğul Manil’e ve yine biri büyük kız Patrisya’ya isabet ettiği mahkemece ortaya
konulmuştur. Bundan sonra adı geçen varislerden Manil ve Patrisya mahkeme huzurunda
ve koca Artin’le yüzyüze iken şu sözleri beyan etmişlerdir: Mirası bize kalan merhume-
nin vefat ettiği sırada bıraktıkları biz ve mahkeme kanalıyla sayılıp satıldı ve bedelinden
masraflar çıkıldıktan sonra kalan üç yüz doksan altı kuruşu hisse mikdarları ve miras hu-
kuku gereğince aramızda taksim ve her birimiz kendimize isabet eden hisseyi bütünüyle
ve eksiksiz olarak aldık. Bundan sonra mirasını aldığımız merhume Berayiyom’un, miras
işlerinin tutulduğu deftere kaydedilenler dışında, bilinen-bilinmeyen, az-çok, gizli-açık ve
nakit-nakit olmayan bütün bıraktıklarıyla alakalı bütün davalar, istekler, bütün yeminler
ve düşmanlıklardan her birimiz diğerinin haklarını şerî hukuk çerçevesinde kabul edip
hak talep etmeyeceğiz diyen Manil’in sözlerini Patrisya ve Artin de doğrulayıp tasdik et-
tikten sonra olanlar istek üzerine yazıldı. Bin ikiyüz doksan üç senesi Zilkade ayının be-
şinci günü.
Hadisenin şahitleri……………………………………………………………………….
Adı geçen milletten Markir oğlu Kaspar
Çukadar Osman Ağa
Abdullah oğlu Muhzır Salih Ağa
Mehmed oğlu Muhzır Başı Hasan Efendi
Ve diğerleri.
Kâtib: Yukarıda adı geçen
Eşya satışı ve mülkün el değiştirmesine dair belge
Üsküdar’da Gülfem Hatun Mahallesi’nde oturan Asakir-i Şahane Birinci Ordu, Süvari
Dördüncü Alayı Birinci Bölüğü zabiti iken emekli olan Ahmed oğlu Mehmed Ağa mah-
kemede, adı geçen mahallede oturan ve aynı ordunun süvari sağ kol ağalarından yukarıda
bahsedilen Mehmed Ağa’nın kız kardeşinin çocuğu Raşid oğlu İbrahim Ağa huzurlarında
şunları söylemiştir: Adı geçen İbrahim Ağa ile Gülfem Hatun Mahallesi’nde bulunan ve
beraber oturduğumuz ev içinde mevcut anlaşma yapılana kadar her biri elimde ve malım
olan yün dolu yatak, yün dolu şilte, yün dolu yastık, pamuk dolu yorgan, bir tahta sandık
ve deriden mamul koyun sağmak için bir küp iki tarafın alışverişini bozacak bir durum-
dan uzak kalmak şartıyla şeriata uygun bir satış ve el sıkışarak adı geçen İbrahim Ağa’ya
beş yüz kuruşa satıp, teslim ettiğimde o da yazıldığı şekliyle satın ve teslim alıp mülk
edinmiştir. Bedeli olan beş yüz kuruşun istenilmesine dair davadan da İbrahim Ağa’nın
herhangi bir vereceği kalmadığını bundan sonra yukarıda yazılan eşyalarla benim asla il-
7. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 293
gim ve hakkım kalmadığını kabul ettim. Adı geçen alıcı İbrahim Ağa’nın mülkü olup, iste-
diği gibi kullanma hakkına sahip olduğu bu mallardan başka bahsedilen ev içinde mevcut
bütün giysi, mefruşat, eşya, bakır kap kacak ve diğer bakır olmayan kap kacağın tamamı
İbrahim Ağa’nın malı ve mülkü olup üzerime giydiğim bir kat eski elbiseden başka hiçbir
nesne ve eşyam yoktur, dediğinde, mahkemece bu muamele beyan edildiği şekliyle ve
istek üzerine yazıldı.
Bin iki yüz doksan üç senesi Zilkade ayı sekizinci gününde.
Hadisenin şahitleri……………………………………………………………………….
Çukadar Osman Ağa
Muhzır Muhtar
Muhzır Başı
Ve diğerleri.
Kâtib: Abdullah Efendi
Eşya satışı ve bağışı işlemine dair belge
Üsküdar’da Yeni Mahalle’de oturan ve Osmanlı Devleti’nin Rum milletinden olan An-
donaki oğlu Fermeneci Hacı Kosti’nin büyük kızları olup her biri adı geçen mahallede
oturan ve yine Osmanlı Devleti’nin Rum milleti kadınlarından olan ve bu evrakta isimleri
yazılı olan Amelya ve İrini’nin daha sonra tasdik edileceği üzere şerî vekilleri olan ana
baba bir erkek kardeşleri Osmanlı Devleti’nin Rum milletinden ve tütüncü esnafından
Hacı Kosti oğlu Yorgi’nin karşısında Hacı Kosti mahkemede şu ifadeleri kullanmıştır:
Daha sonra bahsi geçecek bağış muamelesi olana değin elimde olan altı adet gümüş yemek
kaşığımı adları zikredilen müvekkiller Amelya ve İrini’ye hukuk çerçevesinde mülkleri
olmak üzere hibe ettim.
METİNLER 2
Galata Mahkemesi Şer‘iyye Sicili No: 14/797
Metin 1.2.1
7. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 295
Metin 1.2.2
Metin 1.2.3
296 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Metin 1.2.4
Metin 1.2.5
7. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 297
METİNLER 2
Galata Mahkemesi Şer‘iyye Sicili No: 14/797-
/1.2.1/ Yâ Fettâh Yâ Rezzâk Yâ Kerîm
Akzâ kudâti’l-müslimîn, evlâ vülâti’l-muvahhidîn, ma‘denü’l-fazl ve’l-yakîn, râfi‘u
i‘lâmi’ş-şerî‘atihî ve’d-dîn, vârisü ulûmi’l-enbiyâ’ ve’l-mürselîn, el-muhtass-ı bi-mezîdi
inâyetihi’l-meliki’l-mu‘în Süleymaniye müderrislerinden olup bu def ‘a uhdesine mahreç
mevleviyetlerinden Galata kazâsı tevcîh ve ihsân kılınan Lofçavî Mevlânâ Ahmed Cevdet
zîdet fezâilühû tevkî‘-i refî‘-i hümâyûnum vâsıl olıcak ma‘lûm ola ki:
Sen ki mevlânâ-yı mûmâ ileyhsin, sen akrân ve emsâlin beyninde gevher-i ilim ve fazl
ile mütehallî ve mevsûf olup her vechile sezâ-vâr-ı inâyet ve şâyeste-i mekramet olduğuna
mebnî hakkında âfitâb-ı mekârim ve âtıfet-i seniyye-i şâhânem ziyâ-dâr olarak ol bâbda
âtıfet-efzâ-yı sünûh ve sudûr olan emr ü irâde-i ihsân-âde-i şehin-şâhânem muktezâ-yı
münîfi üzere bin iki yüz yetmiş iki senesi şehr-i Cumâdiye’l-âhiresi gurresinden zabt et-
mek üzere zikr olunan Galata kazâsının uhdene tevcîh ve ihsân kılınması husûsu Me-
cidiye nişân-ı hümâyûnumun birinci rütbesini hâiz ve hâmil bi’l-fi‘il Şeyhülislâm ve
müfti’l-enâm olan Müşrib Efendi hafîdi a‘lemü’l-ulemâi’l-mütebahhirîn, efdalü’l-fuzalâi’l-
müteverri‘în, yenbû‘u’l-fazl ve’l-yakîn mevlânâ Mehmed Ârif edâmellâhu Teâlâ fezâ‘ilühû
işâret itmeleriyle işaretleri mûcebince işbu fermân-ı celîlü’l-unvân-ı padişâhânem ısdâr
ve i‘tâ olunmuşdur. İmdi keyfiyet ma‘lûmun oldukda sâlifü’z-zikr Galata kazâsına gurre-i
merkûmeden mutasarrıf olup beyne’l-ahâlî icrâ-yı ahkâm-ı şer‘iyye-i Nebeviye ve infâz-ı
evâmir-i aliyye-i Mustafaviyye sallellâhu Teâlâ alâ şâri‘ahâya bezl-i makdûr ve sa‘y-i
mevfûr eyleyesin. Şöyle bilesin, alâmet-i şerîfeme i‘timâd kılasın.
Tahrîren fi’l-yevmi’l-hâmis aşer min şehri Cumâdiye’l-âhire li-sene ihdâ ve seb‘în ve
mi’eteyn ve elf.
*
/1.2.2/ Vekâlet-i mevkûfe
Tahakkuk-ı özr-i şer‘îye binâen husûs-ı âti’l-beyânın mahallinde ketb ve tahrîri içün
cânib-i şerîat-i garrâdan bi’t-taleb me’zûnen irsâl olunan Kâtib es-Seyyid Ahmed Fevzi
Efendi mahrûse-i Galata’ya muzâfe kasaba-i Kasım Paşa’da Bedreddin Bey Mahallesi’nde
vâkı‘ Mehmed Paşa akarı ta‘bir olunup dülger kalfalarından Petro zevcesi Arniyo bint-i
Vicanici zimmiyenin müste’cireten mütemekkine olduğu menzile varıp zeyl-i rakîmde
muharrerü’l-esâmî kimesneler huzûrlarında akd-i meclis-i şer‘-i Nebevî etdikde şahıs-
lar ta‘rîf-i şer‘î ile mu‘arrefe olan mersûme Arniyo zimmiye meclis-i ma‘kûd-ı mezkûrda
takrir-i kelâm ve ifâde-i merâm edip bâ-temessük-i mütevellî bi’l-icâreteyn müstakılleten
taht-ı tasarrufumda olan medîne-i İzmir’de Kasab Hızır Mahallesi’nde vâkı‘ bir tarafdan
Katerina Nasrâniye menzili ve bir tarafdan değirmen ve bir tarafdan Mariko Nasrâniyye
menzili ve taraf-ı râbi‘i tarîk-i âm ile mahdûd fevkanî iki bâb oda ve tahtanî üç bâb oda
ve müştemilât-ı sâ‘ire-i ma‘lûmeyi hâvî bir bâb vakıf menzilimi bedel-i misliyle bâ-re’y-i
mütevellî âhara ferâğa ve kabz-ı yedle ve makbûzunu yedinde hıfz ve bana irsâl ve îsâl
ve teslîm ve husûs-ı mezkûr mütevakkıf olduğu umûrun küllîsine tarafımdan vekâlet-i
âmme-i mutlaka-i sahîha-i şer‘iyye ile hâlâ medîne-i mezkûrede mütemekkin li-ebeveyn
er karındaşım bâ‘isü’r-rakîm tuhafcı Anton veledü’l-mersûm ve Vicanici zimmîyi
kabûlüne mevkûfe vekîl nasb ve tayîn eyledim dediğini kâtib-i mezbûr mahallinde ketb
ve tahrîr ve ma‘a mürsel-i ümenâ’-i şer‘le meclis-i şer‘e gelip alâ-vukû‘ihî inhâ ve takrîr
itmeğin mâ-vaka‘a bi’t-taleb ketb ve imlâ olundu.
Fi’l-yevmi’r-râbi‘ aşer min Cumâdiye’l-âhire li-sene isnâ ve seb‘în ve mie’eteyn ve elf.
Şuhûdü’l hâl …………………………………………………………………....................
298 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Terim Sözlüğü
Bey‘-i bât: Satıcı ile alıcının vazgeçmeleri mümkün olamayan kesin satış.
Mahreç Mevleviyeti: İzmir, Selanik, Yenişehir feneri, Hanya, Kudüs, Halep, Trabzon,
Sofya, Üsküdar, ve Havas-ı refî‘a kadılarına mahrec mevâlîsi ve mevleviyyeti denilmekte-
dir. Mahreç mevleviyyeti görev olarak değil, paye olarak da verilebilir ki bunlara mahrec
mevleviyeti payesi veya bilâd-ı aşere payesi adı verilirdi.
Mecidiye Nişanı: Sultan Abdülmecid zamanında 1852 de çıkarılan nişan.
Meclis-i şer‘: Kadının yargılama veya bir takrir dinlemek üzere yaptığı celse, mahkeme.
Mevleviyet: Osmanlı ilmiye teşkilatında yüksek dereceli ve vilayet kadılıkları için kul-
lanılan terim.
Müfti: Dînî konularda fetva veren, konunun dine uygun olup olmadığını belirten kişi,
şeyhülislam.
Süleymaniye Medresesi: Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1549-1566 yılları ara-
sında yaptırılan Süleymaniye Külliye’sinde yer alan ve yüksek tahsil veren kurum. Burada
fıkıh, kelam, Arap edebiyatı ve diğer dinî ilimlerin yanında tabiiyyat, riyaziyat, tabâbet
gibi fen bilimleri okutulmuştur. Bu medresenin musile-i Süleymaniye veya Süleymaniye
tetimmeleri adlı yan birimleri vardı.
Şeyhulislam: İlmiye sınıfının amiri ve en yüksek dereceye sahip müderris. Osman-
lıların ilk devirlerinde en yüksek ilmiye payesi kazaskerlik idi. Fatih döneminden itiba-
ren müfti, 17. yüzyıl sonlarına doğru şeyhülislam denmeye başlanmıştır. Görevleri dini
konular hakkında fetva vererek halkın sorduklarını cevaplandırmak ve şerî meselelerde
düşüncelerini belirtmekti.
Temessük: 1- Bir borcun ödenmesinin kabul edilmesi, bir şeyin teslim alındığının
gösterilmesi gibi durumlarda karşı tarafa verilen bir çeşit senet. Bazı durumlarda temes-
sük karşılığı olarak tahvil kullanılmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren senet den-
miştir. 2- Vakıf ve devlet arazilerinin tasarrufuna dair verilen belge.
tayin olunman husûsu Mecidiye nişân-ı hümâyûnumun birinci rütbesine sahip olan halen
şeyhülislâmlık görevinde olan Müşrib Efendi’nin oğlu, alimler arasında ilmi derinlik sa-
hibi, takva ehli faziletlilerin en faziletlisi, doğruluğun, sağlamlığın, faziletin kaynağı Meh-
med Ârif Efendi’nin (Allah onun faziletini devam ettirsin) isteği üzerine, padişahlığımın
yüce unvanı gereğince bu fermân verilmiştir. Şimdi durum hakkında bilgi sahibi olduğun
zaman adı geçen Galata kadılığına Cemaziyelahir ayı başlangıcından itibaren başlayıp,
ahali arasında Allah Teâla’nın hükümleri, peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in yüce
emirleri ve şeriat hükümleri doğrultusunda bütün gücünle gayret edip adaletli olasın.
Şöyle bilesin, benim yüce işaretime itimad edesin.
Bin iki yüz yetmiş bir senesi Cemaziyelahir ayının on beşinci gününde yazıldı.
*
Vakıf mülk için verilen vekalet
Mahkemeye gelmesine mani bir özrü bulunmasından dolayı, ileride açıklanacak
meselenin yerinde incelenip yazılması için mahkemeden talep edilip görevlendirilen
Kâtib es-Seyyid Ahmed Fevzi Efendi, Galata’ya bağlı Kasım Paşa kasabasında Bedred-
din Bey Mahallesi’nde bulunan Mehmed Paşa akarı diye bilinen, marangoz kalfalarından
Petro’nun eşi Vicanici kızı Arniyo isimli gayr-i müslimin kira ile oturduğu eve varıp ekteki
belgede isimleri yazılı kimselerin huzurunda şer‘î mahkeme kurulmuştur. Orada bulunan
şahıslar huzurunda şer‘i kurallar gereği kimliği belirtilen adı geçen Arniyo isimli şahıs,
oluşturulan mecliste şu ifadeleri kullanmıştır: Mütevellî senediyle ve kira usulüyle müsta-
kil olarak kullandığım, İzmir’de Kasab Hızır Mahallesi’nde bulunan bir tarafdan Katerina
isimli Hristiyan’ın evi, bir tarafdan değirmen, bir tarafdan Mariko isimli Hristiyan’ın evi
ve dördüncü tarafı umumi yol ile çevrili, üst katı iki odalı ve alt katı üç odalı bir vakıf evim
vardır. Bu evi eklentileriyle beraber, mütevellinin görüşünü alarak başkalarına vermeye,
bedelini alıp makbuzunu elinde tutmaya ve bana gönderip teslim etmeye ve bu konuya
dair bütün işleri görmeye umumi vekalet ile hâlen İzmir’de oturan ana-baba bir erkek
kardeşim tuhafiyeci Anton ve Vicanici isimli zimmîyi vekil tayin ettim dediğini adı geçen
katip tespit edip yerinde yazmış ve sözüne itimat edilir şahıslarla beraber mahkemeye
gelip hadiseyi olduğu gibi aktarmış ve mahkeme kayıtlarına geçirilmiştir.
Bin iki yüz yetmiş iki senesi Cemaziyelahir ayının on dördüncü gününde.
Hadisenin şahitleri………………………………………………………………...............
İskenderiye Kalesi naibi olan Ali Efendi’nin imzâsıyla imzalanıp, mührüyle mühürlenmiş
Arapça bir hüccette yazıldığına göre: Bahsi geçen İskenderiye şehrinde Kûmü’n-nâdûre
ve’l-Ayyûne nâm yerlerde bulunan ve hüccette de sınırları gösterilen iki parça mülk ar-
sadan her biri ileride zikredilecek anlaşmanın yapılmasına değin benim müstakil olarak
elimde ve mülkümdür. Ben yazıldığı şekliyle mülküm olan arsalardan Ayyûne’de olanı
elimde tutmaya devam edip, diğerini yani bahsi geçen Kûmu’n-nâdûre adlı yerde olup, bir
taraftan Mehmed Şahin Efendi evi, bir taraftan Mahmûdiye yolu ve iki tarafı da umumi
yol ile çevrili, doğudan ve batıdan altmış iki zirâ‘ uzunluğunda ve şark tarafından on iki
zirâ‘ genişliğinde ve deniz tarafından yine on iki zirâ‘ genişliğinde ve batı yönünden yirmi
altı zirâ‘ genişliğinde olan bir parça mülk arsamı tamamıyla ve iki tarafın anlaşmaya rıza
göstermesiyle, anlaşmayı bozacak, ihtilafa sebep olacak her şeyden uzak olarak hukuki ve
sağlam bir satış işlemi ile bahsi geçen müvekkile Folike’ye seksen bin kuruşa satıp, mülkü
olmasını sağlayıp, kayıt altına alınması girişimini başlattım. O da yazıldığı şekilde satın
alıp, mülk edinmeyi kabul ettikten sonra bedeli olan seksen bin kuruşu, alıcı Folike elin-
den tamamen ve noksansız olarak almamla satış işleminde alıcının aldatılma veya malın
değerinin üstünde verilmesi gibi davalardan ikimiz de birbirimizi suçlamayacağımızı ka-
bul ettik. Bundan böyle sınırları belirtilen arsada asla ilgim ve hakkım kalmayıp, arsa artık
alıcı Folike’nin satın aldığı mülkü olmuşdur dediğinde şer‘î kurallar gereği bu işlem tasdik
olundu ve anlatıldığı şekliyle kayıt altına alındı.
Bin iki yüz yetmiş iki senesi Cemaziyelahir ayının yedinci gününde.
Fi’l-yevmi’s-sâbi‘ min Cumâdiye’l-âhire li-sene isnâ ve seb‘în ve mi’eteyn ve elf.
Hadisenin şahitleri……………………………………………………………………
Özet
Ta‘lik yazıyı ve bu yazı ile düzenlenen metinleri oku- Osmanlı mahkemelerinin işleyiş tarzını açıklayabilmek
1 3
yabilmek Ünitedeki şeriyye sicili sayfalarında hüccet, i‘lâm, fer-
Osmanlı paleografyasında önemli bir yeri olan ta‘lik, man ve benzeri hükümler yer almakta ve bunların her
İran kaynaklı bir yazı olup İranlı ilim adamlarına birinin sicillere mahsus giriş ifadeleriyle kaydedildi-
göre tevkî, rika ve nesih yazılarının kaynaştırılma- ği görülmektedir. Yine her hükümde tarafların kim-
sıyla meydana getirilmiştir. XI. Yüzyılda ortaya çıkan likleri ve ikamet bilgileri verildikten sonra mahkeme-
bu yazıya, harflerinin asılı gibi görünüşü dolayısıyla ye konu olan meselenin izah edildiği, iki tarafın rıza-
“ta‘lik” adı verildiği söylenir. Ta‘lik yazı İran’da yazış- sı alınarak problemin veya konunun hallinden sonra
malar, kitaplar ve divan kayıtlarında kullanılmış; XIII. da tarihleme işleminin yapıldığı ve şahitlerin kimlik-
Yüzyılda çok bilinen şeklini almıştır. lerinin yazıldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı hukuk sis-
teminin temel referanslarının İslam hukuku olduğu,
Ta‘lik yazıyla kaleme alınan sicilleri okuyabilmek hükümlerde sık sık kullanılan “şer῾-i şerîf ”, “meclis-i
2
Bu üniteye alınan sicil örneklerinde de görüleceği şer‘-i şerîf-i enver”, “meclis-i şer‘-i hatîr-i lâzımü’t-
üzere bu defter serilerinde genel olarak ta‘lik yazı türü tevkîr” gibi ifadelerden görülmektedir. Mahkemeler-
kullanılmıştır. Üniteyi tamamladıktan sonra ta‘lik ya- de yargı görevinin kadılar veya naipler vasıtasıyla yü-
zıyı tanıma ve okuma becerisini kazanacaksınız. rütüldüğü bilinmekte mahkemenin iş yükü hacmine
göre de defter tutuş biçimlerinde farklılıklar olduğu
dikkati çekmektedir.
Kendimizi Sınayalım
1. “kerîm” kelimesinin doğru anlamı aşağıdakilerden han- 6. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi
gisidir? yanlıştır?
a. düzgün a. ahz: verme
b. cömert b. akd: sözleşme
c. cesur c. akdem: önce
d. yaygın d. celî: açık, aşikar
e. şefkatli e. derûn: iç, gönül
2. “yumuşak huylu” anlamına gelen kelime aşağıdakilerden 7. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi
hangisidir? doğrudur?
a. hamil a. ahkam: pişmanlık
b. canib b. âtî: geçmiş
c. basiret c. bab: kapı
d. kalil d. bahr: kara
e. halim e. amik: yüksek
3. Aşağıdaki kelime gruplarının hangisinde “çok, bol” anla- 8. “Mahrûsa-i Galata’ya ... kasaba-i Tophane’de Cihangir
mına gelen bir kelime vardır? Mahallesi’nde sâkin münâdî Çalık Yusuf Ağa ibn-i Ali” cüm-
a. kalil - kesir – cedid lesinde boş bırakılan yeri aşağıdakilerden hangisi en uygun
b. rakib - hasib - harik şekilde tamamlar?
c. atik - naif - rakik a. malum
d. calib - redif - hafid b. muzafe
e. serir - emir - halil c. muadil
d. murakıp
4. Aşağıdakilerden hangisi “kâmilen” kelimesinin anlamı e. merkum
olamaz?
a. noksansız 9. Aşağıdaki ifadelerin hangisinde bir meslek ismi yer al-
b. tam olarak maktadır?
c. her zaman a. Ali Ağa’nın hakk-ı müfevvaz ve dâhil-i havza-i tasar-
d. bütün rufu
e. hep b. Merkûm Ali Ağa yedinden tamamen ve kâmilen
c. Çalık Yusuf Ağa ibn-i Ali meclis-i şer‘-i şerîf-i enverde
5. “Tebe‘a-i saltanat-ı seniyyenin millet-i … nisvânından d. İşbu bâ‘isü’l-vesîka el-hâc Ali Rıza Efendi
işbu hâmilüyyü’r-rakîm Amelya” cümlesinde boş bırakılan e. Duhancı esnafından Yorgi veledü’l-merkûm Haci
yeri aşağıdakilerden hangisi en uygun şekilde tamamlar? Kosti
a. maruzası
b. mefkuresi 10. Aşağıdaki yazı türlerinden hangisi şeriyye sicillerinde
c. mabudesi kullanılmıştır?
d. merkumesi a. kufî
e. maşukası b. sülüs
c. reyhani
d. ta‘lik
e. siyakat
7. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 1: Defterlerden Örnekler 311
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Ta‘lik yazıyı ve bu yazı ile düzenlenen metinleri okuyabilecek,
Ta‘lik yazıyla kaleme alınan arşiv belgelerini okuyabilecek,
İlmiye sınıfının özlük işlerinin nasıl yürütüldüğünü, açıklayabilecek,
Kelime haznenizi geliştirebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Ta‘lik Yazı • Şeyhülislamlık
• Ulema Sınıfı
İçindekiler
• GIRIŞ
Ta‘lik Yazısı ile Metinler 2: Evrak
Osmanlı Türkçesi Metinleri-II • METINLER 1
Örnekleri • METINLER 2
Ta‘lik Yazısı ile Metinler 2:
Evrak Örnekleri
GİRİŞ
Kitabınızın bu ünitesinde Osmanlı bürokrasisi içerisinde farklı ve mühim bir yeri olan
Bâb-ı fetvâ, Meşîhat gibi isimlerle de anılan Şeyhülislamlık makamı ve ona bağlı kurumla-
rın ürettikleri ve talik yazı türü ile kaleme alınan belgeleri tanıyacaksınız. Osmanlı devlet
teşkilatında iki önemli ilmiye makamından biri şeyhülislamlıktır. Devletin kuruluşundan
125 yıl sonra II. Murat’ın saltanatında 1425 yılında Molla Şemseddin Fenârî’nin tayini ile
bir fetva makamı olarak ortaya çıkmış, son Osmanlı hükümetinin 1922’de istifası ile kabi-
nedeki Mehmet Nuri Efendi son Osmanlı şeyhülislamı olmuştur. Böylece şeyhülislamlık
1425’ten 1922’ye kadar 497 sene devam etmiş ve bu süre içinde 129 şeyhülislamdan bazı-
ları birkaç defa olmak 185 meşihat değişikliği olmuştur.
Ortaya çıktığı yıllarda mütevazi bir yapıya sahip olan şeyhülislamlık kurumunun XVI.
Yüzyılda Zenbilli Ali Efendi, İbn-i Kemal ve Ebussuud efendilerin bu makama gelmesiyle
önem ve itibarı artmış, müftü tayini ile sınırlı olan salahiyetleri artarak bütün yüksek gö-
revli müderris ve kadıları idare eder bir konuma gelmiştir. Fetva müessesi sayesinde siyasi
bakımdan da ön plana çıkan şeyhülislamlar, Divan-ı Hümayun üyesi olamamalarına kar-
şın ihtiyaç duyulduğunda divana davet edilerek görüşleri alınmıştır.
Şeyhülislamlar devlet teşkilatında bazen sadrazamdan sonra hatta bazı padişahların
tutumları sebebiyle sadrazamın bile üstünde yer almışlardır. Tanzimat devrinde Avrupa
usulü kabine benimsendiği dönemde şeyhülislamlar kabine üyesi olarak heyet-i vükela
arasında yer almışlardır. Osmanlı Devleti’nde en yetkili organ olan Divan-ı Hümayun’un
üyesi olmamaları tarihçiler tarafından farklı şekilde yorumlanmış, Osmanlı hukukunun
şeri olmayıp örfi olduğunu savunanlarca delil olarak gösterilmiştir. Tarihi seyir içinde
konu ele alındığında divanda sayıları önce bir daha sonra iki olan kazaskerlerin şeri huku-
ku temsil ettikleri ve bunların şeyhülislamla müşterek çalıştıkları görülür.
Şeyhülislam bütün müftü teşkilatının idaresi, mevalî denilen büyük müderris ve kadı-
ların idaresinden sorumlu olmakla birlikte ona asıl nüfuz ve itibarını sağlayan konu ule-
manın reisi olması fetva yetkisidir. Bunların verdiği fetvaların çoğu ibadet, iş ve gündelik
hayata ilişkin olmakla birlikte siyasi ve idari içerikli olanları daha mühimdir ve sonuçları
devletin, milletin geleceğini ilgilendirmiştir.
Bâb-ı meşîhat veya Fetvahane adıyla bilinen şeyhülislamlığın merkez teşkilatında çok
sayıda görevli ilmiye mensubu idarî, ilmî ve dinî konulara bakarlar ve bunları şeyhülis-
lamın tetkikine hazır hale getirirlerdi. Bunlar içerisinde en önemli görevli fetva eminidir.
Eyalet sancak ve kazalardaki müftülükler ise meşihat makamının taşra bölümünü oluştur-
muştur. Şeyhülislamın başkentte padişah, yöneticiler ve halkla sıkı irtibatına paralel ola-
rak taşra müftülerinin de bulundukları bölge yöneticileri ve halk ile irtibatlı olmuşlardır.
Talik vesikaların antetlerinde en çok görülen müessese isimlerinden olan Bâb-ı Fet-
va, şeyhülislamların dairesi için kullanılmıştır. Şeyhülislam Kapısı veya Bâb-ı Meşîhat ola-
rak da isimlendirilen bu kurum ilmiye sınıfının hemen bütün resmi işlemlerinin görül-
düğü yerdir. Önceleri şeyhülislamlar vazifelerini kendi konaklarında yürütürken Yeniçeri
Ocağı’nın kaldırılmasından sonra yeniçeri ağasının oturduğu Ağa Kapısı, şeyhülislamlara
tahsis edilmiş ve Bâb-ı Fetva adı verilmiştir.
314 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Talik yazının şeyhülislamlık ve ona bağlı müesseselerce benimsenip kurumsal hale ge-
tirilmesi araştırmacılar ve arşivciler bakımından bir takım avantajları beraberinde getir-
miştir. Diğer yazı türlerinin de başka kurumlarca sahiplenilmiş olması belgelerin içeriği-
ni okumadan Osmanlı bürokrasisinde ait olduğu kurumun anlaşılması gibi önemsene-
cek kolaylıklar sağlamaktadır. Estetik olarak da beğenilen ve bu yüzden ulemanın tercihi
yanında mezar taşları ve diğer alanlarda da kullanılan talik yazının Osmanlı bürokrasisi-
nin ürettiği belge külliyatı içindeki hacmi oldukça büyüktür. Bu yüzden öğrenilmesi tari-
hi materyalin incelenmesi açısından hayati öneme sahiptir.
METİNLER 1
Bâb-ı Fetvâ Sicil
Şubesi’nden Meşîhat’a
Yazılan Belge (No: 05)
8. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 2: Evrak Örnekleri 315
(Bâb-ı Fetvâ Sicil Şubesi’nden Meşîhat’a Yazılan Belge (No: 05))
Huzûr-ı âlî-i cenâb-ı meşîhat-penâhîye
Aded: 260
Fetvâhâne-i âlî pusula odası müsevvidlerinden Rizeli mekremetlü İbrahim Hilmi Efen-
di tarafından i‘tâ olunan tercüme-i hâl varakalarında üç yüz yedi senesinde bi’l-imtihân
mülâzemeten mezkûr pusula odası müsevvidliğine ta‘yîn idildiği ve üç yüz iki senesin-
de bâ-ibtidâ hâric-i İstanbul müderrisliğine nâ’il olduğu muharrer ise de evrâk-ı müsbite-
si mevcûd olmadığından mûmâ-ileyhin fetvâhânede keyfiyet-i istihdâmıyla tavzîf edildiği
hâlde ma‘âş mikdârının ve müderrisliğe nâ’iliyyetiyle terfî‘âtının fetvâ emânet-i aliyyesiy-
le makâm-ı âlî-i meşîhat-penâhileri mektûbî kaleminden ve iki yüz yirmi sekiz guruş tarîk
ma‘âşına 1 Kânûn-ı sânî sene[ 1]307 târihinden sonra vukû‘ bulan zamâ’imin muhâsebe-i
ilmiyeden istifsâr buyurulması bâbında emr u fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir.
Fî 24 Cumâdiye’l-ûlâ sene [1]319 Fî 26 Ağustos sene [1]1317
[Mühür] Bâb-ı Fetvâ Sicill-i Ahvâl Şu‘besi
Fetvâhâne-i Âlîye 25 Cumâdiye’l-ûlâ sene [1]319
Hulâsa 2073 317/Devâ’ir 2692
Mûmâ-ileyh İbrahim Hilmi Efendi’nin 7 Rebî‘u’l-âhir sene 1303 târihinde nâ’il olduğu
ibtidâ hâric-i İstanbul müderrisliği 21 Şa‘bân sene 1311 târihinde hareket-i hârice ve 17
Safer sene 1316 târihinde ibtidâ dâhile terfi‘ buyurulduğu kayden müstebân olmağla emr
ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir. Fî 25 Rebî‘u’l-âhir sene 1320 [Mühür] Mektûbî-i
Meşîhat-i ulyâ
Sicil Şu‘besi’ne 27 Rebî‘u’l-âhir sene [1]320
Terim Sözlüğü
Bâb-ı Fetvâ Sicil Şubesi: Şeyhülislamlık dairesinde ilmiye sınıfının ve diğer memurların
özlük kayıtlarının tutulduğu birim.
Bâb-ı Fetvâ: Şeyhülislamların dairesi için kullanılmıştır. Şeyhülislam Kapısı veya
Bâb-ı Meşîhat olarak da isimlendirilen bu kurum ilmiye sınıfının hemen bütün resmi iş-
lemlerinin görüldüğü yerdir. Önceleri şeyhülislamlar vazifelerini kendi konaklarında yü-
rütürken Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra yeniçeri ağasının oturduğu Ağa Ka-
pısı, şeyhülislamlara tahsis edilmiş ve Bâb-ı Fetva adı verilmiştir.
Eminü’l-Fetvâ: Şeyhülislam dairesinde bulunan ve şeyhülislamlara sorulan dini me-
selelerin cevabını hazırlamakla ve mahkemelerce verilmiş ilamları incelemekle görevli
memur.
Fetvâhâne’nin Pusula Odası: Bir meselenin şeri çözümü ve beyanı doğrultusunda yö-
neltilen sorunun cevabını veren, mahkemelerin verdiği ilamları inceleyen şeyhülislam da-
iresindeki fetva kurumuna Fetvahane denilmiştir. Bu birim Pusula Odası, Fetva Odası ve
İlamat Odası adıyla üç daireden oluşmaktaydı. Pusula Odası, fetva isteyenlerin sorularını
kaydeder ve bu pusulalarla Fetva Odası’na sorunun hükmünü sorardı. Fetva Odası ulaştı-
rılan sorular ve ilamlar hakkında fetva verir, görüş bildirirdi. İlamat Odası ise şeriye mah-
kemelerinden resen veya temyiz talebiyle gelen ilam ve hüccetleri incelerdi.
Hâric-i İstanbul Müderrisliği: İlk eğitim veren medreselere hariç medreseleri adı ve-
rilmiştir. Hareket-i hariç ve İbtida-yı hariç olarak iki kısma ayrılan bu kurumların hocala-
rına da hariç müderrisi denilmiştir.
Meşîhat: Bu terim Bâb-ı fetva gibi şeyhülislam dairesi için kullanılmıştır.
Mülâzemet:Medreseden mezun olan ilmiye sınıfı adaylarının mesleki stajları ve gö-
rev bekleme süreleri. Askerlik teşkilatında ise yüzbaşıdan aşağı derecedeki subay rütbesi.
Müsevvid: Osmanlı bürokrasisi içinde yapılan yazışmaların karalamalarını hazırlayan
memura müsevvid, temize çekenlere ise mübeyyiz denilmiştir.
Sicill-i Ahvâl Şu‘besi: Memurların sicil kayıtlarının tutulduğu birim. Bu kayıtlar
1878-1879 yılından itibaren tutulmaya başlanmış ve bunu yapan daireye sicil-i ahval da-
iresi denilmiştir. Devletin her biriminde bu daireye bağlı şubeler açılmış ve memurların
özlük kayıtları bu şekilde denetim altına alınmıştır.
Tercüme-i Hâl Varakası: Memurların özgeçmişlerinin kaydedildiği evrak.
8. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 2: Evrak Örnekleri 317
Adı geçenin ilmiye tahsisatından almış olduğu maaşların miktar ve tarihlerini göste-
ren pusula ekte sunulmuş olmakla bu konuda emir ve ferman şeyhülislam hazretlerinindir.
Hicri 9 Rebî‘u’l-âhir sene [1]320 ve Rumi 2 Temmuz sene [1]318
10 Rebî‘u’l-âhir sene [1]320 kaleme havale
Adı geçen İbrahim Hilmi Efendi’nin 7 Rebî‘u’l-âhir sene 1303 târihinde hak kazandığı
ibtidâ hâric-i İstanbul müderrisliği 21 Şa‘bân sene 1311 târihinde hareket-i hâric müder-
risliğine ve 17 Safer sene 1316 târihinde ise ibtidâ dâhile terfi edilmiş olduğu kayıtlardan
anlaşılmakla bu konuda emir ve ferman şeyhülislam hazretlerinindir.
25 Rebî‘u’l-âhir sene 1320 [Mühür]
Yüce Şeyhülislamlık Makamı Sicil Şubesi’ne
27 Rebî‘u’l-âhir sene [1]320
318 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Şeyhülislam
Mehmed
Cemaleddin
Efendi’nin
Yazısı (No:
009)
Terim Sözlüğü
Tahrîrât: İstanbul’daki merkez dairelerin, vilayetler ve dış temsilciliklerle yaptıkları yazış-
malar ve taşradaki birimlerin kendi aralarındaki yazışmalar. Gerçek anlamda yazının kü-
çükten büyüğe yazılmış olması gerekir. Zamanla bu ortadan kalkmış, resmi daireler arası
tüm yazışmalara tahrirat denmiştir.
İstidâ: Resmi bir makam ve daireye başvurmak, bir şeyi rica ederek istemek. İstidana-
me de denilmiştir.
Kütüb-i şeriyye: İçeriği İslami konuları taşıyan kitaplara verilen isim.
Meclis-i tedkîkât-ı şeriyye: Adliye teşkilatında şeriye mahkemelerinden gelen dosya-
ları istinaf veya temyiz mahkemesi yetkisiyle inceleyen yüksek yargı organı.
Müzekkere: Herhangi bir konu hakkında, alttan üste ve genellikle bir idare veya nezare-
tin şubelerinden bağlı olduğu üst makama hitaben konuyla ilgili izin istemek ya da bir şu-
beden diğer bir şubeye durumu anlatmak veya muameleyi sormak için düzenlenen yazı.
Hilâfet: Hz. Muhammed döneminden sonraki devlet başkanlığı makamı. İmamet ve
imamet-i uzmâ tabirleri ile eş anlamlıdır. Müslümanların emiri olan devlet başkanı, risa-
let görevi hariç, peygamberin yerine geçerek onun dünyevi otoritesini temsil eder, yeryü-
zünde dinin hükümlerini tatbik eder ve dünya işlerini düzene sokar. Bu itibarla devlet baş-
kanına halife ve makamına da hilâfet denilmiştir.
leri görüleceğinden bahseden Singapur ileri gelenlerinden bir kişinin yazılı istekte bulun-
duğuna dair önceden Çin’e gönderilen heyetten ve Meclis-i Tedkîkât-ı Şer‘iyye üyelerin-
den Mustafa Şükrü Efendi’nin verdiği belge ek olarak padişah hazretlerine gönderildi. Adı
geçen bölgenin Müslüman sakinlerinin mukaddes ve büyük hilafet makamına olan dini
bağlılıklarının kuvvetlendirilmesi uygun bir davranış olması münasebetiyle durumun pa-
dişaha aktarılması sizin adil yardımlarınıza bağlıdır efendim.
10 Receb sene 1321 / 19 Eylül sene 1319
Şeyhulislâm Mehmed Cemâleddin
Meclis-i Tedkîkât-ı Şer‘iyye A‘zâsından Mustafa Şükrü Efendi’nin Fetvâhaneye Yazısı (No: 010)
Terim Sözlüğü
İrâde-i seniyye: Padişahın sözlü ve yazılı emri ve bu emrin mabeyn-i hümayun baş kati-
bi tarafından sadrazama bildirildiği belge. 1832 yılına kadar herhangi bir konu özet ha-
linde yazılıp padişaha sunulur ve buna arz tezkeresi veya telhis, bunun yazana telhisçi de-
nirdi. Padişah telhisi okuyarak mesele hakkındaki fikrini aynı belgenin üzerine kısaca ya-
zardı. Bu yazıya hatt-ı hümayun denirdi. 1832 den sonra irade-i seniyye usulüne geçildi.
Fermân: Padişahın herhangi bir konuya olan resmi emrinin yazılı hali. Biti, hüküm,
misal, yarlığ ve menşur da denir. Fermanlar ait olduğu meseleye göre divan-ı hümayun
kalemlerinden birinde yazılır, özeti divan sicillerine kaydedildikten sonra nişancı tarafın-
dan tuğralanıp gönderilir veya elden sahibine verilirdi.
Âtıfet-i seniyye: Sultanın koruması, şefkati ve himayesi altında olmak.
METİNLER 2
Şeyhülislam Mehmed Cemaleddin Efendi’nin Yazısı (No: 011)
8. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 2: Evrak Örnekleri 323
(Şeyhülislam Mehmed Cemaleddin Efendi’nin Yazısı (No: 011))
Hû
Bâb-ı Fetvâ
Dâ’ire-i Meşîhat
Hıtta-i Çin’deki ehl-i İslâma ferâ’iz-i dîniyye ve ulûm-ı şer‘îyi ta‘lîm itmek üzre
ulemâdan birkaç zâtın bi’l-intihâb arz-ı şeref-mend-i telakkîsi olduğum irâde-i seniyye-i
cenâb-ı hilâfet-penâhî iktizâ-yı âlîsinden olmasına mebnî sıfat-ı matlûbeyi hâ’iz zevât
taharrî ve tedkîk olunarak Fatih Câmi‘-i şerîfi mücîz ders-i âmlarından ve huzûr-ı hümâyûn
ders-i şerîfi muhâtablarından Şehrî Ahmed Ramiz Efendi ile mekâtib-i ibtidâ’iyye müfet-
tişlerinden Çerkes Hafız Ali Rıza ve câmi‘-i mezkûr ders-i âmlarından Karaağaçlı Hafız
Tayyib efendilerin liyâkat-i ilmiye ve evsâf-ı matlûbe ile muttasıf ve a‘yân-ı muktedireden
oldukları anlaşıldığı gibi Çin’deki Müslümanların Kur’ân-ı azîmü’ş-şânı fenn-i tecvîd üzre
kırâ’et ve tilâvetde melekeleri olmadığı ashâb-ı vukûfun ifâdelerinden müstebân olmasına
binâ’en ilm-i kırâ’et ve üslûb-ı edâ-yı ta‘lîme muktedir bir zâtın da mûmâ-ileyhime terfîkı
müstelzim-i muhassenât olacağından kurrâdan ve hüsn-i savt ve edâya mâlik huffâzdan
Burusalı Hâfız Hasan Efendi’nin dahi mûmâ-ileyhim ile birlikde olarak ta‘yîn ve i‘zâmları
ve sâye-i kudret-vâye-i cenâb-ı cihân-bânîde mûmâ-ileyhimin oraca te’mîn-i ma‘îşet ve
vikâye-i şeref ve haysiyetleri zımnında her birine şehrî üçer bin guruş ma‘âş tahsîsiyle
azîmetleri içün de atiyye-i seniyye tertîbinden müstevfâ harc-ı râh i‘tâsı münâsib gibi
vârid-i hâtır-ı kâsır olmuş ve zikr olunan ma‘âşlar oraca mu‘teber banka ma‘rifetiyle
muntazaman te’diye itdirilerek bilâd-ı ba‘ide-i ecnebiyyede mûmâ-ileyhimin zarûret ve
ihtiyâcdan vikâye ve vak‘ ve haysiyetlerinin muhâfazası vesâ’ilinin Bâb-ı âlîce istikmâli
muvâfık-ı şân-ı mekârim-nişân-ı âlî bulunmuş olmağla keyfiyetin südde-i seniyye-i
cenâb-ı tâcidâriye arzı mütemennâdır efendim.
Fî 2 Muharrem sene 1325 ve fi 2 Şubat sene 1322
Şeyhulislâm Mehmed Cemâleddin
Terim Sözlüğü
Bâb-ı âlî: Sadrazamların divan-ı hümayundan bağımsız bir yönetim merkezine kavuşma-
ları üzerine 18. yüzyıl sonlarından itibaren sadrazamlık dairesine veya paşa kapısına ve-
rilen ad. 19. Yüzyıldan itibaren hükümet idaresinin merkezi ve hükümetin resmi adı ola-
rak kullanılmıştır.
Nişân-ı âlî: Padişah fermanı veya tuğrasının diğer adı. Nişan-ı hümayun, nişan-ı şe-
rif diye de bilinir.
Atiyye-i seniyye: Padişahın hediye, bahşiş ve himayesi.
Kurrâ: Çok Kur’an okuyan anlamında olup hafızlardan kıraat ilmini tamamlamış olanlar.
Fenn-i tecvîd: Kur’an-ı Kerim’i usulüne uygun okumak için yapılan faaliyete verilen isim.
Ders-i âm: Medresi bitirdikten sonra özel bir sınav sonunda medrese talebelerine ders
okutma yetkisi kazanan müderrislerin unvanı. Camilerde umuma hitap ettikleri için de
ders-i âm denilmiştir.
Mekâtib-i ibtidâiyye: Çocuklara temel eğitimin verildiği okullar. Bu okulların hocala-
rına muallim, yardımcılarına da kalfa denilmiştir.
8. Ünite - Ta‘lik Yazısı ile Metinler 2: Evrak Örnekleri 325
Huzûr-ı hümayûn dersi: Ramazan’ın birinci gününden itibaren başlayan ve sekiz
derste son bulan padişah huzurunda mukarrir denilen kişi tarafından verilen dersler. Mu-
karrirler, devrin en tanınmış alimleri arasından seçilirdi. Dersin konusunu Kur’an’ın tefsi-
ri oluştururdu ve dersin dinleyicilerine muhatap denirdi.
Ferâiz-i dîniyye: Dinin yerine getirilmesi zorunlu meseleleri.
Şeyhülislam Mehmed
Cemaleddin Efendi’nin
Yazısı (No: 012)
326 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Terim Sözlüğü
Dersaadet Emtia-i Dahiliye Gümrüğü: Taşınabilir ticari mal ve benzer eşyanın İstanbul’da
işlemlerinin yürütüldüğü ve depolandığı kurum.
Atebe-i ulyâ: Kapı eşiği demek olan atebe kelimesi Osmanlılarda saltanat makamı an-
lamında kullanılmış. Ulyâ sıfatıyla beraber kullanıldığında ise yüce saltanat makamı ve
sultan kastedilmiştir.
Tezkire: Aynı şehir, kaza ve beldede bulunan resmi daireler veya şahıslar arasındaki
haberleşmeyi temin eden belge.
Encümen-i İntihâb-ı Me‘mûrîn-i İlmiye Reisi Namına Yazılan Belge (No: 13)
(Encümen-i İntihâb-ı Me‘mûrîn-i İlmiye Reisi Namına Yazılan Belge (No: 013))
Encümen-i İntihâb-ı Me’mûrîn-i İlmiyeye Fî 19 Şa‘bân sene 1339
300
Hiç bir sebeb-i kânûnîye müstenid olmayarak (Devlet-i ebed-müddet-i Osmâniye’nin
bekâ-yı mevcûdiyyeti içün ta‘kîbi îcâb iden meslek-i siyâsîye muhâlif harekâtda ta‘annüd
ve ısrâr itdiğinden) ta‘bîriyle azl olunduğundan bahisle tercüme-i hâlinde muharrer
ibâre-i mezkûrenin tayy ve tashîhi istid‘âsını hâvî i‘âşe kalemi ketebesinden Hüseyin
Hüsnü Efendi tarafından bi’t-takdîm havâle buyurulan işbu istid‘ânâme kırâ’et olundu.
Mûmâ-ileyhin tercüme-i hâl hulâsa-i müseccelesinde bu sûretle muharrer olan ibâre-i
mezkûrenin sicil nizâmnâmesinin otuzuncu maddesi mûcibince tayyi münâsib gibi
mutâla‘a kılınmış olmağla karîn-i tasvîb-i sâmî-i cenâb-ı fetvâ-penâhîleri buyurulduğu
takdîrde îfâ-yı muktezâsı zımnında sicil müdiriyetine havâle buyurulması tezekkür kılın-
dı. Ol-bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir.
26 Şa‘bân sene 1339 ve fî 3 Mayıs sene 1337
Encümen-i İntihâb-ı Me’mûrîn-i İlmiye reisi nâmına Emînü’l-fetvâ
Sicil Müdiriyeti’ne 9 N (Ramazan) minhü (1337)
Kaleme fî 19 Mayıs sene 1337
328 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Terim Sözlüğü
Encümen-i İntihâb-ı Memûrîn-i İlmiye: İlmiye sınıfı arasına alınacak memurların se-
çimini yürüten kurul. Şeyhülislamlık makamı bünyesinde faaliyet yapan kurullardandır.
Sicil Müdüriyeti: Şeyhülislamlık dairesi içinde memurların özlük kayıtlarının tutul-
duğu yer.
Nizamnâme: Tüzük, yasaların uygulanışını açıklamak için ya da yasa gücünde olmak
üzere Tanzimat döneminde yayınlanan heyet-i vükela kararları. Bunlar Şura-yı devlet ta-
rafından incelenir, padişahın onayından sonra geçerli olurdu.
Bâb-ı Fetvâ Sicill-i Ahvâl İdâresi’nden Meşihat Makamına Yazılan Belge (No: 16)
(Bâb-ı Fetvâ Sicill-i Ahvâl İdâresi’nden Meşihat Makamına Yazılan Belge (No: 16))
Hû
Bâb-ı Fetvâ
Sicill-i Ahvâl İdâresi
Aded
278
Huzûr-ı Âlî-i Cenâb-ı Meşîhat-penâhîye
Mahkeme-i Teftîş-i Evkâf-ı Hümâyûn sınıf-ı evvel ketebesinden fazîletlü Mehmed
Cemâleddin Efendi’nin gurre-i Zi’l-ka‘de sene [1]293 târihinde nâ’il olduğu bâ-ibtidâ
hâric-i Burusa müderrisliği ru’ûs-ı hümâyûnunun terfî‘âtıyla ahîren uhdesine ihsân buyu-
rulan Adana mevleviyeti târihi zabtının ve bundan dolayı me’hûzâtı mikdârının mektûbî-i
âlî-i cenâb-ı meşîhat-penâhîleri kaleminden istifsâr buyurulması bâbında emr u fermân
hazret-i veliyyü’l-emrindir.
Fî 26 Şa‘bân sene 1327 ve fî 29 Ağustos sene 1325
[Mühür] Bâb-ı Fetvâ Sicill-i Ahvâl Şu‘besi
Mektûbî Kalemi’ne
Mûmâ-ileyh fazîletlü Mehmed Cemâleddin Efendi’ye gurre-i Zi’l-ka‘de sene 1293
târihinde Burusa müderrisliği ve gurre-i Cumâdiye’l-ûlâ sene 1325, 30 Mayıs sene [1]323
târihinde şehrî altı yüz sekiz guruş ma‘âşlı bilâd-ı dûriyeden Adana mevleviyeti tevcîh bu-
yurulduğu kayden müstebân olmağla ol-bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir.
330 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II
Terim Sözlüğü
Mevleviyet: Osmanlı ilmiye teşkilatında yüksek dereceli ve vilayet kadılıkları için kulla-
nılan terim.
Gurre: Hicri takvimde ayın ilk günü.
Bâb-ı Fetvâ Sicill-i Ahvâl Şubesi: Şeyhülislamlık makamı ve buna bağlı birimlerde
çalışan memurların sicil kayıtlarının tutulduğu birim.
Ruus-ı Hümâyun: Ruus; vezir, beylerbeyi, sancakbeyi, mevali, timar ve zeamet sahip-
leri haricinde Osmanlı Devleti’nde mevcut bütün devlet hizmetleri ile vakıflar ve hazine-
den maaş alan her türlü devlet memurunun atama işlerini gösteren resmi belge. Bunlar
ruus defteri denilen defterlere kaydedilir, divan-ı hümayunun ruus kaleminde tutulur ve
ruus-ı hümayun adı verilirdi.
Mahkeme-i Teftîş-i Evkâf-ı Hümâyûn: Vakıflar mahkemesi. 1856 yılında Evkaf Neza-
reti bünyesinde kuruldu. Görevi, vakıfların leh ve aleyhindeki davalara bakmak, mütevelli
hesaplarını denetlemek, devlete ait vakıfların kira sözleşmelerini yenilemek, vakfiyeleri
tanzim etmek, imamlık, hatiplik ve vaizlik gibi görevlere atanacakların imtihanlarını ya-
pıp atamalarını tasdik etmekti. 1908’den sonra mahkeme-i teftiş-i evkaf adını aldı.
Sınıf-ı evvel ketebesi: İstanbul’da ilmiye sınıfına mensup olanlar üç kısım olup bun-
lardan birincisi ilim mertebelerine sahip resmi alimler, ikincisi şerî hizmet yapan hakim
ve katipler, üçünsüsü ise medreselerde bulunan hoca ve talebelerdi. Birinci guruba dahil
olanların katipliklerini yapanlara sınıf-ı evvel ketebesi denilmekteydi.
İsmi zikredilen fazilet sahibi Mehmed Cemaleddin Efendi’ye 1293 senesi Zilkade’sinin
birinci gününde Bursa müderrisliği ve gurre-i Cumâdiye’l-ûlâ sene 1325 senesi Cemaziye’l-
evvel ayının ilk gününde (30 Mayıs sene [1]323) aylık altı yüz sekiz kuruş maaşla uzak
vilayetlerden Adana müderrisliği görevinin verildiği kayıtlardan anlaşılmış olmakla bu
konuda emir ve buyruk şeyhülislam hazretlerinindir.
26 Şaban sene 1327
[Mühür] Yüce Şeyhülislamlık Makamı Mektupçusu
Sicil Şubesi’ne 27 Şaban sene 1327
608 608 Ayrılması 1 Cemaziye’l-evvel sene [1]326 18 Mayıs sene [1]1324 Özet 2605
Özet
Ta‘lik yazıyı okuyabilmek Kelime haznenizi ve bilginizi geliştirebilmek
1 4
Osmanlı paleografyasında önemli bir yeri olan ta‘lik, Ta‘lik yazı örneklerinde geçen anlamını bilmediği-
İran kaynaklı bir yazı olup İranlı ilim adamlarına niz kelimeler veya terimler, metinlerin sonunda ve-
göre tevkî, rika ve nesih yazılarının kaynaştırılma- rilen sözlük ve terimler sözlüğü kısımlarında yer al-
sıyla meydana getirilmiştir. XI. Yüzyılda ortaya çıkan maktadır. Bu sözlük eşliğinde belge örneklerini oku-
bu yazıya, harflerinin asılı gibi görünüşü dolayısıyla manız kelime dağarcığınızın zenginleşmesini sağlaya-
“ta‘lik” adı verildiği söylenir. Ta‘lik yazı İran’da yazış- caktır. Ardından gelen metin sadeleştirilmesi kısmını
malar, kitaplar ve divan kayıtlarında kullanılmış; XIII. da incelemeniz, bu kelimelerin metinde hangi anlam-
Yüzyılda çok bilinen şeklini almıştır. da kullanıldığını anlamanıza yardımcı olacaktır.
Kendimizi Sınayalım
1. “nâil” kelimesinin doğru anlamı aşağıdakilerden hangisidir? 6. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi
a. döndüren yanlıştır?
b. karşılaştıran a. taannüd: inat etme
c. aydınlatan b. tasvip: münasip görmek
d. sefere çıkan c. mâh: ay, kamer
e. muradına eren d. îfâ: açık, aşikar
e. vesâil: vesileler, sebepler
2. “Beldeler, şehirler” anlamına gelen taşıyan kelime aşağı-
dakilerden hangisidir? 7. Aşağıdaki kelime ve anlamı eşleştirmelerinden hangisi
a. semavât doğrudur?
b. küttâb a. dûr: pişmanlık
c. bilâd b. infisal: ayrılma
d. büyût c. tevcih: kapı
e. kilâb d. sâmî: kara
e. tashîh: yüksek
3. Aşağıdaki kelime gruplarının hangisinde “yazılan” anla-
mına gelen bir kelime vardır? 8. “1323 târihinde şehrî altı yüz sekiz guruş ma‘âşlı bilâd-ı
a. Mücerred - mükellef – müzekker dûriyeden Adana mevleviyeti … buyurulduğu kayden
b. Mufassal - mücerreb - müdakkik müstebân olmağla” ifadesinde boş bırakılan yeri aşağıdaki-
c. Murahhas - mücella - musaddak lerden hangisi en uygun şekilde tamamlar?
d. Muhabbet - müreffeh - muharrer a. tevcîh
e. Müsebbit - müsellem - muhaddis b. tefrik
c. tafsil
4. Aşağıdakilerden hangisi “bâb” kelimesinin anlamı olamaz? d. terkim
a. kapı e. talim
b. ev
c. kısım 9. Aşağıdaki ifadelerin hangisinde bir kurum ismi yer al-
d. mevzu maktadır?
e. bölüm a. İbâre-i mezkûrenin sicil nizâmnâmesinin otuzuncu
maddesi mûcibince
5. “Hind-i Çînî kıt‘asında kâ’in Benan şehrine … eşrâf-ı b. Atiyye-i seniyye tertîbinden müstevfâ harc-ı râh i‘tâsı
mahalliyeden Mehmed Said Efendi’nin nezdinde ikâmet it- münâsib
mekde bulunduğu” ifadesinde boş bırakılan yeri aşağıdaki- c. Mûmâ-ileyhin fetvâhânede keyfiyet-i istihdâmıyla
lerden hangisi en uygun şekilde tamamlar? tavzîf edildiği
a. azimetle d. Hüseyin Hüsnü Efendi tarafından bi’t-takdîm havâle
b. firkatle buyurulan
c. ubudiyetle e. Sıfat-ı matlûbeyi hâ’iz zevât taharrî ve tedkîk olunarak
d. müraseleyle
e. ihtiramla 10. Aşağıdaki yazı türlerinden hangisi ilmiye teşkilatı tara-
fından kullanılmıştır?
a. Sülüs
b. Kufî
c. Reyhani
d. Siyakat
e. Ta‘lik
334 Osmanlı Türkçesi Metinleri-II