Professional Documents
Culture Documents
CEMİL UYANIK
EDİRNE
2011
TEŞEKKÜR
Ayrıca bana her zaman destek olan ve daima yanımda bulunan aileme ve Bitirme
Çalışmam süresince, desteğini esirgemeyen arkadaşım Elif Cansu Bilgen'e gösterdiği
sabır için sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Cemil UYANIK
Edirne, Mayıs 2011
i
ÖNSÖZ
1912 yılında Max von Laue x-ışınlarının kristallerden krınıma uğradığını
açıkladı.Bu açıklamadan kısa bir süre sonrada bu olay deneysel olarak ispatlandı. O
zamanlarda bu sonuçlardan neler çıkartılabileceği tam olarak kavranılamamıştı.
Günümüzde basit kristal yapıların çözümlenmesi yanında karmaşık biyolojik yapıların
çözümüne kadar x ışınları kullanılabilmektedir.
X-ışınları kristalografisi bazı zamanlarda bağımsız bir bilim dalı gibi olmuş,
birçok professional kristalograf zamanlarının çoğunu bu bilim dalının gelişmesine
adamışlardır.Bir çok bilim adamı için x-ışınları kristalografisi, matematik, fizik, kimya,
biyoloji, tıp, jeoloji, metaroloji, fiber teknoloji ve benzer birçok bilim dalının
(disiplinin) buluşma noktası olarak görülmüştür. Bir kristallograg için, bul dal bilimsel
niceliklerin birbirine bağlı olduğu bir nebula gibidir.
ii
ABSTRACT
iii
BAZI KISALTMALAR
iv
İÇİNDEKİLER
1. BÖLÜM : X-IŞINLARI
1. Giriş
1.1. X-Işınlarının Bulunuşu ve Tarihçesi
1.2. X-Işınları ve Özellikleri
1.2.1. X-Işınlarının Optik Özellikleri
1.3. X-Işınlarının Oluşumu
1.3.1. Doğal X-Işınları
1.3.2. Yapay X-Işınları
1.4. X-Işınları Difraksiyonu(Kırınımı) (XRD)
1.5. X-Işınları Kırınımı İle Kristal Yapıların Tayini
1.6. X-Işınları Flüoresans (XRF)
1.7. X-Işınlarının Fizyolojik Etkisi
3. BÖLÜM : KRİSTALOGRAFİ
3.1. Kristalografi Nedir?
v
4.2.11. Primitif ve Primitif Olmayan Hücreler
4.3. Kristallerde Simetri
4.4. Kristal Elemanları
4.5. Kristal Geometrisi
4.5.1. Dönme Ekseni (Simetri Ekseni)
4.5.2. Ayna Düzlemi (Simetri Düzlemi)
4.5.3. Simetri Merkezi
4.6. Doğada Rastlanan Kristaller
4.6.1. Kübik Sistem
4.6.2. Hekzagonal Sistem
4.6.3. Trigonal Sistem
4.6.4. Tetragonal Sistem
4.6.5. Ortorombik Sistem
4.6.6. Monoklinik Sistem
6. X Işınlarıyda Kristalografi
6.1. Bazı Tanımlar
6.1.1 Kristal ( tek-kristal, toz kristal, polikristal, kırınım ve yansıma)
6.1.2 Davranış (Habit)
6.1.3 Biçim (Form)
6.1.4 Simetri
vi
6.2. Deneysel Kırınım Metodları
6.2.1 Toz Kırınım Metodu
6.2.2 Laue Metodu
6.2.3 Döner Kristal Metodu
6.2.4 Bragg Kanunu
6.3 Ters Örgü
6.3.1 Ters Örgü de Bravais Örgü müdür?
6.3.2 Ters Örgüde Temel Öteleme (Örgü) Vektörleri
6.4 Şiddetler
6.4.1. Bir Atom Tarafından X-Işınlarının saçılması
6.4.2. Kristal Tarafından X-Işını Saçılması
6.4.3. X-Işınlarının Elektron Tarafından Saçılması
6.4.4 X-Işınlarının Birim Hücre Tarafından Saçılması
vii
BÖLÜM 1
X-IŞINLARI
1
BÖLÜM 1
1.GİRİŞ
2
X ışınlarının elektromanyetik enerji dalgaları olduğu ancak 1912'de kanıtlandı.
Işık ya da radyo dalgalarına benzemekle birlikte, X ışınlarının dalga boyu öbür elektro
manyetik ışınım biçimlerininkinden çok daha kısadır. X ışınlarının dalga boyu 1
nanometrenin onda biri ile 100 nanometre arasında değişir. (1 nanometre 1 metrenin
milyarda 1’idir.) X ışınları ayrıca çok yüksek enerjiye sahiptir. Bu ışınların maddenin
içine işleyebilmesi de bu özellikten kaynaklanır.
3
Demeği'nde sunmuş, bu buluşla birlikte aynı yıl içinde günümüzdekilerle
kıyaslanamayacak ölçüde basit ilk röntgen cihazları imal edilmeye başlanmıştır.
Hago ile Wind 1899’da bir X-ray demetini dar bir yarıktan geçirmişler, böylece
bir kırınım deseni elde etmeyi başarmışlardır fakat gözlenen desen oldukça küçük
olduğu için kabul görmemiştir. X-ışınlarının dalgalı yapıda oldukları 1912’de Laue’nin
kristallerdeki kırınım deneyleri ile ortaya konulmuştur. Barkla deneyi ile X ışınlarının
polarize edilebilmesi, bunların ışık ışınları gibi enine dalgalar olduğunu ortaya
koymuştur. Barkla yaptığı bu deneylerde, katı cisimlerden büyük açı altında saçılan X-
ışınlarının iki farklı dalga boyu taşıdığını gözlemlemiştir. Bu dalga boylarından ilki,
gelen elektromanyetik dalganın frekansı ile aynı diğeri farklıdır. Klasik elektromanyetik
dalgalar teorisi ile bu ilk dalga boyu açıklanabilmektedir: Gelen elektromanyetik
dalganın elektrik alanı, atomlara bağlı elektronları kendi frekansı ile sürer. Salınım
hareketi yapan bu elektronlar, her doğrultu boyunca aynı frekansta elektromanyetik
dalgalar yayımlarlar. Bu yayımlanan elektromanyetik dalgalar gelen elektromanyetik
dalgalar ile aynı frekanslıdır. Bu süreçte elektronlar atomlardan sökülmez, atomun
durumu geçici olarak bozulur. Böyle bir saçılmayı atomlara sıkıca bağlı elektronlar
gerçekleştirir. Barkla’nın deneyinde gözlenen diğer dalga boylu saçılan elektromanyetik
dalgalar ise ancak Compton’ un varsayımı ile açıklanabilmiştir.
1901 yılında ilk kez verilmeye başlanan Nobel Fizik Ödülüne de layık görülen
W. C. Röntgen 1923 yılında 78 yaşındayken ölmüştür. Röntgen'in X-ışınlarını keşfi,
bilim çevresinde çok büyük yankılar uyandırırken yeni gelişmelere de önderlik
etmiştir. Bu buluştan çok kısa bir zaman sonra H. Antonie Becquerel X-ışınları
üzerinde çalışırken uranyumun radyoaktifliğini; Curie’ler ise radyum elementini
keşfederek "Radyoloji" adında yeni bir bilimin doğuşunu gerçekleştirmişlerdir.
4
Tarihsel Gelişim
• 1895 X-ışınlarının bulunuşu (Röntgen)
• 1920 EXAFS fenomeninin ortaya çıkışı
• 1970 Kaynak olarak sinkrotronların kullanılmaya başlanması
• 1971 Sayers, Stern, Lytle ile teorinin geliştirilmesi
• 80’ler Katalizlerdeki uygulamalar
• 90’lar Diğer tekniklerle kombine edilişi
• 2004 SLS’de EXAFS beamline ile ilk sert x-ışını demeti
5
görünür ışığın frekansından ortalama 1000 defa daha büyüktür ve X-ışını fotonu
(parçacığı) görülen ışığın fotonundan daha yüksek enerjiye sahiptir. Şu halde bu
ışınları belirleyen iki özellik kısa dalga boyu ve yüksek enerjiye sahip olmalarıdır.
X-ışınları hem dalga hem tanecik özelliği gösterirler. Dolayısıyla çift
karakterlidirler. Fotoelektrik soğrulma, Compton saçılması (inkoherent saçılma), gaz
iyonizasyonu ve sintilasyon tanecik özellikleri; hız, polarizasyon ve Rayleigh
saçılması (koherent saçılma) dalga özellikleridir. Tanecik karakteri gösteren
elektromanyetik radyasyona foton denir.
Hedeften gelen ışınlar analiz edildiği zaman, ışınların farklı dalga
boylarında (sürekli spektrum) olduğu ve şiddetin dalga boyu ile değişiminin
tüp gerilimine bağlı olduğu görülür. Bir X-Işınları tüpünde gerilim hedef metal
için karakteristik olan belirli bir değerin üstüne yükseltilirse belirli bazı dalga
boylarında sürekli spektruma ilave olarak keskin şiddet maksimumları
görülür. Bunlar çok dar ve dalga boyları kullanılan hedef metalin karekteristiği
olduğundan bunlara karakteristik çizgiler denir.
6
çizgileri kullanılır. K takımında çeşitli çizgiler vardır. Fakat normal bir kırınım
çalışmasında yalnız en kuvvetli üç çizgi kullanılır. Bu çizgiler K1, K2, K1 dır
ve bir molibden kaynak için bunların dalga boyları;
K1: 0,70926 Å
K2: 0,71354 Å
K1: 0,63225 Å
olarak bilinir.
Çizelge: X-ışınlarının Genel Özellikleri ve Madde Etkileşmesi
Elektromanyetik spektrumda gama ışınları ile mor ötesi ışınlar arasında yer alırlar.
7
1.2.1 X-Işınlarının Optik Özellikleri
X-ışınları için optik geometri oldukça basit bir durum gösterir, çünkü bu
ışınlar homojen veya homojen olmayan ortamlarda daima ışığın boşluktaki hızına çok
yakın bir hızla yayılırlar. Bu ışınların maruz kaldığı kırılma ihmal edilebilecek kadar
azdır. Bu durumda X-ışınlarını mercekler vasıtasıyla odaklaştırmanın imkânı yoktur.
Buna rağmen X-ışınlarını tam yansımaya uğratma imkânlarından yararlanılarak bir X
ışınları mikroskobu yapılabilmiştir. Ancak, bu cihazın kullanılışı oldukça zahmetlidir.
Tam yansıma, X-ışınlarının oldukça yatay bir açıyla parlak yüzeyler üzerine düşmesiyle
gerçekleşir. Bu amaçla kullanılan aynaların meridyen kesitleri elips seklindedir.
Normal ışınlar gibi X-ışınları da polarizasyona uğrarlar. Birbirine dik iki
polarizörden geçen bir X-ışını demeti tam olarak söndürülebilir. X-ışınlarının maddeyi
geçişi polarize ışığın titreşim düzlemi üzerine etki etmez.
8
1.3.2. Yapay X-Işınları: Maddenin; elektron, proton, parçacıkları veya
iyonlar gibi hızlandırılmış parçacıklarla etkileşmesinden ya da X-ışını tüpünden veya
başka bir uygun radyoaktif kaynağından çıkan fotonlarla etkileşmesinden meydana
gelir. Maddenin, fotonlarla etkileşmesinden karakteristik (çizgi) X-ışınları, yüklü
parçacıklarla etkileşmesinden hem karakteristik hem de sürekli X-ışınları elde edilir.
X-Işını Tüpü: X-ışını tüpü yüksek voltajlı bir katot ışını tüpüdür. Tüp yüksek
vakumda havası boşaltılmış cam bir kılıftan oluşmuştur. Bir ucunda anot (pozitif
elektrot), diğer ucunda katot (negatif elektrot) bulunur ve bunların her ikisi de lehimle
sıkıca mühürlenmiştir. Katot, ısıtıldığında elektron salan tungsten materyalinden
yapılmış bir flamandır. Anot, kalın bir çubuk ve bu çubuğun sonundaki metal hedeften
oluşur. Anot ve katot arasına yüksek voltaj uygulandığında katot flamanda elektron
yayınlanır. Bu elektronlar yüksek gerilim altında anoda doğru hızlandırılır ve hedefe
çarpmadan önce yüksek hızlara ulaşır. Yüksek hızlı elektronlar metal hedefe
çarptıklarında enerjilerini aktararak bir foton yayınlanır. Oluşan X-ışını demeti cam
zarfın içindeki ince cam pencereden geçer. Bazı tüplerde tek dalga boylu X-ışını elde
etmek için filtre kullanılır.
Hareketli bir elektronun kinetik enerjisi vardır. Yüksek hıza sahip bir elektron
tungstene çarpınca bir tungsten atomu ile çarpışır. Elektron durdurulana kadar birçok
9
atomla çarpışmak zorunda kalabilir. Elektronun durdurulması sırasında kaybedilen
kinetik enerjinin yüzde biri veya daha az kısmı X-ışını ışımasına, geri kalan kısmı ise
ısı enerjisine dönüşür.
Vakum lambasındaki (X-ışını tüpündeki) hedefin elektronlarla bombardıman
edilmesi sonucu elde edilen X-ışınlarının maddenin içine işleyebilme gücüne "sertlik"
denir. Bu ışınların sertliği başlıca iki şeye bağlıdır. Bunlardan birincisi, lambadaki
havanın ya da gazın ne derece boşaltılmış olduğudur. Lambada kalan gaz
moleküllerinin sayısı ne kadar azsa, bu moleküllerle çarpışarak hedeften sapan
elektronların sayısı da o kadar az olur. İkinci etken tüpe uygulanan gerilimin şiddeti,
yani elektrik basıncıdır. Gerilim ne kadar yüksekse, hedefe çarpan elektron akımının
darbe etkisi de o ölçüde büyük olur.
Bugün kullanılmakta olan X-ışını lambalarının çoğu Coolidge lambasıdır. Bu
lamba türünü ABD'li bilim adamı William David Coolidge (1873-1975) geliştirmiştir.
Son derece yüksek bir vakum düzeyine sahip olan bu lambalarda elektronlar, radyo
lambalarında olduğu gibi sıcak bir filamandan (ince bir telden) yayılır. Katottan çıkan
ve 1 milyon volta kadar ulaşabilen yüksek bir gerilimle hızlandırılan elektronlar
tungstenden yapılmış ağır bir çubuğa çarptırılır. Tungsten, elektron bombardımanının
neden olduğu yüksek sıcaklıklara erimeden dayanabilir. Tungsten çubuğun filamana
yakın olan ucu belirli bir eğimle kesilmiştir; bu uca hedef denir. Hedeften X ışınları
yayılır, ama lamba belirli bir açıklık dışında kalın bir kurşun katmanıyla sıvanmış
olduğundan X-ışınları yalnızca bu açıklıktan dışarı çıkar, bu yüzden de bir demet
halinde yol alır.
10
b) Karakteristik X-Işınları: Hedef atom üzerine gönderilen elektronların,
hedef atomun yörüngesindeki elektronlarla etkileşimi sonrasında, aldıkları enerjiyle
üst enerji seviyelerine çıkarlar. Kararsız durumdaki bu enerji seviyeleri geri
bozunduğunda dışarıya foton yayınlanır. Enerjileri, seviyeleri arasındaki farka eşit
olan bu fotonlara karakteristik x-ışınları adı verilir.
11
1.4 X-Işınları Difraksiyonu(Kırınımı) (XRD)
Kristal yapı, üç boyutlu uzayda düzgün tekrarlanan bir deseni temel alan bir
atomik yapıya sahiptir. Bu nedenle, katıların kristal yapısı, yapıda bulunan atom
gruplarının ya da moleküllerin katıya özgü olacak şekilde geometrik düzende bir
araya gelmesi ile oluşur. İlk kez Max van Laue tarafından kristal yapı ve yapı
içerisindeki atomların dizilişleri X-ışını kırınım desenleri kullanılarak incelenmiştir.
Bir malzemenin atomik yapısını görüntülemek, yüksek çözünürlüğe sahip
çeşitli elektron mikroskopları kullanılarak mümkündür. Fakat bilinmeyen yapıları
belirtmek veya yapısal parametreleri tayin etmek için kırınım tekniklerini kullanmak
gerekir. Katıların kristal yapılarını incelemek için en çok kullanılan kırınım tekniği X
ışını kırınımıdır. Bu tekniğin ince film analizi için uygun olması, temelde iki nedenden
dolayıdır; 1. X-ışınlarının dalga boyları, yoğunlaştırılırmış maddedeki (condensed
matter) atomik mesafeler ölçüsündedir ve bu özellik, yapısal araştırmalarda
kullanılmalarını sağlar. 2. X-ışını saçılım teknikleri, yıkıcı değildir ve incelenen
numuneyi değiştirmez.
12
Katı malzemelerin incelenmesinde kullanılan X-ışınlarının dalga boyları,
atomlar arası mesafelerle kıyaslanabilir büyüklükte olup yaklaşık olarak 0.5 Å ile 2.5
Å arasında değişir.
Kristal ve moleküllerdeki atomlar arası mesafeler 0.15-0.4 nm arasındadır.
Bu mesafe 3 keV ve 8 keV arasında foton enerjilerine sahip X-ışınlarının
elektromanyetik spektrum dalga boyuna karşılık gelir. Bundan dolayı, kristal ve
molekül yapıları X-ışınlarına maruz kaldığında, yapıcı ve yıkıcı girişim gibi olgular
gözlemlenebilmektedir.
İnce film fiziğinde elektron saçılması, X-ışını saçılmasından daha sık
kullanılır, fakat X-ışını saçılması kafes parametrelerinin kesin ölçümlerinin gerekli
olduğu yerlerde kullanılır. İki metot arasındaki farklardan birisi, X-ışının daha derin
nüfuz derinliğine sahip olması ve X-ışınlarının saçılma noktalarının elektronunkinden
103 kat daha zayıf olmasıdır. X-ışını saçılmasının daha kalın örnekler için uygun
olmasının nedeni, daha büyük nüfuz derinliğine sahip olmasıdır. Fakat çok ince
örnekler (5nm) için bile saçılma modelleri elde edilebilmektedir. Çok keskin odağa
sahip X-ışını tüpü kullanılarak, yoğunluk artırılabilir ve böylece maruz kalma suresi
dörtte bir oranında azaltılabilir. Diğer taraftan, saçılma açıları, X-ışınlarında daha
büyüktür ve bu kafes parametrelerinin elektronlara nazaran daha kesin olarak
belirlenmesini sağlar. Saçılma modelleri, filmin toplam kalınlığı veya belki de altlık
tarafından elde edilir, bazı durumlarda altlıkla elde edilmesi, kafes sabitlerinin
belirlenmesi için avantaj sağlar.
X-ışını saçılması, filmlerdeki mekanik stres incelemesi için de
kullanılabilmektedir. Saçılma çizgilerinin genişliğinden, çok kristalli (polikristal)
filmlerdeki kristallerin büyüklüğü a´yı çıkarmak şu ifadeye göre mümkündür:
a = / Dcos
Burada D, maksimum yoğunluğun yarısındaki saçılım çizgisinin acısal
genişliği, kullanılan ışığın dalga boyu, ise Bragg açısıdır. Bu yolla, 5 ile 120 nm
arasındaki kristal boyutları belirlenebilmektedir. Benzer ölçümler, elektron
saçılmasında da gerçekleştirilmesine rağmen, bu metot sadece yaklaşık 10 nm´den
küçük kristallere uygulanabilir. Bunun nedeni de elektronların çok daha küçük dalga
boylarına sahip olmasıdır.
13
X-ısınları kristal yapı üzerine düşürüldüğünde, ısınlar katı yüzeyinden küçük
geliş açılarıyla tam yansımaya uğrarlar ve ısınlar kristaldeki atomların paralel
düzlemleri tarafından saçılırlar. Kristal yapıdaki bu saçılımlar kırınım olarak
adlandırılır ve kırınım çok sayıda atomu içeren saçılmalardan meydana gelir. X
ışınlarının kristal yapıda kırınımı Bragg Kanunu ile açıklanır ve Bragg kanunun en
basit sekli aşağıdaki formül ile verilir.
nλ=2dSin
14
1.5 X-Işınları Kırınımı İle Kristal Yapıların Tayini
15
Kırınım = Girişim + Saçılma
Bir kırınım için saçan ve saçılan x-ışınlarının dalga boyları eşit ve sabit bir faz
farkına sahip olmalıdır. Saçılan bir x-ışını atomun elektron yoğunluğunun çok olduğu
kısmıyla etkileşir. Saçılan x-ışınının enerjisi 10-50 KeV’tur.
16
X-Işınları ve Nötron Kırınımı Karşılaştırması
1.X-ışınları atom etrafındaki elektronlarla etkileşir. Elektronların sayısı azsa
x- ışınlarının etkileşimi zordur. Elektron sayısı az olan (atom numarası küçük)
elementlerin atomlarının yerlerinin bulunmasında nötronlar avantaja sahiptir. Çünkü
nötron hafif ya da çok sayıda olan elektronlarla aynı derecede etkileşir. X-ışınlarıyla
atomların yerlerinin belirlenmesi zordur
2.Buna karşılık nötron kaynağını yapmak oldukça pahalıdır.
1.6. X-Işınları Flüoresans (XRF)
X-ışınları flüoresans tekniği, genel olarak foton madde etkileşmesi sonucu
meydana gelen karakteristik X-ışınları ve saçılma fotonlarının nicel ve nitel
değerlendirilmesine bağlı olarak uygulanan bir tekniktir. Katı, sıvı, toz hatta gaz
durumlarında bile uygulanabilmektedir.
XRF tekniği ile hızlı, duyarlı ve güvenilir bir şekilde malzemeye zarar
vermeden düşük maliyetle kısa sürede ölçüm yapılmaktadır. Bu nedenle bilimsel ve
teknolojik araştırmalarda yaygın olarak kullanılmaktadır.
17
XRF sistemleri ile farklı formlardaki numunelerde sodyum-uranyum
aralığındaki elementlerin analizleri numune matrisine bağlı olarak, ppm-%
konsantrasyon mertebesinde, tahribatsız, hızlı ve güvenilir bir şekilde yapılmaktadır.
Portatif μ-XRF cihazı ile 70 μm çaplı alanlarda tarama ve haritalandırma
yapılabilmekte, element analizleri herhangi bir numune hazırlama işlemi gerekmeden
gerçekleştirilebilmektedir. Cihazın taşınabilir olması, yerinde analizi de mümkün
kılmaktadır.
18
1.7. X-Işınlarının Fizyolojik Etkisi
Yüksek enerjili her ışın gibi X-ışınları da dokular için zararlıdır. Çok yüksek
frekansa sahip olan X-ışınları kimyasal bağları kırabilecek enerjiye sahiptir. Bu
bağların kırılması sonucu iyonlaşma oluşur. İyonlaşabilen elektromanyetik ışınımları,
hücrenin genetik materyali olan DNA'yı parçalayabilecek kadar enerji taşımaktadır.
DNA'nın zarar görmesi ise hücreleri öldürmektedir. Bunun sonucunda doku zarar
görür. DNA'da çok az bir zedelenme, kansere yol açabilecek kalıcı değişikliklere
sebep olabilir. Hücre için en zararlı ışınlar yumuşak X-ışınlardır, zira bu ışınlar hücre
tarafından soğrulur ve bu enerji kazancı hücre içinde yaralanmalara sebep olur.
Radyo kristalografide kullanılan ışınlar ve bu ışınların neden olduğu X-ışınları dokular
için çok zararlı olabilirler. Radyolojide kullanılan ışınlar, sertlikleri dolayısıyla çok daha
az soğrulurlar ve bu nedenle de çok daha az zararlıdırlar.
Eller ve vücudun diğer kısımları X-ışınlarına hedef olduğundaki tehlikeli
duruma yanık denir. Fakat bu güneş yanığından çok daha fazla zararlıdır. Yanıklara,
X-ışınlarından çıkan ısı neden olmayıp, ısının doğurduğu yanıklardan da farklıdırlar.
X-ışınlarına hedef olunduğunda ani bir acıma duygusu da duyulmaz. İyileşmesi diğer
yanıklardan çok daha yavaş olur. X-ışınları tüpünden doğrudan doğruya gelen
demetin yanı sıra, saçılmış, flüoresans, uyumlu ve uyumlu olmayan ışınımlar da
tehlikelidirler. Modern X-ışınları cihazı, bütün bu tehlikelere karşı korunmak üzere
dikkatlice tasarlanmış ve güvenlik düzenekleri ile donatılmıştır.
19
BÖLÜM 2
X-IŞINLARININ KULLANIM
ALANLARI
20
BÖLÜM 2
21
2.1. X-Işınlarının Tıpta Kullanılması
23
Gümüş bromür görüntülerinin elde edildiği bu
yönteme konvansiyonel röntgen, vücudu geçen x-ışınlarının
dedektörlerle ölçülerek görüntünün bilgisayar aracılığı ile
katot tüpünde oluşturulduğu yönteme ise dijital röntgen adı
verilir.
24
Foto diyot çıkış sinyallerinin uygun yükseltme ve filtreleme işlemlerinden
sonra, sinyal işleme ve görüntü oluşturma teknikleri kullanılarak dilim görüntüler
oluşturulmakta, sonrasından bu dilimler birleştirilmekte, sonuç olarak oluşturulan
görüntü monitör bir siluet olarak yansıtılmaktadır. Aşağıda verilen resimde standart bir
X-Ray cihazının bagaj tarama süreci adım adım izlenmektedir.
25
bu bilgileri verebilecek multi enerjili sistemler geliştirdiler.
Bu sistem, oluşturulan görüntü üzerinde operatörlerin madde tanımlamasını
kolaylaştırıcı bazı uygulamaları içermektedir. Bu tanımlamada malzemelere renk
kodlaması uygulanmakta, örneğin titanyum, krom, demir, çelik, kalay, kurşun, bakır,
gümüş, altın gibi atom numarası 18’den büyük olan ağır elementler (inorganik
maddeler) mavi renklendirme ile alüminyum gibi atom numarası 10 ile 18 arasında olan
orta ağırlıktaki elementler (karışık grup) yeşil renklendirme ile, atom numaraları
10’un altında olan hidrojen, karbon, nitrojen, oksijen, nitrogliserin, akril, kağıt, tekstil
ürünleri, tahta ve su gibi organik maddeler turuncu ile görünmektedir.
90’lı yılların ikinci çeyreğinden sonra ise bu cihazlarda daha büyük gelişmeler
yaşanmaya başlandı ve 3. çeyrekte artık operatörlere çantaların şüpheli olup
olmadığı hakkında karar vermesinde yardımcı olmaya çalışan ve görüntüler üzerine
şüpheli olabilecek bölgelere işaretler atan sistemler geliştirilmeye başlandı.
26
2.4. Bilimsel Araştırmalarda X-Işınları
27
2.5. X-Işını Astronomisi
28
BÖLÜM 3
KRİSTALOGRAFİ
29
BÖLÜM 3
KRİSTALOGRAFİ
3.1.KRİSTALOGRAFİ NEDİR?
Atomların dizimi yedi ana kalıptan birisi şeklinde olabilir. Bu kalıplar, atom
düzlemlerinin kesişmesiyle oluşan eşit uzay parçaları biçimleri ile sıkıca bağıntılıdır.
Bunların en basit ve düzenli olanı, birbirine dikey birbirinden eşit uzaklıkta üç paralel
düzlem sisteminin oluşturdukları küp serisidir. Uzayın bu şekilde bölünmesini
Şekil 1.2 ‘de görüldüğü gibi birbirinden eşit uzaklıkta dik açılı eksenlerin meydana
getirmesiyle de açıklanabilir.
32
Şekil 3.2. Küp Kafesleri.
Uzay, Birbirinden eşit uzaklıkta üç takım paralel düzlemler tarafından
bölünmüştür. x, y, ve z eksenleri karşılıklı olarak birbirine dikeydirler. Her kesit
noktası diğerlerinin eşdeğerindedir.
Yedi ana kalıbı oluşturan uzay bölme metotları Tablo 1. ‘de gösterilmişti.
Düzlemlerin geometrik olarak uzayı bölümünün bütün çeşitleri bu yedi sistem içindedir.
Günlük metallerin çoğu (çinko ve magnezyum hekzagonal sistemdedir) ile MgO, TiC
ve Ba TiO3 gibi bazı seramik bileşikleri kübik yapıdadır.
Bu anlatılanların her birisi ayrıntılarıyla incelenecektir.
33
BÖLÜM 4
KRİSTALOGRAFİYE
GENEL BAKIŞ
34
BÖLÜM 4
Kristal, belirli bir yerleşim düzeni içerisinde bir araya gelen atomların, ortaya
koydukları yerleşim düzeninin üç boyutta tekrarı ile oluşur. 18.ci yüzyıldan itibaren
epeyce çalışmalar yapılmış olmakla beraber kristal yapının anlaşılabilmesi, ancak
1912’de Max von Laue’nin X-Işınlarının kristal tarafından kırınıma uğradığını
bulmasından sonra mümkün olmuştur. Daha sonra Sir Laurence Bragg ilk kez X
ışınlarından yaralanarak kaya tuzu kristalinin yapısını analiz etmiş ve kristalin
atomik yapısı ile ilgili önemli bir adım atmıştır. Böylece araştırmacılar kristali
oluşturan en küçük birim olan birim hücreyi ve bunun uzayda yayılarak ne şekilde
kristali oluşturduğunu anlamak imkanını bulmuşlardır. İlk başlarda X-Işınlar ile
başlatılan bu çalışmalar daha sonra nötron ve elektron kırılımı çalışmaları ile devam
ettirilmiş ve bu şekilde minerallerin, metallerin, besin maddelerinin, ilaçların, fiber
ve plastik türü maddelerin ve burada sayılmakla başa çıkamayacak kadar çok organik
ve inorganik materyalin atomatik yapısının ortaya çıkarılması sağlanmıştır.
Kristalografi, yani kristallerin yapısını çözme ve anlama bilim dalı bugünde
fizikte en çok üzerinde çalışılan konulardan bir tanesidir. Fizik yanında, kimyada,
minerolojide, metalürjide ve pek çok mühendislik dalında kristalografinin çok
önemli bir yeri vardır.
Kristallerin yapısını çözerken ve açıklarken özel bir dil kullanılır, böylece
hem işler kısalır hem de anlatımda kolaylık sağlanmış olur. İleride öğreneceğimiz bu
dili görmeden önce kristallerin genel özelliklerini ortaya koymak istiyoruz.
35
4.1. Metallerin Kristal Yapısı
36
toplanmıştır. Bunların isimleri ve özellikleri aşağıda kısaca açıklanmıştır. Daha sonraki
sayfalarda ayrıntılı şekilde incelenecektir.
Kimyada atom ağırlıkları bir element karakterize ettiği gibi, kristalografide de
“Parametre” denilen sayılar aynı işi görür. 7 kristal sisteminde eksenlerin üzerindeki
birimler değişiktir. Örneğin kübik sistemde bunlar birbirine eşit, triklinik sistemde
farklıdır.
4.2. Kristalografik Terimler ve Kavramlar
Burada açıklanacak terim ve kavramlar kristalografi bilimi ile uğraşanlar tarafından
kesinlikle bilinmesi gereken son derece lüzumlu bilgilerdir.
37
BİRİM HÜCRE : Üç boyutlu uzayda kenarları ile kristalin eksenlerini
oluşturan bir paralel kenardır. Birim hücre atom düzenleniminin açıklanmasına yarayan
bir birimdir. Kristaller, her biri büyüklükçe, şekilce ve yönelimce benzer olan birim
hücrelerden oluşur. Bir birim hücre için, örgü sınırlaması simetri düşüncesine ve
elverişliliğine bağlı olarak bir dereceye kadar keyfilik taşır.
38
düzlemi vardır. Örneğin, bir küpte dokuz simetri düzlemi vardır.
Simetri Ekseni (Axis of symmetry): Seçilen bir eksene göre 2, 3, 4 veya 6
katlı dönme işlemi ile nesnenin orinal halini koruması sağlanabilir.
Simetri Merkezi (Centre of symmetry): Kristalin bir tarafındaki yüzeyi
karşısındaki benzer bir yüzey üzerine getirtilmesini sağlar.
Tersinme Simetrisi: Bir simetri işleminde her nokta işlem sonucunda
eşleniği olan başka noktalara karşılık geliyor ise bu şekilde bir tersleme ya da bir dönme
noktası ortaya çıkar. Bu nokta simetrik noktaları birleştiren çizginin orta
noktasıdır. Vektörel olarak durum açıklanacak olursa, r vektörü bir tersleme
operasyonu sonucunda –r vektörüne dönüşür.
Öteleme Simetrisi: Bir kristal, bir vektörün tamsayı katlarınca ötelenirse
değişmez kalabilir. Tanımı gereğince bütün kristaller ötelenme simetrisine sahiptir.
Vida Eksenleri (Screw axes): Sarmal simetrili bir yapı üretmek için öteleme
ve dönme işlemlerinin birlikte yer alması gerekir.
Dönme-Yansıma Ekseni: Bir simetri operasyonunda hem dönme hem de
yansıma aynı anda ard arda bulunabilir, böyle durumlarda bir dönme yansıma
ekseninden söz edilebilir. Bir kristal 360/n derece döndürüldüğünde değişmez kalırsa
n-katlı dönmeye sahip olduğu söylenir. Kristallerde dönme simetrileri; 1-katlı 360 °,
2- katlı 180 °, 3-katlı 120 °, 4- katlı 90 °, 6- katlı 60 ° ’ye sahiptir. Ortaya çıkan 32
simetri sınıfı için çeşitli gösterim şekilleri vardır ancak kristalografide genellikle
Hermann-Mauguin sistemi kullanılır. Çizelge 1.3’ de Hermann –Mauguin
gösteriminde simetri elemanının nasıl gösterildiği vermektedir;
Çizelge 4.3. Hermann-Mauguin gösterimi ile simetri elemanları
39
32 simetri sınıfı daha önce gördüğümüz 7 kristal sistemine her sistemin sahip
olabileceği en basit simetri elemanları cinsinden bölünür ise, bu takdirde ortaya çıkan
durum Çizelge 3.4’de gösterildiği gibi olur;
40
.Şekil 4. 1. Bravais Örgüsü
Bir kristalin uzay örgüsü ve simetrisinin sembolik bir tanımlamasıdır. Bir uzay
grubu için bu gösterim, kristalin simetrisini tanımlayan harf ve sayılardan oluşmuş bir
uzay örgüsü sembollerini içerir. Bu simetri gösterimleri burada tartışılmamaktadır fakat
çeşitli kitaplarda tanımlanmış olduğunu ve x ışını kristalografisi ile ilgili tablolarda
bulunduğunu biliyoruz. Her bir kristal, muhtemel 230 uzay grubundan en az birine
aittir.
41
4.2.4. Yapı Prototipi
Sınıflandırmaya ve kimliklendirmeye yardım için, her bir yapı tipi, o yapıya sahip
temsili bir maddenin (bir element veya fazın) adıyla verilmektedir.
Aynı yapı tipi olan birim hücreler, prototipe veya birbirine benzer boyutlara haiz
olmayabilir. Çünkü, aynı tipli atomik düzeni olan farklı malzemeler, büyüklükçe farklı
atomlara sahiptir. Bu da a, b ve c kenar uzunluklarının farklı olmasına sebep olurlar.
Aynı şekilde atomun x, y ve z pozisyon koordinatları farklı malzemeler için değişiktir.
Bir birim hücredeki atom veya örgü noktasının konumu üç koordinatla ifade
edilir. Hücrenin bir köşesindeki orijinden atom sırasıyla a, b ve c eksenlerine paralel
olan üç uzaklık. Bu uzaklık A0 cinsinden değil de, sırasıyla a, b ve c kenar
uzunluklarının kesirleri olarak ifade edilir. böylece ½ , 0, 0, a kenarının ortasında,
½, ½, 0 C yüzünün ortası ve ½, ½, ½ birim hücre hacminin merkezidir. x, y ve z
harfleri uygun olmayan kesirlerin koordinatları veya element veya alaşım fazları
arasında değişen koordinatlar için kullanılır.
İlkel bir birim hücrenin yalnızca köşelerinde ÖRGÜ NOKTALARI vardır.
Cisim merkezli bir birim hücrenin köşelerinde (0,0,0 noktasında) ve cisim merkezinde
(1/2, ½, ½ noktasında) ÖRGÜ NOKTASI vardır.
Yüzey merkezli birim hücrenin köşelerinde ve bütün altı yüzün merkezlerinde
ÖRGÜ NOKTALARI vardır. Örgü noktaları: 0,0,0; 0, ½, ½, 0; ½, 0, ½ noktalarıdır.
Bir koordinat için negatif bir değer harfin üzerine bir çizgi konularak belirtilir.
Her bir birim hücrede, kristal simetrisinden dolayı, eşdeğer olan konumlar
vardır. Bu koordinatların özel değerlere sahip olabildiği (1/2, 0, 0) ve ayrıca x, y ve z
42
deki atomlar için çoğunlukla doğrudur. Eşdeğer konumların bir dizisinin her bir
noktasında aynı tür atom bulunacaktır (Mükemmel bir kristalde).
Bir örnek olarak, arsenik için hekzagonal hücrelere dayalı hücrede eşdeğer noktalar (0,
0, 0; 1/3, 2/3, 2/3; 2/3, 1/3, 1/3) + 0, 0, z; + 0, 0, z ’dir.
Koordinatların eklenmesiyle elde edilen birim hücredeki altı atom için tam liste
0, 0, z; 1/3, 2/3, 2/3 + z; 0, 0, z; 1/3, 2/3, 2/3 – z; 2/3, 1/3, 1/3 – z ’dir.
43
tipi sergilerken daha düşük sıcaklıklarda β – Cu Zn olarak gösterilen düzenli bcc
yapılı B2 tipi sergiler.
44
Hakikatte bir amorf katı ile bir sıvı arasında esaslı fark yoktur. Ve amorf katıya,
kristalden farklı olarak “aşırı soğumuş sıvı” gözü ile bakılır.
4.2.11. Primitif ve Primitif Olmayan Hücreler
Herhangi bir nokta örgüde bir birim hücre sonsuz şekilde seçilebilir ve her birim
hücre bir yada daha fazla örgü noktası ihtiva edebilir. Şu nokta önemlidir ki bir örgüde
birim hücre diye bir şey “mevcut” değildir. Biz bunları hayalimizde tasarlıyoruz ve bu
sebeple bize nasıl uygun geliyorsa öyle seçebiliriz . (Şekil 2.1) de gösterilen itibari
hücreler sadece uygun oldukları ve örgünün simetri elemanlarına sahip oldukları için
seçilmiştir. On dört Bravais örgüsünden herhangi biri için primitif birim hücre
seçilebilir. Mesela (Şekil 2.1) de gösterilmiş olan yüz merkezli kübik örgü, kesik
çizgilerle gösterilmiş olan PRİMİTİF HÜCRE ile de temsil edilebilir.
Şekil 4. 2. Kübik Ve Rhombohedral Hücrelerde Gösterilmiş Olan, Yüz Merkezli Kübik Nokta Örgü.
45
noktaya giden bileşenleri vektörün bileşenleri x, y ve z birden küçük kesirler olmak
üzere ise bu takdirde noktanın koordinatları x, y, z olur.
Buna göre Şekil 2. 2 deki A noktası orijini olarak alındığında koordinatları 0 0
0 dır. B, C ve D noktalarının kübik eksenlere göre koordinatları da sırasıyla 0, ½,
½; ½, 0, ½ ve ½, ½, 0 ‘dır. E noktasının koordinatı da ½, ½, 1 ‘dir ve D
noktasından vektörü kadar mesafede bulunduğu için D‘nin eşdeğeri olan bir noktadır.
Şu noktayı belirtelim ki mesela cisim merkezine ait bir noktanın koordinatı, birim hücre
ister kübik, ister tetragonal veya ortorumbik olsun ve büyüklüğü ne olursa olsun daima
½, ½, ½ ‘dir.
46
WIGNER–SEITZ İLKEL HÜCRESİ : Bir ilkel hücre şu yöntemle de seçilebilir:
1. Verilen bir örgü noktasının en yakın komşularıyla birleştiren tüm doğru
parçalarını çizin,
2. Bu doğruların orta dikmeleri olan doğruları (veya üç boyutta düzlemleri) çizin.
Böylece oluşan en küçük alanlı (hacimli) bölge Wigner-Seitz ilkel hücresi olur.
47
Mevcut herhangi bir kristali tanımlamanın en önemli yolu, kendisini değişmez
(invariant) bırakan simetri işlemleridir. Bu simetri işlemlerine NOKTA SİMETRİ
İŞLEMLERİ denir. Kristal yapıları, bu nokta simetri işlemleriyle tanımlayabiliriz.
Kristali tanımlamada sadece ilkel hücre seçimi değil, ilkel olmayan bir birim hücre
seçimi de gerekli olur. Kristali tanımlayacak olan nokta simetri işleminin Bravais örgü
simetrisine uygun olması şarttır. Bir başka deyişle, bir Bravais örgüsüne her nokta
simetri işlemi uygulanamaz, sadece Bravais örgüsünün simetrisine uygun olan nokta
simetri işlemleri ile kristal tanımlıdır. Bu açıdan bakıldığında, iki ve üç boyutta uzay
örgüsü (Bravais örgüsü) ilkel hücre olmak zorunda olmayan çözüm verici birim
hücrelerle boşluksuz doldurulabilir. İki boyuttaki uzay örgüsü (Bravais örgüsü) kaç
türlü olabilir? İki boyutta toplam Bravais örgüsü beştir: Eğik, dikdörtgen, merkezli
dikdörtgen, kare ve hektagonal örgü.
48
Şekil 4. 5. Kristallerde Simetri Düzlemi (A), Simetri Ekseni (B) Ve Simetri Merkezi (D).
Meriyedri (noksan yüzeyli) kristallerde ise bu adetler 1/2 ~ 1/3 arasında azalır.
49
1. ÖTELEME SİMETRİSİ : Bu simetri işlemi örgü öteleme vektörü ile yapılır.
2. YANSIMA SİMETRİSİ : Bir düzleme göre yapılan simetri işlemlerine
YANSIMA SİMETRİSİ denir.
Yansıma işlemi, bir cismin bir düz aynadaki görüntüsünün oluşmasına benzerdir.
m harfi ile gösterilir. Bir kübik yapı için mümkün ayna simetri işlemlerinden ikisini
Şekil 4. 6. da görmekteyiz.
50
4.5. Kristal Geometrisi
Kristaller yöne bağlı özelliklerine göre simetrik ve asimetriktirler. Kristallerdeki
başlıca simetri unsurları şunlardır:
51
4.5.3 Simetri Merkezi
Kristal içerisinde alınan öyle bir noktadır ki, bu noktadan her iki tarafa uzatılan
doğruların, rastladığı unsurlar morfolojik ve fizyolojik olarak aynıdır. Aynı değerde
değillerse simetri merkezi değildir.[i] rumuzu ile gösterilir. (inversion → Ters dönme).
52
4.6. Doğada Rastlanan Kristaller
• Kübik
• Hekzagonal
• Romboedrik
• Tetragonal
• Ortorombik
• Monoklinik
• Triklinik
Sistemlerinden birinde kristallenirler. Bazı bilginler romboedrik sistemi hekzagonal’ın
bir yarım şekli olarak düşünürler ve bir arada incelerler.
53
Şekil 2. 9. Piritin Doğada En Çok Rastlanan Kristal Şekilleri.
Şekil 4. 10. Kübik Sistem. Kristal eksenleri (a), Simetrik Eksenler (b) ve (c)
54
Şekil 4. 11. Kübik Sistemde Simetri Eksenleri
Aşağıdaki şekillerde 7 sistemin temel şekilleri görülmektedir. Eksenler bu
temel şekillerin içinde birleşirler ve bu temel şekillerden “Bileşik Şekillere” (Şekil 2. 5)
de görüldüğü gibi geçilir. Bu şekilde, bileşik şekil anlamı kolayca anlaşılır ve diğer
sistemlerdeki kristallerin bileşik şekillerinin oluş mekanizması çıkartılabilir.
Şekil 4. 12. Kübik Temel Şekilden Bileşik Şekillerin Meydana Gelişi. (a) Küp; (b)
Küp ve Oktaedr Yüzleri; (c) Oktaedr Yüzlerin Büyümesi ve Sonra Oktaedrin Oluşu
(Şekil 2. 1’e bak).
55
∝ = β = γ = 900
a = b = c
=γ
=α
=β
a1 = a2 = a3 ≠ c
1. = β = 900
γ = 1200
56
Şekil 4. 15. a) Hekzagonal Sistemde Kristal Eksenleri
57
4.6.3. Trigonal Sistem
4 kristal ekseni vardır. Üçü birbirine eşit ve yatay (a1 = a2 = a3) dür; yatay
eksenlerin aralarındaki açılar 600 dır. 4. eksen diğerlerine dik ve farklıdır (c). Kristalde
6 tane eşkenar yüz vardır (Şekil 2.5). ve kristale (C) ekseni boyunca bastırılarak
oluşturulmuş bir küp gözüyle bakılabilir. Bu sisteme en tipik örnek kalsit kristalleridir.
Bu sistemin hekzagonalden farkı simetri elemanlarının ondan az oluşudur. Romboedrin
2 tane simetri düzlemi ve 4 tane simetri ekseni vardır.
a = b ≠ c
∝ = β = γ = 900
58
İkisi eşit ve yatay, biri dik ve farklı 3 tane kristal ekseni vardır. (a1 = a2 ≠ c) dır.
Eksenler arasındaki açı 900 dır. Simetri düzlemi ve simetri ekseni 5 ‘er tanedir.
Kristalleri prizma, piramit veya bileşik Şekil 2. halinde bulunur. En güzel örnek: Zirkon,
idokros, kasıterittir).
59
4.6.6. Monoklinik Sistem
Birbirinden farklı 3 kristal ekseni vardır (a ≠ b ≠ c). (b) ile (c) ve (a) ile (b)
arasındaki açı aynı α = λ = 900 dır. (a) ekseni ile (c) ekseni arasındaki (β) açısı 900
den farklıdır. (β ≠ 900 ); yani (a) ekseni eğiktir. Simetri ekseni ve düzlemleri birer
tanedir (mono: bir, klinas: eğik demektir).
Örnek : Ortokloz, Hornblend, Piroksen, Jips.
Şekil 2. 22. Monoklinik Sistem. (a) Monoklinik Sistemin Kristal Eksenleri (b)
Simetri Ekseni (c) Simetri Düzlemi
Yüzeyin uzay içerisindeki yeri, üç nokta yahut bir nokta bir doğru veya belirli
bir yüzeyle sabitleştirilmiştir. Bu matematik sabitleştirmenin bir koordinat sistemine
ihtiyacı vardır. Meselâ; α-kükürdü alalım. Kristal yüzeylerinin birbirleri ile
60
mukayesesini yapabilmek için kristal uygun bir biçimde yönlendirilir. Yani kristal
içerisine üç eksenli koordinat sistemini monte edebiliriz.
İlk olarak C. Samuel Weiss (1809) tarafından eksenlerin uzunluk ilişkileri
(a:b:c oranı) ve bu eksenlerin meydana getirdiği α,β,γ açıları için “KRİSTAL DEVİMİ”
ortaya konulmuştur.
61
Kristalde bulunan bir yüzeyin, kristal eksenleri ile münasebetini bulmak için
parametrelerin MUTLAK değerlerinin bilinmesine lüzum yoktur. Önemli olan yüzeyin
yönü ve koordinat eksenindeki parametrelerin oranıdır. Buna PARAMETRE ORAN adı
verilir.
OA = a
OB = b
OC = c parametresini verir.
Demek oluyor ki, ABC yüzeyi a : b : c parametrelerinin orantısı ile
belirlenir.
Bir yüzeyin parametreleri belli sayılarla çarpılıp veya bölünmesi ile değerlerinde
bir değişiklik olmayıp yüzeyin yeri paralel olarak değişir. Yani ya büyür yada küçülür.
ABC yüzeyinin parametre oranı a : b : c (m = 1) buna paralel olan A, B, C
yüzeyinin parametre oların ma : mb : c (m>1) dır. Yani A, B, C yüzeyi
büyümüştür. A2 B2 C2 yüzeyi (m<1) ABC yüzeyine göre daha küçülmüştür. ABC
yüzeyine paralel olmayan yüzeyin parametre oranı ma : nb : pc şeklindedir. Böylece
A2 B2 C2 yüzeyleri eksenleri farklı mesafelerde (H, K, L) kesmiştir. ABC yüzeyi
birim yüzeydir. Kristaldeki bütün yüzeylerin parametreleri kristaldeki birim yüzeye
bağlıdır ve rasyonel sayılarla gösterilir.
62
Bir birim yüzeyin parametre oranı a : b : c şeklinde olursa, başka bir yüzeyin
parametre oranı ma : nb ; pc şeklinde olur. Burada n, n, p sayıları rasyonel
katsayılardır. Birim yüzeyin katsayılarının her biri bire eşittir. Başka yüzeylerin
katsayıları 1/2, 1/3, ¼ veya 2, 3, 4 ....... n gibi olurlar. Buna PAREMETRE
KANUNU denilir.
Yüzeyler Weiss’a ve Miller’e göre sembollenirler. Weiss’e göre, bir yüzeyin
sembolü, o yüzeyin parametrelerinin, birim yüzeyin parametrelerinin tam sayılı
herhangi bir katı olarak verilmesi ile elde edilmiş olur. Bu sembol genel olarak
ma : nb : pc ‘dir. M, n, p rumuzları mümkün olan bütün basit ve ∞ da dahi olmak
üzere tam sayılardır. Weiss’in rumuzu ile kristal yüzeyi en basit ve en kolay bir şekilde
anlaşılır.
Miller rumuzunda ise verilen yazma tarzı, hesaplamada kolaylığı sağlayan bir
tarz olması nedeniyle en çok kullanılır. MİLLER İNDİSİ Weiss sembolünün
katsayılarından, bunların ters değerlerini almak ve neticeyi tam sayılar yapmak suretiyle
elde edilir. bu işaretlemede a : b : c parametreleri yerine (hkl) yazılır. Burada
1 1 1
h= ,k= ,l=
m n p
semboldeki sıraya göre en küçük ortak katsayı olan n, n, p ile çarpılarak tam sayılar
yapılırsa, hkl karşılık olan np : mp : mn olarak elde edilir. Mesela; Weiss’e göre
2a : 3b : 4c sembolü, Miller’e çevirirsek katsayılar 1/2, 1/3, 1/4 olur. En küçük
ortak katsayı 12 olduğundan,
12 12 12
, =6,4,3 bulunur. (643) elde edilmiş olur.
2 3, 4
Bu sonucu Weiss’e çevirmek için ters işlem yapılır. (643) değerlerinin tersi alınır.
1 1 1
, , elde edilir. Tam sayılara çevrilirse 2, 3, 4 elde edilir.
6 4 3
[ ][
1 1
2 2
1 , 112 ] ve [ 224 ] indislerinin hepsi aynı doğrultuyu temsil etmekle beraber [1 1 2)
tercih edilen şekildir. Negatif indisler sayının üstüne bir çizgi konularak yazılır. Mesela
[ŭ v w] gibi. Doğrultu indisleri Şekil 2. 26 ‘da gösterilmiştir.
Birbirini simetri ile bağlı doğrultulara bir formun doğrultuları denir ve bunların bir
takımı indislerden birini açılı parantez içine almak suretiyle gösterilir. Mesela [1 1
1], [1 ī 1] ve [ ī 1 1] den ibaret dört cisim köşegeninin hepsi <1 1 1> sembolü ile
gösterilir.
64
Şekil 2. 26.. Doğrultu İndisleri
Parametre (rasyonellik) kanununda da anlatıldığı üzere, örgü içindeki durumlar
İngiliz kristalografi Miller tarafından kullanılmış olan sisteme göre sembolik olarak
gösterilebilir.
Bir örgü içindeki DÜZLEMİN yönlenmesinin tarifi için MİLLER indisleri
kullanılmaktadır. “Miller İndisleri, düzlemin eksenleri kestiği noktaların orijine olan
kesirsel mesafelerinin tersidir.”
Mesela; bir düzlemin Miller indisi (hkl) ise, ki daima parantez içinde yazılır, düzlem
1 1 1
eksenleri h , k , l kesirsel mesafelerde keser ve eksen uzunlukları a, b, c ise
a b c
düzlem eksenleri hakikatte Şekil 2. 27 ‘de görüldüğü gibi h , k , l mesafelerinde
keser. Herhangi bir örgü içindeki herhangi bir düzleme paralel ve eşit mesafeli bir
düzlemler takımı vardır ve bunlardan biri orijinden geçer. (hkl) Miller indisleri, takım
içinde orijine en yakın olanı belirtir, fakat takım içinde diğer bir düzlemi veya takımın
hepsini birden temsil ettiği de söylenebilir. Şekil 2. 27 (b) de gösterilmiş olan düzlemin
Miller indislerini aşağıdaki Şekil 2.de tayin edebiliriz.
Eksen uzunlukları ....................... 4A 8A 3A
Kesen uzunlukları ....................... 2A 6A 3A
1 3
Kesirsel kesen uzunlukları ............... 2 4 1
4
Miller İndisleri 2 3 1
65
6 4 3
a b c
Miller indisleri yukarıda görüldüğü gibi daima kesirden kurtarılır. Bir düzlem bir
eksene paralel ise bu eksen üzerindeki kesirsel kesen uzunluğu sonsuz ve mütekabil
Miller indisi de sıfır alınır. Eğer bir düzlem bir ekseni negatif tarafta keserse bu eksene
tekabül eden indis negatiftir ve indisin üzerine bir çizgi konularak yazılır. İndisleri biri
diğerinin negatifi olan düzlemler, mesela (2TO) ve (2TO) birbirine paraleldir ve
orijine nazaran zıt taraflarda bulunurlar (nh nk nl) düzlemleri (hkl) düzlemlerine
paraleldirler ve mesafeleri sonuncuların 1/n ‘dir.
Aynı düzlem iki farklı takıma ait olabilir ve birinin Miller indisleri öbürünün
katlarıdır; mesela aynı düzlem (210) takımına ve (420) takımına aittir ve hakikatte (210)
takımının düzlemleri (420) takımındaki düzlemlerin her iki tanesinden biridir.
66
Şekil 4. 28. Örgü Düzlemlerinin Miller İndisleri
67
alaşımlarda 9R veya 18R ile gösterilen mortensit yapıya ait hücre, sırasıyla, 9 ve 18
tabakanın yığılımıyla meydana gelir. Bu tür uzun erimli bir kristal düzenini sağlayan
mekanizma, örgü dislokasyonuyla açıklanmaktadır.
68
Tasarlanabilecek en basit kristaller bir Bravais örgüsünün noktaları üzerine aynı
cinsten atomları koyarak teşkil edilebilir. Bütün kristaller böyle değildir fakat
metalurjistleri sevindirecek bir husus pek çok metalin bu tarzda kristalleştiğidir ve Şekil
2. 29 biri cisim merkezli (BCC) ve diğeri yüz merkezli kübik (FCC) olmak üzere iki
maruf strüktürü gösteriyor. Birincinin birim hücresinde iki, sonuncunun birim
hücresinde dört atom vardır ve böyle olduğunun birim hücredeki örgü noktalarının
değil atomların sayısını almak suretiyle ve
Nf Nc
N = Ni + + bunu Şekil 2. 28 hücrelere tatbik ederek bulabiliriz.
2 8
21 1
gösterilmiştir. Şekil 2. 30 (a) da gösterildiği gibi bir 000 da ve diğeri 3 3 2 de
121
(yahut 3 3 2 deki ekivalan bir mevkidir) olmak üzere birim hücrede iki atom vardır.
Şekil 4. 29 (b) de aynı strüktürü gösteriyor. Yalnız birim hücrenin orijini o şekilde
211
kaydırılmıştır ki yeni hücrede 100 noktası (a) daki 100 deki ve 3 3 2 deki atomların
ortasındadır. (a) daki dokuz atoma (b) de X ile işaretlenmiş dokuz atom tekabül
etmektedir. Şekil 2. 30 (c) HCP strüktür daha başka bir temsilini gösteriyor.
Hekzagonal prizmanın içindeki üç atom tabandaki üçgenlerin tam merkezlerinin
üzerindedir ve uzayda 2 vektörleri vasıtasıyla tekrarlanırsa altta ve üstteki atom
tabakaları gibi hekzagonal bir dizi meydana gelir.
69
HCP strüktür denilmesinin sebebi şudur :
Küreleri uzayda mümkün olan en büyük yoğunlukla paket edip aynı zamanda
periyodik düzene sahip olmak için iki yol mevcuttur ve bu, bunlardan biridir. Birbirine
teğet olan kürelerin böyle bir düzenlemesi Şekil 2. 29 (d) de gösterilmiştir. Eğer bu
küreleri atomlar olarak düşünürsek bir HCP metalin bu tasviri Şekil 2. 30 (c) deki
çizimin ima ettiği kısmen açık strüktürden daha çok fiziksel hakikate yakındır ve bu
genel olarak bütün kristaller için doğrudur.
Teğet kürelerden meydana gelmiş HCP strüktürde C’nin a ’ya oranının 1,633
olduğu gösterilebilir. Halbuki bu strüktüre sahip metallerin c/a oranları takriben
1,58’den (Be), 1,89 ‘a kadar (Cd) değişir. Bu kristallerdeki atomların temasta
olmadıklarını kabul etmek için bir sebep mevcut olmadığına göre bu atomların küresel
olmaktan ziyade ELİPSOİDAL olmaları gerektiği neticesine varılır.
Şekil 2. 30. HCP yapı. Zn, Mg, Be, α – Ti, ... Hekzagonal Sıkı Paket Yapıya Sahiptir
FCC strüktürde aynı şekilde sıkı paket edilmiş bir düzenlenmedir. Bu strüktür
HCP strüktür ile olan bağıntısı ilk bakışta aşikar değildir. Fakat Şekil 2. 32 bir FCC
strüktürün (111) düzlemlerinin atomlarının tıpkı HCP strüktürün (0002) düzlemlerinin
atomları gibi hekzagonal bir örneğe göre düzenlenmiş olduğunu gösteriyor. Bu iki
strüktür arasındaki yegane fark atomlarının hekzagonal tabakalarda biri diğerinin
üzerinde olarak düzenlenmiş olmasıdır.
70
Bir HCP metalde ikinci tabaka üzerindeki atomlar birinci tabakadaki boşlukların
üzerindedir ve üçüncü tabakadakiler birinci tabakadaki atomların üzerindedirler ve
tabakaların üst üste konması ABABAB şeklinde özetlenebilir.
Bir FCC metalde ilk iki tabaka aynı şekilde konmuştur, fakat üçüncü tabakanın
atomları ikinci tabakanın boşlukları üzerindedir ve dördüncü tabakaya gelmeden bir
mevkisi tekrarlanmaz.
FCC paket edilme ABCABC şeklinde sıraya göre olur. Bu paketleme şemaları
Şekil 4. 32 deki düzlem şekilde gösterilmiştir.
71
Şekil 4. 32. Yüz Merkezli Kübik
Bir Bravais örgüsünün noktalarından her birine birden fazla atom “konulmasının” diğer
bir misaline uranyumda rastlanır. Oda sıcaklığında kararlı olan α-uranyumunun
formunun strüktürü düzlem ve yükseklikli çizim vasıtasıyla Şekil 2. 33 de gösterilmiştir.
72
1 3 1 1 1
yerleşmiştir. Birim hücrede, her biri O y 4 , Oỳ 4 , 2 ( 2 + y) 4 ve
1 1 3
( −y ) mevkilerinde bulunan dört atom vardır. Burada atomik koordinatlarda
2 2 4
1 1 1
atomuna 2 2 2 ötelemesi ile gidilebilmelidir.
73
Bir kristal yapısını tetkik ederken en önemli iş onun Bravais örgüsünü tayin
etmektir. Çünkü bu, kristalin inşa edildiği çatıdır ve kristalin verdiği X ışını deseni
üzerinde esaslı bir tesiri vardır.
Öyleyse CsCl ‘in Bravais örgüsü nedir? Şekil 2. 32 (a) birim hücrenin iki atom,
hakikatle iyon ihtiva ettiğini gösteriyor. Çünkü bu bileşik katı halde bulunsa bile
1 1 1
tamamen iyonizedir. OOO da bir seziyum iyonu ve 2 2 2 de bir CL iyonu
vardır. Bravais örgüsü açıkça görüldüğü gibi yüz merkezli değildir. Fakat cisim merkezi
1 1 1
ötelemesi olan 2 2 2 nin iki atomu birbirine bağladığını görüyoruz. Fakat bunlar
AYNI CİNS ATOMLAR olmadığından örgü – cisim merkezli bir örgü değildir. Geriye
1 1
BASİT KÜBİK olmak kalır. Eğer istenirse OOO ‘daki seziyum iyonunun ve 2 2
1
2 deki klor iyonunun her ikisinin birden OOO daki örgü noktasına ait olduğu
düşünülebilir. Bunun için bir seziyum iyonunun özel bir Cl iyonuna ait olduğu
söylemeye imkan yoktur ve bir Cs Cl molekülünden bahsedilemez; böyle bir kristalde
“molekül” teriminin hakiki bir fiziki manası yoktur ve aynı şey inorganik bileşikler ve
alaşımların çoğu için doğrudur.
74
Şekil 4. 34 yakından incelenirse NaCl on birim hücresinin aşağıdaki mevkilere
yerleşmiş 8 iyon ihtiva ettiği görülür:
1 1 1 1 1 1
4 Nu+ 000, 2 2 0, 2 0 2 ve 0 2 2 de
1 1 1 1 1 1
4 Cl- 2 2 2 , 0 0 2 , 0 2 0 ve 2 0 0 da açıkça görüldüğü gibi
1 1 1 1 1 1
sodyum iyonlar yüz merkezlidir ve (000, 2 2 0, 2 0 2 ve 0 2 2 ) yüz
1 1 1
merkez ötelemeleri 2 2 2 klor iyonuna tatbik edilince bütün klor iyon mevkileri
elde edilir. bu itibarla NaCl örgüsü YÜZ MERKEZLİ kübiktir. Şunu da söyleyelim ki
iyonların mevkileri kısaca
4 Na+ 000 + yüz merkezi ötelemeleri
1 1 1
4 Cl- 2 2 2 + yüz merkezi ötelemeleri şeklinde yazılabilir.
Burada şunu da belirtelim ki bütün diğer strüktürlerde olduğu gibi örgünün sahip olduğu
herhangi bir simetri elemanının tatbiki benzer atom yada iyonları birbirleriyle
çakıştırmalıdır. Mesela Şekil 2. 32 (b) de 4 – katlı [010] rotasyon ekseni etrafındaki
1 1
900 lik rotasyon 0 1 2 deki klor iyonunu 2 1 1 deki klor iyonu ile çakıştırır, 0 1 1
75
Şekil 4. 35. Metun (CH4) Modelleri
(A) İki Eksenli Gösterme (B) Üç Eksenli Sert Küre Modeli
Bir atomun tertip numarasını iki etken kontrol eder. Birincisi valanstır. Özellikle, bir
atomun çevresindeki valans bağları sayısı valans elektronlarına bağlıdır. Buna göre
periyodik tablonun VIIA grubundaki halojenler yalnız bir bağ yaparlar ve tertip
numaraları birdir. Grup VI daki oksijen ailesi bir molekülde iki bağla bağlıdırlar ve
normal olarak en yüksek tertip numaraları ikidir (Tabii olarak, oksijen çift bağı ile
yalnız bir tek atoma bağlanabilir). Azot elementlerinin maksimum tertip numaraları
üçtür, çünkü grup V ‘dedir. Nihayet IV. Gruptaki karbon ve silisyumun diğer atomlarla
dört bağı vardır ve maksimum tertip bağları dörttür.
Koordinasyon numarasını etkileyen ikinci faktör, atomların dizilmesidir. Atom
veya iyonlar birbirine yaklaştıkça (denge mesafesine gelinceye kadar) enerji
verdiklerinden, atomlar yakın olarak dizildikçe ve ortalama atomlar arası mesafe
azaldıkça, kristal daha kararlı olur. Yarı çapı 0,78 A0 olan magnezyum iyonunu alalım.
Mg11 her bir katyon çevresine (Şekil 1.2.a.) yarı çapı 1,32 A0 olan oksijen iyonlarından,
O2-, altı taneye kadar yerleştirmek kabil olurdu. Bu halde çap oranı 0,78 / 1,32 veya
0,59 ‘dur. Si++++ ve O2- için çap oranı daha küçüktür. 0,39/1,32 veya 0,3(Tablo : K).
Böylece siliste (SiO2) oksijen iyonları arasında silisyum iyonunun koordinasyon
numarası dörtten fazla olamaz. Olsa idi negatif oksijen iyonları birbirini iter ve silisyum
– oksijen mesafesi denge hali olan 1,71 A0 ‘dan fazla olurdu.
76
a b
Şekil 4. 36. Koordinasyon Numarası
(a) Her magnezyum iyonunu (Mg+2) en çok altı oksijen (O2-) iyonu sarabilir. Oksijen
iyonları (O2-) içinde Si4+ ‘un koordinasyon numarası yalnız dörttür. Çünkü iyon
boyutu oranı 0,414 den küçüktür (Tablo : K).
Atomların hepsi aynı boyda olan saf bir metalde koordinasyon numarası en çok
12 olabilir.
77
değiştirmesi gerekeceğinden Tablo : L deki minimum oranlar oldukça kesindir. Genel
olarak eğer ondan sonra gelen koordinasyon numarası minimum oranı geçilmiş ise
koordinasyon numarası çoğalır. Böylece Mg2+ iyonunun O2- iyonları arasında CN
dört ile çok az görürüz. Çünkü boyut oranı 0,59 dur. Dört olan koordinasyon
numarasının eksilmesi dizme verimliliğini azaltır ve kristalin enerjisini çoğaltır.
a b
Şekil 4. 37. Elmas Yapısı Elmasın Büyük Sertliğini Valans Bağlarının Kuvveti Yapar.
(a) İki Eksenli Gösteriş (b) Üç Eksenli Gösteriş.
Genel olarak metallerin ve iyonlu katıların koordinasyon numaraları dizilme verimliliği
ile ve valans katılarınki paylaşılan elektronlarıyla sınırlıdır.
78
KOORDİNASYON NUMARASI HESAPLANMASI
a b
79
BÖLÜM 5
BAZI ÖZEL KRİSTALLER
VE
KRİSTAL KUSURLARI
80
BÖLÜM 5
BCC =
√3 a
2
FCC =
√2 a
2
HCP = a (Taban düzlemindeki atomlar arasında)
=
√ a2 c2
+
3 4
(Taban düzlemindeki atomla buna aşağı veya
81
Bir ilk takribiyetle bir atomun büyüklüğü bir sabittir. Başka şekilde söylersek bir
demir atomu, ister saf demir, ister ara faz, isterse katı karışım halinde bulunsun aynı
büyüklüğe sahiptir.
Yukarıda açıklanan durum, bilinmeyen kristal strüktürlerini tetkik ederken
hatırlanması gereken çok faydalı bir hakikattir. Çünkü teklif edilen bir strüktürde verilen
bir atomun yerleşebilmesi için kabaca ne kadarlık bir boşluğa ihtiyaç olduğunu tahmin
etmemizi sağlar. Daha doğru olarak söylemek gerekirse bir atomun büyüklüğünün biraz
bu atomun KOORDİNASYON SAYISINA tabi olduğu bilinmektedir.
KOORDİNASYON SAYISI : Verilen atomun en yakın komşularının sayısıdır ve
kristal strüktürüne (yapısına) bağlıdır.
Bir atomun koordinasyon sayısı FCC ve HCP strüktürlerinde 12, BCC de 8 ve
elmas kübikte 4 tür. Bir atomun koordinasyon sayısı ne kadar küçük ise bu atomun
işgal ettiği hacimde o kadar küçüktür ve koordinasyon sayısındaki azalmaya mukabil
ümit edilebilecek küçülmenin aşağıdaki gibi olduğu bulunmaktadır.
Koordinasyondaki Değişme Hacimdeki Küçülme, % Olarak
12 → 8 3
12 → 6 4
12 → 4 12
Bundan, mesela bir demir atomunun FCC bakıra karıştığı vakit, BCC kristal
olan α – demir halinde bulunduğu zamankinden daha büyük bir çapa sahip olduğu
neticesi çıkar.
Bir kristaldeki bir atomun büyüklüğü ayrıca bağlanmanın iyonik, kovalant,
metalik yahut van der Waals olmasına ve iyonizasyon durumuna tabidir. Bir nötral
atomdan ne kadar fazla elektron kopartılırsa atom o kadar küçülür. Bunu demirde bariz
alarak görüyoruz:
Fee, Fe++, Fe+++ atom ve iyonlarının çapları sırasıyla 2,48 A0, 1,66 A0 ve 1,34 A0 dur.
82
5.2. Kristal Şekli
83
başlangıçtaki maddenin levha, çubuk yada tel olmasına göre bu şekillerden birini
almıştır.
Polikristal Metal kütlesi içindeki tanelerin şekilleri, muhtelif cins kuvvetlerin
neticesidir ve bu kuvvetlerin hepsi tanelerin her birinin iyi teşekkül etmiş düzlem
yüzlerle tabii olarak büyüme temayülüne mâni olacak kadar şiddetlidir. Neticede âşikâr
bir kristallik arz etmeyen kabaca poligon şeklinde bir tane meydana gelir. Bununla
beraber bu tane bir kristaldir ve mesela iyi teşekkül etmiş prizma şeklindeki tabii
kuvartz kadar “kristal”dir. Çünkü kristal olmanın esası iç atomik düzenlenmede bir
periyodisitedir ve dış yüzlerdeki herhangi bir düzgünlük değildir.
Bazı kristallerin birinin diğeri ile simetrik bağıntısı olan iki kısım vardır. Bunlara
İKİZLEME KRİSTALLER denir ve hem minerallerde ve hem de metal ve alaşımlarda
bunlara rastlanmaktadır.
Bir ikizleme kristalin iki kısmı arasındaki bağıntı bir simetri operasyonu ile tarif
edilir ve bu operasyon kristalin bir kısmını diğeri ile yada diğer kısmın uzantısı ile
çalıştırır.
Simetri operasyonunun (a) ikizleme ekseni denilen bir eksen etrafında 1800
rotasyon yada (b) ikizleme düzlemi denilen bir düzlemde yansıma olmasına göre iki
mühim ikizleme vardır. Bir ikizleme kristalin iki kısmının birbiri ile birleştiği düzleme
KOMPOZİSYON DÜZLEMİ denir.
İkizlemenin yansıma ikizlemesi olması halinde kompozisyon düzlemi, ikizleme
düzlemi ile çakışabilir veya çakışmayabilir.Bilhassa FCC, BCC ve HCP strüktürlerle
meşgul olan metalurjist için aşağıdaki cins ikizlemeler ilgi çekicidir:
1. Tavlama İkizlemeleri, rekristalizasyon hasıl etmek için soğuk çalışılan ve
tavlanan FCC metal ve alaşımlarda (Cu, Ni, α –pirinç, Al vs.) olur.
2. Deformasyon ikizlemeleri, HCP metaller (Zn, Mg, Be vs.) ve BCC metaller (α
–Fe, w vs.) de olur.
84
5.3.1. Tavlama İkizlemeleri
FCC metallerde rotasyon ikizlemeleridir yani iki kısım <111> şeklindeki bir
ikizleme ekseni etrafında 1800 lik bir rotasyonla birbirine bağlıdır.
Kübik örgünün yüksek bir simetriye sahip olması sebebiyle bu yön bağıntısı ikizleme
ekseni etrafındaki 600 lik bir rotasyonla veya ikizleme eksenine dik olan 1 1 1
düzlemindeki yansıma ile de verilmiştir. Başka şekilde söylersek FCC tavlama
ikizlemeleri yansıma ikizlemeleri olarak da tasnif edilebilir.
İkizleme düzlemi aynı zamanda bir kompozisyon düzlemidir.
Bazen tavlama ikizlemeleri mikroskop altında Şekil 5. 39 (a) daki gibi görünür.
Tanelerin bir kısmı (B), diğer kısmı A ‘ya ikizlenmiştir. İki kısım (111)
kompozisyon düzlemi ile temastadır ve parlatılmış düzlem üzerinde bir doğru çizgi iz
yapar. Fakat Şekil 5. 39 (b) deki hale daha çok rastlanır. Görülen tane üç kısımdan
ibarettir. İki kısım (A1 ve A2) aynı yönlüdür ve A1 ve A2 ‘ye nazaran ikizlenmiş olan
üçüncü kısım (B) ile ayrılmıştır. B ‘ye ikizleme bandı denir.
85
Şekil 5. 40. FCC Örgüde İkizleme Bandı.
Bir rotasyon ikizlemesinde bir kısım ile esas kristal arasında ikizleme eksenine
göre 1800 lik bir rotasyon bağıntısı bulunduğuna ait ifade bir ikizlemenin kristalin bir
kısmının diğer kısmına nazaran fiziksel olarak dönmek suretiyle meydana geldiğini
ifade etmez.
Hakikatte FCC tavlama ikizlemeleri, normal büyüme mekanizmasında hasıl
olan bir değişme ile olur.
Rekritalizasyonu takip eden normal tane büyümesi esnasında bir tane sınırının
(111) yüzüne kabaca paralel ve takriben bu sınıra dik yani [111] doğrultusunda
86
ilerlediğini farz edelim. Sınırın ilerlediğini söylemek atomların harcaman taneyi terk
ettiğini ve büyüyen taneye eklendiğini söylemektir.
Bu sebeple tane (111) e paralel atom tabakalarının ilavesiyle büyümektedir ve
daha önceden biliyoruz ki bir FCC kristalde bu tabakalar ABCABC..... dizisine göre
sıralanmaktadır. Fakat eğer bir yanlışlık olurda bu diziye göre sıralanma CBACBA.....
şeklinde değişirse bu şekilde meydana gelen kristal yine FCC fakat ilk kristalin
İKİZLENMESİ olur. Eğer daha sonra benzer bir yanlışlık olursa ilk kristalle aynı yönde
bir kristal büyümeye başlar ve bir ikizleme bandı teşekkül eder. Bu sembolizm ile bir
ikizleme bandını aşağıdaki şekilde ifade edebiliriz:
ABCABC BACBAC ABC ABC
Esas Kristal ikizleme Esas Kristal
Bandı
Burada şunu belirtelim ki, Şekil 5.34 de gösterilen ikizleme bandı, ışık
mikroskobu altında görülen ikizleme bandından binlerce defa daha incedir. Yani ışık
mikroskobundaki daha kalındır.
87
1 2 deki yansımadakinden daha az bozularak ikizlenebilir. Halbuki BCC örgüler için
1 1 2 aynı sebeple tercih edilen düzlemdir.
Genel olarak ikizlemeler bir kristal içinde farklı düzlemlerde teşekkül edebilir.
Mesela bir FCC kristalde ikizlemenin meydana gelebileceği farklı yönlerde dört tane
1 1 1 düzlemi vardır.
Bir kristal keza birkaç defa ikizlenebilir ve birkaç yeni yön hasıl eder. Eğer A
kristali B ‘yi teşkil etmek için ikizlenirse ve B de C yi teşkil etmek üzere
ikizlenmişse, vs. bu takdirde B, C vs. ye A kristalinin birinci, ikinci vs.
mertebeden ikizlemesidir denir. Dikkat edelim ki bütün bu yönler yenidirler. Mesela
Şekil 2. 33 (b) de B ye A1 in birinci mertebeden ikizi ve A2 ye B nin birinci
mertebeden ikizi gözü ile bakılabilir.
88
METALİK BAĞ’a sahip kristal yapıda, pozitif iyonlar ile elektron bulutu
arasında, elektrostatik çekme kuvvetleri ile eş yüklü iyonlar arasındaki itme kuvvetleri
meydana gelir.
Artan atomlar arası uzaklık ile her iki etki de azalır ve belirli bir ao uzaklığında,
söylenen kuvvetler tam dengededir. a0 uzaklığı, dengedeki iki atom arasındaki mümkün
olabilecek EN KÜÇÜK UZAKLIK olup, her metal için karakteristik bir
büyüklüktür. Üç boyutlu bir düzene göre dizilen ve denge konumunda bulunan
atomların merkezlerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkan görünüme KRİSTAL ÖRGÜ
dendiğini biliyoruz.
Sıkı Paket örgü sistemlerinde, örgünün bir düzlemi, atomca tam doludur ve
boşluksuz bir düzen söz konusudur. Metallerin şekillendirilmesinde kayma düzlemi
olarak da görev yapan bu düzlemler, birbirine paralel A, B ve C düzlemleri veya
tabakaları olarak ifade edilirler.
Metallerin ideal örgü yapısı hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilememektedir.
Özellikle metal fiziğinde yapısal, kimyasal ve elektriksel hata oluşumundaki görüntüler
birbirinden ayrılıklar gösterir. Isıl işlem açısından ele alındığında diğerlerine göre daha
önemli olan yapısal hatalar, dört grup olarak ifade edilebilir; Sıfır boyutlu hatalar, tek
boyutlu hatalar, iki boyutlu hatalar, üç boyutlu hatalar. Gerçek kristallerde tüm kristal
kusurları önemli bir yere sahiptir.
Kristallerin çoğunda KAFES HATALARI bulunur. Bazı hallerde atom boşluğu
atom yer değişmesi veya fazla atom durumu olur ki bunlara NOKTA HATALARI
denir. ÇİZGİ HATALARI fazla bir atom düzleminin kenarını gösterir. Son olarak
komşu kristaller arasında veya bir kristalin dış yüzeyinde HUDUT HATALARI
bulunur.
Böyle hatalar mekanik kuvvet, elektrik özellikleri ve kimyasal reaksiyon gibi
kristal yapının birçok özelliklerini etkiler.
89
Şekil 5. 41. Nokta Hataları
(a). Boşluklar
(b). Çifte boşluklar (İki atom boşluğu)
(c). Schottky hatası (çift iyon boşluğu)
(d). Arayer atomu
(e). Frenkel hatası (iyon yer değiştirmesi)
90
Schottky Tipi Boşluklar (Schottky hatalar) : Eğer bir atom, örgüdeki
bulunduğu yeri terk ederse ve kristal yüzeyinden çıkarsa, boşluk oluşabilir. Bu tür örgü
boşluklarına Schottky tipi boşluklar denilmektedir. Schottky hataları “Boşluklara” çok
benzerler fakat elektrik yük dengesi nedeniyle birleşik olarak bulunurlar (Şekil 5. 41.c).
Ayrı işaretli iki iyon boşluğu şeklindedirler. Boşluklar ve Schottky hatalarının her ikisi
de atom yayınmasını kolaylaştırır.
Arayer Hataları : Özellikle atom yığın katsayısı düşük ise, fazla bir atom
kristal yapısındaki atomların arasına girebilir. Arayer atomu kristaldeki atomlardan çok
küçük değilse böyle bir hata kristali deforme eder (Şekil 5. 41.d).
Frenkel Tipi Boşluklar (Frenkel Hataları) : Atom örgüdeki yerini terk eder,
ancak kristal içindeki beklenilen örgü noktalarında değil de, örgünün ara bölgelerinde
bulunursa, buna Frenkel Tipi boşluklar denilmektedir. Frenkel hataları şöyle de ifade
edilmektedir: Kristal kafesindeki bir iyon yerinden çıkıp bir arayer atomu şekline
geçerse buna FRENKEL HATASI denir (Şekil 5. 41.e). Sıkı paketli yapılarda atomu
ara yere sıkıştırmak için daha çok enerji lazım geldiğinden, Schottky hatalarından daha
az Frenkel hataları ile arayer hataları bulunur.
Frenkel tipi boşluklarda, bir boşluk daima örgü ara atomu ile dengelenir.
Boşluklar, metal örgüsü içerisinde normal bir yapı olarak mutlaka mevcuttur ve bir
termodinamik denge halinde bulunurlar. Boşluk yoğunluğu sıcaklığa bağlıdır ve oda
sıcaklığında yaklaşık 10-12 dır yani 1 mm2 örgü düzleminde 1012 atoma karşılık,
yalnızca 1 tane boşluk vardır. Yükselen sıcaklıkla boşlukların sayısı üstel olarak artar
ve ergime sıcaklığına doğru 10-4 yoğunluğu ulaşılır. Bu temel esas, fiziksel olarak artan
sıcaklıkla atomun titreşim enerjisinin artacağı ve yer değiştirme imkanının artacağı için
kolayca açıklanabilir.
Isıl işlem için boşluk yoğunluğu, numune yüksek sıcaklıkta iken ani soğutma ile
termodinamik denge halinin üzerinde aşırı miktarda boşluk kalır. Metallerde talaşsız
şekillendirme de, boşluk oluşumuna yardımcı olmaktadır ve toparlanma tavlamasında,
eski özelliklerin yeniden kazandırılmasında boşluklar etken olmaktadır. Ayrıca
metallerin nötron veya elektronlarla ışınlanmasında boşluk yoğunluğunun artmasına
katkıda bulunur.
91
5.4.2. Tek Boyutlu Kristal Hatalar (Çizgi Hataları : Dislokasyonlar)
Şekil 5. 42. Sayfa Düzlemine Dik T Harfi İle Gösterilen Kenar Dislokasyonuna Ait Kesitin Şematik Gösterimi
92
Şekil 5. 43. Diskolasyon Enerjisi. Atomlar basınçta ve (koyu renk) ve çekmededirler
(açık renk). Yer değiştirme vektörü (Burger vektörü) dislokasyon çizgisine dikey
açıdadır.
Her iki çeşit dislokasyon kristalleşme ile yakından bağlantılıdır. Örneğin kristal
oluşmasında iki kısım arasında hafif bir uygunsuzluk sonucu fazla bir atom düzlemi
girerse kenar dislokasyonu olur. Şekil 5. 44 de görüldüğü gibi ilave atomlar ve birim
kafesleri vida basamaklarına ilave edilerek, vida dislokasyonu kolay bir kristal
oluşmasını sağlar.
Kristal büyürken basamak bir eksenin etrafında dolaştığı için vida dislokasyonu
deyimi çok uygundur.
Dislokasyonlar hem kristalleşme ve hem de şekil değiştirme (deformasyon) ile
bağlantılıdır. Şekil 5. 45 de kayma hareketinin bir kenar veya vida dislokasyonu
93
yaptığını görüyoruz. Her ikisi de aynı yer değişim sonucuna varır ve meydana
getirdikleri dislokasyon halkası ile bağıntılıdırlar.
95
Farklı örgü konumlarına sahip, kristal tanelerini ayıran geniş açılı sınırlara
ilaveten, bireysel taneler konum olarak biraz farklı alt tanelere (alt sınırlara) küçük açı
sınırları ile ayrılırlar. Bu alt sınırlar yer bozuklukları dizileri olarak düşünülebilir. Yatık
sınırlar kenar yer bozuklukları, burgulu sınarlar ise yiv yer bozuklukları serisi ile
Şekil 5. 47 temsil edilmektedir. Geniş açılı sınırlara kıyasla, küçük açılı sınırlar daha az
ciddi bozukluklardır. Plastik akışı daha az engellerler, kimyasal çekim ve alaşım
muhteviyatlarının segregasyonu için daha az etkin bölgelerdir.
Şekil 5. 47. Kenar Dislokasyonlarının Düşey Dizisinden İbaret Olan Eğilmiş Küçük
Açı Sınırı
İki boyutlu hatalar, teorik olarak en basit şekilde fcc örgüde açıklamak
mümkündür. Bilindiği gibi, fcc örgü, sıkı paket düzeninde düzlemlere sahiptir. Bu
düzlemler, ABCABC.... yığılımlıdır. Bu yığılımda olabilecek sapmalara yığılım
hataları diyoruz. Yüzey merkezli kübik yapıdaki yığılım hataları, iki ana formda
oluşabilir. Bu iki ana form için bir yeni düzlemin ilave olması (ABCACABC...) örnek
olarak gösterilebilir. Bu şekilde oluşan yığılım hataları ile bir dislokasyon sınırı arasında
ilişki kurulabilir. Bir başka deyişle, yığılım hatası bir dislokasyon hattına bağlanabilir.
Örgü yığılım hataları, elektron mikroskobu yardımıyla görülebilmektedir.
Eğer fcc örgüye sahip kristalde ABCABCACBACBAC şeklinde yığılım hatası varsa
buna ikiz oluşumu denir (İkizleme kristalleri konusunda bunu derinlemesine
incelemiştik). Sembolik olarak gösterilen bu yığılımda altı çizili düzlem bir yansıma
96
düzlemidir. Bu düzlem ikiz sınırıdır. İkizler, mevcut yönelim farklılıkları veya ikiz sınırı
dağlaması ile gözlenebilmektedir.
En sık görülen ve en önemli iki boyutlu hatalar, TANE SINIRLARI ‘dır.
Metaller daima çok kristallidir ve bundan dolayı daima tane sınırları içerirler. Diğer
örgü hatalarına göre, en kolay belirgin hale getirilebilen hata, tane sınırları hatasıdır.
TANE SINIRLARI, birbirleriyle sınırlandırılmış örgü gruplarını, yani taneleri ayırır.
Tane sınırında bir kristalin diğerinden ayrılmasına, yada değişik yönelim, değişik
bileşim veya değişik örgü parametreleri etken olur. Bunlardan herhangi biri etken
olabileceği gibi iki veya üçü de etken olabilir.
Ergiyikten katılaşma veya rekristalizasyon sırasında genellikle çok sayıda kristal
tanesi aynı zamanda gelişir. Bunlardan komşu olanların örgü düzlemleri arasında
çoğunlukla büyük açılar ve süreksizlik görülür. Bu tür tane sınırlarına BÜYÜK AÇILI
TANE SINIRLARI denir. Bu sınırlarda atom çapının 2-3 katı büyüklüğünde amorf
bölgeler oluşabilir. Komşu kristallerin atom dizilme doğrultularının arasındaki açı, daha
çok ikiz sınırlarında görüldüğü gibi çok küçükse, bu tür tane sınırlarına KÜÇÜK AÇILI
TANE SINIRI adı verilir. Kristali alt tane veya sub tane (mozaik blokçuğu) adı verilen
bölümlere ayırdığı için küçük açılı tane sınırlarına ALT TANE SINIRI adı verilir.
Her taraftan serbest yüzeylerle çevrili ve tane sınırları bulunmayan kristal yapıya
TEK KRİSTAL veya MONOKRİSTAL denir. Böyle bir yapıda tane sınırlarının
olmamasına karşın, boşluklar, dislokasyonlar ve küçük açılı tane sınırları gibi, diğer tür
örgü hataları görülebilir. Ancak tek kristal nadiren rastlanılan bir durumdur. Teknik
uygulamalarda rastlanılan metallerin hemen hemen tümü, çok kristal ve monokristal
türündendir. Yani tek kristalin birleşmesiyle oluşurlar. Bu tür kristaller, serbest
büyümüş tek kristallerden farklı olarak, kristal tanesi veya yalnızca tane olarak
adlandırılırlar.
Tanelerin oluşturduğu topluluğu İÇ YAPI MİKRO YAPI veya yalnızca YAPI
adı verilir. Arı bir metalde iç yapıyı belirleyen iki kavram tane büyüklüğü ve tane
biçimidir.
Arı metallerin homojen iç yapısı vardır. Çünkü bütün taneler kristal yapıları,
atomların türü, varsa çözünmüş yabancı atomlar bakımından birbirleriyle tamamen
97
eşdeğer olup, yalnızca kristal örgülerdeki örgü düzlemlerinin doğrultuları açısından
farklılık gösterirler.
Malzemelerde çok sayıda tane bulunması ve bunların konumlarının istatistiksel
olması, diğer bir deyimle gelişigüzel dağılması sonucu, teker teker her bir tanenin
anizotrop olmasının bir etkisi görülmez. Malzeme her yönde aynı özelliklere sahip
olursa KÜTLESEL İZOTROP diye nitelenir. Bazı üretim yöntemlerinde, özellikle
mekanik Şekil 2. verme işlemlerinde doku (testür) oluşabilir yani taneler, doğrultuları
birbirlerine az veya çok paralel olacak şekilde yönlenirler. Böylece, ince taneli malzeme
dahi anizotrop olabilir. Uygulamada bu tür malzemeler çoğunlukla anizotropluktan
yararlanılacak şekilde kullanılırlar.
Tane büyüklüğü, düzlemsel bir kesitte tek bir tanenin ortalama çapı veya
ortalama alanı ile verilir. Ortalama tane çapı, birkaç m ile birkaç mm arasında
değişebilir. Tane büyüklüğünü katılaşma, şekil verme ve ısıl işlem şartları belirler.
Taneler, toplam yüzey enerjisini en aza indirmek için birleşerek büyüme
eğilimindedirler. İnce taneli malzemelerin özellikleri kaba taneli malzemelerin
özelliklerinden genellikle daha iyidir. İnce taneli yapıda birim kütle başına tane sınırı
alanının büyük olması, örneğin dayanım değerlerinin artması sonucunu doğurur. Şekil
değiştirme sırasında ince taneli malzemelerle daha temiz yüzey elde edilirken, kaba
taneli malzemelerle yüzey pürüzlenir ve matlaşır.
Kristal büyümesi sırasında anizotropi etkisiyle, büyüme hızı her yönde aynı
değildir. Dolayısıyla örneğin çam ağacı, iğne veya plaka biçiminde kristal taneleri
oluşabilir. İğne veya plakaların birbirini sıkça takip etmesi ile lamelli bir iç yapı
görülebilir. Çam ağacı görünümlü kristaller, dendrit olarak adlandırılırlar. Dendritler,
aralarında kalarak en son katılaşan ergiyiğin bileşiminin farklı olmasından dolayı,
özellikle alaşımların mikro yapılarında görülürler.
Kristallerin biçimi anizotropi yanında soğuma şartlarına da bağlıdır. Soğumanın belirli
yönde olması durumunda, paralel olarak büyüyen çubuk kristaller (kolonsal) oluşabilir.
98
5.4.4. Üç Boyutlu Hatalar
Üç boyutlu hata içeren bölgeler, hatalı yerlerin birikimi ile ortaya çıkar. Bu
hatalar, mikroskobik ve makroskobik olarak malzemedeki gözenekler mikro boşluklar
ve makro boşluklardır.
5.5. Dislokasyonların Önemi
Bazı seramik ve polimerlerde de kayma olabilmekle beraber, kayma işlemi
özellikle metallerin mekanik davranışlarının anlaşılmasına yardımcı olur. Kayma, ilk
olarak metallerin dayanımının metalik bağdan tahmin edilen değerden neden çok daha
az olduğunu açıklar. Şekil 5. 48 de de gösterildiği gibi bir demir çubuğun kesit alanı
boyunca metalik bağların hepsi kopartılarak kırılma gerçekleştirilseydi her cm2 için
milyonlarca kg’lık kuvvet sarfedilmek zorunda kalınırdı. Bunun yerine kayma olayının
herhangi bir anında sadece metalik bağların çok küçük bir kısmının kırılmasına gerek
duyulan kaymayı sağlamakla çubuğun şekli değiştirilebilir. Demir çubuğun kayma ile
şeklini değiştirmek için sadece 70 Mpa’lık bir kuvvet yeterli olabilir.
İkinci olarak kayma metallerde süneklik sağlar. Dislokasyonlar olmasaydı demir çubuk
gevrek olabilirdi; metaller kullanışlı şekillere, dövme gibi çeşitli metal-işleme
yöntemleriyle, şekillendirilemezdi.
Üçüncü olarak, dislokasyon hareketini etkilemekle metal veya alaşımların
mekanik özellikleri kontrol edilebilir. Kristal içinde oluşturulan bir engel, yüksek
kuvvet uygulanmadıkça dislokasyonun kaymasını engeller. Şekillendirme için yüksek
bir kuvvet uygulamak zorunlu ise böyle bir durumda metal dayanıklı olmak zorundadır.
Şekil 5. 48. Dislokasyonsuz Bir Malzeme (a) yüzey (a0) boyunca bağların hepsini
koparmakla kopabilirdi. Buna karşın bir dislokasyon kaydığında (b), bağlar sadece
dislokasyon çizgisi boyunca kırılır.
99
BÖLÜM 6
X Işınlarıyda Kristalografi
100
BÖLÜM 6
İdeal olarak bir kristal, kendisini üç boyutta periyodik olarak tekrar eden
(yineleyen) atom veya atom gruplarının düzenlenişine denir. bu atom grubuna yapı
birimi yada baz denir. Yapı birimi gerçekte kendisini sonsuz kez yinelemez. Sınırlı
sayıdan sonra çeşitli fiziksel etkenlerden dolayı kristalin büyümesi (genişlemesi)
durur. Çok küçük (x-ışınları ile kırınımı aşırı etkilemeyecek kadar) deformasyonlar
göz önüne alınmazsa yukarıdaki ideal tanıma uyan sonlu büyüklükteki bir kristale
“tek-kristal” denir. Bütün bir tek-kristal içerisinde bazların diziliş düzeni (yani iç
simetri) bozulmadan devam eder. Elmas, yemek tuzu taneleri, kuvars, şeker
tanecikleri tek-kristale örneklerdir. Tek-kristallerin düzensiz yığılımı ile elde edilen
katı maddeye “polikristal” denir. Polikristalde birbirine gelişigüzel yapışmış bulunan
tek-kristallerin büyüklüğü optik mikroskopta görülemeyecek kadar küçük olabileceği
gibi büyüteçle hatta çıplak gözle de görülebilir. Kaya, taş, toprak, metal parçaları gibi
günlük yaşamımızda çok rastladığımız maddeler polikristaldir. Bir tek-kristali yada
polikristali öğüterek elde edilen kristale “toz-kristal” denir. Toz kristali meydana
getiren tek kristallerin ideal büyüklüğü 10-3 cm dır. Daha küçük kristallerde kırınım
çizgileri genişler, kristal daha büyük olunca da kırınım deseninde tek-kristaller
görülmeye başlar. Kırınım, ilerleyen bir dalganın yönünün veya doğrultusunun
değiştirilmesidir. Yansıma, gelen dalganın yansıma yaptığı düzlemin normali ile
yaptığı açının yansıyan dalga düzlemi arasındaki açıdır.
Bir tüp içerisine bir miktar susuz alkol koyarak derişik yemek tuzu çözeltisi
damlatılırsa tüpün dibinde düzgün geometrik şekilli tek kristallerin biriktiği görülür.
Az büyütmeli bir mikroskopla incelediğimizde bu kristallerin bazılarının küp,
101
bazılarının düzgün sekiz yüzlü, bazılarının köşeleri yada kenarları yontulmuş küp
bozması v.b. biçimli olduğunu görürsünüz. Bunların şekli ne olursa olsun hepsi de
küpün özelliklerini taşırlar. Bu tek kristallerin her birine kristalin bir davranışı denir
ve kristalin büyüklüğü davranışı değiştirmez. İrili ufaklı bütün küpler o kristalin küp
davranışıdır.
Düzgün küp şeklinde oluşan kristalin altı yüzü de karedir. Düzgün sekiz
yüzlünün yüzleri birer üçgendir. Kare ve üçgen yüzler birbirine belli bir simetri ile
bağlıdır. Altı adet karenin tümüne birden kristalin bir biçimi denir, üçgenler de
başka bir biçimdir. Hem köşeleri yontularak beliren üçgenlerde hem de köşeleri
kesilmiş kareler bir arada varsa kristalin iki biçimi vardır. Bir yüz verildiği zaman
simetrinin zorunlu kıldığı bu yüzden türetilen yüzlerin topluluğuna biçim denir. O
halde davranış farklı biçimlerin göreli gelişmeleri sonunda ortaya çıkan genel
görünümüdür.
6.1.4. Simetri
İki şekil herhangi bir yolla birbiri üzerine çakışıyorsa bu şekillere simetriktir
denir. Bir şekle belirli bir noktadan baktığımızda, bu noktanın her iki tarafındaki
birimlerin, şekli 2 ye 3 e vs. ayırınca veya şekli bir düzlemle ayırınca ayrılan parçalar
arasında benzerlikler olması şekillerin birbiri ile çakışması durumunda bu parçalar
arasında simetrinin olduğu söylenir. Bir atom grubunu kendisi ile çakıştırmak için
farklı yollar vardır. Bunlar öteleme (translation), dönme (rotation), noktaya göre
simetri alma (inversion), yansıma (mirror), yansıma-öteleme/kayma (glide) ve dönme-
öteleme/vida (screw) simetri işlem(ci)leridir. Bu işlemlerle bir atom grubu
uzayda çok sayıda yinelenir ve böylece makroskopik kristal elde edilir.
102
a) Öteleme: Bir Şeklin t1 vektörü kadar ötelenmesi işlemidir. Bir şekil
uzayda değişik doğrultulardaki t1 ,t2 ve t3 vektörleri ile tekrarlanarak uzayı doldurabilir.
Bu simetri işlemleri sonunda elde edilen makroskopik cisim bir tek kristaldir. Bir
öteleme işlemcisinin matris formunda herhangi bir a,b,c birim elemanına uygulanışı şu
şekilde gösterilebilir. (l,m,n pozitif ve negatif tam sayılardır.)
b) Dönme: Bir şeklin bir eksen etrafında bir α açısı kadar dönmesi ile o
şeklin simetrikleri elde edilir. Α açısı n her zaman bir tam sayı olmak üzere nα =
360o bağıntısına uymak zorundadır. Ancak bu koşulla aynı şekle α dönmesi n kere
uygulanınca o şekil ilk konuma gelir. Bir kristalde her biri sırasıyla 2π, 2π/2, 2π/3,
2π/4, 2π/6 radyanlık dönme işlemlerine karşılık gelen 1, 2, 3, 4 ve 6 kat simetriye
sahip dönme eksenleri bulunabilir. Dönme eksenleri 1, 2, 3, 4 ve 6 rakamları ile
simgelenir ve “1” li eksen, “2” li eksen … vb adları ile okunurlar. 4 lü eksen, bir
şekli 900 döndürerek ilk konumuna getirir. Diğerleri de benzer işlemleri yaparlar.
Dönme işlemcisinin (z-ekseni etrafındaki Rz dönme) matris formu:
103
şeklinde gösterilebilir. Matristeki α dönme açısını göstermektedir. Buradaki matriste
z-ekseni etrafındaki dönmeler için herhandi bir ⃗x , ⃗y , ⃗z , notaları ⃗ẋ , ⃗ẏ , ⃗ż ,
noktalarına taşınır.
104
6.2 Deneysel Kırınım Metodları
Maddeler temelde katilar, sivilar, gazlar olmak üzere üç gruba ayrilirlar. Kati
maddeler sinirlandirilirsa; kristal ve, kristal olmayan katilar (amorf) maddeler olmak
üzere ikigruba ayrilir. Kristal yapi kendi içinde dogal bir düzeni olan yapıdır. Disardan
bakilip çok düzensiz gibi görülen bir madde bile iç düzeni söz konusu olunca kristal
yapida olabilir. Ayni şekilde cam gibi pürüzsüz görülen bir maddede iç düzensizligi
yüzünden kristal degildir.
X-isini 0,02 Å ve 100Å arasındaki dalga boyuna sahip elektromanyetik dalgalar
oldugundan dolayi kristalleri olusturan bileşenleri tespit etmek için kullanilir. X- isini
toz kırınım metodu ile kristal yapisindaki bilesenler çok küçük hatalar ile bulunabilir.
Vücudun kendiliginden ürettigi ve ciddi rahatsizliklara sebebiyet veren böbrek, mesane,
safra gibi taslar da kristal yapiya sahiptir. X- isini toz kırınım metodu kullanilarak bu
gibi taslarin içerisindeki bilesenler tespit edilebilir. X isini toz kırınım metodu
kullanilarak, çok kisa sürede tasin içerisindeki bilesik formülü ile belirlenir. Tasin
105
içerisindeki bilesikleri bilmek demek, tasin olusmasinda etken bir faktör olan maddeleri
bilmek demektir. Eger bir seyin neden olustugu biliniyorsa çözümü bulunabilir ve
yeniden olusma durumundaki riskler azaltilabilir.
X-isini toz kırınım yöntemi ile bileşenlerin tespit edilmesinden baska kristal
yapiya sahip bir maddenin birim hücre yapisi ve birim hücre parametreleri yine tespit
edilir. kırınım deseninden düzlemler arasi d- mesafesi, 2? yansima açisi ve I şiddet
bilgileri bulunur. Bu bilgiler dogrultusunda TREOR90 ve DICVOL91 bilgisayar
programlari ile birim hücre parametreleri ve birim hücre yapilari çok kolay ve çabuk bir
şekilde hesaplanabilir.
6.2.2 LaueMetodu
X-ışınları ile kırınım olayında kullanılan en basit kırınım metodu Laue
metodudur. Burada, ince, silindirik bir kolimatörden geçirilecek; küçük bir çap ile
elde edilen X-ışını demeti, örnek kristal üzerine düşürülür. X-ışını demeti heterojen
olarak kullanılır yani beyaz ışınım söz konusudur. Laue metodu ile incelenen örnek
kristaller tek kristal özelliğine sahip olmalıdırlar. Aynı şekilde polikristal yapıya
sahip olan örnekler içerisinde eğer, gelen X-ışını demetinin çapından büyük kristal
tanecikleri varsa ışın bu tanecikler üzerine düşürülerek kırınım olayını
gerçekleştirmek mümkündür.
Şekil 6.24. Döner kristal yöntemi için deneysel düzenek (Dikici, 1993)
107
Şekil 6.25. Döner kristal metodunda film üzerinde çizgilerin oluşumu (Kabak, 2004)
108
6.2.4. Bragg Kanunu
1913’de Bragg bir kristal tarafindan X- isininin kırınımini elde etmek için basit
bir açiklamagetirdi. Atomlar paralel düzlemlerinden bir yüzeye düsen X-isinini
yansittigi far z edilir.atomların her düzlemi yüzeye düsen radyasyonun küçük bir
frekansini yansitir. O zamanyan yana olan düzlemlerden isinlar toplandiginda sapan
isinlar gözlenir [26].
Bragg’in kırınım yaklasimi geri yansiyan aynalar gibi olan düzlem veya tabakalar
olarak
yapilan kristallerin gözlemidir. X- ışınlarının bazisi rasgele açilara esit yansima açisi ile
birdüzlemde yansir.
Bragg kanununun çikarilisi Sekil 6.7 da gösterilmistir.
xy= yz=dsinQ
böylece,
xyz = 2d sinQ
109
ama
xyz = nλ
bu sebeple;
2dsinQ = nλ
dalga şeklinde açıklanır. Burada sabit sayı olup dalganın genliğini ifade
eder. ise dalga vektör ü , dalganın temsil ettiği yerin yer vektörüdür.
Gerçek uzayda bir bravais örgüsü düşünelim, bu örgü içine bir düzlem dalga yollanırsa
genel olarak düzlem dalganın periyodu ile örgünün periyodu aynı değildir. Özel
değerleri için dalganın periyodu ile örgünün periyodu aynı olur. İşte bravais örgüsünün
periyoduna uygun düzlem dalga oluşturanvektörlerinin oluşturduğu örgüye ters örgü
denir.
110
6.3.1 Ters Örgü de Bravais Örgü müdür?
ve nin tariflediği noktalar bravais örgüde ise doğal olarak + ’nin belirlediği
noktada bu örgü içinde yer alır. Bu özellik öteleme simetrisinden kaynaklanmalıdır.
Ters örgüde eğer bir noktayı de başka bir örgü noktasını belirliyorsa + de doğal
olarak başka bir örgü noktasını belirtir.vektörleri eğer ters örgüyü oluşturuyorsa
111
6.3.2 Ters Örgüde Temel Öteleme (Örgü) Vektörleri
olmalıdır.
112
6.5 ŞİDDETLER
6.5.1. Bir Atom Tarafından X-Işınlarının saçılması
Atomlar X- ışınlarını kırınıma uğratır veya saçar. Çünkü elektromanyetik dalga olarak
tanımlanan rastgele X- ışını isin demeti titreşim halindeki bir atomun her elektronunu
kırınıma uğratır. Titresen yük elektron gibi radyasyonu yayar. Bu radyasyon fazlıdır ve
X ışını ile tutulur. Bir atomun elektronları böyle X- ışınının ikincil nokta kaynağı gibi
davranır. Tutunma saçılımı dalga ve elektron arasında bir elastik çarpışmaya
benzeyebilir.
Dalga kaybolan enerji dışında elektron tarafından saptırılır ve böylece dalga boyu
değişimi dışarıda bırakılır. “Nokta kaynak “ elektron tarafından saptırılmış radyasyonun
şiddeti teorik olarak hareket eder ve Thomson eşitliği ile verilir:
114
Çesitli faktörlerin toz şiddetlerine katkida bulunmasina ragmen bu etki için ana sebep
atomların düsük açilarda sadece zayif saçmasidir. Ikincisi kullanilan X-ışınları ile kristal
yapi tespitinde bu atomların belli bir yere yerlestirilmesi çok zordur çünkü onlarin
kırınıma ugramis radyasyonlari çok zayiftir.
Bir materyalde her atom X- ışınlarının ikincil nokta kaynagi gibi davranir. Eger
bir materyal non-kristal ise isik demeti bir yönde atomlar tarafindan saçilir ama kristal
bir materyal tarafindan saçılan isik demetinin bir çok yönlerde yikici etkileri vardir.
Diger yönlerde engelleme yapici veya kismen yikici olur. Engelleyicinin miktari ve her
atom tarafindan saçilmis isin demetinin relativite fazlari, saçılma şiddetine baglidir ve
bu sebeple kristal yapisinda yer alan atomların pozisyonlarina da bagli olur.
Kaya tuzu kübik yapıdır ve bu yansimalar ya tek tük yada bütün hallerde olan
hkl miller indisleri için gözlenir. Bu kuralla göre mesela (110) sistemi yoktur ama (111)
gözlenebilir.
Bu düzlemlerin her ikisi de Sekil 3.9 de gösterildi. şekilde (110) düzlemleri Na+ ve
düzlemlere uzanan Cl- iyonuna sahiptir ve düzlemler arasında benzer iyonların sayıları
esittir. (110) düzlemlerinin yansımayla ilişkisi bu şekilde meydana gelir. (111)
düzlemleri,
düzlemlerde Na+ iyon uzanımına ve düzlemler arasında ortada Cl- iyonlarına sahiptir.
Na+
115
ve Cl- iyonları bu düzlemlerde diğer düzlemlere göre tam olarak fazın 1800 dışında
saçilir ama sadece bir kısmında yıkıcı engelleme meydana gelir. Kaya tuzunun yapısına
sahip materyallerde (111) yansımasının şiddeti, anyon ve katyonun atom numaralarının
farkıyla ilişkilidir.
1
E 2y =E 2z= E 2
2
bulunur. Burada E dalganın genliğidir. dalganın şiddeti de genliğin karesi ile orantılı
olduğundan
1
I 0y =I 0z= I 0
2
seklinde yazılır.
117
esitliklerinin toplamı
seklinde olur.
ifadesi elde edilir. Bu bağıntıdaki (1+ cos2 2q )/2 ifadesi polarizasyon çarpanı olarak
ifade edilir.
Bir kristalde her atom atomun saçılma gücü f’nin miktarı ile ilişkili olarak X-
ışınlarını saçar. kısacası her dalganın fazı ve genişliği önemlidir. Eğer yapının atomik
pozisyonunu biliyorsak, birim hücrede her atoma yoklasan faz genlik hesaplanabilir. Ve
çeşitli matematik metotları ile çözülür. Birim hücrede farklı atomların relative fazlarını
düşünelim.
Sekil 3.11a’da ortagonal birim hücreye sahip bir kristalin iki (100) düzlemi
çizildi. A, B, C, A¢ atomlari bir a ekseninde bulunur.
(100) yansıması için A ve A¢ fazlı seçilir. Çünkü onların faz farkı bir dalga boyu 2p
yari
118
çapındadır (Bragg kanunu). B atomu düzlemler arasında ortaya yerleştirilmiştir. 1/2x
koordinatına sahiptir. A ve B arasındaki faz farkı 1/2.2p = p dır. A ve B atomları tam
fazın dışındadır. C atomu fonksiyonel x koordinatına sahiptir. Bu yüzden 2px-A ile
ilişkili olur.
119
Yarıya bölünen d’nin etkisi ile A ve B gibi atomların faz farkı çift olur. Bu sebeple
(200)yansıması için A ve C (2x.2p)’nin faz farkına sahiptir. h00 yansımasının genel
durumu ifadesi için komsu (h00) düzlemleri arasında d mesafesi (1/h)a dır (bir ortagonal
hücre için). A ve C arasındaki faz farkı d;
δ =2 Π hx
Atomlar arası faz farkı iki faktöre bağlıdır; belirtilen yansımanın Miller indisleri
ve birim hücrede atomların kesirli koordinatlarıdır. (hkl) indisleri ile kurulan
düzlemlerden yansıma için orijin ve (x,y,z) kesirli koordinatlı bir pozisyondaki atomlar
arasındaki faz farkı d;
δ =2 Π( hx+ky+lz)
F j= f j sin( wt−δ j)
gibi yazılabilir.
Bir dalganın şiddeti onun büyüklüğünün karesi ile orantılıdır.
2
Iα f j
I α ( f ijδ )( f −ij δ )
j j
olur.
Bu formüller yazıldığı zaman birim hücredeki j atomları hkl yansıması için Fhkl “yapı
büyüklüğü” veya “yapı faktörü” vermek için çözülebilir;
veya
121
Ihkl kırınıma uğramış isin demetinin şiddeti (Fhkl)2 ile orantılıdır ve
122
a (hu) = A¥Pif ni nf (6.19)
0 K’de katkısız yarı iletkenler için doğru olan bir durumda, kolaylık olması için tüm alt
durumların dolu ve tüm üst durumların boş olduğu kabul edilmiştir (Pankove, 1971).
İki doğrudan enerji çukuru arasında soğurma geçişleri düşünülürse Şekil 6.26, tüm
momentum korunumlu geçişler izinli olmalıdır. Ei deki her başlangıç durumu Ef deki
son durumla birleştirilir ve kısaca;
E f =hv−∣E i∣
şeklinde verilir.
dir. Böylece,
ile verilir.
124
6.5.3. Yasaklı Doğrudan Geçişler
m(h)⋅m(e)
q2 ( 2 )
, 4 m(h)+m(e)
A= ( )
3 nch 2 m(h)m(e ) hv
şeklinde verilir.
Bir geçiş hem enerji hem de momentumda bir değişme gerektirdiğinde bir
ikili ya da iki aşamalı işlem gerekir. Çünkü foton momentumunda bir değişme
sağlayamaz. Momentum Şekil 6.27’de görüldüğü gibi fonon etkileşmesi yoluyla
korunur. Fonon, örgü titreşiminin bir kuantumudur.
125
Şekil 6.27. Dolaylı geçişler (Pankove, 1971)
hvα=Ef-Ei-Ep (6.29)
bağıntılar verilir.
(6.30)
126
dır. Ef enerjili durum yoğunluğu ise,
(6.31)
(6.32)
şeklinde yazılabilir. Soğurma katsayısı (6.30) denklemiyle verilen ilk durumların ve
(6.31) denklemiyle verilen son durumların yoğunluklarının çarpımından elde edilir; α,
fononlarla etkileşme olasılığıyla orantılıdır. Fononların sayısı Bose-Einstein
istatistiği ile verilir.
(6.33)
(6.34)
127
şeklinde yazılabilir. Gerekli matematiksel işlemlerden sonra fonon soğurmasıyla
geçiş için soğurma katsayısı hu> Eg - Ep olmak üzere;
(6.35)
bulunur. Fonon yayınım olasılığı 1 p N + ile orantılıdır. Fonon yayınımlı geçiş için
soğurma katsayısı hυ> Eg +Ep için;
(6.36)
Hem fonon yayınımı hem de fonon soğurulması, hυ> Eg +Ep durumunda
mümkün olduğundan soğurma katsayısı hυ> Eg +Ep için;
(6.37)
şeklinde gösterilir.
129
Şekil 6.29. İki fonon yardımlı geçişler
Fazla katkılı dolaylı bant aralığına sahip yarı iletkenlerde momentumu elektron-elektron
saçılması gibi saçılma işlemleriyle korumak mümkündür. Bu durumlarda saçılma
130
olasılığı saçıcıların sayısı N, ile orantılıdır ve fonon yardımına ihtiyaç duyulmaz.
Böylece soğurma katsayısı;
(6.38)
d (hv)
6.32’ de gösterilmektedir.
131
Şekil 6.32. Taşıyıcı yoğunluğunun soğurmaya etkisi
132
Şekil 6.33. İletim bandına doğrudan geçişler
134
(6.40)
(6.41)
6.40 denklemi;
(6.42)
(6.43)
135
şekline gelir. Soğurma kenarının yarı logaritmik çizimdeki eğimi;
ile verilir.
1. Fiziksel işlemler
2. Kimyasal işlemler
3. Fiziksel ve kimyasal işlemler
olmak üzere üç başlık altında detaylı bir şekilde inceleyebiliriz.
136
6.6.1 Fiziksel İşlemler
¨ Vakum Buharlaştırma
¨ Klasik vakum buharlaştırma
¨ Elektron demetiyle buharlaştırma
¨ MBE (Moleculer Beam Epitaxy)
137
6.6.2 Kimyasal işlemler
138
6.6.3 Fiziksel ve Kimyasal İşlemler
Plazma yardımlı işlemlerden oluşan, hem fiziksel hem de kimyasal işlemleri içeren
yöntemleri şöyle sınıflandırırsak:
¨ Söktürme
¨ DC
¨ RF
¨ Magnetron
¨ Anodik ark depolama
¨ Reaktif söktürme
¨ İyon yayıcı söktürme
¨ Katodik ark depolama (CAD)
¨ Atmalı filtreli katodik vakum ark depolama (PFCVAD)
Yukarıdaki yöntemler içerisinde bizim kullandığımız yöntem Atmalı filtreli
katodik vakum ark depolama (PFCVAD) yöntemidir.
139
Plazmanın özelliklerine kısaca değinecek olursak;
1) Parçacık üretimi
2) Kaynaktan alt tabakaya taşınım
3) Film üretimi
140
KAYNAKLAR
• http://w3.gazi.edu.tr/~bgunes/files/kristalografi/kristalografidersnotlari.html
• Dikici M., (1993), “Katıhal Fiziğine Giriş” Ondokuz Mayıs Üniv. Yayınları,
Yayın No:71 Samsun
• Durlu T. N., )1996), “Katıhal Fiziğine Giriş” Ankara üniversitesi yayınları
• Taner Zerrin,Emrah Bakan ve Metin Karabacak'ın UYGULAMALI
X-IŞINLARI sunum notları
• http://w3.gazi.edu.tr (Pr.Dr. Bilal Güneş Kristalografi Notları)
• http://tr.wikipedia.org
• http://www.fizik.us
• http://kutuphane.trakya.edu.tr/
• http://www.taek.gov.tr
141