You are on page 1of 22

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I

V.ÜNİTE

ATATÜRK’ÜN ANADOLU’DAKİ FAALİYETLERİ : KURTULUŞ SAVAŞI’NIN


HAZIRLIKLARI*

KONU BAŞLIKLARI

A. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI’NA BAKIŞI


B. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN 9.ORDU MÜFETTİŞLİĞİ ’NE ATANMASI
C. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE FAALİYETLERİ
D. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN HAVZA’DAKİ FAALİYETLERİ
E. AMASYA GENELGESİ
1. Amasya Genelgesi’nin Önemi ve Sonuçları
F. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN ASKERLİKTEN AYRILMASI
G. ERZURUM KONGRESİ
1. Erzurum Kongresi’nin Önemi ve Sonuçları
H. SİVAS KONGRESİ
1. Sivas Kongresi’nin Önemi ve Sonuçları
İ. DİĞER KONGRELER
a) Batı Anadolu Kongreleri
b) Trabzon Kongreleri
c) Kars-Ardahan-Batum Kongreleri
d) Trakya Kongreleri
J. AMASYA GÖRÜŞMESİ
1. Amasya Görüşmesi’nin Önemi ve Sonuçları
K. KOMUTANLARLA GERÇEKLEŞTİRİLEN SİVAS TOPLANTISI
L. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN VE TEMSİL HEYETİ’NİN ANKARA’YA GELİŞİ

ÜNİTE HAKKINDA

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na katılmasını mevcut koşulları değerlendirerek bir
hata olarak gören Mustafa Kemal, savaşın başlamasının ardından Tekirdağ'daki 19. Tümen
Komutanlığı’na atanmıştır. Çanakkale Cephesi’nde gösterdiği başarının ardından, 1916 yılında
Tuğgeneralliğe (Mirliva) terfi ettirilmiştir. Ardından Kolordu Komutanı olarak görev aldığı
Kafkas Cephesi’nde görev yaptığı Doğu Cephesi'nde Muş ve Bitlis'i Rus birliklerinden geri
almıştır. 5 Temmuz 1917'de Yıldırım Ordular Grubu’nun 7. Ordu Komutanlığı’na atanmış,
görevdeyken hazırladığı raporlarda şartların Osmanlı Devleti’nin aleyhine döndüğünü, milletin
çok zor durumda olduğunu, güçlü bir ordu kurulması ve yönetimin güçlendirilmesi gerektiğini
belirtmiştir. Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mareşal Falkenhayn’la anlaşamayınca ve bu
görüşlerine itibar edilmeyince istifa ederek İstanbul'a dönmüştür. İstanbul’a geldiğinde Veliaht
Vahdettin'le birlikte Almanya'ya gitmiş, bu ziyarette Almanların da savaş durumundaki
sıkıntılarını görmüştür. VI. Mehmet Vahdettin tahta çıktıktan sonra Mustafa Kemal Paşa’yı
savaş sürerken son görevi olan Filistin'deki 7. Ordu Komutanlığı'na bir kez daha atamıştır. 2
Ekim 1918’de göreve başlayan Mustafa Kemal Paşa, 14 Ekim 1918'de Başkomutanlığa
gönderdiği yazıda barış yapılmazsa yurdun tamamının kaybedilebileceğini bildirmiştir. Osmanlı
Devleti için savaş sürerken son olarak Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından 4
gün önce, 26 Ekim 1918’de, Halep’in kuzeyinde İngiliz ve Arap Ordularının taarruzunu

*V. Ünite Dr. Öğr. Üyesi N. Selcen Korkmazcan tarafından hazırlanmıştır.


durdurmayı başarmıştır. Böylece Birinci Dünya Savaşı’nda aldığı tüm görevlerde başarılı
sonuçlar elde etmiş bir komutan olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu başarısı, savaş sona erip
milletin yeni bir kurtuluş çaresi ve bunu yönlendirecek öndere ihtiyaç duyduğu sırada Mustafa
Kemal Paşa’nın mücadeleyi yönlendirmesini sağlayacak şekilde bir görev alıp Anadolu’ya
doğru yola koyulmasıyla yenileriyle sürmüştür.

ÖĞRENME HEDEFLERİ

Bu üniteyi çalıştığınızda:
Mustafa Kemal Paşa’nın nasıl Milli Mücadele’in lideri haline geldiğini anlayabilecek,
Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadele’nin hazırlıklarını nasıl başlattığını açıklayabilecek,
Kongrelerin Milli Mücadele’deki yerini tanımlayabilecek,
Kurtuluş Savaşı’nın hazırlıkların hangi aşamalardan geçilerek gerçekleştiğini
anlatabileceksiniz.

A. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI’NA


BAKIŞI
Mustafa Kemal Paşa, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra, 31
Ekim 1918’de, Yıldırım Orduları Komutanlığı’na atanmış, ülkeyi terk etmesi istenen Liman
von Sanders’dan görevi teslim almaya Adana’ya gitmiştir. Burada yaptıkları konuşmada Liman
von Sanders: “Bizim için her şey bitti artık” dediğinde, Mustafa Kemal Paşa şöyle demiştir:
“Savaş Müttefikler için bitmiş olabilir, ama bizi ilgilendiren savaş, İstiklal Savaşımız yeni
başlıyor!”
Mustafa Kemal Paşa, Mondros Ateşkes Antlaşması ile ilgili olarak Osmanlı Devleti’nin
kendisini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmeye razı olduğu düşüncesini taşımıştır.
Antlaşma’nın 10. Maddesine göre Toros Tünelleri’nin İtilaf Devletleri’nce işgal edileceği ve 16.
Maddede yer alan Kilikya’daki birliklerin geri çekilmesi zorunluluğunu değerlendirmiş ve
sanılanın aksine İtilaf Devletleri’nin iyi niyetli bir ateşkes hazırlamamış olduklarını ve fırsat
bulduklarında işgal bölgesini genişleteceklerini anlamıştır. Bu düşünceyle hareket eden Mustafa
Kemal Paşa, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya 5 Kasım 1918’de yazdığı telgrafta, öngörüsüyle
birlikte, mücadele edilmesi gerektiğini belirten şu satırlara da yer vermiştir: “…tedbirler
alınmadıkça, orduları terhis edecek ve İngilizler’in her dediklerine boyun eğecek olursak,
ihtirasatın önüne geçmeye imkân olmayacaktır.”
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın orduların terhis edilmesine dair hükmü uyarınca 7 Kasım
1918’de 7. Ordu ve Yıldırım Orduları Komutanlığı lağvedilmiştir. Mustafa Kemal Paşa da bu
durum üzerine Adana’dan İstanbul’a gelmek üzere yola çıkmıştır. Bu süreçte, İstanbul’daki
durum da karışıklık içerisindedir. Padişah VI. Mehmet Vahdettin, Osmanlı Devleti’ni Birinci
Dünya Savaşı’na sürükleyen Talat, Enver ve Cemal Paşaların yurt dışına kaçmalarına göz
yumulduğu gerekçesiyle Hükümet değişikliği istemiş, 8 Kasım 1918’de Sadrazam Ahmet İzzet
Paşa istifa etmiştir. Bu gelişmeler sırasında başkent İstanbul’a ulaşmış olan Mustafa Kemal
Paşa, 13 Kasım 1918’de, Boğaz’da İtilaf Devletleri’nin donanmalarına ait gemileri görünce
yaverine dönerek şöyle demiştir: “Geldikleri gibi giderler!”
Memleketin düştüğü durumdan kurtarılması için bir şeyler yapabileceği düşüncesiyle Tevfik
Paşa Kabinesi'nin işbaşına gelmesini engellemeye çalışmıştır. Kendisinin de içinde yer alacağı,
milli gayeye daha iyi hizmet edebilecek bir hükümetin göreve gelmesi gerektiğini düşünürken,
mecliste yapılan oylama sonunda, güvenoyu alan Tevfik Paşa Kabinesi göreve başlamıştır.
Tevfik Paşa Hükümeti Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile işbirliği yaparak İngilizler’in isteklerine
boyun eğmiştir. Tevfik Paşa da uzun süre görevde kalamamış, 3 ay görev yaptıktan sonra istifa
etmiştir. İstanbul’daki siyasi karışıklık ve uluslararası baskılar artarak devam etmiştir.

2
Mustafa Kemal Paşa, 1918 Kasım’ından itibaren, milletvekilleriyle yaptığı temaslardan ve
Padişah ile gerçekleştirdiği görüşmeden sonra, İstanbul'da bir şeyler yapmanın pek de
mümkün olmadığını anlamış ve bundan sonraki faaliyetlerini İstanbul'da bulunan eski
arkadaşlarıyla ve genç subaylarla ikili ilişkilere ağırlık vererek sürdürmüştür. Ülkenin nasıl
kurtarılacağı üzerine müzakereler yapma fırsatı bulurken Milli Mücadele’nin kadrolarını
belirlemeye başlamıştır. Bu düşünceden hareketle şu kararı gerekli görmüştür: “Uygun bir
zaman ve fırsat kollayarak İstanbul’dan kaybolmak, basit bir tertiple Anadolu’nun içine
girmek, bir müddet isimsiz çalıştıktan sonra millete felaketi haber vermek!”

B. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN 9.ORDU MÜFETTİŞLİĞİ ’NE ATANMASI

İstanbul’daki siyasi temasları sonucunda fazla etkili olamayacaklarını düşünen Mustafa


Kemal Paşa ve arkadaşları Anadolu’ya geçme kararı almışlardır. Bu süreçte Ali Fuat Paşa
Ankara’ya, Kazım Karabekir Erzurum’a, Refet Bele de Sivas’a atanmış, Rauf Orbay da kendi
imkânları ile Anadolu’ya geçmiştir. Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya elinde geniş yetkileri
olan bir görev ile geçmek istemiştir. Bu durum fazla uzun sürmemiş, 1919 Nisan’ında
Anadolu’ya geçme fırsatı doğmuştur. Yunanistan’ın, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası
Doğu Karadeniz’de Rum nüfusu çoğaltma, Türkleri yerinden etme çalışmalarını artırması,
Pontus Devleti’ni canlandırmaya yönelik faaliyetleri, bölgede yaşayan Türklerin savunma
amaçlı silahlanmasına sebep vermiştir. Ancak bu durum Avrupa basınında Türklerin Rumları
katlettiği şeklinde yansımıştır. İngilizler, Damat Ferit Paşa’dan, bölgedeki Rumlara yönelik
hareketlerin kesilmesini, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın silahların toplanması hükmünün
uygulanmasını, bazı illerde oluşturulan şuraların dağıtılmasını ve faaliyetlerine engel
olunmasını istemiştir. Harbiye Nazırı (Milli Savunma Bakanı) Şakir Paşa, İtilaf
Devletleri’nin Samsun ve çevresindeki Rum köylerinin Türk saldırısına uğradığı, hükümetin
bu olayların önüne geçemediği ve eğer olaylar bastırılamayacaksa bunu bizzat İtilaf
Devletleri’nin yapacağına dair raporu Mustafa Kemal Paşa’ya okutmuş, konuyu incelemek
üzere kendisinin görevlendirildiğini belirtmiştir. 30 Nisan 1919’da Mustafa Kemal Paşa
Padişah’ın emriyle 9. Ordu Müfettişliğine tayin edilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişliğine gelmesinin sebepleri şunlardır:
 Dönemin başarılara imza atmış ünlü komutanlarından biri olması,
 İstanbul’a geldiğinde Padişah ve devlettin üst tabakalarında güven veren bir izlenim
bırakmış olması,
 Birinci Dünya Savaşı’na Osmanlı Devleti’nin girmesine neden olan ittihatçı
kadrolarla ters düştüğünün bilinmesi,
 İstanbul Hükümeti’nin, Mustafa Kemal Paşa’nın Pontusçu Rumlar’a karşı sivil
direnişçilerle birleşen askerler üzerinde caydırıcı bir etki yapacağını düşünmesi.
Mayıs ayının ilk haftası içinde tayin işleri tanımlanan Mustafa Kemal Paşa’ya hükümetçe
geniş yetkiler verilmiştir. Merkezi Sivas’ta bulunan Albay Refet Bey komutasındaki 3.
Kolordu ile merkezi Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir Paşa komutasındaki 15.
Kolordular doğrudan müfettişlik emrine verilmiştir. Bunların dışında müfettişlik bölgesine
yakın olan birliklere ve valiliklere de bildirimde bulunabilme hakkı tanınmıştır. Bu geniş
yetkiyle, Mustafa Kemal Paşa’nın yetki bölgesi Trabzon, Erzurum, Sivas, Van, Erzincan,
Samsun Kayseri, Ankara, Kastamonu, Maraş, Diyarbakır, Bitlis ve Elazığ illerini de içine
almıştır.
9. Ordu Müfettişliği’ne atanan Mustafa Kemal Paşa’nın görevinin gereği ve Hükümetin,
gerçekleştirmesini istediği konular şu şekilde sıralanabilir:
 Samsun ve civarındaki karışıklıkları önlemek, bölgede bozulan huzur ve asayişi
sağlayıp devam ettirmek,

3
 Mondros Ateşkes Antlaşması gereği ordunun terhisini kolaylaştırmak, bölgedeki
cephane ve silahları toplamak ve muhafaza altına almak,
 Bazı yerlerde oluşturulduğu iddia edilen şuraların dağıtılmasını sağlamak,
 Asker toplamak gibi faaliyetlere engel olmak, asayişi bozmaya yönelik olaylara fırsat
vermemek.
Mustafa Kemal Paşa, “Samsun ve çevresinde asayişsizliğin yerinde görülüp tedbir alınması”
için kendisini İstanbul’dan uzaklaştırıp Anadolu’ya göndermek için verilen görevin bu denli
geniş yetki hakkı ve alanı olmasını kendi çabasıyla sağlamıştır. Verilen görevi başarıyla
yerine getirebilmek için makam ve yetkisinin artırılması gerektiğini belirten Mustafa Kemal
Paşa Genelkurmay ile görüştükten sonra yetkisiyle ilgili talimatı kendisi yazdırmıştır. Harbiye
Nazırı Şakir Paşa, talimatı okuduktan sonra çekinerek imzalamıştır. Mustafa kemal Paşa,
İstanbul’dan ayrılacağı sırada, Rauf Bey kendisine İstanbul’da tutuklanmadığına göre
bineceği vapurun izlenip Karadeniz’de batırılacağının duyumunu aldığını bildirmiştir. Atatürk
bu konuyla ilgili Nutuk’ta “ben İstanbul’da kalıp tutuklanmaktansa batıp boğulmayı yeğledim
ve yola çıktım” yazmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs 1919'da karargâhına almak üzere seçtiği ve aralarında Miralay
Kazım Bey (Dirik), Miralay Refet Bey (Bele) ve Dr. Refik Bey’in (Saydam) de bulunduğu 18
kişilik heyetiyle birlikte Galata Rıhtımı’ndan sandalla geçiş yaptığı Bandırma Vapuru ile
İstanbul'dan ayrılmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın gerçekleştirmek istediği “Türk halkını,
tehlikelere karşı uyarıp halkı örgütlemek ve bağımsızlık mücadelesini başlatarak kayıtsız
şartsız ulus egemenliğine dayanan tam bağımsız bir Türk devleti kurmak”tır.

C. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE FAALİYETLERİ

19 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal Paşa Samsun’a gelmiş ve hemen çalışmalara başlamıştır.
Tümen ve Jandarma Komutanları ile görüşüp mevcut durum ve Pontusçu Rumların
faaliyetleri hakkında bilgi almıştır. Bazı askeri ve idari görev değişikliklerinin yapılmasını
sağlamıştır.
Atatürk’ün Nutuk adlı eseri, 19 Mayıs 1919 tarihinin Milli Mücadele’deki önemine atfen
Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 günü bulunulan durumu tasviriyle başlamıştır. Atatürk, şöyle
demiştir:
"1919 yılı Mayısının 19 uncu günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüş: Osmanlı
Devleti'nin içinde bulunduğu topluluk, Genel Savaşta yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda
zedelenmiş, koşulları ağır bir Ateşkes Anlaşması imzalanmış. Büyük Savaşın uzun yılları
boyunca, ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve yurdu Genel Savaşa sürükleyenler,
kendi başlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. Padişah ve Halife olan Vahdettin,
soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça yollar araştırmakta.
Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki Hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın
isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun
eğmiş.
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
İtilâf devletleri, Ateşkes Anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer uydurma
bahane ile İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana iline Fransızlar; Urfa, Maraş,
Antep’e İngilizler girmişler. Antalya ile Konya’da İtalyan birlikleri, Merzifon’la Samsun’da
İngiliz askerleri bulunuyor. Her yanda yabancı devletlerin subay ve memurları ve özel
adamları çalışmakta. Daha sonra, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün
önce, 15 Mayıs 1919 da İtilaf devletlerinin uygun bulmasıyla Yunan ordusu İzmir’e
çıkarılıyor.

4
Bundan başka, yurdun dört bir bucağında Hıristiyan azınlıklar, gizli, açık, özel istek ve
amaçlarının elde edilmesine, devletin bir an önce çökmesine çalışıyorlar...”
Bu koşullar altında Samsun’a varan Mustafa Kemal Paşa, kararını İstanbul’dayken vermiş,
ulusal egemenliğe dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız Türk Devleti’ni kurmak için çalışmalarını
hızlıca sürdürmüştür.
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıkışından sonra 22 Mayıs 1919’da Harbiye Nezareti'ne
gönderdiği ilk raporda;
 Bölgedeki karışıklıklara sebep olanların Türkler olmadığını,
 Çıkan olayların tek sorumlusunun Pontusçu Rumlar olduğunu, Rumlar siyasi
emellerinden vazgeçerlerse bölgedeki asayişin düzeleceğini,
 Türklerin yabancı mandası ve himayesine tahammülü olmadığını,
 Yunanlılar’ın İzmir’de hiçbir haklarının olmadığını ve işgalin geçici olduğunu,
 Milletin, milli hâkimiyet esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul ettiğini, bunu
gerçekleştirmeye çalışacağını belirtmiştir.
Mustafa kemal Paşa’nın Ordu Müfettişi ünvanıyla, bu rapordan sonra yazdıkları da aynı
mahiyette olmuştur. 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından gerçekleştirilen İzmir'in işgalinin
hiçbir haklı gerekçesinin bulunmadığını, olayın hükümetçe her platformda, özellikle İtilaf
Devletleri nezdinde protesto edilmesini ve işgalin bertaraf edilmesi için gerekli önlemlerin
derhal alınması gerektiğini belirtmiştir.
Harbiye Nezareti’ne çekilen telgraflarda, Mustafa Kemal Paşa’nın görev tanımının dışında
hareket ettiği ve hedeflerinin farklı olduğu anlaşılmıştır. Anadolu'da ne yapmayı düşündüğü
ve ne yapmak istediğini tam olarak anlayamayan İngilizler, silahların toplanıp depolanması
gibi görevlerin yerine getirilmediğini de gördükten sonra Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a
geri çağrılmasını istemeye başlamışlardır. Amacının kolaylıkla anlaşılacağının farkında olan
Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin yoğun bulunduğu Samsun'da faaliyetlerini
sürdüremeyeceğini anlamış ve karargâhını 25 Mayıs 1919’da Havza'ya taşımıştır.

Resim 1: Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da izlediği güzergâh

5
D. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN HAVZA’DAKİ FAALİYETLERİ

Mustafa Kemal Paşa, 25 Mayıs – 12 Haziran 1919 tarihlerinde faaliyetlerini Havza’da


sürdürmüştür. Havza'da başlayan ve bu süreçten sonra Anadolu'da devam eden faaliyetlerinin
ana eksenini, yurdun her köşesini bir bütün haline getirerek, hep birlikte bir direniş ortaya
koyabilme esası oluşturmuştur. İzmir’in ardından Manisa ve Aydın’ın da işgal edilmiş olması
karşısında halkın örgütlü bir tepki vermemiş olması üzerine, halkı aydınlatmak gerektiği
düşüncesiyle fikirlerini bir genelge ile açıklamıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Türk halkına ilk
seslenişi de 28 Mayıs 1919 tarihli Havza Genelgesi ile olmuştur. Valiliklere, askeri
komutanlıklara gönderdiği genelgede şu ifadelere yer vermiştir:
 Yaklaşan tehlikenin, işgallerin artışıyla görüldüğünü,
 Ülke bütünlüğünün korunabilmesi için ulusal tepkilerin daha canlı şekilde
gösterilmesi ve sürdürülmesi gerektiğini,
 Bir hafta içinde yabancı işgalinin, köyler dahil her ilde mitingler düzenlenmesi,
protesto yürüyüşleri yapılması, büyük devletlerin temsilcileri ve İstanbul
Hükümeti’ne telgraf gönderilmesiyle karşılık bulması gerektiğini,
 Ulusal amaca hizmet eden her tür faaliyetin desteklenmesini, ancak toplum
psikolojisinden doğabilecek taşkınlıklara, özellikle Hristiyanlara karşı kırıcı
olabilecek davranışlara izin verilmemesini istemiştir.
Genelgenin ardından ilk protesto mitingi 30 Mayıs 1919’da Havza’da gerçekleşmiştir.
Mitingin ardından gerçekleşen saldırıların silahla karşılık bulacağına dair söz verilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Genelge’yi yayınlayarak dağınık tepkileri birleştirip ortak bir ruh ve
heyecan yaratmayı amaçlamıştır. Havza’dan sonra, yurt genelinde de pek çok miting
düzenlenmiş, ilgili makamlara protesto telgrafları gönderilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, 3 Haziran 1919’da askeri ve idari birimlere telgraflar göndererek Paris
Barış Konferansı’na gidecek heyetin milli vicdanın sesine uygun hareket etmesinin zorunlu
olduğunu ve Türk milletinin haklarını korumak için adım atmak zorunda olduğunu ifade
etmiştir.
Havza Genelgesi’nin ardından İstanbul’da da gerçekleşen mitingler üzerine İtilaf
Devletleri’nin başkentte bulunan işgal makamları bazı subayları tutuklayıp sürgüne
göndermişlerdir. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkar çıkmaz attığı her adımı yakından
izleyen İstanbul hükümeti, İstanbul’da bu gelişmeler yaşanırken, 8 Haziran 1919’da kendisini
başkente geri çağırmıştır. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a geçiştirici bir cevap yazdıktan
sonra Havza’dan Amasya’ya geçmiştir.

E. AMASYA GENELGESİ

Mustafa Kemal Paşa’nın Havza Genelgesi ile halkı mücadeleye davet ettikten sonra İstanbul’a
geri çağrılması, kendisi ve yakın çalışma arkadaşlarını, ülke gerçeklerini halka ve orduya daha
etkileyici bir şekilde ve hızlıca duyurmaya yöneltmiştir. Mustafa Kemal Paşa, beraberindeki
Refet Bey ile beraber 12 Haziran 1919’da Havza’dan Amasya’ya geçmiştir. Burada Ali Fuat
Paşa ve Rauf Bey ile buluşan Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’daki Kazım Karabekir Paşa ve
Konya’daki Mersinli Cemal Paşa ile haberleşerek ve bu isimlerin desteğini alarak esaslarını
hazırladığı ve yaveri Cevat Abbas Bey’e yazdırdığı Amasya Genelgesi’ni 22 Haziran 1919‘da
tüm ilgililere duyurmuştur. Amasya Genelgesi, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya
çıkışından itibaren askeri ve idari yetkililere gönderdiği telgraflarda vurguladığı ve halka ilan
ettiği esasların bir karar olarak ifade edilmesidir.

6
Anadolu’daki bağımsızlık mücadelesinin başlangıç bildirgesi de sayılan Amasya
Genelgesi’nde kısaca şu noktalara yer verilmiştir:
 Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir.
 İstanbul Hükümeti üzerine düşen sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir.
Bu durum milletimizi yok olmuş göstermektedir.
 Milletin bağımsızlığını, yine milletin kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır.
 Milletin içinde bulunduğu durumu anlatmak ve haklı sesini duyurmak için her türlü
baskıdan uzak bir milli heyetin kurulması gereklidir.
 Bunun için Anadolu’nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas’ta bir milli
kongrenin toplatılması kararlaştırılmıştır.
 Bunun için bütün illerin her sancağından, milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin
hemen yola çıkması gerekmektedir.
 Her ihtimale karşı bu durum, milli sır olarak saklanmalı, delegeler gereken yerlere
kimliklerini gizleyerek gelmelidirler.
 Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. O güne
kadar öteki il delegeleri Sivas’a ulaşabilirlerse, Erzurum’da toplanan delegeler de
Sivas’taki genel kongreye katılmak için yola çıkarlar.

1. Amasya Genelgesi’nin Önemi ve Sonuçları


 Amasya Genelgesi, Kurtuluş Savaşı’nın gerekçesi, yöntemi ve amacını
açıklayan ve Türk milletini mücadeleye çağıran bir bildirge olarak kabul
edilmektedir.
 Neden mücadele edilmesi gerektiği ve bunun ne şekilde yapılacağı ilk kez bu
belge ile ifade edilmiştir.
 Vatanın bağımsızlığının tehdit altında olduğu belirtilirken, İstanbul
hükümetinin sorumluluğunu yerine getirmediği vurgulanmıştır.
 Ülkenin kaderinin halkın mücadelesi ile şekilleneceğinin belirtilmesi ise “halk
egemenliği”ne yönelişin ilk adımı olarak kabul edilmektedir.
 Milli bir kurulun gerekliliğinden söz etmesi ile de “yeni bir devlet”in
kuruluşuna işaret etmektedir.
 Bir ihtilal beyannamesi olarak hazırlanmıştır, Anadolu’da ihtilalin başladığını
ilan etmektedir.
 Milli Mücadele’nin “ulusal egemenlik” ve “ulusal bağımsızlık” amaçları
belirtilmiş, Türk Devrimi’nin temel dayanağı ifade edilmiştir.
İstanbul’daki işgal kuvvetleri makamları, Amasya Genelgesi ile dinmeyeceği anlaşılan
Anadolu’daki mücadeleyi endişe ve dikkatle izlediklerinden, bu hareketi sona erdirmek
amacıyla Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a dönmesi için İstanbul Hükümeti’ne baskıda
bulunmuşlardır. İstanbul Hükümeti, bu amaçla Kazım Karabekir Paşa'ya bir talimat
göndererek, Hükümetin, Mustafa Kemal Paşa’yı görevden aldığını, Ordu Müfettişliği
görevine kendisinin uygun görüldüğünü, bu durumda kendi yerine önereceği isimleri
belirtmesini yazmıştır. Kazım Karabekir Paşa İstanbul Hükümeti’nin telgrafına cevaben:
"Benim hal-i hazırda Erzurum'dan ayrılmam doğru değildir, doğrusu Kolordu’ya da vekalet
edecek uygun bir kimse yoktur. Aslında vatansever kıymetli komutanların çeşitli bahanelerle
görevlerinden uzaklaştırılmaları bize büyük zararlar verir. Sağlık durumu açısından bir zaruret
yoksa Mustafa Kemal'in ordu müfettişliği görevinden ayrılması sakıncalı ve tehlikeli
olacaktır" yazmıştır.
23 Haziran 1919’da İçişleri Bakanı Ali Kemal Bey, valiliklere yolladığı gizli bir genelgede
Mustafa Kemal Paşa’nın İngiliz Fevkalade Komiseri’nin isteği doğrultusunda görevden
azledildiğini, resmi bir sıfatı kalmadığı için emirlerinin dinlenmemesi gerektiğini ilan etmiştir.

7
Ancak Ali Kemal Bey, bu genelgeyi yazdıktan 3 gün sonra istifa ettiğinden, İçişleri
Bakanı’nın yayınladığı genelge Hükümetçe teyit edilmemiştir. Bu durum, Mustafa Kemal
Paşa’nın zaman kazanarak bir süre daha müfettişlik yetkilerini kullanmasına imkân tanımıştır.

F. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN ASKERLİKTEN AYRILMASI

Mustafa Kemal Paşa, Amasya Genelgesi’nde vurgulanmış olduğu gibi, doğudaki milli
direnişi toparlayıp Sivas Kongresi’nin ilk basamağını oluşturmak için 26 Haziran 1919’da
Erzurum’a doğru hareket etmiştir. Sivas’tan geçerken, İçişleri Bakanı Ali Kemal Bey’in emri
doğrultusunda kendisini görevinden almak için çalışan Elazığ Valisi Ali Galip ile görüşmüş
ve onun bu girişimine engel olmuştur. Böylece, İstanbul Hükümeti’nin Anadolu’da başlayan
faaliyetleri Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklayarak lidersiz bırakıp engelleme girişimi sonuçsuz
kalmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Erzincan’dayken, Padişah’tan İstanbul’a geri dönmesinin
beklendiğini vurgulayan bir telgraf almış, ancak görevinden ayrılmayacağı cevabını vererek
zaman kazanmaya çalışmıştır. 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a ulaşan Mustafa Kemal Paşa,
faaliyetlerini burada sürdürmüştür. 7 Temmuz 1919’da Anadolu ve Rumeli’deki ordu ve
kolordu komutanlıklarına hazırladığı genelgeyi göndermiştir. Genelgede şu ifadeler yer
almıştır:
“ Bağımsızlığımızı korumak için derlenip kurulmuş olan ulusal güçlere hiçbir yönde
karışılamaz ve saldırılamaz. Devlet ve ulusun geleceği, ulusal iradeye bağlı ve onun
egemenliği altındadır. Ordu da bu iradeye bağlı ve onun hizmetindedir.
Müfettiş ve komutanlar, herhangi bir nedenle, komutanlıktan uzaklaştırırlarsa, yerlerine
geçecek kişiler işbirliği yapılabilecek nitelikte bulunursa komutayı bırakacaklar ama etkili
oldukları bölgede kalarak ulusal görevlerini yapmayı sürdüreceklerdir. Böyle olmazsa bir
ikinci İzmir olayına meydan verebilecek kimselerin atanması durumunda komuta hiçbir
suretle bırakılmayacak ve bütün müfettiş ve komutanlar tarafından, güven ve inancın
kalmadığı ileri sürülerek, yapılan işleme uyulmayacak ve emir geri çevrilecektir.
Ülkemizi kolaylıkla ele geçirmek amacına yönelik olarak İtilâf Devletleri tarafından yapılan
baskı sonucu, hükûmet herhangi bir askerî veya ulusal örgütümüze dağılma emri verirse,
kabul edilmeyecek, uygulanmayacaktır.
İstekleri ve amacı ulusal bağımsızlığı sağlamaya yönelik olan Ulusal Hakları Savunma ve
İzmir’in Yunanistan’a Katılmasını Reddetme derneklerinin ve bunların girişimlerinin bozulup
dağılmasına yol açacak herhangi bir etki ve karışmayı ordu, kesin olarak önleyecektir.
Devlet ve ulusun bağımsızlığını sağlama yolunda, bütün sivil devlet görevlileri, Ulusal
Hakları Savunma ve İzmir’in Yunanistan’a Katılmasını Reddetme derneklerinin, ordu gibi,
yasal yardımcılarıdır.
Vatanın herhangi bir bölgesine, saldırılırsa, bütün ulus, haklarını savunmaya hazır
bulunduğundan bu gibi olaylar çıkınca işbirliği için derhal her taraf birbirine en süratli
şekilde haber vererek işbirliği sağlanacaktır.”
Mustafa Kemal Paşa’nın görevden ayrılması, İstanbul’a dönmesi ya da istirahate çekilmesi
yönünde kararları geçiştirerek görevine devam etmesi ve ardı arkası kesilmeyen faaliyetleri
sürdürmesi, askeri görev ve yetkilerinden uzaklaştırılmasını beraberinde getirmiştir. 8
Temmuz 1919 gecesi İstanbul’dan, görevden alındığını bildiren emir bizzat telgraf
başındayken kendisine ulaştırılmıştır. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Harbiye
Nezareti’ne yazdığı cevabi telgrafında hem görevinden, hem de askerlikten ayrıldığını
bildirmiştir.
Ülkenin düşmüş olduğu durumdan kurtulabilmesi için güçlü bir yetki ile Anadolu’ya geçmeyi
başarabilen ve bu güçlü yetkinin Milli Mücadele için itici güç olacağını düşünen Mustafa
Kemal Paşa, artık hiçbir resmi yetkisi, gücü olmayan sıradan bir vatandaş olmuştu. İçinde

8
bulunduğu ümitsiz durumdan nasıl sıyrıldığını, gücü nereden bulduğunu Nutuk’ta şu şekilde
ifade etmiştir: “Durumu, ordulara ve ulusa kendim bildirdim. Bu tarihten sonra resmi görev ve
yetkilerden sıyrılmış olarak, yalnız milletin sevgi ve fedakârlığına güvenerek ve onun tükenmez
feyiz ve kudret kaynağından ilham ve güç alarak vicdani görevimizi yapmaya devam ettik.”
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’a geldiğinin ilk günlerinde, Kolordu Komutanı Kazım
Karabekir Paşa, Rauf Bey, Süreyya Bey, Kazım Bey, Kurmay Hüsrev Bey, Doktor Refik Bey,
Münir Bey ve Mazhar Müfit Bey ile gerçekleştirdiği toplantıda son nefeslerine kadar
çalışmanın gerekli olduğunu, yüreğinde bu gücü duymayanların işe girişmemelerinin daha iyi
olacağını anlatmıştır. Görevden alınmasıyla, her türlü sonuçla karşı karşıya bulunduğunu,
kendisiyle işbirliği yapmanın o sonuçları kabul etmek anlamına geleceğini belirtmiştir.
Yaşanan gelişmelere karşın, resmen müfettişlik görevi ve askerlikten istifa ettiği kritik
dönem, Kazım Karabekir Paşa’nın üniformasıyla gelip asker selamını vererek “Hepimiz
emrinizdeyiz Paşam” sözleriyle bağlılığını bildirmesi ve diğer komutanlar ve arkadaşlarının
da onu takip etmesiyle atlatılmıştır. Atatürk’ün askerlikten ayrılması sonrasındaki bu gelişme,
hayatının da Milli Mücadele’nin de dönüm noktalarından biridir. Kazım Karabekir’in devamı
gelen bu tavrı Mustafa Kemal Paşa’nın milli hareketin lideri olarak benimsendiğinin
göstergesi olmuştur.

G. ERZURUM KONGRESİ

Vilayâtı Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti’nin 3 Mart 1919’da açtığı Erzurum şubesi,
Trabzon şubesiyle birlikte 10 Temmuz 1919’da Doğu illeri kongresi toplamaya karar vermiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Haziran ayında Amasya’da bulunduğu sırada Cemiyet’in doğu illerine
yaptığı Erzurum’a delege gönderme çağrısı ilk etapta yeterli karşılığı bulmamıştır. Ancak,
Mustafa Kemal Paşa’nın çabasıyla çağrı Amasya Genelgesi’nde tekrarlanmış ve bu kez yeterli
sayıda delege toplanabilmiştir. Erzurum’dan 24, Trabzon’dan 17, Sivas’tan 10, Bitlis’ten 3 ve
Van’dan 2 delegenin katılımıyla planlanan günden 13 gün sonra, 23 Temmuz 1919 günü
Erzurum Kongresi başlamıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey istifa eden Erzurum temsilcileri emekli Binbaşı Kazım ve
Dursunbeyzade Cevat Beyler yerine kongreye katılmış ve Mustafa Kemal Paşa başkan
seçilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, kongre üyelerine “Tarih ve olayların sürükleyişi ile, içine
düşülen kanlı ve kara tehlikeleri görmeyecek ve bundan coşup kabarmayacak hiçbir yurtseverin
düşünülemeyeceğine” vurgu yaparak, Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine aykırı olarak
yapılan saldırı ve işgallerden söz etmiştir. Ülkenin içinde bulunduğu durumu detaylarıyla
anlatarak, millet aleyhine alınan kararların iflasa mahkûm olduğunu belirtmiştir. Ulusun
kaderini elinde bulunduran bir ulusal iradenin ancak Anadolu’dan çıkabileceğini belirtmiştir.
Ulusal iradeye dayanan bir millet meclisi oluşturulmasını ve gücünü millet iradesinden alacak
bir hükümetin oluşturulmasını yapılacak ilk iş olarak göstermiştir.
14 gün süren Erzurum Kongresi’nin ardından alınan kararlar bir bildiriyle yayınlanmıştır.
Bildiride, Milli Mücadelenin temel ilkelerini belirleyen şu kararlar yer almıştır:
 Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, birbirinden ayrılamaz.
 Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümeti’nin dağılması
halinde bütün millet birlikte direnecek ve hakkını savunacaktır.
 Yurdun ve bağımsızlığın korunmasına ve güvenliğin sağlanmasına İstanbul
Hükümeti’nin gücü yetmezse, amacı gerçekleştirmek için geçici bir hükümet
kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri ulusal kongrece seçileceklerdir. Kongre
toplanmamışsa bu seçimi Temsil Heyeti yapacaktır.
 Kuvayı Milliye etken ve ulusal irade egemen kılınmalıdır.

9
 Hıristiyan azınlıklara siyasal üstünlük ve toplumsal dengemizi bozacak ayrıcalıklar
verilemez.
 Manda ve himaye kabul olunamaz.
 Meclisi Mebusan’ın hemen toplanması ve hükümet işlerinin Meclis denetiminde
yürütülmesi için çalışılacaktır.
Doğu Anadolu’daki direniş örgütleri “Doğu Anadolu Müdafaayı Hukuk Cemiyeti” adı altında
bir araya getirilmiştir. Erzurum Kongresi’nin aldığı kararları uygulamak üzere derneğin
yürütme kurulu olarak belirlenen 9 kişilik Temsil Heyeti, Mustafa Kemal Paşa’nın
başkanlığında oluşturulmuştur. Heyette Eski Bahriye Nazırı Rauf Bey, Eski Erzurum Mebusu
Raif Efendi, Eski Trabzon Mebusları İzzet Bey ve Servet Bey, Şeyh Fevzi Efendi, Eski Beyrut
Valisi Bekir Sami Bey, Eski Bitlis Mebusu Sadullah Efendi ve Aşiret Reisi Hacı Musa Bey yer
almışlardır. Seçilen heyet üyeleri yeterince bir araya gelip çalışma fırsatı bulamamış, İzzet,
Servet ve Hacı Musa Beyler ve Sadullah Efendi hiç toplantılara katılmamışlarsa da Mustafa
Kemal Paşa, Rauf Bey ve Bekir Sami Bey, Meclisi Mebusan açılıncaya kadar birlikte
çalışabilmişlerdir.

1. Erzurum Kongresi’nin Önemi ve Sonuçları


Erzurum Kongresi’nin toplanmasındaki en önemli etken Doğu Anadolu bölgesindeki milli
direnişi örgütlemek düşüncesidir. Dolayısıyla kongreye katılım da bölgesel olmuştur. Ancak
Kongre, aldığı kararların vatan ve ulusun bütünlüğünü kapsaması nedeniyle ulusal bir nitelik
kazanmıştır. Askerlikten istifa eden Mustafa Kemal Paşa, sivil önderliğini Temsil Heyeti’nin
başına gelerek resmileştirmiştir. Kongrede ilk kez milli sınırlardan söz edilirken, “Milli irade”
ve “Kuvayı Milliye” kavramları kullanılmış, ilk kez Temsil Heyeti ile bir çeşit geçici hükümet
kurulmuş, ilk kez manda ve himaye reddedilmiştir. Kongrede “her türlü işgale karşı tavır
alınacağının” hükme bağlanması, ulusal harekete büyük katkı sağlamıştır. Alınan bu karar
ulusal nitelikte bir kongre olan Sivas Kongresi’nin toplanmasına, Misak-ı Milli ilkelerinin tespit
edilmesine ve Ankara’da bir Meclis’in kurulmasına giden yolu açmıştır. Daha sonra
imzalanacak olan Mudanya ve Lozan Antlaşmalarının tam bağımsızlığı savunan ilkeleri de ilk
kez Erzurum Kongresi’nde ifade edilmiştir.
Erzurum Kongresi ile Doğu Anadolu’nun birliği ve bütünlüğünün korunacağı ilan edilmiş,
bölgede kurulması planlanan Ermeni devleti, genişletilmiş Gürcistan ve Pontus devleti projeleri
devre dışı bırakılmıştır.
İstanbul Hükümeti ve işgalci devletler Erzurum Kongresi’ni çok sert tepkilerle
karşılamışlardır. İstanbul’da bulunan işgal birlikleri adına İngiliz ve Fransız Yüksek
Komiserleri kongre sürerken almış oldukları kararların yerine getirilebilmesi için hükümet
üzerine baskı kurmayı ve faaliyetlerini artırmayı sürdürmüşlerdir. Alınan karara göre bir an
önce Ateşkes hükümlerinin bütünüyle yürürlüğe konulması sağlanacak, siyasi taraf
tutulmayacak, asayiş için meşru olan hükümet ve Padişah desteklenecek, herhangi bir ihtilale
karşı çıkılacak, seçimlere gidilmemesi sağlanacaktı. Bu düşünceleri taşıyan İstanbul’da
bulunan İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Erzurum Kongresi toplandığında,
Mustafa Kemal Paşa’nın asi muamelesi görmesi için Hükümet nezdinde baskıları artırmıştır.
Sadrazam Damat Ferit Paşa, Kongre’nin Kanun-u Esasi’ye aykırı şekilde Meclis-i Mebusan
niteliğinde toplanmış olduğunu ve bu durumun yasaklanmasının zorunlu olduğunu ilan
etmiştir. Damat Ferit Paşa Kongre’nin toplanmış olmasının hükümete aykırı bir davranış
olduğunu ve “İsyancı” olarak nitelediği Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’in hemen
yakalanarak İstanbul’a gönderilmelerini istemiştir. Alınan bu kararın Hariciye’ye de
(Dışişleri) bildirilmesinin istenmesi, dış baskıların bu kararın alınmasında etkili olduğunu
gösterir niteliktedir. Ancak tüm çabalar sonuçsuz kalmıştır. Zira bu işle görevlendirilen
Kazım Karabekir Paşa, hükümetin 30 Temmuz 1919 tarihli telgrafına 1 Ağustos'ta gönderdiği
cevabi telgrafında böyle bir uygulamanın doğru olmayacağını, kamuoyunun bu doğrultuda bir

10
girişime müsait olmadığını, dolayısıyla emri yerine getiremeyeceğini bildirmiştir. Bu durum
üzerine Kongre üyeleri, ulusal düşüncelerini ortaya koymaya çalışan kamuoyu temsilcileri
olarak Meclisi Mebusan’ı çalışmaya davet ettiklerini ifade etmişlerdir. Ancak, bu açıklama,
beklendiği gibi baskıları azaltmamıştır. İstanbul Hükümeti’ne karşı elde edilen bu başarı ile
Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’ni toplamak üzere Erzurum’dan
ayrılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’dan ayrılmadan önce, İbrahim Süreyya ve Mazhar Müfit Bey
ile oturmuş, zaferden sonra olacakları öngörerek Mazhar Müfit Bey’den not defterini
getirmesini istemiştir. Sonrasını Mazhar Müfit Bey anılarında şu şekilde anlatmıştır:
“- Ama bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar mahrem kalacak.
Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin. Şartım bu dedi.
Süreyya da, ben de:
- Buna emin olabilirsiniz Paşam dedik.
Paşa, bundan sonra:
- Öyle ise önce tarih koy! dedi.
Koydum: 7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı.
Tarihi, sayfanın üzerine yazdığımı görünce:
- Pekâlâ… Yaz! diyerek devam etti:
- Zaferden sonra şekli hükûmet cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz
münasebetiyle söylemiştim.
Bu bir.
İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır.
Üç: Tesettür kalkacaktır.
Dört: Fes kalkacak, medenî milletler gibi şapka giyilecektir.
Bu anda ister istemez kalem elimden düştü.
Yüzüne baktım gayri ihtiyarî o da benim yüzüme baktı.
Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan çekinmezdim.
- Neden durakladın? deyince:
- Darılma ama Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var. dedim.
Gülerek:
- Bunu zaman tayin eder. Sen yaz… dedi.
Yazmaya devam ettim:
- Beş: Lâtin hurufu (harfleri) kabul edilecek.
- Paşam kâfi… kâfi.. dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile:
- Cumhuriyet ilânına muvaffak olalım da üst tarafı yeter! diyerek, defterimi kapadım ve
koltuğumun altına sıkıştırdım…
Şapka inkılâbını ilân etmiş olarak Kastamonu’dan dönüyordu. Ankara’ya döndüğü anda
otomobille eski Meclis binası önünden geçiyor, ben de kapı önünde bulunuyordum.
Manzarayı görünce gözlerime inanamadım. Kendisinin ve yanında oturan Diyanet İşleri
Başkanı’nın başında birer şapka vardı. Kendisi neyse ne? Fakat, kendisini karşılamaya
gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Başkanına da şapkayı giydirmişti. Ben hayretle bu
manzarayı seyrederken, otomobilini durdurttu, beni yanına çağırdı ve birden:
- Azizim Mazhar Müfit Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun? deyiverdi.”
Mustafa Kemal Paşa’nın daha Milli Mücadele’nin hazırlık aşamasında, Erzurum’dayken
zafere olan inancını ifade eden bu satırlar, aynı zamanda öngörüsünün ne kadar yerinde
olduğunu da göstermesi açısından önem taşımaktadır.

11
H. SİVAS KONGRESİ

Sivas Kongresi, Anadolu'da başlayan Milli Mücadele hareketinin Amasya Genelgesi ile
kararlaştırdığı ulusal bir kongreydi. Ancak işgalci güçlerin baskıları, İstanbul Hükümeti'nin
olumsuz tutumu ve basında Anadolu haberlerine uygulanan sansür gibi sebeplerden ötürü,
ulusal girişim Türk milletine gerektiği ölçüde ulaştırılamamıştır. İstanbul Hükümeti’nden
gelen tehditler, işgal alanının genişlemesi, Sivas’ın güvenlik sorunları olduğuna dair
söylentiler ve maddi olanaksızlıklar da Kongre’nin toplanmasından önce ortaya çıkan
olumsuz gelişmelere yenilerini eklemiştir. Bu sebeplerle, planlandığından daha geç başlayan
Sivas Kongresi’ne katılım beklenenin altında olmuş ve altısı Erzurum Kongresi’nde
belirlenen Temsil Heyeti üyesi olmak üzere toplam 38 üye katılabilmiştir.
Sivas Kongresi, henüz delegelerin toplanması aşamasında dahi İtilaf Devletleri ve İstanbul
Hükümeti’nin engellemelerini aşmak zorunda kalmıştır. Gerek Elazığ valisi Ali Galip
aracılığı ile gerekse Malatya Mutasarrıfı Halil ve bölgedeki İngiliz Binbaşısı Nowill
aracılığıyla kongreyi engellemeye, hatta Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklamaya yönelik giri-
şimler sonuçsuz bırakılmıştır. Her türlü engellemeye karşı gerçekleşen mücadelelerin
sonucunda, 4 Eylül'de başlayan kongre çalışmalarını 11 Eylül 1919 günü tamamlamıştır.
Sivas Kongresi’nin daha başında Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığa seçilmesine itiraz eden
bir grup şiddetli tartışmalara sebebiyet vermiştir. Oy çokluğuyla Mustafa Kemal Paşa’nın
başkan seçilmesiyle tartışmalar bitmemiştir. İttihatçı olunup olunmadığı, padişaha çekilecek
olan bağlılık telgrafının içeriği, kongrenin siyasetle uğraşmaması gerekliliği konularında da
tartışmalar devam etmiştir. Ancak kongre süresince en önemli ve en şiddetli tartışma “manda”
konusunun kurtuluş çaresi olarak ortaya atılmasıyla yaşanmıştır. Erzurum Kongresi’nde
“manda ve himayenin asla kabul olunmayacağı” kararı alınmış olmasına rağmen yeniden
gündeme getirilmesi ve manda sorununu gündeme getirenler arasında Rauf Orbay, Refet
Bele, İsmail Fazıl Canpolat, İsmail Hami Danişment, Bekir Sami, Kara Vasıf gibi Mustafa
Kemal Paşa’ya yakın olan kişilerin bulunması konuyu daha da sıkıntılı hâle getirmiştir. Bu
isimler, ülkenin siyasi ve ekonomik anlamda çok zayıf olduğunu öne sürerek Amerikan
mandasını savunmuşlardır. Manda fikrini savunanların çoğunun İstanbul’dan gelen delegeler
olmaları başkentin siyasi istikrarsızlığı sebebiyle bu görüşe yakın olunmasıyla açıklanabilir.
Anadolu’dan gelen delegeler, manda ve himayeyi reddederek ABD’den Türkiye’nin
koşullarını yerinde incelemesi için bir heyet talep edilmesini öne sürmüşlerdir. Manda sorunu,
Amerikan Senatosu’na manda ve himaye değil, adil bir barış için destek bekleyen bir mektup
gönderilmesi kararıyla çözülmüştür.
Erzurum Kongresi kararları, Sivas Kongresi’nde küçük değişikliklerle kabul edilmiştir.
Erzurum’da bölgesel içerikle alınmış olan kararların tümü yurdun bütününü içerecek şekilde
düzenlenmiştir. Kongrenin toplanma amacı ifade edilirken, milletçe malum olan iç ve dış
tehlikelerin sonucunda milletçe uyanışın bu toplanmayı doğurduğu ifade edilmiştir. Kongrede
alınan kararlar Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiş
ulusal cemiyetlerin tüzüğü olarak ilan edilmiştir. Sivas Kongresi kararları şu şekildedir:
1 - 30 Ekim 1918 tarihinde sınırlarımız içinde kalan ve Müslüman çoğunluğu oturan
Osmanlı topraklarının bölümleri birbirinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılamaz bir
bütün oluşturur.
2 - Osmanlı toplumunun bütünlüğü ve ulusal bağımsızlığımızın sağlanması ve yüce
halifelik ve saltanat makamının korunması için Kuvayi Milliye’yi etkin ve milli iradeyi
egemen kılmak esastır.
3 - Osmanlı topraklarının bir parçasını işgale ve özellikle bağımsız birer Rumluk ve
Ermenilik kurulması amacına yönelik davranışlara karşı Aydın, Manisa ve Balıkesir

12
cephelerindeki ulusal savaşımlarda olduğu gibi elbirliğiyle savunma ve karşı koyma
ilkesi kabul edilmiştir.
4 - Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız Müslüman olmayan tüm unsurların
her türlü uyrukluk hakları bütünüyle saklı olduğundan, bu unsurlara siyasi
egemenliğimizi ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilmesi kabul edilmeyecektir.
5 - Osmanlı hükümeti bir dış baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını
gözden çıkarıp bırakmak zorunda kalırsa hilâfetle saltanatın ve vatanla milletin
dokunulmazlığını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü önlemler ve kararlar alınmıştır.
6 - Ülke bütünlüğümüzün bölünmesi kuramından büsbütün vazgeçip bu topraklar
üzerindeki tarihsel, etnik, dini ve coğrafi haklarımıza uyulmasını ve buna aykırı
girişimlerin kaldırılmasını ve böylece hak ve adalete dayalı bir karar alınmasını bekleriz.
7 - Milliyet ilkelerine saygılı olan ve memleketimize karşı saldırı ve yayılma amacı
gütmeyen herhangi bir devletin teknik, endüstriyel ve ekonomik yardımından memnun
oluruz.
8 - Milletlerin kendi kaderlerini kendileri belirlediği bu tarihi dönemde İstanbul
hükümetinin de milletin iradesine bağlı olması zorunludur. İstanbul’daki hükûmetimizin
hiç gecikmeden millî meclisi toplaması ve millet ve memleketin kaderiyle ilgili olarak
alacağı bütün kararları millî meclisin denetimine sunması zorunludur.
9 - Vatan ve milletimizin karşı karşıya bulunduğu kıyım ve acılar ile hepsi aynı amaçla
milletin vicdanından doğan yurtçu ve milliyetçi derneklerin birleşmesinden oluşan genel
topluluk "Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Derneği" adını almıştır. Bu dernek her
türlü particilik akımlarından ve kişisel hırslardan uzaktır. Bütün Müslüman
vatandaşlarımız bu derneğin doğal üyesidir.
10 - Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Derneğinin 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas
şehrinde toplanan Genel Kongresi tarafından kutsal amacı gütmek ve genel örgütü
yönetmek için bir "Temsilci Kurul" seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün
ulusal örgütler güçlendirilmiş ve birleştirilmiştir.

1. Sivas Kongresi’nin Önemi ve Sonuçları


Kongre kararları, bütün ulusun kurtuluş çarelerini kapsaması bakımından büyük önem
taşımaktadır. Alınan kararlar bir süre sonra, bazı küçük değişikliklerle İstanbul Mebusan
Meclisi’nde Misak-ı Milli adı altında onaylanmıştır. Her şeyden önce, bir milletin var
olduğunu kabul eden kongre, millet iradesine mutlak üstünlük tanıyarak, Padişah dahil,
herkesin, bu iradeye tabi bulunduğunu açık olarak ifade etmiştir.
Kongre’nin son günü kabul edilen bildiride, ülkenin parçalanmaz bir bütün olduğu kararında
ülkenin sınırı olarak, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı tarihteki sınır ifade
edilmiştir. Ülkenin ayrılmaz bir bütün olduğu vurgulanmış, Kuvayı Milliyeyi etkin kılınması,
millet iradesinin hakim kılınmasının esas olduğu hatırlatılmıştır. İşgale uğrayan vatanın hep
birlikte savunulacağı, azınlıklara denge bozucu ayrıcalıklar verilmeyeceği belirtilmiştir. Milli
Meclis'in bir an önce toplanması ve milletin geleceğinin bu meclisin kontrolüne bırakılması
gerektiği, Kongrenin seçtiği Temsil Heyeti’nin Meclis açılana kadar vaziyeti idare edeceği
vurgulanmıştır. Milli cemiyetler, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla tek
bir isim ve amaç etrafında birleştirilmiş, cemiyetin köylere kadar teşkilatlanacağı
belirtilmiştir.
Sivas’ta, Erzurum’da seçilen Temsil Heyeti muhafaza edilmiş ve 9 olan üye sayısı, yurdun
diğer bölgelerinden seçilen yeni üyelerle 16’ya çıkarılarak Anadolu ve Rumeli Müdafaai
Hukuk Cemiyeti’nin Temsil Heyeti haline getirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa başkanlığında
olan ve ülkenin tamamını temsil edecek 16 kişilik Temsil Heyeti hemen göreve başlamıştır.
Kongre kararlarında da belirtildiği gibi heyet, en azından Milli Meclis açılıp işleri tam olarak
ele alıncaya kadar, millet adına kendini milletin işlerine yetkili kılmış, yani bir nevi yürütme

13
organı olarak görev yapmıştır. Bunun en iyi örneği Ali Fuat Paşa’nın 9 Eylül 1919’da Batı
Anadolu’daki Kuvayı Milliye birliklerine komutan olarak atanmasıdır.
Milli Mücadele’nin ilk yayın organı olan “İrade-i Milliye” Mustafa Kemal’in çabaları ile 14
Eylül 1919 günü Sivas’ta çıkmaya başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa, halkı örgütleme
konusunda büyük yeri olduğunu bildiği basına önem verilmesi gerektiğini düşünerek, Sivas
Kongresi’nde gazete çıkarmak gerektiği düşüncesini paylaşmıştır. Sivas Valisi İsmail Hami
Bey ise hazırlanacak gazetenin Sivas Vilayet Matbaasında bastırma görevini üstlenmiştir.
Gazete, Temsil Heyeti sesini kamuoyuna daha iyi duyurabilmek amacını görev edinmiştir.
Kongrenin sabote edilmesi için çeşitli yollar deneyen, ancak başarılı olamayan Damat Ferit
Paşa Hükümeti’ne karşı Temsil Heyeti'nin tavrı, Anadolu'nun İstanbul ile haberleşme
olanaklarını kesmek şeklinde olmuştur. Meşru bir hükümet göreve gelinceye kadar bir baskı
unsuru olarak değerlendirilen bu kararın yanında İstanbul’a baskı yapılması da
sürdürülmüştür. Bu baskıların sonucunda Damat Ferit Paşa istifa etmek zorunda kalmıştır.
Damat Ferit Paşa’nın istifasının ardından Anadolu'da yürütülen faaliyetlere sıcak bakan Ali
Rıza Paşa 2 Ekim 1919’da hükümet kurmuştur. Bu gelişme, Anadolu'da yürütülmekte olan
milli hareketin gücünü göstermiştir ki, bir süre sonra Temsil Heyeti kendi şartlarını kabul
ettirmek için İstanbul hükümeti ile görüşmeler yapacak bir güce erişmiştir. Sivas Kongresi,
ulusal mücadelenin ve Mustafa Kemal Paşa’nın gücünü artırmış ve bu gücü yurt geneline
duyurmuştur.

İ. DİĞER KONGRELER

a) Batı Anadolu Kongreleri


İzmir'in 15 Mayıs 1919’da, haksız yere Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. Maddesi’ne
dayanarak Yunanlılar tarafından işgal edilmesi, Batı Anadolu’da halkın örgütlenmesine yol
açmıştır. Batı Anadolu halkı, bütün Ege Bölgesi'ne yayılma eğiliminde olan Yunan işgalini
sona erdirmek ve diğer yerleşim yerlerinin işgalini önlemek için çeşitli yerel kongrelerde bir
araya gelmiş ve çareler aramıştır. Bu kongrelerin başlıcaları Balıkesir, Nazilli ve Alaşehir
Kongreleridir.
"Hareket-i Milliye Kongresi"nin olarak anılan Balıkesir Kongresi Erzurum Kongresi'nden üç
gün sonra, 26-30 Temmuz 1919’da Hacım Muhittin Bey'in girişimiyle toplanmıştır. Kongreye
Balıkesir, Bandırma, Burhaniye, Edremit, Gönen, Balya, Soma, Sındırgı, Akhisar, Kırkağaç
gibi yöredeki bazı kazalarının temsilcileri katılmıştır. Yerel amaçla toplanan kongrede, hiçbir
siyasi parti ile ilişkide olunmadığı ifade edilmiş, yerel kuruluşların hareketlerini birleştirmek
için altı kişilik bir Heyet-i Merkeziye oluşturulmuştur. Silahlı mücadelenin nasıl yapılması
gerektiği tartışılmış, silah altına alınacaklar ve mücadele edilecek cepheler kararlaştırılmıştır.
Yunan işgali sona erinceye kadar savaşmaya karar verildiği ilan edilmiştir. Bağımsızlığa ters
düşen hiçbir kararın kabul edilmeyeceği vurgulanırken alınan kararlar İstanbul Hükümeti ve
İtilaf Devletleri’ne de iletilmiştir.
16-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında yine Hacım Muhittin Bey'in öncülüğünde Alaşehir'de
geniş çevrelerden katılımlı bir kongre düzenlenmiştir. Kongrede, Erzurum Kongresi’nde
oluşturulan Temsil Heyeti ile ilişki kurulmasına ve Sivas Kongresi’ne temsilci gönderilmesine
karar verilmiştir. 20 Ağustos'ta ilan edilen beyannamede Yunan zulmüne karşı mücadeleye
devam etme zorunluluğu vurgulanmıştır. Kongrenin milli amaçla toplandığı ve karar aldığı,
kongreyi düzenleyenlerin saltanata bağlı olduğu, particilik ve siyasetle ilişkilerinin olmadığı,
tek amaçlarının karşı karşıya kalınan zorlu durumdan bölgelerini ve ülkeyi kurtarabilmek
olduğu açıklanmıştır. Erzurum'da bulunan Kâzım Karabekir Paşa 24 Ağustos 1919’da, bu
kongrenin toplanmasından duyduğu memnuniyeti, Ali Fuad Paşa'ya gönderdiği tarihli
telgrafında kaleme almıştır.

14
Aydın ve Nazilli’nin Yunan birliklerince işgalinden sonra toplanan Nazilli Kongresi, İstanbul
Hükümeti ile ters düşmeme gayretine girmiştir. Bölgesel direniş örgütleri arasında ortak
hareket imkanı sağlama girişiminde bulunulmuştur. Silah, cephane, asker ve mücadele için
ihtiyaç duyulan parayı temin etmek için yapılması gerekenler ele alınmıştır.

b) Trabzon Kongreleri
Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası, Doğu Karadeniz bölgesinde Pontus Devleti’nin
kurulması veya bölgenin Ermenistan’a katılma tehlikesinin belirmesi üzerine kurulan Trabzon
Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti iki ayrı yerel kongre düzenlemiş ve çareler aramıştır.
Kongrelerde, bölgenin nüfus çoğunluğunun Türk olduğunu kanıtlamak için çalışmalar ortaya
konulmasına ve İtilaf Devletleri nezdinde girişimde bulunulmasına, gerekirse Paris Barış
Konferansı’na heyet gönderilmesine karar verilmiştir. 28 Mayıs 1919’da gerçekleştirilen
ikinci kongrede bölgede Pontus ve Ermeni devletlerinin kurulması çalışmalarının
engellenebilmesi için daha geniş katılımlı bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır. Kararın
uygulamaya konulması düşünülürken Erzurum Kongresi’nin toplanacağı anlaşıldığında
Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, Erzurum Kongresi’ni desteklemeye ve buraya
delegelerini göndermeye karar vermiştir.

c) Kars-Ardahan-Batum Kongreleri
Çarlık Rusya’sının devrilmesinin ardından imzalanan Brest-Litowsk Antlaşması ile Osmanlı
Devleti’ne iadesi kararlaştırılan Kars-Ardahan-Batum, Mondros Antlaşması’nın Osmanlı
Devleti’nin 1914 sınırlarına çekilmesi hükmüne göre boşaltılmak istenmiştir. Bu olumsuz
gelişme üzerine Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında kurulan ilk direniş örgütü sayılan
Kars Milli İslam Şurası 5 Kasım 1918’de oluşturulmuştur. Bölgeyi savunup yönetmek
amacıyla kurulan Şura’nın düzenlediği kongrelerde Kongrelerde Gürcistan ya da
Ermenistan’a bağlanması düşünülen Kars-Ardahan-Batum’un geleceğine yönelik kararlar
alınmıştır. Elviye-i Selase olarak adlandırılan Üç Liva’nın birleştirilerek silahla
savunulmasına kararlaştırılmıştır. 7 Aralık 1919’da Batum’un İngilizler tarafından işgal
edilmesi üzerine yeni bir kongre toplanmıştır. 1919 Ocak’ında toplanan 3. Kars Kongresi’nde
Kars Milli İslam Şurası, bölgenin tümünü içerecek şekilde Güneybatı Kafkas Cumhuriyeti
şeklinde adını değiştirmiştir. Kongrede oluşturulan Hükümet, programını hazırlayarak
mücadeleye devam etme kararı almıştır. 9. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, bölgedeki
örgütlenme çalışmalarını desteklediğinden görevden alınarak İstanbul’a çağrılmıştır. 13 Nisan
1919’da da Kars, İngiliz birliklerince işgal edilmiştir. Ermeniler Kars ve Kağızman’a,
Gürcüler de Ardahan ve Ahıska'ya yerleştirilerek işgal genişletilmiştir.

d) Trakya Kongreleri
Trakya Türklerinin haklarını savunmak için bir araya gelen vatanseverler, Trakya Paşaeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurmuşlar ve öncelikle Trakya’nın Osmanlı Devleti’nden
ayrılmaması, böyle bir durum söz konusu olacaksa Trakya’nın bağımsız kalması, her hangi
bir ülke tarafından işgalinin önlenmesi yönünde çalışmaların yapılması amacıyla Edirne’de ve
Lüleburgaz’da kongreler düzenlemişlerdir.

J. Amasya Görüşmesi
Sivas Kongresi’nin ardından Temsil Heyeti’nin oluşturduğu baskılar üzerine istifa etmek
zorunda kalan Damat Ferit Paşa yerine göreve başlayan Ali Rıza Paşa Hükümeti,
kurulmasından bir hafta sonra Temsil Heyeti ile görüşmek istemiştir. 2 Ekim 1919’da
kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti’nde Milli Mücadele’ye sıcak bakan bakanlar olmakla
birlikle, Temsil Heyeti’nin hükümet yıkabilecek güce erişmiş olması, bu görüşme talebinin

15
oluşmasında etkili olmuştur. Hükümet ve Temsil Heyeti’nin yazışmalarında beklenen
gelişmeler istendiği ölçüde sağlanamadığından taraflar, Amasya’da bir görüşme yapılmasına
karar vermişlerdir. Mustafa Kemal Paşa da Temsil Heyeti’nin hukuki varlığını ve Sivas
Kongresi kararlarını İstanbul Hükümeti’ne kabul ettirmek ve her fırsatta ısrarla üzerinde
durduğu Mebusan Meclisi'nin yeniden açılışını sağlayabilmek amacıyla bu görüşmeyi kabul
etmiştir.
Bahriye Nazırı Salih Paşa, İstanbul hükümeti tarafından, bu görüşme için Anadolu’ya
gönderilmiştir. 20-22 Ekim 1919 tarihleri arasında gerçekleşen görüşmelerde Salih Paşa’ya
Padişah’ın yaveri Albay Naci Bey eşlik etmiş, Temsil Heyeti’ni Mustafa Kemal Paşa, Rauf
Bey ve Bekir Sami Bey temsil etmişlerdir. Yapılan müzakereler sonrasında Mustafa Kemal
Paşa ile Salih Paşa arasında 5 protokol şeklinde düzenlenen kararların, İstanbul Hükümeti’nin
Kuvayı Milliyecilerden beklentilerini içeren ilk üçü iki nüsha halinde açık ve imzalı, Temsil
Heyeti’nin İstanbul'dan beklentilerini içeren ikisi ise gizli ve imzasız olarak düzenlenmiştir.
21 Ekim 1919’da imza altına alınan kararlar Salih Paşa’nın öne sürdüğü ve Temsil Heyeti’nin
kabul ettiği ordunun siyasetle uğraşmaması, vatan için yıkıma neden olacağı gerekçesiyle
İttihatçılığın ülkede tekrar uyanmaması, ulusal örgütler ve hükümet arasında temel
konulardaki anlaşmazlıklar ortadan kalktığından Temsil Heyeti'nin hükümetin durumu ve
gücüne zarar verecek faaliyetlerden kaçınmaları; tutukluların serbest bırakılması; Tehcir
olayında suç işlemiş olanların cezalandırılması; işgalcilere karşı savaşa girme isteklerinin
şimdilik gizli tutulması; seçimlere Mebusan Meclisi’nde muhalif partilere de ihtiyaç
duyulduğundan müdahale edilmemesi; çoşkulu gösteri ve makalelerden vazgeçilmesi, iç
güvenliği bozacak olaylara imkan tanınmaması; hükümet lehine ya da aleyhine yazılar
yazılmaması olarak özetlenebilir.
22 Ekim 1919’da ise uzun süren görüşmelerin ardından, yapılacak seçimlerde memleket
çıkarlarına aykırı tavırlar izlediklerinden imajları kötü olan İttihatçıların yasalara uygun
şekilde Meclis dışında bırakılmasının uygun olacağı, bunun yanı sıra, seçimlere tüm siyasi
partilerin ve Hristiyanların katılımının mümkün kılınması gerektiği kararı imza altına
alınmıştır.
Bu protokollerin imzalanmasından sonra Sivas Kongresi kararları görüşülerek genel hatlarıyla
Salih Paşa’nın da onayı elde edilmiştir. Bu doğrultuda hazırlanan protokol de imza altına
alınmıştır. Protokolde yer alan kararlar şu şekildedir:
 Mondros Ateşkes Antlaşması ile belirlenmiş olan Türk vatanının bütünlüğünün ve
bağımsızlığının sağlanması, Müslüman olmayan unsurlara ayrıcalık tanınmaması,
 Mebusan Meclisi’nin Hükümet’in uygun bulacağı bir yerde bir an önce toplanması
ve bunun için milletvekili seçimlerinin serbestçe yapılması,
 Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Temsil Heyeti’nin, İstanbul
Hükümeti’nce yasal bir örgüt olarak kabul edilmesi, Meclis’in güven içinde
çalıştığına kanaat getirilirse Temsil Heyeti’nin dağılması,
 İstanbul Hükümeti’nin, Temsil Heyeti’nin rızası ve onayını almadan, barış
görüşmelerine katılmaması ve barış yapmaması,
 Temsil Heyeti’nin, İstanbul Hükümeti’nin, yurdun bütünlüğüne zarar vermemesi
koşuluyla yaptığı işlere karışmaması,
Gizli olan ve imza atılmadan kabul edilen dördüncü protokolde Temsil Heyeti'nin İstanbul
Hükümeti’nden beklentilerine yer verilmiştir. Buna göre:
 Görevlerinden alınan ve mahkemeye verilen subaylar hakkındaki emirlerin
düzeltilmesi,
 Malta sürgünlerinin İstanbul’a getirilip yargılanmaları,
 İzmir'in boşaltılması için hükümetin protesto girişimlerde bulunması hatta halka
gizli direktiflerle mitingler düzenlettirmesi,
 bazı komutan ve yetkili kişilerin görevden alınmaları,

16
 İngiliz Muhipler Derneği’nin faaliyetlerinin engellenmesi, zararlı cemiyetlerin
faaliyetleri ve yayınlarının engellenmesi,
 Aydın Kuvayı Milliyesi’nin güçlendirilmesi, Kuvayi Milliye'nin mali olarak da
desteklenmesi,
 Millî Mücadele taraftarı memurlara dokunulmaması,
 Batı Trakya göçmenlerinin yerlerine taşınmalarının sağlanması kararları yer
almıştır.
Yine gizli olduğu kabul edilen ve imzasız olan beşinci protokolde ise, barış görüşmelerine
gidecek heyette bulunması gerekli görülen delegelerin isimleri yer almıştır.

1. Amasya Görüşmesi’nin Önemi ve Sonuçları


Salih Paşa, İstanbul'a döndükten sonra protokolle sözünü verdiği unsurların pek çoğunu
yerine getirememiştir. Hükümet, bu sözleri yerine getirme konusunda ortak bir karara
varamamıştır. Ancak bu istekler içinde en önemlisi olan Mebusan Meclisi’nin yeniden
toplanması için çalışmaların başlatılması sağlanabilmiştir. Bu açıdan oldukça önemli olan
Amasya Görüşmeleri’nin en önemli sonucu ise, şimdiye kadar “isyancılar” olarak
nitelendirilen Kuvayı Miliye’nin İstanbul Hükümeti’nce resmen muhatap kabul edilmesi,
ortaya konulan kararların taraflarca imza altına alınmasıyla bu durumun resmiyet kazanmış
olması ve böylece Temsil Heyeti'nin varlığının meşrulaşmasıdır. Temsil Heyeti’nin kısa süre
içinde ne kadar güçlendiğini gösteren bu görüşme, büyük bir siyasal bir başarıdır. İstanbul
Hükümeti’nin Temsil Heyeti’ni muhatap alarak aynı masaya oturmuş olması ve alınan
kararların kısmi olarak da olsa yürürlüğe konulması için çalışmalara başlanmış olması,
Anadolu hareketine uzak duran kişileri de etkilemiş ve bu kişilerin Milli Mücadele’ye
yakınlaşmalarını sağlamıştır.
Temsil Heyeti, görüşmenin ardından Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’ni
planladığı gibi yurt genelinde yaygınlaştırma çabalarını artırmıştır. Muhatap kabul edilmenin
getirdiği özgüvenle işgallere karşı direnişi genişletme çalışmaları hız kazanmıştır.

K. Komutanlarla Gerçekleştirilen Sivas Toplantısı


Mustafa Kemal'in öncülüğünde Anadolu'da yürütülen çalışmalarda öncelik, millet adına tek
yetkili merci olan ve 1918 Aralık’ından beri kapalı bulunan Meclis-i Mebusan'ın bir an önce
toplanmasına verilmiştir. Kuvayı Milliye Hareketi, yaptığı çalışmalarda bu zorunluluğu ifade
ederken, gerçekleştirdiği milli kongreler sonunda Temsil Heyeti adıyla, meclis yeniden
açılana kadar millet adına işleri yürütecek bir kurul oluşturmuştur. Temsil Heyeti, Salih
Paşa’yla gerçekleştirdiği Amasya Görüşmesi’nden sonra, Mebusan Meclisi’nin açılacağına
yönelik sözü almıştır. Bu durumda, Meclis’in toplanacağı yeri belirlemek ve konuyla ilgili
atılacak adımları gözden geçirmek önem kazanmıştır. Bu konuda karara varabilmek ve
sonrasında yapılacakları ele almak için Mustafa Kemal Paşa 16-29 Kasım 1919 tarihleri
arasında Sivas’ta üst düzey komutanlarla bir toplantı düzenlemiştir. Toplantıya Erzurum’dan
15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Ankara’dan 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat
Paşa, Diyarbakır’dan 13. Kolordu Komutanı Cevdet Bey, Konya’dan 12. Kolordu Komutanı
Fahri Bey’i davet etmiştir. Komutanlara, bölgelerini denetlemek görüntüsü altında yola çıkıp
10 gün içinde Sivas’a varmalarını beklediğini yazmıştır. Edirne’den Cafer Tayyar Bey,
Balıkesir’den Yusuf İzzet Paşa, Bandırma’dan Kâzım Bey, Bursa’dan Bekir Sami Bey,
Diyarbakır’dan Cevdet Bey ve Halit Bey uzaklık ve özel durumları sebebiyle toplantıya
katılımları beklenmemiş, ancak onlara da toplantı sonucu bildirilmiştir. Toplantıda meclisin
toplanacağı yer, toplanmasından sonra Temsil Heyeti’nin ve direniş örgütlerinin alacağı
vaziyet ve Paris Barış Konferansı’nın olumlu ya da olumsuz kararları karşısında nasıl hareket
edileceği tartışılmıştır. Alınan kararlar şu şekildedir:

17
 Ulusal Meclis, sakınca ve tehlikelere rağmen İstanbul hükûmetinin kararıyla
İstanbul’da toplanması memleketi bunalıma sokmamak için kabul edilmiştir.
Ancak bazı önlemlerin alınmasının zorunlu olduğu kararlaştırılmıştır:
o Bütün mebuslar durum hakkında aydınlatarak teker teker görüşleri istenecektir.
o Mebuslar, İstanbul’a gitmeden, belirli merkezlerde toplanarak alınması gereken
güvenlik önlemlerini tartışacak ve milli teşkilatın ana ilkelerini savunacak güçlü
bir grup oluşturmaları sağlanacaktır.
o Komutanlar ve askeri yetkililer, milli teşkilatı yaymak ve güçlendirmek için
yardımlarda bulunacaklardır.
o Üst düzey sivil görevlilerin Ulusal Örgütlere bağlı kalacakları sözü alınacak ve
milli teşkilata katkı sağlamaları istenecektir.
 Meclis toplandıktan sonra, mebuslar, güvenlik ve serbestlik içinde yasama
görevini yapmakta olduklarını bildirecekleri güne kadar, Temsilci Kurul, ulusal
görevini sürdürecektir. Temsil Heyeti üyeleri mebuslarla Eskişehir yakınlarında
toplanıp, durumun aydınlanması ve Mebuslar Meclisinde davranış şeklinin
kararlaştırılmasını görüşecektir.
 Mebuslar Meclisi, tam güven içinde bulunduğunu bildirince, Anadolu ve
Rumeli Müdafaayı Hukuk Derneği’nin ilerideki tutumunun belirlenmesi yapılacak
Kongrenin kararına bırakılacaktır.
 Paris Barış Konferansı, Türkiye hakkında olumsuz bir karar verir ve hükûmet
ve Ulusal Meclis bunu kabul eder ve onaylarsa uygun yollarla ulusal iradeye
başvurularak tüzükte açıkça belirlenmiş bulunan ilkelerin gerçekleştirilmesine
çalışılacaktır.
Mustafa Kemal Paşa’nın, Meclis’in işgal güçleri ve zararlı cemiyetlerin etkisi altındaki
İstanbul’da toplanmasına karşı çıkmakta haklı olduğu, ancak Meclis Misak-ı Milli’yi kabul
ettiğini ilan ettiğinde işgal edilince anlaşılmıştır. Paris Barış Konferansı’nda Türkiye hakkında
taraflar arasında anlaşmazlık yaşanıp kesin karara varılamadığından bu konu ileri bir tarihe
bırakılmıştır. Sonuca bakıldığındaysa, Komutanların toplantısında karara bağlandığı gibi İtilaf
Devletleri barış görüşmelerinde Türkiye aleyhine karar almış, hükümet bunu kabul etmiş, bu
sebeple ulusal iradeye başvurularak tüzükte, yani Sivas Kongresi’nde kabul edilen kararların
uygulanmasına geçilmiştir. Bu kararlar da bilindiği gibi Türkiye topraklarının bölünmez
bütün olduğunu ve Kuvayı Milliye’nin etkin, ulusal iradenin hakim kılınmasının zorunlu
olduğunu ifade eden ve bu doğrultuda çalışılacağını vurgulayan içeriğe sahiptir.

L. Mustafa Kemal Paşa’nın ve Temsil Heyeti’nin Ankara’ya Gelişi


Osmanlı Mebusan Meclisi’nin seçimleri 1919 Kasım’ında gerçekleşmiş, çoğu Anadolu ve
Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti üyesi olan mebusların yanında Mustafa Kemal Paşa da,
Erzurum Milletvekili olarak seçilmiştir. Sivas Kongresi ve Amasya Görüşmeleri sonrasında
Mebusan Meclisi'nin İstanbul'da bir an önce toplanması için hazırlıklar yürütülürken Temsil
Heyeti, Sivas’tan Anadolu’nun her yerini yönetmesi zor olduğundan, karargâhını çalışmaları
daha yakından takip edip yönlendirebileceği uygun bir yere taşıma gereği duymuştur.
Ankara’nın Temsil Heyeti tarafından yeni ve en uygun karargâh merkezi olarak
belirlenmesinin sebepleri şu şekilde sıralanabilir:
 Demiryolu ile ulaşım güzergâhının üzerinde olması, (Ankara’nın batısında
demiryolu bulunmuyordu.)
 Telgraf ile haberleşme şartlarının pratik olması, (İstanbul’dan gelen telgraflar
Ankara üzerinden Sivas’a ulaşmaktaydı. Aracı kullanmadan Anadolu ile
haberleşmek Sivas’tayken mümkün olmuyordu.)

18
 Milli Mücadele'nin asıl muharebelerinin gerçekleştiği Batı Cephesi'ne olduğu
kadar işgal edilen tüm bölgelere yakın ancak, güvenlik açısından da gerektiği
kadar uzakta olması,
 Ankara halkında İzmir’in işgalinin hemen sonrasında ortaya konulan Milli
Mücadele ruhunun çok güçlü olması, (Ankara halkı İstanbul Hükümeti’ne karşı
çıkarak İstanbul yanlısı Vali Muhittin Paşa’yı görevden alıp yerine kendi
seçimiyle Vali Vekili Yahya Galip Bey’i göreve getirmiştir.)
 Anadolu'nun çeşitli yörelerinden seçilerek İstanbul'a gidecek milletvekillerinin
pek çoğunun geçiş yolunda bulunması.
Mustafa Kemal Paşa, bu ve bunun gibi nedenlerle aklında daha önceden beri olan Ankara’ya
bazı temsilcileri Ekim ayında göndermiştir. 20 bin nüfuslu Ankara’nın, halkın verdiği
kurtuluş mücadelesinin merkezi olması yeni bir devlete doğru gidişte yeni bir başlangıcı da
simgelemiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey, Mazhar Müfit Bey, Süreyya Bey, Ahmet Rüstem Bey, Cevat
Abbas Bey, Hüsrev (Gerede) Bey, Refik (Saydam) Bey ve Hakkı (Behiç) Bey’den oluşan
bazı Temsil Heyeti üyeleri ve beraberlerindekiler ile 18 Aralık 1919’da Sivas’tan hareket
ederek, Kayseri ve Kırşehir üzerinden 27 Aralık 1919 günü Ankara’ya ulaşmışlardır. Mustafa
Kemal Paşa ve beraberindekiler Ankara Vali Vekili Yahya Galip Bey, 20. Kolordu Komutanı
Ali Fuat Paşa ve Ankara’nın ileri gelenleri tarafından Gölbaşı’nda karşılanmıştır. Ankara’nın
göründüğü ilk yer olan Dikmen sırtlarında Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler sayıları
onbinlerle ifade edilen Ankaralılar tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmış, kendisi de
araçtan inerek yaya olarak şehre girmiştir. Bundan sonra Ankara, Milli Mücadele hareketinin
ve daha sonra da kurulacak olan yeni Türk devletinin değişmez merkezi olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da Meclis çalışmalarına katılmak üzere Ankara’dan geçen
milletvekilleriyle görüşmelerde bulunmuştur. Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde ele alınan ve
bağımsız Türkiye’nin kuruluş beyannamesi olarak Misak-ı Milli adı altında kabul edilecek
olan metin hakkında konuşmuş, bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Milletvekillerinin Meclis
çalışmalarına başlar başlamaz Müdafaayı Hukuk Grubu adı altında bir grup oluşturmalarını ve
kendisini Meclis Başkanı seçmelerini istemiştir. Bu istekleri öne sürmesi sebepleri arasında,
güçlü bir grup oluşturarak hızlı karar alınmasının mümkün olması ve kendisi Meclis Başkanı
olursa Meclis faaliyetleri engellenirse farklı bir şehirde toplama yetkisine sahip olabileceği
düşünceleri yer almıştır.

ÖZET
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın yürürlüğe konulup işgallerin başlamasının ardından
Osmanlı devlet adamlarının ortaya çıkan durumlar karşısında aciz kalmaları, yeni kurtuluş
planlarını zorunlu kılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, kendine ve milletine olan inancıyla
kurtuluş faaliyetlerini başlatmadan bunun uzun bir süre hazırlığını yapmıştır. İstanbul’daki
koşullar altında, yapacak pek bir şey olmadığını anlayan Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya
geçip Milli Mücadele’yi örgütlemenin yollarını ararken üstlendiği görev, bu çabalarını
hızlandırmıştır. Birlikte çalışıp faydalı sonuçlar elde edebileceği isimleri belirledikten sonra
yetkilerini de genişletip Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal Paşa, ulusal bağımsızlık
mücadelesinin gerekleri doğrultusunda yaptığı çalışmalarıyla bu mücadelenin lideri haline
gelmiştir.
Resmi görevi sürerken başlattığı faaliyetleri, İtilaf Devletleri ile birlikte İstanbul Hükümeti’ni
rahatsız eden Mustafa Kemal Paşa müfettişlik görevini ve askerliği bıraktıktan sonra da Milli
Mücadele için genelgeler yayınlayarak, kongreler düzenleyerek, miting ve protestolarla
işgalin bertaraf edilmesine çalışarak sivil mücadelesini sürdürmüştür. Gerçekleştirilen
toplantılar ve yapılan faaliyetlerde, bu faaliyetlerin meşruiyet kazanabilmesi için de çaba sarf

19
eden Mustafa Kemal Paşa, disiplini, çalışkanlığı, inancı, yeteneği ve öngörüsüyle ulusal
bağımsızlık mücadelesinin hazırlıklarını başarılarla sürdürmüştür.

Gözden Geçir

Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu'ya geçtiğinde işgallere karşı mücadele etmek için yürüttüğü
faaliyetleri sıralayınız.
Amasya Genelgesi’nin önemi ve içeriğini değerlendiriniz.
Anadolu’da işgallere karşı toplanan kongrelerin Milli Mücadele’ye katkısını değerlendiriniz.

Kendini Dene

1) Amasya Genelgesi’nin aşağıdaki hükümlerinden hangisi, Türk İnkılabı’nın evrensel nitelik


taşıdığının bir göstergesidir?

A) Vatanın bütünlüğü tehlikededir.


B) İstanbul Hükümeti, üzerine aldığı görevi yerine getirememektedir.
C) Ulusun bağımsızlığını ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
D) Delegelerin seçimi ulusal bir sır olarak gizlenmelidir.
E) Sivas’ta ulusal bir kongrenin tez elden toplanması kararlaştırılmıştır.

2) Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde seçilen Temsil Kurulu’nun görevi, aşağıdaki oluşumların


hangisiyle sona ermiştir?

A) Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin kurulmasıyla


B) Batı Cephesi’nin oluşturulmasıyla
C) İstanbul’un işgâl edilmesiyle
D) TBMM’nin açılmasıyla
E) Kuvva-yi Millîye’nin oluşturulmasıyla

3) Sivas Kongresi’nde, bölgesel nitelikteki direniş cemiyetlerinin Anadolu ve Rumeli


Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmesi ile aşağıdakilerden hangisi amaçlanmış
olabilir?

A)İstanbul Hükümeti’nin ulusal mücadeleye katılımını sağlamak


B) TBMM’nin açılmasını sağlamak
C) İtilaf Devletleri’nin tepkilerini azaltmak
D) Ulusal mücadeleyi tek merkezden yönetmek
E) Osmanlı saltanatını yıkarak, ulusal egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurmak

4) Kurtuluş Savaşı sırasında, İstanbul Hükümeti ile Temsil Heyeti aşağıdakilerden hangisinde
birlikte hareket etmiştir?

A) Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasında


B) Amasya Protokolü’nün hazırlanmasında
C) Sivas Kongresi kararlarının alınmasında
D) Kuva-yı Milliye’nin desteklenmesinde
E) Erzurum Kongresi kararlarının alınmasında

20
5) IX. Ordu Müfettişliği görevine atanan Mustafa Kemal Paşa’nın görevi, Samsun ve
civarındaki karışıklıkları önlemek, mütareke gereği ordunun terhisini kolaylaştırmak ve
asayişi bozmaya yönelik olaylara fırsat vermemekti.

Buna göre, ilk raporundaki maddelerin hangileri görev tanımını aşmış olduğunun ve mücadele
edeceğinin göstergesi olarak değerlendirilebilir?

I. Bölgedeki karışıklıklara sebep olanlar Türkler değildir.


II. Yörede çıkan olayların tek sebebi Pontusçu Rumlar’dır.
III.15 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından gerçekleştirilen İzmir'in işgalinin hiçbir haklı
gerekçesi yoktur.
IV.Bu olayın hükümetçe her platformda, özellikle itilaf devletleri nezdinde protesto edilmesi
gerekir.
V. İşgalin bertaraf edilmesi için gerekli önlemlerin tezelden alınması gerekir.

A) I ve II B) I, IV, V C) II, III, IV


D) II, III, V E) III, IV, V

Kendini Dene Cevap Anahtarı: 1.C 2.D 3.D 4.B 5.E

YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR

Akşin, S. (1976). İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Cem Yayınevi, İstanbul


Akşin S. (2011). Kısa Türkiye Tarihi. İstanbul: Türkiye iş Bankası Kültür Yayınlar.
Atay, F.R..(2009). Çankaya, İstanbul: Pozitif Yayınları
Atatürk, M. K. (2012). Nutuk. Ankara: Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk
Araştırma Merkezi
Aybars, E. (1986). Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları.
Barut, M. ( 2008). Türk Devrimi ve Atatürk İlkeleri, 3. Basım. İstanbul,: Der Yayınları .
Barut, M. “27 Aralık 1919 Mustafa Kemal’in Ankara’ya Gelişi”, İstanbul Aydın Üniversitesi
Uygulama Dergisi, Aralık/Ocak 2011-2012, S. 7
Eroğlu, H. (1990). Türk İnkılap Tarihi. Savaş Yayınları.
Ertan, T. F. (ed.). (2011). Başlangıcından Günümüze Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. Ankara:
Siyasal Kitabevi.
Kansu, M.M. (2009). Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Türk Tarih Kurumu
Karabekir, K. (2009). Günlükler, Çeviriyazı: Budak Kayabek, Haz.: Yücel Demirel, İstanbul,
Yapı Kredi Yayınları.
Kili, S. ( 2008). Türk Devrim Tarihi, . İstanbul.: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları .
Kinross, L. (1994). Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul: 12. Baskı, Altın Kitaplar
Yayınevi
Kemal, C. (2010). Mustafa Kemal’in Mondros Mütarekesi’ne Tepkisi, Ankara Üniversitesi
Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S 46, Güz
Lewis, B. (2009). Modern Türkiye’nin Doğuşu. Ankara: Arkadaş Yayınları,.
Mumcu, A. (1986). Tarih Açısından Türk Devrimi’nin Temelleri ve Gelişimi, İstanbul: 10.
Baskı, İnkılâp Kitabevi
Turan, R. vd., (2011). Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi 2011, Okutman Yayıncılık, Ankara
Yavuz, Ü. (1999). Atatürk: İmparatorluktan Milli Devlete, Türk Tarih Kurumu, Ankara

21
http://www.ataturktoday.com/AtaturkEvleri.htm
http://kansudan.blogspot.com.tr/2013/04/idare-i-milliyeden-hakimiyet-i-milliyeye.html
http://kentvedemiryolu.com/icerik.php?id=1027

22

You might also like