You are on page 1of 90

KARST JEOMORFOLOJİSİ

IV. DERS
Yrd. Doç. Dr. İsmail EGE
UŞAK ÜNİVERSİTESİ
Fen – Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü
jeomorfologege@hotmail.com
KARSTİK AŞINIM ŞEKİLLERİ
1-MİKRO-KARSTİK ŞEKİLLER

Mikro karstik şekiller başlıca 3 gruba ayrılırlar:


a. Lapyalar
b. Rüiniform (harabe) reliefi
c. Nivo-karstik şekiller
 Bunlar gerek yeryüzündeki, gerekse Türkiye’deki
karstik bölgelerde tipik şekiller olarak ortaya
çıkmaktadırlar.

 Ancak ülkemizdeki nivo-karstik şekiller


paleokarstik şekiller halindedir.
A- LAPYALAR: Bunlar , karstik bölgelerde görülen en
küçük şekillerdir. Karstik gelişimin gençlik safhasının ilk
belirginleşen, ilk ortaya çıkan şekilleridir.
 Lapya (lapie, lapiez, lapiaz) kalker sahalar üzerinde,
derinliği bir kaç cm’den birkaç m’ye kadar
değişebilen keskin veya düz sırtlarla ayrılan
kanallardan meydana gelen şekiller’i içeren taşlık
yerleri ifade etmektedir.
 Bu şekillere Jura dağlarında ‘‘raskl’’(rascles)
Almayanda ‘‘karren’’ denilmektedir.
 Lapyalar, eğimli yamaçlar üzerinde sel sularına bağlı
olarak daha sık ve oluklar halinde oluşurlar.

 Ayrıca yataya yakın kalker yüzeylerde


Örneğin ; yatay Neojen kalkerleri ve traverten
kalkerleri üzerinde gelişmiş bulunan lapya şekillerine
rastlanır.

 Kanallar arasında daire şeklinde çukur ve delik


halinde lapyalar da oluşabilir.
Karren
 Lapyaların kimyasal erimelerde ve çatlaklar boyunca
oluştuğunu ilk defa ileri süren İsviçreli jeolog
Heim’dir.

 Kalkerler kalın ve homojen olduğu oranda, lapya


olukları daha çok derinleşmiş ve sıklaşmıştır. Bu tür
kalkerli ve lapyalı araziler İsviçre Alplerinde
yaygındır.

 Lapyalar karstik bölgelerde, tipik olarak kalkerler


üzerinde oluşmuş üzerinde yürümeyi zorlaştıracak
şekilde belirginleşmiş bir takım girinti ve çıkıntılardır.
 En çok yamaçlarda görülürler ve burada karakteristik
şekiller oluştururlar.
En tipik olanları;
Volkanik bölgelerde görülen barrancos ve planezleri
andıran küçük vadicikler ile, onları birbirinden ayıran
sivri sırtlar halinde olanlardır.
 Bir kısmı da toprak altında oluşup, gelişmişlerdir.
Bunlara ‘’ örtülü lapyalar’’ denir.
 Lapyaların oluşumunda ve çeşitli tiplerin meydana
gelişinde taşın büyük etkisi vardır. Kalker dışında
dolomitler içinde de lapyalar oluşur.
 Ancak dolomitik kalkerlerde (Mg Ca(CO3)2) kalsiyum
karbonatın, magnezyum karbonata göre daha çabuk
erimesi dolayısıyla, şekillerde sivrileşme değil
kütleşme söz konusudur.
 Derin oluklar ve kütleşmiş küçük sırtlardan oluşan bu
reliefe ‘’ dolomitik relief ‘’ adı verilir.
 Lapyalar litolojik özelikleri aynı kalmak şartıyla
hemen bütün iklim bölgelerinde görülebilirler.

 Çok yağışlı ve ılık sular içeren tropikal bir bölgede;


bunlar erimenin şiddeti dolayısıyla daha büyük
ebatta olurlar. Yuvarlak şekiller burada söz
konusudur.
 Soğuk iklim bölgelerine gidildikçe ;şekiller daha
çok belirginleşir ve lapya çıkıntıları gittikçe sivrileşir.
Soğuk suların ve eriyen kar sularının etkisi vardır.
 Her mevsim yağış alan nemli Avrupa ülkelerinde;
arazi bitki örtüsü ve toprakla kaplı olduğundan
lapyalar geniş ölçüde oluşmamışlardır.

 Toprak örtüsünün az, kar yağışlarının fazla olduğu


nemli ve serin iklim bölgelerinde lapyalar
gelişmiştir.

O halde lapya oluşumunda litoloji kadar iklim


şartları da etkili olmuştur.
Bögli lapyaları 3 sınıfa ayırmıştır;

1.SERBEST LAPYALAR: Zeminde toprak ve


humusun olmadığı sahalardır.
Serbest lapyalar 2’ye ayrılır.
a- Yüzeysel akışla oluşan lapyalar
b- Sızma suları ile oluşan lapyalar
a- YÜZEYSEL AKIŞLA OLUŞAN LAPYALAR

1- Kanalcıklı lapyalar: Eğimin oldukça dik ( 40-80)


dereceler arasında olduğu yamaçlarda meydana
gelmişlerdir.
 Kalkerin çok saf olması gerekmektedir. Yamaçlardan
aşağı doğru gidildikçe daha çok genişlerler.
Derinlikleri ortalama 6-12 cm, boyları ise 1-4 m.
arasında değişmektedir.
 Kanalcıklar bazen birbirleriyle birleşmektedir bunlara
«anastomoze» lapyalar denir.
2- Oluklu, oyuklu veya delikli lapyalar: Eğimin çok
az olduğu düz alanlarda rastlanırlar. Bunlara ‘’düzlük
lapyaları ‘’ denilebilir.

 Boyutları birkaç cm olabileceği gibi birkaç metreye


de varabilir. Bu büyüklük birbirlerinin kapmaları
sonucunda olur.
 Yani aralarındaki, kalker duvarlar, erimenin ileri
safhasında ortadan kalkar ve iki çukur birleşir.
3- Basamaklı lapyalar: Şekilleri huniye benzeyen bu
lapyalar yatay zeminlerde oluşurlar ve basamağa
benzeyen şekiller meydana getirirler.
b- SIZMA SULARI İLE OLUŞAN LAPYALAR:

1.Menderesli Lapyalar: Büklümleri menderesleri


andıra lapyalardır.
2.Duvar Lapyaları: Dik yamaçlarda oluşurlar.
3.Diaklaz veya Çatlak Lapyalar: Adından da
anlaşılacağı gibi bu tip lapyalar tamamen kalkerin yarık
veya çatlaklarını takiben oluşmuşlardır. Çünkü bu
kısımlar, suların en iyi etki edebileceği yerlerdir.
Diaklaz lapyalarının tipik olarak oluşabilmesi için
eğimin fazla olmamaması gerekir.
2- YARI SERBEST LAPYALAR

1.Kamenitsa: Tabanı düz, genellikle algler ve taşlarla


kaplı kazan şekilli lapyalardır.

2.Korrozyon Çentikleri: Kalkerlerin alt kenarlarında


humuslu ve ıslak zeminlerde oluşurlar.

3. Oyuk Lapyalar: Kanalcıklı lapyalardan türerler.


(kanalcıklı lapyalar, oyuklu lapyalar)
3- ÖRTÜLÜ LAPYALAR
1.Kovuklu Lapyalar: Terra Rossa sahalarında
görülürler. Düşey doğrultuda gelişmiş delik ve kovuklar
şeklindeki lapyalardır. Bunlar rüiniform reilefinin
görüldüğü sahalarda görülürler.
2. Yuvarlak Lapyalar: Bitki ve humus örtüsü altında
keskin kenarları yuvarlaşmış yuvarlak şekilli
lapyalardır.
Küçük kavukçukların diplerinde genellikle Terra
Ross’lar bulunur. Kil dipte fazla miktarda biriktikçe
derine doğru erime durur. Böylece yanal erime ön
plana geçer ve şekiller yana doğru genişler.
B- RÜİNİFORM (HARABE) RELİEFİ: Bunlar genellikle
dikine çatlakları olan tabakalı kalker kütlelerinde
görülür. Türkiye’de Taşeli Platosu’nda olduğu gibi
genellikle denizel kökenli Neojen yaşlı kalkerde çok
yaygındır. Bunlar küçük kuyucuklar halindedir.
Oluşumları tamamen dikine ve verevine diaklazları
yüzeysel suların eritmesi ve bu diaklazları
genişletmesiyle ilgilidir.
 Böylece eriyip genişlemiş olan diaklazların
arasındaki kalker blok eriyip parçalanarak, enkaz
haline gelerek kuyucuklar barizleşmiş olur.
 Terra Rossa kalınlaştığı nisbette, zamana da bağlı
olarak suyu geçirmez hale gelir. Kil vazifesi görür.
Yağışlı mevsimlerde buralarda sular birikerek çok
küçük gölcükler oluşturur. Ancak bu su birikintileri
geçicidir.
 Dipte toplanana ebuliler sivri uçlu, kenarlı ve
köşelidirler. Yer yer 40-50 cm’lik bloklara rastlanır.
 Kuyucukların iç çeperlerinde genellikle lapyalar
görülür. Buralar aynı zamanada içe doğru girintili ve
büyüklü küçüklü diyaklaz lapyalarıdır. Kuyucukların
birbirinden uzak veya yakın olmaları çatlakların az
veya çok olmasına, kalkerin saflığına ve CO2
miktarına bağlı olarak değişmektedir.

 Kuyucukların zamanla gelişmesi ve gerilemesi ile


‘erime dolinleri’ meydana gelir.
C- NİVO-KARSTİK ŞEKİLLER: ‘’Nivo’’ veya ‘’nival’’
kar veya karla ilgili demektir. Kalkerlerin bulunduğu
karlı bölgelerde özellikle periglasiyal alanlarda eriyen
kar sularının kalkeri eritmeleri ile oluşmuşlardır.
 Bu durumda daimi kar sınırı, nivo-karstik şekillerin
en üst sınır olmaktadır. Çünkü bilindiği gibi daimi kar
sınırın üstünde kalan kesimlerde, devamlı buzul
alanlarında veya sezonluk don olan bölgelerde
karstlaşma tamamen durmaktadır.
 Donma-çözülme olan bölgelerde bu gibi karstik
şekillerin çok daha tipik bir şekilde oluşmaları ve
gelişmelerinde esas, soğuk suyun varlığıdır. Çünkü
soğuk su, çok daha fazla CO2 içermektedir.
Karbondioksit gazının çokluğu ise, karstlaşmanın
oluşum ve gelişiminde önemlidir.
 Nivo-karstik şekiller büyüklü-küçüklü koltuk
şekilli çukurluklar olup değişik boyutlarda
bulunmaktadır.
Örneğin: çapları 20-30 cm kadar küçük olanları
olduğu gibi 15-20 m‘ye ulaşanlarda vardır.
 Nivo-karstik şekiller, kalker tabakalarının yamaçta
ortaya çıkan baş kısımlarında oluşmaktadır. Ancak
yamaç eğimi ile tabaka eğiminin ters olmaları gerekir.

Örneğin; eğimi kuzeye doğru olan bir yamaçta,


kalker tabakalarının eğiminin bunun aksi yönde, yani
güneye doğru olması gerekmektedir.
 Eğimi 60-80 dereceler arasında değişen yamaçlar
üzerinde hilal şeklinde görülen bu mikro-karstik
şekillerin 80 derecenin üzerinde var olmamaları
burada kar ve buzulların tutunamamalarındandır.
Çünkü söz konusu tabaka başlarının üzerinde ve
kenarlarında karların tutunması ve ısı arttıkça yavaş
yavaş erimesi gerekmektedir.
 İşte bu yavaş erime iki tabaka arasına
karbondioksitli soğuk suların sızmasına neden olur;
böylece bu kısımlar kolayca erime ve genişleme
göstererek büyürler.
 Nivo-karstik şekiller karstlaşmanın gençlik ve kısmen
de olgunluk evrelerinde görünürler. En tipik
olanlarına gençlik evrelerinde rastlanmaktadır.
 Bunlara dünyanın pek çok yerlerinde Fransa, İsviçre,
Almanya, Urallar, İskandinavya, ABD vb.
rastlanmaktadır.
 Ülkemizde ise Taşeli Platosu, Sandıklı
(Afyonkarahisar), Siirt ve Hakkari dolaylarında
görülmektedir.
2-MAKRO-KARSTİK ŞEKİLLER
Başlıca makro-karstik şekiller 9 gruba ayrılırlar:
a. Karstik Kuyular
b. Dolinler
c. Uvalalar
d. Polyeler
e.Galeriler ve Mağaralar
f.Fluviyo-Karstik Şekiller
g.Kanyon Vadiler
h.Karstik Tüneller ve Köprüler
i.Tektono-Karstik Şekiller
j. Kalanklar
A-KARSTİK KUYULAR

1-Obruklar (aven,jama): Türkçe’de obruk terimi ile


tabir edilen bu karstik şekil, yeryüzündeki pek çok
karstik bölgede karşımıza çıkar. Sözcük anlamı, oyuk,
çukur, çökmüş, çukur halinde açılmış yerdir.
Bu doğal kuyular, Yugoslavya’da ‘jama’ adını taşır.
 Tchihatcheff, Konya Obruk Köyü Kızören obruğu
için ‘huni’ kelimesini kullanmıştır ve bunu göl olarak
adlandırmıştır.

 Chaput, bu tür çukurlara dipsiz kuyu demiştir.

 Salamoncalvi, bunları çöküntü gölü demiştir.

 Lahn’da yine göl olarak kabul etmiştir.


 Ülkemizde baca ve kuyu görünümü veren obruklar,
İç Anadolu güneyinde ve Orta Toroslarda en yaygın
karst şekillerini teşkil ederler.
 Obruklar, yerüstü sularını yutan tipik kuyulardır.
Hemen hepsi yeraltı suları ile ilişkilidir.
 Obrukların kenarlarının çok dik olmasından dolayı
alttaki mağaraların tavanlarının çökmesi sonucunda
ve obrukların yamaç profillerine bakarak üst yamacın
erime ile alt yamacın ise mağara damının çökmesi ile
meydana geldiği sonucuna varılmıştır.
 Obruklar, gerek erime arttığı maddeler gerekse
çökme nedeniyle oluşan enkazlar dolayısıyla
tıkanabilirler.
 Bu durumda diplerinde daimi göller oluşur. Ancak
bunların sular vasıtasıyla taşınması sonucu dip
kısımlarında boşalmalar meydana gelir. Böylece
obruklardaki göller kururlar.
 Bazı obrukların eski yeraltı sularının geçtiği dehliz,
galeri ve mağaralara açıldıkları görülmüştür.
Eriyebilen dirençli kalkerler içerisinde oluşup,
şekillerini uzun şekilde korurlar. Killi kalkerler ve
marnlı kalkerlerde obruk şekillerine ender olarak
rastlanır.
 Obrukların ağız şekli daire veya elipse benzer.
Türkiye’de Cennet ve Cehennem obrukları tipik
örnek olarak literatüre geçmiştir. Bu obruklar yeraltı
mağarasının tavanlarının çökmesi ile oluşmuşlardır.
Kızören Obruğu ve Gölü: Konya’nın 70 km kuzeydoğusunda
Konya–Aksaray Yolu üzerinde (Anayola 4 km) yer alan Kartstik
oluşumlu, Çapı 228 m, derinliği 171 m. olan bir Obruk Gölüdür.
Cennet ve Cehennem Obrukları
2-Düdenler: Düdenler, bilindiği gibi karstik bölgelerin
Türkçe’de ‘’ suyutan veya subatan ’’ terimiyle anılan
tipik kuyulardır.
 Bunlar genellikle karstik çatlakların genişlemeleri ve
alttaki yeraltı mağara ve galerileriyle birleşmeleri
sonucunda oluşmuşlardır.
 Derinlikleri çaplarından daha fazladır. Plato
yüzeylerinde olduğu gibi polye kenarlarında da
bunlara sık sık rastlanır.
 Düdenler genellikle ya mağaraların ya da yer altı
mecralarının ağızlarıdır. Bunlar, dolinlerin, uvalaların,
polyelerin tabanında veya taban kısımlarında
görülebilirler. Düdenler, polye, uvala veya dolinlerin
sularını boşaltırlar.
 Tabanda bulunan düdenler alüvyon içindedirler.
Bunun için alüvyonlarla tamamen veya kısmen
kapanmışlardır. Bu kuyular , yeraltı su seviyesinin
fazla yükseldiği zamanlarda polye tabanlarını su
basar, göl oluşabilir. Ülkemizde Suğla gölü buna
örnektir.
B-DOLİNLER
Dolinler, Türkiye’de ’tava’ ‘koyak’ ‘kokurdan’
kelimeleri ile ifade edilir. Karstik bölgelerin tipik
şekillerinden biridir.
 Bunlar uvalalardan daha küçük, olan şekillerdir.
Daire ve elips şeklindedirler ve genellikle genişlikleri,
derinliklerinden daha fazladır.
 Yeraltı suları ile ilişkilidir. Bazen de tersine, yeraltı
suları, özellikle yağışlı devrelerde yukarıya doğru
çıkarak bu çukurları işgal ederek, su birikintileri veya
‘’dolin gölleri’’ nin oluşumuna neden olur.
 Dolinlerin derinlikleri, genişliklerine göre daha azdır.
Genişlikleri 2-300 m. Derinlikleri 2-200 m. Arasında
değişir. Dolin ve uvala arasında kesin bir sınır
mevcut değildir. Ancak şunu belirtmek gerekir,
birbirleriyle birleşmemiş olanlar hakiki dolinler,
diğerleri ise uvalaları karakterize eder.
 O halde doline damga vurmak gerekirse , onun
başka bir dolinle birleşmemesi gerekir. Aksi taktirde
uvala grubuna girer. O halde bu iki karstik şekil
arasındaki sınır birbirleriyle birleşmiş olma veya
olmama durumudur.
Oluşumlarına göre dolinler 2 gruba ayrılırlar:

1- Erime dolinleri

2- Çökme dolinleri
1-ERİME DOLİNLERİ: Genellikle yatay ve yataya
yakın kalker tabakaları içerisinde, bazen de kıvrımlı
formasyonlarda gerçekleşebilirler.
 Bunlar ilk etapta yani karstifikasyonun gençlik
safhasının biraz ilerlemiş devresinde, dikine veya
verevine oluşmuş çatlakların genişlemeleri
sonucunda oluşmuş rüiniform şekillerinin birbiriyle
birleşmeleri ile ortaya çıkarlar.
 Bu gibi yerlerde asli bir küçük depresyonun
bulunması gerekir, aksi halde suların birikimleri söz
konusu olamaz ve dolin oluşamaz.
2-ÇÖKME DOLİNLERİ: Çökme dolinlerini , erime
dolinlerinden şekil olarak ayıran en önemli unsur,
erime dolinlerindeki yamaç eğimlerinin azlığı, diğeri ise
çok fazla olmasıdır.
 Yani erime dolinlerinin yamaç eğimleri çok az, çökme
dolinlerinin ise çok fazladır. Çünkü çökme dolinleri,
yeryüzüne çok yakın mağara veya galerilerin
tavanlarının çökmesi sonucunda oluşurlar.
 Fransız karstologları da mağara tavanlarının
yukarıya doğru erime eğilimlerini ‘’ıslak tavan’’
terimi ile açıklamaya çalışmışlardır.
 Zamanla eriyen tavan, sonuçta çöker. Bunun
sonucunda, kenarları oldukça dik bir çukurluk
oluşur.
 Zamanla enkazla dolan bu çukurluk bir çökme dolini
olarak karşımıza çıkar. Bunlarda, çukurluğun
genişliği ile derinliği arasında önemli bir bağlantı
yoktur.
 Çökme dolinleri, ilk bakışta karstik kuyuları andırır.
Fakat oluşum itibariyle onlardan biraz daha
farklıdırlar.

 Türkiye için bir genelleme yapacak olursak çökme


dolinleri en çok Mesozoik ve alt Tersiyer, erime
dolinleri ise Neojen formasyonları ile jips karstının
bulunduğu bölgelerde görülmektedir.
C- UVALALAR:
Kalkerden oluşmuş karstik bölgelerin en büyük
şekillerini uvala ve polyeler oluştururlar. Uvalalar
dolinlerden daha büyük, polyelerden daha
küçüklerdir. Genellikle uvalalar, dolinlerin birleşmeleri
sonucunda oluşan şekillerdir.
 Karstik sahadan aralarındaki sırtların aşınması ile
birleşen dolinlerden meydana gelen uvalalar vardı.
 Bunların birleşmeleriyle de polyeler oluşur. Ancak
polyelerin oluşumları, diğer karst şekillerinin
oluşumundan farklıdır.
D- POLYELER
 Büyük polyelerin oluşumlarında tektonizmanın da
rolü vardır. Belli başlı büyük polyeler, genellikle
tektonik hatları takip ederler.
 Bu tektonik hatları, genellikle faylar ve grabenler
teşkil eder. Yine akarsu boyu vadilerinin de
karstlaşması sonucunda bu vadileri takiben oluşmuş
polyelere rastlanır.
 Polyeler, büyüklü küçüklü alüvyal ovalar
halindedirler.
 Polye, karstik bölgelerdeki geniş ve etrafı kalker
yamaçlarla çevrilmiş ovalık sahaları göstermek için
kullanılan morfolojik bir terim olarak literatüre
geçmiştir.
 Polyelerin genişliği birkaç yüz metre ile birkaç km
40-50 arasında değişir.
 Polyeler, karstik kapalı depresyonlardır. Bunlar
morfolojik gelişim sonucunda meydana
geldiklerinden, yapı çizgilerine uyduklarından ve eski
karstik vadilerin uzanışı yönünde oluştuklarından
uzunca bir şekil gösterirler.
 Polye tabanlarında, esmer sarımtrak ve kırmızı
renkli verimli topraklar bulunur. Nüfus polye
diplerinde toplanmıştır.
 Polyeye giren ve çıkan sular, daima yeraltı su
şebekesiyle ilişkilidir. Yeraltında fazla gelen sular,
polye tabanını işgal eder. Yağışın az olduğu devrede
ise aksine polye tabanı ova haline dönüşür.
 Genellikle tektonizma ile ilgili olmayan, uvalaların
birleşmesiyle oluşan basit polyeler daha küçük
boyuttadırlar. Diğerleri ise, çok büyük alan kaplarlar.
 Polyelerin dipleri genellikle düzdür. Yer yer erimeden
arta kalmış ve kalkerden oluşmuş tepeciklerle
arızalanmış bulunabilirler. Bunlara genel ifade ile
‘hum’ denilir.
 Erime artığı bu tepeler, zamanla eriyerek ve aşınarak
polye tabanının düz hala gelmesine neden olur. Bu
humlar tropikal bölgelerde çok tipiktirler. Bundan
dolayı kuleli karst terimleri ortaya atılmıştır ; ‘delikli
karst’ ismi ise polyelerin tabanlarında çok fazla
suyutanların varlığı nedeniyle verilmiştir.
 Zamanla, polyeyi çevreleyen yamaçların, gerek
erimeleri gerekse erozyonla gerilemeleri dolayısıyla
polye büyür. Ancak biriken enkaz suyutanları tıkar ve
yüzeyde göllenme olur. Bu tip göllere polye gölü
denir.
 Ülkemizde en güzel örnekleri Teke ve Göller
Bölgesinde mevcuttur.
 Eğer bir polye flüvyal vetireler sonucunda dışarı
doğru bir akış gösterirse o, tipik polye özelliğini
kaybeder ve gelişiminin son safhasına gelir. Yani
burada ileri ihtiyarlık devresi söz konusudur.
 Karstlaşmanın gençlik ve ileri ihtiyarlık
safhalarında flüvyal ve karstik prosesler birbiriyle
yarış halindedir.
Paşalı (Tapan) Polyesi
Göller Polyesi
Mezere Polyesi
Hüyükalanı Polyesi
Yeryüzünde polyelerin oluşumu ve gelişimine en
elverişli 2 sektör mevcuttur;

1- Akdeniz(veya dar anlamda Dinar) karstı


2- Tropikal veya ekvatoral karst

Bu değişik bölgede gelişmiş bulunan polyelerin


karşılaştırılması aşağıdaki şema ile açıklanır;
TROPİKAL KARSTTA POLYELER AKDENİZ KARSTINDA POLYELER
Çok daha büyüktürler. Daha az büyüktürler.
Tropikler bölgesinde polyeler içerisindeki Akdeniz karstında ise bunlara ‘’hum,
erimeden arta kalmış tepelere ‘’ pepinos, piton’’ denilir.
trum, kegel, mogotes ’’denir.
Yunnan, Laos ve Vietnam gibi Buradaki polyeler Neojen arazileri
bölgelerde Alpin orojenik hareketlerle üzerinde gelişmişlerdir.
çok daha fazla yükseltilere (2000-6000
m.ler) ulaşmış olan yerlerde
gelişmişlerdir.
Yağışın bolluğu nedeniyle hum Humların yamaçları daha az eğiktir. Bu
yamaçlarının fazla dik olmasına rağmen yamaçlarda bitki örtüsü yoktur.
gür bitki örtüsü mevcuttur.
Polyeler daha çabuk oluşur. Evalüasyon Polistik şekiller de söz konusudur.
çok daha fazladır. Oluşum süresi kısadır. Evolüsyon daha uzundur.
Polye yamaçları daha diktir. Polye yamaçları daha az eğimlidir.
Polye tabanlarında flüvyal aşınım ve Polye tabanlarındaki örtü tabakası daha
erime nedeniyle enkaz örtüsü çok az kalındır.
kalındır.
Burada genellikle her zaman karstlaşma Karstlaşma ancak kış aylarında devam
devam eder. eder.

You might also like