You are on page 1of 104

CEP - İNANÇ -1

ALLAH'A
İMAN
Timaş Yayınları: 1264
Cep - İnanç: 1

Baskı ve cilt
Entegre Matbaacılık

Temmuz 2005

ISBN: 975-263-184-3

© Eserin her hakkı Timaş Yayınları'na aittir.

TİMAŞ YAYINLARI
Alayköşkü Cad. No: 11 Cağaloğlu / İstanbul
Tel: (0212) 513 84 15 Faks: (0212) 512 40 00
www.timas.com.tr - timas@timas.com.tr
1. Bölüm
IMAN·-·····-----------9
imanın mahalli 'kalp'tir 13
iman hem nurdur, hem kuvvettir. 15
Sırat-, müstaki 19
Tecdid·i iman ___________._,
iman insanı insan eder,
belki insanı sultan eder. _______~4
imanın kuvveti ve kıymeti 5
imana zarar veren haller 6
iman, insanı cennete layık hale getirir 7
imanın insan ruhu üzerindeki etkileri 8
iman. bu kainatın en büyük meselesidir .................29
Allah (cc) insana bu dünyada
hilafet rütbesi vermiştir _ _ _ _ _ _____,o
Allah (cc) insana şahdamarından
daha yakındır ___________,
Allah (cc)'ın
insana yakın,
insanın Allah (cc)'tan uzak olması ............................32
insan vücudu Allah (cc)'ın varlığını ispatlar...........32
ALL~H'A iMAN

Allah (cc)'ı kabul etmeyen kainat adedince ilahları


kabul etmek zorunda kalır ..,........................................34
Küfür içindeki insan cezayı hak eder .......................36
IMANIN ÇEŞiTLERi .....................................................................38
Taklidi iman. Tahkiki iman - - - - -........38
TEVEKKÜL VE TÖVBL................................... _ _ _ 41
imandaki Tevekkül ____ ._____ 41
Günah- Tövbe ilişkisi ......................................................44
Günahların imana zararı ................... _ _ _ _ .46

il. Bölüm
ALLAH (CC)'A iMAN _ _ _ _ _ _ _ _ 49
Allah (cc)'a iman ne demektir? 49
Allah (cc)'a iman etmeyen insanın durumu ...........52
Allah (cc)'a iman musibetlere karşı
nokta-i istinattır ...................·----·········....53
Kainata bakarak Allah (cc)'a imanımız güçlenir ...54
Allah (cc) bir şeye "Ol" der ve o şey oluverir........56
Cenab-ı Hakk'ın her işi bizzat kendisi yapar.......... 58
Allah (cc)'a hakkıyla iman ................. ____ 59
AMEL.......... _ _ _ _ _ _ _ 60
Allah (cc)'a iman-amel münasebeti ____ 60
Amel-i salih 62
Allah (cc)'a imanın kula yüklediği
sorumluluklar _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 63
Cenab-ı Hakk'ın eşi ve benzeri yoktur 65
"Hasbunallahu ve niğmel vekil" ......66
Cenab-ı Hakk'ın UIOhiyeti 67
Cenab-ı Hakk'ın RubObiyeti _ _ _ _ _ _ 68

Ateizm ................................................................................69
HEKIMOGLU ISMAIL

111. Bölüm
CENAB·! HAKK NASIL ANLAŞILIR? ........................................75
Cenab·ı Hakk nasıl anlaşılır? _ _ _ _ _ ...75

Allah sevgisi ve
Allah korkusundaki denge _ _ _ _ _ ......TT
Allah (cc) her yerde hazır ve nazırdır _ _ _ 80
Allah (cc)'ın bütün sıfatları kemaldedir.·--···-·······83
Allah (cc)'ın Rahmaniyet ve Rahimiyeli ....·-············84
Cenab·ı Hakk Kadir·i Mutlak'lır .... _ _ _ _ 85

Cenab·ı Hakk Alim·i Mullak'lır ._ _ _ _ _ 87

Cenab·ı Hakk Settar'dır .... _ _ _ _ _ _ 88

Allah (cc)'ın Cemali ve Celali 89


Cenab·ı Hakk Ezeli ve Ebedi'dir 91
Cenab·ı Hakk Rezzak·ı Hakiki' dir 93
Cenab·ı Hakk şefkatlidir 93
FENLER ALLAH'T AN BAHSEDER MI? 96
Fenler Allah (cc)'tan bahseder mi? 96
Allah namına başla, Allah (cc) namına işle! ·······-··98
1. BÖLÜM
İMAN

iman; bir şeye tereddüt etmeden inan-


mak, kesin ve samimi olarak bağlanmak,
hakkı kabul ve tasdik etmektir. Dini ma-
nada ise Allah (cc)'ın varlığına, birliğine,
peygamberlerine, peygamberlerin vahiy-
le Allah (cc)'tan alıp insanlara bildirdiği
her şeyin hak ve doğru olduğuna hiç şüp­
he etmeden tereddütsüz inanmak ve tas-
dik etmek demektir. Allah (cc)'a ve O'nun
gönderdiği dine bağlılıktır.
Müsteşrikler 1 İslamiyet hakkında ge-
niş bilgiler elde ederler. islamiyet'in çe-
şitli dallarında kitap yazarlar. Fakat şu
ana kadar imanla ilgili herhangi bir kitap

1 Müsteşrik: Doğu milletlerinin kültür, dil, din ve


folklor gibi özelliklerini inceleyen bilgin, şarkiyatçı.

9
Alu\H'A iMAN

t yazamadılar. Çünkü müsteşrikler


man olmadığından imanı anlayamaz ve
Müslü-

anlatamazlar. iman, enfüsi bir olaydır ve


bu nedenle her Müslüman; "Ben ne ka-
dar imanlıyım?" diyerek kendini nefis
muhasebesine tabi tutmalıdır. Çünkü
iman ölçülemez ve tartılamaz.
Amel, imanın rüknü değildir, fakat
imanlı insan ibadet etmek zorundadır.
Şöyle misal verebiliriz: Bir demir parça-
sı diğer demiri kendine çekiyorsa o mık­
natıstır. Mıknatıstaki mıknatısı dalgalar
görülmez, fakat demiri ve demir cinsin-
den olan şeyleri kendine çeker. Bazı yö-
relerde toprak altında mıknatıs vardır.
O mıknatıs arabaları kendine çekecek
güçtedir. Radyo gibi vericiler o bölgeler-
de çalışmaz, oralarda cep telefonu ile
konuşulmaz. iman, insanlarda böyle en-
füsi bir olaydır. Yaptığı işlerle kendini
belli eder. Bir insan haramlardan ne ka-
dar çok kaçıyorsa, farzlara ne kadar ri-
ayet ediyorsa o kadar imanlıdır. imanın
vazifesi, nefsi ıslah etmektir. Nefsin bi-
rinci kademesi nefs-i emmaredir, yani
emreden nefis. Bir insan canının istedi-
ğini yapıyorsa nefsine, Allah (cc)'ın emir
ve yasaklarına uyuyorsa Allah (cc)' ata-

ıo
HEKIMOCLU ISMAIL

bi demektir. işte
iman bizi nefsimize ta- }.
bi olmaktan kurtarır, Allah (cc)'ın emir-
lerine uymaya sevk eder. Mesela bir
şahsın canı bira içmek istiyor. Hemen
iman şahlanıyor: "Hayır" diyor. "Bira
haramdır, ayran iç. Ayran helaldir." O
şahıs da bunu düşünerek içki içmekten
vazgeçiyorsa iman alametini gösterdi
demektir.
Meyhaneyle cami aynı yol üzerinde-
dir. Bu yolda yürüyenlerin bazısı meyha-
neye bazısı da camiye gider. Camiye gi-
den insanı yolundan döndürmek zordur.
Çünkü o intisap etmiş, islam'a bağlan­
mıştır.
Şöylebir hikaye anlatırlar: Usta ile çı­
rağı işe
giderken çırak: "Usta izin verir-
sen namaz kılayım." demiş. Ustası na-
maz kılmasına izin vermiş. Fakat çırak
camiden çıkmakta gecikince ustası kız­
mış. Çırak dışarı çıkınca ustası:
'Neden geç kaldın?' diye hiddetle sor-
muş. Çırak:
'Usta, bırakmadılar!' demiş.
Ustası 'Kim bırakmadı?' diye sorunca
çırak şöyle cevap vermiş:
'Seni içeri bırakmayan, beni dışarı bı­
rakmadı!'

11
ALLAH'A iMAN

işte iman, mü'minleri bazı yerlere çe-


ker, götürür.
Zamanın padişahı Leyla'yı merak et-
miş. 'Getirin Leyla'yı, Kays'ı Mecnun
eden Leyla'yı bir de ben göreyim.' de-
miş. Getirmişler, Leyla da herkes gibi ga-
yet normal bir insan. Halife Mecnun'u
çağırmış: "Ben bu ülkenin halifesiyim.
Hangi kızı istersen söyle sana onu ala-
yım. Neden Leyla için deli divane oluyor-
sun? üstelik hiç bir özelliği de yok!" de-
miş. Mecnun cevap vermiş: "Sultanım!
Ona bir de benim gözümle bakın!"
iman meselesini de kendi hayatında
yaşamayanlar başkalarına bakarak o sır­
rı anlayamazlar. Aslında dünyada iman-
sız insan yoktur. Herkes bir şekilde bir
şeylere inanmıştır. Bazıları Allah (cc)' a
inanır bazıları şeytana; bazıları Allah
(cc)'a ibadet eder, bazıları putlara; bazı­
ları Allah (cc)' a secde eder, bazıları ökü-
ze, ineğe secde eder.
imansız insan olmaz, nasıl ki yemek ye-
meden insanın yaşaması mümkün değilse,
imansız yaşaması da mümkün dei)ildir. Bir
zamanlar Lenin gibi bir insana inananlar
onun uğrunda malını, makamını, hayatını
feda ettiler. insanın mahiyetinde bir şeyle-

12
HEKIMOGLU ISMAIL

re inanma ihtiyacı
var, önemli olan insanın
)
bu ihtiyacını doğru kaynaktan karşılaması
yani Allah (cc)' a inanmasıdır.
Velhasıl iman, insan için en büyük ih-
tiyaçtır.

İmanın mahalli 'kalp'tir


imanın mahalli kalptir. Kalp maddesi
itibariyle et ve kandır. Maddi varlığının
ötesinde mü'minin kalbinde öyle bir hal
vardır ki kötü işlerden burkulur, hatta
acı duyar. iyi hallerden dolayı rahatlar,
sevinç duyar. Nasıl ki arabalarda, teknik
cihazlarda göstergeler varsa, vücudun
ve ruhun göstergesi de kalptir.
Parası, malı, mülkü olan birisi 'patlıyo­
rum' der. Çünkü midemiz gıda, gözümüz
ışık, kalbimiz iman ve ibadet ister. İçimiz
sıkılıyorsa ruhumuzun ibadet ihtiyacını
karşılamamışız demektir. Hemen ibade-
te başlamalıyız, ancak bu şekilde huzur
buluruz. Zira; "Kalpler ancak Allah (cc)'ı
zikretmekle mutmain olur." 2
Kalp ikiye ayrılır: Biri etten ibaret olan
kalp, diğeri pek çok manevi değerleri
temsil eden kalp. Etten ibaret olan kalp,

2 Ra'd, 28.

13
ALLAH'A iMAN

{ her zaman temizdir. Koyunların yüreği


gibi. insanın kalbi de bu manada temiz
olabilir.
Manevi değerleri taşıyan kalp ise nasıl
ki beynimiz ilim ister, kalbimiz de iman ve
ibadet ister. Hatta kalp akla yön verir.
Mesela bir köyde bir şahıs konuşma yap-
tı, köylünün biri bana döndü, dedi !,i: "Bu-
nun anlattıklarına aklım yatmadı." Aslın­
da o adamın aklı değil, kalbi yatmadı. Na-
sıl ki arabaların önünde göstergeler var-
dır, o göstergeler arabanın suyunu, hızını
gösterir. Aynı şekilde kalp de bir göster-
gedir. islam'a aykırı bir şey olduğunda
hemen sıkılır. Mesela bir şahsın evi var,
geliri de gayet iyi, sağlığı da iyi, fakat "sı­
kılıyorum, patlıyorum" diyor. "Niçin sıkılı­
yorsun?" desek, "bilmiyorum" der. Bu gi-
bi insanların ibadeti ve ilmi noksandır. Sı­
kıntının sebebi budur. Pek çok kimse öy-
le sıkıntılara düşer ki çareyi içkide, ku-
marda arar. İçki içen kumar oynayan in-
sanların hepsi akıllıdır. Geri zekalı insan
kumar oynayamaz. Dolandırıcıların bütü-
nü akıllıdır. Adam o kadar akıllı ki bir des-
te kağıdı takip ediyor, ya bankayı yahut
devleti dolandırıyor. Çünkü akıl, suya
benzer. Konduğu kabın rengini ve şeklini

14
HEKIMOGLU ISMAIL

alır. işte sırada


bu kalp ortayaçıkar. Ak- }
lın kaypaklığına "hayır" der.
Mademki insan kalbi de bir et parçası­
dır, et parçası olan bu kalbi manevi de-
ğerlerle donatan Allah (cc)'tır. Hayat Al-
lah (cc)'ın sıfatıdır. Kalbe hareket veren,
hareketi devam ettiren Allah (cc), kalbi
imanın yuvası yapmıştır. Çeşitli mühen-
dislikler varken insan mühendisliğinin ol-
maması kalbin bilinmemesine sebeptir.
Can sıkıntısı, gönül darlığı marifet az-
lığındandır. Marifet ilimle imanın bütün-
leşmesidir. Kalbin gıdası imandır, ibadet-
tir. Bazı insanlara kalpsiz deriz, halbuki o
adamın kalbi göğsünde çalışmaktadır.
Yumruk kadar olan o kalbin manevi de-
ğerleri kaybolunca kan pompalayan kalp
önemini kaybeder. Bu küçücük et parça-
sı, doğru, islam'a uygun tutulursa organ-
ların bütünü faydalı duruma gelir. Kin,
inat, şöhret gibi değerler kalbe aittir.
imansız kalp sTnede bir yüktür.

iman hem nurdur, hem kuvvettir


iman, hakla batılı ayırmaya yarar.
Hakla batılı ayırma haline "nur" denir.
Kuran'ın bir ismi de Kitabu'n-Nur'dur.
Yani hakla-batılı ayıran demektir. Nasıl

15
ALLAH'A iMAN

{ ki karanlıktaarabalar far ışığıyla


gider-
lerse, mü'min de iman ışığı ile dünya ka-
ranlığından saadet-i ebediye aydınlığına
gider. Nasıl ki farları yanan arabanın şo­
förü güvenle yol alırsa, Hakla batılı ayı­
ran, hak yolda yürüyen Müslüman da
önüne çıkan manileri aşar, iman kuvve-
tiyle selametle yürür.
Bir zamanlar Komünizm ideolojisi
yaygın hal almıştı. Yayınlarıyla bu rejimi
övüyorlar, devlet sistemleriyle bu rejimi
yaşatmaya çalışıyorlardı.
Mü'minlerin komünizme iltifat etme-
diği tarihi bir gerçektir. Bir fabrikada pek
çok kimse komünizmle bütünleşirken bir
tek işçi her türlü tehlikeyi göze alarak
namazını kılmıştı. işte o işçi iman gücüy-
le fabrikadaki insanlara manen meydan
okuyor, "Ben Müslüman'ım" diyordu. Se-
neler sonra anlaşıldı ki o fabrikadaki
yüzlerce Sosyalist kendi davalarını ayak-
ta tutamazken o bir tek Müslüman onlar-
ca, yüzlerce insanın imana gelmesine se-
bep olmuştu.

iman eden elemden kurtulur


iman, bir intisaptır. intisap kul ile Allah
(cc) arasındaki bağdır. Bu bağın kıymeti

16
HEKIMOCLU ISMAIL /

nispetinde imanın derecesi artar ve~~ }


azalır. Kul olarak insanın Rabbi karşısın­
daki konumunu belirlemesidir. iman, in-
sanın sıfatlarının Cenab-ı Hakk'ın bütün
sıfatlarının yalnızca küçücük bir numune-
si olduğunun idrakinde olması demektir.
Mesela insan kendi kudretine bakıp Ce-
nab-, Hakk'ın kudretine dikkat edecek.
Bir insan en fazla 80 kilo kaldırabilirken
Allah (cc) yıldızları kaldırıp gökyüzüne
takmıştır. "Annelerdeki şefkatin yanında
Cenabı Hakk Rahman ve Rahim'dir" gibi
kıyaslamalar yaparak insan kendi küçük-
lüğünü, bunun yanında Cenab-ı Hakk'ın
bütün sıfatları ve isimleriyle ne kadar bü-
yük bir zat olduğunu anlaması imandır.
Allah (cc)'a iman, başa gelen her ha-
disede sabır kuvvetine dayanarak muka-
bele etmeyi gerektirir. Allah (cc)'a hakiki
manada iman eden insan, başına gelen
her hadisenin Allah (cc)'tan geldiğini bi-
lir ve bu düşünceyle başına gelen hadi-
seler karşısında sarsılmaz.
insanın başına gelen musibetler onun
cennete layık hale gelmesi için kemale
ermesine sebeptir. Bu şekildeki bir dü-
şünce ve inanış hangi musibetten şekva
ettirir?

17
ALLAH'A iMAN

İki adam demiryolunun yanında duru-


yordu. Tünelden bir tren çıktı. Düdüğünü
çalarak gelmeye başladı. Adamlardan bi·
ri öyle korktu ki bağıra bağıra kaçmaya
başladı. Diğeri hiç kıpırdamadı. Tren gel-
di, gitti. işte o bağırarak kaçan adam tre-
ni, demiryolunu bilmiyor. Orada bekle-
yen adam biliyor ki tren raydan çıkamaz
ve kendisine zarar veremez.
Aynı şekilde her felaket bir tren gibi
gelir. Onun da bir rayı vardır. Geldiği yer
de gideceği yer de bellidir. Onun dışına
çıkamaz. Öyleyse o dertler gelsin ve git·
sin. Bu şekilde iman insana rahatlık ve-
rir. Böyle inanmayan insan gökte bulut
görse: "Asit mi yağacak?" der. Hastalık
gelse: "Ölecek miyim?" der. imanlı insan
bilir ki, her şey bir nizam içindedir.
Mü'minin nizamı islamiyet'tir. Deprem
olur, savaş olur, kıtlık olur mü'min se-
beplere riayet eder, tevekkül eder, tela·
şa düşmez.
1944 kıtlığında ekmek karneyle satıl·
maya başlanmıştı. "Perişan olacağız!"
diyenler çoktu. Biz de yenebilecek yeşil­
likleri topladık, yedik. Çayı üzümle içtik.
Et alamadık, ama işkembe aldık. Böylece
o kıtlığı rahatsız olmadan atlattık. Kıtlık-

18
HEK!MOGLU !SMAIL

ta çokları börek bulamadı, ekmeğemuh- }


taç oldu diye üzüldüler. Biz ekmek yedik,
şükrettik. Annem bir tasa su doldurur,
içine bir kaşık pekmez atar, o pekmezi
iyice eritir, biraz da limon sıkardı. Sonra
içine ekmek doğrar kaşık kaşık yerdik.
Çok da güzel olurdu. Başkaları "Böyle
yemek olur mu?" derlerdi. Biz Allah
(cc)' a olan imanımızla sabredersek o kıt­
lığı da Allah (cc)'ın izniyle atlatabileceği­
mize inanmıştık, imanımız bizim o sıkın­
tılara karşı zırhımız olmuştu.

Sırat-ı müstakim
Sırat-ı müstakim, istikamet çizgisi de-
mektir. Fatiha suresinde "Bizi doğru yo-
la ilet" 3 buyrulmaktadır. Sırat-ı müsta-
kim, ifrat ve tefrite sapmamak, her dav-
ranış ve her ibadette ölçülü olmak, ölçü-
yü kaçırmamak demektir. Yolda giden
araba dereye düşmeden, tepeye tırman­
madan nasıl yol boyunca bir istikamet
takip ederse, sırat-ı müstakim de mü'mi-
ni bulunduğu noktadan cennete öyle gö-
türür. Bir tarafta ifrat tepeleri. diğer ta-
rafta tefrit çukurları vardır. Mü'min ken-

3 Fatiha suresi, 1/5.

19
ALLAH'A iMAN

{ disini buralara sapmaktan korumalı ve


dosdoğru yoluna devam etmelidir.
Bir mü'min durmadan namaz kılarsa
bu ibadette ifrattır. İbadet sadece na-
mazdan ibaret değil ki! Daha çok farzlar,
vacipler, sünnetler var. Hatta öyle insan-
lar var ki abdestim olmadı diye on defa
abdest alır da bu arada farz namazı ka-
çırır.

Bir pire için yorgan yakanlar, fare için


evini yıkanlar tefrittedir. Hayatları peri-
şan olur. İslamiyet ölçü ve ahenk dinidir.
insan şahsı hayatında, aile hayatında öl-
çüyü kaçırmamalıdır. Allah (cc) ve Resu-
lü ne diyorsa doğrudur, onun dışına çık­
mak ifrattır.
iman çizgisi, sınır çizgisine benzer.
Yanlış adım attığında ecnebi ülkesine
geçersin. İbadette de durum aynıdır.
Allah (cc)'tan başkasına, başka niyetler-
le, başka gayelerle yapılan ibadetler
Müslüman'ı islam'ın dışına çıkarır.
Mevlana Mesnevi'sinde şöyle anlatır:
Adamın biri caminin bahçesinde namaz
kılarken bazı sesler duymuş. Kendisini gö-
zetleyenlerin olduğunu düşünerek nama-
zını tertip üzere kılmış. Namaz bittikten
sonra bir de bakmış ki bir köpek yavrusu.

20
HEKIMOCLU ISMAIL

Bunun üzerine Mevlana diyor ki: "Ey in- }


san! Köpek yavrusu için namazın tertibi-
ne bu kadar dikkat ediyorsun, Allah (cc)
için bunu yapmazsan 'insanım' deme!"

Tecdld-1 iman
Tecdid·i iman, imanı yenilemek, taze-
lemek demektir. iman, sık sık yenilen-
·mek ve tazelenmek ister. insanın mahi·
yeti günah işlemeye müsait olduğundan
sürekli tövbe hali üzere bulunmalıdır.
içerisinde bulunduğu küçük veya büyük
günahlar insanın imanının yıpranmasına
ve Cenab-ı Hakk ile arasındaki iman ba-
ğının zayıflamasına sebep olur. Bu ne-
denle iman sürekli tamire ihtiyaç duyar.
Tecdid-i iman ederek insan imanını yeni-
lemeli ve Rabbi ile arasındaki irtibatı bu
şekilde kavi tutmaya çalışmalıdır.
Ashap, sık sık bir araya gelerek tecdid-
i iman ederlerdi. Onlar sürekli Peygam-
berimizin (sav) meclislerinde bulundukla-
rı halde, tecdid·i iman ediyorlardı. Bizler
ise ahirzaman ümmeti olarak sürekli gü-
nah ortamlarında bulunuyoruz. Bu kadar
günahlarla iç içe yaşanan bir ortamda
yaşayan bizlerin sahabeden çok daha
fazla tecdid·i imana ihtiyacımız yok mu?

21
ALLAH'A iMAN

"La ilahe illallah Muhammedün Re-


sulullah" diyerek şahsi hayatımızı aydın·
latmış oluyoruz ki bu bizim için bir ihti·
yaçtır. Her şeyden evvel bizler, sürekli
değişen varlıklarız. Ben, dünkü ben deği·
lim, tabii evvelki günkü ben de değilim.
Hele geçen seneki ben, hiç değilim. Ge-
çen seneki ben ile şu andaki ben arasın·
da uzun bir mesafe vardır. Öyle ise geçen
sene ben "La ilahe illallah" deyip tecdid·i
iman yaptıysam, bütün hücrelerimle de·
ğişen şimdiki ben, yeniden tecdid·i iman
yaparak kendimi yenilemeliyim.
insan farkına vararak veya varmaya·
rak pek çok defa, kendisini küfre soka·
cak davranışlarda bulunabiliyor. Bu türlü
hareketler onun manevi hayatını karar·
tıp, kapkaranlık yapabilir. Eğer insanın,
küfre götüren ve dalalete iten bu türlü
sözlerle iç dünyası kararmışsa böyle biri·
nin "La ilahe illallah Muhammedün Re-
sulullah" diyerek tecdid·i iman yapması
onun için zaruridir.
Uhrevi hayatımız itibariyle, dilimiz ke·
lime·i tevhit ile ıslanmış olarak Allah
(cc)'ın huzuruna gitmemiz bizim için çok
önemlidir. Bir hadis·i şerifte: "İnsan ve·
fat ederken, kelime-i tevhitle dili ıslak

22
HEKIMOGLU ISMAIL

olarak Allah (cc)'ın


huzuruna giderse, }
Cenab-ı Hak onu mağfiret buyurur." şek­
linde ifade edilmektedir.

İman, insanı geçmişin eleminden


ve geleceğin endişesinden
kurtarır
insanın başına gelen musibetlere kar-
şısabretmesi gerekir. Bunun için sabrını
geçmişte yaşadığı sıkıntılara ve gelecek-
te yaşama ihtimali olan dertlere dağıt­
maması gerekir. Çünkü insanın başına
gelen musibetlere karşı savunmasız yani
sabırsız kalmaması gerekir. Geçmişte
yaşamış olduğu bütün felaketler, acılar,
dertler artık sona ermiştir. Ve sona er-
melerinden g_elen bir rahatlık vardır.
Bunlar insana "Oh" dedirtir. Çünkü geç-
mişte kalmıştır. Gelecek için endişelen­
meye de gerek yoktur, çünkü Allah
(cc)'tan başka kimse gaybı bilemez ve
gelecek henüz gelmemiştir. Boş yere en-
dişelenmeye gerek yoktur. inanmış in-
san der ki: "Maziyi bırak onu geri döndü-
remezsin. istikbali bırak ona da hükme-
demezsin. Bulunduğun hale sabret ve
yaşayışını islam'a uydur."
Benim hayatımda başıma gelen çok

23
ALLAH'A lMAN

{ musibetler oldu. Fakat geçti, gitti. Gele-


cekte de kim bilir başıma neler gelecek,
fakat henüz gelmedi. Mesela "Yarın aç
kalacağım" diye bugünden tıka basa ye-
mek yiyen bir insanın davranışı gelecek
için endişelendiğini gösterir. O insanın
ne kadar düşüncesizce ve akılsızca hare-
ket ettiği çok açık bir şekilde görünür. iş­
te gelecekte henüz belli olmayan bir şey
için bugünden tasalanmaya gerek yok-
tur. şu anki durumum islam'a uygunsa,
Elhamdülillah!

iman insanı insan eder,


belki insanı sultan eder
insan kabiliyetleriyle insandır ve Allah
(cc)'ı bilmesi nispetinde insaniyeti artar.
iman, insanı insaniyet mertebesine yük-
seltir. insan ilim tahsil eder, kainata ba-
karak Allah (cc)'ın sıfatlarını anlamaya
çalışır, ibadetleriyle kulluğunun bilincine
varır, zanaat öğrenir böylece hayvanlar-
dan ayrılır. insan kendi varlığının küçük-
lüğünün, Allah (cc)'ın kudretinin büyüklü-
ğünün, rahmetinin genişliğinin farkına
vardıkça insaniyet mertebesi artar. Çün-
kü insan bu şekilde bilir ki bütün varlığı
yaratan, kudreti sonsuz olan Allah

24
HEKIMOCLU ISMAIL

(cc)'tır.Ve O'na en iyi şekilde ibadet et- }.


meye gayret eder.
Fakat yalnızca ilim tahsil etmek ve za-
naat öğrenmek "gerçek insan" olmak
için yeterli değildir. Çünkü ilim tahsil
edip, zanaat öğrenen nice insanlar var-
dır ki kötü alışkanlıkların pençesinde pe-
rişan olmuşlardır.
Alışkanlıkların her biri bir nevi kölelik-
tir. Sigaraya alışmış bir insan, onların kö-
lesi olurken sağlığını kaybedebilir, yuva-
sı yıkılabilir. Böyle olduğu halde alışkan­
lıklarından vazgeçemez. işte bu bir nevi
köleliktir. 20. asır medeniyeti insanları
prangalı kölelikten kurtardı, hislerine ve
arzularına köle etti. işte İslamiyet insanı
her türlü kölelikten kurtaran bir dindir.
Bunu şu şekilde de söyleyebiliriz: "İsla­
miyet'e köle olmak, gerçek özgürlüktür."
Çünkü helal daire keyfe kafi gelir. Hara-
ma girmeye lüzum yoktur.

imanın kuvveti ve kıymeti


Askeriyede nöbetçiler vardır. Bir ya-
bancı geldiğinde "giremezsin, yasaktır"
derler. Eğer o yabancı girmek istese as-
kerler kuvvetlerini kullanırlar. Çünkü o nö-
betçi askeriyeye intisap etmiştir. Yani as-

25
ALLAH'A iMAN

i keriyeye bağlıdır,
askerdir. Kumandanına
itaat eder. Kuvvetini devletten almaktadır.
Bazen olur ki nöbetçiyi öldürmeden içeri
yabancı giremez. Nöbetçinin dayanak
noktası devlet ve ordudur. Başına gelen
musibetlerde Müslüman'ın güç aldığı kuv-
vet de Kadir·i Mutlak olan Allah (cc)'tır.
Diğer bir husus da seven sevdiğine
itaat eder, insanın imanının kuvveti de
Allah (cc)'a itaati ölçüsündedir. Çünkü
imanın kuvveti Allah (cc)'ın emrettikleri·
ni yaptığı ve yasakladıklarından kaçındı­
ğı ölçüdedir. Tahkiki imanı elde eden in·
sanın başına gelen hiçbir olay onu sarsa-
maz ve Allah (cc) yolundan döndüremez.

İmana zarar veren haller


iman, bir intisaptır ve bu intisabı zayıf­
latan, insanı Allah (cc)'tan uzaklaştıra­
cak, helal daire dışında bulunan her hal
imana zarar verir. Hadis·i şerifte buyru-
luyor ki: "Eğer siz günah işlemeseydiniz
Allah-u Teala günah işleyen bir kavim ya-
ratırdı. Bu kavim günah işler, Allah
(cc)'tan mağfiret diler, Allah (cc) da onla-
rı mağfiret ederdi. ' 4

4 Müslim, Sahıh, iV, 2106, 2749.

26
HEKIMOGLU ISMAIL

insan günah işlememeye gayret sarf }


etmelidir. Fakat mahiyeti günah işlemeye
müsait olduğundan günaha girer-girmez
hemen tövbe istiğfar etmeli ve Allah (cc)'a
kendisini affetmesi için yalvarmalıdır.
insan çeşitli sebeplerle harama bula-
şabilir. önemli olan bir daha o haramı iş­
lememek üzere tövbe etmesidir. Çünkü
her günahtan küfre giden bir yol vardır.
Eğer günah hemen tövbeyle silinmezse
kalpte tamiri zor yaralar açabilir. Hara-
mın azı, çoğu olmaz, hepsi birdir. Zaten
haramlar tartılmaz. O bir alemdir. Ha-
ram işleyen insanlar o aleme girince dı­
şarı çıkamaz. Bilerek veya bilmeyerek in-
kara da giderler. Bir isıam büyüğümüzün
ifadesiyle "Harama girmekten yılandan
çıyandan kaçınır gibi kaçınınız."

iman, insanı cennete layık hale


getirir
Evvela imanlı insan; duasıyla ve yaşa­
yışıyla cenneti istemelidir. iman, kulun
Rabbiyle arasındaki bir bağdır. Bu bağın
kuvveti kulun Rabbini bilmesi ölçüsünde-
dir. Kul, yalnız Allah (cc)'ın kulu olduğu­
nun bilincinde olmalı. Yani kendisinin ne
kadar aciz, Rabbinin ne kadar kudret sa-

27
AUAH'A iMAN

{ hibi olduğunun farkına varmalı. Kendisi-


nin ne kadar şifaya muhtaç, kendisine şi­
fa verebilecek tek Zat'ın Şafi-i Hakiki olan
Allah (cc) olduğunu anlamalı. Kendisinin
ne kadar fakir, Rabbinin hazinelerinin ne
kadar geniş olduğunun farkında olmalı.
imanlı insan, diğer insanlarla olan iliş­
kilerinde hak ve hukuka dikkat etmeli. in-
san, her an huzur-u ilahi'de bulunduğu
şuuruyla ibadetlerini yaparsa imanı ar-
tar, Cenab-ı Hakk'ın istediği gibi bir kul
olma yolunda ilerler ve Allah (cc)'ın iz-
niyle cennete layık bir kul olur.

imanın insan ruhu üzerindeki


etkileri
Yabancı ülkelerde bulunduğum sıra­
larda bayrağımı görünce sevinir: "Bizim
de devletimiz var, devletimizin gücü var,
o devletin yaptığı iş taksimi içinde ben
de yerimi almışım." diye düşünerek ra-
hatlardım. Kendi devletine güvenerek
dünyada rahat ve güvenle gezen bir in-
san gibi, Allah (cc)'a inanan ve güvenen
bir insan da her yerde ve her zaman gü-
vende olacaktır.
Deprem olmuştu, yıkılan bina çoktu.
Ben yaralıydım, inanıyordum ki Allah (cc)

28
HEKIMOGLU ISMAIL

bize daha iyi günler gösterecek, devleti- }.


mize yardım edecekti. işte bu inançla çok
kötü şartlar içinde olsak da rahatlayarak
hayatta kalmayı başarmıştık.
Günümüz tıbbı şunu itiraf ediyor ki
hastalıkların tedavisinde moralin çok bü-
yük etkisi vardır. Yani ve iyileşeceğine
inanan bir hastanın tedavisinden çok da-
ha iyi sonuçlar alınmaktadır. Allah (cc)'a
imanı olan bir insan başına gelen her tür-
lü hastalık, felaket ve afetin Allah (cc) ta-
rafından geldiğini bilir ve Allah (cc)'a tes-
lim olarak ruhu rahata erer. Çünkü inanan
insan bilir ki Allah (cc) Adil'dir ve Rah-
man'dır. Kullarına zulmetmez; adaletlidir,
haklılar haklarını bu dünyada alamazlarsa
ahirette mutlaka alacaklardır. Rah-
man'dır, affedicidir, koruyucudur, her tür-
lü kötülükten muhafaza edicidir. Bu şekil­
de bir imana sahip olan insanın başına ge-
len hangi hastalık, hangi musibet onu
ümitsizliğe sevk edebilir? Hangi felaket
onun ruhunda derin yaralar açabilir?

İman, bu kainatın en büyük


meselesidir
Devlet, teknik elemanları Amerika'ya
kursa gönderdi. Grup başkanı dedi ki:

29
ALLAH'A iMAN

{ "Buraya gönderilmenizdeki gaye tekno-


lojiyi öğrenmek ve Türkiye'ye götürmek-
tir. Başka gaye, başka murat yoktur."
insanın dünyaya gönderilmesindeki
maksat da İslamiyet'i öğrenmesi, anlaması
ve yaşamasıdır. Başka maksat, başka gaye
yoktur. Çünkü insan bu dünyaya ne için
gönderildiyse o konuda imtihan olacak, so-
nuç; ya mükafatlandırılacak ya da ceza gö-
recek. Kaldı ki iman edip islam'ı yaşayanlar
için dünyada da çok mükafat vardır.

Allah (cc) insana bu dünyada


hilafet rütbesi vermiştir
Meleklerde irade yoktur. İbadetleri
iradeli olmasa da, devamlı olarak Allah
(cc)'a itaat eden nurdan yaratılmış var-
lıklardır. Ve sürekli ibadet halinde bulu-
nan melekler vardır.
Allah (cc) insana meleklerden ve di-
ğer bütün canlılardan farklı olarak irade
vermiş ve insanı iyi ile kötü arasında ter-
cih yapabilecek şekilde yaratmış ve yap-
tıklarından mes'ul tutulmuştur. Çünkü
insanın her davranışında şuurlu bir se-
çim söz konusudur.
insana meleklerden farklı olarak hafı-

30
HEKIMOCLU ISMAIL

za, zeka, konuşma, düşünme, anlama, }


anlatma gibi birçok özellik vermiştir. Bü-
tün bu özellikler insan bu dünyada iste-
diği gibi yaşasın, gününü gün etsin diye
verilmemiştir; insan bu özelliklerini kul-
lanarak Allah (cc)'ı arasın, bulsun, mari-
fetullahta derinleşsin, O'na muhatap
olacak seviyeye yükselsin diye verilmiş­
tir. insan eğer yalnızca kendisine verilen
bu özelliklerle kendisinden beklenen va-
zifeyi yerine getiremezse insanlık dere-
cesinden düşer, cennete layık olamaz.

Allah (cc) insana


şahdamarından daha yakındır
insan yalnızken ne ise, gerçek mahi·
yeti odur. Allah (cc)'ın insana şahdama­
rından daha yakın olmasından bizim an-
ladığımız mana şudur: Allah (cc) bizim
hücrelerimizle, vücudumuzda meydana
gelen her faaliyetle bizzat meşgul olu-
yor. Bize şahdamarımız kadar, bizi
meydana getiren her bir hücremiz ka-
dar yakın.
'Şeytan insanın kanında dolaşır' der-
ler. Yani şeytan insana en zayıf nokta-
sından yaklaşır, demektir. Burada kan ile
kastedilen kuvvettir. insanın malı çoktur,

31
ALLAH'A iMAN

i onun zayıf noktası malıdır, şeytan ona


malıyla yaklaşır. insan güzeldir, onun za-
yıf noktası güzelliğidir. Şeytan ona gü-
zelliğiyle yaklaşır.

Allah (cc)'ın insana yakın,


insanın Allah (cc)'tan uzak olması
Güneş ısısı, ışığı
ve yedi rengiyle var-
lığını bize hissettirir. Yazın kavurucu sı­
cağında güneşin ısısını her bir hücremiz-
de hissederiz. Halbuki biz güneşten mil-
yonlarca kilometre uzağız.
Aynen öyle de Allah (cc) insana sıfat­
larıyla yakındır. insan ise Allah (cc)'a cis-
men uzak, ancak ilmi ve ibadetleriyle ya-
kındır. Allah (cc)'a yakınlık metre ile de-
ğil; iman, ibadet, marifetullahladır.

insan vücudu Allah (cc)'ın


varlığını ispatlar
80 sene evvel yoktuk, Allah (cc) bizi
yoktan var etti. Organlarımızı yarattı, yer-
li yerince taktı, nizamlı ve intizamlı bir şe­
kilde çalıştırdı ve hala da çalıştırıyor. 80
sene sonra bu dünyada olmayacağız. Ne-
rede olacağız? 80 sene evvel neredey-
sek, 80 sene sonra da orada olacağız. Bu
nizamlı ve intizamlı hali Allah (cc)'tan baş­
kası yaratmış ve devam ettiriyor olamaz.

32
HEKIMOGLU ISMAIL

Diş tabibine gittim, bana dedi ki: Evla- }


dım bana mürşit oldu. Akşamüstü eve
gittim, oğlumla oynamaya başladım. Çok
hoşuna gitti ve kahkahalarla gülmeye
başladı. O gülerken onun ağzındaki inci
gibi dişler dikkatimi çekti. Düşünmeye
başladım. Ben diş tabibiyim, eğer bu diş­
leri ben yapmış olsam para isterdim. Ve
benim yaptıklarım bu kadar güzel olmaz-
dı. Benim çocuğuma böyle güzel dişleri
takan ve karşılığında hiçbir ücret alma-
yan kimdir? Bu kadar nizamlı ve intizam-
lı işler görebilen ancak Allah (cc) olabilir.
Düşünmeye devam ettim, gözümüz,
kulağımız aklıma geldi. Nizamı ve intiza-
mı fark etmemek mümkün değildi. Çünkü
ilim adamlarının söylediğine göre göz be-
lirli frekansların arasını görebiliyor. Çok
küçük, ancak mikroskopla görülebilen
canlıları, maddeyi oluşturan atomları,
atomlar arasındaki kimyasal bağları,
atomların etrafında dolaşan elektronları
görseydik, elementlerin birbiriyle yaptık­
ları reaksiyonları, etrafımızda dolaşan
mikropları, virüsleri görebilseydik yaşa­
manın bugünkü lezzeti kalır mıydı?
Aynen öyle de belirli frekans aralığın­
daki sesleri duyabiliyoruz. Mesela arıla-

33
ALLAH'A iMAN

{ rın haberleşirken çıkardığı sesleri veya


karıncaların yürürken çıkardığı sesleri
duysaydık yahut gökcisimlerinin hareket
halindeyken çıkardığı sesleri duysaydık,
biraz gürültülü bir ortama tahammül
edemeyen beynimiz bu kadar sese ta-
hammül edebilir miydi?
Vücudumuzdaki nizam ve intizam, bize
yaratıcımız olan Allah (cc)'ın varlığını apa-
çık delillerle gösteriyor.

Allah (cc)'ı kabul etmeyen


kainat adedince ilahları kabul
etmek zorunda kalır
Baştabibin odasında oturuyorduk. Bir
kuş geldi ve pencerenin önüne kondu.
Baştabip kuşa bakarak: "Tabiat hatasız
yapıyor" dedi. işte Allah (cc) inancı zayıf
olan insan tabiatı putlaştırdı. Doktorla
sohbet ederken dedi ki: "Siz bu işleri çok
büyütüyorsunuz. Hasta geliyor, teşhis
koyup, ilaç veriyoruz. iyileşiyor. hepsi
bu!" Dedim ki: "Allah (cc) sizi geri zekalı
yaratsaydı tahsil yapabilir miydiniz?
İlaçları yaratan Allah (cc)'tır, ilacın ham-
maddesini yaratan, onun formülünü ko-
yan, eczacıya akıl veren Allah (cc)'tır."
işte Allah (cc) inancı zayıflayan insan-

34
HEKIMOGLU ISMAIL

larda ilim,tıp,
tabip adeta ilahlaştırılıyor.
}.
Onlar bilmiyor ki tabip de tedaviye muh-
taç oluyor. imansız insan olamaz. Her-
kes mutlaka bir şeye inanacaktır. Allah
(cc)'a inanmayan sebepleri, tabiatı ilah-
laştıracaktır.
Toprakta 98 element vardır. Nohut,
nohut kökü potasyum, kalsiyum, fosfor
gelince alıyor, cıva gelince almıyor; al-
dıklarında orantı kuruyor, eğer nohut
kökü programındaki gibi elementler al-
masa nohut veremez, belki fasulye verir.
Kimya okuyan bizler elementleri ayıra­
mazken; aklı, ilmi olmayan köklerin ele-
mentleri tanıması, ölçerek alması göste-
riyor ki onların her biri Allah (cc)'ın me-
murudur. Allah (cc)'ın kurduğu nizama
tabidir. Bu sebepten toprak gibi bir şey­
den her şey yaratılıyor.
Topraktan ot, ottan dana, danadan in-
san yaratılıyor. Topraktan ot yaratılıyor,
otları inek yiyor, ineğin danası oluyor. iş­
te topraktan dana yaratılıyor. Allah
(cc)'ın bu nizamı koyduğunu ve işlettirdi­
ğini kabul etmezsek her bir kök, her bir
bitki, her bir hayvan adedince ilahlar ka-
bul etmemiz gerekir. Çünkü her birinin
şuurlu biri tarafından idare edildiğini ka-

35
ALLAH'A iMAN

{ bul etmeyen insan her bir hücreye, her


bir organa, her bir canlıya, her bir bitki-
ye şuur, akıl vermesi gerekecek ve bu
şuur ve aklın öyle işlemesi gerekecek ki
hiçbir noksanlık, hiç bir hata olmasın.
Her bir hücreye akıl, her bir hücreye şu­
ur vermek hiçbir akıl ve hiçbir mantık ka-
bul edemez.
Tüm bu işleri yapan ve idare eden bir
zatın bulunduğuna inanmak ve iman et-
mek kainattaki her işin ne kadar kolay-
lıkla yapıldığını gösterir.

Küfür içindeki insan cezayı


hak eder
Küfür; Allah (cc)'ın nimetlerini gör-
mezlikten gelerek nankörlük etmek de-
mektir. insanın delilleri, şahitleri, nimet
ve ihsanları görmezlikten gelerek Allah
(cc)'ı inkarı ya da bunca nimeti verene
karşı alakasız kalması hem küfür, hem
de nankörlüktür.
Küfür aynı zamanda bir kısım ayet ve
hadisleri yok kabul etmektir. Öyle bir in-
san haram dünyasında yaşar, o insana
göre haramlarla örülmüş bir hayat en
iyisidir. O şahıs maddeten ve manen Is-
lam dışı hayat ister. Yani farkında olma-

36
HEKIMOCLU ISMAIL

dan cehennemi ister. Allah (cc) da onun }


cehennem duasını kabul eder.
Geçmiş yıllarda bir delikanlı: "Eğer ar-
tistler cehenneme gidecekse ben de ce-
henneme gitmek isterim." diyordu. As-
lında bu sözde düşünce hatası var, fakat
ortaya koyduğu bir gerçek var ki; o da
cehenneme gitmek isteyenlerin çokluğu­
dur. Adam her gün içki içiyor, kumar oy-
nuyor, barlara gidiyor ki cehenneme git-
meyi garanti altına alsın. insanların ya-
şayışlarına bakarsak cehenneme gitmek
isteyenler, cennete gitmek isteyenler-
den daha gayretli olduğunu görürüz. Ze-
kat veren bir mü'min hiç olmazsa; "Allah
(cc)'ım, kumarbazların kumara, sarhoş­
ların içkiye verdikleri kadar parayı dinim
için veremedim, beni affet." demelidir.
Allah (cc) tarafından insana verilen,
en başta hayat nimeti, tüm nimetler kar-
şılığında yalnızca şükür ister. insan veri-
len nimetlere karşı tam bir şükre muvaf-
fak olamaz ve bunun yanında nankörlük
ederse cezalandırılmayı hak etmez mi?

37
IMANIN ÇEŞİTLERİ:

Taklidi İman, Tahkiki iman


imanı tam olarak içine sindirememiş,
sorgulamadan, tefekkür etmeden yalnız­
ca çevresinden gördüğü gibi kabul eden
kimselerin imanı taklidi imandır. Bu tür
bir iman belirli şartlara bağlı olduğu için
şartlar zorlaştığı zaman çatırdamaya
başlar. Böyle bir insan, menfaatleriyle
çatışan bir durumla karşılaştığında ima-
nından taviz vermeye başlar. Çünkü zor-
luklara karşı koyacak kadar sağlam ve
sarsılmaz bir imanı yoktur.
Tahkiki iman sahibi olmak, imanını
kuvvetlendirmek; Allah (cc)'ın sanatını,
yarattıklarındaki hikmeti ve ilmi görmek-
le mümkündür.
Biz kendimiz için iman ederiz. başkala·

38
HEKIMOCLU ISMAIL

rı için ispat ederiz. Yabancı ideolojilerin }.


fırtına gibi estiği İslam Ülkelerinde ima-
nın uçup gitmemesi için onu ispat kazık­
larına bağlamak lazımdır. Çünkü ulvT ve
mukaddes olan imanın düşmanları çok
olur. iman bizi haramlardan geri çeker.
insanlar Müslüman olanlar ve Müslü-
man olmayanlar olarak iki kısma ayrılır.
Müslüman olmayanların içler acısı haline
bakarak anlarız ki; iman dairesinde kal-
mak lazım, helal daire keyfe kafidir, ha-
rama girmeye gerek yoktur; çünkü ha-
ramda hayır yoktur. Haramlar zehirli ba-
la benzer. Evvela tat verir, fakat daha
sonra maddeten ve manen öldürür. Al-
lah (cc)'a şükür ki bizi insan yaratmış. in-
sanlar içinde Müslüman yaratmış. Müs-
lümanlar içinde tahkiki imanı nasip et-
miş. Bütün bunlar fazlasıyla şükre değer.
insanları taklit edenler çoktur, fakat
faydasızdır. Çünkü taklit insanın kendi
malı değildir. Mesela plastik bir ağaca,
plastik meyveler taksanız nasıl gerçek
ağacın ve gerçek meyvenin yerini tutmaz.
Taklit olan her şey böyledir. Taklid-i iman:
"Herkes 'Allah (cc)' diyor, ben de diye-
yim. Namaz kılanlar var, ben de kılayım."
demektir. Bu neye benzer? Robotun biri-

39
Al.lAH'A iMAN

{ ni programlamışlar, başına sarık, sırtına


cübbe giydirmişler, bir de sakal takmış­
lar. Robot Şeyhü'l-islam gibi namaz kıl­
dırmış. Fakat bu namazın kendisine bir
faydası yok. insan neye, niçin inandığını
anlarsa tahkiki imanı elde etmiş olur.
Teypler saatlerce Kur'an okuyabilir. Fa-
kat teypler cennete gidemez.
insan Allah (cc)'ın kendisine verdiği
hafıza, akıl, kalp gibi hassalarını yerli ye-
rinde çalıştırmak zorundadır. Mum da
ışık verir ama üflemekle söner. Lamba-
lar öyle değildir. Mum ışığı kıymetinde
olan taklidi imanı, parlak ışık verir lam-
balar hükmündeki tahkiki iman seviyesi-
ne çıkartmak gerekir.
Günahların reklam edildiği, dinsizlik
cereyanlarının serbest bırakıldığı bu deh-
şetli zamanda tahkik-i imanı elde eden,
ibadetlerle imanını muhafazaya çalışan
kimse kendini koruyabilir. Aksi halde
bid'at ve dalalet vadilerinde kaybolur.
Eğer günahlar alen~n ve zevkle işlenir
hale gelmişse iman gücünü kaybetmiş
demektir. Böyle insan gün getir yaşadığı
hayatı muhafaza etmeye kalkar. Bu çok
tehlikeli bir durumdur çünkü her bir kü-
çük günahta küfre giden bir yol vardır.

40
TEVEKKÜL VE TÖVBE

imandaki tevekkül
Tevekkül; kalbin Allah (cc)'a tam iti-
mat ve güveni demektir. Bu ölçüde bir
güven ve itimat olmazsa, tevekkülden
söz edilemez; kalp kapıları Allah (cc)'tan
gayrısına açık kaldığı sürece hakiki te-
vekküle ulaşılamaz.
Tevekkül; Müslüman'ın, yapacağı iş­
lerde sebepleri yerine getirmesi, alınma­
sı gereken tedbirleri alması, çalışıp çaba-
laması, ama gönlünü bunlara bağlama­
yıp sadece Allah (cc)' a dayanmasıdır.
Tevekkül, hiç bir zaman, çalışmayı ve se-
bebe sarılmayı terk edip, "Allah (cc)'ın
dediği olur" diyerek kenara çekilmek de-
ğildir. Peygamber efendimiz (asm) deve-
sini salıvererek Allah (cc)'a tevekkül etti-

41
AllAH'A iMAN

' ğini söyleyen bir bedeviye: "Onu


da öyle tevekkül et" buyurmuştur. 5
bağla
İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel bu-
yurur:

"Hak şerleri hayr eyler,


Zannetme ki gayr eyler,
Arif anı seyreyler
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.

Sen Hakk'a tevekkül kıl,


Tefviz et ve rahat bul,
Sabreyle ve razı ol,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler."

Bir çiftçi tarlasını en güzel şekilde sürer


ve eker. Kendine düşen vazifeyi yapar.
Bundan sonra tevekkül eder ve: "Tevek-
keltü Alellah" der. Yani dolu yağabilir, ku-
raklık olabilir, başka afetler gelebilir bu
olayların hepsinde Allah (cc)'a sığınmak­
tan başka çare yoktur. Demek ki Müslü-
man üzerine düşen vazifeleri en güzel şe­
kilde yapmalı, gücünün yetmediği konular-
da da tevekkül etmelidir. Her halimiz, her

5 TirmizT, Sıfatü"I-Kıyame, 60.

42
HEKIMOGLU ISMAIL

tavrımızla Allah (cc)' a sığınmak zorunda- ).


yız. insanı korursa Allah (cc) korur, Allah
(cc)'ın korumadığını hiç kimse koruyamaz.
Tevekkeltü Alellah: Allah (cc)'a sığı­
nıyorum, verdiklerine ve vereceklerine
razıyım, demektir. Allah (cc) kullarına
zulmetmez, çekemeyeceği yükü de yük-
lemez. Öyleyse benim başıma bin türlü
felaket gelebilir. Bu felaketlerden beni
koruyacak olan Allah (cc)'tır.
Hz. Ömer, Medine'de boşta gezen bir
gruba: "Siz necisiniz?" diye sordu. Onlar
da: "Biz mütevekkilleriz" dediler. Bunun
üzerine büyük halife: "Hayır, siz müte-
vekkil (tevekkül eden kişi) değil, müteek-
kil(yiyici)lersiniz. Siz yalancısınız, tohu-
mumu yere atıp sonra tevekkül edene
mütevekkil denir." dedi. Gerçek tevekkül
güzel bir davranış, ahlakı bir fazilettir.
Kuran-, Kerim'de mü'minler tevekkül
eden insanlar olarak tarif edilmektedir:
"Mü'minler, ancak o kimselerdir ki Allah
(cc) anılınca kalpleri ürperir, onlara Al-
lah (cc)'ın ayetleri okunduğunda o ayet-
ler onların imanlarını artırır ve Rablerine
tevekkül ederler." 6

6 Enfal 8/2.

43
ALLAH'A iMAN

1939 Erzincan depreminde 40 bin kişi


öldü. Depremde şehir dümdüz olmuştu,
40 bin kişinin arasından beni kurtaran
Allah (cc)'tı.
Tevekkül etmemek insanı güçsüz bı­
rakır. Bir insan hangi milletten, hangi
dinden olursa olsun tevekkülde kuvvet
bulur, huzur bulur.
Tevekkül, Müslümanların kadere olan
inançlarının bir sonucudur. Tevekkül
eden kimse, Allah (cc)' a kayıtsız şartsız
teslim olmuş, kaderine razı kimsedir. Fa-
kat nasıl kadere inanmak tembel tembel
oturmayı, her şeyden el etek çekmeyi
gerektirmiyorsa, tevekkül de tembellik
ve miskinliği gerektirmez. Gerçek müte-
vekkil çalışmadan kazanmayacağını, ek-
meden biçilemeyeceğini, ihlasla ibadet
ve taatta bulunmadan Allah (cc)'ın rıza­
sına kavuşulamayacağını bilir.

Günah- Tövbe ilişkisi


Tövbe; dil, hal, hem dil, hem hal olmak
üzere dört şekilde yapılabilir. Tövbe gü-
nahları silen bir silgidir, iz bile bırakmaz.
Tövbe etmek de ibadettir. Bir insan
ne kadar çok tövbe ederse etsin yine de
tövbe·istiğf ar etmelidir.

44
HEKIMOCLU lSMAll

insanın mahiyeti günah işlemeye mü- }


saittir. Her an günahlarla yüz yüze olan
Müslüman devamlı tövbe ederek kalbini
günah kirlerinden yıkamalı ve imanını
sağlamlaştırmaya çalışmalıdır. Çünkü
Müslüman daima tırmanma kuşağındadır.
Durduğu anda düşmeye başlar. Bu ne-
denle sürekli tövbe halinde bulunarak gü-
nahlara hayat hakkı tanımamak gerekir.
Şimdilerde camilerde özellikle yatsı
namazından sonra imamla beraber cema-
at tövbe istiğfar ediyorlar. Mesela kandil-
ler Allah (cc)'ın umumi af ilan ettiği gün-
lerdir. Mü'min özellikle bu gecelerde gü-
nahlarına tövbe istiğfarda bulunmalıdır.
Bir kandilde Müslüman "Ya Rabbi! Şu
kandilin yüzü suyu hürmetine bir daha
sigara içmeyeceğim" der, hemen yerin-
den kalkar, sigara paketini, kül tablasını,
çakmağı, sigarayla alakalı ne varsa hep-
sini toplar, atar. Bir daha sigara içmez.
İslam'a uymayan her hale tövbe etmek,
o hallerden uzaklaşmak tövbenin gereği­
dir. Öyle insanlar var ki oturup, işledikle­
ri haram, mekruh ne varsa hepsini ya-
zarlar. Her biri için bir hafta tövbe eder-
ler. Mesela bir hafta söyledikleri yalanla-
ra tövbe ederek "Yalan söylemeyece-

45
ALLAH'A iMAN

{ ğim" derler. Bu bir talim, bir egzersizdir.


Bir hafta yalan söylemeyen,. bir ömür
boyu yalan söylemeyecek demektir. Bir
başka gün bir hafta boş sözler söyleme-
yeceğine dair tövbe eder. işte bu şahıs
en büyük savaştadır.

"Nefsini cenge davet mü'mine büyük


şandır,
Mücahit, Allah (cc) için nefsiyle sava
şandır."

Günahların imana zararı


Günahlar imana çok zarar verir. Çün-
kü işlenen küçük veya büyük her bir gü-
nah kalpte bir leke bırakır. Tövbe ile o le-
kenin hemen temizlenmesi gerekir ki
imana zarar vermesin. Kalp bir fanusa
benzer, günahlar ise lekedir. Lekeler fa-
nusa yapışsa fanusun içindeki ış!k dışarı
sızmaz. işte kalbe yapışan günahlar da
kalbin nurunu gizler. Kalbin nuru gizle-
nince hakla batıl birbirinden ayrılmaz.

46
il. BÖLÜM
Allah (CC)'A iMAN

Allah (cc)'a iman ne demektir?


Allah (cc)'a iman, Allah Teala'nın var-
lığına ve birliğine inanmak ve O'nu sıfat
ve isimleriyle tanımaktır. Allah (cc)' a
iman, bütün dinlerin temelidir. Allah
(cc)'a inanma ve ibadette bulunma ihti-
yacı, insanla beraber doğmuş ve her de-
virde varlığını hissettirmiştir. Çünkü fıt­
rat yalan söylemez. insan fıtratında bir
yüce Yaratıcıya inanıp dayanma, O'na
ibadet etme, yalvarıp dileklerine karşılık
bulma ihtiyacı vardır. Öyleyse o yüce Ya-
radan'ın var olmaması mümkün değildir.
Böyle bir iddia, fıtratın inkarı demek
olur. Başka hiçbir delil olmasa bile bu dü-
şünce Allah (cc)'ın varlığını anlamamız
için yeterlidir. Aslında, Allah (cc)'ı inkara

49
ALLAH'>\ iMAN

i yeltenenler bile, başları dara düştüğü


zaman yine Allah (cc)' a yönelirler ve
O'ndan yardım dilerler. Fakat darlıktan
kurtulur kurtulmaz yine eski hallerine
dönerler.
Allah (cc)'a ve Allah (cc)'ın gönderdi-
ği kitaba ve peygambere inanma, iman
etmenin başı ve esasıdır.
Mü'min hakla batılı ayıran bir ilimle
ebedi saadetin yolunu bulur. inanan ve
imanının ger~ğini yerine getiren bir
mü'min asla zararlı çıkmaz. inanmayan
ise inanmamakla ahireti yok edemez.
Gözünü kapayan yalnızca kendine gece
yapar. Dünyayı yaratan Allah (cc), ahire-
ti de yaratmıştır. Bizi dünyaya getiren
Allah (cc) bizi ahirete de götürecektir.
insan yaratılışı gereği mutlaka bir şe­
ye inanma ihtiyacı hisseder. Hiçbir şeye
inanmadığını söyleyen imansızlığa inanı­
yor, demektir.
Mutlak imansızlık mümkün değildir ve
olmayan bir şey inkar edilemez. Dolayı­
sıyla imansızlık dahi Allah (cc)'ın varlığı­
na delildir.
imandan uzaklaşmak iki türlüdür:
1- Cehalet sebebiyle imandan uzaklaş­
mak.

50
HEKIMOGLU ISMAIL

2- ilmin yönünü saptırarak imandan }


uzaklaşmak.
Cehalet sebebiyle imandan uzaklaş­
mak önemli değildir. Cahil, cahilliğini an-
ladığı gün imanı da anlayabilir.
ilmin yönünü saptırarak imandan
uzaklaşmak, imanla ilgili donelerin yeri-
ne yeni icad edilen putları koymaktır.
Mesela Allah (cc)'ın yerine tabiatı, doğa­
yı koymak gibi. ilmi sapıklığı ilimle izale
etmek mümkündür. Bir kısım ilim adam-
ları ilmin imanla bütünleşeceğine inanır­
ken, bazıları da ilmi putlaştırmıştır. Gü-
nümüzde ilmi, makamı, parayı, bazı in-
sanları putlaştıranlar çoktur. Bir zaman-
Jar Rusya, Sosyalizmi putlaştırırken;
Amerika da Kapitalizmi putlaştırmıştır.
insan faydalandığı her şeyi gönlünde bü-
yüte büyüte onu put haline getirebilir.
Bir kısım insanlar kendileri için putlar
bulurken bir kısım insanlar da buna şid­
detle karşı çıkmıştır. insanlık tarihi Allah
(cc)' a inananlarla putlara inananların
mücadeleleriyle geçmiştir.
Yunanistan'da çok Tanrıya inanan po-
liteistler, tek Tanrıya inanan Sokrates'i
ölüme mahkum etmiştir. O devriler çok
gerilerde kaldı. Şimdi dinlerin bütünü tek

51
ALLAH'A iMAN

ı. Tanrı inancında toplanıyor. Akıl, mantık,


ilim tek Tanrı inancını daha uygun bulu-
yor. Zaten İslamiyet Allah (cc)'ın sıfatla­
rını anlatarak, bu sıfatlara sahip olama-
yanların Yaratan da olamayacağını açık­
ça ortaya koyuyor. Tek Yaratıcı inancı
bizi tatmin etmektedir.

Allah (cc)'a iman etmeyen


insanın durumu
Ordunun yapısını bilen bir nefer ordu-
nun içinde kendisini güvende bilir. Deniz
ne kadar büyük olursa olsun, dalgalar is-
tediği gibi köpürsün kaptana inanan o
gemide rahatına bakar. Kışın kar yağar,
yağmur yağar, seller akar, her taraf ça-
mur olur, bazen de buz tutar. Allah
(cc)'ın nizamına inanan baharın gelece-
ğine de inanır. Akşamdan uykuya yatan
bilir ki Allah (cc)'ın izniyle sabah uyana-
caktır. Deprem olur, imanlı insan bilir ki,
bu deprem çok şiddetli olamaz. Belki şid­
detle sallar ve durur. Deprem ne kadar
şiddetli olursa olsun ölmeyenler de olur.
1939 Erzincan depreminde 40.000 kişi
öldü, ben ölmedim. Görülüyor ki hadiseler
kesin tesirli değildir. Sonuçları her zaman
Allah (cc) tayin eder. Uçak düşüyor, bir

52
HEKIMOCLU !SMAIL

bebek kurtuluyor. Gemi batıyor, sahilde }.


canlı insan bulunuyor. Bu misalleri arttır­
dığımızda anlarız ki insanı öldüren hadise-
ler değildir. Hayatı veren Allah (cc)'tır, ha-
yatı alacak olan da ancak O'dur. Deniz,
uçak, yangın, deprem gibi kazalarda ölen-
ler olur. Ölümü hadiselere bağlamak yan-
lıştır. Pek çok misal gösteriyor ki Allah
(cc) bazı canlıları koruyor. Bu inançla in-
san rahat eder. "Beni de korursa Allah
(cc) korur, Allah (cc) korumazsa hiç kimse
koruyamaz," der. Bu tevekküldür, imandır
ve imanın insana verdiği güvendir.
iman etmeyen insan ise bakar ki nere-
ye sırtını dayasa orada ihanetler, zulüm-
ler görüyor, kendini yapayalnız, kimsesiz
hisseder. insanın en büyük ihtiyaçların­
dan biri inanmak ve güvenmektir. inana-
cak ve güvenecek hakiki dostu bulama-
yan insan hayatı boyunca en küçük hadi-
seler karşısında korkar.

Allah (cc)'a iman musibetlere


karşı nokta-1 istlnattır
"Herkese gelmez bela, erbab-ı
istihkak arar."
Mü'minler için felaketler rahmet, fa-
sıklar için ise eziyettir. Konferans vere-

53
ALLAH'A iMAN

{ rek dolaştığım sıralarda


yolum Trab-
zon'a düştü. Birine fındık almak istediği­
mi söyledim. Bana dedi ki:
"Bu sene fındık olmadı."
"Her sene fındık veren ağaçlar bu se-
ne neden fındık vermedi?" diye sordum.
"Günahlarımız fındıkların boğazını
sıktı. Onlar da fındık veremedi." dedi.
Bir köylü vatandaş bu teşhisi koyabi-
liyor. Zaten günahların kendisi felakettir.
Mesela bir aile çılgınca dövünüyor. Ne-
den? Çocuğunu kaçırmışlar. Bir mü'min
karıncayı çiğnemekten kaçınırken, diğeri
bir insana zarar verebiliyor. İşte din sahi·
bi olan insanlar felaketleri azaltır, din sa-
hibi olmayanlar felaketleri arttırırlar.

Kainata bakarak
Allah (cc)'a imanımız güçlenir
Bir profesör ilmin ne olduğunu bilir ve
der ki: "Bunca şeyleri yaratan Allah (cc)
her şeyi biliyor ki bütün bunları yarat-
mış." Bir sanatkar buğday tanesini eline
alır, "Bu küçücük buğday tanesinin için-
de köküyle, gövdesiyle, başağıyla buğ­
day vardır." der ve hayran olur. Bir res-
sam tabiata bakarak resimler çizer ve
hayran olur. Heykeltraş çocuğun yapısı-

54
HEKIMOGLU ISMAIL

na, diş dişin yapısına,


tabibi terziler can· }
lılar üzerindeki cilde ve deriye hayran
olur. "Bunları Yaratan, yaşatan Allah
(cc)'tır" der, rahat eder. Denizde balıkla·
rı, havada kuşları, toprakta böcekleri ya·
ratan, yaşatan Allah (cc)'tır.
Ameliyat esnasında sinir uçları birbi·
rine dikilmiyor, yalnızca açılan yara ka·
patılıyor, içerde nizam ve intizamla sinir·
ler birbirine ekleniyor. Doktorlar organ·
ları yeniden yapmıyor, daha evvel o or·
gan yapılmış, fakat arızalanmış. Doktor·
lar tamir ve tedavi ediyor. Kimin gözüy·
le beyni ve kalbi bütünleşmişse, baktığı
her yerde Allah (cc)'ın icraatını görür.
Her şey bir nizam içindeyken bu nizamı
koyana inanmamak en büyük hatadır.
Bir kelebek gördüm, kanatları o kadar
ince ki! o incecik kanatlar şemsiye gibi
açılmış, boyanmış, süslenmiş, şekiller iki
kanadına simetrik bir şekilde yerleştiril·
miş. Geldi, masanın üzerine kondu. Bir
şeyler yiyor. Masanın üzeri temizdi. Bu
kelebek bizim gözle göremediğimiz şey·
leri yiyerek besleniyor. Onu doya doya
seyrettim. Ona sanat gözüyle baktım. Ve
anladım ki hiç bir ilim adamı, hiçbir dev·
let bu kadar küçük ve bu kadar sanatlı

55
ALLAH'A iMAN

i bir kelebek yapamaz. Bugünkü ilim


adamları elektronik inek yaptılar, süt
alamadılar. Robot yaptılar insan gibi ça-
lıştıramadılar.
Kısacası 20. Asır medeniyeti Allah
(cc)'ın sıfatlarını daha iyi anlamamıza
sebep oldu. Fakat bu medeniyet Allah
(cc)'ın sıfatlarını taklit etmesine rağmen
başarılı olamadı. Mesela kuşlar, geze-
genler her biri birer uçaktır. Nerde in-
sanların yaptığı uçaklar, nerde Allah
(cc)'ın yarattıkları! Yumurtada civcivi,
çekirdekte ağacı saklayan Allah (cc)'tır.
Ölmüş gıdaları midemizde dirilten ve bi-
zi diri diri gezdiren Allah (cc)'tır. Her şey
Allah (cc)'ı anlatmaktadır.

Allah (cc) bir şeye "Ol" der ve


o şey oluverir
Askerliği bilmeyen istirahat halindeki
askerlere bakar ve "Bu kadar askeri top-
lamak mümkün değildir." der. İçtima bo-
rusu çaldığında, askerlerin hepsi topla-
nır, muntazam sıra olurlar. Halbuki dü-
düğün bir manası yoktur. Fakat talimle
saat dörtte içtima borusunun çalacağını
askerler bilir, o düdük öttüğünde herkes
yerini alır. Bir kumandanın emriyle dağı-

56
HEKIMOGLU ISMAIL

lan, toplanan ordular olunca, kainatın


}.
kumandanı olan Allah (cc)'ın emriyle de
dağılan zerreler toplanacaktır.
Soruyorlar; "Ben öldüğümde vücu-
dum çürüyecek. Mezarımın bulunduğu
yerden yol veya nehir geçerse vücudu-
mun her bir zerresi başka bir yere dağı­
lacak. Bunlar ikinci defa nasıl toplana-
cak, bir araya gelecek? Ben nasıl ayağa
kalkacağım?"
Düşünelim: şu anki vücudumuz dünya-
nın dört bir bucağından gelmiş gıdalardan
yapılmış. Güneş, hava, su olmasa yaşaya­
mazdık. Güneş, hava nerelerden gelip im-
dadımıza yetişiyor. Çeşitli sebze ve mey-
veler yiyoruz. Bu tarlaların gübresi, suyu
nerelerden geldi? Böyle düşünürsek Dün-
ya'nın dört bucağından gelen gıdalarla
vücudumuzun yapılmış olduğunu anlaya-
biliriz. 6 aylık çocuk 7-8 kg. Bu çocuk bü-
yüyecek 50 yaşında belki 70 kilo gelecek.
62 kg et ve kemik nereden geldi?
Kışın yeryüzü beyaz yorganına bürü-
nür, bahar geldiğinde her yer çiçeklerle
donanır. Kışın beyaz örtüsünü kaldıran ve
bahar mevsiminde yeryüzünü çiçeklerle
donatan Allah (cc) bütün bu işleri "Kün"
emriyle yapar. "O göklerle yerin yaratanı-

57
ALLAH'A iMAN

{ dır. Bir şeyin olmasını istedi mi ona yalnız


"Ol!" der, o da oluverir!"7 Allah (cc) "Ol!"
diyor, topraktan her şey yaratılıyor.

Cenab-ı Hakk her işi bizzat


kendi yapar
Bir işyeri düşünelim, çalışanların hep-
si müdürün emrindedir. Müdür o iş ye-
rinde her işi yapıyor gibi görünür. Dik-
katlice bakılırsa o işin yapılması için emir
verdiği, fakat işi yapanın başkası olduğu
görülür. Yani yardımcıları vardır. Yar-
dımcıları olmasa o kadar çok işin altın­
dan tek başına kalkamaz. Çünkü o kadar
çok işi tek başına yapabilecek kadar kuv-
vetli ve kudretli değildir.
Halbuki Kadir-i Mutlak için durum ta-
mamen farklıdır. İhlas suresinde "Alla-
hu's-Samed" denilmektedir. Yani Allah
(cc) hiçbir şeye muhtaç değildir ve her
şey O'na muhtaçtır. Hiçbir şeye muhtaç
olmayan Allah (cc) her işini bizzat kendi
yapar, kimsenin yardımına ihtiyaç duy-
maz. Çünkü yaratma yalnız Cenab-ı
Hakk'a mahsustur, O bir şeye "Ol" der
ve o şey oluverir. Her şey O'nun izni da-

7 Bakara suresi, 117.

58
HEKIMOCLU ISMAIL

iresinde olur. Allah (cc)'ın


izni olmadan }
sinek kanadını oynatamaz, yörüngeler
olamaz, uydular birbirine çarpar.

Allah (cc)'a hakkıyla iman


insan öyle bir mabuda inanma ihtiya-
cı içindedir ki onun bütün ihtiyaçlarını
bilsin, her ihtiyacına cevap verebilsin,
O'na inanmakla ve güvenmekle tüm kor-
kulardan emin olsun, bütün mahlukata
hükmü geçsin, ilmi her şeyi kuşatsın.
Böyle bir yaratıcıya inanan başka bir
mabud aramaya ihtiyaç duyar mı?
Mesela bir tek elmayı fabrikalar yap-
saydı o elma hem bu kadar lezzetli, hem
bu kadar faydalı, hem bu kadar şifalı ola-
bilir miydi? Tüm varlığa bakarsak anlarız
ki onu Allah (cc)'tan başkası yaratmış ola-
maz.
İslamiyet üzerinde çalıştık, bilgimiz,
görgümüz, ibadetimiz arttı. Huzur bul-
duk, hayatımız güzelleşti. Neden bir baş­
ka din üzerinde çalışma ihtiyacı hissede-
lim? İslamiyet bizi her yönüyle öyle ikna
etti ki başka bir inanç sistemi üzerinde
araştırma yapmaya ihtiyaç duymuyoruz.

59
AMEL

Allah (cc)'a iman-amel


münasebeti
iman ile amel arasında çok sıkı bir mü-
nasebet vardır. Bir kişinin Müslüman mu-
amelesi görebilmesi ibadetleriyle müm-
kündür. Müslüman olduğunu gösterecek
hiçbir davranışta bulunmayan bir insana
elbette Müslüman muamelesi yapılmaz.
İbadetler insanın imanının tahkiki iman
seviyesine çıkmasına sebep olur. iman
kalp ile tasdik, dil ile ikrardan ibarettir.
Hakiki imanı elde eden adam kainata
meydan okuyabilir. Hakiki imanı elde ede-
bilmek için imanın amelle takviye edilme-
si gerekir. Bazı insanlar; "Önemli olan na-
maz, oruç değil, önemli olan kalp temizli-
ğidir. Kalbin temizse bir şeye gerek yok-

60
HEKIMOCLU lSMAlL

tur." derler. Bu şekilde düşünce


bir Müs- }
lüman'ın vasıflarını, dinin alametlerini or-
tadan kaldırır. O zaman herhangi bir
münkirle bir Mü'minin hiçbir farkı kalmaz.
Bir kayısı ağacı en azından bir kayısı ver-
melidir ki onun kayısı ağacı olduğunu bi-
lelim. Aynen onun gibi namaz, zekat, hac
vs. gibi ibadetler insanın mü'min olduğu-
nu gösterir. iman ibadetlerle takviye edi-
lerek güçlendirilmelidir. iman ibadetle
güçlendirilmezse insanın çeşitli inhiraf
noktalarına kayması mümkün olabilir.
imanın, gönüllerde hep taze kalması,
bayatlayıp pörsümemesi ibadete bağlı­
dır. iman, ibadet sayesinde hiç eskime-
den hep yeni kalabilir. Yoksa ibadetsiz
insanda, imanın son ana kadar dayanıp
dayanamayacağı meçhuldür.
iman, intisaptır. Yani mü'min Allah
(cc)' a, kitaba ve peygambere bağlıdır.
Bağlılığını ibadetlerle ispat eder. Mü'mi-
nin imanı ibadetleri ölçüsündedir.
Dünyaya gelmemizdeki maksat Allah
(cc)'a iman etmektir. Eskiler buna
"iman-ı billah" demişlerdir. insan hariç
yaratıkların bütünü Allah (cc)'a tam bir
itaat içindedir. insan ise inanmakla inan-
mamanın, itaat etmekle etmemenin, bil-

61
ALLAH'A İMAN

{ mekle bilmemenin yol kavşağında bıra­


kılmıştır. insanı diğer varlıklardan ayıran
en büyük fark iradesidir.

Amel-l salih
islamiyet'i yaşamak kurtuluştur. Fa-
kat insandan insana, halden hale yaşa­
ma tarzı değişik olabilir. Eğer Müslüman-
lar her halde ve her yerde salih ameli gö-
zetirlerse o zaman topyekun kurtuluş
başlar.
Amel-i salihin da bazı şartları vardır:
1· İbadetleri Allah (cc) emrettiği için
yapmak.
2- Resul ve sahabe ibadet bakımdan
üstün olmuşlar, bu sırrı unutmamak.
3- Ahlakta, fazilette ileri gitmek, in-
sanlara faydalı olmak.
4- İbadetleri farz, vacip, sünnet sıra­
sıyla yapmak.
5- Unutulan, terk edilen ibadetleri ka-
zaya çalışmak.
6- Düşmanı üstün kılan unsurları İsla­
mi çerçevede ele alıp onlardan üstün ol-
mak.
Bir araba kazasında yaralılardan biri
kan kaybediyor. Biri de onun yüzünü, gö-
zünü siliyor, ona kolonya koklatıyor. Bu-

62
HEKIMOCLU !SMA!L

rada asıl yapılması gereken kanı durdur- }


maktır.
Üç asırdır Müslümanlar kan kaybedi·
yor. Ekseri insanlar işin makyajıyla meş­
gul. AmeH salih anlaşılsa Müslümanların
öldürülmesini, dövülmesini, sürünmesini
ve aç kalmasını önleyecek tedbirler alı·
nır. Amel-i salih anlaşılsa her Müslüman
şuurlansa şuurlu bir millet meydana gelir
ki o da dünyaya Rahmani bir nizam verir.
Kültür istilası gören bir zengin serveti·
ni İslam kültürüne yöneltirse amel-i salih
anlaşılmış olur. Sahtekarlıkların alıp başı­
nı yürüdüğü bir devirde dürüst davranan
tüccar ameH salih işliyor demektir.
İslamiyet Müslümanları her bakımdan
üstün kılar. Müslümanlar üstün değilse
amel-i salihten payını almamış demektir.

Allah (cc)'a imanın kula


yüklediği sorumluluklar
Allah (cc)'a iman eden kimse O'na ita-
at eder. iman itaati gerektirir. itaatin
manasında Allah (cc)'ın emirlerine uy-
mak, nehiylerinden yani yasaklarından
kaçınmak vardır.
Nedenini, niçinini araştırmadan sırf
Allah (cc) öyle istiyor diye, sırf Allah (cc)

63
ALLAH'A iMAN

{ emrettiği için yapmaya da ihlas denir.


İhlasla yapılan ibadetlerin sevabı çok bü-
yüktür. Fakat ihlası kazanmak ve kazan-
dıktan sonra muhafaza etmek çok zor-
dur. İhlas Bediüzzaman'ın ifadeleriyle;
En mühim bir esas,
En büyük bir kuvvet.
En makbul bir şefaatçi,
En metin bir nokta-i istinad,
En makbul bir dua-i manevi,
En kerametli bir vesile-i makasıt,
En yüksek bir haslet,
En safi bir ubudiyet,
En kısa bir tarik-i hakikattir.
Allah (cc)' a imanın kulun omuzlarına
yüklediği bir diğer sorumluluk da ibadet-
tir. iman ibadeti gerektirir. Mesela gece
karanlıktır. Karanlık olmayan bir gece
düşünebilir misiniz? Su ıslatır, bunun ak-
si düşünülebilir mi? Karanlık ve gece, su
ve ıslaklık nasıl birbirinden ayrılamazsa
iman ve ibadet de öyledir. Bir insan
"imanlıyım" diyorsa, ibadet edecek. İba­
det, imanın gereği, olmazsa olmazıdır.
Bir kiraz ağacı düşünün. O ağacın ki-
raz ağacı olduğuna inanabilmemiz için
en azından bir kiraz vermesi gerekir. O
zaman o ağacın kiraz ağacı olduğuna ik-

64
HEKIMOCLU ISMAIL

na oluruz. imanlıbir insan da imanının


}.
alameti olarak ibadet edecek. ibadeti,
onun iman ağacının meyvesi olacak.

Cenab-ı Hakk'ın eşi ve


benzeri yoktur
Bir köyde iki muhtar, bir şehirde iki
vali, bir orduda iki kumandan olamaz.
Herkes ilmiyle, vicdanıyla, imanıyla gö-
rür ki yeryüzü bir kışladır. Yaratıkların
hepsi Allah (cc)'ın askeridir. Başkuman­
dan Allah (cc)'tır. Allah (cc) denizlerde
yaşayan askerlerini tekrar bölüklere, ta-
burlara ayırmış. Hamsinin eğitim yapa-
cağı yer başka, köpekbalığının talim ya-
pacağı yer başkadır. Aynı duruma kara-
larda da şahit oluyoruz. Solucanlar da
bu ordunun askeri, aslanlar da. Aynı du-
rumu vücudumuzda da görüyoruz. Gö-
zümüz bir tabur, ağzımız bir başka ta-
bur. Hepsinin vazifesi ayrı ayrıdır. Ağzı­
mıza aldığımız her bir lokma önce dişle­
rimizde parçalanır, tükürük bezleri ba-
kar ki bu kuru lokma yutulmaz, hemen
tükürük salgılar, lokma ıslanır. Lokma
boğazımıza giderken dilcik, nefes boru-
sunu kapatır, lokmayı yemek borusun-
dan mideye gönderir. Lokma mideye gi-

65
ALLAH'A iMAN

{ dince mide suları,besinlerin parçalan-


ması için gerekli enzimlerle mide hare-
ketleri başlar. O lokma kana karışacak
hale getirilir. Kana karışan rızık vücudu-
muzdaki binlerce hücreye gönderilir. Bir
yerde saç, bir yerde tırnak, bir yerde
gözbebeği, bir yerde kemik olur. Eğer
göze gidecek gıda kemiğe gidecek olsa
kemik hastalığı ile vücut çökebilir.
İşte Allah (cc) her şeyi belirli bir ni-
zam ve intizamla yaratır, bu nizam ve in-
tizamı devam ettirir. Her şeyi tek tek ya-
ratıyor, giydiriyor, besliyor, onlara vazi-
fe veriyor, vazifelerini yaptırıyor. Bu ka-
dar muntazam bir orduya kumandanlık
eden Kumandan-, Azam'ın elbette ki eşi
ve benzeri olamaz.

"Hasbunallahu ve nlğmel vekil"


Allah (cc)'ı vekil etmektir. Bir genç ka-
mil bir insanın yanına gider: "Hocam, siz
benim vekilim, velim olunuz." der. Hoca
der ki: "Benim istediğim gibi yaşarsan
bunu kabul ederim, yoksa etmem." Genç
de bunu kabul eder. içki, kumar, tembel-
lik gibi menfT davranışları terk eder; ilim,
ibadet gibi iyi hallerle hallenir. Böylece
velisinin istediği insan olur.

66
HEKIMOCLU ISMAIL

Allah (cc)'ıvekil edenler hemen bir il- }.


mihal almalıdır. "Allah (cc) ne emredi-
yor?" diye o kitabı okumalı ve Allah
(cc)'ın emirlerini yerine getirmelidir.
Bir de şöyle düşünelim: Akli dengesi
bozuk bir insan otobüste giderken trafik
kazası olsa bu hasta adam herkesten da-
ha fazla telaş edecektir.
Allah (cc)'a ve onun nizamına inanan
Müslüman, tevekkül içerisinde ve Allah
(cc)'tan gelen her şeye karşı sabır içinde
bulunan, imanın verdiği kuvvetle hadise-
ler karşısında sarsılmayan insandır.

Cenab-ı Hakk'ın Uluhiyeti


UIOhiyet. ilahlık, ibadete layık tek
Zat'ın Allah (cc) olması demektir. UIOhi·
yet, bütün varlıkların kendisine ibadet
etmesini, yani emirlerine itaat edip, ya-
saklarından da kaçınmasını gerektirir.
Öyle ise, canlı cansız bütün varlıkların,
kendilerine ait vazifelerini zerre miktar
aksatmayarak, en mükemmel bir şekilde
yerine getirmeleri, bir tek İlahın mabudi-
yetini ilan etmektedir.
Allah (cc)'ın Uluhiyetinde ortağı yok-
tur. Kainatın işleyişindeki düzene ve
dengeye bakıldığında böyle bir ortaklığa

67
ALLAH'A iMAN

{ ihtiyacı olmadığı da görülür. Çünkü her


yerde aynı kanunlar geçerlidir.
Emirlerine mutlak itaat söz konusu-
dur. Cenab-ı Hakkın UIOhiyeti'nin anlaşıl­
ması, kainattaki icraatlarının anlaşılma­
sıyla mümkündür. Allah (cc) kendine ait
güzellikleri göstermek için kainatı ve bü-
tün bu görünen varlıkları yaratmıştır.
Öyle ise, kainattaki bu mükemmel sanat-
lar görülerek ve anlaşılarak Cenab-ı
Hakk'ın UIOhiyeti de anlaşılmış olacaktır.
Allah (cc)'ın ulOhiyetinde ortağı yoktur.

Cenab-ı Hakk'ın RubCibiyet


Rab, mürebbi, terbiye hepsi aynı kök-
tendir. Firavunlar "Ben sizin Allah'ını­
zım." dememişler, "Ben sizin Rabbini-
zim." demişlerdir. "Ben sizin Rabbinizim"
deyince terbiyeniz, hareket tarzınız be-
nim istediğim gibi olacak, demektir. Ru-
bubiyetin sözlük manası, Cenab-ı Hakk'ın
bütün zaman ve mekanlarda her türlü
varlığa muhtaç olduğu şeyleri vermesi
demektir. Rab ismi ise, her bir parçası ay-
rı bir alem olan kainatta, bütün varlıkların
terbiye edilmesini ve zerrelerden yıldızla­
ra kadar bütün alemlerin mükemmel bir
düzenle hareket ettirilmesini sağlar.

68
HEKIMOGLU ISMAIL

Birsivrisineğin midesini yaratan Allah }


(cc) onun midesinin ihtiyacını da yaratmış
ve onun ihtiyaçlarını görmektedir. Deniz-
de, karada, havada velhasıl bu kainatın
her yerinde yaratılmış olan canlıların her
birinin ihtiyaçları karşılanmakta ve hiç biri
bir diğerine karışmamaktadır. Bu kadar ni-
zam ve intizamla idare edilen bu kainat hiç
başka bir şerike ihtiyaç duyar mı? Hiç baş-
ka bir şerikin müdahalesini kabul eder mi?
Düşünelim, ergenlik dönemindeki bir
genç kendi odasını kendi istediği gibi dü-
zenliyor ve hiç kimsenin kendi küçücük
odasına müdahalesini kabul etmiyor.
Böyleyken bütün kainatı tasarrufu altın­
da bulunduran bu yerlerin ve göklerin
Hakimi olan Allah (cc), eş ve ortak başka
bir şeriki kabul eder mi?

Ateizm
Ateizmi Allahsızlık diye tanımlarlar,
yanlıştır.Ateist, ilahı dinlerin ifade ettiği
biçimde, ezelT ve ebedT olan, kainatı kud-
retiyle kuşatan, varlığını tam olarak bile-
mediğimiz ancak sıfatlarıyla anlayabildi-
ğimiz bir olan Allah (cc)' a inanmayan
kimsedir. Ateistler maddeye inanır Ma-
teryalizm, tabiata inanır Natürizm, para-

69
ALLAH'A iMAN

{ ya inanır Kapitalizm ve kendilerini re-


alist zannederler.
Bir Doçent Hanımla sohbet ediyor-
duk. Bir ara dedi ki: "Biliyor musunuz,
ben de lise yıllarımda ateist idim. Pa-
ris'te okuyordum ve dinimiz hakkında
hiçbir şey bilmiyordum. Müthiş bir ateist
olan felsefe hocamız, bütün sınıfımızı et-
kilemiş, hepimizi inançsızlaştırmıştı. Bil-
hassa son sınıftayken ben, ateizm hak-
kında ateşli nutuklar atardım. Fakat çok
ilginçtir, her konuşmamdan sonra, içimi
müthiş bir pişmanlık kaplar ve ister iste-
mez içimden "Beni affet, beni affet" diye
geçirirdim. Ama kim affedecekti, onu bir
türlü söyleyemiyordum. Yani "Allah
(cc)'ım, beni affet" diyemiyordum. Bunu
söylesem bizim ateistlik iddiamız çürü-
müş olacaktı. Onun için sadece "Beni af-
fet!" diyebiliyordum. Zor zamanlarda,
bilhassa imtihanlarda arkadaşların çoğu
kiliseye gidip mum yakarlardı. Zaten he-
men hemen hepsi temelde Hıristiyan'dı.
Güya ben Müslüman asıllı idim, ama söy-
lediğim gibi İslamiyet hakkında hiçbir
şey bilmiyordum. Onun için ben de onlar
gibi zaman zaman kiliseye gidip mum
yakardım. Lise bitirme imtihanlarında

70
HEKIMOC.LU ISMAIL

çok zorlanmıştım. O günlerde Hıristiyan }.


arkadaşlar gibi ben de kiliseye gidip
mum yakıyordum ve başarılı olmak için
dua ediyordum. Güya inançsızdım ama
kiliseye gidip mum yakmaktan da kendi·
mi alamıyordum. Bu sebeple diğer arka-
daşlarıma karşı bir mahcubiyet duyuyor-
dum, utanıyordum. Çünkü onlar inanç-
sızlıklarında daha samimi görünüyorlar-
dı. inançsızların en samimi görünenlerin-
den başı çeken sınıf arkadaşım olan Ma-
car Büyükelçisinin kızıydı. Bir gün beni
kilisenin önünde görünce, çok utandım,
ama dürüst davrandım. Orada ne aradı­
ğımı sorunca, kiliseye mum yakmak için
geldiğimi söyledim. O da bana şöyle de-
di: "Rica etsem, iki mum da benim için
yakar mısın?" Hayret içinde kaldım, çok
şaşırdım. Ama isteği gayet ciddi idi. Ar-
zusunu yerine getirdim. Fakat o andan
itibaren de ateistlerin hiçbir zaman sa-
mimi olmadıklarını, içlerinde daima gizli
ve örtülü bir inancı taşıdıklarını anladım.
Ben merakla: "Peki inançsızlıktan na-
sıl kurtuldunuz? Allah (cc)'ı nasıl buldu-
nuz?" diye sordum.
Bana şöyle cevap verdi: "Söylediğim
gibi, ne zaman Allah (cc)'ı inkar eden ko-

71
ALLAH'A iMAN

{ nuşmalar yapsam, içimdemüthiş bir kor-


ku duyuyordum. Bu o kadar ağır bir kor-
ku idi ki, sonunda dayanamayarak, "Beni
affet" demekten kendimi alamıyordum.
Büyük bir pişmanlıkla, "Beni affet, beni
affet" dedikçe içimde nispeten bir rahat-
lama duyuyordum. Daha sonraları ise,
şöyle düşündüm: "Eğer Allah (CC) yoksa
içimdeki bu müthiş ve dayanılmaz korku
nedir, nereden ve kimden geliyor? Ben
niçin korkuyorum. Hiç olmayan bir şey­
den korkulur mu? Yoktan korkulmaya-
cağına göre, demek ki vardır." dedim.
Evet. bir süre sonra vardır dedim ve kur-
tuldum. Şimdi içim rahat, çok şükür, ek-
siğimi tamamladım, artık içim rahat."
Velhasıl ateizm, insanın inanma ihti-
yacını tatmin edemiyor.

72
111. BÖLÜM
CENAB·I HAKK NASIL
ANLAŞILIR?

"Huve'I-Evvelu ve'I-Ahiru ve'z-Zahiru


ve'I-Batınu ve Hüve bikülli şey'in Alim." 8
Ayet-i kerimesi Allah (cc)'ın Evvel, Ahir,
Zahir, Batın olduğunu söyler.
Her şeyin evvelini bilen, her şeyin evve-
lini yaratan, her şeyin ilkini yaratan Allah
(cc)'tır. Sütü yoğurtla mayalayıp, yoğurt
yapıyoruz. Fakat ilk yoğurt nasıl oluştu?
Tohum toprağa ekiliyor, koskoca ağaç olu-
yor, meyve veriyor. Tohum veriyor, to-
humlar tekrar toprağa ekiliyor, meyve ve-
recek ağaç olacak. Peki ilk tohum nasıl
meydana geldi? Allah (cc) Evvel'dir. Her
şeyin evvelini yaratan Allah (cc)'tır.

8 Hadid suresi; 3.

75
ALL\H'A iMAN

Bu dünyayı Yaratan Allah (cc), vakti


saati geldiği zaman yıkacak, kıyameti
koparacak. Her şeyin ahirini bilen ve ahi-
rini yaratacak olan Allah (cc)'tır.
Anne Rahmini yaratan Allah (cc)'tır.
Her şeyin batınını bilen ve yaratan Allah
(cc)'tır. Ameliyatı yapan cerrah vücudun
içindeki nizam ve intizamı görerek Allah
(cc)'ın büyüklüğünü anlıyor. Aklı yaratan
Allah (cc) akıldan geçenleri bilmez mi?
Kalbi yaratan Allah (cc) kalpten geçenle-
ri bilmez mi? Biliyor ki yaratıyor, biliyor
ki idare ediyor. Buharlaşan su yağmurla
tamamlanıyor, Allah (cc) o dengeyi mu-
hafaza ediyor. Denizlere akarsuların, de-
relerin akmasına, yağmur yağmasına
rağmen su seviyesinde bir yükselme gö-
rünmüyor. Deniz suyunda buharlaşma
olmasına rağmen su seviyesinde bir
azalma gözlenmiyor. Her şey nizam ve
intizam içinde işliyor. O denge muhafaza
ediliyor.
Cenab-ı Hakk sıfatları anlaşılarak bili-
nebilir. Sıfatlarını anlayabilmek için ka-
inattaki nizam ve intizama bakmak gere-
kir. Çünkü kainat kitabı açık bir şekilde
Allah (cc)'ı anlatmaktadır.

76
HEKIMOCLU ISMAIL

Allah sevgisi ve
Allah korkusundaki denge
islam'ın insanlara öğrettiği ilahi esas-
lardan biri de, Allah (cc)'ı sevmek ve
O'ndan korkmaktır. Mü'min; nimeti, lütfu
ve keremi sonsuz olaı:ı Rabbine karşı bü-
yük bir sevgi ve hürmetle bağlanan in-
san demektir.
Mü'min, Allah (cc)'ın rahmet ve mer-
hametinin her şeyi kuşattığını düşünmeli,
ne kadar günahkar olursa olsun, O'nun
affından ümidini kesmemeli. Cenab-ı
Hakk'ın rahmet, sevgi ve şefkati sonsuz
ise de, bunun yanında kahr ve azabının
şiddetli olduğunu da unutmayarak
O'ndan korkmalı.
Korkunun ifratından yeis, yani ümitsiz-
lik doğar. Fazla ümitlenmek ise, insanı
gaflete atar ve akıbeti umursamamaya
götürür. Bu bakımdan Allah (cc)'ın aza-
bından emin olmak da, rahmetinden ümit
kesmek de dinimizde yasaklanmıştır. Şu
halde mü'minin kalbi, Rabbinin huzurun-
da, korku ile ümit arasında O'na layık bir
kul olma heyecanıyla çarpmalıdır. Bu hale
"beyne'l-havf ve'r-reca" yani, korku ile
ümit arasında olma hali adı verilir. Ger-
çekten de Allah (cc)'a imanın kemali, sa-

77
ALLAH'A iMAN

{ dece Allah (cc)'ı sevmek veya sadece


O'ndan korkmakla gerçekleşemez. İkisi­
nin bir arada bulunması gerekir. insan,
sevginin vereceği nazlanma ve şımarıklık­
tan; rahmetine güven duygusunun sevk
edeceği taşkınlık ve itaatsizlikten, ancak
Allah korkusu ile kurtulabilir. Sadece kor-
kunun vereceği ümitsizlik halinden insanı
kurtaracak olan Allah sevgisi, rahmetinin
genişliğine ve affının sonsuzluğuna olan
inançtır. Bu sebeple "Hayrın başı Allah
sevgisi; hikmetin başı da Allah korkusu-
dur." denilmiştir.
Allah (cc)'ı sevmek ve O'ndan kork-
mak hususunda Peygamberimiz de şöy­
le buyurmuşlardır: "Mü'min kimse, Allah
(cc)'ın azab ve ikabının miktarını bilsey-
di, hiçbir kimse Cenneti ümit etmezdi.
Kafir de Allah (cc)'ın rahmetinin ne ka-
dar çok olduğunu bilseydi hiç kimse
O'nun rahmetinden ümit kesmezdi."
Seven sevdiğine itaat eder. "Allah
(cc)'ı seviyorsanız O'na itaat edilecek."
insanın canı yemek, içmek, eğlenmek is-
ter. Kısacası insan zevklerine tabidir. İn­
sanı sürükleyen zevkleri ve menfaatleri-
dir. Zevki, menfaati olmayan insan yok-
tur. insanın canı helal daire dışında bir

78
HEKIMOCLU ISMAIL

şey yapmak istediği zaman hemen ür- }.


permeli ve tövbe etmelidir. "Ey nefsim!
Sen meşru lezzetleri bırak, helal daire
keyfe kafidir. Hem hiçbir mesuliyeti de
yoktur. Helal dairenin dışına çıkmamak
kaydıyla istediğin ve dilediğin her şeyi
yapabilirsin" demeli. işte Allah (cc) sev-
gisi budur, korkuya gelince, korku iki tür-
lüdür:
Biri maddi korkudur: Adamın biri elin-
de kocaman bir değnekle karşımıza diki-
lir, "Paraları verin, öyle gidin." der. Biz
de o adamdan korkarız ve cebimizdeki
tüm paraları ona veririz.
İkinci tür korku ise Rıza-ı ilahi'ye nail
olamamaktan kaynaklanan korku. ·Asıl
korku budur. İbadetlerimizi az görüp "Ya
Rabbi! Rızana nail olabilmek için başka
ne yapabilirim?" diye çırpınmak gerekir.
Günlük yaşantımızda da kıymet verdi-
ğimiz bir insanı kırmaktan, onu mahcup
etmekten korkar, hürmette kusur etme-
meye çalışırız.
Müslüman havf ve reca arasında bulun-
malı. Havf, cehennemden korkmaktır, reca
cenneti ümid etmektir. Bir Müslüman sün-
net-i seniyyeye ittiba ederse havf ve teca
dengesi kurulmuş demektir. Dengenin sırrı,
ALLAH'A iMAN

{ sünnet-i seniyyeye ittibada saklıdır. Sün-


net-i seniyye öyle bir sırdır ki hem dünya
hem ahiret ihtiyaçlarımızı temin eder.
Sünnet-i seniyyeyi öğrenmek, anla-
mak ve yaşamak Müslüman'ın Allah
(cc)'tan korktuğuna ve Allah (cc)'ı sevdi-
ğine delildir.

Allah (cc) her yerde hazır ve


nazırdır
Allah (cc)'ın sıfatları her yerde tecelli
eder. Dağı, ağaçları, böcekleri, taşları ya-
ratan, onları yönlendiren, kumanda eden
Allah (cc)'tır. Mesela gülde cemal sıfatı­
nın tecellisini görür, "Allah (cc) ne güzel
gül yaratmış." deriz. Kartalda ve denizin
dalgasında celal sıfatını görürüz; "Allah
(cc)'ın celali ne yücedir." deriz. Annele-
rin çocuklarına olan şefkatinde Cenab-ı
Hakk'ın şefkatinin numunelerini görü-
rüz. "Bir anne yavrusuna karşı bu kadar
şefkatliyse Allah (cc) kullarına ne kadar
şefkattidir:· deriz. Bu misalleri çoğalt­
mak mümkündür. Madem Allah (cc) her
yerde sıfatlarıyla tecelli ediyor, bize her
an bizden daha yakındır. Müslüman da
her an huzOr-u ilahi'de bulunduğunu bi-
lerek, her yerde hazır ve nazır otan Allah

80
HEKIMOCLU ISMAIL

(cc)'ın kuluolduğunu unutmamalı, 0'na ı


kulluk etmelidir.
Kul, köle aynı manaya gelir. Müslü-
man Allah (cc)'a, kölenin efendisine itaat
ettiği gibi itaat etmelidir. Benim talebelik
ve memuriyet hayatım 50 senedir. 50
sene boyunca öğretim üyelerine, ku-
mandanlarıma, amirlerime itaat ettim.
Allah (cc)' a itirazsız itaat eden kurtulur.
Şu andaki halim Allah (cc)'ın her yer-
de hazır ve nazır olduğuna açık bir delil-
dir. Şöyle ki: Sol tarafım felç. Sağ kolu-
mu kaldırıyorum, Allah (cc) izin verdiği
için. Sol kolumu kaldıramıyorum, Allah
(cc) izin vermediği için. Ben yalnızca bir
insanım. Allah (cc) benim kollarımla
meşgul oluyor.
Allah (cc) bu kainatı bir saat gibi ku-
rup bırakmamıştır. Kurulan saat zembe-
reğin gücüyle çalışır. İnsanda öyle bir hal
yoktur. Kahvaltıda yediğimiz ölü gıdaları
Allah (cc) vücudumuzda diriltmese, yani
yediğimiz gıdalardan 1 mikron kadarı o
haliyle kana karışsa hemen ölürüz.
Boğazımızda bir dilcik vardır. Küçük
parmağının yarısı kadar et parçasıdır. Su
içtiğimizde bu dilcik nefes borusunu ka-
patır. Gelen suya der ki: "Yemek borusu-


ALLAH'A iMAN

{ na gideceksiniz." Ve gelen su yemek bo- -


rusundan mideye iner. Eğer bir yudum
su nefes borusuna kaçsa öksürerek onu
dışarı atarız. içtiğimiz su nefes borusuna
gitse denizde boğulmuş gibi ölürüz. işte
Allah (cc) her yerde hazır ve nazırdır.
Allah (cc) bir şeyi yoktan var eder, var
ettiği şeye hayat verir, hayat verdiğine
rızık verir, hayatı devam ettirir, ta ölün-
ceye kadar. Ölümü de o verir. Elbette ki
Allah (cc) her şeyle meşgul olur. imanen
ve vicdanen bilinir ki her şeyi yaratan
Allah (cc)'tır.
Mesela güneş bir şeyken ısısıyla, ışı­
ğıyla, rengiyle her şeye yetişir. Her bir
parlak şeyde güneşin varlığını, o eşya
üzerindeki yansımalarıyla anlarız. Bitki-
ler, hayvanlar ve insanlar güneşin ısısı­
na, ışığına muhtaçtır. Dünyanın her ye-
rindeki canlılar güneş ışığından faydala-
nırlar. Güneş bir tek şeyken her yerde
birden bulunabilir.
Güneş misalinden de anlaşılacağı üze-
re Allah (cc) her yerde hazır ve nazırdır.
İnsan İslami hakikatleri ilmiyle, zekasıyla
anlayabilir. Menfaati için yıllarca tahsil
yapanlar ebedf saadete nail olmak için
de çalışmalıdır.

82
HEKIMOCLU ISMAIL

Allah (cc)'ın bütün sıfatları


kemaldedir
Kemal, kamil, mükemmel hepsi aynı
köktendir. Kayısı ağacında evvela çağla
olur, sonra o çağla kayısı olur, kemale
erer. İşte olgun insan, olgun meyveye
benzer. Allah (cc)'ın bütün sıfatları be-
şer planında taklit edilirse insan kemale
erer. Allah (cc)'ın sıfatlarında menfi hiç-
bir şey yoktur.
Şöyle bir şey akla gelebilir: Madem öl-
düren Allah (cc)'tır, bu şer değil mi?
100 sene evvel ölenler yaşasaydı, on-
lar perişan halleriyle ölümün nimet ol-
duğunu haykıracaklardı. İşte Allah
(cc)'ın hiçbir sıfatında şer yoktur, Allah
(cc)'ın yarattıklarında kötülük yoktur.
Allah (cc) her şeyi güzel ve faydalı ya-
ratmıştır. O faydalı şeyleri insanlar za-
rarlı hale getirmişlerdir. insanlar üzüm
gibi faydalı ve lezzetli olarak yaratılan
bir meyveden şarap yaparak neticesini
şerre çevirmişlerdir. Alkol içilmese fay-
dalıdır. Zira alkol temizlikte, tıpta çokça
kullanılıyor ve faydalıdır, fakat içince za-
rarlı oluyor.

83
ALI.AH'A iMAN

Allah (cc)'ın Rahmanlyet ve


Rahimlyeti
Rahman; affedici, ezelde bütün yara-
tılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade
buyuran (isteyen), sevdiğini, sevmediği­
ni ayırt etmeden bütün mahlukatını sayı­
sız nimetlere kavuşturan; Rahim; koru-
yucu, pek ziyade merhamet edici, verdi-
ği nimetleri iyi kullananları daha büyük
ve ebedi nimetler vermek suretiyle mü-
kafatlandıran demektir.
Rahim koruyucu olduğu için döl yata-
ğına rahm-i mader demişler. Rahm-i ma-
der çocuğa Rahim, toprak köklere Ra-
him, sular balıklara Rahim, gökler kuşla­
ra Rahim, Ahiret ölenlere Rahim. Rah-
man, Rahimden daha geniş tecelli eder.
Katillere, hırsızlara, canilere rahmet
eden, onlara yaşama şansı veren Rah-
man ve Rahim olan Allah (cc)'tır.
Rahman ve Rahim iki çeşit rahmeti ifa-
de etmektedirler. Rahman isminin ifade
ettiği rahmet; bir kayda, bir karşılığa bağ­
lanmamıştır. insan, Allah (cc)'ın Rahman
ismi gereğince dünyada rızıklanır; kafir
olsun, mü'min olsun bu böyledir. insan
dünyada yer-içer, hava teneffüs eder, ya-
ratılanlardan faydalanır. örneğin; güne-

84
HEKIMOCLU ISMAIL

şin ışığından, ırmaklardan, toprağın ye- }.


raltı ve yerüstü zenginliklerinden fayda-
lanır. Bütün bu saydıklarımız, Allah
(cc)' ın Rahman sıfatıyla kullarına verdik-
leridir ve biz bu nimetleri saymakla biti-
remeyiz. Allah (cc)' ın Rahman isminin
ifade ettiği rahmet, şumOllü (kapsamlı)
ve geniş olan rahmettir. inanç ayırımı
yapmaksızın ve sınıfına bakmaksızın her
canlıya yöneliktir.
Rahim isminin ifade ettiği ikinci (ahi-
retteki) rahmet ise, Allah (cc) 'ın Rah-
man ismi gereği kullarına dünyada bah-
şettiği rahmeti iyiye kullananlara, bu
rahmetin, bu nimetlerin sahibini tanı­
yanlara, O' na şükredenlere, O' na itaat
edenlere, kısaca bu rahmetin gereğini
yerine getirenlere bir mükafat olarak ve-
rilen rahmettir.

Cenab-ı Hakk Kadlr-i


Mutlak'tır
Allah (cc)'ın Kadir-i Mutlak olması mu-
kayeseyle anlaşılabilir. Eskiler buna va-
hid-i kıyasi derler. Ben en fazla 60kg yü-
kü kaldırabiliyorum, fakat yük 80 kg ol-
duğunda kaldıramıyorum. O noktada ac-
ziyetim devreye giriyor.

85
ALL\H'A iMAN

Allah (cc) yıldızları, gezegenleri kaldı­


rıp gökyüzüne takmış. Onun kudretine
acziyet giremiyor. Mutlakiyet, içine aczi-
yetin karışmaması demektir. Onun kud-
retine ağır gelen hiçbir şey yoktur. insan
ise birçok noktada acizdir. insan vücudu-
na giren küçücük grip mikrobu onu gün-
lerce yatağa düşürebiliyor. insan bu ka-
dar aciz, Allah (cc) ise kudretine hiçbir
şey ağır gelemeyecek kadar Kadir'dir.
Kolaylık ve zorluk insan gibi aciz canlı­
lar için geçerlidir. Allah (cc) kainatı idare
ediyor, insan bazen kendini bile idare ede-
miyor. insan kendi sıfatlarıyla Allah (cc)'ın
sıfatlarını mukayese ederek aczini anlar.
insana bir işi yapmak kolay gelirken, bir
başka işi yapmak zor gelebilir. Mesela bir
ev hanımına dört kişilik yemek hazırlamak
kolay gelebilir, ama kırk kişilik yahut yüz
kişilik yemek hazırlamak zordur.
Hadiseler de insana aczini ikaz eder.
Gençlik, ana, baba, yakınlar gidiyor. Gi-
deni durduramayan, bunlardan elem çe-
ken insan aciz değil mi?
Ya hastalıklar! Gözle görülemeyen
mikropların insanı yere sermesi. ..
Hele ölüm! Zengin de ölüyor, fakir
de ...

86
HEKIMOCLU ISMAIL

insan içinazlık çokluk, kolaylık


zorluk l
vardır. Fakat her sıfatı kemalde olan Al-
lah (cc)'ın kudretine acizlik karışamaz.
Bu nedenle O'nun için kolaylık ve zorluk
mevzubahis değildir. Dolayısıyla bir çiçe-
ği ve bir baharı yaratmak O'na aynı ko-
laylıktadır. Yani en küçük bir şeyi yap-
makla en büyük bir şeyi yapmak arasın-
da onun için zorluk veya kolaylık yoktur.
Sineği yaratan kimse, gezegenleri birer
sinek gibi uçuran da O'dur.
Sinekteki sanat, ayın dünya etrafında
dönmesinden daha basit değildir.
Yaratıkların bütünü Allah (cc)' a muh-
taçtır, Allah (cc) hiçbir şeye muhtaç de-
ğildir.

Cenab·ı Hakk Alim-i Mutlak'tır


Allah (cc) Alim-i Mutlak'tır, hiçbir şey
O'nun ilminin dışında değildir. Bir terziye
"Bana iğne yap!" deseniz, yapamaz.
Ayakkabıcı elbise yapamaz, aşçı ayakka-
bı yapamaz, bu misaller arttıkça anlaşılır
ki; ancak bilen yapabilir, bilmeyen yapa-
maz. Şu kainatta ne varsa hepsini bilen
Allah (cc), onların bütününü yapmıştır.
Yaklaşık 50 yıldır elektrik ve elektronik
üzerinde çalışıyorum. Elektriğin mahiyeti-

87
ALLAH'A iMAN

l ni hala anlamış değilim. Elektron, molekül,


partikül gibi kelimelerle bir şeyler söyle-
meye çalışan ilim, ilmin sonuna varama-
mıştır. Yüzyıllardır keşifler, icatlar yapıldı.
Hala keşfedilmeyi, icat edilmeyi bekleyen
şeyler vardır. İlim sonsuzdur. Sınırlı olan
aklımızla bu kadarını anlıyoruz.
Cenab-ı Hakk Alım-i Mutlak'tır, zerre-
lerden galaksilere kadar her şey O'nun
tasarrufundadır, her şey O'nun izni dahi-
linde işler, O'nun izni olmadan bir yaprak
dahi kıpırdamaz. O'nun ilmi dışında cere-
yan eden hiç bir şey yoktur.

Cenab-ı Hakk Settardır


Settar; setreden, örten demektir. Bir-
kaç farklı yönden incelenebilir.
Allah (cc) Settar'dır, günahları, kusur-
ları, hataları örter.
Allah (cc)'ın koyuna, kediye kürk, in-
sana elbise giydirmesi, tavukların diğer
canlıların yanında yumurtlamaması, ka-
ranlık Allah (cc)'ın Settar isminin tecelli-
sidir.
Allah (cc) Settar'dır, günahları, hata-
ları, kusurları örter. Müslümanlar da ku-
sur örtücü olurlarsa kıyamet günü Allah
(cc) da onların kusurlarını örtecektir.

88
HEKIMOCLU ISMAIL

Allah (cc)'ın Cemali ve Celali


Cemal kelimesi lügat manası olarak gü-
zellik, yüz güzelliği manalarına gelir. Ta-
savvuf terimi olarak da Allah (cc)'ın lütuf
ve rızasına delalet eden isim ve sıfatları ve
O'nun mutlak güzelliği manasına gelir.
Kainatta güzellik adına ne varsa hep-
sini yaratan Allah (cc)'tır. Bunca güzel-
likleri yaratan elbette güzeldir.
Bir başka açıdan güzellik göreceli bir
kavramdır ve insanların yorumuna bağlı­
dır. Voltaire, Felsefe Sözlüğü'nde güzel-
lik kelimesini açıklarken diyor ki: "Kurba-
ğaya güzelliğin ne olduğunu sorsalar,
kendisini tarif eder."
Dün olmayan gonca bugün dalında
sallanıyorsa bu bir başka alemden dün-
yamıza geldiğini gösterir. Dünyamıza
bunca güzellikleri gönderen Allah (cc)
kim bilir ne kadar güzeldir?
Ahiretteki güzellikleri dünyadakilere
benzeterek anlatmak yetersiz ve hatalıdır.
Çünkü dünya yumurta ise, ahiret civcivdir.
Dünya çekirdek ise ahiret fidandır. Bunlar
birbirinin içinden çıkmışlardır, fakat birbi-
rine benzemezler. Aynı şekilde dünyaya
bakarak ahireti anlatmak da hatalı olur.

89
ALLAH'A lMAN

Cemal, iyiliktir, güzelliktir, lütuftur. is·


lamiyet'i yaşamayanlar, onun nizamına
tabi olmayanlar Allah (cc)'ın celal sıfa·
tıyla perişan olurken İslamiyet'i anlayıp
yaşayanlar Allah (cc)'ın cemal sıfatıyla
dünya ve ahiret saadetine ererler.
Aslında Allah (cc) ceza vermiyor. Ba·
şımıza gelen musibetler ikaz·ı ilahidir.
Nasıl ki bir koyun komşunun bahçesine
girse, ona atılan taştan yanlış yerde ot·
ladığını anlar, döner, çayıra gider.
içki içen bir adam yaşadığı perişan du·
rumdan anlamalıdır ki onun yeri meyhane
değil, camidir. Eğer içkiyi terk ederse pe·
rişan olmaktan kurtulacaktır. Bunun için
Allah (cc)'ın celal ve cemal sıfatlarının te·
cellilerine her zaman dikkat etmelidir.
Allah (cc)'ın celal sıfatı bir kamçı gibi
insanların tepesinde dolaşsaydı o zaman
iradenin pek bir fonksiyonu kalmayacak-
tı. İslamiyet'te gerçekler anlatılır. irade
insanın elinden alınmaz. Çünkü insanın
duası, isteği, yönelmesi hep duadır; bun·
lar hayra yönelirse cennet yolu ona açılır.
Elbette her Müslüman'ın az ya da çok
hatası vardır. Allah (cc) cemaliyle onları
affeder. Başımıza taş yağacakken tane
tane yağmur yağar.

90
HEKIMOGLU ISMAIL

Yağmurda, yağışta, depremde, selde }


çok büyük tehlikeler vardır. Cemaliyle
Allah (cc) bunlardan bizi korur.
Çocuklar düştüğü zaman "Allah (cc)
korudu" deriz. Bir tanıdığım anlatıyor:
"İş yerinde elektrik ocağını yanar vazi-
yette bırakıp eve gelmişim. Aklıma geldi-
ğinde vakit çok geçmişti, dükkanım ya-
nacak diye endişelendim. Hemen dükka-
na gittiğimde gördüm ki: Fare prize yak-
laşmış, kısa devre olmuş, fare ölmüş, si-
gorta atmıştı. Allah (cc) fareyi sebep
ederek dükkanımı yanmaktan kurtarmış­
tı. Allah (cc)'ın bu lütfu karşısında hün-
gür hüngür ağladım."
Allah (cc)'ın cemal tecellisi bitkilerde,
hayvanlarda, arkeolojide, astronomide
her yerde tecelli eder. Dikkat edilirse te-
celli etmediği hiçbir yer olmadığı görü-
lür.

Cenab-ı Hakk Ezeli ve Ebedidir


"Huve'I-Evvelu ve'I-Ahiru ve'z-Zahiru
ve'I-Batınu ve Hüve bikülli şey'in Alim." 9
Ayet-i kerimesinde Allah (cc)'ın Evvel,
Ahir, Zahir, Batın olduğunu söyler.

9 Hadid suresi; 3.

91
ALLAH'A iMAN

Her şeyin evvelini bilen, her şeyin ev-


velini yaratan, her şeyin ilkini yaratan
Allah (cc)'tır.
"Hiçbir şey yoktu, O vardı."
Geometri öğretmeni doğru parçası
deyince tahtaya cetvel boyunca bir çizgi
çizdi. Çizginin iki başına küçük çizgiler
attı. "İşte bu iki nokta arasındaki çizgi
doğru parçasıdır." dedi. Bir tane daha
çizdi: "Bu doğrudur, doğrunun iki ucu
sonsuza gider," dedi.
Sonsuz nedir? Matematiğin malı olduğu
kabul edilen sonsuzu matematikçiler açık­
layamaz. Fakat sonsuz kabul edilmezse
matematik yara alır. Mesela sayıların ade-
di sonsuza gider, iki sayı arasında sonsuz
kesirli rakam vardır. Matematikte sonsuz
kelimesine sık sık rastlayabiliriz. Matema-
tikteki sonsuz dinde ezeli' ve ebeôıdir. Eze-
rı ve ebeôı zamanın iki ucu değil ki anlatıla­
bilsin. Zaten zaman izafi bir varlıktır. insa-
na göre zaman ayrı; Neptün, Pluton geze-
genlerine göre zaman ayrıdır. Onların bir
günü bizim birkaç senemize tekabül eder.
Zaman korkunç bir daire, ilk ve son
nokta nerde?
Belki gün, geriden gelen yüz bin devir
ilerde!

92
HEKIMOCLU ISMAIL

Cenab·ı Hakk Rezzak·ı Hakikidir }


Her şeyin rızkı
kendine göredir. Güne-
şin rızkı ateştir,denizin rızkı yağmurdur,
sudur. Toprağın rızkı verimli olmaktır.
Gökler bir nevi Allah (cc)'ın yazı tahtası­
dır. Bazen onları yıldızlarla, güneşlerle
süsler; bazen bulutlarla, şimşeklerle, yıl­
dırımlarla süsler. Böylece gökyüzü Allah
(cc)'ın lütfGyla şekilden şekle girer. Gök-
kuşağı bir gerdanlık gibi onun boynuna
asılır, rüzgarlar havayı temizler. Böylece
her yaratığın rızkı ona gönderilir.
Mikroskopla görülebilen canlıların rız­
kı; gergedanların, balıkların, bitkilerin rız­
kı hepsi Allah (cc) tarafından yaratılıyor,
hepsi her an yerli yerine ulaştırılıyor.
Çeşitli dükkanlarda çeşitli gıdalar sa-
tılmaktadır. Fakat rızkı yaratan Allah
(cc)'tır. Manav karpuza bir fiyat ister,
karpuzu yaratan Allah (cc) da şükür is-
ter. "Rızık Allah (cc)'tandır." Rezzak-ı
Hakiki olan yalnız Allah (cc)'tır.

Cenab-ı Hakk Şefkatlidir


Aşk karşılık ister, sevgide liyakat ara-
nır, şefkat ise karşılıksızdır.
Annenin ev-
ladına şefkati karşılıksızdır.

93
ALLAH'A iMAN

En büyük şefkat tecellisi ebeveynler-


de görülür. Onun için anne- baba evladı
için her şeye katlanır. EbedT saadetine
sebep olacak sabah namazına kalkama-
yan anne, bir gecede beş defa yavrusu
için kalkar, "of" bile demez. Her canlının
ebeveyni yavrusuna karşı şefkatlidir.
Hiçbir yılan yavrusunu zehirlememiştir,
hiçbir fil yavrusunu ezmemiştir, hiçbir
kurt yavrusunu parçalamamıştır. Anne-
lerin bütünü yavrusuna hizmetkardır. Bu
sistemi Allah (cc) kurmuş, kim bozabilir?
Vahşi hayvanlar bu derece şefkatli iken
insanların bu derece bozulması, insanla-
rın insanlara otan güvenini sarsmıştır.
Birbirini çekemeyen insanların başına
türlü türlü felaketler gelmiştir. Allah (cc)
denizlerde balıkları, havada kuşları, top-
rakta böcekleri besler, büyütür. Allah
(cc) harama giren kullarını hemen ceza-
landırmıyor, onlara tövbe etmeleri için
mühlet veriyor. Eğer her hatanın cezası­
nı hemen görseydik başımıza yağmur
yerine taş yağardı. Allah (cc)'ın şefkati
öyle yaygın ve öyle geniş ki canlılar her
yerde yaşıyorlar. Eski binaların duvarla-
rında büyüyen incir ağaçları vardır. Son-
bahar gelince Allah (cc)'ın şefkati kuşta-

94
HEKIMOCLU ISMAIL

ra yetişir. "Haydi daha sıcak bölgelere }


gidin." emri gelir. Onlar da göç ederler.
Kainatı kuşatan şefkati görmek lazım.
Kainattaki hikmet ve intizam murad-ı
ilahiye'dir. Zamanla değerini kaybetme-
yen kaideler vardır ki bunlara hikmet de-
nir. Mesela her şey hareket halindeyken
insan hareketsiz kalamaz. Kalırsa sıkılır,
hastalanır. Mesela deniz ne kadar büyük
olursa olsun balık ihtiyacı kadar su içer.
Ağaç yerinde durur, tilki rızkı için dola-
şır, her ikisi de rızkını bulur.
Hakim, hikmet, hakimiyet hepsi aynı
köktendir. Hikmetli iş görmek demek;
1- Yapılan işin zararı olmaması,
2· Faydası olması,
3- Bir işten fayda gözetirken başka
bir işe zarar vermemesi demektir.

95
ALLAH'A iMAN

FENLER ALLAH (CC)'TAN


BAHSEDER Mİ?

Fizikte Mariot Kanunu havanın basın·


cından bahseder. Atmosferi yaratan
Allah (cc) hava basıncını insanın ciğerle·
rine uygun olarak yaratmıştır.
Her fen kendi lisan·ı haliyle Allah
(cc)'tan bahseder. Her fen kainatta ge·
çerli olan kanunlardan bahseder; nasıl
nizam ve intizam içinde işlettirildiğinden
ve kainatın olmazsa olmaz bir parçası ol·
duğundan bahseder.
Peki, bu nizam ve intizamlı kanunları
koyan kimdir?
Kainat yaratıldığı andan itibaren ge-
çerli olan bu kanunlar sonraları bilim
adamları tarafından keşfedilmiştir. Daha
doğrusu bilim adamları zaten var olan
kanunları bulmuşlardır. Yoksa onlar bul·

96
HEKIMOCLU lSMAlL

masaydı da o kanunlar nizam ve intizam }


içerisinde işlemeye devam edeceklerdi.
Örnek olarak yerçekimi kanununu vere·
biliriz. Newton'un yer çekimi kanunu di·
yorlar. Halbuki Newton yalnızca bu ka·
nunu bulmuştur ve o bulmadan evvel de
yer çekimi vardı. Ve en önemlisi de New·
ton'un, yerçekimi kanununun bu kainat·
ta işlettirilmesi üzerinde hiçbir müdaha·
lesi yoktur.
Arkeoloji; "Gezegenler ilk yaratıldı·
ğında ateş kütlesidir." diyor. Ateş kütle·
si olan dünyamızda Allah (cc) dağları,
dereleri, suyu, toprağı yaratmış. Bunları
Allah (cc)'tan başkası yaratmış olamaz.
Çünkü okyanusu yaratan Allah (cc)'tır.
Kainatta cari olan ne kadar kanun varsa
hepsini yaratan Allah (cc)'tır.
Biyoloji insanın yapısını anlatırken or·
ganlar arasındaki irtibata ve mükemmel
işleyişe dikkat çeker. Her bir organın ne
vazife yapacağı çok iyi belirlenmiş. Me·
sela kalp dakikada ortalama ne kadar
atacağını, ne kadar kan pompalayacağı·
nı, böbrekler ne kadar kanı temizleyece·
ğini, vücuttan ne kadar ürenin dışarı atı·
lacağını biliyor. Vücuda dışardan yaban·
cı bir madde girecek olursa vücut ona

97
ALLAH'A iMAN

' karşı hemen savunma sistemini devreye


sokarak vücudu yabancı maddeye karşı
koruyor.
Bütün bunlar başıboş, kendiliğinden,
tesadüfen olabilir mi? Bunu hiç akıl ka·
bul eder mi?
Bunun yanında insan organlarını dik·
katsizce kullanırsa o zaman aksaklıklar
ortaya çıkıyor. Sigara içiyor, ciğerlerini
mahvediyor, içki içiyor midesine, karaci·
ğerine, akciğerine ölümcül zararlar ve·
rebiliyor. insan eli karıştığı yeri karıştın·
yor.
Ders kitapları bu inançla okunursa
ders çalışmak ibadet olur. Fenlerin bütü·
nüne bu nazarla bakılırsa kainattaki her
şeyin Allah (cc)'ın varlığına delil olduğu
açıkça görülecektir.

Allah (cc) namına başla,


Allah (cc) namına işle!
Her işin başında Bismillah demek, hiç
tanımadığınız bir şehre başbakanın adıy·
la gitmek gibidir. Mesela hiç tanımadığı·
nız bir şehre gitseniz; belediye başkanı·
na, başbakandan size yardımcı olması
için gönderilmiş bir mektup götürseniz,
ne kadar hürmet görürsünüz. Aynen öy-

98
HEKIMoCLU ISMAIL

le de her işin başında "Bismillah" diyen }


insan başvurduğu her kapıya elinde Al·
lah (cc)'ın koruması altında olduğunu
gösterir bir mektupla müracaat ediyor
gibidir.
Her canlının "Bismillah" demesi kendi
lisanıyladır. Mesela toprağa ekilen bir to·
humun büyüyüp kocaman ağaç olması
ve meyve vermesi kendi lisanıyla "Bis·
millah" demesidir. inek, koyun gibi hay·
vanların süt vermesi kendi lisanlarıyla
"Bismillah" demeleridir. Bitki, ağaç ve ot-
ların incecik kök ve damarları sert olan
kaya ve taşı "Bismillah" diyerek yeryü-
züne ulaşır. Kızgın güneş altında yaprak·
farın ve bitkilerin yanmaması, kuruma-
ması meyve ve sebze vermeleri kendi li·
sanlarıyla "Bismillah" demeleridir.
Allah (cc) namına iş yapmak, her an
huzur·u ilahi'de olduğunun bilincinde ola·
rak da olur. insan yaptığı her işi "Acaba
Allah (cc) bu işten memnun olur mu? Al·
!ah (cc) razı olur mu?" düşüncesiyle ya·
parsa ve Allah (cc)'ın razı olmayacağı iş­
leri yapmazsa işte o zaman Allah (cc) adı·
na başlamış. Allah (cc) adına işlemiş olur.

99
Hekimoğlu İsmail' den
İman Esasları Dizisi
1. 'Jl((afi'a iman
2. 'Mefek(ere iman
3. 'Kitay(ara iman
4. Peyeam6erfere iman
5. 'Ahiret &ününe ima
6. 'Kadere iman
7. Ö(üm yok(uk mudu
8. '1feye nası( inanın
9. 1yifitJin kaynatJı
10. 'Maddi fiastafıkfa
manevi reçetcfer
ı::ı ~~
J
~Jiı-
lin[l-
1][

You might also like