You are on page 1of 220

Diyanet işleri Başkanlı�ı Yayınlarl - No.

173

MEVZO HADİSLER
(Menşe'i, tanıma yolları, tenkidi)

M. Yaşar KANDEMİR

4. BASKI

EMEL MATBAACILIK SANAYiİ


� : 18 34 96 - 25 78 09 Ankara
Bu eser, Yüksek İslam Enstitüsü Hadis Oğretim üyeliği vasfını
kazanmak için hazırlanmış ve 1970 yılında beş kişilik bir· komisyon
tarafından incelenerek kabul edilmiştir.
iÇiN DEKİLER

MEVZÜ HADİSLER (Menşe'i, tanıma yolları, tenkidi) Hak-


kında Rapor ............................................................... 8-12
ÖNSÖZ 13-14
KISALTMALAR ve TRANSKRİPSİYON iŞARETLERİ ............... 15-16
GiRİŞ ............................................................... 17-22

BiRİNCİ BÖLÜM
HADİS UYDURMA HAREKETİ ve SEBEPLERİ
(23-64)
A. HADiS UYDURMA HAREKETİNİN BAŞLAMASI VE BU
HADiSE KARŞISINDA ASHABIN DURUMU . ........... ... 23-30
1. Fırka, mezhep ve kabilesini müdafaa gayreti ......... 31
a) Siyasi fırkaların hadis uydurmadaki yerleri •.. 32
b) Kelam ve fıkıh mezhepleri ve hadis uydurmadaki
yerleri ................................................ 42
c) Milliyetçilik duygusunun tesirleri .................. 48
d) İslam düşmanlarının kasıtlı olarak hadis uyd,ur-
maları ............................................. 51
2. Islam dinine hizmet etme arzusu ........................ 56
3. Şahsi menfaat düşüncesi ................................. 61

iKİNCİ BÖLÜM
HADİS UYDURANLAR ve KISSACILAR
(65-:-92)
A. HADiS UYDURANLAR 65-82
1. Hadis uydurmayı caiz görenler .. ... . .................. 65
2. Meşhur yalancılar ............. ................... ....... 71
3
3. Kasden hadis uydurmadıkları hAlde yalancı durumu-
na düşenler ..•......................•........... , .......... . 78
4. Hadis uyduranlar nasıl bilinir? •.......................•.• 80
B. KISSACILAR 83-92
1. Kıssacıhk ne zaman başladı? .......................... . 83
2. Kıssacıların başlıca hususiyetleri ....................... . 84
3. Kıssacıların halk ve Alimler karşısındaki durumları .. . 87

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HADİS UYDURMA HAREKETLERİNE KARŞI
MUHADDISLERIN FAALİYETLERi
(93-168)
A. SENED TENKiDi ....................................................
'
93-118
'
1. isnadın ehemmiyeti • ....................................... .-.. 93
,2. Tenkid ve ilk büyük münekkldler ....................... . 96
:ıl Ashab münekkidleri 101
b) Tabiin müııekkidlerı .......................·.....•....... 101
c) Etbau't-tibiin münek~idleri ....... .................. .
~ 102
d) Daha sonraki munekkldıer 102
3. Mi:inekkidlerin rivayet_ ve rAviler hakkındaki görüşleri 104
a) MakbOI olan raviler .............. :..................... 106
b) M.akbOI olmayan rAviler .........•.................... 109
c) Haklarında ihtilaf edilen raviler . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . 111
Ta'dil için kullanılan tabirler 116
Cerh için kullanılan tabirler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . 117
B. METiN TENKiDi ................................................... 118-129
1. Muhaddisler ve metin tenkidi . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 118
2. Metin.tenkidinde bilinmesi gereken husushn ......... 125
C. MUHADDİSLERIN HADiS UYDURANLARA KARŞI MÜ-
CADELESi . .. . . . . . . . •. •. •. . . . . •. . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .. 129-138
1. Muhaddislerln sahih hadisleri toplamak ve onları sa-
hih olmayanlardan ayırmak için sarf ettikleri büyük
gayretler . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .. . .. .. .. . .. .. . . . .. .. .. . 129
2. Muhaddislerin yalancılara karşt davranışları ......... 134
D. .MEVZÜ HADİSLER SAHASINOA .YAZILAN BELLi BAŞLI
ESERLER ................................................... 138-168
1. el-Makdisi'nin Tezkiratu'l-mevzO'at'ı 138
2. lbnu Cevzi'nin K. el-MevzQ'at'ı .. .. ... .............. .... .. 139
3. Mavsıli'nin el-Muğni 'anl'l-hım ve'l-kitab'ı ............ 144
4. es-Sağani'nin Risale fi'l-ahadisi'l-mevzO'a'sı ............ 146
5. es-Sağani'nin ed-Durru'l-multakat'ı ..................... 147
6. İbnu Teymiye'nin Risale fl'l-ahadisi'l-mevzO'a'sı ... ... 148
7. lbnu Teymiye'nin Risale fi'l-ahAdisl'l-leti yerviha'I-
kussis'ı 150
·····••.•···········································
8. el-FirOzabadi'nin Hatimetu Sifri's-sa'ade'si .. . . . ... .... 151
9. es-Suyuti'nin el-Le'All'l-masnu'a'sı .................. 152
10. es-SuyOti'nln Zeylu'I-Le'ali'l-masnü'a'sı ...........,... 154
11. es-SuyOti'nln et-Ta'akkubit'ı ... ..................... 155
12. lbnu 'Arrak'ın Tenzihu'ş-şeri'a'sı ........................ 157

13. Fettenfnin Tezkiratu'l-mevzO'At'ı 159


························
14. Ali el-KAri'nin MevzQ'At'ı ................................. 160
15. eş-Şevkini'nln el-Fevi'ldu'l-mecmO'a'sı ............... 162
16. el-Laknavi'nln eı-A·sarO'l-merfO'a'sı ................................. 163
165
17. el-Kivukci'nin el-Lu'lu'u'l-marsO"u ·····················
18. Muhammed el-Beşir Zaflr'in Tahztru'l-mOsllmin'i ... 167

5
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
MEVZÜ HADiSLERİN TANINMASI VE MEVZÜ
HADİSLERE MALZEME TEŞKİL EDEN KAYNAKLAR
(169-184)
A. HANGi KONULARDAKi HADiSLER MEVZÜ OLABiLİR? ... 169-172
B. MEVZÜ HADİSLERE MALZEME TEŞKİL EDEN KAYNAKLAR ·172.176
1. lsrailiyat ve diğer ehl-i kitabın sözleri ............... 172
2. Hakim ve tabiblerin sözleri .............................. 173
3. Acaib hikayeler, meşhur sözler ve meseller ......... 174
4. Güzel görülen 'bazı sözler 175
5. Hadis uyduranların kendi sözleri 176
C. MEVZÜ HADİSLERİN ALAMETLERi VE BUNLAR! TANI-
MA YOLLAR! ................................................... 176-184
1. Hadis uyduranların itirafı ................................. 177
2. Haberlerin lafzında veya manasında bozukluk bu•
lunması ................................................ 177
3. Elde mevcut güvenilir hadis kitaplarında bulunma-
ması 179
4. Birçok insanın görmesi gereken bir hadiseyi bir kişi•
nin gördüğünü iddia etmest .. .. .. ... .... .... . 180
5. Kur'an'a ve sahih sünnete· muhalif olması 181
6. Akla, his ve müşahedeye muhalif olması 183
7. Tarihi vukuata aykırı düşmesi ........................... 1~

BEŞiNCi BÖLÜM
MEVZÜ HADİSLERİN ISLAMA ve MÜSLÜMANLARA
VERDiĞİ ZARARLAR
(187-196)
NETİCE ········· ...................................................... 196-198
BİBLiYOGRAFYA ................................................ 199-205
iNDEKS ...................................................... 206-216

6
MEVZO HADİSLER
(Menşe'i, tanıma yolları, tenkidi)
Hakkında Rapor (*)

lstanbul Yüksek lslam Enstitüsü asistanlarından Mehmet Yaşar


Kaiıdemir'in •Mevz0 hadisler (menşe'i, tanıma yolları, tenkidi)• adlı
asistanlık tezi hakkındaki raporumdur:

Yüksek lslam Enstitüsünde öğtetim üyesi olmak maksadıyle Meh•


met Yaşar Kandemir'in hazırladığı tez 242 sayfadan ibarettir. Bu•
nun 219 sayfası tezin asıl metni, 8 sayfası tezin mahiyeti hakkında
bilgi veren bir mukaddeme, 6 sayfası tezin hazırlaııışında araştırı•
cının müracaat ettiği 120 kadar yazma ve basma eserler hakkında
bibliyografya, 9 sayfası da isimleri tezin metninde geçen şahıs adla•
rı hakkındaki indekstir. ·

Hz. Peygamber (s.a.v.) öylesine kudretli ve müslümanların gö-


nüllerinde derin tesirler bırakan bir şahsiyete malikti ki, bütün müs-
lümanlar O'nun hareketlerini, sözlerini ve takrirlerini takip edile.
cek bir yol olarak benimsemişler ve sünnete bağlılık derecesini de
müslümanlar arasında bir fazilet ölçüsü olarak kabul etmişlerdi.
· Ras0l-i Ekrem'in sözlerini, müslümanları sevk-u idaresindeki kuv-
vetli tesirini daha Asr-ı Saadetten itibaren anlayan bir takım menfaat•
perestler, asırlar boyunca onu istismar etmişler ve islam dininin bir- .
çok cephesini kapsayacak şekilde · O'nun ağzından hadis uydurmuş­
lardır.

(*) Bu raporu;
ı. Çalı§J'Damı kısaca özetleyip tanıtması,
2. Bu kitabın basma hazırlıkları sürdürülürken merhum Hocamın
29 Aralık 1974 günü rahmet-! rahma.na kavu§J'Dası sebebiyle, hAtırasına hünne-
ten ve lQtuflannı yA.da vesile olsun diye ne!ll'ediyorum. (M. Yaıa.r Kandemir)

1
Allah Taala'nın kendisine vahyettiği dini mesailin bir tebliğcisi
oluşu bakımından herhangi bir mevzu hadisin RasCılullah (s.a.v.)'a nis-
bet edilmesi demek, dinden olmayan birtakım yabancı hususların di-
ne izafesi yani islam dininin tahrifi ve aslından uzaklaştırılması de-
mektir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ve müslümanlar daha ilk asırdan itibaren
bu uydurma sözlerin islam dininin bünyesinde ve müslümanların ha-
yat ve yaşayışlarında meydana getireceği tahribatı anlayarak, muhte-
lif devirlerde ellerindeki imkan ve usullerle bunların tesbit ve tayl-
,
nine çalışmışlardır.
Selefin boşlattığı bu hem dini ve hem de ilmi vazife henüz so-
na ermiş değildir: lslami ilimler ve hassaten hadis-i Nebevi üzerinde
araştırma yapan müslümanların, islam alimlerinin başlattığı bu çalış­
mayla ilgilenmeleri ve onu çağımızın ilmi metodunu kullanarak yapa-
cakları tetkik vo incelemelerle geliştirmeleri gerekir.

Bir taraftan müslümanların dini hayatını birçok bakımlardan il-


gilendiren, diğer taraftan nakil metodu ve islam1 alimlerinin haberleri
tenkid usulleri demek olan hadis tetkiklerinin mühim bir cephesini
ortaya çıkaran son derece mühim böyle bir mevzuu seçmekle Mehmet
Yaşar Kandemir'in isabetli hareket ettiğini görüyoruz.

il
Araştırıcının
tezindeki planı üzerinde herhangi bir tasarruf yap-
mak mümkün olduğu takdirde incelediği mevzuları şöylece özetleye-
biliriz:
1- Hadis uydurmanın sebepleri (S. 23-64).
Araştırıcı burada menfaat temini hırsını siyasi fırkalar, mezhep-
ler ve diğer grupların durumlarını takviye edip fikirlerini hadislere
istinat ettirme ihtiyacının, muhtelif milletlere mensup şahısların ken-
di milletinin şanını yüceltme arzularının, uydurdukları sözlerle dine
hizmet ettiklerini zanneden insanların düşüncelerinin ve nihayet din
düşmanlarının islamı ve müslümanları yıpratma tasawurlarının, evet
bütün bu sebep ve ihtiyaçların onları hadis uydurmaya sevk ettiğini
açıklamıştır.

2 ...,... Hadis uyduranlar (s. 65-91).


Araştırıcı burada, gerek kasdi ve gayr-ı kasdi olarak hadis uydu-
ran ve gerekse mezhepleri hadis uydurmaya cevaz veren ve verme-
yen meşhur yalancıları bütün guruplarıyla tesbit etmiştir; yine bu

8
kısımda kıssacıları, onların hususiyetlerini" kıssacdığın ne zaman
başladığını, kıssacıların ve kıssacılığın islam cemiyetlerindeki te-
sirlerini ve alimlerin kıssacılık ve kıssacılar karşısındaki durumunu
incelemiştir. Tezin 172-176. sayfaları arasında olup dördüncü bölü-
mün bir kısmını teşkil eden israiliyatdan, hakimlerin ve tabiblerin
sözlerinden, garip hikayeler, meşhur sözler ve meseller, güzel görü-
len bazı kelamln:- ve buna mümasil hadis uyduranlara malzeme teşkil
eden sözlE:.rden meydana gelen kısım, hadis uyduranlar hakkındaki
bölümün bir devamı sayılır.

3 - Tenkid ve münekkidler (s. 93-1181.


Bu bölümün birinci kısmı sened tenkidi hakkındadır. Araş_tırıcı
burada sened hakkında bir inceleme yaparak, s~nedin ehemmiyetini
ve onu kullanmaya ne zaman ihtiyaç duyulduğunu tetkik etmiş, son-
sa ashab, tabiin ve müteakiben gelen nesillerin ilk münekkidlerini
sayarak, bunun bir neticesi demek olan tenkid prensiplerini tesbit
. etmiş, ravileri de makbul olanlar, olmayanlar ve hakft::rında ihtilaf
edilenler olmak üzere taksim etmiştir. ·
Muhaddislerin; hadislerin cem'i, sahihlerinin zayıtıarından ay-
rılması hakkındaki gayretleri bu çalışmaların bir net:cesi sayılır (s.
129-138).
ikinci kısım metin tenkidi hakkındadır (s. 118-129). Bu kısım metııı
tenkidinde bilinmesi icabeden muhtelif bilgilerin zikredilmesiyle ·baş­
lamaktadır. Metin tenkidi daha bizzat sahabe asrında başlamış ve is-
lam kültürünün genişlemesiyle daha da gelişerek nihayet son devir-
lerde yer yer bazı araştırma ve tetkiklere mevzu teşkil etmiştir. Da-
ha sonra araştırıcı islam alimlerinin bütün mesailerini sened tenki-
dine hasredip metin tenkidi yapmadıkları_ hususundaki fikirlerin ten-
. kidini yapmıştır.
Dördüncü kısmın sonunda [s. 176~186) araştırıcı, mevzü hadi-
sin alametlerini saymıştır. Bu alametler: hadis uyduranın itirafı, ha-
dislerin lafzında ve manasında bozukluk bulunması, mOtemed hadis
kitaplarında bulunmaması, birçok insanın rivayet etmesi gereken bir
hadiseyi bir kişinin gördüğünü iddia etmesi, hadisin Kur'an'a ve sa-
hih sünnete muhalif olması, akla ve tarihi vukuata aykırı bulunma-
sıdır. Bütün bunlar da metin tenkidi sayılır.

4 - Araştırıcı mevzu hadisler hakkında yazılan matbu veya


gayr-i matbO 18 kitap ve risale hakkında da bir fasıl ayırarak bu eser-
leri tahlil etmiş, müelliflerini ve onların hayatlarının bulunduğu kay-

9
nakları göstermiş ve tenkid metodunu belirtmek için de her kitap-
dan iki misal vermiştir.

5 - Araştırma, mevzu hadislerin islama ve müslümanlara ver,


diği zararların tesbiti ile son bulmaktadır (s. 187-195).
111
Bu tetkik hakkındaki görüşlerim:

1- Araştırıcı bütün bu mevzuları temkin, sabır ve ihata ile in-


celemiş ve lüzumlu gördüğü yerde de gereken tenkidi yapmıştır. Sa-
yısı 941'i bulan haşiye ve tezi hazırlarken baş vurduğu kitaplar da
onun bu inceleme sırasında taşıdığı ve ilim yolcusunda zaruri ola-
rak bı,ılunması gereken ilmi anlayışın bir delilidir.
2 - Asıl mevzuunu tetkik ederken araştırıcı, rivayet (usul-i ha-
dis) ilminin birçok kaide ve prensiplerini ve muhaddislerin rivayet
ve tenkidlerinde takip ettikleri rivayet şartlarını da bu arada ve ta-
nıttığı mevzuat kitaplarının tahlili sırasında (s. 138-168) göstermiştir.
Bu geniş izahlar da tez sahibinin, hadis tetkiki ile meşgul olan kim-
senin bilmesi gereken meseleleri idrak ettiği gibi, araştırdığı mev-
zuu da anladığını gösterir.
3 - lslami ilimlerin muhtelif branşlarından herbiri neş'etinden
beri birbirine paralel istikametlerde ilerleyerek, ne birbirinin metot-
larından faydalanmış, ne de lügatci, fakih, muhaddis, kelamcı, tarih-
ci ve usulcü gibi alimlerden pek azı müstesna herbiri-sırf kendi bran
şiyle meşgul olması sebebiyle- bir diğerinin durumuyla ilgilenmemiş­
tir. işte bu hal, muhaddislerin tenkid metotlarının kemale ermeyerek
çoğu zaman rical tenkidlyle yetinmelerine sebep teşkil etmiştir. Fa-
kat daha sonraki devirlerde kah usul ilmi münekkidlerinin, kah fa.
kih, kelamcı ve tarihcilerin muhtelif ·çabaları, islami ilimlerin branş­
larını birbirine yaklaştırmış ve bütün bu alimleri birbirinin metodun-
dan faydalanır bir hale getirmiş ve nihayet haberleri ve -bizzat hadis-
leri tenldd metodu doğmuştur. İslam kültürü muhtelif branşlar için
zaruri olan kaidelerin konmasında birbirine yardımcı olmuştur; ke-
male ermemesine rağmen doğru olan bu prensipler, araştırıcıların
güzelce faydalanabileceği iyi bir netice verebilir.
Araştırıcı, haber ve hadislerin tenkidinde kullanılacak prensıP:
lerin tesbiti için islam kültürünün bütün branşlarının birbirine yar-
dımcı olması gerektiğini anlamış· ve muhtelif kitaplardaki ve ilimler-
deki dağınık çalışmalardan faydalanmış, onları metin tenkidinde ta-
kip edilmesi gereken belli başlı esaslar ortaya koyacak şekilde bir
arada toplamıştır. (s 176-186).

10
Demek oluyor ki içtimai faktörleri, akli ve tarihi prensipleri, di-
nin asıl hedeflerini ve ilimlerin vardığı neticeleri, bütün bunları se-
leflerimiz haberin doğruluğunu tayin için kullanılan birer unsur ola-
rak kabul etmişlerdir. Binaenaleyh bizim de, bunların ve benzeri esas-
ların haber yahut hadisin kabulü veya reddi hususunda bir fonksiyonu
olduğunu kabul etmemiz ve onları hadis ilminde müracaat edilecek
birer ölçü olarak benimsememiz bir bid'at sayılmaz; işte bu durum
da tezin r.-,Jhim ve güzel taraflarından biridir.
Bütün bunlar muvacehesinde kanaatım şudur ki: Bu araştırma
gerek mevzua etraflı bir şekilde hakim olması ve gerek hazırlanışında
takip edilen metot itibariyle sağlamdır ve tezin sahibi de büyük ölçü-
de muvaffak olmuştur.
lstanbul, 27 Nisan 1970

Prof. Muhammed b. Tivit et-Tanci

11
ÖNSÖZ

Bütün cepheleriyle islim dininin anlaşılabilmesi, sünnetin nok•


sansız bir şekilde öğrenilmesiyle mümkündür. Zira Hz. Peygamber,
ilahi emirleri insanlara tebliğ etmekle kalmamış, aynı zamanda din:
bilfiil yaşamış ve tatbik etmiştir. Ne var ki, müslümanların en tabii
hak ve vazifesi olan, Peygamber'lerini olduğu gibi tanıma keyfiyeti,
hadis diye uydurulan sözlerle güçleştirilmiştir. Bu durum karşısında
islim ilimleri, sahte hadislerin ayıklanması için kesif ve yorucu bir
çalışmaya girişmişlerdir. Fakat onların mevzu hadisler etrafındaki
bu çok yönlü araştırmalarını müstakil olarak ele alıp tedkik eden ça-
lışmaların görülmemesi üzücüdür.

Diğer taraftan çeşitli düşüncelerin tesiriyle -bilerek veya bil-


meyerek- dini hayatın bir çıkmaza girmesine sebep olan hadis
imalcileri ve onların tezgahtarı durumunda olan kıssacılara karşı mu .
haddislerin yaptıkları savaşlar oldukça enteresandır.
Kendilerine minnet ve şükran borçlu olduğumuz hadis ilimle-
rinin, sünnetin muhafazası uğrunda gösterdikleri fedakarlıklara kısa­
ca ışık tutmak ve mevzu hadisler hakkında söylenmesi gerekenleri
derleyip toplamak ·arzusuyle bu konu üzerinde çalışmaya karar verdim.
UsCil-i hadis kitaplarında ve hadis diye uydurulmuş sözleri çe-
şitli metodlarla derleyen eserlerdeki konumuzla ilgili malumat oldlik•
ça azdır. Hadis uyduranların terceme-i hallerini veren kitaplar ise,
yalancıları bütün cepheleriyle tanımak imkanını sağladığı gibi, mevziı
hadisler hakkında çeşitli bilgileri de ihtiva etmektedir. Bu ·itibarla
tabakat kitapları, en çok faydalandığım kaynaklar arasında yer aldı .
. Ayrıca mevzüumla alakalı birçok eserlere başvurarak lüzumlu nıal­
ıemeyi toplamaya gayret ettim. Bu bilgileri, bir girişi müteakip, beş
bölüm etrafında değerlendirmeye çalıştım:
Hadis uydurma hareketinin ne zaman başladığı ve insanları ha•
d;s uydurmaya sevk eden amillerin neler olduğu etraflıca incelendi.
Hadislerin uydurulmasında ve yayılmasında rol alanların durum•
ları, çeşitliyönlerden araştırıldı.
lslamiyet için büyük bir tehlike teşkil eden hadis uydurma hare-
keti karşısında hadis ilimlerinin mukabil faaliyetleri, haksızlığa kar•
şı mücadele tarihinde pek ehemmiyetli bir yer işgal eder. Bu ilim•
lerin belli • başlıları ile, onların, yalancıları tanımak hususunda orta•
ya koydukları bazı esasları kısaca zikrettim. Bu arada mevzuat saha-
sında eser vermiş olan muhaddislerin sadece mevzu hadisleri ine&
feyen kitaplarını tesbit ederek onların muhteva ve tenkid usullerini
de göstermeye çalıştım.
içinde mevzü hadisler bulunan kitapların tesbit edilerek, misil•
leriyle birlikte bir bölüm halinde bu çalışmaya ilave edilmesi, şüphe­
siz, onun mühim bir noksanını telifi etmiş olurdu. Fakat bahsin. ge-
niş bir tedkiki gerektirmesi ve hatta müstakil bir çalışma hüviyetinde
görünmesi sebebiyle, onu bu tezin dışında bıraktık.
Bu araştırma, mevzu hadislerin birer birer tayin ve teşhisi mi•
hiyetinde olmadığı için, hadislerin sahih olanını olmayanından umu-
mi hatlarıyle ayırmak maksadıyle kullanılabilecek bazı ölçülere bura-
da yer verilmiştir.
Mevzu hadislerin islim dini ve müslümanlar üzerindeki zararla•
rına -bildiğime göre- bir iki eserdeki birkaç satır dışında şimdiye
kadar pek temas edilmemiştir. Tezin bir bölümünde bu hususu belirt~
meye çalıştım.
~u araştırmalarım esnasında kıymetli yardımlarını esirgemeyen
muhterem hocam Prof. Muhammed b. Tivit et-Tanci'ye teşekkür et-
meyi bir vazife bilirim.
10 Mart 1970 M. Yaşar Kandemir
lstanbul

14
KISALTMAL:AR VE TRANSKRiPSiYON iŞARETLERi*
A. = arapça
a.g.e. - adı geçen eser
ayn. esr. = aynı eser
ayn. mll. - aynı müellif
b. - ibn
bk. = bakınız

c. = cilt
göst. yer. ·- gösterilen yer
h. - hicri
K. - kitap
Köp. kütüph. = Köprülü kütüphanesi
m. = miladi
Mil. Emr. kütüph. = Millet Ali Emiri kütüphanesi
msl. - mesela
Muh. - Muhammed
nr. - numara
nşr. - neşri

ölm. = ölüm senesi


s. = sayfa
suppl. = supplement
Süley. Çel. kütüph. = Süleymaniye Çelebi Abdullah
kütüphanesi ·

(*) Teknik imkansızlıklar yüzünden transkripsiyon işaretlerine bu baskıda


kısmen riayet edilebilmiştir ..

15
Süley. Fat. kütüph. Süleymaniye Fatih kütüphanesi
Süley. lzm. kütüph. Süleymaniye İzmirli İsmail Hakkı
kütüphanesi

Süley. Reis. kütüph. Süleymaniye Reisu'l-küttab kütüphanesi

Süley. Şeh. kütüplı. Süleyınaniye Şehit Ali paşa kütüphanesi


Topk. Ahm. kütüph. Topkapı sarayı Ahmed III kütüphanesi
Topkapı sarayı Emanet hazinesi
Topk. Em. kütüplı. = kütüphanesı

Topk. Med. kütüph. -- Topkapı Medine kütüphanesi


Topk. Rev. kütüph. Topkapı Revan köşkü kütüphanesi
lrc. terceme
!:;_ = tarihsiz
Univ. kütüplı_ = Üniversite kütüphanesi
v.d. ve devamı

var. varak
v.s. - ve saire
yazl. = el yazmaları
.;
- ,.

16
GiRİŞ

Hadiseleri olduğundan çok d&ha farklı bir mahiyette aksettir-


mek, kendilerine sevgi ve sempati beslenen şahısları aşırı ifadeler-
le medhetmek, insan tabiatının çeşitli zaaflarından biridir. Bu ııevi
hareketlerin, çoğu zaman, maddi veya manevi birtakım hesaplar uğ­
runa yapılmış olması da bu zaafın bir başka tezahürüdür. insanları
mübalağacılıktan da öte yalancı durumuna düşüren bu sıfatın. mevzu
hadislerin doğup gelişmesinde büyük tesiri olduğu muhakkaktır.
Çünkü Hz. Peygamber'in kudretli şahsiyeti ve ayrıca il~hT yardım­
larla desteklenmiş olması, onun, hem ashabı, hem muasırları ve hem
de daha sonraki nesiller tarafından üstün bir varlık olarak kabul
edilmesini temin etti. RasOl-1 Ekrem'ln müslümanlar arasındaki bu
farklı kabulünO ve müessir şahsiyetini, davaları adına lstlsmAr etmek
hevesiyle harekete geçen samimiyetsiz nice şahıslardan baska. islA-
ma hizmet etmek düşüncesiyle cahil birçok müslümanlar da. icad et-
tikleri yığın-yığın söz ve davranışları ona lsnad etmeye yeltendiler.
Şurası
muhakkak ki, Hz. Peygamber. insanların bu nevi zaafları­
nı çok iyi biliyordu; bu_ sebeple, Kur'an-ı Kerim'ln haberleri tahkik
etmevi emreden Avetlnln de"- ifade ettiai cıibi. mfü::liim::ınların rbha
dikkatli ve uyanık bulunmalarını temin maksadıvle söyle diyordu:
•Bir insanın duyduöu herseyl başkasına nakletmesi onun yalan söy-
ledlcUnl lsbata kAfldlr•1 • ileride -hancı! sebeplerle olursa olsun-
kendine alt olmayan sözlerin hadis .adıvle rivavet edller.ei'iln! bilmesi
ve belki de -birinci bölümde zlkredileceal üzere- dah~ hayatta
iken bir sahsın kendi aleyhinde yalan söylemesi sebebiyle O. bun-
dan şiddetle sakındırmaya çalışıyordu. Hz. Peyaamher'ln bu dü~On-
ceyle söyledim hadislerden «kim benim ağzımdan bilerek hadis uy-

(1) «Ey tınan edenler! fll.!llkın htrt size bir haber getlrlrl!!P, o h~herln
doğrulu~mı tahktk edin ... :, fe!-Hucurll.t (49), eı.
(2) Müslim b. Haccll.c el-Kuşeyrt, Sahthu Müslim, c. I, :Mısır, 1375/1955,
il, 10.

17
durursa, Cehenn~mdeki yerine hazırlasın» mealinde olan
ı,\

:: """ ' - / .... ,. • ~ ........... - - ... - J ~ ... ... ... ... . ,ı::"'. _.
• ,JJI 0:,. • ~....i.~ 1J-~·i-:.Li l..ı.......::... <.S.Lc. ':-' ~) 0-,. »

hadisi, bu mevzudaki hadisler arasında en çok bilinip mütevatir olarak


rivayet edilenidir3 • Aşere-i mubeşşerenin naklinde ittifak ettiği 4 bu mü-
tevatir hadis, altmıştan fazla salıabe 5 tarafından rivayet edilmektedir ..
Hz. Peygamber'in kendi ağzından hadis uyduranlar, şiddetli ifa•
delerle tehdid ettiği hadislerden Buharı (ölm. 256/870) ve ·Müslim
(ölm. 261/875)'in Sahih'lerinde nakledilen birkaç tanesi şöyledir:
«Her kim yalan olduğunu bildiği bir sözü, benim hadisim olmak
üzere rivayet ederse, yalançılardan biri de kendisidir»'.
«Benim ağzımdan yalan uydurmak, şüphesiz ki başka bir kimse-
nin ağzından yalan uydurmaya benzemez ... ,/.

(3) Muhammed b. İsma'il el-Buharı, Sahihu'l-Buhari, c. I, İstanbul, 1315,


s. 36; Müslim, a.g.e., c. I, s. 10; Ebu DavCld Süleyman b. Eş'as es-SicistAni,
Sunenu Ebi Davüd, c. III, Mısır, 1369/1950, s. 435; EhO. İsa Muhammed b.
'İsa et-Tirmizi, Sahihu't-Tirmizi bi şerhi'l-imam Ebi Bekr İbni'l•'Arabi, c. IX,
Mısır, _1350-52, s. 126; c. XI, s. 67; İbnu Mii.ce EbO. 'Abdillah Muhammed b. Ye-
zid el-Kazvint, Sunenu İhni Mace, c. I, Mısır, 1373/1954, s. 13-14.
Bu hadisin Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855), el-Bezzii.r (ölm. 292/904)
ve Ebu Ya'la (ölm. 307/9H>)'nın Müsned'lerinde ve T,ıberii.ni (ö!m. 360/970)'·
nin Mu'r.em'lerindeki rivayetlerini topluca görmek için bk. İbnu Hacer el-Hey-
semi, Mecme'u'z-zevaid ve menba'u'l-feva'ld, c. I, Mısır, 1352-53, s. 142-148.
(4) Ei.,"l-'Ferec 'Abdurrahman b. 'Alf.. İhni'l-Cevzl, Kitabu'l-mevzüat
mine'!- ahadisi'ı -nerffiat, Süley. kütüph. nr. 345, var. 9a
(5) İbnu'l-Cev ..•. a.g.e., var. 7b; aynca Suyüti (ölm. 911/1505), bu hadi-
sin 72 sahabe taraü1ıdan, İbnu Mende (ölm. 470/1077) ise, 87 sahabe tarafın­
dan rivayet edildiğini söylemektedir. İbnu Hacer el-'Askalani (ölm. 852/1447),
hu hadisin sahih senedle 11, hasen senedle 19, zayıf senedle ise 50 sahabiden
rivayet edilmekte oldı..[ •u ifade etmektedir (bu rivayetler hakkında genle
bilgi almak için l.Jk. Mwıyiddin Ebu Zekeriya Yahya b. Şerefuddin en-Nevevi,
Salılhu Muslim bi şerhi'n-Nevevl, c. I, Mısır, s. 68; Şihabuddin Ebu'l-Fadl Ah-
med b. 'Ali .. İbni Hacer, Fethu'l-b:lrl ~i şerhi'l-Bulüri, c. I, Mısır, 1379/1959,
s. 213; Celiiluddin Ebu'l-Fadl 'Abdirraıl.man b. Ebi Bekr b. Muhammed es-Su-
yuti, el-Ezharu'l-muteniisira fi'I-ahbiiri'l-mutevatira, Üniv. kütüph. A. yazı.
nr. 1461, var. 23b-24a).
Bu hadisi rivayet eden sahabileri topluca görebilmek için bk. lbnu'l-Cev-
zt, a.g.e., var. 7b v. dd.
(6) Müsllm, a.g.e., c. I, s. 9
- . . ,r1l ' - '\ .,. J -. "' .,r, ... - ,,, ' ,, • - - ~ .,, • ,
« ---~! _.,l.>-.ı l -'-> J·♦ •· ~•,..J..) ~.. 1 " J. ,,,,.!,J_ ,..J..t.., ı.,·r- .:, -1.-.> '-'..A ))
(7) Müslim, a.g.e., c. I, s. 10
\;.tr-,-..)-:;_, ·;.;.1
• ıııı
..ı.:~t, J:c. ...,·.i.(:(', ,..:.J ~ :C.c. t ..i.(\., 1 >
"';. - '-"" - " • - ,,,
0

L:.-·J 1- ,. .- , , . ·~--

) ,,,
0-- o ~a..A-A ' ~.J.--1J l.ı • - •- -,
_,.
•t~ - - -- • -. -
. - - A

18
"Benim adıma yalan uydurmayınız. Her kim benim a<!ımı yatar
uydurursa, derhal Cehenneme girsin•'.
Hz. Peygamber'in bu kesin ihtarlarına rağmen, düşünce ve hede-
fi normal -bir müslümanınkinden pek farklı olan birtakım gayretkeş­
le_r, Peygamber adına hadis uydurmaktan geri durmamışlardır. Mev-
zuat kitaplarını dolduran yalan ve iftira mahsulü binlerce uydurma
söz de bunun açık bir delilidir. Böyle olduğu halde mevzu hadislerin
mevcudiyetini inkar etmeye kalkan bazılarına da tesadüf edilmiştir'.
Göz önünde bulunan hesapsız uydurmalara bakmak suretiyle dahi ni-
ce hadisler icad edildiğini kabul etmek varken, buna yanaşmayan
aşırı inad sahiplerine akli cevaplar da verilmiştir. Nitekim lbnu Tey-
miye (ölm. 728/1327), bu iddiayı çürütmek maksadıyla demiştir ki,
• Hz. Peygamber.
,
&-
,..,,,.-,,
',.J"ı- '--:.ı ~:-- = benim ağzımdan yalan
uydurulacaktır buyurmuştur. Eğer bu hadis sahih ise, onun ağzından
yalan uydurulacaktır; şayet hadis sahih değil de uydurma ise, şu ha-
le göre tıadis uydurma işi tahakkuk etmiştir•'•
Mevıü hadislerin mevcut olmadığı sözü boş bir iddiadan ibaret-
tir. Hiçbir islam aliminin bunun aksini beyan ettl~I görülmemiştir.
Onların ihtilafı mevzu hadisin hususiyetleri üzerindedir. MeselA lb-
nu'I-Cevzi (qlm. 597 /1200)'ye göre mevzu hadis, bAtıl oldu~u anlaşı­
lan sözdür; onu söyleyen kasden uydurmayıp da yanılarak söylemiş
olsa dahi durum yine aynıdır. Halbuki Ebu'l'AUi' el-Hemedftni ve ben-
zerlerine göre mevzu hadis, kasden uydurulan sözdür".
*
**
Usül-i hadis kitapları, mevz0 hadisin izahına -umumiyetle-
.. r ,.:. ,11
ı...
,. kelimeeini lügat ve ıstılah bakımından tanıtarak baş-

(8) • 35
Müslim, a.g.e., c. I, ıi.

'}:ıı ,~:::,:/\.,:~ '--:.ı, r.., ·0:f \;\:c. ,;!}°D ~" >


(9) Ebu'l-Fida 'Imiiduddtn İsma'tL İbni Kesir, el-Ba'IBu'l-hasts, Mısır
1377 /1958, s, 80.
(10) Takıyyuddin Ebu'l-'AbbAs Ahmed b. 'Abdulhaltm b. Teyın1ye, :Min-
hllcu's-sünneti'n-nebeviyye, c. IV, Mısır, 1322 ve 1382-/1962- s. 18.
MevzQ hadislerin varlığım kabul etmek istemeyenleri 11ml etmek düı,ün-
cesiyle « '-,.,:.(,. , --:.ı-X.~-► hadisine göre, bahis mevzuu yalamn söylenebile-
ceği, kıyamete kadar, daha nice zaman vardır, aekltnde cevap verenler de
olmuştur. Fakat hadisciler, bu nevi cevaplan lüzumsuz bir gayret sa.ymııılar­
dır. {bk. İbnu Kesir, a.g.e., s. 80; Slrll.cuddin Ömer el-Bulktnt, MeMslnu'l-urtı­
lAh ve tazmınu KitAbl İbni's-Salah, Köprülü kütüph. nr. 228, var, 2Taı.
{11) İbnu Teymiyye, et-Tevessül ve'l-vestıe, Mısır, 1346, s. 715-78.

19
lar. Gerek bu eserlerde ve gerekse lügat kitaplarında verilen bilgiye
göre, • -(::./J • kelimesi, üçüncü babtan kullanıldığı zaman, bir
şeyi kalbte gizleyip açığa vurmamak, yere bırakmak, atmak, mahvet-
,. - ı,, 1o, IJ
mek ... " gibi manalar ifade etmesinin yanında t•..:,, _, ,,,~ ~ J •

şeklinde kullanıldığı zaman da icad etmek, uydurmak14 manasını ver-


mektedir. • 't,1..:-. •.,:tı '~,~•,, » tamlamasında açık ifadesini bulan
bu kelime, ibnu Dihye (ölm. 633/1235)'nin izahına göre,
;;.!. 'J~ : ı.r- '~:.,'_, ,. veya • ( ..i:5'°' ,,,;./"j.j 'J:.c: :j )\J
J -(::..' _, şeklin-
deki kullanış ile alakalıdır' • Arada hiçbir açıklık bırakmadan bir şeyi
5

ötekine bitiştirip yapıştırmak manasına gelen bu istimal tarzı, Hz.


Peygamber'e ait olmayan sözlerin ona isnad edilişini daha iyi ifade
ettiği düşüncesiyle benimsenmiş olmalıdır,..

Mevzu hadisin değersiz ve ehemmiyetsiz olduğunu hesaba ka-


tarak, onun, birşeyi yukarıdan aşağı atmak manasına geldiğini söyle-
yen hadisciler de vardır".
Hadiscilerin ıstılahında, Hz. Peygamber'in ağzından uydurulan
ve iftira edilerek ona nisbet edilen söz• manasında mecazi olarak
kullanılan" •
'
t,-:.. .,.ı
J • - • ,.,
1 • tabiri, "
,,,,; - • J ....

1_;-1.:.?"_ı. 1 (=icad edilmiş)• ve


J. , ....
y ,...:....aJ 1 (=uydurulmuş)» kelimeleriyle izah edilmektedir".
'-
Ashab-ı kirama ve daha sonraki zevata aitmiş gibi gösterilen
birtakım sözler de mevzu kelimesinin şümulüne girmektediı-2°. Yalnız

(12) CemA.luddin Ebu"l-Fadl Muhammed.. İbni ManzQr, LisA.nu'l-'arab,


c. X, Bulak, 1301-1307, s. 277.
(13) tbnu ManzQr, a.g.e., c. X, s. 278.
t
( H) Göst. yer.
(15) 'Abdullah b. Ahmed b. Muhammed es-Safevt, Matlabu'l-ahya.r fi'ulü-
ml'l-ahyar, Topk. Ahm. kUtüph. nr. 657, var. 57a.
(16) Ebu'l-Hasan 'Ali b. Muhammed .. !bni 'Arrak el-Kinanı, Tenzihu'ş-Şerl
':ıti'!-mcrffl'a 'ani'l-ahbii.ri'ş-şeni'E.ti'l-mevzfı'a c. I, Mısır, 1375, s. 5.
(17) Zekeriya. el-Ensa.rt,· Fethu'l-baki şerhi Elfiyyeti'l-IrA.ld, Topk. Rev.
kütüph. nr. 357, var. 41b. '
(18) Ebul'-Feyz Muhammed Murtaza. ez-Zebtdi, Ttı.cu'l-'arüs rıerhu'l-Ktı.­
müs, c. V, Mısır, 1307, s. 545.
(19) Ebü 'Amr 'Osma.n b. 'Abdirrahmtı.n b. es-Salfilı ee-Şehrlz1trl, 'Ulü-
mu'l-hadis, Haleb, 1386/1966, s. 89; Nevevi, et-Takrib ve't-teystr (bk. Tedrl-
bu'r-ra.vt f1 şerhi takrtbl'n-Nevevt, c. I, Mısır, 1385/1966, s. 274); !bnu Kesir,
el-Bıl.'isu'l-hastıı, s. 78.
(20) Ebu'l-Hasentı.t Muhammed 'Abdulhay el-Laknevi, Zaferu'l-cmli.nt fl
muhtaaari'l-Cilrca.nt, Lakna.v, 1304, s. 238-23~

20
mevzu kelimesi, mutlak olarak kullanıldığı zaman, Hz. Peygamber
adina uydurulan sözleri ifade etmektedir. Başkaları hakkında uydu-
rulmuş sözler için de çoğu zaman • ,/J,-/,,; 'J·~ , .t..~ ·,:A 1'.:ı:_,. » (=bu
falan adına uydurulmuş)» ifadesi kullanılmaktadır".
· Hadis nevileri arasında, mevzu hadisin, müstakil bir yeri olup
olmadığı da söz konusu edilmiştir. ibnu's-Salah (ölm. 643/1245),
onun, •zayıf hadislerin en fenası• olduğunu söylemiş", daha sonraki
hadisciler de bunu aşağı yukarı benimsemişlerdir. Yalnız San'ani
(ölm. 1182/1768), Hz. Peygamber'in hadisleriyle hiçbir ilgisi bulun-
mayan mevzu hadis hakkında böyle bir ifade kullanılmasını yadırga­
mış ve onu zayıf hadislerin en fenası sayabilmek için en azından
ikisi arasında bir münasebet bulmak gerekeceğini söylemiştir".

Bu husustahi açıklamasıyle meseleyi vuzuha kavuşturan Safevi


(ölm. 918/1512) diyor ki: «uydurma sözleri hadis sananların yanlış
kanaatlarına bakarak onlara •hadis• denmiştir veya lügat manasına
itibar edilmiştir. Diğer taraftan mevzu hadislerin zayıf hadisin bö-
lümlerinden sayılması da böyledir; yoksa bu uydurmaların söz olarak
hiçbir değeri yoktur»".
Usul-i hadis kitabı yazan birçok müellifin temas etmemesine
rağmen, bazıları mevzu hadis ile zayıf hadis arasında bir de matruh
hadis adıyle yeni bir nevi daha kabul etmişlerdir11 • Böylece hadis
diye uydurulmuş sözlerin son derece seviyesiz olup, Peygamber sö-
züyle hiçbir ilgisi bulun,madığı iyice göste.rilmek istenmiştir.
Mevzu hadislerin mevcudiyeti veya bunların islam dini ve hadis
ilimleri arasındaki yeri hakkında ne söylenirse söylensin, tarihi bir
gerçek olarak bilinmektedir ki, Hz. Peygamber'in söz ve davranışları­
nı gayeleri uğrunda istismar etmek isteyen şahıslar çıkmıştır. ileriki
sayfalarda izahına çalışılacağı üzere, Hz. Peygamber adına uydurul-
muş bu sözlerin gerek islam dini ve müslümanlar üzerindeki menfi
tesirleri ve gerekse hadis tenkitçilerinin bunlar karşısındaki tutum-
ları, mevzu hadis vakıasının ciddiyet ve ehemmiyetini belirtmektedir.

(21) 'Abdulhay el-Laknavt, a.g.e., s. 238-239.


(22) lbnu's-SalMı; a.g.e., s. 89. San'Ant (ölm. 1182/1768), mevzü hadisin
bu tarifini, İbnu's-Salfilı'dan çok önceleri, Hattllbi (ölm. 388/998)'nin aynı ifa.-
delerle yapını§ olduğunu söylemektedir (bk. Muhammed b. tsrnii.'il el-Emir es-
San'a.nt, Tavzihu'l-efkô.r li ma'ant tenkthi'l-enzar, c. II, Mısır, 1366, s. 69).
(23) Göst. yer.
(24) es-Safevi Matlabu'l-ahya.r, var. 56b.
(25) 'Abdulhay el-Laknavt, Zaferu'l-emil.ni, s. 239.

21
i
1
i
/

B İ R I N .C İ B Ö L U M

HADiS UYDURMA HAREKETİ


VE SEBEPLERi

A. HADiS UYDURMA HAREKETİNİN BAŞLAMASI VE BU HA-


DİSE KARŞISINDA ASHABIN DURUMU:

Hadis uydurma işinin ne zaman başladığı meselesi, hadis ilmiy-


le meşgul olan bazı alimler arasında ihtilaf mevzuu olagelmiştir. Hz.
Peygamber henüz hayatta iken, Medine civarındaki bir kabile halkını,
Rasülullah tarafından tayin edilmiş bir memur olduğunu söyliyerek
aldatmak isteyen şahsın durumunu ele alan ve hadis uydurma faali-
yetinin bu suretle başlamış olduğunu söyleyen ibnu Hazm (ölm.
456/1063) gibi müellifler vardır'. öte yandan bunun sadece Hz. Pey-
gamber aleyhinde söylenmiş bir yalandan ibaret olduğunu ve asıl
hadis uydurma hareketinin çok ·sonraları başladığını kabul edenler de
olagelmiştir'. ikinci görüşü müdafaa edenlerin Hz. Peygamber zama-
nında hadis uydurulmaya başlandığını kabul ettikleri takdirde, saha-
bilerin töhmet altında bırakılmış olacağı endişesini taşıdıkları dikka-
ti çekmektedir; halbuki Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in sözleri,
ashabın dindarlık ve ahlaki faziletini belirttikten başka, onların ha-
dislerde bir. fazlalık veya noksanlı''. yapmamak için gösterdikleri ti-
tizlik ve fedakarlık da şüphe götürmez bir gerçek olarak bilinmek-
tedir. Bir de hadis uyduranları umuıni olarak gözden geçirdiğimizde,

(1) EhQ Muhammed 'All b. Ahmed.. tbnl Hazm ez-ZA.hlrt, el-thkAm fi


usOli'l-ahkaın, c. ı, Mısır, ts., s. 135, 203.
(2), M'3l. bk. Muhammed Muhammed EbQ Zehv, el-Hadis, ve'l-muhaddl-
sun, Mısır, 1378/1958, s. 480; Mustafa es-SibA.'i, es-Sünne ve mekıı.netuha. fl't-
te§l'l'i'l-islami, Mısır, 1380/1961, s. 215; Muhammed 'Accac el-Hatib, es-Sunne
kable't-tedvtn, Mısır, 1383/1963, s. 190.

23
bunlar arasında kötü niyetlilerin, islam düşmanlarının büyük bir ye-
kun tuttuğunu nasıl görüyorsak, Hz. Peygamber'in hayatında onun
<.h.işmanlarının. münafıkların, ona yalancı', mecnun', sihirbaz• ve şair'
demek cüretinde bulunan nicelerinin mevcut olduğunu hesaba kat-
mak suretiyle, bunların, icad ettikleri bir sözü, Hz. Peygamber'e nis-
bet edebileceklerine ihtimal vermek daima mümkündür. işte bu nok-
tadan hareketle, Hz. Peygamber'in hayatında vuku bulduğu rivayet
edilen bu yalan hadisesinin failine, saydığımız ölçüler zaviyesinden
bakılabilir.

Hadise şudur: kim olduğu bilinmeyen bir şahıs, Hz. Peygamber'in


elbisesine benzeyen bir elbise giyerek, Medine'ye iki mil mesafede
· bulunan Benü Leys kabilesine gelir ve Hz. Peygamber'in kendisini sa-
lahıyetli bir memur olarak gönderdiğini söyler. Bu adam, Cahiliyet
Devrınde Benü Leys kabilesinden bir kadınla evlenmek istediği hal-
c.ie, talebi reddedilmişti; bu sebeple mezkür hileye baş vurur ve
doğruca o kadının evine veya kendine gösterilen yere yerleşir. Bu
tayin işinden şüpheienen kabile halkı, durumu tahkik etmek üzere
içlerinden bırini Hz. Peygamber'e gönderirler. Bu habere pek öfkele-
nen Hz. Peygamber • yalan söylemiş Allah düşmanı!,. diyerek ashab-
tan birini veya Hz. Ebü Bekr (ölm. 13/634) ile Hz. Ömer (ölm. 23/643)'j
vazifelendirir, onu diri olarak yakaladıkları takdirde öldürmelerini,
ölü olarak buldukları takdirde ise ateşte yakmalarını emreder. Kabi-
leye varıldığında, sahtekarın, gece dışarı çıktığı sırada, yılan sok-
masıyle öldüğü anlaşılır. Emrin ifasını müteakip Medine'ye dönüldü-
ğü zaman, Hz. Peygamber,

_/:JI ,0:A ,_,.;:;.i.,. ·ı-,~~:;u İ...ı.~: ~!.SJ..ı.:.,'7'·,;S ·4,)~ »


(=kim bilerek benim ağzımdan bir yalan uydurursa, Cehennemdeki
yerine hazırlansın• buyurur'.

(3) SAd (38), 4; el-Hac (22), 42.


(4) es-SAffAt (37), 36; el-Hicr (15), 16; ed-DuhA.n (44), 4.
(5) S!d (38), 4; Yunus (10), 2.
(6) el-Enbi~ ı. (21), 5; es-SAffıl.t (37), 36; et-Tür (52), 30.
(7) Bu haber için bk. İbnu Hazın, el-İhkAın, c. I, s. 135, 203; !bnu Cev-
zl, K. Mevzü'at, var. 7b; Ebü 'Abdillıı.h Muhammed b. Ahmed b. 'Osman ez-Ze-
hebl, MizAnu'l-i'tidAl ft nakdi'r-ricAl, c. I, Mısır, 1325 ve 1382/1963, a. 455;
SuYl).tı, Tahziru'l-havAs. min ekAzibi'l-kussAs, Mil. Emr. kütüph. nr. 454, var.
3b; !bnu Hacer el-Heysemt, Mecma'u'z-Zevli'id, c. I, s. 145; lbrıı.htm b. Muham-
med .. lbni Hamza el-Huseynt, el-BeyA.n ve't-ta'rtf ft esbAbi vürüdi hadisi'a·ıe­
rtf, c. il, Halep, 1329, s. 229; 'All b. Muhammed b. Sultan el-Klirl, MevzüAt, İs­
tanbul, 1289, s. 4.

24
Bu rivayette üzerinde durulması gereken hl.lsus, Hz. Peygamber'-
in söylemediği bir sözü, ona isnad etme fiilinin ilk önce ne zaman
vukO bulduğudur. Hz. Peygamber'in söylemediği bir sözü, yapmadığı
bir 1şi ve tasvib etmediği bir hareket tarzını ona nisbet etmek, Pey-
gamber aleyhinde yapılmış bir iftira olduğuna göre, yukarıda anla-
tılan hadise de bu karakteri taşımakta ve böylece «vaz'(=uydurma)•
kelimesinin şümulüne girmektedir. Nitekim İbnu Hazm (ölm.
456/1063) Je bu hadiseyi zikrettikten sonra şöyle demektedir: «gö-
rüldüğü üzere daha RasOlullah (s.a.v.) hayatta iken ona karşı yalan
söylenmiştir. Sahabe asrında münafık ve mürtedlerin bulunduğu da
malumdur••. '
Hz. Peygamber hayatta iken onun sayısız düşmanlarının bulun-
duğunu ve bunların hadıs adı altında birtakım sözler uydurabileceği­
ni ifade eden Muhammed Zubeyr Sıddiki ·de bu husustaki kanaatını
şu sözlerle belirtmektedir: «Hadiste sahtekarhğın başladığı devri ta-
yin etmek alaka çekici bir meseledir. William Muir, onun halife 'Os-
man zamanında başladığı kanaatındadır. Fakat. ben O!':Un hizzat Pey-
gamber (s.a.v.)'in hayatında neş'et etmiş olduğunu düşünüyorum.
Düşmanları onun mes'ul olmadığı sözleri ve fiilleri uydurup ona
isnad etmekten geri kalmadı. Böylece onu yanlış tanıtmakta maksat-
ları, halk efkarını onun aleyhine kıyam ettirmekti»'.

Şurasını da belirtmek gerekir ki, Hz. Peygamber devrinde bu


münferit hadise dışında böyle bir vak'aya tesadüf edemiyoruz. Bu-
nun en büyük amili de muhakkak ki, Hz. Peygamber'in .bu kabil isnat-
ları bizzat tekzip edeceği düşün.cesidir. Ayrıca onun, münafıkların
birtakım tasawurlarını vukOundan önce ortaya çıkarması' karşısında­
0

ki endişe ve yılgınlığı da hesaba katmak lazımdır. Bu manevi


baskıların dışında, hadis imal edecek yalancıların türeyeceğini
haber vererek Hz. Peygamber'in: «ileride birtakım deccallar·
ve yalancılar ortaya çıkacaktır, sizlere ne kendinizin, ne de babanı-
, zın işittiği hadisler getireceklerdir. Onlardan şiddetle sakınınız, siz-
leri sapıtıp fitnelere düşürmesinler•" diye uyarmasının ve temkinli
bulunmayı tavsiye etmesinin de mühim tesiri olduğu söylenebilir.
Hz. Peygamber'in vefatını takib eden Hz. EbO Bekr (11-13/632 -
634) ve Hz. 'ômer (13-23/634-643) devirlerinde hadis uydurulduğuna

(8) tbnu Hazro, a.g.e., c. I, s. 135, 203.


(9) Muhammed Zubeyr Sıddtkt, Hadis Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1966.
s. 119.
(10) EbQ Zehv, el-Hadts ve'l-muhaddls1ln, s. 480.
(11) M11allm. Sahlhu Müslim. c. I, •· 12.

25
dair, zan ve tahminden öte kesin bilgilere sahip değiliz. Bunu~la be-
raber münafıkların ve dinden dönnıe hadiseleri sırasında mürtecilerin,
maksatlarına uyan hadisler icad etmeleri ihtimal dışı değildir 12 • Hat-
ta sahabi olmayan birçokları için bütün bu ihtimaller bahis mevzuu
olabilir. '
Ashab-ı kirama gelince, o;ılar arasında bid'atçılıkla dahi itham
edilenler olmamış 13 , hatta bütün muhaddislerce tenkid dışı tutulmuş­
lardır. Bununla beraber onların, hata ve günahtan salim olmadıkları
da kabul edilmiştir". Ashabdan 'imran b. Husayn (ölm. 52/672)'ın,
sahabiıerin katiyen hadis uydurmadıklarını ve fakat hadis naklinde
bazı hatalara meydan verdiklerini söylemesi de bunu gösterir".
Tabii olan bu durum sebebiyle bazı meselelerde yanlış intikaller
vukü bulmuş olması mümkündür. Nitekim 'Abdullah b. 'Ömer (ölm.
74/693)'in bazı şeyleri haram saydığını duyan Hz. Ebü Bekr'in kızı
Esma (ölm. 73/692). kölesi Abdullah'ı ona göndererek, duyduklarının
doğru olup olmadığını sorar. ibnu 'Ömer de böyle bir şey yapmadı­
ğını söyler''. Bu haberi nakleden İbnu Hazm (ölm. 456/1063), Hz. Es-
ma'nın kadın sahabilerin ileri gelenlerinden olduğunu, kulağına ge-
len ve söylenmesine ihtimal vermediği bir haberi tahkik ederek ib-
nu 'ömer'in bu mevzuda hiçbir şey söylemediği neticesine vardığını
belirttikten sonra der ki, -bu asılsız sözü nakleden- «habercinin ya-
lan söylediği anlaşılmıştır»··. ~

Bu rivayet de bize göstermektedir ki, Hz. Esma'yı meşgul eden


haberi getiren kimse ister bir sahabi, isterse bir başkası olsun, o
çağda bile yalan söyleme veya hiç olmasza en hafif manasıyla birta-
kım yanlışlara ve hatalara sebebiyet verme imkanı mevcuttu. Sahabi-
ler, bu sebeple, hadis rivayetinde son derece titiz davranmışlardır.
Bir kısmı rivayet esnasında fazla veya eksik bir şey söyleyip de
« ::; -J-- , - ;-,..- •. -. » hadisinin şümulüne girmek endişesiyle riva-
o -~ "::-' .....J ı..ı·
yete yanaşmamış ; Hz. Ebü Bekr (ölm. 13/634), Ebü 'Ubeyde b. el-Cer-
18

( 12) Sıddiki, M. Z., a.g.e., s. 119.


(13) İbnu Teymiye, et-Tevessül V!"'l-vesile, s. 76.
( 14) Göst. yer.
(15) Ebu Muhammed 'Abdullah b. Müslim b. Kuteybe, Te'vtlu muh-
telefi'l-hadis, Mısır, 1386/1966, s. 40
(16) İbnu Hazm, el-İhkii.m fi usfıli'l-ahkii.m, c. I, s. 136.
(17) Göst. yer.
(18) EbQ Ahmed 'Abdullah b. 'Adi el-Cürcani, el-Kamil fi zu'afM'r-ricAl,
Topk. Ahm. kütüph. nr. 2943, var. 2a, EbO. Bekr Ahmed b. 'AH.. el-Hattbu'l•
BağdAdt, el-Kifaye fi 'ilmi'r-rivaye, Hlndlstan, 13M, s, 171-172.

26
rah (ölnı. 18/639} 'Ab\)as b. 'Abdulmuttalib lölm. 32/652} Zubeyr b.
'Avvam (ölm. 36/656) (r.a.) gibi bazı ashab da aynı endi·şeler altın­
da çok az hadis rivayet etmişlerdir 1 !>. lbnu Ebi Leyla (ölm. 148/765)
diyor ki: Zeyd b. Erkam (ölm. 66/685)'ın yanına gidip de bize hadis
rivayet etmesini istedigimizde «artık ,biz yaşlandık ve unuttuk; Ra-
sülullahtan hadis rivayet etmek çok güç bir iştir» cevabını alırdık~ 0 •
Dinde - bilmeden- bir tahrif yapabileceği endişesiyle hadis
rivayetiııde
son derece titiz ve uyanık. davranan saiıabilerden biri de
Abdullah b. Mes'üd (ölm. 32/652)'dur; Hz. Peygamber'den bir hadis
rivayet edeceği zaman, boyun damarları şişer, terler ve gözlerinoen
yaşlar akardı··.

Bu meselede aşırı bir dikkat ve titizlik gösteren sahabilerin ba-


şında Hz. 'Omer gelir. Buhari (ölm. 256/870) ve Müslim (ölm.
261/875)'in Sahih-'lerine müştereken aldıkları bir hadise göre~~. Ebü
MCısa'I-Eş'ari (ölm. 44/664), bir gün Hz. 'Omeri' ziyarete gelir, içeri
girme~ üzere izin istemek maksadıyle dışardan üç kere selam verir,
cevap alamayınca dönüp gider. işi bittikten sonra fl.ıJ Musayı' kabul
etmek isteyen Hz. Omer, onun gittiğini öğrenince arkasından adam
· yollayarak çağırtır ve niçin beklemediğini sorar. ELı Musa da Hz.
Peygamber'i •biriniz herhangi bir eve girmek istediği zaman, üç de-
fa selam versin, cevap alamazsa dönsün" buyururken dinlediğini
söyler. Hadisi daha önce duymamış olan Halife, Ebü Müsa'dan, ha-
disi beraberce duydukları bir şahit getirmesini, aksi takdirde elin-
den kurtulamıyacağını söyler. Ancak Ebü Sa'id el-Hudri (ölm. 74/693)'-
yi şahit olarak getirdikten sonradır ki, Ebü Musa, Hz. 'ömer'in elin-
den yakasını kurtarır.
Hz. 'ömer'in gerek buradaki ve gerekse bazı heyetlerden, gittik-
leri yerlerde az hadis rivayet etmelerini istemekteki gayesi, ileride
ortaya çıkarak, hiçbir kayda tabi olmadan diledikleri gibi hadis riva-
yet .etmek isteyeceklere mani olmak arzusudur".
Daha da ileri giderek Hz. 'ömer'in, 'Abdullah b. Mes'üd (ölm.
32/652), Ebü Zer el-Gifari (ölm. 32/652) ve 'Ukbe b. 'Amir (ölm.
58/677) gibi sahabilerin çok hadis rivayet etmelerini tenkid ederek
Medine dışına çıkmalarına engel olduğunu" söyleyenler vardır. Lakin

(19) İbnu Kı.teybe, a.g.e., s. 19.


(20) İbnu 'Adi, el-Kamil, var. 5a; Hatibu'l-Bağdli.dt, el-Kifilye, s. 171.
(21) SuyQtt, Tahziru'l-havas, Mil. Emr. kütüph. nr. 454. var 10b.
(22) Bk. Buhll.ri, Sahih, c. III, s. 6; Müslim, Sahih, c. VI, s. 177.
{23) EbQ H4tim, K. el-Mecruhtn, var. lOb-lla.
(24) Göst. yer.

27
/

lbnu Hazm (ölm. 456/1063), bunun asılsız olduğunu, 500 küsOr ha-
dis rivayeretmek suretiyle müksiründan sonra gelen Hz. 'Omer gibi
bir sahabinin, ancak geçmiş ümmetler hakkındaki rivayetlerde bu ti-
tizliği gösterdiğini ifade etmektedir25 • Fakat ibnu 'Adi (ölm. 365/975)'-
nin nakl ettiği haberdeki, bu zevatı, rivayetlerini isbat etmek maksa-
dıyla «şahit getirinceye kadar Medine'de hapsettiği• kaydı dikkate
26

alınırsa, onun yukarda muttefekun aleyh olarak rivayet edilen hadise


benzemesi sebebiyle ehemmiyet kazandığı görülür. Şurası muhakkak ki,
Hz. 'Ömer, ashabdan bazılarını hapsetmese bile,2? herhangi bir yanlışa
meydan vermeden gayet dikkatle rivayet etmeleri için zaman zaman
onları ihtar etmiştir. Nitekim hadislerin bizzat din olduğunu göz önü-
21

ne alan Hz. Ebü Bekr, bir hadisin sıhhatine delil istemek babında Hz.
'ömer gibi davranmıştı".
Hz: 'Osman (ölm. 35/655) da bu mevzuda selefleri gibi davran-
mış, çok hadis rivayet etmeleri sebebiyle temkinli olmalarını hatır­
latarak, Ebü Hureyre (ölm. 57 veya 58/676 veya 677)'yi -buna riayet
etmediği takdirde- Dev~ dağlarına göndermekle, Ka'b (ölm. 32/652)'i
Kırede dağlarına sürmekle tehdid etmiştir'°.

Hadisleri kabul etmedeki hususi metodu ile Hz. 'Ali dikkati çek-
mektedir. Hz. Peygamber'in söylemediği bir sözü ona nlsbet etmek-
tense, gökten yere düşmeyi tercih ettiğini söyleyen11 4. halife, Hz.
Peygamber'den bizzat duymadığı hadisleri rivayet edenlere yemin et-
tirirdi".
Demek oluyor ki, Hz. Peygamber henüz hayatta iken onun aley-
hinde bir yalan söylenmiş; -ister bu hadisenin sevkiyle, isterse baş­
ka sebeplerle olsun- O da, söylemediği bir sözü kendine nlsbet et-
meyi şiddetle yasaklamıştır. Bu sebeple sahabiler, hadis rivAyetinde
son derece dikkatli ve titiz davranmışlardır.
*
**
(25) tbnu Hazın, el-İhkAm, c. I, s. 250.
(26) lbnu 'Adt, el-KAmil fi zu'afA.'i'r-ricAl, var. 2a.
(27} EbQ Muhammed el-Hasen b. 'AbdirrahmA.n.. er-RAmahunnuzt, el-
Muhaddlsu'l-fş.sıl beyne'r-ril.vt ve'I-va.•ı, Süley. Şeh. kfltüph. nr.. 631, ·var. 111b.

(28) Müslim, a.g.e., c. 'I, s. 11.


(29) SuyQtı, a.g.e., var. 10b.
(30) er-RAmahunnuzl, a.g.e., var. 111b.
(81) tbnu 'Adl, a.g.e., var 5a.
(32) tbnu Kuteybe, Te'vllu muhtelefi'l-hadls, a. 39; SuyQtı, Tahzlru'l-ha-
vA.s, var. 10b.

28
Müslümanların her türlü müşkillerini vahyin ışığı altında halle-
den Hz. Peygamber'in sağlığında, efkar-ı umumiyeyi meşgul ederek,
defflşlk tarzlarda düşünülmesine sebep olacak bir hadise zuhur et-
memiştir. Hz. Peygamber'in vefatını müteakip gayet küçük çapta ve
hemen yatıştırılmış olan birtakım ihtilaflar çıkmıştır. Şöyle ki: Pey-
gamberlerinin vefatı karşısında şaş!<,,..,, dönen bazı müslümanlar,
onun ölmediğini, Hz. 'lsa gibi göğı:: 1 alındığını söylemeye başladılar.
Duruma derhal müdahale eden Hz. EbO Bekr (ölm. 13/634), «Kim Hz.
Muhammed'e ibadet ediyorsa şunu bilsin ki, o ölmüştür; kim de Mu-
hammed (s.a.v.)'in Rabbına ibadet ediyorsa, bilsin ki O diridir, öl-
meyecektir•, sözüyle yanlış düşünceleri orta~an kaldırmıştır.
ikinci defa sahabiler, Hz. Peygamber'in naşının nereye defn edi-
leceği hususunda ihtilafa düştüler. Bir kısmı, onun doğum yeri, kıb­
lesi, hac ettiği ve vahyin inmeye başladığı yer Mekke'dir, deçlesi ls-
ma'il (a.s.)'ln mezarı da oradadır, diyerek Mekke'ye defn edilmesini
müdafaa ediyordu. Bir kısım müslümanlar da, peygamberlerin çoğu­
nun medfOn bulunduğu yer olması itibariyle Beytu'l-mukaddes'e gö-
türülmesini istiyordu. Bazıları ise Medine'de kalması gerektiğini söy-
leyerek, oraya hicret etmiş olduğunu ve onun Ansarının Medlne'de
bulunduffunu ileri sürüyordu. Hz. EbO Bekr, «peygamberler, vefat
ettikleri. yere gömülürler»32l2 hadisi~i okuyarak ihtilafı halletti.
Üçüncü defa olarak sahabiler, imamet meselesinde ihtilaf etti-
ler. Ansar, bir imAm sizden, bir imam da bizden seçilsin, diyordu. ih-
tilafı halleden ylne Hz. EbO Bekr oldu; •CO mallar) muhacirferin fa-
kirlerine mahsustur. Onlar yurtlarından sürülmüşler, mallarından
uzak düşmüşler, ancak Allah'ın rızasını aramışlar, Allah'ın (dinine)
ve Peygamber'ine yardım etmişlerdi. işte gerçek olanlar bunlardır•"
ayetiyle, •imam Kureyş'tendir•.. hadisini okuyarak, müslümanların
bir problemini daha halletmiş oldu.
Hz. 'Osman (23-35/643-SSS)'ın hilafeti esnasında da sahabiler
arasında ufak çapta anlaşmazlıklar vuku bulmuştur'.
Ashab arasındaki bu ihtilaflar, müslümanların birliğini bozacak,
ayrılıp guruplaşmalarına yol açacak çapta olmadığı için, kısa zaman-

{32/2) el•Muvatta', Cena'iz, 27; Tirmizı:, Cena.iz, 33; tbnu Mace, Cenaiz, 65.
{33) el-Haşr (59), 8.
{34) Buhari, Sahih, c. VIII, s. 105.
(35) Ashab arasındaki bu anlaşmazlıklar için bk. Ebu'l-Mı..-zaffer el-ts-
ferAytnl, et-Tabslr fi'd-dln ve temytzu'l-firakı'n-nA.clye 'anl'l-firakı'l-Mliktn,
Kahire, 1359/1940, s. 12 v.d.

29
da ortadan kalkınış ve dolayısıyle· hadis uydurulmasına müsait zemin
kalmamıştır. Gerçi imamet meselesi ile ilgili hadislerin, ilk üç hali-
fenin muhalifleri tarafından bu müddet zarfında uydurulmuş olacağı
hatıra gelebilir. Ne var ki, mühim ayrılıkların ve fırlı:alaşma hareket-
lerinrn daha sonra başladığı düşünülünce bu ihtimalin zayıfladığı gö-
rülür.

İslamda ciddi ihtilafların tohumu, 'Abdullah b. Sebe' (ölm.


40/660 civarı)'nin, hilafeti haksız yere aldığı iddiasıyla ortaya çıka­
rak halkı Hz. 'Osman aleyhinde ayaklandırmak için 36 , Hicaz'dan başla­
yıp, Basra, Şam ve diğer şehirleri dolaşmaya çıkmasıyla" atılmış ol-
du. «Fitnenin kopması» diye anılan 38 , Hz. 'Osman'ın şehid edilmesi ha-
disesiyle birlikte de çeşitli fırkalar zuhur etti. Bu hadisenin sebebi-
yet verdiği anlaşmazlıklar neticesindedir ki, Hz. 'Ali (ölm. 40/660)
ve Hz. Mu'aviye (ölm. 60/679), Sıffinde karşı karşıya gelmişlerdir.
Burada vukua gelen «hakem hadisesi» ni müteakip iki büyük fırka
zuhur etti. Bunlardan biri Hz. 'Ali'yi tekfir eden Havaric, diğeri de
onun ilah ve Hz. Peygamber'in emriyle seçilmiş bir halife olduğunu
iddia eden. Hz. Ebu Bekr ve Hz. 'ömer'e söven «gulat-ı şi'a» dır39 •

Yine sahabe asrının sonlarına doğru, Kaderiye ve Mürcie mez-


hepleri ortaya çıktı". Daha sonraları ise Cehmiye ve Müşebbihe gibi
birçok batıl mezheplerin doğduğu görülmektedir.

Sahabe asrının sonu diye ifade edilen büyük tabiiler devri, muh- ·
telif parti ve mezheplerin ortaya çıktığı, dikkatsiz ve samimiyetsiz
hadis talebelerinin çoğalmaya başladığı bir asırdır". Hadis uydurma ,
hareketi işte böyle buhranlı bir çağda muhtelif tesirlerle başlamış
ve gelişmiştir. Sahabilerin büyük bir kısmı, bu yaygın uydurma hare-
ketini görmemiştir. Bununla beraber, Hz. Peygamber'in bu mevzudaki
talimatı gereğince, hadisler üzerindeki muhtemel bir tahrif faaliye-
tine karşı son derece titiz davranmışlardır.

(36) Ahmed b. 'Ali.. el-Makrizi, el-Meva.•ız ve'l-l'tibar bl zikrl'l-hıtatı


ve'l-asar, c. IV, Mısır, 1270, s. 146.
(37) Muhammed Ahmed Ebfi Zehra., el-Mezahibu'l-islamlye, Mısır,
ts., s. 47.
(38) Mi.is 1im, S:ıh!.h, c. I, s. 11; thııu Teymiye, Minhacu's-sunne, c. I, s. 218.
(39\ İbnu Te:ı;miye, il.g.e., c. I, 219. ·
(40) Ayn. mll., a.g.e., c. I, 220.
(41) Sıddiki, M. z., Hadis EdeQiyatı, s. 63.

30
B. HADiS UYDURMANIN SEBEPLERi:

1. Fırka, mezhep ve kabilesini müdafaa gayreti:


Hz. 'Osman (ölm. 35/655)'ın şehit edilmesiyle birlikte su yuzu-
ne çıkan muhtelif batıl fırkalar, fikirlerini yayabilmek için, halkı da-
valarının doğruluğuna inandırmak •:9 !.,0yiece tarattarlarının sayısını
artırmak durumunda idiler; bu itibarla ilk olarak Kur'an-ı Kerim'e,
sonra da hadislere baş vurarak onlarda prensiplerini destekliyecek
naslar aradıklarından şüphe edilemez". Hazan birbirine zıt görüşler
ileri süren fırkaların gayelerine uysun delilleri bu iki kaynakta bu-
lamayacağı söz götürmeyeceğinden, bu defa -bazı fırkalar- Kur-'
an-ı Kerim'i arzuları istikametinde te'vile, hadisleri de aşırı bir zor-
lama ile tefsire çalıştılar. Kur'an-, Kerim hafızlarının, onun rivayet ve
tilavetiyle meşgul olanların çok oluşu, bu yönde daha fazla ilerleme-
lerine engel teşkil ediyordu". Lakin hadis-i şeriflerin tamamının o
çağlarda -Kur'an-ı Kerim'de olduğu gibi- henüz muayyen kitaplar-
da tedvin edilemeyişi .. , onlarda yapılacak tahrife nisbeten imkan ve-
riyordu. Bu durumdan faydalanan batıl fırkalar hadisler üzerindeki
tahriflerini başlıca iki şekilde yapmışlardır:
1 - •ihtiyaçlarını karşılamayan ve işlerine gelmeyen hadisle-
rin, Hz. Peygamber'e nisbetini inkar ederek, uydurulmuş olduklarını
iddia etmişlerdir•
2 - •Görüşlerini takviye etmek için devamlı olar~k dini naslara
muhtaç olduklarından, hasımlarının karşısında delil ve huccet olsun
diye hadisler uydurarak bunları Hz. Peygamber'e isnad eylemişler­
dir»".
işte muhtelif fırkalar, hadisleri bu iki suretle tahrif etme yolu-
na giderek, davalarını Peygamber sözünün otoritesiyle desteklemek
hususunda bir hayli mesafe katettiler. Netice itibariyle de •çeşitli
parti başkanları, birçok mezhep müdafileri, halife ve şeflerden men-
faat koparmak isteyenler, hadisin saffet ve sıhhatine zındıklardan
daha zararlı oldular»".

(42) İbnu Cevzt, K. MevzO.'At, var. 2b.


(43) es-SibA'i, M., es-Sünne ve mekAnetuha., s. 89.
(44) Ahmed Emin, Fecru'l-islam, Mısır, 1959, s. 210.
(45) lbnu Teymlye, el-Furka.n beyne'l-hak ve'I-ba.tıı, Mısır, ts., s. 26.
(46) Muhammed b. TAvit et-Tancı, Mezhepler Tarihi Notıan (1st. Yüksek
tsıa.m Enstitüsü 4. sınıf teksir notıan), s. 4.
(47) Sıddlld, M. Z., Hadis EdebiyAtı, s. 64.

31
a) Siyasi fırkaların hadis uydurmadaki yerleri.

lslamda tedavisi mümkün olmayan büyük ihtilaf ve tefrikaların


çıkmasında daima en büyük rolü oynamış olan yahudi 'Abdullah b.
Sebe' (ölm. 40/660 c_ivarı). tarih sahnesinde çoğu zaman müfrit bir şll
kisvesine bürünmüş olarak görünür. Onun bu hüviyeti, fitnenin baş­
lamasıyla ortaya çıkan siyasi fırkalardan hangisinin, geniş çapta
hadis imali hareketine ilk olarak başladığını tesbit etmede faydalı
olacaktır.

Siyasi partilerin her şeyden önce, etrafına toplandıkları başkan­


larının üstün taraflarını anlatarak propagandaya başladıkları bilinen
bir husustur. Bunun yanında ileri gelen şii imamlarından lbnu Ebi'I-
Hadid (ölm. 655/1257)'in, «şunu bil ki, fezail ile ilgili uydurma ha-
disler, ilk defa şi'a tarafından ortaya konmuştur. Onlar, önce Hz.
'Ali hakkında muhtelif hadisler uydurdular»'\ demiş olduğu dikkate
aiınırsa, bu hareketin şiiler tarafından başlatılmış. olduğu kolayca
tahmin edilebilir. ibnu Sebe'nin, daha Hz. 'Osman''ın sağlığında, Hz.
'Ali adına harekete geçmiş olması da bu düşünüşe büyük çapta im-
kan vermektedir.
Prensipleri Peygamber sözünün otoritesine dayandırılmış dava-
ların,
daha çok yaşama ve taraftar toplama şansına sahip olacağını
bilen ibnu Sebe', islama taban tabana zıt birtakım iddialarla ortaya
çıkmaktan çekınmemişti. Makrizi (ölm. 845/1441)'nin de söylediği gi-
bi bu meşhur yahudi dönmesi, Hz. 'Ali'nin Hz. Peygamber'in vasisi ve
halifesi olduğunu, öldükten sonra dünyaya tekrar döneceğini veya
öldürülmeyip hala yaşamakta olduğunu, onda ilahi bir taraf bulundu-
\ ğunu, bulutta gizlendiğini ve gök gürültüsünün onun sesi olup şim­
şeğin de ona kamçı vazifesi gördüğünü ileri sürüyordu".

Bu iddialardan ilki. olan, Hz. 'Ali'nin vesayeti meselesi, herşey­


den önce ilk iki halifenin olduğu kadar, Hz. 'Osman'ın da bu maka-
ma haksız bir surette geldiğini veya daha sonra hilafet iddiasında bu-
. lunacak olanların tezlerinde isabetsiz olduklarını söyleyebilmek için
ortaya konmuştur. Bu habere göre Hz. Peygamber, Veda Haccı'ndan
yüz binden fazla ashab ile110 birlikte dönerken Ğadiru Hummlll'da bir

(48) 1:zzuddtn HAmid.: lbnu Ebi'l-Hadld, Şerhu Nehcl'l-bel!ğa, c. III,


Beyrut, 1374/1954, s. 26.
(49) Makı1zt, el-Meva.•ız ve'l-i'tiba.r, c. IV, s. 182; 'Abdul'aztz ed-Dehle-
vt, Muhtasaru•t-tuhfetı'l-isnA 'ageriyye, Mısır, 1383, s. 10.
(50) Bahru'l-'ulfun Ebu;l-'AyyAg 'Abdulalt Muhammed b. NizAmuddtn,
FevAtihu'r-rahamQt gerhi Müsellemi's-sflbQt, c. II, Mısır, 1824, s. 126.

32
müddet duruyor ve Hz. 'Ali'nln elini tutarak onlara hitaben
' 'J \ ' • . .,,, ' - ' , ,. • ""'· • ., . • ,.... -., ' .,. • - .
~ J-ı&.:..ıo J "'J IJ-....-l.t t> ,,,...\..--! ;,r "_.:_L;ı.. \ J ~ 1J ı.r" J l..uı, •
,,,. ..,.
(='Ali benim vasim, kardeşim ve benden sonraki halifemdir, onun
... -- -
sözlerini dinleyiniz ve itaat ediniz•62 • diyor. Fakat iddiaya göre, saha-,
biler bu hadisi kasden gizleyerek Hz. EbO Bekr'i halife seçiyorlar53 •
Batıl fırkaların en yalancısı 54 olarak bilinen şianın, bizzat Hz.
Peygamber tarafından Hz. 'Ali'nin halife tayin edildiğine inandırmak
için sebeb-i nüzul dahi uydurmak suretiyle iddialarını K.ur'an ayetiyle
isbata gayret sarfettikleri de olmuştur. 'Abdullah b. 'Abbas (ölm.
68/687)'ın rivayet ettiğini söyledikleri bu uydurma hadise göre Hz.
Peygamber, mi'rac9an döndüğü gecenin sabahında, müşahede ettiği
harikulade halleri halka anlatırken Mekke üzerine bir yıldızın düştüğü
görülüyor. Bunun üzerine Hz. Peygamber, bu yıldız kimin evine düş­
müşse, o, benden sonraki halifemdir, buyuruyor. Yıldızın Hz. 'Ali'nin
evine düştüğü anlaşılınca, Hz. Peygamber'in hissi davrandığını ifade
etmek kasdıyle Mekkeliler:
. ,, - .
"-,r, ıJ, '
' ,,. - ,, .
J ' Jl..• J "-=-~- J..Ja
, .,,,,, .-
I ı.> J·,. J ı.> J-;. J .J.. .....► ..J- :, »
,,. .-. .... ., ,; -' ::, --

(=, Muh,ammed yanıldı~; doğru yoldan saptı, ehl-i beytine kapılarak


amcasının oğlunun tarafını tuttu)• diyorlar. Bunun üzerine derhal:
..s'J:,. (,; _ı 'r:><~JI 'J(= ... sizin arkadaşınız yanılmadı, şapmadı, ·al-
danmadı. O arzu ile söz söylemez ... )» diye başlayan Necm süresinin
ilk ayetleri nazil oluyor55 • Bu suretle Hz. Peygamber'in, kendinden son-
raki ilk halifenin Hz. 'Ali olacağını söylemekle yanılmadığı anlaşılı­
yor, üstelik Hz. 'Ali'nin hilafeti Kür'an ayetiyle de tevsik edilmiş olu-
yordu".

( 51) Mekke'den Medine'ye giden yol üzerinde ve Cuhfe yakınlarında bu-


lunan bataklık bir göl. Bk. Yakut:. Mu'cemu'l-buld~.n. c. III, s. 4G5; c. V, s. 365;
İsllim Ansiklopedisi, c. IV, s. 705 .
. (52) 'Alt el-KArt, Mevzo.•a.t, s. 109.
(53) BahrU'l-'ulüm, a.g.e., c. II, s. 126. İddianın asılsızlığı ve mevzO. hak-
kında geniş bilgi için bk. Muh. Zekeriya el-Kflndehlevi, Haccetu'l-vedıl.', Beyrut,
1391/1971 (206 s.), s. 193-197.
(54) tbnu Teymiye, Mlnhıı.cu's-sünne, c. I, s. 37; ayn. mll., el-Furkiin bey-
ne'l-hakk ve'l-blitıl, s. 26. tbnu Teymiye (ölm. 728/1327), tmıı.m Malik (ölm.
179/795 ı 'in, çok yalan. söylemeleri sebebiyle bu rafızilerle konuşulmamasını,
onlardan rivAyet edilmemesini tavsiye ettiğini söylemektedir.. EbO. Hanife
(ölm. 150/767)'nin çağdaşı olan Şerik (ölm. 177/793) de aynı tavsiyede bu-
lunmuştur. (bk. Mlnhıı.cu's-sünne, c. I, s. 37, 38).

(55) ZeheQi, MlzAn, c. I, s. 336; tbnu Teymiye, Minh~cu's-sünne, c. IV,


s. 17-19; lbnu 'Arra.k, Tenzihu'ş-şeri'a, c. I, s. 356.
(56) Bu haberin mevzQ olduğunu tbnu Teymiye sekiz bakımdan tenkit
ederek çürütmüştür (bk. a.g.e., c. IV, s. 19).
33
Şii" kılıklı sebeilerin, Hz. 'Ali hakkında uydurdukları ölçüsüz bir-
çok sözlerin arasında, onun Peygamber (s.a.v.)'den sonra gelecek
bir nebi olduğunu, Selman-ı Farisi (ölm. 36/656) diliyle rivayet ettik-
leri de olmuştur". Onların bu ölçüsüzce uydurmalarına temas eden
Goldziher, «'Ali'ci hevesat taraftarlarının kasıtlı faaliyeti, fırka hadis-
leri icadında, sabit bir mukaddes metin tefsirinde olduğundan daha
51
da kayıtsız faaliyette bulunduğu serbest bir saha bulabilmiştir• di-
yor. Bu serbesti iledir ki, Hz. 'Ali'ye bir taraftan bu imtiyazları bol bol
verirken, diğer taraftan onu Hz. Eb0 Bekr ve Hz. 'Ömer ile mukaye-
se cihetine giderek Peygamber diliyle onları tahkir etmek istemişler­
dir. Mutedil bir şii alimi olarak bilinen ibnu Ebi'I-Hadid (ölm.
655/1257)'in, «Hz. 'Ali'nln insanların en faziletlisi olduğuna inanmak-
tayız. Bununla beraber onun fazileti hakkında uydurulmuş bazı ha-
berler de mevcuttur» 59 diye itiraf ettiği bu sözler, Hz. 'Ali'yi, Hz. Eb0
Bekr ile Hz. 'ômer'den üstün sayan Mufaddile gurubunun bu babta
ne kadar ileri gittiğini tahmine imkan vermektedir. K0fe minberin-
den bizzat Hz. 'Ali'nin, «benim Hz. Eb0 Bekr ile Hz. 'Ömer'den üstün
olduğumu iddia eden birini elime geçirirsem, ona, müfteriye tatbik
edilen had cezasını veririm»M) demiş olmasına rağmen,
- , ,r-- • - ,. ,, , ,. • - - - l , •, ,ı ı..-
_,...i.) -l..i.t ıJ. 1 0--- ..r.!.~ \ ..,-:-► Ü •

(= 'Ali insanların en faziletlisidir, bunu kabul etmeyen kafirdir•",


gibi kafiyeli bir takım uydurmalarla inatlarında ısrar etmişlerdir.
Taraftarlarına moral takviyesi yapmak veya daha fazla taraftar
kazanmak maksadıyla şiilerin faziletlerini ifade eden hadislere elbet-
te ihtiyaç vardı. Bu sebeple piyasaya Hz. 'Ali taraftarlarının nail ola-
cakları lütufları beyan eden sözde hadisler sürülmeye başlandı. Kı­
yamet gününde Hz. 'Ali'yi sevenlerin hemen Cennete, sevmeyenlerin
derhal Cehenneme gönderileceğini", o dehşetli günde şiilere küçük-
büyük günahlarının hesabını sormak bir tarafa, onların seyyiatının
dahi hasenata tebdil edileceğini, hatta Allah Taala'ya isyan bile et-
miş olsa, Hz. 'Ali'yi sevmesi sebebiyle kimsenin azab görmeyeceğini
müjdeleyen kutsi hadisler•1 imal edildi.

(57) İbnu 'Arr!l.k, a.g.e., c. I, s. 356.


(58) Ignaz Goldziher, Muhammedanlsche Studien (trc. Mehmed Ha-
tiboğlu, basılmamıştır), s. 115.
(59) İbnu Ebi'l-Hadid, Şerhu Nehci'l-belıiğa, c. 111, s. 23.
(60) İbnu Teymiye, Minhacu's-sünne, c. I, s. 220.
(61) İbnu 'Arr!l.k, a.g:e., c. I, s. 39.
(62) Zehebt, Mtzıin, c. m, s. 97; !bnu 'ArrA.k, a.g.e., c. I, s. 365-367; Mu-
hammed 'b. 'Ali eg-Şevkıint, el-Fevıl.'idu'l-mecmQ'a fi'l-ahA.dhd'l-mevzft'a, Mı­
sır, 1380/1960, s. 379, 384.
(63) 'Abdul'aztz ed-Dehlevt, Muhtasaru't-~eU'l·isnA. 'aıerlyye, s. 315.
34
Şiilerin bir yandan Hz. 'Ali'yi hiç bir kayda tabi olmaksızın mea-
heden, öte yandan-başta Hz. Eba Bekr ile Hz. ômer olmak üzere- as-
hab-ı kiramı zemmeden hadisler uydurması, bunJara mukabele etmek
üzere bir kısım cahil müslümanları harekete geçirmiş oldu. Onlar da
muarızlarına aynı silahla karşı koyarak, ewela Hz. 'Ali'nin değil, Hz.
EbO Bekr'in halife olacağını ifade eden sözde hadisler yaymaya baş­
ladılar. Bu uydurmalardan birine göre Hz. Peygamber, mi'racta iken,
kendinden sonra Hz. 'All'nin halife olması için dua ediyor. O anda

gamber'e «
.' - - •, •'1 _ı _,_,
gökler sarsılıp. sallanmaya başlıyor. Melekler her taraftan Hz. Pey-
~l ,.l..!..ı_ 0 l
__ _
ı) jl..!...ı l_.
J ( = siz Allah dilemedikçe
birşey dileyemezsiniz)» ayetini okumasını söyleyerek, Allah Taala
64

senden sonra Hz. Ebu Bekr'in halife olmasını murad etmiştir, diyor-
lar65. Bu haberleri ileri sürerek Hz. Peygamber'in, kendinden sonraki
halifenin Hz. Ebü Bekr olacağına dair beyanlarda bulundu~unu iddia
edeceklerdir66 . Hz. EbO Bekr'i sevmenin bütün müslümanlara bir ve-
cibe olduğunu iddia eden uydurmalardan, Ahirette Cenab-ı Hakk'ın
67

insanlardan ayrı olarak Hz. EbO Bekr'e hususi tecellilerde bulunaca-


ğını" ifade eden haberlere varıncaya kadar her türlü iddiaları hadis
adıyla ortaya atmaktan artık çekinmeyeceklerdi.

Şiilere bol keseden cennet va'd eden hadislere mukabil, Hz. Ebü
Bekr'i veya Hz. Ebü Bekr ile Hz. 'ômer'i sevenlerln 69 -kim olursa ol-
sunlar- Cennete gireceklerini, sevmeyenlerin cehenneme atılaca­
ğını711 haber veren uydurma hadislere büyük ihtiyaç duyulacaktı.
Bedava tarafından cennet dağıtanlardan, Zehebi (ölm. 748/13471'-
nin «bu ne utanmaz adam, iftira ettiği şeyi düşünmüyor bile!»" dedi·
ği yalancının uydurduğu bir sözde hadis, onların ölçüsüzlüklerinin
tipik misalidir. Hz. Ebü Hureyre (ölm. 57 veya 58/676 veya 677)'nin
rivayet ettiğini iddia ettikleri bu uydurmaya göre, dünya semaların­
da seksen milyon melek vardır ki, bunlar Hz. EbO Bekr ile Hz. 'Omer'i
sevenlerin affı için dua ederler. İkinci kat semadaki seksen milyon
melek de onları sevmeyenlere lanet ederler72 •

(64) eı-tnsa.n (ed-Dehr) (76), 30.


(65) İbnu 'Arrak, Tenzthu'ş-gert'a, c. I, s. 345.
(66) Ayn. mll., a.g.e., C. I, s. 342-346.
(67) Zehebt, Mtzlın, c. il, s. 248; tbnu 'ArrA.k, a.g.e., c. 1, s. 387.
(68) Zehebt, a.g.e., c. il, s. 221; SUyi}tt, el-Le'fili'l-masnQ'a fi'l-aha.di·
si'l-mevzQ'a, c. I, Mısır, 1352, s. 286.
(69) tbnu 'ArrA.k, a.g.e., c. 1, s. 347.
(70) Göst. Yer.
(71) Zehebt, a.g.e., c. 1, s. 256.
(72) G6st. yer.; tbnu 'ArrA.k, a.g.e., c. I, s. 348.

35
Bu iki gurubun karşılıklı durumlarını mütalaa eden İbnu Ebi'I-Ha~
did (ölm. 655/1257), Hz. 'Ali ve. Hz. Ebu Bekr'in faziletlerini ihtiva
eden sahih hadislerin bulunmasına rağmen, tafargirliğin onları çok
çirkin vaziyetlere ittiğini söylemekte, Bekriye diye anılan Hz. Eb0
Bekr taraftarlarının mukabelesini gören şiilerin, hadis uydurma işini
daha büyük çapta genişlettiklerini ifade etmektedir73 •
Küfelilerin Hz. 'Ali'nin faziletleri hakkında üç yüz bin hadis uy-
durduklarına dair74 Halili (ölm. 446/1054)'nin el-lrşad fi 'ulemai'l-bllad
adlı eserindeki mübalağalı rivayet, yine de şiilerin, bu bahta ne ka-
dar ileri gittikleri hakkında bir fikir verebilir. Onlar Hz. Peygamber'ln
hadislerini tahrif etmekle kalmamışlar, Hz. 'Ali'nin sözlerini dahi
istedikleri gibi bozup değiştirmişlerdir. Sahihu Muslim'de bu-
lunan bir rivayete göre Hz. 'Ali taraftarlarından mu'tedll bir
şahıs, şiileri kastederek, «Allah onlarm canını · alsın, nice hadisleri
tahrif ettiler» 75 , demiştir.
Yine şiilere mukabele olmak üzere, dört halifenin her biri hak-
kında müstakil olarak uydurulan hadislerin yanında, hepsini eşit şart­
lar altında mütalaa edenleri de vardır : 11

Siyasi fırkalarıo artık


birbirlerine açıkca cephe almış olduklarını
gördüğümüz Sıffin harbinin muhalif cephe başkanı. elbette uydurma
hadisler cereyanından kendini kurtaramayacaktı. Nitekim öyle oldu
ve Hz. Mu'aviye (ölm. 60/679) ateyhinde de birçok hadisler uydurul-
du. Hz. Mu'aviye'yl bir idareci olarak karşılarında gören şliler, uydu-
racaklarının ahvale uygun olmasına da dikkat etmişlerdir. Bir uydur-
maya göre Hz. Peygamber, onun devlet işlerini ele alacağını, bu ma-
kamda kısa bir süre kalmakla beraber, büyük zulümler yapaca~ını yO-

(73) tbnu Ebi'l-Hadld, Şerhu Nehcl'l-belAğa, c. m, s. 26-27.


(74) tbnu 'Arrli.k, a.g.e., c. I, s. 407.
(75) Nevevt, Şerhu Sahthi Musllm, c. I, s. 83. Nevevt, bu za.tın, Hz.
'Ali'nin söz ve nakillerine, şit ve rMıztlerin ilAvelerde bulunduklanna, uydur-
duklan birçok rivAyetıerl ona nisbet etmek St.ı"retıyle hangisinin doğru, han-
gisinin uydurma olduğunu ayırt edemlyeceğimiz bir hAle .getirdiklerine işaret
ettiğini söylemektedir.
(76) Zehebt, a.g.e., c. I, s. 310; SuyO,tt;el-Le'All'l-masnil'a, c. I, s. 286-388;
İbnu 'ArrAk, Tenzthu'ş-şert'a, c. I, s. 34l-407. Bu mevzildaki uydurmalar için,

bablara göre tasnif edilmiş bü~ün mevzMt kttaplannın ~ J~I .lil> ~L:..
bölümlerine bakılabilir. Dört halifenin müsli.vt şartlar altında zikredildiği ha-
dislere misin olarak, Hz. Ebü Bekr ve Hz. 'Osmli.n'ın lslli.mın tli.cı, Hz. 'Ömer'ln
islli.mın elbisesi, Hz. 'Ali'nln de lslli.mın güzel kokusu olduğunu ifade eden uy-
durma hadisi zikrııdebiliriz (bk. Zehebt, MtzAn, c. I, s. 310; !bnu 'ArrAk, a.g.e.,
c. I, s. 388.

36
zune karşı söylemiştir. Hz. Peygamber'in bu mu cizesi zuhur ~ttigine
1

göre, buna bağlı olarak daha tahkiramiz bir hadis icad etmek gerekir-
di. Nitekim -iddiaya göre- Hz. Peygamber, •Mu'aviye'yi benim min-
berimde konuşurken gorürseniz, derhal öldürünuz•"ı demiştir.
Gerek burada zikrettiklerimizde ve gerekse «her ümmetin bir
fir'avn'ı vardır, bu ümmetin Fir'avn ı da Mu'aviyedir», şeklindeki uy-
durmalarda, şiilerin adeta Hz. Mu'aviye'ye olan bütün kinlerini orta-
ya dökmeye çalıştıklarını sezmemek mümkün değildir.
Bütün bu uydurmalar, mukabil fırka taraftarlarınca cevapsız bı­
rakılmadı. Hz. Mu'aviye'nin vahiy katipligi hakkında ileri geri eden-
lere, onun bu vazifeye Allah Taala taratından tayin edildiğini ifade
eden bir uydurma hadisle karşılık verildi. Bu sözde hadise göre Ceb-
ra'il (a.s.}, Hz. Peygamber'e Allah'ın selamını söyleyip som altından
bir kalem verdikten sonra, güya şu ilahi vahyi tebliğ eder: «Ey Ha-
bibim! Ben bu kalemi yüce arşımdan, Mu'aviye'ye hediye ediyorum;
bu kalemi ona ver ve bununla bir ayetu'l-kursi yazmasını söyle .......
• Bu uydurmayı, Hz. Mu'aviye'nin vahy katipliği hakkındaki bütün dedi-
koduları defetmeye kafi bulmamış olacaklar ki, bu zaviyeden Hz. Mu'-
aviye'yi H_z. 'Ali ile mukayese etmek ihtiyacını duyuyorlar. Bizzat Hz.
'Ali'nin haber verdiğini iddia ettikleri bu habere göre o, Hz. Peygam-
ber'in huzurunda vahiy yazarken, Hz. Muaviye çıkageliyor. Hz. Pey-
gamber, kalemi hemen Hz. 'Ali'den alarak ona veriyor. ilahi bir emir
neticesinde böyle yapıldığını sezen Hz. 'Ali, katiyen alınmadığını söy-
lüyor8°.

(77) Zeheb!, a.g.e., c. I, s. 268; SuyQ.U, a.g.e., c. I, s. 424, 425; İbnu


'ArrAk, a.g.e., c. II, s. 8. Hz. Mu'a.viye taraftarlan bu uydurma hadisin
>., •• ,.
c • ,_L:-iÜ > ( = onu derhal öldürünüz) kelımesindeki• ta.'wn nokta-

larıw değigtirmek suretiyle «


, ·- -.
• ı-1:~Li , {=hemen onu kabullenip
itaat ediniz) yapmıglar . ve kendi lehlerinde kullamnı§lardır (bk. SuyQ.U,
a.g.e., c. I, s. 426).
(78) ŞevkA.ııl, el-Feva'idu'l-mecınü'a, s. 407.
(79) BuyQ.tı, a.g.e., c. I, s. 414; .lbnu 'ArrAk, a.g.e., c. II, s. 3; ŞevkA.ııl,
a.g.e., a. 403. Bu ve benzeri uydurmalarla, Hz. Mu'aviye'nin Allah katında
makbQ.l ve güvenilir bir kimse olduğu fikri iglenmektedir. Onun «emin> liği
Cebra.'il (a.s.) tarafından muhtelif ifadelerle beyan edilmigtir. Hatta Hz. Pey-
gamberi, Cebrl'il (a.s.)'ı ve Hz. Mu'aviye'yi emtnlik bakımından müsa.vt gös-
terenleri bile mevcuttur: cAllah'm emin bildiği üç kimse vardır; ben, Cebrl'il
ve Mu'lviye, uydurması da bu kabildendir (bk. Zehebl, a.g.e., c. II, s. 232; Su-
yQ.tt, a.g.e., c. I, s. 417; lbnu 'ArrAk, a.g.e., c. II, s. 4. .
(80) lbnu 'ArrAk, Tenzihu'ı,-geri'a, c. II, a. 19; Şevka.nt, el-Fevl'idu'l-
mecmQ'a; L 403.

37
Hz. Peygamber'in Hz. Mu'aviye hakkında söyledikleri gayet az
olmakla beraber", tarafgirlik saikiyle bu mevzuda çok haber uydurul-
muştur. Onun dünyada pek çok ta'nlara maruz kalacağı için cennette
Allah Taala'nın hususi ikramına nail olacağı da bu uydurmalar ara-
sındadır".

*
**
Bilindiği üzere, fitnenin başlamasıyle birlikte ilk defa şia ile be-
raber havaric tırkası ortaya çıkmıştır· . Şiilerin hadis uydurmadaki
yerlerini gördükten sonra, haricııerin ae bu babtaki durumlarına bak-
mak gerekir.
ünceleri Hz. 'Ali tarafını tutarken, hakem meselesine muvafakat
etmesi sebebiyle onu terk ederek ve hatta tekfir ederek84 yeni bir fır­
ka halinde ortaya çıkan haricılerin hadis uydurmadaki durumlarını
kesin olarak tayin etmek mümkün· olmamaktadır. Zira birçok hadis
kitabının müştereken naklettiği lbnu Lehı'a {ölm. 174/790)'ya ait bir
rivayetten başka, onların hadıs uydurduklarına dair elimizde vesika
yoktur. Muhtelif hadis literatüründe farklı tariklerle ve fakat aşağı -
yukarı aynı lafızlarla rivayet edilen habere göre, ibnu Lehi' a'nın biz-
zat dinlediği, haricılikten ayrılarak tevbe eden bir şeyh diyor ki: •bu
hadisler dindir, dininizi kimden aldığınıza dikkat ediniz. Zira biz, ho-
8
şumuza giden herhangi bir şeyi hadis yapıverirdik» '.

lbnu Lehı'a'nın, sözlerini dinlediği bu şahsın kim olduğunu söy-


lemeyerek ondan sadece bir «şeyh» diye bahsetmesi ve aynı sözle-
rin başka rivayetlerde bir rafızi şeyhinden" vey~ bid'atından vaz geç-

{81) Suyüti'nin ifade ettiğine göre, Hz. Mu'li.viye hakkında sıhhatine g(l-
venilir üç hadis-i şerif vardır. Birincisi onun «Hz. Peygamber'in kli.tibi oldu-
ğu> hadisi, ikincisi Hz. Peygamber'in onun hakkında cAllahım ona yazı
yazmayı öğret» duası, üçüncüsü de «Allahım onu doğru yolda ve doğruluk
rehberi kıb hadisidir (bk. lbnu 'Arrak a.g.e., c. II, s. 8).
1
(82) Buna göre Hz. Peygamber, 11.hirette ashAbmdan sa.dece Hz. Mu'li.vi-
ye'yi 70 veya 80 sene göremeyeceğini nihayet onun -uydunnacmm son dere-
ce mübalağa ettiği haşmetli bir durumda- kendine doğru: geldiğini görüp
şimdiye kadar nerede olduğunu soracağını haber verir. Mu•a.viye (r.a.)'nin
cevabı şöyle olur: Rabbımla arş altındaki bir bahçede konuşuyorduk. Bunun
üzerine Hz. Peygamber der ½:i, işte bu, dünyada sana yapılan hakli.retin kar-
şılığıdır (bk. Suyütı, el-Le'fili'l-masnü'a, c. 1, s. 424; İbnu 'Arrli.k, a.g.e., c. ı,
s. 7). .
(83) Ebü Zehre, el-Mezli.hibu'l- islAmiye, s. 97.
(84) Ayn. mll., a.g.e., s. 106.
(85) Hattbu'l-BağdMl, el-KifAye, s. 123; İbnu Cevzt, K. Mevzu•ıı.t var. 3b.
(86) İbnu Cevzt, a.g.e., var. 3b.

38
miş bir kimseden" nakledilmesi, bu haberi bir hayli zayıflatmakta­
dır. Diğer taraftan haricilerin yalan söylemeyi büyük günahlardan
saymaları ve rivayetlerinin hadis alimlerince makbul addedilmesi
de.., bu mevzuda bir karara varmadan önce dikkate alınması gereken
ehemmiyeti i hususlardandır.
İbnu Teymiye (ölm. 728/1327), onların dinden çıktıkları için, as-
hab ve islam alimleri tarafından, öldürülmelerinde ittifak edilmiş ol-
makla beraber, bid'atlarının islam dinine muhalif olmalarından değil,
sadece cehaletlerinden neş'et ettiğini beyanla, doğruluklarıyle_ bilinen
haricile~in, kasden yalan söylemediklerini ifade etmektedir". Bunla-
rın, bedevi olmaları sebebiyle, başka kavim ve milletlerle karışmayı
kabul etmemeleri, hasımlarına karşı -şiılerin hilafına"- maddi güç-
lerinden başka silah kullanmamaları da", lehlerinde değerlendirilme­
si gereken puanlardır.
Bununla beraber haricilerin hiçbir şekilde hadis uydurmadıkları,
yine de kesin olarak söylenemez. lbnu Lehi'a'nın yukarıda zikredilen
rivayeti de dikkate alınarak, onların, davalarını destekler mahiyette
hadisler uydurmuş olabileceklerine,ı ihtimal verilebilir.
*
**
Fitnenin gönüllerde uyandırdığı tarafgirlik duygusu" iledir ki, şii-
lerin ve muhalifleri olan Mu'aviye (r.a.) taraftarlarının birbirlerine
mukabele ederek sürdüre geldikleri hadis imali hareketi, Emevi ve
Abbasi hükumetleri zamanında da devam edegelmiştir. Halifelerin
fırkaları lehinde hadis uydurduklarını veya bu işi para mukabilinde
başkalarına yaptırdıklarını -Goldziher gibi- söylemek imkanına sa-
hip değiliz... Her devirde görülen· ve kraldan ziyade kralcı tabiriyle an-

(87) Hatibu'l-Bağda.di, a.g.e., s. 123; lbnu Cevzt, a.g.e., var. 3b. Bu ri-
vayet, 1bnu Cevzi'nin nakillerinden birinde İbnu Lehi'a'dan, diğerinde ise 'Ab-
dullılh b. Zeyd el-Mukri (Ölm. 104/722)'den gelmektedir.
(88) lbnu Teymiye, :Ml.ııhA.cu's-sünne, c. I, s. 43.
(89) Göst. yer.; ayn. mll. el-Furkan beyne'l-hakk ve'l-batıl, s. 26.
(90) Şiilerin prensiplerinden biri de «takıyye»dir. Bu prensibe göre gitler,
kimliklerini gizlemekte ve bunun için yalan söylemekte tamamen serbesttirler.
(91) EbQ Zehv, el-Hadis ve'l-muhaddisfuı, B, 87.
(92) Safevt, Matlabu'l-ahya.r, var. 58b.
(93) Subhi es-Salih, 'Ulfunu'l-hadis ve mustalahuhQ, Beyrut, 1385/1966.
s. 820.
(94) Goldziher, -mesela burada olduğu gibi- en güvenilir rivayetleri
arzusuna uygun bir şekilde tefsire tabi tutmaktadır. Emevtler devrinden bah-
sederken şöyle demektedir: «Baştaki iktidar hiç de tembel tembel oturmamı§­
tır. Herhangi bir fikrine herkes tarafından i'tıba.r gösterilmesini ve dinda.r
çevrelerin muha.lefetini susturmayı istediği zaman, görüşlerini desteklemek
(lzere onun da hadis usülüne bag vurması gerekirdi. Düşnanlarıııuı yapıyor

39
!atılmak istenen müfrit taraftarların, destekledikleri siyasi gurupla-
rın emellerine hizmet edecek istikamette hadis uydurabileceklerini
hesaba katmak lazımdır. Diğer taraftan idarecilere yaranarak dünya-
lık temin etmek maksadıyJe, hadisi adi ihtiraslarına vasıta edenlerin
de bu nev'i uydurmalar gurubuna bir hayli katkıda bulundukları bilin-
mektedir".
Gerek Abbasi hükumetinin ve gerekse Abbasi halifelerinden bir
kısmının parlak idaresini müjdeleyen haylice uydurmaya mukabil,
Emeviier sülalesini medheden mevzü hadislere tesadüf etmek pek
kolay olmamaktadır. Mevzuat kitaplarındaki durum böyle olmakla
beraber, Tarihu'l-hulefp'sında Abbasilerin hilafetini müjdeleyen ve
Emevilerin idaresinden korkutan hadislerden örnekler vermiş olma-
sına rağmenuo Suyuti (ölm. 911/1 1505), Emevi iktidarı lehindeki ha-
dislerden -belki de bulamadığı için- misaller göstermemiştir. Eme-
viler lehindeki hadislerin, Abbasiler zamanında hadisler tedvin edi-
lirken, hükumetin tazyiki ile kitaplara alınmadığını -mesela Buha-
rı (ölm'. 256/870) nin Sahihinde bile Mu'aviye (ölm. 60/679) (r.a.)'nin
hiç bir menakıbının bulunmadığını- elde delil olmadan Goldziher
gibi iddia etmek" bU mevzuda bir şeyler söyleyebilmek gayretinden
doğmuş olabilir. Buna mukabil kesin olarak bilinen şudur ki, Emevi

olduklarını yapacak, yani hadisler imal edecek ve ettirecekti; nitekim bundan


da geri kalmadı» (bk. Muhammed. Studien. c. II, s. 34). Bı.. iddiasına misal
olarak da halife 'Abdulmelik'in (65-86/684-705)'in «Mekke'ye hacca gitmeyi
men'etmek kararını verdiğini, bunun için de, ona bedel olmak üzere haccı
(Jerusalem) Kudüs'teki Kubbetu's•sahra'ya çevirme çaresine ba§vurduğunu>
söylemektedir (bk. Goldziher, a.g.e., c. II, s. 35). Sözlerine devamla Goldziher,
'Abdulmelik'in bu arzusunu desteklemek maksadıyla Zühri (ölm. 124/74l)nin
ıu hadisi ı..ydurduğunu iddia etmektedir:>

,+~ ~ _A_,ıı~,~~..:.. -~c...:. --~-f').; -J_, \ıı 'JC."J' ~~- ~ 'i~


ı.S ~--... 'J 'ı.5.:,;'y" \
( =Mescid-i harA.ın, Mescid-i aksa ve benim mescidimden ba§ka hiç bir mes-
cide ibadet etmek için sefer edilmesi doğru değildir)>,
Hadis ilmine büyük hizmetleri dokunmug olan ve son derece güvenilir bir
ravt olarak tanınan Zühri'yi, halifenin keyfince hareket eden bir hadis uydu-
rucusu olarak görürken Goldziher, bir vesikaya dayanmamaktadır. üstelik
onun uydurma dediği sahih hadıs, Sahlhu BuhAri ( c. II, s. 58) ve Sahihu Müs-
lim (c. II, s. 976, ve 1014J'den bagka diğer sünenlerde de sika hadisciler ta-
rafından rivayet edilmig olarak bulunmaktadır.

(95) Bk. bu tez s. 57-62.


(96) SuyQtt, Tarihu'l-hulefA', Mısır, 1305, s. 12-18.
(97) Goldziher, a.g.e., c. II, s. 45-46.

40
taraftarları, İ-lz. 'Ösman ve Hz. Mu;aviye lehinde olduğu kadar, -bi-
raz sonra görüleceği üzere- Abbasi idaresinin aleyhinde de hadis
uydurmuşlardır.

Abbasiler lehindeki uydurma haberlere gelince, bunlar, daha


Emevilerin iktidarda bulundukları zamancıan başlayarak, Abbasi hi-
latetinin muhtelit devirlerinde devam edegelmiştir.
Sıyasi ı;ayelerle uydurulmuş hadislerde, şiiler için Hz. 'Ali, Eme-
viler için de Hz. 'Osman ve Hz. Mu'aviye nasıl istismar edilmişlerse,
Hz. Peygamb~r'in amcası 'Abbas b. Abdulmuttalib (ölm. 32-652) de
Abbasi tarattarıarınca istismar mevzuu olmuştur. Abbasileri te'yid
edecek uydurmalarcıa Hz. Peygamber'in •Aboas benim vasim ve va-
risimdir» - cıecıigini söyleyecekler; onun oğullarını Ailah Taala'nın ha_.
ııte yaparak, amini onlarla koruyacağını, sunnetin tahrife uğradığı
bir sırada, Horasan'dan onlara yardımcılar göndereceğini, ellerinde
siyah bayraklar bulunan bu ordunun önünde hiçbir kuvvetin durama-
yacağını," hadis diye rivayet etmeye kalkacaklardır. Hatta Abbasile-
rin hususi kıyafetlerini Cebra'il (a.s.)'in de giydiğini iddia etmekten
çekinmeyeceklerdir. Bu uydurmaya göre Cebra'il (a.s.), üzerinde si-
yah bir kaftan ve başında da siyah bir sarık olduğu halde Hz. Pey-
gamber'in yanına gelir. Hz. Peygamber, şimdiye kadar giyindiğini
görmediği bu kıyafetin ne olduğunu sorduğu zaman, ondan şu cevabı
alır: Bu, amcan 'Abbas'ın oğullarından gelecek olan meliklerin kıya­
fetidir. Onların hak ve adaletten ayrılmayacaklarını öğrenen Hz. Pey-
gamber, amcası 'Abbas (r.a.)'a ve oğullarına dua edecektir100 •
Abbasiler lehinde hadis uyduranlar, bu babta çok ileri gitmişler
ve hatta hicri 135 tarihinde onların idari mekanizmaya tamamen ha-
kim olacaklarını ve Hz. Peygamber'in du.asına mazhar olan bu adil
halifeler arasında Seffah (132-136/749-753), Mansur (136-158/753-774)
ve· Mehdi (158-169/775-785}'nin de bulunacağın1 101 , istikbalden haber
veren mucizevi hadisler olarak · uydurmuşlardır. Uydurma hadisler
arasında başta Mehdi olmak üzere, 1. Abbasi halifesi Seffah'ın ve il.
halife Mansür'un sık sık zikredilmesi, onların 111. halife Mehdi zama-
nında uydurulmuş olduğu kanaatını uyandırmaktadır.
Abbasi taraftarları, Emeviler devri boyunca onların aleyhinde
kah gizli, kah açık bir şekilde nasıl çalışmışlarsa, Abbasiler devrin-

(98) Suy(l.tt, el-Le'a.ll'l-masnO.'a, c. I, s. 429; lbnu 'Arrıı.k, Tenzthu'g-§eri'a,


~~~fil •
(99) lbnu 'Arrıı.k, a.g.e., c. il, s. 25-26.
(100) SuyO.tt a.g.e., c. I, s. 431; lbnu 'Arrıı.k, Tenzthu'g-gert•a, c. ~ s. 10.
(10!) SuyO.tt, a.g.e., c. I, s. 435; lbnu 'Arra.k, a.g.e., c. II, s. 25.

41
de de Emevt propagandacıları eksik olmamıştır. Nitekim Abbasiler
aleyhinde uydurulan haberlerde, mukabele bi'l~misil yapılarak aynı
metotlarla devlet idaresinin zayıflatılmak istendiği görülmektedir.
Abbasilerin siyah formalarını tebcil eden uydurmalara karşılık, onla-
rı giyenlere Allah Taala'nın cehennem elbisesi giydireceğini, onların
ümmü Habibe (ölm. 44/664)'nin 102 ailesinden biri vasıtasıyla mağlOb
edileceklerini hadis diye yaymaya gayret etmişlerdir'". Abbasilerin
siyah bayraklarını müjdeleyen uydurmalara mukabil de, Horasandan
gelecek siyah bayrakların islam için bir felaket olacağına, onun al-
tında yürüyeceklere Peygamber (s.a.v.)'in, kıyamet günü, şefaat et-
meyeceğine dair hadisler uydurmuşlardır' •
04

Siyasi menşe'li uydurmalar hakkında netice olarak diyebiliriz ki,


parti sevgisi, aşırı tarafgirlik veya bu kisvelerle kamufle edilen men-
faat hırsı, bir kısım insanlara dini gaytetlerini. gölgede bırakacak de-
recede hakim olmuş ve bu sebeple siyasi mahiyette pek çok hadis
imal edilmiştir.
*
**
b) Kelim ve fıkıh mezhepleri ve hadis uydurmadski yerleri.
Aralarında Hz. Peygamber'in bulunduğu devirlerde daha çok IS•
lam dininin esas ve teferruatını öğrenmekle meşgul olan sahabtler,
problem sayılabilecek meselelerle pek fazla karşılaşmıyorlardı. Da-
ha sonra ki devirlerin en mühim problemleri haline gelen meseleler,
onları ilgilendirmemişti. Bu nev'i meseleler hakkında Kur'an ve hadis-
05
lerde verilmiş olan bilgilerden fazlasını aramamışlardı' • Bununla be-
raber herhangi bir pr!Jblemle karşılaşınca da müşkillerini derhal hal-
ledebilecek bir imkana sahiptiler. Lakin islamın hudutları genişleyip
muhtelif din ve mezhep saliklerinin çeşitli fikir ve felsefeleriyle kar-
şılaşıldığında ortaya birtakım yeni meseleler çıktı: Allah'ın sıfatları
zatının aynı mıdır, değil midir?, Kur'an mahluk mudur?, insaıi fiilinin
halıkı mıdır? v.b.' •
06

Bu suretle vücut bulan- kelam mezheplerinden· -mesela mu'tezlle


gibi- bazıları, zaman zaman hükOmetlerce resmen desteklenmiş, da-
ha yaygın, daha müessir bir durum kazanmış, netice itibariyle de dl-

(102) Hz. Peygaınber'ln hammlarıııdan olup Hz. Mu'Aviye'ııb;ı kız kar-


de§idlr.
(103) lbnu 'ArrA.k, a.g.e., c. Il, s. 12.
(104) Göst. yer.
(106) BbQ Zehre, el-MezAhibu'l-1s1Aınlye, s. 162.
(106) J!lbQ Zehre, Lg,e., 1, 169-170,

42
ğer mezheplerle aralarında zaten mevcut oian ihtilaf daha büyümüs-
tür. Bütün bu anlaşmazlıklar ve rekabetler sebebiyledir ki, her mez-
hep -siyasi fırkaların yaptığı gibi- kendi fikirlerini Peygamber sözüyle
desteklemek yoluna gitmiştir. Söz gelişi kader veya cebir ve ihtiyar
meselelerinde ihtilafa düşen kelamcılardan bazıları, mezhebini tak-
viye eden hadisler uydurmayı mübah saymışlardır. O hususta Pey-
gamber hiç bir şey söylememiş olsa bile-imamlarının adına varınca­
ya kadar-'.;c:ndilerini tebcil eden, muhaliflerine de lanet yağdıran söz-
lerine nebevi bir mahiyet vermişlerdir'"'.
Kelam me'zheplerinin teşekkülüne ve hadisi hangi maksatlarla
istismar etmeye çalıştıklarına kısaca temas ettikten sonra, belli başlı
mezheplerin bu mevzudaki durumlarına bakmak icabedecektir.
Hulefa-ı raşidin devrinin sonlarına doğru ve bilhassa Emeviler
zamanında kaza ve kader münakaşaları artmış' 8, ashab-ı kiramdan
0

'Abdullah b. 'Abbas Cölm. 68/687), 'Abdullah b. 'Ömer (ölm. 74/693),


Cabir b. 'Abdillah (ölm. _74/693) ve Vasile b. el- Eska' (ölm. 83/702)
gibilerinin ve tabiün büyüklerinin şiddetle karşı koymalarına rağmen,
kaderiye ve mürcie mezhepleri teşekkül etmiştir.' • Kaderiye mez-
09

hebi saliklerinin, mezheplerinin propagandasını yapmak gayesiyle


birçok hadis uydurdukları bilinmektedir"". Nitekim kaderiye mezhe-
binde iken tevbe ederek onlardan ayrılan EbCı Reca' Muhriz (11/VIII.
asır)'in şöyle söylediği rivayet edilmektedir: «Kaderlyecilerden ka-
tiyen bir şey rivayet etmeyiniz; vallahi biz, insanları mezhebimize .
çekebilmek için hadisler uydurur ve bu hareketimizle de sevap ka-
zanacağımızı umardık; ben -bu saretle- kaderiye mezhebine dört
bin kişi kattım» • Demek oluyor ki, -bir başka kaderiyecinin de söy-
111

lediği gibi- kendilerinden olmayanlar aleyhinde hadis uydurmak ve


onları sapıtmakla Allah katında makbul olan bir hareket yaptıklarını
zannediyorlard1 112 •
Mürci'e mezhebinde olanlar da aynı usule baş vurarak mezhep-
leri lehinde hadisler uydurmuşlardır. Uydurmacılıktaki maharetiyle
bilinen Muhammed b. Kasim et-Taykani, mürcie mezhebi reislerin-
dendi"'. Mürcie mezhebi taraftarları imanın artıp eksilmeyeceği gö-

(107) Ahmed Jllml:n, Fecru'l-islAm, a. 214.


(108) EbQ Zehre, a.g.e., a. 185. .
(109) lbnu Teymiye, MinhAcu'a-sflnne, c. I, a. 220.
(110) Safevt, Matıabu'I-ahyar, var. 58b. ·
(111) lbnu Ebl HA.tim, el-Cerhu ve't-ta'dtl, c. I, a. 32.
(112) Safevi, ıi..g.e., var. 59a.
(113) lbnu Cevzt, K. MevzO.'A.t, var. 3b.

43
rüşünü müdafaa ederler. Mevzuat kitaplarında bol miktarda görüien
bu nev'i uydurmaları"• onların icad etmiş olmaları muhtemeldir. Ni-
tekim ravileri arasında Muhammed b. Kasim et-Taykani bulunduğu
için mevzu sayılan şu uydurma hadis de muhaliflerine karşı onla-
rın ne kadar amansız olduklarını göstermektedir: •imanın artıp ek-
sileceğini zanneden kimse şunu bilsin ki, imanın fazlası nifak, azı
ise küfürdür. Bu kanaatından vaz geçmeyenin boynunu kılıçla vuru-
nuz; bunlar Rahman'ın düşmanlarıdır ... »'".
insanda asıl aranması gereken şeyin iman olduğunu, imanı olan
bir kimseye yapacağı günahların hiç bir zarar vermeyeceğini mü-
dafaa eden mürcie mensupları"•, «müşrik olan birinin yaptığı iba-
detler, nasıl ki ona hiç bir fayda temin etmiyorsa, mü'min olan bir
şahsın yapacağı günahlar da ona bir zarar vermez»"' şeklinde bir
de hadıs uydurmuşlardır.
Gerek kaderiyenin ve gerekse mürcie'nin muhalifleri, onlara ay-
nı metotla mukabele etmekten geri durmamışlardır. Bu mevzO ha-
berlerden birine göre Hz. Peygamber, «ümmetimden kaderiye ve
mürcie mezheplerinde olan insanlar, şefaatıma nail olamazlar ... •"'
buyurmuştur. Bu fırkaların muhalifleri, bunlar aleyhinde uydurduk-
ları hadislerde gerçekten pek aşırı ifadeler kullanmışlardır. Kaderi-
ye, cehmiye, mürcie ve revifız fırkalarını, Allah Taala'nın yetmiş
Peygamber lisaniyle la'netlediği"', mürci'e veya kaderiye mezhebin-
de iken ölen birinin, üç gün sonra kabri açılacak olsa, mutlaka yö-
nünü kıbleden çevirmiş olarak bulunacağı"0 hakkındaki uydurmalar
bu aşırılığı göstermektedir.
Hicri ikinci yüzY.ılın başlarında, Emevi idaresinin hakim oldu-
ğu devirlerde, cebriye ve mu'tezile mezhepleri zuhur etti. Cehm b.
Safvan (ölm. 128/745)'ın cebriye mezhebinin fikirlerini geliştirme­
sinden sonra, mutezile mezhebi de ona iltihak etti'". Allah Taala'nın
sıfatlarını kabul etmeyip onların mecazi olduğunu ve kuldakl sıfat­
ların Allah'ta bulunamıyacağını''' söyleyen cebriyecilerle, muakkip-

(114) lbnu 'Arrak, Tenzihu'ıı-ııeri'a, c. 1, s. 149-151.


(115) lbnu 'Arrak, a.g.e., c. 1, s. 149.
(116) Ebü Zehre, el-Mezil.hibul'-islA.mlye, s. 204.
(117) lbnu 'Arrak, a.g.e., c. 1, s. 153.
(118) Ayn. mll., a.g.e., c. 1, s. 150.,
(119) Ayn. mll., a.g.e., c. 1, s. 311.
(120) Ayn. mll., a.g.e., C. 1, s. 312.
(121) İbnu Teymiye, MinhA.cu's-sünne, c. I, s. 221; Ahmed Emin, Fec-
ru'l-islA.m, s. 287.
(122) !bnu Teymiye, a.g.e., c. 1, s. 221.

44
leri olan mu'tezililer, Kur'an-ı Kerim'in mahluk olduğu iddiasını or-
taya atarak, Abbasi halifelerinden Me'mun (198-218/813-833), Mu'ta-
sım (218-227 /833-841) ve Vasık (227-232/841-846)'ın aşırı yardımla­
rıyla, bütün muhaliflerine karşı çetin bir savaş açtılar 123 • Başta imam
Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855) olmak üzere pek çok islam aliminin
kabule ,zorlandığı bu mes'ele etrafında nP.rek muvafık ve gerekse mu-
halif guruplar tarafından hadisler uydurulmuştur. Zehebi (ölm. 748/
1347)'nin ifadesine göre «hadisu'l-hayl» diye bilinen uydurma haber,
Kur'an-ı Kerim'in mahluk olduğunu isbat etmek isteyen cehmiye, di-
ğer adıyle cebriye mezhebi taraftarlarınca uydurulmuştur."'. Buna gö-
re Allah Taala, kendi nefsini halketmek maksadıyla önce bir at"5 ya-
ratmış ve onu koşturmuş, at terl~yince de nefsini ondan yaratmış.
ibnu 'Arrak (ölm. 963/1555)'ın «bunu uydurana Allah la'net eylesin;
zira bunu ne bir müslüman, ne şakacı bir insan ve ne de aklı olan bir
kimse uydurabllir•'26 , dediği bu haberi uydurmakla itham edilen Mu~
hammed b. Şuca' es-Selci (ölm. 266/880)'nin bir mu'tezile sempati-
zanı oluşu da 127 Zehebi'nin iddiasını takviye etmektedir128 •

Bu mezheplerin muhaliflerinin de mukabele bi'l-misil yapmakta


onlardan geri kalmadıkları anlaşılıyor. Kur'an-ı Kerim'in mahluk ol-
madığını, bu iddiada bulunanların kafir olduğunu söyleyen birçok ha-
berle karşılaşmaktayız. Bu,nlardan birinde, Hz. Peygamber'in, ümme-
tinden Kur'an-, Kerim'in mahluk olduğunu söyleyecek kavimlerin ·ge-
leceğini, bu iddia sahiplerinin kafir sayılacağını ve karısının o anda
boş olacağından, mü'min bir hanımın öyle bir kafirin nikahı altında
bulunmaması 'icab ettiğini haber. verdiği iddia edilmektedir • 129

(123) EbQ Zehre, a.g.e., s. 248.


(124) Zehebt, Mtz4ıı, c. m, s. 72.
(125) Bazı rivA.yetıerde « J;;.. ı > (bk. tbnu 'Arrak, a.g.e., c. I, s. ,

134), bazıliı.nnda da « ~~\ » (bk. Zeheb'.!, a.g.e., c. III, s. 72) kelime-


leriyle geçmektedir.
(126) İbnu 'ArrA.k; a.g.e., c. I, s. 134.
(127) Hayruddin ez-ZirikU, el-A'lam, c. VII, Mısır, 1372-1378/1954.1959,
s. 28.
(128) Zehebl diyor ki, cehmiye mezhebi taraftarlan, bunµ, Allah'ın nef-
sinin mahlQkatındaJ.! bir şeye muzaf olabileceğini isbat etmek için uydurmuş-
~~, ';_·,-ı·
lardır. « .uı\ ..::..-~~ .. ı, » sözlerinde olduğu gibi, Allah
• ' o -
> ve « -

Teala'mn kelamının kendi nefsi~e izafeti de « .ılı İ 'i ~~(f' > böyle mülkiyet
izafetidir. Allah'ın nefsi, yaratılmış bir şeye muzaf olunca, kelamının da öyle
olması gerekecektir. (bk. MlzA.n, c. m, s. 72).
(129) İbnu 'ArrA.k, Tenzlhu'g-şer'.l'a, c. I, s. 134.

45
Bu arada, Allah Taala'nın bir cismi bulunduğunu iddia eden mu-
cessime mezhebi ile, onun insanlara benzediğini söyleyen müşebbl­
he mezhebi taraftarlarının da bu harekete katıldıklarını görmekteyiz.
Bunlara göre Allah Taala, oturan, kalkan, hayvanlara binen"0 , başına
tac"', ayağına pabuç giyen1' bir varlıktır. üstelik bütün bu iddialarını
hadis hüviyetine bürüyerek piyasaya arzetmişlerdir. Allah Taala'nın
semada ikamet ettiğini hissettiren şu uydurma, onların bu mevzOda
ne kadar laubali olduklarını gösterir: Arefe günü akşam olunca Ce-
nab-, Hak, dünya semasına inerek vakfedeki müslümanlara baktıktan
sonra, merhaba ey benim ve beytimin ziyaretçileri,· izzetim hakkı
için yanınıza inip sizinle beraber bulunacağım, der ve Arafata iner ...
güneş batana kadar orada kalır, hacıların önünde Müzdelife'ye gider
ve o gece semaya çıkmaz ... "'.
Müşebbilıenin, gözlerinden rahatsız olduğu için Allah Taala'yı
•meleklerin ziyaret ettiğine ve Nuh tufanına çok ağlaması sebebiyle
gözlerinin ağrıdığına dair uydurmalarını da misal olarak zikreden Şeh•
ristani (ölm. 548/1153). onların, bu fikirlerin çoğunu Yahudilerden
aldıklarını söylemektedir' •
14

Allah Taala'nın sıfatları hakkında batıl kanaatları olan mezhepler-


den biri de kerramiye'dir ve bu mezhep mücessimenin bir kolunu
teşkil eder. Kerramiye'nin kurucusu olan Muhammed b. Kerram (ö!m.
225/839) hakkında uydurdukları hadiste, onun islam dinine hizmet
edeceğini Hz. Peygamber diliyle müjdelemekle, hem reislerinin, do-
layısıyle hem de mezheplerinin durumunu takviye etmiş oluyorlardı.
Bu uydurma habere göre Hz. Peygamber şöyle demiştir: «Ahir zaman-
da sünnet ve cema'ati ihya edecek olan Muhammed b. Kerram afı
bir kimse gelecektir. ·Benim Mekke'den Medine'ye hicretim gibi, o
da Horasan'dan Beytu'l-mukaddes'e hicret edecektir•' 35 •
Hem taraftar kazanmak, hem de saliklerini memnun etmek için
hadis uydurmayı bunlar da ihmal etmemiştir. ibnu Cevzi'nin
•bu Ebu's-Sa'adat Ahmed b. Mansur'un işidir, bunu uydurana Allah
la'net tetsin, merhamet etmesin» 136 dediği, Zehebi'nin de «Allah'ın
azabından korkmayarak ona keyfiyet isnadı ile iftira eden bu adam

(130) Ayn. mll, a.g.e., c. I, s. 139.


(131) Ayn. mll, a.g.e., ·c. I, s. 137.
(132) Ayn. mil; a.g.e., c. I, s. 145.
(133) Ayn. mll, a.g.e., c. I, s. 138.
(134) Ebu'l-Feth Muhammed b. 'Abdulkerim· eıı-Şehrlstlıı,t, el-Milel
ve'n-nihaı; c. I, Mısır, 1381/1961, s. 106.
(135) tbnu 'Arra.k, a.g.e., c. II, s. 30.
(136) K. MevzQ'At, var. 21a.

46
mücesslme mezhebindendir• 137 sözleriyle naklettiği şu uydurma bu-
nun mlsalldir: •Allah Taala, her cuma gecesi altı yüz bin melekle dün-
yaya iner ve önünde kırmızı yakutdan mamul levha bulunan bir kür-
süyı, nturur. Bu levhada, Allah'ın bir sureti ve görünür bir keyfiyeti
bulunduğunu kabul edenlerin isimleri yazılıdır; melekler onlarla if-
tihar eıierler ... » 11' .
*
**
Kelam mezheplerinde olduğu gibi fıkıh mezheplerinde de muh-
telif tesirlerle hizipleşmeler olagelmiştir. Bu mezheplerin imamları
dine ve sünnete ne kadar bağlı ve hiziı:,leşme fikrinden ne derece
uzak olurlarsa olsunlar, müntesipleri arasında tarafgirlik saikiyle uy-
durmacılık cereyanına kapılanlar çıkmıştır. Bu cereyan, mezheplerin
teşekkül ettiği çağlarda ve bilhassa imam Ebu Hanife (ölm. 150/767)
zamanında korkunç derecede yaygın bir hal almıştı'". Mezheplerin
bu mevzudaki durumlarına temas eden allmlerin müştereken lktibAs
ettikleri bir misal vardır ki, hanefi ve şafii mezhebi taraftarı bazı ca-
hil ve cür'etkar guruplar arasında bir zamanlar bütün şiddetiyle hü-
küm sürmüş rekabetin izlerini taşımaktadır. Bu uydurma haber, ha-
nefi olduğu muhtemel bulunan Me'mOn b. Ahmed el-Herevi (ölm.
250/864'.den sonra)'ye ajttir140 • Buna göre Hz. Peygamber, EbO Hanife'-
rıin geleceğini müjdeleyecek ve diyecektir ki: «Ümmetimde Muham-
med b. idris (eş-Şafii) adında bir şahıs zuhOr edecektir; o ümmetime
şeytandan daha zararlı olacaktır. Ve yine ümmetim arasından adına
EbO Hanife denecek bir zat gelecektir ki, o ümmetimin ışı~ıdır .. 141 •
Mevzuat kitaplarında EbO Hanife.'nin ve diğer mezhep imamlarının
menakıbına dair·icad edilmiş başka misaller de bulmak mümkündür.
Muhtelif mezheplerin abdest, namaz ve bunun gibi ibadetlerin
ifa şekilleri üzerinde ve tamamen teferruata dair birbirinden farklı
bazı görüşleri vardır. Mezheplerin mutaassıp taraftarlarından bir kıs­
mı, bu .nevi basit ayrılıkları büyüterek ana mes'eleler haline getirmiş
ve mezheplerinin tatbikatını tasvip edecek olan hadisler uydur-
maktan çekinmemişlerdir. işte misalleri: •RükO'da ellerini kaldıran
kimsenin namazı sahih olmamıştır•' ; «ağıza ve buruna üç kere su
42

vermek farzdır•'"; «lbnu 'Ömer demiştir ki, ben Hz. Peygamber'ln,

(137) Zeheb! Mtza.n, c. I, s. 75.


(138) tbnu Cevzt. K. MevzO.'At, var. 21a; zenebt, :MizAn, c. I, s. 715.
(139) Subhi Sa.llh, 'Ulfunu'l-hadts ve mustalahuhQ, s. 308.
(140) Zehebt, a.g.e., c. m, s. 429.
(141) tbnu 'Arra.k, Tenzihu'g-geı1'a, c. II, s. 30.
(142) Ayn. mll, a.g.e., C. II, s. 79.
(143) Zeheb!, a.g.e., c. m, s. 2158; tbnu 'ArrAk, a.g.e., c. n, s. 67.

47
Ebu Bekr ve 'Omer (r.a.)'in arkalarında namaz kıldım, besmeleyi ceh-
ri okudular»'".
Diğer taraftan ehl-i hadis ve ehl-i rey fıkıhçılarının da bu fasit
dair.eye girdiklerinin. misalleri ne rastlamak mümkündür. Mu'az b. Ce-
bel (ölm. 18/639)'i Yemen'e vali olarak gönderirken, onun Kur'an ve
hadiste bulamayacağı şeyleri re'yi ile halledeceğini söylemesini tas-
vip eden Hz. Peygamber'in'", «dinde re'yine dayanarak kim konu-
şursa, onu derhal öldürünüz»'.,. diyebileceği söz konusu olamaz'".

imam Ebu Yusuf (ölm. 182/798)'un, Harünu'r-Reşid (170-193/786-


B0B)'in arzularına muvafık fetvalar verdiğine dair muhtelif haberler
rivayet edilmektedir146 . Bütün bunların imam Ebu YQsuf'un aleyhtarla-
rınca ortaya atılmış olabileceği ihtimaline Goldziher'in şu sözleri
uygun düşmektedir: «Her taraflarıyle bu hikayeler, re'yci fakih Ebu
YGsuf'a karşı duyulan kin sebebiyle, ashab-ı hadis .tarafından uydu-
rulmuş olmayacaklar mıdır?•'".

Buraya kadar gördüğümüz uydurmaların daha çok bir fırka veya


mezhebe körü körüne bağlanan bazı cahil ve taklitçi . taraftarların
eserleri olduğunu daima göz önünde bulundurmak gerekir. Demek
oluyor ki, aşırı bir tarafgirlik, fırkacılık ve gurupçuluk zihniyeti, bazı
kimselerde dini şuuru imha ederek onun yerini almış ve bu hırs on-
ları, Peygamberlerine iftira edecek kadar seviyesiz yapmıştır.

c) Miiliyetçilik duygusunun tesirleri

Emevi idaresi zamanında, birçok ülkelerin -kısa bir zaman zar-


fında- fethedildiğinive muhtelif milletlerin islam bayrağı altında top-
landığını görmekteyiz. Muazzam imparatorluklarını kaybetmiş olan
İranlılar -daha önce de zikredildiği gibi- eski saltanatlarını unutamı-

(144) Zehebt, a.g.e., c. ·ı, s. 475.


(145) EbQ •öıner YQsuf b. 'Abdilber en-Nemeri el-Kurtubi, Cami'u be-
yıı.nt'l- 'llm, c. II, Mısır, ts., s. 56. ·
(146) Zeheb!, MtzAn, c. I, s. 200. Bu uydurmamn, Ahmed b. Hanbel'in
ctnsanların en yalancısı, dediği,. Yahya. b. Ma'tn'in «yalancı Allah dflgmam,
ifAdesini kullandığı. lsMk b." Necth el-Malati (ill/IX asır)'nin bir eseri oldu-
ğunu tbnu 'Adi söylemektedir. (bk. göst. yer.)
(147) AshA.b ve tıı.bitnin re'y hakkındaki kanaatini mufassalan görebil-
mek için bk. İbnu 'Abdilber, a.g.e., c. II, s. 32 v. dd:; İbnu Kayyim P.1-Cevziy-
ye, t•ııı.mu'l-muvakkı'tn, c. I, s. 53-85.
(148) SuyQtl, TA.rthu'l-hulefa, s. 291 v.d.
(149) Goldziher, Muhammed. Studien, c. n, sı 69, not 1.

48
yorlar, ellerinden kaçan devlet kuşunun yeniden hakim olması ıçın
çareler arıyorlard1 150 • Emevilerin bu konuda takip ettikleri yanlış po-
litika, lranlılarda olduğu kadar, islamı henüz kabul etmiş olan diğer
bazı milletlerde de milliyetçilik duygusunun gelişmesine sebeb ol-
muştur. Zira Emeviler, muazzam imparatorluğu meydana getiren di-
ğer unsurları -islamın kati surette yasak etmesine rağmen- Araplar-
la müsavi .saymıyorlardı' '. s

işte bu durumlardan faydalanmasını bilen hal-i hazır idarenin ra-


kibi Abbasiler, Arap olmayan unsurların yardımıyla iktidar mevkiini
elde ettiler. Çeşitli unsurlara dayanan yeni devletin, kendine, canları
01
bahasma iktidar imkanlarını temin edenlere karşı' milliyetçilik mev-
zuunda son derece müsamahakar davranması icab edecekti. Abbasi-
lerin bu tutumu, •Emeviler devrindeki Araplık asabiyetini ve Arapla-
rın siyasi tahakkümünü izale etmişti. Bu serbest hava içinde başka
unsurlara mensup adamlar, Araplara karşı kendi kavmi an'anelerini,
tarihi şereflerini, dillerini açıkca müdafaaya kalktılar ve münakaşalar
her iki tarafın birbirini tahkir ve tezyif etmelerini de intaç etti ... Her
iki taraf da davalarını lsbat için bir çok hadisler uydurdular•'".
Gerek Arapların diğer milletlerden üstün sayıldığı çağlarda ve
gerekse Araplarla öteki unsurlar arasında herhangi bir fark gözetil-
mediği devirlerde, Araplık davası güden kimselerce uydurulmuş ha-
disler vardır. Mesela •Arapların, insanların en hayırlısı olduğu•' nu 54

beyAn eden ve •Hz. Peygamber'in Arap, Kur'an-ı Kerim'ln ve cennet


dilinin de arapça olması sebebiyle Arapların sevilmeslni•'M emre-
den hadisler bu kabildendir. Arapçayı medheden uydurma hadislerin
imalcileri, bunun yanında, diğer dilleri yeren bir seriyi hazırlamayı
da ihmal etmemişlerdir. Bunlardan birine göre Allah Taala, lisanlar
içinde en çok farsçadan nefret eder; şeytanlar, HOzlstanlıların 158 di-
liyle, cehennemlikler Buharalıların diliyle, cennetlikler de Arapların
djfiyle konuşurlar'". lranlılar da buna derhal cevap vermekten geri

(150) EbO. Zehv, el-Hadts ve'l-muhaddisOn, s. 333.


(151) W. Barthold, M. Fuad Kl:lprülü, İslA.m Medeniyeti Tarihi, Anka-
ra, 1963, 8. 99.
(152) EbQ Zehv, a.g.e., 8. 334.
(153) W. Barthold, M. Fuad Köprülü, a.g.e., s. 100.
(154) İbnu 'ArrA.k, Tenzfüu'IJ•IJert'a, c. II, 8. 36.
(155) Zeheb!, MtzA.nu'l-itidAl, c. II, s. 213.
(156) Bugün İran'ın sımrlan içinde bulunan HO.zlstan hakkında geniş
bilgi almak için bk. tslA.m Ansiklopedisi, c. V /1, 8. 624.
(157) SuyQtt, el-Le'Ali'l-masnO.'a, c. I, s. ıı: tbnu' ArrA.k, a.g.e., c. I, s.
137.

49
durmayacaklardı. Nitekim şu uydurma onun karşılığıdır: 'Arş'ın etra-
fındaki melekler farsça konuşurlar, Allah Tasla, içinde mülayemet
bulunan bir şey vahyedeceği vakit, onu farsça olarak vahyeder: için-
de şiddet bulunan bir şey vahyedeceği zaman da onu arapça olarak
inzal eder"'.
Demek oluyor ki, Arap olmayan unsurlarda milliyetçilik şuurunun
tahrik edilmesi sebebiyle, onlar da mukabil harekete geçecek ve
kendi milletlerini, husOsiyetlerini ve belli başlı beldelerini Hz. Pey-
gamber'in diliyle medhetme yolunu tutacaklardı. Bilhassa bu sonun-
cu mevzuda -şehirlerin faziletlerine dair- bir yığın uydurmanın mevzO-
at kitaplarında hayli yer işgal ettiği görülmektedir. Goldziher'in de
dediği gibi, «bunlar, o devirde dünyanın iki küresine yayılmış bulu-
nan çeşitli islam çevrelerinin kendi vatancıkları hakkında besledik-
leri aşırı sevginin ifadesidirler. Mevzii müslüman cemaatlarının men-
supları, bu çeşit uydurmalarla kendi memleketlerinı;ı Is lam hayatında
hususi bir kıymet atfettlrmektedirler•"'.
MOcizevi bir dil ve gaybi bir ifade kullanıldıktan sonra hakkında
hadis uydurulan şehrin, Hz. Peygamber zamanında mevcut olup ol-
madığı artık araştırılmayacaktı. Peygamber (s.a.v.)'e methettlrllmek
istenen bu· şehirler arasında Mekke, Medine, Kudüs, Yemen, Şam.
Mısır, Antalya. Nusaybin, AskalAn, Horasan. Merv, Kazvin, Kirman ve
Fas'a ait olan düzme hadisler büyük bir yekOn tutar'to.
Şehirler hakkındaki uydurmalarda iki hususiyet göze çarpmakta-
dır. Bunların bir gurubu iddialıdır; bazı yerleri methederken, dl~er
bazı şehirleri kötülemeyi de hedef tutar. Buna. misAI olarak şu uydur-
mayı alabiliriz: «Dört şehir cennet şehirlerindendir: bunlar Mekke,
Medine. Kudüs ve Dı-meşk'tlr. Dört şehir de cehennem şehirlerin­
dendir; onlar da Kostantanlye, TuvAne. Antakya ve San'a'dır• 111 • Dl~er
bir gurup uydurma da vardır ki, bazı bölgeler! methetmekten öte bir
maksat taşımamaktadır. Çok uzun bir haberde Horasan'ın ~uhtelif
şehirleri methedillrken, Merv hakkında şöyle söylenir: «Allah TaAla'-
nın Horasan diyarında .Merv denen bir şehri vardır: orayı kardeşim
Zülkameyn (a.s.) kurmuş ve Uzeyr (a.s.) da orada namaz kılmıştır.
Gürül gürül akan nehirleri ve pek geniş arazisi vardır. Kapılannın
her birinde kılıcını çekmiş bir melek bulunmaktadır ki, kıyamete ka-
dar Merv ahalisini belalardan muhafaza ederler•'•.

<158) SuyQtı, a.g.e., c. I, s. 10; tbnu 'Arrak, a.g.e., c. I, 8. 136.


(159) Goldı,ılher.a.g-.e., c. II, "· 128.
· (160) Bk. msl. tbnu 'ArrAk. a.g.e., c. n, s. 46-65.
(161) Zehebt, a.g.e., c. m, s. 75; tbnu 'Arrak, a.g.e., c. n, s. 48.
(1611) SuyQtt, a.g.e., c. I, 8. 466; tbnu 'Aarak, a.g.e., c. n, 8. 47.

50
Arap kabllelerlnln rlyAset davası güttükleri sıralarda bazı Arap-
lari, kabllelerlnln şan ve şereflerini ızhar etmek maksadıyla hadisler-
den istifade cihetine gitmişler ve mesela Kureyş, Cüheyne, Müzey-
ne, Eslem, Gifar v.b. kabileler hakkında pek çok haber uydurmuşlar­
dır'ı.ıı. Bunlar da iddialı uydurmalar gurubunda mütalaa edilmelidir.
Netice itibariyle şunu söylemek gerekir ki, muhtelif memleket•
ler ve kabileler hakkında uydurulmuş hesapsız bir mevzOat yığını
dışında, Hz. Peygamber'in senasına mazhar olmuş şehirlere dair ha-
dis••i şerifler de mevcuttur. Bunlar mukayese edildiği zaman bile, bu
mevzuda varıd olan hadislerle olmayanla, hakkında muayyen bir Ol~
çü, hiç değilse sağlam bir fikir elde etmek mümkün olacaktır.
*
**
d) islim dü,manlarının l<asıthı olarak hadis uydurmaları.

lslam dininin kısa bir müddet zarfında, misli görülmemiş sOrat-


le yayıldığı, hatta başta Roma ve: lran imparatorlukları olmak Ozere
bir çok devletleri tesir sahası iç;ine aldığı bilinen bir husustur. Hz.
Peygamber'ln zamanında bile gönlü islAma tamamen yatmamış nice-
lerinin bulunduğu dikkate alınırsa, lslAm hudutlarının fevkalade ge-
nişleyip bir çok toplulukları ide,resl altına aldığı çağlarda, islAmı be-
nimsemeyip ona düşman olanların çok daha fazla olacağını tahmin
etmek güç olmayacaktır. Nasıl olmasın ki onlar, devletlerini ve Olke-
lerini kaybetmişler, asırlardır 'küçümsedikleri Arapların idaresi altına
girmişler ve en kötüsü, dinlerinin, inançlarının ve mabetlerinin büyük
sarsıntılar geçirip mahiyetleirinl tı:ımamen kaybetmek üzere olduğu­
nu görinüşlerdlr.
Müslümanların idaresi altında bulunmakla beraber, kaybettikle-
ri itibar ve eski debdebelerini tekrar ele geçirmek hayaliyle lslamı bir
türlü kabul ve hazmedememiş kimseler, başlarındaki devleti madd1
güçleriyle yıkamayacaklarını anlayınca, hile ve entrika· yollarıyla Is-
lam inancını zayıflatma ve yok etme imkanlarını araştırdılar. Dini
eserlerde kendilerinden zındık (çoğulu: zenAdıka) adıyla bahsedilen
bu insanlar, gayelerinin dini tahrif etmek, islAmı gülünç durumlara
sokarak alay etmek ve bu suretle halkın kalbinde din hakkında bir
takım şüpheler uyandırmak"• suretiyle tahakkuk edeceğine kanaat
getirdiler.

(183) Ahmed Emtn. l'ecı!'ll'l-lalAm, s. 213.


(164) lbnu Kuteybe, Te"vilu muhtelefi'l-hadts, s. 279; lbnu Cevzi, K.
MevzQ'At, var. 3b, 21b; Bedruddtn .. lbnu CemA'a, el-Menhelu'r-revı fi'l-hadt-
ııt'n-nebevt, Topk. Ahm. kOtOph. nr. 666, var. 9a; 'lra.ıd, Fethu'lmuğts, c. ı, •·
128; Zekerıyt. En■Aı1, Fethu"l-bAkl, var. 42a.

51
Kur'an-ı Kerim üzerinde gayelerine büyük ölçüde hizmet edecek
tebdil at yapamayacaklarını anlayan zınc I ıklar, üzerinde daha ko~ayca
tahrifler yaparak islam dinine olan hını ·,:larını dökebilecekleri mi:inbit
bir saha olarak hadisleri buldular. Faali yetlerini daha çok müslOman
kisvesi altında yürütmeye çalışmakla l >eraber'", Allah'a ve ahiret
gününe inanmayan'.. bu islam düşmanlar ını bazan bir şii, bazan ;zahit
ve sofi, bazan da bilgili bir islam alimi ve hakimi kılığında görmek
-iirnkündür"'.
m.
Mu.'tıtelif fırka \ar içerisinde en çok t ıadis uyduranların şiiler cıldu­
ğu bilinme~·tedir 168 • Zira İranJı, Bizanslı. yı 3hudi ve diğer milletlere m~en-
sup bir çok isı'.qm a, 1eyhtarının koyu bir şii ve ehl-i beyt muhibbi ola-
rak faaliyet gösterme yi durumlarına dah, a elverişli bulmaları sebel'J,iy-
le'", bu rakamların ar tmasında bü:vük n 1iktarda hisseleri mevcuttıllr.
Rafızilerin islamdaki m ·evkilerini te!sbit ederken büyük hadis alimi
Şa'bi (ölm. 103/721)'nin de dediği ~ıibi, «batıl fırkaların en tehlikelisi
olan rafıziler, sevdikleri veya korkt ukla rı için değil, müslümanl,ara
karşı ol.an kin ve nefretle rl sebebiyle, onlara fenalık yapmak için is-
lamı kabul etmişlerdir» 170 • \-iz. 'J.\li'nin kc ırşısında ona sen Allah'sm di-
yecek kadar haddi aşarak"' ı'slam ile hiı; bir ilgileri kalmayan bu gu-
lat-ı şi'anın en büyük mümessilinin y.~h udi 'Abdullah b. Sebe' (ölm.
40/660 civarı) oluşu da"' bu görüşü a1eBteklemektedir.

Demek oluyor ki, islami ölçül eri aş. :namak suretiyle Hz. 'li.li'yi
medheden hadislerden daha çok, onu din ile hiç bir şekilde bağdaştı-

(165) Zekeriya. Ensa.rı, a.g.e., var. 42a.


(166) Ebü Bil.tim, K. Mecrühin, vur. 18b.
(167) Göst .yer.
(168) Bk. s. 32-36
(169) Ebü Zehv, el-Hadis ve'l-muh.addisftn, s. 91.
(170) tbnu Teymiye, Minhacu's-sürtne, c. I, s. 14.
(171) Hz. 'Ali, onları ateşte yakmak suretiyle cezalandırmış: bu nevı
cezalandırmamn Allah'a mıı.hsus olduğunu ve böylece de· onun kendi ıılühlye­
tlnl lsbat ettiğini söylemişlerdir (bk. tbnu Te:ymtye, Minhll.cu's-sünne, c. ı, s.
18-19).
Hicri 100 yılından sonra •ortaya çıkarak d.aha çok lrak'ta faaliyet göste-
ren Bey6.n b. Sem•a.n (ölm. 119/737), meşhür zındıidardandır; Hz. 'Ali'de ilaht
bir cüz'ün bulunduğunu söyleyerek onun ilah olduğunu iddia etmiştir. Bir
müddet sonra da kendi peygamberliğini tıa.n ettl. Bunun üzerine Küfe ve Bas-
ra vA.llsl Halld b. 'Abdullah el-Kasrı (ölm. 126/743) onu öldürdü; cesedini de
ateşte yaktı (bk. Ebü HA.tim, K. Mecrühtn, var. 19a; Zehebt, Miz6.n, c. I, s. 357)
(172) tbnu Teymiye, a.g.e., c. I, s. 14.

52
r ılamayacak taşkın ifadelerie methe çalı~~an hadisleri uyduranlar, din
d lüşmanı rafizilerdir'",
Bunlar, şiiliğin dışındaki muhtelif fırka ve mezheplere de hulul
oderek, bilhassa Allah Taala'nın sıfatları ile alakalı olmak üzere in-
ı ;an aklı ve rrıantığı ile tel'if edilemeyecek sözleri, hadis adı altında
ı ıakletmislerrfir.' '. Allah Taala'nın s;ıfatlarını inkar eden cebriye ve
1

ı ııu'tezile me7hebi taraftarlarının, Kur'an-, Kerim'in mahluk olduğunu


·isbat etmek maksadıyle uydurduklannı söylediğimiz •Allah Taala'nın
nefsini halketmek için önce bir at yarattığı. .. " uydurmasının, hüviyet
değiştirmiş hir zındığın eseri olduğu kuvvetle muhtemeldir. Nitekim
lbnu KuteybP. (ölm. 276/SRı:ıl'nin de bu kanaatta olduğu anlaşılmak­
tadır'". Bu "A .1enzer; uvcturmalar, zındıkların Allah telakkileri hak-
kında mühim fikirler vermeKtectır. Bu mevzuda onların hiç bir ölçüye
bağlı olmaksızın hadis uydurduklarının pek çok misalleri vardır' 76 • Al-
lah Taala'nın melekleri kolunun kıllarından yarattığını'", Hz. Peygam-
ber'in, Cenab-ı Hakk'ı Mina'da, üzerindeki yün cübbeyle boz bir deve-
.ve binmiş olarak"'; mi'racta ise, incilerle süslenmiş bir tac giymiş
olarak'" gördüğünü beyan eden sözler uydurmuşlardır.
Gerek -yukarda zikredilen misallerde görüldüğü gibi- islam'ın te-
m,:ıl meseleleri üzerinde ve gerekse teferruata taalluk eden husus-
lar,da, islama birtakım hücum şimşeklerini celbedecek, düşmanlarını
güldürecek, islamı kabule gönlü yatkın olanları vaz geçirecek ve onun
hak~~ında şüphe etmekte olanların şüphelerini artıracak bir çok baya-
ğı vf.l gülünç sözleri hadis diye ileri sürmüşlerdir''°. Hz. Peygamber'-
ln ceı'lnette bir kurt görüp hayret' ettiği sırada kurdun_, bir polisin oğ-

(17'3) Bunlardan biri, 120/737 civı'l.rında lilen Mug1re b. Sa'ld el-Becell'-


dlr. Hz. EbO Bekr ve Hz. 'Ömer aleyhinde ilk defa Muğtre'nin konuştuğunu
söyleyen A'meı (ölm. 148/765), Hz. 'Ali'yi bütün peygamberlere tafdll eder-
ken onu I Unlediğlni söylemektedir. A 'meş ile yaptıklan bir konuşmada ise,
Hz. 'All'nLu ölüleri dirilttiğini, isteseydi Ad ve Semdd kavimlerini bile dirilte•
bileceğini. l ddia etmiştir. Sonradan peygamberliğin llA.n eden Muğtre, Ha.hım
tavsif ettiği' uzun bir rivıı.yette, onun insan şekliııde olup başında bir ta.o
buluuduğunu, . ıı.zıı.sının alfabe harfleri sayısınca olduğunu... haber vermiştir
(bk. Zehebi, l ~tzıı.n, c. IV, s. 160-162).
(174) 1b11u Cevzi, K. Mevzü'll.t, var 21b.
(175) İbn u Kuteybe, Te'vllu muhtelefi'l-hadls, s. 7.
(176) Msl. bk. ayn. mll., a.g.e., s. 7-9.
(177) Göst. yer.
(178) tbnu '.ı\.rrll.k, Tenzihu-g-gerl'a, c. I, s. 146.
(179) Ayn. rnıll., a.g.e., c. I, s. 137.
(180) tbnu Ku•.t,?ybe, a.g.e., s. R

53
lunu yediği için mıJkafat ol,arak cennete alındığını söylemesine''': Sü-
heyl yıldızının, Yernen'de ve,rgi memuru iken, Yemen halkına zu,lm
ettiği için Allah ta.rafından tı ir yıldız haline getirilerek göğe asıldıt)ı­
na'"'; eşek arılarınıııı, atların başleırından, atların da öküzlerin başl'a­
rından yaratıldığına'"; fareniı 1 bir yahüdi kadını, kertenkelenin de isf
bir yahüdi olduğunu' .. dair l'ıydurulan sözler, hep aynı gayelerle ha-
zırlanıp rivayet edilmiştir.

lslam'ın düşmanları, hac jisler üzerindeki tahriflerlni muhtelif dı~


siselere baş vurmal< suretı) ıle yapmaya çalışmışlardır. Nitekim zın­
dıkiardan birı, içini huratelıa ·rlEı ve dıni tezyit eden beyanlarla doll-
cıurôugu kitabını, bir ağacın i~;ine koyup üzerini kurşunla kapatmış.
bir müddet sonra ortaya çıkE ırak, rüyasında talan yerdeki ağacın için-•
de bulwıan bir kitabıın kendi ıne gösterıldiğini ve onun içindeki bilgi-
leri tati:ııK etmekie emroıund uklarını iddia etmiştir"'.
Bazı hadi.:ı..-;ilerin scıilıkl, ırını
istismar eden ve böylece onların
haı::iı:iıeri uı~rinae is,tedikıe rı
gibi oynayan dinsizler de mevcuttur.
Bunıar tai1rlilerıni dat.ıa çok hadısciıerin arasına karışıp bir hadis ta-
libi veya alimi göriJneı-ek yap ıma imkanını bumuşlardır"°. Zındıklığı se-
beoıyıe oiduruıen ve tıoynu , ıurulmak üzere yakalandığı zaman, «dini-
nizde heiaii naram, haıramı c la helal göstermek üzere dört bin hadis
uydurdum»1 \1', diyen meşhur dinsiz 'Abdulkerim b. Ebi'l-'Avca' (ölm.
160/776 civarıJ'ın, hadiscı Ha mmad b. Seleme (ölm. 167/783}'nin üvey
oğlu olduğu ve Harnınad'ın kitapları üzerinde bir çok tahrifler yap-
tığı bilinmektedir 188 • Sika ola .rak bilinen 'Abdullah b. Salih (ölm. 223/
83/J -ki katibu'I-Leys diye meşhurdur- aralarında anlaşmazlık bulu-
nan komşusunun oyunlarını a gelmiştir. lslam aleyhtarı oldur,undan
şüphe edilemeyecek olan b u şahıs, 'Abdullah b. Salih'in yazısına
benzeterek yazıp hazırladığ ı uydurma sözleri onun evine gönderip
kitaplarının arasına koyarak , kendi hadisleri olduğuna inandırma im-

(181) Zehebl, Mizil.ıı, c. 'ü :, s. 287. Bunun devamında lbnu'AbbAs'dan gu


sözleri rivayet ediyor-lar: «Kı JI t polisin oğlunu yediği için cennete koDmuı,
eğer polisi yeseydi 'Illly;ytn'e yı tlkseltillrdb,
(182) Şevklinl, el-Ii'evıı· tdu •ı-mecmQ'a, L 493.
(183) Şevklinl, a.g.e., ı ,. 41 J3.
(184) İbnu Kuteybe, : .l.g.e ., s. 9.
(185) 'AbdullAh bı. H .ıseyıı ı HAtır el- 'Adevt, Laktu' d-dOreır b1 ıerhl met-
ni Nuhhet!'l-fiker, Mısı.r, L322, s. 72, 73.
(186) EbQ Ha.tim, K .. Mecr filıtn, var. 18b,
( 187) Zehebf, MtzAD ı. c. II, s. 644.
(188) İbnu Cevzt, 7 iC. Mev2 :e•ııt, var 16b; lbnu 'ArrAk, Tenz1hu'nert•a, c.
1, •• 144. 'AbdullAh b. f t.abt'a (l n;IX. aaır)'mn da hadhılerınl tahrif eden bir
oflu bulunduğu blllnnıeJ l"tedir (n ınu Cevzl, a.g.e., "41'. 16b).

54
kanına sahipti". Bir kısım zındıkların. bazı hadiscilerin itimatlarını
kazanarak, onıarın katibı ı ·ma tırsatını eıı.:ıe etmış oldukları da va-
kidir'"'.

Muhtelit metotlarla islam dınini baltaiamaya çalışan zındıkların,


islam'ın siyasi butünlüğune karşı da mühim tehlıkeler arzetmekte
olduğunu sezen Aobasi halifeleri, onlara karşı mücadele bayrağını
daha geniş çapta açmışlardır'". Zındıkları devamlı takipleriyle peri-
şan eden, ·umer Kelvazi (ölm. 11/VIII. asırj'ye •sahibu'z-zenadika•
adını vererek onları yakalamakla vazifelendiren halife Mehdi l158-
16!1/'l75-785)'dir"'. Onun zamanında yakalananlar arasında, Basra va-
lisi Muhammed b. Süleyman (ölm. 173/789)'ın öldürdüğü, dört bin
hadis uydurduğunu itiraf eden korkunç zındık 'Abdulkerim b. Ebi'l-
' Avca' (ölm. 160/776 civan) da vardır. Daha sonra halife Hadi Müsa
b. Mehdi ( 169-170/785-786) de babasının yolundan giderek, zındık­
lara karşı yapılan mücadeleyi gevşetmemiştir. Zındıkla~a karşı aman-
sız davranan halifeler arasında Harünu'r-Reşid (170-193/786-808) ve
Me'mün (198-218/813-83::ll'un da bu babta mühim hizmetleri olmuş­
tur"'.
Bu halleriyle zındıklar, daha çok ilahi kitaplar üzerinde istedik-
leri tahrifatıyapan yahüdi ve hristiyanlara benzemektedirler'...

(189) İbnu Cevzl, a.g.e., var. 16b; Zehebi, a.g.e., c. n, s. 441.


(190) Süfyan b. Vekl' (ölm. 247/861)'1n böyle bir k4tıbi olduğu, aynca
Habib b. Ebi Habib (öim. 218/833)'in bu nevi faaliyetlerini Medine'de göster-
meye ça.lı§tığı rivAyet edilmektedir (bk. İbnu Cevzt, a.g.e., var. 16b; Zehebt,
a.g.e., c. I, s. 462; c. n. a. 173). ·
(191) Sib4't, es-Sünne ve mek4netuhA., •· 100; EbO Zehv, el-Hadl.a ve'l-
mulıaddiBQıı, a. 264.
(192) Ahmed Emin, Duha1-1Bl4m, c. I, M'.ısır, 1365/1946, 8. 146.
(193) Ayn. mil., a.g.e., c. I, a. 146-148. H4r0nu'r Reşid devrinde bir zın­
dık yakalanarak halifenin huzuruna çıkarılır. Öldürüleceğini öğrenen zındık,
bunun sebebini halifeye sormak istediğinde, §il cevabı alır: Allah'ın kullannı
senin ı,errlnden -kurtarmak için ö1dürülüyorsı.n. Artık kurtulug çaresi kalma-
dığım anlayan dinsiz, halifeye gunlan söyler: Peygamber fek kel1mes1nl bile
ııöylememig olduğu ha.lde uydurduğum bin had1se ne dersin?. HArfuJu'r Re-
lld ona gu kargılığı verir: EbQ lshA.k el-Feza.rı ve 'AMull4h b. MubA.rek'i unu-
tuyor musun be adam? onlar bütün hadisleri harf harf süzgeçten geçlrmig-
lerdir (bk. Suyfttl, TA.r1hu'l-hulefA., s. 293).
(194) Ebu'l-HasenA.t Muhammed 'Abdulhayy el-Laknavt, el- A.sA.ru'l-mer-
tO'a fi'l-ahb4rl'l-mevzü'A., Hindistan, 1304, s. 246.
Bir zındık olarak hadisler üzerinde ne derece la.ub4ll bulunduklannı gör-
düğümüz rll.fızilerin, bir çok bakımlardan yahudi ve hristiyanlara benze-
mekte olduklannı 1bnu Teymiye mufassalaD lz4h etmektedir ( bk. Mlnba.-
cu's-sünne, c. I, •· 13-24).

55
Bütün bunlara rağmen, bir yandan muhaddislerln amansız ta-
kipleri, diğer yandan bazı idarecilerin onları zaman zaman yakalayıp
öldürmeleri sebebiyle daha fazla hadis uydurmalarına mani olun -
muştur. Zubeyr Sıddiki'nin dediği gibi onlar «islam hadislerine faz-
la zarar veremediler; zira islam düşmanı olarak iyice biliniyorlar-
dı•' ...
.
**

2. islim dinine hizmet etme arzusu.


Müslümanları hayra ve iyi ameller yijpmaya teşvik etmek ve
dinin çirkin gördüğü kötü hareketlerden sakındırmak maksadıyla
hadıs dlye uydurulmuş sözler, mevzu haberler arasında hayli kaba-
rık bir yekun tutmaktadır. Allah katında makbul olan bir iş yaptıkla­
rını zannederek:~ 6 hiç bir kayda tabi olmaksızın hadis imal edenlerin,
zahidler, mutasavvıflar ve daha çok bu kılığa bürünen kimseler ol-
duğu görüimektedir. Bunlar fezail-i a'mal ve halkı kötülüklerden sa-
kındırma hususlarında hadıs uydurmanın dini bakımdan hiç bir mah-
zur taşımadığı, üstelik çok faydalı bir mesai olduğu düşüncesiyle
hareket etmekteydiier''". Bu sebepledir ki, hayallerinin dizginlerini
koyvererek en küçük bir iyilik yapana, sayısız nimetlerle doldurduk-
ları cennetlerin kapılarını ardına kadar açmışlar; en ufak bir günah
işleyeni de, yine hayallerinin icad ettiği korkunç cehennemlerde iş­
kenceye tabi tutmuşlardır.
Zühd ve takva ehli olarak geçinen ve fakat hadis-i şerifin ruh
ve manasından haberi olmayan bir çok cahiller'", Hz. Peygamber'in
sahih hadisleriyle sabit olan muayyen ibadetleri kafi bulmamış ola-
caklar ki, tatbik edilmek istendiği zaman ifası mümkün olmayacak
kadar çok ibadet formülleri hazırlamışlardır'". Bu formüllerin birbi-
rine benzeyen pek çok tarafları vardır. Aşağı yukarı her birinde şu
müşterek ifadeye rastlamak mümkündür: kim falan gün şu kadar

(195) Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 64.


(196) EbQ Ha.tim, K. MecrOhin, var. 21b; İbnu Cevzt,. a.g.e., var. 4a;
İbnu Keııir, el-BA'lsu'l-hasis, s. 78.
(197) EbQ Hılmid Muhammed b. MUhaımı.ed el-Gazzro.t, thyA'u 'wuml'd-
din, c. Ill, Mısır, ts., s. 189..
(198) 'Ali el-KArt, MevzQ'At, s. 106.
(199) Bunlar, mevzu'at ldtaplannm ilgili bölümlerinde mevcuttur.
Ebu'l-HasenAt Muhammed 'Abdulhay el-Laknavt (.ölm. 1304/1886) de el-
Asii.ru'l-merfQ'a fi'l-ahbari'l-mevzQ'a adlı esertnl, haftanın ve senenin muhte-
lif gün ve gecelerinde kılınması tavsiye edilen namazlar hakkındaki mev-
zQ haberleri tenkit etmek maksadıyla yazmıgtır.

56
rek'at namaz kılar ve her rek'atta şu süreleri bu kadar defa okursa,
ona ahirette mükafat olarak şunlar verilecektir ...

Bu kabil uydurmaları hazırlayanların hayal genişliğini ve ölçü-


süzlüğünü görmek maksadıyla şu misali zikredebiliriz: «her kim pa-
zartesi günü dört rek'at namaz kılar ve her rek'atta Fatiha, Ayetu'l-
kursi, Kul hüvallahü ahad, Kul eOzü bi rabbi'l-felak ve Kul eOzü bi
rabbi'n-nas'ı bırer defa' okur, selam verdiğinde de on defa istiğfar·
eder ve on defa da salavat getirirse, bütün günahları affolunur ve
Allah Taala ona cennet'te beyaz inciden yapılmış on odalı bir köşk
verir; her odanın uzunluğu ve genişliği üçer bin arşındır. Birinci oda
beyaz gümüşten, ikincisi altından, üçüncüsü inciden, dördüncüsü
zümrütten, beşincisi zebercetten, altıncısı iri incilerden, yedincisi
parlayan bir nurdan ma'muldür Odaların kapıları anberden yapılmış
olup her kapının üzerinde zaferandan bin tane örtü vardır. Her odada
kafCırdan mamul bin karyola ve her karyolanın üzerinde de bin Y!:ltak
ve her yatakta da Allah Taala'nın en güzel kokulardan yarattığı bi-
rer huri vardır. Hurilerin ayaklarından diz kapağına kadar olan kı­
sımları yaş zaferandan, diz kapaklarından göğüslerine kadar olan
yerleri en ala miskten, göğüslerinden boyunlarına kadc:ır gri anber-
den, gerdanı beyaz kafurdan halkedilmiştir. Her bir hurinin üzerin-
de de en güzel cennet elbiselerinden yetmiş elbise vardır»' • 00

Hadis diye takdim edilen bu uydurma haberde dikkati çeken en


aşırı taraf -bu nevi uydurmaların bir hususiyeti olan- ifadede ölçü-
süzlük ve mübalağacılıktır. Kuşluk namazını tarif edilen şekilde kı­
lana yetmiş peygamber sevabı verileceğini haber veren bir sözde
hadisin, islam'ın mükafat ölçüsü ile bağdaşmayan ifadesine işaret
ederek 'Ali el-Kari, üzüntüsünü şu sözlerle belirtmektedir: «Pey-
gamber olmayan birinin, Hz. Nuh kadar yaşayıp her an ibadet etse
dahi yine bir peygamber sevabı kazanamayacağını bu pis yalancı
bilseydi bari•'°'.
Sigara aleyhtarı olduğu anlaşılan biri, sigara dumanı giren vü-
cuttan imanın çıkacağını hadis diye kabul ettirmeye çalışırken, ha-
dis ilmi hakkında en ufak bir behresi bulunmadığını'°', gülünç arap-
ça ifadesiyle de bu işin kimlerin seviyesine kadar düştüğünü gös-
termiştir.

(200) tbnu 'Arrii.k, Tenzthu'ş-şeri'a, c. II, s. 86. Bu nevi uydurmalar


için aynı eserin 82-97. sayfalarına bakılabilir.

(201) 'Alt el-KArt, MevzQ'At, s. 106.


(202) 'Abdulhay el-Laknavt, a.g.e., s. 250.

5T
Tergib ıçın uydurulan haberlerin çoğu namaz ve oruç hakkında
olmakla beraber, bunlar dışında kalan diğer ibadet nevilerini de şü­
mulü içine alan uydurmacılık hareketinde, fezailu'I-Kur'an'a ayrı bir
ehemmiyet verildiği aşikardır. Kur'an-ı Kerim'in bazı sureleri hak-
kında varit olan hadislerle iktifa edemeyenler mevcut olmalı ki,
bunlar her süre hakkında ayrı ayrı hadis uydurmaya kalkmışlardır' • 01

Bu konuda hadis uyduranlardan biri de Meysere b. 'Abdirabblh' dlr.


Ona •kim şu süreyi okursa bu kadar sevap kazanır, şeklindeki ha-
disleri nereden aldığı »sorulmuş, o da şu karşılığı vermiştir: •hal-
kı, Kur'an okumaya teşvik etmek için ben uydurdum• •
204

Görülüyor ki, Allah rızası için hadis uydurduklarını ve bunun


mükafatını beklediklerini söyleyecek kadar",. şuursuz olan bu gafil
müslümanlar, iyi niyetle istimal ettikleri yala_nın, kötü niyetle de
kullanılabileceğini"'' ve netice itibariyle bu işin, hayırdan çok şer
getireceğini'" düşünmüyorlardı. Hatta yaptıkları işin çirkin olduğu­
nu, Hz. Peygamber'in bu harekete teşebbüs edeni, cehennemdeki
yerine hazırlanmakla tehdid ettiğini söyleyenlere şu cevabı veriyor-
lardı: •bu tehdit onun aleyhinde yalan söyleyenleri hedef tutmakta-
dır; biz ise onun lehinde yalan söylüyor ve şeriatını takviye ediyoruz.
Hakı..a muhalif bir sözümüz yoktur» 208 • Yaptıklarının normal oldugurıa
inandırabilmek için, Hz. Peygamber'in hadis uydurulmasını yasak
eden mütevatir haberini bazan yukarıda görüldüğü şekilde te'vlle zor- '
luyorlar; bazan da onun Peygamber (s.a.v.)'e sahirdir, kahindir diyen-
le1e şamil olduğunu söylüyorlard1 209 •

(203) Uydurulan bu hadfalerin çoğu Sa'lebt {61m. 427/1035), VAlıldl


(ölm. 468/1075), Zeınahıert (ölm. 538/1143) ve BeyzAvt (ölm. 685/1286) pbl
matesairlerin tefsirlerinde bulunmaktadır (bk. 'lrlkl, Fethul'-muğfa, c. 1,
s. 131; 'Ali el-KArl, Şerhu Nuhbetl'l•fiker fi mustaıahAtl ehll'l-eser, tstan-
bul, 1327, s. 128; Şevk4Dl, el-FevA'ldu'l-mecmQ'a, L 315-317) •.
(204) :tbnu Cevzl, K. KevzQ'At, var. 4a: &ııebt, Mlz4ıı, c. m, s. 222;
•trAkl, ag.e., c. I, L 131.
(205) Dünya zevklerine önem vermeyen değerli bir zA.htt olaralt ta-
nınan Meysere b. 'Abdirabbih vefat ettiği gün, Bağdat çar§llari tamamen
kapanmııtı. Böyle bir z41ı1t olmasına rağmen M:eysere, · yine de hadis uydu-
rurdu; vefAt edeceği sıra cRabbmdan ümitvar ob dedikleri zaman, cnaaıl
olmam ki, Hz. 'All'nln faziletleri hakkında yetmıı hadis uydurdum> cevabı­
m vermesi, onların ne kadar yanlış bir kanaatte olduklarını da göstermek•
tedlr (bk. SüyQtı, Tedrtbu'r-rAvl, c. I, s. 283).
(206) Cemalüddtn el-KAsiml, KavA'idu't-tahdls m1n fünQnl mustalahl'l•
hadis, Dıme§k, 1353/1925, s. 141.
(207) GazzAlt, İhyA'u 'ulQmi'd·dln, c. m, a. 139.
(208) tbnu Cevzt, a.g.e., var. 16a.
(209) EbQ Ha.tim, K. M:ecrQhbı, var. 21b.

51
Halkı iyi işlere teşvik (tergib) ve kötü hareketlerden sakındırmak
(terhib) maksadıyla hadis uydurulmasına cevaz veren tek mezhep,
bid'at fırkalarınd_an Kerrimiye mezhebidir210 • Onların bu sakat görüş­
leri bazı cahil zahitlerce tasvibe mazhar olmuş ve bu suretle diğer
mevzuat arasında büyük bir yekun tutan tergib ve terhib hadisleri,
•iyi bir iş yaptıklarını zanneden• 2" dindar müslümanlar tarafından imal
edilegelmiştir".

Bu halleriyle zahitler, din namına en tehlikeli bir sınıf durumu-


na gelmişlerdir"; zira onlar, halkın sevip itimat beslediği, sözlerine
ehemmiyet verip hareketlerini örnek kabul ettiği şahıslardı2". Onla-
rın hadis diye tanıttıkları bir söz, şüphesiz hadis olarak kabul göre-
cek ve aksine ihtimal dahi verilmeyecekti. Gerçekten de zahitler bu
mevz0 dışında yalan söyleyebilecek insanlar değillerdi. Onların hali,
Yahya b. Sa'id el-Kattan (ölm. 198/813)'ın «salih kişileri, hadiste ol-
duğu kadar hiç bir şeyde yalancı görmedik• ' sözünde en güzel lfA-
25

desini bulmuştur.
Ölümüne bütün bir Bağdat halkının yas tuttuğu Gularnu Halil
diye bilinen Ahmed b. Muhammed el-Bahili (ölm. 27.5/888), dünya
zevklerine sırt çevirmiş büyük bir zahitti',._ Rivayet ettiği hadisleri
nereden aldığı sorulduğu zaman, •halkın kalbini yumuşatmak için
bunları biz uydurduk• cevabını vermişti •
211

Fakih Eb0 Bişr Ahmed b. Muhammed el-Mervezi (ölm. 323/934),


zamanında sünneti muhaliflerine karşı en çok müdafaa eden bir zat
olarak bilinmektedir"; bununla beraber hadis uydurmaktan çekin-
memiştir.

Geceleri herkesten çok namaz kıldığı.gündüzleri herkesden çok


oruç tuttuğu söylenen Ebu Davud Süleyman b. 'Amr en-Neha'i (ölm.

(210) Nevevt, Şerhu Sahllıi Müslim, c. I, L G6.


(211) el-Kehf (18), 105.
(212) Goldziher'in, müslümanlar dini ve ahllkl düstQr mAhiyetindeki
mevzQ hadisler için esbA.b-ı muhaffife kabul etmıalerdir, ıekllndeki iddiasım
DA.iretu'l-ma'Arifi'l-ialAmiye, c. VII, s. 334 de reddeden Ahmed Muhammed
ŞAkir, muhaddislerin bu kabil hadis uyduran z4hltleri, hadla için en tehlike-
li sınıf olarak kabul etmelerinin de bu hareketi hiç bir surette tasvip etme-
diklerinin isbatı olduğunu söylemektedir.
(213) lbnu SaWı, 'UlQmu'l-haclls. s. 90.
(214) 'Alt el-KAı1, Şerhu Nuhbeti'l-fiker, s. 127.
(215) Müslim, Sahllı, s. I. s. 13.
(216) lbnu Cevz1, K. MevzQ'A.t. var. 4a.
(217) Zehebt, M!zAn, c. I, s. 141.
(218) lbnu Cevzt, a.~.e., var. 4a.

59
I11/IX. asır) de bu haline rağmen hadis uydurucusu olmaktan kurtu-
lamamıştır .."'

iplik bükerek geçimini temin eden ve· yiyeceğinden fazlasını


fakirlere dağıtan 'Abdullah b. Eyyüb, büyük bir zahit olarak tanın­
maktadır; ne var ki o da hadis uydurmakla itham edilmiştir220 • 'Abbad
b. Kesir (ölm. 150/767 civarı) de böyledir. 221
Yirmi sene hiç kimse ile konuşmadan inzivada kaldığı rivayet
edilen Vehb b. Hafs (ölm. 250/864 civan), fazilet ve takvasına rağ­
men hadis uydurmaktaydı. 222
Bir kısım zahitler de kendilerini zikr ve ibadete verdiklerinden
hadislerin muhafazası için gereken ehemmiyeti göstermemişleı-2 , 21

böylece de mürsel hadisi merfü', mevkuf hadisi müsned şeklinde


tanıtarak ve bazan senedleri birbirine karıştırarak, küçümsemiyecek
yanlışlara meydan vermişlerdir. Devrinin büyük zahidi olarak bilinen
Eban b. Ebi 'Ayyaş (ölm. 140/757 civarı) ve Yezid b. Eban er-Rakaşi
(ölm. 120/737 civarı). bu kabil hataları sebebiyle hadisleri alınmayan
.raviler arasına katılmışlardır'".
Diğer yandan, şeyhlerinin kendilerine öğrettiği muayyen salavat
formüllerinin hadis olduğunu zanneden bazı cahil zahitler de, onları
hadis diye tanıtmak suretiyle''' bu ilme zararlı o1muşlardır. Bununla
beraber zahit hadiscilerin «hadise olan sevgilerinden şüphe edilemez.
Maksatlarındaki samimiyet kabil-i inkar değildir ... Lakin binlerce ha-
dis uydurmak, onları Hz. Muhammed (s.a.v.)'e isnad etmek suretiy-
le -şüphesizki bilmeyerek- hadis ilmini öldürmeye çalışmışlar­
dır•226. Bu sebepledir ki, tergib ve terhib için hadis uydurmaya cevaz
verenler ve uyduranlar,' «yalan söyleyenlerin en zararlısı• olarak tav-
sif edilmişlerdir'".
Netice 'olarak diyebiliriz ki, dine hizmet etmek isteyenlerin asıl
vazifesi, din bünyesine sokulmak istenen birtakım harici tesirleri im-
ha ederek onu saf şekliyle muhafazaya çalışmak iken, iyi niyetle

· (219) Göst. yer.; Zehebt, a.g.e., c. I, 8. 420.


(220) Zehebt, a.g.e., c. II, 8. 420.
(221) Ayn. mll., a.g.e., J!. II, 8. 371.
(222) 1bnu Cevzl, a.g.e., var. 4b.
(223) Nevevt, a.g.e., c. I, 8. 94.
{224) EbQ Hltim, a.g.e., var. 22a.
(226) '4-bdulhay el-Laknavt, el- .Ad.ru'l-merfQ'a, a. 262.
(226) Sıddtkt, Hadts Edebiyltı TA.rihi, 8. 67.
(227) İbnu Kestr, el-BA.'lsu'l-haalıı, 8. 78-79.

60
hadis uyduran müslümanlar, dini ifsat etmek için çaba sarfedenler
derecesinde zararlı olmuşlardır.
1 "
""
3. Şahsi menfaat düşüncesi:

Bundan önceki kısımlarda h:rlı-:. uyduranların doğru veya yanlış


birer hedef ve idealleri bulunduğu ve bu ideallerini gerçekleştirmek
için hadis-i şerifleri istismar ettikleri görüldü. Bu kısımda ,ise, büyük
çapta bir davası olmayan ve sadece süfli çıkarlarına ulvi mefhı.ımla-
. rı alet etmekte beis görmeyenlerin durumları incelenecektir.
Dünyalık temini için çalışan bazı menfaatperestler, nüfOz ve ida-
re sahibi birtakım zevatın arzu ve yaşayışlarına uygun hadisler imal
221

ederek onlara yaranmak ve bol bol bahşiş toplamak cihetine gitmi~-


lerdir. Yaptıkları uygunsuz işleri dini bir mesnede dayandırmak su-
retiyle"' halk nazarındaki perestişlerini kaybetmemek isteyenler de
onlara hüsn-i kabOI göstermek durumunı:iaydılar. Bu mevzOa temas
eden eserlerin hemen hepsinde müştereken iktibas ecilmiş olan Gı­
yas b. lbrahim (ölm. 11/VIII. asır)'in hikayesi, riyakarlığın en cazip ör-
neğini vermektedir. Halife Mehdi (158 169/775-785)'nin huzuruna gir-
diği zaman onun güvercin yarıştırdığını gören Gıyas, hemen Hz. Pey-
gambere' kadar varan bir isnad söyleyerek gOya onun .•ok, deve, at
ve kuş yarışlarından başkası için ödül almak helal olmaz• buyurdu-
ğunu rivayet etmiştir. Mehdi, önceleri bu rivayetten memnun kalmış
olmalı ki 236 , Gıyas b. lbrahim'e derhal on bin dirhem ihs&nda bulun-

muştur; bilahare hadisin aslında"' mevcut olmayan " rL>


ı...

(=kuş)• kelimesini Gıyas'ın ilave ettiğini anlayarak ona «senin şu


kafan yok mu, o bir yalancı kafasıdır!•"' diye hakaret etmiştir. Sonra
da yalan söylenmesine sebep oldu düşüncesiyle güvercinleri kes- 233

tirmiştir"•.

(228) 'İrAkl, Fethu'l-muğis, c. I, s. 128.


(229) ZekeriyA EnsArt, Fethu'l•bAkl, var. 42a.
(230) 'Ali el-Kari, Şerhu Nulıbeti'l•fiker, s. 125
(231) Hadisin metni şöyledir:

« .r''l-.>
0
-,
J
'
~->
' •
~
1 • ·. J. =...l , ı . -._!>•·--
Lı_.:.ı
.- - -,,, »- Bk
.
,,, - ,ı! ,,,

EbQ DAvüd, Sunen, c. II, s. 28; Ne~•ı,


~unen, c. IV. s. 226.; Tirmizi, Sunen,
c. IV, s. 205, hadis nr. 1700; İbnu Mace, c. II. s. 960, hadis nr. 2878.
(232) SuyQtı, Tedribu'r-rAvi, c. I, s. 286.
(233) Bahru'l-'ulQm, FevAtıhu'r-rahamQt, c. II, s. 124.
(234) · EbO. HAtım, K. Mecrfthtn, var. 21b-22a; tbnu CemA'a, el-Menhe-
lu'r-revt, var. 9a; 'İrakt, Fetuhu'l-mutrs-, c. I, s. 128.

61
Yine halife Mehdi ile alakalı olarak nakl edilen bir haber, ldAre-
cilere yaranmak ve iltifatlarına nail olmak için ilim erbabından dahi
bu işe tevessül edenler çıktığını göstermektedir. Tefsiri ile şöhret
kazanmış olan Mukatil b. Süleyman (ölm. 150/767), halife Mehdi'nln
ifadesine göre ona gelerek •eğer istersen senin için 'Abbas hakkın­
da hadisler vaz'edeyim•, demiş; halife Mehdi de buna ihtiyacı olma-
dığını söyleyerek reddetmiştir235 . Mukatil b. Süleyman'ın durumu da
bize göstermektedir ki, Emeviler ve Abbasiler hakkında hadis uydu-
ranların bir kısmı bu işi bir ideal ve dava uğrunda değil, sırf dünya-
lık temini için yapmışlardır. Yine bu maksatladır ki, Emeviler zama-
nmda riyakar menfaatçılar, Haşim oğullarının şan ve şereflerini yük-
selttiklerini hesap ederek ashabdan bazılarının fezailine dair pek çok
hadis uydurmuşlardır',.. Yapılan birçok fetihlerin neticesinde maddi
imkanları genişleyip nüfuz ve itibarları çoğalan Abbasiler zamanında
ise, menfaatçı uydurmacılar faaliyet zeminini daha müsait bulmuşlar
ve gayretlerini artırmışlardır'"
Zaten çıkarları için hadis uyduranlar kadar, menfaatları icabı ha-
dis uydurtmak isteyenler de eksik olmadığından"' bu yalancılar, müş­
terilerinin istediği evsafta hadis imal etmekten geri kalmamışlardır.
Hadis diye uydurulmuş sözler arasında muhtelif maddelerin faydala-
rını izah edip faziletlerini beyan edenleri de mevcuttur. Bunları, bazı
mal ve meta'lara piyasada rağbet kazandırmak,,. isteyenlerin bizzat
uydurabileceği gibi, Şu'be b. Haccac (ölm. 160/776)'ın ifadesiyle bir
kuruş verene yetmiş hadis uydurmaya amade olan Ebu'I-Muhezzem
(11/VIII. asır) seviyesindeki yalancılara24 0 hazırlatmaları da mümkündür.

(236) SuyOtı, a.g.e., c. I, •· 286.


(236) Ahmed Emin, Fecrul'-islAm, s. 213.
(237) Ayn. mll. Duha'l-islıim, C. il. s. 126.
(288) Me§hftr yalancı MuhtAru's-sakaft (ölm. 67/686) ile hadise! ola-
rak geçinen biri arasında vukQ bulan pazarlık enteresandır. MuhtAr, bu
şahsa on bin dirhem, bir hil'at, bir binit ve bir de hizmetçi vermeyi teklif
ederek. bunlara mukabil Hz. Peygamber'ln, kendinden sonra evlAdınm inti-
kamını almak isteyen hir halife çıkacağını haber verdiğine dair bir hadis
uydı.;nnasını teklif etmiş; o· da Hz. Peygamber'e nisbeten hadis uydurmak
istemediğini, bunun vebalinin büyük olduğunu belirterek, «ashabdan bu sö-
zü kime söyletmek istersen .uydurayım; vereceğin parayı da istediğin kadar
azaltablllrsln> cevabım vermiı; teklifinde ısrar eden Muhtıir'm «fakat Hz.
Peygamber'ln söyleyeceği bir söz daha lnandıncıdır> demesi üzerine, pazar-
lık yaptığı şahıs da cama onun cezası daha çoktur> karşılığım vermiştir (bk.
tbnu Cevzt. K. Mevzft'At, var 4a).
(239) Tayyib Oklç, Konya Yüksek tsIA.m ~tüsü Hadis Dersi Notla-
n, s. 101.
(240) Zehebt, MtzAn, c. IV, s. 426.

62
•Menekşe kokusunun diğer kokulara olan üstünlüğü, benim diğer in-
sanlara olan üstünlüğüm glbldlr• 2• 1 uydurmasındaki basitlik, bunu or-
taya atanların fikir sevlyesizliğini ve muhtemelen menfaatler! sebe-
biyle icad ettiklerini sezdirmektedir. Bir uydurmaya göre Hz. Peygam-
ber, 'Abdullah b. 'Abbas'a bir ayva vererek bunun kalbi temizleye-
ceğini söylemlş 242 ; başka bir uydurma""' göre, patlıcanın her derde
deva olacağını haber vermiş"'; bir uığerine göre de etle beraber ye-
necek hıyarın cüzzam hastalığına karşı koruyacağını bildlrmlştir244.
Gerçekle hiç bir ilgisi bulunmayan bu nevi gülünç tavsiyeler arkasın­
da, uydurucuların bazı gizli hesapları olduğu akla gelmektedir.
Buraya kadar durumları incelenen uydurmacıların, maddi men-
faatlarını ön planda tutan dünyalık heveslileri oldukları görüldü. Bir
de manevi nüfuz ticareti yaparak her yerde kendine saygı gösterilen
bir alim durumuna gelmek arzusuyle hadis uyduranlar olmuştur'" Bu
şöhret arzusunun pek farklı tezahürleri görülmektedir. Kendine soru-
lan bir soruya rastgele verdiği cevabı, uydurduğu hadisle takviye
etmek isteyenler dani vardır'.. ; zira bu suretle hem karşısındakini
susturup hasımlarına galebe çalaccık, hem de mahcOp ve perişan ol-
maktan kurtularak üstadlık vasfını kaybetmeyecektir. Hatta rivayet
ettiği hadisin nerede bulunduğu sorulacak olsa, pek duyulmamış bir
kitap ismi söyleyecek, üstelik böylece muhataplarının adını dahi bil- .
medlğl nice eserlere vakıf olduğu hissini de telkin edecektir247 • 'Ab-
<lul'aziz b. el-Haris et-Temimi (c!m. 371 /981 )'ye Mekke'nin sulh yoluy-
la mı, yoksa 1 harple mi alındığı sorulduğu zaman, harple alındığını
söyleyivermiştir; bu cevapla tatmir:ı olmayan muhataplarmın delil is-
temeleri üzerine de, Enes b. Malik'in rivayet ettiğini söylediği bir uy-
durma ile iddiasını ispatlamaya çalışmıştır. Aynı şahsın --daha son-
ra- kendinden delil isteyenleri susturmak maksadıyla bu sözü ora-
cıkta uydurduğunu itiraf etmesi'", bu tip insanların bir anlık gurur-
ları için hadis-i şerifler karşısında ne kadar laübali olduklarını gös-
termektedir. '

(241) Ayn. mil., a.g.e., c. il, s. 183.


(242) Ayn. mll., a.g~,, c. I, s. 273.
(243) Ayn. mll., a.g.e., c. I, s. 134.
(244) Ayn; mll., a.g.e., c. II, s. 238.
(245) Subht SAllh, 'Ul1lmu'l-hadis, s. 268.
(246) tbnu Cevzi, a.g.e., var. 5a; •tra.ıd, Fethu'l-muğis, c. I, s. 129; Su-
yQtt, Tedrtbu'r-rA.vt, c. I, s. 286.
(247) Şevka.nt, el-FevA.'idu'l-mecmü'a, s. 427.
(248) el-'Adevt, Laktu'd-dürer, s. 71; 'Alt · . iCA.rt, Şerhu Nuhbeti'l-fi-
ker, s. 125.

63
Oğlunun mektepten ağlayarak geldiğini gören Sa'd b. Tarif
(11/\İIII. asır), onun, muallimi tarafından dövüldüğü için ağladığını öğ­
renince pek hiddetlenmiş ve «vallahi şimdi ben muallimleri rezil ede-
ceğim • diyerek 'ikrime ve ibnu 'Abbas tarikiyle gelen bir hadiste Hz.
Peygamber'in şöyle söylediğini uydurmuştuı-149 : «çocuklarınızın mual-
limleri, sizin en şerli olanlarınızdır. Onlar yetimlere karşı pek mer-
hametsiz, yoksullara karşı da çok insafsızdırlar».
Muhammed b 'Ukaşe 250 (ölm. 225/839) ve Me'mün el-Herevi261
(ölm. 250/864 den sonra) de müracaatçılarını cevapsız bırakmak iste-
meyen meşhur yalancılardandır.
Muhaddis olarak geçinen bazı menfaatperestlerin, hadisleri ara-
757
nan bir muhaddis durumuna gelmek düşüncesiyle , hadislerin sened
ve metinleri üzerinde istedikleri gibi oynamaya· çalıştıkları görülınek­
tedir.
Yüzyıllar
sonra ortaya çıkarak, Hz. Peygamber'i gördüklerini id-
dia eden yalancı «mu'ammerün» da dünya nimetlerinden faydalan-
mak ihtirasıyle ortaya çıkmışlardır"'.
işte menfaat ümidinin böylesine zebünlaştırdığı dünyalık heves-
lisi bazı insanlar, dini tahrif etmek bahasına da olsa, uydurdukları
asılsız sözleri Peygamber (s.d.v.)'e maletmeye çalışmışlardır.•

(249) EbQ Hıl.tlm, K. MecrQhin, var 22a; lbnu Uevzt, K. MevzQ'At, var.
5a; İbnu 'ArrAk, Tenzthu'ş-ı,eri'a, c. I, s. 253.
/
(250) Ona bazı şah•slann rükQa varırken ve rükQdan doğruluTken el-
lertnt kaldırdıklan sorulduğu zaman, hemen Hz. Peygambere kadar varan
uzunca bir senedle, Hz. 'Ömer'in Hz. Peygamber'! «böyl~lerlnin namazlan-
nın luı.bul olmayacağını> söylerken işittiğini rivayet etmiştir (bk. İbnu Ha-
cer, LisAnu'l-MizA.n, c. V, s. 288).
(251) tma.m ŞAfi't hakkındaki kanaatı sorulduğıı zaman, 40. sayfada
zikri geçer uydurmayı dcrM.l imal eden budur.
(252) 'İTA.ki, Fethu'l-muğts, c. 1, s. 129.
(253) EbQ Bekr. 'Alt b. 'Abdillah · b. el-Hasen el-Erdebtlt el-Kllft ft
·ulOmi'l-hadts, Topk. Med. Kütüph. nr. 197, var. 14b.

64
iKİNCi BÖLÜM

HADiS UYDORANLAR
VE KISSACILAR

A. HADiS UYDURANLAR:

MevzO hadis kitapları ile hadis ravileri hakkında yazılmış


olan eserlere bakıldığı zaman, hadis uydurucusu (vazza') olarak dam-
galanmış kimselerin, icad ettikleri yalanların sıhhatine inandırabil­
mek için çeşitli sahtekarlıklara baş vurdukları görülür. Bu bölümde
onları, icray-ı faaliyet ederken bürünmeye çalıştıkları muhtelif kis-
velerin altındaki hakiki hüviyetleriyle tanımaya gayret edeceğiz.

1. Hadis uydurmayı caiz görenler:

Düşünceleri ve hedefleri pek farklı olan hadis uydurucularından


bir kısmının, yaptıkları işi ahlaki ve dini bakımlardan mahzurlu say-
madıkları anlaşılmaktadır'. Ehl-i sünnet'e muhalif mezheblerden biri
olan Zaydiye'ye bağlı Mutarrifiyye mezhebi taraftarlarının, davalarını
desteklemek için hadis uydurmakta beis görmedikleri ve bunu mLh•
tellf münAzaralarda açıkca söyledikleri bilinmektedir. Yine bid'at eh-
tinden olan Kerrimlye mezhebinin bazı mensupları da halkı iyilikle-
re teşvik etmek ve kötülüklerden sakındırmak maksadıyle hadis uy-

(1) Ahmed Emln, Fecru'l-lsllm, s. 212.


(2) EbQ 'Abdfllllı Muhammed b. tbrllılın el-Vezlr el-YemA.nt, er-Rav-
du'l·bAslm fi'z-zebbl 'an sflnnetl Ebl'l-KAslm, c. I, Mısır, ts., s. 123.
(3) :tbnu Hacer 'AskalAııt (ölm. 852/1447), tergtb ve terhtb hadtsle-
rlıı1D de ııer'l hOkflmlerle ilgili hadisler gurubundan olduğunu söylemektedir
(bk. Nuhbetil'l-tllcer, s. 22). Nevevt (ölm. 676/12'1'1) de, cahklm hakkında
hadta uydurmakla, tergtb-terhtb mevzQlannda hadts uydurmak arasında
g(lıı4h ltlblrlyle hiç bir fark yoktur; hepsi de aynı derecede haram ve pek
çirkin bir harekettir> demektedir (bk. _Şerhu Sahihi MOsllm, c. I. s. 70).

65
durmanın mübah olduğu1 kanaatinde idller4. Bazı mutasavvıfların' ve
kıyas-ı celiye uygun olan sözleri Hz. Peygamber'e nisbet etmeye ce-
vaz veren bir kısım re'ycilerin de bu görüşe taraftar oldukları rlvAyet
edilmektedir•.
Hadis uydurmayı mübah sayanların dayanmaya çalıştıkları birta-
kım delilleri de vardır. Bu deliller! elde edebilmek için,
~ ... -
;;
).JI 0:A •
- ' - ,_ • -
~-A ',-~-:Jj ,~...=....
.•:; - - ·-. - ,,, ,, - - , - - •'r'. -
~-1..&- ~ ..1..) 0---
hadısini şu şekillerde tahrif ve te'vile yeltenmişlerdir.

a - Mütevatir olan « • ,f· ~.i,r ✓ hadisini, -utJI ~-- : J:-=,a~


'

veya « - vXJ \ -J: a'__ ı • ilavesiyle tahrif etmek istemişlerdir. Bu


ilave ile hadis şu şekli almaktadır:
,.,,,
_;l:ll - .:.ı:A : .;_;.;;_A ,~,:;:e;u -✓t:ll ~ -J:..,t -~ ~-..G--r ~.
(=kim halkı hataya düşürmek için benim üzerime yalan atfedecek
olursa, cehennemdeki yerine hazırlansın!)•.
Hadis münekkitleri, ilave edilen kısmın uydurma olduğunda itti-
fak etmişlerdir'.
Bu ilavenin sabit olduğu kabuı edilse bile', hadis uy-
durmayı mübah sayanlara delil olmayacağı ve • • ı.J.. t:ll ~ t.~;ı
(=elbette insanları hataya düşürür)• şeklinde telakki edilmesi lazım
- -
geleceği belirtilmiştir'.

(4) tbnu Ceml'a, el-M:enhelu'r-ravl, var. Da; 1rW, Fethu'l-muğls, c.


I, s. 131-133; Veziru'l-Yeı:nA.nt, a.g.e., c. I, a. 122.
(5) Bahru'l- 'ulQm, Fevltihu'r-rahamQt, c. II, a. 124. Müellif, bunu aQ-
fi kılığındaki birtakım mülhitlerin söylediğiııi, asıl mutasavvıflarla onlarm
hiç bir ilgisi bulunmadığım bildirmektedir.
(6) SuyQtt, Tedrtbu'r-rlvt, c. I, a. 28'.
Nevevt, a.g.e., c. I, 71; tbnu Cevzt, «
-✓Ü\ ~ -~ , ,:
> DAve-
, ·- - --
(7)

siyle birlikte altı ayrı tarikten gelen muhtelif hadtaleri,


rlvtlerhıhı ckezzlb>
ve cmecrO.h> olduklanm iablt ederek reddetmektedir (bk. K. M:evzQ&t, var.
15b-1Ga).
(8) DArekutnt (fflm. 385/995) ve HAkiın (ölm. 405/1014), bu hadis-
in mürsel olduğunu aöylemltlerdir. Dlrimt (ölm. 255/868) de zayıf bir
aenedle Sünen'ine aımııtır (bk. tbnu Hacer 'Aakallııt.. Fethu'l-bArl, c. I, a.
210).
(9) Bu fikri ileri süren muhaddisler, na.ve ~en kuıının bapdakı
cIAm,'m, clAm-ı ta'ltb değil, «IAm-ı te'kld> (Zekeriya. el--■Ad, l'ethu'l•bA-
kt, var. 43a) veya cllm-ı Akıbet> (İbnu Hacer '4ak:aJAnl, a.g.e., c. I, a. 210)
olabileceğini söylemektedirler.

66
. "'

b - Hadisteki • " ~ • sözünün •aleyhimde• manasına gel-


diğini, halbuki kendilerinin bllAkls Hz. Peygamber'in lehinde hadis
uydurmaları sebebiyle ıslama hizmet ettiklerini söylemişlerdlr' 0 • Bu
iddiala,,nı lsbiit etmek gayretiyle de •kim Allah'ın razı olacağı her-
hangi bir sözü bana. nlsbet ederse, o söz benim hadislmdlr ve ben
onunla gönderilmişimdir• yalanını icad etmişlerdir".
Gayeleri ne olursa olsun, hadis uydurmaya c~vaz verenler, farz
veya mendOb, haram veya mekruh şıklarından birine ait şer'i bir
hOkmü Hz. Peygamber'e isnad ederken, netice itibariyle Allah'a kar-
şı yalan söylediklerini düşünmüyorlardı 12 • Hatta Kerramiye mezhebi
taraftarları, Hz. Peygamber'in mutlak olarak hadis uydurulmasına kar-
şı olmadığını söylüyor, Onun sadece Kur'an ve hadislerde hiç bir
suretle temas edilmemiş bahislerde hadis uydurmayı yasakladığını"
iddia ederek kendilerine bir destek arıyorlardı.
lslam alimleri, hadis uyduranların din karşısındaki durumlarını
da tetkik ederek kanaatlarını ifade etmişlerdir. Muhibbullah el-Blhf.ı­
ri (ölm. 1119/1707), Musellemu's-subOt adlı eserinde terğib ve ter-
hib için hadis uydurmak isteyenlerin batıl bir delile dayandıklarını v,
kasden yalan söylemeleri sebebiyle de günah-ı kebair işlediklerin:
söylemiştir't Allah ve RasOlüne karşı kasden yalan söyleyenlerin bü
yük günah işledikleri hususunda bir çok islam alimi ittifak halinde-
dlr16. Hatta şafii fakihlerinden EbO Muhammed 'Abdullah el-Cuvey-
ni (ölm. 438/1046) ve Kemal eş-Şumunni (ölm. 821/1418) daha ileri
giderek hadis uyduranların küfre girdiklerini ve bu sebeple öldürül-
meleri icab ettiğini söylemişlerdir'•. Lekin icmea muhellf olması se-

(10) :tbnu Cevzt, K. MevzQ'At, var: 15b; Bulkfııt, MehAsinu'l-ıstilA.h, var.


27a; 'İrAld, Fethu'l-muğts, c. I, s. 131. Bu mevzQda ortaya konan uydurma-
lar, hadis uydurulmasına muha.I~fet eden isla.m Alimleri ile. muAnzlan arasın­
da cetin münaka.§alar olduğunu göstermeye ka.fidlr. Bu uydurmalardan bi-
rin4e c.. ::;Jc. # ••
/ Z ;,,. > ha.dtsini Hz. Peygamber'in tefsir ettiği iddia
edilmekte; hadisin ifAde ettiği tehdidin ıümfilüne girebilecekleri endJ.ıeslııl.
izlıAr eden asha.ba hitaben Onun göyle söylediği uydurulmaktadır: cbu sözle
slzl değil, yalancı, sihirbAz ve mecnQn .diyerek beni ve isla.mı lekelemek is-
teyenleri kastediyorum> (bk. lbnu Cevzt, a.g.e., var. 15b).
(11) :tbnu Cevzi, a.g.e., var. 15b.
(12) :tbnu Hacer 'AııkalA.n!, Fethu'l-bA.rl, c. I, s. 210.
(13) el-Lalmevt, Zıı.feru'l-emA.ııl, ıı. 254.
(14) Bahru'l-'uUlm, FevAtihu'r-rabamQt, c. II, ıı. 125.
(15) Nevevi, Şerhu Sahihi Mflsllm, c. I, s. 56; San'Ant, Tavzthu'l-ef•
ka.r, c. II, s. 88.
(16) Muhammed b. İbrahim.. :tbnu'l-Hanbell, Fer'u'l-esls f1 usQll'l-hadls,
SOley. Şeh. kütüph. nr. 2718/10, var. 146b.

87
bebiyle bu hüküm makbul sayılmamıştır17 • Zehebi ölm. 748/1347) de
ancak helali haram veya haramı helal gösterecek şekilde hadis uy-
duranların kafir olacaklarını beyan etmiştir". Bu hükme varabilmek
için, hadis uydurucusunun yalan söylemeyi helal sayması gerektiğini
ifade eden görüş, en yaygın ve muteber olanıdır".
Böylece islam alimlerinin hadis uydurulmasına şiddetle muhale-
fet ettikleri, hadis uydurulmasına cevaz arayanların ise, muhtelif he-
vesler peşinde koşan maksatlı insanlar oldukları anlaşılmış oh.iyor°.
*
**
İslamın Kur'an-ı
Kerimden sonra en mühim kaynağı olan hadis-i
şeriflerin arasına !.Jinlerce asılsız sözleri karıştırmaya çalışırken, bi-
lerek veya bilm9yerek dini tahrif etme durumunda olan uydurmacı­
lar, hiçbir zamPn asıl hüviyetleriyle ortaya çıkmamışlardır. Her biri
ayrı bir kisve altında ve pek muhtelif usOllerle faaliyet göstermişler­
dir. Onların birb;rınden farklı bu usOllerlni şöylece özetlemek müm-
kündür:
a) Uydurdu)darı
sözleri sahih hadislerle karıştırmak suretiyle
yalanlarınıkamutle etmek istemişlerdir. Hadis uydurucusu olarak bi-
linen Hafs b. 'ômer b. Dinar el-lli21 ölm. 11/VIII asır)'nin rivayet ettiği
şu haber, bu nevi tahrifatın tipik bir misalidir:

-
.- e- • - - - •• "ı - ı '•.:.»I: -
.-'- - ıı.S ..r> . ı-..:...ı-A:::..\..>
• 1)\ -
.. ..::.,_,
;..l.a-
- ... ;~
.. v- .,.
"F - JG ~ •J-..} 'J ~ - ;.c.- J --~- ·ec .,:»--,-J- :ıı ı -J;_-)
:r
:::- - •-. ,'J ,__ --~- -
.r.J,, ,-.ı-ı. r·- ,
·-.ı.·
,,4-: ~
,., ! -
<ili J-
·ı"J
,<ili ,- ;
.,_ ' ...
~--

~ -.:..:tı-.: -<!½ ·_,--, J.,. >'l ' ~ "'i -4::.,_..cıı \, _ ı :' J-:'
' ' • - > .. ...... ,
-
1.5""J-4 ı).A ı:, J ..r> 4_!
,,, ,,,.
r=-c.,,,.
Bu rivayetin birinci kısmını teşkil eden «(Ey 'Ali), Medine ikimizden

(17) lbnu 'ArrAk, Tenztlıu'ı-een·a, c. I, s. 12; Ahmed Nahn, SabDı-1


Buha.rt Muhtasar, Tecrtd-1 SarUı Tercemesl, c. I, İstanbul, 134:6/1928, s. 285.
(18) lbnu '.t.rrAk, a.g.e., c. I, s. 12.
(19) lbnu'l-Hanbelt, a.g.e., var. 146b.
(20) ZAkir Kadirt'nln en me§hur lslAm A11ınlerl.nln ahkAm ve ahiret
dı§lDdaki mevzfha.rda ~clls uydurulmasını mf.lsAmaha ile kar§lladıklanm
iddia ederken nP-ye lsttna.d ettiğini Gl?eiımek m ~ değildir (bk. DAru'l-
Filnfin tta.htyA.t Fakflltesl Mecmu'ası, sayı 4, İstanbul, 1926, s. 197-198).
(21) Zehebt, ll1zAD,, e. :t ,. 561.
(22) G&ıt. yer.

68
biri bulunmadıkça auzelmez• söz0 uydurmadır'. Bu kısım, muteber
hadis kitaplarında yer al_mış olan •(Ey 'Ali), Mu~,a·ya göre Harün ne
ise, bana göre de sen öylesin• hadisine" ekleı .. ,1ek istenmiştir. Za-
fer b. Muhammed el-Hazza'da, uydurduğu sözü -bunun aksine-- sa-
hih bir hadisin sonuna ilave etmiştir".
b) Uydurdukları yalana sahih hadis süsü ııerebilmek ıçın oaş
tarafına muhaddislerce makbul olan bir senec aklemişlerdir. Bu su-
retle sika ravileri istismar etmek isteyenlei· arasında İbrahim b.
'Abdullah b. Halicf26 (ölm. 11/Vıll. asır), ish~k b. İbrahim et-Taberi,27
ısma'il b. Ebanıııı (ölm. 210/825J, Ahmed b. Muahmmed et-Taykani 29 ,
· Ahmed b. Muhammed b. Cevri el-'Ukberi30 "" isma'il b. 'Ali b. el-Mü-
senna31 (ölm.-448/1056) bulunmaktadır. Halıfe Mehdi (158-169/775-
785)'nin kadılarından Ebu'I-Bahteri Vehb b. Vehb32 (ölm. 200/815),
Süleyman' b. 'Amr en-Neha'i 33 (ölm. 111/IX. as:r) ve ishak b. Necih el-
Malati34 (111/IX. asır) makbul ravilere bu nt vi iftiralar atmayı helal
gören meşhur yalancılardandır. Bu kanaatte olanlar arasında geceleri
hiç uyumayarak hadis icad etmeye çalışanlar bulunduğu da rivayet
edilmektedir'5. Hadis tenkitçileri bu neva «>3htekarlıkları birer birer
tesbit ederek, •bu söz bu senede yamar.mıştır•" gibi muhtelif tabir-
lerle ortaya koymuşlardır.
c) Kimsenin elde edemediği hadis· "ri rivayet ediyormuş gibi
görünmek isteyen bazı sahtekarlar tarafınrian senedler üzerinde muh-
telif değişiklikler yapılmıştır". Muayyer senedlerle bilinen hadisle-
rin rivayet zincirlerindeki halkalarda~ hirini değiştirerek, bu hadisie-

{23) 1bnu Teymiye {ölm. 728/1327), Hz. Peygamber'in. hayatında bu


uydurmayı tekzlb eden va.kıalar bulunduğunu söyleyerek Bedir, Hayber, Hu-
neyn... harplerine Hz. 'Ali'nin Hz. Peygamber'le birlikte i§tirak ettığln1 ve
Kedine'de vıw olarak bqkalarııwı kaldığım lfAc;le eder (bk. Zeheb!, el-M:un-
tekA m1n m1nh4cl'l• i'tıdAl, Kahire, 1374, a. 213).
(24) Kil811m, SahUı, c. IV, a. 1870.
( 25) Bk. Zehebt. K1zAD. C. I, L 482.
(26) Ayn. mll., a.g.e., c. I, a. 20.
(27) Ayn. mil., a.g.e., c. I, •· 83.
{28) Ayn. mil., a.g.e., c. I, s. 98.
{29) İbnu Hacer 'AskalAnl. ı:..tsa.nu'l-MtzA.n, c. I, s. 254.
{30) Ayn. mil., a.g.e., c. I, s. 256.
(31) Ayn. mil., a.g.e., c. I, a. 422.
{32) Zeheb!, KlzAD. c. IV, a. 353.
{33) Ayn.. mil., a.g.e., c. il, s. 216.
(34) Ayn. mil., a.g.e., c .. I, s. 202.
(35) EbQ HAtım, K. M:ecrQhlıı, var. 21b.
(36) Zeheb!, a.g.e.; c. I, a. 46.
{37) 'lrW. Fethu'l-muğta, c. ı, a.. 129; SuviltJ 'l"Adrtbu'r-ravı. c. ı; s. 286.

89
ri daha cazip hale getirmek istemişlerdir. 38 Tabakat kitaplarında, _bu
işi yapanlara •hadis hırsizı• denir. Buhlül b. 'Ubeyd el-Kindi39, lbra-
him b. Bekr eş•Şeybani 40 (ölm. 111/IX. asır}, Ahmed b. 'AbdillAh b. Mey-
sere41, Ahmed b. Mu'aviye el-Bahili42 (ölm. 11/VIII asır), lsma'il
b. Ebi 'Uveys43 (ölm. 226/840) ve Musa b. Muhammed el-Belka-
vi44 (ölm. 11/VIII asır) sayıları pek kabarık olan hadi~ hırsızların­
dan birkaçıdır. Bunun aksine sened zincirinde yer alan yalancı bir ra-
vinin adını değiştirmek veya senedden tamamen çıkarmak suretiyle
çeşitli tahriflere baş vurulduğu da olmuştur. Bu usül, -adının riva-
yet zincirinden çıkarılması suretiyle- meşhur yalancı Muhammed b.
Sa'id eş-Şami (11/VIII. asır )'nin rivayetlerinde dahi uygulanmıştır.
Buna tevessül edenler, yalancı derekesinde mütalaa edilmişlerdir•.
d) iki hadisin sened ve metnini birbirine karıştırmak suretiyle
de tahrifler yapılmıştır". Garib hadis rivayet ediyor zannettirmek
için bu yola baş vuranlara muhaddlsler •deccal• ve •kezzab• demek•
te ve bütün hadislerinı" --şartlarına uygun olarak rivayet etse dahl-
reddetmektedirler47. Ayrıca, sened ve metinleri sadece bu maksat-la
birbirine karıştırılan hadisler de mevzO sayılmaktadır'". Bu guruba di-
hil olan sahtekarlara misal olarak 'Abdullah b. Muhammed b. Ya'kub
el-Harisi49 (ölm. 309/921)'yi zikretmek mümkündür.
e) Senedde yer alan ravilerden birinin adını silip yerine kendi
adını yazmak suretiyle itibar kazanmak isteyen sahtekarlar da mev-
cuttur. Ahmed b. Muhammed el-Hemedanl50 bunlardan biridir.
f)Görüp konuşmadığı ve hadisini duymadığı şahıstan hadis
işittiğini
iddia edenler de kasden yalan söyleyen uydurmacılar g~ru-
buna dahildir'.

(38) EbQ Bltım, a.g.e., var. 24a.


(39) Zeheb!, a.g.e., c. I, a. B.
(40) Ayn. mil., a.g.e., c. L a. 24.
(41) Ayn. mil., a.g.e., c. I, a. 108.
(42) Ayn. mll., a.g.e., c. I, a. 157.
'43) Ayn. mll., a.g.e., c. I, ı. 223.
\ 44) Ayn. mil., a.g.e., c. IV, a. 219.
(46) tbnu Cevzt, K. KevZO'lt, var. 7a; el-ErdebDI, el-K4fl fi 'ulGml'l-ha-
dta, var. 131>.
, 46) tbnu 'ArrA.k, Tenzıtıu'ı·ıeıt •a c. I, a. 15.
(47) Göst. yer.
(·l8) Ahmed Nahn, Sahth-1 Buhlrl muhtasarı Tecrld-i aarlh tercem;ıı.
c. l, s. 306.
( 49) Zeheb!, lWzlD, c. II. s. 496.
(50) Ayn. mll., a.g.e.,_ c. I, s. 130.
(Gl) ıtmu Cevzt, a.g.e., var. Sa-1>.

70
Hadis rivayeti sırasında herhangi bir hata yaptıklarını sonradan
farkedip doğrusunu da anlamış olmakla beraber, hadiscller nazarın­
da küçük düşme endişesiyle hatalı yolda yürümekte ısrar edenlerin
rivayetleri de· uydurma hadisler arasında mütalaa edilmektedir52 •

**
2. Mafhur yalancılar:
Hz. Peygamber'in vefatından uzun yıllar hatta asırlar geçtikten
sonra, sahabi olduklarını söyleyerek ortaya çıkan şarlatanların" hile-
leri, şüphe yok ki, pek çeşitli ihtiraslarını gördüğümüz yalancıların
hilelerinden daha mahiranedlr. Uzun zaman yaşayanlar manasına ge-
len •mu'ammerOn• kelimesiyle anılan bu yalancılar, uydurdukları
sö71Pri fPeygamber (s.a.v.)'den doğrudan doğruya aldıklarını iddia
ediyorıardı. Bu sahtekArların •böylece, diğer hadis uydurmacılarınkin­
den daha elverişli bir durumları oluyordu. ötekiler, neşretmek iste-
dikleri sözü Peygamber'e bağlamak için rical zincirlerini bütünüyle
icad etmek zorunda idiler. •Uzun ömürlüler• ise, Peygamber'in as-
hAbı olarak geçiniyorlardı ve neticede, sözde bilgilerini bizzat Hz.
Muhammed'in kelAmına bağlayan zincirin çeşitli halkalarını icad et-
mek durumunda değillerdi. Bu sayede Peygamber'le şahsen münase-
bette bulunmuş olduklarına inandırabildikleri zaman, çetin tenkidden
de yakalarını kurtarıyorlardı•... üstelik kendilerini kabul ettirdikleri
birtakım saf gönüller yanında, hiç bir hadis uy~urucusuna nasib ol-
mayan bir hürmet ve sonsuz bir bağlılık buluyorlardı.
Uydurdukları pek çok hadisle. münekkitlerin başına ayrı bir dert
açan mu'ammerOnun sayısı hayli kabarıktır. Bununla beraber, 110/728
tarihinde Mekke'de vefat eden Ebu't-Tufeyl 'Amir b. Vasile'nin en son
ölen sahabT olduğu ittifakla kabul edildiğinden, bu yalancıların ta-
nınmaları kolaylaşmıştır; zira bu tarihten sonra sahabilik iddiasında
bulunanlar yalancı sayılmışlardır.
Hadis münekkltlerlnln birer birer yakalayarak tabakat kitapla-
rında teşhirettikleri bu sahtekArların mecıhurları şöyle sıralanabilir:
a) Hicretten 140 sene sonra ortaya çıkarak, yirmi dört gavzede
Hz. Peygamber'le beraber bulunduğunu iddia eden Meklebe b. Mel-
kin el-Hirezmi, b•ı müfterilerden biridir.55

(62) el-Erdebllt, a.g.e., var. 13b.


(63) M. Tayyib Okiç, Bazı hadis meseleleri ~rinde tetkikler, İstan­
bul. 1959, •• 70.
(M) Goldziher, Muhammed. Studlen. c. II, s. 170.
'(116) . Zeheb!, K!ııAD, c. iV, a. 178.

71
bl 300/912 tarihinden sonra zuhur ederek, bir parşômen toma-
rına yazdığı hadisleri yaymaya çalışan lbnu Ebi'd-Uünya diye meşhur
olan 'Osman b. Hattab, bu lakabı kendisine Hz. 'Ali'nin verdiğini söy-
- !emektedir. Hızır ile karşılaştığını ve ondan 400 sene yaşayacağını
ögrendiğini haber veren bu Tanca'lı sahtekar, 327/938 de ölmüştür."'
/ .
cJ Muzaffer b. 'Asım, 320/932 senesinden sonra Samarra dolay-
larında hadis neşr etmeye çalışarak bazı sahabilerle gör~ştüğünü
söylemiştir. Rivayetlerinin çoğunu kendi gibi· bir şarlatan oı'an Mek-
lebe b. Melkan'dan. almıştırs1 •
d) Hz. Peygamber'den dört asır sonra sahabi olduğunu iddia et-
me cür'etini gösteren Ca'fer o. ı'4astür er-Hfımi, •350/961 senesine
doğru Farab bölgesindeki kitlelerin safdilliğini istismar ediyordu»s11 •
Hz. Peygamber'in duasına mazhar olduğunu şöyle anlatıyordu: •Te-
bük gevzesinde Peygamber (s.a.v.)in yanında bulunuyordum. Elinde-
ki kamçısı yere düştü. Hemen atımdan inerek kamçıs·ını uzattığım Z&
man bana, •Allah ömrünü uzun etsin• diye dua buyurdular. Bu duidar~
sonra üç yüz yirmi sene geçti hala yaşamaktayım•".
e) Hindistan hükümdarlarından Serbitek, Hz. Peygamber'in Hu-
zeyfe b. el-Yeman (ölm. 36/656), Usame b. Zeyd (ölm. 54/673), Seti
ne, Suhayb (ölm. 38/658) ve Ebü Müsa el-Eş'ari (ölm. 44/664)'den
müteşekkil bir heyeti, islam'a davet etmek üzere kendine gönderdi-
ğini söylemektedir. Hz. Peygamber'i iki defa Mekke'de, bir defa da
Medine'de olmak üzere üç defa gördüğünü ve bu sıralarda 460 ya-
şında bulunduğunu iddia ediyor. Serbatek'in 336/947 yılında 790
küsür yaşında iken öldüğü söylenmektedir"'.

f) 517 yılında Geylan şehrinde faaliyeti görülen Kays b. Tamim


et-Ti'i el~Eşec de sözde sahabilerindendir. Diğer meslekdaşları gibi o
da doğrudan doğruya Hz. Peygamber'den duyduğunu söylediği kırk­
tan fazla hadisi rivayet etmiştir".
g) Mu'ammerün hakkında söylenen garib hikayelerden biri de
şöyledir:576 tarihinde Abbasi halifelerinden en-N~sır (575-622/1180-
1225), maiyyeti ile beraber av gezintisi yaparken yolları bir Arap ka-

(56) 1bnu Hacer '.Askal4DI, LtsAnu'l-:MlzA.n, c. IV, s. 135-140.


{l:i'l) Zehebt, a.g.e., c. IV, s. 131.
(58) Goldziher, Muhammed. Studien. c. II, s. 1'12.
(l:i9) Zehebt, a.g.e., c. ı. s. 419.
(60) tbnu Hacer '.AskalAn!, a.g.e., 1c. m, & ıı.
(61) Ayn. mll., el-ls~be fl teınytzi's-salıAbe, c. V, lluıır, 1323-1325, s.
287.

72
bilesine uğrar. Kabiİe ileri gelenieri, Haİifeye gereken izzet ve ikrA-
mı gösterdikten sonra, kendilerinde çok değerli bir cevher bulundu-
ğunu haber verirler ve derler ki, «hepimiz de Rasulullah ile Hendek
savaşında beraber bulunmuş olup halen hayatta olan bir babanın ço-
cuklarıyız•. Halife merakla babalarının adını sorar. Onun Cübeyr b.
el-Hiris olduğunu öğrendikten sonra ihtiyarı görmek için çadırına gi-
derler. Bu sfücie sahabi Halifeye bir beşik içinde gösterilir ve Hali-
feyle tanıştırılır. Cübeyr b. el-Haris, Halifeye Hendek savaşına işti­
rak ettiğini "P.. Hz. P~ygamber'in kendine bazı tavsiyelerde bulundu-
ğllnu anlatıı>2.
h) 600/1203 yılından sonra sahabilik iddiasında bulunan Ma'mer
veya Mu'ammer b. Bureyk de Hz. Peygamber'den · bizzat duyduğunu
söylediği haberleri neşr etmiştir. Bunun da Hintli Reten güruhundan
bir sahtekar olduğunu ifade eden Zehebi, rivayet ettiği uydurmaların
bir kısmını gördüğünü söylemekte ve misaller vermektedir'\
i) 599/1202 tarihinde aynı iddia ile ortaya çıkan M&rdin'II safi
Rabi' b. Mahmüd da bu cins sahtekarların meşhurları arasında yer al-
mıştır. 652/1254 de Kudüs'te öldüğü söylenmektedir".

j) Yine 600/1203 tarihinden sonra Türkistan halkının saflığından


istifade etmeye çalışan Ebu'l-Hasan b. Nevfel er-Ri'I, •şakku'l-ka­
mer• mucizesinin vuk0 bulduğu gece Hz. Peygamber'I sırtında taşı­
dığını iddia etmiştir".
k) Sahabilik iddiasının verdiği imtiyazlardan faydalanmak hır­
sıyle olmadık yalanlar söyleyen sahtekarların en büyüğü, Hintli Re-
ten b. 'Abdullih'tır. 632/1234 veya 709/1309 tarihinde ölen Reten,
yedi asra yakın bir zamandır yaşamakta olduğunu iddia etmiştir.
Uzun ömürlü oluşunu Hz. Peygamber'in altı defa yaptığı duaya borç-
lu olduğunu söyler. Bir yandan çocukluk sıralarında M~kke-Cldde
yolu üzerinde deve otlatmakta olan Hz. Peygamber'i görüp kucağın­
da taşıdığını ifade ederken, diğer yandan Hendek savaşında Hz. Pey-
gamber'e Hint hurması ikram ettiği zaman henüz on altı yaşında bu-
lunduğunu söylemek suretiyle açıkca tezada düşmüştür.

Halkın hoşuna gidecek hikayeleri anlatarak onların kalbini ka-


zanma yollarını bilen Reten, Hz. Fatıma'nın düğününde diğer ashib

(62) Ayn. mll., ı.taa.nu'l-JOzAD. c. II, s. 97.
(63) Zehebl, MtzAn, c. IV, s. 156.
(64) Ayn. mll., a.g.e., II, s. 42; lbııu Hacer '4ııkaJAnt, Lfalıau'l-JOzAD.
c. n, s. 448.
(65) Zeheb!, a.g.e., c. IV, s. 515.

73
ile birlikte def çalıp raksettiklerini, bunu Hz. Peygamber'e anlattık­
ları zaman, Onun memnun kalıp kendilerine dua ettiğini söyler.
Reten'i görüp dinlemek üzere uzak diyarlardan Hindistan'a ge-
len alimler dahi vardır.
Zehebi (ölm. 748/1347), «kesru veseni Aeten (= Reten putunun
parçalanması• adlı bir risale yazarak onun korkunç yalanlarını red-
detmiştir. Ne tuhaftır ki, Halil es-Safedi (ölm. 764/1363) ve meşhur
lügatçi Mecdüddin Şirazi (ölm. 817 /1415) gibi ilim adamları, Reten'ln
sahabi olabileceğini söyleyerek Zehebi'nin risalesini beğenmP.mişler­
dir86.
lbnu Hacer 'Askalani'nin de dediği gibi şayet Reten bir sahabt
olsaydı, il, yüzyıldan VI. yüzyıla kadar geçen uzun asırlar boyunca
elbette tanınır, bilinirdi". Hiç değilse, ashab ve hadis rôvilerl hakkın­
da yazılmış olan yüzlerce kitaptan birinde adı ·geçerdi.
Reten'in doğrudan doğruya Hz. Peygamber'den duyduğunu iddia
ettiği hadislerden 300 tanesi bir cüzde toplanmıştır".
Reten öldükten sonra oğlu Mahmud, onun sac;malarını claha da
genişletmiş, çoğaltmış ve babasının «şakku'l-kamer• ha,.,;sesini mü-
şahede ettiğini anlatmıştır.- Zehebi, zaten büyük bir yalancı olan Re-
ten hakkında bir sürü efsane uydurulmuş olduğunu söyler'9.
lbnu Hacer, isabe'slnde Reten'e pek geniş bir yer tahsis etmiş­
tir70.
Daha il. asırdan başlayarak VII. asra varıncaya kadar her çağda
ve Endülüs, Arabistan, AnadoJu, Türkistan ve Hindistan gibi birbirine
pek uzak iklimlerde sahabi olduğu yalanını neşr ederek islamı ve
müslümanları sömüren nicelerine rastlanmıştır" .

•••
(66) lbmı Hacer,_ eı-ta&be ti temyfzl'8-sahAbe, c. II, 8, 232.
<67) G&ıt. yer.
(68) Ayn. mıı., a.g.e., c. n, s. 21."I.
(69) ~ebl, lOzAıı, c. II, 8, 46.
(70) Bk. İ8Abe, c. II, 8. 225-232.
(71) SaM.bUik veya tı'l.blllik iddiasında bulunan nieghur yalancılar ıu
üç beyitte topluca zlkredllııılfUr (mal bk. JOzAn, c. II, 8, 42) :
., ..
,al ,!.,t..\.:ıo-
. -

74
Hadis tarihi_ lncelendiğl zaman, muhtelif cereyanların ve ihtirasların
tesiri ile uydurdukları hadisleri, çeşitli hilelere baş vurarak halk ara-
sında neşr etmeye çalışan bir çok yalancı bulunduğu görülür. lbnu
'Arrak (ölm. 963/1555), ·muhtelif tabakat kitaplarına müracaat etmek
suretiyle hadis uydurucusu, yalancı ve hadis hırsızı olarak tanınmış
veya bu şekilde itham edilmiş olanlardan 1790 tanesini Tenzihu'....-
ri'atil'-merfQ'a ani'l-ahbiri'.ş-şeni'ati'l-mevzQ'a adlı eserinin baş tara-
fında alfaoetik olarak tesbit etmiştir 72 • Bunlar arasında muhtelif hile-
leriyle meşhur olan yalancılardan bir kaçını şöyle sıralayabiliriz:
a) 'Abdulkerim b. Ebi'l-'Avci' (ölm. 150/776 civarı), öldürülmek
üzere yakalandığı zaman, helali haram ve haramı da helal gösteren
dört bin hadis uydurduğunu söylemişti".
b) Ahmed b. 'Abdillih b. Halid el-Cubiri (ölm. 11/VIII. asır), ya-
lancılığı darb-ı mesel olarak söylenen biridir. ibnu Hlbban (ölm. 354/
965)'ın deccallerden bir deccal diye teşhir ettiği el-CObiri, uydur-
duğu binlerce hadisi, hadis imamlarına nisbet etmişti~,..
c) 100/718 tarihlerinden sonra lrak'ta ortaya çıkaı leyin b.
Sem'in en-Nehdi (ölm. 119/737), önce Hz. 'Ali (ölm. 40/660)'nln, son-
ra Muhammed el-Hanefiyye (ölm. 81 /700)'nln, en sonra da kendinin
11
ulOhlyetini ,ddia ettiği için idam edilmiştir •
ç) 240 yılı clvArında Enes b. Malik (ölm. 93/711 )'nln hl.:.metçisl
olduğunu iddia eden Dinar Ebü Mlkyes el-Habeşi, Enes'den duydu-
ğunu söylediği uydurma söilerle dolu bir nüshayı rivayet edip yay-
mıştır".
d) Hirq b. Abdillih (ölm. 220/835 den sonra), Hz. Enes'ln kö-
lesi olduğunu söyleyerek ondan duyduğunu iddia ettiği uydurmaları
rlviyet etmiştir".
e) Ebü Mucibe diye tanınan İbrahim b. Hubde el-Farisi (ölm. 200/
815 hududu), pek çok uydurma hadis rlv&yet eden bir yalancıdır. 'Ali
b. Sabit (111/IX. asır), düğünlerde içip oynayan bu şahsiyetsiz uydur-
macı hakkında, •O benim şu eşeğimden de adi bir yalancıdır• demiş-
tir". ·

(72) Bk. 1lmu 'An'Ak, TenzUıu'ı-ıert•a, c. I, a. 19-131.


(73) Zeheb!, a.g.e., c. n, a. 644; bu tez, a. 54.
(74) Ayn. mll., a.g.e., c. I, a. 106.
(75) Ayn. mll., a.g.e., c. I, s. 357.
(76) Ayn. mll., a.g.e., c. II, a. 30.
('1'1) Fıebebl, K1dD. c., I, a. 861.
(78) .A.yıL mll., a.g.... c. I, s. 71.

'il
t) ishak b. Necib el-Malati (111/IX. asır), Yahya b. Ma'in (ölm.
233/847)'in •Allah düşmanı pis ahlaksız• sözleriyle tanıttığı, Ahmet
b. Hanbel (ölm. 241/SSS)'in de •O insanların en yalançılarından· biri-
dir» dediği uydurmacıdır··.
g) Mezhebini takviye etmek düşüncesi ile çok çirkin sözler icad
etmiş olan Me'miin b. Ahmed el-Herevi (250/864 civarı), uydurduk-
larını sika ravilerin rivayeti gibi göstererek onlara iftira eden yalan-
cılardandır. Onun hakkında «böylesi adam Allah'ın da, Rasülullah'ın
da, müslümanların da lanetine müstahaktır• denmektedir10 •
h) Meysere b. 'Abdirabbih, Kur'an-ı Kerim'in faziletine dair uzun-
ca bir hadisi uydurmakla kalmamış, muhtelif mevzulara da el atmış­
-~ır. Ezcümle Kazvin şehrinin faziletine dair kırk tane hadis imal et-
miş ve bunlardan sevap beklediğini de söylemiftir •
111

ı) Rafızibir uydurmacı olan Mugire b. Sa'id el-Beceli (ölm. 120/


737 civarı), peygamberliğini iddia ettiği için öldürülmüştü.-U.
i) Muhammed b. Kisim et~Taykini, ibnu Hibban, (ölm. 354/965)
ın ifadesiyle, kitaplara dahi alınması doğru olmayan sözleri rivayet
eden bir yalancıdır...
j) Muhammed b. Sa'id el-Kelbi (ölm. 146/763), Hz. 'Ali'nin öl-
mediğine ve tekrar dünyaya döneceğine inanan ve bu fikrini yayma-
ya çalışan Sebei bir yalancıdır...
k) Muhammed b. Ziyad el-Yeşkuri (11/VIII. asırJ, bütün hadis ten-
kitçileri tarafından •yalancı» olarak damgalanmış bir kimsedir>'.
1) Muhammed b. 'Ukişe el-Kirmini (ölm. 225/839), on binden
fazla hadis uydurdukları söylenen üç yalancıdan biridir'".
m) Ebü Divüd diye meşhur
olan bu yalancının adı Süleyman b.
'Amr en-Nahai (ölm. 111/IX. asır)'dir.
lbnu Rahuye (ölm. 238/852)'nin
«dünyada ondan daha yalancısını bilmiyorum• dediği Ebu Davud, za-
hiren abid ve zahid olarak tanınmasına rağmen, bilhassa tergib-terhib
mevzüunda pek çok hadis uydurmuş olan bir yalancıdır".
(79) Ayn. mll., a.g.&., c. I, s. 200.
(80) İbnu Hacer, Ltsa.ııu'l-Mıza.n, c. V, & 8.
(81) zehebt, a.g.e., c. IV, s. 231.
(82) Ayn. mll., a.g.e., C.•IV, s. 160.
(83) Zehebt, a.g.e., c. IV, & 11.
(M) Ayn. mll., a.g.e., c. III, a. ıRi6.
(85) Ayn. mll., a.g.e., c. m, s. 552.
(86) İbnu Hacer, a.g.e., c. V, s. 286.
(87) Zehebt, a.g.e., c. II. s. 216.
(88) Zehebt, a.g.e., c. IV, s. 354; 1bıw. Hacer, a.g.e., c. VI, & 231-234.

76
n) Vehb b. Vehb.. el-Kidi (ölm. 200/815), halife Mehdi zamanın­
da (158-169/775-785), muhtelif şehirlerde kadılık yapmış olan büyük
lancıdır. Hadis münekkltlerinin, •bu jmmetin yalancısı Ebu'I-Bahte-
ri'dlr•, •O, insanların en yalancısıdır• gibi sözlerle tanıttıkları Vehb,
geceleri hadis uydurmakla meşgul olıırnu. Yahya b. Ma'in (233/847)
in «yalan söylüyorsun ey Allah düşmanı• :tiye hakaret ettikten sonra
emniyet memurlarına· •yakalayın ;;.unu!• diye bağırdığı bir sahte-
kArdır88.

o) Hz. Enes'I çeşitli şekillerde istismar eden yalancılardan bi-


ri de Yağnem b. Silim b. Kanber (ölm: l!/VIII. asır)dır89. Hz. 'All'nin
kölesi olan Yağnem. uydurduğu hadisleri Hz. Enes'den işittiğini id-
dia etmek suretiyle üst üste yalan söylemiştir.
Bunlardan başka, Nese'i (ölm. 303/912)'nin, faaliyette bulun-
dukları şehirleri de söyleyerek tanıttığı dört yalancı şunlardır:
ö) Horasan'da Mukatil b. Süleyman (ölm. 150/767), hem tefsiri
hem de yalancılığı ile meşhurdur90 • Halife Mehdi'nin söylediğine gö-
re MukAtil ona, istediği takdirde saltanatını takviye edecek hadis-
ler uydurmaya hazır olduğunu bildirmiştir".
p) Medine'de lbrahim b. Ebi Yahya (ölm. 184/800) meşhurdur.
Kaderi, cehmi ve rAfızi olarak bilinen bu yalancının hadisleri muhad-
dislerce reddedilmiştir•.
r) Şam'da Muhammed b. Sa'id eş-Şami (11/VIII. asır) bulunmak-
tadır. Bu şöhretli yalancı, zındıkhğı sebebiyle asılarak öldürülmüş­
tür".
s) VAkıdi, Muhammed b. Ömer (ölm. 207/822), Bağdat'ta geniş
ilmi ve o nisbette de yalancılığı ile tanınmıştır. Bağdat kadılığı da
yapmış olan Vakıdi'nin kuvvetli bir hafızaya malik olduğu söylenmekle
beraber, rivayetlerine güvenllemeyeceğlnde alimler ittifak etmlşler­
dir94.


**

(89) Zehebi, a.g.e., c. IV, s. 459.


(90) Zehebt, MtzAn, c. IV, s. 173-175.
(9~) Bk. bu tez s. 61-62.
(92) Zehebt, a.g.e., c. I, s. 57-61.
(93) Ayn. mll., a.g.e., c. m, s. 561-563.
(94) Ayn. mll., a.g.e., c, m, s. 662-666.

77
3. Kasden hadis uydurmadıkları halde yalancı durumuna düşen- ·
ler.
Hadis uydurmayı hiç bir surette düşünmemekle beraber, rAvide
bulunması gereken vasıflara tamamen sahip olamayışları veya dik-
katsizlikleri sebebiyle affedilmez hataların meydana gelmesine yol
açanlar olmuştur. Bu şahısların samimiyet dereceleri ne olursa ol-
sun, Hz. Peygamberle hiç bir münasebeti olmayan söz ve hareketleri
ona nisbet etme durumuna düştükleri için yalancı sayılırlar; zira-lb-
nu Hacer (ölm. 852/1447)'in de dediği gibi- yalanın kasıtlı veya ka-

ibnu Salah (ölm. 643/1245), «


,
95

.,.
sıtsız söylenmesi arasııırfa bir fark yoktur • Bu şekildeki
,. yalanlara
F-,_:.:, ,.11 4••...!. (=uydurmaya ben-
ı...: ·-
zer)• demektedir96 • Nevevi (ölm. 676/127797 ve Bedrüddin ibnu Cema'a
" da bu görüşü benimsemişlerdir.

Kitapları kaybolan veya yanan bazı raviler, sonraları, yazılı her-


hangi bir metne bakmaksızın hadis rivayet etmeye kalkmışlardır.
Dindar olmalarına rağmen hafızalarının kendilerini aldatması sebe-
biyle, bazan müsned bir hadisi merfO veya mevküf bir hadisi müsned
olarak rivayet etmişler; hazan da senedleri veya hadis metinlerini
birbirine karıştırmışlardır".
Sika veya çok dindar olarak bilinmelerine rağmen, hayatlarının
sonuna doğru hafızalarını kaybetmeleri sebebiyle hadisleri birbirine
karıştıranlar olmuştur. Yaşlandıkları zaman, kendilerinden hadis ri-
vayet etmelerini isteyenlere cevap vermeye kalkmış tar, temyiz kabl-

(95) lbnu Hacer, Fethu'l•b4rl, c. I, s. 211.


(96) 'Ul1lmu'l-hadts, s. 90.
(97) SuyQU, Tedrfbu'r-ra.vt, c, I, s. 287.
(98) el-Kenhelu'r-ravt, var. 9a.
(99) lbnu Cevzt, K. M:ev.zO.'At, var. sa-b. M:eselA EbQ Hureyre'den mer-

fQ olarak rivayet edilen« :·~""_ıı-r•;.._ ~~:! •;ıı ':ıT'JX.,.. >sözfl Ka'bu'l-

ahbAr (ölm. 35/SM)'m sözüdQr, (bk. 'Alt el-KArl, JırlevzQ'At, a. 116). Yine
bu nevt yanlışlıklar sebebiyle bazı mevkQf hadisler de mevzQ zannedllmiı­
ttr. KeselA BAUd b. Ha'dAıı (ölm. l04/722)'m
: :ı:,t , , ,ı!UJ ""J .. L:-••.!.ll J. '~.. -r-.,1_, ~- '....,,_ü
' ,_
- , ., . . .
,f!•I\ j'~'~,-J ~ •ı)-A -r•.)r-JJ:.-:.f >aözü,Ku'azb.Cebel
,, , - ·- - _.
(ölm. 18/639) tarafından rivayet edilen merfQ bir hapl8 olarak tanıtıımıı­
tır; bu sebeple de mevzQ sayılmıştır (bk. 'Ömer b. Bedr el-Kavsıli, Ha'rife-
tu'l-vukQf 'ale'l-mevkQf, Topk. Ahın. kfltuph. nr. 624, var. 231a). el-Havsıll
bu eserde, mevzQ sanılan mevkQf haberleri toplanuıtır.

78
liyyetlerlni kaybetmeleri yüzünden sahih hadisleri mevzO olanlarla
karıştırarak, pek çok hatalara meydan vermişlerdir. Bu sebeple de
00
muhaddlsler yanındaki bütün itibarlarını yitlrmişlerdir' • Nitekim Şa­
fii fakihi olan kadı 'Abdullah b. Muhammed b. Ca'fer (ölm. 315/927),
yaşlandığı zaman bu riuruma düsmüş, bütün 'kitapları da gözünün
önünde yakılmıştır' '. 0

isin garihi şudur ki, iyi bir ir,· ~•• olarak tanınan bazı raviler
de, maksatlı olarak kendllerıne sunulan ve «bu hadis senin rivayet
ettiğin h::ıdislerdendir, al rivayet eti• diye telkin edilen sözleri nak-
letmek gafletini göstermişlerdlr • 102

İslam düşmanlarının kasıtlı olarak hadis uydurmaları kısmında


misallerini gördüğümüz üzere, bazı ravilerln bozuk fikirli oğulları,
komşu veya katipleri, uydurdukları sözleri onların kitaplarına karış­
tırmışlar, onlar da emin bildikleri bu yalancıların sözlerini tefrik ede-
meyerek kendi rivayetleri imiş gibi nakletmlşlerdir'm. 'Abdullah b.
Muhammed b. Rabi'a (111/IX. asır), Hammad b. Seleme'04 (ölm. 167/
05
783), Ya'la b. el- Eşdak' (11/VIII. asır), rivayetleri arasına katılan uy-
durmaların farkına varamayanlardandır.
Hadis raviliği, son derece dikkat, maharet, tam bir nüfuz ve an-
layışisteyen hassas bir meslektir. Aksi takdirde rivi bilmeden yalan
söyler ve bunun farkına bile varamaz. Sabit b. MOsa (ölm. 229/843)
nın durumu bunun bir misalidir. Talihlerine hadis yazdırmakta olan
meşhur muhaddis Şerik (ölm. 177/793),

ı.J.i •,J~ 'ı.f:/'~ı 8:."'>-


0
s ~~il 0 :~ .,.1.}~ •~ -0C_ . {.. •
. ?- , ~ ..ııı ""~ diyerek h~disln senedini söy-

(100) EbQ Hatim, K. MecrQhhı, var. 22b.


(101) Zeheb!, Mlzl.D, c. II, s. 495. ömürleriDin sonuna doğru rivAşetle­
rini birbirine karııbran pek'çok ril.vt mevcuttur. İbrahim b. Huseym ve Ah-
med b. Ebl'l-KAslm b. Sünbtıle (61m. 619/1222)'nin Akıbetleri de öyle olmuı­
tur (bk. Zeheb!, a.g.e., c. I, s. 30, 128). Hatlbu'l• BaldAdf (61m. 463/1070),
,,J;; _,J. I-Jı. ,j,j'_,JI ';.-;;_;.:.
0 0
adlı eserinde bu ril.vlleri tetkik etmiıtlr.
(102) Eb1l H4t1m, a.g.e., var. 221>. Yabyl b. BuaA.n (208/823), içinde
lbnu Lehl'a (61m. 174/790)'nın rlvaşet ettlil hadlaler bulunduğu söylenerek
kendine takdim edilen bir kitabı alıp baktıktan sonra, derhal lbnu Lehl'a"nın
yanına gidiyor ve rivil.yet edebileceğine lhtimil.1 vermediğini söyleyerek kita-
bı ona gösteriyor. Bunun üzerine lbnu Lehl'a'nın verdlil cevap l5yledlr: cNe
yapayım bana bir kitap getiriyorlar, bu hadisler senin hadlalerindir, al, di-
yorlar, ben de onları rivayet ediyorum> (bk. Göst. yer.).
(103) Ayn. mll. a.g.e., var 25&; lbnu Cevzl, K. MevzQ'il.t, var. 3 a-b.
1ril.ld, Fethu'l-mu11&, c. I, s. 128.
(104) • SuyQtl, Tedrlbu'r-r4vl, c. X. s. 286.
(10D) zebebt, Lg.e., c. IV, L 6H.
78
!edikten sonra, talihlerin yazmasını beklemek maksadıyle bir müddet
susuyor. Bu sırada orada bulunan veya henüz içeri girmekte olan Sa-
bit b. M0sa'yı görüyor. Biraz şakacı olan Şerik, abid ve zAhidliği ile
bilinen Sabit'in yüzüne bakıp gülerek:
1 ' \'< • -
ı.r •
""' :; • .,,, ' ' ' ,• :;il ' ': ' • '
, )..,::.:iL_, ~ J ;_r- ,v-:-"L., "-' -:;..- .:.J ,r-J
(=geceleri çok namaz kılanııı_ yüzü, gündüz nurlu olur)•
diye latife ettikten sonra senedini okuduğu hadisin metnini'°' söylü-
yor. Sabit ise, Şerik'in kendi hakkında söylediği bu sözleri, yukarıda­
ki lsnadla söylenmiş merf0 bir hadis zannederek öyle rivayet etmiş­
tir107. lbnu Hibban (ölm. 354/965) ve lbnu Hacer (ölm. 852/1447) gibi
bazı hadisciler, bunu mevz0 değil müdrec olarak kabul ederler"".

Bu raviler, bilmeden yalan söylemeleri sebebiyle, birinciler sevi-


yesinde mütalaa edilmemekle beraber, hadisler_iyle hiç bir surette
ihticac edilmez'09 •
...
......

4. Hadis uyduranlar nasıl bilinir?


Birbirinden farklı düşüncelerin tesiri ile hazırladıkları yalanları­
nı büyük hadis kitlesi arasına karıştırmaya gayret ederken, hadisci-
lerin karşısına pek değişik görünüşlerle çıkan uydurmacıların mas-
keleri, muhtelif vesilelerle yırtılmış ve asıl hüviyetleri ile tanınma­
ları mümkün olmuştur. Onları tanıma yolları başlıca üç gurup altında
mütalaa edilebilir:
a) Hadis uydurucularından bir kısmı, yaptıklarını itiraf etmişler­
dir. Hattı zatında hadis uydurucusu olarak tanınmak, hadis tenkitçi-
lerinin cerh neşterlerine ve müslümanların nefretlerine muhatap ol-
maya yol açacağından bu itiraf kolay olmamıştır. Zındıklıkları sebe-

(106) tbnu HlbbAn (ölm. 354/965)m söylediği.ne göre, ha.dtsln metni


• -~ - t > ' •-
ıudur: c (-' ,.J..->I ı.r_:' J
t- -- . -- -
,"-:-.,'l..t J.s
- , - • ;;
ı,)l~I ~ •
Zehebt, MlzAıı, c. I, s. 368; 'tra.ki, Fethu'l-muğts, c. I, s. 134).
· (107) Zehebt, a.g.e., c. I, s. 368; 'Ira.kt, a.g.e., c. I, s. 134. Hadts1 bu
~la.ve edilen kısımla birlikte rlvAyet eden sadece SA.bit b. MQs4'dır. BllAlıa.­
re bazı hadis hırsızlan, onu başkalanna da mAI etınıııerdlr. EbQ HAtım ( 61m.
354/965) ve 'Ukayll (323/934) gibi tenkitçilerin «
.t,-:O, ._,....- > ve
.ı • ,, , - - •- , 1 1,
• J-~ ı ı..] ~ v::" L. • gibi el5zlerle tenkit ettikleri bu rlvA.yet, tbnu
M:Ace'nln Sflnen'lnde yer alnıııbr (bk. c. I, s. 422).
(108) 'tra.kt, a.g.e., c. I, a. 134; SuyQtt, Tedribu'r-r4vt, c. I, a. 287.
(109) EbQ HAtlm, K. MecrQhtn, var. 22b.

80
biyle idam edilmek. üzere yakalananlar, zorlandıkları için durumları­
nı itirafa mecbur kalmışlardır. 'Abdulkerim b. Ebi'l- 'Avca' (ölm. 160/
776 civarı) ve benzerlerinin itirafı böyle olmuştur" • 0

Bir kısım uydurmacılar da, yaptıklarına sonradan pişman olarak


sırlarını ifşa etmişlerdir. ibnu Şeybe (ölm. 235/~149), Kabe'yi tavaf
ederken ağlayarak istiğfar. eden bir ihtiyara rastlamış, ona niçin ağ­
ladığını sorduğunda, «Rasulullah'a karşı yalan söyleyerek 50 hadis
uydurdum, onları halk arasında yaydım, şimdi ben ne yapacağım!,.
cevabını almıştır 111 •
Hastalandığı sıralarda, ziyaretçilerine hadis uydurduğunu üzüle-
rek itiraf eden Nasr b. Tarif (ölm. 11/VIII. asır}, iyileştikten sonra,
yalancılığa kaldığı yerden devam etmiştir 112 • Asma'i (ölm. 216/831),
bir bedeviye niçin hadis uydurduğunu sorduğu zaman şu cevabı alır:
«onu sen de bir defa tatsaydın, zevkini unutamazdın»'". Bedevinin
verdiği cevap, bu müzmin yalancıların hadis uydurmaktan ne derece
haz duyduklarını göstermektedir.
Allah rızası için hadis uydurduklarını söyleyerek itirafta bulu-
nanların durumu da çok gariptir. Bunlar, icad ettikleri uydurmalara
mukabil sevap beklediklerini dahi açıkca söylemişlerdir. Meysere
b. 'Abdirabbih 114 ve Mu'alla b. 'Abdirrahman el-Vasıti (111/IX. ;:ısır) bun-
lardandır. Mu'alla ölüm döşeğinde iken, etrafındakilerden birinin «Al-
lah'dan af dilemeyecek misin?» şeklindeki sorusuna verdiği cevap
şöyledir: «Allah'ın beni affedeceğini umarım, çünkü ben 'Ali (r.a.)
hakkında 90 (veya 70) hadis vaz'etmişimdir»"'.
Diğer taraftan hadis uydurduğunu söyleyenlerin bu itirafl?.rına
güvenilip güvenilemeyeceği de söz konusu edilmiştir. ibnu Dakiki'l-
'id diye maruf olan Takıyyüddin Ebu'I-Feth Muhammed b. 'Ali (ölm.
702/1302), vaz'ım 'itiraf eden bir yalancının, bu suretle de yalan söy-

(110) Bk. bu tez, s. 54-55.


(111) tbnu Cevzt, K. Mevzfı'ii.t, var 6a. İbnu Leht'a (ölm. 174/790) da,
400 hadis uydurduğunu ağlayarak itiraf eden bir ihtiyar ile karşılaştıklarını
anlatır (bk. Ebü Ha.tim, K. Mecrühin, var. 18b; Cevzt, a.g.e., var. 6a).
Süleyman b. Harb (ölm. 224/838), İbnu Ebt H&Iid (ölm. l46/763)'in öl-
mek üzereyken 400 hadis uydurduğunu ağlayarak itiraf ettiğine şahit olmuş­
tur (bk. Suyuti, 'rahziru'l-eykaz min ekii.ztbi'l-vu'ii.z, Süley. Fat. nr. Ş398/5,
var. 62a).
(112) lbnu Cev~,ı. a.g.e., var 6:ı; lbmı Hacer, Lisil.nu'I-Mizan, c. VI, s. 158-
155.
(113) İbnu 'Adt, el-K&mil. var. 45b.
(114) Meysere'nln durumu için bk. İbnu CevzI, a.g.e., var. 4a; Zeheb!
Mizlin, c. IV, c. 148.
(115) Zehebt, a.g.e., c. IV, s. 148.

81
leyebileceği endişesiyle, itiraflarına kesin olarak inanmamak gerek-
tiğini söylemiştir 116 • Bu görüşe iştirak eden Bulkini (olm. 805/1402), ,
Hz. Peygamber'e iftira etmeye cür'et eden bir kimse, müslümanları
o hadisten soğutmak gibi birtakım düşüncelerle kendi hakkında daha
rahat yalan söyleyebilir, demektedir"'. Fakat diğer alimlerin böyle
bir endişeye yer vermedikleri anlaşılmaktadır. Nitekim EbO Bekr 'Ali
b. Muhammed el-Erdebili (ölm. 764/1362), tevbe eden bir müslü-
manın sözlerine -diğer haberlerde olduğu üzere-itimat edileceğini
118
söyler • ibnu Hacer 'Askalani (ölm. 852/1447) de bunu tefsir eder
mahiyette bir ifade kullanarak, hadis uydurduğunu itiraf edenin sö-
züne lnanılmayacaksa, adam öldürdüğünü ve zina yaptığını itiraf eden
kimselerin de yalan söyleyebileceklerini hesaba katmak ve dolayısıy­
la onları da cezalandırmamak gerekeceğini söyler'".
b) Hadis uyduranlar, arkadaşlarının veya kendilerini tanıyanların
.haber vermeleriyle de bilinir. İbrahim es-Sa'di (111/JX. asır), Sehl b.
'Ammar en-Neysabüri (111/IX. asır)'nin kendisiyle birlikte Yezid b. Ha-
run (ölm. 206/821 )'dan hadis yazdıklarını iddia etmekle yalan söyle-
miş olduğunu bildirmiştir' • Hadis münekkidi olan muhaddisler de,
20

bizzat gördükleri yalancıları tanıtmışlar ve bu suretle onlardan sa-


kınılmasına imkan hazırlamışlardır.

c) Ravinin durumu ve sözündeki tezatlar da bazan onu ele verir.


Şahsi menfaat düşüncesiyle hadis uydurduğunu gördüğümüz şahıs­
ların, ~emen anında ve durumlarını takviye eder mahiyette hadis
icad etmeleri, hadis uydurucusu olarak tanınmalarını sağlamıştır • 121

Meşhur yalancılardan Me'mOn b. Ahmed el-Herevi (ölm. 250/864 hu-


dudu), Şam'da Hişam b. 'Ammar (ölm. 245/859)'dan hadis aldığını id-
dia ederken ibnu Hibban (ölm. 354/965) ona Şam'a ne zaman gittiği­
ni sormuştur. Me'mOn'un, 250/864 yılında gittiğini söylemesi üzeri-
ne İbnu Hibban, «senin hadis aldığını söylediğin Hişam, 245/859 yı­
lında öldü» diyerek Me'mün'u perişan etmişse de, sıkışan her ya-
lancının bir başka yalan söyleyerek kurtuluş yolu aradığı gibi o da
•bu başka bir Hişam b. Ammar'dır" diyerek işin içinden sıyrılmak is-
temiştir'".

(116) Erdebtll, el-KMt ft 'ulümi'l-hadis, var. 14b.


(117) Bulktni, MahAsinu'l-istılah, var. 27a.
(118) Erdebnt, el-Kan fl 'ulQmi'l-hadts, var. 14b.
(119) İbnu Hacer, Nuhbetu'l-fiker, s. 21.
(120) Zehebt, a.g.e., c. II, s. 240.
(121) Bk. bu tez, s. 61-64.
(122) Zehebl, a.g.e., c. m, s. 429.

82
B., KISSACILAR
Muhtelif devirlerde pek çeşitli tezahürleri görülen kıssacılık
faaliyetleri. değişik açılardan tetkik edilmeye imkan verecek kadar
şümullü olmakla beraber, burada onun sadece uydurma hadislerle
ilgili tarafları üzerinde durulacaktır.

f. Kıssacılık ne zaman başladı?.

Halkı terbiye ederek dini duygularını geliştirmek maksadıyle


tJeçmiş milletlerin Kur'an-ı Kerim'de zikredilen hikayelerini anlatıp
şerheden vaizlere kas ( ~....... G )123 veya kassas ( u"c.ı:; )
;;; .,
(çoğulu: kussas= ...,-l.....i ) denmekte idi.
Hz. Peygamber'in ancak emir, me'mCır veya hilekar olanlar kıssa
anlatabilir»'" hadisi, her önüne gelenin kıssacılık yapamayacağını ve
bu işin öylesine mes'uliyetli oldu~unu ifade etmektedir. Hz. Pey-
gamber'in kıssa söyleyip söylemediği Enes b. Malik (ölm. 93/711 )'e
sorulmuş, o da "Hz. Peygamber kıssa anlatmazdı» diye cevap vermlş­
tir125. 'Abdullah b. 'Ömer (ölm. 74/693)'in, «kıssacılık, ne Hz. Peygam-
ber zamanında, ne de EbCı Bekr ve 'Ömer (r.a.) devirlerinde vardı» 116
demesi de islamın ilk devirlerinde kıssacılığın henüz başlamadığını
göstermektedir. Yalnız Hz. 'Ömer devrinde (13-23/634-643) kıssacı­
lık kapısının zorlanmaya başladığına dair rivayetler bulunmaktadır.
Ashabdan Temin ed-Dari (ölm. 40/660)'nin bu mevzudaki muhtelif
müracaatlarını Hz. 'Ömer reddetmiş ve hatta bir defasında eliyle bo-
ğazlama işareti yaparak, kıssacılİğın çok tehlikeli bir meslek olduğu­
nu anlatmak istemiştir'". Yine Hz. 'Ömer, aynı maksatla kendine mü-
racaat eden Haris b. Mu'aviye (sahabi veya tabii)'ye, kıssacının za-
manla gurura kapılarak kendini halktan üstün görmeye başlayabile­
ceğini söyler128 . Müracaatları ile Hz. 'ômer'i bizar eden Temin ed-Da-
ri'nin sadece cuma günleri •Kur'an okuyarak, halka hayrı emredip şer­
den nehy etmek şartıyle» izin koparabildiği rivayet edilmektedlr'n.
Diğer taraftan Hasenu'I-Basri (ölm. 110/728), kıssacılığın bid'at
olduğunu söylerken 130 , lbnu Strin (110/728) de bu bld'atı haricilerin

(123) SuyQtı, Tahztru'l-havAs, var. 64b.


(124) tbnu MAce, Sünen, c. n, s. 1235
(125) Suyuti, a.g.e., var. 22a.
(126)tbnu M:Ace, a.g.e., c. n, s. 1235.
(127) 'Alt el-KArt, M:evza•a.t, s. 15.
( 128)Göst. yer.
(129) SuyQtt, a.g.e., var. 20a; 'Ali el-Ka.rt, a.g.e., s. 15.
(130) 'Ali el-Ka.rt, a.g.e., s. 16.

83
ihdas ettiğini ifade etmektedir' 3'. Ayrıca fitnenin zuhtırundan sonra
kıssacılığı Hz. Mu'aviye (ölm. 60/6']'.9)'nin ihdas ettiği de söylenmek-
tedir132.
Kıssacılığın bidayeti hakkındaki bu değişik rivayetler, aynı za-
manda bu mesleğe ashab ve tabiin büyüklerinin itibar etmediklerini
ve bu hususta onların çok titiz davrandıklarını da belirtmektedir. Me-
dinelilerin kıssacısı olarak bilinen ibnu Ebi's-Sa'ib (11/VIII. asır)'e,
halkı Kur'an-ı Kerim'den usandırmamak için yalnız cuma günleri ve
mahdut sayıda kıssa anlatmasını tavsiye eden Hz. Aişe (ölm. 57 ve-
ya 58/676 veya 677)'nin endişesi meydandadırm.
Bu rivayetler bize göstermektedir ki, kıssacılık islam alimlerin-
ce hüsn-i kabul görmemekle beraber, ilk asırlarda kıssacıların işle­
diği mevzular muayyen idi. Daha sonraları bu belli ölçüler aşılarak,
kıssacılık mesleğine tahkiramiz bir ifade kazandıracak olan ölçüsüz
hikayecilik yoluna girilmiştir.
A
2. Kıssacıların başlıca hususiyetleri.
Emr bi'l-ma'rOf ve nehy ani'l-münker vazifesini ifa etmek üzete
ve islam büyüklerinin müsaadeleriyle islami esaslar dahilinde hal-
ka nasihat eden iyi niyetli kıssacı tar bu araştırmanın şümulüne gir-
meyecektir. Burada, dini bakımdan herhangi bir endişe duymaksızın
kıssacılığı istismar eden pervasız hikayecilerip durumları bahis mev-
zuu edilecektir. Umumiyetle kıssacılar, islami ilimlerden, bilhassa ha-
dis ve rivayet inceliklerinden haberi olmayan cahil kimselerdir'". Za-
ten bu durumları sebebiyledir ki, hadis alimleri tarafından daha ilk
anda yakalanmış ve teşhir edilmişlerdir. İslam ruhuna vakıf olama-
yışları yüzünden de Kur'an-, Kerim'e muhalif haberler rivayet et-
mişlerdir'".

(131) SuyQtt, a.g.e., var. 23b.


(132) Ayn. mll., a.g.e., var. 22a.
(133) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. VI, Mısır, 1313, s. 217.
(134) 'Alt el-Kart, Mevzft'at, s. 15.
(135) SuyQtt'nin karşılaştığı böyle bir va.izin sözleri, onların ilmi hüvi-
yetlerini göstermesi bakımından enteresandır. SuyQtt diyor ki: «Kur'an--ı Ke-
rim'e tamamen muhalif haber-t vahi_dler rlvı:i.yet ederek va'z eden bir şahsa na-
sihat yollu dedim ki, kardeşim, en iyisi bunları ne sen söyle, ne de biz kabı..:l
edelim. Bana kızarak: «o zaman ravileri tekzib etmiş olmaz mıyız?» diye çı­
kıştı. Ben de: <<ey miskin, dedim, bunları kabul ettiğimiz zaman Kur•an-ı Ke-
rimi, reddettiğimizde ise ravilert tekzib etmiş oluruz; hangisi daha doğrudur?
Sonra bunların doğru rivı:i.yet edildiğini nereden bWyorsun? ... > (bk. Tahzt-
ru'l-eykaz, var. 56b),

84
kıssacıların en belirli bir hususiyetleri de mübalağacı oluşiarı­
dır. Onların en sadık müşterileri, zihni ve fikri durumlarını çok iyi
bildikleri avim tabakasıdır. Kıssacılar,
normal bir aklın kabul ede-
meyeceği derecede ölçüsüz masall~r icad ederek bu müşterile­
riı:ıi memnun etme yolunu tutmuşlardır. Cennetin veya cehennemin
tavsifine girişince, Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde hiç temas
edilmeyen mevzüfar uydurarak aşırı mübalağa örnekleri vermişler­
dir136. Mükafat olarak dağıttıkları şeyleri de -•sanki daha azını veya
çoğunu vermek caiz değilmiş gibi,.m, ekseriya •yetmişer bin• adet
olarak tevzi etmişlerdir'". Mükafat olarak verflecek nimetlerin mik-
tarı arttıkça, netice itibariyle halkın hayreti de artıyor, hikayecinin
yanında daha çok kalıyor ve bunlara bağlı olarak kıssacıya verile-
cek bahşişlerin miktarı da çoğalıyordu"'. ·
Kıssacılar, aynı zamanda -ashab devrindeki kıssacıların hilafı­
na- •Allah rızasını katiyen hesaba katmayarak•''°, •ellerine geçecek
bir kaç kuruş veya ziftlenecekleri adi dünyalık uğruna islam'ın -te-
mellerini dinamitlemekten»"' çekinmeyecek kadar menfaatperest in-
sanlardır. Akıl almaz masallarıyla kıssacılar, «esas gayesi halkı mem-
nun etmek, onların keselerinden altın veya gümüş para sızdırmak o-
lan efsane ticaretçisi durumuna düştüler. Bu hedeflerine varmak için
de onlar, alelade halka taalluk edecek hikayelerin binlercesini uy-
durup Hz. Peygamber (s.a.v.)'e atfettiler ve onları dinleyicilerine an-
lattılar•142. Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855) ile Yahya b. Ma'in (ölm.
233/847)'in karşılaştıkları kıssacının davranışı, onların menfaatçı yön-
leriyle birlikte ne derece utanm~z olduklarını göstermesi bakımın­
dan ehemmiyetlidir. Bu iki meşhur hadisci Bağdat'ta. Rusafe mesci-
dinde namaz kılarken bir kıssac'ı :

( 136) Kıssacıların pek mübalağalı uydurmalarından biri olan Hz. Adem


(a.s.) hakkındaki gu masal ne kadar gülünçtür: «Onun bagı buluta (veya se•
m§.ya) değiyordı., Bu sürtünme sebebiyle başının saçları dökülmügtür. Hz.
Adem yeryüzüne indiği zaman, cennetten uzakla§tınlınasma o kadar ağladı ki,
göz ya§ları denize ulaııtı ve bu göz yaıılarında gemiler yüzdü, ( bk. İbnu Ku-
teybe, Tevtıu .muhtelefi'l-hadts, s. 281).
(137) Ayn. mll., a.g.e., s. 280.
(138) Mevzü'at kitaplarında gu kabil uydurmalara pek sık rastlanır: cAl-
lah Tıiala. sevdiği kimseye beyaz inciden yapılmı§ bir kögk ihsAn eder; o
kögkte yetmig bin maksure vardır; her maksurede yetmig bin kubbe var-
dır; ... her kubbede yetmig bin yatak vardır; her yatakta ... > (bk. İbnu Kutey-
be, a.g.e., s. 280).
(139) 'Göst. yer.
(140) 'Ali el-Ka.ıi, a.g.e., s. 16.
(141) KAsimt, Kavll'idu't-tahdts, s. 185.
(142) Sıddlkl, Hadle EdeblyAtı TArihi, s. 66

85
'~ 8~..C.. \ 1G ı.J":-:... Jı:J. ~ ,J .. J_._,► J ı:J. J ..ı.:,_''i 8~..ı."'->
,, ,
.,. ,,,,. - _. ,- - .,,. _. D ,,,. • - '

C • ~.i I ı)'- ; ,> l:j ıf' .x---A ı:r- ,J ı•j J \


şeklindek bir isnadla şu uydurma hadisi anlatmaya başlar: «Kim
( :Uf ;;'il ,.J f'y ) derse, Allah Taala bu sözün her kelimesinden,
gagası altın, tüyleri mercan olan bir kuş yaratır ... » Kıssacı bu hikayeyi
hayalinin genişliği nisbetinde süsleyerek yirmi varak tutacak kadar
uzatmış; Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Ma'in, hayretler içinde kalarak
adlarının karıştığı böyle bir hadisi rivayet etmedikierini birbirine söyle-
mek lüzumunu duyarlar. Şaşkınlıkları geçtikten sonra, Yahya b. Ma'in
dinleyicilerin verdiği bahşişleri toplamakta olan kıssacıyı yanlarına ça-
ğırır. Yeni bir dünyalık ümidiyle onların yanına gelen sözde vaize Yah-
ya b. Ma'in, «bunu sana kim rivayet etti?» diye sorar. O da Ahmed b.
Hanbel ve Yahya b. Ma'in rivayet etti, der, Yahya sözüne devamla, .. Yah-
ya b. Ma'in benim, Ahmed b. Hanbel de budur, şayet mutlaka yalan söy-
lemen icab ediyorsa, buna bizim adımızı karıştırma» diye azarlayın­
ca, kıssacı şöyle mukabele eder: «Çoktan beri Yahya b. Ma'in'in ah-
mağın biri olduğunu işitirdim. Bunun doğru olduğunu şimdi anla-
dım. Yahu dünyada sizden başka Yahya b. Ma'in ve Ahmed b. Han-
bel yok mu?, ben adları Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Ma'in olan
on yedi kişiden hadis yazmışımdır!». Ahmed b. Hanbel koluyla yü-
zünü kapayarak, «bırak şunu gitsin» demiş, kıssacı da onlarla alay
eder bir tavırla oradan uzaklaşmıştır .,143.
Sahtekarlık ve riyakarlık onların en bP.lirli özelliklerindendir.
Kıssacılığı çarşı-pazara kadar götüren dilenci hikayeciler, uydurma-
larına sahih hadis süsü verebilmek için birkaç tane de sağlam ls-
nad ezberlemek ihtiyacını duymuşlar' .. ve hilelerini bu suretle giz-
lemek istemişlerdir'".

(143) tbnu Cevzt, K. Mevzil'ii.t, var. 5a-b; Zehebi, Mizii.ıı, c. I, s. 47; tbnu
'Arr4k, Tenzihu'ıı-gert'a, c. I, s. 14.
(144) EbQ Muhammed el-Huseyn 'Abdullah b. Muhammed et-Tlbl, Hu-
!Asa ft ma'rifeti'l-hadis, Süley. Fat. kiltüph. nr. 659, var. 35a.
(145) EbQ HA.tim el-Bustt (ölm. 354/965)'n1n karı:ııiaııtığı bir kıs8acı,
... - ,..._-: • - !-- • ' -.~ .... ' ., , . ---.ı.· ,,,. ,,,__ -
; ->~ ,:_,-ı- ' ~ l:.i ..ı._,._ -l:-1 ,J.,,&
,...i:-1-;,,.. \
_,J \L ·' ,..ı..>-
....,.:::: ...
~ l.:J ..ı..►

ı-1-J ,::1" .ı11ı-~L. ,:ur' J,,_-; -jc; ..Jt:i ..~.,.:tt ·;...


diye tam bir isnAd okuduktan sonra hadisleri sıralamaya baıılar, Va'zmı bi-
tirdikten sonra onu yanına çağıran Ebii Hat.itn, kendinden hadis 1§1.ttiğiDi söy-
lediği EbQ Hallfe'yi görüp görmediğiDi 'SOrar. Kıssacı görmediğini söyler. EbQ
lbnu Cevzi (ölm. 597 /1200), onların tipik hokkabazlıklarını şöy­
le anlatır: «bunlar arasında, suratlarını her çeşit boyaya batıranlar
ve bu suretle kendilerini soluk benizli zahidlermiş gibi gösterecek
olan sarımsı bir ten· kazananlar bulunmakta; diğerleri, istendiği an
göz yaşı dökebilmek için tuzlar kullanmaktadır. Diğer bazıları ken-
dilerini -zaten teamüle aykırı olarak allı pullu kumaşlarla süslet-
tikleri- kürsünün · tepesinden aşağı atacak derecede gösteride
ileri gitmekte; yahud da, dinleyicilerin alışık olduğu tarz dışında
olarak, riyakar fıkralarını kuwetli jestlerle nakletmekte, kürsüyü
yumruklamakta, basamakları koşar adım inip-çıkmakta ayaklarından
istimdada baş vurmaktadırlar ...• ,.. _

*
**
3. Kıssacıların halk ve alimler .karşısındaki durumları.

Halk tabakasının iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayıramaya­


cak bir kapasite de bulunması, halk hikayecisi denebilecek olan
kıssacıların işine çok yarıyordu. Diğer bir deyişle kıssacıların man-
tık ölçülerini bir yana atarak alabildiğine saçma hikayeler uydurma-
ları, halkın cehaleti sebebiyle mümkün olmuştur; zira halk, «aklın
kabul etmediği acaib hikayeler anlatan veya kalbi rikkate getirip göz
yaşları döktürebilen vaizleri dinlemekten hoşlanır•"'.

Bu saf ve cahil halk, muhakkak ki, kıssacıların her sözünü son-


suz bir itimatla kabule hazır bir derecede onlara bağlı idi. Şair Kül-
süm b. 'Amr el-'Attabi (ölm. 220/835), bir gün mescitte kendini din-
lemek üzere etrafına toplanan cemaate şu sözleri hadis diye söy-
lüyordu: «di_lini burnunun ucuna dokundurabilen kimse, cehenneme
girmeyeceğinden emin olabilir.• Kıssacının istemesi üzerine hazır
olan bütün cemaat cennetlik olup-olmadıklarını denemeye girişmiş­
lerdir' ...
Her devirde görüldüğü üzere «eğlenceli hikaye ve masalları sert
hakikatlerden, kuru kanunlardan ve sahih hadislerden daha çok tas-

HA.t1m'1n cgörmediğin bir kimseden nasıl rivAyet edebiliyorsun 1> diye sorma-
sı üzerine kıssacının cevabı şöyle olur: «bizimle münilkaşa etmek edep nok•
sanlığını gösterir. Ben sadece bu senedi ezberledim. Duydı.."ğııın her had.tal de
bu ııenetıe rlvAyet ederim!> (bk. tbnu Cevzt, a.g.e., var. 5b.
(146) tbnu Cevzt, el-KussAs ve'I-müzekkiı1n (s. 93)'den naklen, Goldzi-
her, Muhammed. Studien. c. II, s. 166.
(14:7) tbnu Kuteybe, Te'vllu muhtelefi'l-hadls, a. 279.
(148) Goldziher, a.g.e., c. II, s. 164.

87
vib eden» '' halk, ciddi ve vakur alimlere iltifat etmeyerek, İ<ıssacıia­
rın etrafında toplana gelmiştir. Bunun sebebi, sadece kıssacıların çe-
şitli hilelerle kendilerini bir alim olarak kabul ettirmeye çalışmalarJ
değil, aynı zamanda halkın da zihni yapıları itibariyle onlardan hoşlan­
maıarıdır1•:0. imam t:bü Hanife (ölm. 150/767), bir mesele hakkında
fetva almak isteyen annesinin müşkülünü halletmek ister; fakat annt:-
si oğiunun verdığı cevapla tatmın oımayaraK, zamanın meşhur kıssa­
cısı Lür'a lölm. 1J2/'/4!:!Jya aanışmaK istedıgini söyler ve birliKte ona
gioerier. l:.bü Hanıre, Lür'a'ya annesinı tcıkdim ecıerek, bir mesele
haKKında fetva almak istedığini si.ıyler. Kıssacı tevazu göstererek Ebü
Han'ite'nin kenainden daha alim ve fakıh olduğunu ve binaenaleyh
meseleyi bizzat halletmesi gere:-aiğini söyler. lmam'ın fetvasını kıs­
sacının tasdik etmesinden sonradır ki, annesi memnun ve mutmain
olabilmiştir".

Kıssacıların dini bakımdan bir tehlike teşKıl etmeye başlamaları


üzerine islam alimlerinin onlara karşı daha menfi tavırlar takındık­
ları görülmektedir. 'Abc'Jiiah b. Omer (ölm. 74/683), kıssacıların se-
sinden rahatsız olduğunu söyleyerek, onların bulunduğu mescitte da-
ha fazla kalmazdı. Bir defasında yakınına oturan bir kıssacıyı, oradan
emniyet memuru yardımıyle uzaklaştırmıştı 152 • 'Abdullah b. Abbas
(ölm. 68/687), zamanın kıssacılarından Nefv b. Fadale el-Bikali (ölm.

90/708 civarı)'yi «yalan söylüyor Allah düşmanı,! (= ;.i~/~ ·..;:ı..Y


diyerek tezyif etmişti 1 ~;;. Ebü 'Abdirrahman Sülemi (ölm. 150/767 ci-

(l49) Sıddiki, Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 66.

(150) Halkın kıssacılar tarafından söylenen her sözü, en ufak bir zihni
muhakemeye tabi tutmaksızın kabule amade olduklarını ifade ettiği kadar,
kıssacıların da din bakımından hiç bir mülalıazalan olmadığını gösteren !fU hal
ne kadar düşündürücüdür: Mescid-i Hüseyni'de halkın kendini çepç~vte ku-
§attığı hir vaiz, içinde bir dua yazılı olan küçük bir kağıdı etrafındakilere gös-
tererek: <,bunda Musa \a.s.)'nın duası vardır; bunu her kim okursa veya y&-
nında taşırsa, üzerinden faT.z namazlar sakıt olur!» diye bağırmaktaydı Ne
tuhaftır ki, onun bu paya.:ıts!z cür'eti üzerinde bir an bile tefekkür etmeyen ve
mah§eri andıran kalabalıklarıyle sadece «sarık, fes, kavuk ve ba§ örtülerinin
görünebildiği» bu top'uluk, ellerine hazırladıkları paralarla, kendilerini namaz
külfetinden kurtaracak ıhn bn sihirli dui\yı bir an önce alabilmeyi dü§ünü-
y.>rdu (bk. Kasimi, Kav.,,'idu·t~tahdis, s. 135-136).

(151) 'All el-KArt, Mevzü'il.t, s. 16,

(152) Göst. yer

(153) BuhAıi, Sahih c. 1, s. 88; c. V, s. 230, 232, 234.

88
varıl talebelerinin kıssacılarla bir yerde oturmalarına izin vermemİ$­
ti'".

Şarlatar, kı,;c:11r.ıların sahte tavırlarına aldanarak onlari büyük


ilim diye kabul eden halk' tabakası, islim ilimleri ile kıssacılar ara-
sında cereyan eden çetin savaşlarda -ne garibtirki• kıssacıların ta-
r::ıflarını tu.tmuslardır. Her devirde bunun birçok misalini görmek
mümkündür. --ei-Kussas ve'l-müzekkirin» adlı eserinde bu halk istis-
ınarcılarırıı bütün hüviyetleriyle teşhir eden ibnu Cevzi (ölm.
597/1200), muhaddis eş-Şa'bi (ölm. 103/721)'nin bir kıssacı ile müca-
delesini ve halkın ona karşı davranışını şöyle anlatmaktadır:

eş-Şa'bi, bir mescitte, etrafını halkın kuşattığı uzun sakallı bir


ihtiyar görerek yaklaşır. Bu esnada şeyh tam bir isnad zinciri ile Hz.
Peygamber'e nisbet ettiği şu uydurmayı rivayet etmektedir: «Allah
Taala iki tane sür yaratmıştır; her sür da iki defa üflenecektlr. Bun-
lardan ilkinin sesiyle bütün insanlar bayılacak; ikincisiyle de dirile-
rek mahşer yerine gidecektir». ihtiyarın bu tahriflerin~ day,mamayan
eş-Şa'bi, Allah Taala'nın iki değil bir sür yarattığını söyleyerek itiraz
etmiştir. Cür'etkar kıssacı hiddetlenerek: «ey utanmaz ..ıdam, bu ha-
disi bana falan rivayet ettiği halde, nasıl oluyor da sen kabul etmi-
yorsun!•, demiş, sonra da pabucunu kaptığı gibi eş-Şa'bi'nin üzerine
yürümüştür. Halk da kıssacı .ile birlikte bu cesur alimi yumruklamaya
başlamış; ancak Allah Taala'nın otuz sür yarattığına yemin etmesi
üzerine eş-Şa'bi'yi serbest bırakmışlardır 155 •

Muhammed b. Cerir et-Taberi· (ölm. ~10/922)'nin başına gelenler


de bundan aşağı değildir, et-Taberı'nin karşılaştığı kıssacı, Allah
Taala'nın kendi kürsüsü yanında Hz. Peygambere de bir yer ayırdı­
ğını söylüyordu. Ona itiraz etmekle de kalmayan et-Taberi, evinin ka-
pısına şu sözleri yazdırmıştı: «hiç bir şahısla kürsüsünü paylaşmayan
Allah'a hamd olsun». et-Taberi'nin bu yazıyla mümtaz alimlerine! taş
attığını gören avam tabakası, onun~ evini taşa tutmuş ve giriş yo-
lunu tıkayacak derecede kapısını taşla doldurmuşlardır 156 •

(1tS4) M:Uslim, Sahllı, c. I, s. 20. Millik b. Enes (ölm. 179/795), kıssacı­


ların Medine camisinde icray-ı faaliyette bulunmalarına müsaade etmemigtl
(bk. Qr,1dzlher, Muhammed. Studien, c. II, s. 168).

(156) 'Alt el-KA.rt, a.g.e., s. 13.


(15G) Goldzlher, a.g.e., c. II, s. 168.

89
Bütün bu üzücü davranışlara rağmen islam ulemasının kıssacı­
larla olan mücadelelerini gevşetmedikleri anlaşılmaktadır"'. Ne var
ki, hikayecilerinin üzerine toz kondurmak istemeyen halkın tutumu,
alimleri zaman zaman müşkül durumlarda bırakmıştır 158 • Hatta SuyOti
bile, kıssacıların aleyhinde konuşuyor diye avim tabakası tarafından
ölümle tehdit edilmiştir"'.
Halkın bu şuursuz tarafgirliğini göz önünde bulunduran alim-
ler, kıssacılarla yaptıkları mücadelede zaman ve ZP.mine göre çeşitli
taktikler kullanmışlardır. Edebiyatçı Ebu'I-Kasim, bazı arkadaşlarıyla
birlikte· hacca gider. Medine'ye vardıklarında hacıların, uydurma ha-
dis rivayet eden bir a'manın etrafında toplandıklarını görürler.
Ebu'I-Kasim, bu hale bir son vermek ister; fakat aynı zamanda halkın
amanın tarafını tutarak kendilerine hücüm etmelerinden de çekinir.
Aklına güzel bir çare gelir; derhal yere oturarak Kur'an-ı Kerim oku-
maya başlar. Halk onun güzel sesiyle Kur'an okuduöunu duyunca,
amayı terkederek bu defa da Ebu'I-Kasim'ın etrafında toplanır' •
60

(157) A'met diye tamııan SüleymAn b. Mllıriıı (ölm. 148/765), mescitte


bir kıssacımn,~ • , •r \W ıı~ diye ba§layarak kendinin katiyen rivA.yet et-
mediği bir uydurmayıanlatmaya bqladığım görünce dayanamaz ve kıssacı­
nın etrafını alını§ olan halkın ortasına geçerek koltuğunun tüylerini yolmaya
ba§lar. Bu ha.le sinirlenen halle hikayecisi, cbir ilim meclisinde böyle bir ıeY
yapmaya utanmıyor musun?> diye A'meg'e çıkı§ıı'. İstifini dahi bozmayan
A 'me§ §U cevabı verir: cbenim yaptığım i§ seninkinden daha hayırlıdır; zira
ben sünnet olan bir hareket yapıyorum, sen ise yalan söylüyorsun. A 'met
benim; ben bu anlattıklaruıın hiç birini sana rivli.yet etmedim> (bk. 'All el-KA-
rl, MevzQ'A.t, s. 13).

(158) Muhammed b. 'AbdllWı es-Semerkandl adlı kıssacımn Muaul'da


aaıisız haberler riv&yet etmekte olduğunu duyan ca'fer b. Hacc&c el-lılilsıll
ve diğer iUimler toplanarak onu protesto etmeye karar verirler. Alimler guru-
bunun kendilerine doğrli gelmekte olduğunu gören hikli.yecl derha.I mevzuu
deği§tirmiıtır. Halkın kıssacılarına hakaret edildiğini görerek galeyAna gele-
bileceği df1ıllnceaiyle hadiscller geri dönüp gitmi§lerdir (bk. SuyQ.tı, Tahzl-
ru'l-havAs, var. 17a..b.
(159) Suyüti'nin c ,...ı-W\ ..~!l)'\ •ı.J:: ,...,-(,J-\ 'J_.r_j.' > adlı
eserini yazmasına sebep olan ha.dise göyledir: batıl haberleri hadis adıyle halka
nakleden birinin durumu Suyüti'ye anlatılır. O da böylesi bir cA.hilin, nakledeceği
hadtsleri önce bir muhaddise arzederek tashih etmesi gerektiğini söyler. Kendi-
nin yeryüzünün en alim hadtscisi olduğunu iddia ederek halkı Suylltı aleyhiııde
galeylııa getiren bu ıarunn yalanlanna devam etmeal ilzerine SuyO.tt, bu defa
onun kamçıyla dövülmesi ıca.b ettiğine dıllr fetva. verir. Bu fetva. halkı daha
öfkelendirerek büyük gürilltfiler kopmasına sebep olur (bk. Tahztru'l-bavAs
mukaddemeal).
(160) Goldzlher, Muhammed. Studien. c. II, s. 169.
90
Bütün bu vak'alar, haikın din mevzüundaki büyük cehiİeti yüzün-
den, gerçek islim alimlerini sahtesinden ayıramadıklarını, kim daha
fazla bağırıp eğlendirici hikayeler anlatırsa ona daha çok itibar ettik•
lerini göstermektedir"'. Bunury yanında, islam alimlerinin gerek doğ­
rudan doğruya hadis uyduran ~imselerle, gerek imal edilen bu sözle-
rin piyasaya arzında büyük gayretler sarfeden kıssacılarla pek çetin
mücadeleler vsjjtıkları da anlaşılmaktadır. Bundan sonraki bölümde
hadiscilerle hadis uydurucuları arasındaki bu mücadelenin detayları­
na inilecektir.

(161) Bu durumun meydana getirdiği zararlar, beıjl.nci bölümde incele-


necektir.

91
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HADiS UYDURMA HAREKETiNE KARŞI


MUHADDISLERIN FAALIYETL ER i

İslam tarihinin daha ilk çağlarında başlatılan hadis uydurma ha-


reketi, muhaddisleri bunlarla planlı ·bir şekilde mücadeleye girişmek
zorunda bırakmıştır. Hadis uydurucular veya onların tezgahtarı duru-
muna düşen sahte hadisciler ile yapılan bu savaşta muhaddisler, sa-
yısız feragat ve cesaret örnekleri vermişlerdir. Onların sünnetin mü-
dafaası uğrunda yaptıkları faaliyetler, bu bölümde başlıca dört kısım
halinde incelenecektir.

A. SENED TENKiDi:
Raviler zincirini teşkil eden sened, kendinden sonra zikredilen
hadis metninin sahih veya zayıf oluşu hakkında, daha ilk planda bilgi
vermesi bakımından, muhaddislerin üzerinde titizlikle durdukları bir
konu haline gelmiştir. Bu sebepledir ki, •lsnadların lntlkadi bir suret-
te tetkiki için islam alimleri en mutena taharrilere girişmişlerdir•'·

1. lsnidın ehemmiyeti:
Senedin ileri sürülmesi, zikredilmesi demek olan isnid, hadis
muhteviyAtının sıhhatini garanti etmesi bakımından ayrı bir ehem-
2

miyet taşır. Bizzat Hz. Peygamber'den duymadığı bir hadisi rivayet


eden sahabileri şahit getirmeye zorlayan Hz. 'Omer'ln, aynı şekilde
· ravilere yemin ettirmedikçe hadislerini almayan Hz. 'Ali'nin yaptık­
ları iş de', hadisin isnadını tesbit etmekten ibarettir. Hadisin din de-
mek olduğunu ve binaenaleyh dinin kimden a1ındığına dikkat edilmesi

( 1) Juynbol, TH. W., lslıim Ansiklopedisi, Hadis, c. V /1, s .. 49.


(2) Okiç, Tayyib, Bazı Hadts Meseleleri -Ozerinde Tetkikler, s. 8.
(3) Bk. bu tez, s. 27-29.

93
gerektiğini tavsiye eden Ebu Hureyre (ölm. 57 veya 58/676 veya 677).
'Abdullah b. 'Abbas (ölm. 68/687), lbnu Sirin (ölm. 110/728), Hase-
nu'I-Basr1 (ölm. 110/728), Nafi' (ölm. 117/735), ·Malik b. Enes (ölm.
179/795) ... gibi ashab ve tabiin büyüklerinin• dikkatle üzerinde du-
rulmasını istedikleri husus yine i,snaddır.
isnadın din açısından taşıdığı büyük ehemmiyete işaret eden 'Ab-
dullah b. Mübarek (ölm. 181 /797), •isnad dindendir; eğer isnad ol-
masaydı her rast gelen dilediği sözü söylerdi 5 • Böylesine, sana bunu
kim rivayet etti? diye sorulacak olsa şaşırır kalırdı•, demektedir'.
Süfyanu's-Sevri (ölm. 161/777) de, •isnad mü'minin silahıdır• 7 sö-
züyle, dinin en mühim temellerinden biri olan hadis ve sünneti tahri-
fe yeltenenlere, ilk önce bu silahla karşı konacağını ifade etmekte-
dir.
Hadis metnini erişilecek yüce bir hedef olarak kabul eden mu-
haddisler, isnadı, talibini o hedefe emniyetle ulaştıracak bir merdi-
vene' veya sağlam bir kanada' benzetmişlerdi!'.
Hadisciler, isnad zikredilmeden rivayet edilen haberlere değer
vermemişlerdir 10 • Nitekim Zühri (ölm. 124/741), senedini söylemeksi-

zin• ~f >J;_,-J , JC,; » diye hadis rivayet eden lbnu Ebi Ferve
(ölm. 144/761)'ye kızarak, «Allah senin canını alsın! çünkü sen bize
tutacak bir kulpu bulunmayan hadisler okuyorsun»", demiştir.
Haberi nakledenlerin ne derece emniyetli şahıslar olduğunu gös-
termesi bakımından muhaddisler, isnadı hadisin bir garanti belgesi
saymışlar, isnadı olmayan hadisleri alanları da gece odun toplayan
kimseye benzetmişlerdir; zira böylesi bir insan, odun topluyorum zan-
nederek yılanları da toplayabilir".

(4) Milsllın,Sahih, c. I, s. 11; EbQ HA.tim, KitA.bu'l-mecrQhtn, var. 6b;


er-RA.mahurmuzt, el-Muhaddisu'l-fAsıl, var. 76a-b.
(5) Müslim, a.g.e., c. ı, s. 12.
(6) Tirmizt Sahih, c .xııı, s. 307; Ebt\ HA.tim, a.g.e., var. 7b.
(7.) EbQ HA.tim, a.g.e., var. Sa; 'Abdurrahman b. Ahmed... lbni Receb
el-Hanbeli, Şerhu 'ilell't-Tirmizt, var. 12a.
(8) Bu te§bihl yapanlar arasında, Sufybu's-Sevrt, 'AbdullA.h b. MübA.-
rek... gibi hadisciler vardır (bk. lbnu Receb, a.g.e., var. 12b.
(9) Göst. yer.
(10) el-Lalmavi, el-Ecvibetu'l-fa.dıla ll'l-es'ileti'l-'agreti'l-kA.mile, Haleb,
1384/1964, s. 30-34.
(11) Tlrmizl, a.g.e., c. xnı, s. 328. Şu'be (ölm. 160/776) de senedi bulun-
mayan hadislere ttimad edeni, çölde dizginsiz bir atla yolculuk yapan adamın
durumUQ& penzetır (bk. Ebt\ HA.tim, a.g.e., var. sa.
(12)' Bu söz tma.m Şafi't (ölm. 204/819)'ye aittir. (bk. Muhammed b.
'AbdulbA.kl ez-Zürkani, Şerh 'ala Mevahibi'l-ledüniyye, c. V, Kısır, 1278, s. 473).

94
Hadis münekkitlerinin muhtelif ifadelerle ehemmiyetini anlat-·
maya çalıştıkları isnad, müslümanlar tarafından icad edilmiş olan
•Oriiinal bir sistemdir» 13 • Bu duruma işaret eden lbnu Hazın der ki,
«ı:;ika ravilerin yine sika ravilerden aldıkları hadisleri, Hz. Peygamber'e
ulaşıncaya kadar muttasıl bir senedle nakletmeleri, -diğer milletle-
rin hilafına- Allah Taala'nın müslümı:ınlara bahşettiği bir nimettir.
Yahudilerde her ne kadar bir taic;,1 rivayet şekill~ri mevcutsa da.
bu rivayetlerin başlangıç noktası ile Hz. MOsa arasında otuz asırlık
. bir mesafe vardır. Hristiyanlarda ise talakın haram olduğu hakkında
nakledilen bir haberden başka isnadla gelen hiç bir malumat mevcut
değildir» 14 • Buhari ve Müslim'in akranlarından olan EbO Hatim Mu-
hammed b. idris er-Razi (ölm. 277 /890) de, bıı ümmetten başka, Hz.
Adem'den beri peygamberlerinin haberlerini birbirlerine emniyetle
naklederek koruyan bir nesil bulunmadığını söylemektedir'".
isnad sisteminin, islamiyetten 9nce diğer dinlerde kullanılmış
olduğunu iddia eden bazı araştırıcılar da bulunmaktadır; fakat onların
bu husustaki beyanları, zan ve tahminden öteye varamamıştır'•.
isnadın ne zaman kullanılmaya başlandığı kesin olarak bilineme-
mekle beraber, bunu yaklaşık olarak tesbit etmeye imkan veren ifade-
ler mevcuttur. Hz. Ali'nin rivayet ettiği bir hadisten Hz. Peygamber'-
in, «hadisi yazdığınız zaman isnadıyle birlikte yazınız• buyurduğu anla-
şılmaktadır". Hadislerin büyük bir kısmının şifahi yolla rivayet edildi-
~ islamın ilk devirlerinde ashab-ı kiram -birbirinin sadakatinden
emin oldukları için- isnad aramamışlardır 18 • Fakat daha Hz. 'Ömer

(13) Okiç, Tayyib, a.g.e., s. 8.


(14) Suyüti, Tedribu'r-ravi, c. II, s. 159.
(15) Zürka.nt, a.g.e., c. V, s. 474. lana.dm ilk önce müs11lmanlar tarafın­
dan kullanıldığını söyleyen a.Ihnler arasında Eb1l. Bekr Muhammed b. Ahmed
(ölm. 489/1095), Muhammed b. HAtıın b. Muzaffer ve 'Abdullah b. TA.bir gibi
alimler vardıı: (bk. göst. yer.).
(16) J. Horovitz, Leon Caetani... gibi müsteşriklerin isnad hakkındaki
kanaatıarını aksettirerek onların sakat taraflarını çürüten araştırıcılar ol-
muştur. Bunlar için bk. Ahmed Naim, Sahih-i Buhart Muhtasarı "Tecrtd-1 Sa-
rih Termecesi, c. I, s. 73-79; Tayyib Okiç, Bazı Hadis Meseleleri üzerinde Tet-
ldkler, s. 8-12; M. Zubeyr Sıddikt, Hadta EdebiyAtı TA.rihi, s. 120-125; M. Asım
Köksal, tsnad ve İftiralara Reddiye, Ankara, 1961, s. 25-31, 50, 68, 93 ...
(17) Zürka.nt, a.g.e., c. V, s. 474.
(18) tslil.mın ilk yıllarında nazil olan 4.J-/./:ı-•y"ı -X""..r-.:..:.. •J~,,-J
~ ~ ,
(=En yakın akrabalarını
korkut)> [eı-Şu'arA' (26), 214] Ayeti ile ilgili vak'a-
lan rivayet edenlerden EbQ Hureyre'nin daha o zamanlar müslüman olmadığı,
İbnu 'Abbas (ölm. 68/687)'ın ise çok küçük bir yaşta bulunduğu bilinmekte-
dir. lbnu 'Ömer (ölm. 74/693), Bedir savaşında bulunmadığı halde, Hz. Pey-

95
devrinde hadis ravilerinin bizzat halife tarafından tenkide tabi tutul-
dukları bilinmektedir. Gerek Hz. 'Ömer'in bu davranışı ve gerekse Hz.
'Ali'nin ravilere yemin ettirişi, netice itibariyle hadisin Hz. Peygam-
ber'e olan isnadını aramak demektir.
isnadın ne zaman başladığını umumi bir ifadeyle belirten ibnu Si-
rin (ölm. 110/728)'in beyanı şöyledir: «hadisciler önceleri isnad ara-
mazlardı. Fitne kopunca •ravilerinizin isimlerini söyleyin bakalım» de-
meye başladılar. Bu suretle sünnet ehline bakılır ve hadisleri alınır;
bid'at ehline dikkat edilir, onların da hadisleri alınmaz oldu»' 9 • İbnu
Siriıi, isnadın daha sistemli bir şekilde kullanılmaya başlandığı zamanı
tayin etmek maksadıyle söylediği «fitnenin. zuhuru» sözüyle, Hz. 'Os-
man'ın şehadetinin neticesinde Hz. 'Alı ile Hz. Mu'aviye arasında ce-
reyan eden harbi kasdetmiş olmalıdır. Zaten uydurma hadislerin geniş
çapta imal edilmeye başlaması da bu tarihlere rastlamaktadır' • 0

Burada isnadla ilgili olarak bilhassa belirtilmesi gereken nokta,


hadislerin birer muhafızı durumunda olan muhaddislerin, hadis uydur-
ma hareketine karşı mücadele bayrağını açtıkları zaman, hadislerin
sıhhatini ilk planda garanti edecek olan isnadı daha çok aramaya ve
daha metotlu bir tarzda kullanmaya başlamış olduklarıdır.

2. Tenkid ve ilk büyük münekkidler.

Hadislerin uyanık bekçileri olan muhaddisler, hadis uydurma teh-


likesini zamanında sezerek bu harekete derhal isnad silahıyle karşı
koymuşlar, sened zincirini teşkil eden ravileri ve rivayetlerini muhte-
lif bakımlardan tetkike tabi tutmuşlardır. «Cerh ve ta'dıl,, diye adlan-
dırdıkları muhtelif tenkid usulleriyle ravinin hal ve davranışlarını, ka-
rakterini, itikat durumunu, akıl ve hafıza sağlamlığını, sözüne ne dere-
ce güvenilir bir insan olduğunu, nerede ne zaman doğduğunu, nereler-
de yaşadığını, hadis tahsiline ne zaman başladığını. kimlerle arkadaş-
~i:.:.mber'in b.u savaşta ölen kafirlerin gömü1d:iğü çukurun başında söylediği
sfü:Jc>ri rt,ıa_xet Ptı:üıo;tir Htı(l<'·;biye mıısabha.·'.nı anlatan el-Misver b. Mah-
reme (ölm. 64/683) ve Mervan b. Hakem (ölm. ô0 '184), hicretten iki yıl son-
ra dog-rmııı tı'dııkh:nna göre t'!bette b:ı ıc,1• · ;,<1. Ou1unmuş olnm~.zl.ardı. Mek-
ke'de vukO bulan ,.şakku'l-karner» hadis,'c.ıni Enes b. Malik (ölm. 93/711) de
rivAyet etmiştir. Beril.' b. '.Azib (ölm. 7lıfl90)'in şu sözleri de, ashabın önceleri
birbirleıine iti:,•.~thlrı sc1Jebiyle isnad anım,1:lıklarım ifade etmektedir: «size
rivayet ettiğ\;11:z her hadisi bizzat H:l. Pcygıınıber'den duymuş değiliz; lakin
onlan bize ~,rkadaşlarımız nakletmiştir» (bu.ılar için bk. İbnu Cevzi, K. Mev-
zO'at, var. 16b.
(19) Müslim, Sahih, c. I, s. 11; Tinnizi, Sahih, c. XIII, s. 306-307.
(20) Bk. bu tez, s. 30.

96
lık yapıp kımlerle gorüştuğünü, hocalarını, talebelerini ve tn:ıu,sl kay-
nağından alıp rivayet etme usOllerine ne derece dikkat ettiğini sıkı bir
kontrol altına ah:ırak2' yepyeni bir tenkid disiplini icad etmişleridir.
Gıybec etmek islam dinince büyük günahlardan sayılmışken mu-
haddisler, Hz. Peygamber'in hadisini rivayet edenleri tenkide tabi tut-
makta hiç bir heis görmemişlerdir. Muhammed b. Bündar el-Cürcani
(111/IX. asır), Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855)'e gelerek, «Ebü 'Abdul-
lah, falan yalanetdır, falan zayıftır, demek gücüme gidiyor• diye şika­
yet edince Ahmed b. Hanbel ona şunları söylemiştir: «sen de sus, ben
de susayım, pekala cahiller hadisin sahihini sakatından nasıl ayıracak­
lar?!»". Muhaddisler raviyi tenkid etmeyi gıybet saymazlar. Nitekim
Yahya b. Sa'id el-Kattan (ölm. 198/813), yalancılıkla itham edilen veya
zayıf denen bir ravi hakkın.da sükut m~ edeyim, yoksa halini açıklaya­
yım mı? diye Şu'be (ölm. 160/776), Süfyanu's-Sevri (ölm. 161/777),
Malik b. Enes (ölm. 179/795) ve Sufyan b. 'Uyeyne (ölm. 198/813)'ye
sorduğunda, hepsi de halini açıklamasını tavsiye etmişlerdir".

Ravinin durumunu tesbit maksadıyle de olsa cerhi gıybet .sayanlar


olmuştur. Bu kanaatte olanlardan Ebu Turab denen biri Ahmed b. Han-
bel'in tenkidlerini duyarak ona •alimleri çekiştirme!" diye müdahale
etmek ister. Ahmed b. Hanbel, bu zatı ve dolayısıyle onun gibi düşü­
nenleri şu sözlerle techil eder: «yazık sana! bu gıybet değil, dine hiz-
mettir•,.. Alimle~in cerhi gıybet değil ibadet saydıklarını., «geliniz, Al-
lah rızası için bir saat gıybet ederek tenkide şayan olan hadiscilerin
· kötü taraflarını anlatalım» diyen Şu'be (ölm. 160/776)'nin sözleri ga-
yet açık bir şekilde belirtmektedir25 •
Bir maslahata dayanan tenkid elbette gıybet sayılamazdı; nite-
kim bizzat Allah Taala Kur'an-, Kerim'cle Hz. 'Aişe aleyhindeki şahısla­
rın ithamlarını, yahudi ve hristiyanların Hz. 'Uzeyr ve Hz. 'lsa hakkın­
daki iddialarını reddederek ilk tenkid nümOnesini vermişti". Hz. Pey-

(21) Ahmed Naim, Tecrtd Tercemesi, c. I, s. 342.


(22) !bnu Cevzt, Mevzü'a.t, var. 6b. 'Abdullah b. Mübarek, bir ravt hak-
kındaki tenkidini gıybet sanan birine şöyle çıkışmıştır: «sus be! biz de duTUmu
açıklamazsak hakla batıl nasıl bilinir?:ı, (bk. İbnu Receb, Şerhu 'ileli't-Tirmizt,
var. 8b).
(23) Tirmizt, Sahih, c. XIII, s. 306; l\'lbü Hatim, K. Mecrühtn, var. 6a
(24) İbnu Cevzt, a.g.e., va,r. 6b; İbnu Receb, a.g.e., var. 8b-9a.
(25) Ebü Hatim, a.g.e., var. 6a; Ibnu Receb, a.g.e., var. 8b.
(26) Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 165.
Sıddikt,

97
gamber de bir çok şahısları tenkid etmişti". Hatta hadis tenkidcileri,
tenkid edilmesi gereken bir ravi hakkında konuşmamayı günih say-
mışlardır. 'Abdurrahman b. Mehdı (ölm. 19Bi813), Sufyanu's-Sevri
(ölm. 161/777) ile yolda giderlerken birine rastladıklarını ve Süfyan'ın
«bu adam yalancıdır, eğer susmak helal olsaydı elbette bir şey şöyle­
mezdim » dediğini rivayet etmektedir28 • 'Abbad b. Suhayb (ölm. 11/VIII.
asır), Şu'be'nin evine giderek Eban b. Ebi 'Ayyaş (ölm. 140/757 hudu-
du) hakkında tenkitte bulunmamasını rica etmiş, Şu'be de «biraz bek•
le!» diyerek içeri girmiş, dışarı çıktığı zaman 'Abbad'a şu cevabı ver-
miştir: «söylediğin _hususta düşündüm; fakat maalesef o, hakkında s0-
kOt edilmesi helöl olmayan biridir•".
Görüldüğü üzere muhaddisler, sünnetin muhafazası yolunda ha-
tır-gönül dinlemeyerek kusurun" gördükleri raviyi tenkid etmekten geri
durmamışlardır.

Hadislerin daha sonraki nesillere emniyetle ulaşmasını te'min


için büyük gayretler sarfetmiş olan ashab-ı kiram da, bu büyük emane-
tin muhafazası sırasında hatasını gördükleri arkadaşlarını tenkld ede-
rek uyarmak istemişlerdir. Nitekim Hz. 'Ömer, Fatıma bintl Kays'ın
nafaka mevzüundaki bir rivayetine iltifat etmeyerek, doğrusunu bel-
kide unutmuş olan bir kadının rivayetiyle Allah'ın kitabını ve Peygam-
ber'in sünnetini bırakamayacağını söylemiştir' • 0

(27) Göst. yer. Hz. Peygamberin' yaptığı tenkitlere misAl olarak şu


vak'alar zikredilebilir:
a) Hz. Peygamber, ziyaretinde bulunmak isteyen bir adam hakkında,
«bırakın gelsin, o kabilesince fena olarak tanınan biridir» b~yurarak tenkid
etmiştir.

b) Hz. Peygamber iki kişiyi kastederek, «onların dinimiz hakkında bir


şey bildiklerini sanmam» buyurmuştı...r.
c) Fatıma binti Kays (ölm. 50.1 670 hududu), Hz. Peygamber'e gelerek,
Ebu'l-Cehm ile Mu'aviye'nin kendisiyle evlenmek istediklerini söylemiş ve ka-
naatını öğrenmek istemi§tir. O zaman Peygamber (s.a.v.); «Mu'aviye fakirdir,
malı müfaü yoktur; Ebu'l-Celım ise kadınları '<löver» diyerek onları tenkid et-
miştir (Buhari ve Müslim'in Sahih'lerinde mevcud olan. bu hadisleri topluca
görmek için bk. Nevevi, Riyazu's-salihin, Mısır, 1375/1955, s. 556).
(28) Ebu H:ltim, a.g.e., var. 5b; İbnu Cevzi, a.g.e., var. 6b.
(29) Ebu Hiitim, K. Mecrfihln, var. 6b. Eban b. Ebi 'AyyA§'m, kendini
tenkit etmemesi için fiu'be'ye ayrıca Hammad b. Zeyd (ölm. 179/795)'i de
göndercliğ•i nnlaş:L:ıaktadır. Hammad'ın anlattığına göre Şu'be günlerce bu
mes'ele etrafında düşün.nüş ve bir gece Hammad b. Zeyd'e giderek, «sen ba-
na Ebfm'ı terıkit etme>; diyorsun, ama o Rasfilullah hakkında yalan söyleyen
biridir; böylesi hal~kında susmak doğru değildir» demigtir (bk. göst, yer; fark-
lı bir rivayet şekli için bk. Zehebt, Mizan, c. I, s. 10):

98
Ateşte pişen şeylerin yenmesi veya içilmesi sebebiyle yeniden
abdest almak icab ettiğine dAir bir hadis rivayet eden EbO Hureyre'ye
'Abdullah b. 'Abbas, ey EbO Hureyre, yağ ve sıcak su lçincede mi atJ.
dest alacağız?» diye itiraz etmek isteyince, EbO Hureyre, «evladım,
Peygamber'den bir hadis duyunca başka mlsAUer getirerek hemen iti•
raza kalkma!» diye nasihat etmiştir31 •
Yine Ebu Hureyre'nin cenaze taşınması sebebiyle yeniden abdest
almak (veya gusletmek) lazım geldiği hususundaki rivayetine itiraz
eden ibnu Abbas, kuru odun parçalarının taşınmasından abdest almak
lcab ~tmediğini söylemiştir32 • 'Abdullah b. 'ömer'in, ölen kimse, aile
fertlerinin ağlaması yüzünden azab görür» şeklindeki rivayetini duyan
Hz. 'Aişe buna şu ayeti okuyarak itiraz etmiştir: • .,ö.J_jl""., 'J _f \ı~J'i
.,,
ı,; .r►
o ..
\ J j}
, •
( =hiç bir günahkar başkasının günahını yüklenmez)»».

Hz. 'Ali, bir gün Ebu Hureyre (r.a.fnin « f."'Üll ;_,_ -, _J.::C► ,..i' J.:;~~,
(=bana dostum Ebu'I-Kasim dedi ki..)» sözüyle başlayarak bir hadis
rivayet ettiğini duyunca; ona «ne zaman dostun oldu!» diye itiraz et-
mek istemiştir".
Hz, 'Aişe, Ebu Hureyre (r.a.)'ye «sen ne kadar da çok t:adis riva-
yet ediyorsun? öyle şeyler söylüyorsun ki, biz onları. RasOlullahdan
duymadık» deyince, Ebü Hureyre ona şu cevabı vermişti: «seni bun-
dan alıkoyan ayna ve sürmelik idi! bu hususta bana hiç bir şey engel
olmamıştır»".

Burada zikredilen misallerde görüldüğü üzere ashabın rnuhtelif


sebeplerle hadisi yanlış anladığı ve dolayısıyla ictilıadında hata etti-
ği olmuştur. Bunun başlıca sebebi de hadisin ya baş tarnfını ·ııeya son
tarafını duyamamış olmalarıdır. Nitekim Ebü Hureyre (r.a.)'nin rivayet

(30) Bk. İbnu Hazm, el-İhka,m, c. I, s. 245, 248. Bur.[!;_da Hz. 'ômer'in Fil.-
tuna binti Kays'ın rivayetin{ reddetmekle yüzde yüz isA.bet etmediği de söy-
lenmektedir. Fakat bu rivayetin bizi ilgilendiren tarafı, sahabenin birbirini
tenkid etmekte bir beis görmemiş olmasıdır.
(31) Tirmizi, Sahih, c. I, s. 114-115.
. (32) Bahru'l-'ulfım, :!l"c;v5•;_;:m'r-raham0.t, c. II, s. 178.
(33) Fahruddin Muhammed b. 'Ömer er-Razi, EsAsu't-takdts, Mısır, 1328,
s. 207. Ayet için bk. e~-İsrıı. (17), 15; el-Fatır (35), 18 ...
(34) Ayn. mil., a.g.e., s. 206. Burada sahil.benin birbirini tenkidine dti-
lr muhtelif misaller mevcuttur.
(35) Ramahurmuzi, el-Muhaddisu'l-fasıl, var. lllb.

99
ettiği «uğursuzluk evde,"kadında ve kısraktadır» hadisini Hz. 'Aişe duy-
duğu zaman itiraz ederek şöyle demişti: «Ebü Hureyre bu hadisi iyi-
ce hıfz edememiş, Hz. Peygamber «Allah yahudilerin canını alsın! on-
lar evde, kadında ve kısrakta uğursuzluk vardır, derler» buyurduğu sı­
rada içeri girmiş ve hadısin son tarafını duymuştur»".
Ashabın bu tenkitleri birbirinı tekzib ve itham mahiyetinde değil­
dir. Enes b. Malik (ölm. 93/711)'in de dediği gibi, onlar birbirlerini te~
zib etmemişlerdir". Ne var ki, birtakım yanlış anlamalar sebebiyle as-
hab-ı kiramın yek diğerini tekzib ettiğini söyleyenler oe olmuştur". Hal-
buki onların gayeleri hakikatin tecellisine hizmet etmekten ibarettir.
işte bu düşünceyle arkadaşlarının görünen hatalarını kendilerine has
bir nezaketle tashih etmişler ve o mevzuda RasGlullah'dan öğrendikle­
rini söylemekle iktifa etmişlerdir.

(36) Bedruddin er-Zerkezi, el-icabe li iradi mil. istedrakethu 'A'işe


'ale's-sahabe, Dımeşk, 1358/1939, s. 127.
(37) Siba'i, es-Sünııe ve nıekanetuha, s. 290.
(38) Goldziher, Muhammedanısche Studien c. II, s. 19 da diyor ki, «ra-
ırilerin gayr-i kasdi bir boşboğ"azlıkta bulundukları zehabını veren bir hadts,
bize bu sahada bizzat müsllimanların kendilerine ne imkanlar tanıyor olduk-
larını göstermektedir. el-Buhari'nin bir hadisi şöylece ifade ediliyor: «Pey-
gamber, av köpekleriyle çoban köpekleri müstesna, bütün köpeklerin ,öldürül-
mesini emretti.» 'Ömer'in oğluna, (bu hadiste) Ebu Hureyre'nin şu sözleri de
rivayet ettiği haber verilmiştir: «ve av köpekleri müstesn:». O zaman 'Ömer'in
oğlu şunları söyler: «EhQ Hureyre'nin tarlaları var,, yani Peygarn.ber'in bu
hükmünü, onda tarla köpeklerini de müstesnıl tutturarak rivayet ettiren husus
EbQ Hureyre'nin şahsi menfaatidir».
Görüldüğü üzere Goldziher'in buradaki ithamı birkaç yönlüdür. Evvela
Ebü Hureyre"nin veya bir• başka ravintn kendine bir takım imkanlar hazırla­
yabilll)-ek için hadise ilaveler yapmış olduğunu söylüyor. Bu Goldziher'in biz-
zat., yaptığı bir ithamdır. İkincisi ise yine onun 'Abdullah b. 'Ömer vasıtasıyle
yaptırmak istediği bir ithamdır ki, buna göre İbnu 'Ömer, Ebu Hureyre'nin,
şahsi menfa.ati sebebiyle zikredilen kısmı uydurduğunu söylemiş oluyor.

Bu hadisi Ebu Hureyre'nin rivayetinde mevcut olan t ), j ":":(f""


kısmıyla birlikte ayrıca Süfyan b. Ebi Züheyr (bk. Buhari, Sahih, c. III, s.
67; Müslim, Sahih, C. III, s. 1204), Ebu'l-Hakem (bk. Müslim, Sahth, c. m,
s. 1202) ve 'Abdullah b. Mugaffel (bk. Tirmizi, Sahih, c. IV, s. 80} de rivayet
etmektedir. Hatta bu ilaveyle birlikte hadisi -Ebfl Hureyre'yl ithft.m ettiği
söylenen- 'Abdullah b, 'Ömer de rivft.yet etmiştir (bk. Müslim, a.g.e., c. III,
s. 1202).
İşte bu sonuncu durµm da göstermektedir ki, İbnu 'Ömer, Ebü Hureyre'yi
, • . . r• ,
itham etmemiştir. Aksine « tJJ ~l.) J \ » kısmını, -belki de unutmug ol-
ması sebebiyle- Ebu Hureyre'den öğrendikten sonra tıpkı onun gibi rivayet
etmeye başlamış olmalıdır.

100
Görüldüğü üzere tenkid islam;ın daha ilk devirlerinde başlamış­
tır. Fakat sahabe ve tabiin büyüklerini içine alan devirde pek az ten-
kıd yapılmıştır; zira o zamanlar tenkide hedef teşkil eden zayıf ravi-
ler pek azdı. İkinci nesl_i teşkil eden «evsat-ı tabi'in ( =orta yaşlı tabii-
ler)• den bir kısmı tenkid edilmiştir. Bunlar daha ziyade hadis taham-
mülü ile ıabt bakımından hata etmekte idiler; çünkü rivayet usulleri
bir ilim olarak henüz ortaya konmamıştı. İşte bu sebepledir ki, sika
tabiin ravilerinden bir çoğu, muttasıl hadisi mürsel olarak, bazan da
mevkuf hadisi merfCı olarak rivayet etmiştir".· Daha sonraları hadis
uydurma hareketinin genişlemesine paralel olarak tenkid faaliyetleri
de gelişmiş ve hu arada bir hayli mütehassıs tenkidciler yetişmiş­
tir. Sahabe devrinden 111. asrın sonuna kadar yetişmiş olan münekkit-
lerden belli başlılarını şöylece sıralamak mümkündür'°:

a) Ashab münekkidleri,
'Ömer b. Hattab (ölm. 23/643), 'Ubade b. Samit (ölm. 34/654),
'Ali b. Ebi Talib (ölm. 40/660), 'Abdullah b. Selam (ölm. 43/663), 'A'i-
şe binti Ebi Bekr (ölm. 57 veya 58/677 veya 678), 'Abdullah b. 'Ab-
bas (ölm. 68/687) ve Enes b. Malik (ölm. 93/711).

b) Tabiin münekkidleri.

Sa'id b. el-Müseyyeb (ölm. 94/712), S~'id b. Cubeyr (ölm. 95/


713), İbrahim b. Yezid en-Naha'i (ölm. 96/815), 'Amir b. Şurahbil eş­
Şa'bi (ölm. 103/721), Tavus b. Key_san (ölm. 106/724), Hasan b. Yesar
el Basti (ölm. 110/728), Muhammed b. Sirin (ölm. 110/728). 'Ata b.
Ebi 'Rabah (ölm. 115/733), 'Abdurrahman b. Davud el-A'rac (ölm. 117/
735), Eyyüb b. Keysan es-Sahtiyani (ölm. 131/748) ve Süleyman b.
Mihran el-A'meş (ölm. 148/765).

İbnu 'Ömer'in «EbO. Hureyre'nin tarlarları vardı) sözünü -Nevevi'nin de


dediği gibi (bk. Şerhü Sahihi Müslim, c. X, s. 236)- tarlalan olduğu için
hadisi daha iyi hıfzetmiş olmalıdır, şeklinde anlamak varken, bunun akslıı.e
itham manası çıkarmak, sahabenin birbiri hakkındaki hüsn-i niyetinden §ilphe
etmekten ve hatta onları yalancı saymaktan başka bir şey değildir. Ytıkan­
da görüldüğü üzere hadisteki «ve tarla köpekleri müstesna:, kısmım tbnu
'Ömer'in de rivayet etmiş olması, onun EbO. Hureyre hakkındaki sözünü, izah .
edildiği şekilde anlamak gerektiğini gösterir.

(39) Ahmed Naim, Tecrıd Tercemesi, c. I, s. 344, 345.


(40) Bu münekkidlerin tesbitinde şu eserlerden faydalamlmıştır: tbnu
'Adi, el-Kamil, var. 13-45; Tahir b. Salih el-Ceza.iri, Tevcihu'n-nazar nıı. usü-
li'l-eser, Mısır, 1328, s. 114, 115; Ahmed Naim, a.g.e., e. 1, s. 344-347.

101
c) Etbau•t-tibiin münekkidleri.
Hişam ed-Destüvai (ölm. 153/770), 'Abdurrahman b. 'Amr el-Ev-
za'i (ölm. 157 /773), Şu'be b. el-Haccac (ölm. 160/776), Süfyan b. Sa'd
es-Sevri (ölm. 161/777), 'Abdul'aziz b. 'Abdillah b. Ebi Seleme el-Ma-
cişun (ölm. 164/780), Hammad b. Seleme (ölm. 167 /783), Malik b.
Enes (ölm. 179/795), Abdullah b. Mübarek (ölm. 181/797), EbO Is-
hak el-Fezari (ölm. 185/801), Huşeym b. Beşir (ölm. 188/804), Cerir
b. 'Abdilhamid (ölm. 188/804). lsma'il b. 'Uleyye (ölm. 193/808), Ve-
ki' b. el-Cerrah (ölm. 197 /812), Sufyan b. 'Uyeyne (ölm. 198/813)
Yahya b. Sa'id el Kattan 41 (ölm. 198/8131. 'Abdurrahman b. Mehdi
(ölm. 198/813).

d) Daha sonraki münekkidler.


Muhammed b. Sa'd42 (ölm. 230/844), Yahya b. Ma'in43 (ölm. 233/
847), 'Alı b. 'Abdi ilah el-Medini 44 (ölm. 234/848), Muhammed b. 'Ab-
dillah b. Numeyr (ölm. 234/848), Ebu Hayseme Zühery b. Harb (ölm.
234/848), Ebu Bekr b. Ebi Şeybe (ölm. 235/849), 'Abdullah b. 'Ömer
el-Kavariri (ölm. 235/849), ishak b. Rahuye (ölm. 238/852), Ahmed
b. Hanbel1 5 (ölm. 241 /855). Ebü Ca'fer Muhammed b. 'Abdillah b.
Ammar el-Mevsm (ölm. 242/856), Harun b. 'Abdillah el-Hammal (ölm.
243/857), 'Amr b. 'Ali el-Fellas (ölm. 247 /861 ), Ahmed b. Salih (ölm.
248/862). 'Abdullah b. Abdirrahman Darimi (ölm. 255/868), ,Muham-

(41)Tenkidlerini ilk defa bir kitap halinde toplayan Yahya. b. Sa'td


el-KattAn'dır (bk. Zehebi, Mizan, c. I, s. 1); fakat onun bu eseri hakkında hiç
bir bilgi bulmak imkAm olmadı.
( 42) Sahabe, tll.biin ve etbau't-tabiin bagta olmak üzere kendi zamamna

.: )' - - ;; , • '<ı ., - _,
kadar yaşamış olan zevat hakkındaı5 _r~-.a 1 ..:.,l.~J..l I ı.S .r.-"-ll ..:.,[~ 1
, ' 'r
ve c ~,}..:ll '":"'L:, :ı, adlı eserlerinde bilgi toplamıştır (bk. Muhammed b.

Ca'fer el-Kettani, er-Risaletu'l-mustatrafe 11 beyAni meghO.ri kutubi's-sün-


netı'l-muşerrefe, Dımegk,1383/1964, s. 138, 139).

( 43) ..:.,,,..,,,,..ı•1"\\'
« "-- ı..:
-r-
,_,.l.:J » adlı alfabetik bir eseri vardır (bk. Kettıı.nı,
• ,..
a.g.e., s. 129)
..
(44) « J:,L..J 1' ....,o
,r'
» adlı alfabetik bir eseri vardır (bk. Kettıı.nı,
s. 148).
,-_r-
( 45)
_,,,,,.
Bu mevzO.da « <.5_;_,_11 J ' - ' . -\1 \
- - • '
'-:" l::
- r' - ,.
> ve « Jj-Al 1 ._, l..:..J ))
adlı eaer-Ieri vardır (bk. KettAni, a.g.e., s. 120, 148),

102
med b. isma'il el-Buhari46 (ölm. 256/869), EbO ishak lbrahim b. Ya'kOb
el-Cüzecani47 (ölm. 259/872), Ahmed b. Abdullah el-'icli48) ölm. 261/
874), Müslim b. Haccac el-Kuşeyri 1ıı (ölm. 261/874), Ya'küb b. Şeybe
es-Sedüsi (ölm. 262/875.), Ebü Zür'a 'Abdullah b. Abdulkerim er-Razi
(ölm. 264/877), Ebü Davüd Süleyman b. Eş'as es-Sicistani (ölm. 275/
888), Bakiy b. Mahled el-Kurtübi (ölm. 276/889), Ebü Hatim Muham-
med b. idris er-Razi50 (ölm. 277 /890), Ebü 'Isa Muhammed b. 'Isa et-
Jirmizi51 (ölm. 279/892). Ebü Zür'a 'Abdurrahman b. 'Amr ed-Dimişki
(ölm. 282/895), 'Abdurrahman b. Yüsuf b. Hiraş (ölm. 283/896), İbra­
him b. ishak el-Harbi (ölm. 285/898). Ebü Bekr b.. Ebi 'Asim (ölm.
287 /900), Muhammed b. Vaddah el-Endelüsi (ölm. 289/901), Ebü Bekr
Ahmed b. 'Amr el-Bezzar (ölm. 292/904), Muhammed b. Nasr el-Mer-
vezi (ölm. 294/906), Muhammed b. 'Osman b. Ebi Şeybe (ölm. ,297 /
909) ve Ebü Bekr Ahmed b. Ebi Hayseme 52 (ölm. 297 /909).
300 (912) tarihinden sonra yetişmiş olan veya ömrünün büyük
bir kısmını 111 (IX). asırda geçirmiş olmakla beraber iV (X). asırda ve-
fat etmiş olan değerli münekkidler de vardır. Nese'i (ölm 303/915),
Ebu Ya'la el-Musili (ölm. 307/919), ibnu Cerir et-Taberi (ölm. 310/

c""i". - - '
(46) Buhari bu mevzuda « ~•l!b;l:':JI » < .1..- jl C:~Jl:':ll >·
- ' 1 ,.,,
• ~ \ '-:"o • • ~ \ ':-'l.:~
1 '.'<·ı ' - r' ' - - l, J -
••.~.ali '-:"L:~ • • ~-ll (:!,}::J\ •
1 ;; } ;;

adlı eserlerini yazmı§tır (hk. Kettani, a.g.e., s. 121, 128, 129, 144).

Bu mevzüda ~ -
.:,l..i..:JI ' ....,l.:w
-. r- > adlı bir eseri vardır (bk. Kettanı,
(47)
a.g.e., s. 147).
. .-
;/' -"' _:,, r'
(48) Tenkid ile ilgili olarak « ,;,.. }~\
"-,...·,..
._,l.;.J
. , > •c .:.,l.i..:JI ._. b >
gibi eserler yazmı§tır (bk. Kettani, a.g.e., s. 130).

ııunlardır: « .:,l-•.i.~• ;;ı. .ıaılı ' ....,l.::..)


· r
( 49) Müslim'in bu mevzudaki eserleri
. . -
- >._,ı::,
,_r- - • ' , - •' • ' - r , ~/.. ,. -- r
ı,)I ""'-> _,IIJ .:.,I ~ .r~ \ ....,L::.l
c
(bk.
JlJI
- . » •c
Ketta.nı, a.g.e., s. 121, 138, 147).
,,, . ,,,,.
> ve « ~:-)J\ '-:"l.:.J
-
.Bu mevzüda --~ı" -.r
.:,LL..ia 1 ....,l:.J » adlı bir kitabı vardır (bk. Ketta.-
(50) <<
. . -
rıi, a.g.e., s. 139).
(51) Tirmizi'nin tenkid mevzüunda « (.,,Lı::ıl ~t:;::) »'i vardır (bk.
.KettAni, a.g.e., s. 147).
(52) Bu mevzuda §U eserleri yazmıııtır: c C'- ):':ll} '-:"l:.)
• .t:.:.:.:aıı -J _.:,t:kıı -~ }~+•'ı . , -
-103
·922J, lbnu Huzeyme (ölm. 311/923), Ebü Ca'fer 'Ukayli (Ölm. 322/933).
lbnu Ebi Hatim (ölm. 327 /938), Ebü Hatim lbnu Hibban el-Busti (ölm.
354/965), Taberani (ölm. 360/970), lbnu 'Adi el-Cürcani (ölm. 365/
975), Darakutni (ölm. 385/995) ... bunlar arasındadır.
*
**
3. Münekkidlerin rivayet ve raviier hakkındaki görüşleri.

Dinin ana kaynaklarından birı olan sünnet, daha sonraki nesille-


re yalnız nakil ve rivayet yoıuyıa ulaşmıştır. ~u sebeple hacıis mü-
nekl<idleri, ravilerin durumlarını araştırarak onların acııı, sika hıfz ve
itkan sahibi olanlarıyle, yalancı, gatil, hotızası zayıt ve vehimli olan-
larını tesbit etmişlerdir'. Onları oöyıe davranmaya sevk eden dü-
şünceye temasla ·ı irmizi (ölm. 279/ı:ıı:ı~j oerki, .. naoisciler muslüman-
lar hakkındaki iyi niyetleri ve hizmet arzuiarı sebebiyle yek diğerini
tenkid etmişlerdir. Yok.sa müstumanların kusurlarını araştırıp gıy­
betlerini yapmayı akıilarından bite geçirmemişlerdir. Onlar sadece,
hadis rivayetinde zaatlarını bildikleri şahısları tanıtmışlardır; çünkü
bu şahısiar ya bid'atçıdır, ya hadis mevzüunda herhangi bir suçla it-
ham edııınişlerdir yahutta gatil ve çok hata yapan ravilerdir. işte ha-
dis münekkidleri dine bağlılıkları sebebiyle bunların durumlarını
açıklamak istemişlerdir. Zira din babında yapılacak bir şahitlikteki
emniyet, diğer hukuki meselelerde aranan şahitiikteki emniyetten da-
ha mühimdir•'·.
Hadis münekkidleri, muhtelif mevzularla ilgili hadisler arasın­
dan, şeriat ahkamına ait olanlara daha fazla dikkat ve itina göster-
mişlerdir. Nitekim 'Abdullah b. Mübarek (ölm. 181/797), 'Abdurrah-
man b. Mehdi (ölm. 198/813) ve Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855) gi-
bi münekkidler, «helal ve haram hakkında bir had'is rivayet ettiği­
miz zaman sıkı davranır, fezail ve diğer hususlardaki rivayetlerde ise
müsamaha gösterirdik» demişlerdir55 • lbnu ishak (ölm. 150/767) hak-
kındaki görüşlerini beyan ederken yine Ahmed b. Hanbel, bu mev-
zudaki rivayetlere ne büyük ehemmiyet verdiklerini şu sözlerle an-
latır: « lbnu ishak öyle bir adamdır ki, ondan megaziye ve 'ona ben-
zer şeylere dair hadisleri yazabilirsin; fakat iş helal ve harama gel-
dimi, bize şöyle adamlar _lazımdır!» diyerek iki elinin dört parmağı-

(53) Ebfı Muhammed 'Abdurrahman b. Ebi Hatim er-Razi, Takdime•


tu'l-cerh ve't-ta'dil, Haydarabad, 1371/1952, s. 5.
( 54) Tirmizi, Sahth, c. XIII, s. 306.
(55) ~·mu Hacer 'Askalanl, el-Kavlu'l-müsedded fi'z.zebbi 'ani'l-Müsned,
Haydarabad, 1319, s. 11.

104 .
nı birbirine geçirmiştir"'. Ahkim hadislerine gösteriİen bu itina daha
sahabe devrinde başlamıştı. Suheyb b. Sinan er-Rumi (ölm. 38/658)
etrafındakilere: «geliniz, size harblerimizin rivayetlerini söyleyece-
ğim; fakat ben size Peygamber (s.a.v.)'in şöyle böyle dediğini anlat-
mayacağım•" demek suretiyle; tarihi hadisleri rivayette daha ser-
best davranıldığını ifade etmiştir. ibnu Ebi Hatim (ölm. 327 /938),
sözüne güvenilir bir kimse olmakla beraber, vehm, hata, sehv ve gaf-
let gibi kuı=ı!.!:-iarı bulunan ravinin, tergib, terhib, zühd ve edeb bab-
larındaki hadislerinin yazılabileceğini, helal ve haram hakkındaki ha-
disleriyle ihticac edilemeyeceğini söylemektedir...
Demek oluyor ki, hadis münekkidleri, dindeki ehemmiyeti se-
bebiyle ahkam hadisleri üzerinde pek titiz davranmışlar. ve bunların
mutlaka sahih olmasını istemişlerdir. Bu, onların, ahkam mevzüunun
dışında kalan rivayetlerde tenkid disiplininden fazlaca feragat ettik-
lerini göstermez".
Münekkidler, mevzular arasında herhangi bir tefrik yapmadan
önce, bütün ravileri başlıca beş gurup altında toplarn:l?lard.r. ibnu
Ebi Hatim bu gurupları şu şekilde sıralamaktadır60 •
1. gurup: sika, hafız, mütteki, sağlam, müctehid ve hadis mü-
nekkidi olanlardır. Böyle bir ravi hakkında ihtilaf edilmez; cerh ve ta'-
diline güvenilir; hadisiyle ihticac edilir; rical hakkındaki sözü mak-
bul sayılır.
2. gurup: adil rivayetinde sika, naklinde sadık, dininde ittika
sahibi, rivayet ettiği hadisleri tam. manasıyle hıfz etmiş olan hadis-
cilerdir. Böylesi adil kişilerin hadisiyle ihticac edilir ve kendine gü-
venilir.
3. gurup: zaman zaman yanılablen sadık, mutteki ve mutemet ra-
vilerdir. Münekkiqler bunları da itimada şayan görerek hadisleriyle
ihticac etmişlerdii.

(56) Mevlana Şibli, Asr-ı Saadet İslam Tarihi (trc. Ömer Rı.za), c. I, İs­
tanbul, 1346/1921, s. 85 'Abdurrahman b. Mehdi (ölm. 198/813) bu mevzQdı>
şöyle konuşmuştur: «biz Peygamberimizden helal ve haram mevzQunda bir
şey rivayet ettiğimiz zaman, rivayetin· istinat ettiği senedler hususunda şid­
detli davranır, ravtıeri tenkid ederiz; fakat feza.ile, sevap ve ikıl.be dıı.ir ıeY­
leri rivayet ettiğimiz zaman sened hususunda müsahelekar ve ricıı.ı hakkında
müsamahakar davranırız» (bk. göst. yer.).
(57) Sıddtki, Hadis Edebiyatı Tıl.rihi, s. 34.
(58) İbnu Ebt Hatim, Takdimetu'l-cerh ve't-ta'dll, s. 6, 7.
(59) Subhi Salih, 'Ulumu'l-hadis, s. 211.
(60) İbnu Ebi Hıı.tim, a.g.e:, s. 10.

105
4. gurup: sadık ve mütteki olmakla beraber, vehm, hata, galat
ve yanılma gibi kusurları çokca bulunan ravilerdir. Bunların tergib,
terhib, zühd ve adab mevzularındaki hadisleri yazılabilir; fakat he-
lal ve 'haram hakkındaki hadisleriyle ihticac edilemez.
5. gurup: hiç bir şekilde sadakat ve emanet sahibi olmayan ve
takat kendilerini muhtelif hilelerle hadisci diye kabul ettirmeye uğ­
raşan kimselerdir. işte mütehassıs hadis münekkidlerinin tenkitleri-
ne daha çok hedef olanlar, bu gurubu meydana getiren ravilerdir.
Onların rivayetlerinin hiç bir değeri yoktur.

Daha umumi bir bakışla ravileri, makbul olanlar, makbul olma-


yanlar, haklarında ihtilaf edilenler olmak ü1qre üç sınıfta mütalaa
etmek mümkündür.
*
**
a) Makbül olan raviler.
Makbul ravilerin başında, dini ilk kaynağından alarak daha son-
raki nesillere aktarmış olan ashab gelmektedir. Ehl-i sünnet hadisci-
leri bütün sahabeyi udul olarak kabul etmişlerdir; bu yüzden de on-
ları tenkid mevzüu yapmamışlardır. Zira ashabın adaleti, onları bü-
tün gizlilikleriyle bilen Allah Taala'nın beyanı ile sabittir". Hz. Pey-
ııamber de hadislerini en iyi şekilde koruyan, üzerindeki ilahi vazife-
nin ifası hususunda kendine her bakımdan yardımcı olan, vatanları-

(61) Hatibu'l-Bağdadi, el-Kifaye, s. 48-49. Hatibu'I--Bağdadi, bu eaerl•


nin 46-47. sayfalarında ashabı kiramın faziletini gösteren ıı.yet-i kerimeleri
§U ııekilde tesbit etmigtir:
1.Siz insanlar için meydana çıkarılmış en hayırh ümmetsiniz. İyiliği is-
ter, fenalığı
nehyedersiniz. Allah'a inanırsınız. Ali 'İmran (3), 110.
2. Biz sizi iııte böylece insanlara karşı hakikatin §ahitleri olasınız, Pey-
gamber de size tam bir nümüne olsun diye vasat (orta) bir ümmet yapınııız•
dır. el-Bakara. (2), 143.
3. Mü'minler ağaç altında sana bey'at ettikleri zaman Allah onlardan
hoşnut olmuştu. Hak Taala onların kalblerindekini bildi ve onlara huzur ve
ltmi'nan verdi. el-Feth (48), 18.
4, Muhacirlerden, Ansardan en ileri ve evvel gelenlerle iyilikte onlara
uyanlardan Allah Taala hoşnut oldu. Onlar da Allah'dan hognut oldular. et-
Tevbe (9), 101.
5. Ey Peygamber, Allah sana da, sana uyan qıü'minlere de yeter. el-En,
fal (8), 64.
6. (0 mallar) muhacirlerin fakirlerine mahsust_ur. Onlar yurtlarından
sürülmüşler, mallaı,ndan uzak düşmüşler, ancak Allahın rızıı.sım aramıglar,
Allanın dinine ve Peygamber'ine yardım etmişlerdi. işte gerçekten sA.dık olan-
lar bunlardır. el-Hagr (59), 8.

108
nı ve en
yakınlarihi dinleri uğrunda geride bırakarak hicret eden ve
gerektiğinde can ve mallarını onun yoluna bezi ederek baba, kardeş
ve evlatlarını dahi katletmeyi göze alan arkadaşlarını medh etmiş­
tir'.'.
işte Allah'ın
ve Peygamber'inin ashab hakkındaki bu şehadetleri,
onların makbul ve itimada şayan olduklarını göstermektedir. Ashabı
tenkid etmek isteyenlerin asıl maksadı ise -şüphe yokki- dinin ilk
kaynaklarır.: yaralamak ve küçük düşürmek suretiyle bizzat dini cerh
ve tenkid etmektir.
Mutezile mezhebine göre, Hz. 'Ali ile savaşıp da, bu yaiılış tutu-
mundan tevbe etmeyenler müstesna, sahabiler udüldür...
Sahabenin birbirini tenkidinde görüldüğü üzere, onlar sadece
hıfz ve fehim bakımından tenkid mevzuu olmuşlardır; onların dışın­
da kalan bütün raviler ise, her bakımdan tetkik ve tenkide tAbl tutul-
muşlardır. Rivayetlerinin kabule şayan olabilmesi için kendilerinde
bir çok şartlar aranmıştır. imam Şafi'l (ölm. 204/819), hadis ravisin-
de bulunması gereken vasıfların belli başlılarını şc,ıe sualamakta-
dır'4: .
aa) Hadis ravisi son derece dindar olmalıdır.
bb) Rivayet ettiği hususlarda sadakati ile tanınmalıdır.
cc) Ne rivayet ettiğini bilmelidir.·
çç) Lafızların ifade edilecek manayı ne zaman bozabileceğini an-
lamalıdır.

(62) Ebi Hatim, a.g.e., s. 7-8; Hatibu'l-Bağdac:U, a.g.e., s. 48-49.


İbnu
Ashab-ı kiramın fazileti hakkındaki hadisleri Hatibu'l-Bağdadi ( el-Kifaye, s.
47-48) de tesbit etmiştir. Ayrıca bk. İbnu Hacer, el-İsa.be, c. I, s. 7-8; Ahmed
Naim, Tecrid Tercemesi, c. I, s. 23-24. Bu hadislerden bazıları şunlardır :
1. Sakın sakın ashabım aleyhinde bulunmayınız; onlara hücum etmeyiniz.
Onlan her kim severse bana olan muhabbeti dolayısıyle sever; her kim de
buğz ederse, bana olan kini dolayısıyle böyle davranır. Onlara eziyet veren
bana eziyet vermiş olur; bana eziyet veren ise Allah'a eziyet verrntı olur..•
2. İnsanların en hayırlısı, benim çağdaşım olan müslümanlardır; sonra
onlan ta.kip edenlerdir; onlardan sonra da müteakiben gelenlerdir.
3. AshAbıma sövmeyiniz. Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a yem1ıı
ederim ki, her hangi biriniz Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan biriniıı
bir müd (832 gramlık bir ölçü), hatta yarım müd sadakasına yetigemez.
4. Allah TaAJA benim ashabımı, enbiya ve mürselln müstesna. olmak Qze-
re, ins ve cinnin hepsine tercih buyunnugtur.
(63) Bahrul'-'ul0m, Fevatihu'r-raham0t, c. II, s. 155, 156.
(64) Bk. Muhammed b. İdris eş-Şafi't, er-Risale, Mısır, 1358/1940, a.
370-371.

107
dd) Hadisi duyduğu üzere harfi-harfine rivayet etmelidir; hadi-
sin manasını kendi ifadelı;ıriyle nakletmemelidir; zira bu takdirde ma-
nayı bozup bozmadığını bilemez ve icabında helali haram yapar.
ee) Eğer ezbere rivayet ediyorsa, rivayet ettiğini çok iyi ezber-
lemiş olmalıdır.

ff) Bir kitabdan rivayet ediyorsa, onu iyi hatırlamalıdır:


gg) Hafızası sağlam olan ravilerle birlikte işittiği bir haberi on-
lardan farklı olarak rivayet etmemelidir; aksi takdirde -bir müdellis
durumuna düşerek- görüştüğü hadiscilerden duymadığı sözleri riva-
yet eder ve sika ravilerin Hz. Peygamber'deiı rivayet ettiklerine mu-
halif olan hadisleri nakletmiş olur.
Makbül bir ravide aranan bu vasıfları, muhaddisler adalet ve zabt
sözü ile ifade etmişlerdir. Bu iki kelime ile onlar, ravinin akıl ve ba-
liğ olmasını, fasıkiık gibi şahsiyeti mahveden diğer bütün kötü sıfat­
lardan ari bulunmasını, daima dikkatli olup gaflete düşmemesini. ..
kasdetmiş oluyorlar".

Havinin adil olması istenmekle beraber, onun bütün günahlardan


beri olması da şart koşulmamıştır; zira bu, ne ashab, ne de diğer
raviler hakkında mümkündür. Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerin iş­
lediği hatalardan da bahsedildiği dikkate alınmış ve adalet sözüyle,
imam Şafi'i'nin dediği gibi- sevapların günahlardan çok olması kas-
tedilmiştir. Zaten böyle olmasaydı adil bir insan bulunamazdı"'. işte
bu durumu göz önünde bulunduran muhaddisler, raviden rivayetinin
kabul edilebilmesi için insan üstü bir ehliyet istememişlerdir. Bir
raviyi bazı kusurları sebebiyle tenkid etmekle beraber, onun sahih
olduğunu bildikleri rivayetini almakta tereddüt etmemişlerdir. Nite-
kim Yahya b. Sa'id el-Kattan (ölm. 198/813), Muhammed b. 'Aclan
(ölm. 148/765) aleyhinde konuşmuş olmasına rağmen ondan yine de
bir çok hadis rivayet etmiştir 67 • Hasanu'l-Basri (ölm. 110/728), Ma'be~
du'I-Cuheni (ölm. 80/699)'yi tenkid etmiş, sonra ondan yine de hadis
almıştır 08 • Şa'bi (ölm. 103/721), Harsu'I-A'ver hakkında bazı tenkid-
lerde bulunmakla beraber ondan -çok değerli bilgileri sebebiyle- fay-
dalanmış ve hadis almıştır". Bu durum da gösterrhektedir ki, mu-
haddisler bir raviyi kabul yeya reddederken, zaman zaman hata ede-

{65) İbnu's-Salah, 'Ulümu'l-hadis, s. 94.


(66) Veziru'l-Yemani, er-Ravdu'l-basim, c. ı, s. 27, 28.
(67) Tirmizi, Sahih, c. XIII, s. 316, 317.
(68) Tirmizi, a.g.e., c. XIII, s. 330.
{69) Göst. yer.

108
bilen sadık ve mütteki bir ravinin hadisiyle amel edilebilir'0 derken
rastgele hareket etmemişler, sadece aranan ehliyeti haiz olanların
müsamaha edilebilecek hatalarına göz yummuşlardır. Onları böyle
davranrnaya sevk eden husus, Hz. Peygamber'in, ameli noksan da
olsa en bilgili insanın, doğruyu en iyi bilen kimse olduğu hususun-
daki beyanıdır". Binaenaleyh ravinirı .. ıin ve mütteki olmasını, on-
dan hadis rivayet edebilmek içın hiç de yeterli bulmamışlardır.
Ebu'z-Zinad (ölm. 130/747}, babasının şöyle söylediğini rivayet et-
mektedir: •Medine'de hepsi de emin olan yüz kişi gördüm ki, onla-
rın aranan ehliyete sahip olmadıkları düşüncesiyle hadisleri alınmı­
yordu•n.

b) Makb61 olmayan raviler.


Hadis tarihinde tenkid hareketin.in başlamasına ve bu sahada
muhaddislerin büyük gayretler sarfederek nice eserler vücuda ge-
tirmesine sebep olanlar, bu makbul olmayan rfıvilerdir. Münekkid-
ler onların bütün vasıflarını tesbit etmişlerdir. Şu'be (ölm. 160/776),
Malik b. Enes (ölm. 179/795) ve 'Abdullah b. Mübarek (ölm. 181/797)
gibi mün~kkidler, bu vasıfların belli başlılarını şöyle sıralamışlardıri 3 :
aa} Maruf ravilerden onların bilmediği haberleri rivayet etmek;
bb} Rivayetinde pek çok hata etmek;
cc) Rivayet ettiği hadisin galat olduğunu öğrendikten sonra da-
hi onu ısrarla rivayet etmek; bu kusu~u taşıyan ravilerir'l dindar olma-
yıp aksine din mevzuunda laübali oldukları anlaşılmaktadır ki, bu ku-
sur onların terk edilmesi için kafi bir sebeptir74 •
çç) Hadis uydurmak veya yalan söylemekle itham edilmiş ol-
mak; bu meselede muhaddisler son derece titiz davranmışlar ve ha-
dis rivayetinde en ufak bir yalanını tesbit ettikleri raviyi derhal terk
etmişlerdir75 • 'Abdullah b. Mübarek (ölm. 181/797}, hadis rivayetinde

(70) İbnu Ebi Hatim, Takdimetu'l-Cerh ve't-ta'dil, s. 6


(71) İbmı'l-'Arabi, 'Aridatu'l-Ahvezi bi şerhi Sahihi't-Tirmizi, c. XIII,
s. 316.
(72) Müslim, Sahih, c. I, s. 15; İbnu 'Adi, el-Kamil, var. 49b.
(73), Ebü Hatim, K. Mecrühin, var. 25b; tbnu Ebt Hatim. el-Cerhu ve·t-
ta'dtl, c. I, Haydarabad ed-Dekkan, 1371/1952, s. 32; İbnu 'Adi, el-Kamil.
var. 49a, 50a. İbnu 'Abdilber, Ciimi'u beyani'l-'ilm, c. II, s. 48; Ebu 'Abdillah
Muhammed b. 'Abdilliih el•Hiikim en-Neysiibüri, Ma'rifetu 'uluıni'l-hadis. Bey-
rut, 1935, s. 62.
1
(74) Ebü Hatim, a.g.e., var. 25a.
(75) Ayn. mll., a.g.e., var. 6b.

109
yalan söylemekle itham edilen biri hakkındaki nefretini şu sözlerle
ifade etmiştir: «böyle bir adamdan hadis rivayet etmektense yol ke-
sicilik yapmak bence daha iyi bir şeydir•". ·

Hz. Peygamber'in hadisleri üzerinde yalan söylediği bilinen kim-


seden hadis alınmayacağı hususunda alimler ittifak etmişlerdir • Halk-
11

la olan münasebetlerinde yalan söyleyenin bu hareketini fasıklık


alameti saymakla beraber tevbesinin kabul olacağını ve fakat bile
bile Hz. Peygamber'e karşı yalan söyleyen kimsenin rivayetinin ebe-
diyen kabul edilmeyeceğini belirtmişlerdir • Böyle bir ravi hakkın­
78

da Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855), «tevbesi Allah'la kendi ara-


sındadır; ama hadisi ebediyen kabul edilmez» demiştlrn.

dd) Fasık ve sefih olmak ve bunları açıkca yapmak; zira böyle


bir ravi adil olamaz. Hadisi doğru olarak rivayet etse bile ehemmi-
yeti yoktur.
e) Halkı kendi yoluna davet eden bir bid'atçı olmak; bid'atına
davet etmeyenin rivayetinde ihtilaf edilmiştir'°

ff) Salih, abid ve zahid bir insarı olmakla beraber, hafızasının


zayıf olması gibi birtakım sebeplerle rivayet ettiğini bilmeyecek bir
durumda bulunmak.

Diğer münekkidler de bunlara şu vasıfları ilave etmişlerdir:


gg) Kendi kitaplarını kaybedince, iyi hıfzetmeksizin başkala­
rının kitaplarından rivayet etmek". Bunlar arasında bir şeyhi görme-
diği halde onun had,slerini satın aldığı kitaplara dayanarak rivayet
82
edenler de mevcuttur •

hh) Çeşitli sahtekarlık yaparak hadisleri veya senedleri tahrif


etmek. Bunlar arasında, uydurduğu metinleri sahih bir senedle riva-
yet etmek isteyenler", senedden bir ravinin adını silerek bunun ye-

ı 7G l Tirmizi, a.~.e., c. XIII. s. 309.


<77 ı İhnu Ehi Hfıtirn, Takdiınetul'-Cerh ve't-ta'dil, s. 7; İbnıı'l-'Arabi,
'Ariddu'l-nhvc:ı:i, c. XIII, s. 312 \
(78) İbnu's-Rıliilı, 'Ulfımu'l-hadis, s. l0•i; İbnu Kesir,. el-Bii.'isu'l-hasis,
s. 101.
(79) Hatihu'l-B.-ığdil.di, ~1-Kifilye, s. 117.
(80) Bk. hu tez, s. 113-114.
(81) F.bfı Hfttim, a.g.e., var. 24b.
(82) Ayn. mll., rı.g.e., var. 23b.
(83) Msl. bk. Zehebi, Mizan, c. I, s. 75; İbnu Hacer, Lisanu'l-Mizıl.n,
c. I, s. 254-257.

110
rlne kendi adını yazanlar" ve bunlardan başka bir çok usullerle ha-
85
disleri tahrife yeltenenler olagelmiştir ,
ıı) Kendilerine, bu senin hadisindir, bunu senden rivayet ede-
yim mi? şeklindeki herhangi bir telkini kabul etmek...
Burada zikredilen hususlar, hadisi alınmayacak olan ravilerin
belli-başlı kusurlarıdır. -Hadis mı....ıekkidleri, bunlardan başka ravi-
lerin tamamen terk edilmesine sebep teşkil eden diğer halteri de
tesbit etmişlerdir.

.....
c) Haklarında ihtilaf edilen raviler.
Hadis münekkidlerinin tenkid hususundaki tutumlarının farklı ol-
ması yüzündendir ki, bazı raviler hakkında ihtilaf edilmiş, onların za-
yıf mı, yoksa sika mı oldukları münakaşa mevzuu olmuştur. Münek-
kidler arasında çıkan bu ihtilaf, onların müşeddid (=tenkidde sıkı
davranan), nıütesahil (=müsamahakar) ve mutavassıt olmalarından
ileri gelmektedir. Müşeddid olanlar raviyi sika olarak kabul edebil-
mek için onda pek çok vasıflar aramışlar, icabında birkaç hatasını
gördükleri şahsı da hemen cerh etmek istemişlerdir. Böylesi bir ten-
kidcinin makbul saydığı ravi sika olarak kabul edilir. Zayıf dediği
raviler hakkındaki hükmü de olduğu gibi kabul edilmeyerek, başka
tenkidçilerin bu raviler hakkındaki düşüncelerine bakılır; şayet mü-
tehassıs tenkidçiler de aynı kanaatte ise, o ravi zayıf sayılır, değilse
veya raviyi sika sayanlar da mevcutsa, ravinin durumu bu defa iyi
bir tetkike tabi tutulur ve bir müşeddidin tenkidfoe uğradığı için he-
men terk edilmez 87 • Mesela Ahmed b. el-Furat (ölm. 258/871)'ın kas-
den yalan söylediğini sadece ibnu Hiraş (ölm. 283/896) iddia etmek-
te, diğer birçok münekkidler ise onun sika olduğunu beyan etmekte-
dirler88. İbrahim b. Tahman (ölm. 168/784}'ın durumu da böyledir.
Onu birçok münekkid sika olarak kabul ettiği har-de sadece Muham-
med b. 'Abdillah b. 'Ammar el-MGsili (ölm. 242/856) zayıf olduğunu
söylemiştir...

(84) Zehebi, a.g.e., c. I. s. 61.


(85) Bk. bu tez. s. 68-7J
(86) Dk. bu tez s. 'Hl.
(87) Ahmed Naim, Tecr!d Tercemesl, c. I, s. 355.
(88) Zeheb!, Mizf n, c. 1, s. 127, 128.
0

(89) Ayn. mll., a.g.e., c. I, s. 38.

111
lbrahim b. Halid Ebu Sevr el-Kelbi (ölm. 240/854)'yi başta Ne-
se'i (ölm. 303/915) olmak üzere bir hayli muhaddis güvenilir bir ra-
vi olarak kabul etmişken, sadece Ebu Hatim (ölm. 354/965), «kendi
re'yi ile konuştuğu için hata da eder is§bet de» diyerek tenkid etmiş­
tir. Onun bu sözünü Zehebi (ölm. 748/1347) aşırılık diye vasıflandı-
rı r'
0

Şu'be (ölm. 160/776), sadaka mevzuundaki bir hadisini, ileri sü-


rerek Hakim b. Cubeyr (11/VIII. asır}'i reddeder. Halbuki Süfyanu's-
Sevri (ölm. 161/777). Za'ide (ölm. 160/776) ve Yahya b. Sa'id el-Kat-
tan (ölm. 198/813), ondan hadis rivayet etmekte hiç bir beis görme-
mişlerdir".

Münekkidlerin, raviyi, bir kusurunu dikkate alarak terk ettiği


de olmuştur. Nitekim Yahya b. Sa'id el-Kattan (ölm. 198/813). er-Ra-
bi' b. Sabih (ölm. 160/776). el-Mübarek b. Fadale (ölm. 166/782), Şe­
rik (ölm. 177/793) ve Ebu Bekr b. 'Ayyaş (ölm. 194/809) gibi ravile-
ri yalancı oldukları için değil, hafıza itibariyle yeterli bulmadığı için
makbul saymamıştır; ama bu ravilerden Veki' b. el-Cerrah (ölm. 197/
812), 'Abdurrahman b. Mehdi (ölm. 198/813) ve 'Abdullah b. Müba-
rek (ölm. 181/797) gibi meşhur münekkidler hadis almışlardır....

Bu misallerden de anlaşılacağı üzere, bir muhaddisin zayıf ka-


bul ettiği ravinin hadisi mutlaka terkedilmez; aksine yazılarak o ha-
disin başka tariklerle gelip gelmediği araştırılır. Ravilerin durumu-
na gelince, onların da iyi ve kötü vasıfları mukayese edilerek hangi
tarafı ağır basıyorsa ona göre bir tercih yapılır". Her ne kadar cerh
ve ta'dil hususunda bir kişinin beyanını kafi görmeyerek en az iki
münekkidin o hususta ·ittifak etmesi şarttır, denmişse de, haberlerin
kabulünde olduğu gibi bu mevzuda da ravi sayısının aranmayacağını
söyleyenlerin fikri daha çok kabule şayan görülmüştür".

Bir ravi hakkında muhtelif tabakalara mensup muhaddislerden bir


kaçının müsbet, bir kaçının da menfi bir kanaate sahip olduğu varit-
tir'''; zira hadis münekkidlerinin her tabakasında müşeddid tenkidçi-
ler olduğu gibi olmayanlar da vardır. Ayrıca bunların tenkiddeki yer-
leri de farklıdır; lakin aynı tabakaya mensup münekkidler arasında

(90) Ayn. mil., a.g.e., c. I, s. 29.


(91 J Tirmizi Sahih, c. XIII, s. 333.
( 92) Ayn. mil., a.g.e., c. XIII, s. 315.
ı 93 ı Ebu Hatim, K. Mecrfıhln, var. 24b-25a.
( 91) İbnu's-Salah, 'Ulfımu'l-hadls, s. 98.
(95) Bk. msl. Zeheb!, Mizan, C. I, s. 74, 103, 136.

112
bu hal pek az görülebilmiştir"'. Müşeddid olan hadis · tenkidçilerini
şöyle sıralamak mümkündür:

1. tabakadan: Şu'be b. Haccac (ölm. 160/776) ile Süfyanu's-Sev-


ri (ölm. 161 /777)'dir; fakat Şu'be'nin şiddeti daha fazladır.
2 tabakadan: Yahya b. Sa'id el-Kattan (ölm. 198/813) ile 'Abdur-
rahman b. Mehdi (ölm 198/813l'dir falı:at Yahya daha şiddetli dav-
ranmıştır.

3. tabakadan: Yahya b. Ma'in (ölm. 233/847) ile Ahmed b. Han-


bel (ölm. 241 /855)'dir. Bunlardan İbnu Ma'in'in tenkidleri daha ağır­
dır.

4. tabakadan :Ebu Hatim er-Razi (ölm. 277 /890) ile Buharı (ölm.
256/869)'dir; ama Ebu Hatim daha şiddetli tenkidler yapmıştır 97 •
Münekkidlerin, haklarında ihtilafa düştükleri ravilerden bir gu-
rubu da bid'atçı ravilerdir. Bid'ati yüzünden tekfir edilenlerin riva-
yetini münekkidlerin çoğu kabul etmemiş, fakat bir kısmı kabul edile-
bileceğini söylemiştir". Diğer bir kısmı da durumu ne olursa olsun
bid'atçıların rivayetlerini hiç bir şekilde kabul etmemiştir. Bu kanaat-
te 'olan hadisciler arasında Hasenu'l-Basri (ölm. 110/728), Yunus b.
Ebi ishak (ölm. 152/769), Malik b. Enes (ölm. 179/795), Sufyan b.
'Uyayne (ölm. 198/813) ve Humaydi (ölm. 219/834) de vardır 99 •
Daha mutedil düşünenler ise bunun kesin bir ölçü olamayacağı­
nı; çünkü fırkaların ekseriya birbirlerini bu şekildeki ağır ithamlarla
hırpalamaya çalıştıklarını söylemişlerdir.

Bu mevzuda muhaddislerle diğer alimler arasında çoğunlukla ka-


bul edilmiş olan görüş şöyledir: şayet bid'atçı, dai (mezhebinin pro-
pagandasını yapan biri) ise rivayeti makbul değildir. Böyle olmamak-

(96) Ahmed Naim, Tecrid Tercemesi, c. I, s. 355. Bu: duruma iııaret eden
Zehebl, «cerh ve ta'dil ulemasından bir zayıfı tevsikte yahut bir sikayı taz'if-
te ittifak etmiş iki kişi hemen hemen bulunamaz» demi!jtlr ( bk. göst. yer.).
Zehebi'nln bu ifadesini mutlak manaila almııı olan Bahru'l-'ulum. Muhammed
b. İshak hakkında bir çok münekkidin müsbet, yine bir çoklarının d:ı men-
fi kanaat beyan ettiklerine dair misaller getirmiııtir (bk. Fevatihu'r-r. :1arnu 1 •
C. II, s. 155).
(97) Tiihiru'l-Ceza'iri, Tevcihu'n-nazar, s. 116; Ahmed Naim, a.g.e., c.
s. 356.
(98) Hatibu'l-Bağdıldı, el-Kifaye, s. 120; İbnu Kesir, el-Ba'isu'l-hasis,
s. 99.
(99) lbnu Ebi Hatim, el-Cerhu ve't-ta'dil, c. I, s. 33; Hatibu'l-Bağdadi.
a.g.e., s. 123, 124.

113
la beraber doğru, emin, mütteki ve ravide bulunması icabeden şart­
ları haiz olan biri ise rivayeti kabul edilir""'. Nitekim rafıziler, l:llhas-
sa Hattabiye fırkası-, mezhepleri ve taraftaı ırı lehinde yalan söyle-
mekte beis görmedikleri için, Şerik (ölm. 177. 793) imam Şafi'i (ölm.
204/819) ve Yezid b. Harun (ölm. 206/821) gibi bir çok alimler, on-
lardan katiyan hadis almamak gerektiğini söylemişlerdir' '. Bunlar- 0

dan başka ibnu Ebi Leyla (ölm. 148/765), Sufyanu's-Sevri (ölm. 161/
777). imam Ebü Yusuf (ölm. 182/798) ve Ahmed b. Hanbel (ölm. 2,.,i/
855) de mezhepleri lehinde yalan söylemeyi helal saymayan bid'at-
çıların rivayetlerini kabul etmek taraftarıdır' •
02

Tabakat kitap Iarın da


A
«
L ' ,
<.J J .ı._...,
11
~-•:-.!. (doğru sözlü bir şiidir) •
ıoı , ""ı..J:2......' J~
11
• .. u:•-::-•
•' ,J ( aşırı o1mayan- b-.ır -d·ır) » l04 ,
şıı şe
ki"ın dek'ı "fA
ı a-

delere çokca rastlamak mümkündür. Muhaddis Hakim en-Neysabüri


(ölm. 405/1014) de hakkında « -'J/.,C..., ~~•:f » denenlerdendir' 05 • Bu
tabirler onların bid'atlarmın, rivayetlerini kabul etmeye mani olmaya-
cak bir derecede bulunduğunu gösterir. Nitekim Zehebi, Eban b. Tag-
leb el-Kufi (ölm. 140/757) hakkında, koyu bir şii olmakla beraber doğ­
ru sözlüdür; doğruluğu bize, şiiliği kendine aittir, der' 0' . Bu suretle
bir riviyi Hz. 'Osman veya Hz. Ali'den birini diğerine tercih ediyor
diye terk etmeyi zulm saymış oluyorlar107 • Buhari, hadisini alacağı ra•
vinin, sadık ve sika olmak şartıyle, bir fırka taraftarı · bulunuşuna
ehemmiyet vermemiştir. Müslim de böyledir. Suyuti'nin tesbitine gö-
re bu iki hadis imamı, 16 sı mürcie, 7 tanesi nevasıb (Hz. 'Ali'ye buğz
ederek diğer halifoıeri ona tercih edenler), 27 si şia, 30 tanesi ka-
deriye, 2 s: ·havaric ve 1 i cehmiye fırkalarından olan bid'atçı raviler-
den hadis almışlardır 108 • Buhari'nin rivayetlerini kabul ettiği raviler
arasında 'lmran b. Hittan (ölm. 84/70:l) _ve Davud b. el-Husayn

EbO. Hatim, a.g.e., var. 26a; İbnu's-Salııh, a.g.e., s. 1•)3, 104.


(100)
İbnu Ebt Hatim, a.g.e., c. I, s. 28; İbnu's-Salah, a.g.e., s. 103; İb­
(101)
nu Teymiye, Minhacu's-sünne, c. I, s. 38; Zehebt, a.g.e., c. I, s. 2:t
(102) EbO. Hatim, K. Jlıfecrfihin, var. 26b; Hatibu'l-Bağdadt, a.g.e.,
s. 120, 121.
(103) Zeheb!, Mizan, c. I, s. 79, 157.
(104) Ayn. mll., a.g.e., .c. I, s. 136.
(105) Ayn. mll., a.g.e., C. III, s. 608.
(106) Ayn. mll., a.g.e., c. I, s . .5
(107) İbnu Hacer, Lisanu'l-Mizan, c. I, s. 78.
(108) Bk. Tedribu'r-ravi, c. I, s. 328-329. Suyu.ti, burada bid'atçı ra.vne-
rin adlarım da vermektedir.
(109) Terceme-i hali için bk. Zeheb!, a.g.e., c. m, s. 235.

114
(ölm. 135/752) gibi mezheplerinin propagandasını 'yapan iki hArlci
0
''

me vardır111 •
Bu hadis imamlarının, aranan diğer ehliyetlere sihlb olan bid'at-
çı rivilerden hadis almalarının· sebebi, sadece onların rivayet ettiği
nakliyatın tamamen zayi olmamasını temin etmek ve muhtelif hizip-
lere ayırarak ümmetin birliğini bozan aşırı tassubu önlemek idl 112 • Bu
mevzu üzerinde ehemmiyetle duran Cemalüddin el-Kesimi (ölm. 1332
/1913) der J(i: --böyle iddialarla çekişmek ve bunun neticesinde bir-
birine düşm~n olmak, daha sonraki nesillerin ortaya çıkardıkları ve
_böylece Buh~i-i, Müslim, Ahmed b. Hanbel gibi seleflerine muhalefet
ettik_leri bir• bid'attır... Bid'atçı denen bu fırkaları, mezhepleri sebe-
biyle\terkedip düşmanca davranmak gerekseydi, Buhari ve Müslim
gibi imamlar onların hadislerini kitaplarına almazlardı. Evet, gerek
bid'atçılar ve gerekse başkaları masum değildir; hata yapabilirler;
kimse kalkıp da onların doğru yoldaı:ı kasden ayrıldıklarını, kötü ni-
yetleri sebebiyle hakdan yüz çevirdiklerini söyleyemez. Onlar lctlhid
ettiler ve yanıldılar; zaten halef ve selef ulemasının bir çoğu bu yüz-
den tenkid edilmişlerdir. Müctehid hata da eder, sevap da ... asıl ayıp­
lanacak olanlar, hak yoldan kasden ayrılanlardır.•"'.
*
lrlr

Muhaddisler tenkid ettikleri raviler hakkındaki kanaatlarını, bir-


takım puanlarla ifade etmişlerdir. Ravinin makb0liyet derecesini kı­
saca gösteren bu cerh ve ta'dil tabirlerini ilk defa ibnu Ebi Hatimm
(ölm. 327 /938) sıralamış, ibnu Salah 115 (ölm. 643/1245), Nevevi
116(ölm. 676/1277), Zehebi 117 (ölm. 748/1347), İb~u Hacer 'Askalani
118 (ölm. 852/1448), 'lraki 119 (ölm. 806/1403) Suy0ti1 20 (ölm. 911/
1505) ... gibi muhaddisler de bu tabirlere kendi zamanlarına kadar ya-
pılmış olan ilaveleri göstermişlerdir; zira bütün münekkidler hep ay-

(110) Terceme-1 hAli için bk. ayn. mll., a.g.e., c. il, s. 5.


(111) lbnu Kesir, a.g.e., s. 99-100; CemAluddin el-KAslmi, el-Cerh ve't-
ta'dll, Mısır, 1330, s. 3-4.
(112) Kasimi, a.g.e., s. 6.
(113) Ayn. mll., a.g.e., s. 8.
(114) el-Cerhu ve't-ta'dil, c. 1, s. 37.
(115) 'Ulfunu'l-hadis, s. 110-114.
(116) Tedribu'r-rAvi, c. I, s. 341-346.
(117) MizAn, c. I, s .. 4.
(118) Takribu't-Tehzib, s. 2-3; Lisanu'l-Mizan, C. I, s. 8.
(119) Fethu'l-muğis, cüz. 2, s. 36 -!3.
(120) Tedribu'r-rAvi, c. I, s. 34" -350.

115
nı sözleri kullanmışlar, zaman zaman yeni tabirler de icad etmişler­
dir. Zehebi ve ibnu Hacer 'Askalani'nin ilaveleriyle birlikte altı dere-
ceye çıkan cerh ve ta'dil tabirlerini Ahmed Naim bey yeniden tan-
zim etmiştir '. 12

Bütün bu çalışmaların ışığ.ı altında, cerh ve ta'dil tabirlerinin bel-


li başlıları, en yükseğinden en aşağısına doğru şöyle sıralanabilir:
Ta'dil için kullanılan tabirler:

aa ) • __,:... l..:ıl
;_, j,. ..... ·"·
J.i J 1 = __,:-w ~' 1 = •ınsan 1arın en mutemed')ı •.
ı-:..1\ ' .... , ... ( A

!. .... ; . . . . .,,..,. ·-
• _..:..-~.;ll _J u.,...:.;.11 ...___ J 1 (=adalet ve zabt bakımından
en yüksek derecede)».

• (=ondan daha sağlam yoktur)» .

" (=falaıı gibisi de var mı?)• ..

• (=falan da nasıldır diye soru-


lur mu?•.
bb) ikinci derecede kullanılan tabirler yanyana ıikredillr:
\,J~---,. ,J• .,.._ a -' .. • - - , . , " .......... , ..._,. "'ı· .l- J ......,. J .. :. ' ~ .. ....:.
..A..ı "--•-• ....~., ......~., ,_. ' • ..ı::ı.t .> ---~-' ' ,ı,.:>ı,.> ...... •~-·
,ı, ~
. . . . -.,.
. .:...~ t .:.,.~.," •
.:
"-i : 4.i.t ,
.,, ,
.kj l.:ı-- "·;_:
J,

cc) •
, _:;
,~.>
J
(delil olabilir)», •
J
"=-:: (mOtemettir)•.
J ,
__,~i:....
dikkatlidir."'.:...~:: (sağlamdır)», • JJ°.ı..:~ (adaleti tam ve muteberdir)»

dd) «

ıJJ ' .ı.......
, (ço k doğrudur)•, • .ı- J •.ı.....ll
:ı. ':, -
,-~ (=böylesine

sadık denebilir)•. « (=güvenilir)•.


~
ee) " e:-=...!
,., • ...
(=üstaddır)•, •
-- ...
_,.... l ....
• :J.
_J ...ı......ll
,
J. _ı (=doğru-

luk mertebesinden uzak değildir)•, • "".ıa:....,' J (=orta bir derecede-


• 1 • ,,. :,. , ,,. > ,
dir ) ", • ..b..i.:ı-- 1 u-:- JJ ...ı..- (=hıfzı gevşek doğru bir ki~idirl•,
- - 1

,i' )>-~! ' ~ 'JJ ...ı.:....


1

'r:rt JJ/.ı..:. . (=yanılır doğru bir kişidir)•, •


sonra 1arı h a·ı·ı d. d b' k' 'd') ,,. ,., ,;: ,.,,.-,:.ı,,.·
egişmiş oğru ır ışı ır •, t:A-:..~ "-➔~•
',
ıJ, ~
( =doğru fakat bid'atçıdır)•.

(121) Bk. Tecrld Tercemesi, c. I, s. 381-389.

116
ff) • -~_;ı·ı >::JC.., (=hadisi makbui sayıİabilırl•, • ,,'--!;;:i..~
- ... >-- , ·-
(=rivayeti i'tibar için alınır)•, • }·:ı;.., l~ ..:; ı J-~ =umarım ki,
1 0

')/ )

onda beis yoktur)•


Cerh için kullanılan tabirler:

(=hadis mevzüunda yumuşakcadır)•,

• (=hem ma'rOf hem de münker hadis rl-

,,,, "'· ,
!ll ...ı.:ı ~J=
_;; J
. -·,
vayet ettiği için onu bazan beğenir, bazan beğenmezsin)•, •
·- ,.
- :J
..r ..
s_J~I !ll ...ı.:! (=o aradığın gibi kuvvetli bir ravi değil-
- • - - • J ,,, • -
dir)•, • ,,,~, v...ı..l ve j ...ı.... ""':! ü~l (=o huccet ve mutemet
değildir•, « , ,~C ._.:.:.a:.u (=zayıf derecesinden uzak degildlr)•,

• (=hakkında konuşanlar vardır)• .


• ,,. , o_.
bb) • ~-,-i~! v-7l (=kuvvetli değildir)•.
,, •1 ' . - . h ~ • ,, • , ,,,,.,,. ,
cc) • _.:.,,__..>J- ı....A-::•-~ (= adısı zayıftır)•, « _.:...~_...ı...:,-
1 ..r>-..:.....
,J, , • , ~ - • ,,
(= hadisi münl<erdir)•, J,~ (=tanınmamaktadır)•, ,i..j F- Y
(=delil olarak ona dayanılamaz)•.
,_ - l, ,
dd) • = ...:!~ _...ı..► 1J .) J (_=hadisi reddedilmiş-
tir)•,• ,,
./'.J'".t.., .ı·J ,ı
(=büsbütün zayıf}•,• '--!
, , , ,.
/ı .,1 [=kaldır at)•,
• - - • , ;& - ,
« : ı.r-:! ~ = \:-=, s,.,l---~ '1 (=beş para etmez)•.

ee) • ~ ·-
!lJ} J.:.... (=tamamen atılmıştır)•, • ~ci..ll..A - (=mah-
'--"'" - ,. __ .,;- (
vo 1muştur)•, • ,4:-_! .J--:..:.•-!. veya ,4:'._.JJ-.., .✓--:-,.-!. 'Y =ona veya
'
J
..
/'• .,. ,
_.~ ~--ll_:! ;♦-=-A (=yalanla itham
;;
onun harlisine i'tibar edilmez)•, •
edilmiştir)•. • -~
. -·,-iL._ .,_., ,r♦_;_. (=hadis uydurmakla itham
edilmiştir)•. ·

ff)
~
Jl~.,
;; - ". .i J:S' (=yalancı-
(=deccaldır)•, •
c~
«

dır)•, • t~ J
~ 'I -
=(hadis uydurucusudur)•, • -.:...ı_ /J._., ,
( = hadts uydurur)•·

117
Bunlardan daha ağır oİmak üzere şu t§birler kullanılmıştır:
_ı..fĞI,...;~C ( = insanların en yalancısıdır), .2-;_Jı ~~:::{iı -~ 1
..,,,,-. ' . ·<',, }
( =hadis uydurmada en son dereceye ulaşmış) , ..., ...ı..:,.._JI ~
,, . - J ,-,,.

(=o yalanın direğidir)».

*
**
B. METİN TENKİDİ:

1. Muhaddisler ve metin tenkidi:

Muhaddislerin büyük gayretler sarfederek icad ettikleri bütün


usül-i hadis ilimlerinin, sened zincirini teşkil eden ravilerin kimlikle-
rini ve güven durumlarını tesbit etmek maksadıyle ortaya koyduk-
ları tenkid prensiplerinin yegane gayesi, güvenilir hadis metinleri el-
de etmektir. Onlar bu gaye uğrunda beşer kudretinin bütün imkanla-
rını seferber etmişler, varılacak nihai hedef olan hadis metinlerini de
tenkide tabi tutmuşlardır; zira sened hiç bir zaman hadisin mevsuk
olduğuna dair yeterli bir tem'inat belgesi sayılamaz. Bu düşünce ile-
dir ki, muhaddisler hadis metnini tahkik için sağlam umümi kaideler
tesbit etmişlerdir"'.
Ne var ki bazı müsteşrikler ve müslüman müellifler, hadisçile-
rin metin tenkidi yapmadıklarını veya sened tenkidine gösterdikleri
ihtimamı metin tenkidine göstermediklerini"' iddia etmişlerdir. Bu
iddialardan birincisinin tamamen asılsız olduğu, muhtelif örneklerle
gösterilecektir. İkinci iddiayı da şayet birincinin daha yumuşak bir
dille ifadesi olarak kabul etmezsek, sened tenkidi imiş gibi görünen
birçok hususların aslında metin tenkidi olduğunu izah etmek müm-
kün olacaktır.
Şu noktayı her şeyden önce belirtmek gerekir ki, birçok araştırı­
cı, metin tenkidi sözüyle hadislerin müsbet ilim ölçülerine ve akıl
prensiplerine vurulmasını kasd etmektedir. Elbette bedihi akıl pren-
siplerine ve müsbet ilim kanunlarına aykırı düşeh haberleri mevzO
saymak icab eder; fakat henüz ilmin kesin bir neticeye ulaşmadığı
b 'iZI hususlarla bağdaşır görünmeyen hadisleri hemen mevzO say-
ı akta acele etmemek lazimdır. Nitekim çağımızda, büyük ilmi geliş-

( 122) Sıddiki, Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 18.


( 123) Muhammed 'Accac el-Hatib, es-Sünnetu Kable't-tedvin, s. 2M; Alı­
r d E:mtn, Fecru'l-islam, s. 217; Duha'l-islam, c. II, s. 130; Zakir Kadiri, DA-
' fihun İlahiyat Fak. Mec., sayı. 4, s. 194.
ltleleriıi daha ônce doğru kabul edilen inanç ve kanaatleri nasıl değiş­
tirdiği görülmektedir. Thomas'ın dediği gibi •tetkik meselesi bilhas-
sa pek nazik ve pek müşkil bir durum arzetmektedir. Başlangıçta
uzak görünen, hatta imkansız olduğuna hükm edilen birçok işler ve
hadiseler vardır ki, onların daha sonraları gerçeğe uygun olduklıarı
görülmüştür. Geçen asırda Romalı tarihçi Titus Livius'un bahsettiği
kan yağmurlarına, gökyüzünden taş indiğine, dağ tepelerinde deniz
sedefleri bulunabileceğine inanmak, çocukca fikirler sayılırdı. Bu 'ha-
diseler bugün izah edilmektedir. Bundan yüz sene ewel fonograf ile
telefonun varlığını tasdik eden bir fizik alimini göz önüne getirelim.
Böylesi bir alim elbette karşısında kendine inanmayan insanlar bula-
caktı. Buhar ile hareket eden nakil vasıtaları, havada seyahat, telsiz,
telgraf, havagazı, elektrik... gibi şeyler hep imkan sahasının zanne-
dildiğinden ne kadar geniş olduğunu isbat eden beşerin harikalarıdır.
Binaenaleyh her uzak olan şeyi uzaktır diye kesin olarak reddetmek
ilme aykırıdır»'"/'.
Thomas'ııi bu sözlerini iktibas eden Ahmed Naim bey, ilmin hız­
la ilerlediğini
ifade etmek düşüncesiyle der ki •Thoması'n kitabı in-
1
:

tişar ettiği vakit (m. 1923), telsiz telefon henüz yoktu. Bugün ne ka-
dar taammüm ettiği ise malumdur. Bu gün hatta telsiz sinema (te-
levision) tatbikatını saha-i tahkika çıkarmağa çalışıyorlar. Aya seya-
hati bile aklına sardıranlar vardır»'"/'.

Ahmed Naim beyin yukarıdaki sözü, küçümser bir ifade ile söy-
lediğidün ile, ay seyahatinin gerçekleştirildiği bugün arasında çok
uzun bir zaman geçmemiştir. Bu da ilmin korkunç süratini ve dur•
madan yeni neticelere vardığını göstermektedir.
•İnsan bilgisinin sınırlı olduğu, bilmediklerinin bildikleri yanın­
da _:_kıyas kabul etmez derecede- çok bulunduğu, felsefe ve müs-
bet ilim otoriteleri tarafından ileri sürülmüş ve kabul edilmiş bir ger-
çektir. Müsbet ilim, müşahede ve tecrübe sahasına giren olayların
en yakın sebeo!erini bularak kanunlara yükseliyor. Akıl, bu kanun ve
sonuçlar üzerinde muhakeme yürüterek daha külli na;zariyeler kuru•
yor. Ölüm, yaratılış, ölüm sonrası, ruh, Allah'ın sıfatları... gibi müs~
bet ilmin sınırını aşan konularda onlardan bilgi ve hüküm beklemek,
körden bir şeyin rengini sormak gibi abestir.
Allah taala, gönderdiği peygamberlere, bütün insanlarda bulun-
mayan bir bilgi vasıtası daha bahşediyor: «vahiy». Peygamberler bu

(124/1) Ahmed Naim, Tecrid Tercemesi, c. I, s. 86.


(124/2) Göst yer.

119
sayede müsbet ilmin ve aklın sınırını aşan konularda insanlara get-
çeğin bilgisini verdikleri gibi, hayatın diğer yönlerinde de onlara yol
gösteriyorlar. Vahyi gönderen de, insanlara akıl verip kullanmalarını
emreden de tek Allah olduğu için, bu ikisi arasında gerçek bir çeliş­
me olmaması gerekiyor»''.

Fakat müsteşrikler, Hz. Peygamber'i bir Allah elçisi olarak mü-


talaa etmiyorlar; Allah Taala'nın ona vahiy gönderdiğini, gayb hak-
kında bilgiler verdiğini, mucizelerle onu diğer insanlardan ayırdığını
hesaba katmıyorlar. Bu yüzdendır ki, Hz. Peygamber'in ilmi mücizesi
sayılabilecek bir hadisi, «bu mesele o asırda henüz bilinmiyordu» ge-
rekçesiyle reddedebiliyorlar. Kanuni bir ifade taşıyan hadisi, -sanki
fıkıhçıların o sarih ifadeli hadısi iktibas etmeleri mümkün değilmiş
gibi-, «bu. islam fıkhının tekamülünden sonraki izleri ta; .yor• dı­
yerek mevzü damgasını vuruyorlar. istikbalde vukü bulacu;, bir ha-
diseden haber veren hadisi, «Peygamber'in yaşadığı asırlü bu söz
bağdaştırılamaz» diyerek kabul etmiyorlar»"'. «insaf ile dü~Jr,üldüğü
zaman, «falan vak'anın benzerlerine daha evvel veya şimdi rastlaya-
mıyoruz» yahut «bunu aklım almıyor» demekten başka bir delile da•
yanmaksızın şehadet ve rivayetieri cerh edilmemiş kimselerin şeha­
det ve rivayetlerini reddetmek, hakiki ilim nokta-i nazarından ciddi
sayılamaz. Mesela «telepati», «telekinezi» ve •oktoplazm• gibi meta-
pisişik hadiseler yakın zamana kadar, tabiat ilimleriyle uğraşan kim-
seler tarafından şiddetle red ve inkar edildikleri halde, en nihayet bu
red ve inkarın muayyen bir ilmi inanca karşı taassup eseri olduğu
meydana çıkınca, bugün meşhur bir çok alimler tarafından pekala
tetkike değer şeyler olduklarına hükmediliyor» 127 •

Bu umumi mütalaadan sonra islam alimlerinin metin tenkidi yap-


tıklarına geçebiliriz. Muhaddislerin metin tenkidi yapmadıkları iddia-
sını ele almadan önce şunu belirtmek lazımdır ki, tenkid hareketinin
daha sahabe devrinde başladığını gösteren çeşitli misaller vardır. Hz.
'Alı'nin fıkhı meselelerde verdiği hükümler, 'Abdullah b. 'Abbas (ölm.
68/687)'a gösterildiği zaman, o bunların bir kısmını bırakmış, diğerle­
rini «yemin ederim ki 'Ali böyle' bir hüküm vermezdi» diyerek yırt­
mıştı. Görüldüğü gibi ibnu 'Abbas, rivayet ve ravilerin mevsuk olup
olmadığını araştırmaya lüıum görmeden o hükümleri reddetmiştir' •
21

( 125) Hayreddin Karaman, Hadis i.ısülü, İstanbul, 1965, s. 71.


\126) Siba'i, es-Sunne ve meka.netuha. s. 257-258.
(127) Ahmed Naim, a.g.e., c. I, s. 86, 87.
(128) M. Şibli, Asr-ı Saadet, C. I, s. 92-93.

12U
Muhammed b. Flabt' bir def~sında, Sahıhu Buhari'de de mevcut
olan'" şu hadisi rivayet etmişti: «Allah Taala kendi rız~sını arayarak
( .ıllİ ·'i} 'ıj} ':i ) diyen kimseye cehennem ateşini ha-
ram etmiştir•. Orada hazır bulunan Ebü Eyyüb Ensari (ölm. 51/671)
bu sözü duyar duymaz «vallahi Hz. Peygamber'in böyle bir söz söyle-
diğini zannetm!yorum•, demiştir. Böylece o, bu sözü bildiği ayet-i ke-
rimelere muhalif bulduğu ve Hz. Peygamber'den buna benzer bir söz
işitmediği için kabul etmemiştir. Demek oluyor ki. Ebü Eyyüb, Mu-
hammed b. Rabi"in hadisi yanlış anladığını veya tam ifade edemidi-
ğini düşünerek hadis metnini tenkid etmiştir"'.

Ashab-ı k:ramın yaptığı diğer metin tenkidi örnekleri, tenkid ve


ilk büyük mürıekkidler taslmda zikredilmişti'". Burada sadece ashab-ı
kiramın akıllJrına uymayan hadisleri tenkid ettiklerine dair misaller
görülecek ve takat sahabilerin hangisinin haklı olduğuna dair ileri sü-
rülen fikirlere yer verilmeyecektir. Zaten mühim olan husus da, on-
ların, ravinin sika ve sadık oluşunu, rivayetin sıhhati 1ı;in veterli bul-
mamış olmalarıdır .Bu kanaat daha sonraki nesillerce de aynen mu-
hafaza edilmiştir. Buna benzer birçok misaller bulm~ 1• mümkün ol-
duğu halde ne gariptir ki, bu gerçeği kabul etmek istemeyenler de
olagelmiştir. Bunlardan biri de Goldziher'dir. Ona göre: «isnad nıza­
mi olduğu müddetçe müslüman münekkid, en göze batar neviden ta-
rih yanlışları önünde soğuk davranmaktadır•'". Halbuki isnid nizami
bile olsa müslüman münekkidler nice hadisleri tenkid ve reddetmi.-
lerdir. Nitekim lbnu Cevzi (ölm. 597/1200) şöyle demiştir: «Bazan is-
nadda yer alan ravilerin hepsi de sika olmakta· beraber hadis mev-
zu ..• olabllir•"1•

lbnu Kayyim Cevziyye (ölm. 751/1350) de «bir insan Işık olur,


iffetli olarak yaşar ve sonra da ölürse, şehit olur• mealindeki zayıf
hadisi134 şu sözlerle tenkid eder:• Bu hadisin isnidı güne, gibi olsa,
o yine hata, yine vehim ol,urdu•"•.

(129) c. I, s. 41.
(130) M. Şiblt, a.g.e., c. I, s. 93; Ahmed Naim, a.g.e., c. I, s. 271. Hldl.-
senin tafsllA.tı için gösterilen yerlere bakılabtllr.
(131) Bk. bu tez, s. 98-101.
(132) Mlihammed. Studlen., c. II, s. 149.
(133) K. Mevzü'a.t, var. 16b.
(134) Muhammed b. 'Abdirl'ahma.n es-SehA.vi, el-MakA.sıdu'l-hasene fl be-
yA.ni kesirin mine'l-ahadisi'l-müıtehira 'ale'l-elsine, Kuıır, 1375/1906, s. 419-420.
(185) M. Şibll, a.g.e., c. I, a. 96.

121
lbnu Asakir (öİm. 571/1175) Tarih'inde
-u-ı·,ıı ~ 'ı:J. }0 .Jı
,_ , • .J
w i~ '0. LW ·ı.r .;lt,0. ~~
"'
41 - -
,,,.,,.,..,,,. D. -.;,, ~, _,,}_,> _, 11,

~ 1 ~· '"ıS .;> j \. ~ ı.:..UL.. l~ _;IJ' 0'. r l..!....ıııL:J· ~ J ,.;-ili


ıı, - , - ~ , - . -.,
senediyle merfü olarak şu sözde hadisi zikreder: «Allah Taala, kırmı-
zı gülü mirac gecesi Cebrail'in terinden, beyaz gülü benim terimden,
sarı gülü de Burak'ın terinden yaratmıştır». lbnu 'Asakir sonra da ha-
disi şu sözlerle reddetmektedir: «Bu uydurma bir hadıstir; cahilin bi-
ri bunu uydurduktan sonra şu sahih isnada eklemiştir»"'.
lbnu Cevzi'nin Mevzü'at'ında bulunan bir hadise göre miracd~
yedinci semaya gelindiği zaman, Cebrail (a.s.), Hz. Peygamber'e •bu-
rada dur, Rabbın namaz kılıyor» diyor; Hz. Peygamber'in •acaba na-
mazda ne okuyor?» diye sorması üzerine de Cebrail şunları okuduğu­
nu söylüyor: "
~
u_. z-:-
• ,,..}.;J ı -J , - )Dı '.,~-;
,,,.i.. J •.:....L:-
---- ...,_ _ı..:
~:s~:r
. • . ,'-"_ ...j ~ ~0 ::_

l= Sebbuhtur, Kuddustur, meleklerin ve Ruhun Rabbıdır. Rahmetim
gazabımı geçmiştir)». lbnu Cevzi, bütün ricalinin sika olduğunu söy•
lediği bu uydurmayı reddetmektedir 137 •
Bu misallerde de görüldüğü gibi muhaddisler, senedin sağlam
oluşuna aldanmamışlar, hadisin manasını bir de akıl prensiplerinin
süzgecinden geçirmek zaruretini duymuşlardır. ibnu Cevzi, •Allah
atı yarattı, sonra koşturdu ... sonra da ondan kendi nefsini yarattı•
şeklindeki uydurmayı tenkid ederek der ki: «Biz de muhaddislerin
adetlerine uyarak bu hadisi kimlerin uydurduğunu göstermek için ri-
vilerini tesbit ettik. Yoksa böyle bir hadisin ravilerini araştırmaya ne
hacet var. Muhal bir şeyi sika olan şahıslar rivayet ederek devenin
iğnenin deliğinden geçtiğini haber verseler, onların sikalıklarının ne
ehemmiyeti kalır; eğer sen bir hadisi akla veya din prensiplerine ay•
kırı bulursan, anla ki o hadis uydurmadır»'".
ibnu Cevzi'nin bu açık beyanı, senedin muhaddisler için bir ga-
ye olmadığını göstermektedir. Zaten muhaddisler, senedine bakma-
dan bir hadisin mevzu olduğunu tesbit edebilecek kapasiteye sahip
olduklarını isbat etmişlerdir. Nitekim ibnu Dakiki'l-'İd (ölm. 702/1302)
de bunu şu sözlerle ifade etmektedir: «Hadisciler çoğu zaman riva-
yet edilen hadisin lafızlarıı:ıa bakmak suretiyle onun mevzO olduğuna
hükmederler; çünkü onlar Hz. Peygamber'in sözleriyle devamlı bir
şekilde meşgul oldukları için, ona ait olan ve olmayan sözleri birbl-

(136) Suyütl, Tedrlbu'r-ravi, c. I, s. 148.


(137) tbnu Cevzl a.g.e., var. 20a.
(138) Ayn. mll., a.g.e., var. 17b.

122
rinden rahatlıkla ayırabilecek bir ruh olgunluğu ve kuwe,tli bir meieke
kazanmışlardır•'".

Bu mevzuda kendine sorulan bir soruya cevaben lbnu Kayyim


Cevziyye (ölm. 751/1J!i0) der ki: «hadis-i şeriflerle adeta onları vü-
cuauna sindirircesine meşgul oıan bır insan, Hz. Peygamber'in sün-
n~tierini, hayatını, emir ve nehiylerindeki irşad usullerini, ümmetine
neleri tavsiye ettiğini, hangi şeyleri sevip hangilerinden hoşlanmadı­
ğını anlayat>:!;nek için sağlam bir meleke ve kuvvetli bir ihtisas sahi-
bi olur. ~öylesi bir jnsan sanki Hz. Peygamber'le oturup kalkmış, as-
habı arasında bulunmuş gibidir .. .'', Muhaddislerin, senedine bakmak-
sızın hadislerin sahihini sakiminden ayırabilmek hususunda sahip ol-
dukları melekeye işaret eden Bulkinı (ölın. 805/1402) şöyle söyle-
mektedir: Bir insan efendisine senelerce hizmet etse, onun neyi sevip
sevmediğini öğrenir. Bir başkası ortaya çıkarak o zatın sevdiği bir
şeyi sevmezdi diye iddia edecek olsa, emektar hizmetçi bunu duyar
duymaz o kimseyi yalanlar; işte hadis mütehassısı da böyledir141 •
Bunun bir misalini, Ebü Hurey,e'nin merfü olarak :-iva1et ettiği
iddia edilen uydurma haber için lbnu Hibban (ölm. 354/965)'in yaptı­
ğı tenkidde görüyoruz: «Cebrail ile Beytulahm'e uğradık Cebrail ba-
na, burada in ve iki rekat namaz kıl; zira kardeşin 'Isa burada doğdu,
d~di. Sonra beni bir kayanın yanına götürerek Rabbın semaya bura-
dan çıktı, dedi...•. ibnu Hibban bu haberi reddederek der ki: Bunun
mevzu olduğunu isbat etmek için gayret sarfetmeye ne lüzum var; ha-
dis mühtedisi bile onun uydurma olduğundan şüphe etmez».m. Budu-·
ruma işaret ederek ibnu Cevzi, «ınuhaddis mün~er bir hadis ile kar·
şılaştığı zaman tüyleri ürperir, gönlü nefretle dolar» · demektedir,.,.

*
**
Muhaddislerin, metin tenkidine gereken ehemmiyeti vermedi~-
lerini, buna mukabil bütün mesailerini sened tetkikine çevirdiklerini
iddia edenlerin yanıldıkları bir nokta da, sened üzerinde yapılan araş­
tırmaların metin ile olan sıkı münasebetlerini anlamak istemeyerek,
her birini müstakil birer çalışma zannetmeleridir. Halbuki «muhad-
dlsler, hadislerin tarihi analizi demek olan dirayetu'l-hadis ilmi ile
beraber yürümeyen metin tedkiki ve rivayet kitaplarının ezberlenme-
si işlerini pek ehemmiyetli bulmamışlardır. Zaten diriyetu'l-hadis ile

(139) Ka.simt, Kava'idu't-tahdis, s. 148.


(140) Ali el-Kari, MevzO.'at, s. 103-104; Kıl.simi, a.g.e., s. 147-148.
(141) Mahasinu'I-istılah, var. 27a.
(142) Zehebl, MtzAn, c. I, s. 145.
(143) İbnu Cevzt, K. MevZO.'at, var. 17a.

123
ugraşaniarın yaptıkları da, hem ravinin hem de rivayet edilen hadi-
sin durumlarını incelemekten başka bir şey değildir. Demek oluyor
ki usül-i hadis ilmi, yalnız isnad meseleleriyle değil, aynı zamanda
metinle ilgili birtakım meselelerle de alakalıdır. işin sadece zahirine
bakan bir araştırıcı, hadis münekkidlerinin hadıs metninden çok isna-
da ehemmiyet verdiklerini zanneder. iş ciddi bir şekilde incelendiği
zaman bunun bir vehimden ibaret olduğu görülür»''",
Usül-i hadis ilminde yapılan araştırmalar, hem sened hem de
metinle ilgilidır. Sahih ve hasen ıstılahları, sened ve metnin her ikisi
için kullanılır. Bazan sened sahih, metin zayıf bazan sened zayıf me-
tin sahih veyahut hem metin hem de sened sahih veya zayıf olabi-
lir. Hasen tabiri de böyledir; senedin mi yoksa metnin mi sahih veya
hasen olduğu söylenir. Senedi sahih olan her hadisin metni de sahih
olması gerekmez.

Mütevatir hadiste ravılerin kalabalık oluşuna degil, bu kadar çok


insanın akıl ve duygulara aykırı olan. bir yalanı müştereken rivayet
edip edemeyeceğine bakılır.

Hasen lizatihi hadis, sahih ligayrihi derecesine ulaşınca, sade-


ce tarik ve isnadının çokluğuna bakılmaz, şaz ve illetlerden salim
olup olmadığı da incelenir. Şazda güvenilir raviye karşı meydana ge-
len muhalefet, çoğu zaman metinde vukü bulur; illet ise, hadisin met·
ninde veya senedinde bulunan ve ravilerin hataları sonunda vuku bu-
lan bir kusurdur. Bu kusur, ravilerin isimlerini ve isnadları öğrenmek
suretiyle değil, mütehassısların derin nüfuzları ve ilahi ilham saye-
sinde bilinebilir.
Sahabenin mürseli, sened bakımından kesik olmasına rağmen
makbul sayılmıştır; zira sahabenin o hadisi uydurabileceğine ihtimal
verilmez. Fakat israiliyyata dair haberler nakleden bir sahabinin mür-
selleri hemen kabul edilmez ;ancak diğer hadislere uygun olduğu gö-
rülürse makbül sayılır.
Muhaddisler, illetin daha çok senedde bulunduğunu söylemek-
le beraber, metindeki illeti de ihmal etmemişler ve senedinde illet
bulunmayan bir hadise sahih demeden önce metne de bakmak lazım­
dır; zira illet metinde de bulunabilir, demişlerdir.

Maklüb hadis, metni maklüb ve senedi maklOb diye iki kısma·


ayrılmıştır.

(144) . Subhi Salih, 'Ulümu'l-hadis, s. 278.

124
Hadislerin manasını muhafaza ederek değil de Peygamber'in söy-
lediği lafızlarla rivayet edilmesi hususunda gösterilen titizlik, daha
çok metin üzerindedir.
Sahfh, hasen ve zayıf arasında müşterek olan. ıstılahlar incele-
nirken, senedden çok metnin durumuna dikkat edilir.
Müdrec hadis de metni müdrt.:, senedi müdrec olmak üzere iki
kısma ayrılır.
Musahhaf hadisde görülen harf ve hareke bozukluğu, senedden
ziyade metin üzerinde tesbit edilmiştir.
Müselsel hadisler üzerine şüpheyi celbeden husus, metninin
acaip bir şekildeki tekerrürü olmuştur.
Muhaddisler ferd ve garib hadislerin metinlerini, aziz, meşhur
ve müstefiz hadislerin metinleriyle karşılaştırırlar; aralarında bir
muhalefet görürlerse, ferd ve garıb hadisleri kabul etmezler.
Bir hadisin takviye edilmesi istendiği zaman, aynen onun metni
gibi olan veya o metne mana bakımından benzeyen hadisler aranır;
birincisine şahid, ikincisine de mutabi' denen bu hadislerin dikkat
edilen tarafları -görüldüğü üzere- metinleridir.
Müsteşrikler, sened ile metni, birleşmeleri mümkün olmayan iki
ayrı hasım gibi telakki ediyorlar. Halbuki sağlam bir sened, çoğu za•
man sahih bir hadisle son bulur; makul bir metnin baş tarafında da
çok defa sağlam bir sened yer alır. Şu hale göre senedi incelemek
demek, hadislerin sahih, hasen ve zayıf oluşlarını anlamak için me-
tinlerini tenkid etmek demektir.
Muhaddislerin, ravide aradıkları şartlar üzerinde aşırı bir titizlik
göstermelerinin sebebi, sahih bir hadis metni elde etmekten başka
5
birşey değildir" •
Dördüncü bölümde mevzu hadislerin alametleri ve bunları ta-
«

nıma yolları» adıyle inceleyeceğimiz kısımda, münekkidlerin yaptığı


metin tenkidlerinin daha başka misalleri bulunacaktır .
.
.. *
2. Metin tenkidinde bilinmesi gereken hususlar:
Hadislerin senedleri üzerinde tetkikler yapacak olan bir muhad-
disin bilmesi ve nazar-ı dikkate alması gereken ilimler mahduttur.
Metin tenkidi yapacak kimselerin durumu ise bundan daha farklıdır
Böylelerinin derin ve geniş bir islami kültürden başka «mevzu l:ıadis­
de bulunan gecenin zifiri karanlığına benzeyen zulmeti ve Hz. Pey,

(145) Subhi Salih, a.g.e., s. 275-288.

125
gamber'e ait olan hadislerde bulunan gün ışığına benzer nüru»'" gö
rüp sezebilecek olan feraset ve basirete de sahih olması icab etmek
tedir. Tetkik edeceği hadis metninin manasını iyice anlamak ve sahih
olup olmadığını kontrol etmek için bir muhaddisin, az kullanılan ke-
limelerin manalarını bilmesi ve bu metnin, aşağı-yukarı aynı manayı
ifade eden diğer metinlerle olan alakasını öğrenmesi gereklidir'.,; zı.
ra Kur'an-ı Kerim'de olduğu gibi hadislerin de, mecazi manalı, garib
lügatli, muhtelif ifadeli olanları, birbirini nesh edenleri vardır. Bütün
bunları göz önünde bulundurarak, «hadisin sahih olup olmadığına, iss
lam prensipleri ile bağdaşıp bağdaşmadığına dikkat etmek lazım ge~
lir•'".
Metin münekkidinin ayrıca, tarih, coğrafya, psikoloji, sosyoloji ...
gibi ilimlerle mücehhez olarak, tenkid edeceği haberleri mükemmel
bir mantığın süzgecinden geçirmesi gerekmektedir. Nitekim lbnu
Haldun (ölm. 808/1405) tarihçilerin, müfessirlerin ve· rivayetle uğra­
şanların kendilerine ulaşan haberleri ·akıl, mantık, örf ve adet ölçüle-
rine vurmadıkları, insanın sosyal yaşayışı ile· mukayese etmedikleri
zaman yanıldıklarını, hata_lara düştüklerini söylemektedir' ... Yine bir
misal olmak üzere ibnu Haldun, Mes'Odi (ölm. 345/956) ve diğer bir-
çok tarihçinin lsrail Oğullarının ordusu-hakkındaki haberlerini zikre-
der. Bu habere göre, Hz. MGsa.__eli silah tutan Beni lsrail erkeklerini
. Tih sahrasında saydığı zaman, onların altı yüz binden fazla oldukla-
rını görmüştür. Müellif bu haberi birçok bakımlardan tenkid ederek
der ki:
a) lsrail oğullarının karargahı olan Mısır ile Şam bu kadar as-
keri alamaz.
b) Her memleket ancak besleyebileceği sayıda asker çıkarta­
bilir.
c) Harbde bu kadar askerin vaziyet alacağı bir yerin olduğunu
kabul etsek dahi, bunlar harb nizamına giremez. Birkaç saf teşkil et-
seler dahi, safın uç taraflarında kalan askerler kimin galib, kimin
mağlüb olduğunu dahi anlayamaz.

d) lran valilerinden Buhtunnasr'ın Beytulmukaddes'i tahrib et-


tiği zamanlardan da bilindiği gibi, İran askeri her devirde israil oğul­
larınınkinden fazla olmuştut.

(146) tbnu Cevzi, K. Mevzu'at, var. 17b.


(147) Sıddiki,
Hadis EedbiyAtı TArihi, s. 145.
(148) Ahmet Emin, Duha'l-tsıa.m; c. il, s. 130.
(149) Mukaddime, s. 8.

126
e) lranlıların idaresi altında bulunan yerler, israil oğullarının
topraklarıyla kıyaslanamayacak kadar fazla olduğu halde, hiç bir de-
virde İranlılar bu kadar r1sker çıkaramamıştır.
f) Askeri çok olan devletin toprakları da geniş olur. Buna göre
israil oğullarının sınırlarının da geniş olması icab ederdi.
g) Beni lsrail, Hz. Va'kOL", ... oğul ve torunlarıdır. Onunla Hz.
Musa arasında dört batın vardır. Hz. Va'kCıb'un yetmiş oğul ve toru-
nundan dört batında bu kadar insanın türemesi, Allah Taala'nın yer-
yüzündeki adetiyle bağdaştırılamaz 150 / 1 •
ibnu Haldun'un bu mufassal ve mükemmel tenkidini, muhaddis-
lerin muhtelif ilimleri dikkate alarak yaptıkları terıkirllerle mukayese
etmek ve onların metin tenkidinde gösterdikleri himmetin küçümsen-
meyecek bir seviyede bulunduğunu ifade etmek içirı zikretmiş bulu-
nuyoruz.
Muhaddisler, senedin dahili muhtevasının tenkidinde olduğu gi-
bi, metin tenkidinde de tarihten çok faydalanmışlardır. işte lbnu Hal-
dun'un tenkidiyle rahatça mukayese edilebilecek bir tarihi tenkid ör-
neği:

Habere göre Hz. Peygamber, Sa'd b. Mu'az (ölm. 5/626)'ın şaha­


detiyle, Mu'aviye b. Ebi Süfyan (ölm. 60/679)'a--bir ve;:;ika yazdırmış
ve bu vesikada Hayber halkını cizyedeiı muaf tuttuğunu, onlardan üc-
retsiz çalışma mecburiyetini kaldırdığını beyan etmiş, 'Ali el-Kari bu
haberi tenkid ederek diyor ki:
a) Burada Sa'd b. Mu'az'ın şahadetinden bahsediliyor; halbuki
o çok önceleri Hendek gazvesinde vefat etmiştir.
b) Mu'aviye b. Ebi Süfyan'ır. katipliğinden söz ediliyor; halbu-
ki Hz. Mu'aviye, daha sonraları, Mekke'nin fethi sıralarında müslü-
man olmuştur.
c) Hayber fethinde, cizye hakkındaki ayetler henüz nazil ol-
mamıştı; aksine bu mevzudaki ayetler TebCık seferinden sonra inzal
edilmiştir.

d) Hz. Peygamber'in yaşadığı asırda, ücretsiz iş gördürme ade-


ti yoktu ki Hayberliler bundan muaf tutulmuş olsun.
e) Hz. Peygamber Hayber halkı ile bir anlaşma yapmadı ki, on•
!ardan cizyeyi kaldırmış olsun. Cizye, zimmet ehlinden mutlaka alın­
ması gereken bir vergidir.

(150/1) İbnu Haldun, a.g.e., s. 11.

127
f) Bu gibi meseleleri öteden beri bir Çı)k ravir.in rivayet etmesi
adetken, acaba bunu neden sahabt, tabi'in "e muhaddisler değil de
sadece, yahCıdiler rivayet ediyor?
g) Hayberliler cizyenin kaldııılmas;nı icab ettirecek iyi bir ha-
reket yapmak şöyle dursun, Hz. Peyg::ımber'e harb ilan etmiş, onu
zehirlemeye kalkmış, islam düşmanlarını korumuş insanlardır. O hal-
de mutlaka cizye vermeleri gerekirdi.
h) Hz. Peygamber kendine düşman olmayan ahaliden bile cizye
almıştır. Bunların düşmaniıklar, tebeyyün ettiğine göre, cizyelerlnin
kaldırılması şöyle dursun artırılması icab eder.

;ı) Hayberliler, kendilerinden cizye kaldırılacak kadar iyi insan


lar olsalardı, yurtlarından çıkarılmayıp kendilerine güzel muamele
edilmesi gerekirdi. Halbuki onların memleketlerinden sürüldüklerini
görmekteyiz.
j) Bu iddia doğru olsaydı, ashab, tabiin ve fukahanın da öyle ka-
bul etmesi gerekirdi. Halbuki onlardan biri çıkıp da Hayber halkın­
dan cizye alınmayacağına dair bir şey söylemek şöyle dursun, aksi-
ne ellerindeki vesikanın sahte ve uydurma olduğunu beyan etmiş­
lerdir150 /2.

Münekkidlerin, hadislere muhtelif açılardan bakarak onları adeta


didiklercesine tenkid ettiklerine dair birçok misaller vermek müm-
kündür'". Mevzü hadislerin tanınmasında tarihin ne gibi yardımları
olduğunu incelerken bu bahse tekrar dönmek gerekecektir.

Muhaddisler, Hz. Peygamberin' yaşadığı zamanın sosyal durumu-


nu da göz önünde bulundurmuşlardır:
Mescide bir kandil takan kimse için yetmiş bin meleğin istiğfar
edeceğini, oraya bir hasır seren kimseye ise, şu kadar sevap yazıla­
cağını ·beyan eden sözde hadisi reddeden Zehebi (ölm. 748/1347),
Hz. Peygamber'in hayatı boyunca mescidinde ne bir kandil yakıldığı­
nı ve ne de bir hasır serildiğini söyler' 52 •

Hz. Peygamber'i hamamda gördüğünü, Hz. Enes'in ağzından uy-


duran birinin bu yalanını tenkid eden ibnu Cevzi (ölm. 597 /1200), Hz. ,

(150/2) 'Ali ~!-Kari, Mevzı1'at s. 119-120.


( 151) İbnu Teymiye'nin Minhacu's-sunne adlı eseri bunun misa.Ilerlyle
doludur. Msl. bk. c. IV, s. 17-19; 61-62.
(152) Zehebi, Mizan, C. II, s. 351.

128
Peygamber'in yaşadığı muhitte o zamanlar hamamın bilinmediğini
ifade eder' 0 •
insanın bütün zaaf ve kusurlarını dikkate alan münekkldler, psi-
kolojinin mOtalarındanda faydalanmışlardır. Helvanın insanı kuvvet-
lendireceğini ve cinsi kudreti artıracağını hadis diye nakleden ravinir
helvacı olduğunu •, «çocuklarınızın· öğretmenleri en şerlilerinizdir•
15

sözünü hadis olarak rivayet etmek isteyen Sa'd b. Tarif (11/VIII. asır)'­
in bunu, çocuğunun öğretmeni tarafından döğüldüğünü öğrenir öğ­
renmez uydurduğunu tesbit etmişlerdir'•\ Birinci bölümde, «hadis
uydurmanın sebepleri• başlığı altında yapılan incelemede yer alan
uydurma haberleri tesbit ve tayin ederken münekkldlerin insan psi-
kolojisinden ne büyük ölçüde faydalandıkları görülmüştü.
....*
C. MUHADDİSLERİN HADİS UYDURANLARA KARŞI
MÜCADELESİ:

Hadislerin Hz. Peygamber'den alınışındaki safiyetiyle korunarak


ileriki nesillere aynı tazeliğiyle aktarılması uğrunda muhaddislerin
pek büyük gayretler sarfettikleri anlaşılmaktadır. Bu çetin mücadele-
ler sırasında onların, kusuruhu tesbit ettikleri şahsı, mevki ve şöhre­
retine bakmadan teşrih masasına yatırdıkları görülmektedir156 • Yahya
b. Sa'id el-Kattan (ölm. 198/813), « sen, hadislerini terk ettiğin kim-
selerin kıyamet günü hasım olarak karşısına çıkmalarından korkmu•
yor musun?• diye soran Ebü Bekr ·b. Hallad (ölm. 240/854)'a şu ce-
vabı verl'J'!iŞtir: «Bunların hasmı olmayı, uydurma bir hadis nakletmiş
olduğum için Hz. Peygamber'in «yalan olduğunu bile bile benden ha-
dis rivayet ettin ha!" diye beni tekdir etmesine tercih ederim•'".
işte bu düşünce iledir ki, hadislerin muhafızı olmak itibariyle
muhaddisler, bu mevzuda pek titiz davranmışlar ve hadis uydurucu-
farının peşlerini bırakmamışlardır.

1. Muhaddlslerin sahih hadisleri toplamak ve onları sahih olma-


yanlardan ayırmak için sarf ettikleri bOyük gayretler.

(153) lbnu 'ArrAk, Tenzihu'ş-şeri'a, c. II, s. 67; Muhammed Ebu'l-MahA-


sin el-Kll.vukct, el-Lu'lu'u'l-marsQ' fi mıı. kile ıa. asla lehQ ev bi asliht mevzQ',
Mısır, ts., s. 49.
(154) Kll.vukc!, a.g.e., s. 27, 107; Sibll.'i, es-Sunne ve mekll.netuha, s. ''"ıf
(1155) Bk. bu tez, s. 64.
(156) Bk. Tirmizt, Sahih, c. XIII, s. 314.
(157) lbnu'l-'Arabt, •Aridatu'l-ahvezt, c. XIII, s. 314.

129
Hadisleri ilk kaynağından alan sahabilerin, hadis rivayetinde ga-
yet temkinli ve son derece çekingen davrandıklarını görmekteyiz.
Hz. Ebü Bekr (ölm. 13/634), Ebü 'Ubeyde b. Cerrah (ölm. 18/639),
'Abbas b. 'Abdilmuttalib (ölm. 32/652) ve Zübeyr b. Awam (ölm.
36/656) gibi Hz. Peygamber'in seçkin ashabından ve yakınlarından o-
lan bazı zevatın gayet az hadis nakletmesi, aşere-i mübeşşereden bi-
ri olan Sa'id b. Zeyd (ölm. 51 /671 )'in hemen hemen hiç hadis rivayet
etmemesi de bunu göstermektedir' 58 • «Benim söylemediğim bir sözü
bile bile bana isnad eden kimse cehennemdeki yerine hazırlansın•
hadisini okuyarak, bu tehdide muhatap olmaktan korktuklarını söyle-
yen ashab arasında 'Osman b. 'Affan (ölm. 35/655), Suhayb-i R0mi
(ölm. 38/658), Ebü Katade (ö!m. 54/673) ve Enes b. Malik (ölm. 93/
711) de vardır''".

Uzak görüşlülüğü ile ashab arasında temayüz eden ve Hz. Pey-


gamber'ln •Allah Taala hakkı 'Ömer'in diline ve kalbine muvafık ola-
rak indirmiştir•'"' şeklindeki medhine muhatab olan Hz. 'Ömer, çok
hadis rivayeti karşısında endişeleniyordu; zira o, Hz. Peygamher'ln
söylemediği birçok şeylerin ona nisbet edileceğini seziyor ve bili-
yordu. Sahabilerin fazla hadis rivayet etmeleri karşısındaki titizliğinin
sebebi, elbette onların Hz. Peygamber'den duyduklarını nakletmele-
rine mini olmak değil, daha sonraki nesillerden, ashab derecesinde
sağlam imanı olmayan birtakım insanların da çok hadis rivayet etme-
ye kalkarak, hadisleri tahrif etmelerine engel olacak bir prensip yer-
leştirmekti'".

Hadis uydurma hareketinin başlatılmasından sonra muhaddis-


lerin daha titiz davrandıkları görülmektedir; zaten onlar gördüğü her
şahıstan her duyduğunu rivayet eden kimseyi hadis imamı olarak ka-
bul etmemişlerdir 162 • Bunun bir misalini 'Abdullah b. 'Abbas (ölm. 68/
687)'ın davranışında bulmaktayız. Tabiinden Mucahid (103/721)'in an-
lattığına göre Buşeyru'I-Adevi (1/VII. asır), lbnu 'Abbas'm yanına
gelerek, « Rasülullah buyurdu ki, Ras0lullah buyurdu ki. .. » diyerek
hadis rivayet etmeğe başlar. 'Abdullah b. 'Abbas onu dinlemediği
gibi dönüp bakmaz bile. Bir büyük sahabinin kendisiyle ilgilenmedlğl­
ni gören Buşeyr, ona sitemkar bir ifadeyle «ben sana Allah Ras0lü-
nün hadislerini okuyorum, sen ise hiç alakalanmıyorsun• der. lbnu

(158) İbnu Kuteybe, Te'vilu muhtelefi'l-hadis, s. 39.


(159) İbnu 'Adi, el-Kamil, var. 2a.
(160) Tirmizi, a.g.e., c. XIII, s. 143.
(161) Ebü Hatim, K. Mecrühin, var. lOb-lla.
(162) İbnu 'Abdilber, Cami'u beyani'l-'ilm, c. II, s. 6f

130
'Abbas ona şu karşılığı verir: •Biz hadis uydurma hareketi başlama­
dan önce birinin • Ras0lullah buyurdu ki ... » dediğini duyduğumuz za-
man, gözlerimizi derhal ona çevirir ve bütün dikkatlmlzle dinlerdik.
Onlar her önüne gelenden hadis rivayet etmeye başlayınca biz de bil-
1

diğimiz hadislerden başkasını almamaya başladık•"'.

lbnu 'Abbas'ın şahsında misalini gördüğümüz bu titizlik, daha


sonraları da aynı şekilde devam· ettirilmiş ve Sa'id b. el-Museyyeb
(ölm. 94/712), 'Ali b. Huseyn b. 'Ali (ölm. 94/712), 'Urve b. Zubeyr
(ölm. 94/712), Eb0 Bekr b. 'Abdirrahman b. Haris (94/712), Eb0 Sele-
me b. 'Abdirrahman b. 'Avf (ölm. 94/712), 'Ubeydullah b. 'Abdlllah
b. 'Utbe b. Mes'0d (ölm. 98/716), Harice b. Zeyd b. Sabit (ölm. 100/
718), SAiim b. Abdillah b. ômer (ölm. 106/724), Kaslm b. Muham-
med b. Ebi Bekr (ölm. 107/725) ve Süleyman b. Yesar (ölm. 107/725)
başta olmak üzere, muhaddisler bu titizliğin çeşitli örneklerin! ver-
mişlerdir'64.

Daha sonraları, hadisin ilk kaynağından uzaklaşıldıkça, Hz. Pey-


gamber'in hiç bir hadisini zayi etmemek arzusuyla muhaddislerln
yoğun çabalar sarf ettiklerini görmekteyiz. işte bu devirlerde on-
lar, hadis ravisi olarak tanınan birçoklarının yanlarına defalarca git-
mişler, fakat hadisini beğenmedikleri şahsın, gerektiğinde bütün ri-
vayetlerini -emeklerini hiçe sayarak- imha etmişlerdir. Şu'be (ölm.
160/776), Talha b. Musarrıf (ölm. 112/730)'ın yanına hadis dinlemek
üzere elli (veya yüz) defa gittiğini söyledikten sonra, «şayet ondan
şu bir hadisten başka rivayet ettiğimi duyarsanız ben yalancıyım•
demektedir' 05 • Demek oluyor ki Şı.ı'be, Talha b. Musarrıf'ın belki de
yüzlerce hadisini ayıklayarak, onlar arasından rivayet- etmeye elve-
rişli bir tane hadis bulabilmiştir. Yine Şu'be, bir hadis riyayet etme-
sini isteyen kimseye de şu karşılığı vermiştir: «Vallahi, ben sadece
bir kere duyduğum bir hadisi sana söyleyemem•'". Aynı manada ol-
mak üzere Yahya b. Ma'in (ölm. 233/847), «biz otuz ayrı tarikten yaz.
maclığımız bir hadisi rivayet etmeyiz»' demiştir. Bu ifade mubAlağa­
41

lı dahi bulunacak olsa yine de muhaddislerln hadis rivayetinde gös-


terdikleri titizlik hakkında bir fikir verebilir.

(163) Müslim, Sahih, c. 1, s. 10.


(164) Ebil Hatim, a.g.e., var. llb.
(165) Ayn. mll., a.g.e., var. 9a. Şu'be, bir hadtslnl rivayet ettiği rA.v1ııin
yanına birden fazla, on hadisini rivllyet ettiği ravtnin yanına on'dan fazla ...
gitmek silretiyle her hangi bir yanlışbğa meydan vermediğini söylemektedir
(bk. Tirmizi, a.g.e., c. XIII, s. 323).
(166) Ebil HA.tim, a.g.e., var. 9a.
(167) Ayn. mll., a.g.e., vıı,r. 9b.

131
Muhaddisler, rivayetinde zaman zaman yanılabilen raviJerln ha-
dislerini duydukları gibi hemen nakletmeye kalkmamışlar, aksine bu
kabil rivayetlerin doğrusunu yanlışından ayırabilmek için pek kül-
fetli bir analize girişmişlerdir. Bunun bir nümOnesinl yine Yahya b.
Ma'in'de görmekteyiz. Hammad b. Seleme (ölm. 167/783)nln hadis
!erini dinlemek üzere Yahya b. Ma'in, 'Affan b. Müslim el-EnsAri (ölm.
220/835)'nin yanına gelir. 'Affan ona, «sen Hammad'ın hadislerini
hiç kimseden duymadın mı ki?• diye sorar. Yahya, şimdiye kadar on-
yedi kişiden duyduğunu söyleyince 'Affan, •öyle ise yemin olsun ki
ben o hadisleri sana rivayet etmeyeceğim• der. Buna cevAben Yah-
ya b. Ma'in, «mesele bir dirheme bakıyor, sen söylemezsen ben de
Basra'ya kadar gider TebOzeki (ölm. 223/837)'den dlnlerln'i• diyerek
oradan ayrılır. MOsa b. lsmatt et-TebOzeki'nln yanına gelir. ikisi ara-
sında aşağı yukarı aynı konuşma geçer. MOsa'nın «bu kadar çok ri-
vayeti ne yapacaksın?• diye sorması üzerine YahyA b. Ma'in şu ce-
bavı verir: • Hammid b. Seleme, rlvlyeti sırasında had ec:lerdt Ham-
mid'dan rivayet edilen hadislerdeki hatinın ona mı, yoksa diğer rl-
vilere mi ilt olduğunu kontrol etmek için çeşitli rlviyetlerl bir ara-
ya topluyorum•...
Muhaddisler, hadisini riviyet ettikleri kimseyi hayatı boyunca
kontrol altında bulundurmuşlardır. ilk defa ittika, adalet ve zabt yö-
nünden durumunu inceledikleri raviyl, daha sonraları hafızasının ye-
rinde olup olmadığını anlamak için de pek değişik sOretlerde imtiha-
na çekmişlerdir"'.
Hadis rivayetinde bir harfi dahi feda etmek şöyle dursun, mu.
haddisler, •vav• yerine •YA• kullanılması hillnde bile buna mOsA-
ade etmemişlerdlr'ıu.

....*
Hz. Peygamber'in hadislerini işitip öğrenebilmek için onun ya-
nında nöbetleşe bekleyen, hiç bir sözünü ve hareketini kııçırmamak
için dikkat kesilen sahabiler, yine onun emirlerine uyarak duydukla-
rını büyük bir itina ile orada bulunmayanlara ulaştırmışlardır. Allah
RasOlünün kendilerine «benim hadislerlml ve sünnetimi rlvAyet Ade-
rek onları halka öğreten Jıalifelerim•' ' demiş olmasının sevlnr.lvle.
7

icabında bir hadis öğrenmek veya hadisi Peygamber'den duyan ilk

(168) Ayn. mll., a.g.e., var. 9a-b.


(169) Bk. a.g.e., var. 7a-9b.
(170) 'l'irmizt, Sahih, c. XIII, s. 321, 322, 324.
( 171) Ra.mahurmuzt, el-Muhaddlsu'l-fAsıl, var. 2b.

132
ravisinin ağzından işitebilmek için pek çok meşakkatlere katlanmış­
ıarcıır.baaece ı»eygam1>er sunnetının aşıgı olan nacıısciler, gerekti•
ginde sunnet ugrunaa aç-susuz kalmayı, yuruarından, yavruıarından
uzaıua l>uıunmayı goze aunışıari klZgın Kumıara, aıev aıev tutuşan
çoııere aiuırmamışıaraır. Arzuıarına uıaşınca aa dunyaıara sahıb ol-
muşcasına sevınmışıerairrız. Bunun en guzel misalini Cabir b. 'Al>dıl­
lih Loım. 'IH/ö91J vermiştir. baz.zat ·tiz. l'eygam1>er·aen auymaaığı, me-
zalim mevzüunclaki bir hadisi ilk ravisinden duyabilmek için Cabir,
tam bir ay süren meşakkatli bir yolculuktan sonra Şam'a ulaşarak
o hadisi aımıştır',J. Hadisin ilk nal<ılleri olmak itibariyle, ashab ve ta-
biinin gösterdikleri bu pek ehemmiyetli gayret ve fedakarlığın onıar
arasındaki temsilcileri pek çoktur. Mesela Ebu Eyyübi'I-Ensari (ölm.
51/611), 'Ukbe b. 'Amir (ölm. 58/677)'den bir hadıs öğrenmek için
Medıne'den kalkıp Mısır'a gitmiş, 'Alkame (ölm. 62/681) de aynı şe­
kilde, Hz. 'Aişe ve Hz. 'Omer'den hadis almak için Medine'ye, Ebu'd-
Derda (ölıp. 32/652)'dan hadis alabilmek için de Şam'a seferler yap-
mıştır174. Sa'id b. el-Museyyeb (ölm. 94/712}'in bir hadis için günlerce
yolculuk yaptığı olmuştur"'. Hadisleri aslına uygun olarak öğrenme
ve muhafaza etme. arzusunu en büyük bir ideal haline getiren muhad-
dlalerin, bir harf için bile seyahatler yaptıkları olmuştur. Mesrük (ölm.
63/683) ve Ebu Sa'idi'I-Hudr'i (ölm. 74/693) bunlardan ikisidir176 •

ı,ıe Şaın'ın bir ucundan kalkıp Yemen'in bir ucuna kadar giden.
bir hadis duyabilmek için o günün meşakkatli yolculuğuna seve seve
katlanan 111 bu sünnet muhafızları sayesindedir ki sahih hadisler uy-
durmalarından ayrılmış ve korunabilmiştir' '. Hatta durumu belirt-
1

mek veya gerektiğinde yalancılarla mücadele edebilmek için hadis


diye uydurulmuş sözleri ezberlemişlerdir. Yahya b. Ma'in (ölm. 233/
847)'ln gizli gizli bir şeyler yazdığını farkeden Ahmed b. Hanbel (ölm.
241/855), •apladığıma göre sen -uydurma olduğunu bildiğin hal-
d~ şu Ma'mer'in Eban'dan, onun da Enes'den duyduğu iddia edilen
sahifeyi yazıyorsun. Pekala biri sana, hem Eban'ı tt.ınkid ediyorsun
ham de onun hadisini yazıyorsun, dese ne yaparsın?• diye sorduğun-

(172) ltmu Kuteybe, Te'vtlu muhtelefi'l-ha.dls, s. 73; EbQ HA.tim, K. llee-


rQblıı,var. Sa. H6klm, Ma'rifetu 'ulQ.mi'l-hadla, s. 2-3; Kiaimt, Kavft.'idu't•talı·
dlB,a.84.
(173) tbnu 'Abdilber, CA.mi'u beyA.ııi'l•'ilm, c. I, s. 98.
(174) ltmu Hazın, el-lhkAm, c. I, s. W.
(176) ltmu 'Abdilber, a.g.e., c. I, a. 94.
(176) Ayıı. mil., a. g. e., c. I, s. 94.
(177) Ayn. mll., a. g. e., c. I, s. 95.
(178) Veztrıı'l-YemAni, er-Ravdu'l-bA.aim, c. I, s. 120.

1!3
cia Yahya şu cevabı verir: «Allah iyiliğini versini Ben onun uydurma
olduğunu elbette bilerek yazıyor ve hepsini ezberliyorum. Şayet biri
çıkıp da senedden Eban'ı kaldırarak yerine Sabit'in adını koyacak
olursa, bu sayede ben ona «yalan söylüyorsun» diyebileceğim"".
Muhaddisler, hadisleri uydurma haberlerden ayırarak muhafaza
etmeği, dünyada yapılabilecek en faziletli bir amel olarak kabul et•
mişlerdir"'. Hz. Peygamber'in, kıyamete kadar muhaliflerinin hiçbir
zarar veremeyeceğini söyleyerek medh ettiği hayırlı ümmetin hadis-
çiler olduğuna inanmışlar°' ve hadis uydurma hareketinin karışısın­
da bu imandan kuvvet alarak durmuşlardır. Allah Taalanın kendileri·
ni bu ehemmiyeti nisbetinde çetin olan işle görevli olarak yarattı­
ğını kabul eden'·, «si.ınnetin bu uyanık bekçileri»'"', pek çeşitli ve
sağlam usullerle dini yalancıların oyunlarından, Allah Aasülünün söz-
lerini müfterilerin elinden kurtarmışiardır ··•
*
**
2. Muhaddislerin yalancılara karşı davranışları.
Hz. Peygamberi 'n hadis uyduranlar hakkındaki talimatı geregın­
ce muhaddisler ·,,, bütün engellere rağmen avının pe,ini bırakmayan
azimli avcılar gibi yalancıları takip edip yakalamışlardır. Kur'an süre-
lerinin fazileti hakkındaki hadisin ravilerini öğrenmek maksadıyla
Mü'emmel b. isma'il (ölm. 206/821)'in yaptığı araştırma bunun dik-
kate değer misallerinden biridir. Bu hadisi ilk defa bir şeyhden du-
yan Mü'emmel, ona hadisi kimden aldığını sorar. Bu defa Vasıt'ta
bulunan bir üçüncü zatın adını öğrenir. Aynı ~ekilde Mü'emmel, Bas-
ra'da bulunan bir dördüncü ve nihayet Abadan'da bulunan bir beşinci
raviyi bulur. Bu zat onu mutasavvifeden bir gurup insanın oturmak-
ta olduğu bir eve götürür ve orada bulunan bir şeyhi işaret ederek
«o hadisi bana işte bu şeyh rivayet etti» der. Azimli hadisçi sonun-
cu şeyhden, halkı, Kur'an'a teşvik etmek için bunu uydurduğunu öğre­
nir ".
Tesbit ettikleri yalancıya karşı muhaddisler çoğu zaman pek ha-
şin davranmışlardır, gerekirse zamanın devlet reisine şikayet edllece-

(179) Ebü Hatim, K. ı.recrühin, var. 9a.


(180) Ayn. mll., a.g.e., var. lb; İbnu Hacer, Lisanu'l-Mtzan, c. I, s. 2.
(181) Hakim, a.g.e., s. 2.
(182) İbnu Ebi Hatim, Takdimetu'l-cerh ve't-ta'dil, s. 2.
(183) Hatibu'l-Bağdadi, el-Kifaye, s. 36.
(184) Kasimi, Kava'idu't-tahdis, s. 34.
(186) 'İraki, Fethu'l-mugis, c. I, s. 131.

134
ğını söyieyerek bir kısmına o şehirde bir daha hadis rivayet etmemek
üzere yemin ettirmişlerdir"'. Hatta Ahmed b. Hanbel'in de bizzat yap-
tığı gibi hizan yalancıların hadislerini gözlerinin önünde yırtıp yak•
mışlardır". Uydurma sözlerin muhaddisler nazarındaki değersizliğini
ifade etmek üzere Yahya b. Ma'in der ki: «Yalancılardan hadis yazdı•
ğımız oldu; sonra da onları tandıra doldurarak pek nefis ekmekler pi•
şirdik»'".

Muhaddisler yalancı olduğunu anladıkları kimsenin yüzüne kar·


şı «sen yalancısın» diye bağırarak ve hatta onları hırpalayarak içti-
mai itibarlarını sarsmak istemişlerdir 190 • Ebü Nu'aym (ölm. 323/935}
bir toplantıda otururken bir şahsın «Ebü Nu'aym, lbnu Cureyc'den duy-
duğu şu hadisi bize rivayet etti» diye söze başladığını görünce der-
hal müdahale ederek, «yalan söylüyor bu deccal, ben lbnu Cureyc'-
den hiç bir şey duymadım»'" diye onu susturur.

Şu'be (ölm. 160/776}'nin bu mevzudaki celadeti doğrusu zikre-


dilmeğe değer. Onun bir merkebe binerek gitmekte olduğunu gören
bir muhaddis, nereye gittiğini öğrenmek ister. Şu'be şu cevabı verir:
cıRasulullahın söylemediği dört yüz hadisi uyduran Ca'fer b. Zubeyr
(ölm. · 140/757 hududu}'e düşmanlığımı ilin etmeye gidiyorum.»"2.
Şu'be'nin hadis uyduranlara karşı amansız bir kini ve nefreti vardı; on-
lardan hadis almayı zillet telakki ederdi; bir defasında Eban b. Ebi
Ayyaş (ölm. 140/757 hududu}'dan hadis rivayet etmek bahis konu-
su olduğu zaman dedi ki: «Bana Eban b. Ebi 'Ayyaş rivayet etti de-
mektense, şu kadar defa zina etmeyi», bir başka sefer de, cıkanınca­
ya kadar merkep sidiği içmeyi tercih ederim»,.,.

Muhaddislerin makbul ravilerle görüşmek hususundaki büyük iş­


tiyaklarıyle, yalancı ravilere karşı olan derin nefretlerini ifade etme-
si bakımından 'Abdullah b. Mubarek (ölm. 181/797)'in şu sözünü ik-
tibas edebiliriz: •Cennete girmek veyi 'Abdullah b. Muharrer (ölm.
11/VIII. asır} ile görüşmek şıklarından birini tercih etmekte muhay-
yer bırakılsaydım, önce onunla görüşmeyi, sonra da cennete girmeyi

(18.') Bk. Zehebi, Mizan, c. 1, s. 185.


(188} Bk. ayn. mll., a.g.e., C. 1, s. 239; -C. IV, s. 411, 455.
(189) EbO. Hatim, K. Mecrühin, var. 16b.
(190) Msl. bk. Zehebi, a.g.e., c. I, s. 17; IV, s. 75; tbnu Hacer, Lisanu'l-
MizAn, c. 1, s. 257, 258.
(191) Ebu Hatiın, a.g.e., var. 21b.
(192) tbnu Cevzi, K. Mevzü'at, var. 6a.
(193) İbnu Kuteybe, Te'vilu muhtelefi'l-hadis, s. 78; Zehebi, a.g.e., c. I,
s. 10.

135
isterdim; fakat lbnu Muharrer'i gördüğüm zaman, bir deve pisliği ba-
na ondan daha makbul gelmiştir»' ...

Hadis uyduranlara karşı fiili taarruza gt,çmekle kalmayan mu•


haddisler onların din karşısındaki durumlarını inceleyip bir hükme
bağlamak suretiyle manevi baskılar da yapmışlardır.

Yalan söylemek din yönünden büyük bir günah sayılmıştır; fakat


sözleri bizzat din olan bir peygamber'e karşı söylenilen yalan ise,
çok daha farklı mütalaa edilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber, •benim
ağzımdan yalan söylemek, başka birinin ağzından yalan söylemeye
benzemez ... »'" buyurmuştur. Bu açık ihtara rağmen hadis uyduran-
ların veballeri elbette büyük olmalıdır. Alimlerin bir kısmı bu düşün•
ceden hareket ederek hadisler üzerinde kasten yalan söyleyenleri
tekfir etmişlerdir 196 ; Ebü Muhammed 'Abdullah b. Yüsuf el-Cuveyni
(ölm. 438/1047) ve Nasıruddin Ahmed b. Muneyyir -(ölm. 683/1284)
bunlardandır'''. Bu kanaati, ifrat ve mübalağa sayanlar da olmuştur'".
Cuveyni'nin oğlu lmamu'I-Harameyn diye meşhur olan Ebu'I-Ma'ali
'Abdulmelik (ölm. 478/1085) de, ashabdan hiç biri böyle düşünme­
miştir, diyerek babasına muhalefet etmiştir199 • 'Ali el-Kari (ölm. 1014/
1605) de Cuveyni ve taraftarlarının görüşlerine iştirak ederek der ki:
•Hz. Peygamber'in •benim ağzımdan yalan söylemek, başka birinin
ağzından yalan söylemeğe benzemez ... • buyurması ve kendinin söy-
lemediği bir sözü ona isnad eden adamın öldürülüp yakılmasını em-
retmesi de"ıo bunu gösterir; zira Hz. Peygamber'e iftira etmek Allah'a
iftira etmektir ...• 201 • Müteakiben 'Ali el-Kari, bu hükmünü destekle-
mek üzere şu iki ayeti zikretmektedir: «Allah'a karşı iftira eden
kimseden daha zalim kim olabilir?» 202 • «Ancak Allah'ın ayetlerine iman
etmeyenler yalan ve iftira düzerlerıı 203 • Emir San'ani (ölm. 1182/1786)

(194) Müslim, Sahih, c. 1, s. 21.


(195) Ayn. mll., a.g.e., c. I, s. 8.
(196) İbnu Kesir, el-Ba'isu'l-hasls, s. 102.
(179) Nevevi, Şerhu Sahthi Müslim, c. I, s. 69; SuyQtt, Tedı1bu'r-r4vt, e.
J, s. 284; 'Ali el-Kari, MevzQ'at, s. 9.
(1U8) Suyuti, a.g.e., c. ı, s. 284.
(199) Nevevi, a.g.e.; c. I, s. 69.
(200) Bk. bu tez, s. 24.
(201) 'Ali el-Kari, a.g.e., s. 9.
202) Yunus, (10), 17; HQd (11), 18; el-'A.nkebQt (29), 68.
(203) en-Nah! (16), 105.

136
de, Hz. Peygamber'e katşı yalan söylemenin Allah'a karşı yalan söy.
lemek olduğunu beyan ederek bu görüşe katılmaktadır-2°4.
Hadis uyduran veyi uydurulmuş bir hadisi rivayet eden kimseye
verilecek maddi caza hakkında da muhtelif görüşler vardır. Yalnız şu­
rasını belirtmek gerekir ki, bütün ilimler, Hz. Peygamber'in, •t:ıer kim
yalan olduğunu bildiği bir sözü benim hadisim olmak üzere rivayet
ederse iki yal~iıcının biri de kendisidir•'os hadisine bakarak, uydurma
haber rivayetini haram olarak kabul etmişler ve böyle bir haberi
-ister ahkam, ister kıssa, isterse tergib ve terhib mevzuunda ol•
sun- uydurma olduğu açıklanmadan rivayet etmemek lazım geldiği
hükmünde birleşmişlerdir206 • Kadi 'iyaz (ölm. 544/1149)'ın da
belirttiği gibi; böyle bir haramı işleyen kimse yalancıdır ve ona göre
bu kimseye yalancıya tatbik edilen ceza verilmelidiı-2°7. Bu · hükmü
daha netleştiren Buhari (ölm. 256/869), uydurma hadis rlvlyet eden·
kimsenin iyice bir döğülüp uzun mUddet. haps edilmesine dilr fetvl
vermittir1•ıı. 'Abdullah b. Mubarek (ölm. 181/797) ile Buhiri'nln hoca-
sı 'Abdullah b. Zubeyr el-Humeydi (ölm. 219/834) ise, hr..Jisln üzeri~
de yalan söylediği belli olan ravinin, bir daha hiç bir sö:zünü kabul
etmemek suretiyle cezalandırılması görüşünü ileri sürmü:,.erdlr-2°'. Ara-
larından Ebu Hanife (ölm. 150/767), Şu'be b. Haccac (ölm. 160/776),
Sufyanus·~sevri (ölm. 161/777), Malik b. Enes (olm. 179/795), imim
Şafi'i (ölm. 204/819) ve Ahmed b. Hanbel (ölm. 24J/855)'1n de bu-
lunduğu muhaddislere ve mezheb imamlarına göre, uydurma hadle
riviyet eden kimse başkalarının da ibret alacağı bir '8kllde cezalan-
dınlarak rezil edilir, azarlanır, y~üne bakılıp selim verilmez ve ken-
disiyle bütün münasebetler kesllir210 • Daha da ileri giden Sufyin b.
'Uyeyne (ölm. 198/813), «böylesinin boynunun vurulması• lazım gel.
diğini 211 , Yahya b. Ma'in (ölm. 233/847) de •kanının helAI• olduğunu~
söylemlşlerdlr'".

(204) San'A.nl, Tavzlhu'l-efkA.r, c. II, •· 88.


(205) Müsl1m, a.g.e., c. 1, s. 9; tbnu M:Ace, Suııeıı, c. I, s. Ui.
(206) lbnu's-SalA.h, 'UIQmu'I-hadlıı, a. 89; Nevevt, a.g.e., c. I, & 71; 11ma.
CemA.'a, el-Menhelu'r-ravt, var. 8b; Erdebnt. el-KA.ft, var. 18b; tbnu Keııtr,
a,g.e., s. 78; Bulkfnt, Kab0Aduu'l-1stıl4h, var 26b; 'İrAld, B'ethul•muıta, c. I, a.
126; SuyQU, a.g.e., c. I, c. 274.
(207) SuyQtı, Tahzlru'l-havAa, var. 8b.
(208) Ayn. mll., a.g.e., var. 51a.
(209) HatıbtJ'l-BağdAdl, el-Klflye, & 117•118.
(210) SuyQtı, a.g.e., var. 51•.
(211) Göst. yer.
(212) Zeheb!, JıDzA.n, c. II, s. 249; SuyQtı, a.g.e., var. Ha.
(213) İbnu Kesir, el-BA'isu'l-haala, L 102.

137
bemek oluyor ki hadisciler, yaiancıların karşısına sünnetin ko-
ruyucusu olarak çıkmışlar, onları sapık yollarından çevirmek ve za-
rarsız hale getirmek için kah maddi mukavemet usüllerine baş vur-
muşlar, bazım da birtakım manevi tehdit vasıtalarını denemişlerdir.
Şurası muhakkak ki, sünnetin müdafaası uğrunda yapılan topyekun
mücadelede büyük bir başarı elde edilmiştir.

"
**
D. MEVZU HADiSLER SAHASINDA YAZiLAN BELLİ BAŞLI ESERLER

Mevzu hadislere karşı muhaddislerin açtığı savaşın verimli n•


ticelerinden biri-ve belki de en mühimi•, hadis diye uydurulmuş söz-
leri muhtelif metotlarla bir araya toplayan mevzü'it kitaplarıdır. Bu
eserler sayesindedir ki, hadis münekkidi olmayanların uydurma ha-
disleri tanıyabilmesi mümkün olmuştur. .

Bu kısımda,
bizzat görüp inceleyebildiğimiz mevzuat kitaplarını
tanıtmaya gayret edeceğiz. Daru'l-kutubi'I-Mısriyye ve Zahiriyye kü-
tüphanelerinde bulunduğunu tesbit ettiğimiz konumuzla ilgili 2-3 kitap
-maalesef bazı imkansızlıklar dolayısıyle- görülemediği için burada
tanıtılamayacaktır. Bunlar dışında kalan diğer eserleri şöyle sıralaya­
biliriz:
1. EL-MAKDISI, Muhammed b. Tahir b. 'Ali b. Ahmed eş-Şeybani,
Ebu'l-Fadl 214 (ölm. 507 /1113)'ın TEZKİRATU'L-MEVZO'AT'ı 215 •
Makdisi, ese.rine şu kısa mukaddime ile başlamaktadır: •Yalan•
cıların, muharriclerin, zayıf ve metruk ravilerin rivayet etmekte, hal•
kın da hasımlarına karşı delil olarak öne sürmekte olduğu bu hadisle-
ri tanımak isteyenlerin kolayca faydalanabilmelerini temin etmek mak-
sadıyle onları alfabetik olarak sıraladım» 216 • Bu sözlerden hemen son-

(214) Hayatı için şu eserlere bakılabilir: İbnu Cevzt, el-Muntazam ft ta.-


rihi'l-mulO.k ve'l-umem, c. IX, Haydarabad, 1357-1360, s. 177, nr. 293; Ahmed
b. Muhammed.. İbni Hallikii.n, Vefeyatu'l-a'yii.n, c. III, Mısır, 1367/1948, s.
415; Zehebi, Tezkiratu'l-huffaz, c. IV, :Eilndistan, 1333-1334, s. 37; Mizan, c. III,
s. 75; Salahuddin Halil b. Aybek es-Safedi, el-Vafi bi'l-vefeyat, c. m, Dıme§k,
1953, s. 166; İbnu Kesir, el-Bidaye ve'n-nihaye fi't-tarlh, c. XII, Mısır, 1351-1358,
s. 176; İbnu Hacer, Lisanu'l-Mizii.n, c. V, s. 207; Ebu'l-Felah 'Abdulhay b. el•
•tma.d el-Hanbeli, Şezeratu'z-zeheb fi ahba.ri men zeheb, c. IV, Mısır, 1350/1931,
s. 18; Brockelmann, Cari, Geschıchte der arabischen Litteratur (GAL), c. I,
Leiden, 1943-1949, s. 355; Supplement I, Leiden, 1937-1939, s. 603; Hayruddin
ez-Zirtkll, el-A'l!m, c. VII, Mısır, 1372-78/1954-59, s. 41. .
(125) Tezkiratu'l-Mevzo.•a.t (n§I'. M. E. el-Hanct), Mısır, 1323, 120 s.
(216) s. 2.

138
ra müellif, her harfe bir bab ayırmak ye hadislerin senedlerini hazf-
etmek suretiyle tenkidlerine b;aşlama~tadır. Makdisi, kısa hadisleri
tam metinleriyle nakletmekte ve uzun hadislerin de baş taraflarından
bir miktarını alıp sened zincirinr)eki zayıf ve mecruh ravilerin adlarını
zikretmektedir; sonra onlar hakkındaki hükmünü ya bizzat veya di-
ğer büyük münekkidlerin kritiklerini -klişe halindeki bazı cerh ifade-
leriyle- kısaca '!9rmekle iktifa ,etmektedir. Bunlardan başka Hz. Pey-
gamber'e ;zafe edilen birtakım haberlerin· asıl sahiplerine de işaret
ederek, kaillerinin sahabi mi, tabii veya meşhur bir hakim mi olduğu­
nu belirtmeye çalışmaktadır.
Makdisi'nin, bu eseri hazırlarken kendilerinden en çok faydalandı­
ğı ve yer yer adlarını zikrettiği münekkidlerden lbnu Hibban (ölm.
354/965) ve lbnu 'Adi (ölm. 365/975) başta olmak üzere Yahya b..Sa'id
el-Kattan (ölm. 198/813), 'Abdurrahman b. Mehdi (ölm. 198/813),
Yahya b. Ma'in (ölm. 233/847}, Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855),
Buharı (ölm. 256/869) ve Nese'i (ölm. 303/915)'yi görmekteyiz.
lbnu'l-Kayserani diye de meşhur olan Makdisi'nir. teı11dd meto-
du hakkında daha sağlam bir fikir vermesi bakımından misal olarak
şu iki hadisi tenkidleriyle birlikte iktibas edelim:

~4;,:'..~-,:r_°I:.::,. °C(·1 -,.i,,I ..Jl:.Ü ~ j l:•::; >.::.-::r.;:, -41 >.::...:C>-., (a


,,. .... - ..-,,. .... - . - ... ... --\ o.,, • ; .
'"--' ..w:. ~.1 Jli ı.:,~ "-!. ~ ; Jl..;-> J ıSJl..J-1 ~ ~- J/ ":'
, .. ·;,, -~ ....\J..ı > ~ 'ı:,lS"" ı)~ '0-.ı -J

~ ..,L:,~ ,ı:J_ i:.J.' J J/ 0:~~J,, "-! :.c~ ·.,.,·/ r"7"i-./j eh


211
- ı:,;.._ 1~:ı:5' :w ;,.--J •~/.;:( ı:J....JY-J,_::;--1~ 0-.I
*
**
2. .IBNU'L-CEVZI, 'Abdurrahman b. Ebi'l-Hasen 'Ali b. Muham-
1
med b. 'Ömer, Ebu'l-i=erec219 (ölm, 597 /1200)'in KiTABU'L-MEVZ0 AT
MINE'L-AHADiSi'L-MERFÜ' AT'ı121•

(217) Tezkiratu'l-roevzü'At, s. 46.


(218) Ayn. esr. s. 150.
(219) Hayatı için gu eserlere bakılabilir: Ebfi ŞAroe 'AbdurrahmA.ıı b.
lsroa'll, Zeylu'r-Ravdateyn, Mısır, 1366/1947, s. 21; lbnu Hallikan, a.g.e., c.
II, s. 321; nr. 343; Zehebt, Tezkiratu'l-huffaz, c. IV, s. 131, nr. 2; Zeynudd!D
'Ömer.. ibni'l-Verdl, Tarih, c. II, s. 118; lbnu Kesir, a.g.e., c. XIII, s. 28; Su-
yüti, Tabakatu'l-roüfessirin, s. 17, nr. 5; Taııköprü-zAde Ahmed b. Mustafa,
Mlftıllıu's-sa'ade ve nusbahu's-siyll.de, c. l, Haydarll.bad, 1328, s. 207; Broc., GAL.,
c. l, s. 500; ez-Zirikli, el- A'l§.ro, c. IV, s. 89.
(220) Matbüunu temin edemediğ1roiz bu eserin, İstanbul kütüphl.Dele-
rinde bulunan muhtelif nüshalanndan, SüleyroA.ııiye ldltüplı&Deslııde 345 numa-
rada kayıtlı olan ııüsha.ııında.Jı faydaJanıJrnıgtır.
139.
Talebelerinin mevzu haberleri bir kitapda toplanmasını ısrarla
istemeleri üzerine bu eseri yazmaya karar verdiğini söyleyen mü-
ellif, diğer taraftan o devir fukahisının dini hükümlerde mevzO ha-
berlere yer vermelerinin, kıssacıların bu uydurmaları hadtsmiş gibi
rivayet etmelerinin ve dindar halkın onlarla amel etmelerinin de bu ka-
rara müessir olduğunu ifade etmektedir221• ibnu Cevzi daha önceki
devirleri yad ederek eski ulaminın evveli sahih ve zayıf haberleri
birbirinden çok iyi ayırdıklarını, sonra da buna dayanarak hükümler
çıkardıklarını belirtmektedir; ne var ki, araştırma imkanlarının biraz
daha güçleşmesi karşısında yeni nesillerin, gayretli ve uyanık ..,
leflerlnin eserleriyle yetinen ·birer mukallid olarak kaldıklarını lflde
etmektedir. Daha sonraki devirlerin hazin durumuna da temas eden
Ebu'I-Ferec, artık dini asıl kaynaklarından alamayan, doğruyu yan-
lıştan ayıramayan ve «eğer ilmin kokusunu almış olsa bu kabil uy•
durmaları söylemeyecek olan•'" birtakım zavallıların .bu devirde ço-
ğaldığıve onlara itimad eden halkın, dinelen olmayan şeyleri dinin
birer emri imiş gibi yaptıklarını söylemektedir.
Bu mevzuda dikkate alınması gereken bazı bilgiler verecefflnl
ifade eden müellif, eserin 2a_17b varaklar, arasında, hadtslerln sıh­
hat itibariyle derecelerinden, hadis uyduranların muhtelif hallerin-
den, yalan söylemenin fenalığından bahsetmekte ve hisseteil mu-
kaddimenin yarısını işgal eden 7b_15b varakları arasında
"'j ../>J ;.r • hadisinin ravisi olan 61 sahabenin bu hadis hakkındaki
rivayetlerini birer birer zikretmektedir.

Mukaddimenin sonunda kitabın bir fihristini veren lbnu Cevzt


•eserin tamamı 50 kitap olup, her kitap muhtelJf babları lhtfvA et-
mektedir•223 dedikten sonra, • ' J~l:.;,
_..\..> ~ 1
-r-
• ile tenkldlerlne
başlamaktadır.
-- . -
Müellif, kitabı daha lstlfide edtllr bir bite getirmek ~ .
siyle, fıkıh bablanna göre teıtıb ettlğint sGylemektedlr-'. Blblat,
ı:,4.,)'1 ~C=Ş" , r4-.,_'ıı '"':"G[ , ~ t '"':"Gf , .\l.11 '":"uf
gibi başlıklar ·aıtında aınmmmı,tır.

(221) K. var.
:ıı:evza•&t, lb.
(222) Ayn. ur. var. 2a
(223) Ayn. esr. var. 171>
(JU) Ayn. eıır. var. 6a

140
. lbnu Cevzi, tenkid edeceği haberin senedini ve metnini zikret-
tikten sonra, haberin kusurunu ve seneddekl mütteheın rAvinin hA-
linl göstermekte ve m0nekkldlerln bu husustaki kanAatlarını akset-
tirmektedir; ayrıca mevz0 olduau Aşikar olan bazı haberlerin senedi-
ni kısaca tetkik ettikten sonra. metin tenkidi üzerinde durduğu da
yer yer müşahede edilmektedir. ş,,~ da işaret edelim ki, ·ıbnu Cev-
zi'nin metnini tenkid ettiği haberı~r. uyduranların cehalet ve hamakatini
gösterecek tipik misAllerdlr; yoksa müellif; -kendinin de söy-
lediği üzere-, uydurma olduğu ilk nazarda belli olan bir çok haberleri
kitabına kasten almamıştır2'. Bu böyle iken, lbnu Hacer'in onu ten-
kid sadedinde, KltAbu'l-mevz0'At'da tenkide tAbl tutulmayan mevz0
haberlere nlsbetle tenkid edilenlerin çok az olduğunu söylemesl221
gereksiz bir tenkiddlr.
lbnu .'ArrAk, lbnu Cevzt'nln ~evz0'At'ına aldığı haberlerin ço-
ğunu şu kaynaklardan topladığını söylemektedlrtı7: 'Ukayli (ftlm.
323/934)'nln ed-Du'afA'sı, lbnu HlbbAn (ölm. 354/965)'ın ed-Ou'afA'sı,
r.~~erani (ölm. 360/970)'in Mu'cem'lerl, lbnu 'Adi (ölm. 365/975)'nin
el-l(Amll'I, Ezdf (ölm. 374/984)'nln ed-Du'afA'sı, HAklm (ölm. 378/988)
in TArihu NisAb0r'u ve -diğer eserleri, Darekutni (ölm. 385/995)'nln
el-Efrad'ı lbnu ŞAhin (ölm. 385/995)'1n musaı'lnefAtı, lbnu Merdeveyh
. (ölm. 416/1025)'1n Tefsir'!, Eb0 Nu'aym (ölm. 430/1038)'1n el-Hilye, TA-
rihu lsfahAn ve diğer eserleri ve Hatibu'I-BağdAdf (ölm., 463/1070)'nln
musannefAtı.
lbnu Cevzt, tenkidlerlnde en çok şu m0nekkldlerln görOşlerlnden
faydalanmıştır: YahyA b. Ma'tn (ölm. 233/847), Ahmed b. Hanbel
(ölm. 241/855), Neseı (ölm. 303/915), EbO HAtlrn b. Hlbbln (ölm.
354/965), lbnu 'Adf (ölm. 365/975) ve Dlrakutnl (ölm. 385/995).
Çok zayıf olan bazı haberler_ hakkında Allmlerln lhtllAfa dOştO­
ğOnD, onları, bir kısmının hasen, bir kısmının da mevzO kabul. ~
ğlnl söyleyen mDelllf, bu kabil haberleri
• r_..r.,ıı ~ .,~,, J ~Gc•--",·i "J1,.:ıı •
adlı kitabında topladığ;n;~söyle.;,ekte, Kltlbu'l~.;;evz0•1t'ına ise, mev-
zO olduğunda ş0phe edilmeyen haberleri aldığını blldlrmektecllr"'. -Bu-
na rao,nen KltAbu'l-mevzO'At, bir çok mDnekkldlerln tenkidine hedef
te,kıı edegelmiştir.Nitekim .onu, mevzO olduftu kesinlikle blllnme-
yen, aksine zayıf olarak kabul edilmesi tclb eden hadisleri kltabma

(225) Ayn. esr. var. Sa


(226) SuyQtt, Tedr1bu'r-rAvt, c. I, •· ffl.
(227) Teıızlhu'ı-ı,rl'a,
c. I, •· 4.
(228) K. M'.evzO'At, var. Sa.
(2:19) 'UlOmu'l-badbı, •· 89.

141
almakla -bildiğime göre ilk olarak- suçlayan ibnu Salah'dır229 • Onun
bu görüşüne iştirak edenler' arasında İbnu Cema'a230 (ölm. 733/1332),
İbnu Kesiı-231 (ölm. 774/1372), İbnu Mulakkin 232 (ölm. 804/1401) ve Bul-
kini233 (ölm. 805/1402) gibi 'hadisciler bulunmaktadır. Bunun sebebini,
ibnu Cevzi'nin, seneddeki ,avilerden za'f veya yalanla itham edilen
birinin durumuna aldanıp,, ayrıca 'O hadisin başka bir tarikten gelip
gelmediğini araştırmayısıyle izah edenler olmuştur'...
lbnu Hacer 'Askalani:.ıtölm. ~52/1448), Kitabu'l-mevz0'at'ı tenkid
ederken şöyle söylemekteİdir: ·«HAkim'in Müstedrek'inin zararı, sahih
olmayan hadisleri sahih of.ırak ta'kdim etmesi olduğu gibi, lbnu Cev-
zi'nin Mevzii'at'ının zarar,•b~a, bunurı aksine, mevzii olmayan hadisi
mevzii saymasıdır»235 • )1

Suyüti (ölm. 911/150R), meyz0 sayılmaması icab eden üç yüz


kadar hadisin Kitabu'l-mev~O'at'da bulunduğunu söylemektedir238 • lb-
nu Hacer, 'Askalani de sJfiihu Muslim'de bulunan bir hadis müstes-
na, lbnu Cevzi'nin Sahiha/~ hadislerinden mevzu kabul ettiği bir baş­
ka hadise rastlamadığını, Jfı1uslim hJdisine mevzu deyişinin de büyük
bir gaflet eseri olduğunu'"g söylemektedir
8 21
~· •
'.
Bundan başka müellifia; 4:_,.ı
-
_, 11 .!>~ .,C,... \!I -
j • -- - , J
._ ~--l..:..:.11 J -
~ı.L.ll
r, - ·- - - -
(230) el-Menhelu'r-revi, 6 var. 8b.
(231 l el-Ba 'isu'I-hasis. s. 79.
(232) Ebu Hafa. 'Ömer tı. Nureddin .. İbni Mulakkın, el-Mukni' fi 'ulO.mi'l-
hadis, Toplc. Ahm. kütiip. nr. ~31.
( 233 ı Mahasinu'l-istılah, .~var. 26b.
(234) Suyuti, Tedribu'r-ravi, C. I, s. 278; el-Le'ali'I-masnu'a, c. I, s. 117;
Zekeriya el- Ansari, Fethu'l-baki, var. 42a.
(235) Suyuti, Tedribu'r-rlvi, c. I, s. 279.
(236) Ayn. mll., et-Ta'alıltubat. ale'l-mevzü'at, Hindistan, 1303,. s. 60. Bu-
rada verilen bilgiye göre bu hadislerd,en biri Sahihu Muslim'de, biri HammAd
b. Şakir'in rivayeti olan Sahihu Buhuri'de, 38 i Ahmed b. Hanbel'in Musned'·
inde, 9 u EbO. Davfıd'un Sunen'inde, 30 u Tirmizi'nin Cami"inde, 10 u Nese'i'nin
Sunen'inde, 30 u İbnu Mace'njn Sunen'inde, 60 tanesi de Hakim'in Musted-
rek'inde bulunmaktadır. «Kuttihil cıitte», <<Musned> ve «Mustedrek» de bulu-
nan bu hadislerin yekunu 130 ~u bulmaktadır. Geri kalanı da mO.teber bazı
hadis kitaplarında yer almıgtır.
(237) el-Kavlu'l-musedded, s. 32. İbnu Hacer'in söylediğine göre Sahlhu
Muslim'deki bu hadis şudur: (c. IV, s. 2193) ,
'ö~.A..e
, •.:..JO.
- - •ıJ l - J .,-; J li. t J ,_...,_
: l"..ı..... 4111
, - - - ·- ,
; ..J• .r' -
_J. 1 0-""
• ,

J~
::; .., -

J
:: - .. -

j-'- _4111 _.k..;....-


-

,J
• - , • -

ıJJ -l.•-!, lA , .. cS j
- • -.. ., ,,,, • .,,.

j I
.- -

d,..!, J 1
11 ,,,.

--• _.o.,. Jo • •-" • ......... •"-' >-',


,.r'-~ 1_!-:'l_; ,; 1 J..:... t:t"· _~-!. 1 _J :·:=.::..J ,ı.J ıJ,~ J ..J. J

142
adlı kitabına aldığı bazı haberleri, aynı zamanda Kitabu'l-mevzCı'at'ına da
almakla tenakuza düştüğü ifade edilmektedirm. Yalnız bu halin diğer
münekkidlerde de görülebilen bir kusur olduğu unutulmamalıdır.

ibnu Cevz'i'-nin Mevzu'at'ını tenkid maksadıyla yazılan eserler bir


hayli yekun tutmaktadır. Bunların ilki, ibnu Hacer 'Askalani'nin, Ki-
tabu'l-mevzu'at'da uydurulmuş ola,-'.. gösterilmekle beraber, Ahmed
b. Hanbel'in Musned'inde bulunan 15 hadisin mevzu olmadığını isbat
_., ,,,::,_ .,~_,,
etmek maksadıyle yazdığı« ;"'...;__ Jl_0·"'-:" ..ı.ll_J ~ ~11 J _,.iJ\,. dır239_
...
• • ,,,,.JJo ✓ -,:::-,,•..-
SuyQti bu esere • ,4-:-1~ .ı.J..~ .:i J ~ ..ı. __ J\ J _,.il 1 " adıyle yazdığı bir

zeylde Ahmed b. Hanbel'in Musned'inde bulunduğu halde İbnu Cev-


zi'nirı mevzu olarak gösterdiği ikinci bir hadisi tedkik etmiştir. Daha

sonra Suyuti bu iki kitaba «


,
_;.:~_il _ı.:_,:ı:. -:/ili , j '0:.....:J..ı ',./_,:ili •
adıyle bir başka zeyl yazmış ve eserde 120 küsur hadisin mevzu ol-
madığını isbata çalışmıştır.

SuyCıti'nin Kitabu'l-mevzCı'at'ı tenkid maksadıyle daha geniş çap-


ta kaleme aldı~ı eserleri vardır. Bunlar:

Ayrıca Suyüti, ibnu Cevzi"nin MevzCı'at'ında bulunmayan mevzu ha-


berleri «
,
4:...,~... :ll J)l31 'J~ .5
;
» adını verdiği bir kitapta top-
lamıştır.

ibnu 'Arrak (ölıiı. 963/1555), hem ibnu Cevzi'nin Kitabu'l-mev-


zO'at'ını ve hem de Suyüti'nin el-Le'ali'l-masnu'a'sını ihtisar etmek
_. , • - - .. , • , , _.,., J • , , ,. .. - ;; J • .,,..
gayesiyle_~.ı:.~ _,.11 _~...=f:...:.11 ,)\...;.. YI _0 .r;, _..,_ı-_,j __,JI _..,_"!. __,,--=-ll ""-_-~..:...i
adlı bir eser yazmıştır.

(238) İbnu Arrak Tenzihu'ş-şeri'a, c. I, ı- 2!'i6. 291; el-Laknavi, el-Ec-


vibetu'l-fadila, s. 165.
(239) Bu esere «;~..ı..-.LI ,J._,:.Dl
- . . . . ' J-!......5 > a-..•
,J
0
• ıJir zeyl yazan :Muham-
med Sibgatullah el-:Midrasi, Kitii.bu'l-mevzü'at da bulunan :Müsned hadislerin-
den 22 tanesinin, mevzü olmadığım isbat etmeye çalışmaktadır.

143
Muhammed b. Ahmed es-Sefarini (ölm. 1188/1774),
• .:.ı~,~.::.·.,:ı, .,~-,.)c..'yı ,J '.:,c&.;:..:ıı '; ;'"..Jı •
'ında Suyuti'nin mezkur eserini ihtisar etmiştir240. Ayrıca Kltabu'l-
mevzO'at'ın İbrahim b. Hasan el-Kuranı (ölm. 1101/1689) tarafından
yapılan bir şerhi bulunduğu söylenmektedir241_
lbnu Cevzi'nin tenkid usOIOnü görmek maksadıyle şu misali ik-
tibas edelim:
.,. ti' • .,,. .,,,. - - J - - ,,, -- ,,,,
•... '5"1-· 0'. J.ı:. 0'. -A-~ '4lll ~ J. 1 ,:y L:.: ~
J.1 ı:.ı-

-!J";Q ,4 ~ı.J 1...:C...J f-,;.Cı:. '-ı»I! J- ,41 'J;_..-; -JLi "'JCi -.-J: J'_,.
- , 1
"'ıJCJ.:L __;..:;ıı _j C....J-,. ·;.;-ı -~ ~~L} ' ~ l ~ 'jC.:;-_,
- ~,. ... -- • , ;:. - • - - • J - ,,.. • - • _. • ' .,,. _. -
1-l> ... ı:,U...1- r.11 9 ı.. J-ı:. ~ ~J ,.,.:.ı,-~l) J ~:l,.l-:-~ J
-r:JI '-½:ı:. l~-G tl..., ,~ı ,J,~--.J -j.t:- --~-J ,j :;~ 'y '.!..-ı_-l>
,~-,..ı.JI '0'.1 -J\;'_, ,,._;.,.-_, "Jt:- ~ _~:_ -J:;:~ '0'. '..ı.:,..·-, -JCÜ
:M2

3. MAVSILI, 'Ömer b. Bedr b. Sa'id b. Muhammed el-Hanef', Zi-


ya'uddin Ebu Hafs243 (ölm. 622/1225)'ın EL-MUONi 'ANl'L-HIFZ VE'L-
KIT.AB Bi KAVLIHIM LEM YASIHHA ŞEY'UN Fi HAZE'L-B.AB'ı 244 .
Müellif, mevzuat sahasında birkaç eser verdiğini , bunların en 245

mükemmelinin de el-Muğni olduğunu söylemektedir246 • Eserinin mü-


kemmel oluşunu, içinde metin ve senedin bulunmayışı ve hadislerin ·
tekrarlanmayışı ile izah· etmektedir; zira Mavsili, kitabını birçok bab-
lara ayırmış ve bu bablarda sahih hadislerin bulunmadığını veya va·

(240) Bk. Ketta.nı, er-RisAletu'l-mustatrafe, s. 150.


(241) Abdulvahhab, 'Abdullattf, M'akAsidu'l-hasene mukaddl~esi.
(242) K. Mevzü'At, var. 26a.
(243) Hayatı için şu eserlere bakılabilir: .Muhyiddln EbQ Muhammed
'Abdulkil.dlr b. Ebi'l-VefA el-Kura§!, el-CevAhiru'l-mudlyye fl tabakAU'l-hanefiy-
ye, c. ı, Hindistan, 1332, s. 387, nr. 1069; tbnu'l- 'İmad, Şezeratu'z-zeheb, c.
V, s. 101; Kettani, a.g.e., s. 152; Broc., GAL., c. 1, s. 358; Supll., c. I. s. 610;
ez-Zirikll, el- A'lam, c. V, s. l99.
(244) Eserin Mısır'da 1342 de basıldığım. öğrenmekle berabet temin ede-
mediğimiz için,· Topkapı sarayı m. Ahmed kütüphanesinde 615 nr. da kayıtlı
olan · lataııbul'daki yegane n1lahasmdan faydalanıimqtır.
(245) Bunlar, el-'Aktdetu's-sahtha fi'l-mevzü'AU's-saı1ha, Marifetu'l•vu-
kQf ale'l-mevkuf... gibi eserlerdir (bk. KettAnl, a.g.e., s. Ui2.)
(246) el-M:ugni, var. lb.

144
rid olmuş bir hadtsın yer almadığını sadece bildirmekle iktifa etmiş,
başka tafsilat vermemiştir. Bu tarz tasnifin faydalarını açıklayan mü-
ellif, eserde bu us0lü tAklp edişinin sebeplerini üç madde halinde
zlkretmektedır'• •
1

a) ilmi, talihlerine daha süratle götürmek,


b) Emirler, vezirler, kadılar ve zenaat erbabı gibi muhtelif mes-
leklerde bulunmaları sebebiyle ilimle iştigal etmeye pek fırsat bula-
mayanları nazar-ı itibara almak,
c) insanın az miktardaki bir şeyin zevkine vardığında, onun bol
miktarda bulunduğu kaynağa koşma hevesini göz önünde bulundur-
mak.
Mavsili'nin gayet kısa hükümlerle değerlendirdiği küçücük bib-
ların arasında, görüşlerinden faydalandığı münekkidleri de bulmak-
tayız: Bunlar, başta 'Ukayli (ölm. 323/934) olmak üzt,re, Ahmed b.
Hanbel (ölm. 241/855), Tlrmizi (ölm. 275/888), Dirakutni (ölm.
385/995) ve ibnu Cevzi (ölm 597 /1200) gibi münekkidlercıllr. Birçok
blblarda ise ·\;_-! ~C'.:JI "..G._j - ~ ·y formülü altındaki hükümle-
ri bizzat müellifin verdiğini görmekteyiz. Şunu hemen belirtmek ge-
rekir ki, bu kabil hükümlerinde pek cür'etli ve acelecidir.
MavıHi'yl hadis tenkidindeki ehliyeti bakımından beOenmeyen
müteaddit hadisçilerin başında ibnu Hacer 'Askalani gelir. ibnu Ha-
cer, Ona, münekkidler arasında bir mevki tanımadığı gibi, eserini
lbnu Cevzi'nin kitabından aynen alıp kendinden hiç bir şey katmadı­
ğını da söylemektedir'...
MweHt'nln tenkidine iki rnie61:

(M7) Göııt. yer.


(MI) el-Kavlu'l-mwıedded, •· 21.
(Jti) el-Kujni, var. 2b.
(Zl50) Ayn. •r., var. 4.a.
4. ES-SAGANI, el-Hasen b. Muhammed b. Hasen b. Haydar b.
Ali b. lsma'il el-HL-::ii, Radıyyuddin Ebu'I-Fada'il 251 (ölm. 650/1252)'in
RİSALE Fi'L-AHADİSİ'L-MEVZO' A'sı 252 •

Hz. Peygamber adına birtakım sözler uydurmayı men'eden bazı


hadisleri zikrederek risalesine başlayan Sağani, te'lif sebebini şu
sözlerle anlatır: «Kıssacıların minber ve meclislerde rivayet ettiği,
mutasawıf ve fakihlerin tekke ve medreselerde söyleyip durduğu,
dilden dile dolaşan hadis diye uydurulmuş sözler, zamanımızda pek
çoğalmış ve yaygın bir hal almıştır. Bunun sebebi de, halkın sünnete
tam manasıyle vakıf olmayıp doğru yoldan ayrılması ve hayatta ka-
lan hadis alimlerinin de mesleklerinde pek kuwetli olmayışıdır• • 253

Rasülullah'ın ve selef ulemasının gün be gün daha kötüye doğru


gidileceğini haber veren beyanlarını zikrettikten sonra müellif, Risa-
le'sinde topladığı bu haberleri, hadisle iştigal eden bazı zevatın, ma-
hiyetlerini açıklamadan kitaplarına aldıklarını ve daha sonra gelenle-
rin ise bunları hadis zannederek naklettiklerini ve böylece dini.n zede-
lendiğini söyler' •
54

Sağani mukaddimede, ayrıca birkaç meşhur uydurma haberi ve


bunların bol miktarda bulunduğu bazı nüshaları zikrettikten başka, bir-
takım şöhretli yalancıları da saymaktadır.

madde için «
.,,.,,,.
ı'"'.l .,_; veya
.,,.,, -· .. ,
Eserde her hangi bir sıranın takip edilmediğini ve sadece her
f"'.l _,_; l-+~:,_
diye başlayarak pek meş-
hur olan uydurma haberlerin zikredilmesiyle iktifa edildiğini görmek-
teyiz. Müellif, haberleri tenkid ederken her hangi bir münekkidin ve-
ya kitabın adını zikretmediği için kimlerin fikirlerinden faydalandığını
da öğrenemiyoruz.

(251) Hayatıiçin şu eserlere bakılabilir: YakO.t b. 'Abdillah er-ROml,


İrşadu'l-erlb ila ma'rifeti'ledib, c. III, Mısır, 1923-1931, s. 217; Ebu'l-Vefıı. el-
kuraşi el-Cevühiru'l-mudıyyc fi teracumi'l-hanefiyye c. I, s. 201; nr. 496; Ce-
maluddin Ebu'l-1\fahasin Yusuf b. Tagriberdi el-Atabeki, en-Nucfunu'z-zahira
fi mulfıki Mısır vel-Kahire, c. VII, Mısır, 1348 -1375, s. 26; SuyOti, Bugyetu'l
-vu'at fi tabnkati'l-luğaviyyin ve'n-nuhat, Mısır, 1326, s. 227; İbnu 'İmad,
a.g.e., V, s. 250; el-Laknavi, el-Feva'idu'l-behiyye fi teracumi'l-hanefiyye, Mı­
sır, 1324, s. 63; Muhammed Sıddik Han b. Hasen .. el-Kınnevci, Ebcedu'l• 'ulfun,
Bahopal, 1295, s. 890; Broc., GAL. suppl. c. I, s. 613; ez-Zirikli, el- A'la.m, c.
II, s. 232.
(252) Bu eser, Mısır'cta el-Kavukci'nin el-Lu'lu'u'l-marsO'u ile berllber 16
sayfa halinde basılmıştır, tarihsizdir.
( 253) Risale, s. 1.
(254) Ayn. esr., s. 2.

146
Aralarında Sahavi (ölm. 902/1496)'nin de bulunduğu bazı Alim-
lJr, mevzu derekesine inmeyen birtakım sahih, hasen ve zayıf hadis-
leri mevzuatına aldığını söyleyerek, Sağani'yl müfrit bir münekkld
olarak kabul etmlşlerdir'55 •

Sağani'nln tenkidinden birkaç misal:

':ııı -..;L- C. 'J'/ı: ·;+'J°~ _;.:t.;.:.:,11 ,..:..ı.l:►-y·, -0:A-J


.ı...l J ~ ..:..ı .,eı·, .....J:..:;\:. •J.-·..:fı -JC; 'J:.a:.ıı
266
.,,,,,,, - ., .
257

*
**
5. ES-SAGANl'nin ED'DURRU'L-MULTAKAT Fi TEBYINl'L-GA-
LAT VE NEFYl'L-LAGAT'ı 259 •

«Kudi'i (ölm. 454/1062)'nin eş-Şihab adlı eserinde mevzu haber-


ler bulunmaktadır»" cümlesiyle bu bir buçuk varaklık eserine başla­
0

yan Sağani müteakıben mezkur kitaptan tesbit ettiği mevzu haberle-


ri, -Aisale'sinde takip ettiği metotla- hiç bir tenkid ifadesi kullan-
madan birbiri arkasıra zikretmektedir.
Tenkide mevzu ikinci eser olarak, Ebu'l-'Abbas el-Uklişi (ölm.
1

, • . , , , ", ., > • " -


548/1153)'nin « ~4-,!JI J-" J.ı. ..UI r-~ 1 » mi ele alan Sağani,
bu eserde gördüğü mevzu haberleri de yine alt alta sıralamaktadır

Bu iki kitapda bulunan mevzu haberleri böylece tesbit ettiğini


ifade eden müellif, daha sonra, tamamı mevzu haberlerle dolu olan2• 1
kitapları tanıtmaya geçmekte ve bunlardaki mevzO haberlerin sadece
ilk ve sonuncusunu vermekle iktifa etmektedir. Bu meyanda zikre-
dilen kitaplar şunlardır: lbnu Vad'in (ölm. 494/1101 )'ın el-Erba'Onu'l-
Vad'inlye'si, Muhammed b. Seri el-Belhi (ölm. 206/822)'nin Kltibu

(255) Kettani, er-Risii.letu'l-mustatrafe, s. 151; el-Laknevi, el-Ecvibetu'l


fAdıla, s. 173.
(256) Rlsale, s. 4.
(257) Göst. yer.
(258) Ayn. esr. s. 7.
(259) Süleymaniye kütüphanesi, Reisü'l-küttab kısmı, nr. 1152 de kayıt­
lı olan nüshasından faydalamlmıgtır.
(260) ed-Durru'l-multakat, var. 416a.
(261) Göst. yer.

147
fada'lll'l-a'mal'i, Hz. 'Aliye nisbet edilen el-Vasiyi, Ebu'd-Derda (ölm.
32/652) (r.a.) dan rivayet edildiği iddia edilen Babu'n-Nebi adında bir
cüz ve nihayet Sem'inu'I-Mehdi (1/VII. asır)'nin rivayet ettiği Musnedu
Enes.
Risalenin sonunda müeUif, meşhur birkaç uydurmacının adlarını
vererek onlara nisbet edilen haberlerden sakındırmaktadır.
Sağani'nin bu eserdeki tenkid tarzına misal:

:..J.-~_ '.\ -~c•~' -J::r. >-Ğ_'..;.'.ıı -r"-=:s~:.ıı -~t:Ş- _j -2-J c ı-..c. .-_,
r-J· J ' .üı• r ~
, •~, ?- r.L~L->- - .- - • -
,.J'.;ı, _J ..:.ıl.A 0 .A : _ıs!~l.i )\ ul~ ı
• , ,t, ;; -.ı

... - • - -. ·• ' , , . • ,., , , , ,. • - l ~ ... • - ' '


r:=-> ı.)"A
262 J l..i~
,,,,.
..\_4.f
~
J ) _j_ ,_)
'
6. IBNU TEVMIVE, Ahmed b. 'Abdilhalim b. 'Abdisselam b. 'Ab-
J .:.,...~ : \
- • '½-•-~
-
_dillah b. Muhammed, Takıyyuddin Ebu'l-'Abbas 2 63 (ölm. 728/1328)'ın
RiSALE Fi AHADISi'L-MEVZÜ'A's1 264 •

Risalenin baş tarafında bulunan, «bu risale yalan ve -ı:ayıf hadisler


hakkındaki bir suale Şeyh Takıyyuddin ibnu Teymiye'nin verdiği cevap-
lardan ibarettir» 265 tarzındaki takdimden ve kitc,pdaki muhtelif ifadeler-
den, onun lbnu Teymiye tarafından müstakil bir eser olarak yazılma­
dığı sezilmektedir. Binaenaleyh ibnu Teymiye'nin, muhtelif hadisler
hakkında, kendine sorulan suallere verdiği cevapların bir talebesi ta-
rafından not alınmasıyle veya bu konudaki görüşlerinin derlenme-
siyle bu eserin meydana getirilmiş olması mümKundür.
lbnu Teymiye, tenkidleri sırasında, görüşlerini gayet açık ve sert
bir ifadeyle belirtmektedir. Bu tutumu sebebiyle, daha sonraki alim-
ler tarafından müfrit bir tenkidçi olarak vasıtıanaırılmıştır. Nitekim
'Abdulhay el-Laknavi, •İbnu Cevzi'nin ve diğer münekkidlerin tesiriyle

\262) Göst. yer.


(263) Hayatı için ııu eserlere bakılabilir: Zehebi, Tezkiratu'l-huffAz, c.
IV, s. 228, 278; lbnu'l-Verdt, Tarih, c. II, s. 284; Ebu'l-Hasen Takiyyuddin 'Ali
b .. 'Abdilkafi es-Subki, ed-Durratu'l-mudiyye fi'r-reddi 'ıllli ibnl Teymiye, Dı­
meşk, 1347, s. 103; İbnu Kesir, el-I:idaye ve'n-nihaye, c. XIV, s. 135; tbnu Ha-
cer 'Askalani, ed-Duraru'l-kamina fi a'yani'l-mı'eti's-samlne, c. I, Hindistan,
1348-1349, s. 144; İbnu'l-'İmad, Şezeratu'z-zeneb, c. VI, s. 80; Muhammed b.
Ali .. eg-Şevkani, el-Bedru't-tıUi' bi mahıl.sinl men ba'de'l-karni's-s§.bi', c. 1, Mı­
sır, 1348, s. 63-72; el-Laknavi, et-Ta'likatu's-seniyy~ 'ale'l-fevA'ldi'l-behiyye,
Mısır, 1342, s. 34; Broc., GAL suppl., c. II, s. 119; ez-Ziriklt, el- A'lam, c. I,
s. 140.
(264) Süley. Fat. kUtUph. nr. 2266 (mecmü'a), var. 227b-229b.
(265) bk. var. 227b.

148
onun, bir kısmi hasen ve çoğu zayıf olan hadisleri mevzü saydığını,
hatta vaz'ında ihtilaf edilen ve za'fında ittifak hasıl olan birçok ha-
disleri de, uydurma olduğunda ittifak edilmiştir, diye tanıttığını•"'
söylemektedir. el-Laknavi'nin bu sözlerine mukabil ibnu Hacer'in,
•hıfzının çok geniş olması sebebiyle ezberindekilere güvendiği için•
yanıldığını ve «birçok ceyyid hadisi reddettiğini,.,., beyan etmesi, da-
ha makul bir tenkiddir.

ibnu Teymiye, tenkid mevzuu olan madde hakkında sadece ken-


di kanaatını söylemekte ve diğer münekkidlerin fikirlerine temas et-
memektedir: Mevzuat dışında kalan haberleri de değerlendirerek,
bunların kime ait olduğunu söylemektedir.

iki varaklık bu küçücük risalede 66 adet haber tenkld edilmiştir


Tenkid edilecek hadisler,«
;
.ı'.iıi .,.J,~--J ·;.c- .".,/)c. c,··.A- •
şeklindeki klişe sözden sonra zikredilmekte, cevaplar da yine klişe-

leşmiş olan •
,.~ , -.
Jl.ı
,.,
••• 1.u. » veya sadece • ••. 1-l.,. _, •
sözlerini müteakiben verilmektediı;.

Tenkidinden iki misal:

fıi ,,;.c. . /L ,J ~).~ ';.i \f~ _.ı'.iıi _J ,~--) 0.s- . ". / JC t:~:-
0

•- ' • ,, - ... - • t""'-ı,, ..... , ,, ... - .,,, ; - - -j ...._


" ,,,~ _.Li
. -
~---- J - , ı.r~
c.:.,-"-' ,
J ı ':/ J J L....... ı.s--·- J l.A :
,,,, - W
~.)C~] '~ -~ı ,,,.:.ıt~ı:ı-;..,,;-lı_;, ,>J;s-·r..A (..(,. ..JG -0:-·_µ1
'/.•(; ,;.;--, '.t::.:...,J -;c...-J -~t~ J~r "J.., -~~' ..~ --...;;;:.A
JW' :ıır,.:/.; ·ı:, ı ,Jt:; "0 )' ~-y ı ,J J.; ;:_,. ,J •,.,~'-. ,J u. ı:,C.c_ ~
~:i~._-ci/_; ı/~ '0_..dı ıS')~~, ;cJ:-;./X'ı ',~.-:;~ıJ'dl ~.,i ,J
.:.J.- ,:.ı 'J;_-) 'ı:.,Cf' : ,JG ~Cı.J..ı 'ı:.ı. -.):,/ \;ı -<S_; ;l~ t=.::A
'.:..'!s' , _,.•(:,.,..
•ıs;;_i.;;)Ü ~/1 ';_,. '\-<:; ı'.il -,.t_-J ~ ':»ı
r- ., , L.. .,.
):J' ,~-, ·0:- ..--L>,,ı ,~·l'ii·:~ ~ "'J:-0; !/..i;s""ı'.c. . 'r-;r('l "_..dı
" ' ~ ~ .-J_,.l~ 'y 1 ~ ;;_ "'i'J ,!..ı_ ..J..\
268, 2~0
- ... ,,, ., -- .,. ,.
' ***

(266) el-Laknavi, el-Ecvibetu'l-fı\dıla, s. 174.


(267) Göst. yer. v. d.
(268) var. 227b
(169) G&ıt. yer.
149
7. IBNU TEYMIYE'nin RiSALE Fi'L-AHADISl'L-LETI YERVIHA;i..
KUSSAS'ı 171 •

İbnu Teymiye'nin • .s-;:şJı JlL:. )(;:.$, ;....:,r sı içinde bulunan bu


eser,
,. - »

,;.s:, '.i'__ ,•_-; w:· ,' ,..1i;;iY-\ r;>t..,YI _e-! '"~. ~-\ 'ı:,'.- ..._..; "41L; •

, . -
;, 'v-l~I l,-_ /..,: .u:=JI .!.o!. .)ı,..~I
, ,
adıyle ve •Şeyh Takıyyuddiıı ibnu Teymiye, kıssacıların ve diğer
kimselerin yollarda ve başka yerleule RasOlullah'a nisbet ederek ri-
vayet ettikleri hadisler hakkındaki suallere şöyle cevap verdi»211 cüm-
lesiyle takdim edilmektedir. Risalenin adı ve bir cümlelik mukaddi~
mesi, tenkidde takib edilen metodun önce tanıttığımız risale ile ben-
zer oluşu ve tenkide konu olan hadislerin bir çoğunun her iki risale-
de de bulunuşu, ilk bakışta bu risalenin bundan önce tanıttığımız ese-
rin bir başka tertibi olduğu hissini uyandırmaktadır. Bu düşünce ile
ikisi arasında yapılan mukayese sonunda şu farkların bulunduğu aö-
rüldü:

a) Yazma nüshada 66, bu risalede ise 43 haber tenkid edUmiş­


tir.
b) Her iki risalede müşterek 34 hadis bulunmaktadır.
c) Yazma nüshada bulunmayan 8 hadis bu risalede tenkld edll-
mektedir.

d) Her iki risalenin de hadisleri sıralamadaki tertipleri farklı­


dır.

Tenkid konusu olan her madde zikredilmeden önce,


'JG ',.:-, ;ı-., ~ .ı'.iıf ~~u. -0;/..,: et, .., •
şeklinde bir ifade kullanılmaktadır. O madde hakkında verilecek hük- ·
me de • ••• c(.f,l .;» '~I ~G,.-1 » diye başlanmaktadır.
w... - • •
43 haberin tenkid edildiği bu risale, zikredilen farklar dışında her hA-
llyle birinci risaleye benzemektediı:.

(270) Bu risale, Mısır'da 1323 de iki cilt hAllııde basılan MecmQ'atu'r-


res4ill'l-kubrA'mn ikinci cildinin 335-344. sayfalan arasuıaa bulunmaktadır.
(271) s. 336.

150
İbnu Teymiye;nin bu risAİedeki tenkidinden iki misal:
'~---~ C;"ı:,. JG ' ...:--ı i~- J ~~r J= ~ll _0 ~~ '...:;//y: l~_J
.,. , ..... __ ... - _,,,..,,_ ,.Jf,,,,,..,. ••
~,. t_,,_:.,, _,... J-ı ~-~ ~ .J., l..uo '-:"L~ 1 , 4-! lı. ~lı J ,r-1:.:ll
1
eJ ..u
0

'.'~--J ,.s.,l...J~I '.(/; •"1:Ô , --~~L... ~:;;_:11 _J>-\


212 ~ __z -;.;j r..c..
_/·y_"--~ı '.::.ı~ :-JG "...:--, rj __, .ı.ft- ~r J.o 'u ";.,//y: t:,_.,
",'.,. --~--J _ı.rĞI '(-:t:( 1.uı ~-- '~\ ~t~"I ı"~/_;.uı '.::.ıt:.~:-
:* 21a ..~:-:ıı _r..-:tS ·0:"
8. EL-FIROZABADi, MUHAMMED b. Ya'kQb b. Muhammed b.
'Ömer eş-Şirazi, Mecduddin Ebu Tahir274 (ölm. 817/1415)'in HATIME-
TU SIFRl'S-SA'ADE'si 275 •
Bu eser, Firuzabadi'nin, Hz. Peygamber'in sireti hakkında yazdığı
Sifru's-sa'ade'sinin sonuna eklediği bir hatimeden ibarettir. Müellif
burada, hangi bablarda sahih hadislerin bulunmadığını veya hiç sa-
bit olmadığını beyan etmektedir. Eserde, bu şekilde 90 kadar baba
Firuzabadi, kanaatini gayet kısa cümlelerle ve •bu babta sahih bir
hadis yoktur» veya «bu hususta bir hadis sabit olmamıştır• tarzın•
daki hükümlerle belirtmektedir. Ayrıca bazı bablarda bir kaç sahih
hadis mevcut olmakla beraber bir hayli mevzu hadis varsa veya uy-
durulan soz meşhur ise, sahih hadisleri zikrederek onların bu hüküm-
den müstesna olduklarını göstermektedir'".
Firüzabadi'nin hangi bablarda hadis varid olmadığını söylerken,
fikirlerinden fa}!dalandığını ima ettiği «hadis mütehassıslarının•m
kimler olduğunu teshit etmek de mümkün değildir.

(272) s. 337.
(273) s. 343.
(274) Hayatı için gu eserlere bakılabilir: Suyfıti, Buğyetu'l-vu'ıı.t, s. 117;
Tagköprü-zAde, Miftıihu's-sa'iı.de, c. I, s. 103; İbnu'l-'İmAd, Şezera.tu'z-zeheb,
c. Vll, s. 126; Şevka.ni, el-Bedru't-tfill', c. II, s. 280; el-Laknavi, et-Ta'llkiı.tu's­
senlyye, s. 230; Muhammed b. Bakır b. Muhammed Naki el-Hansiı.ri, Ravza.-
tu'l-cennıı.t ft ahvfili'l-'ulema ve's-siı.dat, Tahran, 1367, s. 716; Kettani, Fihri•
su'l-feharis, c. II, s. 269; Broc., GAL. suppl, c. Il, s. 234; ez-Zirikli, el-A'liı.m,
c. vnı, s. 19.
(275) Sifru's-sa'il.de ('Abdulvahhab Şa'riı.ni'nin Ke§fu'l-ğumme'sl kenA·
nnda), Mısır, 1317. (Hatime ise 2. cildin 199-217. sayfaları arasındadır.) Ayrıca
eserin 10 varaklık bir nüshası Ayasofya kütüph. K. 524 nr. da bulunmaktadır.
(276) Msl. bk. s. 202, 204, 209.
(277) s. 200.
151
Hükümlerinde isabetsiz bulunduğunu söyleyerek FlrOzAbAdt'yİ
tenkid edenler de vardıı-!7 8 • Bunlardan Sifru's-sa'ade şArlhl 'Abdulhak
ed-Dihlevi (ölm. 1052/1642), onun bu konuda ileri gidenleri taklld et-
mek suretiyle bazı hadislerin sahih veya sabit olmadığını yahut mevzO
olduğunu beyan ettiğini, halbuki bunlar arasında mOteber kitaplarda
mevcut ve büyük alimlerce makbul olan hadislerin bulunduğunu söy-
lemektedir"'.
Tenkidinden iki misal:

:. . :!J--y '.:..ı_ .,t.."'ı ,,./J ;-:.:_.. J 'ı.::_'" '.ılıi .. ~-_/451.s. Jll4:; .,.'-:"b.
- - - ... -
~ ,=;:ıı ~ t:.-"'..,\ ;...._'.ıı ~t~ı
,,. ,,,,.,
j 'v.,..~, '~ .)t>'vı c~: - ..:;-ı-i.ı....,
_. ,.
., - .-,• ...
'ı • ' ı•.ı- - - • - • ,("' , .., ,
.:..ı_ "->- : - ~ ' c.!.l~i i.ı-: .:..:! ~ı., , u-!.t- 4. ~ ıY J 1 ,,,!;~ -L> J
_ , . , , , , , , . _ ... ·- ..
<ıl' ., •. . . . ,ı
ı:r-- ~_, .r"' ,:J _;..;....c. ıs-- .:,...; 1 J> b_ ~ıJ
2a0 ~-,-..
- ., ., - . -
_.:,~··_.;ÇJI J i·,:f.\J ..0-:~t(J ,.\t..;½:lı"'J v_;i.JI -~; ~A
'u .,Ct)I ,~-, ı:l (_, .,,.~ ;_; :;;...:ı_ .r-1- ı..:--~/jı·., ~C...'J,-J
t··:·~ -lfa./~ı ~:>_j e,.p:;..·.)-,~ -.!.-!.;>~-, ~,_,.··yı ._j_:_, ~
281 - J w '.1ır >r..
.~.:r~ _,; i-----tJ-
9. ES-SUYUTI, 'Abdurrahman b. Ebi Bekr b. Muhammed, Celi-
luddin Ebu'I-Fadl 282 (ölm. 911/1505)'ın EL-LE'ALl'L-MASNO'A Fl'L-
AHADİSİ'L-MEVZ0'A'sı283.
Mevzuat sahasında müteaddid eserler veren Suyuti, bu konudaki
çalışmalarını anlatffken,. 870 (1465) tarihinde bir mevzuat kitabı yaz-
maya başladığını, beş sene sonra tamamlamaya muvaffak olduğunu ve
fakat 905 (1499) senesinde yeni bir mevzuat kitabı yazmak lüzumunu

(278) Bk. el-Laknavi, el-Ecvibetu'l-fadıla, s. 177; er-Raf'u ve't-tekmll


fi'l-cerh ve't-ta'dll, Halep, 1383, s. 90 (dip not).
(279) el-Laknavi, el-Ecvibetu'l-fadıla, s. 178.
(280) 8. 204.
(281) 8. 209.
(282) Hayatı için · §11 eserlere bakılabillr: es-SuyQti, Hwmu'l-mu})Adara
(otobiyografi); 'Abdulkadir b .. Şeyh b. Abdullah b. el-AyderQs, en•Nevru's.......
fir •an ahMri'l-karnl'l·'a§lr, Bağdat, 1353/1934, s. 54; İbnu'l-lmAd, ŞezerAtu"z­
zeheb, c. vm, s. 51; ŞevkAnt, el-Bedru't-tAll', c. I, 8. 328; Ketta.nı, Fllırisu'l­
fehlris, c. II, s. 352; Broc., GAL., c. II, s. 146; Suppl., c. II, 8. 181; ez-Zirlkll, eı.
A 'Hun, c. IV, s. 71.
(283) Bir kaç defa basılmış olan bu eserin iki ciltlik (Mısır, 1352) tab'ın ,
dan faydalanılmı§br. ·

152
duyduğunu ifade ederek, ilk yazdığı esere •Mevzü'atu's-suğra• dendi-
ğini, el-Le' ali'l-masnü'a'nın da •mevzü~atu'l-kubra» adıyle meşhur ol-
duğunu söyler. Sonunda da bu esere ehemmiyet verilmesi gerektiğini
belirtir'...
Tanıtmakta olduğumuz kitabın te'lif sebebini anlatarak SuyOti der
ki: «MevtO hadisler hakkında bir eser yazmış olan Ebu'l~Ferec lb-
nu'I-Cevzi, ~'ülümu'l-hadis'inde lbnu's-Salah'ın ve diğer hadis imam-
larının da işaret ettiği üzere- eserine, mevzu derekesine inmeyen
pek çok zayıf hadisi, hatta hasen ve sahih olanları dahi almıştır. iste-
yenlerin kolayca faydalanmasını te'min maksadıyle bu kitaptaki hadis-
leri ayıklayarak tenkid ve ihtisar etmeyi uzun zaman düşündüm• 283 • işte
bu sebeple SuyOti, Kitabu'l-mevzO'at'ın tertibini bozmamıştır. Kendi
sözlerine « ~j
., • diye başlamış, • ~-ı '.ıiıf-_, • diyerek bi-
tirmiştir.

Tenkidleri sırasında Suyüti'nin, ibnu Cevzi'nln me~O d~-:flğl habe-


rin öyle olmadığını isbat etmek maksadıyla bazan bir kaç sayfayı bu-
lan mütaba' ve şevahid getirdiği veya hiç bir mütalaa be!·'ııı etmeyerek
lbnu Cev;zi'ye muvafakat ettiği görülmektedir.
Suyüti'nin, mütaba ve şevahidinden faydalandığı bazı kitaplara
mutlak manada itimat etmesi bazı tenkidlere yol aı;mıştır. Şöylekl:
'Abdullah b. Mes'üd'un, göz ağrısından müşteki olduğunu Hz. Peygarn-
ber'e bildirmesi üzerine onun, «mushafa bak!• buyurduğu ifade edilen
bir habere İbnu Cevzi •mevzudur•. der. Buna mukabil Suyüti'nln sa-
dece münker demesine hayret eden ibnu 'Arrak (ölm. 963/1556), bu-
na itirazını şu sözlerle belirtir: •SuyOti'nin şu haline şaşmamak elde
değil; lbnu Cevzi'nin MevzO'at'ına aldığı haberleri tenkld ederken ço-
ğu zaman -burada olduğu gibi- (rn'evzO olduğunu bildiği bir hadisi
kitaplarına almamayı prensip edinmiş olan Beyhaki bu hadisi Şu'ab'­
ında veya diğer kitaplarında tahric etmiştir) şeklinde ifadeler kulla-
nıyor'" . . . halbuki bunun uydurma olduğu apaşlkar görülmektedir; zi-
ra Hz. Peygamber zamanında mushaf yoktu ki, ona bakmasını tavsiye
etmiş olsun• •
211

(284) c. 1, •• 2.
(2815) G&rt. yer.
(286) SuyQtı, et-Ta'akkuba.t 'ale'l-HevzQ'At, s. 2.
(287) Tenzthu'a-geı1'a, c. I, s. 308. SuyQtı'nln bu haberi lçbı bk. Zeylu'l-le
·aıı. •. 32.
153
Suyuti, bu eserinin sonunda, Kitabu'l-mevzOat'ın mukaddimesin-
den uzunca bir kısmı iktibas etmiştir.
Suyuti'nin tenkidinden bir misal:
- ·u, .J..J.
41·' ... ır.::--' . _U'. ,All·r -"-:-'- 'U'. 'J~ l_;--·-·-· , -.,
\~ I « ":-':"'k:,iı-- \ » )

'<~-1 c-, "'r·,~- ::JJ'J_,..~-jC.:(J-;-J~~-<.:»i$0l» ~/_;;A -ı.rİ ..,


('.... ,,

F::;_;_ ·~ C.e,., c<·;._.;:ııı, d-~;n -'.:.t}".Jı'-t" ....,ı'/ı -~ ';_;.ıı


- ' - . , • ,. - '~•ı - - , .- '
.,J. 1 u-.1 Jl, ( ~ ) • _.:.,l.i.!ı _;_,..c. _.:.,Lt~ .,_L~. .:., ""~- 0L.>
ıtı - } , -t"., -
J ,,""-::--

,-::
.. ~,- '~,:, u:;s:::tı -.!..-!..,c>'ı "/J .."' ,:iı~. -~;ı: J_-, -Jı; _,,,...;~
.,,, _. ,

ı.a ,.:f.,//ı::;: ~'sL~~ ~,_;c. . .J 3 c.!·J_Yı_J!.Jf;..ı Jl;'J


- ..,
., • - , l , - > > • - "' - .-,
J ı, J ~ ı5) J ..,-11 ... L:: -'► ':" 1 J.ı:: 0'. ...ı..ı-- 1 l:.t ...ı.► ı!,.ı_ ..u--1
. <t 1 - • ; • - ;. ~
d' ... L:: -'> ( ı>-1 ,~ .;-> 1 ...ı.j • l.a _;j- .,L:.....1 _;_,:1.1 l-4~ .j ..,~ 'Y
} - • , -

.,,. . "" ,. , ..,. /

288 ( ~ ..ır1 1 0 ~ ... ~--ll ~"'j\ ""':t J'. 1 v:, .i·· 1J ... ~. ,.ı.rİ 1
10. ES-SUVOTI'nin ZEVLU'L-LE'ALl'L-MASNO'A's1288 •
Zeylu'l-le'alı adı,
her ne kadar onun tenkid bakımından el-Le'ali'l-
masnu'a'nın bir devamı olduğu zannını uyandırmakta ise de, eserin
muhtevası böyle olmadığını göstermektedir. Nitekim Suyuti de ese-
rin üç satırlık gayet kısa mukaddimesinde bunu şu sözlerle ifade et-
mektedir: «Ebu'I-Ferec ibnu'I-Cevzi'nin Kitabu'l-mevzu'at'ını ihtisar,
hadislerini tashih ve gerekti!)i şekilde tenkidini yapıp bitirdikten he-
men sonra, onun temas etmediği bir miktar mevzu hadisi bu Zeyl'de
topladım ve· İbnu Cevzi'nin tertibine uygun bir şekilde sıraladım» 290
Suyuti, tenkid edeceği haberleri, daha çok tarih ve tabakat saha-
sında eser vermiş olan müelliflerin bu mevzudaki eserlerinden se-
nedleriyle birlikte iktibas etmektedir. Müteakiben o haberin mevzO
olduğunu ya bizzat beyan etmekte veya diğer münekkidlerin kanaat-
larını nakletmektedir. Bu arada, sadece iktibas etmekle yetinerek
hakkında hiç bir tenkid ifadesi kullanmadığı haberler de bir hayli ye,
kün tutmaktadır"'. Tenkidlerinden en çok faydalandığı münekkidler

(288) el-Le'a.Ii'l-masnQ'a, c. I, s. 23.


(289) Bu eser Hindistan (Laknav) da _1303 yılında 204 sayfa h&Unde
basılmıgtır.
(290) Zeylu'l-le'fill, mukaddime.
(291) Mal. bk. s. 17 ve 19 daki Deylemi, 31 deki Hıl.kim, 36 daki RAzt
hadisleri.

154
arasında Buhari (ölm. 256/869), Nese'i (ölm. 303/915), 'Ukayli (ölm.
323/934), ibnu Hibban (ölm. 354/965), Darekutni (ölm. 385/995), Ha-
tibu'I-Bağdadi (ölm. 463/1070), ibnu Cevzi (ölm. 597/1200), Zehebi
(ölm. 748/1347) ve ibnu Hacer 'Askalani (ölm. 852/1448) bulunmak-
tadır.

Kitabın son ?ltı sayfasında mevzu olan. birkaç nüsha ve kitap


hakkında bi!Ji verilmektedir.
SuyOti'nin bu eserdeki tenkidinden iki misal:

..ı.-> •• .,'":"':lL1,
--· -
L.: -
J'. , 1 L" ı.~ - 1 _r.a.i
• , , ,.
u:' .>.~.,,,\ L;---·-
~ 1 : ~...- .L~· ·~I
' ı..-l:-- l t,;......1.> r:'w 1 .,,
ı:ı,
'
~-;.\ t,; .>.► 0l:,-l...ll J-l
,, .... • • - .- <- .,
J! ı t,; ~ .•. .r- ! ,. ı
, - , , :: J .,.. .,..
Jl..i ~ Jli ö..1.~ J. I 0" 1..:--:-.l.l Ü'. ""':-- ✓ ~ _,,,. ..} 0" ... ..ı½_) J. 1ı.'.I. \
,4·;•.,'.=:-"J .,4:,..ı-__:;ll "/J~ '.:::.~~ •;ı_ "J..,J. r1- J ~ .:»i J... .&! 'J,'_. J

ı:,Çı.JI J >~.J-1 J "-:-ıl~.a'' J:-.-1. -~1-J .,Jajl_;.!IJ ,ı:,T;.:ı½ J,~


292, 293 .,. ı)l.r J
..,
- '_r:-
' .. ' • J. ~. ,.,_ - t . t · •, .. .. ..• ., - ., t a - • -..J
Ü'. .J...J l:.:..1.> ••• ~ 1L ~ ı ,J l~:-l,I L ~ 1 J. 1 l.; ~ ı: ı.r-4 1

*
**
11. ES-SUYOTl'nin ET-TA'AKKUBAT 'ALE'L-MEVZ0'AT'ı 114 •
Bu kitap, SuyCıti'iıin mevzuat sahasındaki en hacimli eseri olan
en-Nuketu'l-bedi'at 'ale'l-MevzCı'at'ının muhtasarından ibarettlr296• en-
Nuket de, SuyCıti'nln bir çok eserlerinde olduğu gibi, İbnu Cevzi'nln
Kltabu'l-mevzO'at'ını ·tenkid maksadıyla kaleme alınmıştır. SuyOti bu-
rada, mevzu sayılmasını doğru bulmadığı, mükerrerleriyle birlikte üç
yüz kadar hadisin29' tenkld ve müdafaaşını yapmaktadır.

(292) zeylu'l-le'All, s. 36.


(293) ayn. esr. s. 136.

(294) Bu eser Laknav'de 1303 yılında 60 sayfa hAllnde, yine aynı yıl
Lahor'da 75 sayfa hAllnde basılını§tır.
(295) et-Ta'akkubA.t, s. 1.

(296) Ayn. esr. •· 60.

155.
Tenkide mevzü olarak aldığı hadislerin senedlerini hazf ederek
sadece sahabiden ravislnin adını söylemekle iktifa eden müellif,
uzun hadislerin baş tarafından bir kısmını vermekte, peşinden de ha-
dis hakkında yapılan tenkidleri ve buna mukabil kendi müdafaalarını
zikretmektedir.« .,.:..:Ll » kelimesiyle söze başlayan SuyOti, bura-
da hadisi tevsik eden muhaddisleri, hadisin mütaba' veya şahidinin
kimler tarafından tahric edildiğini belirtmektedir.

üzerinde uzun zaman çalışması sebebiyle eserine büyük bir


ehemmiyet verdiğini ifade eden SuyOti, onunla iftihar ederek der ki:
•Bu kitap, ravinin altın suyu ile yazmasına layık olan eşsiz bir kitap-
tır. Daha önce onun ne bir benzeri, ne de seviyesine yakın olanı ya-
zılmıştır•297.

SuyOti'nin bu eserdeki tenkidinden iki misal:


'<' ı : r: , .ı-'<')-~.:.. ~ -r -~, , ,.J_,.J.,., J.,ı 'ı!,..ı_..ı..>
'"'~t> '-!. , .f'_.,_ - 4l) _; •


• :.J J _;.,.
• ~_J ,
_ri- 1 0 . ...;.._..,,_ 4-:! , 44- ~ı) U
. - & #
J!..J
"'j, -
,.lJ ,
'
c_-a~- J:a--,1 0'. 1
•..C~J '.u--'ı ~ _?:, ./j u.İ ,.,,.!.-!.-'~ 4.)"A... J.ailj\ 1--lr. ';)'J J .:..ı;·
_,.ı ~ .J...
,,,,. -1 J' jUI- .
,,
J...!.-!
...
·"
Ü'. '-:-1.:.ı.
,,,,.
,,,,.
- ~-'> 4.)"A.,
,,

-1
'.::.,liJ 4.Jl~;
,
- _,,..\.:.-!
,

,. l ' • ,. s-L 1 , • ,.
. '• ~,.. • '
298 _..._., •••.:..ll ,ıJ ' " ~ I J ..J ... ' .r.--1 J j:-.J_

·ı.r: -~~ı 'c.;-: G_ •.:., .,:._.J.; t /.._-~ ·;ı 4»_ -~-ı •;_.. ı!,..ı_-'> .

,,,,.
~ - - ' Ü'. .).J.
' ' ' 4-:! , J . - ,
~J-'. 1 J I ı!,..ı_-4> ,j-A •
. . - - - -
·-
,, . ',..:.u (Y- 4~.t
.,.
-3))'

r_,~ ·;.,. {:_~ ·;.e. ,,


Ü.J..ı '.f:":f" "'"..ı.-ı,ıı
... .,, ·.ı._j,_ ;.., ı.S ,,.J ·;_ J,/-{
4:-! J ,.ıJ~' 0. 1 ı!,..ı_ "":.. 0-: J • ,</~ ( J ~ ~' J. 1 ,y J ~ 0ı:.
clll 1'-"(-t. ,-j -J ;_..;.,. ı.3_t ı!,..ı_ ~ .,j-A J / !lJ ;:_.. ,_:,;__;_. 0: 'J:,:.
'.ı._j,_-., ~·~c_?· Jr-+~ ·ı-:+::il. >.:ii .J~ ~c.,, .:,ı;... ~
299 .,"-"".~ ":! -ı.r~ >~, Jli J..~.J-1 ';..:..,,. "',.s,.;_._ 0'. 1 4! Jli ..J-:-1_,JI
*
**
(297) Ayn. ear. s. 1.

(298) et-Ta'akkubAt, s. 27.

(299) Ayn. esr. 87.

156
12. IBNU 'ARRAK, 'Ali b. Muhammed b. 'Ali.. el-Hicazi300 (ölm.
963/1556)'nin TENZIHU'Ş-ŞERi 'ATİ'L-MERFÜ'A 'ANl'L AHBA-
Rl'Ş-ŞENI 'ATl'L-MEVZO'A's13 01 •

Bu eser, lbnu Cevzi'nin Mevzü'it'ı ile onu tenkid ve telhis etmek


maksadıyla SuyOti'nin yazdığı el-Le'ali'l-masnO'a, en-Nuketu'l-bedi'it'-
ın ve Kitabu'I-MevzO'at'da bulunmayp· . ..ıydurma hadisleri topladığı
Zeylu'l-Le'ali'l-masnü'a'sının bir muhtasarıdır. Eserin bu hususiyetini
bizzat belirttikten sonra müellif, •elinde bu kitap bulunan kimsenin
bir başka mevzuat kitabına bakmaya ihtiyaç duymayacağını»'°' söyle-
yerek onunla iftihar etmektedir.
lbnu 'Arrak, Kanuni Sultan Süleyman'a takdim ettiği'°' eserinin
bablarını, el-Le'ali'l-masnu'a'nın tertibine uygun olarak sıralamakla
beraber, her babı kendi arasında şu üç esasa uygun olarak tanzim et-
miştir:

a) BİRİNCİ FASIL: ibnu Cevii'nin mevzu saydığı, Suyuti'nin


de ona itiraz etmediği haberler.
b) iKiNCİ FASIL: lbnu Cevzi'nin mevzu kabul ettiği ve fakat
SuyOti'nin aksini iddia ederek ibnu Cevzi'ye muhalefet ettiği haber-
ler.
c;, ÜÇÜNCÜ FASIL: İbnu Cevzi'nin Mevzu'at'ında bulunmamak-
la beraber Suyuti'nin tesbit ettiği mevzu haberler.
Müellif, tenkid mevzuu olan haberlerin senedi erini zikretmemiş-
tir. Merfı1 olduğu iddia edilenlere·« .;-> •,
..:,..ı., mevkuf olanlara da
• ~·
.J:: ı " kelimesiyle başlayıp ilk ravilerini veya kalllerlni gös-
termiştir. Kendi görüşlerini ve faydalandığı kitaplardan naklettiği bil-
gileri, ekseriya• ',:j; • diye başlayıp• r:t:/1 'o4llf~J • sözüyle bitir-
diği yerlerde bulmaktayız. Suyuti'nin ibnu Cevzi'ye hrşı yaptığı ten-
,., • , >
kidleri ise • ._,ı,..; • kelimesiyle göstermiştir.

(300) Hayatı için şu eserlere bakılabilir: İbnu'_l- İma.d, Şezeratu'z-zeheb,


c; VIII, s. 337; Kettani, er-Risaletu'l-mustatrafe, s. 150; Broc., GAL. suppl.,
c. II, s. 534; ez-Zirikli, el-A'lam, C. V, s. 165.
(301) Bu eser 'Abdullah b. es-Sıddik el-ğurnart ve 'Abdulvehh!l.b 'Abdul-
lattf tarafından iki cilt halinde neıır edilmigtir. (}.{ısır, 1375).
(302) Tenzthu'ıı-aert' a, c. I, s. 3.
(303) Bk. Kettinl, a.g.e., s. 150.

1811
Mevzu haberi iktibas ettikten sonra lbnu 'Arrak, onu kimlerin
tahric etmiş olduğunu -mukaddimede de gösterdiği- rumuzlarla
ifade etmiştir; bunlar, lbnu Cevzi'nin Mevzu'at'ındaki haberleri kim-
lerden aldığını bahis mevzuu ederken isimlerini zikrettiğimiz müelllf
ve münekkidlerdirl04.
lbnu 'Arrak, ibnu Cevzi'nln tenkid edilen haber hakkında kullan-
dığı •
.,.~
-<'•.' ' -,
- - • e:-....ı. 'Y ,. gibi tabirleri aynen naklettiğini; fakat
• -".-ı ,· -'ı '",
~ , v-- ' ....__'---~ Ç,:.:.,, ✓:...
..u ... ı_.,- ,. şeklindeki hükümlerini -ese-
rin mevzuat kitabı olması itibariyle- icab etmedikçe zikretmediğini,
c:yrıca İbnu Cevzi'den sonraki münekkidlerden o sözün mevzu, batıl ve
yalan olduğunu ifade edenler varsa, o görüşleri de belirttiğini söyle-
mektedir305_
ibnu 'Arrak'ın Tenzihu'ş-şeri'a'yı hazırlarken -adları zikredilen
eserlerin dışında- başlıca şu kitaplara müracaat ettiğini yine ken-
dinden öğrenmekteyiz 306 • Bu eserler, lbnu Cevzi (ölm. 597 /1200)'nln
el-'İlelu'l-mütenahiye'si; Zehebi (ölrrı. 748/1347)'nin Mizanı ve lbnu
Cevzi'nin adı geçen eseri ile Kitabu'I-Mevzu'at'ına yaptığı telhisi ve
Telhisu mevzu'ati'I-Cevzekani'sl; 'iraki (ölm. 806/1403)'nln Tahricu'l-
lhya' ve Emali'si; ibnu Hacer 'Askalani (ölm. 852/1448)'nln Lisanu'I-
Mizan, el-Matalibu'l-'aliye, Tahricu Ahadisi'r-Rafi'i, Tahricu Ahadisi'I-
Keşşaf, Tesdidu'l-kavs ve Zehru'l-firdevs'i 've lbnu Dlrbas'ın Telhi-
su'I-Mevzu'at'ıdır.

Müellif, mukaddimede ayrıca mevzu haberlerin alametleri,


• :;J- ı.i::S- 0:. »haçlisini rivayet eden sahabilerin adları ve hangi
maksatlarla hadis uydurulduğu ~akkında da bilgi vermiştir. Mukad-
dimenin sonunda bulunan ve 19-133. sayfalar arasında yer alan hadis
uyduranların adlarını ihtiva eden liste, diğ~r mevzuat kitaplarında bu-
lunmayan oldukça faydalı bir bölümdür.
Tenkidinden bir misal:

.!.J_ ..ı.:> ,:_,-A ( ..ı.c) i..ı.:.:.! '.,'.;.J(l \ ___.:.:; ,;:.('; 'J...:.:C •;... ( ~ ..(_.. )
- \ , ,

.JY"J <'.:..ı;) . ~:" fl'ı ~-- _,,., -';- ı:.ı, .>.J_--;_ ı,;._;J.. ~ '-"C~ ,ü: ı
~~ _,.ô.,ı.ı j ~ j;.ı,0:I •.,- J·J-, -~..J.ı l.l.ı. "'ı:.,·, ~.J'- -- ,.'ıı ı:ı-A-
.
'°'>- IJ , ..ıf

(304) Bk. bu tez, s. 141.


(305) Tenzthu'g-geri'a, c. I, s. 4-5.
(306) Ayn. esr. c. I, s. 5.

158
*
*,
13. FETTENi, Muhammed b. Tahir b. 'Ali es-Sıddiki, Cemalud-
din308 (ölm. 986/1578)'in TEZKİRATU'L-MEVZO'AT Fi'L-AHADISl'L-MER-
FO'AT'ı309.

insanların mevzu haberler hakkında birbirinden çok farklı görüş­


lere sahip olduklarını söyleyen müellif, her hangi bir kusurunu duydu-
ğu hadis için •mevzudur• diyecek kadar müfrit olanlar bulunmakla be-
raber, bu kabil bir hükmü terbiyesizlik diye vasıflandıran cahillerin de
mevcut olduğunu ifade etmektedir. Bu ifrat ve tefrit durumunu dikka-
te alan Fetteni, Sağani ve ibnu Cevzi gibi daha mevzu derekesine in-
meyen bir çok hadise mevzudur diyerek ifrilta sapan münekkidlerin
Mevzu'at'ının meşhur olduğunu söyleyerek, bu eserlerin, bazı anlayış­
sız ve tembel kimselere zarar vereceği düşüncesiyle Tezkiratu'l-mev•
zu'at'ı yazmaya başladığını belirtmektedir310 .

Bablara göre tasnif edilmiş olan eserdeki haberlerin senedleri ta-


mamen hazfedilmiştir. Fetteni'nin burada yaptığı çalışma, münekkid-
lerin mevzu veya zayıf olduğunda ittifak ettikleri veya hangi sebep-
le makbul olmadığını söyledikleri haberler hakkındaki fikirlerini nak-
letmek ve zaman zaman da kendi kanaatlarını belirtmekten ibarettir.
Fetteni tenkid esnasında en çoğ Sağani (ölm. 650/1252), 'iraki
(ölm. 806/1~03), FirOzabadi (ölm. 817 /1414), Sehavi (ölm. 902/1496)
ve Suyuti (911 /15O5)'nin mevzuat hakkındaki eserlerinden faydalan-
mıştır".
Mukaddimede ba~ hadis ıstılahları, hadis uyduranlar ve içinde
uydurma haberler bulunan bazı kitaplar hakkında kısa bilgiler de bu-
lunmaktadır.

(307) Ayn. esr. c. II, s. 364.


(308) Hayatı için şu eserlere bakılabilir: Laknavt, et-Ta'UkAtu's-seniy-
ye, s. 164; Sıddik Hasen Hıl.n, Ebcedu'l•'ulüm, c. I, s. 895; tbnu Ayderüs, en-
Nevru's-sa.fir, s. 361; !bnu'l-'lmad, a.g.e., c. VIII, s. 410; Ketta.nı, a.g.e., s. 151;
Broc., GAL, c. il, s. 416; Suppl., c. il, 601; ez-Ziriklt, el-A'lıı.m, c. VII, s. 42;
İslam Ansiklopedisi, M. Hidayet Huseyn, c. VIII, s. 502.
(309) Süley. Çel. Kütüph. nr. 45 de bulunan eser 107 varaktır. Tezkira-
tu'l-mevzü•ıı.t, müellifin Kanünu'l-mevzü'A.t'ı ile 310 s. hıl.linde basılmış olmakla
beraber, çalışmanı esnasında maalesef temin edemedim.
(310) Tezkiratu'l-mevzü'At, var. lb.
(311) Göst. yer. v.d.
159
Fetteni'nin, zayıf ve yalancı ravilere dair Kanun u'l-mevzü'at ve'd-
du'afa' adlı bir eseri daha vardır. Bu eserde Tenkide mevzO isimler
alfabetik olarak dizilmiş, herbiri gayet kısa ve kesin hükümlerle ta-
nıtılmıştır.

Fetteni'nin Tezkiratu'l-mevzO'at'daki tenkidinden birkaç örnek:

,.•.:.:.: ..., /.; ;_c,'1 'y ...:;ı 1 '.:..~ ~.. I.


-· . .,,, .,. ,. 0..- ~~ ~
j~ 1 ( ..ı."""Ltll j)
.,
312 rl~ ı J:C. J.,'..~.. _,,,.., ,_.:ı:_ıı ~ ! r'}ı( ...:, _,~ ·; ı
,c:_-_,'.; J l...•..i J ı5.i. __,:ll J .:J 1., ıJ_-Y , ~;,..'ı 4J.., J" '• ·;.11 ( ..ı..alill j )
f'..ı.'>'1-'~::li4:1~~ _0.-> J//;11 ~k,.:.._,llj ..._,..//ı.; ı5j•~1 u-.1
313 ı.-~l~ 0 ..

"
""
14. 'ALİ EL-KARI, 'Ali b. Sultan Muhammed el-Herevi314 (ölm.
1014/1605)'nin MEVZÜ'AT'ı315_

17 sayfayı bulan uzun mukaddimesinde, " ::: ı:C. ı.ı.


'-'• ....i3" ..,.... • ha-
disinin muhtelif tariklerinden, kıssacıların ve vaizlerin durumlarından,
zındıkların hadis uydurmadaki faaliyetlerinden ve islam alimlerinrn
bunlara karşı açtığı mücadeleden bahsettikten sonra 'Ali el-Kari, ese-
rini şu sözlerle tanıtmaktadır: •Halk arasında yaygın olan hadisleri
derleyerek sahih, hasen ve zayıf olanlarını beyan edip, mevkuf, mer-
fü ve mevzu olanlarını da belirten hadis hafızlarının çalışmalarını
gördükten sonra -sahih hadislerin sayılamayacak kadar çok olduğu
düşüncesiyle onları bir tarafa bırakarak- sadece mevzu ve asılsız
olanları bir araya getirmeyi arzu ettim; zira onlardan bu suretle da-
ha kolay istifade edilmiş olacaktı. Muhaddislerin mevzu olduğunda
ihtilaf ettikleri hadisleri -her ne kadar bir tarikten mevzu ise de

(312) Ayn. esr. var. 31a.


(313) Ayn. esr. var. 95b.
(314) Hayatı için gu eserlere bakılabilir: Muhammed Emin b. FacUullAh
el-Muhibbi, Hulasatu'l-eser fi a'yanl'l-karnl'l-hD.dl: 'a§ar, c. m, Mısır, 1248, •·
185; Şevkant, el-Bedru't-tali', c .. ı, s. 445; Laknavi, a.g.e., s. 8; Ketta.ııı, er-Rt-
saletu'l-mustatrafe, s. 153; Broc., GAI.ı. suppl., c. II, s. 539; ez~Zirlklt, a.g.e.,
c. V, s. 166.
(315) !stanbul'da 1289 da Matbaa-1 Anıire'de 130 sayfa olarak baııılaıı
tab'ından faydalanılmıgtır. Faydalı notlar ve bilgiler ila.vesiyle eserin m1lkem.~
mel bir negri Muhammed es-Sabbağ tarafından yapılmıgtır. (Beyrut, 1391/1971, ·
576 s.).

160
diğer bir tarikten sahih olablleceğlnl hesaba katarak- buraya al-
madım•"'. Bu sözlerden müellifin sadece mevzu haberleri bir araya
getirdiğini anlamak kabilse de, onun yer yer mevzu olduğu sanılan
muhtelif mertebelerdekl bazı hadis ve haberlerin öyle olmadığını Is-
bata çalıştığı da görülmektedir'". Bu haliyle kitap, halk dilinde meşh0r
olan hadisleri tenkld etmeyi hedef alan eserlere benzemektedir.
'Ali el-KAri, alfabetik olarak tertlb ettiği Mevz0'At'ında en fazla
Sehavi (ölm. 902/1496)'nln tenkldlerlnden faydalanmıştır. Onun dışın­
da, fikirlerinden istifade ettiği diğer münekkldlerl şöyle sıralamak
mümkündür: lbnu Cevzi (ölm. 597 /1200), Sağani (ölm. 650/1252),
Zerkeşi (ölm. 794/1391), 'lraki (ölm. 806/1403), lbnu Hacer 'Askalant
(ölm. 852/1448), Suy0ti (ölm. 911/1505) ve lbnu Oeyba' (ölm. 944/1537)
Kitabın 97-103. sayfaları arasında, -mukaddimede olduğu üze-
re- mevzu hadisle ilglll teknik bilgiler verilmektedir. Bu bilgllerln
bir kısmının muhtelif kitaplardan derlendiği ve bazan mühim bir kıs­
mının aynen lktlbAs edlldlğl görülmektedir.

Tenkidinden iki misil:


• - rr"'..r< •J..c... J•,.;- ıJ" ,. « ı ,-.~;
4+-~ J Ali.
, - • ljL.
- 1,ilt •rl::: , ✓w
.-.,, »

--:-ı.;.., ,.-~
- -.-<' l .lll Jli J • ;::... : ~ ,
~
·Jtt (( J-ul 'y 'J »

- _.
~ J..
.ı,ı .ÜJ .;;~
j
J.,1j, J : ~ ; j l
' ' il - • .
Jl; &J"'J ,
j
'"'f~.: r:l'
ı,
'-i-'• .1ı.:,--.. » : ..lıi.t.lı ~ 411. f ,.,;, ) , ~ t,_ .:..?,-'>- ı.J"""
- «~
-' . • , • "JI
- » J ,.;.+:·.
-~ ,·...:.Jı Jli., . ~ •.)L:....lj : Jli.,, « ..ı ,,~" ':/ıi :9-' ~C.\~
-. - • , , ' ~- • ~ - -✓.ı ;. ,,. .
: il~ J+! ı.:,ı, J .,.J. ı.:,-,- uL. J 'c:,-> .:..?,-A>-,. << r~.>JI r .i » J
,. -
318, 319 « 'y ,J-W -~ »

•••

(316) M:evzQ'At, ıı. 17.


(317) M:ııl. bk. s .. 19, 22, 23, 54, 92 ...
(318) Hevztl'at, s. 88.
(319) Ayn. eıır. a. 93.

161
15. EŞ-ŞEVKANI, Muhammed b. 'Ali b. Muhammed b. 'Abdll-
lih120 (ölm. 1250/1832)'m EL-FEVA' IDU'L-MECMO'A · Fl'L-AHADISl'L-
MEVZO' A's1 321 •
Bir hayli müteahhlr oluşunun sağladığı imkan dolayısıyle ~evka-
ni, lslam alimlerinin mevzu hadislere karşı açtıkları çetin savaşların
semeresi olarak vücut bulan eserlerin hemen hepsinden faydalanmış­
tır. Kitabının mukaddimesinde adlarını saydığı bu eserler; aşağı-yuka­
rı daha önce tanıttı{jımız münekkidlerin kaynakları olarak bahis mev-
zuu edildiği için burada tekrar zikredilmeyecektir. Bunlardan başka
Şevkani, cerh ve ta'dil, teracüm, tahricat. kitaplarında ve muhakkık­
ların diğer eserlerinde gördüğü mevzu hadislere de eserinde yer ver-
diğini söylemektedir' 2. Tenkid edilen haberler 1500 kadardır. Eserinin
2

bu geniş muhtevasıyle iftihar eden müellif, «Kendinde bu kitap bu-


lunan ktmse, mevzuat sahasında yazılmış olan -bütün kitapları yanın­
da bulunduruyor sayılır• demektediı-321.
Bu eserde takip ettiği tenkid usOlü hakkında bilgi veren ŞevkAni
diyor ki: •Hadisi uyduran kimse onun merfO olduğunu iddia ediyorsa,
hadis hakkındaki hükmümü kısaca söylemekİe yetindim: böyle değil
de hadisi bir sahabiye veya daha sonraki birine nisbet ediyorsa, onun
kimin sözü olduğunu gösterdim. Bunlardan sonra da o uydurma sözü
kitaplarına alan cerh ve ta'dil. ve tArih yazarlarının, bunıarda yoksa
mevzuat sahiplerinden o sözü eserlerine alanların adlarını beyan et-
tim•*.
Kitabı bAbl.~ra göre tanzim etmiş olan niOellif, kendinin de söyle-
diği üzere «ewelA fıkıhla alakalı olan mevzO hadisleri, sonra da hu-
lefa-1 raşidin, diğer sahabiler ve daha sonra gelenler .hakkında uydu-
rulanları .ns sıralamaktadır.

(320) Hayatı için ıu eserlere bakılabilir: ŞevkAnt, el-Bedru't-t!l.ll,' c. il,


ıı.214; Muhammed b. Muhammed b. YahyA. ZebAra, Neylu'l-vatar mln terAcü-
mi ricAli'l-Yemen fi'l-karni's-slllis 'aşer, c. II, Kahire, 1350, s. 297-302; Ketta.-
nl, Fthrisu'l-fehAriıı, c. II, s. 408-412; YQsuf llya.n Serkis, Mu'cemu'l-matbQ'Ati'l
'arabiyye ve'l-mu'arrabe; s. 11.60; Broc., GAL suppl., c. II, s. 818; ez-Ziriklt,
el-A'l!l.m, c. VII, 8. 190.
(321) 'Abdurrahma.n el-Ma'lemt ve 'Abdulvehhıl.b 'Abdullattf'in talılttk
've tashihleriyle Mısır'da 1380/1960 yılında basılmıştır.

(322) el-FevA.'idu'l-mecmQ'a, s. 4.
(323) Göst. yer.
J824) Göst. yer. v.d.
(325) Ayn. esr. 8. 5.
ŞevkArii'nln tenkidinden iki nilsAI:
-~ '"J( ~C. , J,f,~~,J ':~! ...,,) 1.;1 'r~CJı ..-)1 :tllı
Jl.- ,
,o&».
., r Jl:>
- ~·-
- 1 ' ,. • S _._
: .ı.ü~ ~ I J_ ı.,
t it
.J-..:.a.... : .,,.....:~I ıJ J\i
" J ' ,_ • , •

~ ,,,.J '•d- '"Jf 0:.. '~r ,:_,,.,y ~r ~ -~;,. J '•~~ :.J( w


J, . &,,;_.. ı.J.I .IJ; • ~~-l 4:• t::; '..J•f;JI ı.-L>-•.{.._ 'J : ~~
a26, 327 • tı::.'., •.,t.:....1
**

16. EL-LAKNAVi, Muhammed 'Abdulhay b. Muhammed 'Abdll•
halim, Ebu'I-HasenAt'28 · (ölm. 1304/1886)'ın EL-ASARU'L-MERFO'A
Fl'L-AHBARl'L•MEVZO'A'ıı319 •
Bu kitap, mübarek gün ve gecelerde kılınması tavsiye ·edilen na-
mazlar hakkındaki mevzu haberleri tenkid etmeyi hedef almaktadır.
Mukaddimede Laknavi, bazı tanıdıklarının, aşOra günü kılınan namaz-
ların kemmiyet ve keyfiyetleri hakkında kendinden bilgi istediklerini,
sorulan mesele hakkında muteber hadis kitaplarında bir rivayet bu-
lunmadığını, nievcOd olduğu söylenen rlvAyetlerln de aslı olmadığı­
nı bildirmesi üzerine, muhAtabıyle aralarında gayet harareti! bir ko-
nuşmanın başladığını söylemektedir. Halkın bu mevzOdakl kanaatini
belirtmesi itibariyle ehemmiyeti hAlz olan me:zkOr konuşmanın bir
kısmını buraya almakta fayda vardır.

Laknavt'nln cevabını beğenmeyen zAt, büyük mutasawıfların ki•


taplarında, mCbarek günlerde kılınacak namazlar hakkında rivayet bu-
lunduğunu söyleyerek itiraz ediyor. Müellif, bu muhterem kişilerin
hadise! olmadıklarını ve kitaplarına aldıkları hadisleri tahric edenleri
de göstermediklerini, her lllmde salahiyetli allmlerln bulunduğunu ve
ancak onların söylediklerine inanmak !Azım geldiğini beyftnla, muta-
savvıfların hadis sAhasındaki nakillerine itlbilr etmenin doğru o"'1•
yaca§mı sözlerine illve ediyor. Sofiyyenln bütün sözlerini huccet ıe-·

(~6) Ayn. esr. ıı. 286.


(327) Ayn. eıır. ıı. 471.
(328) Hayatı için gu eserlere bakılablllr: Lakııavt, et-Ta'llkAtu'a-~;
ıı. 248-49; KettAnt, er-RlsAtetu'l-mustatrafe, s. 153; 'Abdulhay KettAni Filfti-
su'l-fehArls, c. II, s. 128-130; Broc., GAL. suppl., c. II, s. 857.

.,da (329) Bu eser Hlndlstan'da 1304 yılında «Gaysu'l•ğtunılm 'nla t\f.VA.ııl


. -.ınl'l-kelam> adh kitapla beraber b.asılınıg oh,-p kitabın 241:3&>. s~jaıi
bulunmaktadır. ·. > .
ı

lakki eden bazı kimselerin tipik örneği olarak görünen bu şahsın, rnü-
ellifimizin cevabı karşısında hayli şaşırıp, •bu sözün imam Gazzali
(ölm. 505/1111), 'Abdulkadir Geylanı (ö!m. 561/1165) ve Ebü Talib
Mekkı (ölm. 386/996) gibi evliyaullahdan oldukları kabul edilen bü-
yükleri hadis uydurmakla itham etmek manasına geleceğini» söyle-
mesi üzerine Laknavı, onların eserierinde görülen mevzu haberleri
kendilerinin değil, bazı cahil zalıid!erin veya din düşmanlarının uydur-
duğunu ızah etmektedir"'.

Kitcıbın devamında {Tlüellif, hadis uyduranların gayelerini,


« ..• ~J.-. ~..i=( ~•" » ha(!'isinin tarıklerini, muharric!erini göstermekte
ve ı-:z. Peygamber'in fezaili hakkında kıssacılar arasında pek yaygın
o!an uydurma hadısleri de nakletmektedir'".
Eserin asıl bünyesini teşkil eden kısım, mübarek gün ve. geceler-
de kılınacak namozlar hakkında uydurulmuş haberler olup, bunlar iki
bölüm halinde tenkide tabi tutulmaktadır. « :-:.. '\, ı
.,JJ 'J;(-,1~- )'\
diye başlayfln birinci bölümde, haftanın gün ve gecelerinde kılına-
cak namazlar hakkındaki haberler'", " ,Jl~:li '.1;t_.;.~\· 1 ,, başlığı altında­
ki ikinci bölümde ise, senenin muhtelif gün ve gecelerinde kılınması
tavsiye edilen namazlar hakkındaki haberler333 bulunmaktadır.

«Hatime" adı verilen son kısımda ise Laknavı, Husamuddın el-


Mankipüri'nin «Vesiletu'lt-talibin ila mahabbeti Rabbi'l-alemin» adlı ki-
tabından aldığı meşayih ve sofiyye arasında meşhur olan muhtelif
günlerde kılınacak namazlar hakkındaki merfü ve mevkuf hadisleri
bir araya getirmiş'", bunların, iP~ ve aleyhindeki sözleri ve kendi gö-
rüşlerini beiirtmişm ve nihayet kılınması tavsiye edilen namazlar
hakkındaki güvenilir hadisleri nakletmiştir"'.

Ebu'I-Hasenat diye de bilinen müellif, tenkid edeceği haberlerir,


senedini tamamen hazfedip metnini aynen almaktadır. Metnin bittiği
yerde onu tahrıc eden kimsenin ve ravisi olarak gösterilen sahabınin
adlarını zikretmekte, müteakiben de haberin tenkidine geçmektedir.

(330) Bu konuşma için bk. el-Asanı'l-merfu'a, s. 241-244.


( 331) Bk. ayn .. esr. s. 245-275.
(332) Bk. nyn. esr. s. 276.
(333) Bk. ayn. esr. s. 286.
(3M) Bk. · ayn. esr. s. 331-347.
(335) Bk. ayn. esr. s. 347-351.
(336) Bk. ayn. esr. s. 353-378.

164
Laknavi, tenkid ettiği haberleri en çok Gazzali (ölm. 505/ 1111 ),
Cevzekani (ölm. 543/1148) ve ibnu Cevzı (ölm. 597 /1200)'nin eserle-
rinden almıştır. Tenkıdlerinde en fazla istifade· ettiği münekkidi er
arasında da yine ibnu Cevzi, Zehebi. 'iraki, İbnu Hacer 'Askalani ve
Suy0tı bulunmaktadır.
Laknavj'nin tenkidinden bir misal:

17. EL K.AVUKCİ, Muhammed b. Halil b. İbrahim el-Meşişi,


Ebu'I-Mahasin 338 (ölm. 1305/1888)'in EL-LU'LU'U'L-MARSO' Fi MA Ki•
LE LA ASLE LEHÜ EV Bİ ASLİHİ MEVZ0"u339.

Müellif, üç sayfalık müsecca' mukaddimesinde, " •.• :::~ '-1:s' ~


hadisine rağmen zındıklar tarafından uydurulan sözlerin halk arasın- .
da yayıldığını ve kendisinin de bu sözlerin bir kısmını topladığını be-
lirttikten sonra, yalanın yalancının ve her duyduğunu tahkik etme-

(337) Ayn. esr. s. 319.


(338) Hayatı için şu eserlere bakılabilir: Kettani, er-Risaletu'l-mustat- -
rafe, s. 153; 'Abdulhay Ketbini, Fihrisu'l-feharis, c. I, s. 69; Muhammed Ke-
maluddin el-Kavukci, el-Lu'lu'u'l-marsü' hutbesi, s. 4-10; Broc., GAL. s•.ıppl.,
c. Il, s. 766; ez-Zirikli, el-A'lılm, c. VI, s. 352.
(339) Eser Mısır'da 111 sayfa halinde basılmıgtır, tarihsizdir.

165
den rlv~yet eden kimselerin din karşısındaki durumunu iz&h etmek-
tedir. Mukaddimenin sonunda, kitabın tertib tarzına temasla Kivuk-
ci der ki: «Halk arasında yaygın olan hadisleri, sahih, hasen, merfO;
zayıf. mevküf, şaz ve mevzü diye tavsif ederek onları bir araya top-
layan htfızların kitaplarına muttali' oldum. Ben de bunlardan sadece
(asılsızdır, tamamen uydurmadır) denen sözleri bir araya getirerek,
kolayca istifade edilmesini temin maksadıyla alfabetik olarak sıra­
ladım»1'°.

Ebu'I-Mahasin Kavukci, bu mevzüda küçük hacimli· eser veren


münekkidler gibi hadislerin senedlerini hazf etmekte ve daha çok kı­
sa haberieri tenkidine konu olarak seçmektedir. Bu haberler hakkın-
"" ,,,,.,. .... ,_,,,, ___ . - '•-
C3Kİ kanaatini çogu zaman ı.J ..,-~l • '-J ~L ... 1 "y , J_:1, l-! , t,_:.ı, ,..._
~, .
J-. 1
. ,.. gibi tabirlerle belirtmekte, hazan da en
.

şok istifade
ettiği şu münekkidlerln hükümlerini ve görüşlerini nakletmektedir:
lbnu Cevzi, Sağani, ibnu Kayyim el-Cevzlyye, 'lraki, lbnu Hacer 'As-
kalani, Sehavi, Suyuti ve 'Ali el-Kart
Yer yer müellif. hadis olarak bilinen bazı sahabT veya hukemA
sözlerini, asıl sahiplerine izafe etmektedir.
Kitabın sonuna ilave ettiği hatimede KavukcT, mevzO ile allkalı
bazı pratik bilgilere de yer vermiştir.
Tenkidinden birkaç örnek:

'4J Jli "! ,. JJi_; •J:;fi '-J Jli ..J:ÜI JC- l:C -.iıf .ı)l : ~~
,,,.:L...-
. -.j_,-.!.1
.. ,,_. ,. J -J - ~ ........ ·-t
\.it- ..:...iliı--l.. ~.~ J. J j..e. J : lii, .J• .>Ü .r!.,
# -

--
- • ~ , , .
---•-
, .. • 't - ' ., T..
,,.
341 ~li.;L_ t_y4 ,,. : • J;!- J '-:;-:_; ıJ. Ic!-4 J Jli . ı.F' ı ı4.> 4
a42 .,J-~c;ty ~J.ı..l~ . ;l•_;~ı ,'.i °l'l --~;_ ''YJ -~ '"'Yl ;::t'y ;~.;.,
*
••
(340) el-Lu'lu'u'l-marsO', s. 176. Bu sözlerin pek az bir farkla •Alt·~
linin Mevzfı'a.t mukaddimesin,deki sözlerine benzemem göze b a ~ . -·, :
(311) Ayn. csr. s. 36.
(342) Ayn. em-. s. 101.

166
18. MUHAMMED EL-IIE$1A ZAFiR EL-EZHERl343 (ölm. 1325/1907'-
nın TAHZIRU!L-MUSLIMIN- MINE'L-AHADISİ'L-MEVZO'A'ALA SEVYI•
Dl'L-M0RSELIN'i 344 •
Eserin telif sebebini açıklarken Beşir Zafir, zamanımızoakl in-
sanların mevzu haberlere pek rağbet ederek, .batıl, münleer ve hurafe
sözleri benımsedikJerini; kıssacııarın va·zıınında isralliyyatı yayoıK•
larını; hatiblt:rin. halkı, günah işlemeyp. sevk edip doğru yoldan alı­
koyacak yalan haberlerle igfal ettiklerini müşahede ettiğini soyıuyor.
Halkı irşat etmek mevklinde olan kimselerin bu mevzOda son derece
~atalı bir yolda olduklarına işaret eden müellif, onları ikaz etmek is-
teyen biri kalkıp da söylediklerinin blrer uydurulmuş yalandan ibaret
olduğunu açıklarsa, son derece sert ve soğuk bir ifadeyle •bu mev-
zOat fezail-1 a'mal hakkındadır• gibi dindar kimselerin derilerini ür•
pertecek cevaplar vereceklerini belirtiyor'1• Müteakıben müellif, za-
_manımızda. hadise gereken ehemmiyet verilmediği mevziiunda gaza-
. talerde lntipr etmiş üç makalesini iktilı,ls etmiştir.
Eserin 12-46. sa~aları arasında, mevzO hadisler haKKtnda bazı
teknik bilgUerin v,rndtği bir kısım bulunmaktadır. Burada daha çok
mevzuat kitaplarından, haells uydurmanın sebeplerinden, mevzO ha-

•n
disin alametlerinden, içinde uydurma lvlberler buıu~qn bazı ıtıerlor­
bahsedHmektedlr.
Kitabın asıl ı,ıny,eıJ üç bölümdetı meydana gelmlftir:
a) Hadis u~.aiıların mertO .ıa,ak gösterdikleri sözler, hlk•
metler ve clarb-ı meseller. Müellif bu aöılerln kimlere alt oldutunu
göstermlftlr.
b) Halk araaıntla yaygın olup hadis diye bilinen uydurma s61-
ter. Burada da mi4ııthf haberleri tenktd edenlerin isim ve lfidelerlııl
zikretmiştir.
-- - -.. - -,l.=----1 ...J--t-. •
c) • 4_._..lJ,. .:...ı
"'
,
ıJ
.,.
adını verdiği kısımda
.
ise Beşır ZA-
flr, el-Lu'lu'u'l-marıO"dald uzı mavzO haberleri tenkidlerlyle birllkte
lktlbis etmiştir.

(343) Hayatı için şu eserlere bakılabilir: 'Ömer RizA KehhAle, Mu'cemu'l•


muelUftn, c. IX, s. 102; Serkis, Mu'cemu'l-matbQ'At, c. ll, s. 1672; KettAnlı er-
lUsA,letu'l-muatatrafe, s. 154. •
(344) Eur Mwır'da 1311 (11'QIS) :ı.,Juıda 94 sayfa olarak baaılmıftır.
(34.6) 'f~'l-müsllmhl. s. ı. ·
Tenkidinden iki misil:
~ ..r)(f': ~J~.Jı- JG • « ,,,:.I;,~·,'~---';'.:.l;/;.:ıarı »
346,347

~~.I '..wlJ..IJ\i •« -~f_;. 1 1.$~ :l~tf ui,.,.'ı '.C..:Lı. »


J~ -:-1l:> j ..; A )J J , ~ J..:ı ·~ ıl-/.-J, J ~ - )~)' J "J::' ~.J, J

••*
Bu kıs!Jllda tanıtılan eserler, sadece mevzu hadisleri bir araya
toplamayı hedef alan kitapların beilibaşlılarıdır. Diğer taraftan, telif
sebebi daha farklı olmakla beraber, netice itibariyle mevzO hadisle-
rin tanınması için yazılan eserler de vardır. Me_sela •Ukayli (ölm.
323/934), ibnu Hibban (ölm. 354/965) ve Ezdi (ölm. 374/984) el-KA-
mll'inde, Darakutni (385/995) Efrad'ında, Zehebi (ölm. · 748/1347) Mi-
zan'ında ... muhtelif mertebelerdekl ravilerl ve rlvayetlerint tetkik et-
mişlerdir.

Bunlardan başka halk dlllnde meşhOr olan hadisleri _tenkid etmek


düşüncesiyle yazılan ve, büyük ölçüde mevzu haberleri tanıtan eser-
ler de mevcuttur. Mesela ez-Zerkeşi (ölm. 794/1391l'nln et-Tezklra
fi'l-ahadisi"l-niüştehira'sı, kendinden sonra yazılan bütün mevzuat kl-
taplcırına kaynak olan Sehavi (ölm. 902/1496)'nln el-Makasidu'l-hase-
ne'si, 'Aclüni (ölm. 1162/1748)'nln Keşfu'l-hafA'sı ... bu kabil eserler-
dendir.

(346) Ayn. ear. ı. 153.


( 347) Ayn. eıır. ı. 74.

168
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

MEVZ0 HADiSLERİN TANINMASI VE

MEVZ0 HADiSLERE MALZEME TEŞKiL

EDEN KAYNAKLAR

A. HANGi KONULARDAKİ HADiSLER MEVZ0 OLABiLiR?

Hadislerin sahihini sakiminden ayırmak için büyük ve yorucu bir


tasnif faaliyetine giren muhaddisler, her hadisi teker teker inceleye-
rek ait olduğu bölüme yerleştirmişlerdir. Bu çalışmaların sonunda
uydurma hadisler, müstakil eserlerde bir araya getirilmiştir. Hadis
diye uydurulan bu geniş çaptaki müfredatı daha umumi bir bakışla
süzen bazı münekkidler, okuyucunun onları kolay bir şekilde ve
ana hatlarıyla tanımasını temin için hangi bahislerde daha çok uydur-
ma hadis bulunduğunu tesblt etmeye çalışmışlardır. Biz bu mevzOda
müstakil olarak yazılmış sadece iki eser görebildik. Bunlar da 'ômer
b. Bedr el-Mavsıli (ölm. 622/1225)'nin el-Muğni 'ani'l-hıfz ve'l-kltab'ı 1
ve FirOzabadi (ölm. 817 /1415)'nin Hatimetu Sifrl's-sa'Ade adlı eseri-
dir. Uydurma hadisleri veya muhtelif mertebedeki hadisleri bir araya
toplayan bazı müellifler de bu bahse temas etmişlerdir.
Hadiscllerin bu mevzudaki çalışmalarından faydalanarak, uydur-
ma hadislerin çokca bulunduğu belli-başlı birkaç bahsi söylece sıra­
layabiliriz:
1. Senenin veya haftanın belirli gün ve gecelerinde kılınması
tavsiye edilen namazlar hakkındaki hadisler'.

(1) Eser hakkında geniş bilgi almak için bk. bu tez, s. 144-145.
(2) Bk. bu tez, s. 151-152.
(3) Ebu'l-Hasenat Laknavt, el-Asa.ru•ı-merfQ'a adlı eserinde bu bAbtaki
uydurma hadisleri incelemiştir. (Bk. bu tez, s. 163-165.)

169
2. Receb ayının ve bu ayda tutulacak oruçların fazileti hakkındaki
hadisler♦•

3. Belirli tarihlerde bazı hadiselerin cereyan edeceğini haber


veren hadisler'.
4. Kıyamet alametlerinin muayyen aylarda zuhQr edeceğini be-
yan eden hadisler•.
5. Türkleri, Habeşlileri, Sudanlıları zemmeden hadisler'.
6. Ebü Hanife ve imam Şafi'i'nin adlarını anarak medh veya
z~mmeden hadisler8.
7. Hızır ve ilyas (a.s.)'ın hayatlarından bahseden hadisler9 •
8. Mürcie, Cehmiye, Kaderiye, Eş'ariye mezheplerinden baha
eden hadisler'0 •
9. lskenderiye, Dimyat, Basra, Bağdat, Kazvin, Ürdün, Abadan,
Cidde, Askalan, Nusaybin, Antakya, Horasan, Talkan, Şaş, Merv, Bu-
hara, Semerkant, TQs, Cürcan, Herat, Kayrevan, Sebte, Fas gibi şehir
ve memleketleri medh eden veya zemmeden hadisler".
10. Peygamberlerin veya diğer. büyük zevatın kabirleri hakkında
Ueri sürülen hadisler sahih değildir'2.
11. Aşura gününün faziletinden ve o gün sürmelenmek, sOslen-
mek veya hüzünlenmek, namaz kılmak, infak etmek ve aşura çorbası·
pişirmekten bahs eden hadisler' •
1

12. Mercimek, pirinç, bakla, patlıcan, portakal, üzüm, pırasa,


karpuz, ceviz, peynir ve helva" gibi yiyecek maddeleri ve gül, nergis,
mefl(tlcşe gibi çiçek ve bitkiler hakkındaki hadisler".

(4) Mavaıll, el-Muğnt,


var. 5b; FirtlzaMdt, Hatimetu Sifri's-sa'Ade, ıı. 208.
(5)FirtlzlbAdl, a.g.e., s. 214; 'Alt el-KArl, M:evzQ'at, s. 121-22; Klvultct
el-Lu'lu'u'l-marsQ', •· 107.
(6) FlrQzii.bAdt, a.g.e., s. 213.
(7) 'Alt el-Kıı.rt, a.g.e., s. 119.
(8) M:avsıU, a.g.e., var. 3a; Kavukct, a.g.e., s. 60.
(9) Mavsılt, a.g.e., var. 2a; Kavukci, a.g.e., a. 38.
(10) Mavsıll, a.g.e., var. lb
{11) Ayn. mll., a.g.e., var. 3a; Kavukcl, a.g.e., 50; Muhammed Be,rr
$fır, Tahztru'l-mflsllmin, s. 37.
(12) 'Alt el-Kari, a.g.e., s. 98-99; Muhammed b. es-Seyyid Dervta el-HQ-
tu'I-BeyrO.U, Esne'l-metalib fi ahAdtse muhtelifeti'l-mera.tib, Mısır, 1346, a. 287.
(13) Mavsıll, a.g.e., var. 5b; FirO.zaba.dt, a.g.e., s. 207i KAvukct, a.g.e.,
ıı. 77, 108. .
(14) Helvanın faziletleri hakkındaki uydurma sözler bir kitapta toplan-
ım.gtır (bk. var. 6b).
Mavsılt, el-Muğnt,
(15) a.g.e., var. 6a-b; FlrtlzA.b4dl, a.g.e., 209-10; 'AH el-JUd,
Mavsılt,
&.&'••·• •· 126; Beıfr za.ttr, a.g.e., •· 28.
13. Sokakta yemek yemeği ve eti bıçakla kesmeyi yasaklayan ve
. etin faziletinden bahseden hadisler".
14. içinde Hz. 'A'işe'nin lakabı olan •humeyrs• kelimesi bulu-
nan veya •ya humeyra• diye başlayan hadisler".
15. Hz. Peygamber'in «ya 'Ali falan şeyin üç alameti vardır• di·
ye başlayarak Hz. 'Ali'ye muhtelif vasiyetJerde bulunduğu iddia edi-
len had•sl~r. Bu sözde hadisler, «vesayifn-nebi• adıyle bir kitapta
toplanmıştır. Bunların içinde sadece «Ey 'Ali, HsrOn'un MOsa'ya olan
yakınlığı ne ise sen de bana öylesin» hadisi sahihtir, •Vasaya Fatı•
ma• ve «Vasaya Ebi Hureyre» adıyle Hz. Peygamber'in Hz. Fatıma
ve EbO Hureyre'ye olan sözde vasıyyetlerini ihtiva eden hadisler ta-
mamen uydurmadır".
16. Kur'sn-ı
Kerim surelerinin faziletleri hakkındaki hadislerin
19
çoğu uydurmadır • SuyOti'nin beyanına göre hakkında hadis varit olan
süreler şunlardır: Fstiha, Bak~ra, Ali 'İmran, Nisa, Ma'ide, En'Am,
A'raf, Tevbe, Kehf, Yasin, Duhan, Mülk, Zelzele, Naı;r, K"ıfirun, lhlls
ve Mu'awlzeteyn20 •
17. imanın artıp eksilmesi hakkındaki hadislerıııı çoğu uydQP.
madır'.

18; Akıl hakkındaki hadisler uydurmadır. DavOd tbnl'l~Mtıhabblr


(ölm. 206/821)'In, bu mevzuda uydurduğu hadisleri ihtiva e9en bir
nüshası vardır-22.

19. Çocuğa Muhammed veya Ahmed adını koymarıın f\~ll~~-;


dair sahih hadis yokttıı-13.
20. Evlidı zemmeden hadislerin tam$mı uydı.,ı~•.
21. Bekirhğı öven hadis.ter'.

(16) Mav8ııt, a.g.e., var. 6b; Fil'QzlbA.dt, a.g.e., 8. 209.


(17) 'All el-K9.rt, a.g.e., 8. 109.
(18) FirQzA.badl, a.g.e., 8, 204; Beşir Za.fir, a.g.e., 8. M.
(19) JlavBJ,11, a.g.e., var. 2b; FirfizA.bA.dl, a.g.e., s. 201-203.
{20) SuyQtt, Tedribu'r-rAvt, c. II, 8. 290.
(21) Mavsııt, a.g.e., var. 1b; FlrfizAbMl, a.g.e., s. 200; tbnu 'A:ııf!k; Teiı­
c. I, s. 149-151; Ka.vukci, a.g.e., s. 108. (
zthu'ı-aert'a,
(22) Mavsılt, a.g.1ı.,var. 2a; Firfiza.badt, s. 201; tbnu 'Arra.k, a.g.e., c. I,
s. 204; KA.vukct, a.g.e. s. 107.
(23) Mavsııt, el-Muğni, var. 2a.
(24) 'All el-KArl, MevzQ•a.t, s. 121.
(25>' Ayn. mll., a.g.e., var. 6a; FlrQzA.bA.dl, !U,timetu ~•s-sa•~ s. • ·
KAvukct, el-Lu'lu'u'l-ırµı.rsQ', s. 19. .

ı11
22. Beyaz horozu medheden hadisleı-2' ..
23. Akik taşından yapılmış yüzük takmanın fazileti hakkındaki
hadisler2'.
24. Mescide kandil. lamba takmanın ve hasır sermenin sevabı
hakkındaki hadisler".
25 Ticareti zemmeden ve malın fitne olduğundan bahseden ha-
disler'.
26. Meşhur muhaddislerin meydana getirdiği bir sened zinci-
riyle Hz. Peygamber'den veya Hızır .(a.s.)'dan, Hasanu'I-Basri, imam
Ca'fer Sadık gibi büyük zevattan rivayet edilen haberin akabinde ba-
zan «bundan şüphe eden kimse kafir olur• şeklinde bir beyan bulu-
nur. Umumiyetle bu nevi nakiller de uydurmadır''

...
B. MEVZO HADİSLERE MALZEME TEŞKİL EDEN KAYNAKLAR:

Pek muhtelif maksatlarla hadis imaline girişen yalancılar, zaman


zaman gayelerine uygun malzeme bulmakta sıkıntıya düşmüşler, bu
sebeple de aşağıda zikredilen kaynaklara müracaat etmişlerdir. Bu
kaynaklardan alınan sözlerin bir kısmı islam prensiplerine uygun ol-
duğu halde bir kısmı tamamen muhaliftir.

1. isriiliyit ve diğer ehl-i kitabm sözleri.


Hz. Peygamber zamanında ehl-i kitab, T&vrat"ı ibranice olarak
okurlar, arapça olarak da izah ederlerdi". Bu suretle ashab-ı kiram
onlardan bazı bilgiler öğrenirlerdi. Ayrıca Ka'bul'-ahbar (ölm. 35/655)
ve Vehb b. Münebbih (ölm. 110/728) gibi ehl-i kitabın pek çok haber-
lerini gayet mükemmel bir şekilde bilen ve bu vasıflarıyla meşhur
olan bazı alimler de bu mevzudaki malumatin çoğalmasına imkan ver-
mişlerdir.

Müslümanların bu nevi rivayetler karşısındaki durumlarını belir-


ten Hz. Peygamber, «ehl-i kitabı ne tasdik edin, ne de yalanlayın;
yalnız biz Allah"a ve bize indirdiği şeylere ... inandık deyin•" buyur-

<26) FirOzabadi, a.g.e., s. 210.


(27) Mavsıli, a.g.e., var. 7a; FirOzA.badi, a.g.e., s. 210.
(28) Beşir Zafir, Tahziru'l-müslimin, s. 35.
(29) FirOzabıi.di, a.g.e., s. 211.

(30) 'Ali el-Kart, Şerhu Nuhbeti'l-fiker, s. 126.


(31) BuhArt, Sahfh, c. V, s. 150.
(32) Ayn. ınll .. a.g-.e .. "· m, s. 163; c. V, s. 150.
muştur. Ne var ki, bir kısım hadis imalcileri ve bilhassa halk hikaye-
cileri, israiliyata ve diğer ehl-i kitaba ait bazı sözleri, halka daha çok
tesir edeceği düşüncesiyle, Hz. Peygamber'in hadisi olarak naklet-
mişlerdir". Bu rivayetl~rin bir kısmı evvelki peygamberle.
rin", bir kısmı israil alimlerinin sözleri, bazısı da Tevrat veya lncilde
geçen sözlerdir1s. Mesela hadis diye rivAyet edilen «dünya muhabbe-
ti her günahın başıdır" sözünün t: .... lsa'ya ait olduğu söylenmekte-
dir3•. Bu kabil uydurmalardan. biri olan «Beytu'l-mukaddes akreplerle
dolu altın bir leğendir» sözü Tevrat'da geçen bir cümledir1'.
Şurası da muhakkaktır ki, hadis olarak rivayet edilen ve fakat bir
benzeri Tevrat veya lncil'de mevcut olan bazı haberleri derhal uydur-
ma olarak kabul etmek, -bazılarının yaptığı gibi-. doğru olamar';
zira bu kitaplarda bulunan tahrife uğramış bazı sözlerle Hz. Peygam-
ber'.in hadislerinin aynı mealde olması da mümkündür.
2. Hakim ve tabiblerin sözleri.
Hadis imalcileri ve kıssacılar, Yunan, Hind, ıran ve Arap filozof-
larına ait birtakım hikmetlerin", olduğu gibi söylendiği takdirde halk
tarafından rağbet görmeyeceğini biliyorlardı. İşte bu sebeple onlar
Haris b. Kelede, Bokrat ve Eflatun: .. gibi tabib ve filozofların sözleri-
ni"' birer hadis · damgasıyle piyasaya arzetmlşlerdir•'. Haris b. Kele-
de'ye aft olan «her derdin başı mide olduğu gibi her ilacın başı da
perhizdir»" sözü ile, •gözünü seven kimse ikindiden sonra yazı ya7.-
masın»" tavsiyesini, hadis diye rivayet edilen tabib beyanlarına mi-
sal olarak zikredebiliriz.« Dört .şey, dört şeyden bıkmaz; toprak
yağmurdan, dişi erkekten, göz bakmaktan, kulak da dinlemekten•...
şeklindeki secili söz ile, «şerde ka-zançlı olan kaybetmiş sayılırn'' ifa-
desi hadis değil hakimleriri hikmetlerindendir.

(33) İbnu Hacer, Nuhbctu'l-flker. s. 22; 'İraki, Fethu'l-muğis, c. I, s.


133; Suyu.ti, Tedribu'r-ravi, c. I, s. 287.
(3·1) Zekeriya Ansii.ri, Frthu'l-baki, var. •13b.
(35) 'Adevi, Laktu'd-durer, 8. 72.
(36) Sehavi, Makasıdu'l-hıı.senr, s. rn2: 'll'üki, u.~.t• .. r:. 1, s. ıa:ı.
137\ Selıiivi, a.!;.e., s. ı.ıs: Fü,·tıkci, a.g.e., ı-ı. 31.
t38l Goldzlher'in bu tutumu h;in bk. Muhammed. Studten, ı::. il, s. 157-15!(
(39) Goldziher, el'-Akide ve'ş-şeri':c 1'!'1-isı,\m, s. 51; Ahıncd Emin. Fe,·-
ru'l•islAm, s. 215.
( 40) 'Ali el-Kari, Şerhu Nulıbr 'i'l-fikeı·, s. J 2G.
(41) İbnu Salah, 'Ulı'.ımu'l-hndis, s. 90; İbnu Cema'a, e 1.-:rıfo· 1 hclu'r-revi,
var. 9a; Bulkini, Mahfıs!nu'l-istıl{th, ,·ar. 2Cb; 'İriiki. n.g-.e., c. I, B. 133.
(42) Sehavi, a.g.e., s. 089.
(43) Kiivukci, el-Lu'lu'u'l-nı:ırsü. '.1. 74.
(44) Ayn. mil., a.g.e., s. 21.
(45) Ayn. mll., a.g.e., s. 38.

173
3. Aciib hikayeler, meşhur sözler ve meseller.
Bunlar, islamiyetten çok önceleri bilinmekte olan meşhur haber-
ler, meseller ve lslamiyetten sonra meşhur olmuş islam büyüklerine
alt sözler olmak üzere iki kısımda mütalaa edilebilir.
Arapların cahiliye devri edebiyatı arasında, eskilerin haberlerine
ve atasözlerine dair pek çok bilgi vardır. Kimi gayet cazip olan bu
hikaye, haber ve meseller, islamiyetten sonra, halkın cehalet ve saf-
lığını istismar eden bazı menfaatperestler tarafından hadis diye .nak-
ledilmeye başlanmıştır. Bu hikayelerden biri de 'Oc b. 'Unuk adındaki
mevhum şahsa ait olanıdır. lbnu Kuteybe (ölm. 276/889)'nin, •bu, ne
Hz. Peygamber'in söylediği bir hadis, ne de ashabı tarafından nakle-
dilen bir haberdir•'6 diyerek reddettiği acAib masal, eski devirlerden
beri nakledile gelmekte olan bir uydurmadır. Buna göre, 'Oc, Hz. M0-
sa'nın ordusu üzerine fırlatarak onları imha etmek maksadıyla koca-
man bir dağı yerinden sökmüş, yukarı kaldırdığı zaman dağ, halka gl•
bi 'Oc'un boynuna geçerek onu öldürmüş. 'üc, denize girer, fakat su
diz kapaklarını bile geçemezmiş; okyanuslardan yakaladığı balıkları
güneşe doğru uzatarak kızartırrnış .. :; zira boyu 3333 zira' imiş; N0h
tufanı onun topuğuna hile ulaşmamış»". ·
Hadis diye nakledilen mesellerle, islam büyüklerine ait sözleri
kesin olarak birbirinden ayırmak zordur. Mesel tabiriyle, islamiyet-
ten önce meşhur olan bazı sözler kastedilmektedir. Bir mesel, ev-
velki peygamberlerden öğrenilen güzel bir söz de olabilir. Hasenu'I-
Basri'nin sözlerini, peygamberlerin sözlerine benzetenler de olmuş­
tur. Hz. 'Ali (ölm. 40/661)'nin, Malik b. Dinar (ölm. 131/748), Fudayl
b. 'iyaz (ölm. 187 /803) ve Cuneydu'I-Bağdadi (ölm. 297 /910)'nin meş­
hur sözleri de hadis diye tanıtılmıştır". Bunlara misal olmak üzere şu
sözleri zikredebiliriz:
«Söz gümüşse, sükut altındır» meseU, Hz. Süleyman'a veya Lok-
man hekime aittir49

( 46) İbnu Kuteybe, Te'vilu muhtelefi'l-lıadts, s, 279.


(47) Suyuti, el-Üc fi haberi 'Üc (el-HAvi li'l-feta.vt içinde), Mısır, 1351,
s. 587. lbnu Kayyim el-Cevziye, llu yalanı tefsirlerine alan mtlfealı'lerl ayıpla­
dıktan sonra, bunu, dinsizlerin peygamberlerle ve Unımetlerlyle alay etmelı:
maksadıyle uydurduklarım söyler. Onun bu uydımnayı tenktdi için bk. g&ıt.
yer.; KAvukci, a.g.e., s. 52. .
(48) 'Ali el-Kari, Şerhu Nuhbeti'l-fiker, s. 126; 'Adevi, Laktu'd d ~ ,
s. 72.
( 49) SehAvi, M:akll.8ıdu'l-hasene, s. 132.
«iyilik yaptığın kimsenin k6tOlüaDnden sakın• söiü de btr me•
seldir'°.

•Yumuşak konuşan sevilir• sözü Hz. 'Ali'ye aittir51 •

"Elin kınamasına tahammül etmek -~3şte yanmaktan hayı:flıdtr ..


sözü Hasen b. 'Ali b. Ebi Talib (ölm. ;:,u/670)'e aittiı-5 2 •
•Halkın sözü, ı-takk'ın kalemleridir,." ve «dosta götüren yot rıe­
kadar da uzundur» 5' sözleri de mutasawıfadan bir kısmına aittir.

4. Güzel görülen bazı sözler.

Hz. Peygamber'in veciz ve derin manalı birçok hadisleriyle iktifa


etmeyen bazı şahıslar, güzel buldukları her şeyi ona nisbet etmekte
bir beis görmemişlerdir; hatta iyi bir iş yaptıklarını düşünerek bu söz-
lerin baş tarafına birer sened de uydurmuşlardır 5. Zındık olduğu için
5

asılarak katledilen Muhammed b. Sa'id (ölm.· 11/VIII asır), güzel söz•


leri hadis olarak tanıtmakta bir mahzur görmediğini açıkca söyle-
mlştlr-56.

Bu görüşün taraftarları, tutumlarının dine uygun olduğuııu ifade


eden hadisler bile uydurmuşlardır. Bu sözlerden birine göre güya Hz.
Peygamber, «ı:ılze benim hadisim olarak rivayet edilen doğru bir sö:::ü
duyduğunuz zaman, -onu ben söylemiş olayım veya olmayayım-­
kabul edinlZ•57 demiştir.

Hz. Peygamber'in, bahis konusu sözü söyleyerek tenakuza düşe­


meyeceğini beyan eden lbnu Hazın (ölm. 456/1063), «böyle bir şeyi,
anoak yalancı, zındık, kafir ve ahmak olanlar normal karşılayabilir».
demekte ve bu görüşün taraftarlarından • RasOlullaha karşı yalan söy-
lemeyi mübah sayanlar» diye bahsetmektedir'.

(50 1 Khukct, a.g.e., s. ıs.

(51 ~yn. mll., a.g.e., s. 94.


(52) 3eMvt, a.g.e., s. 281.
(53) Ayn. mll., a.g.e., s. 84.
(54) Kavukct, a.g.e., s. 67.
(55) Laknavi, el-Asll.ru'l-merfu'a, s. 251.
(56) ııınuCevzi, K. Mevzü'at, var. 4b; zehebt, Klzdiı, c. lll, s. !562.
(57) İbnu Hazro, el-İhkam, c. I, s. 199; İbnu 'Arrak, Tenzihu'ş-şeri'a, c.
I, s. 264.
(58) İbnu Hazm, a.g.e., c. 1, s. 199-200.

175
Kurtubi. (ölm. 611/1214). bazı rey taraftarlarının da kıyas-ı celiye
muvafık olan sözleri hadis diye nakletmeye cevaz verdiklerini söyle-
mektedir~9.
5. Hadis uyduranların kendi sözleri.
Buraya kadar sayılan maddeler, bilhassa kıssacıların ve aşırı ol-
rncıyan uydurmacıların çalışmalarına malzeme olmuştur. Uydurmacılı­
ğı belli bir gurubun davasına hizmet etmek gayesiyle yapanlara gelin-
ce, bunların muhtaç olduğu malzeme ve hadis imaline elverişli ham
maddenin, elbette daha farklı olması lazımdı. Bunun için de onların,
hazır bazı sözleri değil, belli bir davayı empoze eden, üzerinde iyice
düşünülmüş propaganda cümlelerine ihtiyaçları vardı. Binaenaleyh
ihtiyaçlarını en iyi bilenler yine kendileri olduklarına göre, gayelerine
hizmet eden sözleri ancak kendileri hazırlayabilirlerdi. Nit!3klm öyle
olmuş, bugün hadis diye takdim edilen uydurmaların çoğunu •vti;ı;za'•
ıa·r icad etmişlerdir'". Hadis uyduranların itiraflarında da görüldOğü
üzere on binlerce söz, onlar tarafından belli bir maksadı ifade etmesi
için bilfiil ortaya konmuştur".

C. MEVZ0 HADiSLERİN ALAMETLERİ VE BUNLARI TANIMA


YOLLARI.
Hadis uyduran şahısları, ya kendilerinde veya icad ettikleri söz-
lerde bulunan birtakım kusurlar sebebiyle tanıyıp yakalamakla yetin-
meyen muhaddisler, hadisler üzerinde de şümullü bir araştırmaya gi-
rişmişlerdir. Hadis metninin sıhhatini tesbit için yaptıkları uzun ve
devamlı çalışmalar, diğer mütehassıslar ile yapılan mOzakereler, on-
. lara hadis üzerinde derin bir vukuf ve hassas bir meleke kazandır­
mıştır°:!. Buna işaret eden lbnu Cevzi, uydurma bir hadis karşısında
muhaddisin derilerinin ürpereceğini ve gönlünün nefretle dolacağını
söylemektedir".
Mevzü hadislerde bulunan alametleri muhaddisler tesblt etmiş­
lerdir. Aşağıda mufassal olarak zikredilecek bu alametlere umumi
bir ifadeyle temas ·eden ibnu Cevzi şöyle demektedir: «Eğer bir ha-

t 59 l 'İraki,
Fethu '1-muğis,' c. I, s. 133; SuyQti, Tedribu'r-rıivl c. I, a. 284.
(00) Suyfıti,
a.g.e., c. I, s. 287; Sıidıitl, el-Kavlu'l-bedi, var. 66b.
( Gl l Bk. bu tez, s. 80 v.d.
(62) tbnu Hacer. Nuhbetıı'l-fiker s, 21; Sıddikt, Hadis Edebiyatı TA.rihi,
18.
ı ü3 ı K. Mevz(ı'at, var. 17a.

:7fi
disi, akla veya sağlam olarak bilinen hadislere vtıyahut lslAm pren•
siplerine aykırı bulursan, onun uydurma olduğunu bHmeltsln, diyen
kimsenin sözü ne kadar lsAbetlldir•".

1. Hadis uyduranların itirafı.


Bir sözün uydurma olduğunu öğrenmenin en tabii yolu, onu uy•
duran kimsenin itiraf etmesidir. Hadis üzerinde derin bir araştırma
yapmaya lüzum kalmadan, bu sOretle onun mahiyeti anlaşılmış olur".
Hadis imalcilerinin bu marifetlerini itiraflarına dair misaller,
«islam dinine hizmet etme arzusu•" ve «hadis uyduranlar nasıl bill-
nir?»67 adlı bahislerde zikredildiği için burada tekrar edilmeyecektir.

2. Haberin llfzında veya manasında bozukluk bulunması.

Hadis diye rivayet edilen bir haberin dil kaideleri (sarf-nahiv) ba-
kımından bozuk olması, muhtevasının ise peygamber sözünün münez•
zeh bulunduğu bir manasızlık ve ölçüsüzlük taşıması onun uydurma
olduğunu gösterir". Zira Hz. Peygamber, Arapların en fasih ve beliğ
konuşan adamı olarak kabul edilmekteydi. Bu durumda onun sarf ve
nahiv kaidelerine uymayan bir söz söylemiş olmasına ihtimal verile-
mez.
Hadisleri mana ile rivayet etmeye salahiyetli olan ravilerin dahi
yapamayacağı derecede büyük gramer hatalarını ihtiva eden bir ha•
disl Hz. Peygamber'e nisbet etmek doğru olamaz. Böyle bir kusuru
bulunan hadisi rivayet eden kim~e. o lafzın Rasül-i Ekrem'e ait ol-
duğunu söylerse, haberin uydurma olduğu anlaşılıı>'. Hz. Peygamber'-
ni Hayber halkını cizye vermekten muaf tuttuğuna dair hadis diye ile-
ri sürülen bir uydurmayı tenkid ederken Zerkeşi (ölm. 794/1391),
«Peygamber (s.a.v.)'in sözlerinin fesahatini ve sağlamlığını bilen kim-
se bunun mevzu olduğunu anlar•"' demektedir.
Halkı hayırlı işlere teşvik etmek düşüncesiyle hadis uyduranla-
rın sözlerindeki aşırı mübAlağa, lslam prenslplerlyle alay ederek müs-

(64) Suyutt, a.g.e., c. I, s. 277.


(65) İbnu Salah, 'UlQm'l-hadis, s. 89; İbnu Cema'a, el-Menhelu'r-revt,
var. 8b; İbnu Kesir, el-Ba'isu'l-hasis, s. 78.
(66) Bk. s. 56-61.
(67) Bk. s. 80-82.
(68) İbnu SalAh, a.g.e., s. 89; İbnu Cema'a, a.g.e., var. 8b; İbnu Kestr,
a.g.e., s. 78.
(69) !bnu 'Arrak, Tenzthu'ıı-ııert'a, c. I, s. 7.
(70) San'anl, Tavzihu'l-efkar, c. II, s. 95.

177
lümanların imanlarını sarsmak isteyen dinsizlerin uydurmalarındaki
acı istihza ve bayağı ifadeler Hz. Peygamber'e nisbet edilmekten çok
uzaktır. Bu kabil alametler, hadis olduğu i_leri sürülen sözlerin uydur-
ma olduğuna hükm etmek için kafi bir sebeptir. Zehebi (ölm.
748/1347)'nin «bunun mevzu olduğunu ilme yeni başlayanlar dahi bi-
lir» diyerek naklettiği şu sözdeki mübalağa ve manasızlık gayet açık-
tır: «Kim ( _,ıı, ) harfini tek gözlü yapmadan ( f.: J1 0 ı- J\ .ı'.iıl r-! )
yazarsa, Allah da ona bir milyon iyilik yazar ve derecesini bir mil-
yon defa yükseltir,/'. Harflerin herhangi bir tarzda yazılmasının dini
bakımdan hiç bir değeri yoktur. Böyle bir şeye mükafat verilmesinin
yersiz ve manasız olduğu ise aşikardır.
Bıyığını
kesen bir müslümana kestiği her kıla mukabil inciden
ve yakutdan yapılmış bir şehir verileceğini ve her şehirde biner adet
saray bulunacağını ... va'd eden uzunca bir uydurmada, peygamber
sözünde asla bulunamayacak bir dengesizlik vardıri 2 •
Hz. Peygamber'in hadisleri, birtakım gülünç sözlerin taşıdığı ma-
nasızlıktan münezzehtir. «Horoz benim dostumdur; dostumun dostu,
düşmanımın da düşmanıdır»' şeklindeki bir ifadeyi, «eğer pirinç insan
3

olsaydı halim bir kimse olurdu»" tarzındaki bir sözü Peygamber


(s.a.v.)'e nisbet edebilen kimsenin samimi bir müslüman olabileceği
düşünülemez.

Dini eserlerde daha çok «zındık• diye anılan islam aleyhtarları­


nın ölçüsüz sözler uydurarak onu Hz. Peygamber'e maletme gayretle-
ri küçümsenemeyecek kadar fazladır. Gerek yukarıda zikri geçen iki
uydurmadaki ve gerekse «yeşile ve güzel kadına bakmak görme du-
yusunu artırır»" sözündeki bayağı ve müstehzi eda onun uydurma ol-
duğuna ve din düşmanları tarafından uydurulduğuna delalet eden ka-
fi birer alamettir.
Az amele çok sevap va'd eden veya küçük bir günah işleyeni
şiddetli cezalarla korkutan sözde hadisler de mana itibariyle bozuk
ve ölçüsüz olarak kabul edilmiştir,. Kıss_acıların ve mutasawıfların

(71) Zehebi, Mizan, s. II, s. 383.


(72) Ayn. mll., a.g.e., c. II, s. 671.
(73) Horoz hakkındaki bu nevi uydurmalar için bk. İbnu 'Arrak, a.g.e.,
c. II, s. 249-50; 'Ali el-Kari, Mevzü'il.t, s. 108.
(74) Sehftv1, el-Makasıdu'l-hasene, s. 346; 'Ali el-Kari, a.g.e., s. 107.
(75) Muhammed Nasıruddin el-Elbil.ni, Silsiletu'l-ahil.dtsi'd-da'ife ve'l-
mevzı'.i'a, c. I, Beyrut, 1374, hz.dis nr. 133.
(76) Suyı'.iti, Tedribu'ı•-rbvi, c. I, s. 276; Sıı.dati, el-Kavlu'lbedi', var. 63b.

178
hadis diye tantıtıkları sözlerde bu nevin pek çok misalini bulmak

mümkündür". Sadece bir defa " ;»f ~';; _1- -.:ı _ı'Y • diyen kimsenin, bu
kadarcık bir gayreti sebebiyle, Allah Taala'nın bu sözden bir kuş ya-
ratacağını, kuşun yetmiş bin dili olacağını ve her dilin yetmiş bin
lisanla o adam hakkında istiğfar edeceğini ifade eden düzme sözde-
ki aşırılık bu kabildendir".
Aşura günü oruç tutan kimseye Allah Taala'nın oruç tutup namaz
kılmak suretiyle yetmiş yıl ibadet etmiş kadar sevap vereceğini, ay-
rıca on bin meleğin ve yedi semanın sevabını ona bağışlayacağını..,
o gün bir yetimin başını okşarsa, o baştaki her kıla mukabil cennet-
te bir derece daha yükseltileceğini va'd eden uydurmadaki sevap is-
rafı, onun mevzu olduğunu anlayabilmek için kafi bir alamet sayılır7'1

Ceza vermedeki dengesizce tehdid ifadesi de o sözün uydurma


olduğuna delalet eder. En meşhur yalancı olarak bilinen Hintli Reten
(ölm. 632/1205)'in, yatsı namazını terk eden kimseyi Allah Taala'nın
•ben senin Rabb'ın değilim, kendine benden başka bir ilah ara!»"' di-
ye kovacağını haber veren yalanındaki aşırı tehdid ifadesi böyledir. İs­
lam dininde birine sövmek sadece günah sayılmış iken, «araplara sö-
ven kimseler müşriklerin ta kendileridir!»" şeklindeki bir uydurma-
nın izahı kabil değildir.

Uydurma sözler, lafızlarındaki bozukluktan daha çok manaların­


daki ölçüsüzlük sebebiyle tanınmış ve damgalanmıştır.

*
**
3. Elde mevcut güvenilir hadis kitaplarında bulunmaması.

Hadis kitaplarının tasnif edilmesinden. önce, hadislerin kontrolü


için elde böyle bir mukayese imkanı mevcut değildi. .Aynı zamanda
bir beldenin muhaddisleri tarafından bilinen ve rivayet edilen bir ha-
disin bir başka memlekette yaşayanlarca duyulmamış olması ihtimali
vardı. Buna rağmen Yahya b. Ma'ır. (ölrn. 233/847), 'Ali b. el-Medini
(ölm. 234/848), Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855). Buharı (ölm.
256/869), Ebu Zür'a er-Razi (ölm. 264/877), Ebü Hatim er-Razi (ölm.
277 /890), Nese'i (ölm. 303/915) ve Darekutni (ölm. 385/995) gibi, bir-

(77) San'il.ni, a.g.e., c. II, s. 94.


(78) 'Alt el-Kari, Mevzu'iit, s. 106.
(79) Zehebi, a.g.e., C. I, s. 451.
(80) İbnu Hacer, Lisanu'l-Mizan, c. II, s. 454.
(81) Zehebi, a.g.e., s. IV, s. 126.

179
çok şehirlerde rivayet edilmekte olan hadislerin tamamını veya ekse-
risini bilen büyük hadis hafızları bulunmaktaydı. O gün için ancak
böylesine muazzam bir hadis kültürüne sahip olan kimseler, bu kül-
türün kazandırdığı meleke sayesinde, hadisler arasında mukayese
yapma ve sahihini uydurmasından ayırma imkanına sahiptiler'2.
Daha sonraları bütün hadisler, muthelif metodlarla yazılmış olan
hadis kitaplarına geçmiş oldu; bu eserlerin ihtiva etmediği hadis ·
kalmadı.

Bugün elde mevcut olan güvenilir hadis kitaplarında bulunama-


yan hadislerin uydurma olduğuna kanaat getirilir. Suyfıti (ölm.
911/1505), «Risale fi aksami'l-hadisi'l-mevzu'» adlı risalesinde ha-
disleri, muttasıl isnadlarla kitaplara geçmiş olan ve. olmayan diye
iki guruba ayırdıktan sonra, ikinci gurup hakkında şunları söylemek-
tedir: «Ne hadis kitaplarında yer alan ne de muttasıl bir isnadı bulu-
nan hadislere yalnız bazı va'z, tefsir, siyer ve tarih kitaplarında rast-
lamaktayız. Bunlar birinci guruptan daha çoktur. ilk devirlerdeki ha-
dis imamları zamanında mevcut olmayan bu sözlerin çoğu daha son-
raki devirlerde uydurulmuştur».,.

*
*,.
4.Birçok insanın görmesi gereken bir hadiseyi bir kişinin gör-
düğünü iddia etmesi.

Sahabilerin, Hz. Peygamber'den duyduğu bir hadisi orada bulun-


mayanlara iletmek hususundaki gayret ve himmetleri bilinmektedir.
Birçok sahabinin görüp işittiği haberlerin ise, mütevatir derecesine
ulaşmış olarak daha sonraki nesillere intikal etmesi gerekir. Hadis
diye nakledilen ~özler arasında öyleleri vardır ki, onların birçok sa-
habinin huzurunda söylendiği iddia edilmektedir. Bu dururn karşısın­
da, o haberin veya hadisenin şahitlerinden hiç değilse büyük bir kıs­
mının onu rivayet etmesi beklenir. Aksi takdirde o iddianın bir ya-
landan ibaret olduğu anlaşılır".
Haccetu'l-veda' dönüşünde Hz. Peygamber'in, Gadiru Hum deni-
len yerde mola vererek, Hz. 'Al'i'yi kendinden sonra halife tayin etti-
ğini ve fakat orada bulunan ashabın bu haberi ittifakla gizlediklerini
söyleyen rafızilerin iddiasi böyledir".

(82) İbnu 'Arrii.k, a.g.e., c. I, s. 7; San'ii.ni, a.g.e., c. II, s. 97.


(83) Bk. Üniv. kütüph. A. yazı nr. 1461, var. 35b-36b.
(84) Bahru'l-'ulüm, Fevii.tihu'r-rahamüt, c. II, s. 126.
(85) 'AH el-Kari, l\fevzü'at 1# 109; Kandehlevı, Haccetu'l-vedli.', s. 193-19'7

180
Bu uydurmanın mütevatir olması bir yana, sahih bir isnadı bile
yoktur. Bu mesele hakkında sakife gününde, Hz. 'ömer'in vefatında,
altı k!şilik şuranın teşekkül ettiği zamanda ve nihayet Hz. 'Osman'ın
şehadetini müteakip Hz. 'Ali'nin hilafeti üzerinde münakaşalar yapıl­
dığı günlerde, ashabdan hiç değilse bir kişinin ortaya çıkıp durumu
açıklaması beklenmez, miydi? Görüldüğü üzere bu rafizilerin uydur-
malarından oiridir"'.

Hz. Peygamber'in ikindi namazını kılamadığı birgün, batmış olan


güneşin, onun namazını yetiştirmesi için geri dönerek tekrar görün-
düğü ve herkesin buna şahit olduğu hakkındaki uydurma da böyledir.
işin garibi şurasıdır ki, bu haberi, Ummu Seleme (ölm. 20/640)'den
başka hiçbir kimse rivayet etmemiştir".

*
••
5. Kur'in'a ve sahih sünnete muhalif olması.

Hz. Peygamber, Kur'an-ı Kerim'i insanlara tebliğ etmekle kalma-


mış aynı zamanda onun yeryüzündeki iik tatbikçisi olmuştur. Bunun
yanında, ilahi kelamın tam manasıyle anlaşılması ve ilahi iradenin
de bu suretle tecellı etmesi için, onu söz ve hareketleriyle açıklamış
ve hatta Kur'an-ı Kerim'de bulunmayan islami esasları da onun rü-
huna uygun olarak ortaya koymuştur. Binaenaleyh her beyanı ve dav-
ranışı din olan ve ashabı tarafından bütün hareketleri dikkatle. takip
edilen bir peygamberin, kendi hadislerini nakz eden sözler söyleye-
meyeceği aşikardır; bu böyle olunca, hayatının düsturu olan Allah Ke-
limı'na muhalif bir beyanda bulunması da elbette düşünülemez.
Hadis olduğu ileri sürülen haberlerin, bu iki esasa muhalefeti
sebebiyle kolayca tanınması mümkündür". Dünyanın ömrünü tayin
eden bir uydurmada Hz. Peygamber'in, «dünyanın ömrü yedi bin se-
nedir. Biz yedinci binin içinde bulunmaktayız• dediği iddia edilmek-
tedir". Rasül-i Ekrem (s.a.v.)'nin vefatından bu yana bin dört yüz kü-
sur sene geçmiş olmasına rağmen dünyanın hala ayakta durması,
her şeyden önce bu sözü yalanlamaktadır. Kaldı ki bu söz, hem ayet-
lere hem de sahih hadise muhaliftir. Kur'an-ı Kerim'de, «senden kı­
yametin ne zaman vukua geleceğini sorarlar. De ki, onun ne zaman,
geleceğini yalnız Rabbim bilir».,,,_ «Kıyametin ne zaman geleceğini bit•

(86) İbnu Teymiye, Ml.nhacu's-sünne, c. IV, s. 118.


(87) 'Ali el-Kari, a.g.e., s. 109.
-(88) İbnu Kesir, el-Ba'isu'l-hasis, s. 78; İbnu Hacer, Nuhbetu'l-fiker, a. 22. ,J!'.';.
(89) 'Ali el-Kari, a.g.e., s. 114. .~,
(90) el-A'ra.f (7), 186.

181
mek Allah'a mahsustur»" buyurulmakta, Hz. Peygamber diliyle de
•ben gaybı bilmem»" denmektedir. Yine «Cibril Hadisi• diye meşhur
olan hadıs-i şerifte ise Hz. Peygamber, kıyametten bahisle, «bu me-
sele kendisine sorulan, sorandan daha fazla bir bilgiye sahip değil­
dir»", buyurarak kıyametin ne zaman vukü bulacağını bilmediğini söy-
lemiştir. Şu hale göre yukarıdaki haber hem Kitaba, hem de sahih
sünnete muhalif olduğu için uydurmadır.
•Veled-i zina» hakkındaki uydurmalardan birinde, «zi"nadan doğan
çocuk cennete giremez» denilmektedir''. Bir başka hadiste de • •. Jç-
ki içen mel'undur, komşusu da mel'undur, onun yanında oturan da
melundur» denmektedir95 • Normal olarak düşünüldüğü zaman dahi,
zina mahsulü olan çocuğun, o günahın işlenmesinde hiç bir tesiri
olamayacağı; içki içmek suretiyle ilahi emri çiğneyen birinin günahın­
dan da komşusunun rnesu'l tutulamayacağı neticesine varılır. Nite-
kim Allah Taala Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde, «hiç kimse başkası­
nın günahını yüklenemez» buyurmuştur". Yine Kur'an-ı Kerim'in ifade-
sine göre Allah Teala, sadece kendine eş, ortak koşulmasını affet-
mez; ama dilediği kimselerin, şirkin dışındaki günahlarını bağışlar".
Bu ayete ragmen birtakım günahların bağışlanmayacağını kesin bir
dille beyan eden haberlere rastlanmaktadır. «Ashabıma sövmek, af-
fedilmeyecek bir günahtır»", «kötü ahlaklı olmak, affı mümkün olma-
yan bir günahtır .. _.,,, şeklindeki hadisler böyledir. Bunların yukarıdaki
ayete muhalif oluşu, mevzu sayılmaları için kafi bir sebeptir.
Sadece herhangi bir sünnete muhalif olan hadisin mevzu sayıl­
masını doğru bulmayan ibnu Hacer 'Askalani (ölm. 852/1448), ancak
mütevatir sünnete muhalif olan hadislerin böyle mütalaa edilebilece-
ğini söylemektedir" • Böyle olduğu takdirde, uydurma hadislerin ta-
0

(91) Lokman (31), 34.


(92) el-En'am (6), 50.
( 93) Buhar!:, Sahih, c. I, s. 18.
(94) Mavsıli, el-Muğni, var. 7b; Firüzabadi, Hatimetu Sifri's-sa'!de, s.
211; 'Ali el-Kari, a.g.e., s. 91.
(95) İbnu Hacer, Lisanu'l-Mizan, c. III, s. 175.
(96) el-En'am (6), el-1~ra (17), 15; Fatır (35), 18; ez-Zumer (39),
17.
(97) en-Nisa (4), 47, 115.
(98) Kavukci, el-Lu'lu'u'l-marsü, s. 41.
(99) Elbani, Silsiletu'l-ahadisi'd-da'ife, C. I, hadis nr. 125.
(100) İbnu Hacer, Nuhbetu'l-fiker s. 22; İbnu 'ArrA.k, TeıızUıu'ı-ıert'a,
c. I, s. 6; San'ani, Tavzihu'l-efkar, c. il, s. 96-97.

182
yininde daima göz önünde bulundurulması gereken sünnet kıstasııi•
dan, gayet cüz'i bir nisbet dahilinde faydalanmak mümkün olacaktır;
zira mütevatir sünnet miktarı çok mahduttur. Bu durum karşısında
sahih sünneti mikyas alarak ona, araları telif edilmeyecek derecede
muhalif olan hadislerin uydurma olduğunu kabul etmek daha mute-
dil bir görüş olsa gerektir. Sahih sünnete muhalefeti yüzünden uydur-
ma sayılan birçok sözde hadis mevcuttur. Nitekim Allah Taala'nın
adı Ahmed veya Muhammed olan kimseleri cehenneme koymayaca-
ğını'0', yüzü güzel olan siyah gözlü insanlara azab etmeyece-
ğini102 haber veren sözde hadisler, «Allah Taala sizin vücutlarınıza ve
yüzlerinize değil, kalblerinize bakar,,' 01 mealindeki sahih hadise ta-
mamen muhaliftir.
Mütevatir hadise muhalif olan uydurma söze misal olarak, «size
benim hadisim olarak rivayet edilen doğru bir sözü duyduğunuz za-
man -onu ben söylesem de söylemesem de- kabul ediniz• haberini
zikredebiliriz'°'. Bu uydurmayı, •her kim benim söylemediğim bir sö-
zü bile bile bana isnad ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın»l05
mütevatir hadisi ile bağdaştırmak mümkün değildir.
*
**
6. Akla, his ve müşahedeye muhalif olması.
Allah Taala yalnız akıllı olanlara hitab etmiş, emir ve yasakların­
dan sadece onları mes'ul tutmuştur. Onun elçisi sıfatiyle Hz. Pey-
gamber'in sözlerinin de normal akla uygun olması icab eder. Binaen-
aleyh, te'vil edilmeyecek bir surette akla aykırı olan bir hadisin mev-
cudiyeti düşünülemez 106 . «Nuh'un gemisi Kabe'yi yedi defa tavaf ede-
rek Makam'ın arkasında iki rek'at namaz kıldı» 107 uydurmasının normal
akıl ve sağlam bir mantıkla bağdaştırılması mümkün değildir. Allah
Taalan'ın kendini kısrağın terinden yarattığını iddia eden mevzO ha-
ber de böyledir'08 •

(101) İbnu 'ArrAk, a.g.e., c. I, s.226;· 'Ali el-Kart, Mevzü'A.t, s. 108.


(102) ElbAni, a.g.e., c. I, hadis nr. 130.
(103) Müslim, Sahih, c. IV, s. 1987.
(104) İbnu Hazın, el-İhkilm, c. I, s. 199; İbnu 'Arrak, a.g.e., c. I, s. 264.

(105) Buhari, Sahih, c. ı, s. 35; Müslim, a.g.e., c. I, s. 10.


(106) Bahru'l-'ulfun, Fevil.tihur'-rahamO.t., c. II, s. 124.
(107) Zehebi, MizAn c. ıı, s. 565; SuyO.ti, Tedribu'r-ravt, c. I, s. 278.
(108) Bk. bu tez, s. 45.

183
·u600 (1203) törihinden sonra doğacak olanlara Allah;ın hiçbir ih-
tiyacı yoktur»'°' şeklindeki uydurma, hem mantığa, hem de gerçeğe
muhaliftir; zira bu tarihten sonra yaşayan milyonlarca insan arasm-
dan islama, müslümanlara ve hatta bütün insanlara kıymetli hizmet-
lerde bulunmuş olanları pek çoktur. Kaldı ki, Allah Taala'nın hitabını
bütün insanlara yönelttiği Kitab'; ortada dururken, Hz. Peygamber'in
böyle bir şey söyleyebileceği düşünülemez.
«İnsanların en yalancısı, boyacılarla kuyumculardır»' ', sözünün
uydurma olduğu ortadadır; zira bu ikı zümre içinde pek dindar kimse-
ler oulunmakla beraber, onların dışında kalan insanfar arasında -lb-
nu Kayyim el-Cevziyye (ölm. 751/1350)'nin dediği gibi- rafıziler, ka-
hinler, kıssacılar ve müneccimler gibi hudutsuz yalan söyleyenler de
vardır 111 • Şu hale göre hadis olduğu iddia edilen bu sözün uydurma
olduğunu hissimizle ve gerçeğe muhalif bulunmasıyle anlamaktayız.

Senedi ne kadar sağlam olursa olsun «patlıcanın _her derde deva


olduğu• nu ifade eden bir sözü"' Hz. Peygamberi'n söylediğine ihti-
mal verilemez; zira tecrübe bunun böyle olmadığını göstermektedir.

*
**
7. Tarihi vukuata aykırı düşmesi.
Hadisciler mevzu haberlerin tayin ve teşhisinde tarih bilgisinden
çok faydalanmışlardır. Sufyanu's-Sevri (ölm. 161/777), «raviler yalan
söylemeye başlayınca, biz de onlara tarih silahıyle karşı koyduk» 113
demektedir.

Muhaddisler, metin tenkidinde olduğu kadar senedin dahili ten-


kidinde de tarih bilgisine müracaat etmişlerdir. Buna temasla Gold-
ziher der ki: «ravilerden her birinin şahsi durumunun tetkikinden ay-
rı olarak münekkidlerin dikkati, isnadın dahili muhtevasına da çevri-
lecekti. Bu işde onların şayan-ı dikkat mesut buluşlar yapma imkan-
ları oluyordu»"'. Zira bu suretle ravi adeta yalancılığını itiraf etmiş
gibi oluyordu.

Tarih bilmenin faydasına temas eden Hassan b. Yezid, •yalan-


cıları tanımak hususunda bana tarih kadar yardım eden bir şey yok-

(109) Kavukci, a.g.e., s. 1.02.


(110) 'Alt el-Kart, a.g.e., s. 107.
(111) Gört. yer; Elbani, a.g.e., c. I, hadis nr. 144.
(112) Sehavi, el-Makasıdu'l-hasene, s. 141; 'Ali el-Kari, a.g.e., s. 106.
(113) Hatibu'l-Bağdadt, el-Kifıi.ye, s. 119.

(114) Goldziher, Muhammed. Studien. c. II, s. 144.

184
tur. Ravıye ne zaman doğduğunu sorarız, -şayet rivayet ettigi şey­
hin vefat tarihini biliyorsak- onun cevabına bakarak yalan mı, yoksa
doğru mu söylediğini anlarız» demektedir . Buna bir misal olmak
üzere 'Ufeyr b. Ma'dan (ölm. 11/Vlll. asır)'ın naklettiği şu hadiseyi
zikredebiliriz: «'Omer b. Musa (ölm. 157/774 civarı) HL•rnus'a geldiği
zaman mescide giderek etrafını alaıl<.. O ikide bir ~Uı ~ ı::"'~
diyerek rıvayet ediyordu. Bunu o kadar tekrarladı ki, dayanamayarak,
«bu salih şeyhimiz !<.imdir? aaını söyleyin de öğrenelım» dedim. Şey­
himizin Halid b. Ma'dan olcıuğunu öğrenınce, «onunia nerede ne za-
man görüştüni.ız?» diye sordum, 10ts (72b) de Ermin~yye gazasında
görüştüklerini söylemesi üzerine, .. t;:y şeyıı, aedim, Allah'cıan kork.
Halid b. Ma'dan HJ4 l'/22) de vetat eıti . .::ien ise, onunla öli.ımünden
dört sene sonra görüştüğünüzü idaia ediyorsun! Ustelik o hiç bir
zaman Erminiyye·ae savaşmamıştır!..» ' IVluhaddislerin bu neviden
dikkate değer pek çok başarıları olmuştur'-.
Hadis olduğu iddia edilen sözlerin tarihi gerçc~lere uygun düş­
meyişi de onların uydurma olduğunu göstermiştir. Böylesi birçok uy-
durma metinler, tarih bilgisi yardımıyle kolayca tanınmış ve pek
ehemmiyetli tenkidlere mevzü teşkil etmiştir. Muhaddislerin metin
tenkidi çalışmalarına da pek uygun bir misal teşkil edecek olan bir
uydurma sözü, tenkidi ile birlikte zikredebiliriz. Bahis konusu habe-
rin metni şöyledir: Hz. 'Aişe diyor ki, Peygamber (s.a.v.)'in Fatıma'­
nın boynunu birçok defalar öptüğünü görerek bunun sebebini öğren­
mek istedim. Cevaben buyurdular ki, ya Humeyra, bilmez misin ki,
miraca çıktığımda Allah Taala'nın emriyle Cebra'il beni cennete gö-
türdü ve bir benzerini daha görmediğim kokusu hoş ve meyvesi ne-
fis olan bir ağacın yanında durduk. Cebra'il'in soyarak bana ikram
ettiği o meyveleri yedim. Allah Taala bunlardan bende bir meni ya-
rattı. Dünyaya döndüğümde Hatice ile münasebette bulundum; ne-
ticede Fatıma'ya hamile kaldı. işte ben o ağacın kokusunu özledikçe
Fatıma'nın boynunu öper ve o kokuyu alırım ... »118 •

(115) İbnu Cevzi, K. Mevzü'at, var. 6a.


(116) Hatibu'l-Bağdadi, a.g.e., s. 119; Zehebi, Mizan, c. III, s. 224. Halid
b. 1'4a'dii.n'dan hadis aldığını iddia eden bir başkasını da İsma'il, b. 'Ayyaı
(ölın. 181/797) aynı usulle yakalamıştır (bk. Ebü Hatim, K. MecrQhin, var.
23a-b).

(117) Mesela bk. Zehebi, a.g.e., c. ı, s. 130, 184; IV, s. 519; İbnu Hacer,
LlsAnu'l-MizAn, c. 1, s. 253.

(118) İbnu Cevzl, a.g.e., var. 79b.


Bu haberin tenkidinde ibnu Cevzi der ki, «bunun uydurma oldu-
ğunda mütehassıslar bir yana hadis talibleri bile şüphe etmez. Bunu
uyduran kimsenin zerre kadar tarih bilgisine sahip olmadığı meydan-
dadır. Zira Hz. Fatıma, Peygamber (s.a.v.)'e nübüvvet gelmeden beş
sene önce doğmuştur. Bu uydurmanın mucidinden daha cahil olanlar,
bu haberi duyarak tariklerinin çoğalmasına yol açmışlardır. Burada
miracdan bahsedilmesi ise ayrı bir rezalettir. Çünkü mirac, Hz. Hati-
ce'nin vefatından sonra ve hiccetten bir yıl önce vukü bulm!,lştur. Hic-
retten sonra da Hz. Peygamber Medine'de on sene ikamet etmiştir.
Bu yalanı uyduranın sözüne bakılırsa, Hz. Peygamber'in vefatın­
da Hz. Fatıma'nın on yaşında olması icab eder. Pekala buna göre Hz.
Peygamber'den -Hz. Fatıma'nın oğulları -Hz. Hasan ve Hz. Huseyn'in
hadis rivayet etmesini nasıl izah etmeli. Şurası muhakkak ki Fatıma
(r.a.), mırac gecesi on yedi yaşındaydı » 119 • Hz. Peygamber'in vefatın­
dan altı ay sonra ve otuz yaşında olduğu halde vefat ettiği -vahiy
süresinin de yirmi üç yıl olduğu- dikkate alınırsa, Hz. Fatıma'nın, bi-
setten yedi sene kadar önce doğmuş olması gerekir''°. Kaldı ki Ceb-
ra'il'in Hz. Peygamber'e Fatıma (r.a.. )'nın doğumundan bir hayli za-
man sonra geldiğini çocuklar bile bilir"'.
Görüldüğü üzere tarihi vukuat ile te'lif edilemeyen haberlerin
yalan olduğu kolayca bilinmektedir'". Bu sebeple münekkidler biyog-
rafi ve kronoloji bilgisine pek ehemmiyet vermişler ve bunlardan aza-
mi derecede faydalanmışlardır.

(119) Göst. yer.


(120) el-Hfıtu'l-Beyrfıti, Esne'l-matalib, s. 280.
(121) Zehebi, Mizan, c. II, s. 415. Bu uydurmanın muhtelif rivayetleri
i<;in bk. Mizan, c. I, s. 514; II, s. 415, 518; C. III, s. 539.
(122) Nitekim Hz. 'Ömer'in babasını öldürdüğü hakkındaki rivAyetı,
İbnu Teymiye şu sözlerle tenkid etmektedir: «Bu iddia yalandır; zira Hz.
'Ömer'in babası daha bi'setten önceleri cahiliye devrinde ölmü§tür» (bk. Re-
sil.'Hu'l-kubra, c. II, s. 340). Hz. 'A'işe'yi Vasıt'ta gördüğünü iddia eden Suheyl
b. ZekvAn (II/VIII. asır)'ı !bnu Hacer 'Askalani şöyle tenktd ediyor: «Yalan
dediğin böyle olur; zira 'A'işe (r.a.), Haccıı.c Vasıt'ı almadan çok önceleri ve-
fAt etmiştir» (bk. Llsanu'l-Miz4D, c. m, s. 124).

186
BEŞiNCİ BÖLÜM

MEVZO HADiSLERİN İSLAMA VE


MÜSLÜMANLARA VERDİĞİ

ZARARLAR

Hangi maksatlarla uydurulmuş olursa olsun, mevzü hadislerin,


gerek dinin bünyesinde ve gerekse müslümanların yc:1şayışında birçok
tahribat yaptığı muhakkaktır. lslam alimlerinin, mevzü h,1rlisleri tanıt­
mak suretiyle onların verdiği zararları büyük çapta azaltmış olmala-
rına rağmen, bu sözleri kitaplarına alan veya va'z kürsülerinde hadis
diye nakleden şahısların icra ettikleri menfi tesirleri tamamen yok
etmek mümkün olmamıştır. Bahis konusu zararların en mühimlerini
şöylece tesbit etmek kabildir:

1. Allah Taala, bütün insanlara Kur'an-ı Kerim'ini sadece teb-


liğ ettirmekle kalmamış, aynı zamanda onda bulunan hükümleri açık­
lamak' ve yaşayışıyle müslümanlara •en mükemmel bir örnek• 2 ol-
mak üzere Hz. Peygamber'i vazifelendirmiştir. Daha sonra «Peygam-
ber size ne verdiyse onu alın, neden sakındırdıysa ondan geri du-
run•• buyurmak suretiyle de Rasülullah'a kayıtsız-şartsız bağlanmanın
lüzOmunu belirtmiştir.
Büyük salahiyetleri haiz olan Hz. Peygamber, Kur'an-ı Kerim'ln
mücmel ayetlerini tafsil etmiş, manası mutlak olanları bazı kayıtlara
bağlamış, lafzı umumi olan ayetleri birtakım hususi tevcihlerle açık-

(1) en-Nahl (16), 44.

(2) el-AhzA.b (33), 21.

(3) el-Hagr (59), 7.

187
IJmış ve nihayet Kur'an-, Kerim'in temas etmediği bazı problemleri
de nı~siaki! olarak halletmiştir'.

Görüldügü gıbi islamı bütün teferruatı ile bilen ve anlayan Hz.


Peygamber'dir. ünun dışındaki hütün müslümanlar dini öğrenmek için
Peygamber (s.a.v.)'in sözlerini, davranışlarını ve şemailini doğru bir
şekilde bilmek zorundadır. işte hadis diye uydurulan sözler, müslü-
maniarın bu gayeye daha rahat ve daha emin bir şekilde ulaşabil·
mel erine engel olmuştur. Oniar karşılarına çıkan herhangi bir hadi-
sin mana ve mahiyeti üzerinde düşünmezden önce, onun Hz. Peygam•
ber'e ait olup olmadığını anlamak için uzun ve yorucu araştırmalar
yapmak zorunda kalmışlar ve böylece mesailerinin büyük bir kısmını
hadis tenkidine harcamışlardu-.
2. Kur'an-ı Kerim'deki «biz Kitab'da hiç bir şeyi eksik bırakma­
dık ... »·
ve «bugün dininizi kemale erdirdim ... »' ayetlerinde ifade edil-
diği üzere Allah Taala isiamı kusursuz bir şekilde· tamamlamıştır.
Onda ilave edilecek veya çıkarılacak bir husus yoktur. Dini gönderen
Allah Taala olduğuna göre, insanların böyle bir şey yapmaya zaten
hak ve salahiyetleri de mevcut değildir. Bu böyle iken, sözleri din de-
mek olan bir Peygamber'in söylemediği bir sözü ona nisbet etmek
ve hatta onun ağzından uydurulan yalanlarla helali haram ve haramı
helal göstermeye çalışmak dini tahrife yeltenmekten başka bir şey
değildir. Nitekim bir uydurma hadisin ifadesine göre «dünya ahiret
ehline haramdır; ahiret de dünya ehline haramdır; hem dünya hem
ahiret de Allah ehline haramdır»'. Kur'an ruhuna tamamen muhalif
olan bu sözü Hz. Peygamber'in söylemesine ihtimal veriiemez; zira
•yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan odur. .. »' ve «Allah'-
ın kulları için yarattığı zineti, rızkın temizini ve iyisini kim haram et-
miştir? De ki bunlar dünya hayatında mü'minler içindir. Kıyamet gü-
nü de mü'minlere hastır ... ,,ı ayetlerini getiren ve insanlara tebliğ
eden bir Peygamber'in onlara tamamen muhalif bir söz söylemesine
imkan yoktur. Sonra Allah Taala'nın mü'min kullarına sayısız nimet-
lerini va'd ettiği ahiret hayatının, Allah ehline haram olabileceği na-

( 4 J Suhlıı, Sii.lih, 'Ulümu'l-hadis, s. 294. Sünnetin te§ri mevzüundaki ehem-


miyeti hukkır:Ja geniş bilgi almalc için bk. İbnu 'Abdilber, Cami'u beyAni'l·
'ilm, c. II, s. 183-192, Subhi Sii.li!1, a.g.e., s. 291-299. Ayrıca bk. Mustafı\ es-Siba.'i'
nin es-Sunne ve mekanetuha fi't-teşri'i'l-islami adlı eseri.
(5) el-En'am (6), 38.
(6) el-Ma'ide (5), 4.
(7) Elbani, Silsiletu'l-ahadisi'd-da'ife, c. I, hadis nr. 32.
(8) el-Bakara (2), 29.
(9) el-A'raf (7), 31.

188
sıl düşünülür? Ama yukarıdaki ayette, gayet açık Vf! kesin bir ifa-
deyle ilahi nimetleri insanlara haram edenlerin tehdid edilmesine
rağmen, bundan habersiz bir cahil -belki de bilmeden- helali haram
göstermek suretiyle dini tahrif etmeye çalışmıştır. Bu nevi cüret-
karlıkların, dini tahrif etmek maksadıyle yapıldığı, iyi niyetle düşü­
nülmüş bir nevi gayretkeşlik mahsülü olduğu kabul edilemez; zira
Allah Taila'nın en mükemmel bir c:• .c,tte gönderdiği dinin böylesi
insanların yardımına ihtiyacı olmadığı gibi, tamamlanması gereken
eksik ve kifayetsiz bir tarafı da mevcut değildir' • 0

3. Mevzu hadislerin müslümanlara verdiği zararın en büyüğü,


şüphesiz ki onlar arasında zaten mevcut olan tefrikayı körüklemiş ol-
masıdır. Hz. 'Osman'ın şehit edilmesiyle birlikte ortaya çıkan muhte-
lif parti ve fırkalar, batıl davalarını takviye etmek düşüncesiyle ha-
dts uydurmaya başlamışlardır. Bu asılsız sözleri, cahil halkı avlamak
ve kendi hiziplerine çekmek için yem olarak kullanmışlardır. Karşı
gurup da düşmanına aynı silahla mukabele etmek maksadıyle hadis
uydurma hareketini hızlandırmıştır. Neticede aynı dinin mensubu,
aynı Peygamberin ümmeti olan müslümanlar, birbirlerinin en büyük
hasmı olmuşlar, kafirlere karşı yapmadıkları hareketleri birbirlerine
reva görmüşlerdir.
ilk asırlarda mütedil bir görünüşü olan şiilik, sonraları -bölmek
ve sapıtmak maksadıyla uydurulan sözde hadislerin büyük ölçüdeki
tesiriyle- değişmiş ve çok farklı bir mahiyet almıştır.
Siyasi hesaplarla hadis imal etmede en büyük gayret ve çaba-
nın şiilere ait olduğu malumdur.· Onlar ideallerini gerçekleştirmek
için, hadislerin ve hadis ilminin büyük ölçüde tahrifi bahasına da ol-
sa muhtelif hilelere baş vurmuşlardır. Onların hadislere karşı giriş­
tikleri süikastler de, bu nisbette zararlı olmuştur.
Bir kısım şii ilimler, müteber muhaddislerin derslerine devam
ederek onlardan hadis ilminin inceliklerini öğrendikten sonra, bu bil-
gileri kötü maksatlarına ilet etmişlerdir. Şöyle ki: hadis ricalini tara-
yarak, kendi hadiscileriyle aynı adı taşıdığını gördükleri muteber
ehl-i sünnet muhaddislerini istismar etmişler, şii hadiscilerin hadis-
lerini ötekilere nisbet etmişlerdir. Mesela hadis tarihinde Suddi adın­
da iki kişi vardır; biri ehl-i sünneti-n güvenilir alimlerinden olan bü-
yük Suddi isma'il b. 'Abdirrahman (ölm. 127/744), diğeri aşırı bir ra-
fızi olan meşhür hadis uydurucusu Suddi'dir. Şiiler, İbnu Kuteybe adın-

(10) Muhammed Nasıruddin Elbani'nin bu husustaki tenkidi için bk.


Silslletu'l-aha.disi'd-da'ife, c. I, hadis nr. 32.

189
dan da aynı şekilde faydalanma yoluna gitmişlerdir. 'Abdullah b. Kutey-
be, aşırı bir rafızidir; 'Abdullah b. Müslim b. Kuteybe (ölm. 276/889)
de ehl-i sünnetce muteber sayılan bir alimdir. el-Ma'arif adlı bir ese-
ri vardır. Şii lbnu Kuteybe de aynı adlı bir kitap yazmıştır".
Şiilerin bir başka hileleri de, akidelerine uygun olarak hazırla­
dıkları kitapları büyük hadis ilimleri tarafından yazılmış gibi göster-
mektir. Sahabe-i kiram ve ehl-i sünnet mezhebi hakkında iftiralarla
doldurdukları «
-- '-
ı:r-• )..JI "'.r- • adlı bir kitabı imam Gazzali (ölm.
505/1111 )'ye nisbet etmek istemişlerdir. Bu sözleri Gazzali'nin söyle-
yeceğine ihtimal vermeyenleri ikna etmek hevesiyle de kitabın mu-
kaddimesinde, onun, bu sırrın saklanmasını ve bu emanetin koru-
masını vasıyyet ettiğini uydurarak «bu kitapda bulunan bilgiler be-
nim asıl inandıklarımdır; diğer kitaplarda yazdıklarımı da müdahane
için yazdım» dediğini iddia etmişlerdir. Ne tuhaftır ki, bu sözde itira-
fa inananlar da olmuştur".
Siyasi mahiyetteki uydurmaların çoğalmasında şahsi çıkarları
için hadis imal eden hikayecilerin · hisseleri büyüktür. Onlar halkın
arasındaki tefrikayı daha çok artıracaklarını hesaba katmadan cep-
lerini doldurmayı düşünmüşlerdir. Bunun için de bazan •iki hikayeci
birlikte hadis uydurmaya çalışırlardı. Biri dinleyicilerine Ebu Bekr'i
tebcil eden hadisler anlatarak caddenin bir ucunda ayakta hitab eder
dururken, diğeri de 'Alı'nin meziyetleri hakkında hadisler rivayet ede-
rek caddenin öbür ucunda dururlardı. Onlar Nasibilerden olduğu gibi
şiilerden de para almış ve sonra müsavi olarak aralarında taksim et-
mişlerdir•".

Sanki tamamen ayrı dinlere mensuplarmış gibi karşılıklı olarak


birbirlerini itham eden kelam ·ve fıkıh mezheplerinin bazı cahil ta-
raftarları uydurdukları hadislerle bu tefrikayı büyütmüşlerdir.

Milliyetcilik duygusunun tesiri ile hazırlanmış olan bir takım


mevzu hadislerin de muhtelif ayrılıklara yol açtığı olmuştur. Hz. Pey-
gamber, takva dışında hiç bir Arabın Arap olmayana herhangi bir üs-
tünlüğü bulunmadığını'' bir prensip olarak ortaya koyduğu halde, bu-
nu nakz eden hadisler uydurulmuştur. Bunun en cazip misallerini,
bilhassa Araplarla lranlılar arasında cereyan eden üstünlük mücade-
lesinde bulmak mümkündür.

{11) 'Abdul'aziz Dehlevi, Muhtasaru't-Tuhfeti'l-lsnd '8.§erlye, s. 32.


(12) Ayn. mil., a.g.e., s. 33.
{13) Sıddtld, Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 66.

190
Netice itibariyle diyebiliriz ki, muhtelif taassup ve ihtirasların
tesiriyle parçalanan müslümanlar, davalarını desteklemek için hadis
imaline girişmişler ve bu sözde hadisler onların daha ziyade dağılıp
bölünmelerine yol açmıştır.
4. Zındık diye anılan din düşmanlarının islama verdiği zararlar
pek çoktur; zira onların gayesi, islam ••nanı ile bağdaştırılması ka-
bil olmayan birtakım batıl inançlar, ve eski dinlere ait hurafeleri is-
lama sokmak suretiyle onu tahrif etmekti; bu sebeple onların uydur-
dukları sözler islamiyet namına büyük bir tehlike arzediyordu.
işte bu sebepledir ki, islam alimleri dine sokulmak istenen hura-
felere karşı büyük bir savaş açmışlar ve islamın varlığını tehdıd eden
bu muazzam tehlikeyi büyük ölçüde bertaraf etmişlerdir. Bununla be-
raber bugün hala cahil halk tabakası arasında yaşamakta olan bazı
bid'at ve hurafeler, vaktiyle islama yöneltilmiş olan korkunç tahrib
silahlarının izlerini taşımaktadır.

Din düşmanlarının uydurduğu sözde hadislerin diğer bir zararı


da dini kabule mütemayil olanları veya gerçek islamı anlamayan ca-
hil müslümanları dinden soğutmuş olmasıdır. Bunun böyle olmasında
hadisin sahihini mevzüundan ayıramayan ve din düşmanlarının çir-
kin uydurmalarınıva'z kürsülerinde sermaye olarak kullanan cahil va-
izlerin ve dikkatsiz müelliflerin büyük tesirleri olmuştur.
!i. Kur'in-ı Kerim ve hadisi şeriflerdeki tergib (teşvik) ve terhib
~korkutma) ifadeleri gayet ölçülüdür; insanları ne haddinden fazla
ümide, ne de aşırı bir korkuya kaptırmadan ahenkli bir dünya ve ihi-
ret sevgisi ve canlılığı içinde bulundurmak giyesiyle belli dozlarda
verilmiş gibidir. Nitekim bunun böyle olduğunu gösteren hadis-1 şe­
rifler mevcuttur. Enes b. Malik (ölm. 93/711 )'in rivayetine göre,
Mu'az b. Cebel (ölm. 18/639), bir deveye binmiş olan Hz. Peygamber'-
in terkisinde bulunuyordu. Hz. Peygamber üç defa «ya Mu'az! • diyf!
seslendikten sonra şöyle buyurdu: «Hiç bir insan yoktur ki, bütün
kalbiyle inanmış olarak Allah'dan başka ilah olmadığına ve Muham-
med'in onun elçisi olduğuna şahadet etsin de Allah Taala onu cehen-
nem ateşini haram etmesin!» Bunun üzerine Mu'az: «Va Rasülullah,
dedi, bunu halka söyleyeyim de sevinsinler mi?»; Hz. Peygamber:
«Hayır söyleme, buyurdu, zira buna güvenirler de tembellik eder-
ler»15 Mu'az bu hadisi vefat edeceği sıralarda günahtan kurtulmak dü-

(14) Ahmed b. Hanbel, Musned, c. V, s, 411.


(15) Buhari, Sahih, c. I, s. 41; Müslim, Sahih, c. I, s. 58-60. Hz. Pey-
gamber'in ve ashabının bu mevzüdaki davranışları hakkında geniş bilgi. al-
mak için gösterilen yerlere bakılabilir.

191
şüncesiyle haber vermiştir' • Başka bir rivaretten de Hz.
6
Peygam-
ber'in halkın tembellik edeceğinden «korktuğu» için bu hadisin söy-
lenmesine razı olmadığı anlaşılmaktadır •
11

Aşer-i mübeşşere'den biri olan meşhur sahabi «Ebu 'Ubeyde b.


el-Cerrah (ölm. 18/639)'ın bu mevzudaki tutumu da pek ehemmiyet-
lidir. Ebu 'Ubeyde Rasul-i Ekrem'deıı : « »

(= kim Allah'a ortak koşmaksızın ölürse, cennete girer)»" hadisini


işittiği halde, Hz. Peygamber'in hissettiği endişeyi kendisi de duya-
rak, bu hadisi hiç kimseye söylememişti. Humus'ta, düşmanla sava-
şırken muhasara edilen kendi idaresindeki müslümanların yüzlerinde
bir endişe gördüğü zaman, bu hadisi onlara söylemek suretiyle cesa-
retlerini artırmak zorunda kalmıştı. Nihayet savaş müslümanların za-
_feri ile sona erdi; fakat Ebu 'Ubeyde bu hadisi söylemiş olduğu için
büyük bir pişmanlık duydu ve askerlerini toplayarak onlara şöyle hi-
tab etmek mecburiyetinde kaldı: Ben bu çetin savaşta hiç birimizin
sağ kalmayacağını hesaba katarak bu hadisi söylemiştim; şayet biri-
nizin dahi sağ kalacağını bilseydim yine söylemezdim. Binaenaleyh
siz bu hadise güvenerek, cennette nail olacağınız nimetlerin azına ka-
naat edip de gevşeyip kalmayın".
Şüphe yoktur ki, Ebu 'Ubeyde'nin bu sözlerle kendilerini uyar•
mak lüzumunu duyduğu insanların çoğu sahibi veya tabiidir. Onlar
hakkında dahi ilahi rahmetin genişliği karşısında aşırı bir ümide ka-
pılarak vazifelerde tembellik yapmak söz konusu edilmişken, imin
ve takvaları onlarınki ile mukayese edilmeyecek bir derecede bulu-
nan zavallı insanları bol keseden dağıttıkları hesapsız va'dlerle mis-
kinleştiren vaizlerin davranışlarına ne demelidir. işte mes'uliyet duy-
gusundan yoksun böylesi insanlar, Hz. Peygamber'in neticesinden
korkup endişe duyduğu hareketi asırlardır devamlı bir şekilde yap-
mışlar; müslümanları bir lokma bir hırka deyimi ile ifade edilen mes-
kenet zilletine sürüklemişlerdir.
Tergib hadisleri, müslümanları -zannedildiği gibi- dünyayı ih-
mal ederek nafile ibadetle meşgul olmaya her zaman sevk etmemiş,

(16) Göst. yer.


(17) Göst. yer.
(18) Buhari, a.g.e., c. I, s. 69; Müslim, a.g.e., c. I, s. 94.
(19) Refik Bek el- 'Azın, Eşheru meşahiri'l-islam fi'l-l\arb ve's-siyase,
C. I, Mısır, 1360/1941, s. 269.

192
hatta çoğu defa -Hz. Peygamber'ln neticesinden korktuğu üzere--
onların farz lbAJatlerl dahi ihmal etmelerine yol açmıştır. Öyle ya
•bilmem hangi vakit iki rek'at namaz kılmakla bütün günahlar affo-_
lununca, artık günde beş defa namaz kılmaya, senede bir ay oruç tut-
maya, hacca gitmeye, zekAt vermeye ne lüzum kalır? Madem ki iki
rek'at namazla bütün günahlar affolunacakmışl niçin insan tatlı tatlı
eğlenerek enva-, muharremAtı lrtikab etmesini iki rek'at namazla bü-
tün bı-ı habAsetleri affettirmek her vakit için mümkün değil mi? en
adi kabahatlardan, hatta en şeni cinayetlerden kurtulmak için iki
rek'at namaz kafidir, demekle esasat-ı şer'iyye ve ahUlkıyenin çürük
ve esassız olduklarını ilan etmek arasında bir fark görmüyoruz ... •20 •
GOya müslümanları dine teşvik etmek hayaliyle uydurulan söz-
ler, nasıl ki onları hudutsuz bir af ve merhamet ümidiyle dini ihmale
veya tamamen uzlete sevketmişse, terhib diıişüncesiyle uydurulan
hadisler de aşağı-yukarı aynı te'sirl icra etmiştir; zira bu defa da aya-
.ğını yanlış atmanın günah olduğunu; en ufak bir dikkatsizce davra-
nışıyla cehennemin en korkunç çukurlarına atılacağını duyan bir
müslüman, ya tamamen dinden soğumuş ve IAkayt kalmış veya ce-
henneme atılmak korkusuyla dünyevi vazifelerini tamamen ihmal
ederek ibadetle meşgul olmuştur.
Bilhassa tergib-terhib maksadıyla binlerce hadis uyduran Abid
ve zahid kılıklı müslümanlar, bu hareketi ıslama hizmet etmek niye-
tiyle yaptıklarını ve bundan dolayı Allah'dan mükafat beklediklerini
istedikleri kadar söylesinler, şurası muhakkaktır ki, islama en büyük
darbeyi onlar indirmişlerdir. Is.lamın azılı düşmanları onu dışardan
yıkmaya çalışırken, bunlar da müslümanlığın çehresini değiştirmek
ve müslümanları tembelliğe sevketmek ve hatta dinsizlere bol bol
malzeme vermek suretiyle içten yıkmaya uğraşmışlardır. Bu sebeple,
hadis uyduran müslümanlar, lslam için dinsizlerden daha zararlı ol-
muşlardır'. .
6., Mevzii hadisler halkın islimı yanlış anlamasına sebep ~uş­
22
tur. •Dünya sevgisi her türlü günahın başıdır• , •eğer kadınlar olma-
saydı, Allah'a hakkıyla kulluk edilltdi••', •süratll yürüyüş mü'minln
heybetini mahveder••4. şeklindeki sözler kendilerine hadis diye anla-
tılan müslümanlar, bunların te'sir ve telkini ile dünyayı bir tarafa at-

(20) M. Şemseddin, HurafA.tdan hakikate, İstanbul, 1332, ıs. 252-253.


(21) İbnu Cevzt, K. MevzQ'A.t, var. 6b.
(22) Seha.vt, el-MakA.sıdu'l-haısıtne, s. 182.
(23) ElbA.ııt, Sllslletu'l-ah4.dlsi'd-da'lfe, c. I, hadis nr. 156.
, (24) Ayn. mll., a.g.e., hadis nr. 55.

193
rnışlar, Allah'a giden yolda birer engeldir telakkisiyle mal, mülk, ev-
lad ve iyali teri< ve ihmal etmişlerdir. Nice ;:ıkılsızlar dünya ile alaka-
larını kesmek için aç susuz kalmışlar; niceleri Allah'ııı helal ve mü-
bah kıldığı şeyleri nefislerine haram etmişler; niceleri çoluk-çocuğu­
nu sefalet ve perişanlığın kucağına terketmişler ve nice zavallılar
da -Allah'a olan vazifelerini ifa etmeye mani olur telakkisiyle- ha-
nımların kendi üzerlerindeki haklarını hesaba katmaksızın, onları ne
dul, ne de evli denecek bir halde kalmaya mahkum etmişlerdir • 25

Dünyayı
ve dünya nimetlerini hakir gösteren bu ınsanlar, bu mev-
zudaki ayet ve hadislerin ruhuna yeklaşamamışlardır; aksi takdirde
dünyanın bizatihi zemmedilmeyeceğini idrak ederlerdi. Allah Taala'-
nın nimet olarak ihsan ettiği, insanın hayatını idame ettirmesi, ilim
öğrenerek ibadet edebilmesi için muhtaç olduğu yiyeceği, içeceği,
giyeceği şeyler ve ibadet edeceği yerler nasıl zemmedilebilir. Ayet
ve hadislerin yerdiği bunlar değil, bir şeyin helal olmayacak şekilde
elde edilmesi ve israfla harcanmasıdır•. Nice müslümanlar -şüphe­
siz ki, cehaletler! sebebiyle- bu nevi uydurmaları akıJ ve man.tık
ölçüsüne VL.rmadan kabul etmişler ve bu yüzden de çoğu zaman
acıklı ve gülünç durumlara düşmüşlerdir. «Kim hayırlı bir işe yalın
ayak giderse, sanki cennet toprağı üzerinde yürüyormuş gibidir; me-
lekler onun için mağfiret dilerler: o kimsenin bütün azası da Allah'ı
tesbih eder» mealindeki bir uydurma söz hakkında İ.bnu Cevzi der ki:
«dinin münezzeh olduğu böyl_esi saçma sözlere kapılarak yalın ayak
yürüyoo talebeler görmüşüzsfür. Halbuki yalın ayak yürümek hem gö-
ze, hem de ayağa zarar verdiği gibi, bu şekilde pisliklerden de ko-
runmak mümkün olmaz .. .21
7. lslimın yanlış anlaşılmasına yol açan uydurmaları va'z ve na-
sihatlerine sermaye yapan kıssacılar, müslüman halkın cahil, tembel
ve anlayışsız kalmalarına büyük ölçüde sebep olmuşlardır; zira kıs­
sacıları hakiki islam alimi zannederek peşlerini bırakmayan bazı müs-
lümanlar, onları senelerce dini.emiş olsalar dahi yine de gerçek is-
lam namına bir ~ey öğrenmi~ olmazlar 28 ; aksine, islamm bünyesi için
en tehlikeli birer mikrop demek olan batıl ve hurafe sözleri dinleye
dinleye hak ve hakikatin düşmanı haline gelirler. Din diye öğrendik-

( ıı5) İnu Cevzt, a.g.e., var. 2b.


( 25) İbnu Cevzi, Tel'bisu iblis, Mısır, 1928, s. 150. İslamı yanlış anlama-
ları sebebiyle ~ğ_üny~a sırt çevirerek asıl vazifelerini ihmal eden insanların
acaib halleri hakkında ı:..ı eserde geniş bilgi vardır (bk. g~st. yer. v.d.)
(27) İlımtı'Artak, Tenzihu'ş-şerl'a, c. I, s. 252.
(28) 'Ali el-Kil.ri, Mevzü'at, s. 16.

194
leri ,asılsız sözleri reddeden bir alimle karşılaşınca da, biz bunları
« l:.,r.>İ • ve « t.;:-,,:ı,> » diye baş1 layan senedlerle işitmişiz­
, dir, diyerek o alimi_n sözüne itibar etmezler".
Kıssacılar, islama ve müslümanlara hizmet etmek yerine, kendi-
, !erini halka kabul ettirmeyi düşündükleri için dinin tezyif ve tahkir
edilmesine aldırmazlar". Halkın heves ve a_rzusunu okşayan, mesuli-
yetlerini azaltan hadislerle onları oyalarlar. Halka asıl vazifelerini öğ­
retecek ve onları uyarıp kendilerine getirecek hadisleri okumazlar;
zira sahih hadisler gerçektir, acıdır ve ağırdır; uydurma hadisler ise
tatlıdır, hafiftir ve halkın tabiatına uygundur '.
1

Yukarıda görüldüğü üzere Hz. Peygamber'in tergib mevzüundaki


bazı hadislerin halka intikalini arzu etmeyişinin sebebi, dini yanlış
anlamaları endişesinden başka bir şey değildir. Hz. 'Ali «halka anla-
yabileceği şeyleri söyleyin; Allah ve Rasülünün yalanlanmasını is-
termisiniz? »" sözünü yine aynı endişe ile söylemişti.
Burada üzerinde ehemmiyetle durulacak husus şudur: Hz. Pey-
gamber'in ve ashabının, manasını idrak edemeyeceği için halkın bir-
takım yanlış inanç ve kanaatlere saplanabileceğinden korktukları ha-
disler sahih tergib hadisleridir. Bunların dahi halkı yanıltabileceği
söz konusu olursa, pek ölçüsüz ifadelerle uydurulmuş olan nice tergib
hadislerinin onları yanlış istikametlere sevk edeceği muhakkaktır.
Halkın aklının ermeyeceği hadisler, -'Abdullah b. Mes'Od , (ölm.
32/652)'un dediği gibi- onlar için birer fitne mevzOu olmuştur.n.

(29) İbnu Cevzt, K. MevzQ'at, var. 2a.


(30) Suyüti, Tahziru'l-eykaz, var. 63b.
(31) Ayn. mll., a.g.c,, var. 62a.
(32) Buhart, Sahih, c. I, s, 41.
C.l3) 'Ali el-Kart, MevzQ'at, s. 15,

195
..,.,

NETiCE

Hz. Peygamber'in aralarında bulunduğu çağlarda· ashab-ı kiram,


hadislerin işitilip öğrenilmesinde ve daha sonraki nesle kusursuz
bir şekilde intik::.I c',mesinde büyük gayretler sarf etmişlerdir;· dinin
kaynaklımndan oi::::ı hadisleri istismar edecek surette dünyevi bir
hırs ve arzul8rı olm::1dığı için de, hadislerin safiyetini bozacak her~
hangi bir davranışta bulunmamışlardır. Fakat Hz. Peygamber'in vefatı­
nı takip eden huzurlu birkaç yıl geçtikten sonra, ashabın son nesli-
nin ve büyük tabiilerin içinde bulunduğu senele~de, huzursuzluk, kar-
gaşalık ve tefrika baş gösterdi. Müteakip nesillerde şiddetini daha da
nrtıran bu hadiseler, müslümanların muhtelif görüşler ve düşünceler
etrafında toplanmalarına imkan hazırladı. Çoğu zaman siyasi ve dini
sebeplerle meydana gelen bu bölünmeler neticesinde, her gurup ken-
di fırka veya mezhebini desteklemek ve böylece taraftarlarının sayı­
sını artırmak maksadıyla hadis uydurmaya başladı. Bu aşırı guruplaş­
ma hareketinin ötesinde ve sadece dine hizmet etme arzusuyla ve-
ya dür.ıyalık toplamak çabasıyla hadisleri gayelerine alet etmek iste-
yenler oldu. Bunlar a·rasında, islamııi amansız düşmanı olup onu tez-
yif ve tahrif etmek için uğraşanlar da büyük bir yekuna ulaşır.
Hedefleri n~ olursa olsun, ideallerinin gerçekleşmesi uğrunda
hadislerin istismar edilmesine aldırmayan uydurmacılar, bir taraftan
yaptıkları işin dini yönden mahzurlu olmadığını lsbata çalışırken, di-
ğer taraftan imal ettikleri hadisleri muhtelif hilelerle piy~saya ar-
zetmişlerdlr. Hatta emeklerinin boşa gitmemesi için yüzyıllar sonra
kendilerine sahabi s'üsü verenler dahi olmuştur. Ne yazık ki, hadis
uydurmayı düşünmedikleri halde, dikkatsizlikleri sebebiyle yalancı
durumuna düşen bir kısım hadiscilere de rastlanmiştır.
Uydurulmuş yalan yığınlarının
kah birer imalcisi. kah piyasaya
sunan birer tezgahtarı
durumunda olan kıssacılar, -ilk devir kıssa­
cılarının hilafına- çoğu zaman menfaatları için halkı istismar et-
mişlerdir. Büyük cehaletlerini örtmeye çalıştıkları mübalağacı ve

196
saldırgan dilleri ve asılsız hikayeleriyle, etraflarına topladıkları halkı
oyalam 1şlardır.
1

Hadislerin ilk kaynağından alınıp diğer müslümanlara nakl ve


rivayet edilmesine varıncaya kadar bütün hadis meselelerinde büyük
bir dikkat ve itina. gösteren muhaddisler, sahabe asrında bile hadis
tenkidine başlamışlardı. Hadis uydurma hareketinin şiddetlendiği de-
virterde, onlar da mukabil tedbirlerle hadis müdafaasına geçmişler­
dir. Yalancıların daha ilk bakışta yakalanmalarını sağlayan sened ten-
kidini geliştirmekle kalmamışlar, onların hadis metnine nüfuz edebi-
lecekleri endişesiyle metin tenkidine de gereken ehemmiyeti vermiş­
lerdir. Hatta metin tenkidi mevzOunda muhaddisler, sanıldığından
çok gayret göstererek hadisleri muhtelif ölçülere vurarak değerlen­
dirmişlerdir. Bu suretle ashab ve tabiin devirlerinden başlayarak
yüzyıllar boyunca birçok kudretli hadis tenkidcisi yetişmiştir. Bunlar
hadislerin emin ellerle nakledilmesini temin maksadıyla çok az insa-
nın başarabileceği birtakım prensipler hazırlayarak makbul olan ve
olmayan ravileri tayin etmişlerdir. Muhaddislerin hadis naklinde gös-
. terdikleri itina ve titizlik, rivayet ilminin son derece emin ve sağ­
lam temellere oturmasını sağlamış oldu. Böylece her rivayet edenin
hadisi alınmadığı gibi, raviler muhtelif bakımlardan tetkik ve kontrole
tabi tutuldu.
Bütün bu işlerin yapılması, muhakkak ki, pek çetin ve yorucu
gayretler sonunda mümkün olabilmiştir. Nice muhaddisler büyük
mahrumiyetlere katlanarak bazan bir hadis için uzak diyarlara seya- .
hat etmişlerdir. Hadislerin kor.unması uğrunda onlar, sahihlerinin ya-
nında binlerce uydurma sözü de ezberlemeye çalışarak yalancılara
karşı son derece tedbirli bulunmuşlardır. Hadisler için .zararlı oldu-
ğunu gördükleri şahısların peşinde gerektiğinde şehir şehir dolaşa­
rak, güçlerinin yettiği nisbette icraatlarını engellemeye çalışmışlardır.
Bu mücadelenin en faydalı tarafı, şüphesiz mevzu hadisleri tanıt­
mak maksadıyla birçok eserin yazılmış olmasıdır. Hadis münekkidleri
yalancılarla bilfiil mücadele ederek onları teşhir etmeye _çalışırken
hadis diye uydurulmuş sözleri muhtelif metotlarla yazdıkları kitaplar-
da toplamışlardır. Bununla da kalmayarak mevzu hadislerin kolayca
bilinmesini sağlamak üzere umumiyetle hangi konulardaki hadislerin
uydurma olabileceğini tesbit etmişlerdir; ayrıca bunların, uyduranla-
rın itirafiyle, lafzında veya manasında bozukluk bulunmasıyle, elde
mevcut güvenilir hadis kitaplarında yer almamasıyle, birçok şahsın
görmesi gereken bir hadiseyi bir kişinin gördüğünü iddia etmesiyle,
Kur'an'a ve sahih sünnete, akla ve müşahedeye muhalif olmasıyle,

197
tarihi vukuata aykırı düşmesiyle teşhis edilebileceğini göstermişler­
dir.

Had'is tenkidçilerinin büyük gayretlerine rağmen, kah israiliyat


veya diğer ehl-i kitabın sözleriyle, kah hakim ve tabiblerin hikmetle-
riyle, bazan eskilerin meşhür ve güzel meselleriyle, bazan da kendi
buluşlarıyle desteklenip gelişen mevzu hadisler, gerek dinin bünye-
sinde ve gerekse müslümanlar üzerinde yıkıcı tesirler icra etmiştir.
Her şeyden önce bu hesapsız uydurmalar, müslümanların dinin ana
kaynaklarını gayet emin bir şekilde okuyup öğrenmelerine, Peygam-
ber (s.a.v.)'in söz ve hareketlerini olduğu gibi görüp tanımalarına bü-
yük ölçüde birer engel teşkil etmiştir; zira bu uydurmaların içinde,
müslümanların günlük hayatlarını ve dinı yaşayışlarını pek yakından
alakadar eden birçok direktifler mevcuttur. Bilhassa zındık diye bili•
nen din düşmanları, islam imanı ile tel'ifi kabil olmayan' hurafeler ve
tanımayanlar nezdinde dini hakir gösterecek gülünç sözler uydura-
rak ınüslümanları bir keşmekeş içine sürüklemişlerdir.
isli'ınıın yanlış anlaşılmasında, iyi niyetle hadis uyduran müslü-
mnn!arın da büyük tesirleri olmuştur. Kur'an-, Kerim ve hadis-i şe­
rif!ei'de görülen tergib ve terhib ifadeleri, insanları ne aşırı bir ümi-
oo kaptıracak, ne de ye'se düşürecek bir ölçüdedir; fakat bunların
ıcad etlikleri sözlerin herhangi bir ölçüsü bulunmadığı için, müslü-
ırnrnları ya hudutsuz bir af ve merhamet ümidiyle dini ihmal etmeye
vayr: cışırı bir ahiret ve azab korkusuyle dünyayı ve dünyevi vazife-
leri terk etmeye sevk etmiştir. Bu suretle nice cahiller Allah ile ara-
lrmnd;:ı birer engel gördükleri mallarını, mülklerini, hanım ve çocuk•
l2rını bırakmışlar, dünya ile alakalarını kesmek maksadıyle, kullar
ıçin yaratılmış nimetlerden yüı çevirerek aç-susuz kalmışlardır.

Hulasa olarak şunu söyleyebiliriz ki, Peygamber (s.a.v.) adına ha-


dıs uydurnnlar, muhaddislcrin azimli çabaları sonunda tanınmış, icad
ettikler! sözler de mevzuat kitaplarında toplanmıştır. Bununla bera-
ber o:.laı-c!an gelecek tehlikenin tamamen ortadan kalktığı söylene-
n-,ez; çünkü manasının doğruluğu ve is lam prensiplerine uygunluğu'
sebebiyle hadis diye meşhur olmuş pek çok uydurma haber, bugün
dahi dillerde dolaşmakta ve bazı kitaplarda yer almış bulunmakta-
dır. Bahis konusu tehlikeden tamamen emin olmak için, hadis olduğu
kat'i surette bilinmeyen sözlerin güvenilir hadis kitaplarında bulunup
.bulunmadığını tahkik etmekten başka çıkar yol yoktur.

198
BIBLIYOĞRAFYA
B t B L t Y O G R A F Y A (*)

'Adevt, 'AbdullAh b. Huaeyn Hatır el-Malikt, Laktud-'durer bl gerhi metni Nuh•


bett'l•ftker, Mısır, 1322.
Ahmed b. Hanbel, Musned, 1-VI, Mısır, 1313.
ı Ahmed Emin, Duha'l-iılAm, I-III, 1343/1935.
•............. .... , Fecnı'l-islA.m, Mısır, 1959.
Ahmed Naim, Sahth-l BuhA.rt Muhtaıan Tecrtd•l Sarih Tercemesl, I-III, lı-
tanbul,1346/1928-1936.
'Alt el-KA.rl, Mevzd'At. İstanbul, 1289.
•...•••..•........ , Şerhu Nuhbetl'l-fiker ft mustalaha.ti ehll'l-eıer, İstanbul, 1327.
Bahru'l-'ulQm, . Ebu'l-'Ayy6.f 'Abdll'alt Muhammed b. Ntzamuddtn, FevA.tlhu'r• ·
rahaınQt ıerhl Mwıellemi's-stlbQt, I-II, Mısır, 1324.

Beılr ZAflr ,t-Ezher1, Muhammed, Tahztru'l-muıllmtn mlne'l-ahtdtııl'l-mevzd'a


'al& ae"'dl'l-murııeltn, Mısır, 1321/1903.
BuhArt, Muhammed b. İBml'll, Sahthu'l-Buhf.rt, I-VIII, İııtanbul, 1315.
Bulkbıt, SlrAcuddln. •ömer, Mahlıılnu'l-latılAh ve tazmtnu kltA.bl İbnl'a-SalA.h,

Köp. küttlph., nr. 228.

CezA'lrt, TAhir b. Slllh, Tevclhu'n-~r UA. uatıll'l-eaer, Kuıır, 1328.


Dehlevt, 'Abdul'aztz, Muhtaaaru't-tuhfett'l-lsnA. 'qerlyye (nır. Muhlbbuddln el-
Hatıb), :Mlllll', 1383-
EbQ DA.vQd, SflleymA.n b. el-Et'aıı es-SiclstA.nt, Sunenu Ebt Davud, I-IV, (nır.

Muhammed Muhyiddtn Abdulhamtd), Mısır, 1369/1950.

(*)cMevzQ Hadisler Sahaııında Yazılan Eserler> konusunu i§lerken mü-


racaat ettiğim
40 kadar kitabı, o bölflmde gereken bilgi verildiği. için, bibliyog-
rafyayı kabartmamak dflıflnceslyle buraya tekrar almadım (M. Yaıar Kandemir)

201
Ebu Hatiın, Muhammed b. Hibban el-Busti, KitAbu'l-mecruhtn mine'l-muh-441·
sin, Ayasofya kütüph. nr. 496.
EbO. Zehv, Muhammed. el-Hadis ve'l-muhaddisun, Mısır, 1378/1958.
Ebu Zehre, Muhammed Ahmed, cl-Mezıl.hibu'l-iıılıl.miye, Mısır, ts.

Elbant, Muhammed Nasıruddin, Silslletu'l-ahadisi'd-da'ife ve'l-mevzu'a, Beyrut,


1374.
Erdebtli, Ebü Bekr 'Alt b. 'Abdillah et-Tebrtzt, el-KAft fi 'ulumi'l-hadts, Topk.

Med. kütüph. nr. 197.


Fetteni, Muhammed h. Tahir, Tezkiratu'l-mevzO.'at, Süley. Çel. kütüph. nr. 45.

Ftruzabadi, Muhammed h. Ya'ketb, Hatımctu Slfri's-sa•ade, Mısır, 1317.

Fuad Köprülü, W. Barthold'un «İslam Medeniyeti Tarihb'ne yaptığı izahlar,

Ankara, 1963.
Gazzali, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed, Ihyii.'u 'ulul'ni'd-din. I-V, Mısır, ts.

Goldziher, Ignaz, Muhammedanische Studlen (trc. Mehmed Hatiboğlu, basıl­


mamış), Halle, 1889 .

.......... ... .... . , el-'Akldc ve'ıı-ııeri'a fi'l-islam, Mısır, tı; .

Hakim, Ebu 'Abdillii.h Muhammed b. 'AbdUlii.h en-Neysabüri, Ma!rlfetu 'ulO.-


mn•hadis, Beyrut, ı935.
Hattbü'I•Bağdadt, Ebif Belit :Anmed b; 'Ali; el~ID.fii.ye fi· '\ılümi'r-rtvaye-, Hay-
darabad, 1358.

H1itifl-Beyr-fiti Mufianfmed b. Es•Sevvid Derviş, illsne't.·nm.tatib fi ah&dtse


muhtellfeti'l-meratıb, Mısır, 1346.

1bnu 'Abdllber,• Ebu 'Ömer. ·Yusut -e~emert el•Kurtttbi, Cami'u· beyant•ı-•ıım


ve fadlllı v.e ınıı.. yeı;ıbeği fi _rlya.vetlht ve. ha.uılih. Mısır. ts,

İbnu 'Adi, Ebü Ahmed 'Abdlllii.h el-Curcani, el~Kıtmil ,fi du'afa.'i'r-ricıll,. Topk.
Ahm. kütüph. nr. 2943.
lbnu 'Arabi Ebfi Bekr -Zdıİhammed, 'Aridatu'l-Ahzevt fi şerhi' Sahthi't-Tirıni­
'Zt; · ı~xıır, :-Mısır,: ı 135,0•52,

İbnu 'Arrak, Ebu'l-Hasen 'Alt b. Muhammed el-Kinll.nt, '.renztlıü!ş-~rl'atfl-mer­


fü'a 'anl'I-ahbarl's-ııeni 'atl'l-mevzıl'a, Mıınr .. 1375.

İbnu Cemıı.•a, Bedruddin. el-Menhelu'r-revL fi'l,hadlsi'n-nebevt, Topk. Ahm.

kütüph. nr. 666.

İbnu Cevzi, K,;. Mevzu•ıı.~. · Süley. ,kiltüph. :nr. 345 .

. ···.··· ........... , Tell:itsiı iolis, Mısır, , 11123.


lbnu ebl'I-Hadld, 'İzzuddin Hll.mid, Şerhu Nehcil-belı\ğa, I-IV, Beyrut, 1374/1954.
İbnu ebl Hatim, EbO. Muhammed Abdirrahman er-Razi, el-Cerh ve't-ta'dil, I-V,

Haydarabad, 1371/1952.

........................ , Takdimetu'l-cerh ve't-ta'dil, Haydarabıid, 1371/1952.

İbnu Hacer 'Askalant. Şihabuddin Ahmed b. 'Ali, el-İsa.hr fi temvizi's-sahabe,

1-VIII, Mısır. 1323-25.

. . ,, .. Fethu'l•bii.ri bi şerhi'l-Buharl. l·XVII, Mısır, 1378/1959.

························, rl-Kavlu'l-musedded fi'z.zebbl 'ani'l-Musned ,Haydarıi.bad,

1319.

························, Lisanu'l-Mizan, 1-VI, Haydarabad, 1329-31.


Nuhbetı.ı'l-fiker fi istılahi ehli'l-eser, İstanbul, 1288.
······················•·ı

........................ , Takrihu't-Tehzih, Dehli, 1320.

lbnu Hacer Heysemi, 'Ali b, Ebi Bekr, Mecma'u'z.zeva'id ve menba'u'l-feva'id,


I-X, Mısır, 1352-53.

İbnu Haldun, el-Mukaddime, Beyrut, 1879.


İbnu Hamza, İbrahim b. Muhammed el-Huseyni, el-Beyan ve't-ta'rif fi esbabi
vurudi hadisi'ş-şerif, Halep, 1329.
İbnu Hanbeli, Muhammed b. İbrahim, Fer•u•ı..:esis fi uSO.li'l-hadis, Süley. Şeb.
kütüph. nr. 2718/10.
tbnu Hazm, EbO. Muhammed 'Ali b. Ahmed ez-Zahiri, el-thkam fi usO.li'l-ah-
kam, 1-II, Mısır, ts.
tbnu Kesir, Ebu'l-Fida', tsma'il b. 'Ömer, el-Ba'isu'l•hasis (!jerh ve nıır. Ahmed
Muhammed Şakir), Mısır, 1377/1958.
tbnu Kuteybe, EbO. Muhammed 'Abdullah h. Muslim, Te'vtlu muhtelefi'l-hadis,
Mısır, 1386/1966 ..

tbnu Mace, Ebu 'Abdlllah. Muhammed b. Yezid el-Kazvint, Sunenu İbni Ma.-
ce (nıır. Muhammed l<~u'ad 'Abdulbaki), I-ll, Mısır, 1373/1954.
tbnu Manzür, Ebu'l-Fadl Muhammed b. Nectbiddtn, Lisanu'l·'Arab, I-XX,
Bulak, 1301-1307.
tbnu Mulakkin, Ebü Hafs 'Ömer b. Nuriddin, el-Mukni' fi 'ulumi'l-hadts, Topk.
Ahm. kütüph. nr. 631.
' tbnu Receb, 'Abdurrahman b. Ahmed el-Hanbeli, Şerhu 'İleli't-Tirmizi, Topk.
Ahm, kütüph. nr. 532.
tbnu Salah, Ebü 'Amr 'Osman b. 'Abdurrahman eş-Şehrizüri, 'Ulfimu'l-hadis,

Haleb, 1386/1966.

203
1bnu Teyrniye, Takiyyuddtn Ahmed b. 'Abdilhallm, el-lı"'urkan beyne'l-hakk ve'l-
b&tıl, · Mısır, ts .

....... ....... .. ....... . , Ka'idetun celile fi't-tcvessuı ve'l-vesile, Mısır, 1345 .

........................ , Minhacu's-sunneti'n-nebev}yye fi nakdı kel~i'ı,-ııt'a ve'l-ka-


derlyye, I-IV, Mısır, 1322; 1382/1962-.
... . .... .. ... . . .. . .. . . . . , RlsAlt'I fi'l-ahadlsl'l-mevzCt'a, SU!ey. Fat. kütüph. nr. 2266 .
.......... ......... ... . ., Risale fi'l-ahll.disi'llı>tl yı>rvihtq-kussfis (Mecmf.ı'atıı'r-resa'ill'l-
kubra. içinde), Mısır, 1323.
'İrAkt, Zeynuddin Ebu'l-Fadl 'Abdurrahman b. el-Huseyn, Fethu'l-muğts bl şer­
hi Elfiyyetl'l-hadis, Mısır, 1355/1937.
tsferaytnt, Ebu'l-Muzaffer, et-Tabstr fi'd-din ve temytzu'l-fırkati'n-na.ciye 'ani'l-
flrakl'l-haliktn, (nşr. Muhammed Zahid el-Kevser!), Mısır, 1359/1940.
•Tı.-ynboll, Th. W., Hadis, İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1948.

KA.ndehlevt, Muh. ZekeriyA, Haccetu'l-vedll.', Beyrut, 1391/1971


Karaman, Hayreddin, Hadis Usulü, İstanbul, 1965.
Kastmt, Cemll.luddtn, el-Cerh ve't-ta'dU, Mısır, 1330.

.... ... ................ . , Kava'ldu't-tahdls mln funf.ınf mustalahi'l-hadts, Dimeşk, 1353/


1925.

Katib Çelebi, Mustafa. b. 'Abdillah, Ke§fu'z-zunf.ın 'an esami'l-kutubi ve'l-funQn,


I-Il, İstanbul, 1941.
Ka.vukcl, Ebu'l-MahAsin Muhammed, el-Lu'lu'u'l-marsu 'fl ma. ktle ııı. asle lehQ
ev bl asliht mevzQ', Mısır, ts.
Ketta.nt, Muhammed b. Ca'fer, er-Rlsaletu'l-mwıtatrafe li beyA.nl me§hQrl ku-
tubl's-sunneti'l-muşarrefe, Dımel]k, 1383/1964.

Laknavl, Ebu'l-HasenAt Muhammed 'Abdilhay, el-Asaru'l-merfQ'a fl'l-ahbA.ri'l•


mevzQ'a, Laknav, 1304.
el-Ecvlbetu'l-fAdıla li'l-es'ileti'l-'a§l'ati'l-kA.mile, Halep,
1384/1964.
..................... '. ... , er-Raf'u ve't-tekmtl fi'l-cerh ve't-ta'dti, Halep, 1383 .
.. .. . .. . ... .. . . ... .. . . . . , Zaferu'l-emlinl fi muhtasarl'l-Curc8.!]I, Laknav, 1304.
Makdisl, Muhammed b. TA.hlr, Tezkiratu'l-mevzü'liıt, Muıır, 1323.

Mavsııı, EbQ Hafs 'Ömer b. Bedr, el-Muğnt 'ani'l-hifz ve'l-kitıl.b bi kavlihim


lem yasıhha şey'un ft" hAzfl-Mb, Topk. Ahm. kütüph. nr. 615.
Muhammed 'Accac el-Hatib, es-Sunne kable't-tedvln, Kahire, 13Ş3/1968.
Murtaza. ez-Zebldt, Ebu'l-Feyz Muhammed, Tacu'l- 'arQs şerhu'l-Kamfüı, I-X,
Mıaır, 1307.

Muslim b. HaccA.c el-Kuaeyrt, Sahlhu Muslim, ı-vnı, İstanbul, 1329-32; I-V,


M181r, 1375/1955.

204
Nevevt, Ebô. Zekeriya. Yahya b. Şeref, RiyAzu's-sMihtn mln kelamt seyyidi'l•
murseıtn (ngr. Mustafa Muhammed 'Ammare), Mısır, 1375/1955 .

........ ... ..... ........ , Sahthu Musllm bi şerhl'n-Nevevt, Mısır, 1349.

Okiç, M. Tayyib, Bazı Hadis Meseleleri üzerinde Tetkikler, İsfa.nbul, 1959.


Ra.mahurmu:ı:i, Ebü Muhammed el-Hasen b. 'Abdirrahman, ellMuhaddlsu'l-fA.all
beyne'r-ravi ve'l-va'i, Süley. Şeh. lrüti\,••. nr. 531.
ruı.zt, Fahruddin Muhammed b. 'Ömer, Eslisu't-takdis, Mısır, 1328.

Refik Bek el- •Azrn. Eşheru rneşahiri'l-islilm ·m•-harbl ve's•slya.&e, I•, · Mwr,
1360/1941.
Sadati, Hu seynu'l-Huseyni, el-Kavlu'l-bedi' fi usüli ııhildisi'n-neblyyi'ş-şefi',

Topk. Em. ·kütüph. nr. 615.


Safevi, 'Abdullah b. Ahmed. Matıabu'l-ahyılr fi 'uluml'l-ahyılr, Topk. Ahm.
kUtüph. nr. 657.

Silğani, el-Hasen b. Muhammed, ed-Durru'l-multakat fi tebyini'l-ğalat ve nef-


yl'l-lagat, Süley. Reis. kUtüph. nr. 1152.

. . .. .. . .. .. . . . . . . . . .. . Risalı> fi'l-alılidtsl'l-mevzfı'a, Süley. lzm. kütüph. W'. 4l'l.


San'ilni, Muhammed b. !smii'il el-Emir, Tavzthu'l-efkar 11 mu'ani Tenkih.l'l-en-
zilr, I-II, Mısır, 1366.

Sehavt, Muhammed b. 'Abdlı-rahman, el-Makasıdu'l-hasene fi bey~i keslrin


mine'l-ahadisi'l~muştehira 'ale'l-elsine, Mısır, 1375/1956.

Slbil'i, Mustafa, es-Sunne ve mekilnetuha fi't-teşrl'l'l-lslilmt, Mısır, 1380/1961.

Sıddikt, Muhammed Zubeyr, Hadis Edebtyatı Tarihi {trc. Yusuf Ziya Kavak-
ı:ı), İstanbul, 1966. ·

Subhi es-Salih, 'Ulümu'l-hadis ve mustalalıuhü, Beyrut, 1385/1966.


Sı}yüti, Celılluddin 'Abdurrahman b. Ebi Bekr, el-Ezhilru'l-muten!l.slra fl'l•ah·
bari'l-mutevatira, Üniv. kütüph. A. yazı. nr. 1461.

.. .. ...... ... . . . . .. . . .. . , el-Le'ali'l-masnü'a fi'l-ahıidist•ı-mevzu'a, I-II, Mısır, 1352.


Risale fi aksami'l-hadisi'l-mevzfı, Ünlv. kütüph. A. yazl. nr.
1461.

et-Ta'akkubat 'ale'l•mevzü'll.t, Laknav, 1303.


. ......... ."............. , Tahziru'l-eykliz min ekAztbi'l-vu'liz, Süley. Fat. kütüph. nr.
5398/5 .
........................ , Talıziru'l-havils min ekazibi'l-kussas, Mil. Emr. kütüph. {ara-
bt), nr. 454 .

...................... .. , Tarihul'-hulefa', Mısır, 1305 .

. ... .. . . .. . . . . .. . . .. .. . . , Tedribu:r-rılvi fi ıjerhl Takribi'n-Nevevi, Mısır, 1385/1966.

295
, .. , .................... , el-'Ô"c ft haberi'l-'Ô'c (el-Havt U'l-fetavl içinde), kısır, 1351 .

........ ..... ....... ... . , Zeylu'l-Le'ali·ı-masnü•a, Laknav, 1303,

Şafi't, Muhammed b. İdris. er-Risale (nşr. Ahmed Muhammed Şakir), Mısır,

1358/1940.

Şehrlstani, Ebu·ı-Feth Muhammed Lı. ·Abdilkerim, el-Milel ve'n-ııihal Mısır,

1381/1961.

Şemseddin, M., Hurafii.tten Hakikate. tstalllıtıl. 133:l

Şevkani, Muhammed b. 'Ali, el-Feva·ictu'l-mecmü'a fl'l-ahıldisi•ı-mevzü'a, Mısır,

1380/1960.

Şibli, Mevlana ve Suleyınan Ne.dvi, Asr-ı Saadet İslam Tarihi (trc. Ömer Rıza).

I-X. İstanbul, 1346-1353/1921-1935.

Tancı, Mulı:ımmed t.ı. 'l'uvit, Mezhepler Tarihi Notlan (İst. Yüksek İslam Ens-
t-ıtüsü 4, sınıf teksir notları)

'l'ibi, Ebu Muhammed el-Huseyn 'Abdullah b. Muhammed, Hulasa fi ma'rifeti'l-


hadis, Süley. Fat. kütüph. nr. 659.

Tirmizt, Ebu 'İsa Muhammed b. 'İsa, Sahihu•t-Tirmizt tıi şerhi'l-!mam Ebi Bekr
İbni•l- 'Arabi. I-XIII, Mısır, 1350-52; (nşr. Ahmed Muhammed Şakir), I-V,

Mısır, 1356/1937

Veziru'l-Yemani. Muhammed b. İbrahim, er-Ravdu'l-basim fi'z-zebbi 'an sunneti

filbt·ı-Kasim, Mısır. ts tMattıaatu·ı-Muntriye J

Zükir Kadiri, Dam'J.fi.inun llahiyil.t Fakültesi Mecmuası, sayı 4, İstanbul, 192ti.

Zehebi, Ebu 'Abdlllah Muhammed b. Ahmed, Mizanu'l-i'tidal fi nakdi'r-rical,

I-III, Mısır, 1325; (nşr. 'Ali Muhammed el-Becavi), I-IV, Mısır, 1382/1963.

........................ , el-Munteka min Minhaci'l-i'tidal fi nakdi kelamı ehli'r-rufdı


ve•l-i'tlziil. Mısır. 1374.

Zekeriya Ensar-r, Fethu;l-baki fi şerhı Elfiyyeti'l-'lraki, Topk. Rev. kütüph. nr


357.

Zirikli, Haymddln, el-A'larn. I-X, Mısır, 1372-1378/195-1-1959.

Zerkeşi, Bedrudrlin, el-İcii.be li iradi ma istedrakethu 'A'işe 'ale's-sahabe, Dı­


me§k, 1358/1939.

zurkılni, Muhammed b. 'Abdilbfı.ki, Şerh 'ala Mevahibi'l-leduniyye lll Kastaıııı.nt,

I-VIII, Mısır, 1278.

206
iNDEKS
İNDEKS
ŞAHIS ADLARI

-A- 'Abdurrahmü.n b. Ytlsuf bk. İbnu


Hiraş.

'Abbad b. Kesir, 60 'Abdurezzak, 86.


'Abbad b. Suayb, 98. 'Aclfıni, 168.
'Abbad b. Abdilmuttalib, 27,41,62,130 Acleın (a.s.); 85,95.

'Abdul'aziz b. Abdillah b. Ebi Seleme 'Affün b. Muslin cl-Anmi.ri, 132.


el-Macl§{ın, 102. Ahmed b. 'Abdi!lah el-'İcU, 103.
Ahmed b. 'Abdillah b. Halid el-Cu-
'Abdul'aziz b. el-Haris, 63.
bari, 75.
'Abdulhak ed-Dehlevt,_ 152.
Ahmed b. 'Abdillah b. Mcyscre, 70.
'Abdulhay bk. el-Laknavi
Ahmed b. Ebi'l-Kasim b. Sünbüle,
'Abdulkadir Geylı\ni, 164.
79.
'Abdulkerim b. Ebi'l-'AvcA.', 54,55,
Ahmed b. el-Furat, 111.
75,81.
Ahmed · b. Hanbel, 18,45,48,85,86,97,
'Abdulmellk (halife), 40.
102.104,110,113,114,115,133,
'Abdullah b 'Abb9.s, 33,43,54,6~.88,
135,137,139;179.
94,95,99,101,120,130,131.
Ahmed b. Mu'aviye el-Bahlli, 70.
'Abdullah b. 'Abdirralunil.n bk. Darimi
Ahmed b. Muh. el-Bahili, 59.
'Abdull&.h b. Eyytlb, 60.
Ahmed b. M:uh. b. Cevri el-'Ukbert, 69
'AbdtJ1;lah b. Kuteybe, 190
Ahmed b. :M:uh. el-Hemedani, 70.
'Abdullah b. Mes'Qd, 27,153.
Ahmed b. Muh. et-Taykani, 69.
'Abdullah b. Mubarek, 55,94,97,102,
Ahmed b. SIUih, 102.
109,112,135,137.
Ahmed Muh. Şakir. 59.
'Abdullah b. Mugaffel, 100.
Ahmed Nalın, 116.119.
'Abdullah b. Muharrer, 135,136.
'Aişe blnti Ebi Bekr, 84,97,99,100,
'Abdullah b. Muh. b. Ca'fer, 78,79.
101,133,185,186.
'Abdullah b. Muh. b. Rabi'a, 54,79.
'Ali b. 'Abdillah el-Medtni, 102,179,196
'Abdullah b. Muh. b. Ya'ktlb el-Ha-
'Ali b. Ebt TMib, · 28,30,32-88,41,52,
rist, 70.
53,58,68,69,72,76,81,93,95,96,99,
'Abdullah o. Muslim b. Kuteybe, 190.
101,107,114,120,148,174,175,190.
'Abdullah b. 'ômer, 26,43,83,88,95,99,
'Ali b. Huseyn b. 'Ali, 131.
100,101.
'Ali b. Sabit, 75.
'Abdullah b. 'Ömer bk. KavA.riri.
'Alt el-Kiiri, 57,127,136,160-161,166.
'Abdullah b. Rabt'a, 54. ·
'Alkamc, 133.
·Al>dull/Uı b. Salih, 54.
A 'meıı, Süleyman b Mihran, 53,90,
'Abdullah b. Sebe', 30,32,52.
lQl.
·At>dullah b. Selam, 101.
'Abdullah b. Tahir, 95. '.Amir b. Şurahbil bk. Şa'bi.
'Abdullah b. Zeyd el-Mukri, 28. 'Anır b. 'Ali bk. Fe119.s.

'Abdullah b. Zubeyr Pl-Humeydi, bk. 'Asma'i, 81.


Humeydi. 'Ata b. Ebi Rabah, 101.
'Abdurrahman b. 'Amr tık. Evza'i.
'Abdurrahman b. Davtld ef-A'rac,
101. -B-
'Abdurrahman b. Mehdi, 98,102,104,
105,112,139. Bahru'l-'Ulflm, 113.

209
Bakıy b. Mııhled el-Kurtubt, 103. EbQ Bekr( r.a.), 24,25,26,28,29,30,
l3er4' b. 'Azib, 95. S3-86,48,53,83,130,190.
Beyin b. Sem'An, 52,75. EbO Bekr Ahmed b. Ebt Hayseme,
Beyhaki, 156, 103.
•~•yzdvt, 58. EbO Bckr Ahmed b. 'Amr bk. Bez-
·İ3ezzı'ı.r, 18,103. zar.
BuMrt, Muh. b. İsma'il, 27,40,95,100, Ebü Bekr 'Ali b. Muh. bk. Erdebnt.
103,113,114,115,137,139,155,179. EbQ Bekr b. 'AbdlrrahmAn b. Haris,
BuhlO.l b. 'Ubeyd el-Kindi, 70. ısı.
B1Jhtı.ınnasr, 126.
EbO Bekr b. 'AyyAş, 112.
Bulklnl, Slracuddin 'Ömer, 82,123,142. EbO Bekr b. Ebt •Asım, 103.
Buşeyru'l-'Adevi, 130.
EbO Bekr b. Ebt Şeybe, 81,102.
Bokrat, 173. EbO Bekr Muh. b. Ahmed, 95.
EbO Biı,r Ahmed b. Muh. el-Merve-
zt, 59.
-0-
EbO Ca'fer Muh. b. 'Abdillah el-Mav-
sılt, 102.
Cabir b. 'AbdilHl.h, 43,133.
Cııetani, Leon. 99.
EbO Cehm, 98.
Ca'fer b. Haccıı.c el-MOsılt, 90. · EbO DAvo.d SüleymAn b. 'Amr. en-
Ca'fer b. NastO.r er-Rümi, ~- Naha't, 59,76.
Cn'fer b. Zubeyr, 135. EgO DAvOd Süleymruı b. Eg'as es-S1-
Ca 'fer Sadık, 112·. cistant, 103,142.
Cehm b. Safvan, 44. Ebu'd-Derda', 133.
C€maluddin bk. Kasımı. EbQ EyyOb Ensdrt, 133.
Cerir b. 'Abdllhamid, 102. Ebıl Halife, 86.

Cevzeka.nt, 165. Ebu Hanife, 33,47,88,137.


Cubeyr b. el-HAris, 73. EbQ Hatim bk. İbnu HibbAn.
Cuneydu'l-Bağdadt, 174: Ebt1 HAtim Muh. b. İdris er-Razi,
Cuveyni, EbO Muh. 'Abdill!h b. Yü- 95,103,113,179.
suf, 67,136. EbO Hayseme Zubeyr b.' Harb, 102.
C'QzecAnt, EbO İshil.k tbrAhtm b. Ya'- Ebil Hudbe İbrahim b. Hudbe el-FA·
kOb, 103. risi, 75.
EbQ Hureyre, 28,35,78,94,95,99,101,
123.
-D- Ebil İshakel-Fezdri, 55,102.
EbO İshak !brahtm b. Ya'küb bk.
Dilrakutnt, 86,104,141,145,155,168,179.
CfizecAnt.
Darimt, 'Abdullah b. 'AbdlrrahmAın,
EbO. Kattı.de, 130.
66,102.
EbQ Muh. 'Abdullah bk. el-Cuveynt.
DavOd b. el-Huseyn, 114.
EbQ MQsa'l•Et'art, 27,72.
DavO,d b. el-Muhabblr, 171.
Ebıl Nu'aym İsfehant, 135,144.
Dinar, EbO .Mikyes Ell-Habeı,t, 75.
EbO Reca Muhris, 43.
EbQ Sa'tdl'l-Hudri, 27,133.
EbO Seleme b. 'AbdlrrahmAn b. 'Avf,
-E- 131.
EbO TAllb Mekkt, 164.
Eban b. Ebt 'Ayyli§, 60,98,133,134,135. EbQ TurAb, 97.
EMn b. Tağleb el-Ko.ft, 114. EtO Ya'IA el-MavsıU, 18,103.
EbO Abdirralıman bk. Sulemt. EbO YOsuf (lmAm), 48,114.

210
Ebu 2el el-Gıiari, 21. Htldı (halL"e), 55.
EM ,Zür'a er-Razi, 103,179. H~dice (r.a.), 185.
Ebu Zür'a 'Abdurrahman b. 'Amr Hafs b. 'Ömer b. DinAr el~'lli, 68.
ed-Dımeşkt, 103.
Hakım b. C_ubeyr, 112.
Ebü'l-'Abbas bk. Uklişi. Hakim en-Neysiibı1r1, 66,114,141,H2.
EbQ'l-'Ala' el-Hemeda.nt, 19. Hil.lid b. 'Abdillılh el-Kasri, 52.
EbQ'l-Bahterl Vehb b. Vehb, 69,77. Halid b. Ma'dan, 78,185.
EbO'l-Hakem, 100. Halil es-Safedi, 74.
EbQ'l-Hasen b. Nevfel er-Ra'i, 73. Halili, 36.
EbQ'l-Kasim (edib), 90. Hammad b. Seleme, 54,7g,102,1s2.
Ebu'l-Muhezzem, 60. Hammad b. Şakir, 142.
EbQ's-Sa'adat Ahmed b. Mansur, 46. Ha.mmad b. Zeyd, 98.
EM't-Tufeyl 'amir b. Vasile, 71. Harice b. Zeyd b. Sabit, 131.
Ebii'z-Zinad, 115. Haris b. Kelede, 173.
Eflatun, 173. Haris b. Mu'ii.viye, iS.
Emir bk. San'ant. Harisu'l-A'ver, 108.
Enes b. Malik, 63,75,76,77,78,83,86,95, Harun (a.s.), 69..
101,128,140,191. Harfin b. 'Abdillli.h cl-Hamma.1, 102.
· Erdebili, EbO. Bekr 'Ali b. Muh., 82. Harun Reşid, 48,55.
Esma blntl Ebl Bekr, 26. Hasenu'l-Basri, 83,94,101,108,113,172,
Eıec, Kays b. Temim et-Ta't, 72.
174.
i!lvzA.'l, Abdurrahman b. 'Amr, 102. Hasen b. 'Ali b. Ebt Talib, 175,186.
EyyOb b. Keysan es-Sahtiyıı.nt, 101. Hassan b. Yezid, 184.
Ezdi, 141,168. Hatibu'l-BağdadI, 79,106,107,141,155.
Hıraş b. 'Abdillılh, 75.
Hızır ( a.s.), 72,172.
-F- Hişam b. 'Ammilr, 82.
Hişam ed-Deııtttva:•ı, 102.

FA.tuna (r.a.), 73,185,186. Horovltz, J., 95.


Fatıma bintl Kays, 98,99. Humeydi, 'Abdullah b. Zubey~, 113,137
Fellas, 'Amr b. 'Ali, 102. Husamuddin el-MankipQrt, 164.
Fettenl, ~uhammed b. Tahir,' 159-160. Huseyn b. 'Ali b. Ebl Talib, 186.
FlrQzıı.bAdl, Muh. Ya'kub, 151-132, Huşeym b. Beştr, 102.

159,169. .Hu?:~yfe b. el~Yeman, 72.


Fudayl b. 1yaz, 174.

-G.-
-t-

İbnu 'Abbas bk. 'Abdullfilı b. 'Abbaa.


GazzAU, 164,165,190.
tbnu -'Adi el-Curcıı.nt, 28,48,lM,139,
Gıy4s b. İbrli.him, 61.
141.
Goldziher, 34,39,40,41,48,50,100,184.
tbnu 'Arrak, 45,141,143,153,15'J-lll9.
GulAmu Haltl bk. Ahmed b. Muh. el-
İbnu 'Asa.kir, 122.
BAhlli.
tbnu Cema'a, 78,142.
İbnu Cerir et-Taberi, 103.
-H- İbnu Cevzt, 19,38,46,S7,Sg,121,122,
123,128,1S9-144,145,148,153,154,
Habtb b. Ebl Habib, 55. 155,157,158,159,1-1.,165,166,176,
Haccdc, 186. 186,194.

211
İbııu Curey~, 135. İbrihtm b. Huseym, .79.
tbnu Dakiki'l•'İd. 81. İhrahtm b. İ8hAk el-Harbt, 103.
lb:iJ.U Deyba', 161. İbrahim b. Yezid en-Neha'l, 101.
1bnu Dihye, 20. İbrahim es-Sa'dt, 82.
lbnu Dirbas, 158. İbrahim b. Tahman, 111.
İbnu Ebi'd-Dünya, 72. 'İcli, Ahmed b. 'Abdillah, 108.
tbnu Ebt Ferve, 94. 'İkrime, 64.
tbnu Ebi Halid, 81. İmamu'l-Haremeyn, Ebu'l-Ma'alt,
!bnu Ebi Hatim, 104,105,115. 136.
İbnu Ebi Leyla, 27,114. 'İmran b. Hittıı.n, 114.
İbnu Ebi'l-Hadid, 32,34,36. 'İmran b. Husayn, 26.
lbnu Ebi's-Sa'ib, 84. 'İraki, Zeynuddin, 115,159,161,1'65,
İbnu Ebt'ş.Şeybe, 82. 166.
İbnu H:ıcer 'Askalani, 18,65,78,80,82, 'İsa (a.s.), 29,97,123,173.
115,llG,141,142,143,145,149,155, İshak b. İbrahim et-Taberi, 69.
153,161,165,166,182,186. İshak b. Necth el-Malatt, 48,69,76.
lbnu Haldun, 12u,l27. İshak b. Rllhftye, 102.
İbnu Hazro, 23,25,26,28,95,175. tsma'il (a.s.), 29.
İbnu Hiraş, 103,111. tsma.'il b. 'AU b. el-Musenn!. 69.
İbnu Hibbin, Ebu Hatim, 75,76,80,82, tsmA.'tl b. 'AyyA.ş, 185.
1
86,104;112,123,139,141,155,168. İsma'il b. Ebıl.n, 69.
ibnu Huzeyme, 104. İsma.'11 b. Ebi Uveys, 70.
İbnu İshak, 104. tsma.•ıi b. 'Uleyye, 102.
İbnu Kayyım el-Cevziyye, 21,123,166,
184.
İbnu Kesir, 142.
-K -
İbnu Kuteybe, 53,174,189,19Q. •.

İhnu Lehi.'a, 38,79,81.


Ka'bu'l-Ahbar, 28,172.
!brm. Mace, 80,142.
Kadi 'İyaz, 137.
lbnu Mende, 18.
Kanuni Sultan Süleyman, 157.
İbnu Mulakkın, 142.
Kaslm b. Muh. b. Ebi Bekr, 131.
İbııu Mer<leveyh, 141.
Kasimt, Cemılluddin, 115.
.İbmı 'Ömer bk. '_\.bdullah b. 'Ömer.
mıtMe, 86.
!bnu Riihüye, 76.
Kava.rlrt, 'Abdullah b. 'Ömer, 108.
°tbnu Re.::eb el-Hanbeli, 94. Kavukcl, 165-166.
İbnu Salah, 22,78,115,141. Kays b. Temtm et-Ta.'t bk. Eııec.
:ı:ı,nıı Ş:rin, 83,94,96,101. Kemfil eş-Şumunnt, 67.
!bnu Şf:.hin, 154. Kuda1, 147.
!br.u Şeybe bk. EbO. Bekr b. Ebt Külsüm b. 'Amr el-'AtUbi, 87.
Şeybe. Kftrant, İbrahim b. Hasen, 144.
İbnu 'l'eymiye, 19,33,38,39,69,148•151, Kurtubt, 176.
186.
lbnu Vad'an, 147.
tbre.him b. 'Ahdillah b. Halid, 69. -L-
İbrahim b. Bekr e§•Şeybani, 70.
İbrahim b, Ebi Yahya, 77. Laknavl, Ebu'l-Hasena.t Muh. 'Ab-
1brl\htm b. Halid Ebo. Sevr el-Kelbl, dlllıay, 148,149,163-165.
112. Leon Caetani, 95.
İbrahim b. Hasan bk. K1irAnl. Lokman, 174.

212
-M- Muh. b. 'Ömer bk. Vakıdi.
Muh. b. Nasr el-Mervezi, 103.
Ma'bedu'l-CuhenI, 108. Muh. b. 'Osman b. Ebi Şeybe, 103.
MahmQd b. Reten, 74. Muh. b. Rabir 120.
Makdisi, Muh. b. Tahir, 188-189. Muh. b. Sa'd, 102.
Makrizt, 32. M:uh. h. Sa'id cl-Kelbi, 76.
Malik b. Dinar, 174. Muh. h. Sa'id e11-Şa.mi, 70,77,17fı.
Malik b. Enes, :??,89,94,97,102,109. Muh. b. Seri cl-Belht, 147.
113,137. Muh. h. Birin bk. 1bnu Strin
Ma'mer b. Raşid, 86,133. Muh. b. Suleyman, 55.
Ma'mer veya Mu'ammer b. Bureyk. Muh. b. Şuca' es-Selci, 45.
73. Muh. b. Tavit et-Tancı, 11,14.
MansQr (halife), 41. Muh. b. 'Uka.şe el-Kirmant, 64,76.
Mavsılt, Ömer b. Bedr, 78,144-145, Muh. b. Vaddah el-Endülüsi, 103.
169. Muh. b. Ziyad el-Yeşkurt, 76.
Mecduddin Şira.zt, 74. Muh. el-Hanefiyye, 75.
Mehdi (halife), 41.55,61,62,69. Muh. Sibgatullah el-Midrast, 143.
Meklebe b. Melka.n el-Harezmi, 71,72. Muh. Zubeyr Sıddlld, 25;50.
Me'mQn (halife), 45,55. MuhibbullAh el-Bihart, 67.
Me'mQn b. Ahmed el-Herevl, 17,64, Muhtilru's-Sekafl, 62.
76,82. Mukatil b. Suleymfuı, 62,7'ı'.
Mervan b. Hakem, 95. MQsa. (a.s.), 69,88,95,126,127,174.
MesrQk, 133. MQsa b. İsma'il bk. e! ·rebüzekt.
Mes'Qdt, 126. MQsa b. Muh. el-Belkavt, 70.
Meysere b. 'Abdlrrabbih, 58,76,81. Muslim b. Haccac cl-Kuşeyri, 95,103,
l\lisver b. :Mahreme, 95. 114,115.
Mu'alla b. 'Abdlrrahman el-VAsıtt, Mu'tasım, 45.
81. Muzaffer b. •Asım, 72.
Mu'Aviye b. Ebl Süfyan, 30,36-89,40.
41,84,96,98,127.
Mu'az b. Cebel, 48,78,191. -N-
Mubarek b. FadA.le, 112.
Mucahid, 130. Nafi', 94.
Mu'emmel b. tsma.•ıı, 134. Nasır (halife), 72.
Muğire b. Sa'ld el-Becell, 53,76. NAsıruddtn ,b. Muneyyir, 136.
Muh. b. 'AbdlllAh b. 'AmmAr el-MQ- Nasr b. Tartf, SL
8111, 111. Nese't, 77,103,112,139,141,142,155,179.
Muh. b. 'Abdillah b. Numeyr, 102. Nevevt, Muhyiddtn Yahya. h. ŞerP.f
Muh. b. 'Abdillah es-Semerkandt, 90. 36,65, 78,101,115•
.Mub. b. 'Aclan, 108. Nevf b. FadAle el-Bikılll, 88-
Muh. b. Ahmed bk. SefA.rtnı. NQh (a.s.), 46,57,174,183.
Muh. b. Bundar el-Curcant, 97.
Muh. Beşir Zafir, 167-168.
Muh. b. Certr bk. Tabert. -o-
Muh. b. Hatim b. Muzaffer, 95.
Muh. b. İdrts bk. Şafi't. 'Osman b. 'Affan, 25,28,29,30,31,32,
Muh. b. ishak, 113. 36,41,96,114,130,189.
Muh. b. Kaslın et-Taykani, 44,76. 'Osman b. Hattab bk. İbnu Ebl'd-
Muh. b. KerrAm, 46-47. Dünya.

213
-ö- Suleyman b. 'Amr en-Neha'f, 69.
Suleyma.n b. Harb, 81.
•ömer b. Hattılb, 24,25,27,28,30,34,36, Suleyman b. Mihr4n bk. A'meg.
48,53,64,83,93,95,96,98,99,101,130, Süleyman b. Yesar, 181
133,186. Suyutt, 18,38,40,84,90,114,115,142,144,
•ömer Kelvazi, 55. 152-157,159,161,166,180.
'Ömer b. MusA, 185.

-Ş-

-R- Şa'bi, Amir b. Şurahbil, 52,89,108.


ŞAfi'I, Muh. b. İdris, 47,94,107,108,
Rabi' b. Mahmud, 73. 114,137.
Rabi' b. Sabth, 112. Şehristiini, 46.

Reten h. 'Abdillah, 78-75,179. Şerik, 33.79.80,112,114 ..


Şevka.nl, 162-168.
Şu'be b. Haccac, 86,94,97,98,102,1-09,
112,113,131,135,137.
-s-
Sabit b. Musa, 79,80,134.
Sa'd b. Tarif, 64,129. -T-
Sa'd b. Mu'az, 127. Tabera.ni, 18,104,141.
Safevi, 'AbdullAh b. Ahmed, 22. Taberi, Muh. b. Cerir, 93.
Sağ4nl, HG-148,159,166. Talha b. Musarrıf, 131.
Sa'td b. Cubeyr, 101. TA.vıis b. Keysa.n, 101.
Sa'ld b. el-Mwıeyyeb, 101,131,133. TebQzekt, MQsa. b. tsma'il, 132.
Sa'ld b. Zeyd, 130. Temim ed-Dıı.rt, 83.
Sa'lebl, 58. Thomas, 119.
,Salim b. 'AbdillAh b. 'Ömer, 131. TirmJzl, EbQ 'İBA Muh. b. 1ıı4., 103,
San'a.nJ, Emir, 22,136. 104,142,145.
SeffAh (halife), 41. 'fitus Livimi, 119.
SefArlnl, Muh. b. Ahmed, 144.
Sefine, 72.
Sehavi, 147,159,161,166,168..
Sehl b. 'Ammlr en-NeyşAbQrt, 82.
-U-
Selma.n-ı Fılrist, 34. 'UbMe b. Sil.mit, 101.
Sem'Anu'l-Mehdt, 148. 'Ubeydullıı.h b. 'Abdlll4h. b. 'Utbe b.
Serbıı.tek, 72.
Mes'Qd, 131.
tıımA.'ll b. 'Abdirrahman, 189.
'Uc b. 'Unuk, 174.
Suddt, 189. 'Ufeyr b. Ma'dıı.n, 185.
Sufy4n b. Ebl Zuheyr, 100. 'Ukayll, EbO. Ca'fer, 104,141,145,1~,
Sufy4n b. 'Uyeyne, 97,102,113,137. 168.
Sufy4nu's-Sevrt, 94,97,98,102,112,113, 'Ukbe b. 'Amir, 27,133.
114,137,184. -Ukltşt, Ebu'l-Abb4s, 147.
Sufy4n b. Vekl', 55. Ummu Habibe, 42.
Suheyb b. · Sina.n er-ROmt, 72,105,130. Ummu Seleme, ısı.
Suheyl b. ZekvA.ıı, 186. 'Urbe b. Zubeyr, 131.
Sulemt, EbQ 'Abdirra.hmA.ıı, 88. UsA.me b. Zeyd, 72.
Suleym4n (a.ıi.), 174. 'Uzeyr (a.s.), 50,97.

214
-v.w-
Vihldt, 58.
V&ladl, 77.·
V48lle b. el-Eska.', 43.
Vehb b. Hafa, 60.
Vehb b. Munebbih, 172.
.· .Vehb b. Vehb el-KAdl bk; Ebu'l-Ilah-
terl.
Vekt' b. el-Cerrah, 102,112.
WIWam Muir, 25.

-Y--.

Yainem b. Sıllim b. Kanber, 77,78.


Yi1Jı)'4 b. Hassan, 79.
Yıhyl b. Ma'tn, 48,76,85,86,102,113,
131,132,133,134,135.137.139,141,
179.
Yahya b. Sa'id el-Kattan, 59,97,102,
108,112,113,139.
Ya'kQb (a.s.), 127;,
Ya'kQb b. Şeybe es-Sedası, 103.
Ya'li b. el•Eşdak, 79.
Taki b. Ebb er-Rakaşt, 60.
Yestd b. Hilrjm, 82.11.t.
YOııU8 b. Ebt İshAk, 113.

-Z-

Zafer b. Muh. b. Hazza', 89.


Za'ide, 119.
Zakir Kadiri, 68.
Zehebt, 35,45,73,74,112,113,114,115,
116,128,155,158,165,168,178.
zemahgerl, 58.
Zerkeşt, 161,168,171.
Zeyd b. Erkam, 'J:1.
Zubeyr b. ',A.vvam, 27,130.
Zubeyr Sıddtkt bk. Muh. Zubeyr Sıd-
dtkt
Zuhrl, 40,68,94.
Zulkarneyn, 50.
Ztlr'a, 88.

215
emel matbaacılık
25 78 09 - 18 34 96
ANKARA Fiyatı: 500.-TL

You might also like