Professional Documents
Culture Documents
173
MEVZO HADİSLER
(Menşe'i, tanıma yolları, tenkidi)
M. Yaşar KANDEMİR
4. BASKI
BiRİNCİ BÖLÜM
HADİS UYDURMA HAREKETİ ve SEBEPLERİ
(23-64)
A. HADiS UYDURMA HAREKETİNİN BAŞLAMASI VE BU
HADiSE KARŞISINDA ASHABIN DURUMU . ........... ... 23-30
1. Fırka, mezhep ve kabilesini müdafaa gayreti ......... 31
a) Siyasi fırkaların hadis uydurmadaki yerleri •.. 32
b) Kelam ve fıkıh mezhepleri ve hadis uydurmadaki
yerleri ................................................ 42
c) Milliyetçilik duygusunun tesirleri .................. 48
d) İslam düşmanlarının kasıtlı olarak hadis uyd,ur-
maları ............................................. 51
2. Islam dinine hizmet etme arzusu ........................ 56
3. Şahsi menfaat düşüncesi ................................. 61
iKİNCİ BÖLÜM
HADİS UYDURANLAR ve KISSACILAR
(65-:-92)
A. HADiS UYDURANLAR 65-82
1. Hadis uydurmayı caiz görenler .. ... . .................. 65
2. Meşhur yalancılar ............. ................... ....... 71
3
3. Kasden hadis uydurmadıkları hAlde yalancı durumu-
na düşenler ..•......................•........... , .......... . 78
4. Hadis uyduranlar nasıl bilinir? •.......................•.• 80
B. KISSACILAR 83-92
1. Kıssacıhk ne zaman başladı? .......................... . 83
2. Kıssacıların başlıca hususiyetleri ....................... . 84
3. Kıssacıların halk ve Alimler karşısındaki durumları .. . 87
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HADİS UYDURMA HAREKETLERİNE KARŞI
MUHADDISLERIN FAALİYETLERi
(93-168)
A. SENED TENKiDi ....................................................
'
93-118
'
1. isnadın ehemmiyeti • ....................................... .-.. 93
,2. Tenkid ve ilk büyük münekkldler ....................... . 96
:ıl Ashab münekkidleri 101
b) Tabiin müııekkidlerı .......................·.....•....... 101
c) Etbau't-tibiin münek~idleri ....... .................. .
~ 102
d) Daha sonraki munekkldıer 102
3. Mi:inekkidlerin rivayet_ ve rAviler hakkındaki görüşleri 104
a) MakbOI olan raviler .............. :..................... 106
b) M.akbOI olmayan rAviler .........•.................... 109
c) Haklarında ihtilaf edilen raviler . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . 111
Ta'dil için kullanılan tabirler 116
Cerh için kullanılan tabirler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . 117
B. METiN TENKiDi ................................................... 118-129
1. Muhaddisler ve metin tenkidi . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 118
2. Metin.tenkidinde bilinmesi gereken husushn ......... 125
C. MUHADDİSLERIN HADiS UYDURANLARA KARŞI MÜ-
CADELESi . .. . . . . . . . •. •. •. . . . . •. . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .. 129-138
1. Muhaddislerln sahih hadisleri toplamak ve onları sa-
hih olmayanlardan ayırmak için sarf ettikleri büyük
gayretler . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .. . .. .. .. . .. .. . . . .. .. .. . 129
2. Muhaddislerin yalancılara karşt davranışları ......... 134
D. .MEVZÜ HADİSLER SAHASINOA .YAZILAN BELLi BAŞLI
ESERLER ................................................... 138-168
1. el-Makdisi'nin Tezkiratu'l-mevzO'at'ı 138
2. lbnu Cevzi'nin K. el-MevzQ'at'ı .. .. ... .............. .... .. 139
3. Mavsıli'nin el-Muğni 'anl'l-hım ve'l-kitab'ı ............ 144
4. es-Sağani'nin Risale fi'l-ahadisi'l-mevzO'a'sı ............ 146
5. es-Sağani'nin ed-Durru'l-multakat'ı ..................... 147
6. İbnu Teymiye'nin Risale fl'l-ahadisi'l-mevzO'a'sı ... ... 148
7. lbnu Teymiye'nin Risale fi'l-ahAdisl'l-leti yerviha'I-
kussis'ı 150
·····••.•···········································
8. el-FirOzabadi'nin Hatimetu Sifri's-sa'ade'si .. . . . ... .... 151
9. es-Suyuti'nin el-Le'All'l-masnu'a'sı .................. 152
10. es-SuyOti'nln Zeylu'I-Le'ali'l-masnü'a'sı ...........,... 154
11. es-SuyOti'nln et-Ta'akkubit'ı ... ..................... 155
12. lbnu 'Arrak'ın Tenzihu'ş-şeri'a'sı ........................ 157
5
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
MEVZÜ HADiSLERİN TANINMASI VE MEVZÜ
HADİSLERE MALZEME TEŞKİL EDEN KAYNAKLAR
(169-184)
A. HANGi KONULARDAKi HADiSLER MEVZÜ OLABiLİR? ... 169-172
B. MEVZÜ HADİSLERE MALZEME TEŞKİL EDEN KAYNAKLAR ·172.176
1. lsrailiyat ve diğer ehl-i kitabın sözleri ............... 172
2. Hakim ve tabiblerin sözleri .............................. 173
3. Acaib hikayeler, meşhur sözler ve meseller ......... 174
4. Güzel görülen 'bazı sözler 175
5. Hadis uyduranların kendi sözleri 176
C. MEVZÜ HADİSLERİN ALAMETLERi VE BUNLAR! TANI-
MA YOLLAR! ................................................... 176-184
1. Hadis uyduranların itirafı ................................. 177
2. Haberlerin lafzında veya manasında bozukluk bu•
lunması ................................................ 177
3. Elde mevcut güvenilir hadis kitaplarında bulunma-
ması 179
4. Birçok insanın görmesi gereken bir hadiseyi bir kişi•
nin gördüğünü iddia etmest .. .. .. ... .... .... . 180
5. Kur'an'a ve sahih sünnete· muhalif olması 181
6. Akla, his ve müşahedeye muhalif olması 183
7. Tarihi vukuata aykırı düşmesi ........................... 1~
BEŞiNCi BÖLÜM
MEVZÜ HADİSLERİN ISLAMA ve MÜSLÜMANLARA
VERDiĞİ ZARARLAR
(187-196)
NETİCE ········· ...................................................... 196-198
BİBLiYOGRAFYA ................................................ 199-205
iNDEKS ...................................................... 206-216
6
MEVZO HADİSLER
(Menşe'i, tanıma yolları, tenkidi)
Hakkında Rapor (*)
(*) Bu raporu;
ı. Çalı§J'Damı kısaca özetleyip tanıtması,
2. Bu kitabın basma hazırlıkları sürdürülürken merhum Hocamın
29 Aralık 1974 günü rahmet-! rahma.na kavu§J'Dası sebebiyle, hAtırasına hünne-
ten ve lQtuflannı yA.da vesile olsun diye ne!ll'ediyorum. (M. Yaıa.r Kandemir)
1
Allah Taala'nın kendisine vahyettiği dini mesailin bir tebliğcisi
oluşu bakımından herhangi bir mevzu hadisin RasCılullah (s.a.v.)'a nis-
bet edilmesi demek, dinden olmayan birtakım yabancı hususların di-
ne izafesi yani islam dininin tahrifi ve aslından uzaklaştırılması de-
mektir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ve müslümanlar daha ilk asırdan itibaren
bu uydurma sözlerin islam dininin bünyesinde ve müslümanların ha-
yat ve yaşayışlarında meydana getireceği tahribatı anlayarak, muhte-
lif devirlerde ellerindeki imkan ve usullerle bunların tesbit ve tayl-
,
nine çalışmışlardır.
Selefin boşlattığı bu hem dini ve hem de ilmi vazife henüz so-
na ermiş değildir: lslami ilimler ve hassaten hadis-i Nebevi üzerinde
araştırma yapan müslümanların, islam alimlerinin başlattığı bu çalış
mayla ilgilenmeleri ve onu çağımızın ilmi metodunu kullanarak yapa-
cakları tetkik vo incelemelerle geliştirmeleri gerekir.
il
Araştırıcının
tezindeki planı üzerinde herhangi bir tasarruf yap-
mak mümkün olduğu takdirde incelediği mevzuları şöylece özetleye-
biliriz:
1- Hadis uydurmanın sebepleri (S. 23-64).
Araştırıcı burada menfaat temini hırsını siyasi fırkalar, mezhep-
ler ve diğer grupların durumlarını takviye edip fikirlerini hadislere
istinat ettirme ihtiyacının, muhtelif milletlere mensup şahısların ken-
di milletinin şanını yüceltme arzularının, uydurdukları sözlerle dine
hizmet ettiklerini zanneden insanların düşüncelerinin ve nihayet din
düşmanlarının islamı ve müslümanları yıpratma tasawurlarının, evet
bütün bu sebep ve ihtiyaçların onları hadis uydurmaya sevk ettiğini
açıklamıştır.
8
kısımda kıssacıları, onların hususiyetlerini" kıssacdığın ne zaman
başladığını, kıssacıların ve kıssacılığın islam cemiyetlerindeki te-
sirlerini ve alimlerin kıssacılık ve kıssacılar karşısındaki durumunu
incelemiştir. Tezin 172-176. sayfaları arasında olup dördüncü bölü-
mün bir kısmını teşkil eden israiliyatdan, hakimlerin ve tabiblerin
sözlerinden, garip hikayeler, meşhur sözler ve meseller, güzel görü-
len bazı kelamln:- ve buna mümasil hadis uyduranlara malzeme teşkil
eden sözlE:.rden meydana gelen kısım, hadis uyduranlar hakkındaki
bölümün bir devamı sayılır.
9
nakları göstermiş ve tenkid metodunu belirtmek için de her kitap-
dan iki misal vermiştir.
10
Demek oluyor ki içtimai faktörleri, akli ve tarihi prensipleri, di-
nin asıl hedeflerini ve ilimlerin vardığı neticeleri, bütün bunları se-
leflerimiz haberin doğruluğunu tayin için kullanılan birer unsur ola-
rak kabul etmişlerdir. Binaenaleyh bizim de, bunların ve benzeri esas-
ların haber yahut hadisin kabulü veya reddi hususunda bir fonksiyonu
olduğunu kabul etmemiz ve onları hadis ilminde müracaat edilecek
birer ölçü olarak benimsememiz bir bid'at sayılmaz; işte bu durum
da tezin r.-,Jhim ve güzel taraflarından biridir.
Bütün bunlar muvacehesinde kanaatım şudur ki: Bu araştırma
gerek mevzua etraflı bir şekilde hakim olması ve gerek hazırlanışında
takip edilen metot itibariyle sağlamdır ve tezin sahibi de büyük ölçü-
de muvaffak olmuştur.
lstanbul, 27 Nisan 1970
11
ÖNSÖZ
14
KISALTMAL:AR VE TRANSKRiPSiYON iŞARETLERi*
A. = arapça
a.g.e. - adı geçen eser
ayn. esr. = aynı eser
ayn. mll. - aynı müellif
b. - ibn
bk. = bakınız
c. = cilt
göst. yer. ·- gösterilen yer
h. - hicri
K. - kitap
Köp. kütüph. = Köprülü kütüphanesi
m. = miladi
Mil. Emr. kütüph. = Millet Ali Emiri kütüphanesi
msl. - mesela
Muh. - Muhammed
nr. - numara
nşr. - neşri
15
Süley. Fat. kütüph. Süleymaniye Fatih kütüphanesi
Süley. lzm. kütüph. Süleymaniye İzmirli İsmail Hakkı
kütüphanesi
var. varak
v.s. - ve saire
yazl. = el yazmaları
.;
- ,.
16
GiRİŞ
(1) «Ey tınan edenler! fll.!llkın htrt size bir haber getlrlrl!!P, o h~herln
doğrulu~mı tahktk edin ... :, fe!-Hucurll.t (49), eı.
(2) Müslim b. Haccll.c el-Kuşeyrt, Sahthu Müslim, c. I, :Mısır, 1375/1955,
il, 10.
17
durursa, Cehenn~mdeki yerine hazırlasın» mealinde olan
ı,\
:: """ ' - / .... ,. • ~ ........... - - ... - J ~ ... ... ... ... . ,ı::"'. _.
• ,JJI 0:,. • ~....i.~ 1J-~·i-:.Li l..ı.......::... <.S.Lc. ':-' ~) 0-,. »
L:.-·J 1- ,. .- , , . ·~--
•
) ,,,
0-- o ~a..A-A ' ~.J.--1J l.ı • - •- -,
_,.
•t~ - - -- • -. -
. - - A
18
"Benim adıma yalan uydurmayınız. Her kim benim a<!ımı yatar
uydurursa, derhal Cehenneme girsin•'.
Hz. Peygamber'in bu kesin ihtarlarına rağmen, düşünce ve hede-
fi normal -bir müslümanınkinden pek farklı olan birtakım gayretkeş
le_r, Peygamber adına hadis uydurmaktan geri durmamışlardır. Mev-
zuat kitaplarını dolduran yalan ve iftira mahsulü binlerce uydurma
söz de bunun açık bir delilidir. Böyle olduğu halde mevzu hadislerin
mevcudiyetini inkar etmeye kalkan bazılarına da tesadüf edilmiştir'.
Göz önünde bulunan hesapsız uydurmalara bakmak suretiyle dahi ni-
ce hadisler icad edildiğini kabul etmek varken, buna yanaşmayan
aşırı inad sahiplerine akli cevaplar da verilmiştir. Nitekim lbnu Tey-
miye (ölm. 728/1327), bu iddiayı çürütmek maksadıyla demiştir ki,
• Hz. Peygamber.
,
&-
,..,,,.-,,
',.J"ı- '--:.ı ~:-- = benim ağzımdan yalan
uydurulacaktır buyurmuştur. Eğer bu hadis sahih ise, onun ağzından
yalan uydurulacaktır; şayet hadis sahih değil de uydurma ise, şu ha-
le göre tıadis uydurma işi tahakkuk etmiştir•'•
Mevıü hadislerin mevcut olmadığı sözü boş bir iddiadan ibaret-
tir. Hiçbir islam aliminin bunun aksini beyan ettl~I görülmemiştir.
Onların ihtilafı mevzu hadisin hususiyetleri üzerindedir. MeselA lb-
nu'I-Cevzi (qlm. 597 /1200)'ye göre mevzu hadis, bAtıl oldu~u anlaşı
lan sözdür; onu söyleyen kasden uydurmayıp da yanılarak söylemiş
olsa dahi durum yine aynıdır. Halbuki Ebu'l'AUi' el-Hemedftni ve ben-
zerlerine göre mevzu hadis, kasden uydurulan sözdür".
*
**
Usül-i hadis kitapları, mevz0 hadisin izahına -umumiyetle-
.. r ,.:. ,11
ı...
,. kelimeeini lügat ve ıstılah bakımından tanıtarak baş-
(8) • 35
Müslim, a.g.e., c. I, ıi.
19
lar. Gerek bu eserlerde ve gerekse lügat kitaplarında verilen bilgiye
göre, • -(::./J • kelimesi, üçüncü babtan kullanıldığı zaman, bir
şeyi kalbte gizleyip açığa vurmamak, yere bırakmak, atmak, mahvet-
,. - ı,, 1o, IJ
mek ... " gibi manalar ifade etmesinin yanında t•..:,, _, ,,,~ ~ J •
20
mevzu kelimesi, mutlak olarak kullanıldığı zaman, Hz. Peygamber
adina uydurulan sözleri ifade etmektedir. Başkaları hakkında uydu-
rulmuş sözler için de çoğu zaman • ,/J,-/,,; 'J·~ , .t..~ ·,:A 1'.:ı:_,. » (=bu
falan adına uydurulmuş)» ifadesi kullanılmaktadır".
· Hadis nevileri arasında, mevzu hadisin, müstakil bir yeri olup
olmadığı da söz konusu edilmiştir. ibnu's-Salah (ölm. 643/1245),
onun, •zayıf hadislerin en fenası• olduğunu söylemiş", daha sonraki
hadisciler de bunu aşağı yukarı benimsemişlerdir. Yalnız San'ani
(ölm. 1182/1768), Hz. Peygamber'in hadisleriyle hiçbir ilgisi bulun-
mayan mevzu hadis hakkında böyle bir ifade kullanılmasını yadırga
mış ve onu zayıf hadislerin en fenası sayabilmek için en azından
ikisi arasında bir münasebet bulmak gerekeceğini söylemiştir".
21
i
1
i
/
B İ R I N .C İ B Ö L U M
23
bunlar arasında kötü niyetlilerin, islam düşmanlarının büyük bir ye-
kun tuttuğunu nasıl görüyorsak, Hz. Peygamber'in hayatında onun
<.h.işmanlarının. münafıkların, ona yalancı', mecnun', sihirbaz• ve şair'
demek cüretinde bulunan nicelerinin mevcut olduğunu hesaba kat-
mak suretiyle, bunların, icad ettikleri bir sözü, Hz. Peygamber'e nis-
bet edebileceklerine ihtimal vermek daima mümkündür. işte bu nok-
tadan hareketle, Hz. Peygamber'in hayatında vuku bulduğu rivayet
edilen bu yalan hadisesinin failine, saydığımız ölçüler zaviyesinden
bakılabilir.
24
Bu rivayette üzerinde durulması gereken hl.lsus, Hz. Peygamber'-
in söylemediği bir sözü, ona isnad etme fiilinin ilk önce ne zaman
vukO bulduğudur. Hz. Peygamber'in söylemediği bir sözü, yapmadığı
bir 1şi ve tasvib etmediği bir hareket tarzını ona nisbet etmek, Pey-
gamber aleyhinde yapılmış bir iftira olduğuna göre, yukarıda anla-
tılan hadise de bu karakteri taşımakta ve böylece «vaz'(=uydurma)•
kelimesinin şümulüne girmektedir. Nitekim İbnu Hazm (ölm.
456/1063) Je bu hadiseyi zikrettikten sonra şöyle demektedir: «gö-
rüldüğü üzere daha RasOlullah (s.a.v.) hayatta iken ona karşı yalan
söylenmiştir. Sahabe asrında münafık ve mürtedlerin bulunduğu da
malumdur••. '
Hz. Peygamber hayatta iken onun sayısız düşmanlarının bulun-
duğunu ve bunların hadıs adı altında birtakım sözler uydurabileceği
ni ifade eden Muhammed Zubeyr Sıddiki ·de bu husustaki kanaatını
şu sözlerle belirtmektedir: «Hadiste sahtekarhğın başladığı devri ta-
yin etmek alaka çekici bir meseledir. William Muir, onun halife 'Os-
man zamanında başladığı kanaatındadır. Fakat. ben O!':Un hizzat Pey-
gamber (s.a.v.)'in hayatında neş'et etmiş olduğunu düşünüyorum.
Düşmanları onun mes'ul olmadığı sözleri ve fiilleri uydurup ona
isnad etmekten geri kalmadı. Böylece onu yanlış tanıtmakta maksat-
ları, halk efkarını onun aleyhine kıyam ettirmekti»'.
25
dair, zan ve tahminden öte kesin bilgilere sahip değiliz. Bunu~la be-
raber münafıkların ve dinden dönnıe hadiseleri sırasında mürtecilerin,
maksatlarına uyan hadisler icad etmeleri ihtimal dışı değildir 12 • Hat-
ta sahabi olmayan birçokları için bütün bu ihtimaller bahis mevzuu
olabilir. '
Ashab-ı kirama gelince, o;ılar arasında bid'atçılıkla dahi itham
edilenler olmamış 13 , hatta bütün muhaddislerce tenkid dışı tutulmuş
lardır. Bununla beraber onların, hata ve günahtan salim olmadıkları
da kabul edilmiştir". Ashabdan 'imran b. Husayn (ölm. 52/672)'ın,
sahabiıerin katiyen hadis uydurmadıklarını ve fakat hadis naklinde
bazı hatalara meydan verdiklerini söylemesi de bunu gösterir".
Tabii olan bu durum sebebiyle bazı meselelerde yanlış intikaller
vukü bulmuş olması mümkündür. Nitekim 'Abdullah b. 'Ömer (ölm.
74/693)'in bazı şeyleri haram saydığını duyan Hz. Ebü Bekr'in kızı
Esma (ölm. 73/692). kölesi Abdullah'ı ona göndererek, duyduklarının
doğru olup olmadığını sorar. ibnu 'Ömer de böyle bir şey yapmadı
ğını söyler''. Bu haberi nakleden İbnu Hazm (ölm. 456/1063), Hz. Es-
ma'nın kadın sahabilerin ileri gelenlerinden olduğunu, kulağına ge-
len ve söylenmesine ihtimal vermediği bir haberi tahkik ederek ib-
nu 'ömer'in bu mevzuda hiçbir şey söylemediği neticesine vardığını
belirttikten sonra der ki, -bu asılsız sözü nakleden- «habercinin ya-
lan söylediği anlaşılmıştır»··. ~
26
rah (ölnı. 18/639} 'Ab\)as b. 'Abdulmuttalib lölm. 32/652} Zubeyr b.
'Avvam (ölm. 36/656) (r.a.) gibi bazı ashab da aynı endi·şeler altın
da çok az hadis rivayet etmişlerdir 1 !>. lbnu Ebi Leyla (ölm. 148/765)
diyor ki: Zeyd b. Erkam (ölm. 66/685)'ın yanına gidip de bize hadis
rivayet etmesini istedigimizde «artık ,biz yaşlandık ve unuttuk; Ra-
sülullahtan hadis rivayet etmek çok güç bir iştir» cevabını alırdık~ 0 •
Dinde - bilmeden- bir tahrif yapabileceği endişesiyle hadis
rivayetiııde
son derece titiz ve uyanık. davranan saiıabilerden biri de
Abdullah b. Mes'üd (ölm. 32/652)'dur; Hz. Peygamber'den bir hadis
rivayet edeceği zaman, boyun damarları şişer, terler ve gözlerinoen
yaşlar akardı··.
27
/
lbnu Hazm (ölm. 456/1063), bunun asılsız olduğunu, 500 küsOr ha-
dis rivayeretmek suretiyle müksiründan sonra gelen Hz. 'Omer gibi
bir sahabinin, ancak geçmiş ümmetler hakkındaki rivayetlerde bu ti-
tizliği gösterdiğini ifade etmektedir25 • Fakat ibnu 'Adi (ölm. 365/975)'-
nin nakl ettiği haberdeki, bu zevatı, rivayetlerini isbat etmek maksa-
dıyla «şahit getirinceye kadar Medine'de hapsettiği• kaydı dikkate
26
ne alan Hz. Ebü Bekr, bir hadisin sıhhatine delil istemek babında Hz.
'ömer gibi davranmıştı".
Hz: 'Osman (ölm. 35/655) da bu mevzuda selefleri gibi davran-
mış, çok hadis rivayet etmeleri sebebiyle temkinli olmalarını hatır
latarak, Ebü Hureyre (ölm. 57 veya 58/676 veya 677)'yi -buna riayet
etmediği takdirde- Dev~ dağlarına göndermekle, Ka'b (ölm. 32/652)'i
Kırede dağlarına sürmekle tehdid etmiştir'°.
Hadisleri kabul etmedeki hususi metodu ile Hz. 'Ali dikkati çek-
mektedir. Hz. Peygamber'in söylemediği bir sözü ona nlsbet etmek-
tense, gökten yere düşmeyi tercih ettiğini söyleyen11 4. halife, Hz.
Peygamber'den bizzat duymadığı hadisleri rivayet edenlere yemin et-
tirirdi".
Demek oluyor ki, Hz. Peygamber henüz hayatta iken onun aley-
hinde bir yalan söylenmiş; -ister bu hadisenin sevkiyle, isterse baş
ka sebeplerle olsun- O da, söylemediği bir sözü kendine nlsbet et-
meyi şiddetle yasaklamıştır. Bu sebeple sahabiler, hadis rivAyetinde
son derece dikkatli ve titiz davranmışlardır.
*
**
(25) tbnu Hazın, el-İhkAm, c. I, s. 250.
(26) lbnu 'Adt, el-KAmil fi zu'afA.'i'r-ricAl, var. 2a.
(27} EbQ Muhammed el-Hasen b. 'AbdirrahmA.n.. er-RAmahunnuzt, el-
Muhaddlsu'l-fş.sıl beyne'r-ril.vt ve'I-va.•ı, Süley. Şeh. kfltüph. nr.. 631, ·var. 111b.
28
Müslümanların her türlü müşkillerini vahyin ışığı altında halle-
den Hz. Peygamber'in sağlığında, efkar-ı umumiyeyi meşgul ederek,
defflşlk tarzlarda düşünülmesine sebep olacak bir hadise zuhur et-
memiştir. Hz. Peygamber'in vefatını müteakip gayet küçük çapta ve
hemen yatıştırılmış olan birtakım ihtilaflar çıkmıştır. Şöyle ki: Pey-
gamberlerinin vefatı karşısında şaş!<,,..,, dönen bazı müslümanlar,
onun ölmediğini, Hz. 'lsa gibi göğı:: 1 alındığını söylemeye başladılar.
Duruma derhal müdahale eden Hz. EbO Bekr (ölm. 13/634), «Kim Hz.
Muhammed'e ibadet ediyorsa şunu bilsin ki, o ölmüştür; kim de Mu-
hammed (s.a.v.)'in Rabbına ibadet ediyorsa, bilsin ki O diridir, öl-
meyecektir•, sözüyle yanlış düşünceleri orta~an kaldırmıştır.
ikinci defa sahabiler, Hz. Peygamber'in naşının nereye defn edi-
leceği hususunda ihtilafa düştüler. Bir kısmı, onun doğum yeri, kıb
lesi, hac ettiği ve vahyin inmeye başladığı yer Mekke'dir, deçlesi ls-
ma'il (a.s.)'ln mezarı da oradadır, diyerek Mekke'ye defn edilmesini
müdafaa ediyordu. Bir kısım müslümanlar da, peygamberlerin çoğu
nun medfOn bulunduğu yer olması itibariyle Beytu'l-mukaddes'e gö-
türülmesini istiyordu. Bazıları ise Medine'de kalması gerektiğini söy-
leyerek, oraya hicret etmiş olduğunu ve onun Ansarının Medlne'de
bulunduffunu ileri sürüyordu. Hz. EbO Bekr, «peygamberler, vefat
ettikleri. yere gömülürler»32l2 hadisi~i okuyarak ihtilafı halletti.
Üçüncü defa olarak sahabiler, imamet meselesinde ihtilaf etti-
ler. Ansar, bir imAm sizden, bir imam da bizden seçilsin, diyordu. ih-
tilafı halleden ylne Hz. EbO Bekr oldu; •CO mallar) muhacirferin fa-
kirlerine mahsustur. Onlar yurtlarından sürülmüşler, mallarından
uzak düşmüşler, ancak Allah'ın rızasını aramışlar, Allah'ın (dinine)
ve Peygamber'ine yardım etmişlerdi. işte gerçek olanlar bunlardır•"
ayetiyle, •imam Kureyş'tendir•.. hadisini okuyarak, müslümanların
bir problemini daha halletmiş oldu.
Hz. 'Osman (23-35/643-SSS)'ın hilafeti esnasında da sahabiler
arasında ufak çapta anlaşmazlıklar vuku bulmuştur'.
Ashab arasındaki bu ihtilaflar, müslümanların birliğini bozacak,
ayrılıp guruplaşmalarına yol açacak çapta olmadığı için, kısa zaman-
{32/2) el•Muvatta', Cena'iz, 27; Tirmizı:, Cena.iz, 33; tbnu Mace, Cenaiz, 65.
{33) el-Haşr (59), 8.
{34) Buhari, Sahih, c. VIII, s. 105.
(35) Ashab arasındaki bu anlaşmazlıklar için bk. Ebu'l-Mı..-zaffer el-ts-
ferAytnl, et-Tabslr fi'd-dln ve temytzu'l-firakı'n-nA.clye 'anl'l-firakı'l-Mliktn,
Kahire, 1359/1940, s. 12 v.d.
29
da ortadan kalkınış ve dolayısıyle· hadis uydurulmasına müsait zemin
kalmamıştır. Gerçi imamet meselesi ile ilgili hadislerin, ilk üç hali-
fenin muhalifleri tarafından bu müddet zarfında uydurulmuş olacağı
hatıra gelebilir. Ne var ki, mühim ayrılıkların ve fırlı:alaşma hareket-
lerinrn daha sonra başladığı düşünülünce bu ihtimalin zayıfladığı gö-
rülür.
Sahabe asrının sonu diye ifade edilen büyük tabiiler devri, muh- ·
telif parti ve mezheplerin ortaya çıktığı, dikkatsiz ve samimiyetsiz
hadis talebelerinin çoğalmaya başladığı bir asırdır". Hadis uydurma ,
hareketi işte böyle buhranlı bir çağda muhtelif tesirlerle başlamış
ve gelişmiştir. Sahabilerin büyük bir kısmı, bu yaygın uydurma hare-
ketini görmemiştir. Bununla beraber, Hz. Peygamber'in bu mevzudaki
talimatı gereğince, hadisler üzerindeki muhtemel bir tahrif faaliye-
tine karşı son derece titiz davranmışlardır.
30
B. HADiS UYDURMANIN SEBEPLERi:
31
a) Siyasi fırkaların hadis uydurmadaki yerleri.
32
müddet duruyor ve Hz. 'Ali'nln elini tutarak onlara hitaben
' 'J \ ' • . .,,, ' - ' , ,. • ""'· • ., . • ,.... -., ' .,. • - .
~ J-ı&.:..ıo J "'J IJ-....-l.t t> ,,,...\..--! ;,r "_.:_L;ı.. \ J ~ 1J ı.r" J l..uı, •
,,,. ..,.
(='Ali benim vasim, kardeşim ve benden sonraki halifemdir, onun
... -- -
sözlerini dinleyiniz ve itaat ediniz•62 • diyor. Fakat iddiaya göre, saha-,
biler bu hadisi kasden gizleyerek Hz. EbO Bekr'i halife seçiyorlar53 •
Batıl fırkaların en yalancısı 54 olarak bilinen şianın, bizzat Hz.
Peygamber tarafından Hz. 'Ali'nin halife tayin edildiğine inandırmak
için sebeb-i nüzul dahi uydurmak suretiyle iddialarını K.ur'an ayetiyle
isbata gayret sarfettikleri de olmuştur. 'Abdullah b. 'Abbas (ölm.
68/687)'ın rivayet ettiğini söyledikleri bu uydurma hadise göre Hz.
Peygamber, mi'rac9an döndüğü gecenin sabahında, müşahede ettiği
harikulade halleri halka anlatırken Mekke üzerine bir yıldızın düştüğü
görülüyor. Bunun üzerine Hz. Peygamber, bu yıldız kimin evine düş
müşse, o, benden sonraki halifemdir, buyuruyor. Yıldızın Hz. 'Ali'nin
evine düştüğü anlaşılınca, Hz. Peygamber'in hissi davrandığını ifade
etmek kasdıyle Mekkeliler:
. ,, - .
"-,r, ıJ, '
' ,,. - ,, .
J ' Jl..• J "-=-~- J..Ja
, .,,,,, .-
I ı.> J·,. J ı.> J-;. J .J.. .....► ..J- :, »
,,. .-. .... ., ,; -' ::, --
gamber'e «
.' - - •, •'1 _ı _,_,
gökler sarsılıp. sallanmaya başlıyor. Melekler her taraftan Hz. Pey-
~l ,.l..!..ı_ 0 l
__ _
ı) jl..!...ı l_.
J ( = siz Allah dilemedikçe
birşey dileyemezsiniz)» ayetini okumasını söyleyerek, Allah Taala
64
senden sonra Hz. Ebu Bekr'in halife olmasını murad etmiştir, diyor-
lar65. Bu haberleri ileri sürerek Hz. Peygamber'in, kendinden sonraki
halifenin Hz. Ebü Bekr olacağına dair beyanlarda bulundu~unu iddia
edeceklerdir66 . Hz. EbO Bekr'i sevmenin bütün müslümanlara bir ve-
cibe olduğunu iddia eden uydurmalardan, Ahirette Cenab-ı Hakk'ın
67
Şiilere bol keseden cennet va'd eden hadislere mukabil, Hz. Ebü
Bekr'i veya Hz. Ebü Bekr ile Hz. 'ômer'i sevenlerln 69 -kim olursa ol-
sunlar- Cennete gireceklerini, sevmeyenlerin cehenneme atılaca
ğını711 haber veren uydurma hadislere büyük ihtiyaç duyulacaktı.
Bedava tarafından cennet dağıtanlardan, Zehebi (ölm. 748/13471'-
nin «bu ne utanmaz adam, iftira ettiği şeyi düşünmüyor bile!»" dedi·
ği yalancının uydurduğu bir sözde hadis, onların ölçüsüzlüklerinin
tipik misalidir. Hz. Ebü Hureyre (ölm. 57 veya 58/676 veya 677)'nin
rivayet ettiğini iddia ettikleri bu uydurmaya göre, dünya semaların
da seksen milyon melek vardır ki, bunlar Hz. EbO Bekr ile Hz. 'Omer'i
sevenlerin affı için dua ederler. İkinci kat semadaki seksen milyon
melek de onları sevmeyenlere lanet ederler72 •
35
Bu iki gurubun karşılıklı durumlarını mütalaa eden İbnu Ebi'I-Ha~
did (ölm. 655/1257), Hz. 'Ali ve. Hz. Ebu Bekr'in faziletlerini ihtiva
eden sahih hadislerin bulunmasına rağmen, tafargirliğin onları çok
çirkin vaziyetlere ittiğini söylemekte, Bekriye diye anılan Hz. Eb0
Bekr taraftarlarının mukabelesini gören şiilerin, hadis uydurma işini
daha büyük çapta genişlettiklerini ifade etmektedir73 •
Küfelilerin Hz. 'Ali'nin faziletleri hakkında üç yüz bin hadis uy-
durduklarına dair74 Halili (ölm. 446/1054)'nin el-lrşad fi 'ulemai'l-bllad
adlı eserindeki mübalağalı rivayet, yine de şiilerin, bu bahta ne ka-
dar ileri gittikleri hakkında bir fikir verebilir. Onlar Hz. Peygamber'ln
hadislerini tahrif etmekle kalmamışlar, Hz. 'Ali'nin sözlerini dahi
istedikleri gibi bozup değiştirmişlerdir. Sahihu Muslim'de bu-
lunan bir rivayete göre Hz. 'Ali taraftarlarından mu'tedll bir
şahıs, şiileri kastederek, «Allah onlarm canını · alsın, nice hadisleri
tahrif ettiler» 75 , demiştir.
Yine şiilere mukabele olmak üzere, dört halifenin her biri hak-
kında müstakil olarak uydurulan hadislerin yanında, hepsini eşit şart
lar altında mütalaa edenleri de vardır : 11
bablara göre tasnif edilmiş bü~ün mevzMt kttaplannın ~ J~I .lil> ~L:..
bölümlerine bakılabilir. Dört halifenin müsli.vt şartlar altında zikredildiği ha-
dislere misin olarak, Hz. Ebü Bekr ve Hz. 'Osmli.n'ın lslli.mın tli.cı, Hz. 'Ömer'ln
islli.mın elbisesi, Hz. 'Ali'nln de lslli.mın güzel kokusu olduğunu ifade eden uy-
durma hadisi zikrııdebiliriz (bk. Zehebt, MtzAn, c. I, s. 310; !bnu 'ArrAk, a.g.e.,
c. I, s. 388.
36
zune karşı söylemiştir. Hz. Peygamber'in bu mu cizesi zuhur ~ttigine
1
göre, buna bağlı olarak daha tahkiramiz bir hadis icad etmek gerekir-
di. Nitekim -iddiaya göre- Hz. Peygamber, •Mu'aviye'yi benim min-
berimde konuşurken gorürseniz, derhal öldürünuz•"ı demiştir.
Gerek burada zikrettiklerimizde ve gerekse «her ümmetin bir
fir'avn'ı vardır, bu ümmetin Fir'avn ı da Mu'aviyedir», şeklindeki uy-
durmalarda, şiilerin adeta Hz. Mu'aviye'ye olan bütün kinlerini orta-
ya dökmeye çalıştıklarını sezmemek mümkün değildir.
Bütün bu uydurmalar, mukabil fırka taraftarlarınca cevapsız bı
rakılmadı. Hz. Mu'aviye'nin vahiy katipligi hakkında ileri geri eden-
lere, onun bu vazifeye Allah Taala taratından tayin edildiğini ifade
eden bir uydurma hadisle karşılık verildi. Bu sözde hadise göre Ceb-
ra'il (a.s.}, Hz. Peygamber'e Allah'ın selamını söyleyip som altından
bir kalem verdikten sonra, güya şu ilahi vahyi tebliğ eder: «Ey Ha-
bibim! Ben bu kalemi yüce arşımdan, Mu'aviye'ye hediye ediyorum;
bu kalemi ona ver ve bununla bir ayetu'l-kursi yazmasını söyle .......
• Bu uydurmayı, Hz. Mu'aviye'nin vahy katipliği hakkındaki bütün dedi-
koduları defetmeye kafi bulmamış olacaklar ki, bu zaviyeden Hz. Mu'-
aviye'yi H_z. 'Ali ile mukayese etmek ihtiyacını duyuyorlar. Bizzat Hz.
'Ali'nin haber verdiğini iddia ettikleri bu habere göre o, Hz. Peygam-
ber'in huzurunda vahiy yazarken, Hz. Muaviye çıkageliyor. Hz. Pey-
gamber, kalemi hemen Hz. 'Ali'den alarak ona veriyor. ilahi bir emir
neticesinde böyle yapıldığını sezen Hz. 'Ali, katiyen alınmadığını söy-
lüyor8°.
37
Hz. Peygamber'in Hz. Mu'aviye hakkında söyledikleri gayet az
olmakla beraber", tarafgirlik saikiyle bu mevzuda çok haber uydurul-
muştur. Onun dünyada pek çok ta'nlara maruz kalacağı için cennette
Allah Taala'nın hususi ikramına nail olacağı da bu uydurmalar ara-
sındadır".
*
**
Bilindiği üzere, fitnenin başlamasıyle birlikte ilk defa şia ile be-
raber havaric tırkası ortaya çıkmıştır· . Şiilerin hadis uydurmadaki
yerlerini gördükten sonra, haricııerin ae bu babtaki durumlarına bak-
mak gerekir.
ünceleri Hz. 'Ali tarafını tutarken, hakem meselesine muvafakat
etmesi sebebiyle onu terk ederek ve hatta tekfir ederek84 yeni bir fır
ka halinde ortaya çıkan haricılerin hadis uydurmadaki durumlarını
kesin olarak tayin etmek mümkün· olmamaktadır. Zira birçok hadis
kitabının müştereken naklettiği lbnu Lehı'a {ölm. 174/790)'ya ait bir
rivayetten başka, onların hadıs uydurduklarına dair elimizde vesika
yoktur. Muhtelif hadis literatüründe farklı tariklerle ve fakat aşağı -
yukarı aynı lafızlarla rivayet edilen habere göre, ibnu Lehi' a'nın biz-
zat dinlediği, haricılikten ayrılarak tevbe eden bir şeyh diyor ki: •bu
hadisler dindir, dininizi kimden aldığınıza dikkat ediniz. Zira biz, ho-
8
şumuza giden herhangi bir şeyi hadis yapıverirdik» '.
{81) Suyüti'nin ifade ettiğine göre, Hz. Mu'li.viye hakkında sıhhatine g(l-
venilir üç hadis-i şerif vardır. Birincisi onun «Hz. Peygamber'in kli.tibi oldu-
ğu> hadisi, ikincisi Hz. Peygamber'in onun hakkında cAllahım ona yazı
yazmayı öğret» duası, üçüncüsü de «Allahım onu doğru yolda ve doğruluk
rehberi kıb hadisidir (bk. lbnu 'Arrak a.g.e., c. II, s. 8).
1
(82) Buna göre Hz. Peygamber, 11.hirette ashAbmdan sa.dece Hz. Mu'li.vi-
ye'yi 70 veya 80 sene göremeyeceğini nihayet onun -uydunnacmm son dere-
ce mübalağa ettiği haşmetli bir durumda- kendine doğru: geldiğini görüp
şimdiye kadar nerede olduğunu soracağını haber verir. Mu•a.viye (r.a.)'nin
cevabı şöyle olur: Rabbımla arş altındaki bir bahçede konuşuyorduk. Bunun
üzerine Hz. Peygamber der ½:i, işte bu, dünyada sana yapılan hakli.retin kar-
şılığıdır (bk. Suyütı, el-Le'fili'l-masnü'a, c. 1, s. 424; İbnu 'Arrli.k, a.g.e., c. ı,
s. 7). .
(83) Ebü Zehre, el-Mezli.hibu'l- islAmiye, s. 97.
(84) Ayn. mll., a.g.e., s. 106.
(85) Hattbu'l-BağdMl, el-KifAye, s. 123; İbnu Cevzt, K. Mevzu•ıı.t var. 3b.
(86) İbnu Cevzt, a.g.e., var. 3b.
38
miş bir kimseden" nakledilmesi, bu haberi bir hayli zayıflatmakta
dır. Diğer taraftan haricilerin yalan söylemeyi büyük günahlardan
saymaları ve rivayetlerinin hadis alimlerince makbul addedilmesi
de.., bu mevzuda bir karara varmadan önce dikkate alınması gereken
ehemmiyeti i hususlardandır.
İbnu Teymiye (ölm. 728/1327), onların dinden çıktıkları için, as-
hab ve islam alimleri tarafından, öldürülmelerinde ittifak edilmiş ol-
makla beraber, bid'atlarının islam dinine muhalif olmalarından değil,
sadece cehaletlerinden neş'et ettiğini beyanla, doğruluklarıyle_ bilinen
haricile~in, kasden yalan söylemediklerini ifade etmektedir". Bunla-
rın, bedevi olmaları sebebiyle, başka kavim ve milletlerle karışmayı
kabul etmemeleri, hasımlarına karşı -şiılerin hilafına"- maddi güç-
lerinden başka silah kullanmamaları da", lehlerinde değerlendirilme
si gereken puanlardır.
Bununla beraber haricilerin hiçbir şekilde hadis uydurmadıkları,
yine de kesin olarak söylenemez. lbnu Lehi'a'nın yukarıda zikredilen
rivayeti de dikkate alınarak, onların, davalarını destekler mahiyette
hadisler uydurmuş olabileceklerine,ı ihtimal verilebilir.
*
**
Fitnenin gönüllerde uyandırdığı tarafgirlik duygusu" iledir ki, şii-
lerin ve muhalifleri olan Mu'aviye (r.a.) taraftarlarının birbirlerine
mukabele ederek sürdüre geldikleri hadis imali hareketi, Emevi ve
Abbasi hükumetleri zamanında da devam edegelmiştir. Halifelerin
fırkaları lehinde hadis uydurduklarını veya bu işi para mukabilinde
başkalarına yaptırdıklarını -Goldziher gibi- söylemek imkanına sa-
hip değiliz... Her devirde görülen· ve kraldan ziyade kralcı tabiriyle an-
(87) Hatibu'l-Bağda.di, a.g.e., s. 123; lbnu Cevzt, a.g.e., var. 3b. Bu ri-
vayet, 1bnu Cevzi'nin nakillerinden birinde İbnu Lehi'a'dan, diğerinde ise 'Ab-
dullılh b. Zeyd el-Mukri (Ölm. 104/722)'den gelmektedir.
(88) lbnu Teymiye, :Ml.ııhA.cu's-sünne, c. I, s. 43.
(89) Göst. yer.; ayn. mll. el-Furkan beyne'l-hakk ve'l-batıl, s. 26.
(90) Şiilerin prensiplerinden biri de «takıyye»dir. Bu prensibe göre gitler,
kimliklerini gizlemekte ve bunun için yalan söylemekte tamamen serbesttirler.
(91) EbQ Zehv, el-Hadis ve'l-muhaddisfuı, B, 87.
(92) Safevt, Matlabu'l-ahya.r, var. 58b.
(93) Subhi es-Salih, 'Ulfunu'l-hadis ve mustalahuhQ, Beyrut, 1385/1966.
s. 820.
(94) Goldziher, -mesela burada olduğu gibi- en güvenilir rivayetleri
arzusuna uygun bir şekilde tefsire tabi tutmaktadır. Emevtler devrinden bah-
sederken şöyle demektedir: «Baştaki iktidar hiç de tembel tembel oturmamı§
tır. Herhangi bir fikrine herkes tarafından i'tıba.r gösterilmesini ve dinda.r
çevrelerin muha.lefetini susturmayı istediği zaman, görüşlerini desteklemek
(lzere onun da hadis usülüne bag vurması gerekirdi. Düşnanlarıııuı yapıyor
39
!atılmak istenen müfrit taraftarların, destekledikleri siyasi gurupla-
rın emellerine hizmet edecek istikamette hadis uydurabileceklerini
hesaba katmak lazımdır. Diğer taraftan idarecilere yaranarak dünya-
lık temin etmek maksadıyJe, hadisi adi ihtiraslarına vasıta edenlerin
de bu nev'i uydurmalar gurubuna bir hayli katkıda bulundukları bilin-
mektedir".
Gerek Abbasi hükumetinin ve gerekse Abbasi halifelerinden bir
kısmının parlak idaresini müjdeleyen haylice uydurmaya mukabil,
Emeviier sülalesini medheden mevzü hadislere tesadüf etmek pek
kolay olmamaktadır. Mevzuat kitaplarındaki durum böyle olmakla
beraber, Tarihu'l-hulefp'sında Abbasilerin hilafetini müjdeleyen ve
Emevilerin idaresinden korkutan hadislerden örnekler vermiş olma-
sına rağmenuo Suyuti (ölm. 911/1 1505), Emevi iktidarı lehindeki ha-
dislerden -belki de bulamadığı için- misaller göstermemiştir. Eme-
viler lehindeki hadislerin, Abbasiler zamanında hadisler tedvin edi-
lirken, hükumetin tazyiki ile kitaplara alınmadığını -mesela Buha-
rı (ölm'. 256/870) nin Sahihinde bile Mu'aviye (ölm. 60/679) (r.a.)'nin
hiç bir menakıbının bulunmadığını- elde delil olmadan Goldziher
gibi iddia etmek" bU mevzuda bir şeyler söyleyebilmek gayretinden
doğmuş olabilir. Buna mukabil kesin olarak bilinen şudur ki, Emevi
40
taraftarları, İ-lz. 'Ösman ve Hz. Mu;aviye lehinde olduğu kadar, -bi-
raz sonra görüleceği üzere- Abbasi idaresinin aleyhinde de hadis
uydurmuşlardır.
41
de de Emevt propagandacıları eksik olmamıştır. Nitekim Abbasiler
aleyhinde uydurulan haberlerde, mukabele bi'l~misil yapılarak aynı
metotlarla devlet idaresinin zayıflatılmak istendiği görülmektedir.
Abbasilerin siyah formalarını tebcil eden uydurmalara karşılık, onla-
rı giyenlere Allah Taala'nın cehennem elbisesi giydireceğini, onların
ümmü Habibe (ölm. 44/664)'nin 102 ailesinden biri vasıtasıyla mağlOb
edileceklerini hadis diye yaymaya gayret etmişlerdir'". Abbasilerin
siyah bayraklarını müjdeleyen uydurmalara mukabil de, Horasandan
gelecek siyah bayrakların islam için bir felaket olacağına, onun al-
tında yürüyeceklere Peygamber (s.a.v.)'in, kıyamet günü, şefaat et-
meyeceğine dair hadisler uydurmuşlardır' •
04
42
ğer mezheplerle aralarında zaten mevcut oian ihtilaf daha büyümüs-
tür. Bütün bu anlaşmazlıklar ve rekabetler sebebiyledir ki, her mez-
hep -siyasi fırkaların yaptığı gibi- kendi fikirlerini Peygamber sözüyle
desteklemek yoluna gitmiştir. Söz gelişi kader veya cebir ve ihtiyar
meselelerinde ihtilafa düşen kelamcılardan bazıları, mezhebini tak-
viye eden hadisler uydurmayı mübah saymışlardır. O hususta Pey-
gamber hiç bir şey söylememiş olsa bile-imamlarının adına varınca
ya kadar-'.;c:ndilerini tebcil eden, muhaliflerine de lanet yağdıran söz-
lerine nebevi bir mahiyet vermişlerdir'"'.
Kelam me'zheplerinin teşekkülüne ve hadisi hangi maksatlarla
istismar etmeye çalıştıklarına kısaca temas ettikten sonra, belli başlı
mezheplerin bu mevzudaki durumlarına bakmak icabedecektir.
Hulefa-ı raşidin devrinin sonlarına doğru ve bilhassa Emeviler
zamanında kaza ve kader münakaşaları artmış' 8, ashab-ı kiramdan
0
43
rüşünü müdafaa ederler. Mevzuat kitaplarında bol miktarda görüien
bu nev'i uydurmaları"• onların icad etmiş olmaları muhtemeldir. Ni-
tekim ravileri arasında Muhammed b. Kasim et-Taykani bulunduğu
için mevzu sayılan şu uydurma hadis de muhaliflerine karşı onla-
rın ne kadar amansız olduklarını göstermektedir: •imanın artıp ek-
sileceğini zanneden kimse şunu bilsin ki, imanın fazlası nifak, azı
ise küfürdür. Bu kanaatından vaz geçmeyenin boynunu kılıçla vuru-
nuz; bunlar Rahman'ın düşmanlarıdır ... »'".
insanda asıl aranması gereken şeyin iman olduğunu, imanı olan
bir kimseye yapacağı günahların hiç bir zarar vermeyeceğini mü-
dafaa eden mürcie mensupları"•, «müşrik olan birinin yaptığı iba-
detler, nasıl ki ona hiç bir fayda temin etmiyorsa, mü'min olan bir
şahsın yapacağı günahlar da ona bir zarar vermez»"' şeklinde bir
de hadıs uydurmuşlardır.
Gerek kaderiyenin ve gerekse mürcie'nin muhalifleri, onlara ay-
nı metotla mukabele etmekten geri durmamışlardır. Bu mevzO ha-
berlerden birine göre Hz. Peygamber, «ümmetimden kaderiye ve
mürcie mezheplerinde olan insanlar, şefaatıma nail olamazlar ... •"'
buyurmuştur. Bu fırkaların muhalifleri, bunlar aleyhinde uydurduk-
ları hadislerde gerçekten pek aşırı ifadeler kullanmışlardır. Kaderi-
ye, cehmiye, mürcie ve revifız fırkalarını, Allah Taala'nın yetmiş
Peygamber lisaniyle la'netlediği"', mürci'e veya kaderiye mezhebin-
de iken ölen birinin, üç gün sonra kabri açılacak olsa, mutlaka yö-
nünü kıbleden çevirmiş olarak bulunacağı"0 hakkındaki uydurmalar
bu aşırılığı göstermektedir.
Hicri ikinci yüzY.ılın başlarında, Emevi idaresinin hakim oldu-
ğu devirlerde, cebriye ve mu'tezile mezhepleri zuhur etti. Cehm b.
Safvan (ölm. 128/745)'ın cebriye mezhebinin fikirlerini geliştirme
sinden sonra, mutezile mezhebi de ona iltihak etti'". Allah Taala'nın
sıfatlarını kabul etmeyip onların mecazi olduğunu ve kuldakl sıfat
ların Allah'ta bulunamıyacağını''' söyleyen cebriyecilerle, muakkip-
44
leri olan mu'tezililer, Kur'an-ı Kerim'in mahluk olduğu iddiasını or-
taya atarak, Abbasi halifelerinden Me'mun (198-218/813-833), Mu'ta-
sım (218-227 /833-841) ve Vasık (227-232/841-846)'ın aşırı yardımla
rıyla, bütün muhaliflerine karşı çetin bir savaş açtılar 123 • Başta imam
Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855) olmak üzere pek çok islam aliminin
kabule ,zorlandığı bu mes'ele etrafında nP.rek muvafık ve gerekse mu-
halif guruplar tarafından hadisler uydurulmuştur. Zehebi (ölm. 748/
1347)'nin ifadesine göre «hadisu'l-hayl» diye bilinen uydurma haber,
Kur'an-ı Kerim'in mahluk olduğunu isbat etmek isteyen cehmiye, di-
ğer adıyle cebriye mezhebi taraftarlarınca uydurulmuştur."'. Buna gö-
re Allah Taala, kendi nefsini halketmek maksadıyla önce bir at"5 ya-
ratmış ve onu koşturmuş, at terl~yince de nefsini ondan yaratmış.
ibnu 'Arrak (ölm. 963/1555)'ın «bunu uydurana Allah la'net eylesin;
zira bunu ne bir müslüman, ne şakacı bir insan ve ne de aklı olan bir
kimse uydurabllir•'26 , dediği bu haberi uydurmakla itham edilen Mu~
hammed b. Şuca' es-Selci (ölm. 266/880)'nin bir mu'tezile sempati-
zanı oluşu da 127 Zehebi'nin iddiasını takviye etmektedir128 •
Teala'mn kelamının kendi nefsi~e izafeti de « .ılı İ 'i ~~(f' > böyle mülkiyet
izafetidir. Allah'ın nefsi, yaratılmış bir şeye muzaf olunca, kelamının da öyle
olması gerekecektir. (bk. MlzA.n, c. m, s. 72).
(129) İbnu 'ArrA.k, Tenzlhu'g-şer'.l'a, c. I, s. 134.
45
Bu arada, Allah Taala'nın bir cismi bulunduğunu iddia eden mu-
cessime mezhebi ile, onun insanlara benzediğini söyleyen müşebbl
he mezhebi taraftarlarının da bu harekete katıldıklarını görmekteyiz.
Bunlara göre Allah Taala, oturan, kalkan, hayvanlara binen"0 , başına
tac"', ayağına pabuç giyen1' bir varlıktır. üstelik bütün bu iddialarını
hadis hüviyetine bürüyerek piyasaya arzetmişlerdir. Allah Taala'nın
semada ikamet ettiğini hissettiren şu uydurma, onların bu mevzOda
ne kadar laubali olduklarını gösterir: Arefe günü akşam olunca Ce-
nab-, Hak, dünya semasına inerek vakfedeki müslümanlara baktıktan
sonra, merhaba ey benim ve beytimin ziyaretçileri,· izzetim hakkı
için yanınıza inip sizinle beraber bulunacağım, der ve Arafata iner ...
güneş batana kadar orada kalır, hacıların önünde Müzdelife'ye gider
ve o gece semaya çıkmaz ... "'.
Müşebbilıenin, gözlerinden rahatsız olduğu için Allah Taala'yı
•meleklerin ziyaret ettiğine ve Nuh tufanına çok ağlaması sebebiyle
gözlerinin ağrıdığına dair uydurmalarını da misal olarak zikreden Şeh•
ristani (ölm. 548/1153). onların, bu fikirlerin çoğunu Yahudilerden
aldıklarını söylemektedir' •
14
46
mücesslme mezhebindendir• 137 sözleriyle naklettiği şu uydurma bu-
nun mlsalldir: •Allah Taala, her cuma gecesi altı yüz bin melekle dün-
yaya iner ve önünde kırmızı yakutdan mamul levha bulunan bir kür-
süyı, nturur. Bu levhada, Allah'ın bir sureti ve görünür bir keyfiyeti
bulunduğunu kabul edenlerin isimleri yazılıdır; melekler onlarla if-
tihar eıierler ... » 11' .
*
**
Kelam mezheplerinde olduğu gibi fıkıh mezheplerinde de muh-
telif tesirlerle hizipleşmeler olagelmiştir. Bu mezheplerin imamları
dine ve sünnete ne kadar bağlı ve hiziı:,leşme fikrinden ne derece
uzak olurlarsa olsunlar, müntesipleri arasında tarafgirlik saikiyle uy-
durmacılık cereyanına kapılanlar çıkmıştır. Bu cereyan, mezheplerin
teşekkül ettiği çağlarda ve bilhassa imam Ebu Hanife (ölm. 150/767)
zamanında korkunç derecede yaygın bir hal almıştı'". Mezheplerin
bu mevzudaki durumlarına temas eden allmlerin müştereken lktibAs
ettikleri bir misal vardır ki, hanefi ve şafii mezhebi taraftarı bazı ca-
hil ve cür'etkar guruplar arasında bir zamanlar bütün şiddetiyle hü-
küm sürmüş rekabetin izlerini taşımaktadır. Bu uydurma haber, ha-
nefi olduğu muhtemel bulunan Me'mOn b. Ahmed el-Herevi (ölm.
250/864'.den sonra)'ye ajttir140 • Buna göre Hz. Peygamber, EbO Hanife'-
rıin geleceğini müjdeleyecek ve diyecektir ki: «Ümmetimde Muham-
med b. idris (eş-Şafii) adında bir şahıs zuhOr edecektir; o ümmetime
şeytandan daha zararlı olacaktır. Ve yine ümmetim arasından adına
EbO Hanife denecek bir zat gelecektir ki, o ümmetimin ışı~ıdır .. 141 •
Mevzuat kitaplarında EbO Hanife.'nin ve diğer mezhep imamlarının
menakıbına dair·icad edilmiş başka misaller de bulmak mümkündür.
Muhtelif mezheplerin abdest, namaz ve bunun gibi ibadetlerin
ifa şekilleri üzerinde ve tamamen teferruata dair birbirinden farklı
bazı görüşleri vardır. Mezheplerin mutaassıp taraftarlarından bir kıs
mı, bu .nevi basit ayrılıkları büyüterek ana mes'eleler haline getirmiş
ve mezheplerinin tatbikatını tasvip edecek olan hadisler uydur-
maktan çekinmemişlerdir. işte misalleri: •RükO'da ellerini kaldıran
kimsenin namazı sahih olmamıştır•' ; «ağıza ve buruna üç kere su
42
47
Ebu Bekr ve 'Omer (r.a.)'in arkalarında namaz kıldım, besmeleyi ceh-
ri okudular»'".
Diğer taraftan ehl-i hadis ve ehl-i rey fıkıhçılarının da bu fasit
dair.eye girdiklerinin. misalleri ne rastlamak mümkündür. Mu'az b. Ce-
bel (ölm. 18/639)'i Yemen'e vali olarak gönderirken, onun Kur'an ve
hadiste bulamayacağı şeyleri re'yi ile halledeceğini söylemesini tas-
vip eden Hz. Peygamber'in'", «dinde re'yine dayanarak kim konu-
şursa, onu derhal öldürünüz»'.,. diyebileceği söz konusu olamaz'".
48
yorlar, ellerinden kaçan devlet kuşunun yeniden hakim olması ıçın
çareler arıyorlard1 150 • Emevilerin bu konuda takip ettikleri yanlış po-
litika, lranlılarda olduğu kadar, islamı henüz kabul etmiş olan diğer
bazı milletlerde de milliyetçilik duygusunun gelişmesine sebeb ol-
muştur. Zira Emeviler, muazzam imparatorluğu meydana getiren di-
ğer unsurları -islamın kati surette yasak etmesine rağmen- Araplar-
la müsavi .saymıyorlardı' '. s
49
durmayacaklardı. Nitekim şu uydurma onun karşılığıdır: 'Arş'ın etra-
fındaki melekler farsça konuşurlar, Allah Tasla, içinde mülayemet
bulunan bir şey vahyedeceği vakit, onu farsça olarak vahyeder: için-
de şiddet bulunan bir şey vahyedeceği zaman da onu arapça olarak
inzal eder"'.
Demek oluyor ki, Arap olmayan unsurlarda milliyetçilik şuurunun
tahrik edilmesi sebebiyle, onlar da mukabil harekete geçecek ve
kendi milletlerini, husOsiyetlerini ve belli başlı beldelerini Hz. Pey-
gamber'in diliyle medhetme yolunu tutacaklardı. Bilhassa bu sonun-
cu mevzuda -şehirlerin faziletlerine dair- bir yığın uydurmanın mevzO-
at kitaplarında hayli yer işgal ettiği görülmektedir. Goldziher'in de
dediği gibi, «bunlar, o devirde dünyanın iki küresine yayılmış bulu-
nan çeşitli islam çevrelerinin kendi vatancıkları hakkında besledik-
leri aşırı sevginin ifadesidirler. Mevzii müslüman cemaatlarının men-
supları, bu çeşit uydurmalarla kendi memleketlerinı;ı Is lam hayatında
hususi bir kıymet atfettlrmektedirler•"'.
MOcizevi bir dil ve gaybi bir ifade kullanıldıktan sonra hakkında
hadis uydurulan şehrin, Hz. Peygamber zamanında mevcut olup ol-
madığı artık araştırılmayacaktı. Peygamber (s.a.v.)'e methettlrllmek
istenen bu· şehirler arasında Mekke, Medine, Kudüs, Yemen, Şam.
Mısır, Antalya. Nusaybin, AskalAn, Horasan. Merv, Kazvin, Kirman ve
Fas'a ait olan düzme hadisler büyük bir yekOn tutar'to.
Şehirler hakkındaki uydurmalarda iki hususiyet göze çarpmakta-
dır. Bunların bir gurubu iddialıdır; bazı yerleri methederken, dl~er
bazı şehirleri kötülemeyi de hedef tutar. Buna. misAI olarak şu uydur-
mayı alabiliriz: «Dört şehir cennet şehirlerindendir: bunlar Mekke,
Medine. Kudüs ve Dı-meşk'tlr. Dört şehir de cehennem şehirlerin
dendir; onlar da Kostantanlye, TuvAne. Antakya ve San'a'dır• 111 • Dl~er
bir gurup uydurma da vardır ki, bazı bölgeler! methetmekten öte bir
maksat taşımamaktadır. Çok uzun bir haberde Horasan'ın ~uhtelif
şehirleri methedillrken, Merv hakkında şöyle söylenir: «Allah TaAla'-
nın Horasan diyarında .Merv denen bir şehri vardır: orayı kardeşim
Zülkameyn (a.s.) kurmuş ve Uzeyr (a.s.) da orada namaz kılmıştır.
Gürül gürül akan nehirleri ve pek geniş arazisi vardır. Kapılannın
her birinde kılıcını çekmiş bir melek bulunmaktadır ki, kıyamete ka-
dar Merv ahalisini belalardan muhafaza ederler•'•.
50
Arap kabllelerlnln rlyAset davası güttükleri sıralarda bazı Arap-
lari, kabllelerlnln şan ve şereflerini ızhar etmek maksadıyla hadisler-
den istifade cihetine gitmişler ve mesela Kureyş, Cüheyne, Müzey-
ne, Eslem, Gifar v.b. kabileler hakkında pek çok haber uydurmuşlar
dır'ı.ıı. Bunlar da iddialı uydurmalar gurubunda mütalaa edilmelidir.
Netice itibariyle şunu söylemek gerekir ki, muhtelif memleket•
ler ve kabileler hakkında uydurulmuş hesapsız bir mevzOat yığını
dışında, Hz. Peygamber'in senasına mazhar olmuş şehirlere dair ha-
dis••i şerifler de mevcuttur. Bunlar mukayese edildiği zaman bile, bu
mevzuda varıd olan hadislerle olmayanla, hakkında muayyen bir Ol~
çü, hiç değilse sağlam bir fikir elde etmek mümkün olacaktır.
*
**
d) islim dü,manlarının l<asıthı olarak hadis uydurmaları.
51
Kur'an-ı Kerim üzerinde gayelerine büyük ölçüde hizmet edecek
tebdil at yapamayacaklarını anlayan zınc I ıklar, üzerinde daha ko~ayca
tahrifler yaparak islam dinine olan hını ·,:larını dökebilecekleri mi:inbit
bir saha olarak hadisleri buldular. Faali yetlerini daha çok müslOman
kisvesi altında yürütmeye çalışmakla l >eraber'", Allah'a ve ahiret
gününe inanmayan'.. bu islam düşmanlar ını bazan bir şii, bazan ;zahit
ve sofi, bazan da bilgili bir islam alimi ve hakimi kılığında görmek
-iirnkündür"'.
m.
Mu.'tıtelif fırka \ar içerisinde en çok t ıadis uyduranların şiiler cıldu
ğu bilinme~·tedir 168 • Zira İranJı, Bizanslı. yı 3hudi ve diğer milletlere m~en-
sup bir çok isı'.qm a, 1eyhtarının koyu bir şii ve ehl-i beyt muhibbi ola-
rak faaliyet gösterme yi durumlarına dah, a elverişli bulmaları sebel'J,iy-
le'", bu rakamların ar tmasında bü:vük n 1iktarda hisseleri mevcuttıllr.
Rafızilerin islamdaki m ·evkilerini te!sbit ederken büyük hadis alimi
Şa'bi (ölm. 103/721)'nin de dediği ~ıibi, «batıl fırkaların en tehlikelisi
olan rafıziler, sevdikleri veya korkt ukla rı için değil, müslümanl,ara
karşı ol.an kin ve nefretle rl sebebiyle, onlara fenalık yapmak için is-
lamı kabul etmişlerdir» 170 • \-iz. 'J.\li'nin kc ırşısında ona sen Allah'sm di-
yecek kadar haddi aşarak"' ı'slam ile hiı; bir ilgileri kalmayan bu gu-
lat-ı şi'anın en büyük mümessilinin y.~h udi 'Abdullah b. Sebe' (ölm.
40/660 civarı) oluşu da"' bu görüşü a1eBteklemektedir.
Demek oluyor ki, islami ölçül eri aş. :namak suretiyle Hz. 'li.li'yi
medheden hadislerden daha çok, onu din ile hiç bir şekilde bağdaştı-
52
r ılamayacak taşkın ifadelerie methe çalı~~an hadisleri uyduranlar, din
d lüşmanı rafizilerdir'",
Bunlar, şiiliğin dışındaki muhtelif fırka ve mezheplere de hulul
oderek, bilhassa Allah Taala'nın sıfatları ile alakalı olmak üzere in-
ı ;an aklı ve rrıantığı ile tel'if edilemeyecek sözleri, hadis adı altında
ı ıakletmislerrfir.' '. Allah Taala'nın s;ıfatlarını inkar eden cebriye ve
1
53
lunu yediği için mıJkafat ol,arak cennete alındığını söylemesine''': Sü-
heyl yıldızının, Yernen'de ve,rgi memuru iken, Yemen halkına zu,lm
ettiği için Allah ta.rafından tı ir yıldız haline getirilerek göğe asıldıt)ı
na'"'; eşek arılarınıııı, atların başleırından, atların da öküzlerin başl'a
rından yaratıldığına'"; fareniı 1 bir yahüdi kadını, kertenkelenin de isf
bir yahüdi olduğunu' .. dair l'ıydurulan sözler, hep aynı gayelerle ha-
zırlanıp rivayet edilmiştir.
54
kanına sahipti". Bir kısım zındıkların. bazı hadiscilerin itimatlarını
kazanarak, onıarın katibı ı ·ma tırsatını eıı.:ıe etmış oldukları da va-
kidir'"'.
55
Bütün bunlara rağmen, bir yandan muhaddislerln amansız ta-
kipleri, diğer yandan bazı idarecilerin onları zaman zaman yakalayıp
öldürmeleri sebebiyle daha fazla hadis uydurmalarına mani olun -
muştur. Zubeyr Sıddiki'nin dediği gibi onlar «islam hadislerine faz-
la zarar veremediler; zira islam düşmanı olarak iyice biliniyorlar-
dı•' ...
.
**
56
rek'at namaz kılar ve her rek'atta şu süreleri bu kadar defa okursa,
ona ahirette mükafat olarak şunlar verilecektir ...
5T
Tergib ıçın uydurulan haberlerin çoğu namaz ve oruç hakkında
olmakla beraber, bunlar dışında kalan diğer ibadet nevilerini de şü
mulü içine alan uydurmacılık hareketinde, fezailu'I-Kur'an'a ayrı bir
ehemmiyet verildiği aşikardır. Kur'an-ı Kerim'in bazı sureleri hak-
kında varit olan hadislerle iktifa edemeyenler mevcut olmalı ki,
bunlar her süre hakkında ayrı ayrı hadis uydurmaya kalkmışlardır' • 01
51
Halkı iyi işlere teşvik (tergib) ve kötü hareketlerden sakındırmak
(terhib) maksadıyla hadis uydurulmasına cevaz veren tek mezhep,
bid'at fırkalarınd_an Kerrimiye mezhebidir210 • Onların bu sakat görüş
leri bazı cahil zahitlerce tasvibe mazhar olmuş ve bu suretle diğer
mevzuat arasında büyük bir yekun tutan tergib ve terhib hadisleri,
•iyi bir iş yaptıklarını zanneden• 2" dindar müslümanlar tarafından imal
edilegelmiştir".
desini bulmuştur.
Ölümüne bütün bir Bağdat halkının yas tuttuğu Gularnu Halil
diye bilinen Ahmed b. Muhammed el-Bahili (ölm. 27.5/888), dünya
zevklerine sırt çevirmiş büyük bir zahitti',._ Rivayet ettiği hadisleri
nereden aldığı sorulduğu zaman, •halkın kalbini yumuşatmak için
bunları biz uydurduk• cevabını vermişti •
211
59
I11/IX. asır) de bu haline rağmen hadis uydurucusu olmaktan kurtu-
lamamıştır .."'
60
hadis uyduran müslümanlar, dini ifsat etmek için çaba sarfedenler
derecesinde zararlı olmuşlardır.
1 "
""
3. Şahsi menfaat düşüncesi:
tirmiştir"•.
« .r''l-.>
0
-,
J
'
~->
' •
~
1 • ·. J. =...l , ı . -._!>•·--
Lı_.:.ı
.- - -,,, »- Bk
.
,,, - ,ı! ,,,
61
Yine halife Mehdi ile alakalı olarak nakl edilen bir haber, ldAre-
cilere yaranmak ve iltifatlarına nail olmak için ilim erbabından dahi
bu işe tevessül edenler çıktığını göstermektedir. Tefsiri ile şöhret
kazanmış olan Mukatil b. Süleyman (ölm. 150/767), halife Mehdi'nln
ifadesine göre ona gelerek •eğer istersen senin için 'Abbas hakkın
da hadisler vaz'edeyim•, demiş; halife Mehdi de buna ihtiyacı olma-
dığını söyleyerek reddetmiştir235 . Mukatil b. Süleyman'ın durumu da
bize göstermektedir ki, Emeviler ve Abbasiler hakkında hadis uydu-
ranların bir kısmı bu işi bir ideal ve dava uğrunda değil, sırf dünya-
lık temini için yapmışlardır. Yine bu maksatladır ki, Emeviler zama-
nmda riyakar menfaatçılar, Haşim oğullarının şan ve şereflerini yük-
selttiklerini hesap ederek ashabdan bazılarının fezailine dair pek çok
hadis uydurmuşlardır',.. Yapılan birçok fetihlerin neticesinde maddi
imkanları genişleyip nüfuz ve itibarları çoğalan Abbasiler zamanında
ise, menfaatçı uydurmacılar faaliyet zeminini daha müsait bulmuşlar
ve gayretlerini artırmışlardır'"
Zaten çıkarları için hadis uyduranlar kadar, menfaatları icabı ha-
dis uydurtmak isteyenler de eksik olmadığından"' bu yalancılar, müş
terilerinin istediği evsafta hadis imal etmekten geri kalmamışlardır.
Hadis diye uydurulmuş sözler arasında muhtelif maddelerin faydala-
rını izah edip faziletlerini beyan edenleri de mevcuttur. Bunları, bazı
mal ve meta'lara piyasada rağbet kazandırmak,,. isteyenlerin bizzat
uydurabileceği gibi, Şu'be b. Haccac (ölm. 160/776)'ın ifadesiyle bir
kuruş verene yetmiş hadis uydurmaya amade olan Ebu'I-Muhezzem
(11/VIII. asır) seviyesindeki yalancılara24 0 hazırlatmaları da mümkündür.
62
•Menekşe kokusunun diğer kokulara olan üstünlüğü, benim diğer in-
sanlara olan üstünlüğüm glbldlr• 2• 1 uydurmasındaki basitlik, bunu or-
taya atanların fikir sevlyesizliğini ve muhtemelen menfaatler! sebe-
biyle icad ettiklerini sezdirmektedir. Bir uydurmaya göre Hz. Peygam-
ber, 'Abdullah b. 'Abbas'a bir ayva vererek bunun kalbi temizleye-
ceğini söylemlş 242 ; başka bir uydurma""' göre, patlıcanın her derde
deva olacağını haber vermiş"'; bir uığerine göre de etle beraber ye-
necek hıyarın cüzzam hastalığına karşı koruyacağını bildlrmlştir244.
Gerçekle hiç bir ilgisi bulunmayan bu nevi gülünç tavsiyeler arkasın
da, uydurucuların bazı gizli hesapları olduğu akla gelmektedir.
Buraya kadar durumları incelenen uydurmacıların, maddi men-
faatlarını ön planda tutan dünyalık heveslileri oldukları görüldü. Bir
de manevi nüfuz ticareti yaparak her yerde kendine saygı gösterilen
bir alim durumuna gelmek arzusuyle hadis uyduranlar olmuştur'" Bu
şöhret arzusunun pek farklı tezahürleri görülmektedir. Kendine soru-
lan bir soruya rastgele verdiği cevabı, uydurduğu hadisle takviye
etmek isteyenler dani vardır'.. ; zira bu suretle hem karşısındakini
susturup hasımlarına galebe çalaccık, hem de mahcOp ve perişan ol-
maktan kurtularak üstadlık vasfını kaybetmeyecektir. Hatta rivayet
ettiği hadisin nerede bulunduğu sorulacak olsa, pek duyulmamış bir
kitap ismi söyleyecek, üstelik böylece muhataplarının adını dahi bil- .
medlğl nice eserlere vakıf olduğu hissini de telkin edecektir247 • 'Ab-
<lul'aziz b. el-Haris et-Temimi (c!m. 371 /981 )'ye Mekke'nin sulh yoluy-
la mı, yoksa 1 harple mi alındığı sorulduğu zaman, harple alındığını
söyleyivermiştir; bu cevapla tatmir:ı olmayan muhataplarmın delil is-
temeleri üzerine de, Enes b. Malik'in rivayet ettiğini söylediği bir uy-
durma ile iddiasını ispatlamaya çalışmıştır. Aynı şahsın --daha son-
ra- kendinden delil isteyenleri susturmak maksadıyla bu sözü ora-
cıkta uydurduğunu itiraf etmesi'", bu tip insanların bir anlık gurur-
ları için hadis-i şerifler karşısında ne kadar laübali olduklarını gös-
termektedir. '
63
Oğlunun mektepten ağlayarak geldiğini gören Sa'd b. Tarif
(11/\İIII. asır), onun, muallimi tarafından dövüldüğü için ağladığını öğ
renince pek hiddetlenmiş ve «vallahi şimdi ben muallimleri rezil ede-
ceğim • diyerek 'ikrime ve ibnu 'Abbas tarikiyle gelen bir hadiste Hz.
Peygamber'in şöyle söylediğini uydurmuştuı-149 : «çocuklarınızın mual-
limleri, sizin en şerli olanlarınızdır. Onlar yetimlere karşı pek mer-
hametsiz, yoksullara karşı da çok insafsızdırlar».
Muhammed b 'Ukaşe 250 (ölm. 225/839) ve Me'mün el-Herevi261
(ölm. 250/864 den sonra) de müracaatçılarını cevapsız bırakmak iste-
meyen meşhur yalancılardandır.
Muhaddis olarak geçinen bazı menfaatperestlerin, hadisleri ara-
757
nan bir muhaddis durumuna gelmek düşüncesiyle , hadislerin sened
ve metinleri üzerinde istedikleri gibi oynamaya· çalıştıkları görülınek
tedir.
Yüzyıllar
sonra ortaya çıkarak, Hz. Peygamber'i gördüklerini id-
dia eden yalancı «mu'ammerün» da dünya nimetlerinden faydalan-
mak ihtirasıyle ortaya çıkmışlardır"'.
işte menfaat ümidinin böylesine zebünlaştırdığı dünyalık heves-
lisi bazı insanlar, dini tahrif etmek bahasına da olsa, uydurdukları
asılsız sözleri Peygamber (s.d.v.)'e maletmeye çalışmışlardır.•
(249) EbQ Hıl.tlm, K. MecrQhin, var 22a; lbnu Uevzt, K. MevzQ'At, var.
5a; İbnu 'ArrAk, Tenzthu'ş-ı,eri'a, c. I, s. 253.
/
(250) Ona bazı şah•slann rükQa varırken ve rükQdan doğruluTken el-
lertnt kaldırdıklan sorulduğu zaman, hemen Hz. Peygambere kadar varan
uzunca bir senedle, Hz. 'Ömer'in Hz. Peygamber'! «böyl~lerlnin namazlan-
nın luı.bul olmayacağını> söylerken işittiğini rivayet etmiştir (bk. İbnu Ha-
cer, LisAnu'l-MizA.n, c. V, s. 288).
(251) tma.m ŞAfi't hakkındaki kanaatı sorulduğıı zaman, 40. sayfada
zikri geçer uydurmayı dcrM.l imal eden budur.
(252) 'İTA.ki, Fethu'l-muğts, c. 1, s. 129.
(253) EbQ Bekr. 'Alt b. 'Abdillah · b. el-Hasen el-Erdebtlt el-Kllft ft
·ulOmi'l-hadts, Topk. Med. Kütüph. nr. 197, var. 14b.
64
iKİNCi BÖLÜM
HADiS UYDORANLAR
VE KISSACILAR
A. HADiS UYDURANLAR:
65
durmanın mübah olduğu1 kanaatinde idller4. Bazı mutasavvıfların' ve
kıyas-ı celiye uygun olan sözleri Hz. Peygamber'e nisbet etmeye ce-
vaz veren bir kısım re'ycilerin de bu görüşe taraftar oldukları rlvAyet
edilmektedir•.
Hadis uydurmayı mübah sayanların dayanmaya çalıştıkları birta-
kım delilleri de vardır. Bu deliller! elde edebilmek için,
~ ... -
;;
).JI 0:A •
- ' - ,_ • -
~-A ',-~-:Jj ,~...=....
.•:; - - ·-. - ,,, ,, - - , - - •'r'. -
~-1..&- ~ ..1..) 0---
hadısini şu şekillerde tahrif ve te'vile yeltenmişlerdir.
66
. "'
87
bebiyle bu hüküm makbul sayılmamıştır17 • Zehebi ölm. 748/1347) de
ancak helali haram veya haramı helal gösterecek şekilde hadis uy-
duranların kafir olacaklarını beyan etmiştir". Bu hükme varabilmek
için, hadis uydurucusunun yalan söylemeyi helal sayması gerektiğini
ifade eden görüş, en yaygın ve muteber olanıdır".
Böylece islam alimlerinin hadis uydurulmasına şiddetle muhale-
fet ettikleri, hadis uydurulmasına cevaz arayanların ise, muhtelif he-
vesler peşinde koşan maksatlı insanlar oldukları anlaşılmış oh.iyor°.
*
**
İslamın Kur'an-ı
Kerimden sonra en mühim kaynağı olan hadis-i
şeriflerin arasına !.Jinlerce asılsız sözleri karıştırmaya çalışırken, bi-
lerek veya bilm9yerek dini tahrif etme durumunda olan uydurmacı
lar, hiçbir zamPn asıl hüviyetleriyle ortaya çıkmamışlardır. Her biri
ayrı bir kisve altında ve pek muhtelif usOllerle faaliyet göstermişler
dir. Onların birb;rınden farklı bu usOllerlni şöylece özetlemek müm-
kündür:
a) Uydurdu)darı
sözleri sahih hadislerle karıştırmak suretiyle
yalanlarınıkamutle etmek istemişlerdir. Hadis uydurucusu olarak bi-
linen Hafs b. 'ômer b. Dinar el-lli21 ölm. 11/VIII asır)'nin rivayet ettiği
şu haber, bu nevi tahrifatın tipik bir misalidir:
-
.- e- • - - - •• "ı - ı '•.:.»I: -
.-'- - ıı.S ..r> . ı-..:...ı-A:::..\..>
• 1)\ -
.. ..::.,_,
;..l.a-
- ... ;~
.. v- .,.
"F - JG ~ •J-..} 'J ~ - ;.c.- J --~- ·ec .,:»--,-J- :ıı ı -J;_-)
:r
:::- - •-. ,'J ,__ --~- -
.r.J,, ,-.ı-ı. r·- ,
·-.ı.·
,,4-: ~
,., ! -
<ili J-
·ı"J
,<ili ,- ;
.,_ ' ...
~--
~ -.:..:tı-.: -<!½ ·_,--, J.,. >'l ' ~ "'i -4::.,_..cıı \, _ ı :' J-:'
' ' • - > .. ...... ,
-
1.5""J-4 ı).A ı:, J ..r> 4_!
,,, ,,,.
r=-c.,,,.
Bu rivayetin birinci kısmını teşkil eden «(Ey 'Ali), Medine ikimizden
68
biri bulunmadıkça auzelmez• söz0 uydurmadır'. Bu kısım, muteber
hadis kitaplarında yer al_mış olan •(Ey 'Ali), Mu~,a·ya göre Harün ne
ise, bana göre de sen öylesin• hadisine" ekleı .. ,1ek istenmiştir. Za-
fer b. Muhammed el-Hazza'da, uydurduğu sözü -bunun aksine-- sa-
hih bir hadisin sonuna ilave etmiştir".
b) Uydurdukları yalana sahih hadis süsü ııerebilmek ıçın oaş
tarafına muhaddislerce makbul olan bir senec aklemişlerdir. Bu su-
retle sika ravileri istismar etmek isteyenlei· arasında İbrahim b.
'Abdullah b. Halicf26 (ölm. 11/Vıll. asır), ish~k b. İbrahim et-Taberi,27
ısma'il b. Ebanıııı (ölm. 210/825J, Ahmed b. Muahmmed et-Taykani 29 ,
· Ahmed b. Muhammed b. Cevri el-'Ukberi30 "" isma'il b. 'Ali b. el-Mü-
senna31 (ölm.-448/1056) bulunmaktadır. Halıfe Mehdi (158-169/775-
785)'nin kadılarından Ebu'I-Bahteri Vehb b. Vehb32 (ölm. 200/815),
Süleyman' b. 'Amr en-Neha'i 33 (ölm. 111/IX. as:r) ve ishak b. Necih el-
Malati34 (111/IX. asır) makbul ravilere bu nt vi iftiralar atmayı helal
gören meşhur yalancılardandır. Bu kanaatte olanlar arasında geceleri
hiç uyumayarak hadis icad etmeye çalışanlar bulunduğu da rivayet
edilmektedir'5. Hadis tenkitçileri bu neva «>3htekarlıkları birer birer
tesbit ederek, •bu söz bu senede yamar.mıştır•" gibi muhtelif tabir-
lerle ortaya koymuşlardır.
c) Kimsenin elde edemediği hadis· "ri rivayet ediyormuş gibi
görünmek isteyen bazı sahtekarlar tarafınrian senedler üzerinde muh-
telif değişiklikler yapılmıştır". Muayyer senedlerle bilinen hadisle-
rin rivayet zincirlerindeki halkalarda~ hirini değiştirerek, bu hadisie-
89
ri daha cazip hale getirmek istemişlerdir. 38 Tabakat kitaplarında, _bu
işi yapanlara •hadis hırsizı• denir. Buhlül b. 'Ubeyd el-Kindi39, lbra-
him b. Bekr eş•Şeybani 40 (ölm. 111/IX. asır}, Ahmed b. 'AbdillAh b. Mey-
sere41, Ahmed b. Mu'aviye el-Bahili42 (ölm. 11/VIII asır), lsma'il
b. Ebi 'Uveys43 (ölm. 226/840) ve Musa b. Muhammed el-Belka-
vi44 (ölm. 11/VIII asır) sayıları pek kabarık olan hadi~ hırsızların
dan birkaçıdır. Bunun aksine sened zincirinde yer alan yalancı bir ra-
vinin adını değiştirmek veya senedden tamamen çıkarmak suretiyle
çeşitli tahriflere baş vurulduğu da olmuştur. Bu usül, -adının riva-
yet zincirinden çıkarılması suretiyle- meşhur yalancı Muhammed b.
Sa'id eş-Şami (11/VIII. asır )'nin rivayetlerinde dahi uygulanmıştır.
Buna tevessül edenler, yalancı derekesinde mütalaa edilmişlerdir•.
d) iki hadisin sened ve metnini birbirine karıştırmak suretiyle
de tahrifler yapılmıştır". Garib hadis rivayet ediyor zannettirmek
için bu yola baş vuranlara muhaddlsler •deccal• ve •kezzab• demek•
te ve bütün hadislerinı" --şartlarına uygun olarak rivayet etse dahl-
reddetmektedirler47. Ayrıca, sened ve metinleri sadece bu maksat-la
birbirine karıştırılan hadisler de mevzO sayılmaktadır'". Bu guruba di-
hil olan sahtekarlara misal olarak 'Abdullah b. Muhammed b. Ya'kub
el-Harisi49 (ölm. 309/921)'yi zikretmek mümkündür.
e) Senedde yer alan ravilerden birinin adını silip yerine kendi
adını yazmak suretiyle itibar kazanmak isteyen sahtekarlar da mev-
cuttur. Ahmed b. Muhammed el-Hemedanl50 bunlardan biridir.
f)Görüp konuşmadığı ve hadisini duymadığı şahıstan hadis
işittiğini
iddia edenler de kasden yalan söyleyen uydurmacılar g~ru-
buna dahildir'.
70
Hadis rivayeti sırasında herhangi bir hata yaptıklarını sonradan
farkedip doğrusunu da anlamış olmakla beraber, hadiscller nazarın
da küçük düşme endişesiyle hatalı yolda yürümekte ısrar edenlerin
rivayetleri de· uydurma hadisler arasında mütalaa edilmektedir52 •
•
**
2. Mafhur yalancılar:
Hz. Peygamber'in vefatından uzun yıllar hatta asırlar geçtikten
sonra, sahabi olduklarını söyleyerek ortaya çıkan şarlatanların" hile-
leri, şüphe yok ki, pek çeşitli ihtiraslarını gördüğümüz yalancıların
hilelerinden daha mahiranedlr. Uzun zaman yaşayanlar manasına ge-
len •mu'ammerOn• kelimesiyle anılan bu yalancılar, uydurdukları
sö71Pri fPeygamber (s.a.v.)'den doğrudan doğruya aldıklarını iddia
ediyorıardı. Bu sahtekArların •böylece, diğer hadis uydurmacılarınkin
den daha elverişli bir durumları oluyordu. ötekiler, neşretmek iste-
dikleri sözü Peygamber'e bağlamak için rical zincirlerini bütünüyle
icad etmek zorunda idiler. •Uzun ömürlüler• ise, Peygamber'in as-
hAbı olarak geçiniyorlardı ve neticede, sözde bilgilerini bizzat Hz.
Muhammed'in kelAmına bağlayan zincirin çeşitli halkalarını icad et-
mek durumunda değillerdi. Bu sayede Peygamber'le şahsen münase-
bette bulunmuş olduklarına inandırabildikleri zaman, çetin tenkidden
de yakalarını kurtarıyorlardı•... üstelik kendilerini kabul ettirdikleri
birtakım saf gönüller yanında, hiç bir hadis uy~urucusuna nasib ol-
mayan bir hürmet ve sonsuz bir bağlılık buluyorlardı.
Uydurdukları pek çok hadisle. münekkitlerin başına ayrı bir dert
açan mu'ammerOnun sayısı hayli kabarıktır. Bununla beraber, 110/728
tarihinde Mekke'de vefat eden Ebu't-Tufeyl 'Amir b. Vasile'nin en son
ölen sahabT olduğu ittifakla kabul edildiğinden, bu yalancıların ta-
nınmaları kolaylaşmıştır; zira bu tarihten sonra sahabilik iddiasında
bulunanlar yalancı sayılmışlardır.
Hadis münekkltlerlnln birer birer yakalayarak tabakat kitapla-
rında teşhirettikleri bu sahtekArların mecıhurları şöyle sıralanabilir:
a) Hicretten 140 sene sonra ortaya çıkarak, yirmi dört gavzede
Hz. Peygamber'le beraber bulunduğunu iddia eden Meklebe b. Mel-
kin el-Hirezmi, b•ı müfterilerden biridir.55
71
bl 300/912 tarihinden sonra zuhur ederek, bir parşômen toma-
rına yazdığı hadisleri yaymaya çalışan lbnu Ebi'd-Uünya diye meşhur
olan 'Osman b. Hattab, bu lakabı kendisine Hz. 'Ali'nin verdiğini söy-
- !emektedir. Hızır ile karşılaştığını ve ondan 400 sene yaşayacağını
ögrendiğini haber veren bu Tanca'lı sahtekar, 327/938 de ölmüştür."'
/ .
cJ Muzaffer b. 'Asım, 320/932 senesinden sonra Samarra dolay-
larında hadis neşr etmeye çalışarak bazı sahabilerle gör~ştüğünü
söylemiştir. Rivayetlerinin çoğunu kendi gibi· bir şarlatan oı'an Mek-
lebe b. Melkan'dan. almıştırs1 •
d) Hz. Peygamber'den dört asır sonra sahabi olduğunu iddia et-
me cür'etini gösteren Ca'fer o. ı'4astür er-Hfımi, •350/961 senesine
doğru Farab bölgesindeki kitlelerin safdilliğini istismar ediyordu»s11 •
Hz. Peygamber'in duasına mazhar olduğunu şöyle anlatıyordu: •Te-
bük gevzesinde Peygamber (s.a.v.)in yanında bulunuyordum. Elinde-
ki kamçısı yere düştü. Hemen atımdan inerek kamçıs·ını uzattığım Z&
man bana, •Allah ömrünü uzun etsin• diye dua buyurdular. Bu duidar~
sonra üç yüz yirmi sene geçti hala yaşamaktayım•".
e) Hindistan hükümdarlarından Serbitek, Hz. Peygamber'in Hu-
zeyfe b. el-Yeman (ölm. 36/656), Usame b. Zeyd (ölm. 54/673), Seti
ne, Suhayb (ölm. 38/658) ve Ebü Müsa el-Eş'ari (ölm. 44/664)'den
müteşekkil bir heyeti, islam'a davet etmek üzere kendine gönderdi-
ğini söylemektedir. Hz. Peygamber'i iki defa Mekke'de, bir defa da
Medine'de olmak üzere üç defa gördüğünü ve bu sıralarda 460 ya-
şında bulunduğunu iddia ediyor. Serbatek'in 336/947 yılında 790
küsür yaşında iken öldüğü söylenmektedir"'.
72
bilesine uğrar. Kabiİe ileri gelenieri, Haİifeye gereken izzet ve ikrA-
mı gösterdikten sonra, kendilerinde çok değerli bir cevher bulundu-
ğunu haber verirler ve derler ki, «hepimiz de Rasulullah ile Hendek
savaşında beraber bulunmuş olup halen hayatta olan bir babanın ço-
cuklarıyız•. Halife merakla babalarının adını sorar. Onun Cübeyr b.
el-Hiris olduğunu öğrendikten sonra ihtiyarı görmek için çadırına gi-
derler. Bu sfücie sahabi Halifeye bir beşik içinde gösterilir ve Hali-
feyle tanıştırılır. Cübeyr b. el-Haris, Halifeye Hendek savaşına işti
rak ettiğini "P.. Hz. P~ygamber'in kendine bazı tavsiyelerde bulundu-
ğllnu anlatıı>2.
h) 600/1203 yılından sonra sahabilik iddiasında bulunan Ma'mer
veya Mu'ammer b. Bureyk de Hz. Peygamber'den · bizzat duyduğunu
söylediği haberleri neşr etmiştir. Bunun da Hintli Reten güruhundan
bir sahtekar olduğunu ifade eden Zehebi, rivayet ettiği uydurmaların
bir kısmını gördüğünü söylemekte ve misaller vermektedir'\
i) 599/1202 tarihinde aynı iddia ile ortaya çıkan M&rdin'II safi
Rabi' b. Mahmüd da bu cins sahtekarların meşhurları arasında yer al-
mıştır. 652/1254 de Kudüs'te öldüğü söylenmektedir".
73
ile birlikte def çalıp raksettiklerini, bunu Hz. Peygamber'e anlattık
ları zaman, Onun memnun kalıp kendilerine dua ettiğini söyler.
Reten'i görüp dinlemek üzere uzak diyarlardan Hindistan'a ge-
len alimler dahi vardır.
Zehebi (ölm. 748/1347), «kesru veseni Aeten (= Reten putunun
parçalanması• adlı bir risale yazarak onun korkunç yalanlarını red-
detmiştir. Ne tuhaftır ki, Halil es-Safedi (ölm. 764/1363) ve meşhur
lügatçi Mecdüddin Şirazi (ölm. 817 /1415) gibi ilim adamları, Reten'ln
sahabi olabileceğini söyleyerek Zehebi'nin risalesini beğenmP.mişler
dir86.
lbnu Hacer 'Askalani'nin de dediği gibi şayet Reten bir sahabt
olsaydı, il, yüzyıldan VI. yüzyıla kadar geçen uzun asırlar boyunca
elbette tanınır, bilinirdi". Hiç değilse, ashab ve hadis rôvilerl hakkın
da yazılmış olan yüzlerce kitaptan birinde adı ·geçerdi.
Reten'in doğrudan doğruya Hz. Peygamber'den duyduğunu iddia
ettiği hadislerden 300 tanesi bir cüzde toplanmıştır".
Reten öldükten sonra oğlu Mahmud, onun sac;malarını claha da
genişletmiş, çoğaltmış ve babasının «şakku'l-kamer• ha,.,;sesini mü-
şahede ettiğini anlatmıştır.- Zehebi, zaten büyük bir yalancı olan Re-
ten hakkında bir sürü efsane uydurulmuş olduğunu söyler'9.
lbnu Hacer, isabe'slnde Reten'e pek geniş bir yer tahsis etmiş
tir70.
Daha il. asırdan başlayarak VII. asra varıncaya kadar her çağda
ve Endülüs, Arabistan, AnadoJu, Türkistan ve Hindistan gibi birbirine
pek uzak iklimlerde sahabi olduğu yalanını neşr ederek islamı ve
müslümanları sömüren nicelerine rastlanmıştır" .
•••
(66) lbmı Hacer,_ eı-ta&be ti temyfzl'8-sahAbe, c. II, 8, 232.
<67) G&ıt. yer.
(68) Ayn. mıı., a.g.e., c. n, s. 21."I.
(69) ~ebl, lOzAıı, c. II, 8, 46.
(70) Bk. İ8Abe, c. II, 8. 225-232.
(71) SaM.bUik veya tı'l.blllik iddiasında bulunan nieghur yalancılar ıu
üç beyitte topluca zlkredllııılfUr (mal bk. JOzAn, c. II, 8, 42) :
., ..
,al ,!.,t..\.:ıo-
. -
74
Hadis tarihi_ lncelendiğl zaman, muhtelif cereyanların ve ihtirasların
tesiri ile uydurdukları hadisleri, çeşitli hilelere baş vurarak halk ara-
sında neşr etmeye çalışan bir çok yalancı bulunduğu görülür. lbnu
'Arrak (ölm. 963/1555), ·muhtelif tabakat kitaplarına müracaat etmek
suretiyle hadis uydurucusu, yalancı ve hadis hırsızı olarak tanınmış
veya bu şekilde itham edilmiş olanlardan 1790 tanesini Tenzihu'....-
ri'atil'-merfQ'a ani'l-ahbiri'.ş-şeni'ati'l-mevzQ'a adlı eserinin baş tara-
fında alfaoetik olarak tesbit etmiştir 72 • Bunlar arasında muhtelif hile-
leriyle meşhur olan yalancılardan bir kaçını şöyle sıralayabiliriz:
a) 'Abdulkerim b. Ebi'l-'Avci' (ölm. 150/776 civarı), öldürülmek
üzere yakalandığı zaman, helali haram ve haramı da helal gösteren
dört bin hadis uydurduğunu söylemişti".
b) Ahmed b. 'Abdillih b. Halid el-Cubiri (ölm. 11/VIII. asır), ya-
lancılığı darb-ı mesel olarak söylenen biridir. ibnu Hlbban (ölm. 354/
965)'ın deccallerden bir deccal diye teşhir ettiği el-CObiri, uydur-
duğu binlerce hadisi, hadis imamlarına nisbet etmişti~,..
c) 100/718 tarihlerinden sonra lrak'ta ortaya çıkaı leyin b.
Sem'in en-Nehdi (ölm. 119/737), önce Hz. 'Ali (ölm. 40/660)'nln, son-
ra Muhammed el-Hanefiyye (ölm. 81 /700)'nln, en sonra da kendinin
11
ulOhlyetini ,ddia ettiği için idam edilmiştir •
ç) 240 yılı clvArında Enes b. Malik (ölm. 93/711 )'nln hl.:.metçisl
olduğunu iddia eden Dinar Ebü Mlkyes el-Habeşi, Enes'den duydu-
ğunu söylediği uydurma söilerle dolu bir nüshayı rivayet edip yay-
mıştır".
d) Hirq b. Abdillih (ölm. 220/835 den sonra), Hz. Enes'ln kö-
lesi olduğunu söyleyerek ondan duyduğunu iddia ettiği uydurmaları
rlviyet etmiştir".
e) Ebü Mucibe diye tanınan İbrahim b. Hubde el-Farisi (ölm. 200/
815 hududu), pek çok uydurma hadis rlv&yet eden bir yalancıdır. 'Ali
b. Sabit (111/IX. asır), düğünlerde içip oynayan bu şahsiyetsiz uydur-
macı hakkında, •O benim şu eşeğimden de adi bir yalancıdır• demiş-
tir". ·
'il
t) ishak b. Necib el-Malati (111/IX. asır), Yahya b. Ma'in (ölm.
233/847)'in •Allah düşmanı pis ahlaksız• sözleriyle tanıttığı, Ahmet
b. Hanbel (ölm. 241/SSS)'in de •O insanların en yalançılarından· biri-
dir» dediği uydurmacıdır··.
g) Mezhebini takviye etmek düşüncesi ile çok çirkin sözler icad
etmiş olan Me'miin b. Ahmed el-Herevi (250/864 civarı), uydurduk-
larını sika ravilerin rivayeti gibi göstererek onlara iftira eden yalan-
cılardandır. Onun hakkında «böylesi adam Allah'ın da, Rasülullah'ın
da, müslümanların da lanetine müstahaktır• denmektedir10 •
h) Meysere b. 'Abdirabbih, Kur'an-ı Kerim'in faziletine dair uzun-
ca bir hadisi uydurmakla kalmamış, muhtelif mevzulara da el atmış
-~ır. Ezcümle Kazvin şehrinin faziletine dair kırk tane hadis imal et-
miş ve bunlardan sevap beklediğini de söylemiftir •
111
76
n) Vehb b. Vehb.. el-Kidi (ölm. 200/815), halife Mehdi zamanın
da (158-169/775-785), muhtelif şehirlerde kadılık yapmış olan büyük
lancıdır. Hadis münekkltlerinin, •bu jmmetin yalancısı Ebu'I-Bahte-
ri'dlr•, •O, insanların en yalancısıdır• gibi sözlerle tanıttıkları Vehb,
geceleri hadis uydurmakla meşgul olıırnu. Yahya b. Ma'in (233/847)
in «yalan söylüyorsun ey Allah düşmanı• :tiye hakaret ettikten sonra
emniyet memurlarına· •yakalayın ;;.unu!• diye bağırdığı bir sahte-
kArdır88.
•
**
77
3. Kasden hadis uydurmadıkları halde yalancı durumuna düşen- ·
ler.
Hadis uydurmayı hiç bir surette düşünmemekle beraber, rAvide
bulunması gereken vasıflara tamamen sahip olamayışları veya dik-
katsizlikleri sebebiyle affedilmez hataların meydana gelmesine yol
açanlar olmuştur. Bu şahısların samimiyet dereceleri ne olursa ol-
sun, Hz. Peygamberle hiç bir münasebeti olmayan söz ve hareketleri
ona nisbet etme durumuna düştükleri için yalancı sayılırlar; zira-lb-
nu Hacer (ölm. 852/1447)'in de dediği gibi- yalanın kasıtlı veya ka-
.,.
sıtsız söylenmesi arasııırfa bir fark yoktur • Bu şekildeki
,. yalanlara
F-,_:.:, ,.11 4••...!. (=uydurmaya ben-
ı...: ·-
zer)• demektedir96 • Nevevi (ölm. 676/127797 ve Bedrüddin ibnu Cema'a
" da bu görüşü benimsemişlerdir.
ahbAr (ölm. 35/SM)'m sözüdQr, (bk. 'Alt el-KArl, JırlevzQ'At, a. 116). Yine
bu nevt yanlışlıklar sebebiyle bazı mevkQf hadisler de mevzQ zannedllmiı
ttr. KeselA BAUd b. Ha'dAıı (ölm. l04/722)'m
: :ı:,t , , ,ı!UJ ""J .. L:-••.!.ll J. '~.. -r-.,1_, ~- '....,,_ü
' ,_
- , ., . . .
,f!•I\ j'~'~,-J ~ •ı)-A -r•.)r-JJ:.-:.f >aözü,Ku'azb.Cebel
,, , - ·- - _.
(ölm. 18/639) tarafından rivayet edilen merfQ bir hapl8 olarak tanıtıımıı
tır; bu sebeple de mevzQ sayılmıştır (bk. 'Ömer b. Bedr el-Kavsıli, Ha'rife-
tu'l-vukQf 'ale'l-mevkQf, Topk. Ahın. kfltuph. nr. 624, var. 231a). el-Havsıll
bu eserde, mevzQ sanılan mevkQf haberleri toplanuıtır.
78
liyyetlerlni kaybetmeleri yüzünden sahih hadisleri mevzO olanlarla
karıştırarak, pek çok hatalara meydan vermişlerdir. Bu sebeple de
00
muhaddlsler yanındaki bütün itibarlarını yitlrmişlerdir' • Nitekim Şa
fii fakihi olan kadı 'Abdullah b. Muhammed b. Ca'fer (ölm. 315/927),
yaşlandığı zaman bu riuruma düsmüş, bütün 'kitapları da gözünün
önünde yakılmıştır' '. 0
isin garihi şudur ki, iyi bir ir,· ~•• olarak tanınan bazı raviler
de, maksatlı olarak kendllerıne sunulan ve «bu hadis senin rivayet
ettiğin h::ıdislerdendir, al rivayet eti• diye telkin edilen sözleri nak-
letmek gafletini göstermişlerdlr • 102
80
biyle idam edilmek. üzere yakalananlar, zorlandıkları için durumları
nı itirafa mecbur kalmışlardır. 'Abdulkerim b. Ebi'l- 'Avca' (ölm. 160/
776 civarı) ve benzerlerinin itirafı böyle olmuştur" • 0
81
leyebileceği endişesiyle, itiraflarına kesin olarak inanmamak gerek-
tiğini söylemiştir 116 • Bu görüşe iştirak eden Bulkini (olm. 805/1402), ,
Hz. Peygamber'e iftira etmeye cür'et eden bir kimse, müslümanları
o hadisten soğutmak gibi birtakım düşüncelerle kendi hakkında daha
rahat yalan söyleyebilir, demektedir"'. Fakat diğer alimlerin böyle
bir endişeye yer vermedikleri anlaşılmaktadır. Nitekim EbO Bekr 'Ali
b. Muhammed el-Erdebili (ölm. 764/1362), tevbe eden bir müslü-
manın sözlerine -diğer haberlerde olduğu üzere-itimat edileceğini
118
söyler • ibnu Hacer 'Askalani (ölm. 852/1447) de bunu tefsir eder
mahiyette bir ifade kullanarak, hadis uydurduğunu itiraf edenin sö-
züne lnanılmayacaksa, adam öldürdüğünü ve zina yaptığını itiraf eden
kimselerin de yalan söyleyebileceklerini hesaba katmak ve dolayısıy
la onları da cezalandırmamak gerekeceğini söyler'".
b) Hadis uyduranlar, arkadaşlarının veya kendilerini tanıyanların
.haber vermeleriyle de bilinir. İbrahim es-Sa'di (111/JX. asır), Sehl b.
'Ammar en-Neysabüri (111/IX. asır)'nin kendisiyle birlikte Yezid b. Ha-
run (ölm. 206/821 )'dan hadis yazdıklarını iddia etmekle yalan söyle-
miş olduğunu bildirmiştir' • Hadis münekkidi olan muhaddisler de,
20
82
B., KISSACILAR
Muhtelif devirlerde pek çeşitli tezahürleri görülen kıssacılık
faaliyetleri. değişik açılardan tetkik edilmeye imkan verecek kadar
şümullü olmakla beraber, burada onun sadece uydurma hadislerle
ilgili tarafları üzerinde durulacaktır.
83
ihdas ettiğini ifade etmektedir' 3'. Ayrıca fitnenin zuhtırundan sonra
kıssacılığı Hz. Mu'aviye (ölm. 60/6']'.9)'nin ihdas ettiği de söylenmek-
tedir132.
Kıssacılığın bidayeti hakkındaki bu değişik rivayetler, aynı za-
manda bu mesleğe ashab ve tabiin büyüklerinin itibar etmediklerini
ve bu hususta onların çok titiz davrandıklarını da belirtmektedir. Me-
dinelilerin kıssacısı olarak bilinen ibnu Ebi's-Sa'ib (11/VIII. asır)'e,
halkı Kur'an-ı Kerim'den usandırmamak için yalnız cuma günleri ve
mahdut sayıda kıssa anlatmasını tavsiye eden Hz. Aişe (ölm. 57 ve-
ya 58/676 veya 677)'nin endişesi meydandadırm.
Bu rivayetler bize göstermektedir ki, kıssacılık islam alimlerin-
ce hüsn-i kabul görmemekle beraber, ilk asırlarda kıssacıların işle
diği mevzular muayyen idi. Daha sonraları bu belli ölçüler aşılarak,
kıssacılık mesleğine tahkiramiz bir ifade kazandıracak olan ölçüsüz
hikayecilik yoluna girilmiştir.
A
2. Kıssacıların başlıca hususiyetleri.
Emr bi'l-ma'rOf ve nehy ani'l-münker vazifesini ifa etmek üzete
ve islam büyüklerinin müsaadeleriyle islami esaslar dahilinde hal-
ka nasihat eden iyi niyetli kıssacı tar bu araştırmanın şümulüne gir-
meyecektir. Burada, dini bakımdan herhangi bir endişe duymaksızın
kıssacılığı istismar eden pervasız hikayecilerip durumları bahis mev-
zuu edilecektir. Umumiyetle kıssacılar, islami ilimlerden, bilhassa ha-
dis ve rivayet inceliklerinden haberi olmayan cahil kimselerdir'". Za-
ten bu durumları sebebiyledir ki, hadis alimleri tarafından daha ilk
anda yakalanmış ve teşhir edilmişlerdir. İslam ruhuna vakıf olama-
yışları yüzünden de Kur'an-, Kerim'e muhalif haberler rivayet et-
mişlerdir'".
84
kıssacıların en belirli bir hususiyetleri de mübalağacı oluşiarı
dır. Onların en sadık müşterileri, zihni ve fikri durumlarını çok iyi
bildikleri avim tabakasıdır. Kıssacılar,
normal bir aklın kabul ede-
meyeceği derecede ölçüsüz masall~r icad ederek bu müşterile
riı:ıi memnun etme yolunu tutmuşlardır. Cennetin veya cehennemin
tavsifine girişince, Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde hiç temas
edilmeyen mevzüfar uydurarak aşırı mübalağa örnekleri vermişler
dir136. Mükafat olarak dağıttıkları şeyleri de -•sanki daha azını veya
çoğunu vermek caiz değilmiş gibi,.m, ekseriya •yetmişer bin• adet
olarak tevzi etmişlerdir'". Mükafat olarak verflecek nimetlerin mik-
tarı arttıkça, netice itibariyle halkın hayreti de artıyor, hikayecinin
yanında daha çok kalıyor ve bunlara bağlı olarak kıssacıya verile-
cek bahşişlerin miktarı da çoğalıyordu"'. ·
Kıssacılar, aynı zamanda -ashab devrindeki kıssacıların hilafı
na- •Allah rızasını katiyen hesaba katmayarak•''°, •ellerine geçecek
bir kaç kuruş veya ziftlenecekleri adi dünyalık uğruna islam'ın -te-
mellerini dinamitlemekten»"' çekinmeyecek kadar menfaatperest in-
sanlardır. Akıl almaz masallarıyla kıssacılar, «esas gayesi halkı mem-
nun etmek, onların keselerinden altın veya gümüş para sızdırmak o-
lan efsane ticaretçisi durumuna düştüler. Bu hedeflerine varmak için
de onlar, alelade halka taalluk edecek hikayelerin binlercesini uy-
durup Hz. Peygamber (s.a.v.)'e atfettiler ve onları dinleyicilerine an-
lattılar•142. Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855) ile Yahya b. Ma'in (ölm.
233/847)'in karşılaştıkları kıssacının davranışı, onların menfaatçı yön-
leriyle birlikte ne derece utanm~z olduklarını göstermesi bakımın
dan ehemmiyetlidir. Bu iki meşhur hadisci Bağdat'ta. Rusafe mesci-
dinde namaz kılarken bir kıssac'ı :
85
'~ 8~..C.. \ 1G ı.J":-:... Jı:J. ~ ,J .. J_._,► J ı:J. J ..ı.:,_''i 8~..ı."'->
,, ,
.,. ,,,,. - _. ,- - .,,. _. D ,,,. • - '
(143) tbnu Cevzt, K. Mevzil'ii.t, var. 5a-b; Zehebi, Mizii.ıı, c. I, s. 47; tbnu
'Arr4k, Tenzihu'ıı-gert'a, c. I, s. 14.
(144) EbQ Muhammed el-Huseyn 'Abdullah b. Muhammed et-Tlbl, Hu-
!Asa ft ma'rifeti'l-hadis, Süley. Fat. kiltüph. nr. 659, var. 35a.
(145) EbQ HA.tim el-Bustt (ölm. 354/965)'n1n karı:ııiaııtığı bir kıs8acı,
... - ,..._-: • - !-- • ' -.~ .... ' ., , . ---.ı.· ,,,. ,,,__ -
; ->~ ,:_,-ı- ' ~ l:.i ..ı._,._ -l:-1 ,J.,,&
,...i:-1-;,,.. \
_,J \L ·' ,..ı..>-
....,.:::: ...
~ l.:J ..ı..►
*
**
3. Kıssacıların halk ve alimler .karşısındaki durumları.
HA.t1m'1n cgörmediğin bir kimseden nasıl rivAyet edebiliyorsun 1> diye sorma-
sı üzerine kıssacının cevabı şöyle olur: «bizimle münilkaşa etmek edep nok•
sanlığını gösterir. Ben sadece bu senedi ezberledim. Duydı.."ğııın her had.tal de
bu ııenetıe rlvAyet ederim!> (bk. tbnu Cevzt, a.g.e., var. 5b.
(146) tbnu Cevzt, el-KussAs ve'I-müzekkiı1n (s. 93)'den naklen, Goldzi-
her, Muhammed. Studien. c. II, s. 166.
(14:7) tbnu Kuteybe, Te'vllu muhtelefi'l-hadls, a. 279.
(148) Goldziher, a.g.e., c. II, s. 164.
87
vib eden» '' halk, ciddi ve vakur alimlere iltifat etmeyerek, İ<ıssacıia
rın etrafında toplana gelmiştir. Bunun sebebi, sadece kıssacıların çe-
şitli hilelerle kendilerini bir alim olarak kabul ettirmeye çalışmalarJ
değil, aynı zamanda halkın da zihni yapıları itibariyle onlardan hoşlan
maıarıdır1•:0. imam t:bü Hanife (ölm. 150/767), bir mesele hakkında
fetva almak isteyen annesinin müşkülünü halletmek ister; fakat annt:-
si oğiunun verdığı cevapla tatmın oımayaraK, zamanın meşhur kıssa
cısı Lür'a lölm. 1J2/'/4!:!Jya aanışmaK istedıgini söyler ve birliKte ona
gioerier. l:.bü Hanıre, Lür'a'ya annesinı tcıkdim ecıerek, bir mesele
haKKında fetva almak istedığini si.ıyler. Kıssacı tevazu göstererek Ebü
Han'ite'nin kenainden daha alim ve fakıh olduğunu ve binaenaleyh
meseleyi bizzat halletmesi gere:-aiğini söyler. lmam'ın fetvasını kıs
sacının tasdik etmesinden sonradır ki, annesi memnun ve mutmain
olabilmiştir".
(150) Halkın kıssacılar tarafından söylenen her sözü, en ufak bir zihni
muhakemeye tabi tutmaksızın kabule amade olduklarını ifade ettiği kadar,
kıssacıların da din bakımından hiç bir mülalıazalan olmadığını gösteren !fU hal
ne kadar düşündürücüdür: Mescid-i Hüseyni'de halkın kendini çepç~vte ku-
§attığı hir vaiz, içinde bir dua yazılı olan küçük bir kağıdı etrafındakilere gös-
tererek: <,bunda Musa \a.s.)'nın duası vardır; bunu her kim okursa veya y&-
nında taşırsa, üzerinden faT.z namazlar sakıt olur!» diye bağırmaktaydı Ne
tuhaftır ki, onun bu paya.:ıts!z cür'eti üzerinde bir an bile tefekkür etmeyen ve
mah§eri andıran kalabalıklarıyle sadece «sarık, fes, kavuk ve ba§ örtülerinin
görünebildiği» bu top'uluk, ellerine hazırladıkları paralarla, kendilerini namaz
külfetinden kurtaracak ıhn bn sihirli dui\yı bir an önce alabilmeyi dü§ünü-
y.>rdu (bk. Kasimi, Kav.,,'idu·t~tahdis, s. 135-136).
88
varıl talebelerinin kıssacılarla bir yerde oturmalarına izin vermemİ$
ti'".
89
Bütün bu üzücü davranışlara rağmen islam ulemasının kıssacı
larla olan mücadelelerini gevşetmedikleri anlaşılmaktadır"'. Ne var
ki, hikayecilerinin üzerine toz kondurmak istemeyen halkın tutumu,
alimleri zaman zaman müşkül durumlarda bırakmıştır 158 • Hatta SuyOti
bile, kıssacıların aleyhinde konuşuyor diye avim tabakası tarafından
ölümle tehdit edilmiştir"'.
Halkın bu şuursuz tarafgirliğini göz önünde bulunduran alim-
ler, kıssacılarla yaptıkları mücadelede zaman ve ZP.mine göre çeşitli
taktikler kullanmışlardır. Edebiyatçı Ebu'I-Kasim, bazı arkadaşlarıyla
birlikte· hacca gider. Medine'ye vardıklarında hacıların, uydurma ha-
dis rivayet eden bir a'manın etrafında toplandıklarını görürler.
Ebu'I-Kasim, bu hale bir son vermek ister; fakat aynı zamanda halkın
amanın tarafını tutarak kendilerine hücüm etmelerinden de çekinir.
Aklına güzel bir çare gelir; derhal yere oturarak Kur'an-ı Kerim oku-
maya başlar. Halk onun güzel sesiyle Kur'an okuduöunu duyunca,
amayı terkederek bu defa da Ebu'I-Kasim'ın etrafında toplanır' •
60
91
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
A. SENED TENKiDi:
Raviler zincirini teşkil eden sened, kendinden sonra zikredilen
hadis metninin sahih veya zayıf oluşu hakkında, daha ilk planda bilgi
vermesi bakımından, muhaddislerin üzerinde titizlikle durdukları bir
konu haline gelmiştir. Bu sebepledir ki, •lsnadların lntlkadi bir suret-
te tetkiki için islam alimleri en mutena taharrilere girişmişlerdir•'·
1. lsnidın ehemmiyeti:
Senedin ileri sürülmesi, zikredilmesi demek olan isnid, hadis
muhteviyAtının sıhhatini garanti etmesi bakımından ayrı bir ehem-
2
93
gerektiğini tavsiye eden Ebu Hureyre (ölm. 57 veya 58/676 veya 677).
'Abdullah b. 'Abbas (ölm. 68/687), lbnu Sirin (ölm. 110/728), Hase-
nu'I-Basr1 (ölm. 110/728), Nafi' (ölm. 117/735), ·Malik b. Enes (ölm.
179/795) ... gibi ashab ve tabiin büyüklerinin• dikkatle üzerinde du-
rulmasını istedikleri husus yine i,snaddır.
isnadın din açısından taşıdığı büyük ehemmiyete işaret eden 'Ab-
dullah b. Mübarek (ölm. 181 /797), •isnad dindendir; eğer isnad ol-
masaydı her rast gelen dilediği sözü söylerdi 5 • Böylesine, sana bunu
kim rivayet etti? diye sorulacak olsa şaşırır kalırdı•, demektedir'.
Süfyanu's-Sevri (ölm. 161/777) de, •isnad mü'minin silahıdır• 7 sö-
züyle, dinin en mühim temellerinden biri olan hadis ve sünneti tahri-
fe yeltenenlere, ilk önce bu silahla karşı konacağını ifade etmekte-
dir.
Hadis metnini erişilecek yüce bir hedef olarak kabul eden mu-
haddisler, isnadı, talibini o hedefe emniyetle ulaştıracak bir merdi-
vene' veya sağlam bir kanada' benzetmişlerdi!'.
Hadisciler, isnad zikredilmeden rivayet edilen haberlere değer
vermemişlerdir 10 • Nitekim Zühri (ölm. 124/741), senedini söylemeksi-
zin• ~f >J;_,-J , JC,; » diye hadis rivayet eden lbnu Ebi Ferve
(ölm. 144/761)'ye kızarak, «Allah senin canını alsın! çünkü sen bize
tutacak bir kulpu bulunmayan hadisler okuyorsun»", demiştir.
Haberi nakledenlerin ne derece emniyetli şahıslar olduğunu gös-
termesi bakımından muhaddisler, isnadı hadisin bir garanti belgesi
saymışlar, isnadı olmayan hadisleri alanları da gece odun toplayan
kimseye benzetmişlerdir; zira böylesi bir insan, odun topluyorum zan-
nederek yılanları da toplayabilir".
94
Hadis münekkitlerinin muhtelif ifadelerle ehemmiyetini anlat-·
maya çalıştıkları isnad, müslümanlar tarafından icad edilmiş olan
•Oriiinal bir sistemdir» 13 • Bu duruma işaret eden lbnu Hazın der ki,
«ı:;ika ravilerin yine sika ravilerden aldıkları hadisleri, Hz. Peygamber'e
ulaşıncaya kadar muttasıl bir senedle nakletmeleri, -diğer milletle-
rin hilafına- Allah Taala'nın müslümı:ınlara bahşettiği bir nimettir.
Yahudilerde her ne kadar bir taic;,1 rivayet şekill~ri mevcutsa da.
bu rivayetlerin başlangıç noktası ile Hz. MOsa arasında otuz asırlık
. bir mesafe vardır. Hristiyanlarda ise talakın haram olduğu hakkında
nakledilen bir haberden başka isnadla gelen hiç bir malumat mevcut
değildir» 14 • Buhari ve Müslim'in akranlarından olan EbO Hatim Mu-
hammed b. idris er-Razi (ölm. 277 /890) de, bıı ümmetten başka, Hz.
Adem'den beri peygamberlerinin haberlerini birbirlerine emniyetle
naklederek koruyan bir nesil bulunmadığını söylemektedir'".
isnad sisteminin, islamiyetten 9nce diğer dinlerde kullanılmış
olduğunu iddia eden bazı araştırıcılar da bulunmaktadır; fakat onların
bu husustaki beyanları, zan ve tahminden öteye varamamıştır'•.
isnadın ne zaman kullanılmaya başlandığı kesin olarak bilineme-
mekle beraber, bunu yaklaşık olarak tesbit etmeye imkan veren ifade-
ler mevcuttur. Hz. Ali'nin rivayet ettiği bir hadisten Hz. Peygamber'-
in, «hadisi yazdığınız zaman isnadıyle birlikte yazınız• buyurduğu anla-
şılmaktadır". Hadislerin büyük bir kısmının şifahi yolla rivayet edildi-
~ islamın ilk devirlerinde ashab-ı kiram -birbirinin sadakatinden
emin oldukları için- isnad aramamışlardır 18 • Fakat daha Hz. 'Ömer
95
devrinde hadis ravilerinin bizzat halife tarafından tenkide tabi tutul-
dukları bilinmektedir. Gerek Hz. 'Ömer'in bu davranışı ve gerekse Hz.
'Ali'nin ravilere yemin ettirişi, netice itibariyle hadisin Hz. Peygam-
ber'e olan isnadını aramak demektir.
isnadın ne zaman başladığını umumi bir ifadeyle belirten ibnu Si-
rin (ölm. 110/728)'in beyanı şöyledir: «hadisciler önceleri isnad ara-
mazlardı. Fitne kopunca •ravilerinizin isimlerini söyleyin bakalım» de-
meye başladılar. Bu suretle sünnet ehline bakılır ve hadisleri alınır;
bid'at ehline dikkat edilir, onların da hadisleri alınmaz oldu»' 9 • İbnu
Siriıi, isnadın daha sistemli bir şekilde kullanılmaya başlandığı zamanı
tayin etmek maksadıyle söylediği «fitnenin. zuhuru» sözüyle, Hz. 'Os-
man'ın şehadetinin neticesinde Hz. 'Alı ile Hz. Mu'aviye arasında ce-
reyan eden harbi kasdetmiş olmalıdır. Zaten uydurma hadislerin geniş
çapta imal edilmeye başlaması da bu tarihlere rastlamaktadır' • 0
96
lık yapıp kımlerle gorüştuğünü, hocalarını, talebelerini ve tn:ıu,sl kay-
nağından alıp rivayet etme usOllerine ne derece dikkat ettiğini sıkı bir
kontrol altına ah:ırak2' yepyeni bir tenkid disiplini icad etmişleridir.
Gıybec etmek islam dinince büyük günahlardan sayılmışken mu-
haddisler, Hz. Peygamber'in hadisini rivayet edenleri tenkide tabi tut-
makta hiç bir heis görmemişlerdir. Muhammed b. Bündar el-Cürcani
(111/IX. asır), Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855)'e gelerek, «Ebü 'Abdul-
lah, falan yalanetdır, falan zayıftır, demek gücüme gidiyor• diye şika
yet edince Ahmed b. Hanbel ona şunları söylemiştir: «sen de sus, ben
de susayım, pekala cahiller hadisin sahihini sakatından nasıl ayıracak
lar?!»". Muhaddisler raviyi tenkid etmeyi gıybet saymazlar. Nitekim
Yahya b. Sa'id el-Kattan (ölm. 198/813), yalancılıkla itham edilen veya
zayıf denen bir ravi hakkın.da sükut m~ edeyim, yoksa halini açıklaya
yım mı? diye Şu'be (ölm. 160/776), Süfyanu's-Sevri (ölm. 161/777),
Malik b. Enes (ölm. 179/795) ve Sufyan b. 'Uyeyne (ölm. 198/813)'ye
sorduğunda, hepsi de halini açıklamasını tavsiye etmişlerdir".
97
gamber de bir çok şahısları tenkid etmişti". Hatta hadis tenkidcileri,
tenkid edilmesi gereken bir ravi hakkında konuşmamayı günih say-
mışlardır. 'Abdurrahman b. Mehdı (ölm. 19Bi813), Sufyanu's-Sevri
(ölm. 161/777) ile yolda giderlerken birine rastladıklarını ve Süfyan'ın
«bu adam yalancıdır, eğer susmak helal olsaydı elbette bir şey şöyle
mezdim » dediğini rivayet etmektedir28 • 'Abbad b. Suhayb (ölm. 11/VIII.
asır), Şu'be'nin evine giderek Eban b. Ebi 'Ayyaş (ölm. 140/757 hudu-
du) hakkında tenkitte bulunmamasını rica etmiş, Şu'be de «biraz bek•
le!» diyerek içeri girmiş, dışarı çıktığı zaman 'Abbad'a şu cevabı ver-
miştir: «söylediğin _hususta düşündüm; fakat maalesef o, hakkında s0-
kOt edilmesi helöl olmayan biridir•".
Görüldüğü üzere muhaddisler, sünnetin muhafazası yolunda ha-
tır-gönül dinlemeyerek kusurun" gördükleri raviyi tenkid etmekten geri
durmamışlardır.
98
Ateşte pişen şeylerin yenmesi veya içilmesi sebebiyle yeniden
abdest almak icab ettiğine dAir bir hadis rivayet eden EbO Hureyre'ye
'Abdullah b. 'Abbas, ey EbO Hureyre, yağ ve sıcak su lçincede mi atJ.
dest alacağız?» diye itiraz etmek isteyince, EbO Hureyre, «evladım,
Peygamber'den bir hadis duyunca başka mlsAUer getirerek hemen iti•
raza kalkma!» diye nasihat etmiştir31 •
Yine Ebu Hureyre'nin cenaze taşınması sebebiyle yeniden abdest
almak (veya gusletmek) lazım geldiği hususundaki rivayetine itiraz
eden ibnu Abbas, kuru odun parçalarının taşınmasından abdest almak
lcab ~tmediğini söylemiştir32 • 'Abdullah b. 'ömer'in, ölen kimse, aile
fertlerinin ağlaması yüzünden azab görür» şeklindeki rivayetini duyan
Hz. 'Aişe buna şu ayeti okuyarak itiraz etmiştir: • .,ö.J_jl""., 'J _f \ı~J'i
.,,
ı,; .r►
o ..
\ J j}
, •
( =hiç bir günahkar başkasının günahını yüklenmez)»».
Hz. 'Ali, bir gün Ebu Hureyre (r.a.fnin « f."'Üll ;_,_ -, _J.::C► ,..i' J.:;~~,
(=bana dostum Ebu'I-Kasim dedi ki..)» sözüyle başlayarak bir hadis
rivayet ettiğini duyunca; ona «ne zaman dostun oldu!» diye itiraz et-
mek istemiştir".
Hz, 'Aişe, Ebu Hureyre (r.a.)'ye «sen ne kadar da çok t:adis riva-
yet ediyorsun? öyle şeyler söylüyorsun ki, biz onları. RasOlullahdan
duymadık» deyince, Ebü Hureyre ona şu cevabı vermişti: «seni bun-
dan alıkoyan ayna ve sürmelik idi! bu hususta bana hiç bir şey engel
olmamıştır»".
(30) Bk. İbnu Hazm, el-İhka,m, c. I, s. 245, 248. Bur.[!;_da Hz. 'ômer'in Fil.-
tuna binti Kays'ın rivayetin{ reddetmekle yüzde yüz isA.bet etmediği de söy-
lenmektedir. Fakat bu rivayetin bizi ilgilendiren tarafı, sahabenin birbirini
tenkid etmekte bir beis görmemiş olmasıdır.
(31) Tirmizi, Sahih, c. I, s. 114-115.
. (32) Bahru'l-'ulfım, :!l"c;v5•;_;:m'r-raham0.t, c. II, s. 178.
(33) Fahruddin Muhammed b. 'Ömer er-Razi, EsAsu't-takdts, Mısır, 1328,
s. 207. Ayet için bk. e~-İsrıı. (17), 15; el-Fatır (35), 18 ...
(34) Ayn. mil., a.g.e., s. 206. Burada sahil.benin birbirini tenkidine dti-
lr muhtelif misaller mevcuttur.
(35) Ramahurmuzi, el-Muhaddisu'l-fasıl, var. lllb.
99
ettiği «uğursuzluk evde,"kadında ve kısraktadır» hadisini Hz. 'Aişe duy-
duğu zaman itiraz ederek şöyle demişti: «Ebü Hureyre bu hadisi iyi-
ce hıfz edememiş, Hz. Peygamber «Allah yahudilerin canını alsın! on-
lar evde, kadında ve kısrakta uğursuzluk vardır, derler» buyurduğu sı
rada içeri girmiş ve hadısin son tarafını duymuştur»".
Ashabın bu tenkitleri birbirinı tekzib ve itham mahiyetinde değil
dir. Enes b. Malik (ölm. 93/711)'in de dediği gibi, onlar birbirlerini te~
zib etmemişlerdir". Ne var ki, birtakım yanlış anlamalar sebebiyle as-
hab-ı kiramın yek diğerini tekzib ettiğini söyleyenler oe olmuştur". Hal-
buki onların gayeleri hakikatin tecellisine hizmet etmekten ibarettir.
işte bu düşünceyle arkadaşlarının görünen hatalarını kendilerine has
bir nezaketle tashih etmişler ve o mevzuda RasGlullah'dan öğrendikle
rini söylemekle iktifa etmişlerdir.
100
Görüldüğü üzere tenkid islam;ın daha ilk devirlerinde başlamış
tır. Fakat sahabe ve tabiin büyüklerini içine alan devirde pek az ten-
kıd yapılmıştır; zira o zamanlar tenkide hedef teşkil eden zayıf ravi-
ler pek azdı. İkinci nesl_i teşkil eden «evsat-ı tabi'in ( =orta yaşlı tabii-
ler)• den bir kısmı tenkid edilmiştir. Bunlar daha ziyade hadis taham-
mülü ile ıabt bakımından hata etmekte idiler; çünkü rivayet usulleri
bir ilim olarak henüz ortaya konmamıştı. İşte bu sebepledir ki, sika
tabiin ravilerinden bir çoğu, muttasıl hadisi mürsel olarak, bazan da
mevkuf hadisi merfCı olarak rivayet etmiştir".· Daha sonraları hadis
uydurma hareketinin genişlemesine paralel olarak tenkid faaliyetleri
de gelişmiş ve hu arada bir hayli mütehassıs tenkidciler yetişmiş
tir. Sahabe devrinden 111. asrın sonuna kadar yetişmiş olan münekkit-
lerden belli başlılarını şöylece sıralamak mümkündür'°:
a) Ashab münekkidleri,
'Ömer b. Hattab (ölm. 23/643), 'Ubade b. Samit (ölm. 34/654),
'Ali b. Ebi Talib (ölm. 40/660), 'Abdullah b. Selam (ölm. 43/663), 'A'i-
şe binti Ebi Bekr (ölm. 57 veya 58/677 veya 678), 'Abdullah b. 'Ab-
bas (ölm. 68/687) ve Enes b. Malik (ölm. 93/711).
b) Tabiin münekkidleri.
101
c) Etbau•t-tibiin münekkidleri.
Hişam ed-Destüvai (ölm. 153/770), 'Abdurrahman b. 'Amr el-Ev-
za'i (ölm. 157 /773), Şu'be b. el-Haccac (ölm. 160/776), Süfyan b. Sa'd
es-Sevri (ölm. 161/777), 'Abdul'aziz b. 'Abdillah b. Ebi Seleme el-Ma-
cişun (ölm. 164/780), Hammad b. Seleme (ölm. 167 /783), Malik b.
Enes (ölm. 179/795), Abdullah b. Mübarek (ölm. 181/797), EbO Is-
hak el-Fezari (ölm. 185/801), Huşeym b. Beşir (ölm. 188/804), Cerir
b. 'Abdilhamid (ölm. 188/804). lsma'il b. 'Uleyye (ölm. 193/808), Ve-
ki' b. el-Cerrah (ölm. 197 /812), Sufyan b. 'Uyeyne (ölm. 198/813)
Yahya b. Sa'id el Kattan 41 (ölm. 198/8131. 'Abdurrahman b. Mehdi
(ölm. 198/813).
.: )' - - ;; , • '<ı ., - _,
kadar yaşamış olan zevat hakkındaı5 _r~-.a 1 ..:.,l.~J..l I ı.S .r.-"-ll ..:.,[~ 1
, ' 'r
ve c ~,}..:ll '":"'L:, :ı, adlı eserlerinde bilgi toplamıştır (bk. Muhammed b.
( 43) ..:.,,,..,,,,..ı•1"\\'
« "-- ı..:
-r-
,_,.l.:J » adlı alfabetik bir eseri vardır (bk. Kettıı.nı,
• ,..
a.g.e., s. 129)
..
(44) « J:,L..J 1' ....,o
,r'
» adlı alfabetik bir eseri vardır (bk. Kettıı.nı,
s. 148).
,-_r-
( 45)
_,,,,,.
Bu mevzO.da « <.5_;_,_11 J ' - ' . -\1 \
- - • '
'-:" l::
- r' - ,.
> ve « Jj-Al 1 ._, l..:..J ))
adlı eaer-Ieri vardır (bk. KettAni, a.g.e., s. 120, 148),
102
med b. isma'il el-Buhari46 (ölm. 256/869), EbO ishak lbrahim b. Ya'kOb
el-Cüzecani47 (ölm. 259/872), Ahmed b. Abdullah el-'icli48) ölm. 261/
874), Müslim b. Haccac el-Kuşeyri 1ıı (ölm. 261/874), Ya'küb b. Şeybe
es-Sedüsi (ölm. 262/875.), Ebü Zür'a 'Abdullah b. Abdulkerim er-Razi
(ölm. 264/877), Ebü Davüd Süleyman b. Eş'as es-Sicistani (ölm. 275/
888), Bakiy b. Mahled el-Kurtübi (ölm. 276/889), Ebü Hatim Muham-
med b. idris er-Razi50 (ölm. 277 /890), Ebü 'Isa Muhammed b. 'Isa et-
Jirmizi51 (ölm. 279/892). Ebü Zür'a 'Abdurrahman b. 'Amr ed-Dimişki
(ölm. 282/895), 'Abdurrahman b. Yüsuf b. Hiraş (ölm. 283/896), İbra
him b. ishak el-Harbi (ölm. 285/898). Ebü Bekr b.. Ebi 'Asim (ölm.
287 /900), Muhammed b. Vaddah el-Endelüsi (ölm. 289/901), Ebü Bekr
Ahmed b. 'Amr el-Bezzar (ölm. 292/904), Muhammed b. Nasr el-Mer-
vezi (ölm. 294/906), Muhammed b. 'Osman b. Ebi Şeybe (ölm. ,297 /
909) ve Ebü Bekr Ahmed b. Ebi Hayseme 52 (ölm. 297 /909).
300 (912) tarihinden sonra yetişmiş olan veya ömrünün büyük
bir kısmını 111 (IX). asırda geçirmiş olmakla beraber iV (X). asırda ve-
fat etmiş olan değerli münekkidler de vardır. Nese'i (ölm 303/915),
Ebu Ya'la el-Musili (ölm. 307/919), ibnu Cerir et-Taberi (ölm. 310/
c""i". - - '
(46) Buhari bu mevzuda « ~•l!b;l:':JI » < .1..- jl C:~Jl:':ll >·
- ' 1 ,.,,
• ~ \ '-:"o • • ~ \ ':-'l.:~
1 '.'<·ı ' - r' ' - - l, J -
••.~.ali '-:"L:~ • • ~-ll (:!,}::J\ •
1 ;; } ;;
adlı eserlerini yazmı§tır (hk. Kettani, a.g.e., s. 121, 128, 129, 144).
Bu mevzüda ~ -
.:,l..i..:JI ' ....,l.:w
-. r- > adlı bir eseri vardır (bk. Kettanı,
(47)
a.g.e., s. 147).
. .-
;/' -"' _:,, r'
(48) Tenkid ile ilgili olarak « ,;,.. }~\
"-,...·,..
._,l.;.J
. , > •c .:.,l.i..:JI ._. b >
gibi eserler yazmı§tır (bk. Kettani, a.g.e., s. 130).
104 .
nı birbirine geçirmiştir"'. Ahkim hadislerine gösteriİen bu itina daha
sahabe devrinde başlamıştı. Suheyb b. Sinan er-Rumi (ölm. 38/658)
etrafındakilere: «geliniz, size harblerimizin rivayetlerini söyleyece-
ğim; fakat ben size Peygamber (s.a.v.)'in şöyle böyle dediğini anlat-
mayacağım•" demek suretiyle; tarihi hadisleri rivayette daha ser-
best davranıldığını ifade etmiştir. ibnu Ebi Hatim (ölm. 327 /938),
sözüne güvenilir bir kimse olmakla beraber, vehm, hata, sehv ve gaf-
let gibi kuı=ı!.!:-iarı bulunan ravinin, tergib, terhib, zühd ve edeb bab-
larındaki hadislerinin yazılabileceğini, helal ve haram hakkındaki ha-
disleriyle ihticac edilemeyeceğini söylemektedir...
Demek oluyor ki, hadis münekkidleri, dindeki ehemmiyeti se-
bebiyle ahkam hadisleri üzerinde pek titiz davranmışlar. ve bunların
mutlaka sahih olmasını istemişlerdir. Bu, onların, ahkam mevzüunun
dışında kalan rivayetlerde tenkid disiplininden fazlaca feragat ettik-
lerini göstermez".
Münekkidler, mevzular arasında herhangi bir tefrik yapmadan
önce, bütün ravileri başlıca beş gurup altında toplarn:l?lard.r. ibnu
Ebi Hatim bu gurupları şu şekilde sıralamaktadır60 •
1. gurup: sika, hafız, mütteki, sağlam, müctehid ve hadis mü-
nekkidi olanlardır. Böyle bir ravi hakkında ihtilaf edilmez; cerh ve ta'-
diline güvenilir; hadisiyle ihticac edilir; rical hakkındaki sözü mak-
bul sayılır.
2. gurup: adil rivayetinde sika, naklinde sadık, dininde ittika
sahibi, rivayet ettiği hadisleri tam. manasıyle hıfz etmiş olan hadis-
cilerdir. Böylesi adil kişilerin hadisiyle ihticac edilir ve kendine gü-
venilir.
3. gurup: zaman zaman yanılablen sadık, mutteki ve mutemet ra-
vilerdir. Münekkiqler bunları da itimada şayan görerek hadisleriyle
ihticac etmişlerdii.
(56) Mevlana Şibli, Asr-ı Saadet İslam Tarihi (trc. Ömer Rı.za), c. I, İs
tanbul, 1346/1921, s. 85 'Abdurrahman b. Mehdi (ölm. 198/813) bu mevzQdı>
şöyle konuşmuştur: «biz Peygamberimizden helal ve haram mevzQunda bir
şey rivayet ettiğimiz zaman, rivayetin· istinat ettiği senedler hususunda şid
detli davranır, ravtıeri tenkid ederiz; fakat feza.ile, sevap ve ikıl.be dıı.ir ıeY
leri rivayet ettiğimiz zaman sened hususunda müsahelekar ve ricıı.ı hakkında
müsamahakar davranırız» (bk. göst. yer.).
(57) Sıddtki, Hadis Edebiyatı Tıl.rihi, s. 34.
(58) İbnu Ebt Hatim, Takdimetu'l-cerh ve't-ta'dll, s. 6, 7.
(59) Subhi Salih, 'Ulumu'l-hadis, s. 211.
(60) İbnu Ebi Hıı.tim, a.g.e:, s. 10.
105
4. gurup: sadık ve mütteki olmakla beraber, vehm, hata, galat
ve yanılma gibi kusurları çokca bulunan ravilerdir. Bunların tergib,
terhib, zühd ve adab mevzularındaki hadisleri yazılabilir; fakat he-
lal ve 'haram hakkındaki hadisleriyle ihticac edilemez.
5. gurup: hiç bir şekilde sadakat ve emanet sahibi olmayan ve
takat kendilerini muhtelif hilelerle hadisci diye kabul ettirmeye uğ
raşan kimselerdir. işte mütehassıs hadis münekkidlerinin tenkitleri-
ne daha çok hedef olanlar, bu gurubu meydana getiren ravilerdir.
Onların rivayetlerinin hiç bir değeri yoktur.
108
nı ve en
yakınlarihi dinleri uğrunda geride bırakarak hicret eden ve
gerektiğinde can ve mallarını onun yoluna bezi ederek baba, kardeş
ve evlatlarını dahi katletmeyi göze alan arkadaşlarını medh etmiş
tir'.'.
işte Allah'ın
ve Peygamber'inin ashab hakkındaki bu şehadetleri,
onların makbul ve itimada şayan olduklarını göstermektedir. Ashabı
tenkid etmek isteyenlerin asıl maksadı ise -şüphe yokki- dinin ilk
kaynaklarır.: yaralamak ve küçük düşürmek suretiyle bizzat dini cerh
ve tenkid etmektir.
Mutezile mezhebine göre, Hz. 'Ali ile savaşıp da, bu yaiılış tutu-
mundan tevbe etmeyenler müstesna, sahabiler udüldür...
Sahabenin birbirini tenkidinde görüldüğü üzere, onlar sadece
hıfz ve fehim bakımından tenkid mevzuu olmuşlardır; onların dışın
da kalan bütün raviler ise, her bakımdan tetkik ve tenkide tAbl tutul-
muşlardır. Rivayetlerinin kabule şayan olabilmesi için kendilerinde
bir çok şartlar aranmıştır. imam Şafi'l (ölm. 204/819), hadis ravisin-
de bulunması gereken vasıfların belli başlılarını şc,ıe sualamakta-
dır'4: .
aa) Hadis ravisi son derece dindar olmalıdır.
bb) Rivayet ettiği hususlarda sadakati ile tanınmalıdır.
cc) Ne rivayet ettiğini bilmelidir.·
çç) Lafızların ifade edilecek manayı ne zaman bozabileceğini an-
lamalıdır.
107
dd) Hadisi duyduğu üzere harfi-harfine rivayet etmelidir; hadi-
sin manasını kendi ifadelı;ıriyle nakletmemelidir; zira bu takdirde ma-
nayı bozup bozmadığını bilemez ve icabında helali haram yapar.
ee) Eğer ezbere rivayet ediyorsa, rivayet ettiğini çok iyi ezber-
lemiş olmalıdır.
108
bilen sadık ve mütteki bir ravinin hadisiyle amel edilebilir'0 derken
rastgele hareket etmemişler, sadece aranan ehliyeti haiz olanların
müsamaha edilebilecek hatalarına göz yummuşlardır. Onları böyle
davranrnaya sevk eden husus, Hz. Peygamber'in, ameli noksan da
olsa en bilgili insanın, doğruyu en iyi bilen kimse olduğu hususun-
daki beyanıdır". Binaenaleyh ravinirı .. ıin ve mütteki olmasını, on-
dan hadis rivayet edebilmek içın hiç de yeterli bulmamışlardır.
Ebu'z-Zinad (ölm. 130/747}, babasının şöyle söylediğini rivayet et-
mektedir: •Medine'de hepsi de emin olan yüz kişi gördüm ki, onla-
rın aranan ehliyete sahip olmadıkları düşüncesiyle hadisleri alınmı
yordu•n.
109
yalan söylemekle itham edilen biri hakkındaki nefretini şu sözlerle
ifade etmiştir: «böyle bir adamdan hadis rivayet etmektense yol ke-
sicilik yapmak bence daha iyi bir şeydir•". ·
110
rlne kendi adını yazanlar" ve bunlardan başka bir çok usullerle ha-
85
disleri tahrife yeltenenler olagelmiştir ,
ıı) Kendilerine, bu senin hadisindir, bunu senden rivayet ede-
yim mi? şeklindeki herhangi bir telkini kabul etmek...
Burada zikredilen hususlar, hadisi alınmayacak olan ravilerin
belli-başlı kusurlarıdır. -Hadis mı....ıekkidleri, bunlardan başka ravi-
lerin tamamen terk edilmesine sebep teşkil eden diğer halteri de
tesbit etmişlerdir.
.....
c) Haklarında ihtilaf edilen raviler.
Hadis münekkidlerinin tenkid hususundaki tutumlarının farklı ol-
ması yüzündendir ki, bazı raviler hakkında ihtilaf edilmiş, onların za-
yıf mı, yoksa sika mı oldukları münakaşa mevzuu olmuştur. Münek-
kidler arasında çıkan bu ihtilaf, onların müşeddid (=tenkidde sıkı
davranan), nıütesahil (=müsamahakar) ve mutavassıt olmalarından
ileri gelmektedir. Müşeddid olanlar raviyi sika olarak kabul edebil-
mek için onda pek çok vasıflar aramışlar, icabında birkaç hatasını
gördükleri şahsı da hemen cerh etmek istemişlerdir. Böylesi bir ten-
kidcinin makbul saydığı ravi sika olarak kabul edilir. Zayıf dediği
raviler hakkındaki hükmü de olduğu gibi kabul edilmeyerek, başka
tenkidçilerin bu raviler hakkındaki düşüncelerine bakılır; şayet mü-
tehassıs tenkidçiler de aynı kanaatte ise, o ravi zayıf sayılır, değilse
veya raviyi sika sayanlar da mevcutsa, ravinin durumu bu defa iyi
bir tetkike tabi tutulur ve bir müşeddidin tenkidfoe uğradığı için he-
men terk edilmez 87 • Mesela Ahmed b. el-Furat (ölm. 258/871)'ın kas-
den yalan söylediğini sadece ibnu Hiraş (ölm. 283/896) iddia etmek-
te, diğer birçok münekkidler ise onun sika olduğunu beyan etmekte-
dirler88. İbrahim b. Tahman (ölm. 168/784}'ın durumu da böyledir.
Onu birçok münekkid sika olarak kabul ettiği har-de sadece Muham-
med b. 'Abdillah b. 'Ammar el-MGsili (ölm. 242/856) zayıf olduğunu
söylemiştir...
111
lbrahim b. Halid Ebu Sevr el-Kelbi (ölm. 240/854)'yi başta Ne-
se'i (ölm. 303/915) olmak üzere bir hayli muhaddis güvenilir bir ra-
vi olarak kabul etmişken, sadece Ebu Hatim (ölm. 354/965), «kendi
re'yi ile konuştuğu için hata da eder is§bet de» diyerek tenkid etmiş
tir. Onun bu sözünü Zehebi (ölm. 748/1347) aşırılık diye vasıflandı-
rı r'
0
•
112
bu hal pek az görülebilmiştir"'. Müşeddid olan hadis · tenkidçilerini
şöyle sıralamak mümkündür:
4. tabakadan :Ebu Hatim er-Razi (ölm. 277 /890) ile Buharı (ölm.
256/869)'dir; ama Ebu Hatim daha şiddetli tenkidler yapmıştır 97 •
Münekkidlerin, haklarında ihtilafa düştükleri ravilerden bir gu-
rubu da bid'atçı ravilerdir. Bid'ati yüzünden tekfir edilenlerin riva-
yetini münekkidlerin çoğu kabul etmemiş, fakat bir kısmı kabul edile-
bileceğini söylemiştir". Diğer bir kısmı da durumu ne olursa olsun
bid'atçıların rivayetlerini hiç bir şekilde kabul etmemiştir. Bu kanaat-
te 'olan hadisciler arasında Hasenu'l-Basri (ölm. 110/728), Yunus b.
Ebi ishak (ölm. 152/769), Malik b. Enes (ölm. 179/795), Sufyan b.
'Uyayne (ölm. 198/813) ve Humaydi (ölm. 219/834) de vardır 99 •
Daha mutedil düşünenler ise bunun kesin bir ölçü olamayacağı
nı; çünkü fırkaların ekseriya birbirlerini bu şekildeki ağır ithamlarla
hırpalamaya çalıştıklarını söylemişlerdir.
(96) Ahmed Naim, Tecrid Tercemesi, c. I, s. 355. Bu: duruma iııaret eden
Zehebl, «cerh ve ta'dil ulemasından bir zayıfı tevsikte yahut bir sikayı taz'if-
te ittifak etmiş iki kişi hemen hemen bulunamaz» demi!jtlr ( bk. göst. yer.).
Zehebi'nln bu ifadesini mutlak manaila almııı olan Bahru'l-'ulum. Muhammed
b. İshak hakkında bir çok münekkidin müsbet, yine bir çoklarının d:ı men-
fi kanaat beyan ettiklerine dair misaller getirmiııtir (bk. Fevatihu'r-r. :1arnu 1 •
C. II, s. 155).
(97) Tiihiru'l-Ceza'iri, Tevcihu'n-nazar, s. 116; Ahmed Naim, a.g.e., c.
s. 356.
(98) Hatibu'l-Bağdıldı, el-Kifaye, s. 120; İbnu Kesir, el-Ba'isu'l-hasis,
s. 99.
(99) lbnu Ebi Hatim, el-Cerhu ve't-ta'dil, c. I, s. 33; Hatibu'l-Bağdadi.
a.g.e., s. 123, 124.
113
la beraber doğru, emin, mütteki ve ravide bulunması icabeden şart
ları haiz olan biri ise rivayeti kabul edilir""'. Nitekim rafıziler, l:llhas-
sa Hattabiye fırkası-, mezhepleri ve taraftaı ırı lehinde yalan söyle-
mekte beis görmedikleri için, Şerik (ölm. 177. 793) imam Şafi'i (ölm.
204/819) ve Yezid b. Harun (ölm. 206/821) gibi bir çok alimler, on-
lardan katiyan hadis almamak gerektiğini söylemişlerdir' '. Bunlar- 0
dan başka ibnu Ebi Leyla (ölm. 148/765), Sufyanu's-Sevri (ölm. 161/
777). imam Ebü Yusuf (ölm. 182/798) ve Ahmed b. Hanbel (ölm. 2,.,i/
855) de mezhepleri lehinde yalan söylemeyi helal saymayan bid'at-
çıların rivayetlerini kabul etmek taraftarıdır' •
02
114
(ölm. 135/752) gibi mezheplerinin propagandasını 'yapan iki hArlci
0
''
me vardır111 •
Bu hadis imamlarının, aranan diğer ehliyetlere sihlb olan bid'at-
çı rivilerden hadis almalarının· sebebi, sadece onların rivayet ettiği
nakliyatın tamamen zayi olmamasını temin etmek ve muhtelif hizip-
lere ayırarak ümmetin birliğini bozan aşırı tassubu önlemek idl 112 • Bu
mevzu üzerinde ehemmiyetle duran Cemalüddin el-Kesimi (ölm. 1332
/1913) der J(i: --böyle iddialarla çekişmek ve bunun neticesinde bir-
birine düşm~n olmak, daha sonraki nesillerin ortaya çıkardıkları ve
_böylece Buh~i-i, Müslim, Ahmed b. Hanbel gibi seleflerine muhalefet
ettik_leri bir• bid'attır... Bid'atçı denen bu fırkaları, mezhepleri sebe-
biyle\terkedip düşmanca davranmak gerekseydi, Buhari ve Müslim
gibi imamlar onların hadislerini kitaplarına almazlardı. Evet, gerek
bid'atçılar ve gerekse başkaları masum değildir; hata yapabilirler;
kimse kalkıp da onların doğru yoldaı:ı kasden ayrıldıklarını, kötü ni-
yetleri sebebiyle hakdan yüz çevirdiklerini söyleyemez. Onlar lctlhid
ettiler ve yanıldılar; zaten halef ve selef ulemasının bir çoğu bu yüz-
den tenkid edilmişlerdir. Müctehid hata da eder, sevap da ... asıl ayıp
lanacak olanlar, hak yoldan kasden ayrılanlardır.•"'.
*
lrlr
115
nı sözleri kullanmışlar, zaman zaman yeni tabirler de icad etmişler
dir. Zehebi ve ibnu Hacer 'Askalani'nin ilaveleriyle birlikte altı dere-
ceye çıkan cerh ve ta'dil tabirlerini Ahmed Naim bey yeniden tan-
zim etmiştir '. 12
aa ) • __,:... l..:ıl
;_, j,. ..... ·"·
J.i J 1 = __,:-w ~' 1 = •ınsan 1arın en mutemed')ı •.
ı-:..1\ ' .... , ... ( A
!. .... ; . . . . .,,..,. ·-
• _..:..-~.;ll _J u.,...:.;.11 ...___ J 1 (=adalet ve zabt bakımından
en yüksek derecede)».
cc) •
, _:;
,~.>
J
(delil olabilir)», •
J
"=-:: (mOtemettir)•.
J ,
__,~i:....
dikkatlidir."'.:...~:: (sağlamdır)», • JJ°.ı..:~ (adaleti tam ve muteberdir)»
dd) «
"·
ıJJ ' .ı.......
, (ço k doğrudur)•, • .ı- J •.ı.....ll
:ı. ':, -
,-~ (=böylesine
116
ff) • -~_;ı·ı >::JC.., (=hadisi makbui sayıİabilırl•, • ,,'--!;;:i..~
- ... >-- , ·-
(=rivayeti i'tibar için alınır)•, • }·:ı;.., l~ ..:; ı J-~ =umarım ki,
1 0
')/ )
,,,, "'· ,
!ll ...ı.:ı ~J=
_;; J
. -·,
vayet ettiği için onu bazan beğenir, bazan beğenmezsin)•, •
·- ,.
- :J
..r ..
s_J~I !ll ...ı.:! (=o aradığın gibi kuvvetli bir ravi değil-
- • - - • J ,,, • -
dir)•, • ,,,~, v...ı..l ve j ...ı.... ""':! ü~l (=o huccet ve mutemet
değildir•, « , ,~C ._.:.:.a:.u (=zayıf derecesinden uzak degildlr)•,
ee) • ~ ·-
!lJ} J.:.... (=tamamen atılmıştır)•, • ~ci..ll..A - (=mah-
'--"'" - ,. __ .,;- (
vo 1muştur)•, • ,4:-_! .J--:..:.•-!. veya ,4:'._.JJ-.., .✓--:-,.-!. 'Y =ona veya
'
J
..
/'• .,. ,
_.~ ~--ll_:! ;♦-=-A (=yalanla itham
;;
onun harlisine i'tibar edilmez)•, •
edilmiştir)•. • -~
. -·,-iL._ .,_., ,r♦_;_. (=hadis uydurmakla itham
edilmiştir)•. ·
ff)
~
Jl~.,
;; - ". .i J:S' (=yalancı-
(=deccaldır)•, •
c~
«
dır)•, • t~ J
~ 'I -
=(hadis uydurucusudur)•, • -.:...ı_ /J._., ,
( = hadts uydurur)•·
117
Bunlardan daha ağır oİmak üzere şu t§birler kullanılmıştır:
_ı..fĞI,...;~C ( = insanların en yalancısıdır), .2-;_Jı ~~:::{iı -~ 1
..,,,,-. ' . ·<',, }
( =hadis uydurmada en son dereceye ulaşmış) , ..., ...ı..:,.._JI ~
,, . - J ,-,,.
*
**
B. METİN TENKİDİ:
tişar ettiği vakit (m. 1923), telsiz telefon henüz yoktu. Bugün ne ka-
dar taammüm ettiği ise malumdur. Bu gün hatta telsiz sinema (te-
levision) tatbikatını saha-i tahkika çıkarmağa çalışıyorlar. Aya seya-
hati bile aklına sardıranlar vardır»'"/'.
Ahmed Naim beyin yukarıdaki sözü, küçümser bir ifade ile söy-
lediğidün ile, ay seyahatinin gerçekleştirildiği bugün arasında çok
uzun bir zaman geçmemiştir. Bu da ilmin korkunç süratini ve dur•
madan yeni neticelere vardığını göstermektedir.
•İnsan bilgisinin sınırlı olduğu, bilmediklerinin bildikleri yanın
da _:_kıyas kabul etmez derecede- çok bulunduğu, felsefe ve müs-
bet ilim otoriteleri tarafından ileri sürülmüş ve kabul edilmiş bir ger-
çektir. Müsbet ilim, müşahede ve tecrübe sahasına giren olayların
en yakın sebeo!erini bularak kanunlara yükseliyor. Akıl, bu kanun ve
sonuçlar üzerinde muhakeme yürüterek daha külli na;zariyeler kuru•
yor. Ölüm, yaratılış, ölüm sonrası, ruh, Allah'ın sıfatları... gibi müs~
bet ilmin sınırını aşan konularda onlardan bilgi ve hüküm beklemek,
körden bir şeyin rengini sormak gibi abestir.
Allah taala, gönderdiği peygamberlere, bütün insanlarda bulun-
mayan bir bilgi vasıtası daha bahşediyor: «vahiy». Peygamberler bu
119
sayede müsbet ilmin ve aklın sınırını aşan konularda insanlara get-
çeğin bilgisini verdikleri gibi, hayatın diğer yönlerinde de onlara yol
gösteriyorlar. Vahyi gönderen de, insanlara akıl verip kullanmalarını
emreden de tek Allah olduğu için, bu ikisi arasında gerçek bir çeliş
me olmaması gerekiyor»''.
12U
Muhammed b. Flabt' bir def~sında, Sahıhu Buhari'de de mevcut
olan'" şu hadisi rivayet etmişti: «Allah Taala kendi rız~sını arayarak
( .ıllİ ·'i} 'ıj} ':i ) diyen kimseye cehennem ateşini ha-
ram etmiştir•. Orada hazır bulunan Ebü Eyyüb Ensari (ölm. 51/671)
bu sözü duyar duymaz «vallahi Hz. Peygamber'in böyle bir söz söyle-
diğini zannetm!yorum•, demiştir. Böylece o, bu sözü bildiği ayet-i ke-
rimelere muhalif bulduğu ve Hz. Peygamber'den buna benzer bir söz
işitmediği için kabul etmemiştir. Demek oluyor ki. Ebü Eyyüb, Mu-
hammed b. Rabi"in hadisi yanlış anladığını veya tam ifade edemidi-
ğini düşünerek hadis metnini tenkid etmiştir"'.
(129) c. I, s. 41.
(130) M. Şiblt, a.g.e., c. I, s. 93; Ahmed Naim, a.g.e., c. I, s. 271. Hldl.-
senin tafsllA.tı için gösterilen yerlere bakılabtllr.
(131) Bk. bu tez, s. 98-101.
(132) Mlihammed. Studlen., c. II, s. 149.
(133) K. Mevzü'a.t, var. 16b.
(134) Muhammed b. 'Abdirl'ahma.n es-SehA.vi, el-MakA.sıdu'l-hasene fl be-
yA.ni kesirin mine'l-ahadisi'l-müıtehira 'ale'l-elsine, Kuıır, 1375/1906, s. 419-420.
(185) M. Şibll, a.g.e., c. I, a. 96.
121
lbnu Asakir (öİm. 571/1175) Tarih'inde
-u-ı·,ıı ~ 'ı:J. }0 .Jı
,_ , • .J
w i~ '0. LW ·ı.r .;lt,0. ~~
"'
41 - -
,,,.,,.,..,,,. D. -.;,, ~, _,,}_,> _, 11,
122
rinden rahatlıkla ayırabilecek bir ruh olgunluğu ve kuwe,tli bir meieke
kazanmışlardır•'".
*
**
Muhaddislerin, metin tenkidine gereken ehemmiyeti vermedi~-
lerini, buna mukabil bütün mesailerini sened tetkikine çevirdiklerini
iddia edenlerin yanıldıkları bir nokta da, sened üzerinde yapılan araş
tırmaların metin ile olan sıkı münasebetlerini anlamak istemeyerek,
her birini müstakil birer çalışma zannetmeleridir. Halbuki «muhad-
dlsler, hadislerin tarihi analizi demek olan dirayetu'l-hadis ilmi ile
beraber yürümeyen metin tedkiki ve rivayet kitaplarının ezberlenme-
si işlerini pek ehemmiyetli bulmamışlardır. Zaten diriyetu'l-hadis ile
123
ugraşaniarın yaptıkları da, hem ravinin hem de rivayet edilen hadi-
sin durumlarını incelemekten başka bir şey değildir. Demek oluyor
ki usül-i hadis ilmi, yalnız isnad meseleleriyle değil, aynı zamanda
metinle ilgili birtakım meselelerle de alakalıdır. işin sadece zahirine
bakan bir araştırıcı, hadis münekkidlerinin hadıs metninden çok isna-
da ehemmiyet verdiklerini zanneder. iş ciddi bir şekilde incelendiği
zaman bunun bir vehimden ibaret olduğu görülür»''",
Usül-i hadis ilminde yapılan araştırmalar, hem sened hem de
metinle ilgilidır. Sahih ve hasen ıstılahları, sened ve metnin her ikisi
için kullanılır. Bazan sened sahih, metin zayıf bazan sened zayıf me-
tin sahih veyahut hem metin hem de sened sahih veya zayıf olabi-
lir. Hasen tabiri de böyledir; senedin mi yoksa metnin mi sahih veya
hasen olduğu söylenir. Senedi sahih olan her hadisin metni de sahih
olması gerekmez.
124
Hadislerin manasını muhafaza ederek değil de Peygamber'in söy-
lediği lafızlarla rivayet edilmesi hususunda gösterilen titizlik, daha
çok metin üzerindedir.
Sahfh, hasen ve zayıf arasında müşterek olan. ıstılahlar incele-
nirken, senedden çok metnin durumuna dikkat edilir.
Müdrec hadis de metni müdrt.:, senedi müdrec olmak üzere iki
kısma ayrılır.
Musahhaf hadisde görülen harf ve hareke bozukluğu, senedden
ziyade metin üzerinde tesbit edilmiştir.
Müselsel hadisler üzerine şüpheyi celbeden husus, metninin
acaip bir şekildeki tekerrürü olmuştur.
Muhaddisler ferd ve garib hadislerin metinlerini, aziz, meşhur
ve müstefiz hadislerin metinleriyle karşılaştırırlar; aralarında bir
muhalefet görürlerse, ferd ve garıb hadisleri kabul etmezler.
Bir hadisin takviye edilmesi istendiği zaman, aynen onun metni
gibi olan veya o metne mana bakımından benzeyen hadisler aranır;
birincisine şahid, ikincisine de mutabi' denen bu hadislerin dikkat
edilen tarafları -görüldüğü üzere- metinleridir.
Müsteşrikler, sened ile metni, birleşmeleri mümkün olmayan iki
ayrı hasım gibi telakki ediyorlar. Halbuki sağlam bir sened, çoğu za•
man sahih bir hadisle son bulur; makul bir metnin baş tarafında da
çok defa sağlam bir sened yer alır. Şu hale göre senedi incelemek
demek, hadislerin sahih, hasen ve zayıf oluşlarını anlamak için me-
tinlerini tenkid etmek demektir.
Muhaddislerin, ravide aradıkları şartlar üzerinde aşırı bir titizlik
göstermelerinin sebebi, sahih bir hadis metni elde etmekten başka
5
birşey değildir" •
Dördüncü bölümde mevzu hadislerin alametleri ve bunları ta-
«
125
gamber'e ait olan hadislerde bulunan gün ışığına benzer nüru»'" gö
rüp sezebilecek olan feraset ve basirete de sahih olması icab etmek
tedir. Tetkik edeceği hadis metninin manasını iyice anlamak ve sahih
olup olmadığını kontrol etmek için bir muhaddisin, az kullanılan ke-
limelerin manalarını bilmesi ve bu metnin, aşağı-yukarı aynı manayı
ifade eden diğer metinlerle olan alakasını öğrenmesi gereklidir'.,; zı.
ra Kur'an-ı Kerim'de olduğu gibi hadislerin de, mecazi manalı, garib
lügatli, muhtelif ifadeli olanları, birbirini nesh edenleri vardır. Bütün
bunları göz önünde bulundurarak, «hadisin sahih olup olmadığına, iss
lam prensipleri ile bağdaşıp bağdaşmadığına dikkat etmek lazım ge~
lir•'".
Metin münekkidinin ayrıca, tarih, coğrafya, psikoloji, sosyoloji ...
gibi ilimlerle mücehhez olarak, tenkid edeceği haberleri mükemmel
bir mantığın süzgecinden geçirmesi gerekmektedir. Nitekim lbnu
Haldun (ölm. 808/1405) tarihçilerin, müfessirlerin ve· rivayetle uğra
şanların kendilerine ulaşan haberleri ·akıl, mantık, örf ve adet ölçüle-
rine vurmadıkları, insanın sosyal yaşayışı ile· mukayese etmedikleri
zaman yanıldıklarını, hata_lara düştüklerini söylemektedir' ... Yine bir
misal olmak üzere ibnu Haldun, Mes'Odi (ölm. 345/956) ve diğer bir-
çok tarihçinin lsrail Oğullarının ordusu-hakkındaki haberlerini zikre-
der. Bu habere göre, Hz. MGsa.__eli silah tutan Beni lsrail erkeklerini
. Tih sahrasında saydığı zaman, onların altı yüz binden fazla oldukla-
rını görmüştür. Müellif bu haberi birçok bakımlardan tenkid ederek
der ki:
a) lsrail oğullarının karargahı olan Mısır ile Şam bu kadar as-
keri alamaz.
b) Her memleket ancak besleyebileceği sayıda asker çıkarta
bilir.
c) Harbde bu kadar askerin vaziyet alacağı bir yerin olduğunu
kabul etsek dahi, bunlar harb nizamına giremez. Birkaç saf teşkil et-
seler dahi, safın uç taraflarında kalan askerler kimin galib, kimin
mağlüb olduğunu dahi anlayamaz.
126
e) lranlıların idaresi altında bulunan yerler, israil oğullarının
topraklarıyla kıyaslanamayacak kadar fazla olduğu halde, hiç bir de-
virde İranlılar bu kadar r1sker çıkaramamıştır.
f) Askeri çok olan devletin toprakları da geniş olur. Buna göre
israil oğullarının sınırlarının da geniş olması icab ederdi.
g) Beni lsrail, Hz. Va'kOL", ... oğul ve torunlarıdır. Onunla Hz.
Musa arasında dört batın vardır. Hz. Va'kCıb'un yetmiş oğul ve toru-
nundan dört batında bu kadar insanın türemesi, Allah Taala'nın yer-
yüzündeki adetiyle bağdaştırılamaz 150 / 1 •
ibnu Haldun'un bu mufassal ve mükemmel tenkidini, muhaddis-
lerin muhtelif ilimleri dikkate alarak yaptıkları terıkirllerle mukayese
etmek ve onların metin tenkidinde gösterdikleri himmetin küçümsen-
meyecek bir seviyede bulunduğunu ifade etmek içirı zikretmiş bulu-
nuyoruz.
Muhaddisler, senedin dahili muhtevasının tenkidinde olduğu gi-
bi, metin tenkidinde de tarihten çok faydalanmışlardır. işte lbnu Hal-
dun'un tenkidiyle rahatça mukayese edilebilecek bir tarihi tenkid ör-
neği:
127
f) Bu gibi meseleleri öteden beri bir Çı)k ravir.in rivayet etmesi
adetken, acaba bunu neden sahabt, tabi'in "e muhaddisler değil de
sadece, yahCıdiler rivayet ediyor?
g) Hayberliler cizyenin kaldııılmas;nı icab ettirecek iyi bir ha-
reket yapmak şöyle dursun, Hz. Peyg::ımber'e harb ilan etmiş, onu
zehirlemeye kalkmış, islam düşmanlarını korumuş insanlardır. O hal-
de mutlaka cizye vermeleri gerekirdi.
h) Hz. Peygamber kendine düşman olmayan ahaliden bile cizye
almıştır. Bunların düşmaniıklar, tebeyyün ettiğine göre, cizyelerlnin
kaldırılması şöyle dursun artırılması icab eder.
128
Peygamber'in yaşadığı muhitte o zamanlar hamamın bilinmediğini
ifade eder' 0 •
insanın bütün zaaf ve kusurlarını dikkate alan münekkldler, psi-
kolojinin mOtalarındanda faydalanmışlardır. Helvanın insanı kuvvet-
lendireceğini ve cinsi kudreti artıracağını hadis diye nakleden ravinir
helvacı olduğunu •, «çocuklarınızın· öğretmenleri en şerlilerinizdir•
15
sözünü hadis olarak rivayet etmek isteyen Sa'd b. Tarif (11/VIII. asır)'
in bunu, çocuğunun öğretmeni tarafından döğüldüğünü öğrenir öğ
renmez uydurduğunu tesbit etmişlerdir'•\ Birinci bölümde, «hadis
uydurmanın sebepleri• başlığı altında yapılan incelemede yer alan
uydurma haberleri tesbit ve tayin ederken münekkldlerin insan psi-
kolojisinden ne büyük ölçüde faydalandıkları görülmüştü.
....*
C. MUHADDİSLERİN HADİS UYDURANLARA KARŞI
MÜCADELESİ:
129
Hadisleri ilk kaynağından alan sahabilerin, hadis rivayetinde ga-
yet temkinli ve son derece çekingen davrandıklarını görmekteyiz.
Hz. Ebü Bekr (ölm. 13/634), Ebü 'Ubeyde b. Cerrah (ölm. 18/639),
'Abbas b. 'Abdilmuttalib (ölm. 32/652) ve Zübeyr b. Awam (ölm.
36/656) gibi Hz. Peygamber'in seçkin ashabından ve yakınlarından o-
lan bazı zevatın gayet az hadis nakletmesi, aşere-i mübeşşereden bi-
ri olan Sa'id b. Zeyd (ölm. 51 /671 )'in hemen hemen hiç hadis rivayet
etmemesi de bunu göstermektedir' 58 • «Benim söylemediğim bir sözü
bile bile bana isnad eden kimse cehennemdeki yerine hazırlansın•
hadisini okuyarak, bu tehdide muhatap olmaktan korktuklarını söyle-
yen ashab arasında 'Osman b. 'Affan (ölm. 35/655), Suhayb-i R0mi
(ölm. 38/658), Ebü Katade (ö!m. 54/673) ve Enes b. Malik (ölm. 93/
711) de vardır''".
130
'Abbas ona şu karşılığı verir: •Biz hadis uydurma hareketi başlama
dan önce birinin • Ras0lullah buyurdu ki ... » dediğini duyduğumuz za-
man, gözlerimizi derhal ona çevirir ve bütün dikkatlmlzle dinlerdik.
Onlar her önüne gelenden hadis rivayet etmeye başlayınca biz de bil-
1
131
Muhaddisler, rivayetinde zaman zaman yanılabilen raviJerln ha-
dislerini duydukları gibi hemen nakletmeye kalkmamışlar, aksine bu
kabil rivayetlerin doğrusunu yanlışından ayırabilmek için pek kül-
fetli bir analize girişmişlerdir. Bunun bir nümOnesinl yine Yahya b.
Ma'in'de görmekteyiz. Hammad b. Seleme (ölm. 167/783)nln hadis
!erini dinlemek üzere Yahya b. Ma'in, 'Affan b. Müslim el-EnsAri (ölm.
220/835)'nin yanına gelir. 'Affan ona, «sen Hammad'ın hadislerini
hiç kimseden duymadın mı ki?• diye sorar. Yahya, şimdiye kadar on-
yedi kişiden duyduğunu söyleyince 'Affan, •öyle ise yemin olsun ki
ben o hadisleri sana rivayet etmeyeceğim• der. Buna cevAben Yah-
ya b. Ma'in, «mesele bir dirheme bakıyor, sen söylemezsen ben de
Basra'ya kadar gider TebOzeki (ölm. 223/837)'den dlnlerln'i• diyerek
oradan ayrılır. MOsa b. lsmatt et-TebOzeki'nln yanına gelir. ikisi ara-
sında aşağı yukarı aynı konuşma geçer. MOsa'nın «bu kadar çok ri-
vayeti ne yapacaksın?• diye sorması üzerine YahyA b. Ma'in şu ce-
bavı verir: • Hammid b. Seleme, rlvlyeti sırasında had ec:lerdt Ham-
mid'dan rivayet edilen hadislerdeki hatinın ona mı, yoksa diğer rl-
vilere mi ilt olduğunu kontrol etmek için çeşitli rlviyetlerl bir ara-
ya topluyorum•...
Muhaddisler, hadisini riviyet ettikleri kimseyi hayatı boyunca
kontrol altında bulundurmuşlardır. ilk defa ittika, adalet ve zabt yö-
nünden durumunu inceledikleri raviyl, daha sonraları hafızasının ye-
rinde olup olmadığını anlamak için de pek değişik sOretlerde imtiha-
na çekmişlerdir"'.
Hadis rivayetinde bir harfi dahi feda etmek şöyle dursun, mu.
haddisler, •vav• yerine •YA• kullanılması hillnde bile buna mOsA-
ade etmemişlerdlr'ıu.
....*
Hz. Peygamber'in hadislerini işitip öğrenebilmek için onun ya-
nında nöbetleşe bekleyen, hiç bir sözünü ve hareketini kııçırmamak
için dikkat kesilen sahabiler, yine onun emirlerine uyarak duydukla-
rını büyük bir itina ile orada bulunmayanlara ulaştırmışlardır. Allah
RasOlünün kendilerine «benim hadislerlml ve sünnetimi rlvAyet Ade-
rek onları halka öğreten Jıalifelerim•' ' demiş olmasının sevlnr.lvle.
7
132
ravisinin ağzından işitebilmek için pek çok meşakkatlere katlanmış
ıarcıır.baaece ı»eygam1>er sunnetının aşıgı olan nacıısciler, gerekti•
ginde sunnet ugrunaa aç-susuz kalmayı, yuruarından, yavruıarından
uzaıua l>uıunmayı goze aunışıari klZgın Kumıara, aıev aıev tutuşan
çoııere aiuırmamışıaraır. Arzuıarına uıaşınca aa dunyaıara sahıb ol-
muşcasına sevınmışıerairrız. Bunun en guzel misalini Cabir b. 'Al>dıl
lih Loım. 'IH/ö91J vermiştir. baz.zat ·tiz. l'eygam1>er·aen auymaaığı, me-
zalim mevzüunclaki bir hadisi ilk ravisinden duyabilmek için Cabir,
tam bir ay süren meşakkatli bir yolculuktan sonra Şam'a ulaşarak
o hadisi aımıştır',J. Hadisin ilk nal<ılleri olmak itibariyle, ashab ve ta-
biinin gösterdikleri bu pek ehemmiyetli gayret ve fedakarlığın onıar
arasındaki temsilcileri pek çoktur. Mesela Ebu Eyyübi'I-Ensari (ölm.
51/611), 'Ukbe b. 'Amir (ölm. 58/677)'den bir hadıs öğrenmek için
Medıne'den kalkıp Mısır'a gitmiş, 'Alkame (ölm. 62/681) de aynı şe
kilde, Hz. 'Aişe ve Hz. 'Omer'den hadis almak için Medine'ye, Ebu'd-
Derda (ölıp. 32/652)'dan hadis alabilmek için de Şam'a seferler yap-
mıştır174. Sa'id b. el-Museyyeb (ölm. 94/712}'in bir hadis için günlerce
yolculuk yaptığı olmuştur"'. Hadisleri aslına uygun olarak öğrenme
ve muhafaza etme. arzusunu en büyük bir ideal haline getiren muhad-
dlalerin, bir harf için bile seyahatler yaptıkları olmuştur. Mesrük (ölm.
63/683) ve Ebu Sa'idi'I-Hudr'i (ölm. 74/693) bunlardan ikisidir176 •
ı,ıe Şaın'ın bir ucundan kalkıp Yemen'in bir ucuna kadar giden.
bir hadis duyabilmek için o günün meşakkatli yolculuğuna seve seve
katlanan 111 bu sünnet muhafızları sayesindedir ki sahih hadisler uy-
durmalarından ayrılmış ve korunabilmiştir' '. Hatta durumu belirt-
1
1!3
cia Yahya şu cevabı verir: «Allah iyiliğini versini Ben onun uydurma
olduğunu elbette bilerek yazıyor ve hepsini ezberliyorum. Şayet biri
çıkıp da senedden Eban'ı kaldırarak yerine Sabit'in adını koyacak
olursa, bu sayede ben ona «yalan söylüyorsun» diyebileceğim"".
Muhaddisler, hadisleri uydurma haberlerden ayırarak muhafaza
etmeği, dünyada yapılabilecek en faziletli bir amel olarak kabul et•
mişlerdir"'. Hz. Peygamber'in, kıyamete kadar muhaliflerinin hiçbir
zarar veremeyeceğini söyleyerek medh ettiği hayırlı ümmetin hadis-
çiler olduğuna inanmışlar°' ve hadis uydurma hareketinin karışısın
da bu imandan kuvvet alarak durmuşlardır. Allah Taalanın kendileri·
ni bu ehemmiyeti nisbetinde çetin olan işle görevli olarak yarattı
ğını kabul eden'·, «si.ınnetin bu uyanık bekçileri»'"', pek çeşitli ve
sağlam usullerle dini yalancıların oyunlarından, Allah Aasülünün söz-
lerini müfterilerin elinden kurtarmışiardır ··•
*
**
2. Muhaddislerin yalancılara karşı davranışları.
Hz. Peygamberi 'n hadis uyduranlar hakkındaki talimatı geregın
ce muhaddisler ·,,, bütün engellere rağmen avının pe,ini bırakmayan
azimli avcılar gibi yalancıları takip edip yakalamışlardır. Kur'an süre-
lerinin fazileti hakkındaki hadisin ravilerini öğrenmek maksadıyla
Mü'emmel b. isma'il (ölm. 206/821)'in yaptığı araştırma bunun dik-
kate değer misallerinden biridir. Bu hadisi ilk defa bir şeyhden du-
yan Mü'emmel, ona hadisi kimden aldığını sorar. Bu defa Vasıt'ta
bulunan bir üçüncü zatın adını öğrenir. Aynı ~ekilde Mü'emmel, Bas-
ra'da bulunan bir dördüncü ve nihayet Abadan'da bulunan bir beşinci
raviyi bulur. Bu zat onu mutasavvifeden bir gurup insanın oturmak-
ta olduğu bir eve götürür ve orada bulunan bir şeyhi işaret ederek
«o hadisi bana işte bu şeyh rivayet etti» der. Azimli hadisçi sonun-
cu şeyhden, halkı, Kur'an'a teşvik etmek için bunu uydurduğunu öğre
nir ".
Tesbit ettikleri yalancıya karşı muhaddisler çoğu zaman pek ha-
şin davranmışlardır, gerekirse zamanın devlet reisine şikayet edllece-
134
ğını söyieyerek bir kısmına o şehirde bir daha hadis rivayet etmemek
üzere yemin ettirmişlerdir"'. Hatta Ahmed b. Hanbel'in de bizzat yap-
tığı gibi hizan yalancıların hadislerini gözlerinin önünde yırtıp yak•
mışlardır". Uydurma sözlerin muhaddisler nazarındaki değersizliğini
ifade etmek üzere Yahya b. Ma'in der ki: «Yalancılardan hadis yazdı•
ğımız oldu; sonra da onları tandıra doldurarak pek nefis ekmekler pi•
şirdik»'".
135
isterdim; fakat lbnu Muharrer'i gördüğüm zaman, bir deve pisliği ba-
na ondan daha makbul gelmiştir»' ...
136
de, Hz. Peygamber'e katşı yalan söylemenin Allah'a karşı yalan söy.
lemek olduğunu beyan ederek bu görüşe katılmaktadır-2°4.
Hadis uyduran veyi uydurulmuş bir hadisi rivayet eden kimseye
verilecek maddi caza hakkında da muhtelif görüşler vardır. Yalnız şu
rasını belirtmek gerekir ki, bütün ilimler, Hz. Peygamber'in, •t:ıer kim
yalan olduğunu bildiği bir sözü benim hadisim olmak üzere rivayet
ederse iki yal~iıcının biri de kendisidir•'os hadisine bakarak, uydurma
haber rivayetini haram olarak kabul etmişler ve böyle bir haberi
-ister ahkam, ister kıssa, isterse tergib ve terhib mevzuunda ol•
sun- uydurma olduğu açıklanmadan rivayet etmemek lazım geldiği
hükmünde birleşmişlerdir206 • Kadi 'iyaz (ölm. 544/1149)'ın da
belirttiği gibi; böyle bir haramı işleyen kimse yalancıdır ve ona göre
bu kimseye yalancıya tatbik edilen ceza verilmelidiı-2°7. Bu · hükmü
daha netleştiren Buhari (ölm. 256/869), uydurma hadis rlvlyet eden·
kimsenin iyice bir döğülüp uzun mUddet. haps edilmesine dilr fetvl
vermittir1•ıı. 'Abdullah b. Mubarek (ölm. 181/797) ile Buhiri'nln hoca-
sı 'Abdullah b. Zubeyr el-Humeydi (ölm. 219/834) ise, hr..Jisln üzeri~
de yalan söylediği belli olan ravinin, bir daha hiç bir sö:zünü kabul
etmemek suretiyle cezalandırılması görüşünü ileri sürmü:,.erdlr-2°'. Ara-
larından Ebu Hanife (ölm. 150/767), Şu'be b. Haccac (ölm. 160/776),
Sufyanus·~sevri (ölm. 161/777), Malik b. Enes (olm. 179/795), imim
Şafi'i (ölm. 204/819) ve Ahmed b. Hanbel (ölm. 24J/855)'1n de bu-
lunduğu muhaddislere ve mezheb imamlarına göre, uydurma hadle
riviyet eden kimse başkalarının da ibret alacağı bir '8kllde cezalan-
dınlarak rezil edilir, azarlanır, y~üne bakılıp selim verilmez ve ken-
disiyle bütün münasebetler kesllir210 • Daha da ileri giden Sufyin b.
'Uyeyne (ölm. 198/813), «böylesinin boynunun vurulması• lazım gel.
diğini 211 , Yahya b. Ma'in (ölm. 233/847) de •kanının helAI• olduğunu~
söylemlşlerdlr'".
137
bemek oluyor ki hadisciler, yaiancıların karşısına sünnetin ko-
ruyucusu olarak çıkmışlar, onları sapık yollarından çevirmek ve za-
rarsız hale getirmek için kah maddi mukavemet usüllerine baş vur-
muşlar, bazım da birtakım manevi tehdit vasıtalarını denemişlerdir.
Şurası muhakkak ki, sünnetin müdafaası uğrunda yapılan topyekun
mücadelede büyük bir başarı elde edilmiştir.
"
**
D. MEVZU HADiSLER SAHASINDA YAZiLAN BELLİ BAŞLI ESERLER
Bu kısımda,
bizzat görüp inceleyebildiğimiz mevzuat kitaplarını
tanıtmaya gayret edeceğiz. Daru'l-kutubi'I-Mısriyye ve Zahiriyye kü-
tüphanelerinde bulunduğunu tesbit ettiğimiz konumuzla ilgili 2-3 kitap
-maalesef bazı imkansızlıklar dolayısıyle- görülemediği için burada
tanıtılamayacaktır. Bunlar dışında kalan diğer eserleri şöyle sıralaya
biliriz:
1. EL-MAKDISI, Muhammed b. Tahir b. 'Ali b. Ahmed eş-Şeybani,
Ebu'l-Fadl 214 (ölm. 507 /1113)'ın TEZKİRATU'L-MEVZO'AT'ı 215 •
Makdisi, ese.rine şu kısa mukaddime ile başlamaktadır: •Yalan•
cıların, muharriclerin, zayıf ve metruk ravilerin rivayet etmekte, hal•
kın da hasımlarına karşı delil olarak öne sürmekte olduğu bu hadisle-
ri tanımak isteyenlerin kolayca faydalanabilmelerini temin etmek mak-
sadıyle onları alfabetik olarak sıraladım» 216 • Bu sözlerden hemen son-
138
ra müellif, her harfe bir bab ayırmak ye hadislerin senedlerini hazf-
etmek suretiyle tenkidlerine b;aşlama~tadır. Makdisi, kısa hadisleri
tam metinleriyle nakletmekte ve uzun hadislerin de baş taraflarından
bir miktarını alıp sened zincirinr)eki zayıf ve mecruh ravilerin adlarını
zikretmektedir; sonra onlar hakkındaki hükmünü ya bizzat veya di-
ğer büyük münekkidlerin kritiklerini -klişe halindeki bazı cerh ifade-
leriyle- kısaca '!9rmekle iktifa ,etmektedir. Bunlardan başka Hz. Pey-
gamber'e ;zafe edilen birtakım haberlerin· asıl sahiplerine de işaret
ederek, kaillerinin sahabi mi, tabii veya meşhur bir hakim mi olduğu
nu belirtmeye çalışmaktadır.
Makdisi'nin, bu eseri hazırlarken kendilerinden en çok faydalandı
ğı ve yer yer adlarını zikrettiği münekkidlerden lbnu Hibban (ölm.
354/965) ve lbnu 'Adi (ölm. 365/975) başta olmak üzere Yahya b..Sa'id
el-Kattan (ölm. 198/813), 'Abdurrahman b. Mehdi (ölm. 198/813),
Yahya b. Ma'in (ölm. 233/847}, Ahmed b. Hanbel (ölm. 241/855),
Buharı (ölm. 256/869) ve Nese'i (ölm. 303/915)'yi görmekteyiz.
lbnu'l-Kayserani diye de meşhur olan Makdisi'nir. teı11dd meto-
du hakkında daha sağlam bir fikir vermesi bakımından misal olarak
şu iki hadisi tenkidleriyle birlikte iktibas edelim:
(221) K. var.
:ıı:evza•&t, lb.
(222) Ayn. ur. var. 2a
(223) Ayn. esr. var. 171>
(JU) Ayn. eıır. var. 6a
140
. lbnu Cevzi, tenkid edeceği haberin senedini ve metnini zikret-
tikten sonra, haberin kusurunu ve seneddekl mütteheın rAvinin hA-
linl göstermekte ve m0nekkldlerln bu husustaki kanAatlarını akset-
tirmektedir; ayrıca mevz0 olduau Aşikar olan bazı haberlerin senedi-
ni kısaca tetkik ettikten sonra. metin tenkidi üzerinde durduğu da
yer yer müşahede edilmektedir. ş,,~ da işaret edelim ki, ·ıbnu Cev-
zi'nin metnini tenkid ettiği haberı~r. uyduranların cehalet ve hamakatini
gösterecek tipik misAllerdlr; yoksa müellif; -kendinin de söy-
lediği üzere-, uydurma olduğu ilk nazarda belli olan bir çok haberleri
kitabına kasten almamıştır2'. Bu böyle iken, lbnu Hacer'in onu ten-
kid sadedinde, KltAbu'l-mevz0'At'da tenkide tAbl tutulmayan mevz0
haberlere nlsbetle tenkid edilenlerin çok az olduğunu söylemesl221
gereksiz bir tenkiddlr.
lbnu .'ArrAk, lbnu Cevzt'nln ~evz0'At'ına aldığı haberlerin ço-
ğunu şu kaynaklardan topladığını söylemektedlrtı7: 'Ukayli (ftlm.
323/934)'nln ed-Du'afA'sı, lbnu HlbbAn (ölm. 354/965)'ın ed-Ou'afA'sı,
r.~~erani (ölm. 360/970)'in Mu'cem'lerl, lbnu 'Adi (ölm. 365/975)'nin
el-l(Amll'I, Ezdf (ölm. 374/984)'nln ed-Du'afA'sı, HAklm (ölm. 378/988)
in TArihu NisAb0r'u ve -diğer eserleri, Darekutni (ölm. 385/995)'nln
el-Efrad'ı lbnu ŞAhin (ölm. 385/995)'1n musaı'lnefAtı, lbnu Merdeveyh
. (ölm. 416/1025)'1n Tefsir'!, Eb0 Nu'aym (ölm. 430/1038)'1n el-Hilye, TA-
rihu lsfahAn ve diğer eserleri ve Hatibu'I-BağdAdf (ölm., 463/1070)'nln
musannefAtı.
lbnu Cevzt, tenkidlerlnde en çok şu m0nekkldlerln görOşlerlnden
faydalanmıştır: YahyA b. Ma'tn (ölm. 233/847), Ahmed b. Hanbel
(ölm. 241/855), Neseı (ölm. 303/915), EbO HAtlrn b. Hlbbln (ölm.
354/965), lbnu 'Adf (ölm. 365/975) ve Dlrakutnl (ölm. 385/995).
Çok zayıf olan bazı haberler_ hakkında Allmlerln lhtllAfa dOştO
ğOnD, onları, bir kısmının hasen, bir kısmının da mevzO kabul. ~
ğlnl söyleyen mDelllf, bu kabil haberleri
• r_..r.,ıı ~ .,~,, J ~Gc•--",·i "J1,.:ıı •
adlı kitabında topladığ;n;~söyle.;,ekte, Kltlbu'l~.;;evz0•1t'ına ise, mev-
zO olduğunda ş0phe edilmeyen haberleri aldığını blldlrmektecllr"'. -Bu-
na rao,nen KltAbu'l-mevzO'At, bir çok mDnekkldlerln tenkidine hedef
te,kıı edegelmiştir.Nitekim .onu, mevzO olduftu kesinlikle blllnme-
yen, aksine zayıf olarak kabul edilmesi tclb eden hadisleri kltabma
141
almakla -bildiğime göre ilk olarak- suçlayan ibnu Salah'dır229 • Onun
bu görüşüne iştirak edenler' arasında İbnu Cema'a230 (ölm. 733/1332),
İbnu Kesiı-231 (ölm. 774/1372), İbnu Mulakkin 232 (ölm. 804/1401) ve Bul-
kini233 (ölm. 805/1402) gibi 'hadisciler bulunmaktadır. Bunun sebebini,
ibnu Cevzi'nin, seneddeki ,avilerden za'f veya yalanla itham edilen
birinin durumuna aldanıp,, ayrıca 'O hadisin başka bir tarikten gelip
gelmediğini araştırmayısıyle izah edenler olmuştur'...
lbnu Hacer 'Askalani:.ıtölm. ~52/1448), Kitabu'l-mevz0'at'ı tenkid
ederken şöyle söylemekteİdir: ·«HAkim'in Müstedrek'inin zararı, sahih
olmayan hadisleri sahih of.ırak ta'kdim etmesi olduğu gibi, lbnu Cev-
zi'nin Mevzii'at'ının zarar,•b~a, bunurı aksine, mevzii olmayan hadisi
mevzii saymasıdır»235 • )1
J~
::; .., -
J
:: - .. -
,J
• - , • -
ıJJ -l.•-!, lA , .. cS j
- • -.. ., ,,,, • .,,.
j I
.- -
d,..!, J 1
11 ,,,.
142
adlı kitabına aldığı bazı haberleri, aynı zamanda Kitabu'l-mevzCı'at'ına da
almakla tenakuza düştüğü ifade edilmektedirm. Yalnız bu halin diğer
münekkidlerde de görülebilen bir kusur olduğu unutulmamalıdır.
143
Muhammed b. Ahmed es-Sefarini (ölm. 1188/1774),
• .:.ı~,~.::.·.,:ı, .,~-,.)c..'yı ,J '.:,c&.;:..:ıı '; ;'"..Jı •
'ında Suyuti'nin mezkur eserini ihtisar etmiştir240. Ayrıca Kltabu'l-
mevzO'at'ın İbrahim b. Hasan el-Kuranı (ölm. 1101/1689) tarafından
yapılan bir şerhi bulunduğu söylenmektedir241_
lbnu Cevzi'nin tenkid usOIOnü görmek maksadıyle şu misali ik-
tibas edelim:
.,. ti' • .,,. .,,,. - - J - - ,,, -- ,,,,
•... '5"1-· 0'. J.ı:. 0'. -A-~ '4lll ~ J. 1 ,:y L:.: ~
J.1 ı:.ı-
-!J";Q ,4 ~ı.J 1...:C...J f-,;.Cı:. '-ı»I! J- ,41 'J;_..-; -JLi "'JCi -.-J: J'_,.
- , 1
"'ıJCJ.:L __;..:;ıı _j C....J-,. ·;.;-ı -~ ~~L} ' ~ l ~ 'jC.:;-_,
- ~,. ... -- • , ;:. - • - - • J - ,,.. • - • _. • ' .,,. _. -
1-l> ... ı:,U...1- r.11 9 ı.. J-ı:. ~ ~J ,.,.:.ı,-~l) J ~:l,.l-:-~ J
-r:JI '-½:ı:. l~-G tl..., ,~ı ,J,~--.J -j.t:- --~-J ,j :;~ 'y '.!..-ı_-l>
,~-,..ı.JI '0'.1 -J\;'_, ,,._;.,.-_, "Jt:- ~ _~:_ -J:;:~ '0'. '..ı.:,..·-, -JCÜ
:M2
144
rid olmuş bir hadtsın yer almadığını sadece bildirmekle iktifa etmiş,
başka tafsilat vermemiştir. Bu tarz tasnifin faydalarını açıklayan mü-
ellif, eserde bu us0lü tAklp edişinin sebeplerini üç madde halinde
zlkretmektedır'• •
1
madde için «
.,,.,,,.
ı'"'.l .,_; veya
.,,.,, -· .. ,
Eserde her hangi bir sıranın takip edilmediğini ve sadece her
f"'.l _,_; l-+~:,_
diye başlayarak pek meş-
hur olan uydurma haberlerin zikredilmesiyle iktifa edildiğini görmek-
teyiz. Müellif, haberleri tenkid ederken her hangi bir münekkidin ve-
ya kitabın adını zikretmediği için kimlerin fikirlerinden faydalandığını
da öğrenemiyoruz.
146
Aralarında Sahavi (ölm. 902/1496)'nin de bulunduğu bazı Alim-
lJr, mevzu derekesine inmeyen birtakım sahih, hasen ve zayıf hadis-
leri mevzuatına aldığını söyleyerek, Sağani'yl müfrit bir münekkld
olarak kabul etmlşlerdir'55 •
*
**
5. ES-SAGANl'nin ED'DURRU'L-MULTAKAT Fi TEBYINl'L-GA-
LAT VE NEFYl'L-LAGAT'ı 259 •
147
fada'lll'l-a'mal'i, Hz. 'Aliye nisbet edilen el-Vasiyi, Ebu'd-Derda (ölm.
32/652) (r.a.) dan rivayet edildiği iddia edilen Babu'n-Nebi adında bir
cüz ve nihayet Sem'inu'I-Mehdi (1/VII. asır)'nin rivayet ettiği Musnedu
Enes.
Risalenin sonunda müeUif, meşhur birkaç uydurmacının adlarını
vererek onlara nisbet edilen haberlerden sakındırmaktadır.
Sağani'nin bu eserdeki tenkid tarzına misal:
:..J.-~_ '.\ -~c•~' -J::r. >-Ğ_'..;.'.ıı -r"-=:s~:.ıı -~t:Ş- _j -2-J c ı-..c. .-_,
r-J· J ' .üı• r ~
, •~, ?- r.L~L->- - .- - • -
,.J'.;ı, _J ..:.ıl.A 0 .A : _ıs!~l.i )\ ul~ ı
• , ,t, ;; -.ı
148
onun, bir kısmi hasen ve çoğu zayıf olan hadisleri mevzü saydığını,
hatta vaz'ında ihtilaf edilen ve za'fında ittifak hasıl olan birçok ha-
disleri de, uydurma olduğunda ittifak edilmiştir, diye tanıttığını•"'
söylemektedir. el-Laknavi'nin bu sözlerine mukabil ibnu Hacer'in,
•hıfzının çok geniş olması sebebiyle ezberindekilere güvendiği için•
yanıldığını ve «birçok ceyyid hadisi reddettiğini,.,., beyan etmesi, da-
ha makul bir tenkiddir.
leşmiş olan •
,.~ , -.
Jl.ı
,.,
••• 1.u. » veya sadece • ••. 1-l.,. _, •
sözlerini müteakiben verilmektediı;.
fıi ,,;.c. . /L ,J ~).~ ';.i \f~ _.ı'.iıi _J ,~--) 0.s- . ". / JC t:~:-
0
,;.s:, '.i'__ ,•_-; w:· ,' ,..1i;;iY-\ r;>t..,YI _e-! '"~. ~-\ 'ı:,'.- ..._..; "41L; •
•
, . -
;, 'v-l~I l,-_ /..,: .u:=JI .!.o!. .)ı,..~I
, ,
adıyle ve •Şeyh Takıyyuddiıı ibnu Teymiye, kıssacıların ve diğer
kimselerin yollarda ve başka yerleule RasOlullah'a nisbet ederek ri-
vayet ettikleri hadisler hakkındaki suallere şöyle cevap verdi»211 cüm-
lesiyle takdim edilmektedir. Risalenin adı ve bir cümlelik mukaddi~
mesi, tenkidde takib edilen metodun önce tanıttığımız risale ile ben-
zer oluşu ve tenkide konu olan hadislerin bir çoğunun her iki risale-
de de bulunuşu, ilk bakışta bu risalenin bundan önce tanıttığımız ese-
rin bir başka tertibi olduğu hissini uyandırmaktadır. Bu düşünce ile
ikisi arasında yapılan mukayese sonunda şu farkların bulunduğu aö-
rüldü:
150
İbnu Teymiye;nin bu risAİedeki tenkidinden iki misal:
'~---~ C;"ı:,. JG ' ...:--ı i~- J ~~r J= ~ll _0 ~~ '...:;//y: l~_J
.,. , ..... __ ... - _,,,..,,_ ,.Jf,,,,,..,. ••
~,. t_,,_:.,, _,... J-ı ~-~ ~ .J., l..uo '-:"L~ 1 , 4-! lı. ~lı J ,r-1:.:ll
1
eJ ..u
0
(272) s. 337.
(273) s. 343.
(274) Hayatı için gu eserlere bakılabilir: Suyfıti, Buğyetu'l-vu'ıı.t, s. 117;
Tagköprü-zAde, Miftıihu's-sa'iı.de, c. I, s. 103; İbnu'l-'İmAd, Şezera.tu'z-zeheb,
c. Vll, s. 126; Şevka.ni, el-Bedru't-tfill', c. II, s. 280; el-Laknavi, et-Ta'llkiı.tu's
senlyye, s. 230; Muhammed b. Bakır b. Muhammed Naki el-Hansiı.ri, Ravza.-
tu'l-cennıı.t ft ahvfili'l-'ulema ve's-siı.dat, Tahran, 1367, s. 716; Kettani, Fihri•
su'l-feharis, c. II, s. 269; Broc., GAL. suppl, c. Il, s. 234; ez-Zirikli, el-A'liı.m,
c. vnı, s. 19.
(275) Sifru's-sa'il.de ('Abdulvahhab Şa'riı.ni'nin Ke§fu'l-ğumme'sl kenA·
nnda), Mısır, 1317. (Hatime ise 2. cildin 199-217. sayfaları arasındadır.) Ayrıca
eserin 10 varaklık bir nüshası Ayasofya kütüph. K. 524 nr. da bulunmaktadır.
(276) Msl. bk. s. 202, 204, 209.
(277) s. 200.
151
Hükümlerinde isabetsiz bulunduğunu söyleyerek FlrOzAbAdt'yİ
tenkid edenler de vardıı-!7 8 • Bunlardan Sifru's-sa'ade şArlhl 'Abdulhak
ed-Dihlevi (ölm. 1052/1642), onun bu konuda ileri gidenleri taklld et-
mek suretiyle bazı hadislerin sahih veya sabit olmadığını yahut mevzO
olduğunu beyan ettiğini, halbuki bunlar arasında mOteber kitaplarda
mevcut ve büyük alimlerce makbul olan hadislerin bulunduğunu söy-
lemektedir"'.
Tenkidinden iki misal:
:. . :!J--y '.:..ı_ .,t.."'ı ,,./J ;-:.:_.. J 'ı.::_'" '.ılıi .. ~-_/451.s. Jll4:; .,.'-:"b.
- - - ... -
~ ,=;:ıı ~ t:.-"'..,\ ;...._'.ıı ~t~ı
,,. ,,,,.,
j 'v.,..~, '~ .)t>'vı c~: - ..:;-ı-i.ı....,
_. ,.
., - .-,• ...
'ı • ' ı•.ı- - - • - • ,("' , .., ,
.:..ı_ "->- : - ~ ' c.!.l~i i.ı-: .:..:! ~ı., , u-!.t- 4. ~ ıY J 1 ,,,!;~ -L> J
_ , . , , , , , , . _ ... ·- ..
<ıl' ., •. . . . ,ı
ı:r-- ~_, .r"' ,:J _;..;....c. ıs-- .:,...; 1 J> b_ ~ıJ
2a0 ~-,-..
- ., ., - . -
_.:,~··_.;ÇJI J i·,:f.\J ..0-:~t(J ,.\t..;½:lı"'J v_;i.JI -~; ~A
'u .,Ct)I ,~-, ı:l (_, .,,.~ ;_; :;;...:ı_ .r-1- ı..:--~/jı·., ~C...'J,-J
t··:·~ -lfa./~ı ~:>_j e,.p:;..·.)-,~ -.!.-!.;>~-, ~,_,.··yı ._j_:_, ~
281 - J w '.1ır >r..
.~.:r~ _,; i-----tJ-
9. ES-SUYUTI, 'Abdurrahman b. Ebi Bekr b. Muhammed, Celi-
luddin Ebu'I-Fadl 282 (ölm. 911/1505)'ın EL-LE'ALl'L-MASNO'A Fl'L-
AHADİSİ'L-MEVZ0'A'sı283.
Mevzuat sahasında müteaddid eserler veren Suyuti, bu konudaki
çalışmalarını anlatffken,. 870 (1465) tarihinde bir mevzuat kitabı yaz-
maya başladığını, beş sene sonra tamamlamaya muvaffak olduğunu ve
fakat 905 (1499) senesinde yeni bir mevzuat kitabı yazmak lüzumunu
152
duyduğunu ifade ederek, ilk yazdığı esere •Mevzü'atu's-suğra• dendi-
ğini, el-Le' ali'l-masnü'a'nın da •mevzü~atu'l-kubra» adıyle meşhur ol-
duğunu söyler. Sonunda da bu esere ehemmiyet verilmesi gerektiğini
belirtir'...
Tanıtmakta olduğumuz kitabın te'lif sebebini anlatarak SuyOti der
ki: «MevtO hadisler hakkında bir eser yazmış olan Ebu'l~Ferec lb-
nu'I-Cevzi, ~'ülümu'l-hadis'inde lbnu's-Salah'ın ve diğer hadis imam-
larının da işaret ettiği üzere- eserine, mevzu derekesine inmeyen
pek çok zayıf hadisi, hatta hasen ve sahih olanları dahi almıştır. iste-
yenlerin kolayca faydalanmasını te'min maksadıyle bu kitaptaki hadis-
leri ayıklayarak tenkid ve ihtisar etmeyi uzun zaman düşündüm• 283 • işte
bu sebeple SuyOti, Kitabu'l-mevzO'at'ın tertibini bozmamıştır. Kendi
sözlerine « ~j
., • diye başlamış, • ~-ı '.ıiıf-_, • diyerek bi-
tirmiştir.
(284) c. 1, •• 2.
(2815) G&rt. yer.
(286) SuyQtı, et-Ta'akkuba.t 'ale'l-HevzQ'At, s. 2.
(287) Tenzthu'a-geı1'a, c. I, s. 308. SuyQtı'nln bu haberi lçbı bk. Zeylu'l-le
·aıı. •. 32.
153
Suyuti, bu eserinin sonunda, Kitabu'l-mevzOat'ın mukaddimesin-
den uzunca bir kısmı iktibas etmiştir.
Suyuti'nin tenkidinden bir misal:
- ·u, .J..J.
41·' ... ır.::--' . _U'. ,All·r -"-:-'- 'U'. 'J~ l_;--·-·-· , -.,
\~ I « ":-':"'k:,iı-- \ » )
,-::
.. ~,- '~,:, u:;s:::tı -.!..-!..,c>'ı "/J .."' ,:iı~. -~;ı: J_-, -Jı; _,,,...;~
.,,, _. ,
288 ( ~ ..ır1 1 0 ~ ... ~--ll ~"'j\ ""':t J'. 1 v:, .i·· 1J ... ~. ,.ı.rİ 1
10. ES-SUVOTI'nin ZEVLU'L-LE'ALl'L-MASNO'A's1288 •
Zeylu'l-le'alı adı,
her ne kadar onun tenkid bakımından el-Le'ali'l-
masnu'a'nın bir devamı olduğu zannını uyandırmakta ise de, eserin
muhtevası böyle olmadığını göstermektedir. Nitekim Suyuti de ese-
rin üç satırlık gayet kısa mukaddimesinde bunu şu sözlerle ifade et-
mektedir: «Ebu'I-Ferec ibnu'I-Cevzi'nin Kitabu'l-mevzu'at'ını ihtisar,
hadislerini tashih ve gerekti!)i şekilde tenkidini yapıp bitirdikten he-
men sonra, onun temas etmediği bir miktar mevzu hadisi bu Zeyl'de
topladım ve· İbnu Cevzi'nin tertibine uygun bir şekilde sıraladım» 290
Suyuti, tenkid edeceği haberleri, daha çok tarih ve tabakat saha-
sında eser vermiş olan müelliflerin bu mevzudaki eserlerinden se-
nedleriyle birlikte iktibas etmektedir. Müteakiben o haberin mevzO
olduğunu ya bizzat beyan etmekte veya diğer münekkidlerin kanaat-
larını nakletmektedir. Bu arada, sadece iktibas etmekle yetinerek
hakkında hiç bir tenkid ifadesi kullanmadığı haberler de bir hayli ye,
kün tutmaktadır"'. Tenkidlerinden en çok faydalandığı münekkidler
154
arasında Buhari (ölm. 256/869), Nese'i (ölm. 303/915), 'Ukayli (ölm.
323/934), ibnu Hibban (ölm. 354/965), Darekutni (ölm. 385/995), Ha-
tibu'I-Bağdadi (ölm. 463/1070), ibnu Cevzi (ölm. 597/1200), Zehebi
(ölm. 748/1347) ve ibnu Hacer 'Askalani (ölm. 852/1448) bulunmak-
tadır.
..ı.-> •• .,'":"':lL1,
--· -
L.: -
J'. , 1 L" ı.~ - 1 _r.a.i
• , , ,.
u:' .>.~.,,,\ L;---·-
~ 1 : ~...- .L~· ·~I
' ı..-l:-- l t,;......1.> r:'w 1 .,,
ı:ı,
'
~-;.\ t,; .>.► 0l:,-l...ll J-l
,, .... • • - .- <- .,
J! ı t,; ~ .•. .r- ! ,. ı
, - , , :: J .,.. .,..
Jl..i ~ Jli ö..1.~ J. I 0" 1..:--:-.l.l Ü'. ""':-- ✓ ~ _,,,. ..} 0" ... ..ı½_) J. 1ı.'.I. \
,4·;•.,'.=:-"J .,4:,..ı-__:;ll "/J~ '.:::.~~ •;ı_ "J..,J. r1- J ~ .:»i J... .&! 'J,'_. J
*
**
11. ES-SUYOTl'nin ET-TA'AKKUBAT 'ALE'L-MEVZ0'AT'ı 114 •
Bu kitap, SuyCıti'iıin mevzuat sahasındaki en hacimli eseri olan
en-Nuketu'l-bedi'at 'ale'l-MevzCı'at'ının muhtasarından ibarettlr296• en-
Nuket de, SuyCıti'nln bir çok eserlerinde olduğu gibi, İbnu Cevzi'nln
Kltabu'l-mevzO'at'ını ·tenkid maksadıyla kaleme alınmıştır. SuyOti bu-
rada, mevzu sayılmasını doğru bulmadığı, mükerrerleriyle birlikte üç
yüz kadar hadisin29' tenkld ve müdafaaşını yapmaktadır.
(294) Bu eser Laknav'de 1303 yılında 60 sayfa hAllnde, yine aynı yıl
Lahor'da 75 sayfa hAllnde basılını§tır.
(295) et-Ta'akkubA.t, s. 1.
155.
Tenkide mevzü olarak aldığı hadislerin senedlerini hazf ederek
sadece sahabiden ravislnin adını söylemekle iktifa eden müellif,
uzun hadislerin baş tarafından bir kısmını vermekte, peşinden de ha-
dis hakkında yapılan tenkidleri ve buna mukabil kendi müdafaalarını
zikretmektedir.« .,.:..:Ll » kelimesiyle söze başlayan SuyOti, bura-
da hadisi tevsik eden muhaddisleri, hadisin mütaba' veya şahidinin
kimler tarafından tahric edildiğini belirtmektedir.
.ı
• :.J J _;.,.
• ~_J ,
_ri- 1 0 . ...;.._..,,_ 4-:! , 44- ~ı) U
. - & #
J!..J
"'j, -
,.lJ ,
'
c_-a~- J:a--,1 0'. 1
•..C~J '.u--'ı ~ _?:, ./j u.İ ,.,,.!.-!.-'~ 4.)"A... J.ailj\ 1--lr. ';)'J J .:..ı;·
_,.ı ~ .J...
,,,,. -1 J' jUI- .
,,
J...!.-!
...
·"
Ü'. '-:-1.:.ı.
,,,,.
,,,,.
- ~-'> 4.)"A.,
,,
-1
'.::.,liJ 4.Jl~;
,
- _,,..\.:.-!
,
,. l ' • ,. s-L 1 , • ,.
. '• ~,.. • '
298 _..._., •••.:..ll ,ıJ ' " ~ I J ..J ... ' .r.--1 J j:-.J_
·ı.r: -~~ı 'c.;-: G_ •.:., .,:._.J.; t /.._-~ ·;ı 4»_ -~-ı •;_.. ı!,..ı_-'> .
,,,,.
~ - - ' Ü'. .).J.
' ' ' 4-:! , J . - ,
~J-'. 1 J I ı!,..ı_-4> ,j-A •
. . - - - -
·-
,, . ',..:.u (Y- 4~.t
.,.
-3))'
156
12. IBNU 'ARRAK, 'Ali b. Muhammed b. 'Ali.. el-Hicazi300 (ölm.
963/1556)'nin TENZIHU'Ş-ŞERi 'ATİ'L-MERFÜ'A 'ANl'L AHBA-
Rl'Ş-ŞENI 'ATl'L-MEVZO'A's13 01 •
1811
Mevzu haberi iktibas ettikten sonra lbnu 'Arrak, onu kimlerin
tahric etmiş olduğunu -mukaddimede de gösterdiği- rumuzlarla
ifade etmiştir; bunlar, lbnu Cevzi'nin Mevzu'at'ındaki haberleri kim-
lerden aldığını bahis mevzuu ederken isimlerini zikrettiğimiz müelllf
ve münekkidlerdirl04.
lbnu 'Arrak, ibnu Cevzi'nln tenkid edilen haber hakkında kullan-
dığı •
.,.~
-<'•.' ' -,
- - • e:-....ı. 'Y ,. gibi tabirleri aynen naklettiğini; fakat
• -".-ı ,· -'ı '",
~ , v-- ' ....__'---~ Ç,:.:.,, ✓:...
..u ... ı_.,- ,. şeklindeki hükümlerini -ese-
rin mevzuat kitabı olması itibariyle- icab etmedikçe zikretmediğini,
c:yrıca İbnu Cevzi'den sonraki münekkidlerden o sözün mevzu, batıl ve
yalan olduğunu ifade edenler varsa, o görüşleri de belirttiğini söyle-
mektedir305_
ibnu 'Arrak'ın Tenzihu'ş-şeri'a'yı hazırlarken -adları zikredilen
eserlerin dışında- başlıca şu kitaplara müracaat ettiğini yine ken-
dinden öğrenmekteyiz 306 • Bu eserler, lbnu Cevzi (ölm. 597 /1200)'nln
el-'İlelu'l-mütenahiye'si; Zehebi (ölrrı. 748/1347)'nin Mizanı ve lbnu
Cevzi'nin adı geçen eseri ile Kitabu'I-Mevzu'at'ına yaptığı telhisi ve
Telhisu mevzu'ati'I-Cevzekani'sl; 'iraki (ölm. 806/1403)'nln Tahricu'l-
lhya' ve Emali'si; ibnu Hacer 'Askalani (ölm. 852/1448)'nln Lisanu'I-
Mizan, el-Matalibu'l-'aliye, Tahricu Ahadisi'r-Rafi'i, Tahricu Ahadisi'I-
Keşşaf, Tesdidu'l-kavs ve Zehru'l-firdevs'i 've lbnu Dlrbas'ın Telhi-
su'I-Mevzu'at'ıdır.
.!.J_ ..ı.:> ,:_,-A ( ..ı.c) i..ı.:.:.! '.,'.;.J(l \ ___.:.:; ,;:.('; 'J...:.:C •;... ( ~ ..(_.. )
- \ , ,
.JY"J <'.:..ı;) . ~:" fl'ı ~-- _,,., -';- ı:.ı, .>.J_--;_ ı,;._;J.. ~ '-"C~ ,ü: ı
~~ _,.ô.,ı.ı j ~ j;.ı,0:I •.,- J·J-, -~..J.ı l.l.ı. "'ı:.,·, ~.J'- -- ,.'ıı ı:ı-A-
.
'°'>- IJ , ..ıf
158
*
*,
13. FETTENi, Muhammed b. Tahir b. 'Ali es-Sıddiki, Cemalud-
din308 (ölm. 986/1578)'in TEZKİRATU'L-MEVZO'AT Fi'L-AHADISl'L-MER-
FO'AT'ı309.
"
""
14. 'ALİ EL-KARI, 'Ali b. Sultan Muhammed el-Herevi314 (ölm.
1014/1605)'nin MEVZÜ'AT'ı315_
160
diğer bir tarikten sahih olablleceğlnl hesaba katarak- buraya al-
madım•"'. Bu sözlerden müellifin sadece mevzu haberleri bir araya
getirdiğini anlamak kabilse de, onun yer yer mevzu olduğu sanılan
muhtelif mertebelerdekl bazı hadis ve haberlerin öyle olmadığını Is-
bata çalıştığı da görülmektedir'". Bu haliyle kitap, halk dilinde meşh0r
olan hadisleri tenkld etmeyi hedef alan eserlere benzemektedir.
'Ali el-KAri, alfabetik olarak tertlb ettiği Mevz0'At'ında en fazla
Sehavi (ölm. 902/1496)'nln tenkldlerlnden faydalanmıştır. Onun dışın
da, fikirlerinden istifade ettiği diğer münekkldlerl şöyle sıralamak
mümkündür: lbnu Cevzi (ölm. 597 /1200), Sağani (ölm. 650/1252),
Zerkeşi (ölm. 794/1391), 'lraki (ölm. 806/1403), lbnu Hacer 'Askalant
(ölm. 852/1448), Suy0ti (ölm. 911/1505) ve lbnu Oeyba' (ölm. 944/1537)
Kitabın 97-103. sayfaları arasında, -mukaddimede olduğu üze-
re- mevzu hadisle ilglll teknik bilgiler verilmektedir. Bu bilgllerln
bir kısmının muhtelif kitaplardan derlendiği ve bazan mühim bir kıs
mının aynen lktlbAs edlldlğl görülmektedir.
--:-ı.;.., ,.-~
- -.-<' l .lll Jli J • ;::... : ~ ,
~
·Jtt (( J-ul 'y 'J »
<ı
- _.
~ J..
.ı,ı .ÜJ .;;~
j
J.,1j, J : ~ ; j l
' ' il - • .
Jl; &J"'J ,
j
'"'f~.: r:l'
ı,
'-i-'• .1ı.:,--.. » : ..lıi.t.lı ~ 411. f ,.,;, ) , ~ t,_ .:..?,-'>- ı.J"""
- «~
-' . • , • "JI
- » J ,.;.+:·.
-~ ,·...:.Jı Jli., . ~ •.)L:....lj : Jli.,, « ..ı ,,~" ':/ıi :9-' ~C.\~
-. - • , , ' ~- • ~ - -✓.ı ;. ,,. .
: il~ J+! ı.:,ı, J .,.J. ı.:,-,- uL. J 'c:,-> .:..?,-A>-,. << r~.>JI r .i » J
,. -
318, 319 « 'y ,J-W -~ »
•••
161
15. EŞ-ŞEVKANI, Muhammed b. 'Ali b. Muhammed b. 'Abdll-
lih120 (ölm. 1250/1832)'m EL-FEVA' IDU'L-MECMO'A · Fl'L-AHADISl'L-
MEVZO' A's1 321 •
Bir hayli müteahhlr oluşunun sağladığı imkan dolayısıyle ~evka-
ni, lslam alimlerinin mevzu hadislere karşı açtıkları çetin savaşların
semeresi olarak vücut bulan eserlerin hemen hepsinden faydalanmış
tır. Kitabının mukaddimesinde adlarını saydığı bu eserler; aşağı-yuka
rı daha önce tanıttı{jımız münekkidlerin kaynakları olarak bahis mev-
zuu edildiği için burada tekrar zikredilmeyecektir. Bunlardan başka
Şevkani, cerh ve ta'dil, teracüm, tahricat. kitaplarında ve muhakkık
ların diğer eserlerinde gördüğü mevzu hadislere de eserinde yer ver-
diğini söylemektedir' 2. Tenkid edilen haberler 1500 kadardır. Eserinin
2
(322) el-FevA.'idu'l-mecmQ'a, s. 4.
(323) Göst. yer.
J824) Göst. yer. v.d.
(325) Ayn. esr. 8. 5.
ŞevkArii'nln tenkidinden iki nilsAI:
-~ '"J( ~C. , J,f,~~,J ':~! ...,,) 1.;1 'r~CJı ..-)1 :tllı
Jl.- ,
,o&».
., r Jl:>
- ~·-
- 1 ' ,. • S _._
: .ı.ü~ ~ I J_ ı.,
t it
.J-..:.a.... : .,,.....:~I ıJ J\i
" J ' ,_ • , •
lakki eden bazı kimselerin tipik örneği olarak görünen bu şahsın, rnü-
ellifimizin cevabı karşısında hayli şaşırıp, •bu sözün imam Gazzali
(ölm. 505/1111), 'Abdulkadir Geylanı (ö!m. 561/1165) ve Ebü Talib
Mekkı (ölm. 386/996) gibi evliyaullahdan oldukları kabul edilen bü-
yükleri hadis uydurmakla itham etmek manasına geleceğini» söyle-
mesi üzerine Laknavı, onların eserierinde görülen mevzu haberleri
kendilerinin değil, bazı cahil zalıid!erin veya din düşmanlarının uydur-
duğunu ızah etmektedir"'.
164
Laknavi, tenkid ettiği haberleri en çok Gazzali (ölm. 505/ 1111 ),
Cevzekani (ölm. 543/1148) ve ibnu Cevzı (ölm. 597 /1200)'nin eserle-
rinden almıştır. Tenkıdlerinde en fazla istifade· ettiği münekkidi er
arasında da yine ibnu Cevzi, Zehebi. 'iraki, İbnu Hacer 'Askalani ve
Suy0tı bulunmaktadır.
Laknavj'nin tenkidinden bir misal:
165
den rlv~yet eden kimselerin din karşısındaki durumunu iz&h etmek-
tedir. Mukaddimenin sonunda, kitabın tertib tarzına temasla Kivuk-
ci der ki: «Halk arasında yaygın olan hadisleri, sahih, hasen, merfO;
zayıf. mevküf, şaz ve mevzü diye tavsif ederek onları bir araya top-
layan htfızların kitaplarına muttali' oldum. Ben de bunlardan sadece
(asılsızdır, tamamen uydurmadır) denen sözleri bir araya getirerek,
kolayca istifade edilmesini temin maksadıyla alfabetik olarak sıra
ladım»1'°.
şok istifade
ettiği şu münekkidlerln hükümlerini ve görüşlerini nakletmektedir:
lbnu Cevzi, Sağani, ibnu Kayyim el-Cevzlyye, 'lraki, lbnu Hacer 'As-
kalani, Sehavi, Suyuti ve 'Ali el-Kart
Yer yer müellif. hadis olarak bilinen bazı sahabT veya hukemA
sözlerini, asıl sahiplerine izafe etmektedir.
Kitabın sonuna ilave ettiği hatimede KavukcT, mevzO ile allkalı
bazı pratik bilgilere de yer vermiştir.
Tenkidinden birkaç örnek:
'4J Jli "! ,. JJi_; •J:;fi '-J Jli ..J:ÜI JC- l:C -.iıf .ı)l : ~~
,,,.:L...-
. -.j_,-.!.1
.. ,,_. ,. J -J - ~ ........ ·-t
\.it- ..:...iliı--l.. ~.~ J. J j..e. J : lii, .J• .>Ü .r!.,
# -
--
- • ~ , , .
---•-
, .. • 't - ' ., T..
,,.
341 ~li.;L_ t_y4 ,,. : • J;!- J '-:;-:_; ıJ. Ic!-4 J Jli . ı.F' ı ı4.> 4
a42 .,J-~c;ty ~J.ı..l~ . ;l•_;~ı ,'.i °l'l --~;_ ''YJ -~ '"'Yl ;::t'y ;~.;.,
*
••
(340) el-Lu'lu'u'l-marsO', s. 176. Bu sözlerin pek az bir farkla •Alt·~
linin Mevzfı'a.t mukaddimesin,deki sözlerine benzemem göze b a ~ . -·, :
(311) Ayn. csr. s. 36.
(342) Ayn. em-. s. 101.
166
18. MUHAMMED EL-IIE$1A ZAFiR EL-EZHERl343 (ölm. 1325/1907'-
nın TAHZIRU!L-MUSLIMIN- MINE'L-AHADISİ'L-MEVZO'A'ALA SEVYI•
Dl'L-M0RSELIN'i 344 •
Eserin telif sebebini açıklarken Beşir Zafir, zamanımızoakl in-
sanların mevzu haberlere pek rağbet ederek, .batıl, münleer ve hurafe
sözleri benımsedikJerini; kıssacııarın va·zıınında isralliyyatı yayoıK•
larını; hatiblt:rin. halkı, günah işlemeyp. sevk edip doğru yoldan alı
koyacak yalan haberlerle igfal ettiklerini müşahede ettiğini soyıuyor.
Halkı irşat etmek mevklinde olan kimselerin bu mevzOda son derece
~atalı bir yolda olduklarına işaret eden müellif, onları ikaz etmek is-
teyen biri kalkıp da söylediklerinin blrer uydurulmuş yalandan ibaret
olduğunu açıklarsa, son derece sert ve soğuk bir ifadeyle •bu mev-
zOat fezail-1 a'mal hakkındadır• gibi dindar kimselerin derilerini ür•
pertecek cevaplar vereceklerini belirtiyor'1• Müteakıben müellif, za-
_manımızda. hadise gereken ehemmiyet verilmediği mevziiunda gaza-
. talerde lntipr etmiş üç makalesini iktilı,ls etmiştir.
Eserin 12-46. sa~aları arasında, mevzO hadisler haKKtnda bazı
teknik bilgUerin v,rndtği bir kısım bulunmaktadır. Burada daha çok
mevzuat kitaplarından, haells uydurmanın sebeplerinden, mevzO ha-
•n
disin alametlerinden, içinde uydurma lvlberler buıu~qn bazı ıtıerlor
bahsedHmektedlr.
Kitabın asıl ı,ıny,eıJ üç bölümdetı meydana gelmlftir:
a) Hadis u~.aiıların mertO .ıa,ak gösterdikleri sözler, hlk•
metler ve clarb-ı meseller. Müellif bu aöılerln kimlere alt oldutunu
göstermlftlr.
b) Halk araaıntla yaygın olup hadis diye bilinen uydurma s61-
ter. Burada da mi4ııthf haberleri tenktd edenlerin isim ve lfidelerlııl
zikretmiştir.
-- - -.. - -,l.=----1 ...J--t-. •
c) • 4_._..lJ,. .:...ı
"'
,
ıJ
.,.
adını verdiği kısımda
.
ise Beşır ZA-
flr, el-Lu'lu'u'l-marıO"dald uzı mavzO haberleri tenkidlerlyle birllkte
lktlbis etmiştir.
••*
Bu kıs!Jllda tanıtılan eserler, sadece mevzu hadisleri bir araya
toplamayı hedef alan kitapların beilibaşlılarıdır. Diğer taraftan, telif
sebebi daha farklı olmakla beraber, netice itibariyle mevzO hadisle-
rin tanınması için yazılan eserler de vardır. Me_sela •Ukayli (ölm.
323/934), ibnu Hibban (ölm. 354/965) ve Ezdi (ölm. 374/984) el-KA-
mll'inde, Darakutni (385/995) Efrad'ında, Zehebi (ölm. · 748/1347) Mi-
zan'ında ... muhtelif mertebelerdekl ravilerl ve rlvayetlerint tetkik et-
mişlerdir.
168
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
EDEN KAYNAKLAR
(1) Eser hakkında geniş bilgi almak için bk. bu tez, s. 144-145.
(2) Bk. bu tez, s. 151-152.
(3) Ebu'l-Hasenat Laknavt, el-Asa.ru•ı-merfQ'a adlı eserinde bu bAbtaki
uydurma hadisleri incelemiştir. (Bk. bu tez, s. 163-165.)
169
2. Receb ayının ve bu ayda tutulacak oruçların fazileti hakkındaki
hadisler♦•
ı11
22. Beyaz horozu medheden hadisleı-2' ..
23. Akik taşından yapılmış yüzük takmanın fazileti hakkındaki
hadisler2'.
24. Mescide kandil. lamba takmanın ve hasır sermenin sevabı
hakkındaki hadisler".
25 Ticareti zemmeden ve malın fitne olduğundan bahseden ha-
disler'.
26. Meşhur muhaddislerin meydana getirdiği bir sened zinci-
riyle Hz. Peygamber'den veya Hızır .(a.s.)'dan, Hasanu'I-Basri, imam
Ca'fer Sadık gibi büyük zevattan rivayet edilen haberin akabinde ba-
zan «bundan şüphe eden kimse kafir olur• şeklinde bir beyan bulu-
nur. Umumiyetle bu nevi nakiller de uydurmadır''
...
B. MEVZO HADİSLERE MALZEME TEŞKİL EDEN KAYNAKLAR:
173
3. Aciib hikayeler, meşhur sözler ve meseller.
Bunlar, islamiyetten çok önceleri bilinmekte olan meşhur haber-
ler, meseller ve lslamiyetten sonra meşhur olmuş islam büyüklerine
alt sözler olmak üzere iki kısımda mütalaa edilebilir.
Arapların cahiliye devri edebiyatı arasında, eskilerin haberlerine
ve atasözlerine dair pek çok bilgi vardır. Kimi gayet cazip olan bu
hikaye, haber ve meseller, islamiyetten sonra, halkın cehalet ve saf-
lığını istismar eden bazı menfaatperestler tarafından hadis diye .nak-
ledilmeye başlanmıştır. Bu hikayelerden biri de 'Oc b. 'Unuk adındaki
mevhum şahsa ait olanıdır. lbnu Kuteybe (ölm. 276/889)'nin, •bu, ne
Hz. Peygamber'in söylediği bir hadis, ne de ashabı tarafından nakle-
dilen bir haberdir•'6 diyerek reddettiği acAib masal, eski devirlerden
beri nakledile gelmekte olan bir uydurmadır. Buna göre, 'Oc, Hz. M0-
sa'nın ordusu üzerine fırlatarak onları imha etmek maksadıyla koca-
man bir dağı yerinden sökmüş, yukarı kaldırdığı zaman dağ, halka gl•
bi 'Oc'un boynuna geçerek onu öldürmüş. 'üc, denize girer, fakat su
diz kapaklarını bile geçemezmiş; okyanuslardan yakaladığı balıkları
güneşe doğru uzatarak kızartırrnış .. :; zira boyu 3333 zira' imiş; N0h
tufanı onun topuğuna hile ulaşmamış»". ·
Hadis diye nakledilen mesellerle, islam büyüklerine ait sözleri
kesin olarak birbirinden ayırmak zordur. Mesel tabiriyle, islamiyet-
ten önce meşhur olan bazı sözler kastedilmektedir. Bir mesel, ev-
velki peygamberlerden öğrenilen güzel bir söz de olabilir. Hasenu'I-
Basri'nin sözlerini, peygamberlerin sözlerine benzetenler de olmuş
tur. Hz. 'Ali (ölm. 40/661)'nin, Malik b. Dinar (ölm. 131/748), Fudayl
b. 'iyaz (ölm. 187 /803) ve Cuneydu'I-Bağdadi (ölm. 297 /910)'nin meş
hur sözleri de hadis diye tanıtılmıştır". Bunlara misal olmak üzere şu
sözleri zikredebiliriz:
«Söz gümüşse, sükut altındır» meseU, Hz. Süleyman'a veya Lok-
man hekime aittir49
175
Kurtubi. (ölm. 611/1214). bazı rey taraftarlarının da kıyas-ı celiye
muvafık olan sözleri hadis diye nakletmeye cevaz verdiklerini söyle-
mektedir~9.
5. Hadis uyduranların kendi sözleri.
Buraya kadar sayılan maddeler, bilhassa kıssacıların ve aşırı ol-
rncıyan uydurmacıların çalışmalarına malzeme olmuştur. Uydurmacılı
ğı belli bir gurubun davasına hizmet etmek gayesiyle yapanlara gelin-
ce, bunların muhtaç olduğu malzeme ve hadis imaline elverişli ham
maddenin, elbette daha farklı olması lazımdı. Bunun için de onların,
hazır bazı sözleri değil, belli bir davayı empoze eden, üzerinde iyice
düşünülmüş propaganda cümlelerine ihtiyaçları vardı. Binaenaleyh
ihtiyaçlarını en iyi bilenler yine kendileri olduklarına göre, gayelerine
hizmet eden sözleri ancak kendileri hazırlayabilirlerdi. Nit!3klm öyle
olmuş, bugün hadis diye takdim edilen uydurmaların çoğunu •vti;ı;za'•
ıa·r icad etmişlerdir'". Hadis uyduranların itiraflarında da görüldOğü
üzere on binlerce söz, onlar tarafından belli bir maksadı ifade etmesi
için bilfiil ortaya konmuştur".
t 59 l 'İraki,
Fethu '1-muğis,' c. I, s. 133; SuyQti, Tedribu'r-rıivl c. I, a. 284.
(00) Suyfıti,
a.g.e., c. I, s. 287; Sıidıitl, el-Kavlu'l-bedi, var. 66b.
( Gl l Bk. bu tez, s. 80 v.d.
(62) tbnu Hacer. Nuhbetıı'l-fiker s, 21; Sıddikt, Hadis Edebiyatı TA.rihi,
18.
ı ü3 ı K. Mevz(ı'at, var. 17a.
:7fi
disi, akla veya sağlam olarak bilinen hadislere vtıyahut lslAm pren•
siplerine aykırı bulursan, onun uydurma olduğunu bHmeltsln, diyen
kimsenin sözü ne kadar lsAbetlldir•".
Hadis diye rivayet edilen bir haberin dil kaideleri (sarf-nahiv) ba-
kımından bozuk olması, muhtevasının ise peygamber sözünün münez•
zeh bulunduğu bir manasızlık ve ölçüsüzlük taşıması onun uydurma
olduğunu gösterir". Zira Hz. Peygamber, Arapların en fasih ve beliğ
konuşan adamı olarak kabul edilmekteydi. Bu durumda onun sarf ve
nahiv kaidelerine uymayan bir söz söylemiş olmasına ihtimal verile-
mez.
Hadisleri mana ile rivayet etmeye salahiyetli olan ravilerin dahi
yapamayacağı derecede büyük gramer hatalarını ihtiva eden bir ha•
disl Hz. Peygamber'e nisbet etmek doğru olamaz. Böyle bir kusuru
bulunan hadisi rivayet eden kim~e. o lafzın Rasül-i Ekrem'e ait ol-
duğunu söylerse, haberin uydurma olduğu anlaşılıı>'. Hz. Peygamber'-
ni Hayber halkını cizye vermekten muaf tuttuğuna dair hadis diye ile-
ri sürülen bir uydurmayı tenkid ederken Zerkeşi (ölm. 794/1391),
«Peygamber (s.a.v.)'in sözlerinin fesahatini ve sağlamlığını bilen kim-
se bunun mevzu olduğunu anlar•"' demektedir.
Halkı hayırlı işlere teşvik etmek düşüncesiyle hadis uyduranla-
rın sözlerindeki aşırı mübAlağa, lslam prenslplerlyle alay ederek müs-
177
lümanların imanlarını sarsmak isteyen dinsizlerin uydurmalarındaki
acı istihza ve bayağı ifadeler Hz. Peygamber'e nisbet edilmekten çok
uzaktır. Bu kabil alametler, hadis olduğu i_leri sürülen sözlerin uydur-
ma olduğuna hükm etmek için kafi bir sebeptir. Zehebi (ölm.
748/1347)'nin «bunun mevzu olduğunu ilme yeni başlayanlar dahi bi-
lir» diyerek naklettiği şu sözdeki mübalağa ve manasızlık gayet açık-
tır: «Kim ( _,ıı, ) harfini tek gözlü yapmadan ( f.: J1 0 ı- J\ .ı'.iıl r-! )
yazarsa, Allah da ona bir milyon iyilik yazar ve derecesini bir mil-
yon defa yükseltir,/'. Harflerin herhangi bir tarzda yazılmasının dini
bakımdan hiç bir değeri yoktur. Böyle bir şeye mükafat verilmesinin
yersiz ve manasız olduğu ise aşikardır.
Bıyığını
kesen bir müslümana kestiği her kıla mukabil inciden
ve yakutdan yapılmış bir şehir verileceğini ve her şehirde biner adet
saray bulunacağını ... va'd eden uzunca bir uydurmada, peygamber
sözünde asla bulunamayacak bir dengesizlik vardıri 2 •
Hz. Peygamber'in hadisleri, birtakım gülünç sözlerin taşıdığı ma-
nasızlıktan münezzehtir. «Horoz benim dostumdur; dostumun dostu,
düşmanımın da düşmanıdır»' şeklindeki bir ifadeyi, «eğer pirinç insan
3
178
hadis diye tantıtıkları sözlerde bu nevin pek çok misalini bulmak
mümkündür". Sadece bir defa " ;»f ~';; _1- -.:ı _ı'Y • diyen kimsenin, bu
kadarcık bir gayreti sebebiyle, Allah Taala'nın bu sözden bir kuş ya-
ratacağını, kuşun yetmiş bin dili olacağını ve her dilin yetmiş bin
lisanla o adam hakkında istiğfar edeceğini ifade eden düzme sözde-
ki aşırılık bu kabildendir".
Aşura günü oruç tutan kimseye Allah Taala'nın oruç tutup namaz
kılmak suretiyle yetmiş yıl ibadet etmiş kadar sevap vereceğini, ay-
rıca on bin meleğin ve yedi semanın sevabını ona bağışlayacağını..,
o gün bir yetimin başını okşarsa, o baştaki her kıla mukabil cennet-
te bir derece daha yükseltileceğini va'd eden uydurmadaki sevap is-
rafı, onun mevzu olduğunu anlayabilmek için kafi bir alamet sayılır7'1
*
**
3. Elde mevcut güvenilir hadis kitaplarında bulunmaması.
179
çok şehirlerde rivayet edilmekte olan hadislerin tamamını veya ekse-
risini bilen büyük hadis hafızları bulunmaktaydı. O gün için ancak
böylesine muazzam bir hadis kültürüne sahip olan kimseler, bu kül-
türün kazandırdığı meleke sayesinde, hadisler arasında mukayese
yapma ve sahihini uydurmasından ayırma imkanına sahiptiler'2.
Daha sonraları bütün hadisler, muthelif metodlarla yazılmış olan
hadis kitaplarına geçmiş oldu; bu eserlerin ihtiva etmediği hadis ·
kalmadı.
*
*,.
4.Birçok insanın görmesi gereken bir hadiseyi bir kişinin gör-
düğünü iddia etmesi.
180
Bu uydurmanın mütevatir olması bir yana, sahih bir isnadı bile
yoktur. Bu mesele hakkında sakife gününde, Hz. 'ömer'in vefatında,
altı k!şilik şuranın teşekkül ettiği zamanda ve nihayet Hz. 'Osman'ın
şehadetini müteakip Hz. 'Ali'nin hilafeti üzerinde münakaşalar yapıl
dığı günlerde, ashabdan hiç değilse bir kişinin ortaya çıkıp durumu
açıklaması beklenmez, miydi? Görüldüğü üzere bu rafizilerin uydur-
malarından oiridir"'.
*
••
5. Kur'in'a ve sahih sünnete muhalif olması.
181
mek Allah'a mahsustur»" buyurulmakta, Hz. Peygamber diliyle de
•ben gaybı bilmem»" denmektedir. Yine «Cibril Hadisi• diye meşhur
olan hadıs-i şerifte ise Hz. Peygamber, kıyametten bahisle, «bu me-
sele kendisine sorulan, sorandan daha fazla bir bilgiye sahip değil
dir»", buyurarak kıyametin ne zaman vukü bulacağını bilmediğini söy-
lemiştir. Şu hale göre yukarıdaki haber hem Kitaba, hem de sahih
sünnete muhalif olduğu için uydurmadır.
•Veled-i zina» hakkındaki uydurmalardan birinde, «zi"nadan doğan
çocuk cennete giremez» denilmektedir''. Bir başka hadiste de • •. Jç-
ki içen mel'undur, komşusu da mel'undur, onun yanında oturan da
melundur» denmektedir95 • Normal olarak düşünüldüğü zaman dahi,
zina mahsulü olan çocuğun, o günahın işlenmesinde hiç bir tesiri
olamayacağı; içki içmek suretiyle ilahi emri çiğneyen birinin günahın
dan da komşusunun rnesu'l tutulamayacağı neticesine varılır. Nite-
kim Allah Taala Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde, «hiç kimse başkası
nın günahını yüklenemez» buyurmuştur". Yine Kur'an-ı Kerim'in ifade-
sine göre Allah Teala, sadece kendine eş, ortak koşulmasını affet-
mez; ama dilediği kimselerin, şirkin dışındaki günahlarını bağışlar".
Bu ayete ragmen birtakım günahların bağışlanmayacağını kesin bir
dille beyan eden haberlere rastlanmaktadır. «Ashabıma sövmek, af-
fedilmeyecek bir günahtır»", «kötü ahlaklı olmak, affı mümkün olma-
yan bir günahtır .. _.,,, şeklindeki hadisler böyledir. Bunların yukarıdaki
ayete muhalif oluşu, mevzu sayılmaları için kafi bir sebeptir.
Sadece herhangi bir sünnete muhalif olan hadisin mevzu sayıl
masını doğru bulmayan ibnu Hacer 'Askalani (ölm. 852/1448), ancak
mütevatir sünnete muhalif olan hadislerin böyle mütalaa edilebilece-
ğini söylemektedir" • Böyle olduğu takdirde, uydurma hadislerin ta-
0
182
yininde daima göz önünde bulundurulması gereken sünnet kıstasııi•
dan, gayet cüz'i bir nisbet dahilinde faydalanmak mümkün olacaktır;
zira mütevatir sünnet miktarı çok mahduttur. Bu durum karşısında
sahih sünneti mikyas alarak ona, araları telif edilmeyecek derecede
muhalif olan hadislerin uydurma olduğunu kabul etmek daha mute-
dil bir görüş olsa gerektir. Sahih sünnete muhalefeti yüzünden uydur-
ma sayılan birçok sözde hadis mevcuttur. Nitekim Allah Taala'nın
adı Ahmed veya Muhammed olan kimseleri cehenneme koymayaca-
ğını'0', yüzü güzel olan siyah gözlü insanlara azab etmeyece-
ğini102 haber veren sözde hadisler, «Allah Taala sizin vücutlarınıza ve
yüzlerinize değil, kalblerinize bakar,,' 01 mealindeki sahih hadise ta-
mamen muhaliftir.
Mütevatir hadise muhalif olan uydurma söze misal olarak, «size
benim hadisim olarak rivayet edilen doğru bir sözü duyduğunuz za-
man -onu ben söylesem de söylemesem de- kabul ediniz• haberini
zikredebiliriz'°'. Bu uydurmayı, •her kim benim söylemediğim bir sö-
zü bile bile bana isnad ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın»l05
mütevatir hadisi ile bağdaştırmak mümkün değildir.
*
**
6. Akla, his ve müşahedeye muhalif olması.
Allah Taala yalnız akıllı olanlara hitab etmiş, emir ve yasakların
dan sadece onları mes'ul tutmuştur. Onun elçisi sıfatiyle Hz. Pey-
gamber'in sözlerinin de normal akla uygun olması icab eder. Binaen-
aleyh, te'vil edilmeyecek bir surette akla aykırı olan bir hadisin mev-
cudiyeti düşünülemez 106 . «Nuh'un gemisi Kabe'yi yedi defa tavaf ede-
rek Makam'ın arkasında iki rek'at namaz kıldı» 107 uydurmasının normal
akıl ve sağlam bir mantıkla bağdaştırılması mümkün değildir. Allah
Taalan'ın kendini kısrağın terinden yarattığını iddia eden mevzO ha-
ber de böyledir'08 •
183
·u600 (1203) törihinden sonra doğacak olanlara Allah;ın hiçbir ih-
tiyacı yoktur»'°' şeklindeki uydurma, hem mantığa, hem de gerçeğe
muhaliftir; zira bu tarihten sonra yaşayan milyonlarca insan arasm-
dan islama, müslümanlara ve hatta bütün insanlara kıymetli hizmet-
lerde bulunmuş olanları pek çoktur. Kaldı ki, Allah Taala'nın hitabını
bütün insanlara yönelttiği Kitab'; ortada dururken, Hz. Peygamber'in
böyle bir şey söyleyebileceği düşünülemez.
«İnsanların en yalancısı, boyacılarla kuyumculardır»' ', sözünün
uydurma olduğu ortadadır; zira bu ikı zümre içinde pek dindar kimse-
ler oulunmakla beraber, onların dışında kalan insanfar arasında -lb-
nu Kayyim el-Cevziyye (ölm. 751/1350)'nin dediği gibi- rafıziler, ka-
hinler, kıssacılar ve müneccimler gibi hudutsuz yalan söyleyenler de
vardır 111 • Şu hale göre hadis olduğu iddia edilen bu sözün uydurma
olduğunu hissimizle ve gerçeğe muhalif bulunmasıyle anlamaktayız.
*
**
7. Tarihi vukuata aykırı düşmesi.
Hadisciler mevzu haberlerin tayin ve teşhisinde tarih bilgisinden
çok faydalanmışlardır. Sufyanu's-Sevri (ölm. 161/777), «raviler yalan
söylemeye başlayınca, biz de onlara tarih silahıyle karşı koyduk» 113
demektedir.
184
tur. Ravıye ne zaman doğduğunu sorarız, -şayet rivayet ettigi şey
hin vefat tarihini biliyorsak- onun cevabına bakarak yalan mı, yoksa
doğru mu söylediğini anlarız» demektedir . Buna bir misal olmak
üzere 'Ufeyr b. Ma'dan (ölm. 11/Vlll. asır)'ın naklettiği şu hadiseyi
zikredebiliriz: «'Omer b. Musa (ölm. 157/774 civarı) HL•rnus'a geldiği
zaman mescide giderek etrafını alaıl<.. O ikide bir ~Uı ~ ı::"'~
diyerek rıvayet ediyordu. Bunu o kadar tekrarladı ki, dayanamayarak,
«bu salih şeyhimiz !<.imdir? aaını söyleyin de öğrenelım» dedim. Şey
himizin Halid b. Ma'dan olcıuğunu öğrenınce, «onunia nerede ne za-
man görüştüni.ız?» diye sordum, 10ts (72b) de Ermin~yye gazasında
görüştüklerini söylemesi üzerine, .. t;:y şeyıı, aedim, Allah'cıan kork.
Halid b. Ma'dan HJ4 l'/22) de vetat eıti . .::ien ise, onunla öli.ımünden
dört sene sonra görüştüğünüzü idaia ediyorsun! Ustelik o hiç bir
zaman Erminiyye·ae savaşmamıştır!..» ' IVluhaddislerin bu neviden
dikkate değer pek çok başarıları olmuştur'-.
Hadis olduğu iddia edilen sözlerin tarihi gerçc~lere uygun düş
meyişi de onların uydurma olduğunu göstermiştir. Böylesi birçok uy-
durma metinler, tarih bilgisi yardımıyle kolayca tanınmış ve pek
ehemmiyetli tenkidlere mevzü teşkil etmiştir. Muhaddislerin metin
tenkidi çalışmalarına da pek uygun bir misal teşkil edecek olan bir
uydurma sözü, tenkidi ile birlikte zikredebiliriz. Bahis konusu habe-
rin metni şöyledir: Hz. 'Aişe diyor ki, Peygamber (s.a.v.)'in Fatıma'
nın boynunu birçok defalar öptüğünü görerek bunun sebebini öğren
mek istedim. Cevaben buyurdular ki, ya Humeyra, bilmez misin ki,
miraca çıktığımda Allah Taala'nın emriyle Cebra'il beni cennete gö-
türdü ve bir benzerini daha görmediğim kokusu hoş ve meyvesi ne-
fis olan bir ağacın yanında durduk. Cebra'il'in soyarak bana ikram
ettiği o meyveleri yedim. Allah Taala bunlardan bende bir meni ya-
rattı. Dünyaya döndüğümde Hatice ile münasebette bulundum; ne-
ticede Fatıma'ya hamile kaldı. işte ben o ağacın kokusunu özledikçe
Fatıma'nın boynunu öper ve o kokuyu alırım ... »118 •
(117) Mesela bk. Zehebi, a.g.e., c. ı, s. 130, 184; IV, s. 519; İbnu Hacer,
LlsAnu'l-MizAn, c. 1, s. 253.
186
BEŞiNCİ BÖLÜM
ZARARLAR
187
IJmış ve nihayet Kur'an-, Kerim'in temas etmediği bazı problemleri
de nı~siaki! olarak halletmiştir'.
188
sıl düşünülür? Ama yukarıdaki ayette, gayet açık Vf! kesin bir ifa-
deyle ilahi nimetleri insanlara haram edenlerin tehdid edilmesine
rağmen, bundan habersiz bir cahil -belki de bilmeden- helali haram
göstermek suretiyle dini tahrif etmeye çalışmıştır. Bu nevi cüret-
karlıkların, dini tahrif etmek maksadıyle yapıldığı, iyi niyetle düşü
nülmüş bir nevi gayretkeşlik mahsülü olduğu kabul edilemez; zira
Allah Taila'nın en mükemmel bir c:• .c,tte gönderdiği dinin böylesi
insanların yardımına ihtiyacı olmadığı gibi, tamamlanması gereken
eksik ve kifayetsiz bir tarafı da mevcut değildir' • 0
189
dan da aynı şekilde faydalanma yoluna gitmişlerdir. 'Abdullah b. Kutey-
be, aşırı bir rafızidir; 'Abdullah b. Müslim b. Kuteybe (ölm. 276/889)
de ehl-i sünnetce muteber sayılan bir alimdir. el-Ma'arif adlı bir ese-
ri vardır. Şii lbnu Kuteybe de aynı adlı bir kitap yazmıştır".
Şiilerin bir başka hileleri de, akidelerine uygun olarak hazırla
dıkları kitapları büyük hadis ilimleri tarafından yazılmış gibi göster-
mektir. Sahabe-i kiram ve ehl-i sünnet mezhebi hakkında iftiralarla
doldurdukları «
-- '-
ı:r-• )..JI "'.r- • adlı bir kitabı imam Gazzali (ölm.
505/1111 )'ye nisbet etmek istemişlerdir. Bu sözleri Gazzali'nin söyle-
yeceğine ihtimal vermeyenleri ikna etmek hevesiyle de kitabın mu-
kaddimesinde, onun, bu sırrın saklanmasını ve bu emanetin koru-
masını vasıyyet ettiğini uydurarak «bu kitapda bulunan bilgiler be-
nim asıl inandıklarımdır; diğer kitaplarda yazdıklarımı da müdahane
için yazdım» dediğini iddia etmişlerdir. Ne tuhaftır ki, bu sözde itira-
fa inananlar da olmuştur".
Siyasi mahiyetteki uydurmaların çoğalmasında şahsi çıkarları
için hadis imal eden hikayecilerin · hisseleri büyüktür. Onlar halkın
arasındaki tefrikayı daha çok artıracaklarını hesaba katmadan cep-
lerini doldurmayı düşünmüşlerdir. Bunun için de bazan •iki hikayeci
birlikte hadis uydurmaya çalışırlardı. Biri dinleyicilerine Ebu Bekr'i
tebcil eden hadisler anlatarak caddenin bir ucunda ayakta hitab eder
dururken, diğeri de 'Alı'nin meziyetleri hakkında hadisler rivayet ede-
rek caddenin öbür ucunda dururlardı. Onlar Nasibilerden olduğu gibi
şiilerden de para almış ve sonra müsavi olarak aralarında taksim et-
mişlerdir•".
190
Netice itibariyle diyebiliriz ki, muhtelif taassup ve ihtirasların
tesiriyle parçalanan müslümanlar, davalarını desteklemek için hadis
imaline girişmişler ve bu sözde hadisler onların daha ziyade dağılıp
bölünmelerine yol açmıştır.
4. Zındık diye anılan din düşmanlarının islama verdiği zararlar
pek çoktur; zira onların gayesi, islam ••nanı ile bağdaştırılması ka-
bil olmayan birtakım batıl inançlar, ve eski dinlere ait hurafeleri is-
lama sokmak suretiyle onu tahrif etmekti; bu sebeple onların uydur-
dukları sözler islamiyet namına büyük bir tehlike arzediyordu.
işte bu sebepledir ki, islam alimleri dine sokulmak istenen hura-
felere karşı büyük bir savaş açmışlar ve islamın varlığını tehdıd eden
bu muazzam tehlikeyi büyük ölçüde bertaraf etmişlerdir. Bununla be-
raber bugün hala cahil halk tabakası arasında yaşamakta olan bazı
bid'at ve hurafeler, vaktiyle islama yöneltilmiş olan korkunç tahrib
silahlarının izlerini taşımaktadır.
191
şüncesiyle haber vermiştir' • Başka bir rivaretten de Hz.
6
Peygam-
ber'in halkın tembellik edeceğinden «korktuğu» için bu hadisin söy-
lenmesine razı olmadığı anlaşılmaktadır •
11
192
hatta çoğu defa -Hz. Peygamber'ln neticesinden korktuğu üzere--
onların farz lbAJatlerl dahi ihmal etmelerine yol açmıştır. Öyle ya
•bilmem hangi vakit iki rek'at namaz kılmakla bütün günahlar affo-_
lununca, artık günde beş defa namaz kılmaya, senede bir ay oruç tut-
maya, hacca gitmeye, zekAt vermeye ne lüzum kalır? Madem ki iki
rek'at namazla bütün günahlar affolunacakmışl niçin insan tatlı tatlı
eğlenerek enva-, muharremAtı lrtikab etmesini iki rek'at namazla bü-
tün bı-ı habAsetleri affettirmek her vakit için mümkün değil mi? en
adi kabahatlardan, hatta en şeni cinayetlerden kurtulmak için iki
rek'at namaz kafidir, demekle esasat-ı şer'iyye ve ahUlkıyenin çürük
ve esassız olduklarını ilan etmek arasında bir fark görmüyoruz ... •20 •
GOya müslümanları dine teşvik etmek hayaliyle uydurulan söz-
ler, nasıl ki onları hudutsuz bir af ve merhamet ümidiyle dini ihmale
veya tamamen uzlete sevketmişse, terhib diıişüncesiyle uydurulan
hadisler de aşağı-yukarı aynı te'sirl icra etmiştir; zira bu defa da aya-
.ğını yanlış atmanın günah olduğunu; en ufak bir dikkatsizce davra-
nışıyla cehennemin en korkunç çukurlarına atılacağını duyan bir
müslüman, ya tamamen dinden soğumuş ve IAkayt kalmış veya ce-
henneme atılmak korkusuyla dünyevi vazifelerini tamamen ihmal
ederek ibadetle meşgul olmuştur.
Bilhassa tergib-terhib maksadıyla binlerce hadis uyduran Abid
ve zahid kılıklı müslümanlar, bu hareketi ıslama hizmet etmek niye-
tiyle yaptıklarını ve bundan dolayı Allah'dan mükafat beklediklerini
istedikleri kadar söylesinler, şurası muhakkaktır ki, islama en büyük
darbeyi onlar indirmişlerdir. Is.lamın azılı düşmanları onu dışardan
yıkmaya çalışırken, bunlar da müslümanlığın çehresini değiştirmek
ve müslümanları tembelliğe sevketmek ve hatta dinsizlere bol bol
malzeme vermek suretiyle içten yıkmaya uğraşmışlardır. Bu sebeple,
hadis uyduran müslümanlar, lslam için dinsizlerden daha zararlı ol-
muşlardır'. .
6., Mevzii hadisler halkın islimı yanlış anlamasına sebep ~uş
22
tur. •Dünya sevgisi her türlü günahın başıdır• , •eğer kadınlar olma-
saydı, Allah'a hakkıyla kulluk edilltdi••', •süratll yürüyüş mü'minln
heybetini mahveder••4. şeklindeki sözler kendilerine hadis diye anla-
tılan müslümanlar, bunların te'sir ve telkini ile dünyayı bir tarafa at-
193
rnışlar, Allah'a giden yolda birer engeldir telakkisiyle mal, mülk, ev-
lad ve iyali teri< ve ihmal etmişlerdir. Nice ;:ıkılsızlar dünya ile alaka-
larını kesmek için aç susuz kalmışlar; niceleri Allah'ııı helal ve mü-
bah kıldığı şeyleri nefislerine haram etmişler; niceleri çoluk-çocuğu
nu sefalet ve perişanlığın kucağına terketmişler ve nice zavallılar
da -Allah'a olan vazifelerini ifa etmeye mani olur telakkisiyle- ha-
nımların kendi üzerlerindeki haklarını hesaba katmaksızın, onları ne
dul, ne de evli denecek bir halde kalmaya mahkum etmişlerdir • 25
Dünyayı
ve dünya nimetlerini hakir gösteren bu ınsanlar, bu mev-
zudaki ayet ve hadislerin ruhuna yeklaşamamışlardır; aksi takdirde
dünyanın bizatihi zemmedilmeyeceğini idrak ederlerdi. Allah Taala'-
nın nimet olarak ihsan ettiği, insanın hayatını idame ettirmesi, ilim
öğrenerek ibadet edebilmesi için muhtaç olduğu yiyeceği, içeceği,
giyeceği şeyler ve ibadet edeceği yerler nasıl zemmedilebilir. Ayet
ve hadislerin yerdiği bunlar değil, bir şeyin helal olmayacak şekilde
elde edilmesi ve israfla harcanmasıdır•. Nice müslümanlar -şüphe
siz ki, cehaletler! sebebiyle- bu nevi uydurmaları akıJ ve man.tık
ölçüsüne VL.rmadan kabul etmişler ve bu yüzden de çoğu zaman
acıklı ve gülünç durumlara düşmüşlerdir. «Kim hayırlı bir işe yalın
ayak giderse, sanki cennet toprağı üzerinde yürüyormuş gibidir; me-
lekler onun için mağfiret dilerler: o kimsenin bütün azası da Allah'ı
tesbih eder» mealindeki bir uydurma söz hakkında İ.bnu Cevzi der ki:
«dinin münezzeh olduğu böyl_esi saçma sözlere kapılarak yalın ayak
yürüyoo talebeler görmüşüzsfür. Halbuki yalın ayak yürümek hem gö-
ze, hem de ayağa zarar verdiği gibi, bu şekilde pisliklerden de ko-
runmak mümkün olmaz .. .21
7. lslimın yanlış anlaşılmasına yol açan uydurmaları va'z ve na-
sihatlerine sermaye yapan kıssacılar, müslüman halkın cahil, tembel
ve anlayışsız kalmalarına büyük ölçüde sebep olmuşlardır; zira kıs
sacıları hakiki islam alimi zannederek peşlerini bırakmayan bazı müs-
lümanlar, onları senelerce dini.emiş olsalar dahi yine de gerçek is-
lam namına bir ~ey öğrenmi~ olmazlar 28 ; aksine, islamm bünyesi için
en tehlikeli birer mikrop demek olan batıl ve hurafe sözleri dinleye
dinleye hak ve hakikatin düşmanı haline gelirler. Din diye öğrendik-
194
leri ,asılsız sözleri reddeden bir alimle karşılaşınca da, biz bunları
« l:.,r.>İ • ve « t.;:-,,:ı,> » diye baş1 layan senedlerle işitmişiz
, dir, diyerek o alimi_n sözüne itibar etmezler".
Kıssacılar, islama ve müslümanlara hizmet etmek yerine, kendi-
, !erini halka kabul ettirmeyi düşündükleri için dinin tezyif ve tahkir
edilmesine aldırmazlar". Halkın heves ve a_rzusunu okşayan, mesuli-
yetlerini azaltan hadislerle onları oyalarlar. Halka asıl vazifelerini öğ
retecek ve onları uyarıp kendilerine getirecek hadisleri okumazlar;
zira sahih hadisler gerçektir, acıdır ve ağırdır; uydurma hadisler ise
tatlıdır, hafiftir ve halkın tabiatına uygundur '.
1
195
..,.,
NETiCE
196
saldırgan dilleri ve asılsız hikayeleriyle, etraflarına topladıkları halkı
oyalam 1şlardır.
1
197
tarihi vukuata aykırı düşmesiyle teşhis edilebileceğini göstermişler
dir.
198
BIBLIYOĞRAFYA
B t B L t Y O G R A F Y A (*)
201
Ebu Hatiın, Muhammed b. Hibban el-Busti, KitAbu'l-mecruhtn mine'l-muh-441·
sin, Ayasofya kütüph. nr. 496.
EbO. Zehv, Muhammed. el-Hadis ve'l-muhaddisun, Mısır, 1378/1958.
Ebu Zehre, Muhammed Ahmed, cl-Mezıl.hibu'l-iıılıl.miye, Mısır, ts.
Ankara, 1963.
Gazzali, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed, Ihyii.'u 'ulul'ni'd-din. I-V, Mısır, ts.
İbnu 'Adi, Ebü Ahmed 'Abdlllii.h el-Curcani, el~Kıtmil ,fi du'afa.'i'r-ricıll,. Topk.
Ahm. kütüph. nr. 2943.
lbnu 'Arabi Ebfi Bekr -Zdıİhammed, 'Aridatu'l-Ahzevt fi şerhi' Sahthi't-Tirıni
'Zt; · ı~xıır, :-Mısır,: ı 135,0•52,
Haydarabad, 1371/1952.
1319.
tbnu Mace, Ebu 'Abdlllah. Muhammed b. Yezid el-Kazvint, Sunenu İbni Ma.-
ce (nıır. Muhammed l<~u'ad 'Abdulbaki), I-ll, Mısır, 1373/1954.
tbnu Manzür, Ebu'l-Fadl Muhammed b. Nectbiddtn, Lisanu'l·'Arab, I-XX,
Bulak, 1301-1307.
tbnu Mulakkin, Ebü Hafs 'Ömer b. Nuriddin, el-Mukni' fi 'ulumi'l-hadts, Topk.
Ahm. kütüph. nr. 631.
' tbnu Receb, 'Abdurrahman b. Ahmed el-Hanbeli, Şerhu 'İleli't-Tirmizi, Topk.
Ahm, kütüph. nr. 532.
tbnu Salah, Ebü 'Amr 'Osman b. 'Abdurrahman eş-Şehrizüri, 'Ulfimu'l-hadis,
Haleb, 1386/1966.
203
1bnu Teyrniye, Takiyyuddtn Ahmed b. 'Abdilhallm, el-lı"'urkan beyne'l-hakk ve'l-
b&tıl, · Mısır, ts .
204
Nevevt, Ebô. Zekeriya. Yahya b. Şeref, RiyAzu's-sMihtn mln kelamt seyyidi'l•
murseıtn (ngr. Mustafa Muhammed 'Ammare), Mısır, 1375/1955 .
Refik Bek el- •Azrn. Eşheru rneşahiri'l-islilm ·m•-harbl ve's•slya.&e, I•, · Mwr,
1360/1941.
Sadati, Hu seynu'l-Huseyni, el-Kavlu'l-bedi' fi usüli ııhildisi'n-neblyyi'ş-şefi',
Sıddikt, Muhammed Zubeyr, Hadis Edebtyatı Tarihi {trc. Yusuf Ziya Kavak-
ı:ı), İstanbul, 1966. ·
295
, .. , .................... , el-'Ô"c ft haberi'l-'Ô'c (el-Havt U'l-fetavl içinde), kısır, 1351 .
1358/1940.
1381/1961.
1380/1960.
Şibli, Mevlana ve Suleyınan Ne.dvi, Asr-ı Saadet İslam Tarihi (trc. Ömer Rıza).
Tancı, Mulı:ımmed t.ı. 'l'uvit, Mezhepler Tarihi Notlan (İst. Yüksek İslam Ens-
t-ıtüsü 4, sınıf teksir notları)
Tirmizt, Ebu 'İsa Muhammed b. 'İsa, Sahihu•t-Tirmizt tıi şerhi'l-!mam Ebi Bekr
İbni•l- 'Arabi. I-XIII, Mısır, 1350-52; (nşr. Ahmed Muhammed Şakir), I-V,
Mısır, 1356/1937
I-III, Mısır, 1325; (nşr. 'Ali Muhammed el-Becavi), I-IV, Mısır, 1382/1963.
206
iNDEKS
İNDEKS
ŞAHIS ADLARI
209
Bakıy b. Mııhled el-Kurtubt, 103. EbQ Bekr( r.a.), 24,25,26,28,29,30,
l3er4' b. 'Azib, 95. S3-86,48,53,83,130,190.
Beyin b. Sem'An, 52,75. EbO Bekr Ahmed b. Ebt Hayseme,
Beyhaki, 156, 103.
•~•yzdvt, 58. EbO Bckr Ahmed b. 'Amr bk. Bez-
·İ3ezzı'ı.r, 18,103. zar.
BuMrt, Muh. b. İsma'il, 27,40,95,100, Ebü Bekr 'Ali b. Muh. bk. Erdebnt.
103,113,114,115,137,139,155,179. EbQ Bekr b. 'AbdlrrahmAn b. Haris,
BuhlO.l b. 'Ubeyd el-Kindi, 70. ısı.
B1Jhtı.ınnasr, 126.
EbO Bekr b. 'AyyAş, 112.
Bulklnl, Slracuddin 'Ömer, 82,123,142. EbO Bekr b. Ebt •Asım, 103.
Buşeyru'l-'Adevi, 130.
EbO Bekr b. Ebt Şeybe, 81,102.
Bokrat, 173. EbO Bekr Muh. b. Ahmed, 95.
EbO Biı,r Ahmed b. Muh. el-Merve-
zt, 59.
-0-
EbO Ca'fer Muh. b. 'Abdillah el-Mav-
sılt, 102.
Cabir b. 'AbdilHl.h, 43,133.
Cııetani, Leon. 99.
EbO Cehm, 98.
Ca'fer b. Haccıı.c el-MOsılt, 90. · EbO DAvo.d SüleymAn b. 'Amr. en-
Ca'fer b. NastO.r er-Rümi, ~- Naha't, 59,76.
Cn'fer b. Zubeyr, 135. EgO DAvOd Süleymruı b. Eg'as es-S1-
Ca 'fer Sadık, 112·. cistant, 103,142.
Cehm b. Safvan, 44. Ebu'd-Derda', 133.
C€maluddin bk. Kasımı. EbQ EyyOb Ensdrt, 133.
Cerir b. 'Abdllhamid, 102. Ebıl Halife, 86.
210
Ebu 2el el-Gıiari, 21. Htldı (halL"e), 55.
EM ,Zür'a er-Razi, 103,179. H~dice (r.a.), 185.
Ebu Zür'a 'Abdurrahman b. 'Amr Hafs b. 'Ömer b. DinAr el~'lli, 68.
ed-Dımeşkt, 103.
Hakım b. C_ubeyr, 112.
Ebü'l-'Abbas bk. Uklişi. Hakim en-Neysiibı1r1, 66,114,141,H2.
EbQ'l-'Ala' el-Hemeda.nt, 19. Hil.lid b. 'Abdillılh el-Kasri, 52.
EbQ'l-Bahterl Vehb b. Vehb, 69,77. Halid b. Ma'dan, 78,185.
EbO'l-Hakem, 100. Halil es-Safedi, 74.
EbQ'l-Hasen b. Nevfel er-Ra'i, 73. Halili, 36.
EbQ'l-Kasim (edib), 90. Hammad b. Seleme, 54,7g,102,1s2.
Ebu'l-Muhezzem, 60. Hammad b. Şakir, 142.
EbQ's-Sa'adat Ahmed b. Mansur, 46. Ha.mmad b. Zeyd, 98.
EM't-Tufeyl 'amir b. Vasile, 71. Harice b. Zeyd b. Sabit, 131.
Ebii'z-Zinad, 115. Haris b. Kelede, 173.
Eflatun, 173. Haris b. Mu'ii.viye, iS.
Emir bk. San'ant. Harisu'l-A'ver, 108.
Enes b. Malik, 63,75,76,77,78,83,86,95, Harun (a.s.), 69..
101,128,140,191. Harfin b. 'Abdillli.h cl-Hamma.1, 102.
· Erdebili, EbO. Bekr 'Ali b. Muh., 82. Harun Reşid, 48,55.
Esma blntl Ebl Bekr, 26. Hasenu'l-Basri, 83,94,101,108,113,172,
Eıec, Kays b. Temim et-Ta't, 72.
174.
i!lvzA.'l, Abdurrahman b. 'Amr, 102. Hasen b. 'Ali b. Ebt Talib, 175,186.
EyyOb b. Keysan es-Sahtiyıı.nt, 101. Hassan b. Yezid, 184.
Ezdi, 141,168. Hatibu'l-BağdadI, 79,106,107,141,155.
Hıraş b. 'Abdillılh, 75.
Hızır ( a.s.), 72,172.
-F- Hişam b. 'Ammilr, 82.
Hişam ed-Deııtttva:•ı, 102.
-G.-
-t-
211
İbııu Curey~, 135. İbrihtm b. Huseym, .79.
tbnu Dakiki'l•'İd. 81. İhrahtm b. İ8hAk el-Harbt, 103.
lb:iJ.U Deyba', 161. İbrahim b. Yezid en-Neha'l, 101.
1bnu Dihye, 20. İbrahim es-Sa'dt, 82.
lbnu Dirbas, 158. İbrahim b. Tahman, 111.
İbnu Ebi'd-Dünya, 72. 'İcli, Ahmed b. 'Abdillah, 108.
tbnu Ebt Ferve, 94. 'İkrime, 64.
tbnu Ebi Halid, 81. İmamu'l-Haremeyn, Ebu'l-Ma'alt,
!bnu Ebi Hatim, 104,105,115. 136.
İbnu Ebi Leyla, 27,114. 'İmran b. Hittıı.n, 114.
İbnu Ebi'l-Hadid, 32,34,36. 'İmran b. Husayn, 26.
lbnu Ebi's-Sa'ib, 84. 'İraki, Zeynuddin, 115,159,161,1'65,
İbnu Ebt'ş.Şeybe, 82. 166.
İbnu H:ıcer 'Askalani, 18,65,78,80,82, 'İsa (a.s.), 29,97,123,173.
115,llG,141,142,143,145,149,155, İshak b. İbrahim et-Taberi, 69.
153,161,165,166,182,186. İshak b. Necth el-Malatt, 48,69,76.
lbnu Haldun, 12u,l27. İshak b. Rllhftye, 102.
İbnu Hazro, 23,25,26,28,95,175. tsma'il (a.s.), 29.
İbnu Hiraş, 103,111. tsma.'il b. 'AU b. el-Musenn!. 69.
İbnu Hibbin, Ebu Hatim, 75,76,80,82, tsmA.'tl b. 'AyyA.ş, 185.
1
86,104;112,123,139,141,155,168. İsma'il b. Ebıl.n, 69.
ibnu Huzeyme, 104. İsma.'11 b. Ebi Uveys, 70.
İbnu İshak, 104. tsma.•ıi b. 'Uleyye, 102.
İbnu Kayyım el-Cevziyye, 21,123,166,
184.
İbnu Kesir, 142.
-K -
İbnu Kuteybe, 53,174,189,19Q. •.
212
-M- Muh. b. 'Ömer bk. Vakıdi.
Muh. b. Nasr el-Mervezi, 103.
Ma'bedu'l-CuhenI, 108. Muh. b. 'Osman b. Ebi Şeybe, 103.
MahmQd b. Reten, 74. Muh. b. Rabir 120.
Makdisi, Muh. b. Tahir, 188-189. Muh. b. Sa'd, 102.
Makrizt, 32. M:uh. h. Sa'id cl-Kelbi, 76.
Malik b. Dinar, 174. Muh. h. Sa'id e11-Şa.mi, 70,77,17fı.
Malik b. Enes, :??,89,94,97,102,109. Muh. b. Seri cl-Belht, 147.
113,137. Muh. h. Birin bk. 1bnu Strin
Ma'mer b. Raşid, 86,133. Muh. b. Suleyman, 55.
Ma'mer veya Mu'ammer b. Bureyk. Muh. b. Şuca' es-Selci, 45.
73. Muh. b. Tavit et-Tancı, 11,14.
MansQr (halife), 41. Muh. b. 'Uka.şe el-Kirmant, 64,76.
Mavsılt, Ömer b. Bedr, 78,144-145, Muh. b. Vaddah el-Endülüsi, 103.
169. Muh. b. Ziyad el-Yeşkurt, 76.
Mecduddin Şira.zt, 74. Muh. el-Hanefiyye, 75.
Mehdi (halife), 41.55,61,62,69. Muh. Sibgatullah el-Midrast, 143.
Meklebe b. Melka.n el-Harezmi, 71,72. Muh. Zubeyr Sıddlld, 25;50.
Me'mQn (halife), 45,55. MuhibbullAh el-Bihart, 67.
Me'mQn b. Ahmed el-Herevl, 17,64, Muhtilru's-Sekafl, 62.
76,82. Mukatil b. Suleymfuı, 62,7'ı'.
Mervan b. Hakem, 95. MQsa. (a.s.), 69,88,95,126,127,174.
MesrQk, 133. MQsa b. İsma'il bk. e! ·rebüzekt.
Mes'Qdt, 126. MQsa b. Muh. el-Belkavt, 70.
Meysere b. 'Abdlrrabbih, 58,76,81. Muslim b. Haccac cl-Kuşeyri, 95,103,
l\lisver b. :Mahreme, 95. 114,115.
Mu'alla b. 'Abdlrrahman el-VAsıtt, Mu'tasım, 45.
81. Muzaffer b. •Asım, 72.
Mu'Aviye b. Ebl Süfyan, 30,36-89,40.
41,84,96,98,127.
Mu'az b. Cebel, 48,78,191. -N-
Mubarek b. FadA.le, 112.
Mucahid, 130. Nafi', 94.
Mu'emmel b. tsma.•ıı, 134. Nasır (halife), 72.
Muğire b. Sa'ld el-Becell, 53,76. NAsıruddtn ,b. Muneyyir, 136.
Muh. b. 'AbdlllAh b. 'AmmAr el-MQ- Nasr b. Tartf, SL
8111, 111. Nese't, 77,103,112,139,141,142,155,179.
Muh. b. 'Abdillah b. Numeyr, 102. Nevevt, Muhyiddtn Yahya. h. ŞerP.f
Muh. b. 'Abdillah es-Semerkandt, 90. 36,65, 78,101,115•
.Mub. b. 'Aclan, 108. Nevf b. FadAle el-Bikılll, 88-
Muh. b. Ahmed bk. SefA.rtnı. NQh (a.s.), 46,57,174,183.
Muh. b. Bundar el-Curcant, 97.
Muh. Beşir Zafir, 167-168.
Muh. b. Certr bk. Tabert. -o-
Muh. b. Hatim b. Muzaffer, 95.
Muh. b. İdrts bk. Şafi't. 'Osman b. 'Affan, 25,28,29,30,31,32,
Muh. b. ishak, 113. 36,41,96,114,130,189.
Muh. b. Kaslın et-Taykani, 44,76. 'Osman b. Hattab bk. İbnu Ebl'd-
Muh. b. KerrAm, 46-47. Dünya.
213
-ö- Suleyman b. 'Amr en-Neha'f, 69.
Suleyma.n b. Harb, 81.
•ömer b. Hattılb, 24,25,27,28,30,34,36, Suleyman b. Mihr4n bk. A'meg.
48,53,64,83,93,95,96,98,99,101,130, Süleyman b. Yesar, 181
133,186. Suyutt, 18,38,40,84,90,114,115,142,144,
•ömer Kelvazi, 55. 152-157,159,161,166,180.
'Ömer b. MusA, 185.
-Ş-
214
-v.w-
Vihldt, 58.
V&ladl, 77.·
V48lle b. el-Eska.', 43.
Vehb b. Hafa, 60.
Vehb b. Munebbih, 172.
.· .Vehb b. Vehb el-KAdl bk; Ebu'l-Ilah-
terl.
Vekt' b. el-Cerrah, 102,112.
WIWam Muir, 25.
-Y--.
-Z-
215
emel matbaacılık
25 78 09 - 18 34 96
ANKARA Fiyatı: 500.-TL