You are on page 1of 27

A o o

KUR'AN'I ANLAMADA DIL PROBLEMI


Prof. Dr. Celal KIRCA

Giriş: mevcüdiyyetini zikretm:ek istiyorum.


Kur'an'ın anıaşılması ve yorumlan- 1-Bir İletişim Aracı Olarak
ması konusu, bilimadamlan arasında Kur'an Dili:
süregelen temel Tefsir problemlerin- Kur'an-ı Kerim Allah tarafından in-
den biri olma özelliğini daima korumuş sana ulaştırılmış son ilahi kitabın
ve korumaya da devam etmektedir. adıdır. Hz. Muhammed bir beşer ve
"Kur'an'ı nasıl anlayalım?",veya "Nasıl Arap olması sebebiyle Kur'an da
anlamalıyız?" sorusu her zaman soru- Arapça nazil olmuş ve Arapça konuşan
lan bir soru olmuştur ve böyle bir so- bir toplumu muhatab almıştır. Allah,
runun varlığı bile Kur'an'ın an- hitab ettiği bütün toplurnlara da aynı
laşılmasında ba'zı problemierin oldu- yöntemi uygulamış ve her topluma
ğunu göstermektedir. bildikleri dil ile hitab etmiştir. Tevrat
Kur'an'ın anlaşılması ve yorumlan- ve İncil hangi topluma hitab etmiş ise,
ması ile ilgili mevcut problemler ise, o toplumun diliyle indirilmiştir. Kur'an
genelde dil problemi, bilgi problemi ve da bu "Sünnetullah"a tabi tutulmuş
yöntem problemi ile alakalıdır. Bu ve ilk muhatablarına Arapça olarak
problemlerden her birini nitelik ve sunulmuştur.
nicelik açısından ele alıp, tanımı ve Bunun anlamı, zamandan ve
çözümü konusunda fikir üretmedikçe mekandan münezzeh olan Yüce Ya-
bir bütünlük için de Kur'an'ı, ne doğru ratıcının, belli bir zaman ve mekanda
dürüst tanıyabiliyor, ne de anlayabi- yaşayan insana, kendi diliyle hitab et-
liyoruz. Bunun için Kur'an'ı tanıma va mesi ve ona mesajlarını beşerin dilini
anlama ile ilgili problemierin öncelikle kullanarak sunmuş olmasıdır. İşte
bilinmesinde ve buna bağlı çözüm öne- Kur'an'ı anlamada ve aniatmada or-
rilerinin ortaya konmasında yarar bu- taya çıkan dil problemi bu konuda
lunmaktadır. Bu sebeple "Kur'an'ı An- düğümlenip kalmaktadır. Çünkü Al-
lamada Dil Problemi" konusunu gün- lah, konumu gereği, her türlü hata ve
deme getirmeyi ve bu konuda tesbit kusurdan münezzeh bir varlıktır.
ettiğim mevcut problemierin nitelik ve İnsan ise, konumu ve statüsü gereği
niceliğini düşünce boyutunda ele ala- hata ve kusur işieyebilme potansiye-
rak ortaya koymayı arzu ettiğimi özel- line sahiptir ve asla külli bir tutum
likle belirtmek isterim. Hiç şüphesiz içinde değildir. İşitmesi, görmesi ve
Kur'an'ın anlaşılmasında dil proble- algılaması sınırlıdır ve buna paralel
minin ele alınışı yeni bir olgu değildir. olarak ürettikleri de hata ve kusurdan
Zira Kur'an'ı anlamada Filolojik uzak değildir. İnsan, konuşmak için
Yöneliş ile Edebf Yöneliş'in varlığı bir lisana ihtiyaç duyarken, Allah için
bilinen bir gerçektir. Ancak bu böyle birşey söz konsu değildir. Çünkü
yönelişlerin Kur'an'a yaklaşımı, ortaya Allah'ın konuştuğu kendisine ait bir
koydukları problemler ve önerdikleri lisanı mevcut değildir; olması da mu-
çözüm yolları ile bizim burada problem haldir. Ama her insanın bir lisanı
olarak ortaya koymaya çalıştığımız dil mevcuttur. Allah, hangi toplumda
problemi arasında ba'zı farklılıkların, konuşmak ve onlara mesajını ulaş­
özellikle konuya bakış farklılığının tırmak istemişse, o toplumun lisanını

-34-

L
KUR'.ANJ ANLAMADA DİL PROBLEMi

kullanmıştır. Tevrat, İncil ve Kur'an için çok daha açık ve nettir. Kur'an'la
da bunun en açık delilidir. bir beşere ait söz arasındaki farkı,
Her dil, antolajik anlamda İlahi selim bir akla, kalbe ve zevke sahip
kaynağa dayansa da gelişmesi, ke-
1
olan her fert, kolayca kavrayabilir.
limelerinin kullanılması (dilin sentaks Kur'an'la, kudsi hadis denilen sözleri
ve semantiği) terimierin ve kavram- veya Hz. Peygamber'e ait sözleri
ların oluşması, o dili kullanan topluma mukayese ettiğimizde bunu açıkça
bağlı olmaktadır. Yani dili şekillen­ görmemiz mümkündür. Hiçbir hadis,
diren, geliştiren, dile ait ba'zı kelime- asla bir ayete benzememektedir. Kul-
leri öldüren veya ba'zı kelimelere lanılan dil, aynı olsa da, o dili kullanma
canlılık veren, anlam sapmalarını veya ·biçimi ve stili asla aynı olmamaktadır.
değişikliklerini sağlayan, neticede Kumaş aynı olsa da, terzi farklı olduğu
toplumun kendisidir. Bu yönüyle her için, dikilen elbisenin stili ve kalitesi
dil, canlı bir organizma gibidir ve za- de farklı olmaktadır. Ancak terzi ne
man içinde gelişmeye veya ölmeye kadar kaliteli elbise dikebilme
müsait bir yapıdadır. yeteneğine sahip olursa olsun, şayet
Kur'an, insanların kullandığı bir kumaşta bir kalite eksikliği sözkonusu
dil ile ifade edildiği için, bir taraftan ise, bu kalite eksikliği elbiseye de aynı
beşer ve topluma ait dilin bir başka ölçüde yansımaktadır. Tıpkı bunun gi-
dile göre olan zenginliklerini veya ek- bi, bir lisandaki, diğer lisanlara göre
sikliklerini özünde taşırken, diğer olan eksiklik veya zenginlikler de,
taraftan bu dilin Allah tarafından kul- yazılan eseriere yansımakta ve buna
lanılması sebebiyle beşer ve toplum- Kur'an da dahil bulunmaktadır. Zira
üstü bir ifade biçimini (bir dil özelliğini) Kur'an'da varmış gibi görülen zıtlıklar
ihtiva etmektedir. Kur'an'ın an- veya Fıkıh Usulü ile Tefsir Usulünde
laşılmasını zorlaştıran temel sebepler- ele alınarak açıklanan Has, Amın,
den biri de bu ikilemde bulunmaktadır. Vücuh ve Nezair, Muhkem ve Müte-
Daha açık bir ifade ile söyleyecek olur- şabih, Mutlak ve Mukayyed, Garibu'l-
sak, Allah'ın kullandığı dilin biçimi ile Kur'an, Mecazu'l-Kur'an, Müşkilu'l­
(din dili) insanın kullandığı dilin biçimi Kur'an, Mübhematu'l-Kur'an gibi
arasında çok açık bir fark mevcuttur. konular, büyük ölçüde dilin, yani Arap-
Zira aynı dili kullanmalanna rağmen çanın yapısından kaynaklanmaktadır.
insanların kullandıklan dilin biçimi, Zira Kur'an için mevcut problem, Arap
birbirine aynı oranda benzememekte- dilini kullanan Allah açısından değil,
dir. Sözcüklerin, kavramların ve te- Allah'ın mesajlarını iletmek için kul-
rimlerin seçimi ve kullanımı, bütün bi- landığı Arapça açısından ortaya
reylerde aynı değildir. Birbirlerine çıkmaktadır.
benzeyen ve yönleri ve yanlan olsa da, Bir başka ifade ile Kur'an'ı anla-
hiçbir zaman iki kişinin ifade biçimi, maktaki temel problem: a-Arapçaya ait
diğeri ile örtüşmemektedir. Tıpkı iki nitelik problemi, b-Kur'an'ın diline ait
bireyin veya iki ikizin fizyolojik nitelik problemi olmak üzere iki ana
yapısının birbirinin aynı olmaması gi- konuda odaklaşmaktadır.
bi. Bu durum, Yüce Yaratıcının sözü
ı. Rum, 30/22.

-35-
KUR'AN MESAJI iLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Temmuz 98, Sayı: 9

A. Arap Dilinin Niteliğine Ait larından kaynaklanan anlam


Problemler: farklılıklarıdır. Özellikle Tefsir U sulu
Allah Teala, insanlara hitab ede- kitaplarında Ult1mu'l-Kur'an olarak
bilmek için, peygamber olarak gönder- yer alan konuların mahiyeti, bu dilin
diği insanın dilini kullanmakta ve ne kadar problemli bir yapıda
peygamberinin dili ile beşere hitab et- olduğunu göstermektedir. Lafızların,
mektedir. Yani yeni bir dil veya farklı garib, hakikat, mecaz, zahir-batın,
bir dille asla hitab etmemektedir. Bu amın-has, mutlak, mukayyed, müşkil,
Allah'ın bu alanla ilgili koyduğu genel müevvel, muhkem-müteşabih, vücı1h
bir kuraldır,(Sünnetullah) ve asla bu ve nezair, vs. gibi konularda ele
kuralda bir değişiklik olmamıştır. alınması ve Kur'an'ı anlamak için bun-
Arapça da herhangi bir dil gibi, toplum ların çok iyi bilinmesinin gerekli
tarafından kurallan ve kilideleri konu- olduğunun ifade edilmesi, Arapçanın
lan, yeni yeni kelimelerin türetildiği yapısından kaynaklanan bir problemin
ve ba'zı kelimelerin kullanılmadığı bir varlığını da açıkça göstermektedir.
dildir. Lisan olarak, diğer lisanlardan Şüphesiz dile ait bu problem, aynen
üstün bir değere de sahip değildir. Al- Kur'an'a da intikal etmiştir. Bundan
lah katında her birey veya her toplum daha tabii bir şey yoktur. Çünkü
nasıl eşit ise, lisanlar da aynı kurala Kur'an, Arap dili ve edebiyatı ile ifade
tabi olarak eşittir. Ancak her bireyin edilmiş bir kitaptır. Bu sebeple dildeki
veya her toplumun kendine özgü özel- güzellikler ve farklılıklar da aynen
likleri nasıl mevcutsa, her dilin de ken- Kur'an'a yansıyacak demektir. Kur' an,
dine özgü ba'zı özellikleri mevcuttur. 610 ile 632 yılları arasında Mekke ve
Arapça'nın şüphesiz kendisine özgü Medine'de kullanılan dil ile ifade
ba'zı özellikleri de bulunmaktadır. Bu edilmiş ve o dönemin kelimeleri ve
özelliklerin başında da dişilik ve erkek- kavramlan ile Kur'ani bilgiler sunul-
liğin, dilin yapısında ve mantığında et- muş olduğuna göre, Kur'an'ı iyi anla-
kin bir biçimde kullanılmasıdır. Ni- mak için Tenzil öncesi döneme ait ke-
tekim 3. şahısta bir erkek özellikle lime ve kavramların da çok iyi bilin-
zikredilecekse, erkeklik zamiri; sadece mesi ve tenzil dönemindeki anlam-
kadın zikredilecekse dişilik zamiri; larıyla mukayese edilerek, anlam
şayet dişi ve erkek birlikte zikredi- değişikliklerinin tesbit edilmesinde zo-
lecekse sadece erkeklik zamirinin kul- runluluk bulunmaktadır. Bu sebepten
landığım biliyoruz. Aynı durum, birin- dolayıdır ki, günümüzde semantik
ci şahıslar hariç ikinci şahıslar için de çalışmalara büyük önem verilmekte-
geçerlidir. Ayrıca isimler için dişilik dir. Cahiliyye döneminde ''küfür" keli-
ve erkeklik de söz konusudur. mesi, maddi alanda örtme ve gizleme
Kur'an'ın lisanı da Arapça olduğu için anlamında kullanılmasına ve bu
bu kuralın aynen korunduğunu veya yüzden "çiftçiye" de ''kafir" denilmesine
bu kurala uygun olarak ayetlerin ifade rağmen, Kur'an'da bu kelime, maddi
edildiğini görmekteyiz. alandaki anlamı baki kalmak
Anlamın netliği açısından Arapça- kaydıyla, ma'nevi alana taşınmış ve
nın dil özelliklerinden bir diğeri de, bu alanda da örtrnek ve gizlemek an-
filolojik yapısından ve edebi sanat- lamını taşır hale getirilmiştir. Hatta

-36-
KUR'AN'I ANLAMADA DiL PROBLEMi

diyebiliriz ki, Kur'an'da bu ikinci an- sahip bulunan Arapça gibi bir dille gön-
lam, temel anlam niteliğine kavuştu­ derilmiş olan Kur'an'ı anlamada uygu-
rulmuştur. Aynı durum, "nifak- lanacak böyle bir yöntem çok daha
münafık" kavramları için de söz ko- yanlış olacaktır.
nusudur. Buna mukabil, ma'nevi alan- Kavramlar ya somut ya da soyut
daki arıtma ve temizleme için kul- bir niteliğe sahiptirler. Genellikle so-
lanılan "zekat" kavramı, maddi alanı mut kavramların açıklığında insanlar
da kapsayacak şekilde anlam arasında bir birlik sağlansa da, soyut
genişletilmesine tabi tutulmuş ve kavramların açıklığında bu birliği
malın arıtılması, temizlenmesi an- sağlamak çok zordur. Zira somut
lamında da kullanılmaya başlanmıştır. kavramların açıklığını oluşturan bil-
Kur'an üzerinde yapılan kavram gilerin doğrulanması veya yanlışlan­
çalışmalan ile semantik çalışmalar, bi- ması çoğu zaman imkan dalıilinde iken
ze bu durumu açıkça göstermektedir. soyut kavramlar için bunu rahatlıkla
Ozellikle T. Izutsu'nun yaptığı çalış­ söylemek mümkün değildir. Buradaki
malar, bu söylediklerimize bir örnek- zorluk, soyut kavramların hem anlam-
tir. landırılmasında, hem de algılan­
Kur'an'da verilen bilgilerin daha masında bireysel farklılıkların
iyi anlaşılabilmesi için sözü söyleyen mevcudiyetidir. Söz gelimi el, ayak,
Yaratıcının kavramlarla neyi kasdet- saç, göz, beden vs. gibi somut kavram-
tiğinin iyi tesbit edilebilmesi ve ların anlamlandırılması ve algılan­
kavramlarının doğru ve ve sağlıklı bir masında herhangi bir zorluk bulun-
biçimde doldurulması gerekmektedir. mazken, adalet, ihsan, özgürlük,
Zira kavramların biri seçikliği diğeri demokrasi, hidayet, iman, ahlak vs. gi-
de açıklığı olmak uzere iki boyutu bi soyut kavramların açıklığında her
mevcuttur. Bir kavramın seçikliği zaman için bir problem sözkonusu ol-
değişınediği halde, açıklığı değişe­ maktadır. Hatta beşere ait somut bir
bilmektedir. Kitabı attan, Veli'yi kavram Allah için kullanıldığında
ağaçtan ayıran, o kavramın seçik- soyut kavram için var olan problemin
liğidir. Seçiklik hiçbir kavrarnda bu kullanımda da aynen devam ettiği
değişmemektedir. Ancak o kavramın görülmektedir. Nitekim Allah'ın eli ve
açıklığı, kavramına göre az veya çok yüzü gibi Kur' ani ifadelerin açıklığı her
değişmektedir. Nefis, ruh, nesib, salat, zaman problem olmuştur.
ayn, yed, hadis, halife, kuvvet, hikmet Bu nedenle soyut kavramların
gibi kavramları buna örnek olarak veya somut olduğu halde, Allah için
verebiliriz. Bu sebeple her kavramın kullanıldığında soyut hale gelen
söz bağlaını ile tarihsel bağlamının bi- kavramların açıklığını bilimsel
linmesinde zorunluluk bulunmak- yöntemlerle tayin ve tesbit etmek
tadır. Dolayısıyla, bir metinde yer alan mümkün olmamaktadır. Bu kavram-
kavramı, sadece metin olarak ele alıp ların açıklığını ancak ortak anlam-
onu söz ve tarihsel bağlaınından ko- Iandırma ve algılama ile yani uzlaşma
parmak suretiyle anlamlandırılmak, ile tesbit etmek mümkün görülmekte-
eksik ve yanlış bir uygulama olur. Hele dir. Zira soyut kavramların açıklığı,
anlam zenginliği bulunan kavrarnlara genellikle bireysel eğilimlere, ideoloji-

-37-
KUR'AN MESAJ! iLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Temmuz 98, Sayı: 9

lere, belli inanç sistemlerine veya "Gücünüz yettiği ölçüde kuvvet


hazırlayın."
2
kültür farklılıklarına göre oluşturul­
duğundan, kavramların açıklığında or- ayetindeki anlamını açıklayalım: Bu
tak bir görüş her zaman mümkün ayet savaşla ilgilidir ve müslümanlar-
değilse de, bunu elde etmek için gayret dan düşmaniarına karşı kuvvet
göstermek ve bir uzlaşmaya varmak hazırlanması istenmektedir. Tenzil
zorundayız. Aksi takdirde soyut döneminin teknolojik ve ekonomik
kavramıann açıldığında, hiçbir zaman şartları gereği "kuvvet" denince akla
durolma olamayacak demektir. Bunun hiç şüpesiz ok, mızrak, mancınık, kılıç,
adı ise kaostur. İnsanlar, belli bir at, deve vs. gibi harp araçları gelmek-
dönem kaos içinde yaşamak zorunda tedir. Yani bu ayetteki "kuvvet"in
kalsalar da, her zaman kaos içinde açıklığını bu araç ve gerçeklerle
yaşamak istemezler. Soyut kavram- sınırlıyoruz. Bugün ise biz bu ayetteki
ların açıklığını tesbit edip, ortak bir "kuvvet"in açıklığında, bu zikredilen
uzlaşmaya varahilrnek için de refe- şeyleri düşünmekle birlikte, daha çok
ransların iyi seçilmesi ve amacın iyi çağımızdaki harp araç ve gereçlerini
ve doğru belirlenmesi gerekir. Özel- anlıyoruz ve kuvveti top, tüfek, füze,
likle bu soyut kavram dini bir kavram uçak, gemi vs. gibi çağdaş harp araç
ise açıklığını tesbitte çok daha hassas ve gereçleri olarak açıklıyoruz. Lafız
davranmak zorundayız. değişmiyor. Ayetin verdiği mesaj yani
Zira geleneksel anlayışın etkin- normu değişmiyor, lakin açıklığı yani
liğini ve bu vadide yazılanları dikkate ayete yüklenen anlam değişiyor. Bir
almadan ortak kabule ulaşmak, uzun başka deyişle soyut bir kavram
vadede mümkün görülse de kısa va- zamanın şartlarına göre somut-
dede imkansız görülmektedir. Aksini laştınlıyor.
söylemek, anlam genişlemesini, anlam B-Kur'an Dilinin Niteliğine Ait
daralmasını veya anlam değişmesini Problemler:
kabul etmemek demek olur ki bu, re- Kur'an Allah'ın kelamıdır ve
aliteye aykırıdır. Sosyal alanda Arapça olarak ifade edilmiştir. Arapça
değişim olduğu gibi dilde de değişim Antropolojik anlamda herhangi bir
vardır. Ama bu değişim, her kavrarnda dildir ve kutsallığı yoktur. Fakat Allah
veya her kavrarnda aynı oranda olacak bu dili kullanarak, kelamını bu dil ile
demek değildir. Bazı kavramların insanlara iletmiştir. Bu bağlamda Al-
açıklığı tenzil döneminde ne ise bugün lah'ın k e larnından söz edilebilir, lakin
de odur. Bu gibi kavramlarda herhangi dilinden söz edemeyiz. Zira Allah'ın
bir anlam değişmesi yoktur. Namaz, kelamı vardır ama dili yoktur. Ne var
oruç, zekat, hac, kurban gibi ibadetle ki kelam, lisandan bağımsız bir olgu
ilgili kavramlar buna örnektir. değil, lisanla gerçekleşen bir olgudur.
Fakat ba'zı soyut kavramlar var Yani dilsel bir olgudur. Kur'an'da kul-
ki, bunların anlamı, yani açıklığı lanılan dil, Arapça olmasına rağmen,
buyük ölçüde değişmiştir. Sözgelimi bu dilde kullanılan kavramlar Cahi-
"Kuvvet" kavramını ele alalım ve liyye dönemine aittir. Bu sebeple
4 ... ;;~ ~ ;~:' .. \ ı.: ~ \)~f) }._ Cahiliyye dönemine ait içeriklerinin
~ ~ - , r 2. En{fıl, 8/60.

-38-
KUR'AN'I ANLAMADA DİL PROBLEMi

özellikle bilinmesi gerekmektedir. Zir§. Kur'an'da yer almakta, Tenzll sonrası


diller, bir semboller sistemidir. Arapça döneme rut hiçbir kavram ve terim tabii
da bu kurala tı\bldir. Hattı\ Kur'ı1n, olarak Kur'ı1n'da yer almamaktadır.
sembollerin kullanımı açısından çok Kur'ı1n'ın dilini tesbit etmek için bu
daha zengindir. Zir§. vahiy gayba §.it hususun öncelikle bilinmesinde yarar
bilgileri, yı\ni soyut bilgileri somut bulunmaktadır. İkinci olarak da
kavramlarla anlatmak zorundadır. Kur'an'ın hedefinin ve amacının doğru
Çünkü ı\hireti dünyaya getirmenin ve tesbit edilmesi gerekmektedir. Zira
onun bu dünyı\daki insanlara Kur'an, insan için mi, yoksa insan
tanıtmanın başka bir yolu yoktur. Kur'an için mi vardır? sorusuna
Semboller, şiardırlar ve şiar, şuur vereceğimiz doğru cevap bizi Kur'an'ı
uyandırmak içindir. Dil, o dili doğru anlamaya yöneltecektir.
konuşaniann inançlarını, eğilimlerini Kur'ı1n, yine Kur'an'a göre, insan
ve yaratıcıyı ve kısaca dini algılama
biçimini ortaya koyar.
için vardır: ~ vU: c.S ~ ~ "Huden li'n-
Kur'an'ın bir lisanı, bir de dili nas" ifadesi bunu açıklamaktadır. Şı1-
mevcuttur. Lisı\ndan kastımız, O'nun yet msan Kur'an için var olsaydı, rudiy-
Arapça oluşudur. Dilden kastımız ise yetin insana değil, Kur'ı1n'a §.it olması
kullanılan dilin niteliğidir. Bir başka gerekirdi. Kur' ı1n'ın hedefi "insan"
ifade ile dil, yazı dili, konuşma dili, olduğu için, insan hayatının bütün-
diplomatik dil, vücut dili, bilimsel dil, lüğüne yönelik bilgiler onda kendisine
dm dili, tv. dili, tıp dili vs. gibi kavram- özgü bir dil ile yani Kur'an dili ile sunul-
larla ifı1de edilmeye çalışılan şeydir. maktadır. Tenzil dönemine ait

Konuşma dili başka, yazı dili başkadır. kavramlarla sunulan bu mesajiann da-
Bilimsel dil başka, diplomatik dil ha sonraki dönemlerde yaşayacak in-
başkadır. Vücut dili ise bambaşkadır. sanlar için de aynı değeri taşıması ve
Bütün bunlar, bir lisanda bir tarzı, bir onların ihtiyaçlarını aynı ·ölçüde
üslubu ve bir şekli ifı1de etmek için karşılayabilmesi için, ortak bir dil ile
kullanılan kavramlardır. Burada lisan sunulması gerekir. Bu dil ise "Din
Türkçe olmuş, Arapça olmuş, İngilizce Dili"dir. Zira Kur'ı1n, tenzil sonrası
olmuş önemli değildir. Önemli olan dönemde insanlar tarafından üretilen
hangi lisanla ifade ettiğiniz değil, neyi ve çeşitli bilim daUarına ait olan te-
nasıl ifade ettiğinizdir. Yani ne ile ifade rimler ve kavramlarla ifade edilen bir
ettiğiniz değil, nasıl ifı\de ettiğinizdir. dil ile değil de, kendi amacına hizmet
Bir anlamda "ne" ve "hangi" sorusu edecek bir dil ile yı\ni din dili ile in-
lisanı; "nasıl" sorusu ise dili tanımla­ sanlara hitab etmektedir. Nitekim
maktadır. Kur'an'ın indiği dönemde Arap ede-
Şunu hemen önemle belirtmeliyiz biyatma ve şiirine drur pek çok kavram
ki Kur'ı1n'ın, 610 ile 632 yıllarf veya terim, şairler tarafından bolca ve
arasında nı\zil olmuş bir kitap olduğu sıkça kullanıldığı halde bu terimierin

asla unutulmamalıdır. Zira Kur'an'da ve kavramlann Kur'an'da sıkça yer al-


yer alan bütün kavramlar tenzll döne- madığını, tam aksine Kur'an'ın bir şiir
mine vey§. bu dönemin öncesine aittir. kitabı ve Hz. Muhammed'in de şair ol-
Zlrı1 bu döneme ait kavramlar, madığının özellikle vurgulandığını

-39-
KUR'AN MESAJ! iLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Temmuz 98, Sayı: 9

görmekteyiz. Bu durum, tenzil dönemi daUarına veya diğer bilim daUarına ait
için geçerli olduğu kadar, tenzil dönemi terimler veya kavramlar Kur'an'da yer
sonrası için de geçerlidir. Zira tenzil almasa da, kendisine özgü dili ile
sonrası ortaya çıkan veya uretilen hiç- Kur'an, bu bilim dallarına ait ba'zı bil-
bir kavram ve terim Kur'an'da mevcut giler vermektedir.
değildir, olması da beklenmemektedir. İnsan hayatının bütünlüğü içinde-
Çünkü Kur'an'da bir tarih kitabı ol- ki yeri ve konumuna göre tarih, fıkıh,
madığı için tarih terimleri, bir fıkıh kelam, tasavvuf, astronomi, sağlık, ik-
kitabı olmadığı için fıkıh terimleri, bir tisat, psikoloji ve sosyoloji v.s. gibi
kelam kitabı olmadığı için kelam te- birçok bilim dalına ait az veya çok bir
rimleri, bir tasavvuf kitabı olmadığı bilgi Kur'an'da yer almaktadır. Fakat
için tasavvuf terimleri, bir bilim kitabı bu bilgiler, bu bilim daUarına ait in-
olmadığı için de bilimsel terimler bu- sanlar tarafından sonradan üretilen
lunmamaktadır. Kaldı ki bütün bu kavramlar ve terimler ile değil de, din
saydığımız bilim dallarının ekseriyeti dili ile sunulmaktadır. Bundan dolayı
-tenzil dönemine ve öncesine ait olan da Kur'an'da fıkhi, kelami, tasavvufi,
bilgiler hariç Kur'an'm tenzilinden tarihi ve bilimsel bilgiler Kur'an'a özgü
sonra ortaya çıkmış bilim dallarıdır. ifade biçimleriyle yani din dili ile in-
Bu nedenle tenzil sonrasında ortaya sanlara iletilmektedir. Nasıl ki konuş­
çıkan bilim daUarına ait kavramları, ma dilinin veya yazı dilinin kendine
terimleri Kur'an'da aramak ve bu- özgü bir ifade biçimi mevcutsa,
lamayınca da Kur'an'da yok demek, en Kur'an'm da kendisine özgü bir ifade
azından Kur'an'ı tanımamak demektir. biçimi mevcuttur. Bu dili ise biz,
Kur'an, bir dinin kitabıdır. İslam Kur'an'm bir din kitabı olması sebe-
dininin kitabıdır. Kur'an'ı kaldırır­ biyle din dili olarak tanımlıyoruz. Ni-
sanız ortada İslam dini diye birşey kal- tekim Elmalı'lı Harndi Yazır'm tef-
maz. Şayet Kur'an bir din kitabı ise, sirine ad olarak koyduğu "Hak Dini
onun dili de din dilidir. Ancak bu din, Kur'an Dili" başlığı, maksadımızı ifade
insan hayatının bütünlüğünü ve akıllı eden güzel bir örnektir.
bütün insanları hedeflediği için, Ayrıca konuya açıklık getirmesi ve
Kur'an'da insan hayatının her alanı ne demek istediğimizi açıklaması
ile ilgili her bilgi, bu dil ile ifade edil- bakımından din dili ile bilim dili
miştir. Bundan dolayıdır ki, Kur'an'da arasındaki farkı şu örneklerle göster-
dini içerikli kitaplarda yer alan has, mek mümkündür.
amın, mutlak, mukayyed, nasih- Örnek 1:
mensüh, daru'l- İslam, daru'l-harb gibi
fıkhi, cüz'ün la yetecezza, cevher ve
~~'J1) ~\~\ 0'i \))s ~_.Jı;. ;Jjl~
:;; J ,.. o _. _..o... .... , J,. ..- J ..-o _..,..,., ~o,..- ,.,. ... ,.
a'raz gibi kelami, insan-ı kamil, y ~w ı (.)"" LL...:- J L.J.\.:..i:;_,;j ~) l::.ilS"
vahdet-i vücüd, vahdet-i şuhüd, zikr-i ' '

hali, zikr-i celi gibi tasavvufi, çekim 40~~ ~~:;- :~


kanunu, big hang, koruyucu hekimlik, "Kiıfirler
görmezler mi ki,
molekul, çekirdek, elektron, elektrik gökler ve yer birbirine bitişik idi-
v.s. gibi bilimsel terimiere rastlanılma­ ler; onları ayırdık ve her canlı şeyi
ınaktadır. Bununla birlikte, bu bilim sudan yarattık. Hiıliı imiın etmez-

-40-
KUR'AN'I ANLAMADA DiL PROBLEMi

ler mi?',s (Din Dili) ~r :1!1 'il~Ç .v)-T l••t.. ~Gl.:JI


"Önce mekanda gazlardan
müteşekkil çok buyük bulutlar vardı. 4.v~WI
Gaz bulutları sabit durmayıp
''Andolsun ki, biz insanı süzme
döndüklerinden cazibe kuvvetinin
çamurdan yarattık. Sonra Onu
te'siriyle parçalanmıştır. Parçalanan
nutfe halinde sağlam bir yere yer-
bölümler de yine cazibenin te'siriyle
leştirdik. Sonra nutfeyi kan
gitgide tekasüf ederek sıkışmaya
pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını
başlamış, sıkışan ve dönen cisimle~ be-
bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnem­
lirtildiği gibi küreye yakın şekıller
lik etten kemikler yarattık, ke-
almış; kesMetin artmasıyla içteki
miklere et giydirdik. Sonra onu
hararet de artmış, bu yüzden merkezde
başka bir yaratık yaptık. Yaratan-
bulunan hidrojen helyuma dönmüş ve
ların en güzeli olan Allah ne
ışık, ısı neşretmeye başlamıştır. İşt~
yücedir. ,,6 (Bilim Dili)
bu bölünen, parçalanan gaz; kürelerı,
Döllenmiş yumurtaya zigot denir.
galaksileri, yıldızları ve güneş man-
Zigot ana rahminde annenin kanıyla
zümesini meydana getirmiştir .'>4
beslenerek gelişimine devam eder. Ke-
(Bilim Dili)
mik hücreleriyle et hücreleri birbirin-
Örnek2:
den farklıdır ve kemik hücreleri et
~w1 t+.:1~ LJ)T ~~~ i~Lı. ~~ \11 ı.>) ) ~ hücrelerinden önce teşekkül eder. Da-
.- 0 _,. ~ ) o o ,., _..o.- .- c ,.,.,.. ,.. o :;, ..-o \ ha sonra cenin oluşumunu tamamlar .
4~ J:_Jj J5' .:.;-: ~1 ) ..::.-ı.) ) .:.ı? (Bilim Dili)
"Sen yeryüzünü kupkuru Örnek4:
görürsün. Onun üstüne suyu indir-
diğimizde harekete geçer, kabarır
~;.:;JIS' ~~ J:>. :J;G~ ~G~~ ;~;11 j ~
ve güzel çıftten ne b a tlar b ıOter. " 5
0
A

4~_~1
(Din Dili)
''Ay için de nihayet kuru bir hur-
Rüzgarın sürüklediği bulutlardan
ma dalına döneceği menziller ta-
inen yağmur, toprağı yumuşatarak bit-
yin etmişizdir. " 7(Din Dili)
kilerin yeşermesini ve büyümesini
"Ay dünyanın yörüngesi boyunca
sağlar. (Bilim Dili)
kıvrım kıvrım dönerek yol alan bir
Örnek3:
yörüngeye sahiptir. Tıpkı bir sarmaşık
.k
~
~- ' ..... ~">L
c.~V
,::; ,... .... ,::;
'..... ::ıu:.rıS ı:'•1:.. '..ili:, :ı._
U ... ~ gibi dönen, kıvrılan ve bükülen bir dal
~ ~ ~ gibi."8 (Bilim Dili)
ı:jj;. ~ 7~ ""-~ _).} ~ U,w olk,. ~
"' / ... ... ,.... )1 .,o ... / ;;; )1

Örnek5:
GLJ ~:.'~ ;;1J1 GLJ ~~n/ 11 4::,~_,.:J ~~) :~~ Lı.Ç ~G1) ~
~ f J~ '\t.JI G~
~ r -
t:\1>.- ~;.',.:/.11 "Biz semaları kendi gücümüzle
kurduk; onu biz genişletmekte-
3. Enbiya, 21130. . 6. Mü'minun, 23/13-14.
4. George Gamov, The Creation of the Unıverse 7. Yasin, 36/39. .
(Kainatın Yaratılışı), s. 28, Ter. Toygar Ak-
S. Taşkın Tuna, Uzayın Sırları, s. 63, Istan-
man, Ankara 1961. bul1965.
5. Hacc, 22/5,

-41-
KUR'AN MESAJ! iLMI ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Temmuz 98, Sayı: 9

'
yiz. ,,g (Din Dili) alınır ve ihtiyaca göre bu bütünün
"Evrendeki galaksiler birbirinden parçaları veya farklı yanları hakkında
uzaklaşmakta, uzay giderek şişmekte bilgi verilir. Bu yapısıyla Kur'an'daki
ve evren dev boyutlan ile irileşip büyü- bilgiler teoriktir ve insanların yaz-
mektedir (Expanding Universe)."10 dıkları kitaplardaki bilgilerin sunu-
(Bilim Dili) luşu gibi bir sistem içinde de değildir.
Bu örneklerden de anlaşıldığı ka- Yani Kur'an'daki sistem, ne fıkıh, ne
darıyla Kur'an'da yer alan her konu, kelam, ne tasavvuf ve ne de bir başka
ilgili bilim dalının diliyl~ değil de ken- beşeri bilimin sistemine benzemekte-
dine özgü dil ile ifade edildiği görül- dir. Zaten Kur'an'ı farklı kılan yönler-
mektedir. den biri de kendisine özgü bu yapısı
İşte bu yüzdendir ki, Kur'an dilinin ve söylem biçimidir. Bu özelliği müfes-
niteliği iyi bilinmedikçe onu anlamada sirler, Kur'an'ın te'llf mu'cizesi olarak
zorluk çekilmektedir. Bu zorluklardan ele almakta ve açıklamaktadırlar.
bir de tenzll sonrası ortaya çıkan bilim Kur'an açık bir kitaptır. Bunun
daUanna ait terimler veya kavramlar- anlamı Kur'an'ın içindekilerinin değil, .
la ifade edilen bilgiler Kur'an'da aran- Kur'an'ın kendisinin açık olduğudur.
makta, bulunamayınca da din dili ile Bir başka deyişle Kur'an'ın tenzll
ifade edilen ba'zı bilgiler yok sayılmak­ olduğuna, Kur'an'ın bizzat kendisi açık
ta ve böylece mevcut Kur'ani bilgiler, delildir ve bu yönüyle O'nda meydan
indirgemeci bir tavırla ba'zı alanlara okuma mevcuttur. Ayrıca O, temel
tahsis edilmektedir. Bu da Kur'an'ı an- hakikatler açısından da açıktır. Yoksa
lamada, bütünlükten uzak parçacı her kutsal kitap gibi onun da içeriğinde
veya alancı bir yöntemi ortaya kapalılıklar mevcuttur. Zira o basit
çıkartmış bulunmaktadır. Halbuki değildir. Onun müteşabih ve muhkem
Kur'an'da insan hayatının bütün- oluşunun bir anlamı da budur.
lüğüne yönelik her bilgiye yer veril- Kur'an'ın gizemli gücü ve büyüleyi-
mekte ve her alanda insan, ana hat- ciliği de onun diliyle alakalıdır. Şayet
larıyla ve genel ilkeleriyle bilgilendi- böyle olmasaydı onun tercümeleri
rilmektedir. Ba'zı alanlardaki bilgiler, Kur'an kadar etkili olurdu. Halbuki
daha geniş ve daha detaylı olurken, hiçbir tercüme Kur'an'ın o gizemli
ba'zı alanlardaki bilgiler ise o kadar gücünü ve büyüleyiciliğini asla
geniş ve ayrıntılı olmamaktadır. Beşer sağlayamıyor. Zira Allah, kitabını
ürünü olan bilim daliarına ait siste- dünya, dünyayı da kitap gibi
matik söylem veya yazım biçimi, yaratmıştır. Onun dünyaya indirilen
Kur'an'da yoktur. Kur'an'daki bilgiler vahyi kitap şeklindedir ve dünya ile
kendine özgü bir dil ile ifade edilmek- ilgili ne varsa bizimle ilgilidir. Bizimle
tedir. Bu dilde insan hayatı parçala- ilgili ne varsa dünya ile ilgilidir. Her
narak her parçası için ayrı ayrı bilgi ikisi de Kur'an'da mevcuttur. Tann ise
verilmemektedir. Nitekjm, insan dışımızda gökyüzünün sonsuzluğu gibi
hayatı, Kur'an'da bir bütün olarak ele iken, içimizde kalhimizin yakınlığı
9. Ziiriyiit, 51147. gibidir. Hatta ondan daha yakındır.
10. Taşkın Tuna, Uzayın Ötesi, s. 17, İstanbul· Kur'an'ın dil özelliklerinden bir
1995, diğeri de, yapılan işlerin an-

-42-
KUR'AN'I ANLAMADA DİL PROBLEMi

latılmasında "fail"in zaman zaman Al- ve bize ışık tutacak mılhiyettedir.


Bir
lah'a, zaman zaman bireye izafe edil- başka deyişle sunulmuş vahiy yoluyla
miş olmasıdır. Allah ba'zı olayları ve gelen bilgilerle, istenilmiş vahiy yoluy-
hadiseleri açıklarken, bu olayları ve la gelen bilgileri tanımak dolayısıyle
hadiseleri meydana getirenin kendisi verilen bilgilerin tarihsel bağlarnlarını
olduğunu vurgularken; bazen de tesbit etmek mümkün olacaktır.
yapılan işlerden insanı sorumlu tut- 2-Kur'an'ı Anlamada Tanrı-İn­
tuğu, bir başka ifade ile faili Allah olan san ilişkisi Problemi:
işlerle, faili insan olan işler herhangi Kur'an'ı anlama problemiyle
bir ayırıma tabi tutulmadan, bir işin alakah olarak Tanrı-İnsan ilişkisi, bu
ba'zen Allah'a ba'zen de insana izafe ilişkinin mahiyeti, boyutu ve Tanrı'nın
edilerek anlatıldığı görülmektedir. Bu konumu ile insanın konumu gibi konu-
söylem biçimi Kur'ıln'a özgü bir dil özel- ların öncelikle bilinmesinde yarar bu-
liğidir ve bunun bizce anlamlı açıkla­ lunmaktadır. Çünkü Kur'ıln'ı doğru ve
ması ise şöyledir: sağlıklı anlamanın temel şartlarından
Şayet birey, bir iş yaptığı veya bir biri ve belki de en önemlisi, Tanrı'nın
eylemde bulunduğu zaman onun konumu ile insanın konumunun çok
sorumluluğunu yükleneceği yerde on- iyi tesbit edilmesi, Tanrı-insan ilişkisi­
dan kaçıyor ve işin sorumluluğunu nin mahiyeti ve boyutlarının çok iyi
Yaratıcıya bağlıyorsa bu durumda Al- anlaşılması konusudur. Bu husus iyi
lah, o bireye işi kendisinin yaptığını bilinmediği takdirde, Kur'an'ın dili
ve bu sebeple de sorumluluktan kaç- problemi ile Kur'an bilgisi problemini
maması gerektiğini vurgulamak için doğru bir zemine oturtarak anlamamız
insan merkezli bir dil kullanıyor. Bu- ve çözmemiz de mümkün gözükme-
nun tam aksine birey, her şeyi ken- mektedİr. Bu sebeple Tanrı insan iliş­
disinin yaptığını iddia ediyor ve Al- kisinin bilinmesi, Kur'an'ı anlamada
lah'ın külli iradesini yok sayacak dere- çok önem arzetmektedir. Tanrı-insan
cede cüz'i iradeyi yüceltiyorsa, bu du- ilişkisi değişik açılardan ele alınıp in-
rumda Allah, o bireye işi kendisinin celenebilir. Nitekim öyle de olmuştur.
yaptığını vurgulayan bir dille hitab e- Felsefe, kelam ve tasavvuf gibi İslami
derek yaratıcı gücün unutulmamasını bilimlerin yanında pek çok bilim adamı
istiyor. Şüphesiz böyle bir dilin kul- da yazdıkları eserlerde Tanrı-insan i-
lanılmasında, Yüce Yaratıcının doğ­ lişkisini ele alıp kendi açılarından
rudan sunmak istediği mesajları ile ar- açıklamaya çalışmışlardır. Biz ise bu
zu ve istek üzerine sunduğu mesajların konuyu, Kur'an'ı anlama problemi
içeriklerinin ve mahiyetinin farklı açısından ele alacak ve Tanrı-insan i-
oluşunun etkisini de hesaba kat- lişkisini bu açıdan açıklamaya gayret
malıyız. Kur'an'daki bilgileri "sunul- edeceğiz.
muş vahiy" veya "istenilmiş vahiy" ol- Kur'an'a göre Tanrı, evrenin ve in-
mak üzere iki kategoride ele almamız sanın yaratıcısıdır. İnsanise Tanrı'nın
mümkündür. Zira Kur'ani bilgiler, ya kulu ve yeryüzündeki halifesidir. Bu
vahiy-olgu ya da olgu-vahiy ilişkisine sebeple çalışmak ve bütün tasarruf-
göre teşekkül etmiştir. Bu teşekkülün larını bu çerçeveye oturtmak zo-
ifadesinde dilin biçimi çok önemlidir rundadır. Bu durumda beşer, biri

-43-
KUR'AN MESAJI iLMI ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Temmuz 98, Sayı: 9

Tanrı'ya; ikincisi evrene, üçüncüsü bir Kur'an'da bir problemin varlığını da


birey olarak hemcinsine karşı olmak kabıli etmek demektir. Gerçekten
üzere üç farklı konuma sahiptir. Kur'an'da bir dil problemi mevcuttur.
Beşerin Allah karşısındaki konumu Bunun boyutu ve mahiyeti nedir? ko-
kul, evren karşısındaki konumu halife, nusu ilgili bölümde açıklanmıştır.
birey olarak hemcinsi karşısındaki Burada böyle bir problemin mevcıldiy­
konumu ise insandır. Bu sebeple birey yetini vurgulamak suretiyle, Allah-İn­
asla Rab olamaz. Rablık iddiasında bu- san ilişkisinin mahiyetine dikkati çek-
lunamaz. Çünkü insan, insanın Rabb'ı mek istiyoruz. Allah-insan ilişikisini
olamaz. Rab da kul olamaz ve kul ko- Kur'an açısından ele alıp incelediği­
numuna getirilemez. Allah, yaratıcı ve mizde Kur'an'ın anlaşılması ile ilgili
Rab olduğu için külli iradeye, insan problemin özünde irade konusu ile Al-
ise cüz'i iradeye sahiptir. Aynı şekilde lah'ın kendisini insanlara tanıtma
Allah külli bilgiye, görmeye, işitmeye, biçiminin yer aldığını görmekteyiz.
dilemeye ve yaratmaya sahip iken; in- Zira Kur'an'da, hem Allah'ın hem de
san da, cüz'i bilgiye, görmeye, işitıneye insanın dilernesinden söz edilmekte ve
ve dilemeye sahiptir. Bu hem kul hem Allah'ın kendisini belli kavramlarla in-
de halife olmanın bir gerçeğidir. sanlara tanıttığım müşahede etmek-
İnsanın hem kul, hem de halife oluşu, teyiz. Zira zamandan ve mekandan
Tann ile sürekli ve devamlı bir ilişkide münezzeh olan ve yarattıklarının hiç
bulunmasını da gerekli kılmaktadır. birisine benzemeyen yüce yaratıcının
Çünkü Tanrı insanı bu yapıda insana kendisini kavramlarla tanıt­
yaratmıştır. Zira insanın fıtratında var masının, Kur'an'ın anlaşılmasında bir
olan aidiyyet duygusu, Tanrı ile insan problem oluşundan daha tabii bir şey
arasındaki ilişkiyi sağlayan en etkin yoktur.
unsurlardan biri konumundadır. Allah'ın yaratmasında, kendisine
verdiği yeti ve kabiliyetlerde insanın
4::ı~ı~ ~l Gl) ~_Gl' hiç bir müdahalesi yoktur. İnsanın,
"Biz Allah'tanız ve O'na döne- cinsiyeti ve etnik kimliklerinde de bir
ceğiz" tercih hakkı bulunmamaktadır. Bir
ayeti bu husılsu özellikle vurgular. başka ifade ile insanın irade dışı kim-
Allah'ın konumu ve O'na özgü ilah- liklerinin hiçbirinde müdahalesi yok-
lık vasıfları ile insanın konumu ve ona tur. Buna mukabil, iradi kimliklerde
ait beşeri özelliklerin mahiyeti, tam ol- veya kişilik tercihlerinde insanın
masa bile, yeterli ölçüde bilinmeden, iradesi söz konusudur. Külli irade yüce
bir beşer için Kur'an'ı anlamak bir yaratıcıya, cüz'i irade ise insana aittir.
problem olmaktadır. Sırf bu yüzden Mes ala:
"Te'vılü Müşkili'l-Kur'an" adıyla kitap-
lar yazılmış ve Kur'an'ın müşkil (prob- ~ ~~ ~ ı)..:~ ;J :Jıı 0~ ~~'
,. _,. ,.,~ ;;i ,., _.. ')lo J. o..- _.. J ot,. J. :;,,. o...-
lem) olan konuları te'vil edilerek ~ 41)\ Ji) ~~ L. \)~~.i~
açıklanmaya çalışılmıştır. Bir kere bu
adla bir kitap yazmak veya Kur'an
İliınieri başlığı altında "Müşkilü'l­
4~
"Bu böyledir. Çünkü bir millet,
Kur'an" konusuna yer vermek, kendilerinde bulunan (güzel mezi-

-44-
KUR'AN'I ANLAMADA DiL PROBLEMi

yet)i değiştirmedikçe, Allah onlara hiy, insanın problemlerini çözmek için


verdiği ni'meti değiştirmez. Allah mi gelmiştir? Yoksa şekillenmiş vahye
işitendir, bilendir. "
11
insanı uymak zorunda bırakmak için
ayeti, külli iradenin boyutu ile cüz'i mi?
iradenin boyutunu açıklayan örnek a- Birinci sorunun cevabı olumlu ise,
yetlerden biridir. bunun anlamı vahyin olguya göre
Kur'an'ın doğru anlaşılması ko- teşekkül etmiş olduğudur. Şayet ikinci
nusunda temel problemlerden biri de, sorunun cevabı olumlu ise, bunun an-
Allah'ın kendisini tanıtırken kul- lamı da olgunun vahye göre şekillen­
landığı dilin niteliğidir. Zira Allah, diğidir. Teorideki bu varsayım, pra-
kendisine hitab ettiği toplumun diliyle tikte acaba nasıl olmuştur? Bu soru-
konuşurken, o dilin. kavramlarını ve nun cevabını biri tenzil dönemine
dil kurallarını kullanmaktadır. Zira diğeri de tenzll sonrası dönemine ait
kendisi, "gayb" olduğu, hiç bir şeye ben- olmak üzere iki şekilde vermemiz
zemediği, zamandan ve mekandan gerekecektir. Zira tenzil döneminde,
münezzeh olduğu için, bilinememez- vahyin hem olguya göre şekillendiğini
liğini bilinir hale getirme zorundadır. hem de doğrudan vahyin geldiğini bili-
Aksi takdirde beşer, onu kendi tahay- yoruz. İsteniimiş vahiy veya sunulmuş
yülüne göre tanıyacak ve tanıtacaktır. vahiy kavramlarıyla ifade edebi-
Nitekim insanlık tarihinin belli dö- leceğimiz bir olgudan söz etmemiz
nemlerin de böyle olmuş ve Allah, farklı gerekiyor. Nüzı11 sebebi istenilmiş
biçimlerde tahayyül edilerek anlaşıl­ vahyi tanımlarken, nüzı11 sebebi ol-
mıştır. Allah'ın insanları Peygamber- mayan ayetleri ise sunulmuş vahiy
leri aracılığı ile bilgilendirmesinin te- olarak tanımlayabiliriz. Buna göre ten-
mel sebeplerinden biri de budur. Allah zil döneminde çift yönlü bir teşekkül
insanlara, onların kullandıkları dil ve mevcuttur. Fakat tenzil döneminin so-
o dildeki kavramlarla kendisini tanıt­ na ermesiyle vahyin teşekkülü sona
mak zorundadır, dememizin sebebi de ermiştir. En azından bir bölümü indi-
budur. İki bilinmeyenli bir denklemi, rildiği dönemdeki olguya göre şekillen­
ancak dört işlemi bilen bir insana izah miş olan vahyin, daha sonraki dönem-
edebilirsiniz. Ona da tam izah ettiği­ lerdeki problemler için yeniden şekil­
nizi söyleyemezsiniz. Varlık aleminde lenmesi, Hz. Muhammed'in son pey-
yaşayan ve varlık aleminin düzenine gamber olması dolayısıyla mümkün
göre hareket etme zorunluluğu olan değildir. Zira vahiy, tenzil sonrası
bir varlığa, varlık alemine hiç bir yö- dönemde yeniden şekillenmeyecektir.
nüyle benzemeyen ve tamamen farklı Çünkü din tamamlanmış ve kemale er-
bir nitelikte olan "gayb" alemi ile ilgili miştir. Tamamlanan ve kemale eren
bilgileri nasıl olduğu gibi verebilir ve bir din, şayet indrildiği ve tamam-
onunla iletişim sağlayabilirsiniz? landığı dönemdeki psikolojik, sos-
Vahyin şekillenmesinde insanın yolojik ve siyasi ortamın değişmesi
rolü var mıdır? Varsa nereye kadardır? halinde nasıl bir yöntem uygulayarak
Yok mudur? Yoksa nüzı11 sebeplerinin insan hayatına yön verebilecektir? Bu
anlamı nedir? Bir başka ifade ile, va- sorunun cevabını, Kur'an'ın tenzilinde,
ll Enfal, 8/53. yani tenzili sırasında uyguladığı

-45-
KUR'AN MESAJ! iLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Temmuz 98, Sayı: 9

yöntemde bulmamız mümkündür. düşünceyi emretmesine rağmen birey-


Dini açıdan bakıldığında bugün bir lerin kendileri adına başkalarının
yanda tefsir ve hadis ilimlerine daya- düşünmesini arzu etmeleri ve kendile-
nan geleneksel tefsir anlayışı, diğer rinin hiçbir emek sarfetmeden üretilen
yanda sırf beşert saikleri esas alan ve fıkir ve düşünceleri meccanen alma ve
dini metinlerden bağımsız insan kullanma alışkanlıklarıdır.
duşuncesi ile oluşmuş bir durum söz- Dil, insanlarla iletişim kurmanın
konusudur. Diğer bir ifade ile varlık bir aracıdır. Her bireyle ancakanladığı
alemi ile genelde dini metinler dil ile iletişim kurabilirsiniz. Hiç bir
arasında bir kopukluk mevcuttur. Hal- bireyle, anlamadığı bir dil ile iletişim
buki Kur'an'daki söylem biçiminde kuramazsınız: Bu Allah'ın koyduğu bir
böyle bir kopukluk mevcut değildir. kanundur ve Allah da koyduğu kanun-
Tarihi süreç içinde ba'zı eserler hariç, lara muhalefet etmemektedir. Zira
yazılan eserlerde genellikle varlık "Sünnetullah"da, tebdll ve tağyir yok-
alemine ait konularla pek ilgilenilme- tur. Hilkatte değişim yoktur. Sözgeli-
diği görülmektedir. Öyle ki dini yorum- mi, Allah herşeye kadirdir diyoruz ve
lar ve bu yorumlara bağlı dini metinler, buna iman ediyoruz. Şayet herşeye
ya övgü ya'savunmacı ya da red söylemi kadir olan Allah'ın bir insan biçiminde
içinde boğulmakta, gerçekçi, objektif bize gelip bizimle konuştuğunu söyle-
bir söylem biçimine sahip olmadığı için yen birisi olursa, onu da şiddetle red-
de olgusal dünyadaki etkisi sınırlı kal- dediyoruz, bunun mümkün olamaya-
maktadır. Bu ikisini birleştiren yorum- cağını, zira Allah'ın sıfatlarından biri-
lar ise bütünlük teorisinden uzak nin "Muhalefetun li'l-Havadis" oldu-
kaldığı için, iyi bir performans göstere- ğunu, buna göre Allah'ın hiç bir varlığa
ıfıemekte, ama yine de gelecek için bir benzemediğini açıklıyoruz. Allah her-
umut olmaya devam etmektedir. Bu şeye kadirdir ama, kendi koyduğu
konuda başarılı bir teori, Allah'ın ko- kurallara da aykırı hareket etmemek-
numu ile insanın konumu arasındaki tedir. Allah şekil değiştirip bizimle in-
dengeye dayanmaktabüyük ölçüde Al- san biçiminde konuşmamaktadır ama,
lah ile insan arasındaki iradenin insanla dolaylı da olsa konuşmakta ve
sınırlarının iyi tesbit edilmesine bağlı bu konuşmasında ise kendisiyle konuş­
bulunmaktadır. Bu yapılmadığı veya tuğu insanın dilini kullanmakta ve
yapılamadığıiçindir ki tefsir ekolleri, kendisini "insan biçimci" bir dil ile
eksik bir Kur'an imajı ile kanunların, tanıtmaktadır. Nitekim Kur'an'da Al-
şekillerin ve biçimciliğin öne çıktığı bir lah Ezell, Ebedi, Samed ve Ehad gibi
İslam imajİ oluşmuş bulunmaktadır. zatına özgü sıfatlarla tanıtılırken,
Bu yönelişlerinortaya koyduğu eksik bilen, gören, işiten, affeden, ceza-
İslam imajı ise, kurallara ve ilkelere landıran, bağışlayan, seven, kızan,
bağlılıktan ziyade, şahıslara bağlılık isteyen, vs. gibi insanlar için de kul-
ve onların karizmatik otoritesine lanılan sıfatıada da tanıtılmaktadır.
körükörüne itaat şeklinde olmaktadır. İşte yüce Yaratıcının insanlar için kul-
Halbuki Kur'an şahıslara değil, kural- lanılan sıfatlarla kendisini tanıt­
lara ve ilkelere bağlılığı emretmekte- masına, insan biçimci dil diyoruz.
dir. Bunun da sebebi Kur'an'ın bireysel Çünkü Allah, insana hitab ederken

-46-
KUR'AN'I ANLAMADA DiL PROBLEMi

veya kendini ona tanıtırken insanın dilin kullandığım, yaratan, hidayet


dilini ve onun kullandığı kelime ve eden, acıyan, cezalandıran, aifeden Al-
kavramlan kullanmaktadır. Kendisini lah'la birlikte, sorumlu olan, ihtida
tanıtırken de, insana ait ba'zı özellik- eden, doğru yolu bulan, arnel-i salih
lerle tanıtmaktadır. Bu da, insanın işleyen bir insanın da bulunduğunu
bilinen özelliklerinden hareketle bilin- görüyoruz. Bu sebepledir ki bir kısım
meyeni (gaybı) tanıtınası demektir. müslümanlar, Allah'ın anlatıldığı a-
Aynı durum "gayb"la ilgili diğer konu- yetleri, düşünce sistemlerinin temeline
larda da mevcuttur. Mesela cennet ve koyarak, insanı devre dışı bırakırken,
cehennem, hesap, mizan vs. gibi ahi- ba'zı müslümanlar da, insanı düşünce
retle ilgili verilen her bilgi de, bilinen- sistemlerinin temeline yerleştirerek,
lerden (şehadet alemine ait bilgiler- Allah'ı devre dışı bırakma yolunu ter-
den) hareketle anlatılmakta ve açık­ cih etmişlerdir. Nitekim, İslam
lanmaktadır. Zira, bilinmeyen veya düşünce tarihinde yer alan Cebriyye
bilinerneyen gaybın anlatılması ve ve Kaderiyye mezhepleri bunun en
açıklanması, ancak insanların açık iki örneğidir. Bir başka ifade ile
bildiklerinden hareketle ve örnekle- bu iki görüş, Tanrı merkezli bir evren
melerle mümkündür. Yüce yaratıcı da anlayışı ile insan merkezli bir evren
hem kendisini hem de ahireti an- anlayışının, siyasi alana taşınma­
latırken, bu yöntemi seçmiş ve insan- sından başka bir şey değildir. Aynı du-
lara bildikleri yöntemle bilinerneyen- rum Batıda da görülmüştür. Rönesans
leri anlatmıştır. Bu sebeple Kur'an dili öncesi var olan Tanrı merkezli bir
bilinmeden, Kur'an'ı doğru anlamak ve evren anlayışı yerine, Rönesans son-
anlatmak mümkün gözükmemektedİr. rasında insan merkezli bir evren an-
Kur'an'ı doğru anlamada, insana layışına geçilmiştir.
ait Tanrı anlayışının da etkin bir rolü Nitekim bu dönemde pek çok batılı
bulunmaktadır. Nasıl bir Tanrı'ya insan, daha önce bir türlü hükmede-
inanıyoruz veya inandığımız Tanrı'nın mediği evrene, gelişen ve güçlenen bi-
vasıflan nelerdir? Tanrı'ya ait iradenin limle karşı çıkma yöntemini denemiş
insan üzerindeki etkisi ve rolü nedir? ve bunda da başarılı olmuştur. Batılı
Ne kadardır? Tanrı'ya ait vasıflardan insan öncelikle Tanrı'nın evrene koy-
hangisini öne çıkartıyor ve Tanrı an- duğu kanunları keşfetmeye ve an-
layışımızı ona dayandınyoruz? Affedi- lamaya çalışmış, elde ettiği bulgularla
ci, acıyan, merhamet eden bir Allah'ı insaniann ihtiyaçlarını gidermiş, kili-
mı, yoksa cezalandıran bir Allah'ı mı senin çözüm bulamadığı konulara
öne çıkartıyoruz? İnsan iradesinin sa- bilim vasıtasıyla çözüm bulmuş ve
hası ve sınırı ne kadardır ve nereye neticede daha önce bir türlü sarsa-
kadardır? Bu sorulara doğru cevap ve- madığı kilisenin otoritesini sarsmış,
rilmediği sürece, Kur'an'ın doğru an- daha sonra kilisenin otoritesi yerine
laşılması nasıl mümkün olur? bilimin otoritesini, din adamının otori-
Kur'an'ın ifade biçimi, bu soruların tesi yerine ise bilim adamının otori-
cevaplarıyla doğrudan ilişkilidir. Zira tesini ikame etmiştir. Bilim adamının
Kur'an'da, Tanrı merkezli bir ifade evreni keşfetme ve anlama işlevinin
biçiminin yanında, insan biçimci bir yanında, kiliseye karşı olan tavrı

-47-
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Temmuz 98, Sayı: 9

dolayısıyle, batılı insan, giderek fikri, yerini "nedenselliğin'; işlettiği bir


Tanrı'dan uzaklaşmış ve Tanrı'dan evren fikrine terketmiş ve bu fikrin
bağımsız kendi başına kurduğu bir bir adım sonrası ise, bu altı günün de
dünyada yaşama arzusu ile dolup "nedensellik"le açıklanması halinde
taşmıştır. Bir başka ifade ile kilisenin Tanrı'ya ihtiyaç kalmayacağı ve
otoritesinden uzak ve tamamen hür bir Tanrı'nın evrenden kovulmuş olacağı
ortamda bilimsel faaliyette bulunma düşüncesi olmuştur.
arzusu, zamanla dine ve neticede Genel anlamda kilisenin, özel an-
Tanrı'ya bağımlı olmadan yaşama lamda Hıristiyanlığın yapısal zaafla-
isteğine dönüşmüştür. Bu dönüşüm 18. rına karşı geliştirilen bu tepkisel
yüzyılda o kadar etkili olmuştur ki din- hareket, kısa vadede bilirnde ka-
siz, veya Tanrısız bir dünya anlayışını zanılan zaferle büyük ölçüde ivme ka-
ortaya çıkartmıştır. Bu kutsaldan kop- zanmış ve neticede din olgusunun red-
muş ve Tanrı'ya yabancılaşma hareke- dine kadar gitmekten çekinmemiştir.
ti, bütün dikey bağlamları, yatay- Sonunda insanların sahip oldukları en
laştırdığı için evrendeki bütün unsur- büyük ve en önemli referans noktası -
ların sınırlarını çizen bir din halinde olan aidiyyet duygusu, parçalanarak,
algılanır olmuştur. Bu da toplumda bireyler birbirine yabancılaşmış ve bu
giderek bunalımın ve gerilimin art- yabancılaşma bireyler arasında bir
masına ve yaygınlaşmasına sebep ol- çatışma ortamı yaratmıştır. Bu dönem-
muş, insan hayatını kolaylaştıran ve deki çatışma, ekolojik, sosyolojik ve
onu rahata kavuşturan bilim, kut- psikolojik dengeleri alt-üst etmiş, tabi-
saldan kopuş ve Tanrı'ya yabancılaş­ ata egemen olma arzusu, giderek insa-
ma hareketi sebebiyle bizzat insanın na egemen olma arzusu haline
varlığını tehdid eden bir unsur haline dönüşmüş, Darwin'in öngörüşlerinden
de gelmiştir. Buna ilaveten bilimsel hareketle herkes, kendi hayatını
olarak takdim edilen deterministik devam ettirmek için başkalarının
evren anlayışının zamanla, evreni ve hayatına son verme mücadelesine giri-
insanı Tanrı'dan bağımsızlaştırması, şir olmuş ve bencillik alabildiğine
insanlarda kutsal kitapta yer alan, körüklenmiştir. İşte bütün bu yatay
Tanrı'nın altı gün çalışıp yedinci gün ve yapay referanslara ve yorumlara
istirahate çekilmesi yani evrene rağmen insanoğlu, ontolojik anlamda
müdahale etmeyerek "kayyum" Yaratanını unutmamış, unuta-
sıfatının gerektirdiği tasarrufu yap- mamıştır. Çünkü insan fıtratına yer-
maması fikriyle de beslenerek "muat- leştirilen aidiyyet duygusu, yaratanını
tal" bir Tanrı anlayışının dağınasına insana unutturmamıştır.
da sebep olmuştur. Öyle ki bilim a- İslam alemine döndüğümüzde,
damlarının önemli bir bölümü, dine ve Hıristiyanlık aleminde görüldüğü an-
Tanrı'ya inanmasına rağmen, ortaya lamda ve boyutta bir yabancılaşmadan
çıkan bu anlayış sebebiyle etkili bir ve çatışmadan söz etmemiz mümkün
Tanrı fikri yerine, muattal bir Tanrı değildir. Var gibi görülen ise, var gibi
paradigmasına sahip olmaya başla­ gösterilmesinden kaynaklanmaktadır.
mıştır. Neticede Tanrı'nın yarattığı ve Zira Kur'an'da Batıda görüldüğü an-
kurduğu düzene göre işleyen bir evren lamda muattal bir Tanrı anlayışı bu-

-48-
KUR'AN'I ANLAMADA DİL PROBLEMi

lunmadığı gibi, din-bilim çatışmasını madığı konusu, aslında ne Kur'an'ın,


doğuracak bir olgu da mevcut değildir. ne de Sahabe dönemi müslüman-
Kur'an'daki Tanrı, her an bir işte olan larının problemi olmuştur. Problem,
Tanrı'dır. O (c.c.) her an Hayy'dır Antik Yunan felsefesinin ve bu arada
Kayyilm'dur, uykuda değildir. O (c.c.) Aristo mantığının İslam alemine ter-
evrenin düzenini (Kader) kurmuş ve cüme yoluyla girmesinden ve usulü'd-
bu düzen devam etmektedir (Sünne- din ilimlerini etkilernesinden sonra or-
tullah). Bununla birlikte düzen işliyor taya çıkmış bir olgudur. Mantık bir
diye kenara çekilip de İstirahat etme- düşünce metodudur ve akla dayanıla­
mektedir. O her an evrende ve kulunun rak yapılan bir işlemdir. Bu işlernde
yanındadır. Kendine ait işleri yürü- düşünce bir başka düşünce üzerine ku-
türken:, kuluna bıraktığı işleri de rularak sonuca varılır. Bu yöntemle
murakabe etmektedir (Mirsad). Her aynı konuda farklı sonuçlara varmak
zaman olmasa da, ba'zen kulunun işine da mümkündür. Nitekim Kur'an'ın
müdahale edebilmektedir veya kuhlb- malıluk olduğu veya olmadığı proble-
u müdahaleyi isteyebilmektedir (Dua). minin ortaya çıktığı dönemde her grup
Ama Allah, kuluna terkettiği ve ondan bu mantığı kendi görüşü istikametinde
yapmasını istediği şeyleri de kendisi kullanarak, konuyu, hiç de arzu edil-
yapmamaktadır. Şayet kul, kendisine meyen ve doğru olmayan iki farklı
ait olan işleri yapar da bunu kendisine mecraya sürüklemiştir. Her ne kadar
ait kılarsa Yuce Tanrı, bunu hoşgör­ konunun ortaya çıkışı siyasi ve
mekte, şayet Allah'ın yaptığı şeyleri kültürel ayrılıklı ise de, sonuç da dini
kendisine ait kılmaya kalkarsa, bu bir mahiyet arzetmektedir.
tavrı da asla tasvib etmemektedir. Şa­ Bu mantığın birinci kullanımına
yet kul, sorumluluktan kaçar ve yap- göre:
tıklarım Allah'a ait kılmaya kalkışırsa, Kur'an Allah'ın kelamıdır.
o zamanda insana sorumluluğunu Allah'ın kelamı kadfmdir.
hatırlatarak, bireyin sorumlu oldu- Öyleyse Kur'an da kadfmdir.
ğunu vurgulamaktadır. Bu durumda İkinci kullanıma göre:
devreye, parçacı veya alancı bir tavnn Kur'an Allah'ın Arapça ifade edil-
ginnesi halinde ise, Kur'an da parçala- miş kelamıdır.
narak, Cebriyyeci veya Kaderiyyeci an- Arapça mahluktur.
layışa zemin hazırlanmaktadır. Zira Öyleyse Kur'an da mahluktur.
bunlardan biri, Allah'ın iradesini ve Bu iki çıkarım da, görüldüğü gibi
fonksiyonunu esas alarak cüz'i iradey- Kur'an'ın hem ezeli, hem de malıluk
le ilgilenmemekte, diğeri bunun tersini olabileceğini mantık kuralına göre
yaparak cüz'i iradeyle ilgilendiği hal- açıklamak pekala mümkün gözükmek-
de, zihinsel bazda külli iradeyi devre tedir. Gerçekten Kur'an nedir? Malılük
dışı bırakabilmektedir. mu? Değil mi?
Burada Allah-İnsan ilişkisinin Yukarıdaki iki önermede görüldü-
Kur'an'a yansıyan başka bir boyutun- ğü gibi, Kur'an'ın biri Allaha diğeri de
dan da söz etmek gerekir. O da beşere bakan iki yönu mevcuttur.
Kur'an'ın malıluk olup olmadığı ko- Kur'an'ın beşere bakan yönu, onun
nusudur. Kur'anın malıluk olup ol- lisanının Arapça olmasıdır. Arapça ise

-49-
KUR'AN MESAJ! iLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Temmuz 98, Sayı: 9

topluma aittir. Ama bu Arapçayı kul- bağlı bulunduğu düşünülmüş ve İslam


lanan ise Allah'tır. Allah'ın ezeli oluşu, tarihinin bir döneminde bu konu
bizim anladığımız ma'nada kelamınm tartışılmıştır. Bu sebeple, Allah'ın
da ezeli oluşunu veya olmayışmı zo- Evvel ve Ahir oluşu ile, kelamının da
runlu kılmaz. Zira ezelf veya ebedf oluş evvel oluşunun ilişkisini çok iyi
bize göredir. Allah için ezeli ve ebedi açıklamamız gerekecektir.
oluş yoktur. O'nun ezelf oluşu da ebedf Allah zamandan ve mekandan
oluşu da aynıdır, aynı andadır. Çünkü münezzehdir, demek; O'nun zaman ve
O'nun için zaman ve mekan yoktur. mekandan bağımsız olması veya za-
Zira O (c.c.) her zamanda ve her mekan- man ve mekanla kayıtlı olmaması de-
da aynı andadır. Zaman ve mekan mef- mektir. İnsan ise zaman ve mekanla
hümu bizim içindir ve bizim an- kayıtlıdır. Yani zaman ve mekana
lamamız için O, bizim dilimizle bize bağımlıdır. Bunun anlamı, hayatm in-
konuşmaktadır. Ama O'nun bu konuş­ sana an-be-an, dakika dakika gelmiş
masının kendisi için bir zamarn yoktur. olduğudur. Bir an, diğeri gelmeden
Zaman bizim için vardır. Dolayısıyla önce yok olur. o anın bir öncesi ve oir
O'nun kelammı anlamaya çalışırken sonrası vardır. O an ise şimdiki za-
bizim zaman ve mekan içinde düşün­ mandır. Bir öncesi geçmiş zaman, bir
memiz gayet tabiidir. Ancak bu sonrası ise gelecek zamandır. Biz böyle
düşünceyi ifade ederken de O'nun za- bir zamanın içinde yaşıyoruz. Böyle
man ve mekanla ilgisinin bulun- yaşadığımız için de Allah'ı da böyle
madığını ve bağımsız olduğunu da algılamaya yatkmız. Halbuki Allah, ne
bilmemiz gerekir. O her an bir iştedir. zamanın içinde ne de dışındadır. O'nun
o an ise, bizim içinde bulunduğumuz hayatı birbirini izleyen dakikalardan
andır. Onun için o an hem ezeli hem oluşmaz. O'nun her zamanı şimdidir.
de ebedidir. Ama bizim için bir zaman Sözgelimi şu cümleyi yazdığım anda
dilimidir. Biz o zaman diliminde o anı ben, yazmayı b ırakabilir, iki, üç, beş
algılarız ve yapılanı veya söyleneni o ay hatta bir yıl sonra yazmaya yeniden
anla veya mekanla irtibatlandırırız. başlayabilir ve yazdığım cümleyi
Bu irtibatlandırma bize göre bir zaman tamamlayabilirim. Ama bu süre şu
dilimidir. Ama Allaha göre değildir. cümlelerde asla görülmez. Şüphesiz bu
Ona göre o andır. O an ise O'nun için benzetme, iyi ve yeterli bir benzetme
hem ezeli hem de ebedidir. olmayabilir. Fakat bir fikir vermesi
Tanrı-insan ilişkisinde bilinmesi açısından yararlı olur, sanırım. Zira
gereken konulardan biri ve belki de ben bir zaman diliminde yaşadığım
en önemlisi zaman ve mekan proble- halde, Allah'ın yaşadığı bir zaman dili-
midir. Allah, zaman ve mekandan mi mevcut değildir. O'nun hayatı, in-
münezzeh bir varlıktır. O'nun için za- sanın hayatı gibi damla damla çıkıp
man ve mekan sözkonusu değildir. gitmiyor. Onun için her zaman aynıdır.
İnsan ise zaman ve mekana bağımlıdır. Yani şu anda O, hem şimdidedir, hem
Bu konu, Kur'an'ın anlaşılınasını da ezelde hem de ebeciidedir. Çünkü
zorlaştırmaktadır. Allah ezeli olduğu O'nun hayatı zamanın kendisidir.
için O'nun kelamının da ezeli olduğu Şayet bunu anoloji ile izah etmek
ve dolayısıyla değişmemezlik ilkesine gerekirse zamanı düz bir çizgi, bir dos-

-50-
KUR'AN'I ANLAMADA DİL PROBLEMi

ya kağıdını da Tanrı olarak düşünebi­ gizli bir kitapta iken, yeryüzünde


liriz. Biz o çizginin değişik parçalarına yaşayan insana vahiy yoluyla ulaş­
yavaş yavaş ulaştığımız yani A'dan .tırılmıştır. Buna dayanarak İslam
B'ye, B'den C'ye doğru yol aldığımız alimleri, evreni ve içindekileri, muhdes
halde, Allah çizginin tümünü ihtiva et- (sonradan yaratılmış) kabul ettikleri
mektedir. Mevlana ve Yunus'un şiirle­ halde, Kur'an'ın malıluk olmadığını
rinde yansıtmaya çalıştığı anafikir de özellikle vurgulamak ihtiyacını
budur. Allah için dün ve yarın yoktur. duymuşlardır. Konuyu bilginin kay-
O'nun için şimdi vardır. Şayet O'nun nağı açısından ele alıp incelersek, önce-
için yarın olsaydı, bugünü ve dünü de likle şunu önemle belirtmemiz yerinde
olması gerekirdi. Şayet O'nun dünü olacaktır: Kur'an'ın malıluk olup-
varsa, yarını da olacak demektir. Ne olmadığı konusu gaybı ilgilendiren bir
var ki Allah için olmaması gereken husustur. Gayb ile ilgili bilgi kaynağı
"dün", zihinsel olarak pek çok insanda ise sadece vahiydir. Vahiy dışı söyle-
mevcut bulunmaktadır. Şayet Allah necek her söz, sadece bir varsayımdan
için "dün" mevcutsa, aynı zamanda ibaret olacaktır.
O'nun bugünü ve yarını, "dün"den Kur'an'ın malıluk olmadığı görüşü,
görmesi ve bilmesi gerekecektir. Bu da Emeviler döneminde ortaya çıkmış ve
bugünkü kaza ve kader anlayışımızın Abbasiler döneminde doruk noktaya
oluşumunu sağlayan en etkin sebepler ulaşmış olan Kur'an'ın malılük olduğu
arasında yer almaktadır. "Dün" benim görüşüne karşı oluşturulan bir anti-
için yoktu ama O'nun için vardı. Yarın tezdir. Anti-tez diyoruz, çünkü,
benim için var alacaksa, O'nun için şim­ Kur'an'ın malıluk olduğu görüşünden
diden vardır. O Aııir'dir, O Ezel'dir, O sonra ortaya çıkmıştır. Öncelik sırasını
Ebed'dir. Onun evvel ve ahir veya ezell esas alırsak, Kur'an'ın "mahluk ol-
ve ebedi oluşu, bize göre şimdidir. duğu" görüşünü "tez", "mahluk ol-
Çünkü O, mutlak anlamda zamanın madığı" görüşünü ise "anti-tez" olarak
kendisidir."Zamana sövmeyiniz" hadi- ele almamız gerekecektir. Şayet bu
si belki de bu hususu vurgulamak için görüşlerden birini kabullenmişsek, o
ifade edilmiştir. Kimbilir? takdirde benimsediğimiz görüşü tez,
Allah, Kur'an'da yer aldığı ka- karşıt görüşü ise anti tez olarak kabul
darıyla 95 civarında sıfata sahiptir. Bu etme eğilimi içinde olacağımız gayet
sıfatlar içinde Kur'an'ın varlığı ile ilgili tabiidir. Bu takdirde taraflar olduğu­
olan veya olmasını düşündüğümüz muz veya olınadığımız göruşe göre, ile-
sıfatları, kelam, irade, kudret sıfatıdır. ri sürülen fikir, tez veya anti-tez olarak
Evreni ve insanı var eden sıfatları ise, değerlendirilecektir.
irade, kudret, tekvin, sıfatlarıdır. Bu Konuyu, biri Allah, diğeri de insan
sebeple evren ve içindekileri Allah'ın açısından ele alıp değerlendirmek, ko-
kevnı ayetleri olarak isimlendirme- nunun daha iyi anlaşılması açısından
mize karşın, Kur'an'ı Allah'ın sözlü a- faydalı olacaktır. Zira Kur'an'ın, malı­
yeti olarak tanımlıyoruz. Çünkü O, va- luk olup olmadığı hususu, büyük
hiy yoluyla ve sözlü olarak ilk mu- ölçüde insanın sahip olduğu Allah
hatabına ulaşmıştır. Yine Kur'an'daki inancı ile yakından ilgilidir. Daha önce
bilgiye göre O, Levh-i Mahfuz'da veya de belirttiğimiz gibi herşeyi yaratan

-51-
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Temmuz 98, Sayı; 9

ve düzeni kuran daha sonra da bu Kur'an'ın ortak yanlarının yanında


düzene müdahale etmeyen "muattal" farklı yanlarının da bulunduğunu
bir Tanrı anlayışında is ek Kur' an"ın açıkça ortaya koyacaktır. Bir kere
da ezeli olduğunu kabul etmemiz için Tevrat'ındili ile Kur'an'ın dili farklıdır.
hiçbir sebep yoktur. Hatta bunu isbat İçeriklerinde ise hukuk ve ceza ko-
edecek pek çok nass bulmamız da nusunda farklılıklar mevcuttur. Bütün
mümkündür. Sözgelimi Kur'an'ın bunların anlamı, Allah'ın iradesinde
Lehv-i Mahfüz'da veya Kitab-ı Mek- ve Kelamında değişim olduğudur. Bu
nün'da olduğunu ifade eden ayetler ve sebeble "Kelamullah'ın" ezeli olduğu ve
herşeyin önceden yazıldığı hatta değişınediği konusunun pratikte
sahifelerin durulduğu ve kalemlerin mümkün olmadığı görülmektedir.
kınldığı tarzındaki hadisler bizim için Kaldı ki Yüce Yaratıcı'nın, Kur'an'da
çok önemli deliller olacaktır. Allah ilke olarak Sünnetullah'ın, değişme­
kelamının malılük olmadığı görüşü, diğini vurgulamasına rağmen, mu'ci-
aynı zamanda onun ezeli olduğunu ve zeleri ile zaman zaman bu kurala ken-
asla değişmediğini de ifade edecektir. disinin müdahale ettiğini de biliyoruz.·
Bunun anlamı, değişmeyene, değişen­ Yani Yüce Yaratıcı'nın iradesinde katı
Ierin uymasıdır. Kur'an değişmediğine bir determinizmin olmadığını görü-
göre, değişken olan hayatın Kur'an'a yoruz. İradesinde katı bir determinizm
uymasının gerektiğidir. Teorik olarak olmayınca, kelamında da determi-
böyle bir görüşü her müslümanın nizmin olmaması gerekir. Çünkü
büyük bir hüsn-ü kabülle karşılaya­ Kelamullah, Allah'ın iradesinin sözlü
cağı gayet tabiidir. Ancak pratikte bu bir şeklidir. Söz ise iradenin sonucu-
görüş, ne kadar işlevsel olmuştur veya dur. Yoksa irade sözün değil ...
olmaktadır? Bir kere Kelamullah'ın Bu açıdan konuya yaklaşıldığında
değişmediğini veya değişemeyeceğini Kelamullah'da bir değişimin olmasın­
söylemek, hem teoride hem de pratikte dan daha tabii bir şey yoktur. Zira Yüce
mümkün olmamıştır. Zira konuyu Yaratıcı topluma mesajlarını gönder-
Kur'an bazında değil de "Allah'ın irken veya onları bilgilendirirken
Kelamı" bazında ele aldığımızda bu- toplumun durumunu ve ihtiyaçlarını
nun mümkün olmadığı açıkça görül- dikkate almadığını kesinkes söyleye-
mektedir. Zira Hz. Adem'den Hz. Mu- meyiz. Tam aksine toplumun ihtiyaç-
hammed'e kadar insanlığa ulaştırılan larını ve durumunu dikkate aldığını
kutsal kitapların mahiyetinde özellikle ve buna göre mesajlarını iletip onları
sosyal içerikli konularda değişimin bilgilendirdiğini rahatlıkla söyleyebi-
varlığını biliyoruz. Her topluma bir liriz. Yoksa kutsal kitaplar arasındaki
"Hadi"nin geldiğini ve her topluma ayrı farklılıkları veya Kur'an ayetlerinin
bir şeri'at veridiğini ifade eden ayetleri tedriciliğini nasıl izah edebiliriz? Sırf
bir tarafa bırakacak olsak dahi, sadece bu sebepten olacaktır ki İslam
nesh olayı bile Kelamullah'ın içeriğin­ düşünürleri, usulü'd-din ve furü'u'd-
de bir değişimin bulunduğunu açıkça din kavramlarını icad ederek dinin asıl
göstermektedir. Hz. Musa'ya gelen ile unsurları ile tali unsurlarını birbirin-
Hz. Muhammed'e gelen arasında yapı­ den ayırdetmek ihtiyacını hissederek,
lacak bir mukayese, Tevrat'la dinin asıl unsurlarının değişmediğini,

-52-

L
KUR'AN'I ANLAMADA DİL PROBLEMi

buna mukabil tali unsurlannın değişe­ ilahın teaddüdünü gerektirir. Böyle bir
bileceği ilkesini benimsemişlerdir. Di- sonuç, tevhld ilkesine aykındır. Eş'ari­
nin asıl unsurlan arasına giren konu- ler ise, bu düşüncenin tam aksine
larla tali unsurların neler olduğu ''kelam" sıfatının Allah'ın zatı ile kaim
hakkında ise tam bir görüş birliği olduğunu ve emrin (sözün) varlıktan
içinde olamamışlardır. Buna rağmen önce 12 varlığın ise emirden sonra gel-
genel bir kana'atin varlığını da yok diğini ileri sürmüşlerdir.
sayamayız. Nitekim insanın fıtratı ile Bu iki görüşü tahlll ettiğimizde,
alakah konuların veya fıtrat dininin Kur'an'ın malıluk oluşu, onun öteki
usulü'd-dinden sayıldığını, buna varlıklarla (evren ve içindekilerle) aynı
mukabil kültürel, sosyal ve tarihsel ontolojik düzeye konulması demektir.
konuların ise furu'u'd-din'e ait Malılük olmayışı (gayr-i malılük oluşu)
kılındığını görmekteyiz. Çünkü in- ise, Kur'an'ın evren ve içindekilerden
sanın fıtrat dini veya fıtrata ait yetileri farklı ontolojik bir düzeyde olmasını
değişınediği halde, sosyal, kültürel ve gerekli kılmaktadır. Zira Kur'an Al-
ekonomik konularla ilgili kurallar lah'ın kelamıdır, lakin Allah değildir.
değişebilmektedir. Değişen unsurlar, Yani Allah'la özdeş değildir. Bu sebeple
değişmeyen unsurlara göre şüphesiz Allah'ın konumunda olması düşünüle­
daha tali bir konumdadır. Bir başka mez. Ancak evrenle ontolojik anlamda
ifade ile konumu gereği değişmeyen aynı düzeyde olmadığı için evrenden
konularla değişen konuların bütün farklı bir konumda olduğunu da gös-
kutsal kitaplarda da yer aldığını, yine terir. Buna göre Kur'an Allah'la evren
kutsal kitapların mukayesesİnden arasında bir konumda yer almaktadır.
anlıyoruz. Değişmeyen, yani ortak olan Kur'an'a göre insan da evren ve içinde-
konularla, değişen yani ortak olmayan kilerle aynı ontolojik düzeyde değildir.
konulann mevcüdiyyeti bizi boyle bir İnsan "Ahsen-i takvim" olarak ya-
sonuca göturmektedir. ratılmış, "alemlere üstün kılınmış"
Nitekim Kur'an'ı anlama ve yorum- varlık alemi emrine verilmiş (teshir),
lama tarihinden gördüğümüz iki ve yeryüzüne halife kılınmış bir
mezhep, konuyu tarihsel gelişimi varlıktır. Ancak Kur'an'la insanın aynı
içinde ele almamızı gerekli kılmak­ ontolojik düzeyde olduğunu söylemek
tadır. Bu iki mezhebden birisi Mu'te- de mümkün değildir. Zira Kur'an insan
zile diğeri de etkinliği açısından Eş'ari­ için bir hidayet kitabıdır. Bunun an-
liktir. Mu'tezile, "Tevhid" inancı lamı Kur'an'ın insan için gönderildiği,
gereği, Kur'an'ın malılük olduğunu ile- fakat insanın Kur'an için var edilme-
ri sümüştür. Dayandığı temel mantık diğidir. Bu problemin çözümü ancak
ise, Kur'an'ın "gayr-i mahluk" olması Kur'an -insan ilişkisini sağlıklı bir
halinde malılük olmayanların ikiye biçimde ortaya koymakla mümkündür.
çıkmış olacağı ve dolayısıyla Allah'ın Kur'an bir insan için ya inanç objesi
ikileurnesi gibi bir netice doğacağı ya da bilgi objesi konumundadır. İna­
endişesidir. Onlara göre Allah'ın nan bir insan için Kur'an şüphesiz hem
zatından gayrı ''kadim" bir sıfatının ol- inanç hem de bilgi objesidir. Bir
ması, O'nun zatından ayrı kadim bir müsteşrik veya bir deist için ise sadece
şeyin varlığına delalet eder ki, bu da 12. Nahl, 16/40; Yasfn, 36/82.

-53-
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Temmuz 98, Sayı: 9

de bilgi objesidir. Kur'an'ın inanç objesi Neticede Kur'an'ın malıluk olduğu


olması onun akıl ve duyu organlarının görüşü, siyasi otoritenin Kur'ani
yanında üçüncü bir bilgi kaynağı ola- hükümleri değiştirebileceğini, malılUk
rak kabul edilmesi anlamına gelir. Bu olmadığı görüşü ise ulemanın Kur'an'ı
yönüyle Kur'an kutsal bir kitaptır. yorumlayacağı görüşünü ortaya koyar
Fakat Kur'an, isteyenler için inanç ki, bu tartışmanın arka planmda yatan
objesi olmadan, bir bilgi objesi olarak temel sebeplerden biridir. Ne var ki
da ele alınıp açıklanabilmektedir. İşte Kur'an'ın malıluk olmayıp, ezelden
bir müslümanla bir müsteşriki ayıran beri var olageldiği görüşü, tekellüflü
en bariz özellik bu farklılıkta ortaya bir kurgunun ürünü olduğu, hiçbir
çıkmaktadır. Zira Kur'an'ın diğer suretle açıklıkla anlaşabilecek ve
varlıklarla aynı ontolojik seviyede ol- Kur'an metinlerinden rahatlıkla
ması onu anlamayı dolayısıyla anla- çıkartılabilecek türden bir anlayış ol-
mada aklı ön plana çıkartırken; öteki madığı, tam aksine Kur'an'ın insan
varlıklarla aynı ontolojik düzeye açısından zaman içinde teşekkül ettiği,
konulmaması ise imanı öne çıkart­ ve 23 yıllık bir süreyi kapsadığı bilinen
mıştır. Halbuki Kur'an bir yönüyle bir husustur. Allah açısından ise daha
iman objesi iken, diğer yönüyle bilgi önce açıklamaya çalıştığımız gibi, za-
objesi konumundadır. Yani hem bil- man söz konusu değildir. Zira, O (c.c.)
ginin kaynağı, hem de bilginin konusu zaman ve mekandan münezzehdir.
durumundadır. İman objesi oluşu, onu O'nun için dün yoktur, yarın da ol-
kutsal bir kitap kılarken, bilgi objesi mayacaktır. O'nun için şimdi vardır.
oluşu anlaşılınasını ve yorumlan- O'nun dünü de yarını da şimdidir. Dün,
masını zorunlu kılmaktadır. Nitekim şimdi ve yarın, bizim için vardır. Al-
Kur'an'ın bizzat kendisi kendisinin lah'ın konuştuğu ve iş yaptığı her an,
tedebbür edilmesini istemektedir. 13 şimdidir. O her an bir iştedir.
Bu durumda Kur'an'ın bilgisini kay- 3-Kur'an'ı Anlamada Kavramın
nağı açısından ele aldığımızda onu Açıklığı Problemi:
"iman objesi" olarak görmemiz ve Her kitap, bir başkası tarafından
vahye bağlı bilgi kaynağı olarak ona okunması, anlaşılması ve istifade edil-
iman etmemiz gerekirken bilgi objesi mesi için yazılır. Fakat hiç bir kitap,
olarak ele aldığımızda onu anlamaya kendini okuyanlar tarafından aynı
ve yorumlamaya çalışmamız gereke- ölçüde ve aynı seviyede anlaşılmaz.
cektir. Öyleyse Kur'an'ın malıluk olup Kur'an da bu kurala tabidir ve o da
olmadığı tartışmalarını, Kur'an'ı anla- okunsun, anlaşılsın ve verdiği bilgiler-
ma tarihi içinde müslümanların zihin- den istifade edilsin diye gönderilmiş
sel bir faaliyeti olarak görmek ve tarih bir kitaptır. Öyle ki adı ve getirdiği
içinde ortaya çıkmış ve günümüze ilk mesajın içeriği bile "okuma" ile
taşınması gereken bir görüş olarak alakalıdır. İndirildiği dönemde ve
değil de, unutulmaya mahkum edilmiş bunu takip eden yıllarda, Kur'an'ın bu
bir düşünce faaliyeti olarak değer­ amacına ulaştığını, yani okunduğunu,
lendirmek daha gerçekçi bir yaklaşım anlaşıldığını ve içeriğinden büyük
olacaktır. ölçüde istifade edildiğini, o dönemde
------------------ yapılan çalışmalardan, kurulan İslam
13. Nisd, 4/82.

-54-
KUR'AN'I ANLAMADA DİL PROBLEMi

medeniyetinin varlığından ve bize ka- mahiyetinde olan fıkıh, kelam, hadis


dar intikal eden fikir ve düşüncelerden ve tasavvuf kitaplarında yer alan bil-
anlıyoruz. Zira bu dönemde müslü- gilerle canlı ve dinamik bir ilişkiye
manla Kur'an arasında sıkı ve canlı girme çabası içinde olmuştur. Birinci
bir iletişimin bulunduğunu, ve buna dönemde müslüman, Kur'an'ı okuyup
bağlı olarak Kur'an merkezli düşünce anlamaya çalışırken; ikinci dönemde
sistemlerinin üretildiğini görüyoruz. onun yorumunu (tefsirini) okuyup an-
Bu, Kur'an'la müslüman arasında lamaya çalışmıştır. Bundan dolayıdır
teessüs eden bu sıkı ve canlı iletişimin, ki birinci dönem Kur'an'ı anlama; ikin-
belli bir sürenin sonunda giderek ci dönem ise tefsiri anlama dönemi ol-
zayıfladığını ve azaldığını, bunun yeri- muştur.
ne iletişimin canlı olduğu dönemde Tenzil döneminde (M. 610-632)
yazılan eserlerin ve kurulan düşünce Sahabe, doğrudan Kur'an'la yüz yüze
sistemlerinin geçtiğini, dolayısıyla va- gelmiş, onu okumuş ve anlamıştır. An-
hiy merkezli bir bilgilenmeden, yorum laması da gayet tabiidir. Zira Kur'an
merkezli bir bilgilenmeye geçildiğini en azından kendi dili ile nazil olmuş
görüyoruz. Bir başka ifade ile müslü- ve kendisine bildiği ve konuştuğu dil
manla Kur'an arasındaki iletişimin iki ile hitab etmiştir. Şüphesiz bu yargı,
boyutundan veya iki farklı durumun- "bilimsel teoriler" çerçevesinde çoğun­
dan söz etmemiz gerekiyor. Bu dönem- lukla ilgili genel tahminden ibarettir.
lerden birincisi, Kur'an'ı anlama döne- Yoksa ferdi davranışlara indirgen-
mi; ikincisi ise Kur'an'dan üretilen diğinde isabetli olduğu düşünülmeme­
bilgileri anlama dönemidir. lidir. Yani bunun anlamı, Sahabe,
Birinci dönemde müslüman, Kur'an'ı okumuş ve anlamıştır ama her
Kur'an'a yönelmiş, onu okumuş an- Sahabenin Kur'an'ı okuması ve anla-
lamaya çalışmış, problemlerini çözmek ması aynı ölçüde ve aynı seviyede ol-
için ona müracaat etmiş ve ayet yoğun­ mamıştır. Çünkü fıtri yeteneği, dil
luklu bir bilgilenme sürecine girmiştir. bilgisi, genel kültürü, ayetin indiriliş
İkinci dönemde ise müslüman, olayına şahid olması vs. gibi değerler,
Kur'an'ı ikinci plana atmış, bunun her Sahabi için aynı değildir. Nitekim
yerine birinci dönemde Kur'an üzer- Kude b. Maz'ün'un içki ile alakah a-
inde yapılan çalışmalara, üretilen bil- yetler hakkındaki görüşü, Hz. Aişe'nin
gilere ve teşekkül ettirilen düşünce Ebu Hureyre'yi Allah'ın görüle-
sistemlerine ve bu sistemlerin koy- meyeceğine dair ayeti yanlış anlamak-
dukları kurallara uymayı ön plana la suçlaması, Adiyy b. Hatem'in oruçla
çıkartmıştır. Daha açık bir ifade ile ilgili ayette geçen siyah-beyaz iplikle
Kur'an'ın yerine yorumu geçmiş ve bu ilgili kavramı yanlış yorumlaması, Hz.
yorum maalesef Kur'an gibi algılan­ Ömer'in "ebben", İbn Abbas'ın "fatır"
mıştır. Bunun neticesi Müslümanla kelimelerini bilmediklerini söylemesi
Kur'an'ın ilişkisi maalesefbir kaç konu vs. gibi rivayetler, Sahabenin aynı
alanına münhasır kalmış ve birinci ölçüde ve seviyede Kur'an'ı anla-
dönemdeki dinamik ve canlı ilişki, yeri- madığım gösteren örneklerdir. Teorik
ni pasifbir ilişkiye terketmiştir. Buna olarak da her insanın aynı seviyede
mukabil müslüman, Kur'an'ın yorumu ve aynı ölçüde Kur'an'ı anladığını

-55-
KUR'AN MESAJ! iLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Temmuz 98, Sayı: 9

söylememiz mümkün değildir. odağı yapılmaması, fıkhl tefsir ekolünü


Hz. Peygamber (s.a.v.), Kur'an'ı doğurmuş ve bunu diğer ekallerin te-
açıklamakla (tebyin) görevli olduğu şekkülü takip etmiştir. Özellikle
halde, Kur'an'ın her ayetini fakihler tarafından önceki ümmetierin
açıkladığını söylemek de büyük bir id- tecrübelerinin anlatıldığı Peygamber
dia olur. Zira Hz. Peygamber'in her kıssalan, birer hikaye gibi algılandığı
ayeti açıkladığına dair elimizde yeterli için yeterli ilgiye mazhar olamamıştır.
delil yoktur. Elimizdeki mevcut Oysa bu tecrübeler, pek çok alana özel-
kanıtlar ise, Hz. Peygamber'in bütün likle sosyal bilimiere rehberlik edecek
ayetleri tebyin etmediğini göstermek- ilkeleri içermektedir. Bunun böyle
tedir. Hz. Peygamber'in özellikle iba- olduğunu, 20. yüzyılın ulaştığı bilimsel
det, kısmen ahlak ve hukukla ilgili a- düzey, bize daha iyi açıklamaktadır.
yetleri yorumladığına, şahid oluyoruz. Aynı bakış açısı ve aynı yöntem, daha
Onun tefsir örneklerini, hadis kitap- sonra ortaya çıkan tefsir ekallerinde
lanndan öğrenmemiz mümkündür. Ni- de görülmüş, bu ekollere mensüb bilim
tekim Prof. Dr. Suat Yıldırım'ın adamları, kendi alanına gösterdiği il-
hazırladığı "Peygamberimizin Kur'an'ı giyi, maalesef diğer alanlara göster-
Tefsfri" adlı bilimsel çalışmasından memiştir. Öyle ki kendi ilgi alanı sanki
Hz. Peygamber'in, Fatiha süresinde öz evlat, diğer alanlar ise üvey evlat
yer alan kendisine gazab edilenleri, gibi olmuştur. Kur'an verdiği bilgile-
Y ahüdiler, dalalette olanları Hıristi­ rin, insan hayatındaki yeri ve önemi
yanlar, "kuvveti" "atmak", "sebll"i ihtiyaçlara göre değişse de Kur'an'ın
"azık ve binek", ''harac"ı "darlık" "siyah tümüne ait bilgileri anlamaya yönelik
ve beyaz iplik"i "fecrin karanlığı ve ilginin sürekli ve canlı tutulması gere-
aydınlığı", "nefse zulüm"ü "şirk", kirken, maalesef ilgi farklılığı, onun
"vürüd"u "duhul" ve "vasad"ı "adl" ola- bir bütün olarak algılanmasına ve an-
rak yorumladığını öğreniyoruz. 14 Ha- laşılmasına engel olucu bir fonksiyon
dis kitaplarında ise namaz, oruç, hacc, icra etmiştir.
zekat vs. gibi konuların Hz. Peygamber Birinci döneme ait bu anlama
(s.a.v.) tarafından açıklandığını ve bu hatasının yanında ikinci döneme ait
açıklamaların da önce sözlü sonra da hata ise, bundan daha vahim olmuş,
yazılı olarak nakledildiğini biliyoruz. Kur'an'ı anlamaya yönelme yerini,
Kur' an'ı anlama ve yorumlama yorumunu anlamaya bırakmış, dola-
faaliyeti, Hz. Peygamber döneminde ve yısıyla Kur'an yerine tefsir, fıkıh,
onu takip eden yıllarda etkin bir biçim- kelam ve tasavvuf kitapları okunarak
de devam etmiş ve bu etkin faaliyet Kur'an aniaşılmaya çalışılmıştır. Bir
neticede pek çok tefsir ekolünün ortaya anlamda amaç bırakılarak araç, amaç
çıkmasına da sebep olmuştur. Nitekim haline getirilmiştir. Böyle bir yöntemle
fakihler tarafından tasnif edilen ve Kur'an'ı ne derecede doğru ve sağlıklı
"ahkam ayetleri" olarak tanıtılan mak- anlamak mümkündür? Bunun içindir
simum beş yüz civarındaki ayetlerin ki bugün Kur'an'ı anlama ve yorumla-
öne çıkartılması, diğer ayetlerin ise ilgi ma problemlerinden söz ediyor ve
14. Suat Yıldırım, Peygamberimizin Kur'an Tef- çözüm yolları arıyoruz. Kendimize göre
siri, s. 29-333, İstanbul 1983. problemi ortaya koyuyor ve onlara

-56-
KUR'AN'I ANLAMADA DİL PROBLEMi

çözüm öneriyoruz. zahiri/seçikliği değişınediği halde,


Dil, bir iletişim aracı olarak insan- batını/açıklığı değişebilmekte yani an-
ların duygu, düşünce, ve duygularını lam darılmasına, anlam genişlemesine
bildirmek için sözcükler ya da işaret­ veya anlam değişmesine uğrayabil­
lerle yaptıkları bir konsensusun adıdır. mektedir. Zahir-batın ayrımından
Bu sebeple insanlar, iletişim kurmak kasıt da budur. ibarenin delaleti, dış
için dile, düşünmek için de kavrarnlara anlamı, işaretin delaleti ise iç anlamı
ihtiyaç duyarlar. Kavram, eski dil ile yansıtan bir terimdir. Bu aynı muh-
mefhum, bir nesnenin zihnimizdeki tevanın farklı sözcüklerle veya teriml-
soyut tasarımıdır. Her kavramın biri erleifade edilmesidir. Faklh buna "dal
seçikliği diğeri açıklığı olmak üzere iki bi'l-ibare/dal bi'l-işare" veya "illet"
niteliği mevcuttur, Bu niteliklerden derken, kelamcı, "delll", sufi, "işaret"
seçiklik, var olanın bir ifadesidir. mantıkçı "karine" diyebilmektedir.
İnsanı etten, dağı nehirden ayıran o Zahir, bir kavramın "ne diyor"u ise,
kavramın seçikliğidir. Açıklık ise bir batın o kavramın "ne demek isti-
kavramın içeriği, yani anlamıdır. Buna yor"udur. Zahir-batın kavramiarına
göre bir kavramın seçikliği değişıne­ yanlış ve olumsuz anlamların yüklen-
diği halde açıklığı değişebilmektedir. mesine sebep olanların yükledikleri
Yani anlam genişlemesi ya da daral- anlamlara bakarak, bu iki kavramın
ması olabilmektedir. Şüphesiz bu dışlanması yanlış olmuştur. Zahir de-
açıklama, bir kavramın anlamı açısın­ nilince akla Zahirllik, batın denince de
dan analizidir. Bu anlam analizi sa- akla Biitmllik geliyorsa, bu iki kavram,
dece günümüze özgü bir şey de değildir. anlam genişlemesine veya sapmasına
Geçmişte özellikle Kur'anı anlama ko- maruz kalmış demektir. Sadece "ne
nusunda anlam analizi ile ilgili olarak diyor"unu esas alıp, "ne demek isti-
çok ciddi çalışmaların yapıldığını ve yor"unu hesaba katmayan, koyu ve
bu konuda pek çok terimin üretildiğini katı bir lafızcı anlayışa bakarak Zahir
biliyoruz. kavramını veya sadece "ne demek is-
Usul-ü fıkıh ve usul-ü tefsir gibi tiyor"unu esas alıp, "ne diyor"unu
bilim daUarına ait konuların arasında hesaba katmayan ve alabildiğine an-
yer alan, zahir-batın, mutlak-mukay- lam genişlemesi ve anlam sapması ya-
yed, amm-hass, hakikat-mecaz, dal pan Batıniliğe bakarak "batın" kav-
bi'l-iba.re, dal bi'l-işare vs. gibi terim- ramına olumsuz yaklaşmak ne ölçüde
lerle aniatılmak ve açıklamak istenen bilimsel bir tavırdır!? Sırfyanlış ve ek-
şey, kavram analizinden başka birşey sik kullanıldı diye veya birileri kendi
değildir. Çünkü bu terimierin her biri, görüşlerini bu kavramla ifade etti diye
kavramın içeriği yani açıklığı ile ilgi- biz bu iki kavramı doğru anlamında
lidir. Sözgelimi zahir-batın terimlerini kullanmayacak mıyız!? Belki bir
ele alalım. Zahir, bir kavramın dış an- dönem, konjonktürel olarak bu iki
lamı, batın da o kavramın iç anlamıdır. kavramın kullanılmasında sakınca
Dış anlamından kasıt onun değişme­ görülmüş olabilir. Sakıncalı görülmüş
yen niteliği, yani seçikliğidir. Batın an- olmasının haklı sebepleri de olabilir.
lamından kasıt ise onun değişen nite- Nitekim ama olan bir Zahiri gözünün
liği yani açıklığıdır. Zira bir kavramın ahirette açılacağını söylediğinde buna

-57-
KUR'AN MESAJ! İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Temmuz 98, Sayı: 9

karşılık bir Sufi, ona, "Kim bu dünya- ları değil, kavramların içerikleridir.
da ama ise, ahirette de amadır." Kavramların içeriklerinin doğru ola-
ayetini okuyarak bu ayetin zahiri an- rak doldurulup doldurulmamasıdır.
lamını ifade eden ma'nayı kasdederek Şunu öncelikle bilmemiz gerekir ki,
onun gözünün açılınayacağını söylemiş Kur'an, insan hayatına yöneliktir ve
ve zahiri anlayışa sahip olan o kişiyi onun hayatını ilgilendiren konuları
susturmuştur. Oysa ayetin zahiri an- içermektedir. Ancak bu kutsal kitabın
lamı yani "ne diyor"u böyle olsa da, pasajlarında, indirildiği dönemin
ayetin kastı, yani "ne demek istiyor"u, kavramları kullanılarak insanlarla ile-
kimin bu dünyada kalb gözü kör ise tişim kurulmuştur. İndirildiği dönem-
yani kim imansız ise, ahirette de kör de yaşayan insanların ihtiyaçlarını
yani imansız olacağıdır. Bildiğimiz baş karşılayan ve o ihtiyaçlara çözüm öne-
gözüyle bir alakası yoktur. Böylesine ren bu kutsal metinler, daha sonraki
katı bir lafızcı anlayışın ve yöntemin nesillerin de ihtiyaçlarını karşılama id-
bıraktığı iz, elbette kolay kolay silin- diasındadır. Bu sebeple indirildiği
mez. Aynı durum batını yorum için de dönemdeki insanların göremedikleri
geçerlidir. Nitekim Batinilere göre, şeyleri, daha sonra görebilecek insan-
"zekat" "dini veeibeleri bilmek lara aynı kalıp, aynı söylem ve aynı
suretiyle nefs in tezkiyesi", "Kab e", dil içinde anlatmak zorundadır. Bunun
"Nebi", "kapı" Hz. Ali", "Safa" "Nebi", için Kur'an pasajları, sadece zahiri an-
"cennet" "bedenlerin dini mükellefi- lamlarıyla kavramakla kalınmaz, aynı
yetierinden biri ve müsterih ol- zamanda yorumlanmasını da gerekli
ması"dır. Şeytan ve Adem, Ebu Bekir kılar. Zira Kur'an indirildiği o çağda
ve Ali'dir. Çünkü Ebu Bekir Ali'ye yeryüzünün Güneş'in etrafında dönü-
secde ve itaat etmekle emrolundu. yor oluşunu açıkça söylemiş olsaydı,
Fakat O çekindi ve kirbiriendi de itaat bu içerik ilk muhatabları için
etmedi. Deccal Ebu Bekir'dir. Çünkü inanılmaz bir şey olur ve inkarcılara
tek gözlü idi batını gözle bakmaksızın Kur'an'ı reddetmek için ekstra bir
sadece zahiri gözle bakıyordu. Ye'cuc gerekçe verilmiş olurdu. Kur'an, böyle
ve Me' cuc ise zahirilerdir. 15 bir söylemi tercih etmeyerek onlara ve
Bu ömeklerde görüldüğü gibi zahir, daha sonra gelecek olanlara da ters
kelimenin seçikliğini, batın ise, gelmeyecek bir ifade biçimi ile konuyu
açıklığını göstermektedir. Bu ister an- zikretmiş, hiç kimse kendi dönemi için
lam genişlemesi, ister anlam daral- bu Kur'an ifadelerindeki içeriği red-
ması veya anlam sapması şeklinde ol- detmemiştir. Tam aksine, herkes kendi
sun, tanımlamada değişen birşey yok- dönemine uygun gelebilecek bir anlamı
tur. Batın demek, iç anlamı, yani bu pasajlardan rahatlıkla çıkartabil­
açıklık demektir. O da anlam daral- miştir. Bunun anlamı, Kutsal Kur'an
ması, anlam genişlemesi veya anlam metinlerinin, okuyanlar tarafından an-
değişmesi şeklinde olmaktadır. Tartı­ laşılması ve içeriklerinin açıklan­
şılacak olan şey zahir-batın kavram- masının gerekli olduğudur. Zira pek

15. Gazali, Fedahu'l-Batiniyye, s.13; ez-Zehebi, çok soyut kavramın lügat anlamının
et-Te{sfr ve'l-Müfessirfln, 2/241-242'den nak- yanında ikincil ve üçüncül anlamları
len, Kahire 1961. mevcuttur. Müfessirin görevi de bu

-58-
1

l
KUR'Al\r'I ANLAMADA DİL PROBLEMi

kavramları kendi yöntemine göre gelme gibi sözcükler, somut kavram-


açıklamak yani farklı anlamlardan lardır. Fakat bu sözcükler Allah için
birini tercih ederek ilgili metnin an- kullanıldığında, beşer için kul-
lamını ortaya koymaktır. Bunu bir lanıldığında olduğu gibi somut bir an-
analoji ile açıklamak gerekirse lam mı taşımakta, yoksa soyut bir an-
Kur'an'la müfessir ilişkisi, boya ile res- lamı mı ifade etmektedir? Yani somut
sam ilişkisi gibidir. Boya olmadan kavramı merkez yapıp öne çıkartarak
resim yapılamadığı gibi, ressam da soyut kavramı buna göre mi algıla­
tamamen boyaya bağlı değildir. Bir yacak ve anlamlandıracağız, yoksa
başka deyişle boyanın resmi ifade et- soyut kavramı, esas alıp da somut
tiğini tam olarak söyleyemeyiz. Çünkü kavramı bu soyut kavrama göre mi
resim, boyaya bağlı olsa da boyadan algılayacak ve anlamlandıracağız? Bu
farklı bir nesnedir. konudaki yöntemimiz ne olacak?
Kur'an'ı müfessir açıklasa da, İşte konunun problem olan yönü
açıklanan şey (Yorum/Tefsir) Kur'an de burasıdır. Geçmişte kimileri Allah
değildir. Müfessir Kur'an'a bağlıdır; için kullanılan soyut kavramları esas
lakin yorum Kur'an'dan farklı bir şey­ alarak Allah'ı tanımak istemiş kimileri
dir. Müfessirin anlamda ve yorumda de buna karşı çıkarak reaksiyoner bir
en çok zorladığı kavramlar ise şüphesiz tavır içine girmişlerdir. Konuya bir dil
soyut kavramlar veya somut olduğu problemi ya da zihniyet problemi ola-
halde soyut varlıklar için kullanılan rak bakılmıştır. Halbuki konuya
kavramlardır. tanıma problemi olarak bakılmalıydı.
Somut kavramların soyut bir varlık Zira hakkında konuşacağımız bir
için özellikle soyut varlığın tanıtımı varlığı tanıtmadan, onun hakkında
için kullanılması ister istemez, kul- nasıl konuşabiliriz? Maalesef bu hata
lanılan kavramları da soyut hale ge- yapılmış ve konuya tanıtım bilgisi
tirmekte, dolayısıyla anlayan açısından yaklaşılmamıştır. Kelamcı­
tarafından bu somut kavramlar soyut ların bir bölümü konuyu dil problemi
kavramlar gibi algılamak ve anlam- bir bölümü de zihniyet problemi olarak
landırılmak gibi bir paradoks içinde ele aldıkları için konu tanıtım
ele alınmakta ve açıklanmaya açısından ele alıp yeterince incelen-
çalışılmaktadır. Bunun en canlı örneği memiştir. Bu sebeple de Allah için kul-
hiç şüphesiz Allah için kullanılan so- lanılan somut kavramları, müteşabih­
mut kavramlardır. Yaratıcı için kul- lik çerçevesi içinde değerlendirmişler
lanılan "Allah" lafzı soyut bir ve dolayısıyle bu konuyu dil ve zihniyet
kavramdır. Zira bu kavram, soyut bir problemi olarak görmüşlerdir. Yani
varlığı tanıtmak için kullanılmıştır. müteşabihler anlaşılır mı, anlaşılmaz
Bir başka ifade ile Allah sözcüğü, onun mı? Şayet anlaşılırsabunu rusuh sahi-
kimliğini belirten bir kavramdır. bi olanlan da aniayabilir mi yoksa an-
Fakat kimlik, tanıtım için yeterli değil­ layamaz mı? tarzında konu, proble-
dir. O kimliğe ait nasıllığının da matik olarak ele alınmış ve bu çizgide
tanıtılması gerekmektedirki, biz o konuya çözüm aranmıştır. Şüphesiz
soyut varlığı bir ölçüde de olsa konunun bu açıdan da ele alınıp
tanıyabilelim. Sözgelimi el, yüz ve açıklanması gerekmektedir. Ancak ko-

-59-
KUR'AN MESAJI iLMI ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Temmuz 98, Sayı: 9

nunun iyi anlaşılması, algılanması ve


anlamlandırılması için öncelikle tanı­
tım ve konum bilgisinin bilinmesine
ve yapılacak tartışmaların buna
dayandınlmasına kısaca bilgi sistema-
tiğine ihtiyaç vardır. Bu yapılmadığı
için, konu bütünlüğü parçalanmakta
ve parçaların her biri bütünün yerine
geçecek biçimde büyütülebilmektedir.
islami bilim tarihinde yapılan
maalesef bu olmuş ve bütünün ba'zı
parçaları, zamanla bütünün yerine
geçirilmiş tir.
Özetle kavramlar, ya somut
(müşahhas) ya da soyutturlar (mücer-
reddirler). Somut kavramları anlamak
ve doğru algılamak çok zor değildir.
Problem, soyut kavramların an-
laşılması ve algılanmasındadır. Özel-
likle somut kavramların soyut
varlıklar için kullanılması halinde bu
problem daha da artmaktadır. Bundan
dolayı soyut kavramlar için doğru an-
lam ancak lafzın onayladığı anlam ol-
malıdır. Lafzın onaylamadığı anlam
ise doğru olmayan bir anlamdır. Bir
başka deyişle bir anlam ne kadar
nesnel ise o kadar doğrudur. Anlam
öznelleştikçe doğruluk oranı o nisbette
azalmaktadır. Bunun için soyut
kavramları açıklığında bir konsensusa
gitmek gerekmektedir. Aksi takdirde
anlam kaosu, istenilen konsensus
te'sis edilineeye kadar devam edip gide-
cektir. Konsensus için de bilgiye dayalı
bir diyaloğa ihtiyaç vardır.

-60-

You might also like