You are on page 1of 11

2.

BÖLÜM

ETİĞİN TARİHSEL SÜRECİ

GİRİŞ

Çok eski çağlardan beri dünyanın farklı toplumlarda etik olgusunun var olduğu
bilinmektedir. Literatürde dinler tarihi, felsefe tarihi, antropolojik ve arkeolojik bulgular etik
olgusunun eski çağlardan beri var olduğunu desteklemektedir. Etiğin serüveni zaman, toplum,
inanışlara; ekonomik, politik ve sosyal dinamiklerin etkilerine göre değişim gösterir. Etik
olgusunun ortaya çıkması ile felsefe içinde etik sorunların gündeme gelmesi Antik Çağ’a kadar
gitmektedir.

Tarihsel gelişimine bakıldığında etik; önceleri felsefenin içinde, felsefi bir disiplin olarak
incelenmiştir. Etiğin gelişimi ve günümüz etiğine geçişte üç önemli aşama vardır. Bu aşamalar:

I. Eski Yunanlıların etiği ve bu etiğin Kant’a kadar aynı yönde işlenişi


II. Etiğin Kant tarafından yeniden kurulması
III. Kant sonrası etik

Etiğin tarihsel gelişimi içindeki “Eski Yunanlıların etiği ve bu etiğin Kant’a kadar aynı
yönde işlenişi” olarak bilinen ilk aşama mutluluk ve erdem etiğini içermektedir. Bu bölümde
mutluluk ve erdem etiği ayrı başlıklar halinde değerlendirilmiştir.

Felsefe tarihinde filozofların en temel sorularından biri insan hayatının amacının ne


olduğudur. Bu ontolojik problem ile ilgili ortak sayılabilecek cevap ise bu amacın mutluluk
olduğudur. Filozoflar arasında bu mutluluğa nasıl ulaşılacağı ve mutluluğun nasıl ede
edileceğine dönük cevaplar farklılaşmaktadır. Buna göre; Demokritos başta olmak üzere İlk
Çağ filozofları öncesinde doğa filozofları grubunun başat cevabı mutluğa “haz” ile
ulaşılacağıdır. Başta Sokrates, Platon ve Aristotales olmak üzere İlk Çağ filozofları bu sorunun
cevabını “erdem” olarak vermişlerdir. Aydınlanma dönemi filozofu Kant ile cevap bir kez daha
değişmiş ve mutluluğa ulaşmanın yolu “ödev”, “görev” ve “sorumluluk” kavramları ile
ilişkilendirilmiştir.

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 1


Klasik İlk Çağ ahlakı, kendini sınırlama ahlakı değil, kendini gerçekleştirme ahlakıdır;
daha çok kendini geliştirmeye dayanır. Bu bakımdan özgürlük, İlk Çağ felsefesinin ahlakında
çok önemlidir. Kendini sınırlama ahlakı ve kendini geliştirme, kendini gerçekleştirme ahlakı ile
ödev ahlakı ve kişisel özgürlük ahlakı uzlaşmaz biçimde birbirinden ayrıdırlar. Bunlar birbirine
yaklaştırılamaz mı? Bir toplum içinde yaşadığımıza göre o toplumun yasa ve ahlak kurallarına
uymamız da bir “ödev”dir. Ama bu kural ya da buyruklar “kendinde varlıklar” ve “mutlak
varlıklar” olarak görülmeyip de o toplumda yaşayan insanların “ortalama isteğinden” başka bir
şey olmadığı anlaşılır ise bu ilkelere tavır alabilmede özgür olacağımız da kendiliğinden kabul
edilir.

MUTLULUK ETİĞİ
Etikte mutluluk kavramının önemli bir rolü vardır:
 İnsan mutlu olmaya çalışmalı mı?
 Mutlu olmak ne demektir?

Felsefe tarihinde insan hayatının temel amacının ne olduğu sorgulamasında, mutluluk


sorununu ilk ele alan filozof Demokritos’tur (M. Ö. 460/70-370). Demokritos, insan ve hayat
ile ilgili sorunlara eğilmiş; olaylar, durumlar karşısında başka kişiler ile ilişkilerimizde “doğru”
tavır ve “doğru” duruşun ne olması gerektiğini tartışmıştır. Mutluluk ilkesini haz ilkesi ile
birleştirerek ele almıştır. Demokritos’a göre mutluluk; kaba, geçici, gelişigüzel hazda değil
kalıcı ve evrensel iyi olanda aranmalıdır (İyi & Tepe, 2011).

Demokritos için kalıcı ve evrensel mutluluğu sağlayacak en temel yol da “iç dinginlik”tir.
İnsan gerçek mutluluğu iç dinginlik sürecinde elde eder. İnsanın bu iç dinginliğe ulaşmasının
üç yolu vardır:
I. Duyguların kontrolü
II. Korku ve kaygıların giderilmiş olması
III. Akıl ve düşünce gücünün gelişimi

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 2


Mutluluk etiğini savunan bir diğer önemli isim
Epikuros’tur. Epikuros’a göre haz iyidir ve mutluluk için
gereklidir. Hiçbir haz kötü değildir; ancak hazzı elde etme
Hazzın büyüklüğünün en üst biçiminin de iyi olması gereklidir. Erdemi de önemseyen
mertebesi, acı veren tüm
şeylerin ortadan Epikuros için erdemin kendisi bir amaç değil; araçtır. Çünkü
kalkmasıdır. Hakikaten de insanı mutlu eden erdemin kendisi değil; verdiği hazdır. İnsan
hazzın olduğu yerde ve o
olduğu sürece acının da acıdan kaçar; çünkü kötü olan tek şey acıdır, iyi olan ise hazdır.
tasanın da yeri yoktur.
Epikuros Sokrates, Platon ve Aristoteles ise etiğin temelinin haz
değil “erdem” olduğunu ifade etmektedirler. Bu yaklaşımda
filozofların öncelikli sorusu, erdemin ne olduğu üzerinedir. Haz, hayatta göz ardı edilecek ya
da yok sayılacak bir şey değildir; ancak hazdan yola çıkıldığında ve haz ana amaç olarak
görüldüğünde neler olabileceği sorusu üzerinde düşünülmesi gereklidir. Bu yüzden bu
filozoflar mutluluk arayışında hazzın yerine erdemi koymuşlardır.

ERDEMLER ETİĞİ

Erdemler etiği, insanın nasıl birisi olması gerektiğini söylemeye çalışır. Bir bilgi alanı
olarak etiğin temellerini atan filozof Sokrates’tir. Sokrates’e göre bilgelik yavaş yavaş
kazanılacak bir yetkinliktir, bir çırpıda elde edilebilecek bir şey değildir. Sokratesçi ahlak,
öğrencisi Platon ve Platon’un da öğrencisi Aristotales de olduğu gibi erdem odaklıdır.

Platoncu ahlakın temelinde de “iyi” ideası vardır. İyi ve bilginin kaynağını “idea”lara
bağlayan Platon, “İyi’nin kendimizde aranması gerektiğini söyler. İnsanın iyiliği ancak iyi
ideasının bir yansıması olabilir. İnsanı mutluluğa götürecek tek güç erdemin gücüdür. Erdeme
giden yol doğru bilgi ve bilgelikten geçer. İyiye ulaşmanın ve iyiyi tüm yönleri ile insan
hayatında egemen kılmanın yolu budur

Platon’un özdeş gördüğü iyi”, “doğru” ve “güzel” ideaları evrensel idealardır. En üstün
güzel de en üstün iyi ile aynı şeydir. Platon -Şölen- diyalogunda aşk ve güzelliği bir bütün
olarak tanımlar. Aşkın var olduğu her durumun içinde bir güzellik olduğunu söyler. “Güzel ya
da çirkin nitelemesi âşıkları memnun etme durumuyla ilişkilidir’’ der (Platon, 2014). Platon

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 3


aşkı dünyevi olan beden üzerinden değil ruh üzerinden betimler. Bedenlerin geçici olduğunu,
aşkın da onunla gideceğini söyler. Asıl olanın ruhsal güzellik ile haz ve buna duyulan aşk
olduğunu söyler.

Platoncu ahlak toplumcu bir ahlaktır; yani toplumun menfaatleri bireyin menfaatlerinden
üstündür, ahlaki edimlerimiz her şeyden önce toplumsallık ile ilgilidir. Platon’da hayat ile ilgili
en yüce kavram “devlet” kavramıdır. Her birey devlet karşısında kesin yükümlülükleri ile
vardır. Platon’a göre devleti yönetenler erdemli bilgeler olmalıdır. Bu niteliklerin de sadece
filozoflarda olduğunu düşünen Platon, devleti filozofların yönetmesi gerektiğini ileri
sürmektedir (Platon, 2002). Toplumun gücü devletin gücü ile doğru orantılıdır. Devletsizlik
demek kargaşa demektir. İnsanlar mutlu olmak için yaşarlar ve mutluluğa ancak devlet ile
ulaşabilirler. İnsanlar ancak devlet güçlü oldukça güçlü olabilirler. Platon'un “Symposium”unda
insanların sahip olması gerektiğini düşündüğü dört erdem; basiret, adalet, cesaret ve dengedir.

Platon’un öğrencisi Aristoteles erdemleri “akli” ve “ahlaki” erdemler olarak ikiye


ayırmıştır. Akli erdemler eğitim ve deneyim ile oluşur. Ahlaki erdemler ise kişinin
karakterinden kaynaklanır ve alışkanlıklardan ileri gelir.

Aristoteles da tıpkı Platon gibi ahlaki erdemlerin temelinde; basiret, adalet, cesaret ve
denge olduğunu söyler. Aristoteles’e göre her ahlaki erdem, her iki uçtaki kusurun
ortalamasıdır. Örneğin cesaret erdemi, korkaklık ile deli cesareti gibi kusurların ortasında yer
alır. Erdemlilik en yüce iyi ile mutluluğu amaçlar. Aristoteles’e göre erdem yolunu seçmiş
kişiler bunu mutluluk için seçmişlerdir. “Edimlerimizden doğan iyilikler arasında en yüce iyi
hangisidir?” İnsanların çoğu bu sorunun cevabının mutluluk olduğu konusunda hemen hemen
anlaşmışlardır. Mutluluğun ne olduğu ise tartışmalıdır. Bazılarına göre mutluluk görünür
duyulur şeyler ile ilgiliyken kimilerine göre bir zevk hayatıdır. Çoğu zaman bir kişi bile
mutluluğu farklı şekillerde görebilir. Mesela mutluluk, hastalıkta sağlıktır; fakirken
zenginliktir, yalnızken arkadaştır vs. İnsanlar iyiliği ve mutluluğu sürdürdükleri hayata göre
anlamlandırırlar.

İnsan ne yaptığını bilen bir varlıktır. Erdemli davranış bilinç ile gerçekleştirilen iyi
davranıştır ve her iyi davranış yetkindir. Erdeme yönelen kişi yetkinliğe varmada başta aşırı
davranacak; ancak sonra ılımlı olanı gerçekleştirecektir.

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 4


KANT VE ETİK ANLAYIŞI
Immanuel Kant (1724-1804), klasik Aydınlanma filozofları içinde önde gelen rasyonalist
düşünürlerden biridir. Kant’a atfedilen önem ve değer, çalışmalarında ortaya koyduğu
sistematik düşünsel yapıdır. Özellikle “Saf Aklın Eleştirisi”, “Ahlak Metafiziğinin
Temellendirilmesi”, “Pratik Aklın Eleştirisi” ve “Ahlak Metafiziği” gibi eserleri onu Felsefe ve
Etik tarihinin kilit isimlerinden biri yapmaktadır. Bir ahlak filozofudur. Çalışmalarında ortaya
koymaya çalıştığı düşünce sisteminin merkezinde ahlaki bir yaşam yer almaktadır.

Kant, ahlak kuramının genel çerçevesini belirlerken teolojik çerçeveli ahlak yorumuna
karşı ahlak metafiziğini insanın var oluşu ile ilişkilendirerek saf aklın “ide”lerine
dayandırmaktadır. Kant’ın “ide” dediği Tanrı, irade ve özgürlük gibi hiçbir nesnel karşılığı ya
da deneyselliği olmayan zorunlu kavramlardır (Balcı, 2018). Çalışmalarında ahlakın
öznelliğine vurgu yapmaktadır. Bu savunusunda deneyciliğin ve tecrübenin ahlakı
temellendirmede kıstas alınmasına itiraz eder. Kant’a göre deney ve tecrübeler fiziki geçekleri
tespitte önemlidir; ama ahlak alanında eksik ve subjektiftir. Tecrübenin izlerinden arındırılmış
bir akıl, ahlaka kaynaklık etmelidir. Ahlakta evrenselliğe ancak böyle gidilir (Duran M. , 2017).
Kant’ın yaşadığı Yeni Çağ’a gelinceye kadar filozofların tartışmalarında etik, daha çok “en
yüksek iyi” olarak görülen mutluluk hedefi gözetilerek değerlendirilmiştir. İnsanın ahlaki
davranışında amacın mutlu olmak olduğu yönünde cevaplar verildiği bilinmektedir. Kant ise
etik konusunu farklı bir düşünce usulü içerisinde değerlendirerek ahlaki davranışın mutluluk
odaklı değil “ödev” odaklı olmasını savunmuştur. Ona göre etik, göreceli ve değişken bir olgu
olan mutluluk hedefi ile evrensel doğrulara ulaşamaz. Herkes için doğru olan ilkeler ile yasalara
dayalı bir etik evrensel doğrular üretebilir. Ahlak metafiziğinin görevi; tesadüfi olmayan,
insanın dürtüsel ihtiyaç ve çıkarları ile değil de saf akılda yer alan idelerin iradeye yansımalarını
incelemektir.

Kant’ın kullandığı “ahlaki yasa” kavramı etik yorumundaki en temel kavramlardan


biridir. Bu yasa, insan olmayı buyuran bir yasadır ve temeli özgürlüktür. Kant, etiği duygu ve
hazların gelip geçiciliğinden kurtararak özgürlük zeminine taşımış; ahlaki davranışların ödev
bilinci içerisinde ahlak yasasına uygun davranarak gerçekleşeceğini savunmuş ve ancak bu
şekilde kalıcı ve evrensel ilkelere erişileceğini belirtmiştir (Duran M. , 2017).

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 5


Kant’ın ahlak yorumunda esas olarak belirlediği en temel kavramlardan biri “özgürlük”
kavramıdır. Antik Çağ’dan Kant’a değin felsefe tarihinde karşımıza çıkan “İnsan özgür müdür,
değil midir?” soru yönergesini “Özgürlük nedir” şeklinde değiştiren Kant, bu soruna cevap
vermiştir. Bu yeni bir yaklaşımdır. Ona göre özgürlük; kişinin arzu, ihtiras ve tutku gibi doğa
nedenselliği tarafından belirlenmemelidir. Kişinin aynı zamanda pratik akıl ve bu aklın
buyrukları, ilkeleri tarafından belirlenmelidir. Bir başka ifade ile iradeye dayalı özgürlük saf
aklın olgusu olan ahlak yasasının gereğini yerine getirmektir. Özgürlük, kişinin buyruklara
uygun davranması ile elde edilir. Yani öyle davran ki sende isteklilik uyandıran öznel ilke genel
bir yasa olabilecek nitelikte olsun. Bir başka ifade ile istek duyduğun davranışın herkes
tarafından yapılmasının uygunluğunu dikkate almak gerekir. Mesela, bir kişinin, birilerinden
geri ödememek niyeti ile borç istemesi herkesin aynı davranışta bulunması durumunda
toplumun ahlaki yapısının sınırlarını zorlayacaktır.

Kant’ın ahlak kuramında işlediği bir diğer temel kavram da “kategorik emir” ya da bir
başka ifade ile “ödev buyruğu” dur. Yani kişinin istemelerindeki
değer o kişinin doğa yasası olacakmış gibi davranmasıdır. Burada
istisnalar yer almaz; aksine istisnasızlık yer alır. Çünkü
“Öyle hareket et ki, senin istisnasızlık doğa yasasının önemli özelliklerinden biridir. Yani
hareketlerinin yasası, aynı
zamanda başka insanların yapılan davranış o derece genel ve evrensel olmalıdır. Kant’a
hareketleri için de bir ilke göre “Öyle hareket et ki senin hareketlerinin yasası, aynı
ve yasa olsun”
zamanda başka insanların hareketleri için de bir ilke ve yasa
olsun” (Kant I. , 1984). Ahlak yasasına göre (ölçütüne göre)
Kant
hareket eden ve iyi niyetli olan herkes ahlaklı hareket etmektedir.
Kant’a göre, ahlaklılık ve ahlak alanındaki bilgi genel zorunluluk taşıyan bilgidir. Yani, ahlaklı
davranmak bir zorunluluktur.

Kant, “Pratik Aklın Eleştirisi” kitabında ahlak yasasından söz eder. “Öyle eyle ki, senin
istemenin maksimi, hep aynı zamanda genel bir yasanın ilkesi olarak da geçerli olabilsin”.
(Tepe & İyi, 2011) Kant’ın “ödev felsefesi” ahlak anlayışı içerisinde önemlidir. Kant, “Ödeve
Uygun Eylemler” ile “Ödevden Dolayı Yapılan Eylemler” arasında bir ayrım yapar; bu ayrım
eylemlerin temelindeki niyette bulunur. Ödeve uygun bir eylemin temelinde çıkar vardır.
Ödevden dolayı yapılan eylemde ise iyiyi isteme arzusu vardır.

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 6


Kant’ın buyruklar konusunun en önemli boyutu pratik buyruktur. Bu, kişinin
davranışlarında insan olma değerini hem kendinde hem de diğer insanlarda gözetmek, insanlara
araç olarak değil amaç olarak yaklaşmaktır. Çünkü etik konusunda önemli olan herkes için
geçerliliğini koruyabilen bir yasanın üretilebilmesidir. Gündelik dilimizde ahlak öğretisi olarak
yaygın bir şekilde kullandığımız “ kendin için istediğini başkası için de istemek” ifadesinde yer
bulan ilkesel yaklaşımı buna örnek verebiliriz.

Kant’ın ahlak söyleminde yer verdiği temel esaslardan bir diğeri de “irade” kavramıdır.
Eylemin ahlakiliğini ortaya koyan ödevin belirlemiş olduğu irade iyidir. Kant bir eylemin
ahlakiliğini, o eylemin ödeve uygunluğu ile belirlenmesini de eksik bulur. Çünkü ödeve uygun
bir davranışta çıkar vardır. Mesela polisin olduğu yerde trafik kurallarına uygun davranış
hukuki olabilir ama ahlakiliği tartışılır. Bu eksiklik ancak ödeve uygun gerçekleşen eylemin
arka planındaki niyetin ahlakiliği ile tamamlanır. Buna göre polis olsa da olmasa da trafik
kurallarına uymayı ödev bilinci içinde yapılması ahlaki olarak yorumlanır. Cezadan kaçınma,
sosyal baskıdan korunma ya da kişisel menfaatlerin gözetilmesi gibi etkenler ile yapılan sonuç
odaklı davranışlara karşın belirtilen etkenlerden uzak ödevci yaklaşımlar ilkesel olarak ahlaki
kabul edilir.

Bir Örnek:

İki bakkal düşünelim; iki bakkal da müşterilerini kandırmaz, her ikisi de ağırlığa,
paraya dikkat eder. Bakkallardan ilki müşterilerini kaybetme korkusundan, ikincisi ise
dürüst bir insan olduğundan ilkesel olarak müşterilerini kandırmaz. Ödeve uygun davranan
birinci satıcının istemesini belirleyen bir çıkarıdır. Diğer satıcı ise ödev böyle gerektiriyor
diye müşterilerini kandırmamaktadır (Kant I. , 2002).

Kant üç temel kavramdan bahseder:


I. İrade: Bir eylemin iyi olabilmesi için koşulsuz olarak ödevden çıkmış olması gerekir;
sadece ödevin belirlemiş olduğu istenç/irade iyidir. Eylemin iyi olması başardığı sonuçta değil,
dayandığı ödev ilkesindedir.

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 7


II. Kategorik Emir: Hiçbir şart ileri sürmeden hiçbir kayda bağlanmadan emreden kesin
buyruklardır. Kategorik buyruklar, herhangi bir amaç ile ilgilenmeden davranışı objektif ve
zorunlu olarak emreder. Mesela sonucu ne olursa olsun “doğruyu söylemek” gibi.
III. Özgürlük: Kant ahlaklılığın ancak özgürlük ile bulunduğu zaman anlamlı olduğunu
ve ahlak yasasının özgürlük varsayımı üzerine temellendiğini ileri sürer.

Kant’a göre, insan mutluluk peşinde koşmak ile onu elde edemez. İnsan ancak mutlu
olmayı hak etmeye çalışabilir. Bunun için de insanın hiçbir dış amaca, hiçbir dış motife bağlı
kalmadan ahlak yasası, kendi vicdanı ve pratik aklına göre iyiyi istemeye dayanarak hareket
etmesi yeterlidir.
. Kant’ın “pratik buyruk” adını verdiği kuramına göre “Bir eylemin amacı şunlar olmalıdır:
 Kişinin insan olarak kendi değerini
 Başkasının insan olarak değerini (Tepe & İyi, 2011, s. 78).

Sonuç olarak İmmanuel Kant’ın, ahlakın popülist, romantik ve pragmatik içeriklerden


arındırılması gerektiği düşüncesinde -radikal ve tavizsiz bir duruş sergileyerek- ahlakı araç
olmaktan çıkarıp insan için bilinç düzeyinde bir amaç olmasına çabaladığı görülür. Kant bu
çabasında özellikle ödev kavramına yönelik farkındalık oluşturmuş ve ortaya koyduğu felsefe
bugünkü ahlak yorumlarında temel referanslardan biri olmuştur.

FAYDACILIK ETİĞİ
Aydınlanma yüzyılı olarak adlandırılan XVIII. yüzyılda insanın kendini doğru şekilde
bilmesi, tanıması, anlaması ve anlamlandırması için yeni arayışlar içine girilmiştir. XIX. yüzyılı
ise, bilim yüzyılı olarak adlandırabiliriz. XIX. yüzyıl öncesinde temel olarak felsefe ve din
hakimken XIX. yüzyılda bilimlerin temellendiği, geliştiği ve kendilerini felsefeden kopararak
bağımsızlaştığı bilinmektedir.

Faydacılık adı ile bilinen yaklaşımın temelleri Jeremy Bentham (1748-1832) tarafından
atılmış daha sonra James Mill (1773-1836) ile John Stuart Mill (1806-1873) tarafından
geliştirilmiştir. İyi ve mutlu bir hayat için ne şekilde eylemek gerektiği, eylemlerimizin değerini
belirleyen ölçünün ne olması gerektiği, iyi ve mutlu hayata nasıl ulaşabileceği faydacı etiğin
temel sorularıdır.

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 8


Faydacı yaklaşımda eylemin değeri sağladığı fayda ile ölçülür. Bir eylemi doğru, uygun
ve iyi yapan şey o eylemin olabildiğince çok sayıda insan için en yüksek düzeyde mutluluk
sağlamasıdır. Eylemin değeri için fayda dışında bir ölçüt aramaya da gerek yoktur. Fayda
kavramı, mutluluk ve haz kavramlarına bağlı olarak belirlenir. Fayda, kişilerin yalnızca kendi
mutlulukları ile ilişkili değil herkesin mutluluğu ile ilişkilidir. Fayda kavramının içeriğini
oluşturan haz ve mutluluk düşüncesine XIX. yüzyıl sanayi toplumunun şartlarının etkisi ile
konfor ve bolluk içinde yaşama fikirleri de eklenmiştir. Bu durumda bugün içinde yaşadığımız
tüketim kültürünün temellerini atılmıştır.
Tartışınız

• En yakın arkadaşınızın yalan söylediğine tanık oldunuz, arkadaşınız


yerine doğruyu söyler misiniz?

• Ahlaklı olmak mutluluk getirir mi?

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 9


ÖZET

Tarihsel gelişimine bakıldığında etik; önceleri felsefenin içinde bir alt disiplin olarak incelenmiştir.
Etiğin gelişimi ve günümüz etiğine geçişte üç önemli aşama vardır. Bu aşamalar:
I. Eski Yunanlıların etiği ve bu etiğin Kant’a kadar aynı yönde işlenişi
II. .Kant tarafından etiğin yeniden yorumlanması
III. Kant sonrası etik

Felsefe tarihinde filozofların en temel sorularından biri insan hayatının amacının ne olduğudur. Bu
ontolojik problem ile ilgili ortak sayılabilecek cevap, bu amacın mutluluk olduğudur. Filozoflar arasında bu
mutluluğa nasıl ulaşılacağı, mutluluğun nasıl elde edileceğine dönük cevaplar farklılaşır. Demokritos başta
olmak üzere doğa filozofları grubunun başat cevabı mutluluğa hazlar ile ulaşılacağıdır. Sokrates, Platon ve
Aristotales olmak üzere ilk çağ dönemi filozofları bu sorunun cevabını erdem olarak vermişlerdir. Aydınlanma
dönemi filozofu Kant ile cevap bir kez daha değişmiş ve mutluluğa ulaşmanın yolu ödev, görev ve sorumluluk
kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

Felsefe tarihinde insan hayatının temel amacının ne olduğu sorgulamasında, mutluluk sorununu ilk ele
alan filozof Demokritos’tur (M. Ö. 460/70-370). Erdemler etiği, insanın nasıl birisi olması gerektiğini
söylemeye çalışır. Sokrates’e göre bilgelik yavaş yavaş kazanılacak bir yetkinliktir. Buna göre erdem de bir
çırpıda elde edilebilecek bir şey değildir.

Kant’ın kullandığı ahlaki yasa tabiri etik yorumundaki en temel kavramlardan biridir. Bu yasa, insan
olmayı buyuran bir yasadır ve temeli özgürlüktür. Kant’ın ahlak kuramında bir diğer kavram da, “kategorik
emir” ya da bir başka ifade ile “ödev buyruğu” dur. Buna göre, yapılan davranış genel ve evrensel olmalıdır.
Ahlak yasasına göre (ölçütüne göre) hareket eden ve iyi niyetli olan herkes ahlaklı hareket etmektedir. Kant’ın
ahlak söyleminde yer verdiği temel esaslardan bir diğeri de “irade” kavramıdır. Eylemin ahlakiliğini ortaya
koyan ödevin belirlemiş olduğu irade iyidir.

Faydacılık adıyla bilinen yaklaşımın temelleri Jeremy Bentham (1748-1832) tarafından atılmış; daha
sonra James Mill (1773-1836) ile John Stuart Mill (1806-1873) tarafından geliştirilmiştir. Faydacı etiğin temel
soruları, iyi ve mutlu bir hayat için ne şekilde eylemek gerektiği, eylemlerimizin değerini belirleyen ölçünün
ne olması gerektiği, iyi ve mutlu hayata nasıl ulaşabileceğimizdir.

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 10


KAYNAKÇA

Balcı, E. (2018). İsteme Özgürlüğünden eylem Özgürlüğüne: Kant'ın Özgürlük Görüşü.


Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 35(1).
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/546701 adresinden alındı
Duran, M. (2017). Kant'ın Ödev Ahlakı Üzerine. Temaşa Erciyes Üniversitesi Felsefe Bölümü
Dergisi (6), 57-84. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/276700 adresinden alındı
İyi, S., & Tepe, H. (2011). Etik. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Kant, I. (1984). Aydınlanma Nedir? (N. Bozkurt, Çev.) İstanbul: Remzi kitapevi.
Kant, I. (2002). Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi. (I. Kuçuradi, Çev.) Ankara: Türkiye
Felsefe Kurumu Yayınları.
Platon. (2007). Devlet. (K. Çetinoğlu, Çev.) İstanbul: İskele Yayıncılık.
Platon. (2014). Şölen (Çoraklı E.,Çev.) Alfa Yayıncılık
Yıldız, A. (2012). Meta-Etik Bir Teori Olarak Ahlâkî Sezgiciliğin Savunulabilirliği. Ankara:
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/34570/AhmetYILDI
Ztez.pdf?sequence=1&isAllowed=y adresinden alındı

DR. MEHMET AKİF DEMİR –DR. BURCU GÜDÜCÜ 11

You might also like