You are on page 1of 7

TANGO

Tango kelimesinin etimolojik kökenine ilişkin bazı bilgeler mevcuttur. Ancak bu bilgilerde
farklı görüşler ve yorumlar hâkimdir. “Tango kelimesi tambodan gelir. Tambo, özgür bırakılmış
siyahların on dokuzuncu yüzyılda Rio De la Plata’da buluştukları yerlerdir.

Tango sözcüğü İspanyolca dilinde 1803’ten beri mevcuttur ve aşık kemiği anlamına gelir.
Horacio Salas’a göre tango, muhtemelen Portekiz kökenli birsözcüktür ve Amerika’ya Sao
Tome’dekonuşulan Afro-Portekiz kreolu aracılığıyla girmiş, Küba’da dolaştıktan sonra da
İspanya’ya ulaşmıştır.

Tango Nedir? – Tango Hangi Kültüre Ait?

Tango, bir kadın ve bir erkeğin uyum içindeki hareketlerinden meydana gelen, partner ile
yapılabilecek en güzel danslardan birisidir. Tangonun hikayesi ilk olarak müziğinin 1865 ile
1880 yılları arasında tanınmasıyla başlamış, sonraki yıllarda giderek bir gelenek haline gelmiştir.
Tango dansı içinde hırçınlığı, romantizmi, aşkı ve melankoliyi barındırmasıyla kalp
kırıklıklarının beden ile sahneye yansıtıldığı bir dans türüdür.
Uruguay kökenli müzik ve dans türü olan tango, en çok merak edilen danslardan biri. Her
zaman tutku dolu, çekici ve cazibeli dansların başında gelen dans, özellikle estetiği ile
seyredenleri büyülüyor. Tango dansı dünyayı etkisi altına almış bir dans türü olsa da kelime
anlamının dilbiliminde kesin bir kökeni bulunmuyor. Tango kelimesinin Afrika’nın tamtamları
tarafından çıkarılan “tan-go” ya da Latince anlamı dokumak olan “tangere” kelimesinden
türediği varsayılmaktadır.

Neden Tango Dansı?


Tango dansı tamamen sosyal bir danstır, çok zengin figür çeşitliliği ve kombinasyonları ile çok
güçlü bir sahne dansı olsa da; dünya genelinde hemen her hafta büyük bir tango festivali veya
maratonunun olması; büyük şehirlerde her gece dans etme imkanı sunması ile sevenleri için her
zaman bir hobinin ötesine geçmiş ve yaşam tarzı haline gelmiştir. İstanbul’da haftanın her günü
dans edebileceğiniz birden çok tango gecesi vardır. Tango dansı dünya genelinde beş yüz bin
dolaylarında, Türkiye’de ise yirmi beş binden fazla aktif dansçıya sahiptir. Özellikle eğitimli ve
kültürlü insanlardan oluşan geniş bir camia olması benzersiz bir sosyal çevreye adım atma
imkanı sunar. İstanbul’da haftanın her günü birden fazla tango gecesi düzenlenmektedir. Bu
gecelere katılarak başladığınız tango kursu dışındaki insanlarla da tanışma fırsatı bulabilir, dans
edebilir ve yeni dostluklar kurabilirsiniz.

Tango Tarihi ve Stiller


Tango dans olarak 19. Yüzyılın sonlarına doğru Buenos Aires ve Montevideo  (Uruguay’ın
başkenti) dolaylarında başladı. İlk başlarda bu bölgede yapılan danslardan sadece bir tanesi iken,
kısa zamanda popüler olarak sahnelerde, sokaklarda yerini aldı. 20. yüzyılın başlarında tango
dansçıları ve orkestraları, Buenos Aires ve Montevideo’dan Avrupa’ya giderek bu dansı yaymaya
başladı. Avrupa’da ilk tango çılgınlığı Paris’te başladı ve sonrasında Londra, Berlin ve diğer
önemli kentler de bu salgına katıldı. 1920’lere doğru gelindiğinde tango, New York ve
Finlandiya’da da önem kazandı. Tango buralara geldiğinde daha az beden teması olacak şekilde
değişime uğrayarak “salon tangosu”’na dönüştü.
 
  1929’da bütün dünyayı etkileyen büyük ekonomik buhran ve sonrasındaki siyasi krizler
sırasında Tango, anavatanı Arjantin’de de büyük bir düşüşe geçti. 1950’li yıllarda Juan Perón
hükümetinin tangoyu bir milli değer ve ulusal gurur meselesi haline getirmesiyle tango tekrar
altın yıllarını yaşasa da Perón hükümeti sonrasında Arjantin’de yaşanan askeri diktatörlük, halkın
sosyal mekanlarda toplanmasını yasaklaması ve sonrasında ortalığı kasıp kavuran
“Rock’and’Roll” çılğınlığıyla tekrar unutulmaya yüz tutmuştur. Tango, bu dönemlerde küçük
dans klüplerinde yaşamını sürdürüp 1980’lerde dünya çapında canlanarak tekrar hayata
dönmüştür.

Arjantin’in sokaklarında ilk çıktığı dönemlerde ayıplanan, hor görülen bir dansmış tango.
Büyük şehre alışamamış göçmenler sıkıntılarını, hüzünlerini atarlarmış bu dansla sokaklarda.
Daha sonra ise salonlara girmiş tango ve tüm dünyaya yayılmaya başlamış, Buenos Aires‘ten
yola çıkarak. Tabii ki tutkusu, hüznü, yaşanmışlığı, anlamı, güzelliği, öfkesi, hırçınlığı da artmış
giderek ve artmaya devam ediyor. Artık, dünyanın her yerinde “milonga” denilen gecelerde her
gün yüzbinlerce, milyonlarca insan tango yapıyor.
 
TANGO STİLLERİ
 
Tango Salon
Salon tarzı tangoda  genellikle vücut dik bir pozisyon alır ve dans tutuşu  açık ya da kapalı
olabilir. Salon tarzı, kendi eksenlerinde kalan her iki partner tarafından karakterize edilir ve
partnerin kalça dönüşlerine izin veren esnek bir kontağı korur. Dansçılar her zaman dans
çizgisinin farkında olmalıdır. Salon tarzı tango genellikle 4 4’lük tango müziğinin güçlü 
vuruşlarına dans edilir.
 
Tango Milonguero
Milonguero tarzı tango genellikle hafifçe yaslanmış bir duruş ile kapalı tutuşta dans edilir.
Partnerler, dönüşler dahil  tüm dans boyunca sürekli üst vücut temasını korumalıdır. Partnerlerin
kalça pozisyonları dans boyunca paralelliklerini korur.
 
Club Tango
Kulüp tarzı tango salon ve milonguero tango stilleri bir karışımıdır. Kulüp tarzı kapalı tutuşta 
dans edilir, partnerler dönüşler sırasında açık tutuşa geçerler. Kulüp tarzı tango dik duruşla dans
edilir.
 
Tango Canyengue
Tango canyengue 1920'lerde ve 1930'larda ortaya çıkan dansın tarihsel bir formudur. Bu tarz,
daha küçük adımlara izin vermek için tipik olarak bükülmüş dizlerle hareket eden dansçılar
kapalı tutşta dans ederler. Küçük adımları vurgulamak için vücut hareketleri abartılır.
 
Tango Nuevo
Tango Nuevo (yeni tango) tango dansının temel yapısal hareketlerinin dikkatli bir analizi ve
yeni adım kombinasyonlarının keşfi üzerine bir stil olarak gelişti. Tango Nuevo, dik duruşta açık
ve gevşek bir tutuş içinde dans edilir ve her dansçı kendi eksenlerini korumalıdır. Bu tarz
geleneksel tango müziği veya daha çağdaş, tango olmayan müzik ile yapılabilir.
 
Fantasia
Fantasia (show tango) tango sahne şovlarında dans edilmektedir. Birkaç farklı tango stilini
birleştiren Fantasia, açık tutuş ile yapılır. Bu tango tarzı abartılı hareketler ve genellikle temel
sosyal tango ile ilişkili olmayan “ekstra” dans elemanları ile karakterizedir. Ek hareketler
genellikle bale dans tarzından alınır.

20. Yüzyıl ve Tangonun Dünyaya Yayılması


Arjantin Tangosunun gelişiminden sonra Tango giderek hakim dans halini almıştır. 20.
Yüzyılın başlarında gemiler aracılığıyla Avrupa’ya yayılan Tango’nun Arjantin stili, Avrupa’da
hoş karşılanmamıştır. Avrupalılar Tango’yu modernleştirme çalışmalarına girişmiş ve Tango’yu
sadeleştirmişlerdir. Böylece Tangonun hikayesi bir tür ile daha anılmaya başlar: Avrupa stili
Tango… Özellikle Paris halkının Tango dansına olan ilgisi ve Tango nasıl yapılır merak etmeleri
üzerine dans giderek yayılmış ve sosyete kesiminin ilgisini çekmiştir. Paris başta olmak üzere
Londra, Berlin ve geri kalan ülkelerin başkentlerine de yayılmış;  1913 yılında New York ve
Finlandiya da Tango fırtınasına katılmıştır. İlk defa 1917 yılında Carlos Gardel, üzerine bir
smokin geçirerek argo ve erotik sözlerden uzak bir şekilde Tango söylemiştir. Bu durum üst
tabaka adı verilen kesimin de Tango’yu sahiplendiğinin bir kanıtı olarak Tangonun tarihçesi
içinde yerini almıştır. 
İkinci dünya savaşı sırasında popülaritesinin zirvesini yaşayan Tango politik nedenlerin
etkisiyle halk arasındaki etkisini kaybetse de Tangonun hikayesi burada sonlanmamıştır. 1983
yılında Arjantin’de askeri junta ortadan kalkanan kadar dans salonları kapalı kalsa da Tango tüm
ihtişamıyla geri dönmüş ve popülaritesini tekrar kazanmıştır. 
Tangonun tarihçesi içinde Türkiye’nin ve Cumhuriyetin ilanı ile çeşitlenen müzik kültürünün
de yeri vardır. Tango, sevilen bir dans olarak yerini almış ve Necip Celal, Fehmi Ege ve Necdet
Koyutürk gibi önemli besteciler tarafından bestelenerek giderek yaygın hale gelmiştir.
Türkiye’de de giderek artan Tango dansı ve müziğine olan ilginin yanında tüm dünyada Tango
tüm hızıyla estetik bir şekilde sergilenmeye devam etmiştir.

Arjantin Tango Müziği Tarihi


Tango, Amerika kıtasının Güney yarım küresinde bulunan ve 1880 yılında Arjantin’in başkenti
ilan edilen Buenos Aires’de doğmuştur.
 
Buenos Aires , 19. yüzyılın ikinci döneminde eski dünya olarak tabir edilen İspanya Almanya
İtalya Hollanda ve Portekiz’den yeni bir hayat hayaliyle bu şehre göç eden göçmenlerden dolayı
büyük ve yeni bir umut kapısı şeklinde görülmüştür . Ancak bir süre sonra Arjantin’e göç etmiş
olan bu insanlar için sonuç hiç de beklenildiği gibi olmamıştır. Vatan hasreti, düş kırıklıkları ,
öfke ve hüzün duygularını yaşamaya başlayan toplumun alt kesimindeki bu insanlar duygularını
dışa vurmak için yollar aramışlardır.
 
1865’de nüfusunun %65 ni erkeklerin ve yalnız insanların oluşturduğu Arjantin’de şehrin
bakımsız kenar mahallerinde, küçük evlerde ve pansiyonlarda yaşayan halkın eğlenceleri şarkı
söylemek,  eğlence sunan yerlere gitmek ve oradaki kadınlara kendilerini beğendirebilmek için
dans etmekti. Tangonun ilk adımlarının atıldığı bu dönemde dans çalışmalarını erkekler sokak
aralarında kendi aralarında yapmışlardır. Erkekler kendi aralarında çalıştıktan sonra gittikleri
eğlence mekanlarında kadınları etkilemek için bu dansı yaparken Bir süre sonra kadın ve erkeğin
bu denli alışılmadık  yakınlıkta dans etmeleri bu dansın yer yer tepki görüp ayıplanmasına neden
olmuştur. Her şeye rağmen başlangıçta hor görülen bu müzik ve dans hızla yayılmaya devam
etmiştir.
 
Dans bir yandan gelişimine devam ederken, bu müziği çalan orkestralar da bir yandan
biçimlerini bulma arayışına çıkmışlardır. Tango müziğini icra eden ilk orkestralarda temel üç
ensturman, keman, flüt ve arp olmuştur. Bir süre sonra arp yerini gitara bırakmış bu da müziğin
perküsif tarafını bir nebze olsun güçlendirmiştir. Bu küçük başlangıç döneminden sonra tangoya
iki önemli enstrüman daha girer, piyano ve  bandoneon.  Bu enstrümanların da eklenmesiyle
Tango orkestralarının ana temeli oturmuş olur. Keman, piyano, gitar ve bandoneon şeklinde
topluluklardan sonra kontrbasın da eklenmesiyle tangonun tipik orkestrası oluşmaya başlar bu
orkestralar sadece tango milonga ve Arjantin valsleri çalarlar. Yıllar içerisinde trombon, trompet,
klarnet gibi enstrümanlar da çeşitli besteciler tarafından denense de tango orkestraları  içinde
kalıcı olmayı başaramamıştır.
 
1 Piyano, 2 keman ve 2 bandoneon ve 1 kontrabas şeklinde olan orkestraya Sexteto Tipica adı
verilmektedir.
 
İleri zamanlarda 3 bandoneon 1 piyano, 1 kontrbas ve ufak bir yaylı grubundan oluşan
Orquesta Tipica ve içinde birden fazla keman ve daha fazla bandoneon  bulununan orkestralara
ise büyük tipik orkestra yani Grande Tipica denmektedir.
 
Bandoneon isimli akordeon benzeri bir enstrüman çalan müzisyenlerin eşlik ettiği bu dans
1870’lerde hala çoğunlukla sokaklarda yapılmaktaydı.  Eserler henüz kağıda dökülmediğinden
müzisyenler eserleri kulaktan çalmaktaydı. Bu yeni kültürel oluşum içinde Tango müziği bir
yandan oluşmaya başlarken dans da bir o kadar oluşumuna devam etmişti. Danstaki figürler
kenar mahalle insanlarının hayatlarını yansıtmakta, onların hayata isyan edişlerini düş
kırıklıklarını göstermekteydi.
 
Tango tarihiyle ilgilenenler tango tarihini çeşitli bölümlere ayırmışlardır. tangonun eski
dönem, geçiş dönemi ve yeni dönem olarak adlandırılan bölümlerine değineceğiz.
 
Eski dönem olarak adlandırılan 1880-1917 yılları arası, tangonun gelişmeye başladığı
dönemdir. 1880’lerde birden fazla müzisyen, çeşitli enstrümanlar çalarak küçük orkestralar
oluşturmuşlar ve ilk orkestralar böylece kurulmuştur.
 
1895’te tango, “Tango Crillo” diye adlandırılmaya başlanır  Bu dönemde  tangolar sözsüzdür.
Ancak bazılarına daha sonradan söz yazılmıştır. 1912’lerde Ajantin’de alt sınıfa seçilme hakkı
verilmesiyle, bu sınıfın kültürel özellikleri daha üst sınıflar tarafından tanınmaya başlanmıştır.
Böylelikle Tango ilk defa halk arasına karışmıştır.
 
1913’lerde Avrupa’ya ve öncelikle Paris’e geçen tango, Fransız sosyetesinde beğeni
kazanmıştır. Almanya, İngiltere ve Belçika’da önceleri yasaklanmış, daha sonra Papa X. Pio’nun
önünde yapılan bir dans gösterisinden sonra bu yasaklar kalkmıştır. Bu sıralarda Avrupa’da
yayılan tango, küçük ruh ve kalıp değişikliklerine uğramaya başlamıştır. Tango’nun hüzünlü hali,
yumuşak ve duygusal yapısı olan bir  hale dönüşmeye başlamıştır. Bu dönemin yaratıcıları
olarak; Rosendo Cayetano Mendizabal (1868-1913), Angel Gregorio Viloldo (1869-1919),
Enrique Saborido (1876-1941), Vicente Greco (1888-1969), Roberto Firpo (1884-1969), Manuel
Aroztegui (1888-1938)’yu sayabiliriz.
 
Tango müziğinin 1917-1925 yılları arası Geçiş Dönemi olarak adlandırılmıştır. 1917’lerde
sözlü tangolar yazılmaya başlanmış ve tango biraz olsun salonlara geçmeye başlamıştır. Sözlü
tangolarla birlikte tango, aynı zamanda dinlenir de olmuştur. Ve bu oluşum dinlenilen tango ve
dans edilen tango şeklindeki ayrımlara neden olmuştur. Sözler yazılmaya başlansa da ritimler ve
melodiler aynı kalmıştır. Bu dönemin yaratıcıları olarak Carlos Gardel (1890-1935), Agustin
Bardi (1184-1941), Juan De Dios Filiberto (1885-1964), Gerardo Hernan Matgos Rodriguez
(188-1948), Eduardo Arolas (1892-1924), Juan Carlos Cobian (1895-1953), Enrique Delfino
(1895-1967), Anselmo Aietta (1896-1964), Edgardo Donato (1897-1963), Osvaldo Dresedo
(1897)’yu sayabiliriz.
 
Geçiş döneminin yaratıcılarından biri olan Carlos Gardel’in doğum tarihi olan 11 Aralık tarihi
Arjantin’de “Ulusal Tango Günü” olarak kutlanmaya başlandıktan sonra, tüm Dünya’da “Dünya
Tango Günü” olarak kabul görmüştür.
 
1925-1948 yılları arası Tango’da Yeni Dönem olarak adlandırılmış ve Tango tarihinde
1925’lerde köklü değişimler başlamıştır. Artık halk tangoyu sever ve danseder hale gelirken
Büyük orkestralar, solistler ile gösteriler yapılmaya başlanmıştır. Tango için şiirler yazılmaya
başlanmış ve tangoda müzik, dans ve şiir gibi üç boyut ortaya çıkmıştır. Odeon Victor Columbia
gibi plak şirketleri tango plakları çıkarmaya başlamıştır. Bu dönemin yaratıcıları olarak Julia De
Caro (1899), Pedro Maffia (1899-1967), Juan D Arienzo (1900-1976), Enrique Santos Discepolo
(1901-1951), Pedro Laurenz (1902-1992), Sebastian Piana (1903), Carlos Marcucci (1903),
Carlos Di Sarli (1903-1960), Ciriaco Ortiz (1904), 0svaldo Pugliese (1905), Lucio Demare
(1910-1974), Alfredo Gobbi (oğul) (1912-1965), Anibal Troilo (1914-1975), Jose
Basso(1919)’yu sayabiliriz.
 
1948-1955 yılları arası Tango’da Üçüncü Dönem olarak adlandırılmıştır. 1948’lerde tangonun
avangard örnekleri ortaya cıkmaya başlarken Tango ritm ve ruh kazanmaya başlamış; romantik,
yumuşak bir havaya bürünmüştür. 1950’lerde çeşitli nedenlerden ötürü tekrar bir düşüş yaşanmış
ve rock’n roll fırtınası yüzünden eşli danslar alçalışa geçmiştir. Bu dönemde Arjantin diktatörler
tarafından yönetildiği için dans etmek de yasaklanmış ama daha sonra özgürlüklerin gelmesiyle
tango da tekrar yükselişe geçmeye başlamıştır. Bu dönemi 1940’lar kuşagı ve Astor Piazzola gibi
alt dönemlere bölebiliriz. 1940’lar kuşağını oluşturanlar Argentino Galvan (1913), Enrique
Mario Francini (1916), Horacio Salgan (1916), Domingo Federico (1916), Hector Stamponi
(1916), Armando Pontier (1917), Osmar Maderna (1918-1951), Mariano Mores (1922), Edurdo
Rovira (1925), Roberto Pansera (1932) ve Astor Piazzola (1921-1992)’dır.

Tango Müziğinde Yeni Bir Dönem: Astor Piazzolla


 
Günümüzde tango müziği denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri Astor Piazzolla’dır. Astor
Piazzola tangoya yepyeni bir yön vermiştir. Onu uluslararası üne kavuşturan ise yenilikçi
anlayışı sayesinde tango müziğinde yeni bir akımın öncüsü olmasından kaynaklanmaktadır.
Klasik tango müziği ile yetişmesi, Paris’te klasik müzik eğitimi alması, Amerika’da caz
müziğine olan ilgisi gibi tüm etkenler bir araya
gelince Astor Piazzolla’nın tango müziğinde yeni bir çığır açmasına neden olmuştur. Tango
müziğinde yeni tango diyebileceğimiz bir dönemi başlatmıştır. Geleneksel tango, sosyal ve
müzikal bir gelişime uğramaya başlamıştır. Artık tango dans edilebilir olmasının yanında zevkle
dinlenilebilen müziklere, orkestralara sahip olmuştur.

“Astor Piazzolla, tangoda devrim yapacak bir yeniliğin kahramanı olmuştur. Önceleri
sadece çekimserlikle karşılanan daha sonra yadsınarak delilik olarak kabul edilen müziği
kadar, alışılanın ötesindeki düzenlemeleri ve çalış biçimiyle de yadırganmış ve tepki
görmüştür. Çünkü Piazzolla halkın çok sevdiği, neredeyse ulusal müzik niteliğini kazanan
tangoyu onun elinden almış ve değiştirmeye kalkmıştır. Yeni Tango adını verdiği besteleri
zamanla özgün Piazzolla müziğine dönüşür. Astor Piazzolla’nın dış dünyada kazandığı
başarı ve tango adını yeniden duyurmadaki öncülüğü, fanatik tangocuları biraz olsun
yatıştırır ve Piazzolla’nın adı ancak bu sayededir ki özel, saygın bir konuma ulaşır
Arjantin’de” (Akgün, 1993: 79).

Astor Piazzolla, 11 Mart 1921’de İtalyan asıllı bir ailenin çocuğu olarak Arjantin’in Mar Del
Plata kentinde dünyaya gelmiştir. Dört yaşında babasıyla birlikte New York’a gitmiş, dokuz
yaşında bandoneon öğrenmiş, özellikle caza ilgi duymuştur. On üç yaşında iyi bir bandoneon
icracısı olmuş, ayrıca solfej dersleri de almıştır. Arjantin’e geri döndüğünde birçok tango
orkestrasında çalmaya başlamıştır. Astor Piazzolla, Libero Paolini ve Alberto Ginastera gibi
hocaların öğrencisi olmuş, klasik tangonun icracısı olarak başladığı müzik yaşamında Miguel
Calo ve Anibal Troilo orkestralarında çalarken bandoneon tekniği ve yaptığı düzenlemelerle
dikkati çekmiştir. Çaldığı Anibal orkestrası için düzenlemeler yazmıştır. Buenos Aires
Senfonisi’ni yazmış ve Devlet Radyosu’nda katıldığı Fabian Sevitzsky yarışmasını kazanmıştır.
Piazzolla, tangonun Altın Çağ dönemindeki müzikal zenginlikle çevresi sarılıyken, geleneksel
tango içinde kalırsa elde etmek istediği yüksek başarıya ulaşmanın kolay olmayacağını anlaması
onu, 1946 yılında kendi orkestrasını kurmaya götürmüştür

Astor Piazzolla 1954 yılında Paris’e gitmiş ve orada Ravel’in öğrencisi, Nadia Boulanger ile
beste çalışması yapmıştır.Boulanger, Piazzolla’yı tango beste yapması için teşvik etmiştir.
1958’den 1960’a kadar New York’tayaşayan Piazzolla, caz-tango adı altında bazı çalışmalar
yapmıştır. Amerika’da kulaklarında yer eden caz ritminin öğeleriyle tangonun ritimsel
bileşenlerini ve klasik öğeleri harmanlayarak, adına Tango Nuevo-Yeni Tango denilen bir tür
yaratmıştır. Yarattığı bu müziği, dans edilebilir olmaktan çok, dinlemek için geliştirmek
konusunda bir yol izlemiştir. Ancak dans edenlerin de beklentisini dikkate alarak caz ritimlerini
oldukça farklı bir forma
büründürmüştür. Piazzolla tangonun dansa bağımlı olmasını reddetmiştir. Yalnızca müzisyenler
için çalışmış ve tangoyu büyük müzik düzeyine çıkarmıştır. 1960 yılında 1988’e kadar
sürdüreceği ünlü beşlisi Quinteto Nuevo Tango-Yeni Tango Beşlisi’ni kurmuş ve Piazzolla 1988
yılında bu beşli ile İstanbul Festivali’ne katılmıştır.

Türk Tango Müziğine Genel Bir Bakış

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında kayıt ve ses teknolojisinin ortaya çıkmasıyla birlikte müzik
alanında yeni bir döneme girilmiştir. “Sigmund Weinberg’in İstanbul’a 1895’te ilk defa getirdiği
fonografın ardından yerli kayıtlar başlamıştır. İstanbul’da 20. yüzyılın başından itibaren önce
fonograf, ardından da yerli ve yabancı gramofon mağazalarında çeşitli silindir ve plaklar satışa
sunulmuştur. İstanbul’daki ilk kayıtlar 1900 yıllına ait olup yaklaşık beş bin civarında olduğu
bilinmektedir.

Tango, Avrupa’da yaygınlaştıkça etkisi Türkiye’de de hissedilmeye başlanmıştır. Tangonun bir


müzik türü olarak Türkiye’de tanınması gramofon ve taş plakların yaygınlaşması sonucu Arjantin
ve Fransa’dan gelen plaklar sayesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla ilk tangolar bu müzikler
eşliğinde yapılmıştır. Tango, Türkiye’ye Cumhuriyet’in ilanından sonra yetmiş sekiz devirli taş
plaklarla girmiştir. Gerardo Mathos Rodriquez’in La Cumparsita adlı ünlü tango eseri Türkiye’de
hızla tanınmaya başlamış ve birçok düğünde gelin ve damat için ilk dans parçası olarak
çalınmıştır.

Türkiye’de tango, toplumdaki batılılaşmanın müzik üzerindeki etkisi olarak ortaya çıkmıştır.
“Atamert’e göre tango, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni görüntüsünü temsil etmek için, özellikle
cumhuriyetin kuruluş yıldönümü kutlamalarında bulunan yabancı konuklara, Türkiye’nin
modernleşme sürecinin başarısını kanıtlamak çabasıyla resmi müzik haline getirilmiştir.
Çağdaşlaşma sürecinde olan yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin inşasında, küresel bir malzeme
olan tango, yerelleştirilerek kullanılmıştır.

Türkiye’de tango, dans müziği olmanın ötesinde öncelikle bir şarkı olarak kabul edilmiştir.
Arjantin tangosunun aksine çalgısal müzik olarak örnekleri yok denecek kadar azdır. Ancak
Muhlis Sabahattin Ezgi tarafından solo piyano için yazılan Tango Türk adlı eser plağa
kaydedilmiş ilk özgün çalgısal eser olarak bilinmektedir. Türkçe tangoların yorumcuları
genellikle kadınlar olmuştur. Plak kayıtlar da kadın yorumcular tarafından seslendirilmiştir. İlk
sözlü Türkçe tango çalışmaları yabancı tango melodilerine Türkçe sözlerin yazılmasıyla kendini
göstermiştir. “Fransa’da konservatuvar eğitimi gören ilk kadın sanatçılardan biri olan Afife
Hanım2
fokstrot, çarliston, tango gibi dans ritmindeki ezgileri Türkçe sözlerle yeniden yorumlamış, ilerde
aranjman deyişiyle karşılanacak bir akımın ilk temsilcilerinden olmuştur. 1931-32 yıllarında
Suzan Lütfullah Hanım Almanya stüdyolarına, Alman orkestralarının eşliğinde yapmış olduğu
Türkçe sözlü kayıtlarla Afife Hanım’ın açtığı yolda örnekler vermiştir.

You might also like