Professional Documents
Culture Documents
Arjantin Tangosu
Arjantin Tangosu
Tango kelimesinin etimolojik kökenine ilişkin bazı bilgeler mevcuttur. Ancak bu bilgilerde
farklı görüşler ve yorumlar hâkimdir. “Tango kelimesi tambodan gelir. Tambo, özgür bırakılmış
siyahların on dokuzuncu yüzyılda Rio De la Plata’da buluştukları yerlerdir.
Tango sözcüğü İspanyolca dilinde 1803’ten beri mevcuttur ve aşık kemiği anlamına gelir.
Horacio Salas’a göre tango, muhtemelen Portekiz kökenli birsözcüktür ve Amerika’ya Sao
Tome’dekonuşulan Afro-Portekiz kreolu aracılığıyla girmiş, Küba’da dolaştıktan sonra da
İspanya’ya ulaşmıştır.
Tango, bir kadın ve bir erkeğin uyum içindeki hareketlerinden meydana gelen, partner ile
yapılabilecek en güzel danslardan birisidir. Tangonun hikayesi ilk olarak müziğinin 1865 ile
1880 yılları arasında tanınmasıyla başlamış, sonraki yıllarda giderek bir gelenek haline gelmiştir.
Tango dansı içinde hırçınlığı, romantizmi, aşkı ve melankoliyi barındırmasıyla kalp
kırıklıklarının beden ile sahneye yansıtıldığı bir dans türüdür.
Uruguay kökenli müzik ve dans türü olan tango, en çok merak edilen danslardan biri. Her
zaman tutku dolu, çekici ve cazibeli dansların başında gelen dans, özellikle estetiği ile
seyredenleri büyülüyor. Tango dansı dünyayı etkisi altına almış bir dans türü olsa da kelime
anlamının dilbiliminde kesin bir kökeni bulunmuyor. Tango kelimesinin Afrika’nın tamtamları
tarafından çıkarılan “tan-go” ya da Latince anlamı dokumak olan “tangere” kelimesinden
türediği varsayılmaktadır.
Arjantin’in sokaklarında ilk çıktığı dönemlerde ayıplanan, hor görülen bir dansmış tango.
Büyük şehre alışamamış göçmenler sıkıntılarını, hüzünlerini atarlarmış bu dansla sokaklarda.
Daha sonra ise salonlara girmiş tango ve tüm dünyaya yayılmaya başlamış, Buenos Aires‘ten
yola çıkarak. Tabii ki tutkusu, hüznü, yaşanmışlığı, anlamı, güzelliği, öfkesi, hırçınlığı da artmış
giderek ve artmaya devam ediyor. Artık, dünyanın her yerinde “milonga” denilen gecelerde her
gün yüzbinlerce, milyonlarca insan tango yapıyor.
TANGO STİLLERİ
Tango Salon
Salon tarzı tangoda genellikle vücut dik bir pozisyon alır ve dans tutuşu açık ya da kapalı
olabilir. Salon tarzı, kendi eksenlerinde kalan her iki partner tarafından karakterize edilir ve
partnerin kalça dönüşlerine izin veren esnek bir kontağı korur. Dansçılar her zaman dans
çizgisinin farkında olmalıdır. Salon tarzı tango genellikle 4 4’lük tango müziğinin güçlü
vuruşlarına dans edilir.
Tango Milonguero
Milonguero tarzı tango genellikle hafifçe yaslanmış bir duruş ile kapalı tutuşta dans edilir.
Partnerler, dönüşler dahil tüm dans boyunca sürekli üst vücut temasını korumalıdır. Partnerlerin
kalça pozisyonları dans boyunca paralelliklerini korur.
Club Tango
Kulüp tarzı tango salon ve milonguero tango stilleri bir karışımıdır. Kulüp tarzı kapalı tutuşta
dans edilir, partnerler dönüşler sırasında açık tutuşa geçerler. Kulüp tarzı tango dik duruşla dans
edilir.
Tango Canyengue
Tango canyengue 1920'lerde ve 1930'larda ortaya çıkan dansın tarihsel bir formudur. Bu tarz,
daha küçük adımlara izin vermek için tipik olarak bükülmüş dizlerle hareket eden dansçılar
kapalı tutşta dans ederler. Küçük adımları vurgulamak için vücut hareketleri abartılır.
Tango Nuevo
Tango Nuevo (yeni tango) tango dansının temel yapısal hareketlerinin dikkatli bir analizi ve
yeni adım kombinasyonlarının keşfi üzerine bir stil olarak gelişti. Tango Nuevo, dik duruşta açık
ve gevşek bir tutuş içinde dans edilir ve her dansçı kendi eksenlerini korumalıdır. Bu tarz
geleneksel tango müziği veya daha çağdaş, tango olmayan müzik ile yapılabilir.
Fantasia
Fantasia (show tango) tango sahne şovlarında dans edilmektedir. Birkaç farklı tango stilini
birleştiren Fantasia, açık tutuş ile yapılır. Bu tango tarzı abartılı hareketler ve genellikle temel
sosyal tango ile ilişkili olmayan “ekstra” dans elemanları ile karakterizedir. Ek hareketler
genellikle bale dans tarzından alınır.
“Astor Piazzolla, tangoda devrim yapacak bir yeniliğin kahramanı olmuştur. Önceleri
sadece çekimserlikle karşılanan daha sonra yadsınarak delilik olarak kabul edilen müziği
kadar, alışılanın ötesindeki düzenlemeleri ve çalış biçimiyle de yadırganmış ve tepki
görmüştür. Çünkü Piazzolla halkın çok sevdiği, neredeyse ulusal müzik niteliğini kazanan
tangoyu onun elinden almış ve değiştirmeye kalkmıştır. Yeni Tango adını verdiği besteleri
zamanla özgün Piazzolla müziğine dönüşür. Astor Piazzolla’nın dış dünyada kazandığı
başarı ve tango adını yeniden duyurmadaki öncülüğü, fanatik tangocuları biraz olsun
yatıştırır ve Piazzolla’nın adı ancak bu sayededir ki özel, saygın bir konuma ulaşır
Arjantin’de” (Akgün, 1993: 79).
Astor Piazzolla, 11 Mart 1921’de İtalyan asıllı bir ailenin çocuğu olarak Arjantin’in Mar Del
Plata kentinde dünyaya gelmiştir. Dört yaşında babasıyla birlikte New York’a gitmiş, dokuz
yaşında bandoneon öğrenmiş, özellikle caza ilgi duymuştur. On üç yaşında iyi bir bandoneon
icracısı olmuş, ayrıca solfej dersleri de almıştır. Arjantin’e geri döndüğünde birçok tango
orkestrasında çalmaya başlamıştır. Astor Piazzolla, Libero Paolini ve Alberto Ginastera gibi
hocaların öğrencisi olmuş, klasik tangonun icracısı olarak başladığı müzik yaşamında Miguel
Calo ve Anibal Troilo orkestralarında çalarken bandoneon tekniği ve yaptığı düzenlemelerle
dikkati çekmiştir. Çaldığı Anibal orkestrası için düzenlemeler yazmıştır. Buenos Aires
Senfonisi’ni yazmış ve Devlet Radyosu’nda katıldığı Fabian Sevitzsky yarışmasını kazanmıştır.
Piazzolla, tangonun Altın Çağ dönemindeki müzikal zenginlikle çevresi sarılıyken, geleneksel
tango içinde kalırsa elde etmek istediği yüksek başarıya ulaşmanın kolay olmayacağını anlaması
onu, 1946 yılında kendi orkestrasını kurmaya götürmüştür
Astor Piazzolla 1954 yılında Paris’e gitmiş ve orada Ravel’in öğrencisi, Nadia Boulanger ile
beste çalışması yapmıştır.Boulanger, Piazzolla’yı tango beste yapması için teşvik etmiştir.
1958’den 1960’a kadar New York’tayaşayan Piazzolla, caz-tango adı altında bazı çalışmalar
yapmıştır. Amerika’da kulaklarında yer eden caz ritminin öğeleriyle tangonun ritimsel
bileşenlerini ve klasik öğeleri harmanlayarak, adına Tango Nuevo-Yeni Tango denilen bir tür
yaratmıştır. Yarattığı bu müziği, dans edilebilir olmaktan çok, dinlemek için geliştirmek
konusunda bir yol izlemiştir. Ancak dans edenlerin de beklentisini dikkate alarak caz ritimlerini
oldukça farklı bir forma
büründürmüştür. Piazzolla tangonun dansa bağımlı olmasını reddetmiştir. Yalnızca müzisyenler
için çalışmış ve tangoyu büyük müzik düzeyine çıkarmıştır. 1960 yılında 1988’e kadar
sürdüreceği ünlü beşlisi Quinteto Nuevo Tango-Yeni Tango Beşlisi’ni kurmuş ve Piazzolla 1988
yılında bu beşli ile İstanbul Festivali’ne katılmıştır.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında kayıt ve ses teknolojisinin ortaya çıkmasıyla birlikte müzik
alanında yeni bir döneme girilmiştir. “Sigmund Weinberg’in İstanbul’a 1895’te ilk defa getirdiği
fonografın ardından yerli kayıtlar başlamıştır. İstanbul’da 20. yüzyılın başından itibaren önce
fonograf, ardından da yerli ve yabancı gramofon mağazalarında çeşitli silindir ve plaklar satışa
sunulmuştur. İstanbul’daki ilk kayıtlar 1900 yıllına ait olup yaklaşık beş bin civarında olduğu
bilinmektedir.
Türkiye’de tango, toplumdaki batılılaşmanın müzik üzerindeki etkisi olarak ortaya çıkmıştır.
“Atamert’e göre tango, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni görüntüsünü temsil etmek için, özellikle
cumhuriyetin kuruluş yıldönümü kutlamalarında bulunan yabancı konuklara, Türkiye’nin
modernleşme sürecinin başarısını kanıtlamak çabasıyla resmi müzik haline getirilmiştir.
Çağdaşlaşma sürecinde olan yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin inşasında, küresel bir malzeme
olan tango, yerelleştirilerek kullanılmıştır.
Türkiye’de tango, dans müziği olmanın ötesinde öncelikle bir şarkı olarak kabul edilmiştir.
Arjantin tangosunun aksine çalgısal müzik olarak örnekleri yok denecek kadar azdır. Ancak
Muhlis Sabahattin Ezgi tarafından solo piyano için yazılan Tango Türk adlı eser plağa
kaydedilmiş ilk özgün çalgısal eser olarak bilinmektedir. Türkçe tangoların yorumcuları
genellikle kadınlar olmuştur. Plak kayıtlar da kadın yorumcular tarafından seslendirilmiştir. İlk
sözlü Türkçe tango çalışmaları yabancı tango melodilerine Türkçe sözlerin yazılmasıyla kendini
göstermiştir. “Fransa’da konservatuvar eğitimi gören ilk kadın sanatçılardan biri olan Afife
Hanım2
fokstrot, çarliston, tango gibi dans ritmindeki ezgileri Türkçe sözlerle yeniden yorumlamış, ilerde
aranjman deyişiyle karşılanacak bir akımın ilk temsilcilerinden olmuştur. 1931-32 yıllarında
Suzan Lütfullah Hanım Almanya stüdyolarına, Alman orkestralarının eşliğinde yapmış olduğu
Türkçe sözlü kayıtlarla Afife Hanım’ın açtığı yolda örnekler vermiştir.