You are on page 1of 14

SON ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE

BİLİŞSEL GELİŞİM

GİRİŞ
SON ÇOCUKLUK DÖNEMİ GENEL ÖZELLİKLERİ
BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI ÖZELLİKLERİ
JEAN PIAGET’ İN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI VE SON
ÇOCUKLUK DÖNEMİ
VYGOTSKY’ NİN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI
BRUNER’ İN BİLŞŞSEL GELİŞİM KURAMI VE SON
ÇOCUKLUK DÖNEMİ
ÇALIŞMA HAKKINDAKİ GÖRÜŞ VE GÖREV DAĞILIMI
KAYNAKÇA

FEYZA SEZER
20095013
Bu çalışmanın amacı “Son çocukluk döneminin ‘bilişsel gelişim’ evresi” hakkında
bilgi vermektir.
Çalışma üç ana başlık altında incelenecektir:
I. Son çocukluk dönemi hakkında bilgilendirme.
II. Bilişsel gelişim kuramı ile ilgili bilgilendirme.
III. Bilişsel gelişim kuramları.
a. Piaget’in son çocukluk dönemi bilişsel gelişim ile ilgili kuramı ve eleştiriler.
b. Vygotsky’ nin bilişsel gelişim kuramı.
c. Bruner’ in bilişsel gelişim kuramı ve son çocukluk dönemi.

SON ÇOCUKLUK DÖNEMİ


Çocuğun aile ortamından çıkıp dış dünya ile daha iç içe olduğu dönemdir. Bu dönemin
başlangıcı ilkokula yeni başlama, son yılları ise çocuğun ergenlik dönemine girmeye
başlaması açısından son derece önemlidir. Çocukta bu dönemde:
Mantıklı düşünme başlar.
Ben merkezcillik azalır.
Yaşıtları önem kazanır.
Bellek ve dil becerileri artar.
Bilişsel becerileri artar.
Fiziksel gelişme durağanlaşmıştır.
Benlik kavramı gelişimi, benlik yapısını geliştirir.
Güç ve sportif beceriler artar.
Çocuk, okulda hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı okuma-yazma ve hesap becerilerini
edinmeye başlar.  Çocuk bu becerilere dayanarak ileriki yaşlarda karmaşık problemleri
çözebilir hale gelecektir. Gündelik yaşamda olup bitenler çocuğun ilgisini çekmeye
başlamıştır. Ülkelerinde ve dünyada olup bitenler ile ilgili fikir beyan etmeye başlar.
Çocukta zihinsel gelişim soyut işlemlere hazırlanmaya başlamıştır. Okul öncesi
dönemde temelleri atılan vicdan gelişiminin başlaması bu dönemde değerlerin, tercihlerin ve
tutumların belirginleşmesi şeklinde devam eder.
Çocuğun konuşma yeteneği ve kelime haznesi oldukça gelişmiştir. Bu dönemde kız ve
erkek çocuklar kendi aralarında gruplaşarak oynamayı tercih eder. Bir yandan arkadaşlarıyla
bir arada olmaktan hoşlanırken diğer yandan grup içinde sivrilme, üstünlüğünü kanıtlama
çabası vardır.
İlkokulun ilk yıllarında görülen büyümedeki yavaşlama 10 yaşına doğru vücut
biyokimyasındaki farklılaşmaya bağlı olarak hızlanır. Kız çocuklarında ani bir boy artışıyla
birlikte ikincil cinsiyet özelliklerinin belirmeye başladığı görülür. Erkek çocuklar 9-10 yaşına
kadar kızlardan biraz daha uzun ve daha iri bir bedene sahipken, 10-11 yaşlarında kızlardan
daha ufak bir görünüme bürünürler.
Çocukların bu dönemde sağlıkları genellikle iyidir. Önceleri çok hastalananların sağlık
durumu bu dönemde düzelmiştir.

SON ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE BİLİŞSEL GELİŞİM


Son çocukluk döneminde, çocukların dış dünyayı algılama, yorumlama, dış
dünya hakkında çıkarımlar yapma ve ona göre davranışta bulunma kapasiteleri büyük
bir hızla artmaktadır. Çocukların, çevreleriyle yaptıkları somut etkileşimlere dayalı
muhakeme yapma becerileri, somut ve gözlenebilir veriler üzerinden tahmin yürütme
ve hipotezler kurma becerileri gelişmektedir.
“10 yaşındaki olan Ahmet, ilkokul 5. Sınıfa devam etmektedir.Ahmet’in
sınıfı matematik dersinde rasyonel sayılar konusunu işletmektedir.Rasyonel
sayılardaki pay ve payda kavramları ve özellikle paydası farklı olan rasyonel
sayılarda toplama ve çıkarma işlemi yapma ilk etapta Ahmet’e zor gelmiş olup
Ahmet bu konuyu anlamlandıramamıştır. Sonraki derslerde matematik
öğretmeni pay ve payda kavramlarını ve bütün olma durumunu, bir power print
sunumu üzerinde yuvarlak pasta dilimleri grafiği ile öğrencilere anlatmıştır.
Ahmet bu konuyu sunumu dikkatli bir şekilde dinledikten sonra konuyu
anlamaya başlamıştır. Ahmet’in matematiğe olan ilgisini bilen 9. Sınıfa giden
kuzeni Meryem, kendi sınıfının işlediği iki bilinmeyenli xy denklemlerini ona
anlatmaya çalışmıştır. Ancak ne yaparsa yapsın, aşama aşama birçok soru
çözmesine rağmen Ahmet bu konuyu anlayamamıştır.”
Yukarıdaki örnek incelendiğinde, somut ve gözlenebilir uyaran olarak sunulan
pasta dilimlerini grafiğinin “bölünen, bölen, oran” gibi soyut kavramlar içeren
rasyonel sayılar konusunu anlamayı Ahmet için kolaylaştırdığı görülmektedir. Ancak
iki bilinmeyenli xy denklemlerini anlamak ve çözebilmek için soyut düşünme
becerisini kazanmış olmak gerekmektedir. Bu denklemleri çözmek için çocuk “katsayı
eşitleme, semboller üzerimden Demet işlem yapabilme, ihtimalleri gözden geçirme”
gibi soyut konularda mantık yürütmelidir. Bu beceri ergenlik dönemiyle birlikte
gelecek gelişim döneminde kazanılmaktadır.
Beyin gelişimi
Beyin gelişimi son çocukluk döneminde hızlı bir şekilde devam etmekle beraber
bu dönemin sonunda yetişkin insan beyninin hacmine ulaşmaktadır. Hacimsel
büyümenin yanı sıra beynin çeşitli alanlarda işlevsel olarak çeşitli gelişimler meydana
gelmektedir. Özellikle beyindeki bilişsel aktivitelerin büyük bir kısmının oluşturduğu
prefrontal korktekse son çocukluk döneminde sinapslar arasında yeni bağlantılar
kurulmaktadır ( Durston ve Casey, 2006). Prefrontal korteksteki gelişimler çocuğun
dikkati verme, mantık yürütme ve bilişsel kontrol sağlama gibi eylemleri daha iyi bir
şekilde yapmasına imkan tanımaktadır ( Crone ve., 2009 ). Beyindeki gelişim arttıkça
beynin bazı bölgelerindeki işlevsellikler artarken daha az kullanılan bölgelerdeki
sinaptik bağlantıların azalmasından dolayı bazı bölgelerdeki sinaptik bağlantıların
azalmasından dolayı bazı bölgelerindeki gelişim azalmaktadır ( Diamond, Casey ve
Munataka, 2011).
Bilgiyi İşleme Kuramı
Bilgiyi işleme kuramı Atkinson ve Shiffren (196; 1971) tarafından
geliştirilmiştir ve Atkinson- Shiffren Modeli olarak da bilinmektedir. Bu kuram
bireylerin bilgiyi nasıl aldığını, depoladığını, öğrendiğini ve gerektiği zaman geri
çağırdığını/ hatırladığını incelemektedir. Bilgiyi İşletme Kuramı duyusal bellek, kısa
süreli bellek ve uzun süreli bellek gibi kavramlar üzerine odaklanarak, dikkat, algı,
kodlama, gruplama, tekrar ve hatırlama gibi süreçlerin üzerinde durmaktadır.
Son çocukluk dönemindeki çocukların bilgiyi alma ve işleme süreçleri
incelendiğinde, dikkatini verme ve odaklanma yeteneklerini arttırdıkları
görülmektedir. Görev odaklı dikkatini verme becerileri bu dönemde artış
göstermektedir. Bu dönemdeki çocukların; konsantrasyon gücü, çalışma, analitik
düşünme ve derleme yetenekleri gelişmektedir.
Kısa süreli bellek erken çocukluk döneminde 7 yaşına kadar hızlı bir gelişim
göstermektedir ve kapasitesi artmaktadır. 7 yaşından sonra kısa süreli bellek gelişimi
yavaşlasa da son çocukluk döneminde, ergenlik dönemine kadar olan sürede uzun
süreli bellek hızlı bir gelişim göstermektedir ve kapasitesini arttırmaktadır. Çocuğun
artan bilgi birikimi ve yeni bilgiler öğrenmek için kullandığı stratejiler uzun süreli
belleğin gelişiminin önemli yansımalarıdır (Ornstein vd., 2010).
Son çocukluk döneminde bilişsel yapının gelişimine bağlı olarak çocukların
düşünme biçimlerinde de değişiklikler olmaktadır. Çocukların eleştirel, yaratıcı ve
bilimsel düşünme becerisi bu dönemde odaklanılması ve geliştirilmesi gereken
beceriler olarak görülmektedir. Eleştirel ve yaratıcı düşünme tek bir doğru cevaba
odaklanmaktan ziyade, alternatif çözümler üretmeyi ifade etmektedir (Fairweather ve
Cramond, 2010; Kaufman ve Sternberg, 2010). Bu dönemde çocukların hayatlarında
önemli yer tutan okulların, eleştirel ve yaratıcı düşünmeyi destekleyici görevlerinde
projelerle öğrencilere yaklaşması omların düşünme biçimlerini geliştirmektedir.
Bilimsel düşünme becerisi de son dönemde somut ve gözlenebilir durumlar karşısında
hipotezler kurabilmektedirler.

BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI NEDİR?


Biliş; düşünme, öğrenme ve hatırlama süreçlerine denir. Doğumla birlikte başlayan bir
süreç olarak bilişsel gelişim, bir anlamda organizmanın çevreye yönelik bir tür uyumudur. Bu
uyum sürecinde organizma çevresinden gelen uyarıcıları alır, işler, değiştirir ya da olduğu gibi
kabul eder, bunları birbiriyle uyumlu bir bütün oluşturacak şekilde bir araya getirir.
JEAN PİAGET’İN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI
İsviçreli bilim insanı Jean Piaget (1952) bilişsel gelişim kuramını geliştirmiştir.
Gelişim, davranışçıların söylediği gibi boş bir levhanın dışsal faktörlerce doldurulması sonucu
değil, aksine bireyin aktif olarak rol aldığı eylemlerin ya da bu eylemler üzerinde girişilen
bilişsel işlemlerin sonucu gerçekleşir. Yaşayan bir organizma olarak insan bu işlemler
sonucunda, bilişsel gelişim açısından bir dengeye ulaşır. Ancak bu denge, hiçbir zaman
sürekli değildir, yani birey yaşamın her döneminde kimi za- man an ve an yeni durumlarla,
deneyimlerle karşılaşır ve bütün bunlar bilişsel sistem- de dengesizliğe yol açar. Bu noktadan
hareketle Piaget (1977) bilişsel gelişimi, yapısal bir dengesizlik durumundan yeni ve daha üst
düzeyde bir denge durumuna geçiş olarak tanımlamaktadır.

Bilişsel Gelişimi Etkileyen Faktörler


Piaget (1999) bilişsel gelişimin; fiziksel olgunlaşma, deneyim, toplumsal aktarım ve
dengelenme süreçlerinden oluşan bir bütün olduğunu belirtmektedir. Piaget’e (1977) göre, bu
dört etmen çocuğun gelişiminin hızını ve bir evredeki kalış süresini belirlemektedir.
1. Fiziksel Olgunlaşma
Birey dünyaya bazı özellikleri ile gelir. Doğuştan getirilen bu fiziksel/biyolojik/
kalıtsal özellikler, onun bilişsel gelişiminin sınırlılıklarını belirlemektedir. Piaget’e göre
(Flavell, 1985), bilişsel işlevde bulunma ile ilgili olarak olgunlaşma, her bir bilişsel gelişim
evresinde gerçekleşmesi olası gelişmelerin oranını belirlemektedir. Aynı zamanda
olgunlaşma, özel bir takım bilişsel yapıların oluşturulmasının belirli bir ev- rede mümkün
olup olmayacağında etkili olan kalıtsal özellikleri de içermektedir. Bununla birlikte
olgunlaşma ya da kalıtımla getirilen özellikler, bilişsel gelişimde sınırlı bir içeriğe sahiptir ve
bunlar olgunlaşma süreci boyunca gelişir.
Böylelikle bu etmen, bilişsel sistemi destekleyecek yeni durumları sağlarken sis- temle
ilgili yeni uyumları da mümkün kılmaktadır (Miller, 1997). Ancak gelişimin her noktasında,
içerikler yoluyla varolan potansiyelin ortaya çıkması, bireyin çevresiyle girdiği etkileşime
bağlıdır.
2. Deneyim
Piaget (1984), bilişsel gelişim kuramında gelişimin, bireyin fiziksel olgunlaşması
yanında toplumsal ya da fiziksel anlamdaki deneyimlerinden de etkilendiğini belirtmektedir.
Bununla birlikte Piaget (1973) deneyimin gerekli fakat yeterli bir etmen olmadığını şu şekilde
açıklamaktadır: “çocuk mantığı, nesneler üzerindeki deneyimden değil, nesneleri etkileyen
eylemlerle oluşur”. Organizma, çevre ve onun bileşen- leri üzerinde giriştiği her bir eylemin
ya da bu eylemle ilgili bilişsel işlemin sonucu olarak, o çevreyle ilgili belirli deneyimler ve bu
deneyimlerin sonucu olarak da bazı bilgiler edinir. Bu bilgiler, kimi zaman fiziksel bilgide
olduğu gibi doğrudan nesnele- rin büyüklük, şekil, ağırlık, renk gibi özelliklerini içerirken,
mantıksal matematiksel bilgide olduğu gibi nesnelerle ilgili eylemlerden çıkarılan bilişsel
sonuçları da içermektedir. Bunun yanında birey diğer insanlarla girdiği etkileşimlerinin
sonucu olarak bulunduğu toplumun özelliklerini içeren toplumsal bilgiye ulaşmaktadır. Bir
çocuğun yapılandırdığı bilginin her bir çeşidi nesnelerle ve insanlarla olan etkileşimi
gerektirmektedir. Bireyin deneyim sürecindeki eylemleri, nesneler ve durumların fiziksel ya
da bilişsel olarak işlenmesi biçiminde de olabilmektedir.
3. Toplumsal Aktarım
Piaget’e göre (1972), “...insanlardan izole olarak kendi başına toplumsal olma diye bir
şey yoktur. Sadece ilişkiler ve onlar tarafından oluşturulmuş eksik ve sürekli esaslar olarak
alınamayacak kombinasyonlar vardır” ve bunun sonucu olarak “... kollektif zeka, bütün
örgütleme içindeki işlemlerin, karşılıklı etkileşimi sonucu ortaya çıkan toplumsal
dengelenmedir” (Piaget, 1977). Böylelikle kuramda, bilişsel gelişim için fiziksel olgunlaşma
ve aktif eylemler yanında toplumsal ya da fiziksel bağlamda diğerleri ile kurulan
etkileşimlerin de önemli olduğu belirtilmektedir. Toplumsal ak- tarım ya da diğer insanlarla
etkileşim sayesinde birey, bulunduğu toplumun kurallarını, yasalarını öğrenmektedir. Bununla
birlikte; diğer insanlarla kurulan etkileşim, fiziksel ve mantıksal-matematiksel bilgi ile
bağlantılı dengesizliklerin ortaya çıkması- na neden olmaktadır. Arkadaşlarıyla oyun oynayan
bir çocuğun durumu örnek olarak alındığında bu durum şu biçimde gelişmektedir: Çocuk
oyunun bir aşamasında oyunun kuralları ile ilgili olarak arkadaşlarıyla çatışmaya girecek ve
bu çatışma onun ken- di düşüncelerini sorgulamasına neden olacaktır (dengesizlik). Çocuk
böyle bir çatış- mayı deneyimleri arttıkça sadece akranlarıyla değil, ailesindeki diğer bireyler
ya da çevresindeki diğer yetişkinlerle ilişkilerinde de yaşayacaktır. Ancak bu çatışmalar,
çocuğun olgunlaşması, deneyimleri ve toplum tarafından kendisine aktarılan bilgiler yoluyla
daha sonra daha üst düzeyde dengelere ulaşacaktır.
Akran, aile ve yetişkin etkileşimine veya aktarımına ek olarak eğitim sürecinin kendisi
de bir tür toplumsal aktarım olarak değerlendirilmektedir. Birey bilişsel geli- şimi ile ilgili her
tür bilgiyi sadece nesneler ya da genel olarak fiziksel çevresiyle ilgili eylemlerinden değil,
aynı zamanda toplumsal olarak ona aktarılanlardan da edinmektedir. Elbette ki bu bilgi,
doğrudan veya pasif şekilde edinilmiş ya da kabul edilmiş bir bilgi değil, bireyin bilişsel
süzgecinden geçmiş bir bilgi olacaktır.
4. Dengelenme
Bilişsel gelişim kuramının belki de en karmaşık kavramlarından biri olan dengelenme,
bilişsel gelişimi etkileyen diğer faktörlerin bir tür tamamlayıcısı olarak değerlendirilebilir.
Gerçekte bilişsel gelişimin kendisi, var olan bilişsel denge durumundan yeni ve daha üst
düzeyde bir denge durumuna geçiş olarak ifade edilmektedir (Piaget, 1977). Olgunlaşma,
deneyim ve toplumsal etkileşimle bağlantılı olarak her evrenin başında ve sonunda ortaya
çıkan bilişsel dengesizlik, bilişsel gelişimdeki en temel etmendir. Ortaya çıkan yeni durumlar
ya da daha önceki bilgilerle çelişen bilgiler, farklı durumlarda çocuğun farklı düzeylerde
bilişsel dengesizlikler yaşamasına neden olmaktadır. Piaget’e (1977) göre bilişsel dengesizlik,
“...çocuğu var olan durumunun ötesine gitmeye ve yeni yönlere ilerlemeye zorlar”.
Piaget (Miller, 1997) kuramının en karmaşık ve anlaşılması en zor kavramı olan
dengelenmeyi açıklarken üç zaman diliminden bahsetmektedir:
1- Uyum sağlama sürecinde, özümleme ve uyma işlev gördükçe an ve an gerçek- leşen
dengelenme. Buna göre dengelenme, çocuğun her günkü etkinliklerinde sürekli olarak var
olan bir süreç olarak gösterilmektedir.
2- Dengelenme, her bir evrenin en son kazanım düzeyine kadar ilerlemesini sağlar.
Her çocuk yeni bir evreye girdiğinde bir dengesizlik yaşar. Bu dengesizliğin ne- deni,
biçimlendirilmesi gereken yeni bilişsel yapılardır. Bununla birlikte dengelenme, bir evrede
ulaşılması beklenen en üst düzeydeki kazanım için de itici güç olur. Her evrenin sonunda
birey bir üst düzeydeki bilişsel yapılarla karşılaşmaya hazır olarak yeni evreye girer.
3- Tüm bilişsel gelişim, bir tür dengelenme süreci olarak ele alınabilir. Çocuk ev- reler
boyunca ilerledikçe, daha üst düzeyde dengelenme biçimleri oluşur. En gelişmiş dengelenme
düzeyi ise, soyut işlemlerin tam olarak gerçekleştiği ve soyut düşünmenin mümkün olduğu
soyut işlemler evresidir.
Dengelenme, diğer faktörler arasındaki koordinasyonu ve genel olarak gelişimin
düzenini açıklamaktadır. Yeni bir bilginin organizma tarafından algılanması üzerine
özümleme ve uyma işlevleri harekete geçmektedir. Böyle bir durumda dengelenme,
özümleme ve uyma işlevleri ile ilgili içsel kontrolü sağlamak yanında yeni bilgi ile eskinin
koordinasyonunu sağlamak yönünde de bir düzenleme yapar. Böylelikle as- lında
dengelenme, bilişsel gelişim için bir tür kontrol sağlayıcı ya da düzenleyici olarak
çalışmaktadır.

Bilişsel Gelişim Kuramının Temel Kavramları


Piaget’nin (Wadsworth, 1996) kuramında bilişsel gelişimle ilgili 3 bileşenden söz
edilmektedir. Bunlar içerik, işlev ve yapı olarak tanımlanmaktadır.
İçerik:
Bu kavram, çocukların hakkında bir şeyler bildikleri şeyler olarak tanımlanmakta- dır.
Bu kavram aynı zamanda bilişsel aktiviteyi gösteren, gözlenebilir davranışları da
yansıtmaktadır. İçerik, yaşla bağlantılı olarak her bir çocuğun kişisel ve yaşadığı toplumsal
bağlamın özelliklerine bağlı olarak farklılık göstermektedir.
İşlevler:
Bilişsel eylemde bulunmanın özelliklerini göstermektedir. Bu eylem, bilişsel gelişimin
her aşamasında vardır ve bu nedenle de süreklilik göstermektedir. Gelişimin her evresinde ve
tüm bireyler için aynı olan bilişsel işlevler, örgütleme ve uyum sağlama olarak
adlandırılmaktadır. Bilişsel örgütleme, organizmanın sahip olduğu yapı ve süreçleri, fiziksel
ya da psikolojik sistemler içinde bütünleştirmesi anlamına gelmektedir. Sistemler arasındaki
ilişkiler ve bu ilişkilerin karmaşıklığı arttıkça, bilişsel yapı da daha karmaşık olmaktadır.
Çocuğun bir oyuncağa ulaşmak için oyuncağın üzerinde bulunduğu şilteyi kendisine doğru
çekmesi, bu tür bir örgütlemeye örnek olarak verilebilir. Bu örnekte görme, elleriyle kavrama
ve aynı zamanda çekme işlevleri örgütlenmiştir. Bir diğer değişmez işlev ise, uyum
sağlamadır. Bilişsel uyum sağlama, organizma ve çevre arasındaki etkileşimi göstermektedir.
Bütün organizmaların çevrelerine uyum sağlamaya yönelik genel bir eğilimleri vardır. Uyum
sağlama şekilleri türden türe, bir tür içinde ise bireyden bireye veya herhangi bir bireyde de
evreden evreye değişiklik göstermektedir. Bununla birlikte organizmanın uyum sağlama işlevi
değişmez bir işlev olarak tanımlanmaktadır. Uyum sağlama, birbirini tamamlayan iki süreçten
oluşmaktadır: özümleme ve uyma. Özümleme, organizmanın yeni bir algısal, motor ya da
kavramsal durumu, var olan bilişsel şeması ya da davranış modelleri içine yerleştirdiği bilişsel
bir süreçtir. Bu durumda özümlemenin yaşam boyunca ve her yeni bilgi durumunda işlev
gören bir mekanizma olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Organizma kendisi için yeni
bir uyarıcıyla karşılaştığında ya da daha önce gördüğü bir şeyi farklı bir şekilde gördüğünde /
işittiğinde onu varolan bilişsel sistemi içine yerleştirmeye çalışmaktadır. Özümleme, bir şema
değişimi ile sonuçlanmaz, aksine şemaların gelişmesini sağlayan bir mekanizmadır. Ancak
bilişsel şemalar değişebilmektedir. Bu nedenle yetişkin şemaları, çocukların kullandığı
şemalardan farklıdır. Şemaların değişimine yol açan mekanizma ise uymadır. Organizma yeni
bir uyarıcı ile karşılaştığında önce onu varolan bilişsel sistemine yerleştirmeye çalışır, ancak
bilişsel yapıda bu yeni uyarıcıya ilişkin bir şema yoksa bu durumda organizma iki şey yapar:
yeni uyarcının özelliklerine göre varolan şemalarını değiştirmek ya da bu uyarıcı için yeni bir
şema oluşturmak. Uymanın her iki şeklide bir veya daha fazla şemanın biçiminde değişikliğe
neden olmaktadır. Böylelikle uyma, yeni bir şemanın oluşturulması veya eski şemanın
değiştirilmesi ile sonuçlanmaktadır.

Yapı:
Özel davranışların oluşumunu açıklayan ve bir sonuca varan örgütsel yapılardır
(şemalar). Yapılarda meydana gelen değişiklikler, bilişsel gelişimin en önemli yönünü
oluşturmaktadır. Piaget’nin (Wadsworth, 1996; Miller, 1997) bilişsel sisteminde yapılar,
zekanın örgütsel yönü ile ilgili özellikleri içermektedir, örgütler ise fonksiyonlarla oluşmakta
ve davranışsal içeriğin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Bebeğin dudaklarına dokunan bir nesneyi emmesi önceleri bir reflekstir, elini ağzına
götürmeye yönelik genel bir eğilimi yoktur. Ancak daha sonra çocuk farklı emme davranışları
gösterir ve bilişsel gelişim kuramında bu tür örgütlü davranış modelleri şema kavramı ile
tanımlanmaktadır. Şema bir davranış modeli ya da tutarlılık ve düzen içeren bir davranış
modeli olarak ele alınmaktadır (Piaget, 1977). Bunun yanında şemalar çocuk tarafından
yapılan hareketleri ve bunların özel durumlarını içeren soyutlamalardır. Şemaların
oluşturulması bireyin bilişsel işlevlerine bağlıdır ve bu işlevler yaşam boyu devam etmektedir.
Sonuç olarak da şema oluşumu, gelişim boyunca süreklilik göstermektedir. Çocuk geliştikçe
şemaları farklılaşırken, varolan şemalarının sayısı ve karmaşıklığı da artmaktadır.
Bir diğer psikolojik yapı, 7-11 yaşlarında oluşmaya başlayan ve işlem olarak ad-
landırılan yapılardır. Belirtilen yaş aralığındaki işlemsel şemalar, bebeklerin davranış
şemalarından oldukça farklıdır. Bebeğin dünya üzerindeki eylemlerinden oluşan şemaların
aksine işlemler, çocuğun dünya üzerindeki bilişsel eylemlerini içermektedir. Sınıflama ile
ilgili bir deney durumunda, bilişsel işlem yapabilen bir çocuk (somut ya da soyut-formel
işlemler düzeyindeki) verilen bir alt sınıfsal özelliğin daha genel bir sınıf içinde yer alıp yer
almadığını soyut bir problem olarak görmektedir. Çocuk bu problemi çözebilmek için daha
önceki evrelerde kullanamadığı iki özelliği kullanmaktadır. Bunlar tersine çevirme ve
korunum olarak adlandırılmaktadır (Piaget, 1977). Böylelikle bu iki kavramla ilgili gelişim,
bilişsel gelişimde işlemsel düşüncenin gelişimine ilişkin ipucu olarak değerlendirilmektedir.
İşlemsel yapıların -sınıflama gibi- tüm biçimlerinin kurulmasıyla, düşünce daha ussal, formel-
soyut ve bilimsel olma özelliklerini kazanmaktadır.

Piaget’in Kuramına Eleştiriler

Birçok araştırmacı Piaget’in bebeklerin dünyayı nasıl öğrendikleri konusunda


yeterince açıklayıcı olmadığını, özellikle küçük bebeklerin onun düşündüğünden daha yeterli
olduklarını belirtmiştir (Yüksel, 2015).

Piaget, dönemleri bölünmez düşünce yapısı olarak görmüş ve dönemin değişik


özelliklerinin aynı zamanda meydana geldiğini düşünmüştür. Ancak yeni araştırmalar onun
düşündüğü gibi zihinsel gelişimin dönem dönem olmadığını göstermiştir (Yüksel, 2015).

Kuramda cinsiyetler arası farklara değinilmemiştir (Mert, 2007).

Piaget, duyu-motor dönemiyle ilgili olarak daha çok kendi üç kızını doğal yaşantıları
içinde gözlemleyerek sonuca varmıştır. Bu süre içinde hiçbir özel araç kullanmamış başka bir
gözlemciyi, kendi gözlemlerini denetlemesi için işine karıştırmamıştır (Mert, 2007).
Bazı araştırmacılar korunum kavramının kazanılması konusunda Piaget’e katılmamış,
çocuğun yeterince odaklanması sağlanırsa bu görevin başarılı bir şekilde gerçekleşeceğini
göstermiştir. Bazıları da korunumun onun düşündüğünden daha erken gerçekleştiğini
söylemiştir (Yüksel, 2015).

Bireyler arasında Piaget’in öngördüğünden daha fazla farklılık vardır. Örneğin soyut
işlemler dönemini ele aldığımızda, sadece üç ergenden birinin soyut işlemler döneminde
olduğu görülmektedir. Çocukların gelişim dönemlerine girme ve bu dönemi tamamlama
yaşları birbirinden oldukça farklılık gösterebilmektedir (Yüksel, 2015).

Kültür ve eğitime Piaget’in kuramında yeterince önem verilmemiştir ancak bu iki


faktör zihinsel gelişime onun sandığından daha fazla etki eder (Mert, 2007; Yüksel, 2015).

Gelişim özelliklerini ergenlik dönemine kadar tanımlamıştır. Ancak gelişim yaşam


boyu devam etmektedir (Mert, 2007; Yüksel, 2015).

Eleştirilere rağmen Piaget, zihinsel gelişim alanının kurucusu olan ve çok gözlü
gözlem gücüne sahip olan bir kuramcıdır. Hala geçerli olan ve gelişimi anlamak konusunda
bizlere yardımcı olan özümleme, uyma, nesne sürekliliği, korunum, benmerkezcilik gibi
birçok kavram geliştirmiştir. Bugün çocukların gelişim özelliklerini ele alan neredeyse her
kitapta onun kuramının adı geçmektedir.

VYGOTSKY’NİN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI


Lev Vygotsky erken çocukluk eğitimi çalışmaları yapan bir Rus psikologdur. Erken
çocukluk dönemi araştırmalarını kültürün ve toplumun çocuğun gelişimini nasıl etkilediği
üzerine odaklayan Vygotsky’e göre çocukların öğrenmeleri çevresi ile kurduğu etkileşim
sonucunda gerçekleşmektedir. Bu perspektif ile değerlendirildiğinde çocukların çevresindeki
bireylerin çocukların öğrenme yaşantıları üzerindeki etkileri oldukça fazladır. Çocuğun
ebeveynleri, öğretmenleri, kendinden daha büyük yaştaki çocuklar, toplumdaki diğer bireyler
ile kurdukları etkileşim çocukların bilişsel gelişimlerine katkıda bulunmaktadır (Kargı, 2012).
Çocuk bir problem durumu ile karşılaştığında bu durumu çevresindekiler ile birlikte çözerken
yetişkinlerin yardımını almaktadır. Bu deneyimler sonucunda, çocuk kendi kendine zihinsel
faaliyetler yapmayı öğrenmektedir. Çocuğun bilişsel gelişime çevresindeki yetişkinlerin, daha
büyük yaştaki çocukların eşsiz katkılar sunduğunu ifade etmek mümkündür. Çocukların daha
üst düzey düşüncelere, kavram ve becerilere ilerlemesine yol açar (Özyürek, 2017).
Çocuktaki düşüncelerin kendinden daha deneyimli bireylerle olan etkileşiminin ürünü
olduğunu söylenebilir. Vygotsky’ e göre bu duruma Potansiyel Gelişim Alanı (PGA) kavramı
adını almaktadır. Çocukların yapabileceği ve başarabileceği etkinliklere kıyasla çocuk için
başarılması daha zorlayıcı olan etkinliklere eğitimciler ve yetişkinler tarafından motive
edilmesi önemlidir (Bayhan ve Artan, 2007). Çocuklar çevresindeki yetişkinlerle
yeteneklerinin sınırlarını zorlarken aynı zamanda yetişkinlerin sunduğu destek ve rehberlik
vasıtasıyla yeni bir problem çözme fırsatı da bulmuş olacaktır. Bu durumu PGA’yı öğrenme
olarak ifade etmek mümkündür.
Kendinden daha yetenekli, daha yetkin arkadaşlarıyla oynarken, kendisini olumlu
yöntemlerle destekleyebilen bir yetişkinle çalışırken çocuğun PGA’sının çalıştığı söylenebilir
(Bayhan ve Artan, 2007).
Vygotsky’ nin kuramını oluşturmakta olan ilkeleri Bodrova ve Leong (2010), şu
şekilde sıralamıştır;
Çocuklar pasif alıcılar değildir. Bilgiler çocuk tarafından yapılandırılmaktadır.
Çocuklar, öğrenme süreçlerini sosyal araçlar ile kendileri yapılandırmaktadır. Eğitimcilerin
çocuklar için oluşturdukları eğitim ortamları çocukların öğrenmelerinde çok önemli bir rol
üstlenmektedir. Bu nedenle eğitimci-çocuk etkileşimin niteliği bilişsel gelişim sürecinden ayrı
olarak değerlendirilemez. Bu etkileşim sonucunda çocuklar nasıl etkileşim kurması gerektiği,
hangi özelliğin önemli olduğu ve ya hangi özelliklere dikkat edilmesi gerektiğini
deneyimleyecektir. Eğitim ortamlarında çocuklara sunulan yaşantılarının etkileşimli
olmasının yanı sıra uyaranlara fiziksek olarak temas edebilmeleri ve gerekli karşılaştırmaları
yapmalarına olanak sunmalıdır. Örneğin, uzun ve kısa kavramı ile ilgili olarak sınıftaki tüm
kalemler karşılaştıma yapmak için bir kutuya toplanmıştır. Çocuk bu kalemlerin tümüyle
fiziksel etkileşim kurabilmelidir. Kalemleri eline alarak tutabilmeli ve birbiri ile kıyaslama
yapabilmelidir.
Sosyokültürel özellikler gelişimden bağımsız değildir. Çocukların neleri bildikleri,
düşünce formları, problem çözme becerileri çocukların kendi kültürü içinde çok kıymetlidir.
Tüm bu süreçlerde kullanılan yöntemler çocuğun kültürel bağlamından etkilenmektedir. Bu
durumda, çocuğun bilişsel etkinliklerde kullandığı yöntem ve tekniklerin çocuğun kendi
sosyal ve kültürel bağlamını yansıttığı söylenebilir.
Çocukların gelişimine öncülük eden en temel öğelerden biri öğrenmedir. Çocukların
düşünce gelişimi öğrenme ile desteklenmesi önemlidir. Öğrenme, çocuğa sadece bilgi
birikimi vermez. Aynı zamanda çocukların düşüncelerini daha planlı ve düzenli hale
getirebilmektedir.
Bilişsel gelişim için dil çok önemli bir araçtır. Düşüncelerin soyut, esnek ve bağımsız
formlarını almasında dilin aracı olduğu söylenebilir. Dil aracılığı ile çocuklar sembol ve
kavramları edinmektedirler. Çocuğun hayal kurup yeni fikirler geliştirmesi ve bunu
çevresindekilerle paylaşmasını mümkün hale getiren dildir. Bu nedenle dilin bilişsel gelişimin
bir parçası olduğu söylenebilir.
Vygotsky’nin Kuramında Bulunan Birtakım Kavramlar
1. Temel Zihinsel İşlevler
Çocukların doğuştan getirdiği işlevlerin temel zihinsel beceriler olduğu söylenebilir.
Bu işlevler; algı, dikkat ve bellek olarak açıklanabilir (Ömeroğlu ve Kandır, 2005). Bu
kavramlar bu kitabın 1. Bölümünde ele alınmıştır.
Vygotsky’e göre gelişme davranışın doğuştan ve kendiliğinden olan biçiminin gelişim
süreçleri boyunca oluşan dolaylı işlevlere geçiştir. Bu bağlamda, davranışın doğuştan,
kendiliğinden, çevreden gelen uyarıcılara bağlı olarak gelişen doğal biçimleri çocuğun temel
zihinsel işlevleridir (Kargı, 2012).
2. İleri Zihinsel İşlevler
İleri zihinsel işlevleri ise, çocuğun toplum içinde kültürü ile girdiği etkileşim sonucu
elde ettiği doğal beceriler olarak ifade etmek mümkündür. Bilinçli dikkat geliştirecek,
mantıklı düşünmesini destekleyecek etkinlikleri uygulamak çocuğun ileri düzey beceriler
kazanmasını sağlamaktadır. Bu becerilerin yetişkinler tarafından desteklendikçe, çocuğun
karmaşık düşünce becerisi de desteklenmiş olacaktır (Ömeroğlu ve Kandır, 2005).
İleri zihinsel işlevler, çocuk tarafından yapılmaktadır, toplumdaki etkileşimleri
sonucunda temel zihinsel işlemlerin dönüşümünü sağlanmaktadır. Bu dönüşüm kültürden
etkilenmektedir. Bu kültürel özellik ileri zihinsel işlevlerin toplumsal etkileşimlerle elde
edilen deneyimleri aracılığı ile düzenlenmektedir (Vygotsky, 1978).
3. Ben Merkezci Konuşma
Vygotsky’e göre çocuğun gelişim sürecinde ben merkezci konuşma da değişim
geçirmektedir. Benmezci konuşma erken çocukluk döneminin başlarında etkinliğin başlangıcı
veya etkinliğin önemli bir noktasında gözlenmektedir. Erken çocukluk döneminin ilerleyen
yıllarında etkinliğin ortasında ve ya sonlarında gözlenmektedir. Çocukları amaçlı davranışlar
sergilemeye yönlendirebilen işlevin etkinliğin sonunda gözlenen benmerkezci konuşma
olduğu söylenebilir. Örneğin, çocuğa oyun hamuru verildiğinde çocuk önce oynar ve bir ürün
oluşturur. Ürünün ne olduğuna ürünün ne olarak çıktığına göre karar vermektedir. Yıllar
içinde ne yapacağını oyun hamuru ile oynarken düşünmekte ve ürünün ne olacağına oynadığı
anda karar vermektedir. En sonunda ise ne yapmak istediğine hamuru eline alır almaz belki de
hamurla oynayacağını duyduğu anda karar vermektedir. Düşünme ve karar verme sürecinde
çocuklar bu şekilde benmerkezci konuşmalar yapmaktadır (Didin ve Köksal Akyol, 2017).
4. İçsel Konuşma
Dil gelişimi ile bilişsel gelişim birbiri ile yakından ilişkilidir. Vygotsky’e göre dil,
düşünmek için çok önemli bir araçtır. Çocuklar öncelikle dışsal iletişim kurmaktadır. Daha
sonra içsel iletişim geliştirmeye başlarla. Bu noktada benmerkezci konuşma çok önemli bir rol
üstlenmektedir. Çünkü benmerkezci konuşma toplumsal etkinliklerden bireysel etkinliklere
geçişin göstergesidir. Benmerkezci konuşmanın, planlama yapan, problem çözen, çözümler
üreten, sıkıntıları ile baş başa kalan çocuğun düşünme aracı olduğu söylenebilir. Zaman içinde
benmerkezci konuşma içsel konuşmaya dönmektedir. Toplumdaki sosyal ilişkiler ile içsel
konuşma birbiri ile ilişkilidir. Bu konu kitabın 7. bölümünde Bilişsel gelişimi destekleyen
yöntem ve yaklaşımlar konusunda ayrıntılı olarak ele alınmıştır (Kargı, 2012).
5. Yakınsak Gelişim Alanı (YGA)
Vygotsky çocukların kendi başına yapmakta zorlandığı, başkalarının destek ve
rehberliğine gereksinim duyduğu becerileri için YGA kavramını öne sürmüştür. YGA,
çocuğun kendi başına problem çözerken eriştiği kendi gerçek gelişim düzeyi ile bir yetişkinin
ya da daha yetkin bir arkadaşıyla problem çözerken vardığı nokta gizil gelişim düzeyi
arasındaki mesafeyi temsil etmektedir. Bu mesafenin alt sınırları ve üst sınırları
bulunmaktadır. YGA’nın alt limitinin, çocuğun kendi kendine problem çözebildiği kendi
gelişim düzeyi olduğu söylenebilir. YGA’nın üst limitinin ise, çocuğun yetişkin rehberliğine
gereksinim duymakta olduğu düzey olduğu söylenebilir (Vygotsky, 1978).
6. Yapı İskelesi
Bu kavramın YGA ile yakından ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Bir yetişkin ya
da çocuktan daha becerikli bir arkadaşı çocuğa yeni bir beceri öğrenirken yardım etmektedir.
Bu yardımın düzeyi ve aşaması çocuğun ihtiyacına göre artmakta veya giderek azalmaktadır.
Çocuk için gereken beceriyi çocuk tek başına yapabilecek düzeye gelene kadar devam
etmektedir. Yetişkin tarafından verilen bu aşamalı destek ve rehberlik yardımı, çocuk beceriyi
kendi başına yaptığında yine aşama aşama geri çekilmektedir. Yetişkinin yönergeleriyle,
çocuğun aşamalı bir şekilde öğrenmesine yardım eden bu yöntem çocukların gelişimi
açısından çok kıymetlidir (Bodrova ve Leong, 2010).
7. Öz-Düzenleme
Çocuklar becerileri kolayca elde ettiğinde, yetişkinler amacı değiştirebilir, beceriye
başka aşamalar ekleyebilir, görevine yeni düzeyler tanımlayabilir. Yetişkinler çocuk becerileri
yaparken zorlandığı zamanlarda becerinin aşamalarını kolaylaştırabilir, görevin düzeyini aşağı
çekebilir. Zihinsel araçlardan biri olan iskele kurmanın son bileşeni, çocuğun kendi
eylemlerini kendi başına düzenleyebilme durumudur. Çocuğun bu düzeye gelebilmesi için,
rehberlik yapan yetişkinin gerektiği noktada çocuğa yardımı kesmesi doğru yöntemdir. Bu
durum çocuğun, kendi problemini kendi başına çözmesi için gerekli sorumluluğu almasını
mümkün hale getirecektir. Çocuk problemi çözerken çabaları desteklenmelidir. Verilecek bu
destek, çocuğun görevinin içinde “yürütücü” olarak aktif sorumluluk almasını sağlayacaktır
(Bodrova ve Leong, 2010).

BRUNER’İN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI


Bilişsel gelişim psikoloğu olan Bruner (1966)’e göre bilişsel gelişim, yaşam boyu
devam etmektedir. Bilişsel gelişim için sistematik öğretmen-öğrenci etkileşimi
bulunmaktadır. Bilişsel gelişim duyu organlarından çıkarak bağımsız hale gelmektedir.
Bilişsel gelişimde dil önemlidir. Bireyler dil aracılığı ile çevresindekilerle etkileşimde
bulunarak sosyal ilişkiler kurar. Bu sayede yeni bilgiler edinmektedir (Didin ve Köksal
Akyol, 2017).
Matematiksel kavramları kazandırılabilmesi için küçük çocukların başlarda somut
materyaller ile çalışması gerektiğini vurgulamıştır. Böylece soyut düşüncenin temelleri atılmış
olur (Guilherme ve Dos Santos, 2016).
Bruner (1966)’e göre, eylemsel, imgesel ve sembolik dönemde mutlak bir hiyerarşik
sıra bulunmamaktadır. Zihinsel gelişim ilkeleri sıra içinde ilerlemektedir. Ancak birbirleri ile
karşılıklı ilişkileri bulunmaktadır. İhtiyaç duyulduğu zamanlarda sembolik dönemdeki bir
çocuğun diğer ilkelere geri dönüş yapabileceğini söylemiştir. Her öğrenme için gerekli
olmayan bu durumdur. Birtakım öğrenmeler sistematik bir gelişimsel düzen içerisinde her
dönemden sıra ile gidilerek başarılabilir (Lutz ve Huitt, 2004; Senemoğlu, 2012). Bruner’ e
göre bilişsel gelişim dönemleri kısaca şu şekildedir:
1.Dönem 0-3 yaş dönemini kapsamakta olan “Eylemsel Dönem”dir. Çocuklar bu
dönemde dünyayı tanımak için eylemlerini kullanmaktadır. Bilgiyi yaparak-yaşayarak
kazanırlar. Çocuk çevresindeki nesnelerle etkileşim kurmaktadır. Nesnelere dokunduğu,
vurduğu, ısırdığı sürece çevresini anlaması kolaylaşır. Ayrıca dil gelişimi de hareketler ile
öğrenmektedir.
2. Dönem Piaget’in bilişsel gelişim dönemlerinden işlem öncesi döneme karşılık gelen
“İmgesel Dönem”dir. Çocuklar etraflarını nasıl algılıyorlarsa zihninde de o şekilde
canlandırmaktadır. Örneğin, hikayede anlatılan bir yeri görmeden hayallerinde canlandırarak
çizebilirler.
3. Dönem Piaget’nin bilişsel gelişim dönemlerinden soyut işlemler dönemine karşılık
gelmekte olan “Sembolik Dönem”dir. Çocuklar bu dönemde semboller aracılığı ile
etkinliklerini ve öğrenilen kavramlarını açıklayabilmektedir. Bu semboller; matematik, dil,
müzik, mantık alanlarındaki semboller olarak sırlanabilir. Semboller kullanmak bireye,
eylemlerle ve imgelerle ifade edilmesi zor olan olay, nesne ya da durumları daha etkili
açıklayabilme fırsatını vermektedir (Çekirdekçi, Toptaş ve Çekirdekçi, 2017; Steiner, 1974).
Bruner de Piaget gibi öğrenmenin aktif bir süreç olduğunu, bu nedenle eğitim
ortamlarında öğrencilerin aktif katılımı sağlanması gerektiğini söylemiştir. Bruner ve
arkadaşları, araştırmaları sonucunda eğitim ortamlarında yapılması gerekenleri şu şekilde
sıralamıştır:
Etkinliği başlatma: Öncelikle eğitimcinin çocukların ilgisini materyale çekmesi
gerekmektedir. Sonrasında çocukları etkinliğe motive etmelidir.
Önemsiz aşamaların azaltılması: Öğretmen çocukların çözüme ulaşabilmesi için
basamak sayısını azaltarak etkinliği basitleştirebilir.
Yönlendirme: Çocuk öğretmeninin kendisini motive etmesine ihtiyaç duymaktadır.
Ancak ne olursa olsun etkinlik bittiğinde çocuk etkinliği mutlaka kendi başarmalıdır.
Kritik özellikler: Bir öğretmen çocuklara etkinlikle ile ilgili açıklamaları yapmalıdır.
Bu açıklamaların yapılması çocuğun ne oluşturduğu ile olması gereken arasındaki tutarsızlığı
düzenlemektedir.
Model olma: Etkinlik uygulamasının model olarak gösterilmesidir. Ancak bir
etkinliğin tamamının veya bir kısmının çocukların kendisi tarafından çözümlenmesi
gerekmektedir. (Smith, Cowie ve Blades, 2003)

Çalışma Hakkındaki Görüş ve Görev Dağılımı


Görevlerimizi hiçbir sorun yaşamadan aramızda pay ettik, herkes çalışmalarına
başladı. Etkileşim halinde kalıp birbirimizi sunu ve makalelerle destekledik. Bu çalışmanın
bilişsel dönem evresini iki küçük kardeşim için almıştım: Onların zihinsel gelişimlerinin daha
iyi farkına varmak ve takip edebilmek için. Çalışmam sayesinde Piaget’ in görüşlerinin
doğruluğunun ispatını bizzat hayatımda gördüm. Kardeşlerimi nasıl yönlendireceğimi de ekip
arkadaşlarımın ödevlerinden öğrendim.

KAYNAKÇA
https://www.cadempsikoloji.com/makale/3-cocuk-gelisim-donemleri adresinden erişildi.
Hadiye Küçükkaragöz, “Bilişsel Gelişim ve Dil Gelişimi”, (ed.)Binnur Yeşilyaprak, Eğitim
Psikolojisi, Gelişim-Öğrenme- Öğretim, PegemAYay.,Ankara 2006,ss.82-100.
Nuray Senemoğlu, Gelişim Öğrenme ve Öğretim, Kuramdan Uygulamaya,Gazi Kitabevi, 12.
Baskı, Ankara 2005, ss. 32-55. Dr. Halise 
Dusek, J.B. (1987). Adolescent Development and Behavior. New Jersey: Prentice Hall
International, Inc.
Elkind, D. (1975). Programmed Learning Aid of Conitive Development. Illınoıs: Lear- ning
Systems Company.
Flavell, J.H. (1985). Cognitive Development. Englewood Cliffs, N.J: Prentice Hall.
Ginsburg, H., ve Opper, S. (1969). Piaget’s Theory of Intellectual Development: An Int-
roduction. Englewood Cliffs, N.J: Prentice Hall.
Miller, P.H. (1997). Theories of Developmental Psychology. (3 rd ed.). NewYork:
W.H.Freeman and Company.
Ahioğlu Lindberg, E. (2011). PİAGET VE ERGENLİKTE BİLİŞSEL GELİŞİM. Kastamonu
Eğitim Dergisi, 19 (1), 1-10. Https://dergipark.org.tr/en/pub/kefdergi/issue/49053/625815
adresinden erişildi.
(1999). Çocukta zihinsel gelişim ( H.Portakal, Çev.). İstanbul: Cem Yayıncılık.
http://auzefkitap.istanbul.edu.tr/kitap/cocukgelisimilisans_ao/bilisselvedilgelisimi.pdf
https://www.researchgate.net/publication/
332407876_Son_Cocukluk_Donemi_Gelisim_Alanlari_ve_Ozellikleri

You might also like