You are on page 1of 4

Pek Ali Büyük Üstat,

Büyük Kadoş Şövalyesi Kardeşlerim,

BİR KADOŞ ŞÖVALYESİ’NE,"KELÂM'IN SIRRI" NE İFADE EDER?


konusundaki görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.
Kadoş İbranice kökenli, kutsal anlamına gelen bir kelimedir. “Kadoş Şovalyesi” ise
mukaddes bir hüviyete sahip, uzaklaştırılmış, ayrılmış, kendisine mümtaz bir
vasıf verilmiş anlamını taşır. Yaptıkları çalışmalarla “Kelâm’ın sırrı’na” erişmeyi
umut eden kardeşler, Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Ritinin bu en güzel ve en
anlamlı, son felsefi derecesine yükselmek için gayret gösterirler. 30. Dereceye
yükselen kardeşler, ayrıcalıklı bir duruma gelmiş ve mukaddes bir kimlik
kazanarak kudsileşmiş olurlar.
Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Riti’nde ketumiyet, itaat ve sadakat sözü vererek
başlayan yolculuğumuzda ilerledikçe görev, mücadele, çalışma gibi kavramlarda
ne kadar eksiklerimizin bulunduğunu farkettik. Bunları tamamlamak ve yaşam
felsefemizi yeniden oluşturmak için nasıl çaba sarfetmemiz gerektiğini anladık. Bu
yoldaki çabalarımız ve çalışmalarımız, yaşamımızın hiç de küçümsenmeyecek bir
bölümünde dereceden dereceye sabırla süregeldi.
İşte bu yolda ilerleyen bir Skoç Masonu, Kadoş Şovalyesi derecesine gelinceye
kadar yaptığı inceleme ve gözlemler sonucu kendisine tevdi edilen bütün bilgi
derecelerinden bu şekilde geçmiş olur. Bu aşamaladan geçerken, namuslu bir
insan, mükellef bir mason olabilmek için uygulanması gereken faziletleri öğrenir.
Bütün bunlara karşın henüz evrenin son sözünü elde etmiş değildir. İzafi ve geçici
olmaktan kurtulamamış olan müspet ilim, olayları enerjiye bağlamış olsa bile bu
son sözü söyleyemez. Henüz söylenmemiş olan bu son söz, aslında kendi
vicdanımızın içinde bulduğumuz ve ne olduğunu bilmediğimiz bir semboldür. Bu
sembolün arkasında gizli kalan gerçek, izafi olmayan bir “mutlak”tır ki onu idrak
etmek ne kadar imkansızsa varlığı da o kadar muhakkaktır. Meşhur bir pozitivist
filozof mutlak için şunları söylemiştir: “o öyle bir açık denizdir ki, üzerinden
geçmek için ne kayığımız vardır ne de yelkenimiz. Ancak gözümüzün önünde saf
ve berrak bir şekilde görülmesi bizim için hem azametli hem de ferahlatıcıdır”. İşte
bu açık deniz bilimin açıklayamadığı alemi ifade eder. Bu alemde insana bazan
da dinler rehberlik eder.
Skolastik düşünceye göre bilgi, çeşitli önermeler ve çıkarsamalarla, tanrısal
gerçeğin ortaya konulmasından ve yansıtılmasından, kanıtlanmasından başka bir
şey değildir. Bu alemde "Anlamak için inanıyorum" düşüncesi pek çok kapıyı
açabilir.
Kadoş şovalyesi olabilmek ve kelamın sırrına erişebilmek için alıştığımız inançları
çok büyük bir gayret ve fedarkarlıkla ortadan kaldırmayı kabullenmemiz gerekir.
Bu bir anlamda şimdiye kadar almış olduğumuz ilham ve bilgileri yetersiz görüp,
sembolik olarak yapımına katıldığımız mabedi yıkmamız istenir. Bunun amacı bir
inancı, bir dini veya bu güne kadar yapımında gayret sarfettiğimiz ülkü mabedini
yani masonluğun bize kazandırdıklarını ortadan kaldırmak değildir. Amaç, bu
sembolik sütunların içinde kendi koyduğumuzdan başka bir değerin
bulunabileceği kananatinin, başka bir deyişle Evrenin Ulu Mimarının, Masonluk
tarafından inşa edilmiş bile olsa, bir Mabedin sütunları arasında hapsedilmiş
olabileceği zannının yersiz olduğunu ortaya koymaktır. Kadoş şövalyesi
derecesine ulaşan bir mason bu hedefe doğru çok yol aldığını zannetse de, hala
Evrenin Ulu Mimarının sırrına ulaşmaktan çok uzaktadır ve kelâm onun önünde
halâ bir sır olarak durmaktadır.
Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Ritinde 30.dereceye yükselirken aday tarafından
devrilen sütunların arkasında bulunan merdiven aslında yaılan yolculuğun bir
özeti gibidir. Bu merdivenin çıkan basamaklarının herbirinde bir fazilet yazılıdır,
inen basamaklarda ise insanların mutluluğuna hizmet eden bilim ve fenler yer alır.
Çıkan basamaklarda yazılı olan faziletler:
Adalet, İsmet, Nezaket, İman, Çalışma, Sabır ve Basiret’tir.
İnen basamaklarda yazılı olan bilim dalları ise:
Matematik, Astronomi, Fizik, Kimya, Fizyoloji, Psikoloji, Sosyolojidir.
Çatma merdivenin bir ayağında yazılı olan Oheb Eloah Allah Sevgisini, Oheb
Kerobo İnsan sevgisini anlatır. Demek oluyor ki, Allah sevgisini içinde duyan
kimse, yedi fazileti temsil eden bu yedi basamakla “Allah Katına” çıktıktan sonra,
insan sevgisi ile ve yedi ilmi temsil eden yedi basamaktan inerek insanlar arasına
dönecektir.
Merdivenin inen basamaklarındaki bütün bilgilere sahip olsanız bile kutsal ve
temiz manasına gelen “kadosh” ünvanına laik olabilmek için çıkan
basamaklardaki vasıfları taşımak gerekir. Bu basamakları tırmanarak yerden
göğe çıkıp, tekrar gökten yere inmenin çok eski zamanlardan beri, kemale
ermenin ve kutsallığın bir yolu olduğuna inanılmıştır.
Kelâmın ne olduğu bilinmezliğini korumaktadır. Ancak onun nasıl olduğu
konusunu irdelenebilir. Kelâm, şu şekilde tanımlanabilir: Bir şeyin anlaşılmasını
kolaylaştırmak veya doğrudan doğruya söylemekten çekinilen bir şeyi kendi
adıyla söylememek için bir çok kelimeler kullanmadır. Yani, tek kelime ile ifade
edilecek olursa “dolamlama”dır.
Bütün bunların yanında kelâm, hiçbir soruya mahal bırakmayacak kadar
mükemmel bir cevaptır. İşte bu nedenle Kelâm, biz Masonların aradığı yaşam
Kelimesi'dir. Kelâm, Tanrı'nın Evren'de Hareket Tarzı'dır. Tanrı insana kaderinin
ötesinde kötülüklerle korkusuzca mücadele etmek cesaretini, yaşamında
karşılaşacağı her yol ayrımında onu iyi ya da kötü sonuca götürecek serbestçe
Düşünme ve Hür Seçim Hakkı'nı Akıl yoluyla vermiştir. “Başlangıçta kelâm vardı”
diyerek başlar Yuhanna İncili, ...ve kelâm tanrıyladır; ve kelâm tanrıdır. Bundan
şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz: “Kelâm... yani söz, evren bunun üzerine bina
edildi..”
Evrenin Ulu Mimarının sırrı ile kelâmın sırrı arasında tam bir paralellik vardır ve
bu ilişki sosuza dek sürdürecektir.
Kelâm bir olgunluk, kemal niteliğidir. Elbette ki Evrenin Ulu Mimarının bir insan ile
doğrudan karşılıklı konuşması söz konusu değildir. Ancak ilham yoluyla, kalbine
dilediği düşünceyi doğurarak kelamını bizlere bidirir. Semavi dinlerde bunun böyle
olduğuna inanılır. Tüm peygamberler Allah'ın kelâmını insanlara aktarmış, O'nun
emir ve yasaklarını, haberlerini bildirmişlerdir.
Allah, peygamberlerle konuşur. Ancak bu konuşma iki insanın karşılıklı
konuşmalarına benzetilemez. Bu konuşmanın biçimi Kur'an' da şöyle belirtilir:
"Allah bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle, yahut perde arkasından
konuşur”. Vahiyle konuşma, bir elçi göndermesi ve kelâmını bir melek (Cebrail)
vasıtasıyla vahyetmesidir. Allah'ın "perde arkasından" konuşması ise, Hz. Musa
ile olduğu gibi bir ağaç ya da benzeri bir nesne aracılığı ile konuşmasıdır. Bu
aşamada tanrı ile birey dışsal konumdadır, yani tanrı bireyi yaratmış, onu zaman
zaman korkutarak, zaman zaman koruyarak emirlerini yerine getirmesi için
peygamberler ve kitapları yolu ile ona talimatlarını bildirmiştir. Bundan sonra bu
talimatlar doğrultusunda tanrı bireye içsel konuma gelir, artık birey tanrının bir
parçası, tanrısal bir varlıktır. Tanrısından ayrı olarak düşünülemez. Tanrının
kelamı bireyin içindedir. Yaşamının her anında tanrının göndermiş olduğu
kitaplara danışabilmesi söz konusu olmadığından bu kitapların rehberliğinde
içindeki tanrının sesini yani kelamını dinleyerek doğru yolu bulmaya çalışır. Bu
durumda insan tanrı ile içiçedir, araya kimsenin girmesini istemez.
Tanrı ile bu bütünleşmeyi Mevlana Celalettini Rumi şöyle anlatıyor:
Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben,
Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim,
Bir öyle garip hale bugün geldim ki
Sen ben misin, bilmiyorum, ben mi senim.

Yunus Emre ise şöyle ifade etmiş:


Bir ben vardır bende benden içeri.
Nereye bakar isem dopdolusun
Seni nere koyam benden içeri.
Kelâm, önünde sonunda yerini sükûda bırakır; yaşam da ölüme. Wittgenstein’ın
deyimiyle, “nasıl ki yaşam ölümle sarılı ise”, kelâm da sükût ile çevrelenmiştir.
Kelâm ne kadar büyük bir tezcanlılıkla sesleri ardarda dizerse dizsin, sükût bir
köşede bir bilge sabrı ve dinginliğiyle sırasını bekler: diğerleri bitimlidir, aslolan
kendisidir. Kelâmın sona ermesi bir anlamda varoluşun sona ermesinden farklı
değildir.
30. dereceye ulaşmış olan Kadoş Şövalyesi kutsal vasfına rağmen kelâmın
sırrına ulaşmaktan hâlâ çok uzaktır ve kelâmın sırrının ne olduğunu hiç bir zaman
öğrenemeyecektir. Ancak bu sırrın ne ifade ettiği konusunda bu dereceye gelene
kadar elde ettiği bilgiler ışığında daha fazla fikir sahibi olabilmiştir. Bu sanıldığı
gibi işi kolaylaştırmamakta tam tersine ışığa yaklaştıkça gözlerin daha çok
kamaşması gibi daha zor bir duruma gelmesine neden olmaktadır.
Pek Ali Büyük Üstad, ben Kadoş Şövalyesi derecesine gelmiş bir Skoç Masonu
olarak hiç bir zaman erişemeyeceğimizi düşündüğüm “kelâmın sırrı”ndan
anladıklarımı kardeşlerimle paylaştım. Bu kadar gizemli ve derin anlamı olan bir
konuda her bir kardeşimin fikirlerinden oluşan engin düşünce denizine benim de
bir su damlası kadar katkım olabildiyse ne mutlu bana...
Evrenin Ulu Mimarı’nın insanlık adına yapacağımız her iyi işte bize kelamı ile yol
göstermesini, yardım etmesini ve bu yoldaki çalışmalarımızda bizlerle birlikte
olmasını dilerim.

Fikret Kutlu
Kasım 2010
KAYNAKÇA

1. EKSR 30˚ Çalışma Klavuzu


2. EKSR 30˚ üzerine açıklamalar PMk. HBA. PMn. Sahir ERMAN K
3. LOGOS Areopajı 2004-2009 Dönemi Çalışmaları
4. PMn. Yılmaz SUNER K 33 Derece tabloları
5. LOGOS Areopajı 2004–2009 Çalışmaları
6. http://www.phil.boun.edu.tr/bac_sukud.htm

You might also like