You are on page 1of 3

Yaşam ve insan...

Yaşamın hiç bir alanında mükemmel olan hiçbir şey yoktur. En mükemmel görünen şeyin içerisinde dahi
bozuk olan, çürüyen şeyler vardır. Doğa ve onun bir parçası olan her bir şey dinamiktir, yani sürekli bir
hareket içerisindedir. Bazı şeyler gelişerek ilerlemekte, bazı şeylerse çürüyerek yok olmaktadır. Bize en
mükemmel görünen şeyler gelişerek ilerleyenler içerisindedir. Ama onların dahi içerisinde küçük de olsa
çürüyüp yok olan parçacıklar vardır. Bir şeyin gelişebilmesi için bir noktadan daha iyi bir noktaya
ilerlemesi gerekir. Bunun anlamı ise içerisinde gelişmesi gereken, yani mükemmel olmayan şeyleri
barındırıyor olmasıdır. Tersi bir durum o şeyin varabileceği en gelişmiş noktayta vardığı ve artık çürüyüp
yok olmaya başlamış olmasıdır. Ancak doğada hiçbir şey durağan değildir. En durağan görünen şey dahi
çok yavaş bir şekilde ya barındırdığı olumsuzlukları aşarak gelişmekte, ya da varabileceği en ileri
gelişmişlik noktasına varmış olup, yavaş da olsa çürümeye, yani yok oluş sürecine girmiş durumdadır.
İnsan da her şey gibi doğanın bir parçasıdır. Evet özellikle kapitalist üretim ilişkilerin gelişmesi ile insanın
doğa ile olan bağları zayıflamaktadır. Ama bu insanın doğanın kopmaz bir parçası olduğu ve onun
oluşturduğu yasaları yok edemeyeceği gerçeğini değiştirmez. Bunun anlamı ise şudur; nasıl ki doğada
mükemmel diye bir şeyin olması mümkün değilse, insan da mükemmel bir varlık değildir ve mükemmel
insan diye bir şeyin oluşması olanaksızdır. İnsan parçası olduğu doğanın en gelişmiş canlısıdır. Evrimsel
gelişim içerisinde sahip olduğu olumsuz yönlerini aşarak bugünkü gelişmişlik noktasına ulaşmıştır.
Kapitalist üretim ilişkileri bir yandan bu gelişimi son raddesine kadar hızlandırırken bir yandan da sayısız
çürümeye neden olmaktadır.
İnsanın doğadaki tüm diğer şeylerden en önemli farklarından birisi ise gelişmiş bir bilince sahip olmasıdır.
İnsan bilinçli bir varlıktır. Doğanın on binlerce yıl içerisinde oluşturduğu doğal yasaları öğrenmekte, kendi
yaşamını değiştirmek için o yasalara uygun şekilde koşullarını biçimlendirebilmektedir. Bununla birlikte
insan çürüyüp yok olmamak ve ilerleyip gelişmesi için neler yapılması gerektiğini kavrama ve buna uygun
davranış geliştirme becerisini edinmiştir. Bu beceri her geçen gün artmakta, çözülmesi en zor sorunlar
dahi çözümlenmekte, örneğin çaresiz denen bir çok hastalığın önüne geçilebilmesi, hatta var olanların
ortadan kaldırılabilmesi için yöntemler bulunmaktadır.
İnsanın tarihsel gelişimi içerisinde kendi oluşturduğu toplumsal ilişkiler de sürekli bir ilerleme ve gelişim
içerisindedir. İlkel mağara yaşamından başlayan gelişim, köleci toplum, feodal toplum ve son olarak
kapitalist toplumsal yapı düzeyine erişmiş durumdadır. Bu tarihsel gelişim içerisinde bundan yaklaşık yüz
yıl önce çok büyük bir sıçrama yaşanmış ve dünyanın altıda birini kapsayacak kadar büyüyen sosyalist
toplumun inşasına girişilmiştir. Ancak bu gelişim kapitalist üretim ilişkilerini terk etmek istemeyip,
sınıfların ortadan kaldırılmasına karşı çıkan, insanı ezen ezilen, sömüren sömürülen ilişkilerine bağımlı
kılmakta ısrar eden sermaye sahibi güçler tarafından sekteye uğratılmıştır.
Sosyalist toplumsal düzenin en güçlü temsilcisi konumundaki Sovyetler Birliği’nin 1950’lerle birlikte
gerilemeye başlaması ve özellikle 1991’de resmen dağıtılması sonrasında kapitalist üretim ilişkileri
zincirlerinden boşalırcasına azgınca ve kontrolsüz bir gelişim sürecine girmiştir. Bu gelişim bir yandan
sayısız alanda hızına yetişmesi zor olan ilerlemelere, diğer yanda ise gerek doğa, gerekse de onun bir
parçası olan insan üzerinde çok derin tahribatlara neden olmaktadır. Yaşanan gelişim kapitalist toplumun
sonunu hazırlamakta ve onun aşılması ile ortaya çıkacak olan, ondan çok daha ileri bir düzeyi temsil eden
komünist toplumun temel dayanaklarını hızla güçlendirmektedir. İnsanın doğa ile tam bir uyum
içerisinde, adil ve refah içerisinde yaşayacağı komünist toplumun kuruluşu için gerekli olan koşullar her
geçen gün daha da olgunlaşmakta, bunun önündeki tek engel olarak ise doğadan her geçen gün daha da
kopan ve tam da bu nedenle yok olmaya mahkum olan, kapitalist toplumun devamında ısrar eden
sermaye güçleri kalmaktadır.
Kapitalist toplum yapısı insanı doğadan ve dolayısı ile kendisinden koparmakta, onu hem kendisini
sarmalayan doğaya, hem de bizzat kendisine yabancılaştırmaktadır. Bu yabancılaşma insanı bir çok
yönden çürütmektedir. İnsanlık kapitalist toplum yapısını aşamaması durumunda tamamen çürüyüp yok
olmaya mahkumdur. İnsan maruz kaldığı bu çürümeye rağmen bir yandan da gelişmeye devam
etmektedir. Bu gelişimin en belirgin olduğu yön insan bilincindeki muazzam gelişimdir. İnsan bilinci
bundan birkaç yüz yıl, hatta bir kaç on yıl önce hayal dahi edilemeyeceği şeyleri kavrayabilmekte, en
aşılmaz denen engelleri dahi aşmanın yollarını bulmakta, en çözülmez denen sorunlara çözümler
üretebilme kapasitesine varmaktadır. İnsanlığın gelişimine ve dolayısı ile daha ileri bir toplum yapısına
geçmesine engel durumuna gelmiş olan kapitalist toplumun devamından yana olan kesimlerin açmazı
tam da bu noktadadır. Ve tam da bu nedenle bilinçli ve planlı bir şekilde insan bilincini köreltmeye,
çürütmeye çalışmaktadırlar. Bunu en fazla da, kendileri için tehdit olan, bu toplumsal düzenin aşılması
gerekliliğini kavrayan, kavramaya en yakın olan kesimler üzerinde yapmaktadırlar. Kendileri için tehdit
olan kesimleri birbirine düşman, umursuz, bencil, çıkarcı, tatminsiz, içine kapanık, her şeye olumsuz
bakan ve de umutsuz bir yapıya sokmak için yaşamın her bir alanını (aile, okul, iş, din, medya, kültür vb.)
kullanmaktadırlar. Bu çürüme daha zayıf bilinçli kişilerde çok daha derin yaşanırken, binici daha güçlü
olan kesimlerde ise daha az etkili olabilmektedir. Ama şu da bir gerçektir ki bu çürümeden tamamen
kurtulabilmek neredeyse imkansızdır. Nasıl ki doğada mükemmel olan hiç bir şey yoktur, insanlar
arasında da mükemmel olan kimse yoktur.
En ileri bilinçli, en kendini bilen kişide dahi küçük de olsa çürük yönler ve de kusurlar vardır. Önemli olan
kişinin bilinçli bir şekilde çürümeyi kabullenip kabullenmediğidir. Eğer kişi yaşadığı çürümenin farkında ve
bundan memnunsa o kişinin kapitalist toplum içerisinde çürümesinin durdurulması mümkün değildir. Bu
ancak insanın çürümesini durduracak ve bunu tersine çevirecek olan kapitalist toplum yapısını aşan bir
düzenle, yani sosyalist toplumun inşası ve bunun geliştirilerek komünist toplum düzeyine ulaştırılması ile
mümkün olabilir. Çünkü o zaman çürümenin ana kaynağı ortadan kaldırılmış ve bunun önüne geçilmesi
kişinin insiyatifinden çıkarak toplumsal yapıya geçmiş olacaktır.
Belli bir bilince sahip olan ve yaşadığı çürümenin farkına varan kişinin ise, kapitalist toplum koşulları
devam ederken de yaşadığı çürümenin önüne geçmesi mümkündür. Bunun için kişinin samimi bir şekilde
kendi ile yüzleşmesi, özeleştirisini yapması ve kendini arındırarak, yeni bir insan olarak kendini yeniden
tanımlaması gerekir. Bu kolay bir şey değildir. Çünkü kapitalist toplum yapısının insan üzerinde yarattığı
en büyük tahribatlardan bir tanesi de insanı kendi ile yüzleşmeye cesaret edemeyen, özeleştiri yerine
karşısındakini suçlamayı, kendini arındırmak yerine daha da çürümeye teslim olmayı teşvik eden
yozlaştırıcı etkisidir.
Kişi açısından belirleyici olan yön; kendi varlığındaki çürüyen şeylerden arınarak ilerliyor ve gelişiyor mu,
yoksa giderek daha da fazla onlara teslim olup çürüyüp yok mu oluyor bağlamındaki gelişimidir. Kişi tüm
zorluklara rağmen kendi yaşadığı çürümenin önüne geçmeyi ve ondan kurtulmayı başarabilirse, o andan
itibaren maruz kaldığı çürümüşlüklerden kendini arındırarak yeni bir insan olmaya başlar. Çünkü her ne
kadar da kapitalist toplum yapısı içerisinde yaşamaya devam ettiği sürece her an yeni bir çürüme ile
yüzyüze de olsa, artık olası bir çürümenin kendisinde yaratacağı tahribatın çok daha iyi bilincindedir.
Bununla birlikte artık buna karşı nasıl mücadele edeceğini de çok daha iyi bilmektedir.
Yaşam devam ettiği sürece umut hep var olacaktır. Umudun bittiği yerde yaşam anlamsızlaşır ve bir süre
sonra son bulur. İnsan daha iyisi için mücadele ettiği sürece umudunu korur. Daha iyisine olan umudu
tükenince mücadele de anlamsızlaşır. Mücadele azmi ve daha iyi bir yaşama dair umut bir birine sıkı
sıkıya bağlı kopmaz iki şeydir. İnsan daha iyiye ulaşabileceğine dair umudunu asla yitirmemeli ve bunun
için en güçlü şekilde mücadele etmelidir. Ancak bu şekilde yaşama tutunabilir, kendi ile yüzleşip yaşadığı
çürümelerin farkına varabilir ve onları aşmak için kararlı şekilde bir çabaya girişebilir.

You might also like