You are on page 1of 7

1. Türkiye’de gıda fiyatlarında aşırı bir yükseliş görülüyor.

Özellikle tarım ve
hayvansal ürün fiyatları halkın alım gücünü zorluyor. Bu konuda sizin
gözleminiz nedir?

Türkiye’de gıda fiyatlarında artış çok can yakıcı hale gelmiştir. Bu durumu ölçmeye katkı
sağlayacak tüm göstergeler de bu gelişmeyi teyit etmektedir. Nitekim tarım ürünlerinin
üreticiler tarafından satış fiyatlarından oluşturulan Tarım Ürünleri Üretici Fiyat
Endeksi(Tarım-ÜFE) Eylül ayı itibariyle son bir yılda yüzde 23,4 oranında artmıştır. Sanayi
ürünlerini kapsayan Yurtiçi Üretici Fiyatları Endeksi (Yİ-ÜFE) içindeki alt endekslerden biri
olan gıda fiyatlarındaki yıllık artış ise yüzde 38 olmuştur. Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE)
içinde yer alan gıda fiyatları alt endeksi ise son bir yılda yüzde 28,8 oranında artmıştır. Kısaca
ifade etmek gerekirse gıda fiyatları hem tarlada, hem işlendiği fabrikadan çıkışta hem de nihai
tüketiciye ulaştığı marketlerde yükselmiştir.

Ancak en düşük fiyat artışı çiftçinin satışında, en çok fiyat artışı ise tarım ürünlerinin işlendiği
fabrikalardaki çıkış fiyatında gerçekleşmesi dikkat çekicidir. Gıda sanayiinde fiyatlardaki
daha yüksek oranlı artış üretimde kullanılan tarımsal hammadde dışındaki girdilerin (enerji,
finansman gibi), fiyatlarının daha yüksek oranda artmasından kaynaklanabilir. Yine küresel
gıda talebinin canlı olması ve yüksek oranda artmış olan döviz kurları nedeniyle daha yüksek
TL karşılığı fiyatla ihracat yapılabilmesi, iç piyasaya verilen ürün fiyatlarının da daha yüksek
artırılabilmesine imkan vermiş olabilir. Hatta bu iç arz kısıtlılığını fırsata dönüştürenler de
bulunabilir.

Diğer taraftan işlenmiş gıdaların fabrika çıkış fiyatlarındaki artışın henüz marketlere tam
olarak yansıtılamamış olması gelecek aylarda tüketicilerin daha yüksek gıda enflasyonu ile
karşılaşabileceği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla yakın zamanda gıda fiyatlarındaki artışın
yavaşlaması veya durması için ufukta henüz reel bir gerekçe görünmemektedir.

İlgili tüm göstergelerdeki oldukça farklı ancak yüksek oranlardaki artışlar (enflasyon) sorunun
konjonktürel olduğu kadar yapısal boyutlarının da bulunduğunu, kısa sürede gıda
enflasyonunun düşürülemeyeceği hatta, girdi/üretim maliyetlerindeki dramatik artışlara bağlı
olarak, daha da artabileceğini ortaya koymaktadır.
TARLA(Tarım-ÜFE), FABRİKA (Yİ-ÜFE) VE MARKET
FİYATLARINDA (TÜFE-Gıda) YILLIK ARTIŞLAR %
45.00
40.00
35.00
30.00
25.00
20.00
15.00
10.00
5.00
0.00
8 -1 4 7 10 9 -1 4 7 10 0 -1 4 7 10 1 -1 4 7
2 01 2 01 2 02 2 02

TARIM-ÜFE Yİ-ÜFE-Gıda TÜFE-Gıda

Diğer taraftan Türkiye’de tarım ve gıda ürünleri fiyatlarının salgına yönelik kısıtlamaların
yoğunlaştığı 2020 yılı Mart ayı sonrasında belirginleştiği görülmektedir. Bu gelişmede
sözkonusu dönemde kur artışlarının hızlanması, tedarik sorunları ile mobilite kısıtlamalarına
bağlı olarak daralan talep deseninde gıda maddelerinin öncelikli hale gelmesi nedeniyle fiyat
artışlarına tepkinin düşük kalmasının da etkili olduğu söylenebilir. Bir başka deyişle gıdaya
ulaşmanın fiyattan daha önemli hale gelmesi sonucunda talebin fiyat esnekliğinin iyiden
düşmesi satıcıların maliyet artışlarını yansıtmalarını ve/veya kar marjı artışı için fiyat
artırmalarını kolaylaştırmış olabilir. Ancak neredeyse yaşayan hiçbir kimsenin daha önce
tanıklık etmediği böylesi bir salgın ortamında gerek üretici ve aracılar gerekse tüketicilerden
normal fiyatlama ve talep davranışlarını sergilemelerini beklemek de pek insaflı
olmayabilecektir.

2. Gıda ürünleri fiyatları sadece Türkiye’de mi yükseliyor yoksa dünya ülkelerinde


de benzer bir yükseliş söz konusu mu?

Gıda fiyatlarındaki artış sadece Türkiye değil dünya geneli için de geçerlidir. Nitekim bu
durumu ortaya koymakta kullanılabilecek en önemli gösterge olan ve Dünya Gıda
Örgütü(FAO) tarafından yayınlanan FAO Gıda Fiyatları Endeksi ve alt ürün gruplarında son
bir yılda ciddi artışlar yaşanmıştır. Buna göre 2021 Eylül sonu itibariyle FAO gıda endeksi
yıllık bazda yüzde 32,8 oranında artmıştır. Bu artış; et ve et ürünlerinde yüzde 26,3 süt
ürünlerinde yüzde 15,2, hububat ürünlerinde yüzde 27,4, yağlarda yüzde 61,2, şeker de ise
yüzde 53,5 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu yüksek oranlı ve dengesiz fiyat artışları gelecek yıl
çiftçilerin ekim tercihlerini de etkileyebilecek, bu da gelecek yıl üretim/arz ve fiyatlarda farklı
nitelikte dalgalanmalara yol açabilecektir.

Aşağıdaki grafikten de görülebileceği gıda fiyatlarındaki artış Covid-19’a karşı alınan


önlemlerin/kısıtlamaların yoğunlaştığı 2020 yılının ikinci çeyreğinden sonra belirginleşmiş ve
daha sonra da hızla artmıştır. Dolayısıyla gıda fiyatlarındaki artış küresel bir nitelik kazanmış
durumdadır.

FAO GIDA FİYATLARI ENDEKSİ(Yıllık Artış %)


350.00

300.00

250.00

200.00

150.00

100.00

50.00

0.00
01 03 05 07 09 11 01 03 05 07 09 11 01 03 05 07 09 11 01 03 05 07 09
1 8- 18- 18- 18- 18- 18- 19- 19- 19- 19- 19- 19- 20- 20- 20- 20- 20- 20- 21- 21- 21- 21- 21-
20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20
-50.00

Gıda (Genel) Et Ür. Süt Ür.


Hububat Ür. Yağlar Şeker

3. Gıda ürünleri fiyatlarındaki yükselişin temel nedenleri ne olabilir? Girdi


maliyetlerinin, Özellikle tohum, gübre ve yem girdilerinin yüksekliğinden söz
ediliyor. Türkiye’nin tarımsal girdilerde dışa bağımlılık durumu nedir?

Gıda fiyatlarındaki artışı arz ve talep cephesi olmak üzere iki boyuttan değerlendirmek uygun
olacaktır. Arz cephesinden beslenen fiyat artışlarının kaynağı için üretim/arz miktarı ve
maliyetlerdeki gelişmelere bakılması gerekmektedir. Bu çerçevede tarım sektörü büyüme
hızına bakıldığında sektörün 2020 yılında yüzde 5,9, 2021 yılının ilk çeyreğinde yüzde 8,7,
ikinci çeyreğinde ise yüzde 2,3 oranında büyüdüğü görülmektedir. Dolayısıyla 2020 yılı ve
2021 yılının ilk yarısı itibariyle sektörde üretim/arz yönünden belirgin bir sorun
görünmemektedir. Bununla birlikte ülkemizde tarımsal üretimin çeyrekler itibariyle dağılımı
incelendiğinde en üretimin sırasıyla üçüncü, dördüncü, ikinci ve birinci çeyrekte gerçekleştiği
görülecektir. Dolayısıyla Türkiye özelindeki iklim koşulları ve ürün deseni çerçevesinde kritik
olan dönemin üçüncü ve dördüncü çeyrek olduğu söylenebilir. Henüz üçüncü çeyreğe ilişkin
büyüme verileri yayınlanmamış, dördüncü çeyrek ise yaşanmamıştır. Bu nedenle arz
boyutundan bir değerlendirme yapmak güçtür. Ancak etkileri her geçen gün belirginleşen
küresel ısınma ve bu arada ülkemizde 2021 yılında yaşanan kuraklığın yılın üçüncü ve
dördüncü çeyreğinde, özellikle tahıllar grubunda, verim ve üretim kaybına neden olduğu
vurgulanmaktadır. Dolayısıyla, en azından yılın üçüncü çeyreği sonrasında, gıda
fiyatlarındaki artışın bir nedeni olarak küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ile
kuraklığın neden olduğu düşük verim gündeme getirilebilir.
Kanımızca 2021 yılında gıda fiyatlarında yaşanan artışın en önemli nedeni arz yetersizliği
değil, üretim ve lojistik maliyetlerindeki artışlardır. Nitekim aşağıdaki tablodan görülebileceği
gibi son bir yılda temel tarımsal girdilerde çok yüksek oranlı fiyat artışları olmuştur. Bu
artışın gerisinde hem küresel hem de ulusal gelişmeler yer almaktadır. Küresel nedenlerin
başında tarımsal girdilerin üretiminde kullanılan hammaddelerin fiyatlarındaki yüksek oranlı
artışlar gelmektedir. Bunun yanında navlun ve konteyner fiyatlarında da oldukça yüksek
oranlı artışlar yaşanmıştır. Örneğin bir konteyner fiyatı 1500 dolardan 18.000-20.000
dolarlara yükselmiştir. Yükte ağır, pahada hafif tarım ürünlerinin böyle pahalı bir fiyattan
kiralanan konteynerler ile taşınması durumunda sadece üzerine konulacak konteyner maliyeti
bile devasa boyutlara gelmiştir.
Diğer taraftan navlun(taşıma) maliyetlerinde de çok ciddi artışlar olmuştur. Bu artışların
gerisinde ise şu faktörler bulunmaktadır; Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün (IMO)
düzenlemeleri çerçevesinde 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren gemilerde kullanılan yakıtların
niteliğinin artması zorunluluğu (kükürt oranı yüzde 3,5’ten binde 5’e düşürüldü) getirilmiştir.
Gemiler böylece daha pahalı olan yakıt kullanmaya başlamış, buna da petrol fiyatlarındaki
artışın eklenmesiyle gemilerin yakıt masrafları üstel olarak artmıştır.
Ayrıca gemilere yaş sınırlarının getirilmiş olması zaman içinde çok sayıda geminin hurdaya
ayrılmasına neden olmuş, bu da ticari gemi sayısının azalmasına yol açarak taşıma kapasitenin
düşmesi anlamına gelmiştir. Bunların yanında Covid-19 nedeniyle limanlarda çalışan insan
sayısında azalma olmuş, bu da yüklerin indirme-yükleme işlerinde gecikmeye neden olarak
gemilere yüksek tutarlarda geciktirme bedeli (demurage-sürestarya) ödenmesine, böylece de
lojistik maliyetlerin artmasına yol açmıştır. Bu arada sadece deniz ulaşımı değil hava, kara ve
demiryolu ulaşımında da gerek şoför/eleman yetersizliği gerekse yakıt masraflarının artması
sonucunda lojistik maliyetlerinde ciddi artışlar olmuştur. Dolayısıyla lojistik boyutunda arz
cephesinde hem kapasite düşüşü hem de girdi maliyetlerindeki artışa bağlı olarak yüksek
maliyetler gıda fiyatlarının üstüne eklenmek durumunda kalmıştır.
Küresel faktörler yanında ulusal faktörler de tarımsal üretimde maliyetleri artırıcı etki
yapmıştır. Nitekim entegre bir kooperatiften aldığımız ve temel tarımsal girdilerin üreticilere
satış fiyatını gösteren veriler son bir yılda girdi fiyatlarının çok yüksek oranda arttığını ortaya
koymaktadır. Girdi fiyatlarındaki artışın gerekçesini ortaya koymadan önce bir tespit
yapmakta fayda bulunmaktadır. Bu da Türkiye’nin tohum, yem katkı maddesi, gübre, ilaç,
mazot ve traktör gibi temel tarımsal girdilerde büyük ölçüde dışarıya bağımlı olmasıdır.
Dünya genelinde girdi üretiminde kullanılan hammadde fiyatlarının artması Türkiye’de de
girdi fiyatlarını artırmıştır. Ancak girdi fiyatlarındaki artış sadece bu kaynaktan değil ayrıca
kur artışlarından da beslenmiştir.
Grafikten de görülebileceği gibi yarım ABD Doları ve yarım Euro’dan oluşan döviz
sepetindeki yıllık artış ile TÜİK tarafından yayınlanan Tarımsal Girdi Fiyat Endeksindeki
yıllık artış önemli ölçüde paralellik göstermektedir. Bu nedenle döviz kurlarındaki artışın
kontrol edilmesi gıda enflasyonunun kontrol altına alınmasının önkoşulu niteliğindedir.

DÖVİZ SEPETİ VE TARIM GİRDİLERİ FİYATLARI


ENDEKSİ (Yıllık artış)
100.0

80.0

60.0

40.0

20.0

0.0
-1 3 5 7 9 11 -1 3 5 7 9 11 -1 3 5 7 9 11 -1 3 5 7 9
0 18 19 20 21
2
-20.0 20 20 20

(0,5 $+0,5€) Tarım girdileri

Özetlemek gerekirse arz cephesi boyutundan hem tarımsal girdi fiyatlarının hem de lojistik
maliyetlerinin çok yüksek oranda artması, bir taraftan ürün fiyatlarını artırmış diğer taraftan
da bazı girdilerin kullanımını sınırlandırarak tarımsal ürünlerde verim ve üretim artışının
sınırlı kalmasına neden olmuştur. Dolayısıyla hem maliyet artışları hem de arz artışındaki
yavaşlama fiyat artışlarını beslemiştir.
Talep cephesinden bakıldığında ise gıda fiyatlarının artmasında hem dış hem de iç talep
artışının rolü olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim dünya genelinde gıda fiyatlarının
yanında Türkiye’de döviz kurlarının da artması ihracatı cazip hale getirmiştir. Nitekim 2021
yılının ilk dokuz aylık bölümünde tarım ürünleri ihracatı yüzde 22,1 oranında artarak 3,5
milyar dolardan 4,5 milyar dolara, işlenmiş gıda ürünleri ihracatı ise yüzde 19,4 oranında
artarak 8,8 milyar dolardan 10,5 milyar dolara yükselmiştir. Aynı dönemde tarım ürünleri
ithalatının yüzde 14 (6,5 milyar dolardan 7,5 milyar dolara), işlenmiş gıda ürünleri ithalatı ise
yüzde 11,2 oranında (4,1 milyar dolardan, 4,6 milyar dolara) artmıştır. Bu veriler net tarım ve
gıda ürünleri ihracatı yoluyla içerideki arzın daraldığını ortaya koymaktadır.
İç talep boyutundan bakıldığında ise her yıl yaklaşık olarak bir milyon kişi artan nüfus, farklı
ülkelerden gelmiş 7-8 milyon göçmen/sığınmacı ve 2020 yılına göre artan turist sayısının gıda
talebini artırdığı söylenebilir. Dolayısıyla artan iç ve dış talep de gıda fiyatlarındaki artışı
beslemiştir.

4. Görüldüğü kadarı ile hükümet çareyi gümrük vergilerini sıfırlayarak ithalatta


buluyor. Ayrıca fiyatları zabıta gücüyle baskı altına almaya çalışarak, zincir
marketleri suçlu ilan ediyor? Fiyatların bu önlemlerle düşmesi mümkün müdür?

Dünya genelinde dolar bazında gıda fiyatlarının son bir yılda yüzde 33, Türkiye’de dolar ve
Euro kurunun yüzde 13,3 düzeyinde arttığı, uluslararası nakil için hem gemi/uçak/kamyon
bulmanın zorlaştığı hem de lojistik maliyetlerin çok yüksek oranlarda arttığı bir dönemden
geçilmektedir. Ayrıca her ülkenin kendi gıda güvenliğini sağlamak için ihracat ve ithalatı
kontrol etmeye çalıştığı görülmektedir. Bu koşullarda, teknik tanımlamasıyla terbiyevi ithalat
yaparak ülke içinde gıda fiyatlarını düşürmeye çalışmak ve bunda başarılı olmak, en azından
içinde bulunulan küresel konjonktürün özellikleri nedeniyle, olası görünmemektedir.
Ayrıca bir taraftan gıda ürünlerinin çiftçiden ve fabrikadan alış fiyatları diğer taraftan tarımsal
girdi fiyatları ve lojistik maliyetleri rekor düzeylerde artarken zincir marketleri denetleyerek
fiyat artışlarını kontrol etmeye çalışmak pek de akılcı bir yol olarak görünmemektedir. Bu
politika nedeni değil sonucu ortadan kaldırmaya imkan verebilir. Ancak bu şekilde gıda
fiyatlarını kalıcı olarak düşürmek olası değildir. Zira zincir marketlerin gıda ürünlerini
satınalma maliyeti artıkça, satış fiyatlarını er ya da geç artırmaları kaçınılmaz olacaktır.
Bununla birlikte idarenin çok geniş kitleleri olumsuz etkileyen gıda fiyatları artışı karşısında
hiçbir şey yapmaması da olası değildir. Mevcut koşullarda gıda fiyatlarındaki artışı kısa
sürede düşürmek olası değildir. Uzun dönemde üretim/arz artışı ile gıda fiyatlarını düşürmek
de, mevcut girdi maliyetleri ve düşük çiftçi üretim motivasyonu ile imkansız gibi
görünmektedir. Böylesi koşullarda yapılan şey, mevcut yönetimin özellikle döviz kurlarındaki
artışlarda yaptığı gibi, karşıtlık üretmek, yani bir “suçlu” bulmaya çalışmak olduğu
söylenebilir. Kuşkusuz bazı alanlarda fırsatçılık yapan ve haksız kazanç elde eden kesimler,
yani gerçekten “suçlular” da olabilir. Bunları da gerekçelendirerek ortaya koymak ve
vatandaşların bu ürün/sektörlere yönelik talebini sınırlamalarını sağlamak
gerekli/uygun/doğru olacaktır. Ticaret Bakanlığı ile Rekabet Kurumunun yaptığı
incelemelerin sonuçları kamuoyuna açıklandığında bu konu daha iyi aydınlanmış olacaktır.

5. Türkiye’de ekim alanları azalırken, çiftçilerin de tarım ve hayvancılığı bıraktığı


belirtiliyor. Yanı sıra kuraklıkta ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu
bağlamda Türkiye’de tarım ve hayvancılığın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Fiyatların daha da artması söz konusu mu?

Türkiye’nin en büyük ulusal potansiyelinin başında tarım gelmektedir. Ancak hem ekonomik
hem de sosyo-kültürel nedenlerle, özellikle küçük çiftçiler, tarımsal üretimden
uzaklaşmaktadır. Köylerde çocuk ve genç görme olasılığı her geçen gün azalmaktadır. Birçok
yörede verimli tarım arazileri boş kalabilmektedir. Bunların yanında küresel iklim değişikliği
üretimde istikrarı zorlaştırmakta, kuraklık yanında hem yanlış hem de aşırı kullanım
nedeniyle sulama imkanları daralmakta, topraklar kirlenmekte ve çoraklaşmaktadır. Çiftçi
yeterince gelir elde edemediği için, tüketici ise kaliteli, sağlıklı ve uygun fiyatlı gıda
bulamadığı için mutsuzdur. Üretim-tüketim zincirinde yetersiz nitelikteki lojistik ve bilinçsiz
tüketiciler nedeniyle büyük oranda fire ve israf ile karşılaşılmaktadır.
Sektördeki uzun vade gerektiren yapısal sorunların çözümü kısa vadeli parasal önlemlerle
çözülmeye çalışılmaktadır. Bu yoldan sonuç almak bugüne kadar mümkün olamamıştır,
bundan sonra da olmayacaktır. Bu nedenle, küresel ve ulusal koşullardaki zorlukların da
etkisiyle, çok kısa vadede gıda ürünleri fiyatlarındaki artışın yavaşlaması olası
görünmemektedir. Ayrıca döviz kurları artmaya, enerji girdilerine zam yapılmaya devam
edildikçe, ÜFE-gıda ve TÜFE-Gıda arasındaki yüzde 10’luk makas kapanmadıkça, tarımsal
üretim planlanmadıkça ve etkin yöntemlerle girdiler sübvanse edilmedikçe orta ve uzun
vadede de gıda enflasyonunun yüzde 3-5 gibi makul düzeylere gerilemesi oldukça güç
olacaktır.
Sonuç olarak mevcut koşulların devamı yani tarımsal girdi ve lojistik maliyetlerinin artmaya
devam etmesi, tarımsal üretimde etkin bir planlamanın yapılmaması, çiftçilerin yeterince
desteklenmemesi halinde Türkiye sığınmacılarla birlikte 90 milyona yaklaştığı söylenen
nüfusunu beslemekte zorlanabilecek, yoksulluk artabilecektir. Bu sonuçlarla karşılaşmamak
için sektörün ilgili tüm kesimlerinin bir araya gelmesi, ortak akıl ve planlama ile yeni yollar
bulması gerekmektedir. Sorunların çözümünün yeni keşifler/icatlar gerektirmemesi ise umutlu
olmaya imkan vermektedir.

You might also like