You are on page 1of 10

5378 sayılı özel eğitim yasasının ulusal ve

uluslararası geçmiş dayanakları ile 2023 yılına kadar


olan güncellemelerini gerekçeli olarak tartışıp
raporlandırınız?

“Özürlü” ve “engelli” kavramlarına dair açık, standart tanımlar


olmadığından; pek çok yeni ve farklı kriterleri baz alan tanımlar
yapılmaktadır. Örneğin, Birleşmiş Milletler 50 maddeden oluşan Engelli
Hakları Sözleşmesi’nde engelli; “Engelli kişiler, çeşitli engellerle karşılaşmaları
halinde diğerleriyle eşit bir şekilde topluma tam ve etkili şekilde katılmalarını
engelleyen uzun süreli fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal sakatlığı olan kişilerdir.”
şeklinde tanımlanmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) engelli tanımını; bireyin
yaptığı veya yapabileceği iş ve/veya mesleği göz önünde bulundurarak, iş hayatına
katılabilme açısından ele alırken; Dünya Sağlık Örgütü (WHO); ağırlıklı olarak sağlık
yönüne ağırlık veren bir tanımlama ve sınıflamayı kullanmıştır.

Ülkemizde ise 10 Haziran 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu’nun 30.
maddesinde çıkarılan Yurtiçinde İşe Yerleştirme Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’e
göre engelli; “doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel,
ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle
toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri
olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç
duyan kişilerden tüm vücut fonksiyon kaybının en az % 40 olduğu sağlık kurulu
raporu ile belgelenenler” olarak tanımlanmıştır.
1 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe konan 5378 sayılı “Özürlüler ve Bazı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunun” ise engelli;
“fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal yetilerinde çeşitli düzeyde kayıplarından dolayı
topluma diğer bireyler ile birlikte eşit koşullarda tam ve etkin katılımını kısıtlayan
tutum ve çevre koşullarından etkilenen birey” olarak tanımlanmaktadır. Yeri
gelmişken şunu da belirtmek gerek; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 2006
yılında kabul edilen “Convention on the Rights of Persons with Disabilities” orijinal
adlı sözleşmenin resmi çevirisi “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme” biçiminde
yapılmış; böylece ilk kez ülkemizdeki resmi bir çeviride “persons with disabilities”in
karşılığı olarak “engelliler” ifadesi tercih edilmiştir. Ardından 3 Mayıs 2013 tarihli,
6462 sayılı kanunun 1. maddesiyle, 5378 sayılı kanunun adında yer alan özürlüler
ibaresi “engelliler” olarak değiştirilmiştir.

Dünyada engelliler, 19.yy'ın son çeyreğinde sosyal politikalara konu olmaya


başlamışlardır. I. Dünya Savaşı’na kadar, engellilerin özel ve temel eğitim
hizmetlerinden mümkün olduğunca çok yararlanmalarını amaçlayan çalışmalar
yapıldığı görülür. Savaşın bitiminde ise engellilere tıbbi ve mesleki rehabilitasyon
hizmetlerine yönelik çalışmalar ağırlık kazanır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise artık
engellilerin istihdam edildikleri görülür. 2 Ekim 1997 tarihli Amsterdam Antlaşması ile
engelliler artık Avrupa yurttaşları olarak görünür hale gelirler. Bu da, istihdam
alanında ayrımcılığı yasaklayan ilk Avrupa Engelli Hakları yasasının çıkmasını sağlar.
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Deklarasyonu ilk olarak 1975 yılında
yayınlanır.1981 yılı “Uluslararası Engelli Kişiler Yılı” olarak ilan edilir. 1985 tarihinde
İnsan Hakları Beyannamesi engellileri de içerecek şekilde genişletilir ve “hepimiz için
bir toplum” sloganıyla önemli çalışmalara start verilir. 1993 yılında ise uluslararası
“Engelli Kişiler İçin Fırsat Eşitliğinin Sağlanmasına Yönelik Kurallar”ın kabul edilmesi
engellilerin başta istihdam olmak üzere temel yaşam alanlarına katılımlarının önemini
vurgular ve birçok devletin ayrımcılık karşıtı yasal düzenlemeler yapmasına da
öncülük eder. Fakat her ülkedeki farklı siyasetçi bakış açısı, politik yaklaşımlar,
gelenekler, politika yapım süreçlerine engellilerin katılımını çokta mümkün kılmaz.
2006 tarihli yeni BM Sözleşmesinin kabulü ile dünyadaki tüm devletlere engellilerin
toplumsal eşitlik ve katılımlarının sağlanması konusunda yeni sorumluluk ve bakış
açısı yükler.

Ülkemizde ise engellilere ilişkin sosyal politikaların kabulü Avrupa ülkelerine göre
elbette daha geç olmuştur.1950’lere kadar olan dönemde daha ziyade tıbbi bakım
zemininde gerçekleşmiştir. 1950’den sonra özel eğitime ağırlık verilip; 1951
tarihinden itibaren de özel eğitim uygulanmaya başlanır. Aynı yıl, daha önce Sağlık
Bakanlığı’na bağlı olan özel eğitim hizmetleri, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilir.
1960’lı yıllar engelli bireylerin istihdamı konusundaki toplumsal bilincin yaygınlaştığı
yıllar olur. Bu dönemde, lise veya yüksekokul eğitimini tamamlayıp meslek sahibi
olan görme engellilerin sayısındaki artış nedeniyle, toplumdaki engellilerin üretken bir
konuma geleceği düşüncesi yaygınlaşır.1970’li yıllarda engelli bireylerin mesleki
becerilerinin arttırılıp, istihdama katılımlarının sağlanmaya yönelik politikalar
geliştirmeye başlanır. Engellilerin işyerinde çalıştırılmalarına yönelik kota uygulaması
ilk kez 1967’de Deniz İş Kanunu’na girer. 1475 sayılı İş Kanun’u, 1971 yılında kabul
edilir ve belirli bir sayının üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde % 2 oranında engelli
çalıştırılmasına yönelik düzenleme yapılır.
1976’da çıkarılan, 2022 sayılı “65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz
Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun”, işsiz engelliler ve 65 yaş
üzerindeki yaşlıların, belirli bir gelire kavuşmasına imkan sağlar. BM’nin 1981 yılını
“Uluslararası Engelliler Yılı” olarak ilan etmesiyle ve 1983 yılından itibaren olan on yılı
da “Dünya Engelliler 10 Yılı” olarak kabul etmesiyle Türkiye’de de engelliler ile ilgili
çalışmalar hız kazanır.

1981 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde “Sakatları Koruma


Millî Koordinasyon Kurulu” oluşturulur; 1985’de bu kurul sürekli hale getirilir. Ancak
1997 yılında Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın kurulmasıyla sona erer.
Bunun yanında 1999 tarihinde 4407 sayılı “Sakatların Meslekî Rehabilitasyonu ve
İstihdamı Hakkında 159 Sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunmasına Dair Kanun” yürürlüğe girer. Bu yıllarda
Türkiye’nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ilişkin 2001 tarihli ilerleme raporu
yayımlanır. Raporda, Türkiye’de engellilere ilişkin ulusal bir programının bulunmayışı
eleştirilip; idari kapasitenin etkili yürütme ve uygulamayı sağlayacak biçimde
iyileştirilmesinin gerekliliği yazar.

Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından 2005–2010 Özürlülerin


İstihdamı Eylem Planı hazırlanır. Tavsiye niteliğinde olan bu planda; engelli istihdam
politikalarının ulusal istihdam politikalarıyla uyumlu olması ve insan hakları temelinde
olması, engelli istihdamına yönelik bilinçlendirme çalışmalarının yapılması, bu alana
ilişkin kaynakların verimli kullanılması ve ülkemize uygun yeni istihdam modellerinin
geliştirilmesi gibi faaliyetler yer alır. 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş
Kanunu, engellilerin işyerinde çalıştırılma oranlarında düzenlemeler yapılır ve kota
kapsamı dışında çalıştırılan engelliler için işverenlere teşvik getirilir.

Engellilere ilişkin en kapsamlı politika önerileri ise 9. Kalkınma Planı’nda (2007-


2013) olur. Engelli bireylerin ekonomik ve sosyal yaşama katılımı vurgulanarak,
engellileri bakım ve yardıma muhtaç bireyler olarak algılayan bakış açısından
uzaklaşılır.
Ödevimin konusu olan, 1 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5378 sayılı
Engelliler ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanunun amacı; engellilerin temel hak ve özgürlüklerden faydalanmasını
teşvik ve temin ederek ve doğuştan sahip oldukları onura saygıyı güçlendirerek
toplumsal hayata diğer bireylerle eşit koşullarda tam ve etkin katılımlarının
sağlanması ve engelliliği önleyici tedbirlerin alınması için gerekli düzenlemelerin
yapılmasını sağlamaktır. Kanun, doğrudan ve dolaylı ayrımcılık dâhil olmak üzere
engelliliğe dayalı her türlü ayrımcılığı yasaklamış, eşitliği sağlamak ve ayrımcılığı
ortadan kaldırmak üzere engellilere yönelik makul düzenlemelerin yapılması için
gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini, engellilerin hak ve özgürlüklerden tam ve eşit
olarak yararlanmasını sağlamaya yönelik alınacak özel tedbirlerin ayrımcılık olarak
değerlendirilemeyeceğini hüküm altına almıştır.

Bu kanunla, ülkemizde uygulamadaki başarısı tartışılsa bile o yıldan itibaren


“korumalı işyeri” kavramının hukuk sistemimize kazandırıldığı görülür. Bunun yanında
kanunda engellilerin istihdamına yönelik birçok düzenlemede yer alır. Çalışan veya iş
başvurusunda bulunan engellilerin karşılaşabileceği güçlükleri azaltmaya, ortadan
kaldırmaya yönelik önlemlerin alınması ve işyerlerinde engellilere yönelik fiziksel
düzenlemelerin yapılması zorunlu kılınır. 5378 sayılı kanun engelliler için oldukça
önemli bir adım olmuştur. Engelli insanlarımızın işgücüne katılmalarını teşvik edici
düzenlemeler, onların da üretimde pay sahibi olmalarını sağlayacaktır. Kaliteli
eğitime eşit şartlarda ulaşmaları, hayat standartlarını yükseltip, daha mutlu olmalarını
sağlayacaktır. Getirilen sosyal hakların yanı sıra, kentsel yaşamda ortak alanların
kullanımlarında kolaylıklar ve imkânlar, engelli bireylerin bağımsız bir şekilde
yaşamasına fırsat verecektir.
Engellilere yönelik sosyal politikaların, gerçekçi ve tüm şartlar düşünülerek yapılması,
toplumsal huzur açısından da önemlidir. Ancak engellilere yönelik politikaların
uygulanabilirliği maalesef kanunla olmaz. Eğitim, istihdam, sağlık, boş zamanlarını
değerlendirecekleri çevre politikalarını destekleyen ve uygulayan toplum ile mümkün
olacaktır. Bunun yanında engellilerin, haklarının farkında olması, hakları hakkında
bilgilendirilmesi, sosyal politika uygulamalarının ve kaynakların bilgisine sahip
olmaları, kurumsal ve sosyal kaynaklarla etkileşimi sağlanmalıdır.

Engelliler için en önemli konuların başında istihdam gelmektedir. Ülkemizde


engellilerin istihdamında en büyük engel, toplumun ve işverenlerin engelli işgücüne
bakış açısıdır. Toplum onları, üretken olmayan, vasıfsız, ailesi ya da devlet
tarafından özel bakıma ihtiyacı olan kişiler olarak görmektedir. Sorunlardan biri de,
engellilerin eğitim düzeylerinin, toplumun geneline göre düşük olması, herhangi bir
mesleki vasıflarının bulunmamasıdır. Engelli bireylerin % 41,5 gibi bir oranı okuma
yazma bilmemekte; % 22,2’si ise ilkokul mezunudur. Bunun yanında engellilerin
sosyal hayattaki ve işyerindeki fiziksel sıkıntıları da, istihdamlarını büyük ölçüde
engellemektedir. Ülkemizde engellilerin istihdamında yaşanan sorunlardan biri de,
onlara bağlanan maaşlardır. Sosyal devlet gereği olan bu durum, çalıştıkları zaman
kesileceğinden, engellileri çalışmaktan uzaklaştırıcı bir etki yapmaktadır. Günümüzde
Norveç, Finlandiya, Avustralya gibi pek çok gelişmiş ülkede engellilere aktarılan
kaynak, işsizlikle mücadele için harcanan kaynaktan çok daha fazladır. Bu nedenle
engelli istihdamının artırılması, kamu kaynaklarının verimli kullanılması adına da
büyük bir öneme sahiptir. Dünyada engellilerin istihdamı için korumalı işyerleri
yöntemi, kota yöntemi, kişisel çalışma yöntemi, işverenlerin zorunluluk olmadan
engelli istihdamı, evde çalışma yöntemi, kooperatif çalışma yöntemi ve sadece
engellilerin çalıştırıldığı seçilmiş işler (tahnis yöntemi) gibi çok değişik yöntemler
bulunmaktadır. Maalesef çıkan kanunlara rağmen ülkemizde bunu göremiyoruz.
Bu yöntemlerin arasında kota yöntemi öne çıkmakta. Son yıllarda pek çok Avrupa
ülkesinin kota sistemine yönelirken, bazıları da uzaklaşmaktadır. Almanya ve
Fransa’da kota sistemi kanunla belirlenmesine rağmen, uyulması zorunlu değildir.
Ancak eğer engelli çalıştırmazlarsa, bir ödeme seçeneği (levy-grant system)
sunulmuştur. Bir fonda toplanan bu para, engelli bireylerin çalışma hayatına
katılmasına yönelik çalışmalarda kullanılır. İtalya, İspanya, Japonya ve ülkemizde
kotaya uyulması zorunludur. Uygulanmazsa, cezai yaptırımı bulunmaktadır. ABD ve
İngiltere gibi birçok ülke de kota yöntemi uygulanmamaktadır.

Ülkemizde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda, engellilerin devlet memuru


olarak atanmasına ilişkin bir kota uygulaması düzenlenmiştir. Buna göre kurum ve
kuruluşlar, çalıştırdıkları personele ait kadrolarda % 3 oranında engelli çalıştırmak
zorundadırlar. Kanun da böyle olmasına rağmen, buna uymamanın yaptırımlarının
olmaması hükmün uygulanma şansını azaltmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 30 uncu maddesine göre 50 ve daha fazla çalışanı olan
özel sektör işyerleri % 3, kamu işyerleri ise % 4 oranında engelli işçiyi çalıştırmakla
yükümlüdürler. Ancak bazı firmalar, engelli çalıştırmamak için çalışan sayısını 49’un
üzerine çıkarmamaktadır. Bu nedenle küçük işletmelerin olduğu yerlerde engelli
istihdamı oldukça düşük seviyelerdedir. Bir diğer sorun, engelli bireyin kota
kapsamında istihdam edilebilmesi için en az % 40 oranında engelinin bulunması
gerekmektedir. Oysa işverenler çoğunlukla alt sınır olan % 40 ile % 60 arasında
engele sahip olanları tercih etmektedir. Çoğunlukla ortapedik engellileri tercih
etmektedir. Buna karşın, zihinsel engelliler, görme engelliler istihdam dışında
kalmaktadır.
Ancak Almanya’da, örnek teşkil edebilecek bir uygulama yürürlüktedir. Eğer bir
işveren, iş görme gücünün en az % 50’sinin kaybına neden olacak şekilde zihinsel
veya ruhsal engeli olan ya da 50 yaşın üzerinde bir engelliyi çalıştırırsa, işyerinde
kanunen çalıştırılması gereken engelli sayısı 2 ya da 3 kişi olarak sayılmaktadır.
Benzer uygulama Fransa’da da görülmektedir. Ülkemizde de böyle bir uygulama
işverenleri teşvik etmenin yanında, ileri derecede özre sahip olanların istihdamını
sağlama bakımından çok faydalı olacaktır. Ülkemizde uygulanan sistem; yaş,
verimlilik, özürlülük oranı, özürlülük cinsi gibi özel durumları dikkate almamaktadır.
Böyle bir uygulama, herhangi bir mesleği olmayan, belirli bir yaşın üzerindeki
engelliler yanında zihinsel ve ruhsal engeli olan kişilerin çalışmasına imkan
sağlayacaktır. Belli sayıda engelli çalıştırma kuralı tüm iş kollarını kapsamaktadır.
Oysa ağır ve tehlikeli işlerde bu oran çok az sayıda tutulabilir ki; bu hem çalışan
engelliler için hem de işveren için daha doğru bir uygulama olacaktır.

Ülkemizde olumlu bir uygulamadan bahsetmeden olmaz. İş Kanunu’nun 30.


maddesinde özel sektöre yönelik bir teşvik söz konusudur. Belirlenen kota
kapsamından daha fazla sayıda engelli çalıştıran işyerlerine, her bir engelli için
işveren prim payının tamamı, hazinece ödenmektedir. Bu kanunun kapsamı
genişletilip, işletmelerini engellilerin kullanımına uygun hale getirenler, engellilere
mesleki eğitim sağlayanlar da dahil edilmelidir. Engelli istihdam etme yükümlülüğü
olan işverenlerin engelli istihdam etmemeleri durumunda, bu işverenler için idari para
cezası uygulamalarının devamı da önemlidir. Bunun yanında yükümlü olmadığı halde
engelli istihdam eden işverenlere yönelik yapılan teşvikler ve engellilere yönelik
pozitif ayrımcılık politikaları da desteklenmelidir.

Tüm bunlara rağmen ülkemizde engellilerin istihdamında kamu ve özel sektörde


beklenen sayı sağlanamamıştır. Bunun nedenleri arasında engellilerin bu konuda
eğitilmemeleri yer alır. Bu nedenle, çalışan engelli bireylerin görev alacağı iş koluna
uygun hale getirilmesi konusuna önem verilmelidir. Bunun için rehabilitasyon
hizmetlerinin (tıbbi ve mesleki) verilerek işe uygun hale getirilmeleri, işverenlere
engelli işçi çalıştırmaları durumunda teşvikler ihmal edilmemeli ve toplum
bilinçlendirilmelidir.
Ülkemizde 2005 tarihinde yürürlüğe konan 5378 sayılı Engelli Kanunu’nda yazılan
uygulamaların gerçekleştirilmesi için 7 yıllık bir süre belirlenmiş; 2012 yılında tüm
resmi yapıların, yolların ve umuma açık her türlü yapının erişilebilir olması
amaçlanmıştır. Ancak sürenin dolmasına kısa bir süre kala 5378 sayılı kanunda
yapılan bir değişiklik ile 7 yıllık süre 1 yıl ertelenmiş ve ayrıca idari kararla 2 yıl daha
uzatılmasına olanak sağlanmıştır. 2015 yılında bu süre dolmasına rağmen engelliler
için çokta birşey yapıldı denemez. Kaldırımlardaki kırık, dökük, yarısı sökülmüş
görme engelliler için yapılan sarı yollar, otobüslerin ve yolların engelli araçlarının
çıkışına, inişine uygun olmaması vs.
Kaynak

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/
2023/01/20230107-5.htm

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5378-
20130425.pdf

https://orgm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/
2022_12/22144036_BIREYLERIN_YASAL_HAKLARI.pd
f

https://dergiler.ankara.edu.tr/xmlui;/bitstream/handle/
20.500.12575/81905/191439.pdf?
sequence=1&isAllowed=y

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/198284

https://dergipark.org.tr/tr/pub/bsbd/issue/43808/538233

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1285441

https://www.musiad.org.tr/uploads/yayinlar/cep-
kitaplari/pdf/30-turkiye%E2%80%99de-engelli-
gercegi.pdf

You might also like