Professional Documents
Culture Documents
Ödev - E.T.E
Ödev - E.T.E
Ülkemizde ise 10 Haziran 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu’nun 30.
maddesinde çıkarılan Yurtiçinde İşe Yerleştirme Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’e
göre engelli; “doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel,
ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle
toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri
olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç
duyan kişilerden tüm vücut fonksiyon kaybının en az % 40 olduğu sağlık kurulu
raporu ile belgelenenler” olarak tanımlanmıştır.
1 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe konan 5378 sayılı “Özürlüler ve Bazı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunun” ise engelli;
“fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal yetilerinde çeşitli düzeyde kayıplarından dolayı
topluma diğer bireyler ile birlikte eşit koşullarda tam ve etkin katılımını kısıtlayan
tutum ve çevre koşullarından etkilenen birey” olarak tanımlanmaktadır. Yeri
gelmişken şunu da belirtmek gerek; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 2006
yılında kabul edilen “Convention on the Rights of Persons with Disabilities” orijinal
adlı sözleşmenin resmi çevirisi “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme” biçiminde
yapılmış; böylece ilk kez ülkemizdeki resmi bir çeviride “persons with disabilities”in
karşılığı olarak “engelliler” ifadesi tercih edilmiştir. Ardından 3 Mayıs 2013 tarihli,
6462 sayılı kanunun 1. maddesiyle, 5378 sayılı kanunun adında yer alan özürlüler
ibaresi “engelliler” olarak değiştirilmiştir.
Ülkemizde ise engellilere ilişkin sosyal politikaların kabulü Avrupa ülkelerine göre
elbette daha geç olmuştur.1950’lere kadar olan dönemde daha ziyade tıbbi bakım
zemininde gerçekleşmiştir. 1950’den sonra özel eğitime ağırlık verilip; 1951
tarihinden itibaren de özel eğitim uygulanmaya başlanır. Aynı yıl, daha önce Sağlık
Bakanlığı’na bağlı olan özel eğitim hizmetleri, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilir.
1960’lı yıllar engelli bireylerin istihdamı konusundaki toplumsal bilincin yaygınlaştığı
yıllar olur. Bu dönemde, lise veya yüksekokul eğitimini tamamlayıp meslek sahibi
olan görme engellilerin sayısındaki artış nedeniyle, toplumdaki engellilerin üretken bir
konuma geleceği düşüncesi yaygınlaşır.1970’li yıllarda engelli bireylerin mesleki
becerilerinin arttırılıp, istihdama katılımlarının sağlanmaya yönelik politikalar
geliştirmeye başlanır. Engellilerin işyerinde çalıştırılmalarına yönelik kota uygulaması
ilk kez 1967’de Deniz İş Kanunu’na girer. 1475 sayılı İş Kanun’u, 1971 yılında kabul
edilir ve belirli bir sayının üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde % 2 oranında engelli
çalıştırılmasına yönelik düzenleme yapılır.
1976’da çıkarılan, 2022 sayılı “65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz
Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun”, işsiz engelliler ve 65 yaş
üzerindeki yaşlıların, belirli bir gelire kavuşmasına imkan sağlar. BM’nin 1981 yılını
“Uluslararası Engelliler Yılı” olarak ilan etmesiyle ve 1983 yılından itibaren olan on yılı
da “Dünya Engelliler 10 Yılı” olarak kabul etmesiyle Türkiye’de de engelliler ile ilgili
çalışmalar hız kazanır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 30 uncu maddesine göre 50 ve daha fazla çalışanı olan
özel sektör işyerleri % 3, kamu işyerleri ise % 4 oranında engelli işçiyi çalıştırmakla
yükümlüdürler. Ancak bazı firmalar, engelli çalıştırmamak için çalışan sayısını 49’un
üzerine çıkarmamaktadır. Bu nedenle küçük işletmelerin olduğu yerlerde engelli
istihdamı oldukça düşük seviyelerdedir. Bir diğer sorun, engelli bireyin kota
kapsamında istihdam edilebilmesi için en az % 40 oranında engelinin bulunması
gerekmektedir. Oysa işverenler çoğunlukla alt sınır olan % 40 ile % 60 arasında
engele sahip olanları tercih etmektedir. Çoğunlukla ortapedik engellileri tercih
etmektedir. Buna karşın, zihinsel engelliler, görme engelliler istihdam dışında
kalmaktadır.
Ancak Almanya’da, örnek teşkil edebilecek bir uygulama yürürlüktedir. Eğer bir
işveren, iş görme gücünün en az % 50’sinin kaybına neden olacak şekilde zihinsel
veya ruhsal engeli olan ya da 50 yaşın üzerinde bir engelliyi çalıştırırsa, işyerinde
kanunen çalıştırılması gereken engelli sayısı 2 ya da 3 kişi olarak sayılmaktadır.
Benzer uygulama Fransa’da da görülmektedir. Ülkemizde de böyle bir uygulama
işverenleri teşvik etmenin yanında, ileri derecede özre sahip olanların istihdamını
sağlama bakımından çok faydalı olacaktır. Ülkemizde uygulanan sistem; yaş,
verimlilik, özürlülük oranı, özürlülük cinsi gibi özel durumları dikkate almamaktadır.
Böyle bir uygulama, herhangi bir mesleği olmayan, belirli bir yaşın üzerindeki
engelliler yanında zihinsel ve ruhsal engeli olan kişilerin çalışmasına imkan
sağlayacaktır. Belli sayıda engelli çalıştırma kuralı tüm iş kollarını kapsamaktadır.
Oysa ağır ve tehlikeli işlerde bu oran çok az sayıda tutulabilir ki; bu hem çalışan
engelliler için hem de işveren için daha doğru bir uygulama olacaktır.
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/
2023/01/20230107-5.htm
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5378-
20130425.pdf
https://orgm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/
2022_12/22144036_BIREYLERIN_YASAL_HAKLARI.pd
f
https://dergiler.ankara.edu.tr/xmlui;/bitstream/handle/
20.500.12575/81905/191439.pdf?
sequence=1&isAllowed=y
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/198284
https://dergipark.org.tr/tr/pub/bsbd/issue/43808/538233
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1285441
https://www.musiad.org.tr/uploads/yayinlar/cep-
kitaplari/pdf/30-turkiye%E2%80%99de-engelli-
gercegi.pdf